PEYGAMBERLERE İMAN ve ALLÂH IN SEVGİLİ KULU HZ. MUHAMMED KONUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER و ل ق د أ ر س ل ن ا ر س لا من ق ب ل ك م ن ھ م من ق ص ص ن ا ع ل ی ك و م ن ھ م من ل م ن ق ص ص ع ل ی ك و م ا ك ان ل ر س ول أ ن ی ا ت ي الله ف ا ذ ا ج اء أ م ر الله ق ض ي ب ال ح ق و خ س ر ھ ن ال ك ال م ب ط ل و ن لا ب ا ذ ن ب ا ی ة إ Andolsun (Ey peygamberim!) Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var... 1 و م ان ر س ل ال م ر س ل ین إ لا م ب شر ین و م نذ ر ین ف م ن آم ن و أ ص ل ح ف لا خ و ف ع ل ی ھ م و لا ھ م ی ح ز ن و ن Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler. 2 ت ل ك ال رس ل ف ضل ن ا ب ع ض ھ م ع ل ى ب ع ض من ھ م م ن ك ل م الله و ر ف ع ب ع ض ھ م د ر ج ا ت O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir... 3 ق ل إ نم ا أ ن ا ب ش ر مث ل ك م ی وح ى إ ل ي أ نم ا إ ل ھ ك م إ ل ھ و اح د ف م ن ك ان ی ر ج و ل ق اء ر بھ ف ل ی ع م ل ع م لا ص ال ح ا و لا ی ش ر ك ب ع ب اد ة ر بھ أ ح د ا De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. 4 ما ك ان م ح مد أ ب ا أ ح د م ن رج ال ك م و ل ك ن رس ول الله و خ ات م ال نب یین و ك ان الله ب ك ل ش ي ء ع ل یما Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. P4F5 1 Mümin Suresi, 78 2 En am Suresi, 48 3 Bakara Suresi, 253 4 Kehf,110 5 Ahzab Suresi, 40
ق ل إ ن ك ان آب اؤ ك م و أ ب ن ا ؤ ك م و إ خ و ان ك م و أ ز و اج ك م و ع ش یر ت ك م و أ م و ال اق ت ر ف ت م وھ ا و ت ج ار ة ت خ ش و ن ك س اد ھ ا و م س اك ن ت ر ض و ن ھ ا أ ح ب إ ل ی ك م م ن الله و ر س ول ھ و ج ھ اد ف ي س ب یل ھ ف ت ر بص وا ح تى ی ا ت ي الله ب ا م ر ه و الله لا ی ھ د ي ال ق و م ال ف اس ق ین De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fâsık topluluğu doğru yola erdirmez. 6 ف ا تب ع ون ي ی ح ب ب ك م الله و ی غ ف ر ل ك م ذ ن وب ك م و الله غ ف ور رح یم ق ل إ ن ك نت م ت ح بون الله De ki: Eğer Allah ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 7 و م ا ا ر س ل ن اك ا لا ر ح م ة ل ل ع ال مین (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik 8 و ا ذ ق ال ع یس ى اب ن م ر ی م ی ا ب ن ى ا س ر ا ٴی ل ا ن ى ر س ول الله م ن ب ع د ى اس م ھ ا ح م د ف ل ما ج اء ھ م ب ال ب ین ات ق ال وا ھ ذ ا س ح ر م ب ین ا ل ی ك م م ص دق ا ل م ا ب ی ن ی د ی م ن ال تو ر یة و م ب ش را ب ر س ول ی ا ت ى Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim" demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler. 9 م ن ی ط ع ال رس ول ف ق د أ ط اع الله "Kim Peygambere itâat ederse, gerçekte Allah'a itâat etmiştir." 10 6 Tevbe, 24 7 Al-i İmran, 31 8 Enbiyâ,107 9 Saff, 6 10 Nisa, 4/80
KONUYLA İLGİLİ BAZI HADİSLER Hz. Peygamberi her şeyden fazla sevmek imanın gereğidir: ق ال ال نب ي صلى الله علیھ وسلم : لا ی ؤ م ن أ ح د ك م ح تى أ ك ون أ ح ب إ ل ی ھ م ن و ال د ه و و ل د ه و ال ناس أ ج م ع ین Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çolukçocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz. 11 Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir. Nitekim Hz. Ömer: Ey Allah'ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim" dedi. Peygamberimiz: Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü'min olamazsın. buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz. Ömer: Ey Allah'ın Rasûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum. deyince Peygamberimiz: İşte Ey Ömer, şimdi olgun mü'min oldun buyurdular 12 İmanın tadı Allahı ve Peygamberi sevmekle alınır: عن ال نب ي صلى الله علیھ وسلم ق ا ل " ث لا ث م ن ك ن ف یھ و ج د ح لا و ة الا یم ان أ ن ی ك ون الله و ر س ول ھ أ ح ب إ ل ی ھ م ما س و اھ م ا و أ ن ی ح ب ال م ر ء لا ی ح بھ إ لا ہلل و أ ن ی ك ر ه أ ن ی ع ود ف ي ال ك ف ر ك م ا ی ك ر ه أ ن ی ق ذ ف ف ي ال نا ر ". Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek. 13 Cennette Hz. Peygamberle beraber olabilmek için sevmek gerekir: أ ن أ ع ر اب ی ا ق ال ل ر س ول الله صلى الله علیھ وسلم م ت ى ال ساع ة ق ال ل ھ ر س ول الله صلى الله علیھ وسلم " م ا أ ع د د ت ل ھ ا ق ال ح ب الله و ر س ول ھ. ق ال " أ ن ت م ع م ن أ ح ب ب ت " Bir bedevi Rasûlullah a (s.a.v): Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz: Kıyamet için ne hazırladın? buyurdu. Allah ve Rasûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: O halde sen, (ahirette)sevdiğin ile berabersin buyurdu. 14 Hz. Peygamberin sünnetini yaşatmak sevginin göstergesidir: ا ن ال نب ي صلى الله علیھ وسلم ق ا ل م ن أ ح ی ا س ن ت ي ف ق د أ ح بن ي. و م ن أ ح بن ي ك ان م ع ي ف ي ال ج نة Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur.beni seven de cennette benimle beraber olur. 15 11 Buhari, Sahih, İman, 2/8 (I;9) 12 Aynî, Umdetü'l-Kârî,1/144. 13 Buhari, Sahih, İman,2/9 (I;9) 14 Müslim, Sahih, Birr ve Sıla,45/50 (III;2032) 15 Tirmizi, Sünen, İlim, 39/16 (V;46)
Hz. Peygambere salâtü selâm getirmek sevginin gereğidir: ا ن ال نب ي صلى الله علیھ وسلم ق ال ال ب خ یل م ن ذ ك ر ت ع ن د ه ث م ل م ی ص ل ع ل ي ص ل ى الله ع ل ی ھ و س ل م. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimsedir. 16 KONUNUN İŞLENİŞİ Kur ân da resûl (elçi) ve "nebî (haber getiren) kelimeleri ile ifade edilen peygamber, Farsça bir kelime olup nebî kelimesi ile aynı anlamda yani haber getiren demektir. Kur'ân da Peygamberimiz (s.a.v.) e bazen nebi bazen de resûl kelimesiyle hitap edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hem nebî, hem de resuldür. Yüce Allah, peygamberler ve onlara verdiği kitaplar ile insanlara yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini kısaca dînini insanlara peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir. Peygamberler Allah'ın dinini sözlü ve uygulamalı olarak insanlara açıklamışlar, onlara örnek ve rehber olmuşlardır. Peygamberlerin 5 ortak özelliği vardır: 1. Sıdk, özü, sözü ve davranışları itibariyle dosdoğru olmak, 2. Emânet, güvenilir olmak, 3. Tebliğ, Allah'tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz ulaştırmak, 4. Fetanet, akıllı olmak, 5. İsmet, günahsız olmak. Bütün peygamberler akıllı, dürüst, doğru sözlü, güvenilir ve günahsız insanlardır. Yüce Allah, ahmak, akılsız, sahtekâr, yalancı, hâin, zâlim, âsî ve hilekâr insanlardan peygamber seçmemiştir. Peygamberlerin ilki, Hz. Adem(a.s.), sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.v.) dır. Yüce Allâh Kurân-ı Kerim'de Peygamberimiz (s.a.v. ) in bizim gibi bir insan olduğunu, O nun peygamberlikle vazifelendirildiğini belirtiyor. (Kehf,18/110) Diğer bir ayeti kerimede ise âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.) in büyük ahlak sahibi olduğunu (Kalem, 68/4) ve Allâh ın Rasûlü nde müslümanlar için güzel bir örnek bulunduğu (Ahzab,33/21) bildiriliyor. O nun çevresinde yaşamış ve onun rahle-i tedrisinden yetişmiş olan Ashâbı Kirâm, O nun yaşayışının Kur ân ı yansıttığını belirmektedirler. Âlemlerin hürmetine yaratıldığı, O büyük insanı tanıtmak ve O nun vasıflarını aktarmak çok zordur. Ancak