TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ VE EĞİTİM SEVİYESİ *



Benzer belgeler
HSK Unterricht in Heimatlicher Sprache und Kultur Ana dili ve Kültür Dersleri

telc Türkisch-Zertifikate: Für alle, die mehr können

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Angeben, dass man sich einschreiben will

Der kleine Hase möchte lesen lernen

GÜÇ KOŞULLARDAKİ BİREYLERİ DESTEKLEME DERNEĞİ (GÜÇKOBİR) (Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition)

Mehrsprachiger Elternabend

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU YABANCI DİL (ALMANCA) YETERLİK SINAVI A

Bald komm ich in die Schule. Anregungen zur Vorbereitung auf die Schule für Kinder und Eltern

3. Neujahrsball der Deutsch-Türkischen Wirtschaft. Alman- Türk Ekonomisinin 3. Yeni Yıl Balosu

WERKREALSCHULEYİ TANIYALIM

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat Görevini tamamlamak için 65 dakikan var.

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 26 Zaman Deneyleri

Kişisel hesap müşterek hesap Çocuk hesabı döviz hesabı kurumsal hesap öğrenci hesabı Aylık kesintiler var mı? Fragen, ob für das Konto monatliche Gebü

24) a) helfe b) teile c) behandle d) greife

[ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt

Bu dersimizde Bayan Graf bir eğitim kursuna gitmek istiyor. Bu konuyu bir arkadaşıyla görüşüyor.

Ders Öğretim Planı/ Lehrveranstaltungsplan

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Angeben, dass man sich einschreiben will. ders almak istiyorum.

Wir verstehen uns gut Spielerisch Deutsch lernen

Science Bridging Nations.

HERE COMES THE SUN. 6. September bis 31. Oktober 2010 Uferhallen, Berlin-Wedding

Bald komm ich in die Schule. Yakında Okula Başlıyorum

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın var, ve biri seni tanıyor.

Das Abitur am Istanbul Lisesi

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 19 Sahtekarlık ortaya çıkar

Tavsiyeniz için 60, EUR ya varan primler. Arkadaşınıza tavsiye edin ve primlerden faydalanın

Deutsch-Türkische Grundschule Alman-Türk Ìlkokulu Die Bilinguale Schule

HAMDİ ŞAHİN EINE NEUE GRABINSCHRIFT AUS SELEUKEIA AD CALYCADNUM. aus: Epigraphica Anatolica 39 (2006) Dr. Rudolf Habelt GmbH, Bonn


Antrag auf Erteilung einer Aufenthalterlaubnis İKAMET MÜSAADESİ İÇİN DİLEKÇE

VORSCHAU. Önsöz. zur Vollversion

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI (MAZERET)

Islam (isteğe bagli) Sezer (esinizin soy adi) (doğum tarihi) Deutsch (milliyeti)

TED KDZ EREĞLİ KOLEJİ VAKFI ÖZEL ORTAOKULU 5.SINIFLAR ALMANCA ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

Datenblatt für Joysticks

Schuljahr. Herkunftssprache Türkisch

HERAUSFORDERUNGEN FÜR EINE ISLAMISCHE RELIGIONSPÄDAGOGIK IN DER TÜRKEI

İçindekiler. Çözüm Anahtarı Sözcük Listesi Copyright 2002 Max Hueber Verlag. ISBN , 1. Auflage 1.

Antrag auf Erteilung/Verlängerung einer/eines İlk izin / Uzatma başvurusu

6 EKİM 1964 MANYAS DEPREMİ ESNASİNDA ZEMİNDE MEYDANA GELEN TANSİYON ÇATLAKLARI ERDBEBENSPALTEN IM DER GEGEND VON MANIAS IN NORDWEST-ANATOLIEN

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve bir canın kaldı.

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 26 Ayhan a veda

Research Game - The European scientific research game Spielregeln

Das Abitur am Istanbul Lisesi

Yurt dışı eki tarihli Alman çocuk parası başvurusu için Anlage Ausland zum Antrag auf deutsches Kindergeld vom

Almanca yapısal kalıp kavram sözlüğü Deutsches Konjunktionen Wörterbuch [Mevlüt Baki Tapan]

Auswandern Dokumente. Dokumente - Allgemeines. Dokumente - Persönliche Informationen. Fragen wo man ein Formular findet

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI

Almanca aile birleşimi sınavı dört bölümdür: 1-Dinleme, 2-Okuma, 3-Yazma, 4-Konuşma

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11. Sadece 60 dakikan kaldı, ve ek bir canın yok.

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 10 geçiyor. Almanya yı kurtarmak için 120 dakikan ve üç canın var. Komisere güvenebilir misin?

Eğitim ve İştirak Paketi. Nordrhein-Westfalen Eyaleti. Çalışma, Uyum ve Sosyal İşler Bakanlığı nın bir bilgilendirmesidir.

Derdini söylemeyen derman bulamaz.

Art der Vorlesung. Zorunlu Pflicht

Forum Demenz / Alzheimer Wie gehe ich damit um? Sylvia Kern, Geschäftsführerin 1

Emekli Hocamız Prof. Dr. Melikşah YILDIRIM a Armağanımızdır.

Almanyalý Türklerin bankasýna hoþgeldiniz. HypoVereinsbank ve YapýKredi iþbirliðinin tüm avantajlarý hizmetinizde.

Hallo Manni! Merhaba Medo!

Marie hat Heimweh. Sevgi evini özler

Bejahte Aussage im Futur

Montaj Talimati. Eurorient GmbH., An der Weide 15B, Weyhe,

Almancaya Doğru. Auf dem Weg zur deutschen Sprache. Veliler için Bilgilendirme. Informationen für Eltern. Deutsch Türkisch Almanca Türkçe

Die alttürkische Xuanzang-Biographie V

Arbeiten Ausbildung Fort-/Weiterbildung Studium. Çalışmak Meslek Eğitimi Mesleği İlerletme/Geliştirme Eğitimi Yüksek Öğrenim

TÜRKISCH. NIE MEHR SPRACHLOS! Zeigebilder: praktisch beim Einkaufen Umgangssprache: extra Slang-Kapitel Tipps: Fettnäpfchen vermeiden

Offenbarung in Christentum und Islam

Runder Tisch deutscher und türkischer Redakteure in Rhein-Main

Smartphone-Funktionen

Aufklärung Nr. 27: Pneumokokken (Konjugat) Türkisch / Türkçe

Den Studierenden sollen grundlegende Kenntnisse und die Strukturen des deutschen Polizei-, Bau- und Infrastrukturrechts vermittelt werden.

Vergleich der Schülerantworten zwischen den Partnerregionen

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 20 var. 70 dakikan ve bir canın kaldı. Acele etmen gerekiyor. Seni kim takip ediyor?

Zierpflanzenproduktion in der Türkei

Deutsche Botschaftsschule Ankara Zweigstelle Istanbul Sicherheitskonzept Informationen für Familien / Notfallsinformation Acil Durum Planı - Karte

Toplum ve işhayatında avantajlar - İlk dilini iyi bilen başka dilleri öğrenmek için iyi bir temel atmiş olur (almanca ve yabancı dil).

Türkiye de Yaºam ve Çal smak 4 Leben und Arbeiten in der Türkei 4

Dinleyiniz Hören&Sie

Zukunft durch Ausbildung

GOETHE-ZERTIFIKAT A2: START DEUTSCH 2 DURCHFÜHRUNGSBESTIMMUNGEN UYGULAMA YÖNERGESI

Global Positioning Satellite System (GPS) Yrd.Doç.Dr.Tamer Baybura

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 22 Harekete Geç

BĠR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLĠK

Offener Brief von Kadir Ugur, CEO BENTOUR REISEN, an den türkischen Minister für Kultur und Tourismus Mahir Ünal

BÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

CÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim

TD-IHK Türkisch-Deutsche Industrie- und Handelskammer. Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası TD-IHK

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 15 Zamanda Yolculuk

Merkezî Anadolu Ovalarının Jeolojik ve Hidrolojik Müşahedeleri Hakkindaki Almanca Makalenin Hulâsası.(*)

FLASHBACK: Die Kantstraße? Mädchen, die ist im Westen, verstehen Sie? Da können Sie jetzt nicht hin.

