Hamza Rüstem kimdir? Hamza Rüstem 1872 yılında Girit in Kandiye kentinde doğdu. İlk eğitimini babası Mustafa Rüstem Hoca nın okulunda tamamladı. Bursa Işıklar Askeri Lisesi ni bitirdi. Ardından İstanbul Askeri Mühendislik Okulu nda makine mühendisliği eğitimine başladı. 1,5 yıllık eğitimini tamamladığı 1895 yılında, Jön Türk Hareketi ile ilgili ele geçen yazışma belgeler ve sürdürdüğü çalışmaları nedeniyle tutuklandı. Hakkında ölüm cezası verildi. Ancak yönetimdeki Jöntürk Hareketi destekçisi bakanların yardımıyla İzmir üzerinden, Girit e kaçırıldı. Girit e ulaştığında, ilk önce seyyar satıcılık yaptı. İngiliz kampına yakın bir yerde tezgah kurup askerlere ufak tefek şeyler sattı. Bu sırada çalışkanlığı ve ticarete yatkınlığı Rahmizade Behaeddin Bediz in dikkatini çekti ve fotoğraf stüdyosunda fotoğrafçılığa başladı. Behaeddin Bediz fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlayan ve Girit te yaşayan bir Osmanlı aydınıydı. Fotoğrafçılık gelişimini Girit i fotoğraflayarak, özellikle de arkeolog Evans ın Knossos kazılarının fotoğraflarını çekerek yaptı. Halen Girit te Girit i ilk fotoğraflayan adam olarak anılmakta ve pek çok fotoğrafı imzasıyla iş yerlerinde sergilenmektedir. Hamza Rüstem i kalfa olarak yetiştirdi. 1909 da Meşrutiyetin ilanında sonra İstanbul a giderek Cağaloğlu nda Resne Fotoğrafhanesi ni açtı ve kendi fotoğrafhanesini Hamza Rüstem e devretti.
Hamza Rüstem kimdir? Literatüre göre imparatorluk sınırları içinde ilk fotoğraf stüdyosunu açan Müslüman Türk fotoğrafçı Behaeddin Bediz dir. Resne fotoğrafhanesi, dini inanışlar nedeniyle azınlıkların elinde olan fotoğrafçılık mesleğinin, Müslüman Türk lerin çalışma alanı olmasında bir dönüm noktasıdır. Hamza Rüstem Kandiye deki fotoğrafhaneyi devralınca adını Behaeddin Fotoğrafhanesi Sahibi Hamza Rüstem olarak değiştirdi. 1923 yılında Hamza Rüstem ve ailesi mübadil olarak İzmir e geldi. Kuruluşundan bugünde çalışmasını sürdürdüğü Hamza Rüstem Pasajı nda yan yana dört dükkan tutuldu. Zemin katta olan bu dükkanlarda fotoğraf malzemeleri, fotoğraf makinaları ve eczalarının ticareti yapıldı. Fotoğrafhane için pasajın teras katı tutuldu. Burası stüdyo, karanlık odalar, çalışma ofisi ve müşteri kabul salonu olarak düzenlendi. Bilgi birikimini paylaşmaktan çekinmeyen, bildiğini öğreten ve bilmediğini araştırıp öğrenmeye çalışan Hamza Rüstem, fotoğrafhanesinde birçok meslektaşını yetiştirdi ve İzmir de fotoğrafçılığın gelişimine katkıda bulundu. Hüseyin, Nuri ve Metin Rüstem ilk fotoğraf ve ticari eğitimlerini babalarından alarak, kendilerini geliştirdiler. Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi şu anda son torun Mert Rüstem tarafından yönetilmektedir.hüseyin, Nuri ve Metin Rüstem ilk fotoğraf ve ticari eğitimlerini babalarından alarak, kendilerini geliştirdiler. Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi şu anda son torun Mert Rüstem tarafından yönetilmektedir.