günlük hayatından misaller anlatarak O, yüce insanı tanıtmaya çalışacağız O bir insandı ve insanlara değer verirdi Bizler gibi oturup kalkan, yiyip içen, yatan uyuyan, evlenen ve çocuk sahibi olan, nihayet sonunda da ölen örnek bir peygamberdir. Şayet melek bir Peygamber olsaydı başarılı olmayacağı bilinen bir husustur. Zira insanlar emir ve yasaklar konusunda onun melek olduğunu, dolayısıyla da dini rahat yaşadığını öne sürecekler ve yaşamamaya mazeret ve 16 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 201
malzeme yapacaklardı. Ayrıca Kureyş onun insan olmasını yadırgadı. Bu ne biçim bir Peygamber, bizim gibi yemek yiyor ve sokaklarda dolaşıyor (Furkan, 24/78) demekten kendilerini alamadılar. Halbuki O, melek olsaydı, meleklerden oluşan bir toplumun Peygamberi olması gerekecekti. (İsra,17/95) Ama o, her seferinde kendisinin bir kul, bir insan olduğunu, bir Peygamber olduğunu kendilerine hatırlatıyor ve Allah dilemedikçe normal insanlar gibi gaybı bilmeyeceğini, fayda ve zarar veremeyeceğini, yağmur yağdıramayacağını ve hazinelerin yanında olmadığını kendilerine anlatarak insan olduğuna vurgu yapıyordu. Aralarındaki farkın sadece ona vahiy gelmesi ve bunu insanlığa tebliğle görevlendirilmesi olduğunu belirtiyordu. İnsan, varlıkların en şereflisi ve mümtaz olanıdır. Dolayısıyla da her türlü saygıyı hak etmekte ve ona karşı yapılan hatalarda en büyük günahları oluşturmaktadır. Zaten dinin gayesi, insanların inanç, can, ırz, nesil ve mal güvenliğini korumaktır. Bu beş hususu insan için zaruri saymıştır. Bu nedenle insanı haksız yere öldürme, inancından dolayı aşağılama, gıybet, iftira, haset, gurur, kibir, kin vb. gibi insanı manen yaralayan hususlar haram kılınmıştır. Aksine insanın en güzel ahlakla donatılmasını emretmiştir. Bu konuda da en güzel örnek kendisidir. O, insana büyük değer verirdi. Yolda karşılaştığı kişilere önce kendisi selam verir, onlarla musafaha eder ve kendilerine dua ederdi. İnsanlara mütevazı bir şekilde yaklaşır, asla kibirlenmezdi. Ey insanlar! Hepiniz Adem densiniz, Adem ise topraktandır. İnsanlar tarağın dişleri gibi birbirine eşittir. Kimsenin diğerine takva dışında üstünlüğü yoktur 17 buyurarak insanların aynı haklara sahip olduğunu ifade etmiş ve tek cümlede özetlemiştir. O çalışkandı ve tembelliği sevmeyen bir insandı Hz. Peygamber her konuda olduğu gibi bu konuda da öncüdür. O, daima çalışmış, zamanını en iyi ve en verimli şekilde planlayarak dolu dolu bir hayat yaşamıştır. İki günü birbirine eşit olan zarardadır 18 buyurarak her gün bir önceki güne göre daha ilerde olmak durumundadır. Hz. Peygamber meşru kazanç için yapılan uğraşıların ibadet olduğunu vurgulamıştır. Bir gün sahabilerle birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Bu sıralarda bir genç erkence kalkıp biraz ilerde kazma kürek çalışıyordu. Ashaptan bazıları, Ya Rasulallah! Keşke bu delikanlı burada sizin sohbetinizde bulunsa da Allah yolunda mesai sarf etmiş olsa dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Böyle söylemeyin. Eğer o genç insanlara el açmamak, onlardan müstağni olmak, çocuklarının nafakasını kazanmak için 17 Tirmizi, Sünen, Menakıb 73 (3955) c. 5, s. 734; Müsned, 2/ 361,524 18 Acluni, Keşfu l-hafa, 2/ 323 (2406)