Sağlam bir kariyerin temeli - Yaşlı bakımı meslek eğitimi

ÖPÜCÜK OLMAZ ZORLA. Marion Mebes / Lydia Sandrock Kein Küsschen auf Kommando Ausmalbuch 2015 verlag mebes & noack

Sonderwerbeformen Gültig ab Januar 2011

Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephan Weil Başkanlığındaki Türkiye Ekonomi Heyeti (Ankara, Konya, Istanbul) Mayıs 2014 Kayıt Formu

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah, saat dakikan ve iki canın kaldı. Ayrıca sana yardım

Konjunktiv 1 (Dolaylı Anlatım)

Voraussichtlicher Bruttoarbeitslohn (einschließlich Sachbezüge, Gratifikationen, Tantiemen usw.) im Inland im Wohnsitzstaat in (Drittstaat)

Transkript:

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ VE EĞİTİM SEVİYESİ * Dr. KEMAL AYTAÇ Türkiye yüzelli yıldan beri "Avrupalılaşmak" parolası altında toplu bir kalkınma çabası içerisinde bulunmaktadır. Amaç, geleneksel feodal düzenden kurtulup endüstri ülkelerinin yapısına ulaşmaktı. Bu uğurda çeşitli reformlardan geçildi. Bu reformların en geniş ve en tesirli olanı 1. Dünya Savaşı sonunda yer alan Atatürk reformlarıdır. 1960 yılında ikinci bir köklü reform devresi daha yaşandı. Bütün bu çabalara rağmen Türkiye bugün hâlâ tipik bir geri kalmış ülke karakterini taşımaktadır. 1960 ihtilâlinden sonraki devrenin en önemli özelliği, bu geri kalmışlığın temelinde yer alan ekonomik ve sosyal yapının ilk defa ele alınmış olmasıdır. Bunun sonucu olarak, Türkiyede bütün üretim alanlarının geriliğini önlemek ve emin bir kalkınma yoluna girmek için ilk defa 1962'den itibaren 15 yıllık bir planlı devreye girilmiş bulunmaktadır. Beşer yıllık üç kademeaen meydana gelecek olan bu 15 yıllık planlı devre, 1977'de sona erecektir. Bu planlı devre sonunda üretimin bütün alanlarında yılda ortalama % 7 oranında bir artış öngörülmektedir. Buna paralel olarak eğitim alanında daha aktif bir politikaya geçilmiş bulunulmaktadır. 1962 planlı devresinin eğitim politikası, özellikle iki ana sorun üzerinde durmaktadır: 1. Ekonomik amaç: İnsangücü kaynaklarını kalkınmanın ereklerine göre geliştirme. Yetişmiş insangücünün sayı ve kalite yetersizliğinin ve yurt yüzeyindeki sektörler arasında dağılım dengesizliğinin azaltılması. 2. Sosyal amaç: Eğitimde büyük rol oynayan sosyal ve coğrafî engellerin kaldırılması. Bu amaçları gerçekleştirmek için, eğitim yatırımlarında hızlı bir artış öngörülmüştür. Beş yıl içinde yapılacak yatırımların % 7,1 i eği- * Frankfurt/ M. deki Uluslararası Alman Pedagojik Araştırma Enstitüsünde verilmiş olan konferansın türkce çevirisidir.

242 KEMAL AYTAÇ time ayrılmıştır (bu oran daha önceki yıllarda % 3'ü güç bulmaktaydı.). Ve bu, 1963'de % 6,9'dan başlayıp 1967'de % 8,2'ye yükselecek şekilde planlanmıştı. Böylece Türkiyede eğitim sorunlarının çözümünü sınırlayan ekonomik kaynak yetersizliği önemli oranda giderilmek istenmiştir. Planlı devrede alınan bütün bu olumlu kararlara rağmen, eğitim konusunda bugün hâlâ çözümü güç bir durum içerisinde bulunulmaktadır. Ben burada Türk eğitim sisteminin tarihî gelişimini ve yeniden kuruluşunu ana hatlarıyla gözden geçirdikten sonra bu eğitim sisteminin genç kuşakların yetiştirilmesinde ne dereceye kadar etkili olabildiğini bazı yönleriyle belirteceğim. I- TÜRK OKUL KURULUŞUNUN TARİHİ GELİŞİMİ Türk okul kuruluşu bugünkü ana şeklini 1. Dünya savaşı sonunda, daha çok 1923-1930 yılları arasındaki Atatürk reformları çerçevesi içerisinde kazanmış ve günümüze kadar da önemli bir değişikliğe uğramaksızın gelişimine devam etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla birlikte yapısını kazanan bugünkü okul sistemi, ayrı bir sosyal, ekonomik politik ve kültürel düzende bulunan Osmanlı imparatorluğunun geleneksel okul kuruluşundan tamamen farklıdır. 1. 1924'e kadarki Türk okul kuruluşunun ana karakteristiği 1924 yılma kadar süren 600 yıllık Türk okul kuruluşu şu noktalarla karakterize edilebilir: Eğitim ve öğretim işlerinde birlik yokdu. Okullar, ancak belirli tarihî zorunluklara cevap verecek üzre birbiri yanına sıralanmıştı. Hatta temsil ettikleri dünya görüşü yönünden birbirlerine karşıt olan kuruluşlar manzarasındaydı. 19. Yüzyılın ortalarına kadarki okul kuruluşu bir dereceye kadar yeknesek bir yapıya sahipti. Bu karışıklık ve karşıtlık ise özellikle 1839 yılındaki Avrupalılaşma yolundaki reformlardan sonra başladı. Bu sebeple Osmanlı İmparatorluğu okul kuruluşunu iki ayrı devrede toplayabiliriz.

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 243 1839'a kadarki okul kuruluşu genel hatlarıyla bir feodal-teokratik düzeni temsil etmektedir: Bir yanda geniş, basit halk tabakalarının çocuklarının devam ettiği birkaç yıllık, mecburî olmayan "Sıbyan Okulları", diğer yanda bundan bağımsız ve içinde ilk, orta ve yüksek öğrenim kademelerinin bulunduğu "Medreseler" vardı. Bunların ortak yanı, yürüttükleri öğretimin dinî esasda oluşudur. Her ikisinin de amacı, skolastikçi bir metodla ve ezberciliğe dayanan didaktik ile her şeyi dinî esaslara göre yorumlamaktı. Temel kültür dilleri ilim için Arapça ve Edebiyat için Farsça idi, batı ülkelerindeki Lâtince ve Yunanca gibi. Yukarda sözünü ettiğimiz okullara ek olarak sayıları az olan "Enderun Okulları"nı gösterebiliriz. Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulan bu okulların başlangıçtaki amacı, şöyle özetlenebilir: Türk olmayan azınlıkların çocuklarını, esir düşen genç prensleri ve kabiliyetli halk çocuklarını sıkı bir eğitimden geçirerek yabancı olanları türkleştirip öte yandan da özel saray hizmetlerinde kullanmak üzere yetiştirmek. 18 Yüzyıldan itibaren bu amaçtan uzaklaşılarak saraya mensup imtiyazlı tabakanın çocukları da alınmaya başladı. 1839'da Tanzimatla başlayan Avrupalılaşmak hareketinden sonra, bu sıraladığımız okulların yanı sıra Avrupa tipi lâik okullar kuruldu. Bunlar şunlardır: İlköğretim okulları : "Mekteb-î iptidaiye". Ortaöğretim okulları : "İdadiye" "Rüştiyeler" ve "Sultaniye". Yüksek öğretim : "Darülfünün" Bu Avrupa tipi okullar ve Üniversite ile, Okul kuruluşu iki ayrı ve birbirine karşıt sistem haline dönüştü, yani eğitim kuruluşları iki ayrı grupa ayrıldı. Bunun sonucu olarak da iki ayrı dil, iki ayrı edebiyat, iki ayrı hukuk, hasılı iki ayrı kültür gelişmeye başladı: Bir yanda geleneksel okullar dinî dünya görüşleriyle eski teokratik-düzen hizmetinde çalışıyorlar, diğer yanda da modern okullar lâik dünya görüşleriyle 19. Yüzyıl burjuva demokrasisi yönündeki bir toplum düzenine yöneliyorlardı. Bütün kültür alanlarında kendini gösteren bu ikilik, 1. Dünya savaşı sonuna kadarki Türk kültür hayatını yansıtır, ve bütün çabalar bu ikiliği bir senteze ulaştırmak amaçını güderler. Bu yolda ilk

244 KEMAL AYTAÇ köklü sentez, Atatürk reformlarıyla uygulama alanına sokuldu. Atatürkün uyguladığı reformlarda bir Fransız ihtilali havası ve Fransız Aydınlanmacı düşünce atmosferi kendini açıkca gösterir. Eğitim a- lanındaki yenileniş, Fransız ihtilali düşünürlerinin ve özellikle Condorcet'nin ilkelerinin gerçekleştirilmesi şeklinde kendini göstermektedir: Demokratik bir millî okul kuruluşu, lâik bir eğitim ve bütün kademelerinde parasız bir öğretim. İşte 1924-1926 arasındaki okul reformları ile bugünkü Türk okul sistemi kuruldu. II- BUGÜNKÜ TÜRK OKUL KURULUŞU 1. Modern Türk eğitim sisteminin ana ilkeleri: Modern Türk eğitim sisteminin dayandığı ana ilkeleri şöyle sıralayabiliriz: a. Eğitim işleri merkeziyetçi bir sisteme bağlıdır, yani okullar tek merkez olan Millî Eğitim Bankanlığına bağlıdır. b. Bütün öğretim kademelerindeki devlet okulları parasızdır. c. Mecburî öğretim süresi, 7-14 yaşları arasında olmak üzere 7 yıldır. d. Öğretim lâik esaslara göre yapılır. e. Okul kuruluşu, tek tip millî okullar esasına göredir. 2. Mecburî öğretim Mecburî öğretim, 7-14 yaşları arasında olmak üzere 7 yıldır. Beş yıllık İlkokullardan sonra üst okullara devam etmeyecek olan çocukların 2 yıllık yetiştirme süresinde meslekî kurslardan geçirilmesi gerekir. Fakat bununla birlikte günümüze kadar ki uygulamada mecburî öğretim süresi 5 yıla, yani İlkokul devresine münhasır kalmakta devam etmiştir. 3. Okul öncesi eğitim Okul öncesi eğitim, henüz millî eğitim sistemi içerisine alınmış değildir. Olumlu denecek bir gelişimden yoksundur. 4. İlköğretim (7-12 yaşları) Türkiyede İlköğretim Millî Eğitimin temeli olup, mecburidir.

