MYK TOPLANTISI 23 EKİM 2013 ERDOĞAN TOPRAK CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI DEĞERLENDİRMELER VE BİLGİ NOTU



Benzer belgeler
EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

GÜMÜŞHANE TİCARET VE SANAYİ ODASI


109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

internet adreslerinden

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ ALAN KALDI MI?

Dış Ticaret Verileri Bülteni

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

GÜNLÜK BÜLTEN 24 Haziran 2014

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 44

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Aralık 2011, No:14

Aylık Strateji ve Hisse Tavsiyeleri Sunumu ETİ YATIRIM A.Ş.

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

GÖSTERGELER YABANCI HAREKETİ:

Dış Ticaret Verileri Bülteni

Fon Bülteni Ocak Önce Sen

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı


İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN DIŞ PİYASALARDAKİ DURUMU

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

HAFTALIK BÜLTEN OCAK 2016

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

İç Savaş Suriye Ekonomisini Nasıl Etkiledi?

GÜNLÜK BÜLTEN 20 Temmuz 2015

tepav PETROL FİYATLARINDAKİ DÜŞÜŞÜN ÖTEKİ YÜZÜ Ocak2015 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2012, No: 29

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

HAFTALIK BÜLTEN 31 AĞUSTOS EYLÜL 2015

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Günlük Yorum. IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı. Piyasalarda Öne Çıkanlar USDTRY GBPUSD BRENT PETROL ALTIN EURUSD

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

2012 YILI AĞUSTOS AYINDA HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Fon Bülteni Kasım Önce Sen

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

İMF siz Yapamayacak mıyız?...47 Yakın İzleme Programı Üzerine...48 Daha Dikkatli Olma Zamanı...49 Siyasette İstikrarsızlığa Yılında Ekonomi

Devrim Öncesinde Yemen

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

Ekonomi Bülteni. 11 Mayıs 2015, Sayı: 12. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

GSYH (Milyar TL, Cari Fiyatlarla) GSYH (Milyar $, Cari Fiyatlarla)

İSLAM KALKINMA BANKASI SERMAYE PİYASASI KURULU ORTAK KONFERANSI

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Fon Bülteni Ocak Önce Sen

internet adreslerinden


Yeni yıla yüzde 13 seviyesinde başlayan işsizlik. Borsa İstanbul da işlem gören 10

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

PİYASALARDA FOMC BEKLENTİSİ

ARAŞTIRMA PETROL FIYATLARINDAKI

İZMİR TİCARET ODASI AZERBAYCAN ÜLKE RAPORU

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Şubat 2014, No: 87

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:8

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Haftalık Ekonomik Takvim

Dünya siyasi, ekonomik sorunların daha da arttığı, kutuplaşmanın ve karşıtlığın güçlendiği bir dönemi yaşıyor.

GÜNLÜK BÜLTEN 13 Haziran 2014

Ekonomi Bülteni. 08 Haziran 2015, Sayı: 14. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AVRUPA BİRLİĞİ İLE KATILIM MÜZAKERELERİ ANA UNSURLAR TOBB AB MÜDÜRLÜĞÜ -30 ARALIK 2004

EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N

GÜNE BAŞLARKEN 31 Ağustos 2009

Aralık. Günlük Araştırma Bülteni Gün Sonu RAPORU

2014 YILI NİSAN AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

27-31 Temmuz Önümüzdeki Hafta Neleri Takip Edeceğiz?

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

GÖSTERGELER. Altın ihracat ve ithalatı (Bin $) Altın ihracatı (Milyon $)

Transkript:

MYK TOPLANTISI DEĞERLENDİRMELER VE BİLGİ NOTU

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ ANA BAŞLIKLAR OBAMA YÖNETİMİ, SURİYE İLE UZLAŞI KONUSUNDA RUSYA İLE ORTAKLAŞA ATTIĞI ADIMDAN SONRA, ŞİMDİ DE İRAN İLE İLİŞKİLERİ RAYINA OTURTMAYI PLANLIYOR. BİR ÖNCEKİ DEĞERLENDİRMELERİMDE AKTARDIĞIM BU YÖNDEKİ GELİŞMELERİN YAKINDA DAHA DA GÜÇLÜ BAZI ADIMLARLA İLERLEMESİ, SÖZ KONUSU OLACAK. İRAN A YÖNELİK OLARAK ABD VE BATILI ÜLKELERDE HIZLANMAYA BAŞLAYAN YUMUŞAMANIN ÖNCESİNDE CENEVRE DE YAPILAN 5+1 TOPLANTISINDAN ÇIKAN OLUMLU HAVA ÇÖZÜM KONUSUNDAKİ UMUTLARI ARTIRDI. ABD VE BATININ İRAN A YÖNELİK TAVRININ YUMUŞAMASINDA, BM GENEL SEKRETERİ BAN Kİ- MOON UN HAZIRLADIĞI SON İRAN RAPORUNUN DA ETKİLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. GENEL SEKRETER BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ NE (BMGK) SUNDUĞU RAPORUNDA, ABD YE AMBARGO VE YAPTIRIMLAR İÇİN ÇOK SERT ELEŞTİRİLER YÖNELTTİ. CENEVRE-2 KONFERANSI YAKLAŞIRKEN, TÜRKİYE NİN SURİYE POLİTİKASININ VE KONFERANSTAKİ TAVRININ NE OLACAĞI YÖNÜNDEKİ BELİRSİZLİK SÜRMEKTEDİR. HÜKÜMET, ABD VE RUSYA NIN BASKISIYLA SINIRLARIMIZDA GÜVENLİĞİ DAHA ÖNEMSEMEYE VE RADİKAL TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLERİN DÜZEYİNİ AŞAĞI ÇEKMEYE BAŞLAMIŞ OLSA DA KONFERANS MASASINDA ETKİN VE AĞIRLIKLI OLAMAYACAĞI GÖRÜLMEKTEDİR. 1

SURİYE KÜRTLERİ YENİ SİYASİ YAPILANMAYA GİDİYOR. CENEVRE KONFERANSI ÖNCESİNDE SURİYE DE YAŞANAN BİR BAŞKA SICAK GELİŞME, PYD DIŞINDAKİ DİĞER DÖRT KÜRT PARTİSİNİN BİRLEŞME KARARI ALMASIDIR. BU, ROJAVA OLARAK ADLANDIRILAN KUZEY SURİYE NİN (KÜRTLERE GÖRE BATI KÜRDİSTAN) GELECEKTEKİ SİYASİ YAPISI VE YÖNETSEL KURUMSALLAŞMASI AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR GELİŞMEDİR. AKP HÜKÜMETİ, VERDİĞİ DESTEKLE BÖLGEYE SOKTUĞU RADİKAL İSLAMCI TERÖRÜ, HEM BÖLGE ÜLKELERİNİN HEM DE TÜRKİYE NİN BAŞINA YENİ BİR BELA OLARAK SARARKEN, ŞİMDİ BU ÖRGÜTLERLE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SAVAŞ AŞAMASINA GELDİ. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI NIN GEÇEN HAFTA YAPTIĞI AÇIKLAMAYI İYİ ANALİZ ETTİĞİMİZDE, GÜNEY SINIRLARIMIZDA RADİKAL İSLAMCI TERÖR ÖRGÜTLERİYLE YENİ BİR SAVAŞIN BAŞLADIĞI ANLAŞILIYOR. ÖNÜMÜZDEKİ AY SONUNDA BAŞBAKAN RUSYA YA GİDECEK. DEVLET BAŞKANI PUTİN İLE BİR ARAYA GELECEK. SURİYE VE İRAN İLE OLAN İLİŞKİLERİMİZDE, IRAK MERKEZİ HÜKÜMETİ İLE OLAN DİYALOGUMUZDAKİ SIKINTILI TABLODA KARŞI SAFLARDA YER ALAN RUSYA VE TÜRKİYE NİN İLİŞKİLERİNİN DÜZELTİLMESİ İÇİN BU BULUŞMA YENİ BİR FIRSAT OLABİLİR. RUSYA MEDYASINDA, SAYGIN VE PUTİN E YAKIN YAYIN ORGANLARINDA YER ALAN DEĞERLENDİRME VE ANALİZLERDE DE TÜRKİYE NİN RUSYA VE AVRASYA BÖLGESİ İÇİN ÖNEMİ DİLE GETİRİLİYOR. 2