çalışıyorsa Allah yolundadır. Yaşlı ve zayıf düşmüş olan anne babasına yardımcı olmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa Allah yolundadır. 19 Diğer bir hadislerinde ise Dünya işlerinizi ıslah edip yoluna koyunuz. Ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız. 20 Peygamberimiz bu hadisleriyle dünya ahiret dengesinin kurulmasını temine çalışmaktadır. Biri diğeri aleyhine tercih edilmemeli belki ikisi birlikte dengeli olarak götürülmelidir. Bu husus oldukça önemli olduğu için Allah Teala Kurân-ı Kerim'de de bizleri bu dengeli yaşama yönlendiriyor. Yüce Allah Kur an da : Allah ın sana verdiği mallardan onun yolunda harcayarak ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. buyurmaktadır. (Kasas,77) Yüce Allah ın bizim için koyduğu hayat kurallarına dikkat ederek beden sağlığımızı, ibadetlerimizi eda ederek ruh sağlığımızı koruruz. Zira biri diğerinin aleyhine ihmal edildiği vakit bazı huzursuzluklar baş gösterir. Bu nedenle Peygamberimiz de; Sizin hayırlınız dini için dünyasını, dünyası için de dinini terk etmez. Belki her ikisini birlikte çalışarak (kemale yürür.)" 21 Diğer bir hadislerinde ise Başkalarına muhtaç olmamak, çoluk-çocuğunun mutluğu ve komşularına yardım niyeti ile çalışan ve helalinden para kazananlar, yüzleri ak olarak Allah a ulaşacaklardır. 22 Helalinden çalışarak, yorgun bir vaziyette yatağa giren insanın günahları affedilecektir. 23 Tembellik kişinin en büyük düşmanıdır. Önce çalışma ruhunu öldürür, azmini kırar sonrada ümitsizliğe iter ve kişinin başarısızlığına sebebiyet verir. Bu nedenledir ki Peygamberimiz tembellikten Allah a sığınmışlardır. 24 Dikkatlerimizi çekmek ve bizleri bu tehlikeden uzaklaştırmak amacıyla bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: Benim hakkınızda korktuğum şu dört şeyden sizde sakının: 1- Şişmanlık, 2- Çok uyumak, 3- Tembellik, 4- İman zayıflığı 25 O müsamahakar ve hoş görülü bir insandı Peygamberimiz (s.a.v)müsamahakar ve hoşgörülü bir büyük gönle sahipti. O nun adı Allah tarafından çok acıyan, çok şefkatli (Tövbe, 9/128) manasına gelen kelimelerle birlikte yazıldı. Hizmetinde 10 sene bulunan Hz. Enes in ifadesiyle bir defa bile öf dememişti, yapılan bir işe niçin böyle yaptın veya yapılmayana niçin yapmadın demeyecek kadar engin hoşgörü sahibiydi. Hz. Enes (r.a.) naklettiğine göre, Peygamberimizle birlikte giderken bir bedevi peygamberimizin cübbesinden öylesine sert çekti ki, boynuna baktığımda tırmalandığını gördüm. Bedevi: Ey Muhammed! Yanında bulunan Allah ın malından bana bir miktar verilmesini emret, dedi. Peygamberimiz (s.a.) döndü, güldü ve ona bir şey verilmesini emretti. 26 19 Beyhaki, Sünen 7/ 479 20 İbni Mace, Sünen 2142,2143, c. 2 s. 725; Beyhaki, Sünen 7/264 21 C. Sağir 2/116; F.Kebir,3/ 59; Keşf el-hafa 2139 22 H. Basri Çantay, No: 33 23 C. Sağir 2/287 24 Müslim, Sünen, Zikir dua 15, 50 (2706) c.3 s. 2079 25 Suyuti,Cem u l-cevami, 832 26 Buhari, Sahih, Farzu l-humus 19 (2980) c.4 s.60