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 245 İlköğretimin amacı, bir yandan çocuklara ortak bir millî terbiye vermek, diğer yandan da temel bilgiler kazandırmaktır. İlköğretim, genel olarak 5 yıllık İlkokullarda yapılır. İlkokullar şu tiplere ayrılır: a. Şehir İlkokulları: Yıllık öğrenim süresi 200 günden aşağı olmayan 5 yıllık okullardır. b. Köy İlkokulları: Yıllık öğrenim süreleri 170 günden aşağı olmayan ve ders proğramlarında daha çok ziraat ve iş faaliyetlerine yer verilen okullardır. Bunlar bütün köylerde tam şekilde kurulmuş değillerdir. Beş yıllık köy İlkokulları yanında 3 yıllık köy İlkokulları da vardır; yalnız bunlar İlkokul muadili sayılmazlar. Yine 5 sınıflı köy İlkokulları yanında 3,2 ve 1 sınıflı köy İlkokulları da vardır. 1961'de 12 408 tek sınıflı, 8 372 iki sınıflı ve 2 637 üç sınıflı köy İlkokulları vardı. c. Bölge yatılı İlkokulları: İlkokul açılmamış olan birbirine yakın bir kaç köyün bulunduğu yerlerde veya evleri ve ev grupları dağınık olan köylerde açılan 5 yıllık yatlıı okullardır. 5. Ortaöğretim (12-18 yaşları) Türkiyede Ortaöğretimin amacı, ilk öğrenimini bitirmiş olanları daha ileri bir kültür seviyesine ulaştırmak ve ayni zamanda da Yüksek Öğretime hazırlamaktır. lköğretim okulları ile Yüksek Öğretim Okulları arasındaki kademeyi teşkil ederler. İlkokullardan mezun olanlar, herhangi bir seçim sınavından geçirilmeksizin. Ortaöğretim dallarından istediğine devam edebilir. 6 yıllık Ortaöğretim kademesi, üçer yıllık iki kademeye ayrılır: Orta öğretim I. kademe: 3 yıl sürelidir. Orta öğretim II. kademe: 3 yıl sürelidir. Bunun dışında Ortaöğretim kademesi yatay olarak iki ana dal üzerinde yürür: Genel öğretim okulları ile Meslekî ve Teknik öğretim okulları. İlköğretim okullarında olduğu gibi Ortaöğretim okulları da içten farklılaşmış değildir. Tek tip bir düzene sahiptirler. Son yıllarda Ortaöğretim kademesinin özel kabiliyetlerin geliştirilmesine daha uygun düşmesi amacıyla farklılaştırılması çabaları

246 KEMAL AYTAÇ arttı. Nitekim 1967-1968 öğretim dönemi başında, bütün Ortaöğretim kademesinin içten farklılaştırılmasına gidildi. Fakat teknik imkansızlıklar ve özellikle gerekli ön hazırlıklar olmadığı için kısa bir süre sonra bundan vazgeçildi. a. Ortaöğretim l. Devresi (13-15 yaşları) 13-15 yaşlarındaki gençlerinin eğitimini amaç edinen Ortaöğretim I. kademesi, 3 yıllık Ortaokullarda yapılır. Türk eğitim sisteminde ilk çatallanma bu kademe ile başlar: Genel Orta öğretim: Teorik öğretim dalını teşkil edip, 6 yıllık bir öğretim sonunda Üniversiteye hazırlar. 1. kademedeki genel orta öğretim 3 yıllık "Ortaokullar"da yapılır. Meslekî ve Teknik Ortaöğretim: Bu öğretim yolu, çeşitli meslekler için bir temel formasyon sağlar. Bu daldaki okulları belli başlı olarak şu gruplar içerisinde toplayabiliriz: Tarım Ortaokulları: Kalifiye işçileri yetiştirmeyi amaç edinmiştir. Sağlık Ortaokulları: Köylere sağlık personeli yetiştirir. Teknik Ortaokullar: Endüstriye kalifiye işçi yetiştirirler. Diğer meslek Ortaokulları: Ticaret ve hizmetler sektörüne eleman yetiştirirler. Kuruluşlarından günümüze kadar Ortaöğretim I. devre okulları genel olarak yapılarını muhafaza ettiler. Ancak, Teknik okullar ile kızlar için olan Meslek Orta okullarına, 1956-1957'den itibaren iş dersleri ağır basan Genel Ortaokullar karakteri verildi. Böylece bu okullar kalifiye işçi yetiştirmekten çok, mesleğe yöneltici bir özellik kazandılar. 1960'dan itibaren Meslekî Teknik öğretim, I, kademeden II. kademeye kaydırılmaya başlandı. Ortaöğretim II. Devre (16-18 yaşları) Ortaöğretim II. devresi, Ortaöğretim I. devresi okullarını bitirenlere daha yüksek seviyede bir öğrenim sağlar. Bunlar genellikle 3 yıllık Liselerden ibaret okullarda olur. Orta öğretim I. devresindeki iki ana hat buradada da devam e- der, yalnız Meslekî ve Teknik öğretim dalı daha da zengin olarak.

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 247 Genel Öğretim dalı: Bu öğretim yolu Üniversiteye götürür. Öğretim 3 yıllık Liselerde yapılır. Liseler, ikinci yıldan itibaren içten farklılaşarak Edebiyat ve Fen şubelerine ayrılır ve ders proğramları da buna göre farklılaşır. Bu öğrenim, Lise Bitirme sınavı ile son bulur. Mezunlar, Lise Bitirme Diplomasını alırlar. On yıldan beri Olgunluk sınavı kalkmış olduğundan dolayı, Lise mezunları Yüksek öğretime girerken, Üniversite Giriş Sınavından geçmek zorundadırlar. Meslekî ve Teknik Öğretim Dalı: Bu öğretim dalı çeşitli mesleklere kalifiye personel yetiştirirler. Bunlardan mezun olanlar, Yüksek öğretim devam etmek isterlerse, önce Lise Bitirme sınavları farkı sınavlardan, sonra da Üniversiteye Giriş Sınavından geçmeleri gerekir. Bu daldaki okulların teşkilatları ve öğretim süreleri birbirinden farklıdır. Bu kademe okullarının % 85'i Millî Eğitim Bakanlığına, % 15'i ise diğer Bakanlıklara bağlıdır. Bunlar genel olarak şöyle gruplandırılırlar: -Endüstri ve küçük sanatlar, -Ev ekonomisi ve kadın sanatları, -Ticaret, -Öğretmenlik, -Dinî personel, -Sağlık Tarım ve hayvancılık, -Diğer çeşitli' meslekler. 6. Yüksek öğretim Yüksek öğretim, Üniversiteler ve Yüksek Okullarda olmak üzere iki grupta toplanır. Modern Türk eğitimi sistemi içinde en son reforma uğrayanlar, Üniversitelerdir. 1933 yılına kadar Osmanlı devrinin Darülfünun'ları şeklinde devam etti. 1933 Üniversite reformu ile Üniversiteler, Avrupa ve özellikle Alman Üniversitesi sistemine göre yeniden kuruldular. 1968 yılında Türkiyede 8 Üniversite vardır. Yüksek okullar, hem Lise mezunlarını ve hem de dallarıyla ilgili diğer Ortaöğretim okulları mezunlarını alan 2 veya 4 yıllık Okullardır. 1965'de Türkiyede 58 Yüksek Okul vardı.

243 KEMAL AYTAÇ III- TÜRKİYEDE EĞİTİM SEVİYESİNİN KANTİTATİF YÖNÜ Bir ülkede eğitim seviyesini gösteren ölçü, okul kademelerindeki okullaşma oranlarıdır. Bu konuda genellikle kullanılan standart ölçüler Okur-yazarlık, İlkokulu bitirenler, Ortaöğretimi ve özellikle Lise öğretimini bitirenler ile Üniversite mezunlarının miktarı şeklindedir. Bu ölçüler mevcut eğitim sisteminin kalite bakımından da kolayca değerlendirilmesine yaratmakta ve diğer ülkelerle mukayesede esas olmaktadır. Bu gibi eğitim seviyelerine ait ölçüler, ayrıca da, bugünkünden çok geçmişteki eğitim politikasının değerlendirilmesine ait esaslar verdiğinden, eğitim tarihi yönünden de faydalı bilgiler sağlar. Türkiye, geçmiş devirlerde uygulanan eğitim politikası yüzünden, eğitimin bütün alanlarında çözümü güç sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. 1962'de başlayan eğitim planlaması, eğitim sorunlarına 15 yıllık bir perspektif içerisinde çözüm bulmaya çalışmaktadır. Eğitim alanındaki bu geri kalmışlık durumunu bütün kademelerde görebiliriz: Nüfusun büyük bir kısmı hâla okuma yazma bilmemektedir. Öğretimin bütün kademelerinde okullaşma oranı çok düşüktür ve Meslekî ve Teknik öğretim gereği gibi gelişmemiştir. Ayrıca da, Türkiyede eğitim şanslarının bölgeler arasındaki dağılımında büyük farklılıklar vardır. 1. Okur-yazarlık seviyesi: 1929 yılındaki harf devriminden önce Türkiyede okur yazar olması gereken 5 yaşından yukarı 10,5 milyon nüfusundan ancak 1 milyon kadarı okur yazar idi. 1935 ile 1965 yılları arasında okur yazar oranının yıllık ortalama artış temposu, % 0,8'dir. Bu tempo devam ettirilirse, 2000 yılında dahi Türkiyede okuma yazma sorunu çözülemeyecektir. 1960'da 6 yaşından büyük olan nüfus 22 500000 idi. Bunun 9 000 000 (% 40)'u okur yazar, 13 000 000'u (% 60) okur yazar değildi. 1962'de uygulanmaya başlanan kalkınma planı hedeflerine göre mevcut eğitim imkanları tam kapasite ile kullanılsa dahi, okur yazar olmayanlar 1967'de 11,5 milyon kişi iken, 1972'de de 14,0 milyona ve 1977'de de 18,0 milyona yükselecektir.