RUSYA CEPHESİNDE BU DEĞERLENDİRMELER YAPILIRKEN, AB DE DE, ALMANYA, TÜRKİYE İLE YENİ FASIL AÇILMASINA YÖNELİK BLOKAJI KALDIRMA İŞARETİ VERDİ. DİĞER YANDAN ALMANYA DA BÜYÜK KOALİSYON İÇİN SOSYAL DEMOKRAT PARTİ NİN OLUMLU GÖRÜŞ BEYANI VE MÜZAKERELERE BAŞLAMA KARARI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ AÇISINDAN DA YENİ BİR DÖNEMİ BAŞLATABİLİR. RUS MEDYASINDA YER ALAN TÜRKİYE ANALİZLERİNİN ASLINDA KREMLİN İN DOLAYLI MESAJLARI OLDUĞU AÇIK! BU KONUDAKİ İLK ÇAĞRILARDAN BİRİSİ, 2018 DÜNYA FUTBOL ŞAMPİYONASI NEDENİYLE RUSYA DA YAPILACAK 19 MİLYAR DOLARI AŞKIN YENİ YATIRIM VE İNŞAAT FAALİYETLERİNİN TÜRK MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜNE GELECEĞİ. BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN IN KREDİ KARTLARINDA, TAKSİTLİ KREDİ KARTLARINDA SON 1,5 YILDAKİ BÜYÜK BORÇ ARTIŞINI GÜNDEME GETİRMESİ, KONUT KREDİLERİNDEKİ TEHLİKELİ GİDİŞE İŞARET ETMESİ, HÜKÜMETİN TEDİRGİNLİĞİNİN VE YAKLAŞAN KRİZDEN ÜRKTÜĞÜNÜN İŞARETİDİR. HÜKÜMET VE EKONOMİ YÖNETİMİ DÖVİZ KITLAŞACAK UYARISI YAPARAK ÖZEL SEKTÖRÜ DÖVİZLE BORÇLANMA KONUSUNDA UYARIYOR. OYSA YILLARDIR KURLARI BASKILAYARAK, DOLARI DÜŞÜK TUTARAK, SICAK PARAYI TEŞVİK EDEN, ÖZEL SEKTÖRÜ DÖVİZLE BORÇLANMAYA TEŞVİK EDEN VE BUNU CAZİP KILAN KENDİLERİYDİ. ÖZEL SEKTÖR ŞİMDİ DEĞERLENEN VE KITLAŞAN DOLARLA, 145 MİLYAR DOLARLIK DÖVİZ BORCUNU NASIL ÖDEYECEK? PEŞ PEŞE İFLASLAR VE ŞİRKET BATIŞLARI YAŞANIRSA SÜRPRİZ OLMAZ! 3

AKP HÜKÜMETİNİ KÖRFEZDEKİ DOSTLARI DA TERK EDİYOR. ABD VE RUSYA İLE KARŞI KARŞIYA GELEN AKP DİPLOMASİSİNİN EKONOMİK FATURASI GİDEREK BÜYÜYOR. TÜRKİYE DE LİNYİT YATAKLARININ İŞLETİLMESİ PROJESİNE 12 MİLYAR DOLAR YATIRACAK OLAN BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ (BAE) BU YATIRIMDAN VAZGEÇTİĞİNİ AÇIKLADI. ODTÜ DE YAPIMI PLANLANAN YOL VE KAVŞAK PROJESİYLE İLGİLİ OLARAK YAŞANANLAR, AKP İKTİDARININ, YARGININ, ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE POLİSİN İŞBİRLİĞİYLE GERÇEKLEŞEN GECE YARISI BASKINI VE AĞAÇ KIYIMI, ÜLKEMİZDE YASALARIN, DEMOKRASİNİN, TOPLUMSAL DUYARLILIĞIN NASIL AYAKLAR ALTINA ALINABİLDİĞİNİN EN SON GÖSTERGESİDİR. AB NİN AÇIKLADIĞI 2013 İLERLEME RAPORU, HÜKÜMET AÇISINDAN HEZİMETTİR. HER NE KADAR DEMOKRATİKLEŞME PAKETİYLE İLGİLİ OLUMLU DEĞERLENDİRMELER YER ALSA DA, VERGİ POLİTİKALARI, ULUDERE, SENDİKAL HAKLAR, YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE YARGININ SİYASALLAŞMASI, BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, TEMEL HAKLARIN KULLANIMI VE DAHA BİRÇOK KONUDA HÜKÜMETİ UTANDIRACAK ELEŞTİRİLER YER ALMAKTADIR. 4

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ DETAYLAR OBAMA YÖNETİMİ, SURİYE İLE UZLAŞI KONUSUNDA RUSYA İLE ORTAKLAŞA ATTIĞI ADIMDAN SONRA, ŞİMDİ DE İRAN İLE İLİŞKİLERİ RAYINA OTURTMAYI PLANLIYOR. BİR ÖNCEKİ DEĞERLENDİRMELERİMDE AKTARDIĞIM BU YÖNDEKİ GELİŞMELERİN YAKINDA DAHA DA GÜÇLÜ BAZI ADIMLARLA İLERLEMESİ, SÖZ KONUSU OLACAK. İran daki seçimler sonrası gerçekleşen yönetim değişikliğiyle birlikte ABD- İran ilişkilerinde olumlu yönde yeni bir sürecin başladığını ve giderek hızlandığını, önceki değerlendirmelerimde aktarmıştım. ABD deki borç tavanı krizinin çözümlenmesi sonrasında Başkan Obama yönetiminin bu yöndeki adımları hızlandırma ve İran ile ilişkileri rayına oturtma doğrultusunda bazı hazırlıklar yaptığı gözleniyor. İran'da Hasan Ruhani'nin Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinin ardından başlayan bu yeni sürece ABD yönetiminin de yakında özellikle ambargoyu hafifletme, İran ın petrol satışlarına getirilen kısıtlamalarda gevşetmeye gitme gibi bazı yeni adımlarla karşılık vereceği belirtiliyor. ABD yönetimi, Kongredeki karşıt görüşlere ve tepkilere rağmen, yurtdışında bulunan İran'a ait dondurulmuş fonları serbest bırakmaya hazırlanıyor. Hatırlanacağı gibi geçen ay BM Genel Kurulu toplantıları sırasında, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İran ın nükleer programında atacağı somut adımlar karşılığında, ekonomik yaptırımları azaltmayı vaat etti. Bunun ilk adımı olarak, Başkan Obama'nın İran'ın yurtdışında petrol satışına izin vererek, yılda 75 milyar dolar düzeyinde bir geliri serbest bırakmak istediği belirtiliyor. Bütçe krizinde olduğu gibi Başkan Obama nın atmaya hazırlandığı bu adıma, Cumhuriyetçiler karşı çıkıyor. 5

Bu durumun İsrail de en büyük rahatsızlığı yaratacağı kuşkusuz! Nitekim İsrail hükümetine ve istihbarat örgütü Mossad a yakınlığı bilinen Debka File sitesinde Obama nın bu yönde atacağı adımlara ilişkin sert eleştirilere, ABD deki Yahudi Lobisi nin tepkilerine ve Cumhuriyetçilerin muhalefetine dikkat çekiliyor. Buna karşılık Debka File da yer alan analizlerde, Obama nın muhalefete rağmen İran a yönelik yaptırımların yumuşatılması, dondurulmuş fonların serbest bırakılması ve 75 milyar dolara kadar yurt dışına petrol ihracına olanak sağlanması konusunda ABD anayasasının kendisine verdiği Özel Başkanlık Yetkilerini kullanmayı planladığı yönünde bilgiler yer aldı. Bu hem ülkemiz hem de bölgemiz açısından önemli bir gelişme. ABD-İran ilişkilerinin normalleşmesi, giderek Avrupa-İran ilişkilerinin de düzelmesini beraberinde getirecek. İran a yönelik ambargo ve tecritin kalkması, bölgemizdeki bu büyük ülkenin ekonomik, siyasi ve dış politika etkinliğini beraberinde getirecektir. Bölgede özellikle Sünni Radikal İslamcı terörün etkinliğini artırmasının ABD nin bu kararında etkili olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar bölgede Şii Hilaline (Irak-İran-Suriye-Lübnan Hizbullahı) Suudi yönetimiyle, Körfez Emirlikleriyle ve özellikle de Katar la ve tabii Türkiye ile siyasi-askeri planlarını yürüten ABD nin, bölge politikasındaki bu radikal değişiklik dikkat çekicidir! Esad ile uzlaşı adımları atılması, Kasım sonuna doğru Cenevre-2 Konferansının toplanmasının kararlaştırılması, İran ile ilişkilerin düzeltilmeye çalışılması, Irak ta Maliki yönetimi ile yakın diyalogun geliştirilmesi bu açıdan anlamlıdır. Kısaca ABD, bölgedeki Şii rejimlerle bir yakınlaşmaya yönelmiş görünmektedir. Bu da Şeriatçı- Radikal İslamcı rejimlerle ve bu rejimlerden destek bulan Radikal İslamcı terörle ilgili olarak ABD nin yeniden bir politika değişikliğine gittiğini, arasına mesafe koymaya yöneldiğini göstermektedir. 6

