Kafesler dolusu kuþlardýk. Tüylerimiz bulut rengindeydi, deniz renginde, çayýr çimen renginde. Kanatlarýmýzý çýrparak kafeslerde uçuyorduk. Parmaklýklara tutunarak kanat çýrpýyorduk. Parmaklýklara tutunarak öteki kafeslere, öteki kuþlara bakýyorduk. Öteki kafeslerdeki kuþlar da bize... Ayný ötüþlerle ötüyor, ayný dili konuþuyorduk. Ama yabancýydýk birbirimize, yabancýydýk kuþluðumuza. Baþýmýzý uzatsak gagamýza deðerdi. Kanatlarýmýzý çýrpsak yeli yüzümüzü yalayýp geçerdi. Uzaktýk birbirimize, çok uzak. Dünyamýz, odamýz; ülkemiz, kafesimizdi. Ayrý ayrý ülkelerin ayrý ayrý kuþlarý gibiydik. Aç kalmýyorduk, susuz kalmýyorduk. Yemlerimiz, sularýmýz önümüze konuluyordu. Canýmýz güvenlik altýndaydý. Ama özgür deðildik. Kafesler olmasýn! diyorduk. Parmaklýklar olmasýn! Açýlsýn kafes kapýlarý, oda kapýlarý! Açýlsýn da güne, güneþe çýkalým. 5
Açýlsýn da çayýra çimene çýkalým, çiçekli dallara konalým. Açýlsýn da göðün maviliklerine karýþalým. Açýlsýn da kanatlarýmýz gün ýþýðýnda gümüþ rengine boyansýn. Diyorduk da dediklerimizle kalýyorduk. Diyorduk da içimizde bir özlem olarak kalýyordu. Göðümüz, ýþýklarýmýz elimizden nasýl alýnmýþtý? Kafeslere nasýl týkýlmýþtýk? Kafesli yaþam ne zaman, nasýl baþlamýþtý? Bilmiyorduk. Bilen yoktu. Bildiðimiz, kafeslerde yumurtadan çýktýðýmýz, kafeslerde büyüdüðümüz, kafeslerde öldüðümüzdü. Kafeste yumurtadan çýkmýþ, kafeste büyümüþtüm. Ama kafeste ölmek istemiyordum. Önce kardeþlerimi götürdüler, sonra annemi. Onlar götürülürken arkalarýndan çok aðladým. Aðladýðýmý gören olmadý. Günlerce su içmedim, yem yemedim. Acý acý ötüp durdum. Kimse duymadý sesimi. Duydu da bir þey anlamadý. Annemi, kardeþlerimi unutmayacaðým. Hiç unutmayacaðým. Alýcýlar gelir, giderdi. Odamýz dolar, boþalýrdý. Kafeslerimizin çevresine dizilir, ince ince bakarlardý. Onları gördükçe ödlerimiz kopardý sýra bize geldi diye. Uçmak ister, uçamaz; kaçmak ister, kaçamazdýk. Bir o yana sýçrardýk bir bu yana. Onlar görmezlerdi 6
korkularýmýzý. Neþelendiðimizi, oyun oynadýðýmýzý sanýrlardý. Sonunda eller uzanýrdý kafeslere. Tek tek seçer; tek tek yakalar; kutulara, kafeslere koyup koyup götürürlerdi. Göre göre, yaþaya yaþaya alýþmýþtýk. Ama, yine de her ayrýlýþ acýlar verirdi bize. Yüreklerimizi bölerdi orta yerinden. Çýrpýnýr, yýrtýnýr, çýðlýklar atardýk; bunu anlayan olmazdý. Olur da anlamazlýktan gelirlerdi. Annemi, kardeþlerimi, arkadaþlarýmý öyle götürmüþlerdi. Biz kafes kuþlarý, havuzlarda biriken sulara benzerdik. Bir yandan dolar, bir yandan boþalýrdýk. Hem çoðalýr hem azalýrdýk. Bir yandan çoðalýrken bir yandan alýnýp alýnýp götürülürdük. Bu hep böyle sürüp giderdi. Iþýklý bir gündü. Sabah yeni olmuþtu. Yemlerimizi yemiþ, sularýmýzý içmiþtik. Neþemiz yerindeydi. Kanat çýrpa çýrpa yalaklarda oyunlar oynuyorduk. Cývýltýlarýmýz odamýzý dolduruyordu. Güne hep böyle yeni umutlar, yeni beklentilerle baþlardýk. Ne kadar zaman geçmiþti, bilmiyordum. Kapý gýcýrtýyla açýldý. Gýcýrtýyla açýlmadý da bize öyle geldi. Cývýltýlarýmýz birden kesildi. Durup baktýk. Ýçeri önce sahibimiz girdi, ardýndan birkaç kiþi daha. Sýralanýp bize bakmaya baþladýlar. 8
Sahibimiz bizi göstere göstere konuþuyordu: Kuþlarýmýzýn hepsi de birbirinden güzel. diyordu. Ýnsan gibi konuþur bunlar. Ne söylersen aynýsýný söyler. Ha papaðan ha bunlar! diyordu. Bunlar benim çocuklarým gibidir. diyordu.