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 249 ise 2. İlköğretimde okullaşma seviyesi (7-12 yaşları) İlköğretimde okullaşma oranı, 1950'de erkeklerde % 81, kızlarda % 54 idi. 1950-1960 arasında öğrenci sayısında hızlı bir artış olduğu halde, okullaşma oranı ancak erkeklerde % 84'e yükselmiş, buna karşılık kızlarda okullaşma oranı % 52'ye düştü 1950-1960 arasında ve özellikle 1950-1955 arasında köy İlkokulu öğrenci sayısı artışında pek açık bir yavaşlama olmuştur. Köylü nüfus esas nüfusun çoğunluğunu (1967 yılında % 75) teşkil ettiği halde, İlkokul öğrencileri arasında köylü çocuklar, ayni derecede bir çoğunluğu teşkil etmemektedirler. Bu durum şöyle bir seyir izlemiştir: % 66 (1944-45), % 71 (1949-50, % 66,4 (1954-55), % 62 (1959-60), % 66.0 (1963-64) ve % 61,5 (1964-65). 1962'den sonraki 15 yıllık devre planlanmış olduğundan, gelecek yıllardaki okullaşma oranının şöyle bir seyir göstermesi beklenmektedir: % 87 (1967-68) ve % 100 (1972). Eğer eğitim planı tam olarak uygulanabilirse Türkiye tarihinde ancak ilk defa 1972'den itibaren İlköğretimdeki okullaşma oranı % 100'e ulaşabilecektir. 3. Ortaöğretimde okullaşma seviyesi (12-18 yaşları) a. Ortaöğretim l. Kademesi (12-15 yaşları): Cumhuriyetin ilk yıllarında İlkokul mezunlarından üst okullara devam eden öğrenciler % 62,3 gibi oldukça iyi bir oran teşkil ederlerken, hatta bu oran 1939-40'da % 77'ye çıkmış iken, sonraları % 21'e kadar düşmüş ve 1959-60'da ancak % 37,6'ya çıkabilmiştir. 1960-65 devresinde İlkokullardan mezun olanların sayısındaki artış hızla gelişirken, İlkokul mezunlarından Ortaokullara devam edenlerin oranı azalmaya başlamıştır. Bu orandaki düşüş seyri şöyledir: % 37,6 (1959 60), % 38,0 (1960-61), % 35,5 (1961-62), % 31, 6 (1962-63) ve % 34,2 (1963-64). İlkokullardan mezun olanların ancak % 30-35'i bir üst seviyede eğitime devam edebilmekte, % 65-70'i İlköğretimden geçtiği halde bir öğretim şansına sahip değildir. Böylece de, Ortaokul yaş seviyesinde olduğu halde Ortaokullara devam edenlerin sayısı çok düşük bulunmaktadır. ve hatta bunların

250 KEMAL AYTAÇ sayısı, 1960-65 yılları arasında bir düşme eğilimi göstermiştir: Ortaokullardaki okullaşma oranı 1961-62 yılında % 17,9 iken, bu oran 1964-65'de % 17,0'ye düşmüştür. Eğitim planlamasında 1965 yılına kadar bir okullaşma oranı öngörülmüşse de, ancak % 17'ye u- laşılabilmiştir. Eğer eğitim planlarındaki hedefler tam gerçekleşirse, 1972'de % 21,9 luk bir okullaşma öngörülmektedir. Bunun yanında Ortaokullardaki verimliliği de gözönüne almak gerekir. 1960-65 devresinde, sınıf geçme oranlarına bakılırsa, verimde bir azalma göze çarpmaktadır: Sınıf geçme oranı 1963-64 yılında 1. sınıfta % 49,9 ikinci sınıfta % 54,8 ve üçüncü sınıfta % 52,3 tür. b. Ortaöğretim II. Kademesi (15-17 yaşları): Ortaöğretim I. kademe mezunlarından Ortaöğretim II. kademesine devam eğilimi yüksek bir oran tutmaktadır; bu oran 1960-61'de % 96, 1961-62'de % 89, 1962-63'de % 97'ye çıkıp ve 1963-64'de % 94'e inmiştir. Bununla birlikte bugün Lise çağında olup da okula gidemeyenlerin oranı büyüktür. Lise çağındakilerin okullaşma oranı 1960-61'de % 8,9 idi. Bu oran 1964-65 de % 10,4'ü bulmuştur. Eğitim planındaki öngörülen hefefe ulaşılmıştır. Eğer plan hedefleri gerçekleşirse, Lise seviyesindeki gençlerin okullaşma oranı 1972 yılında % 14,9 ve 1977 yılında da % 17,3 olacaktır. 1962 yılından itibaren Ortaöğretimde çözümüne çalışılan en ö- nemli sorunlardan birisi, Klâsik dal ile Meslekî-Teknik dal arasındaki, klasik dal lehine olan dengesizliğin giderilmesi teşkil etmektedir. 1962 63 ders yılında toplam öğrencilerin % 59,4'ü klâsik liselere devam ederken, planlı dönemde alınan tedbirler ile klasik daldaki öğrenci sayısı 1964-65 yılında % 50,1'e düşürüldü. Böylece Meslekî ve Teknik öğretimin kapasitesi artmaya başlamış bulunmaktadır. Gerçi gelişim bu istikamettedir, ama henüz çok zayıftır. Liselere Ortaokul mezunlarının büyük bir coğunluğu girdiği halde, 3 yıllık Lise öğrenimi sonunda mezun olanların oranı düşüktür. Klasik Liselerdeki bu oran 1963-64'de % 62 iken, 1964-65'de % 49'a düşmüştür.

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 251 4. Yüksek öğretimde okullaşma seviyesi Yüksek öğretime devam eden öğrencilerin sayısında son yıllarda az da olsa bir gelişme olmuştur. Lise mezunlarından büyük bir çoğunluk Üniversitelere devam etmektedirler. Bunların devam eğilimi son yıllarda şöyle bir seyir göstermiştir: % 95,1 (1960-61), % 86,4 (1961-62), % 83,3 (1962-63), % 87,7 (1963-64). Bununla birlikte 18-22 yaş kuşaktaki gençlerden ancak çok küçük bir oranı Yüksek öğretime devam edebilmektedirler. Kalkınma planında bu oran şu şekilde öngörülmektedir: 1967'de % 3,9 iken, 1972'de % 6,1'e ve 1977'de ise % 6,5'e çıkarılacaktır. Yüksek öğretim kademesinde de öğrencilerin öğrenim dallarına dağılışı arasında büyük dengesizlikler vardır: 1962-63 yılındaki bu dağılım, şöyledir: % 64,0 (Edebiyat ve Sosyal ilimler), % 19,2 (Fen ve Mühendislik), % 9,8 (Sağlık), % 7,0 (Tarım). IV- EĞİTİM ŞANSLARININ BÖLGELER ARASI DAĞILIMINDAKİ EŞİTSİZLİK Bundan önceki bölümde verdiğim sayılar, Türkiyenin eğitim seviyesinin kantitatif yönünü ana hatlarıyla belirtmektedir. Uluslararsı mukayeseye vurulursa, Türkiye eğitim seviyesi yönünden geri bir planda yer almaktadır. Diğer taraftan yurt içi bölgeler eğitim seviyesi yönünden incelendiği zaman, aralarında büyük farklar olduğu görülür. Eğitim şanslarının en çok bulunduğu 10 il, kuzey-batı bölgesinde yer almaktadır. Eğitim imkânları yönünden en fakir 10 il ise, doğu ve güneydoğu bölgesindedir. Böylece Türkiye, eğitim seviyesi yönünden de iki ayrı ve birbirine zıt coğrafî kutba ayrılmıştır. Bunu belirli maddeler halinde kısaca gözden geçirelim: 1. Okuma-yazma konusunda: Bugün Türkiyede 6 yaşından yukarı okuma-yazma bilmesi gereken nüfusun içindeki okuma yazma bilenlerin oranı % 39,6'dır. 67 ilden ancak 24 tanesi bu ortalamanın üstünde, geriye kalanlar ise altındadır. Okuma-yazma bilenlerin en yüksek oran teşkil ettiği yer % 73,4 ile İstanbul, en düşük bulunduğu yer ise % 11,5 ile doğu bölgesinde Hakkâri.