Ebu Sa'îdi'l-Hudrî (r.a.) anlatıyor: "Bir bedevi Rasûlullah (s.a.v)'a gelerek, Efendimizin uhdesinde bulunan alacağını istedi ve bunu yaparken sert davrandı. Hatta: "Borcunu ödeyinceye kadar seni tâciz edeceğim" dedi. Ashab-ı Kiram hazretleri bedeviyi azarlayıp: "Yazık sana! Kiminle konuştuğunu bilmiyorsun galiba!" dediler. Adam: "Ben hakkımı talep ediyorum" dedi. Peygamberimiz ashabına: "Sizler niçin hak sahibinden yana değilsiniz?" buyurdu ve Havle Binti Kays (r.a.)'a adam göndererek: "Sende kuru hurma varsa benim borcumu ödeyiver. Hurmamız gelince borcumuzu sana öderiz" dedi. Havle: "Hay hay! Babam sana kurban olsun Ey Allah'ın Rasûlü!" dedi. Kadın, Rasûlullah'a borç verdi, O'da bedeviye olan borcunu kapadı ve ayrıca yemek ikram etti. (Bu tavırdan memnun kalan) bedevi: "Borcunu güzelce ödedin. Allah da sana mükafatını tam versin" diye memnuniyetini ifade etti: Peygamberimiz de: "İşte bunlar (borcunu hakkıyla ödeyenler) insanların hayırlılarıdır. İçindeki zayıfların, incitilmeden haklarını alamadıkları bir cemiyet iflah olmaz" buyurdular." 27 O inançlara saygılıydı Din ve vicdan hürriyeti, insanın sahip olduğu en önemli haklardan birisidir. İnsanlık bu hakkı koruma noktasında hiç çekinmeden ölümü dahi göze almıştır. Savaşlar en çok bu yüzden meydana gelmiştir ki tarih de bunun canlı şahididir. Dolayısıyla da günümüzde din ve vicdan hürriyeti hakkında kaydedilecek her gelişme, dünya barışına büyük katkı sağlayacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v) ve güzide ashabı bu hak ve hürriyetlere çok değer verdikleri için herkesi, kendi dinini yaşama ve öğretmesine izin vermişlerdir. Zira inanç kişinin hür iradesiyle yapacağı bir seçimdir. Bu hususu Kur ân-ı Kerim Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır (Bakara, 2/256) diyerek açık bir şekilde ortaya koyar. Zira insanları yaratan ve onlara her türlü nimeti veren Allah bile hiçbir zorlamaya yönelmeksizin, kendi yarattığı insanlara, kendisine inanıp inanmama hürriyeti vermişken(insan,76/3), bazılarının kendilerini bu konuda yetkili görmelerinin anlamsızlığı ortadadır. Kur ân-ı Kerim de Allah Teala şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed! Sen öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verirsin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin. (Gaşiye, 88/21-22) İnsanlığı kurtuluşa ve doğruya davet etmek için gönderilen Peygambere tanınmayan bir yetki başkalarına nasıl tanınır! Peygamberimiz (s.a.v) Mekke den Medine ye hicretinden hemen sonra tanzim ettiği Medine sözleşmesinin 25. maddesinde özellikle bu konuya hasretmiş ve şöyle yazdırmıştır: Yahudilerin dinleri kendilerine, mü minlerin dinleri de kendilerinedir. 28 Necran heyetini İslama davet etmesine rağmen onlar bunu kabul etmemiş ancak kendileriyle imzalanan anlaşmada bu konu garanti altına alınmıştır. Şöyle ki: Onların mallarına, canlarına, dini yaşamlarına, hazır bulunan ve bulunmayanlarına, ailelerine, mabetlerine ve az olsun çok olsun onların mülkiyetinde bulunan her şeye şamil olmak üzere, Allah ın himayesi, 27 İbni mace,ahkam 17 (2426) c.2 s.810 28 M. Hamidullah, İslam Peygamberi (çev.salih Tuğ), İstanbul 1990, 1, 196,208
Rasulullah ın zimmeti Necranlılar ve onların tabileri üzerine haktır. Bütün piskopos ve papazlar görev yaptıkları kilisenin dışına, hiç bir rahip de kendi manastırı dışında bir yere alınıp gönderilmeyecektir. 