TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa bakmak ile kadrajın arkasından bakmak arasındaki farkı anlamaya başladım. Bu duygu yaşanmadan anlaşılacak bir şey değil. Normal insanlar arasında bir farkınız varmış gibi hissediyorsunuz, başkalarının görmediği şeyleri, yakalayamadığı noktaları yakalamak gibi. Öncelikle doğa veya manzara fotoğrafı çekmeyi sevmiyorum. Manzaranın içinde yaşanılması gerek, onu bir an olarak kâğıda aktarmanın aynı etkiyi verdiğini düşünmüyorum. Çünkü doğal görüntülerin kokusu ve sesleriyle yaşanması gerekir. Fotoğrafta onun sadece dokusunu ve ışığını verebilirsiniz. Oysa insanları çektiğiniz zaman manzara veya doğanın verebileceği duygunun çok ötesine geçersiniz. İnsanların ifadesi var. İnsanların objektifi gördüğü zaman saklamaya çalıştıkları duyguları var. Sokak ve insan fotoğrafçılığı bu nedenle beni doğadan daha çok etkiliyor, bu nedenle kameramı sadece insan gördüğüm zaman elime alıyorum. Duran ve neredeyse poz veren doğa üzerinde uzun süre çalışabilirsiniz. Onun kendi akışkanlığı bile her an yeni anlar oluşturur size. Oysa insanla çalışmak çok daha zordur. İnsanın doğal ve yapay ifadeleri arasındaki farkı rahatlıkla anlayabilirsiniz. Kameraya poz veren insan çok farklı bir etkiye sahiptir, yüz kasları bir anda kasılır, özellikle dışarıya göstermek istediği maskeyi takınır. Bu nedenle insanlarla ancak onlar fark etmeden çalışabilirsiniz.
Gerçek mutluluk işte buna benziyor. Başkalarının ne düşündüğünü umursamadan gülmek, hiçbir kırışıklığı veya duyguyu saklamamak. Yukarıdaki fotoğrafı bu nedenle seviyorum, adam ve kadının küçük çocuğa bakışlarındaki içtenlik ve sıcaklık normal pozlarda ve kurgulanmış karelerde bulamayacağınız bir içtenlikte.
Tabii dışa vurulan tek duygu mutluluk değil. Ki fotoğrafçılıkla uğraştığım yıllar boyunca acı veya şaşkınlığı en az mutluluk kadar yakaladım. Ama bu insan doğasından geliyor, duygular çok değişken. Tüm bu duygu tartışmasının sonucu şu: İnsanlar gerçek yüzlerini sadece başkalarının bakmadığını düşündükleri anlarda gösterebiliyor ve fotoğrafçının işi de bu saf anları yakalayabilmek.
Sokakta çekmenin sorunlu yanlarından biri de başkasını yakalamaya çalışırken yakalanmak. Birkaç yaz önce Foça da uyuyan balıkçıları çekmek istiyordum. Tabii tamamen manuel bir makine kullanmanın sonucu olarak ışığı ayarlamak için fazla zaman harcadım ve ben kadrajı ona doğru yöneltmişken yanındaki arkadaşı beni fark edip ayaklandı, Sil o çektiğini! diye peşimden koşmaya başladı. Ben de hem yaşımın küçük olması hem de ilk defa böyle bir durumla karşılaşmanın etkisiyle koşturmaya başladım. Fotoğrafı da sildim korkudan. Sonrasında yavaş yavaş çaktırmadan yakalamayı öğrendim. Sadece bazen, çektiğim fotoğrafa yakınlaştığımda o yüzün bana baktığını görüyorum. Çekerken fark etmiyorum bunu.
Duyguların yanında yakalamaya uğraştığım bir başka özellik de hareket. Çektiğim fotoğraflarda hareket olsun istiyorum. Bazen sadece hareket ve akış üzerine odaklanmaya çalışıyorum. Fotoğrafa kişilik kattığına inanıyorum. Özellikle sıkıldığım anlarda, sadece tek bir yere oturup etraftaki hareketi görmeye çalışıyorum. Yazımın başında kadrajın arkasındaki görüntü derken kastettiğim bu farkındalıktı. Normalde etrafa sadece kendi yararınız adına bakıyorsunuz. Fotoğraf çekerken başkalarının davranışlarını ve hareketlerini yakalamaya çalışıyorsunuz ki bu sizi bencillikten tamamen uzaklaştırıyor. Başkası için düşünüyorsunuz, nereye yürüyecek, ne diyecek, nasıl adım atacak O kişiye odaklısınız. Ve hareket böyle fark ediliyor. Kendinizi bırakıp tamamen başkası olmaya çalışarak. Ve anı yakalayarak.
Farkındalık gözlemin herhalde en net sonucu. Kırışıklıkları, çizgileri, insanların farklılıklarını görmek çok daha olağan gelmeye başlıyor. Gördüklerinizi kafanızda bir kare haline sokuyorsunuz. Hani, dalga geçmek için reklamlara bir klişe olarak koyarlar fotoğrafçının elleriyle bir kare yapmasını. Belki elimizle değil, zihnimizde yapıyoruz. Özellikle farklılıkları ortaya çıkartıp zihin kadrajımıza sığdırmaya çalışıyoruz. Bu bir bilim kurgu değil, insanlık gerçeği belki milyonlarca kere yazılmış, çizilmiş, çekilmiş, söylenmiş bir hikâye. Ve fotoğrafla, siz de o hikâyeyi okumaya başlıyorsunuz. İnsanlar yeni sıfatlar kazanıyor gözünüze. Ve işte böylece zıtlıklar ve farklılıklar kendini göstermeye başlıyor.
İşte fotoğrafçılık benim için bu. Fotoğrafçılık benim için yeni bir insan olmak. Makinanın arkasına geçer geçmez tüm duyuların açılması, yeni bir kıta keşfedercesine insanların her zaman orda olan ama ancak dikkat edildiğinde görülebilen yanlarını keşfetmek. Yazımı şimdiye dek çektiklerim arasından en yakın hissettiğim fotoğrafla bitirmek istiyorum. Buraya koyduklarımdan biraz farklı. O fotoğrafta çektiğim kişi olayın farkındaydı. Hatta ben daha rahat çekeyim diye, belki de sadece rahatsız olduğu için kenara çekildi. Ama ben sanırım onu diğerleri gibi yakalamış oldum.