252 KEMAL AYTAÇ 2. Öğretmen kalitesi konusunda: Öğretmen kalitesi yönünden, Batı, Türkiyede öğrencilere verilen eğitim imkânları ile bu bakımdan geri olan doğu illeri arasında açık ve büyük farklar vardır. 1 /4'ü Üniversite mezunu olan Ortaokul ve Lise öğretmenlerinin büyük bir çoğunluğu, batı ve özellikle kuzey-batı illerinde bulunmaktadır. Buna karşılık doğu illerinde pek az Üniversite mezunu öğretmen vardır; ve hattâ bazı güney-doğu illerinde (Muş, Hakkâri, Adıyaman...vs. gibi) Üniversite mezunu öğretmen hiç yoktur. Ortaokul ve Lisede öğretmenlik yapanların içinde ancak % 23, 8'i Üniversite veya 4 yıllık Yüksek öğretim görmüştür. Yani her 4 öğretmenden 3 tanesi, meslekten personel değildir. Türkiye ortalaması olan bu % 23,8'in üzerinde ise yalnız 10 batı ili vardır, diğerleri bunun altındadır. Ortaokul öğretmenlerinin 1 /3'ü meslekten değildir. İlkokul öğretmenlerinin ise 2/3'ü meslekten değildir. 3. Okul imkanları konusunda: 1960'da 2,5 milyon kişi 300'den az kişilik kümeler halinde 1180 köye dağılmış bulunuyordu. Buralarda bir İlkokul öğretmenine bir sınıfta yetecek 40 öğrenciyi bile bulmak mümkün değildi. Çünkü 5 sınıflı bir İlkokul için normal olarak 200 öğrenci gerekmektedir. Bunu sağlayacak minimum nüfus miktarı, 1538'dir. Oysaki 13,5 milyon insan, 1500'den daha küçük topluluklar halinde 22 490 köye dağılmıştır. Türkiyenin aşağı yukarı 35 000 köyünden 1 /3'ünde okul yoktur. 1961,de bunların da 12.408'i tek sınıflı, 8.372'i iki sınıflı ve 2.637'si üç sınıflı idi. Özellikle doğu bölgesinde köylerin büyük bir kısmında yol, su, sağlık hizmetleri ve okul yoktur. Öte yandan her sınıfında 35 öğrencisinin bulunacağı minimum kapasiteli bir Ortaokulun en az 40 kişilik bir İlkokul son sınıfına dayanması gerekir. Minimum kapasiteli bir Ortaokul 1500 kişilik bir topluluğu gerektirir. Halbuki nüfusun 16 milyonu (% 50), bir Ortaokulu dahi besleyemeyecek gruplar halinde dağılmıştır. 1500'den daha yoğun yerleşme noktalarının sayısı 2.000'dir Burada 11 milyon nüfus yaşamaktadır. Bugün her çeşit orta dereceli okul-

TÜRKİYEDE EĞİTİM SİSTEMİ 253 ların sayısı, 2.000 kadardır. Bu gibi okullar büyük şehirlere ve ilçelere dağılmıştır. Nüfusun büyük çoğunluğu, aşağı yukarı 2 /3'ü her çeşit orta dereceli eğitimden yoksundur. 4. İlköğretim yaşındakilerin okullaşması 6-12 yaşlarındakilerin okullaşmasının Türkiye ortalaması, % 77-80'dir Ancak batı bölgesinden 18 il, bunun üstünde, diğerleri altındadır. 5. Ortaöğretim seviyesinde okullaşma: 12-15 yaşları seviyesinde okullaşma oranı % 17.0'dır. Batı bölgesindeki 16 il bu ortalamanın üzerindedir. En düşük oran % 1,5 ile güney-doğu bölgesinde Adıyaman'dadır. Bütünü ile Ortaöğretimde (12-18 yaşları) Türkiye için okullaşma oranı 1964-65'de % 14.0 iken, bunun bölgeler arasındaki dağdımında büyük farklılıklar vardır: 1964'de bu oran en yüksek şekliyle % 65.8 (Ankara) ve en düşük olarak % 2.1 (Hakkâri) arasında değişmektedir. Böylece 67 ilden ancak 23 tanesi Türkiye ortalamasının üstünde, diğerleri altındadır. Bunların da büyük bir kısmı % 5'lik bir oranın altında bulunmaktadır. 6. Kızların Okula devam durumu: Türkiye'de kızlar, okullara devam eden gençlerin büyük bir azınlığını teşkil etmektedir. Köy ilkokullarındaki kız öğrenci oranı % 36,1 dir. Şehir ilkokullarındaki kız öğrenci oranı % 42,8 dir. Bu oran orta öğretim kademesinde daha da düşmektedir. Orta öğretimdeki kız öğrenci oranı % 23,5 dir. Yani orta okul ve liselerdeki her dört öğrenciden ancak biri kızdır. Türkiy'de ancak 11 il bu ortalamanın üzerindedir. Bu oran doğu illerinde en düşük şekliyle Adıyaman'da % 3,5. Artvin'de % 5,0, ve Tunceli'de % 5,3 olarak yer almaktadır. Sonuç: Türk eğitim sisteminin gelişimi ve bugünkü durumu üzerine genel bir açıklama vermiş bulunuyorum. Türk eğitim sistemi, bugünkü durumunda çözümü güç sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.

254 KEMAL AYTAÇ 1. Dünya savaşının sonunda, o zamanın ölçülerine göre oldukça modern bir okul kuruluşunun gerçekleştirilmesine rağmen, aradan geçen 40 yıl içerisinde Türk eğitim sistemi temelli bir reformdan geçirilmemiştir. Ancak 1967'de başlayan, Ortaöğretim kademesinin içten farklılaştırılması ile Türk eğitim sisteminde önemli yeniliklere başlanmıştır. Eğitim seviyesi yönünden Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasında gittikçe açılan mesafeyi en azından sabit tutabilmek için 1962'de 15 yıllık bir planlama devresine geçilmiş bulunmaktadır. Eğitim seviyesi yönünden Türkiye Avrupa ülkelerinin ortalaması ile mukayese edildiğinde, I960 yılında İlköğretimde % 29, Ortaöğretimde % 57, Yüksek öğretimde ise % 19' oranında bir geriliğe sahiptir. Ortaöğretimdeki bu göze çarpar geriliğin nedenlerinin başında herşeyden önce Ortaöğretim I. kademesinin ve meslekî-teknik öğretimdeki gerilik (% 78) gelmektedir. Böylece Türkiye, gelişimi için gerekli insangücünü yetiştirmekten uzak bulunulmaktadır. Türk eğitiminin geriliği, diğer yandan ifadesini coğrafî dağılışda kendisini göstermektedir: Türkiye, eğitim seviyesi yönünden birbirine zıt coğrafî kutuplara ayrılmıştır. Bu husus, yalnız iktisadî yönden değil, aynı zamanda da sosyal ve siyasî yönden önemli etkilerde bulunmaktadır. Çünkü çocuklar eğitim şanslarını kabiliyet ve başarılarına göre değil fakat doğdukları yerlere göre elde etmektedirler. Planlı devrenin nispeten aktif eğitim politikası sayesinde 1962 yılından itibaren eğitime ayrılan harcamalar % 3'den % 7'ye yükselmiştir. Bu yeni eğitim planlamasının esas amacı nedir? Meselâ, sosyalist Doğu bloku ülkelerinde olduğu gibi kısa sürede Avrupa seviyesine mi ulaşılmak istenmektedir? Türkiyenin böyle bir amacı yoktur. Türkiyenin çabası sadece eğitim açığının zamanla daha da büyümesini önlemektir. Meselâ 1972 yılında Türkiye, İlköğretimde % 100'lük bir başarı sağlayacak ve Ortaöğretim ile Yüksek öğretimde ise ancak Akdeniz ülkelerinin 1960'daki seviyesine ulaşabilecektir.

DAS BILDUNGSSYSTEM UND DER BILDUNGSSTAND IN DER TÜRKEI* Dr. KEMAL AYTAÇ Die Türkei befindet sich seit 150 Jahren in einer gesamten Entwicklungsstrebung, die sich als "Europaeisierung" zur Motto gemacht hat. Der Ziel war immer, sich aus der theokratisch-feodalen Ordnung zu retten und die Struktur der lndustrielaender zu erreichen. Mit diesem Zweck sind verschiedene Reformen durchgemacht. Die umfangreichsten und die tiefgreifsten darunter sind die Reformen von Atatürk nach dem 1. Weltkrieg. In den Jahren vom 1960 bis 1962 hat die Türkei einen zweiten wichtigen Reformen erlebt. Aber trotz all diesen Bemühungen hat die Türkei heute immer noch den Charakter eines typischen Entwicklungslandes. Das Hauptmerkmal der Epoche nach 1960 ist, dass man den ökonomischen und die sozialen Hintergründe der Rückstaendigkeit zum ersten mal als wichtige Fragen zu betrachten angefangen hat. Konkrete Folge dieses neuen Gesichtpunktes ist: Antritt in eine geplante 15 jeahrige Epoche im Jahre 1962. Der Zweck ist die Rückstaendigkeit aller Produktionsgebiete zu beseitigen und in einer sicheren Entwicklung zu kommen. Diese für 15 Jahre geplante Epoche wird bis zum Jahre 1977 dauern, und 3 Stufen von je 5 Jahren enthalten. Am Ende dieser geplanten Epoche wird die Türkei im einer jaehrlichen Zunahme von % 7 Prozent auf allen Produktionsgebieten zu einen besseren Stand erreichen. Dem entsprechend hat man sich auf dem Gebiet der Bildung eine mehr aktive Politik eigen gemacht. Die Bildungspolitik der Planungsperiode besteht hauptsaechlich auf zwei Hauptfragen: * Dieser Vortrag wurde am 30. April 1968 in Frankfurt/M. im Deutschen Institut für Internationale Paedagogische Forschung gehalten.