Bunda en büyük etkenlerden birisinin Suriye deki olaylar ve bu ülke üzerinde dünya genelinde toparlanan Radikal İslamcı terörün yarattığı korku ve kaygıyı görmekteyim. Ülkemiz açısından da İran-ABD ilişkilerinin normalleşmesi, İran ın bir dönem olduğu gibi yeniden ekonomik güç kazanarak ülkemizle olan ticarette ilk sıralara yükselmesi, Türkiye ekonomisi açısından da ciddi fırsatlar yaratacaktır. Enerji temini açısından önemli partnerlerimizden birisi olan İran ile bu alandaki ilişkilerimiz bilindiği gibi ambargo uygulaması ve İran ın petroldoğalgaz ihracatına getirilen kısıtlamalar nedeniyle sıkıntılı bir sürece girmişti. Bu açıdan ülkemizin enerji teminindeki güvenlik ve seçeneklerin artması, ihracatımızın büyümesi gündeme gelecektir. Ayrıca, İran ın ambargo altında geçirdiği dönemden ötürü içinde bulunduğu ekonomik darboğazın, yokluk ve sıkıntıların, petrol gelirlerinin artmasıyla birlikte hafiflemesi, İran pazarının yeniden ve daha büyük şekilde ülkemiz ihraç ürünlerine, müteahhitlerimize açılmasını sağlayacaktır. Burada hükümete düşen görev, iki ülke arasında bu süreçte yaşanan gerilimleri azaltacak, dış politikada yaşanan tahribatı ortadan kaldıracak bir diplomasiye yönelerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin hızla onarılmasına olanak sağlamaktır. Bunun hem bölge barışına hem de ekonomik-askeri-siyasi ilişkilere büyük katkısı olacaktır. Ancak daha önceki değerlendirmelerimde de vurguladığım gibi ABD nin İran ile yeni bir süreci başlatma yönündeki adımları aynı zamanda AKP hükümetinin de ABD nezdindeki ağırlığının ve öneminin azaldığının ciddi bir göstergesidir. Bu sonucu hazırlayan da sıkça yinelediğimiz gibi AKP iktidarının yanlış ve ülkemizi yalnızlaştıran dış politikasıdır. 7

İRAN A YÖNELİK OLARAK ABD VE BATILI ÜLKELERDE HIZLANMAYA BAŞLAYAN YUMUŞAMANIN ÖNCESİNDE CENEVRE DE YAPILAN 5+1 TOPLANTISINDAN ÇIKAN OLUMLU HAVA ÇÖZÜM KONUSUNDAKİ UMUTLARI ARTIRDI. İran yönetiminin batılı ülkelerle diyalogu yeniden başlatmak çabasının gözle görülür, elle tutulur hale geldiği açık. Cenevre toplantısı sonrasında yapılan açıklamalar da bu beklentilerin boşa olmadığını teyit ediyor. İran'ın nükleer programıyla ilgili Cenevre'de geçtiğimiz günlerde yapılan toplantılardan yansıyan atmosfer, yukarıda belirttiğim gibi ABD ve diğer Avrupalı ülkelerin İran a yönelik tutumlarında belirgin bir yumuşama yaratmış durumda. Nükleer müzakerelerden sızan bilgilere bakılırsa, Hasan Ruhani yönetimi pazarlık masasına üç aşamalı bir planla gelerek iyi niyetini ve çözüm isteğini ortaya koydu. Birleşmiş Milletler in beş daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya nın yanı sıra Almanya nın temsilcilerini (5+1) Tahran yönetimi ile bir araya getiren Cenevre buluşması, AB nin ev sahipliğinde gerçekleşirken, müzakereler, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton tarafından yönetildi. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran ın çözüm için uzlaşmak istediğini açıklayarak, masaya üç aşamalı bir yol haritası getirdi. İran Dışişleri Bakanı nın "Gereksiz Krizi Sonlandırmak ve Yeni Bir Ufuk Açmak" başlığıyla sunduğu plan, nükleer krizin bir yıl içinde sonlandırılmasını öngörüyor. 8

5+1 Grubunun temsilcileri İran ın önerisini iyi niyetli ve olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirdiklerini, planı en kısa sürede inceleyerek tavırlarını belirleyeceklerini açıkladılar. 5+1 temsilcileri, çok temkinli bir iyimserlik ve büyük bir kararlılıkla hareket ettiklerini ifade ederken, artık ulaşılabilir sonuçlara ulaşmanın zamanı geldiğine inandıklarını vurguladılar. Kanımca tüm bu açıklamalar, ABD ve AB nin de, 5+1 Grubu nun da çözüm istediğini, İran ile ilişkileri normalleştirmeyi arzuladığını gösteriyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, toplantıya katılan bütün Dışişleri Bakanları ve BM temsilcilerinden içerikli sunumu nedeniyle övgüler aldı. Bir ayrıntıya daha dikkatinizi çekmek isterim; 5+1 sözcüleri, görüşmelerin çok farklı bir atmosferde geçtiğini, müzakerelerin baştan sona İngilizce yapıldığını, bunun da İran ın yeni yönetiminin artık dünyaya açılma, dünyayla barışma ve buluşma isteğinin çok önemli bir göstergesi olduğu değerlendirmesini yaptılar. Tüm dünya medyası da bu değerlendirmeleri başlıklarına taşıdı. Batı kamuoyunda ve medyasında (İsrail dışında) İran ile ilgili imaj ve algıda hızlı bir şekilde düzelme, iyileşme ortaya çıkmaya başladı. Muhammed Cevad Zarif in yardımcısı İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Abbas Arakçı, her iki tarafın da çözüm istediğinin anlaşıldığını, bunun müzakerelere de olumlu şekilde yansıdığını söylerken, çözüm planının bu aşamada gizli tutulacağını belirtti. Ancak dış basında yer alan bazı yorum ve analizlere baktığımızda, bir yıllık sürenin sonunda nihai çözüme ulaşılmasının hedeflenmesine karşın, planın ilk aşamasının 1-2 ay içinde gerçekleşeceğini ve İran a yönelik ambargo ve yaptırımlarda hızla yumuşama olacağı dile getiriliyor. 9

Başlangıçta aktardığım ABD Başkanı Obama nın harekete geçirdiği plan da bu görüşleri doğruluyor. Benim buradaki en büyük üzüntüm, bu konuda Türkiye çok önemli bir rol oynayabilecek konumdayken, 5+1 toplantılarına Türkiye ev sahipliği yaparken, Nükleer Program müzakereleri, zirve toplantısı İstanbul da yapılırken, AKP hükümetinin İran la gerilim politikası yüzünden bu gücü ve saygınlığı yitirdik. Uluslararası alandaki saygın Türkiye algısı yerini, İran a karşı topraklarına Füze Kalkanı sistemlerini kurduran, İran ı hedef alan ve bu sorunda tarafsızlığını yitiren Türkiye ye bıraktı. Şimdi Türkiye, sınır komşusuyla ilgili bu konuda da, müzakere masasının dışında! Sorun çözüldüğünde, ABD-AB-BM ve İran ilişkileri normalleştiğinde de, İran ın bunları unutacağını sanmıyorum. ABD VE BATININ İRAN A YÖNELİK TAVRININ YUMUŞAMASINDA, BM GENEL SEKRETERİ BAN Kİ- MOON UN HAZIRLADIĞI SON İRAN RAPORUNUN DA ETKİLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. GENEL SEKRETER BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ NE (BMGK) SUNDUĞU RAPORUNDA, ABD YE AMBARGO VE YAPTIRIMLAR İÇİN ÇOK SERT ELEŞTİRİLER YÖNELTTİ. İran a uygulanan ambargo ve yaptırımların bugüne kadar Nükleer program ile ilgili olarak ABD ve Batılı ülkelerin amacına fazla hizmet etmediği açık. İran, her ne kadar ekonomik açıdan zorlansa da Rusya ve Çin in de desteğiyle ayakta kalmayı başardı. Tabii ki, ülke olarak ve İran halkı olarak ciddi bedeller ödüyorlar. Son olarak, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ki- Moon, İran'a karşı uygulanan ABD yaptırımlarını, sert biçimde ve ağır bir dille eleştirdi. Genel Sekreterin BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu "İran İslam Cumhuriyeti'nde İnsan Hakları Alanındaki Mevcut Durum" başlıklı raporda, İran'a karşı yürürlükte olan uluslararası ve tek taraflı yaptırımların, ülkenin nükleer programı konusunda çelişkili verilere dayandığı, somut bulguların tam olarak ortaya çıkartılamadığı belirtiliyor. 10

Buna karşın, ambargo ve yaptırımların sonuçlarının ise İran halkına insani yardım yapılmasını zorlaştırdığı, bu konuda ABD yönetiminin tavrının İran daki insani durumu daha da kötüleştirerek, ağırlaştırdığına dikkat çekiliyor. BM Genel Sekreteri raporunda Yaptırımların sonuçları, bu ülkede toplumun her alanında hissediliyor" diyor. Ban Ki-moon'un raporunda ayrıca yaptırımların, 'BM projelerini gerçekleştirmek için gerekli malzeme sevkini, teknik yardım yapılmasını ve ülke için yeni donanım satın alınmasını engellediği, bankaların, yaptırımlar kapsamında olmayan insani yardım kuruluşları aracılığıyla bile, para transferi işlemlerini yapmadıkları dile getiriliyor. BM Genel Sekreteri, İran a para transferinin durdurulması, petrol ihracatına izin verilmemesi, yurt dışındaki İran varlıklarının dondurulması nedeniyle, aşırı yükselen döviz kurlarına bağlı olarak, BM'nin İran proje maliyetlerinin sürekli yükseldiği belirtiliyor. Ban Ki-moon ABD yönetimine ağır suçlamalar yönelttiği ve eleştirdiği raporunda İran daki insani durumun kötüleşmesinden ABD yönetimini sorumlu tutarken, diğer batılı ülkelerin de bu sürece katkı vermelerinin kabul edilemez olduğunu söylüyor. BM Genel Sekreteri raporunda; "Uygulanan yaptırımlar, İran da enflasyon artışını hızlandırıyor. Hammadde ve enerji fiyatlarında yükselmeye, işsizliğin sürekli artmasına, ayrıca ilaç dâhil ihtiyaç malzemelerinin bulunamamasına neden oluyor. Bu durum, ülkeye yönelik insani yardım programlarımızı olumsuz etkilediği gibi, özellikle kadınları ve zaten zor durumda olan ve ezilen kesimleri daha da derinden vuruyor" görüşüne yer veriyor. Kanımca geçen hafta BM Güvenlik Konseyi ne sunulan ve uluslararası kamuoyuna da açıklanan bu rapor, ABD yönetimini ve AB ülkelerini, dolayısıyla 5+1 Grubu nu İran a yönelik yaptırımlar ve ambargo konusundaki tavrını gözden geçirmeye yöneltti. Bunun yanında yeni İran yönetiminin ılımlı ve olumlu yaklaşımı da bu tavır değişikliğini hızlandırdı, kolaylaştırdı. 11

CENEVRE-2 KONFERANSI YAKLAŞIRKEN, TÜRKİYE NİN SURİYE POLİTİKASININ VE KONFERANSTAKİ TAVRININ NE OLACAĞI YÖNÜNDEKİ BELİRSİZLİK SÜRMEKTEDİR. HÜKÜMET ABD VE RUSYA NIN BASKISIYLA SINIRLARIMIZDA GÜVENLİĞİ DAHA ÖNEMSEMEYE VE RADİKAL TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLERİN DÜZEYİNİ AŞAĞI ÇEKMEYE BAŞLAMIŞ OLSA DA KONFERANS MASASINDA ETKİN VE AĞIRLIKLI OLAMAYACAĞI GÖRÜLMEKTEDİR. Esad ın Konferans öncesi Rojava bölgesine ve bölgedeki Kürt partilerine ittifak ve temsil teklifi götürmesi çok önemli ve ciddi bir stratejidir. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ın Cenevre-2 Konferansı yaklaşırken ülkesindeki Kürtlere önerdiği ittifak, yeni demokratik haklar vaat etmesi, parlamentoda temsil ve yönetime katılma önerisi çok önemli bir stratejik adımdır. Türkiye nin Güney sınırlarında dengeleri ve hatta Suriye iç savaşının da seyrini değiştirecek bir gelişmedir. Suriye Ordusu na Kürtlerle savaşılmaması, çatışmaya girilmemesi, Kürtlerin korunması emrinin verilmiş olması da bu açıdan anlamlıdır. Suriye muhalefeti henüz kendi arasında 2. Cenevre konferansında temsil açısından bir uzlaşıya varmış durumda değil. Çok parçalı muhalefet yapısı kendi içinde tartışmalarla daha da bölünürken, ılımlı muhaliflerin oluşturduğu Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) ile Radikal İslamcı Terör örgütlerinin oluşturduğu muhalifler arasında da zaman zaman şiddetli çatışmalara varan gerginlikler söz konusudur. SUK, Suriye Kürtlerinin de kendisiyle birlikte hareket etmesini istemektedir. Medyaya yansıyan haberlere ve açıklamalara baktığımızda; Suriye Kürtleri aynı zamanda PYD üzerinden Dışişleri Bakanlığı ile de görüşmelerde bulunarak, Cenevre Konferansı na yönelik taleplerini gündeme getirmişlerdir. 12

Sünni ağırlıklı SUK, Esad sonrası geçiş yönetimi için tek mezhep ve tek ulus-etnik yapı konusunda ısrarlı olurken, Kürtler ise bunu kabul edemeyeceklerini söylemektedir. Suriye Kürtleri, Etnik kimliklerinin tanınmasını, Rojava Bölgesi nin Özerk Kürdistan olarak kabul edilmesini, Oluşacak parlamentoda Kürt nüfusa en az yüzde 18 temsil hakkı verilmesini istemektedirler. Esad, Kürtlere ve Barzani yönetimine temsilcilerini göndererek Kürtlerle ittifaka ve isteklerini kabul etmeye hazır olduğunu bildirerek Cenevre konferansında birlikte hareket edilmesini önermektedir. Kürtlere parlamentoda temsil, bölgesel özerklik, anadilde eğitim, Kürtçe radyo ve televizyon yayını, bugüne kadar Kürtlere verilmeyen kimliklerin verilmesini, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile işbirliği yapılmasına, birlikte hareket edilmesine karşı çıkmayacağını vaat etmektedir. Şam yönetimi, Suriye de yönetim düşerse; asıl Kürtler için zor bir dönemin başlayacağı, savaşın ve Kürtler arası çatışmaların da yaygınlaşacağı, sıranın İran-Irak Kürtlerine geleceğini savunmaktadır. Dolayısıyla Cenevre Konferansı öncesinde Suriye de ve Güney sınırlarımızda Kürtler önemli bir siyasi aktör, güçlü bir siyasi taraf olarak ortaya çıkmaktadır. Gerek SUK gerekse Esad, Kürtleri masada kendi yanına çekmek istemektedir. Bu noktada Türkiye, hükümetin Radikal İslamcı isyancılara verdiği destek, silah yardımı vb. nedenlerle Suriye Kürtlerinin tepkisini çekmiş durumdadır. Son dönemde bu politikalarda bazı değişikliklere gidilmiş olsa da Radikal İslamcı örgütlerin, Kuzey Suriye de hegemonya kurmak için Kürt bölgelerine saldırması, Kürt köylerinde ve kentlerinde katliamlar yapması bu tepkileri büyütmüş durumdadır. 13

PKK nın Suriye Kolu PYD nin Eş Başkanı Salih Müslim in oğlunun, radikal İslamcı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları tarafından öldürülmesi sonrasındaki Oğlumu öldüren kurşun Türkiye den geldi. Türkiye buradaki katliamcı, vahşi çetelere yardım ediyor, destek veriyor. Suriye Kürtlerinin Türkiye ye öfkesi büyük sözleri bunun en somut ifadesidir. SURİYE KÜRTLERİ YENİ SİYASİ YAPILANMAYA GİDİYOR. CENEVRE KONFERANSI ÖNCESİNDE SURİYE DE YAŞANAN BİR BAŞKA SICAK GELİŞME, PYD DIŞINDAKİ DİĞER DÖRT KÜRT PARTİSİNİN BİRLEŞME KARARI ALMASIDIR. Bu, Rojava olarak adlandırılan Kuzey Suriye nin (Kürtlere göre Batı Kürdistan) gelecekteki siyasi yapısı ve yönetsel kurumsallaşması açısından önemli bir gelişmedir. Bir başka önemli gelişme ise, Suriye deki dört Kürt partisinin tek çatı altında birleşme kararı almasıdır. Suriye Kürtlerinin bu siyasi birlik projesi kapsamında Suriye Kürdistan Demokrat Partisi çatısı altında tek parti olma kararında PKK nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) yer almamaktadır. Yeni birleşik parti, Suriye'deki Kürt Demokrat Partisi (El-Parti), Mustafa Cuma liderliğindeki Azadi Partisi, Kürdistan Birliği Partisi ve Mustafa Oso liderliğindeki Azadi Partisi'nden oluşmaktadır. Dört Parti nin yöneticileri, birleşme kararı öncesinde Erbil de Barzani ile bir araya geldiler ve bu karara Kuzey Irak yönetiminin ve Barzani nin de desteğini aldılar. Ancak PKK ile Barzani arasında Kürt Ulusal Kongresi nin toplanması konusundaki gerginlik ve görüş ayrılıklarının Suriye Kürtlerine de yansıdığı anlaşılıyor. Yani Suriye deki Kürt hareketi ve siyasi yapısı da PKK-Barzani çizgisinde ayrışmış görünüyor. 14

Suriye de dört Kürt partisi Barzani nin de desteğini alarak birleşirken, PKK nın Suriye deki kolu PYD bu birleşmenin dışında kalıyor. Diğer dört parti, PYD yi bir parti olmaktan çok silahlı örgüt olarak nitelendiriyorlar ve Kürt halkını temsil etmediğini, kendilerinin kökleri çok eskilere dayanan partiler olduğunu savunuyorlar. Bu ayrışmanın çatışmaya dönüşmemesini temenni ederiz. Barzani yönetiminin PYD ye destek vermemesi, silah yardımı yapmaması, sınır kapılarını Radikal İslamcılardan kaçan Kürtlere kapatması, aradaki çelişki ve siyasi rekabetin büyük olduğunu gösteriyor. Yine de Cenevre Konferansı öncesinde Suriye Kürtleri arasındaki bu siyasi hareketlilik, Esad ın ittifak teklifine karşın SUK un da Kürtleri kendi yanına çekmek istemesi, Suriye denkleminde Kürtlerin önemini öne çıkartan bir sürecin yaklaştığını gösteriyor. AKP iktidarı ise uyguladığı taraflı Suriye diplomasisi nedeniyle bambaşka bir boyuta gelen ve yepyeni bir aşamaya geçen Suriye sürecindeki bu gelişmelerin dışında ve seyirci konumunda! Baştan beri desteklediği SUK ve ÖSO da dahil, silah ve parasal destek sağladığı, radikal İslamcı terör örgütleri ve nihayet Kürt partileri ve örgütleri de dahil olmak üzere hiç biri üzerinde bir ağırlığı, etkinliği ve yönlendiriciliği söz konusu değil. Bütün bu gelişmeler Cenevre konferans masasında da Türkiye nin ne İran ne Esad kadar ağırlığının olamayacağını bugünden gösteriyor. 15