Alýcýlarý görünce o hep öyle konuþurdu. Bizi göstere göstere konuþurdu. Sonra da gelenler onun gösterdiklerine göre bizden birilerini seçerler, götürürlerdi. Üç kiþi, üç kafesten, üç kuþ seçmiþ, alýp götürmüþlerdi. Bir anneyle genç kýzý kalmýþtý geride. Kafes kafes dolaþýyor, bir türlü karar veremiyorlardý. Annesinin beðendiðini kýzý, kýzýnýn beðendiðini annesi beðenmiyordu. Kýzý hep beni gösteriyordu. Son geliþlerinde kýzý, parmaðýný ok gibi üstüme tuttu: Ben çimen rengi kuþlarý severim. Bunu isterim, dedi. Korkudan titremeye baþladým. Ama korku kurtarmýyor kafesteki bir kuþu. Annesi, bana bir daha ince ince baktýktan sonra kýzýna döndü: Peki Gökçe, dedi. Dedi ya, sesi çok sýkýntýlý çýktý. Ben, o zaman onlarýn dillerinden anlamýyordum. Ama gözlerinden, bakýþlarýndan anlamýþtým götürüleceðimi. Hele kafesin kapýsý açýlýp da sahibimizin eli bana doðru uzanýnca... Yüreðim kopacak gibi olmuþ, soluðum kesilinceye kadar sýçramýþ, çýrpýnmýþtým. Tüylerim kar taneleri gibi savrulmuþtu kafeste. Bir, sahibimin beni avucunun içine aldýðýný biliyorum, bir de yeni bir kafese konuluþumu. 10
Kendime geldiðimde görkemli bir evde, bir kafes içinde yapayalnýzdým. Derin bir uykudan uyanmýþ gibiydim. Gözüme ilk çarpan kýzla annesiydi. Gözlerini bana dikmiþ bakýyorlardý. Yüzlerini sisli puslu görüyor, ne söylediklerini anlayamýyordum. Kuþ dilince konuþmadýklarý için anlayamazdým da. Bir Cankuþ dedikleri kalmýþtý kulaklarýmda. Onlardan ilk öðrendiðim sözcük buydu: Cankuþ O günden sonra hep Cankuþ diye çaðrýlacaktým. Kafesim kocamandý. Salýncaðý, yalaðý, yemliði vardý. Yalaðý suyla, yemliði yemle doluydu. Kafesimin içinde bir de yuva vardý. Tepesinden aþaðý kocaman bir aynayla bir çýngýrak sarkýtýlmýþtý. Kafesim çok güzeldi. Güzeldi de bana güzel gelmiyordu. Ne yapacaktým yalnýz baþýma? Kiminle ötüþecektim? Salýncakta kiminle sallanacaktým? Yemi kiminle yiyecek, suyu kiminle içecek, yuvayý kiminle paylaþacaktým? Ayna, salýncak, çýngýrak benim neyimeydi? Paylaþýlmayan, çoðaltýlmayan yaþama yaþam denir miydi? Acýkmýþ, susamýþtým. Caným ne yem istiyordu, ne su, ne de kanat çýrpmak. Büzülüp kalmýþtým kafesin bir köþesinde. Kýzla annesi bana bakýyordu, ben onlara bakmýyordum. Býrakýp geldiðim arkadaþlarýmý þimdiden özlemiþtim. Günlerce gagamý yeme, suya deðdirmemiþtim. Günlerce yerimden kýpýrdamamýþ, kanat çýrpmamýþ; içten içe aðlamýþtým. Beni öyle gördükçe kýzla annesi 12
ne yapacaklarýný þaþýrmýþlardý. Baþýmdan ayrýlmýyorlar, seviyorlar, okþuyorlar, beni neþelendirmeye çalýþýyorlardý. Onlar öyle yaptýkça daha da inatlaþýyordum. Ama yaþam sürüyordu. Yaþamak zorundaydým, yeni duruma alýþmak, katlanmak zorundaydým. Boynumu büküp ölümün kucaðýna kendimi atamazdým. Yeni yaþama biçimine göre kendimi deðiþtirmek zorundaydým. Böyle diyordum ama, bunlarý sonradan düþünmeye baþlamýþtým. Geliþimin kaçýncý günüydü, bilmiyorum. Günleri saymayý unutmuþtum. Geceyle gündüzü birbirine karýþtýrýr olmuþtum. Kýzýn avucunun içindeydim. Kýz beni seviyor, okþuyordu. Aðlaya üzüle seviyordu. Ölecek anne!.. Cankuþ açlýktan ölecek! diyordu. Bir yandan da aðzýma yem koyuyordu. Ben çýrpýnmak istiyor, çýrpýnamýyor; karþý koymak istiyor, koyamýyordum. Yemi bir veriþinde dayanamadým yuttum. Kýz da sevinç çýðlýðý attý: Yedi anne! Verdiðim yemi yedi! Yaþasýn!.. Annesi koþup geldi. Yalnýz annesi deðil babasý da... Benim yem yediðimi görünce dünyalar onlarýn oldu. Güldüler. Güldükçe yüzlerinde çiçekler açtý. Kýz, yemleri verdikçe yuttum. Yuttukça gözlerimin önü açýldý. Yuttukça kendime geldim. Hele yemin ardýndan su içtiðimde... Gözlerimin önündeki sisler tümden daðýldý. 13