MERT RÜSTEM Kemeraltı benim için ailem, yaşantım, hayatım. Gözümü açtığımda benim ailemin burada dükkanı vardı. 5 6 yaşındaydık, babamız bizi dükkâna getirirdi. Çocuk adam olsun diye getirirdi. Paspas yaptık, rafların tozunu aldık, dükkan süpürdük Biz buraya kısaca Çarşı diyoruz. Çok önemli bir çarşı burası. Biz bu kente Girit ten gelmişiz. Biz üstelik İzmir i seçerek gelmişiz. Gemiyle gelme gibi bir hikayemiz yok. Ailemiz eşyalarıyla, mobilyalarıyla, dükkan malzemeleriyle İzmir i seçerek gelmiş. Hatta Girit teki fotoğrafhaneyi kapatıp, çalışanlarını da alıp buraya gelmişler. Sonra da şu anda bulunduğumuz dükkanı açmışlar. Niye burayı seçmişler? Çünkü o zaman üst katında camekânlı bir teras varmış. Gün ışığında fotoğraf çekebilmek için orayı stüdyo yapmışlar, alt katı da fotoğrafhane kabul salonu ve malzeme satış noktası yapmışlar. İzmir de bu şekilde başlamış. Bahsettiğim yıl 1925. Girit te fotoğraf işinin başlaması ise 1897 yılına denk geliyor. 1925 yılından beri İzmir de, bu dükkanda bu işi yapıyoruz. Amcalarım, babam farklı dükkanlar da açmış ama bu dükkan hala duruyor. Ailenin fotoğrafçılık ve ticaret ile uğraşan tek bireyi benim şu an. Eskiden Veysel Çıkmazı diye bir gerçek vardı. Şimdiki gibi değil. Günün sonunda işten çıkan insanlar oraya gider, günü değerlendirir, karşılıklı birer duble, kadeh bir şeyler içer, evlerine dağılırdı. Kemeraltı nın çok değerli iş insanları, esnafları buraya uğrayıp evlerine giderlerdi.
Eskiden dükkanımızda klima yoktu. Dükkanımızda piknik buzlukları vardı. Sabah 08:30 da dükkana gelip temizliği bitirirdik. Temizlikten sonra, dükkandaki daha yetişkin bir abiyle buz almaya giderdik. Buzcudan yarım kalıp buz alınırdı. Buzlar ufak ufak kırılır piknik buzluğuna yerleştirilir, suları da o buzlara gömerdik. Yoksa soğuk su içemezdik. Serinlemek için iki şeyimiz vardı. Bir tanesi bu buzluk, diğeri de tavandaki pervane. Yoksa serinlemek için babamın banka defterini verip bizi bankaya yollamasını beklerdik. Klimalı nadir yerler bankalardı. Bir zamanlar bir adet vardı, ben hala yaparım; insanlar önünden geçtiği dükkana hayırlı olsun demeden geçmezdi. Benim büyükbabam vapurdan indikten bir saat sonra dükkana gelebilirmiş selam vermekten. Çünkü o zaman şimdiki gibi değil, herkes birbirini tanıyor. Büyükbabam 95 yaşında vefat etti. 91 yaşına kadar dükkana geldi. Kemeraltı na Karşıyaka vapuruyla gelirdi. Son zamanlarında buradan birileri karşılamaya giderdi vapurdan. Hatta o vapurda herkesin bir yeri vardı. Mesela büyükbabam vapura geç kalırsa vapur onu beklerdi. Benzinci Kör Hafız vardı. Çok iyi bir adamdı ama biz çocuk olduğumuz için ödümüz patlardı. Kör Hafız kendisini dilenci sanıp para verenlere çok kızardı. Aslında çakmaklara gaz doldururdu. Kemeraltı ile ilgili bir güzel anım da ilk Boyoz u burada yemiş olmam. Benim çocukluğumda Karşıyaka da Boyoz yoktu. Olsa bile annem dışarıdan herhangi bir şey yememize kesinlikle izin vermezdi. Kemeraltı girişinde bulunan bir pasajın önünde bir adam Boyoz satardı.