256 KEMAL AYTAÇ 1. Der ökonomische Ziel: Die Ausbildung der Arbeitskraefte nach den zwecken der Entwicklung. Dem Bedarf der Arbeitskraefte sowohl qunantitativ wie auch qualitativ zu helfen, und die Verteilung der Sektoren auf den verschiedenen Gebieten des Landes möglichst einheitlich zu machen. 2. Der soziale Zile: Die Beseitigung der sozialen und geographischen Hindernisse, die in der Bildung eine grosse Rolle spielen. Um diese Zwecke zu verwirklichen, ist in der Bildungsinvenstitionen eine bestimmte Erhöhung vorgesehen. % 7,1 aller Investitio en innerhalb in der ersten Periode, für das Bildungswesen vorgesenen, (Das erreichte früher kaum 3 %). In der ersten Planungsperiode ist es so geplant, dass es im Jahre % 6,9 anfaengt und im Jahre 1967 % 8,2 erreicht. So bemüht man sich das ökonomische Unvermögen, das bei der Lösung der Bildungsiückstaendigkeit ein Haupthindernis bedeutet, zu beseitigen. Das türkische Schulwesen hat seine heutige Hauptform schon nach dem 1. Weltkrieg, bzw. zwischen den Jahren 1923 und 1933 im Rahmen der Reformen Atatürks erhalten und hat sich bis heute ohne irgend eine wichtige Aenderung weiter entwickelt. Das heutige Schulsystem ist von dem traditionnellen des Osmanischen Reiches ganz verschieden. 1. Der türkische Schulaufbau bis zum Jahre 1923: Das türkische Bildungswesen bis zum Jahre 1923 kann wie folgende charakterisiert : Es war keine Einheitlichkeit im Bildungs- und Erziehungswesen. Die Schulen waren nur nach bestirnten zeitlichen Notwendigkeit nebeneinander entstanden. Das Schulwesen bis zur Mitte des 19. Jahrhunderts zeigte einigermassen eine Einheit. Bis zum Jahre 1839 vertritt das ganze Schulwesen in seinen Gründzügen eine theokratisch-feodale Ordnung: Einerseits gab es Grundschulen ("Sıbyan Okulu"), die von den einfachen Volkskindern besucht wurden und nicht obligatorisch waren. Anderseits gab es ganz unabhaengig von diesen die Höhere Schulen ("Medrese"), welche die

BİLDUNGSSYSTEM UND BİLDUNGSSTAND 257 Grund-, Mittel- und Oberstufen enthielten, und zu den mittlere- und obere soziale Schichten geeignet waren. Was für die beiden gemeinsam war, ist die religiöse Art der Erziehung. Der gemeinsame Ziel beider Schulen war mit einer skolastischen Methode alles religiös zu deuten und das mit einer Didaktik auszuüben, die auf das Auswendiglernen beruhte. Die Hauptspraehen der Bildung waren für die Wissenschaften das Arabische und für die Literatur das Persische; sowie Latein und Griechisch im Europa waren. Wir können den oben genannten Schulen die an der Zahl wenigen "Enderun -Schulen" hinzufügen. Diese Schulen wurden von Mehmet dem Eroberer begründet und hatten am Anfang den folgenden Ziel: Die Kinder der Minderheiten und die Jungen gefangengenommenen Prinzen, sowie die sehr begabten Volkskinder gründlich auszubilden; die nicht türkischen Kinder zu türkisieren und sie für spaetere Dienste am königlichen Hofe auszubilden. Nach dem 18. Jh. hat man sich von diesen Zielen entfernt, sodass in diese Schulen am meisten die Kinder der privilierten Oberenschicht aufgenommen wurden. Mit den Bewegungen er Europaeisierung, die mit dem Tanzimat im Jahre 1839 angefangen haben, sind neben den oben erwaehnten Schulen weltliche Schulen nach europaeischem Model begründet worden. Diese sind: Grundschulen : "Mekteb-i iptidaiye" Sekundarbildung: "İddadiyeler" "Rüştiyeler" "Sultaniyeler" Hochschule : "Darülfünun" Mit der Begründung dieser neuen Schulen und der Universitaet enthielt das Schulwesen zwei entegegengesetzte Lager getrennt. Als deren Folge begannen zwei verschiedene Sprachen, zwei Literaturen, kurz zwei verschiedene Kulturen sich zu entwickeln. Waehrend die traditionellen Schulen mit ihrer religiösen Weltanschauung im Dienste der alten theokratisch-feodalen Ordnung arbeiteten, richteten sich die modernen Schulen mit ihrer laizistischen Gesinnung zu einer Gesellschaftsordnung nach dem Modell einer bürgerlichen Demokratie des 19. Jhs. in Europa. Diese Zweiseitigkeit auf dem ganzen Gebiet der Kultur widerspiegelt das türkische Kulturleben bis zum Ende des I. Weltkriegs, und

KEMAL AYTAÇ all die reformatorischen Bestrebungen haben den gemeinsamen Ziel: diese Entgegengesetzlichkeit zu einer Syntese zu bringen. Die bedeutendeste Syntese auf diesem Wege ist durch die Reformen Atatürks verwirklicht. In den Reformen Atatürks laesst sich die Atmosphaere der französischen Revolution und die der französischen Aufklaerung spüren. Die Erneuerung auf dem Gebiet der Erziehung und Bildung zeigt sich in der Art einer Verwirklichung der Ideen der Denker französischer Revolution, bzw. von Condorcet: Ein demokratisches nationales Schulwesen, d. h. ein einheitlicher Schulaufbau, eine laizistische Erziehung und kostenlose Bildung auf allen Stufen für alle Kinder. Das heutige Schulsystem ist durch diese Reformen von 1924-1926 erbaut. Das Modell der Einheitsschule in der Türkei 1. Primarbildung (in "İlkokul") 2. I. Stufe der Sekundarbildung (in "Ortaokul")

BILDUNGSSYSTEM UND BILDUNGSSTAND 259 3. II. Stufe der Sekundarbildung (in "Lise") 4. Hochschulbildung {"Üniversite''' ve Yüksek Okul") = Übertritt: nicht durch Eintrittsprüfung, sondern durch Abschlussprüfung 0 Übertritt: Abschlussprüfung und Eintrittsprüfung. II- DAS HEUTIGE SCHULSYSTEM: 1. Die Grundprinzipien des modernen türkischen Bildungssystem: Die Grundideen des modernen türkischen Bildungsystems kann folgendermassen zusammengefasst werden: a. Das Bildungswesen hat ein einheitliches System, Die Schulen sind abhaengig von dem Erziehungsministerium b. Auf allen staatlichen Schulen ist der Unterricht gebürenfrei. c. Die obligatorische Bildungszeit ist zwischen dem 7. und 14. Lebensjahr, 7 Jahre. d. Die Bildung ist weltlich. e. Das Schulwesen ist nach einem Einheitschulsystem aufgebaut. 2. Die obligatorische Bildung: Die obligatorische Bildung dauert zwischen dem 7. bis 14. Lebensjahr 7 Jahre. Kinder, die nach der 5 Jaehrigen Primarschule in eine höhere Schule nicht gehen könen, müssen eigentlich diese zwei Jahre in einem beruflichen Kursus verbringen. Aber trotzdem bleibt die obligatorische Schulzeit praktisch auf der 5 Jaehrigen Primarschule begrenzt. 3. Die Vorschulerziehung: Die Vorschulerziehung ist noch nicht offiziell in das System des Bildampswesens eingenommen. Sie hat noch keine pozitife Entwicklung erlebt. 4. Primarbildung (Vom 7. bis 12. Lebensjahr) Die Primarbildung bildet den allgemeinen Grund des Bildung- wesens in der Türkei und ist obligatorisch. Der Ziel dieser Ausbildung