29 İnsanların dinleri ya da dinlerine göre kutsal saydıkları şeyleri hafife almak, alay etmek veya onlara inananları rencide edecek kötü şeyler söylemek müslümana yakışan bir davranış değildir. Nitekim, Allah-ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi islerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir. (Enam, 6/ 108) O, barış insanıydı Hz. Peygamber (s.a.v) iç barışa fevkalade önem verir, doğan ihtilafları anında bertaraf etmeye çalışır, dargınları barıştırır ve kavgaları önlemeye uğraşırdı. Sulha ve barışa yanaşmayan, affetmeyi kabullenmeyen inatçı kişiye Allah ın buğz ettiğini anlatırdı. Hatta Peygamberimiz insanların arasını bulmak için aslı olmadığı halde bir güzel ifade, bir hayrı söyleyenin 30 yalancı sayılmayacağını belirtmiştir. Sevgili peygamberimizin iç barışı sağlamak ve insanlar arasını ıslah etmek ile alakalı bir misal aktaralım: Ku balılardan Amr b. Avf oğulları arasında kavga çıkmıştı. Hatta birbirlerine taş bile atmışlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz ashaptan Übey b. Ka b ve Süheyl b. Beyza (r.a.) gibi bazı zatları da yanına alarak hadise yerine gitti. Anlaşmazlığı önlemeye ve kavgaya son vermeye ve onları barıştırmaya gayret ediyordu. Bu sırada da namaz vakti girmiş Hz. Bilal ezanı okumuştu. Epey beklendi. Peygamberimizin gelmediği görülünce Hz. Bilal, Hz. Ebu Bekir (r.a.) a hitaben Peygamberimiz insanların arasını ıslah ile meşgul, istersen namazı sen kıldırıver dedi. O da namaza durdu. Sonra efendimiz gelerek ilk safa durdu. Hz. Ebu Bekir hemen geri çekildi ve mihraba Peygamberimiz geçerek namazı kıldırdı. 31 Görüldüğü gibi Müslümanların arasını bulmak ve onları barıştırmak için namazı dahi ertelemiştir. İşi hallettikten sonra da namazı kılmıştır. Bu ise iç barışa verdiği önemi göstermektedir. Diğer bir hadisi şeriflerinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Müslümanın müslümana üç günden fazla dargın durması helal olmaz. 32 Peygamber Sevgisi Hz. Peygambere inanmak ve O nu sevmek imanın temel şartlarından birisidir. Çünkü Yüce Allah, O nu bizzat kendisi seçmiş ve terbiye etmiştir. Kur an daki ifadeleri ile en üstün ahlak sahibidir. Etrafına ışık saçan yüce bir kandildir. Kendisine tabi olanları daima en doğruya götürür. 29 M. Hamidullah, el-vesaik, s.179;diyanet İlmi Dergi, Özel Sayı, Peygamberimiz Hz. Muhammed 30 Tecrid, 8, 111 (1156) 31 Tecrid, 8/ 114-115 (1157) 32 Tecrid, 12/ 145 (1996)
Bütün insanlar için rahmet olarak gönderilmiştir. Bu sebeple O, bütün bir beşer ve özellikle Allah a ve ahiret gününe inananlar için en mükemmel bir örnektir. Hz. Peygamberin hayatı incelendiğinde görülecektir ki, O, Allah a gönülden bağlanmanın, Onun emirlerini aşkla yaşamanın, insanların ızdırabına ortak olmanın, onlara sırf Allah rızası için yardım etmeyi bir vicdan zevki haline getirmenin, yine onlara sırf insan oldukları için sevgi ve saygı duymanın, intikama muktedir iken affetmenin en güzel örneklerini vermiştir. Zulme ve kötülüğe karşı durmanın, doğruluk ve adalet ölçülerinden asla ayrılmanın en canlı örnekleri onun hayatındadır. Sabrın, merhametin, alçak gönüllülüğün, aile reisliğinde anlayışın, idarecilikte sorumluluk duygusunun, askerlikte ileri görüşlülüğün, çocuklar, yetimler ve güçsüzlerle ilgilenmenin en eşsiz örnekleri onun hayatındadır. O halde, gerçek bir mü min kendisine örnek edineceği bu ideal insanı Yüce Allah tan sonra kendi canından, malından, her şeyden ve herkesten daha çok sever ve O nu kendisine rehber edinir. Çünkü mü min, Hz. Peygamber e, O nu sevmek ve O na itaat etmek için inanmıştır. O nu gereği gibi sevmez ve emirlerini yerine getirmezse O na olan imanı elbette anlamsız kalacaktır. PEYGAMBERİMİZ. Her işe besmele ile başlardı Herkese selam verirdi İlim öğrenenlere destek verirdi Her konuda güvenilir bir insandı Komşu ilişkilerinde çok