TAKDİM Hilal mi? Astronomi mi? Hayır! Halifenin Yokluğu! temmuz 14. Sorunu yeniden gündeme taşınmış vaziyette. Bir



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

ACR Group. NEDEN? neden?

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Devrim Öncesinde Yemen

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Altın Ayarlı İslâmi Finans

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

Cumhuriyet Halk Partisi

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

Cumhuriyet Halk Partisi

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII 24 HAZİRAN 2018 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

KURAN IN ANLAMI İLE BULUŞMAK ARAŞTIRMASI

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/ Çankaya/ANKARA Tel: (312) Faks: (312)

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Burada öteki AKP yöneticelirenden değil, bizlerden söz ediyorum.

( 25 ŞUBAT - 2 MART 2017 )

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ KAMUOYU ARAŞTIRMASI. Ağustos, 2014

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Araştırma Notu 15/181

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

KONU : Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci Hk İL BAŞKANLIĞINA

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Biz yeni anayasa diyoruz

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu Sandık Sonrası Araştırması

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Cumhuriyet Halk Partisi

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması. Kadir Has Üniversitesi. Kantitatif Araştırma Özeti 5 Şubat 2014

Siyaset ile medya savaşa hazırlanıyor

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ SİYASİ EĞİLİM ARAŞTIRMASI, HAZİRAN

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

Türkiye küçük Millet Meclisleri MAYIS 2018 Ortak Payda Raporu

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Diyarbakır da Anayasa Değişiklik Paketi ve Referandum Algısı. 10 Ağustos 2010 Diyarbakır

1- Ziraat, 100 milyon Euro kaynak sağlayacak - Dünya

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim AKP

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü. 10 Ağustos için gerçekleştirilmiştir.

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Transkript:

TAKDİM Hilal mi? Astronomi mi? Hayır! Halifenin Yokluğu! KöklüDeğişim suskunluğun kırılma noktası 11. YIL İ slam ümmeti olarak birlikte Ramazan a merhaba demeye birlikte bayram sevincini yaşamaya ne kadar da muhtacız. Aslında muhtaç olduğumuz şey tekbir ümmet olduğumuzu hatırlamak. Ama maalesef ki maalesef bir türlü bu birliktelik sağlanamamaktadır. Kimi ülkeler Hilali gözetleyerek kimi ülkeler de astronomik hesaplamalarla Ramazan ı ve Bayram ı tespit ettiği için ihtilaf hiç eksil olmadı. Bu kısır tartışmalar bize ne kadar darmadağın olduğumuzu ne kadar birbirimizden uzaklaştığımızı hatırlatıp kendimizi silkeleyip tek ümmet gibi davranmaya sevk etmesi gerekirken; kendi görüşümüzün daha muteber olduğunu kanıtlama yarışına girildi. Bu yarış ve çekişme karşısında ümmet ne Ramazan ın gerçek mahiyetini algılayabildi ne de sorunun kaynağının Halifenin yokluğundan dolayı olduğunu İ şte Abdullah İmamoğlu Hocamız, hem meselenin şeri hükmünün ne olduğunu hem de meselenin çözümünün ne olduğunu hem de bir Müslümanın Ramazan ayını nasıl karşılaması ve nasıl değerlendirmesi gerektiğini kaleme aldı. 17 Aralık süreciyle birlikte sekteye uğrayan Kürt Sorunu yeniden gündeme taşınmış vaziyette. Bir çok entrikanın döndüğü bu açılım serüvenini Cahit Toprak özetledi. Bekir Kurtuluş bildiğiniz gibi düşman hukuk mahkumu bir Hizb-ut Tahrirli. Kendi hayat hikayesi üzerinden tüm Hizb-ut Tahrirli Müslümanların yaşadığı hayatı resmederek Türkiye Cumhuriyeti yargı sisteminin çirkin yüzünü ortaya koydu. Son günlerde özellikle sosyal medyada yayınlanan videolar uyuşturucu kullanımının gençliğimizi nasıl tükettiğini açık bir şekilde göstermektedir. Osman Yıldız uyuşturucu ticaretinin haritasını çıkartıp küresel aktörlerin nasıl uyuşturucudan beslendiklerini anlattı. Uzun bir süredir ara verdiğimiz Tefsir bölümünü tekrardan dergimize dahil ettik. Esad Mansur dakik bakış açısıyla Kur an-ı Kerim i tefsir etmeye devam ediyor. Köklü Değişiğim birbirinden farklı ve dikkat çekici konularıyla Allah ın yardımıyla yine sizlerle. Köklü Değişim, Suskunluğun Kırılma Noktası. 1

4 Abdullah İMAMOĞLU Fıkhî ve Siyasi Açıdan Ru yetu l Hilâl 9 14 18 23 26 31 gündem fıkıh fikir Yeni Seçim Balyozu: Kürt Açılımı Cahit TOPRAK Murat ALBASAN Osman YILDIZ Aydın USALP Emrah AKAY Murat SAVAŞ Ekmeled-Din e Alet Ediliyor Transit Geçiş Noktasında Zehirlenen Gençlik Davette Süreklilik Sorunu Batının Özgürlük Savaşçıları Müslüman Teröristlere Karşı! Taklidin Vakıası, İman ve Amelde Hükmü Kuruluş: 2004 İslâmî Fikirlere Dayalı Aylık Siyâsî Dergi Ramazan 1435 Temmuz 2014 Sayı 118 Yerel-Süreli ISSN 1304-8724 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman UĞURLU Yönetim Merkezi Mithatpaşa Caddesi 47/B Kızılay/ANKARA İletişim&Abonelik Tel: (+90) 0 312 229 77 91 Faks: (+90) 0 312 229 77 92 www.kokludegisim.net bilgi@kokludegisim.net Kapak&Grafik Tasarım: KöklüDeğişim İrtibat Büroları İstanbul (Avrupa Yakası): Mahmut KAR Kirmasti Mah. Kıztaşı Cad. 43/5 Fatih/İstanbul Tel: 0212 631 65 26 İstanbul (Anadolu Yakası): Genç Değişim Kitabevi Mehmet Akif Ersoy Mah. Fatih Bul. 145/10 Sultanbeyli/İstanbul Tel: 0 532 354 38 31 Diyarbakır: Ümmet Kitabevi Şeyh Şamil Mh. Cengizler Caddesi 555. Sk. 28/A Bağlar / Diyarbakır Tel: 0 533 026 95 07 Van: Erkam Kitabevi Ordu Cad. Ulu Cami Karşısı Medine Pasajı P-37 Zemin Kat Merkez / VAN

36 Davet Bağlamında Allah a Tevekkül Mustafa KÜÇÜK 40 fikir Pelda SORGUÇ İslâm da Kadının Amelleri ve Yönetimdeki Rolü 44 deneme Mehmet ÇETİNBUDAK İslâm Devleti nde Uyandım 49 fikir Bekir KURTULUŞ Bir Hizb-ut Tahrir linin Hayat Hikayesi 58 60 edebiyat tefsir Evvel Yok İdi İşbu Rivayet Yeni Çıktı Emre GÜRBÜZ Ali İmran Suresi 110. Ayeti Kerimenin Tefsiri Esad MANSUR Tel: 0 538 087 35 78 Bursa: Tayfun Üstünkaya Kemalpaşa Mh. Atatürk Blv. Kaptan İşhanı Kat:4 No: 58 İnegöl / BURSA Tel: 0 541 795 38 38 Konya: Murat Savaş Alaaddin Caddesi Şeyh Ziya Sokak No:5-1 0536 739 09 88 Merkez / KONYA Adana: Özler Caddesi No:6 Veli Gözcan İşhanı Kat:3 Kuruköprü Seyhan - Adana Tel 0507 631 46 20 Ankara / Çubuk: Murat Altın Yavuz Selim Mahallesi Hükümet Caddesi 55/C 533 760 96 67 Abonelik ve Hesap Numaları Yurtiçi: 6 Aylık: 30 Yıllık (12 Ay): 60 Yurtdışı 6 Aylık: 30 Yıllık: 60 Sesli Dergi / Online Okuma: 50 (Süleyman Uğurlu Adına) * PTT Posta Çeki Hesabı: 10592742 * Ziraat Bankası TL Hesabı: Başkent Şb. TR66000100 1683-47475782-5002 * Ziraat Bankası Euro Hesabı: Başkent Şb. TR93000100 1683-47475782-5001 TCZBTR2A Baskı: 01.07.2014 Önka Ofset Matbaacılık Büyük Sanayi 1. Cadde Keskinler İşhanı No: 80/32-33 İskitler / Ankara onka@onkapromosyon.com.tr Tel: 0 312 384 26 85-86 - Fax: 0 312 341 64 08