AKP HÜKÜMETİ, VERDİĞİ DESTEKLE BÖLGEYE SOKTUĞU RADİKAL İSLAMCI TERÖRÜ, HEM BÖLGE ÜLKELERİNİN HEM DE TÜRKİYE NİN BAŞINA YENİ BİR BELA OLARAK SARARKEN, ŞİMDİ BU ÖRGÜTLERLE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SAVAŞ AŞAMASINA GELDİ. Genelkurmay Başkanlığı nın geçen hafta yaptığı açıklamayı iyi analiz ettiğimizde, Güney sınırlarımızda radikal İslamcı terör örgütleriyle yeni bir savaşın başladığı anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu nun zeki diplomasisi sayesinde, Suriye nin kuzeyine yerleşen ve bölgenin neredeyse tamamını ele geçiren El Kaide yle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasında da silahlı çatışmaların resmen başladığını yapılan resmi açıklamalardan öğreniyoruz. TSK ilk kez El Kaide mevzilerine top atışı yapıldığını duyururken, açıklamaların satır aralarından ise El Kaide nin Türkiye sınırına tank yığdığı ortaya çıkıyor. İslamcı terör güçlenirken, AKP hükümetinin her türlü desteği verdiği komutanlarının karargâhını bile sağladığı, Özgür Suriye Ordusu nun (ÖSO) ise güç ve mevzi kaybettiği, çözülmeye başladığı, radikal İslamcılara katılımların arttığı anlaşılıyor. Genelkurmay Başkanlığı ndan geçen hafta yapılan açıklamaya göre; ÖSO ya bağlı olan Kuzey Kasırgası Tugayı (KKT) mensubu 85 kişi sınırı geçerek Demirışık Hudut Karakolu na teslim oldu. Silahlarından arındırılarak Kilis İl Jandarma Komutanlığına teslim edilen KKT ciler, Suriye deki El Kaide bağlantılı terör örgütlerinden olan Tevhid Tugayı nın, Kilis teki Öncüpınar Sınır Kapısı nın karşısında bulunan Es Selame Sınır Kapısı bölgesini tanklarla takviye ettikleri bilgisini Karakol yetkililerine verdiler. Genelkurmay, 85 KKT mensubunun Türkiye ye sığındığını duyurduktan sonra bir başka açıklama daha yaptı. Birbiri ardından yapılan bu iki açıklamayı irdelediğimizde ise olayların gerçek boyutu ve sınırlarımızdaki gerçek tehdit ve tehlike ortaya çıkıyor. 16

Bakınız Genelkurmay açıklamasında ne diyor; 15 Ekim 2013 tarihinde saat 13.30 da Azaz/Parsa Dağı bölgesinden atılan bir havan mermisi, Kilis/Demirışık Hudut Karakolunun 450 metre doğusuna düşmüş ve patlamamıştır. Olayda herhangi bir zayiat meydana gelmemiştir. Gelişen durum üzerine, Azaz/Parsa Dağı ndaki Irak Şam İslam Devleti Örgütü ne (IŞİD) ait mevziilere iki adet Fırtına obüsüyle 4 atış yapılarak mukabele edilmiştir. Şimdi bu açıklamada sözü edilen Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), El Kaide nin Suriye de Esad rejimini devirmeye, yerine şeriat devleti kurmaya çalışan Irak kolunu çatısı altında toplayan örgüttür. Bugüne kadar El Nusra ile birlikte en vahşi, en insanlık dışı katliamları yapan, bunların görüntülerini de adeta gururla tüm dünyaya yayan örgüttür. 85 ÖSO-KKT üyesinin, Demirışık kapısından giriş yapması, ardından karakolun 450 metre doğusuna hava topu düşmesi, bu kişilerin söz konusu örgütten kaçarak Türkiye ye sığındığını, El Kaide nin Suriye kolu IŞİD in de Türkiye ye saldırı sayılacağını bile bile hiç çekinmeden, ÖSO cuların ardından ateş açtığını göstermektedir. TSK nın IŞİD in havan atışına misilleme olarak, Suriye topraklarındaki mevzileri top atışlarıyla vurması, Türkiye ile El Kaide nin ilk kez karşı karşıya geldiğini ve çatıştığını ortaya koyuyor. Bu gelişme, TSK nın El Kaide ve IŞİD ile savaşır konuma gelmesi, getirilmesidir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu nun, Müslüman Kardeşler uğruna, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ı devirebilmek uğruna, dünyanın dört bir yanından gelip, Türkiye üzerinden silahlanıp sınırlarımızdan geçmelerine izin verdiği El Kaide teröristlerinin, neredeyse Irak sınırına kadar bütün Türkiye sınırında hâkimiyet kurduğunu anlıyoruz. Bu gelişme, aynı zamanda El Kaide'nin Türkiye nin başına çok büyük bir bela olacağı yönünde daha önceki değerlendirmelerimizde dile getirdiğimiz görüşlerimizi de doğruluyor. 17

ÖNÜMÜZDEKİ AY SONUNDA BAŞBAKAN RUSYA YA GİDECEK. DEVLET BAŞKANI PUTİN İLE BİR ARAYA GELECEK. SURİYE VE İRAN İLE OLAN İLİŞKİLERİMİZDE, IRAK MERKEZİ HÜKÜMETİ İLE OLAN DİYALOGUMUZDAKİ SIKINTILI TABLODA, KARŞI SAFLARDA YER ALAN RUSYA VE TÜRKİYE NİN İLİŞKİLERİNİN DÜZELTİLMESİ İÇİN, BU BULUŞMA YENİ BİR FIRSAT OLABİLİR. Rusya medyasında, saygın ve Putin e yakın yayın organlarında yer alan değerlendirme ve analizlerde de Türkiye nin Rusya ve Avrasya bölgesi için önemi dile getiriliyor. Başbakan Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in Kasım ayı sonunda Moskova'da yapacakları toplantı öncesinde, bu buluşmaya yönelik olarak medya aracılığıyla Kremlin Sarayı nın bazı mesajları dolaylı olarak AKP hükümetine de iletiliyor. Hükümet bu değerlendirmeleri, analizleri algılayabilirse, bölgemizdeki en büyük stratejik ortaklık yaptığımız ülke ile ilişkilerimiz düzelebilir, olumlu yönde hızlanabilir. İran, Suriye ve Irak politikalarında Rusya ile zıt saflarda yer alan hatta bunun da ötesinde aynı safta olduğu ülkeleri de mezhep ve etnik temelde karşısına alan AKP iktidarı ve Başbakan açısından, Kasım ayındaki Moskova ziyareti, iki ülke ilişkileri açısından yeni fırsatları gündeme getirebilir düşüncesindeyim. Daha önceki değerlendirmelerimde vurguladığım gibi; Rusya ile ilişkilerin bozulması, aynı zamanda Avrasya ülkeleri, Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri ile de ilişkilerin bozulması, darbe alması demektir. Bunun yansımalarını da siyasi ilişkilerde, bölgesel ilişkilerde ve ekonomik ilişkilerde çok net görüyoruz. 18

St. Petersburg daki G-20 zirvesinde, Putin in, Başbakana yönelik tavrı, baş başa randevuyu iptal etmesi ve ayaküstü görüşmeye çevirmesinin diplomatik anlamını ve verilmek istenen mesajı daha önce paylaşmıştım. Kasım ayındaki Moskova buluşması Türkiye-Rusya ilişkileri açısından kritik önemdedir. Rusya medyasında bu ziyarete ilişkin yer alan haber, değerlendirme, yorum ve analizler de Moskova nın bu yöndeki beklentilerini yansıtmaktadır. Putin e yakın ve Rusya nın etkin-saygın gazetelerinden İzvestiya da Pazartesi günü kapsamlı bir Türkiye analizi yayınlandı. Gazetedeki yorumda, Türkiye-Rusya ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha olumlu bir hal alabileceği görüşüne yer veriliyor. Buna gerekçe olarak ise Avrasya nın stratejik, politik ve ekonomik öneminin artması, enerji kaynaklarının büyüklüğü, yatırım ve büyüme sürecine girilmiş olmasının yanı sıra Türkiye açısından da ortaya çıkan yeni seçeneklerin varlığı dile getiriliyor. 2000 li yılların başında Türkiye nin birincil önceliği ve hedefinin AB üyeliği olduğu, şimdi ise bu durumun giderek değişmeye, farklı seçenek arayışlarının gündeme gelmeye başladığına vurgu yapılıyor. Putin e yakın Stratejik Araştırma Merkezi Ortadoğu Enstitüsü nün önde gelen Türkiye uzmanlarından Sergey Seregiçev in İzvestiya Gazetesinde yer alan yorumunu özetleyecek olursak: AB konusunda Türkiye 2000 lerin başındaki kadar heyecanlı değil. Erdoğan'ın hedefi, Müslüman Doğu'da etkinliğini artırmak ve Avrasya'nın güçlü devletleri ile ilişkileri genişletmek. Erdoğan ın, Suriye'de muhalefeti destekleyerek Beşşar Esad'ı iktidardan indirme girişiminin başarısızlığa uğraması, Ankara'nın gücünün bölgesinde azaldığının göstergesi. Diğer yanıyla da, Türkiye olmadan Avrasya'nın Orta Doğu'da ve Kafkaslarda etkili bir jeopolitik güç olma ihtimali zayıf. 19