260 KEMAL AYTAÇ ist den Kindern eine gemeinsame nationale Erziehung und nebenbei die Grundkenntnisse zu erteilen. Die Primarschulbildung wird im allgemeinen in den 5 jaehrigen Grundschulen ausgeübt (Primarschule "İlkokul"). Die Grundschulen d. h. die Primarschulen haben folgende Typen: a. Staedtische Primarschulen: ("Şehir ilkokulları"): Diese sind 5 jahrige Schulen mit mindestens 200 Schultagen pro Jahr. b. Dorfschulen: ("Köy okulları"): Diese Schulen haben im Jahre mindestens 170 Schultagen, und auf ihrem Stundenprogramm haben die Landwirtschaflichen Faecher und die Werkunterrichte das Übergewicht. Diese Schulen sind nicht ni allen Dörfern begründet. Neben den 5 jaehrigen Dorfschulen gibt es auch die mit 3 Jahren, jedoch werden sie nicht gleichberechtigt mit den eigentlichen Primarschulen. Ausserdem gibt es neben den Primarschulen mit 5 Klassen auch Schulen mit 3-2 ja mit einer Klasse. Im Jahre 1961 gab es 12408 Dorfschulen mit einer Klasse, 8372 Schulen mit 2 Klassen und 2637 mit 3 Klassen. c. Zentrale Internat-Dorfschulen: ("Bölge İlkokulları") Einige Schullose, einander nicht entfernte Dörfer haben eine Zentrale Internat-Dorfschule. Diese Schulen sind manchmal in den Dörfern, deren Haeuser von einander sehr entfernt sind, begründet und enthalten eine Bildungszeit von 5 Jahren. 5. Sekundarbildung: (vom 12. bis zum 18. Lebensjahr) Der Ziel der Sekundarbildung in der Türkei ist, die Absolventen der Primarschule auf ein höheres Bildungsniveau zu bringen und sie gleichzeitig für die Hochschule vorzubereiten. Die Absolventen der Primarschulen können ohne irgend eine Aufnahmeprüfung in eine beliebige Mittelschule gehen. Die 6 jaehrige Sekundarbildung enthaelt 2 Stufen von je drei Jahren: Die Sekundarbildung wird horizontal in zwei Zweigen erteilt: In den allgemeinen Mittelschulen und in den Berufs- und Technischen schulen. Die Mittelschulen haben keine Innendiferenzierung, geanuso wie die Grundschulen. Und sie haben eine einzige Ordnung. In den

BİLDUNGSSYSTEM UND BİLDUNGSSTAND 261 letzten Jahren haben die Strebungen nach einer inneren Differenzierung innerhalb in der Sekundarbildung angefangen. So hat man im Beginn des Schuljahres 1967-68 eine Innendiferenzierung aller Stufen der Mittelschule versucht. Aber weil es technisch unmöglich war und an den nötigen Vorarbeiten fehlte, hat man darauf für eine kurze Zeit verzichtet. a. Die erste Stufe der Sekundarbildung: (vom 13. bis zum 15. Lebensjahr) Die erste Stufe der Sekundarbildung. die die Erziehung der Jugendlichen zwischen den 13. und 15. Lebensjahr beabsichtigt, ist die 3 jaehrige Mittelschule. Die erste Gabelung im türkischen Bildungssystem beginnt auf dieser Stufe: Die allgemeine Sekundarbildung: Sie bildet den klassischen Bildungszweig und bereitet innerhalb von 6 Jahren zur Universitaet. Die allgemeine Sekundarbildung wird in der ersten Stufe in den 3 jaehrfgen Mittelschulen erteilt. Berufliche - und technische Sekundarbildung: Dieser Bildungsweg ermöglicht eine Grundformation für verschiedene Berufe. Die Schulen in diesem Bildungszwéig können wir in folgenden Gruppen zusammenfassen : Fachar Landwirtschaftliche Mittelschulen: haben die Absicht, beiter auszubilden. Sanitaer-Mittelschulen: Bilden Sanitaere für die Dörfer aus. Technische Mittelschulen: Bilden Facharbeiter für die Industrie aus. Die anderen Berufsmittelschulen: Bilden Personalien für den Handels und Dienstsektoren aus. Die arste Stufe der Sekundarbildung hat bis heute ihren Aufbau bewahrt. Nur den technischen Mittelschulen und den Berufmittelschulen für Maedchen ist scit 1956-57 der Charakter der allgemeinen Mittel-Schulen gegeben, in denen die Arbeitsfaecher das Übergewicht halten. Auf diese Weise haben diese Schulen die Eigenschaft, facharbeiter auszubilden teilweise aufgegeben. Seit 1960 hat man angefangen die beruflich- technische Bildung von der ersten auf die zweite Stufe zuverschieben.

262 KEMAL AYTAÇ Die zweite Stufe der Sekundarbildung (vom 16. bis 18. Lebensjahren): Die zweite Stufe erteilt den Absolventen der ersten Stufe der Sekundarbildung eine höhere Bildung. Die Schulen dieser zweiten Stufe sind drei jaehrige Lyzeen. Die zwei Hauptzweige der ersten Stufe der Sekundarbildung dauert in der zweiten Stufe auch. Und zwar ist der beruflich - techische Zweig reicher als in der ersten Stufe. Der klassische Bildungszweig: Dieser Zweig führt zur Universitaet und wird in den 3 jaehrigen Lyzeen erteilt. Die Lyzeen haben von der zweiten Klasse ab eine lnnendiferenzierung; sie unterscheiden sich als geisteswissenschaftliche und naturwissenschaftliche Abteilungen. Diese Ausbildung endet mit der Abschlussprüfung. Die Absolventen erhalten das Diplom des Lyzeumabschlusses. Weil seit 10 Jahren keine Reifeprüfung durchgeführt wird, müssen die Absolventen der Lyzeen für die Universitaet eine Aufnahmeprüfung bestehen. Der Beruflich - technische Bildungszweig: Dieser Bildungszweig bildet Fachmaenner für verschiedene Berufe aus. Wenn die Absolventen dieser Schulen den Wunsch hegen, die Universitaet zu besuchen, müssen sie die Unterschiedsprüfungen der Lyzeen bestehen und dann die Aufnahmeprüfung der Universitaet mitmachen. Der Aufbau und die Dauer des Studiums sind in jeder Berufsschule anders. % 85 dieser Schulen ist vom Erziehungsministerium abhaengig und % 15 gehören den anderen Ministerien. Diese Schulen sind ungefaehr so zu gruppieren: -Industrie und keline Handwerke -Haushalt und Frauenhandwerke -Wirtschaft -Lehrerbildung -Religiöse -Sanitariat -Landwirtschaft Kraefte -Andere verschiedene Berufe

BİLDUNGSSYSTEM UND BİLDUNGSSTAND 263 6. Hochschulbildung: Hochschulbildung wird auf den Universitaeten und in den Hochschulen erteilt. Unter dem türkischen Bildungssystem sind die Univezsitaeten die, welche die neueste Reform erlebt baben. Nach der Universitaetsreform von 1933 sind die Universitaeten nach dem europaeischen, besonders aber dem deutschen Universitatsmodell neu begründet. Jetzt im Jahre 1968 gibt es in der Türkei 8 Universitaten. Die Hochschulen sind Schulen mit 2 bis 4 jaehrigem Ausbildungsdauer, die sowohl Absolventen der Lyzeen, wie auch die der gehörigen Sekundarschule aufnehmen. Im Jahre 1965 gab es in der Türkei 58 Hochschulen. II- DIE QUANTITATIVE SEITE DES TÜRKISCHEN BILDUNGSSTANDES Der Masstab für den Bildungszustand eines Landes ist der Prozent des Schulbesuchs auf jeder Bildungsstufe. Die Zahl der Analphabeten, die Zahl der Absolventen der Primarschule, der Sekundarschule, besonders aber der Lyzeen bildet den gewöhnlichen Standart. Diese Masstabe dienen gleichzeitig zur Bewertung des qualitativen Zustandes des gegenwaertigen Bildungssystems und zur Vergleichung mit den anderen Laendern. Solche Bildungsmasstaebe ermöglichen dabei auch bildungsgeschichtliche Kenntnisse, weil sie für die Bewertung der vergangenen Bildungspolitik sogar wichtigere Ansatzpunkte geben können als für die der gegenwaertigen. Die Türkei befindet sich wegen der falschen Bildungspolitik der Vergangenheit in einer schwierigen Situation auf allen Gebieten der Bildungsfrage. Auf allen Stufen der Bildung ist der Prozent des Schulbesuches sehr niedrig und die beruflic-htechische Bildung ist nicht genug entwickelt. Darüberhinaus ist die Verteilung der Bildungschancen in der Türkei ganz ungerecht; es besteht grosse Unterschiede zwischen den geographischen Gebieten. 1. Der Zustand des Analphabetismus: Vor der Einführung des lateinischen Alphabet im Jahre 1929 konnten nur eine Million schreiben und lesen, waehrend die Zahl der über fünf Jahre alten Bevölkerung 10,5 million betrag. Bis zum Jahre