gündem FIKHÎ VE SİYASİ AÇIDAN RU YETU L HİLÂL Abdullah İMAMOĞLU Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem ateşinden kurtuluş olan, bin aydan daha hayırlı bir geceyi -kadir gecesini- bünyesinde barındıran Ramazan ayına bizleri salimen kavuşturan Allah a hamd olsun. Her Ramazan Orucunun başlangıcında ve bayram günlerinin ilanında Ru yetu l Hilâl konusu bir tartışma konusu olarak karşımızda arz-ı endam etmektedir. Yine bir Ramazan ayı ve yine bildiğimiz tartışmalar. Ben de bu tartışmalara kaynaklık eden Ru yetu l Hilâl konusunu iki zaviyeden ele alıp açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bunlardan birincisi, meselenin fıkhî boyutu iken diğeri ise siyâsî boyutudur. Bunların açılımı şu şekildedir; Meselenin Fıkhî Boyutu Allahu Teâlâ, Ramazan ayına ulaşan kullarından bu ayda oruç ibadetini ifa etmeleri talebinde bulunmuş ve bunu şu kavliyle beyan etmiştir: 4 ف م ن ش ه د م نك م الش ه ر ف ل ي ص م ه İçinizden kim bu aya yetişirse onu oruçla geçirsin. (Bakara 185) Oruç ibadetinin yapılış keyfiyetini sınırlandıran ve beyan eden Allah Subhanehû ve Teâlâ, hilâlin görülmesini Ramazan orucunun başlangıcı ve bayram gününün ilanı için şer î sebep olarak vaz etmiştir/belirlemiştir. Söylediğim bu fıkhî ibarenin açılımı şudur aslında; Ramazan orucuna başlayabilmenin ve bayram gününü belirleyebilmenin yolu/keyfiyeti hilâlin görülmesidir. Bunun delili konuyla alâkalı olarak Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem den rivayet olunun hadislerin varlığıdır. Birden fazla varyantla gelen hadislerden bir tanesinde Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadırlar: ص وم وا لر ؤ ي ت ه و أ ف ط ر وا ل ر ؤ ي ت ه ف ا ن غ ب ي ع ل ي ك م ف أ ك م ل وا ع د ة ش ع ب ان ث ال ث ين ي و ما (Ramazan) hilâlini gördüğünüzde orucu tutun ve (Şevval) hilâlini gördüğünüzde de iftar (bayram) edin! Eğer (hava) size kapalı (bulutlu) olursa, Şaban ın sayısını otuza tamamlayın. (Muttefekun Aleyh) Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in hadisi konuyu ziyadesiyle izah eder niteliktedir. Altını ısrarla çizmek istediğim bir gerçek vardır ki o da Ru yetu l Hilâl konusu şer î hükümler bağlamında değerlendirilmesi gereken bir konudur. Ayrıca şer î hükümler bağlamında değerlendirilen konularda aklî argümanlara ve yaklaşımlara yer yoktur. Bugün orucun başlangıcı ve bayramın ilanı için hilâlin görülmesi gerçeğinin yanında astronomik hesaplamalara itibar edilebileceğini iddia eden kardeşlerimizin varlığına şahit oluyoruz. Bu ihtilaf çok basite alınacak bir ihtilaf değildir aslında... Çünkü bu ihtilaf namazda el bağlama ya da abdesti bozan hususlardaki ihtilaf gibi değildir ve bunu da bu şekilde değerlendirmek mese-

gündem leyi önemsememek manasına gelir. Çünkü makalenin ilerleyen kısmında da değineceğim üzere oruç, bayram ve hac gibi ibadetler İ slâm Ü mmeti nin vahdâniyet şiarlarındandır. Onun için bu konulardaki ihtilaf parçalanmışlıktır. Yoksa sıradan yani salt bir fıkhî ihtilaf değildir. Her ne kadar günümüzde astronomik hesaplamanın oruç ve bayram günlerinin ilanı için bir yöntem olduğunu söyleyenler ve bunu da geçerli bir delille desteklediklerini iddia edenler olsa da bu kardeşlerimizin görüşleri ve istidlal etme yöntemleri zayıftır. Kardeşlerimizin astronomik hesaplamalara itibar edilir söylemlerine destek buldukları ve meseleye istidlal ettikleri hadis şudur: إ ن ا أ م ة أ م ي ة ال ن ك ت ب و ال ن ح س ب الش ه ر ه ك ذ ا و ه ك ذ ا Biz ümmî bir ümmetiz; yazma ve hesaplama bilmeyiz, ay şu kadar ve şu kadardır. (Buhari) Bugün orucun başlangıcı ve bayramın ilanı için hilâlin görülmesi gerçeğinin yanında astronomik hesaplamalara itibar edilebileceğini iddia eden kardeşlerimizin varlığına şahit oluyoruz. Bu ihtilaf çok basite alınacak bir ihtilaf değildir aslında... Çünkü bu ihtilaf namazda el bağlama ya da abdesti bozan hususlardaki ihtilaf gibi değildir ve bunu da bu şekilde değerlendirmek meseleyi önemsememek manasına gelir Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in hadisinin mefhumundan yola çıkarak İ slâm Ü mmeti nin ümmî olduğunu ve bundan dolayı da okuma yazma-kitabet ve hesap bilmediğini, bu yüzden de ayın hesaplamasını yapamadıklarını beyan etmektedir. Kısacası bu hadisin mefhum olarak şöyle bir manayı barındırdığı doğrudur. Nedir o; Bizler bugün ümmî bir ümmet olmaktan çıktık yani okuma yazma bilen dolaysıyla hesap yapabilen bir Ümmet olabildiysek ayın hangi ay olduğunun belirlenmesinde hesaba itibar edebiliriz. Mefhum olarak bu mana anlaşılabilir. Yani hesap yapabiliyorsak o zaman ayı astronomik hesaplamalarla tayin edebiliriz Dediğim gibi bu, mefhum olarak doğrudur. Lakin hadisin mefhumuyla amel edilebilir mi? Hadisin mefhumundan hareketle oruç ve bayramların tayini için hilâlin görülmesi yerine astronomik hesaplamaya itibar edilebilir mi? Kardeşlerimiz zımnen şunu demek istiyorlar; bizler bugün okuma-yazma biliyor ve hesap yapabiliyorsak o zaman oruçların ve bayramların başlangıcını astrolojik yöntemlerle belirleyebiliriz. Tabii ki tartışmaya ve ihtilafa kaynaklık eden hadisi ve hadisin mefhumuyla amel edilip edilemeyeceği konusunun izahı elzem olmuştur. Usulü Fıkıh ta kaide şöyledir; Eğer ki bir nassın mefhumuyla amel etmeyi ihmal eden başka bir nass mevcutsa o mefhumla amel edilemez. Konunun daha iyi anlaşılması adına başka bir örnek vermek istiyorum. Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: و ال ت ق ت ل وا أ و الد ك م خ ش ي ة إ م الق Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. (İ sra 31) Ayetin mefhumundan hareketle haram olan fakirlik korkusuyla öldürmektir, şayet 5

gündem zenginlikten dolayı öldürürse helal olur denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun her iki durumda da haramdır. Yani ayetin mefhumuyla amel etmeyi başka bir nass ihmal etmiştir. Şu ayette olduğu gibi: و م ن ي ق ت ل م ؤ م ن ا م ت ع م د ا ف ج ز اؤ ه ج ه ن م Kim bir mü mini kasten öldürürse onun cezası, cehennemdir. (Nisa 93) Bu yüzden bu mefhum, ihmal edilir. Dolayısıyla haram olan fakirlik korkusuyla öldürmektir, şayet zenginlikten dolayı öldürürse helal olur denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun her iki durumda da haramdır. Nasıl ki Nisa Suresi ndeki ayeti kerime İ sra Suresi ndeki ayetin mefhumuyla amel etmeyi ihmal ettiyse, فإن غ م عليكم فأكملوا العد ة ثالثين Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayınız. (Buhari) hadisi de hesap yapmanın olabilirliğine hamledilen hadisin mefhumuyla amel etmeyi ihmal etmiştir. Zaten hadis hiçbir kayıt koşmadan şer î hükmü beyan etmiştir. Ki o havanın kapalı olması halinde otuza tamamlanmasıdır. Makalemin başında söylediklerimin faydalı olacağına inanarak tekrar etmek istiyorum. Oruç ibadeti bütün yönleriyle birlikte şer î meseledir. Hepimizce de malumdur ki şer î hükümler kapsamında 6 Bu konuya ilave olarak bir de ihtilafı metali konusu tartışılmaktadır. İhtilafı metali doğuştaki farklılık, ayın doğduğu yerin farklı olması demektir. Bu fıkhî ibarenin açılımı şudur; A şehrinde görülen Ramazan hilâlinin B şehrini de bağlayıcı olup olmadığı tartışması fıkıh kitaplarında ihtilaf konusu olarak yer bulmuştur kendisine Zaten bu konuda Şafiî mezhebi dışında cumhurun da ittifakı söz konusudur olan konularda akla ve aklın ürettiği argümanlara yer yoktur. Bu konuya ilave olarak bir de ihtilafı metali konusu tartışılmaktadır. İ htilafı metali doğuştaki farklılık, ayın doğduğu yerin farklı olması demektir. Bu fıkhî ibarenin açılımı şudur; A şehrinde görülen Ramazan hilâlinin B şehrini de bağlayıcı olup olmadığı tartışması fıkıh kitaplarında ihtilaf konusu olarak yer bulmuştur kendisine Zaten bu konuda Şafiî mezhebi dışında cumhurun da ittifakı söz konusudur. Cumhurun üzerinde ittifak ettiği görüş, A şehrinde görülen ve B şehrinde görülmemesine rağmen görüldüğüne dair haberin iletilmesi halinde haberin B şehrini de bağlayıcı olduğudur. Meselenin Siyasi Boyutu Dikkatlerinizi çekmek istediğim bir husus var. Müslümanlar Hilâfet Devleti nin ilgasına kadar hiçbir farklı günde ne oruca başlamışlardır ne de bayram yapmışlardır. Ayrıca Müslümanlar nezdinde Ru yetu l Hilâl konusu hiçbir vakit polemik ve tartışma konusu olmamıştır. Mevcut ihtilafın kaynağı olan astronomik hesaplamalara (orucun ve bayramların ilanı için) önceleri hiç ama hiç itibar edilmemiştir. Hatta tam yeri gelmişken, hesaba itibar edilmeyeceği konusunda birkaç âlimin sözlerine yer vermek istiyorum. İ bn Hacer oruç, bayram, hac gibi takvime müteallik