Rusya, devasa pazarları, harikulade kalkınma imkanları, enerji kaynakları, nükleer teknolojileri ve turistik potansiyeli ile Türkiye için giderek daha önemli bir ekonomik partner haline geliyor. İki ülke, ticari ve ekonomik ilişkilerin karşılıklı bağımlılık halinin, siyasi alanda da ilişkilerin derinleşmesini ve küresel sorunların çözümüne ortak katılımı sağlayabilecektir. Moskova ve Ankara, tarihi karşıtlıkları bir tarafa bırakarak, çağdaş küreselleşme çağına çabuk uyum sağladı. Şimdi bunu daha da ileri götürme zamanı. Rusya ve Türkiye nin iki kardeş ülke olması beklenemez. Ancak Türkiyesiz bir Avrasya düşünülemeyeceği gibi, Avrasyasız bir Türkiye de düşünülemez RUSYA CEPHESİNDE BU DEĞERLENDİRMELER YAPILIRKEN, AB DE DE, ALMANYA NIN DA, TÜRKİYE İLE YENİ FASIL AÇILMASINA YÖNELİK BLOKAJI KALDIRMASI ÖNEMLİ BİR İŞARET. DİĞER YANDAN, ALMANYA DA BÜYÜK KOALİSYON İÇİN SOSYAL DEMOKRAT PARTİ NİN OLUMLU GÖRÜŞ BEYANI VE KOALİSYON MÜZAKERELERİNE BAŞLAMA KARARI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ AÇISINDAN DA YENİ BİR DÖNEMİ BAŞLATABİLİR. Rusya da Türkiye-Rusya ve Türkiye-Avrasya ilişkilerinin geliştirilmesinin önemi gündeme gelirken, Avrupa da da Türkiye nin giderek batıdan uzaklaşmasından kaynaklanan kaygılar dile getiriliyor. Financial Times Gazetesi, Türkiye nin yüzünü batıdan çevirip çevirmediğini sorgularken, Almanya dan da Türkiye yi yeniden kazanma yönünde işaretler geliyor. Geçen ay yapılan seçimler sonrasında tek başına iktidar şansını 5 sandalye farkla kaçıran Angela Merkel in partisi tek seçenek olarak ikinci büyük parti Sosyal Demokratlarla (SPD) koalisyon girişimine yöneldi. SPD, Yeşiller ve Sol Parti bir sol koalisyon kurabilecek sayıya sahip olmalarına karşın, Sol Parti hatırlayacağınız gibi, hiçbir koalisyonda yer almayacağını, SPD nin sağa kaymasını önlemek için, sol muhalefet yapacağını açıklamıştı. 20

SPD delegeleri, pazar günü düzenlenen kongrede Hristiyan Birlik Partileri ile Büyük Koalisyon müzakerelerine onay verdi. SPD delegelerinin yüzde 85 i Büyük Koalisyona onay verirken, eğer koalisyon müzakereleri başarıya ulaşırsa, Alman tarihinde üçüncü kez "Büyük Koalisyon" kurulmuş olacak. Daha önce 1966-1969 yılları ile 2005-2009 yılları arasında Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Birlik partileri arasında Büyük Koalisyon Hükümeti oluşturulmuştu. Bugün başlayan koalisyon müzakerelerinin haftalarca süreceği, yeni hükümetin ancak yılbaşına doğru kurulabileceği belirtiliyor. Müzakerelerden koalisyon hükümeti kurma kararı çıkarsa da, pazar günü yapılan Genel Kurul da alınan karar uyarınca, 470 bin SPD üyesinin koalisyon anlaşmasını onaylaması gerekecek. Yeni hükümet pazarlıkları başlarken, kurulacak bir Büyük Koalisyon hükümetinin, Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkileri açısından olumlu gelişmeleri beraberinde getireceği kanısındayım. Almanya nın Gezi Parkı olayları sırasında demokratik hakların kullanımı konusundaki uyarılarına karşı, AKP hükümetinin verdiği tepkileri ve siyasi nezaket dışı söylemi nedeniyle AB ile yeni fasıl açılmasına koyduğu blokajı kaldırma eğilimini ve hükümetler arası konferans için tarih belirlenmesini bunun ilk işareti olarak görüyorum. SPD nin de içinde yer alacağı bir koalisyon hükümetiyle, Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkilerinde daha anlamlı mesafe kat edileceği düşüncesindeyim. 21

RUS MEDYASINDA YER ALAN TÜRKİYE ANALİZLERİNİN ASLINDA KREMLİN İN DOLAYLI MESAJLARI OLDUĞU AÇIK! BU KONUDAKİ İLK ÇAĞRILARDAN BİRİSİ, 2018 DÜNYA FUTBOL ŞAMPİYONASI NEDENİYLE RUSYA DA YAPILACAK 19 MİLYAR DOLARI AŞKIN YENİ YATIRIM VE İNŞAAT FAALİYETLERİNİN TÜRK MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜNE GELECEĞİ! Türkiye-Rusya ve Avrasya ülkeleri ilişkilerinin önemini bizim hükümetimiz tam olarak anlayıp, algılayamıyor olsa da Türkiye açısından bunun önem ve önceliğini dışarıdan bakanlar anlıyor. Rusya nın Soçi kentinde yapılacak 2014 Kış Olimpiyatları için yapılan milyarlarca dolarlık yatırımdan ülkemizin müteahhitlik sektörü ciddi pay aldı. Şimdi ise Rusya dan Türk Müteahhitlerine yeni bir çağrı yapılıyor. Tabii sadece Türk Müteahhitlerine değil. Bu ülkede müteahhitlik sektörümüz uzun yıllardır başarılı işlere imza attıkları için, bu durumun Rusya hükümeti açısından tercih nedeni olacağı açık. Rusya da düzenlenecek 2018 Dünya Futbol Şampiyonası için Rusya Hükümeti, 20 milyar dolara yakın inşaat ve altyapı yatırımı yapma kararı aldığını açıkladı. Rusya'nın ev sahipliğini yapacağı 2018 Dünya Futbol Şampiyonası'nın maliyetiyle ilgili olarak, Rusya Spor Bakanı Vitali Mutko, şampiyonanın 600 milyar rubleye (yaklaşık 19,3 milyar dolar) mal olmasının beklendiği bilgisini verdi. Rusya'nın Moskova, St.Petersburg, Yekaterinburg, Kazan, Soçi, Rostov, Kaliningrad, Saransk, Volgograd, Rostov ve Nijni Novgorod kentlerinde düzenlenecek Dünya Futbol şampiyonası organizasyonu için Rus hükümeti çok sayıda yeni stadyum, konaklama tesis, sağlık merkezi, turizm tesisi yapacak. Yakın zamanda bu tesisler için ihalelere çıkılacak. Rusya Spor Bakanlığı Türk Müteahhitlik firmalarına özel ilgi gösteriyor ve yaptıkları başarılı işlerden, işlerini vaktinde ya da vaktinden önce teslim etmelerinden ötürü öncelik veriyor. 22

Rusya ile ve Rusya üzerinden Avrasya ile ilişkileri düzeltme zorunluluğu düşüncemi dile getirirken, ekonomik boyutun önemine ve bu ülkelerin yoğun altyapı yatırımı gereksinmesine dikkat çekmek istedim. İşte bunun en somut kanıtı 19,3 milyar dolarlık yatırım paketinde Türk firmalarının pay almasına öncelik verilmesi. Bu sadece müteahhitlerin orada iş alması değil. Aynı zamanda Türk şirketlerinin ülkemizden on binlerce kişiyi çalışmak üzere bu ülkeye götürmesi, inşaat malzemeleri üreten şirketlerimizin bu pazarda yer edinmesi ve diğer yan etkilerle birlikte katlanarak büyüyecek bir ekonomik fayda demek. O yüzden, ana muhalefet olarak hükümeti doğru diplomasi, doğru siyaset izleme konusunda baskı altına almamız, yönlendirmemiz, ilişkilerin normalleşmesini gündeme getirmemiz önemlidir. BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN IN KREDİ KARTLARINDA, TAKSİTLİ KREDİ KARTLARINDA SON 1,5 YILDAKİ BÜYÜK BORÇ ARTIŞINI GÜNDEME GETİRMESİ, KONUT KREDİLERİNDEKİ TEHLİKELİ GİDİŞE İŞARET ETMESİ, HÜKÜMETİN TEDİRGİNLİĞİNİN VE YAKLAŞAN KRİZDEN ÜRKTÜĞÜNÜN İŞARETİDİR! Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ABD den uyarıyor. Diyor ki; Dolar kıtlaşacak, şirketler dikkatli olsun! Bir başka uyarıda daha bulunuyor, yurttaşların taksitli kredi kartlarını çok kullanmamalarını, buna sınırlama getireceklerini, limitleri yeniden düzenleyeceklerini söylüyor. ABD deki Mortgage krizi ile paralellik kurarak, benzer sıkıntıların ülkemizde de yaşanacağının sinyallerini veriyor. Nihayet hükümet uyanabilmiş demek ki. Biz bunları aylardır söylüyoruz. Bakan Babacan, Kredi kartı borçlanma aracı değildir, ödeme aracıdır diyor. Diyor da yurttaşları öyle bir noktaya getirdiler ki, ekonomiyi öyle bir konuma soktular ki, insanlarımız yaşamlarını borçla, kredi kartıyla, kredi kartından nakit çekerek, bir kredi kartından çekip diğerine aktararak sürdürüyor. 23

Bu yıllardır devam eden bir durum. Bugünün tablosu değil. Ancak artık kredi kartı borçları, kredi kartı taksit ödemeleri dolayısıyla ödenemeyen kart borçları öylesine büyüdü ki, bankaların sıkıntıya düşebileceği, ekonominin sıkıntıya düşebileceği aşamaya gelindi. Artık cebinde beş-altı kredi kartı olan birisinin, bir kredi kartından nakit çekip, diğer kredi kartının asgarisini ödemesi zinciri de tıkandı. Nakit çekme faizlerinin yüksekliği, gelirlerin düşüklüğü açığı büyüttü. Bakan, son 1,5 yılda yurttaşların kredi kartı ve taksitli kredi kartı borçlarının çok hızlı bir büyüme gösterdiğini, durumun tehlikeli bir hal aldığını, bunun sürdürülemez olduğunu söylüyor. Şimdi taksitli kredi kartlarına, kredi kartı limitlerine gelirle orantılı kısıtlamalar getireceklerini ifade ediyorlar. 11 yıldır neredeydiniz? İnsanları bu kadar büyük borca sürüklerken, ekonomi canlansın diye bankaların kaldırımlarda kredi kartı pazarlamasına göz yumarken neredeydiniz? Artık öyle ki; 1000 TL emekli aylığı olan bir emeklinin bile cebinde her birisi 1000-1500 TL limitli 4-5 tane kredi kartı var. Bir de maaş hesabının olduğu banka emekliye kredili mevduat hesabı (KMH) açıyor. Bu hesaba da yüklü faiz işletiyor. Bu yüzden milyonlarca kişi icralık-hacizlik durumda! TOKİ konutları satılsın, gelir paylaşımıyla hükümete yakın şirketler, müteahhitler, işadamları servet kazansın diye konut kredilerini teşvik ettiler. Ödeyecek gücü olmayanlara bile konut satıp, bankalardan kredi aldırdılar. Şimdi Bakan Babacan ne diyor; Kredi kartı sahiplerinin aylık geliriyle aylık taksit limitlerini birbirine bağlayıp bağlanmaması konusu üzerinde çalışıyoruz. Konut kredisi alan bir kişinin aylık taksitine, maaşına oranla belirli bir limit getirilmesi konusunda karar vermeye çalışıyoruz. Kredi kartlarının, konut kredilerinin limitlendirilmesi üzerinde çalışırken, ABD'deki Mortgage krizi gibi bir olayın yaşanmaması için önlem seçeneklerini araştırıyoruz 24

Bakan Ali Babacan, ABD de gücü olmayanlara da, geliri kredi taksitinin altında olanlara da kredi kartı ve konut kredisi kullandırıldığını, hatta bunun için bankaların reklam bile yaptığını, sonunda mortgage krizinin ve küresel finansal krizin yaşandığını söylüyor. AKP hükümetinin inşaat ve TOKİ eliyle, ekonomiyi ayakta ve canlı tutma politikasının sonucu da, bugün gelinen noktada, Bakan Babacan ın korktuğu, ABD deki mortgage krizi noktasıdır. Televizyonlarda, gazetelerde konut reklamlarından, konut kredisi reklamlarından geçilmiyor. Ali Babacan ın şimdi söylediğini biz, çok önceden daha geçen yıldan söyledik. Talep fazlası konut stokunun büyüdüğünü, yakında konutzedelerin, kredizedelerin ortaya çıkacağını, ailelerin, bireylerin hayatlarının mahvolacağını söyleyip uyardık! Hükümet ve ekonomiyi yönetenler bizim bir yıl önce söylediğimiz noktaya bugün geliyorlarsa, bu ekonomi yönetiminin durumu ve ülkenin ekonomik sorunlarına hakimiyeti açısından vahim ve içler acısı bir durumdur. HÜKÜMET VE EKONOMİ YÖNETİMİ DÖVİZ KITLAŞACAK UYARISI YAPARAK ÖZEL SEKTÖRÜ DÖVİZLE BORÇLANMA KONUSUNDA UYARIYOR. OYSA YILLARDIR KURLARI BASKILAYARAK, DOLARI DÜŞÜK TUTARAK, SICAK PARAYI TEŞVİK EDEN, ÖZEL SEKTÖRÜ DÖVİZLE BORÇLANMAYA TEŞVİK EDEN VE BUNU CAZİP KILAN KENDİLERİYDİ. Özel sektör şimdi değerlenen ve kıtlaşan dolarla, 145 milyar dolarlık döviz borcunu nasıl ödeyecek? Peş peşe iflaslar ve şirket batışları yaşanırsa sürpriz olmaz. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı döviz kıtlaşacak, ona göre davranın diye özel sektörü, şirketleri uyarma ihtiyacı duyuyor. Yıllardır, sıcak para bolluğunda, dolar kurunu düşük, Türk Lirasını değerli tutarak, kurları baskılayarak özel sektörü dövizle borçlanmaya teşvik edenler kendileriydi. 25

Merkez Bankası na siyasi talimatlarla kur ve para-faiz politikası dikte edenler kendileriydi. Bugün bile Merkez Bankası nı dünyada zavallı duruma düşüren, bağımsızlığını alay konusu haline getiren hükümetin bizzat kendisi. AKP iktidarının oluk oluk sıcak para, bastırılmış kur politikasıyla yurt dışından dövizle borçlanmayı tercih eden özel sektörün, uzun vadeli döviz kredisi borcu, 145 milyar doları geçmiş durumda. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu durumu ekonomimiz için en büyük risklerden birisi olarak nitelendiriyor. Şimdi özel sektör şirketleri, tırmanan kurlar, kesilen sıcak para akışı, gerileyen ihracat, büyüyen cari açık ve dış ticaret açığıyla birlikte, tehlikeli bir noktaya gelen açık pozisyonlarını kapatma telaşındalar. Bunun içinde TL den dövize geçiş hızlandı. Şirketler hızla döviz tevdiat hesabı açmaya, dolar toplamaya yöneldiler. Ekonomimiz ve para piyasalarımız hızla dolarize oluyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile Türkiye Bankalar Birliği nin (TBB) verilerine göre, Eylül ayı sonu itibariyle bankalarda dolara geçiş hızlandı. Dokuz aylık dönemde, Şirketlere, tüzel kişilere ait Döviz Tevdiat Hesapları nda (DTH) yüzde 28 artış söz konusu. Ekonomi yönetimi, özel sektörü kur riski nedeniyle yurtdışı borçlanma konusunda uyarmaya başladı. Yabancı para cinsinden mevduat (YP) Aralık 2012 de 217,3 milyarken iken, Eylül 2013 sonunda 264 milyarı aştı. Eylül 2013 itibarıyla bireysel YP mevduatı 130 milyarı geçerken, tüzel kişilere (şirketlere) ait ticari YP mevduatı ise yüzde 28 artışla 95 milyar liraya dayandı. 26

Özel sektörün bu ay sonuna kadar ödemesi gereken döviz borcu 6,5 milyar dolar. Kasım ayında ise 5,1 milyar dolar. Asıl yüklü ödeme 7,5 milyar dolarla Aralık ayında yapılmak zorunda. Kısaca gelecek yılın Temmuz ayına kadar özel sektör yaklaşık 50 milyar dolarlık döviz borcunu ödemek zorunda. Maliye Bakanı nın deyişiyle adeta kuruyan sıcak para girişi yanında, 100 milyar dolara doğru tırmanan dış ticaret açığı ve 60 milyar dolara doğru ilerleyen cari açıkla, özel sektörün açık pozisyonunu kapatmakta yaşayacağı sıkıntı ortada. Bu tablo, ülkemizin en büyük şirketlerini, holdinglerini bile sarsacaktır. Açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, hükümet ve ekonomi yönetimi, şimdi bu paniği ve tedirginliği yaşamaktadır. Böyle uyarılar yaparak da, sorumluluğu kendi üzerlerinden atmaya çalışmakta, döviz borçlusu özel sektör şirketlerini olası bir darboğazda Biz döviz kıtlaşacak diye uyarmıştık diyerek, suçlu ve sorumlu göstermenin zeminini hazırlamaya çalışmaktadır. AKP HÜKÜMETİNİ KÖRFEZDEKİ DOSTLARI DA TERK EDİYOR. ABD VE RUSYA İLE KARŞI KARŞIYA GELEN AKP DİPLOMASİSİNİN EKONOMİK FATURASI GİDEREK BÜYÜYOR. SON OLARAK TÜRKİYE DE LİNYİT YATAKLARININ İŞLETİLMESİ PROJESİNE 12 MİLYAR DOLAR YATIRACAK OLAN BAE BU YATIRIMDAN VAZGEÇTİĞİNİ AÇIKLADI. Bizzat hükümetin en yetkili ağızları tarafından artık ekonomik durum hakkında gündeme getirilmeye başlanan uyarı ve riskler dikkat çekici. Yabancı kuruluşların raporlarını, kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarılarını farklı kılıflarla ciddiye almama ya da savuşturma yolunu seçen iktidar artık kendisi ekonomik krizin altyapısını, kamuoyu hazırlığını yapmaya çalışıyor. 27