hassastı Ayıpları asla yüze vurmazdı İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmazdı Evine selam vererek girerdi Temizliğe çok önem verirdi Çocuklarla şakalaşırdı. Çocukları çok severdi Hep hayrı ve iyiliği tavsiye ederdi Hasta ziyaretini ihmal etmezdi Misafire ikram etmeyi severdi Güler yüzlüydü Yemeğin sonunda şükrederdi Yoksullara yardım ederdi Arkadaşlarının hal ve hatırını sorardı Verdiği sözde dururdu Merhametliydi Affetmeyi severdi İyi bir eş Şefkatli bir babaydı Emanete ihanet etmezdi O bir peygamberdi ve aynı zamanda bir insandı O na salat ve selam olsun Ruhum sana âşık, sana hayrandır Efendim, Bir ben değil alem sana kurbandır Efendim!. Aşkınla buhurdan gibi tükenmekte bu kalbim, Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim!. (Ali. Ulvi KURUCU, Gümüş Tül ve Alevler)
Güzel yurdumuzda peygamber sevgisi dünyanın her tarafın daha fazla değer bulmaktadır. Osmanlıdan günümüze çocuklara peygamber isimlerini vermişiz, Milletin ordusuna, adeta Hz. Muhammed (s.a.v.) gözüyle bakılmasından dolayı Küçük ve sevimli Muhammed manasına gelen Mehmetçik ismi verilmiştir. O nun mensup olduğu askerlik mesleği ile icra ettiği görev ve hizmetinin önemini vurgulamak için de, Peygamber Ocağı denmiştir. Topkapı Sarayı nda mukaddes emanetlerin bulunduğu dairede gece ve gündüz ara verilmeksizin yüzyıllar boyunca Kur an okunması teamül haline getirilmiştir. Hakkında nice kitaplar, nice şiirler nice naatlar yazılmış. ASR-I SAADETTEN Peygamber Sevgisi - Bedir de savaş öncesi ashabıyla istişare etti. Muhacirlerden Mikdad b. Amr: Ey Allah ın Resulü Allah sana ne emrettiyse yerine getir. Biz seninle beraberiz. dedi. Fakat Allah Rasulü nün gözü Ensar ın üzerindeydi. Bunun ü zerine Ensar ın önderlerinden Sa d bin Muaz ayağı kalkıp şöyle dedi: Seni hak din ve kitap ile gönderene andolsun ki sen bize şu denizi gösterip dalarsan biz de seninle birlikte dalarız. dedi.(fıkhu s-sire.236) -Ebu Talha, Uhud savaşında Rasulullah (s.a.v)in önünde kalkan gibi duruyordu. Bir taraftan da ok atıyordu. Rasulullah (s.a.v) atılan okun nereye isabet ettiğine bakmak için vücudunu kaldırıyordu. Bu esnada Ebu Talha da göğsünü kaldırıp Rasulullah (s.a.v) e siper ederek şöyle diyordu: Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah! SAKIN SANA OK İSABET ETMESİN. -Sevban ya da Abdullah b. Zeyd (r.a) ın olduğu söylenen sahabe Rasulullah (s.a.v) e gelerek: Ey Allah ın Rasulü! Sen bana ailemden ve malımdan daha sevimlisin. Seni hatırladığımda dayanamayıp senin yanına gelip seni görünce kalbim yatışıyor. Ben senin ve benim ölümümü düşünüyorum da (hüzünleniyorum) Biliyorum ki sen cennete girdiğinde nebilerle birlikte yükseltileceksin. Ben girsem dahi seni göremeyeceğim. Bunun üzerine şu ayeti kerime indi ve Rasulullah (s.a.v) o sahabeyi çağırıp bu Nisâ sûresinin 69-70. âyet-i kerîmelerini kendisine müjde olarak okudu: Allah-ü teâlâ ve Peygamberlere itâat edenler, işte bunlar, Allah-ü teâlâ nın kendilerine ni met verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve iyi kimselerle beraberdir. Bunlar ne güzel birer arkadaştır! İşte itâatkârlara yapılan bu ihsân Allah-ü teâlâ dandır. Her şeyi bilici olarak Allah kâfidir. -Uhud savaşında Rasulullah(s.a.v) ın ölüm haberi yayılması üzerine bazı Müslümanlar Rasulullah öldürüldü ise burada durmamızın anlamı ne? diyerek savaş meydanından ayrıldılar.