gündem işlerde hesaba değil, ru yete itibar edilmesi gerektiğini, hadislerin zahirlerinden bunun anlaşıldığını belirtir. Ve: Oruç hakkındaki bu hüküm, -sonradan hesabı bilenler çıkmış olsa bile- devam etmiştir der. Hanefilerin bu husustaki genel görüşleri ise şöyledir: Astronomi âlimlerinin ayın hareketlerini esas alarak yaptıkları hesaplara itibar edilerek Ramazan ayının girdiği ilan edilemez. İ bn Abidin şöyle der: Muvakkitlerin (zamanı hesaplayan uzmanların) sözüne itibar yoktur. Yani halka orucun farz olması için, onların sözü delil olmaz. Müneccimlerin (astronomi uzmanları) hesabı ile amel etmek caiz değildir. Muvakkitlerin, filan gecede hilâl gökyüzünde şöyle görülecektir demeleri ile oruç tutulmaz. Hilâl meselesinde müneccimlerin haberlerine müracaat edilmeyeceği gibi; geçerli olan görüşe göre, onların sözleri de kabul edilemez. (Fetavay-ı Hindiyye I, 197). Her ne kadar geçmişte Müslümanlar nazarında Ru yetu l Hilâl konusu ihtilaf konusu olmadıysa da günümüzde ihtilaf konusu haline gelmiştir. Müslümanların bu konudaki ihtilafları üzücüdür. Hele hele Ü mmet in vahdâniyet şiarlarından olan bayram ve oruç gibi meselelerde ihtilaf ise ziyadesiyle üzücüdür. Hâlbuki Allah Celle Celâlehû bizlere birlik olmayı emretmiş, tefrikayı haram kılmıştır. Hanefilerin bu husustaki genel görüşleri ise şöyledir: Astronomi âlimlerinin ayın hareketlerini esas alarak yaptıkları hesaplara itibar edilerek Ramazan ayının girdiği ilan edilemez. İbn Abidin şöyle der: Muvakkitlerin (zamanı hesaplayan uzmanların) sözüne itibar yoktur. Yani halka orucun farz olması için, onların sözü delil olmaz. Müneccimlerin (astronomi uzmanları) hesabı ile amel etmek caiz değildir Şöyle buyurmaktadır: و اع ت ص م وا ب ح ب ل الل ج م يع ا و ال ت ف ر ق وا و اذ ك ر وا ن ع م ة الل ع ل ي ك م إ ذ ك نت م أ ع د اء ف أ ل ف ب ي ن ق ل وب ك م ف أ ص ب ح ت م ب ن ع م ت ه إ خ و ان ا Ve topluca Allah ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allah ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalplerinizi uzlaştırdı. O nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. (Ali İ mran 103) Allah bizlere birlik olmayı, bir vücut gibi olmamızı emretmiştir. Ama olamıyoruz neden? Bizler niçin bir Ü mmet olmanın gereği aynı gün oruca başlayamıyoruz? Niçin hep birlikte bir Ü mmet olmanın gereği, aynı gün bayram yapamıyoruz? Asıl nedenin ve niçinin cevabına geçmezden evvel bir gerçeğin altını ısrarla çizmek istiyorum. O da birçok konuda olduğu gibi astronomik hesaplara itibar konusunda Batı nın aslında hiç de masum olmadığı gerçeğidir. Ü mmet i tefrikanın derinliklerine daha fazla düşürebilmek ve bir vücut misali olması gereken Ü mmet i olabildiğince parçalayabilmek için astronomik hesaplamalar meselesinin Batı tarafından her zaman körüklendiğini Allah rızası için göz ardı etmeyelim. Aynı gün oruca ve bayrama başlayamıyor olmamız tek bir nedene, ihtilafları ortadan kaldıracak, bizleri Kelime-i Tevhit sancağı altında toplayacak bir Halife nin olmamasındandır. 7

gündem Mademki bizlerin aynı gün oruca başlayabilmesi ve bayram ilan edebilmesi bir Halî fe nin varlığına bağlıdır, öyleyse ihtiyacımız olan şey ihtilafları ortadan kaldıracak bir Halî fe nin ikamesi değil midir? Zaten Sahabe nin İ cması ndan istinbat edilmiş şer î kaide de bir Halî fe nin gerekliliğine vurgu yapılmaktadır: İmam ın hükmü/kararı ihtilafları ortadan kaldırır. Ve bunun en güzel pratiğe yansımış örneği Ahmed b. Hanbel in tahriç ettiği şu rivayettir: Dediler ki: Şevval hilâlini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha oruçlu olarak başladık. Başka bir yönden bir kafile geldi. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem e dün hilâli gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün bayramları için çıkmalarını emretti. (Ahmed b. Hanbel Basriyyin 19675) İ şte Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem var olan bir belirsizliği ortadan kaldırarak Müslümanların vahdâniyet içerisinde ibadet yapmalarını sağladı. Onun için vahdâniyet duygusu içerisinde Ramazan ve bayramları ihya edebilmek ihtilafları ortadan kaldıracak bir Halî fe nin varlığına bağlıdır. Bu yüzden hilâl tartışmalarının siyasî yönüne her zaman ısrarla vurgu yapmak gerekir. 8 Maalesef günümüzde Ramazan ayı sahur, yemek daveti, teravih üçgeninin dışına çıkmaz oldu. Ramazan ayı kâfirlerin boyunduruğu altında atalet ayı olarak karşılanır oldu Hâlbuki şanlı İ slâm tarihinde Ramazan ayının diğer bir ismi de Zafer ve Nusret ayı idi. Evet câlib-i dikkattir ki zillet ve sıkıntı ayı değil. Tam aksine Zafer ve Nusret ayı. Bunun ispatı İ slâm tarihine bakmakla kolayca mümkündür. Allah Subhanehû ve Teâlâ nın hükümleriyle yönetilen zaman dilimlerinde Müslümanlar, Ramazan ayını kâfirler ordusuna karşı elde ettikleri zaferlerle karşılıyorlardı. Nice İ slâmî fetihler ve zaferler bu ayda gerçekleşmiştir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in komutasında gerçekleşen Bedir Savaşı ve elde edilen zaferde olduğu gibi. Müslümanlar her ne kadar potansiyel ve savaş teçhizatı yönünden zayıf olsalar da Allahu Teâlâ katından nusretle Müslümanlara zafer ikram etmiştir. Bunu Allah Subhanehû ve Teâlâ şu kavliyle ifade ediyor: و ل ق د ن ص ر ك م الل ب ب د ر و أ نت م أ ذ ل ة ف ات ق وا الل ل ع ل ك م ت ش ك ر ون Gerçekten Allah size Bedir de nusret verdi. Oysa sizler, oldukça zayıf idiniz. O halde Allah a ittikâ edin, umulur ki şükredersiniz. (Ali İ mran 123) Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellemve Hulefâ-i Râşidî n Rıdvânullahi Aleyhim sonrasında da asırlarca varlığını sürdüren İ slâm Hilâfet Devleti, nice zorlu düşmanlara karşı Ramazan ayında büyük zaferlere ulaştı. Selâhaddin Eyyûbi haçlıların elinden Kudüs ü Ramazan ayında kurtarmıştır. Aynı şekilde Endülüs Fatih i Tarık b. Ziyad ın fethi bu mübarek ayda gerçekleşmiştir. Görüldüğü gibi İ slâmî fetihler ve zaferler Ramazan aylarını süsleyen destanlar olmuşlardır. Yani Ramazan ayı tarih boyunca Müslümanların izzet ve zafer ayı, İ slâm düşmanları kâfirler için zillet ve mağlubiyet ayı olmuştur. Madem ki bugün önceki Ramazan aylarında olduğu gibi, fetihlerden fetihlere koşacak, İ slâm ın hayrını ve bereketini insanlığa taşıyacak bir Halife miz yok. Ö yleyse gelin kardeşlerim şu mubarek ayda azimlerimizi Hilâfet Devleti nin ikamesi için bileyleyelim. Bilelim ki kardeşlerim, Hilâfet in ikamesi için ihtiyacımız olan cehd ve azim Ramazan ayının bereketinde saklıdır. Nice Ramazanlara ve bayramlara münadinin; Allahu Ekber, Allahu Ekber nidalarıyla bir Halî fe nin sancağı altında girebilmek duasıyla

gündem YENİ SEÇİM BALYOZU: KÜRT AÇILIMI Cahit TOPRAK Hafızamızı yeniden yoklamak ve Kürt meselesinin dayandığı zemini anlamak için kısa bir önbilgi ile konuya giriş yapmak istiyorum. Bugün Kürt meselesinin geldiği noktayı daha iyi görmek, Cumhuriyetin yanlızlığa mahkum ettiği bir halkın derdine ortak olmak, hibe edilen bir coğrafyanın ve ümmetin kadim halklarının bugününü doğru tahlil etmek ve Kürt meselesinin çözümü adına sarf edilen çabanın hangi eksende seyrettiğini anlamak açısından bu ön bilgi önemlidir. Tarihin tozlu rafları diye başlamayacağım konuya. Çünkü tarihi bir bilgi yığınına dönüşmemiş, görünür ve yazı diline henüz çevrilmemiş bir hakikat var önümüzde. Ü lke tarihinin son 40 yılının meşgalesini oluşturan, sorun olarak görülen müslüman bir kavmin acılarını da anlatmayacağım size. Zira henüz acıları taze koskoca bir ümmete çektirilen yığınla zulüm ve işkencenin şahitleriyiz. 12 Eylül askeri darbesi henüz gerçekleşmiş, öncesinde Humeyni, İ ran Şahı nı koltuğundan etmiş ve Hama da on binler Hafız Esad ın eliyle toplu kıyımdan geçirilmiş... 1980 li yıllar. Aynı yıllarda Türkiye nin doğusu yeni bir küfür projesine ev sahipliği yapıyor. Kürtleri kültürel yok oluşa sürükleme operasyonu... Komünizm ile İ slami kültürü yozlaştırma hamlesinin figüranı Abdullah Ö calan... Kürtlere zulüm yapanlardan öcünü alacak olan Apo- Kürtçe de Amca anlamına geliyor- Marksist fikirlerle değil, duygusal ve mazlum bir halkın eşitlik ve adalet özlemine uygun bir söylemle müslüman kürt halkını etrafına toplayabildi. Bu arada şahsına hayranlık duyan bir kısım insanları da kominist eksende islami kimliğini de elinden almayı başardı. Sonrasında silahlı mücadele biçimini PKK nin varlık sebebi haline döndürdü. PKK, 1984 yılında Siirt te ilk saldırısını gerçekleştirdi. Akabinde bölgede yönetimi devirmek ve yerine bir Kürt devleti kurmak hayaliyle gençler aktif silahlı eylemlere yönlendirildi. Ancak silahla hak alınabilir ve güç kazanılabilirdi. Sistematik olarak silahlı her eylemi, halk nazarında, halk için mücadele ettiği söylemini güçlendiren bir argümana dönüştürdü. Çünkü bu mücadele onlar içindi. Bın desti - tutsak olan halkın azadi özgür olması içindi!! Tarihler 1999 u gösterdiğinde, Kenya da yakalanarak Türkiye ye getirilen Ö calan, İ mralı yıllarından sonra ve İ mralı yıllarından önce olmak üzere iki farklı Ö calan portresi çizdi. Aslında PKK de bu süreçte gelişip serpilen ikili kanat görünümüne büründü. Biri liberal kanadı oluşturdu, öteki ulusalcı-şahinler kanadını. Abdullah Ö calan ın silahla bu işin sürdürülemeyeceğine hükümet tarafından ikna edilmesinden sonra ise Neo liberal- Amerikancı- PKK nın siyasi söylemi daha da güçlendi. PKK nin bu süreçte siyaseten her yol Ankara ya çık- 9

gündem malı söylemiyle özdeş, ancak partileşme yoluyla varlığını hissettirmesi istenmişti. HEP, DEHAP, HADEP, DTP derken son olarak BDP adıyla AKP döneminde varlığını uzun süre koruyabildi. Sırrı Süreyya Ö nder, Ahmet Türk, İ brahim Ayhan, Leyla Zana ve Osman Baydemir isimleri PKK içinde zaman zaman ötekileştirilen Amerikancı- güvercin- barış elçileri rolünde faaliyet gösterirken, öte tarafta Emine Ayna, Gülten Kışanak, gibi isimler silahı öncülleyen siyasi söylemler geliştirdiler. Taban dağa çıkmamızı istiyor diyen Emine Ayna ile Osman Baydemir in silahlı mücadele miadını doldurdu demesi arasındaki söylem farkı çok açıktır. Bir başka bariz fark da, liberal Amerikancı tarafın tıpkı AKP gibi, dini argümanları siyasi hesaplarında kullanıyor olmasıdır. Başarı için halk desteğinin şart olduğunun geçte olsa farkına vardılar. Doğal olarak dünya görüşlerine aykırı da olsa müslüman kürt halkının desteğini kazanmak siyasi üslupları haline geldi. Diğer kesim ise halen bu durumu kabullenmiş değil ancak partinin güçlenmesi hesabına bu hatta adapte olmuş görünüyorlar. PKK, 2005 yılına gelinceye kadar tam 6 yıl bir durgunluk ve çatışmasızlık dönemi geçirdi. Bu çatışmasızlık döneminde TRT Şeş açıldı. Sonrasında Ö calan dan çözüm paketi teklifi geldi. Ardından 2009 yılında 10 Taban dağa çıkmamızı istiyor diyen Emine Ayna ile Osman Baydemir in silahlı mücadele miadını doldurdu demesi arasındaki söylem farkı çok açıktır. Bir başka bariz fark da, liberal Amerikancı tarafın tıpkı AKP gibi, dini argümanları siyasi hesaplarında kullanıyor olmasıdır. Başarı için halk desteğinin şart olduğunun geçte olsa farkına vardılar Obama nın TBMM de yaptığı Kürt açılımı vurguları yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Kürt açılımında ABD nin kilit ismi Henry Barkey, The American Interest te yayınlanan maka-lesinde Suriyeli Kürtler Esad sonrasında Irak Bölgesel Kürt Yönetimine benzer şekilde kayda değer bir özerklik kazandıkları takdirde iki Kürt bölgesi bir miktar öz yönetime sahip olacaklar ve şüphe yok ki bir yere kadar eşgüdüm halinde hareket edeceklerdir. Türkiye ve İran üzerindeki özendirici etkisini kuşatıp sınırlandırmak güç olacak. Türkiyeli Kürtler, merkezi yönetim gücünün Türkiye deki tüm bölgelere dağıtılmasını çoktan talep ettiler... sözleri Türkiye üzerindeki planın ABD projesi olduğunun ispatı mahiyetindedir. Yukarda da ifade ettiğim gibi iki Ö calan tiplemesiyle karşı karşıya kalan BDP tabanı, bir yandan dağdakiler olmasaydı hükümetle bu pazarlığı zor yapardık hesabıyla PKK nin silahlı kanadı HPG etrafında bir konsept çizerken, öte tarafta başından beri siyaset dilini kullansaydık, bunca insanın ölmesine gerek kalmazdı diyen Osman Ö calan taraftarı liberal AKP çizgisinde olan ikinci bir taraf oluştu. Sonrasında Barış rüzgarı veya ilk Kürt açılımı hamlesi Habur sınır kapısında gerçekleştirildi. Haziran 2009 da BDP nin şahinleri adına Emine Ayna, PKK nin zaferi gibi gövde gösterileri yaptırdı ve Abdullah Ö calan ın isteği ile geld-

gündem iler, pişman değiller dedi. Tayyip Erdoğan ise sil baştan gerekirse başlarız sözleri ile uzun bir süre, sürece ara verildiğini duyurmuş oluyordu. Bu da gösterdi ki sürece direnen BDP tabanında güçlü bir direniş gurubu var. Murat Karayılan ın konumu bu açıdan değiştirildi. Cemil Bayık ve Bese Hozat isimleri KCK nın başına getirilerek süreçteki tıkanıklıklar aşılmaya çalışıldı. 30 Haziran- 5 Temmuz 2013 tarihleri arasında yapılan 9. Kongra-Gel kongresinde alınan bir dizi karar vesilesiyle, bu eksende meydana gelen uyuşmazlığın giderilmesine dönük adımlar atıldı. Aslında bu noktada Ö calan ın varlığı Türkiye için ve BDP için tabanı etkilemek için ve tabandan gelen bulanık söylemleri tasfiye etmek için sembolik değeri vardır. Şunu kastediyorum; istenirse Ö calan ismi PKK nın kurucu manevi ismi olarak bırakılabilir! Çünkü hem ABD hem de AKP barış sürecinde tek sesliliğe ihtiyaç duymaktadır. Bu açıdan Ö calan ın sembol isim olması stratejik bir derin devlet projesidir. Derin devlette rollerin değiştiği de zaten hepimizin malumudur. Öcalan ın varlığı Türkiye için ve BDP için tabanı etkilemek için ve tabandan gelen bulanık söylemleri tasfiye etmek için sembolik değeri vardır. Şunu kastediyorum; istenirse Öcalan ismi PKK nın kurucu manevi ismi olarak bırakılabilir! Çünkü hem ABD hem de AKP barış sürecinde tek sesliliğe ihtiyaç duymaktadır. Bu açıdan Öcalan ın sembol isim olması stratejik bir derin devlet projesidir Barış sürecinde zaman zaman zigzaglar çiziliyor gibi bir görüntü var. Burada sürece direnen ulusalcı PKK kana-dının sıkıştırmasından söz edilebilir. Böyle olduğu için de Ö calan ın muhalif açıklamalarla süreci rayına oturtmaya çalıştığını yahut BDP milletvekillerinin çelişkili açıklamalar yaptığını görüyoruz. Son bir yıl içinde demokratik açılımda bir duraksama da gözden kaçmıyor. Bunda elbette 30 Mart 2014 seçimlerinin katkısı olduğu gibi, 17 Aralık-25 Aralık 2013 tarihinde başlayan hükümete yönelik Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonlarının da etkisi var. Hal böyle olunca seçim sonrasında kollarını sıvayan hükümetin bir dizi adımları atacağı da zaten bekleniyordu. Ellerini ovuşturan KCK kanadı da hamleyi ondan önce gerçekleştirdi. 17.05.2014 tarihinden itibaren Diyarbakır -Bingöl yolunda kontrol noktası oluşturarak yol kapatma eylemi gerçekleştirdi. Araçların kontrollü geçişine izin vererek meseleyi buralar benden sorulur pozisyonuna getirdi. Hükümet 23 gün boyunca olaylar çıkmasın bahanesiyle müdahaleden kaçındı. Hemen iki gün sonra Hükümetten konuyu medyanın gündemine taşıyacak uyumlu hamle gecikmedi. 19.05.2014 tarihinde bir kısım aileler Diyarbakır belediyesi önünde kaçırılan çocukları için eylem yaptı. Hükümetin des-teği tamdı. Açıklama üstüne açıklamalar geldi. İ lk bakışta karşı hamlelermiş gibi görü-nen olay aslında kamuoyunun Kürt meselesine tekrar odaklanılmasını sağladı. Bıji aşıti, serhıldana dayikan - Yaşasın barış ve annelerin başkaldırışı- sloganıyla günlerce beklediler. Ö yle ya bir annenin acısına or- 11

gündem tak olamayacak hangi hükümet olabilir ki. Sonrasında 06.06.2014 tarihinde AKP binasında Kürt Çalıştay ı gerçekleştirildi. Bu çalıştayda BDP li tek bir milletvekilinin olmayışı dikkat çekti. İ ki gün sonra Bağlar da Kalekol inşaatına karşı çıkarken öldürülen gençler için eylem yapıldı. Ve Türkiye nin gündemine oturan Diyarbakır- Bağlar merkez ilçesi 2. Hava kuvvetleri komutanlığında bayrak indirme olayı gerçekleşti. Bu noktada sürecin gelişimini değerlendirecek olursak; 1. BDP içindeki her iki kanatta Abdullah Ö calan ın eliyle sunulan ABD projesine a- yak uydurmaya çalışıyor. Ö zellikle yol kesme olayları AKP yi sıkıştıran bir hamle gibi görülse de aslında AKP nin gündeme getirdiği başkanlık sistemi ile entegre bir hareket olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü ancak bir bölgenin güvenliği, o bölgenin özerk yönetimlerinin gerçekleştirebileceği amellerdir. Ö zerk bölge kavramı da ancak Başkanlık sistemindeki eyalet kavramıyla özdeşleştirilebilir. Tıpkı Amerika da eyaletlerin güvenliği ve ekonomisi o vilayetin halk tarafından seçilen şahsı tarafından kontrol edildiği gibi. Geçtiğimiz haftalarda Enerji bakanı Kuzey ıraktan 1 milyon varil petrol alındığını duyurmuştu. Dolayısıyla Irak perolünün dünya piyasasına taşınması, beraberinde bu hat üzerinde var olan güvenlik sorunlarının da bitirilmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla sabotaj ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde PKK yi pasif hale getirmesi gerekmektedir 2. Her ne kadar A. Ö calan, bayrak olayı ile ilgili olarak Türkiye halkını bize karşıt hale getirmeye çalışan provokasyonlara dikkat edilmelidir diyerek, isteği dışında gerçekleştiği imajı verse de planlı bir eylem olduğu açığa çıkmak- 12 tadır. Çünkü bu olaylar gerçekleşmeden evvel, çocukların zorla PKK tarafından kaçırıldığı yönünde kamuoyu oluşmuştu. Ancak bayrağı indiren şahsın 18 yaşından küçük olması ve bayrak gibi ulusalcı ve milliyetçi bir kısım siyasi çevreleri konuya duyarlılığını arttıracak yönde olması, gündem oluşması açısından iyi bir kurgu olduğu söylenebilir. Sonrasında MHP lideri Bahçeli nin bir asker çıkıp ta şerefsize gününü göstermeliydi diyecek kadar öfkeleri bileyen sözleri ve CHP liderinin bayrak indirerek siyaset yapılamaz demesi gözleri Türkiye nin doğusuna çevirdi. İ stenilen de buydu zaten. Ki bu sayede siyasetin yönü çevrilebilirdi. Beşir Atalay ın Kürt Çalıştayı nda sarf ettiği yeni bir yol haritası üzerindeyiz sözleri Kürt açılımının hükümet eliyle yeniden başlatıldığının duyurusu niteliğindedir. Hasılı; ABD ve işbirlikçisi AKP açısından 2002 yılından itibaren BDP- AKP- PKK arasında süregelen barış hamleleri neden önemlidir? AKP, Kürt açılımına neden ihtiyaç duymaktadır? Gerçekten temel sebep Türk -Kürt çatışmasına son vermek mi? Bu anlamda Kürt açılımına duyulan ihtiyacı iki eksende sınırlandırmak mümkün; 1. AKP, Kürt meselesini çözme iradesini göstermek durumundadır. Burada iki seçenekten bahsedilebilir. a) 2007 yılında anayasada

gündem yapılan değişiklikle her 5 yılda bir halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu yıl 10 ağustos ve 24 ağustos olmak üzere 2 turda gerçekleştirilecek. Bu seçimlere Erdoğan ın katılması ve seçilmesi yüksek bir ihtimal olarak görülmektedir. Hal böyle olunca T.Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamını yarı başkanlık yetkileri ile daha da güçlendirmek istemektedir. Ancak makam koltuğuna kurulmadan evvel Türkiye nin temel problemlerinden kurtulmak ve elini güçlendirmek istemektedir. Başbakanlığa ise kendi gücünü sarsmayacak geçici bir başbakana teslim etmesi olası görünüyor. b) Her ne kadar 3 dönem seçilme kuralı AKP tüzüğünün en çok tartışılan maddesi olsa da, son toplantı da bu kuralın geçerli olduğu deklara edildi. Ancak şartların oluşmaması ve Cumhurbaşkanlığı makamında istediği icraatları yapamayacağı endişesini taşırsa yeniden başbakan olmak için tüzük değişikliğine gidebilir. Bu çerçevede, 15 Haziran 2015 tarihinde yapılacak Genel seçimlere kadar elini güçlendirmek için Kürt meselesini nihayetlendirmelidir. Eğer bu meseleyi hükümet çözebilirse seçime güçlü bir propaganda ile girecek demektir. Ayrıca Kürt halkının büyük bir çoğunluğunun oyunu da alabilecektir. ABD, siyasetin merkezine yerleştirdiği AKP yi çözüm mercisi kılarak iç siyasette R.T.Erdoğan ı tek aday olarak bırakmak isteyebilir. Haliyle bu yıl olmasa da seçim sonrası tam yetkilerle donatılmış bir başkanlık sistemi kurarak, Erdoğan ı tüm yetkileri elinde bir başkan yapabilir. 2) ABD, AKP eliyle bu terör olaylarını bitirmek durumundadır. Bilindiği üzere Ukrayna olaylarıyla beraber, Rusya dan petrol ve doğalgaz sevkiyatında aksaklıklar yaşanmaktadır. Ü ç ay sonra kış şartları oluşacağından enerji gereksinimi her zamankinden daha fazla Rusya ya bağımlılığı getirecektir. Bundan dolayı da Türkiye üzerinden Kerkük petrollerini Avrupa ya taşımak durumundadır. Geçtiğimiz haftalarda Enerji bakanı Kuzey ıraktan 1 milyon varil petrol alındığını duyurmuştu. Dolayısıyla Irak perolünün dünya piyasasına taşınması, beraberinde bu hat üzerinde var olan güvenlik sorunlarının da bitirilmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla sabotaj ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde PKK yi pasif hale getirmesi gerekmektedir. Bundan dolayı IŞİ D olayı ile beraber Kerkük hattından itibaren Kuzey Irak bölgesini tümden devlet statüsü vereceği Barzani ye terk etmesi bu açıdan muhtemel görünmektedir. Bu sayede Irak askerlerinin Bağdat hattına çekilmesiyle Kürtlere has bir bölge ve Bağdat hattından Kuveyt sınırına kadarda şiilere has bir bölge ve arada kalan kısım ise IŞİ D kontrolünde sünni bir alan oluşturulabilir. Sonuç olarak, serdettiğim tüm bu öngörüler, siyasi bir analizden ibarettir. Ancak siyaset üstü bir güç vardır ki o da Allah Subhaneh-u ve Teala dır. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Batılı güçlerin İ slam beldelerinden biri olan ve yıllarca İ slam ümmetinin hurumatı için canını ortaya koymuş bir halkın yaşadığı yer olan, eskilerin değimiyle Vilayat-ı Ekrat toprakları, bugünlerde küfrün her türlü entrikalarını çevirdiği bir mahalleye dönüşmüş malesef. Her bir taife sırtını bir kafir güce dayamış, onunla kuvvet kazandığını zannetmiş ve kendince hesaplar yapıp durmaktadır. Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ne AKP, ne BDP (yeni adıyla HDP) ne de diğerleri hiçbir zaman bu ümmetin temsilcisi olmadılar, pazarlamaya çalıştıkları batıl fikirleriyle de hiç olamazlar. Kürtlerde bir atasözü vardır. Ko carê devletê seri ğa dani, dıranê insana dı pelogê da dışkê -Bir defa devlet boyun büktüğünde insanlar helva yerken bile dişleri kırılır. Evet, batıyla aşık atan devletler, kendine has politikalar ve siyasi iradeden yoksun olan devletler hiçbir zaman halkının maslahatlarını düşünmezler. Bu bir realitedir. Yazık ki; 90 küsür yılda ancak kapitalizmin ihdas ettiği liderlerden ancak bu kadar beklenir, fazlası değil. Vesselam.. 13

gündem EKMELED-DİN E ALET EDİLİYOR Murat ALBASAN Nedense bu ülkede Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sancılı ve sıkıntılı geçmiştir. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlayacak olursak Abdullah Gül ün Cumhurbaşkanı seçilmesi hiç de kolay olmamıştır. Eğer ülkenin son 10-15 yıldır el değiştirdiğini düşünecek olursak, bunun çok doğal olduğunu söyleyebiliriz. Zira statükocu yapı yukarıda geçen zaman zarfında Cumhuriyet tarihi boyunca katışıksız sahip olduğu kurumların birer birer elinden çıkmasından oldukça rahatsız ve bunun engellenmesi için elinden gelen her şeyi yaptı ve yapıyor. Lakin bunu pek de başaramadı ve bugün hemen her kurum elinden çıkmış durumda ve bir zamanlar üzerinde vesayet kurduğu yapıların üzerinde artık başka bir vesayet söz konusu. İ şte bu kurumların hiç şüphesiz en önemlilerinden birisi Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Bu kuruma her ne kadar sembolik olarak bakılsa da öyle olmadığını hakkında yapılan mücadeleler gösteriyor. 14 Burada söz konusu olan devletin en tepesidir. Doğru mudur bilinmez ama Lozan antlaşmasının bilinmeyen veya gizli diyebileceğimiz maddeleri olduğundan bahsediliyor. Eğer şayet böyle bir şey söz konusu ise o vakit Cumhurbaşkanlığı ile alâkalı madde veyahut maddelerin olduğu kesin gibi. Ancak bununla ilgili bir veri bulamadığımdan dolayı bunun bir varsayım olduğunu düşünmek zorundayım. Belki de ileride bununla ilgili dokümanlar ortaya çıkar ve gelinen noktada sıkıntının mahiyeti netlik kazanır. Ancak bugün dünyanın süper gücü olan ABD nin Türkiye üzerinde AKP vasıtasıyla kurduğu vesayet ortadayken nasıl oluyor da Cumhurbaşkanlığı seçimleri hâlâ sıkıntı arz ediyor doğrusu bu çok düşündürücü. Şimdilerde CHP ve MHP nin ortak çatı adayı olarak gösterilen Ekmeleddin İ hsanoğlu da size düşündürücü gelebilir. İ hsanoğlu nun kim olduğunu hangi uluslararası kuruluşlarda hizmet verdiğini, babasının kimin arkadaşı olduğunu, hakkında ileri geri yapılan tüm yorumları bir kenara bırakacak olursak eğer, ortada elde kalan net bir resim var ki o da İ hsanoğlu nun İ slâm cı (!) kimliğidir. Zira herkes onu son adıyla İ slâm İ şbirliği Teşkilatı nın Genel Sekreteri olarak hatırlamakta. Bu göreviyle hatırlamayanlar başka da hatırlayamazlar zaten. Zira Türkiye gündemine başka bir vasıfla veya görevle girdiğini söylemek çok zordur. Baştan hatırlatalım ki bu makale Ekmeleddin İ hsanoğlu nun Erdoğan karşısında rakip olup olamayacağı hakkında değildir. Hâl böyle olunca tekrar bir hatırlatalım ve kaldığımız yerden devam edelim. Kabul edelim veya etmeyelim AKP aracılığıyla Türkiye nin siyasi ve toplumsal dokusu ciddi manada değişiklik arz etti. Tabiri caizse geçmişin rayları sökülüp atıldı ve yerine yeni raylar döşendi. Yani Türkiye artık dış siyasetinde tamamıyla ABD ye bağlı bir çizgi takip ediyor ve bunlar adeta kırmızı çizgiler mahi-

gündem yetindedir. Yani gelinen süreçte gündemi belirleyen ve yöneten ABD demokrasisidir. Laik Kemalist demokrasisi değil. Şayet arasında bir fark mı var diye soracak olursanız tek kelimeyle el-cevap: Hayır. Lakin gelmek istediğim yer şurasıdır. Fazla geriye gitmeye gerek yok. Bununla ilgili daha önceki yazılarımıza bakabilirsiniz... CHP nin son 30 Mart yerel seçimlerini hatırlayın. Kılıçdaroğlu ayet ve hadisler aktarıyor ve görüp tanımayan der ki emri bil maruf ve nehyi anil münker yapıyor. İ şte gelinen süreçte adı geçen iki demokrasinin arasındaki fark budur. Güçlü ABD demokrasisi yılların kemikleşmiş adeta fosilleşmiş CHP sini yeni CHP ye dönüştürebiliyor. Çünkü ABD demokrasisi daima öteden beri Türkiye de gücü eline geçirebilmek için halkın dokusuna uygun sözde ve görünümünde İ slâmî olan şahıslarla topluma inip İ ngiliz vesayetini kırmaya çalışmıştır. En sonunda da yarım asırlık bir çabadan sonra AKP ile muradına ermiştir. İ şte yıllardır dönüşüyormuş veya nasıl desek evrim geçirdiğini ispat etmeye çalışan sözde Yeni CHP -denize düşen yılana sarılır misalilaik Kemalist yapısıyla topluma hiç bir şekilde inemeyeceğini anladıktan ve siyasi hiç bir kurumda gücü kalmadıktan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini kendince böyle lehine çevirmeye çalışıyor. Yani bir nevî kerhen dine alet oluyor ve adayı İ hsanoğlu nu da Doğru mudur bilinmez ama Lozan antlaşmasının bilinmeyen veya gizli diyebileceğimiz maddeleri olduğundan bahsediliyor. Eğer şayet böyle bir şey söz konusu ise o vakit Cumhurbaşkanlığı ile alâkalı madde veyahut maddelerin olduğu kesin gibi. Ancak bununla ilgili bir veri bulamadığımdan dolayı bunun bir varsayım olduğunu düşünmek zorundayım. Belki de ileride bununla ilgili dokümanlar ortaya çıkar ve gelinen noktada sıkıntının mahiyeti netlik kazanır dine alet ediyor. Halbuki yıllardır AKP ve Erdoğan ı siyaseti dine alet etmekle suçlayan CHP nin ta kendisidir. Ama gelinen süreçte İ slâm kisvesi kullanılmaksızın her hangi bir başarı elde edilemeyeceğini artık CHP de anladı. İ şte Ekmeleddin İ hsanoğlu nun da adaylığını buradan okumak lazım diye düşünüyorum. Zira kendisi bu anlamda CHP ve MHP için biçilmiş kaftandır. İ hsanoğlu nun yıllarca adında İ slâm kelimesinin geçtiği bir kuruluşta çalışmış olması ve dahası sadeliği ve o anlamda her hangi bir menfi olayla ismi duyulmamış olması kendisini aday haline getiriyor. İ hsanoğlu nun dünya görüşü ve fikirsel yapısını en iyi Yeni Yüzyılda İslâm Dünyası adlı eserinden öğrenebiliriz. Eserinden bazı alıntılar bize kendisi hakkında ışık tutacaktır. Ekmeleddin İ hsanoğlu: -İslâm dünyasının geleceği büyük ölçüde, iyi yönetişim (good governance) prensiplerinin belirlenmesine ve ilerletilmesine ve hayat tarzı olarak demokratik çoğulculuğa dayalı bir yönetimin kurulmasına bağlı(dır). -Demokrasinin önüne çıkabilecek engeller cesaretimizi kırmamalı çünkü biliyoruz ki dünyada demokrasiye giden yolların hiçbiri güllerle bezenmemişti. Tersine bunlar fedakârlıklarla, sabır ve kararlılıkla aşılabildi. Çoğulcu demokrasi uygulamasıyla İslâm daki yönetişimin temelleri arasında 15

gündem esaslı bir karşıtlık bulunmuyor. -...siyaset teorisyenlerinin ve uygulayıcılarının bir yanda devamlı hareket halinde bulunan siyasi değişkenlerle diğer yanda değişmez olan din prensipleri arasında ustaca bir dengeyi kurması gerekiyor. Siyasi konuların dünyevi ve değişken olduğu, dinin ise mutlak semavi değerlere dayandığı gözden uzak tutulmamalı. -İslâm dünyasının geleceğini belirleyecek olan sosyo-ekonomik kalkınma beraberinde modernleşmeyi ve onunla birlikte itidali yani ılımlı ölçülülüğü de getirecektir. Dinin sosyal hayatta yerini alması ve siyasetle ilişkisinin birbirine karışmama esasına bağlanmasıyla kurulacak bir denge İslâm dünyasında ve onun dışındaki her yerde barışı ve düzeni sağlamaya katkıda bulunabilir. -Demokrasi geleneğine sahip ülkelerin güllerle bezeli yollardan geçip gelmediği hatırlanırsa bir demokrasinin tesisi ancak iki temel prensibin uygulamasıyla mümkün olabilir: Bunlardan birincisi toplum meselelerinin ele alınışında iyi yönetişim, şeffaflık ve güven tesisi. İkincisi de özenle oluşturulacak insan hakları akideleri içinde siyasi hürriyetlerin kapsanması. Kilit önemdeki bu iki prensip yerine konmazsa Müslüman toplumların siyasete aktif kesimleri için tek çıkar yol hedeflerini dinin çerçevesinde aramak olacaktır. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde işler daha da karışabilir. Bu- 16 Öncelikle İslâm kisvesini kullananın öteden beri ABD olduğunu söylersek çok da hatalı bir söz olmaz. Özellikle Menderes ile başlayan ABD siyaseti devamında Özal ve netice itibariyle AKP ile süregeldi. İngiliz siyasi kültürüyle yoğrulmuş bazı başka partilerde siyasette İslâm kisvesi altında aktif rol almışlardır ancak o anlamda başarı elde edememişlerdir günden daha zor hale gelebilir. -Müslüman toplumların günümüz dünyasında karar- lılıkla ileri gidebilmeleri için siyaset alanı ile din alanı arasındaki ilişkiyi bunları birbirine karıştırmayacak şekilde tanımlamaları gerekir. Bu ilişki karşılıklı olarak yetkilerin ayrılığına dayanmalı, ayrıca çoğulculuğa yer verilmeli ve bunu benimsemeli ve aynı zamanda siyasi gücün elden ele geçimi de demokratik usullere elvermeli. Din alanının siyaset üzerindeki ve siyasetin din üzerindeki kontrolü kaldırılmalı. Bu ikisini birbirinden ayıran çizgi net ve açık olarak çizilmeli. Yukarıda bahsi geçen kitabından yapılan alıntılar aslında her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Laiklik, Demokrasi, ılımlı İ slâm ve İ slâm ile yönetime karşı olma adına her şey benimsenmiş durumda. Yani adaylığı konusunda fikirsel olarak bir değişikliğe uğramaz ise o vakit Yeni Türkiye formatına uymuyor değil aslında. Ancak burada dikkat çekici bir unsur var ki o da İ slâm. Ö ncelikle İ slâm kisvesini kullananın öteden beri ABD olduğunu söylersek çok da hatalı bir söz olmaz. Ö zellikle Menderes ile başlayan ABD siyaseti devamında Ö zal ve netice itibariyle AKP ile süregeldi. İ ngiliz siyasi kültürüyle yoğrulmuş bazı başka partilerde siyasette İ slâm kisvesi altında aktif rol almışlardır ancak o anlamda başarı elde edememişlerdir.

gündem Ancak bir hakikat var ki o da yarım asırdır çeşitli vesilelerle İ slâm sürekli öyle veya böyle kullanılmış ve Müslüman Türkiye halkı bu vesilelerle kandırılmıştır. Tabii ki ölümü görmüş olan bir Türkiye halkı her haliyle sıtmaya razı gelecektir ve bu her zaman da böyle olmuştur. Buna en büyük etkenlerden bir tanesi ise alternatifsizlik belasıdır. İ şte bu alternatifsizlik değil midir ki koyunun olmadığı yerde keçiyi Abdurrahman kılan. Her fırsatta İslâm ın ve onun şanlı tarihinden bahsedilip övgüler yağdırılıyor. Müslüman kimliğimizin öneminden dem vuruluyor ama nedense iş yönetime gelince Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyetten zerre miktarı taviz verilmiyor. Bununla da kalmayıp hem sayılan değerlerden vazgeçilmiyor hem de düne kadar kerhen ve zorla bir nevî kabul edilen bu değerlerden vazgeçilmesini engelleyenler İslâm kisvesi altında hareket ettiğini söyleyenlerdir Şimdi buradan yola devam edecek olursak eğer, bazı tezatlar ortaya çıkıyor ki bunların görülüp anlaşılması gerekir. Her fırsatta İ slâm ın ve onun şanlı tarihinden bahsedilip övgüler yağdırılıyor. Müslüman kimliğimizin öneminden dem vuruluyor ama nedense iş yönetime gelince Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyetten zerre miktarı taviz verilmiyor. Bununla da kalmayıp hem sayılan değerlerden vazgeçilmiyor hem de düne kadar kerhen ve zorla bir nevî kabul edilen bu değerlerden vazgeçilmesini engelleyenler İ slâm kisvesi altında hareket ettiğini söyleyenlerdir. Ayrıca aynı kişiler tarafından topluma adeta benimsetiliyor. Muhafazakar demokratlar tezatı bunun en belirgin örneğidir. Bir zamanlar bu değerlere saldıranlar şimdi adeta bu değerlerin teminatı haline geldiler ve geniş kitleleri de beraberlerinde sürüklediler. Bu süreç ise ABD siyaseti yani ılımlı İ slâm çizgisiyle hayat ve başarı kazanmıştır. Gelinen nokta ise bunların artık bir hayat tarzı olarak algılanması olmuştur. Yukarıda değindiğimiz ABD tarafından döşenmiş raylar işte bu doğrultuda seyir etmektedir. Hâl böyle olunca CHP, Yeni CHP olmuş ve kullanılmayan ve reddedilen İ slâmî değerlerden dem vurulur olmuştur. Zira daha önce de belirttiğimiz üzere CHP de artık İ slâm kılıfı kullanılmaksızın bir başarı elde edemeyeceğini anlamıştır. Nitekim Ekmeleddin İ hsanoğlu nun çatı adayı olarak seçilmesinin anlamı bu minvalde netlik kazanmıştır umarım. CHP yi üslup noktasında değişikliğe iten saikler tamamıyla yukarıda geçen sebeplere bağlıdır. Yoksa CHP altı okundan vazgeçmiş değildir ve yakaladığı ilk fırsatta bunları eskide olduğu gibi hayata geçirebilme hayaliyle yaşamaktadır. Ancak gelinen süreç bunu neredeyse imkânsız kılıyor. Sonuç olarak bunlardan çıkarılması gereken ders, başımızdaki yöneticilerin hiç bir zaman İ slâm ın tekrar hayat bulmasını istemedikleridir ve inandıkları değerlerin devamında hayat bulması için her fırsatta İ slâm ı kullanacak olmalarıdır. Doğruların yanlışlardan a- yırt edilebildiği günün bir an önce gelmesi temennisiyle... 17

gündem TRANSİT GEÇİŞ NOKTASINDA ZEHİRLENEN GENÇLİK Osman YILDIZ Türkiye de yapılan a- raştırmalar ve uyuşturucu ile ilgili istatistikler vahim bir tablo ortaya koymaktadır. Uyuşturucu kullandığı için profesyonel yardım alanların arasında 12 yaşında çocukların dahi olması sorunun boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. İ lköğretim ve Orta Ö ğretim çağındaki çocukların bir kere den bir şey olmaz diyerek başlayıp, ardından uzun yıllar uyuşturucu müptelası olarak hem ailelerini, hem de kendi hayatlarını karartmaktadırlar. Devlet ise artık her köşe başında satılan uyuşturucunun ö- nüne geçeceğine, yani sorunu kökünden halledeceğine Uyuşturucu Tedavi Merkezleri kurmaktadır. Tam da bu satırları yazarken 18 yaşında bir gencin yeni nesil uyuşturucu olarak bilinen Bonzai kullanarak öldüğü haberi ajanslara düştü. Forum sitelerinde bir kereden bir şey olmaz deyip kullanan kişilerin nasıl bir sarsıntı yaşadıklarını anlatan onlarca paylaşım bulunmaktadır. Ö zellikle son yılların en 18 çok satan uyuşturucusu olarak bilinen Bonzai nin ne olduğu ile alakalı şu yoruma bir bakalım: Bonzai: Bir kapak olarak denediğim; sadece bir nefes aldığım ve almamın beş dakika sonrasında beni benden alıp ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiye oturtan bir maddedir. Üç saat orada kalmamı sağlayan, kesinlikle uzak durulması gereken, bitkisel görünümünde, kimyasal, felç edici, dört beş çeşidi bulunan ve bunların içerisinde en pisi olan şeytan ve poison olan ve eve kadar servisle bile gelen, ne hikmetse üreticinin kim ve hangi ülke olduğu bilinmeyen madde. Bu zehri ilk geçen sene denedim. Kafam ne zaman düzelecek, ya düzelmez hep böyle kalırsam! Aha ölüyorum tripleri içerisinde üç saat geçirdiğim ama bana o üç saati üç yıl gibi geçirten, bütün vücudu resmen felç edip uyutmayan, ayakta tutmayan, arkadaşın yaptığı kahveleri içerken sanki başkasının ağzından içiyormuş- çasına hiçbir şey hissettirmeyen bir madde. İç organları belki ayıktırır düşüncesiyle sürüne sürüne duş almaya gittiğimde su değmiyor deyip küvet dolana kadar içinde bekleyip, içinde yatmanda bile sanki ruhun başkasının bedeninde yıkanıyormuşçasına dış organları uyuşturup suyun deri ile temasını bile hissettirmeyen, öylece ne bir mide bulantısı ne de başka bir şey hissetmeden kusturan, özellikle delirme ve ölüm triplerine sokan madde. Kapitalist-Laik-Demokratik sistemler ekini ve nesli bozmaya, yok etmeye devam ediyor. Şuan da özellikle Türkiye de y kuşağı olarak isimlendirilen, apolitik bir şekilde sadece heva ve hevesi peşinde koşan bir gençliğin eline, şimdi de imalatı ucuz, hayatları karartan bir madde tutuşturuldu. Aslında uyuşturucu ya da uyarıcı hapların tarihi Türkiye de çok yeni değil. İ laç sektörü 40-50 yıldır bu tür ilaçların kullanımını adım adım yayıyordu. Ö zellikle psi-

gündem kolojik hastaların tedavisinde -ki hiç kimseyi bu hapların tedavi ettiği görülmemiştirsakinleştirici olarak üretilmiştir. Zamanla bunları bir takım reçeteler aracılığı ile uyuşturucu hap olarak kullananların sayısı artmaya başladı. Sonraki yıllarda bu ilaç olarak bilinen sakinleştirici haplar doğrudan uyuşturucu kullanıcıları için yasal ya da yasadışı üretim aşamasına geçmiştir. Böylece fabrika üretiminin yanında, o miktarı yüzlerce kez aşan atölye üretimi de devreye girmiş ve böylece işin ucu gelip ilköğretim okullarının önüne kadar dayanmıştır. Peki, İ slami davet çalışması yapan, İ slam ı hayata hakim kılmak için çalışan tüm Müslümanları tutuklayan, fişleyen bu sistem nasıl oluyor da böylesine nesilleri helak eden uyuşturucunun önüne geçemiyor? Nedeni Cumhuriyet in üzerine kurulduğu Laik düzen ve onun menfaatçi yaklaşımından olabilir mi? UNODC verilerine göre; dünya üzerinde uyuşturucu madde kaçakçılığından dolayı dönen para 320 milyar dolar seviyelerinde olduğu belirtilmektedir. Böylesine büyük miktarda bir paranın devlet destekli olmaması gibi bir şey düşünülemez. BM Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Dairesi (UNODC) Başkanı Antonio Maria Costa, dünyayı etkisi altına alan küresel mali krizin, çok sayıda bankanın uyuşturucu tüccarlarının piyasaya sürdüğü kara parayı aklayarak ayakta kalabildiğini açıklamaktadır. Costa, küresel mali kriz sırasında piyasada dolaşan tek yatırım anaparasının uyuşturucu ticaretinden elde edilen para olduğunu ve geçtiğimiz yıllarda onlarca bankanın kara para aklayarak kendilerini batmaktan, kurtardığını söyledi. Tüm bunlar göstermektedir ki; bizim sadece televizyonlarda izlediğimiz polislerin operasyon sonrası yaktığı Hint kenevirleri ve yakalanan uyuşturucu, devede sadece kulaktır. Başta Amerika ve Avrupa olmak üzere dünyada ki tüm devletler uyuşturucu paralarını bankalar aracılığı ile aklamaktadırlar. Transit Ülke Türkiye: Türkiye gümrüklerinden geçip Batı pazarlarında alıcılarını bulan, sadece Türkiye sınırları içerisinde senede yüz binlerce ton uyuşturucu madde ele geçirilmektedir. Ele geçirilen uyuşturucunun sadece yüz binlerce ton olduğu göz önüne alındığında rantın ne denli büyük olduğu gözükmektedir. Dünya nın yegâne uyuşturucu merkezi olarak bilinen Golden Triangle (Altın Ü çgen) ülkeleri ile Golden Cresscent (Altın Hilal) ülkeleri tarafından yapılan uyuşturucu sevkiyatı rotasında bulunan Türkiye nin yeri bu noktada oldukça büyük bir önem taşıyor. Bugün uyuşturucu haritası çıkartılmak istense yeni bir haritaya gerek yok; zira uyuşturucu bir ağ gibi bütün dünyayı sarmış durumdadır. Hazırlanan raporlarda uyuşturucu sevkiyatı ile alakalı güzergâhlar şu şekildedir. I.Güzergâh: İ ran dan Türkiye ye gelen uyuşturucu İ stanbul yolu ile Doğu Avrupa ya, İ zmir yolu ile de Akdeniz e ulaşmaktadır. II.Güzergâh: İ ran dan Kuzey Irak, Suriye-Lübnan güzergahından Akdeniz ve Afrika ya oradan da Avrupa ya gitmektedir. III.Güzergâh: Orta Asya da üretilen uyuşturucu İ ran-pakistan, Afganistan güzergâhından (ki buna Altın Ü çgen de denir) dünyaya yayılır. IV.Güzergâh: Tayland-Burma ve nihayet Laos ki bu güzergâhın adı da Altın Ü ç- gendir. Sadece Altın Ü çgen güzergâhından dünyaya dağıtılan haşhaş miktarı 6 bin tondur. Ayrıca dünya uyuşturucularının merkezi diye bileceğimiz Kolombiya, ABD, Libya, Almanya ve Doğu Avrupa konusunda onlarca merkez ve tali güzergâhlarda vardır. Yukarıda ki güzergâha baktığımızda bütün yollar aşağı, yukarı Türkiye ye çıkmaktadır. Bu Türkiye nin jeopolitik ve jeo stratejik konumu; doğu ile batıyı kuzeyle güneyi, Asya ile Avrupa yı birbirine bağlayan bir geçiş yolu, bir köprü görevinden kaynaklanmaktadır. Doğuda Van-Diyarbakır Hatay, kuzeyde Ordu, Hopa, 19