TÜİK in açıkladığı sanayi üretimi büyüme endeksindeki keskin düşüşün ne anlama geldiğini önceki değerlendirmelerimde ifade ettim. Üretim düşüşü sürüyor. TL deki değer kaybının yılsonu itibariyle Merkez Bankası Başkanının 1,82 TL lik dolar kurunun aksine 1,98-2 TL arasında olacağı beklentisi genel kabul görüyor. Merkez Bankası nın verilerine göre, yılbaşından bu yana Dolar, TL karşısında yüzde 13,2 oranında değer kazandı. Yani TL bu oranda devalüe oldu. Dolar ın 2 Lira sınırını aşması halinde, bu durumun dış borçları üzerinde olumsuz etki yaratması kaçınılmaz. Türkiye, özellikle enerji konusunda dışa bağımlı bir ülke Dolar kurundaki artış, doğal olarak içeride de enerji fiyatlarına yansıyor. Hükümet yaklaşan seçimler nedeniyle enerji fiyatlarında artışı erteleme tavrını sergilese de bu birikimli zam ertelemesinin, diğer deyişle sübvansiyonun faturası herkese ve özellikle de dar gelirlilere çıkacak. Enerji fiyatlarındaki artış, sanayideki istihdam ve üretimin daha da düşmesini beraberinde getirecektir. Dünya da yaşanmakta olan ABD kaynaklı kriz, ülkemizin de içinde bulunduğu pek çok ülkeyi büyüme hızı başta olmak üzere pek çok makro göstergede hedefleri yeniden gözden geçirmek durumda bıraktı. Ancak bizim ekonomimizde, Dünya da yaşanmakta olan ekonomik krizin dışında Arap Baharı ve Suriye Krizi nde uygulanan yanlış diplomasi de önemli ölçüde etkili oldu. Buradaki en temel sıkıntı, Arap Baharı sürecinin, tam da Türkiye nin dış ticaretini Ortadoğu ülkelerine doğru yönlendirmeye başladığı dönemde ortaya çıkması. Türkiye nin bu bölgede bulunan ülkelerle 2011 yılında yapmış olduğu ticaret neredeyse 30 milyar dolara ulaşmıştı. 28

Oysa şimdi aynı tutarda bir ihracat düşüşü yaşıyoruz. Uluslararası Para Fonu IMF nin verilerine göre, Mısır, Libya ve Tunus un 2011-2015 dönemine ilişkin ekonomik kayıpları, toplam 225 milyar Dolar a kadar ulaşacak. Bu yüzden, söz konusu ülkelerde yaşanmakta olan ekonomik kayıplar, doğal olarak Türkiye ekonomisini de olumsuz olarak etkilemektedir. Suriye ve Irak tan geçen ticaret yolları şu an kapalı durumda. Hatta yanlış dış politika ve bölgedeki Sünni ittifak içinde Suudi Arabistan ve Katar ile Mısır ve Mursi yüzünden gündeme gelen ayrışma durumu, ABD nin bölgede Türkiye yi ikinci plana iten yaklaşımı, Körfez ülkeleri ve Körfez sermayesi üzerinde de doğal etki yaptı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Türkiye deki linyit kömürü yataklarının geliştirilmesine ilişkin hazırlanmış ve 4000 kişiye istihdam olanağı sağlayacak olan projeye, daha önceden yatırmayı planladığı 12,5 milyar doları vermekten vazgeçtiğini bildirdi. Körfezdeki diğer petrol zengini ülkeler, Dubai ve Kuveyt te bulunan yatırımcılar da, Türkiye deki büyük çaplı projelere yatırım yapma konusunda çekince içine girdiler. Hazinenin büyük umut bağladığı İslami Faizsiz Tahvil- Sukuk konusundaki beklentiler suya düştü, gerçekleşmedi. Gerçekte hükümet Arap Baharı sürecinde bu ülkelerde etnik ve mezhep temelinde iç sorunlar konusunda bu kadar kesin taraf olmasaydı, altyapısı tamamen kullanılmaz hale gelmiş olan bu ülkelerin yeniden inşa edilmesi sürecinde aktif olarak yer alma, pay alma potansiyelimiz vardı. Fakat görüyoruz ki, Yeni Osmanlıcılık yaklaşımıyla uygulanan dış politika, Sünni eksenli tarafgirlik ve bir takım jeopolitik senaryolar yerine, ulusal ekonominin çıkarlarına hizmet eden dengeli bir dış politika izlenseydi, ülkemiz bu gelişmelerden çok büyük kazançlarla çıkabilirdi. Bölgedeki ekonomik ve siyasi etkinliğini en üst düzeye çıkartabilirdi. 29

Aksine Türkiye, iktidarın bu politikalarıyla, bu sürecin en büyük kaybedenlerinden birisi oldu. Güçlü, kırılgan olmayan ve bu tür krizlere dayanıklı bir ekonominiz varsa jeopolitik çıkarlardan, bölgesel etkinlikten ve stratejilerden söz etmek olanaklıdır. Oysa şu ana kadar sıraladığım ekonomik tabloya bakılırsa, Türkiye de bütün bunlar olmadığı gibi, daha da kötü durumlara karşı hazırlıklı olmak gerektiği açıkça ortada. ODTÜ DE YAPIMI PLANLANAN YOL VE KAVŞAK PROJESİYLE İLGİLİ OLARAK YAŞANANLAR, AKP İKTİDARININ, YARGININ, ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE POLİSİN İŞBİRLİĞİYLE GERÇEKLEŞEN GECE YARISI BASKINI VE AĞAÇ KIYIMI, ÜLKEMİZDE YASALARIN, DEMOKRASİNİN, TOPLUMSAL DUYARLILIĞIN NASIL AYAKLAR ALTINA ALINABİLDİĞİNİN EN SON GÖSTERGESİDİR. Ankara Büyükşehir Belediyesi nin gerçekleştirmeye çalıştığı yol ve kavşak projesinin ODTÜ arazisi içinden geçen bölümü için yapılacak ağaç kesimi ya da taşınması işleminin giderek ikinci Gezi Parkı olayına benzemeye başlaması dikkat çekicidir. AKP li belediye ve iktidarın bu konuda gerek 100. Yıl mahallesi halkının tavrına gerekse ODTÜ nün tavrına yaklaşımı tam anlamıyla bir yok sayma yaklaşımıdır. İnsanların duyarlılığına saygı göstermeyen, yapılacak işler konusunda uzlaşı aramayan bu şiddet yanlısı yaklaşım, uzun bayram tatilini ve üniversitenin boş olmasını fırsat bilerek gerçekleştirilen gece yarısı baskınıyla 3 bine yakın ağacın bir gecede yok edilmesine yol açtı. İyi niyetli, yapıcı, uzlaşmacı, ikna edici bir yaklaşımın yerine Türkiye nin en eski ve köklü üniversitelerinden birisinin arazisine, ormanına, kampüsüne gece girilerek yapılan bu baskın yasa tanımazlığın da ötesindedir. 30

Dünyanın hiçbir ülkesinde bir yol inşaatı için gece yarısı dozerlerle, kepçelerle, polislerle üstelik bir bilim ve eğitim kurumuna, adeta düşman topraklarına, girilir gibi girilmez. ODTÜ Rektörü haklı olarak, kesilecek ve taşınacak ağaçların gece karanlığında seçilmesinin, ayrıştırılmasının olanaklı olmadığını, bu yüzden gereksiz yere pek çok ağacın yok edildiğini söylemektedir. ODTÜ yönetimi, Ankara Büyükşehir Belediyesi nin alay edercesine yok edilen ağaçlar karşılığında üniversite hesabına yatırdığı 211 bin lirayı da onurlu bir tavır sergileyerek iade etmiş, Belediye hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Ne ilginçtir ki, gece yarısı, bayram tatili ve hafta sonunda gerçekleştiren bu doğa katliamı baskını ile ilgili suç duyurusu dilekçesini nöbetçi savcılık almamış, başsavcılık ise dilekçeyi kabul etmemiştir. Bu da artık ülkemizde hukukun, adaletin, dilekçe hakkının bile ayaklar altında olduğunu, savcıların böyle bir hakları olmadığı halde suç duyurusunu bile kabul etmekten kaçındıklarını, kanunsuzlukların önlenmesinde görev yapmaktan imtina ettiklerini göstermektedir. Savcıların görevi yapılan suç duyurusunu, verilen dilekçeyi kabul etmek, sonrasında işlem yapıp yapmama konusunda uygun bulmaları ya da bulmamaları durumuna göre karar vermektir. Savcıların suç duyurusu dilekçesini bile almaktan kaçınmaları, ODTÜ baskınının ne kadar bilerek ve organize bir şekilde yapıldığını göstermektedir. Artık ülkemizde yargıya güven, yargı güvencesi, dilekçe hakkı diye bir hak fiilen yoktur. ODTÜ arazisine, kampüsüne ve üniversite tüzel kişiliğine yapılan bu saldırı, aynı zamanda üniversite özerkliğinin, bilimsel özgürlüğün ayaklar altına alınması, hiçe sayılmasıdır. 31