264 KEMAL AYTAÇ 1935 konnte diese Zahl zu 3,5 Millionen erhöht werden, so hat man es in 8 Jahren geschafft, dass ein Viertel der Bevölkerung schreiben und lesen konnte, Waere die aktive Kulturpolitik der Atatürkszeit bis heute weiter angewandt worden, so würde % 100 der heutigen Bevölkerung schon laengst lesen und schreiben können. Nach 1935 hat der Schulbesuch mit der Zunahme der Bevölkerungszahl nicht Schritt halten, und die Erwachsenenbildung ist vernachlaessigt worden. Aus diesen beiden Gründen hat der Analphabetismus immer noch nicht vertilgt werden können. Der jaehrliche Zunahmeprozent der Schreibkündigen ist zwischen den Jahren 1935 und 1965 0,8. Wenn mit diesem Tempo weitergeht, wird die Frage des Analphabetismus nicht einmal im Jahre 2000 gelöst werden sein. Im Jahre 1960 war die Zahl der Bevölkerung über dem 6. Lebensjahr 22 500 000. Davon konnten 9 000 000 (% 40) schreiben und lesen; 13 000 000 dagegen analphabet. Wenn nach dem Entwicklungsplan, der ab 1962 angewandt wird, auch all die vorhandenen Bildungsmöglichkeiten in voller Kapazitaet gebraucht würden, würde die Zahl der Analphabeten, die im 1967 11.5 Millionen betrag, im Jahre 1972 14 Millionen und 1977 18 Millionen sein. 2. Das Niveau des Schulbesuchs in der Primarbildung (vom 7. bis 12. Lebensjahr) Der Prozent des Schulbesuchs in der Primarbildung war im Jahre 1950 bei den Jungen 81, bei den Maedchen 54. Zwischen den Jahren 1950 und 1960 hat dieser Prozent bei den Jungen 84 erreicht, dagegen bei den Maedchen ist er zu 52 herabgesunken, obwohl die Schülerzahl stark zugenommen hatte. Zwischen den Jahren 1950 und 1960, besonders aber vom 1950 bis 1955 ist Zunahme der Dorfschulschülerzahl auffallend weniger geworden. Diese Rückentwicklung ist auch für die Zahl der Dorfschulen gültig. Diese Tatsache zeigt, dass die Primarbildung sich zu Ungunsten der Bauernschicht entwickelt hat. Obwohl die Bauern den grossen Teil der Bevölkerung bilden (im Jahre 1967 % 75), ist der Prozent der Bauernkinder unter den Volks - Schulkindern nicht so hoch. Diese Lage ist zwischen den Jahren 1950

BİLDUNGsSYSTEM UND BİLDUNGSSTAND 265 und 1960 besonders zu Ungunsten der Bauern eine Entwicklung erlebt, und sie zeigt den folgenden Gang: % 66 (1944-45), % 71 (1949-50), % 66,4 (1954-55), % 62 (1959-60), % 66,0 (1963-64) und % 61 (1964-65). Weil die 15 jaehrige Periode nach 1962 geplant ist. erwartet man in den folgenden Jahren einen solchen Gang des Schulbesuchsprozentes: % 87 (1967-68) und % 100 (1972). Wenn der Bildungsplan vollstaendig angewandt werden kann, wird zum ersten mal in der Geschichte der Türkei erst im Jahre 1972 der der Prozent des Schulbesuchs 100 erreichen können. 3. Das Schulbesuchsniveau der Sekundarbildung (vom 12. bis 18. Lebensjahr) a. Die erste Stufe der Sekundarbildung (12-15 Lebensjahren) In den ersten Jahren der Republik war der Prozent der Absolventen der Primarschule, welche die höheren Schulen besuchten, ziemlich hoch. Im Schuljahr 1939-40 hat es sogar % 77 erreicht, ist aber dann zum %21 herabgesunken und im Jahre 1959-60 auf % 37,6 erhöht worden. Waehrend zwischen den Jahren 1960 und 1965 die Zunahme der Absolventen der Primarschule immer staerker wurde, begann die Zahl der zur Mittelschule gehenden weniger zu werden. Der Abstiegprozent ist wie folgend: % 37, 6 (1959-60), % 38,0 (1960-61), % 35,5 (1961-62), % 31,6 (1962-63) und % 34,2 (1963-64). Nur % 30-35 der Grundschulabsolventen können eine höhere Schule besuchen, und % 65-70 dieser haben keine Bildungschance, obwohl sie schon die Primarschule absolviert haben. Der Schulbeschsprozent der Mittelschulen ist im Schuljahr 1964-65 zu 17 herabgesunken, waehrend dieser in 1961-62 17,9 war. Obwohl im Bildungsplan bis zum 1965 eine % 19 iger Schulbesuch vorgesehen war, ist % 17 kaum erreicht worden. Wenn der Ziel des Bildungsplans ganz erreicht wird, wird für das Jahr 1972 eine % 21, 9 iger Schulbesuch erwartet. Die Lage ist mit der Interesselosigkeit des Volkes für das Studium überhaupt nicht zu erklaeren. Wenn der Bürger für seine Kinder ein höheres Studium auch wünschte, so müsste er doch eine ziemlich hohe finanzielle Opfer bringen, weil die Schulen an Zahl so wenig sind und oft dem Wohnort so entfernt.

266 KEMAL AYTAÇ Im Jahre 1964 waren von den vorhandenen 630 selbstaendigen Mittelschulen (ausser diesen waren 124 mit den Lyzeen zusammen taetig) waren 130 in den Staedten, 455 in den Provinzstaedtchen und 55 in Landkreisen. Darüber hinaus muss auch der Erfolg der Mittelschulen vor Auge gehalten werden. Wenn man an den Prozent des Erfolgsquotens denkt, so sieht man, dass im Schuljahr 1963-64 in der ersten Klasse % 49,9, in der zweiten % 54,8 und in der dritten Klasse % 52,3 Erfolg haben. b. Die zweite Stufe der Sekandarbildung (vom 15. bis 18. Lebensjahr) Die Neigung bei den Absolventen der 1. Sekandarbildungsstufe für die Fortsetzung des Studiums auf der zweiten Stufe ist auffallend stark. Es ist im Schuljahr 1960-61 zum % 96, im Schuljahr 1961-62 zum % 89, 1962-63 zum % 97 gestiegen, im Schuljahr 1963-64 ist es jedoch zu % 94 gesunken. Trotz allem ist der Prozent der Jugend, die im Alter des Lyzeums ist und das Lyzeum nicht besuchen kann, ziemlich gross. Der Schulbesuch der Jugend zwischen dem 15. und 18. Lebensjahr war im Schuljahr 1960-61 % 8,9. Sie hat im 1964-65 % 10,4 erreicht. Wenn der Plan verwirklicht wird, wird der Besuch der Jugendlichen vom 15. bis 18. Lebensjahr im Jahre 1972 % 14,9 und im Jahre 1977 % 17,3 sein. Eine von den wichtigsten Fragen der Sekundarbildung, für deren Auslösung seit 1962 gearbeitet wird, ist die Ausgleichung des Übergewichts des klassischen Zweiges zu beruflich- technischem Bildungszweig. Durch die Massnahmen des Plans sind die Schüler im klassischen Zweig der Sekundarbildung im Schuljahr 1964-65 zu % 50,1 herabgesetzt worden, waehrend sie im Schuljahr 1962-63 % 59,4 der Gesamtschülerzahl bildeten. So entwickelt sich die Kapazitaet der beruflch-technischen Bildung, wenn auch sehr langsam. Obwohl der grosse Teil der Absolventen der Mittelschule das Lyzeum besucht, ist die Zahl der erfolgreichen Schüler am Ende der Ausbildung am Lyzeum sehr wenig. Waehrend in den klassischen Lyzeen dieser Prozent im Schuljahr 1963-64 62 war, ist er im 1964-65 auf 49 heraubgesunken.

BİLDUNGSSYSTEM UND BİLDUNGSSTAND 267 4. Die Frequenz des Hochschulbesuchs: Die Zahl der Studenten hat sich in den letzten Jahren wenn auch nicht viel, doch erhöht. Die Mehrheit der Absolventen der Lyzeen besuchen die Universitaet. Die Frequenz ist wie folgend: % 95,1 (1960-61), % 86,4 (1961-62), % 83,3 (1962-63), % 87,7 (1963-64) Trotz allem sind die Studierenden ein sehr kleiner Teil der Jugend von 18 bis 22 Jahren. Auf dem Entwicklungsplan ist dieser Prozent so vorgesehen: im 1967 % 3,9, im 1972 % 6,1, und im 1977 % 6,5. Bei der Verteilung der Studenten in die verschiedene Fachrichtungen gibt es kein Gleichgewicht. Im Studienjahr 1962-63 war die Verteilung in folgender Weise: % 64,0 (Philosophische und soziale Faecher), % 19,2 (Naturwissenschaft und Ingenieurwesen), % 9,8 (Medizien). % 7.0 (Landwirtschaft). IV- DER UNTERSCHIED DES BILDUNGSNIVEAUS VERSCHIEDENER GEOGRAPHISCHER GEBIETEN Die Zahlen, die ich in den vorigen Kapiteln angegeben habe, zeigen die quantitative Seite des Bildungswesens der Türkei. Wenn man dieses Niveau mit dem internationalen vergleicht, sieht man, wie zurückgeblieben es ist. Wenn man den Vergleich auch innerhalb der verschiedenen Gebieten der Türkei macht, wird der Unterschied dieser Gebieten deutlich gesehen. Die zehn Staedte, die in Bezug auf die Bildungschancen an der Spitze sind, befinden sich in Nord-westen der Türkei; dagegen die an den Bildungschancen aermsten sind im Südosten der Türkei. Das heisst, die Türkei ist auf diese Weise in zwei entgegengesetzte Pole getrennt. Ich will diese Tatsache in bestimmten Grundzügen kurz behandeln. 1. Die Frage der Schulmöglichkeiten: Im Jahre 1960 laebten 2,5 Millionen der Bevölkerung als Gruppen von weniger als 300 Menschen in 1180 Dörfern. In diesen Dörfern konnte man nicht einmal 40 Schüler finden, die ein Dorfschullehrer