Ancak Enes bin Nadr bunlara karşılık şöyle haykırıyordu: Rasulullah tan sonra sizin yaşamanızın ne faydası var? Daha sonra şöyle dua etti: Allahım! Ben onların söylediklerinden sana sığınıyorum ve onların söylediklerinden dolayı senden özür diliyorum. Sonra kılıcın çekip müşriklerin üzerine atıldı ve şehit oluncaya kadar savaştı.(fıkhu s-sire,262) Tarihten Örnek Fatih Sultan Mehmet'in Örnek Sevgisi Fatih Sultan Mehmet, Peygamber Efendimiz (sav)'e karşı duyduğu derin muhabbetini (sevgilerini), en güzel biçimde İstanbul'un Fethi'nde ortaya koymuştur. Kutlu fethin hazırlık aşamasında, Rumeli Hisarı'nı, O'nun güzel ismi "Muhammed"in Arapça yazılışına göre inşa ettirmiş ve hatta yapımı sırasında kendisi de bizzat taş taşımıştır. Fatih'in, fetihten hemen önce dile getirdiği şu sözler bu coşkusunu ifade etmektedir: "Avn-ı İlahî ve imdad-ı peygamberi ile beldeyi düşman elinden alacağız!" (Allah'ın ve Hz. Peygamber'in (sav) yardımı ile) Sultan I. Ahmed'in Başındaki Tac ı İstanbul da Sultan Ahmed Camii ni yaptıran, Birinci Ahmed, İslamiyet e ve Rasulullah efendimize gönülden bağlı idi. Onun, Rasulullah (s.a.v)'a sevgisini ifade edişi, kelimenin tam anlamıyla dillere destan olmuştur. Zamanında Beytullah ın ve Hücre-i Saadetin perdeleri Mısır da dokunurdu. Sultan Ahmed Han, kendi zamanında bunları İstanbul'da dokutup saygı ile göndermiştir. Bahtî mahlasıyla şiir de yazan Ahmed Han, Nakş-ı kadem-i şerîf (Peygamber efendimizin mübarek ayak izi) şeklinde murassâ bir sorguç yaptırmış, ortasına da mavi mine üzerine altınla kendisine ait şu mısraları yazdırarak sarığında gezdirmiştir: N ola tâcım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmini ol hazret-i şâh-ı Rüsülün Göl-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir. Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün. (Manası şöyledir: Her zaman başımda taç gibi taşısam Peygamber (s.a.v)'in ayak resmini, gül yanaklı Peygamberimiz (s.a.v)'in ayak izidir o. Ahmed durma hemen yüzünü sür o gülün ayağına.) Sultan Ahmed Han, Cuma ve Bayram günlerinde ve diğer mübarek günlerde başına bu sorgucu takardı. II. Abdülhamid'in Efendimize Bağlılığı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'e ve O'nun davasına en fazla gönül verip, uğruna kendini adayan padişahlardan biri de Sultan II. Abdülhamid Han'dır. O, Efendimizin kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak sonsuz sevgi ve bağlılığını göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla
aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine ye ulaştığı esnada, Sultanın verdiği şu çok özel talimat; onun, Ehl-i Beyt in şahsında Peygamber efendimize olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini göstermesi açısından, eşine az rastlanır müthiş bir misaldir: Mümkün olan aletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın ve Ehl-i Beyt in ve burada yatanlarının mübarek ruhları rahatsız olmasın!.. Beyin Fırtınası Sizce peygamberlere neden ihtiyaç duyulur? Sizce neden çok sayıda peygamber gönderilmiştir? Sizce peygamberimizi farklı kılan özellikler nelerdir? Sizce peygamberimize olan sevgimizi gündelik hayatta nasıl ifade edebiliriz? Soru-Cevap 1. Peygamberlerin sayısı ne kadardır? Kur an da ismi geçen peygamberlerin sayısı kaçtır? 2. Peygamberlerin başlıca görevleri nelerdir? 3. Peygamberimizi sevmenin göstergesi nedir? Birey/Grup Çalışması Peygamberimizin dünya ve insanlık tarihine etkisini araştırınız, bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız