Roman ROMAN. Roman Nedir?

Benzer belgeler
TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

TANZİMAT EDEBİYATI ( ) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - II

SERVETİFÜNUN SANATÇILARI - I

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

TANZİMAT DÖNEMİ. Yunus MACİT Adilşah SEVDİN Garip AŞKIN

EK 1 KAHRAMAN ESER YAZAR EŞ- LEŞTİRMESİ

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

9 Evliya Çelebi -Seyahatnâmesi'nden Seçmeler (MEB,Yapı) 13 Hüseyin R. Gürpınar -Kuyruklu Yıldız Altında Bir(Özgür)

Türk edebiyatında "Milli edebiyat" dönemi

Yeniçeri Ocağı nın kaldırıldığı 1826 dan başlayarak ıslahat kültürü yoğunluk kazanmış, Batılılaşma her alanda kendisini daha çok hissettirmiştir.

TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12

Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Eserler

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM 11. SINIF MF-DİL GRUBU GRUBU TÜRK EDEBİYATI DERSİ III

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları

11. Sınıf TÜRK EDEBİYATI. Mustafa CEYDİLEK Nuri CEYDİLEK. Redaksiyon. Burcu Yılmaz. Başak Kutucu. Esra Acar. Pınar Seyfittinoğlu

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

GÜNLÜK (GÜNCE)

ROMAN Roman, Roma İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan halkın konuştuğu halk Latincesine verilen addır. Sonraları herkesin anlayabilmesi İçin bu dil

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

GARİP AKIMI (I. YENİ)

Hazırlayan: «Benim ayrı odam olduğu gibi, yazı masam, kitap dolabım bile var idi.» Fatma ALİYE. Enes PALA

Metin Edebi Metin nedir?

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Tanzimat II. Dönem Edebiyatı ( )

DÜZYAZI (NESİR) TÜRLERİ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Osmanlı'da Batılılaşma hareketiyle birlikte edebiyatta da birtakım yenilikler oldu. İşte bu yeniliklerin başladığı dönemdir Tanzimat Dönemi...

-rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER. Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI INDA ROMAN VE ŞİİRLERİN ÖZELLİKLERİ, YAZAR VE ESERLERİ. Sedat Vural Osman Dağ Metin Şan

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi. Y. Lisans Yeni Türk Edebiyatı Hacettepe Üniversitesi 2010-

HİKÂYE (ÖYKÜ) Tarihçe ve İlkler Dede Korkut (Korkut Ata) Kimdir? Dede Korkut Hikâyeleri ve Eğitim Araştırma Sonuçları Yararlanılan Kaynaklar

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

LYS EDEBİYAT ÖN SÖZ. LYS EDEBİYAT Liselere Yardımcı Ders Kitabı Sevgili Öğrenciler,

ÖZ GEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ATATÜRK Ü ETKİLEYEN OLAYLAR VE FİKİRLER

DR. MUHAMMED HÜKÜM ÜN ŞAİR - SOSYOLOG: KEMAL TAHİR ADLI ESERİ ÜZERİNE

TLL UYGULAMA. D) Gençliğim Eyvah

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ÖZGEÇMİŞ Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor)

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

ÖSY S S Y S d e M a M sa s l 1989-ÖYS CEVAP: D

OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER ANLATMAYA BAĞLI METİNLER

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati Edebiyatı Test-2

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

ÖZGEÇMİŞ. Özlem Nemutlu. Adı Soyadı. Unvanı. Yrd. Doç. Dr. Doğum Tarihi veyeri. İzmir-Bayındır Görev Yeri

1. Dönem Tanzimat Edebiyatı nın Genel Özellikleri:

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRASYA ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2015 BAHAR DÖNEMİ DERS İÇERİKLERİ

İÇİNDEKİLER. Sorular... 9 Ödev... 10

Milli Edebiyat Dönemi. Ali Horuz tarafından yazıldı. Perşembe, 29 Aralık :34 - Son Güncelleme Cuma, 13 Ocak :05

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

1. BÖLÜM. Þiirin Anlamsal Özellikleri

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Çağdaş Türk Edebiyatı Araştırmaları. Songül Taş

Yeni Türk Edebiyatı I Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

Millî Edebiyat (Şiir-Roman)

Genç Kalemler dergisinin 191 l de Selanik te yayımlanmaya başlanması, Tanzimat edebiyatında ilk işaretleri görülen Türkçülük hareketlerini de

SERVETİFÜNUN SANATÇILAR - II

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar

ÖZGEÇMİŞ. Ekim Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Mimar Sinan Üniversitesi 1991 Marmara Üniversitesi 1994

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (ŞİİR ROMAN)

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 60 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar. Edebiyatına

TANZİMAT DÖNEMİ KONU TARAMA SORULARI Gönderen admin - 31/01/ :30

2-Komisyon üyelerimizce İlkokullar için 10, Ortaokullar için 10, Liseler için 10 Veliler için 10 kitap belirlenmiştir.

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM SANATÇILARI

Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal, 1923 yılında Adana'nın Osmaniye İlçesi'ne bağlı Hemite Köyü'nde doğdu.

8. SINIF T C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

İBRAHİM ŞİNASİ

Yeni Türk Edebiyatına Giriş (I)

Transkript:

ROMAN Roman Nedir? Olmuş ya da olabilir nitelikteki olayları ve konuları ele alan edebî türlere Roman denir. Diğer türlerden ayrılan en önemli özelliği, uzunluğudur. Romanlarda, toplumsal olaylar ve ilişkiler gerçeklere uygun bir tarzda ele alınır. "Roman" kelimesi, Roma İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan halk kitlelerinin konuştuğu halk Lâtincesine verilen addır. Sonraları herkesin anlayabilmesi için bu dille yazılan destan ve hikâyelere "roman" adı verilmiştir. Kelimenin aslı buradan gelir. İyi bir roman ilgi çekici olmalı, herkesi ilgilendiren insancıl bir tema taşımalıdır. Romandaki olaylar arasında dengeli bir sıralama ve bağ bulunmalıdır. Olaylar akla yakın olmalı, romanın konusundan doğmalıdır. Romandaki varlıkların kişilikleri baştan sona dek konuya uygun nitelikte olmalı, birbiriyle çelişmemelidir. Roman yazarı; romanda yarattığı kişilerini kendi kişiliği içinden görebilmelidir. Romandaki davranışlar ve konuşmaların, kişilerin karakterlerinden çıkmasını sağlamalıdır. Okuyucu, romanı iş olsun diye okumaz. Roman okurken avunmak, kendinden uzaklaşmak ister. Romandaki kişilerle ilgilenmeye başlar. Olaylar karşısındaki davranışlarının ne olacağını merak eder. Onların başarılarından mutluluk duyar. Onların sıkıntılarına üzülür. Kendisini onların yerine koyar. Onların davranışlarını eleştirir. Bu davranışlar içinde yapılmaması gerekeni, yapılmamış olanları bulur. Romanı okuyup bitirince genel bir yargıda bulunur. 1 / 52

Türk edebiyatında önceki yüzyıllarda roman türüne benzer edebî eserler mevcuttur. Bunlar: 1) Halk Hikâyeleri (Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi.) 2) Meddah Hikâyeleri 3) Dinî Hikâyeler (Hz. Ali'nin Cenkleri gibi) 4) Destanî Hikâyeler (Dede Korkut Hikâyeleri, Battal Gazi Destanı gibi) Avrupaî tarzda ilk roman, Tanzimat döneminde yazılmıştır. Namık Kemal'in "İntibah", ilk Türk romanıdır. Nabizâde Nazım 'ın " Karabibik ", ilk köy romanıdır. Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği " Telemak ", ilk çeviri romandır. Romanlarda, şu ögeler üzerinde önemle durulmalıdır: Konu, kişiler, çevre, zaman, ana düşünce ve anlatım tarzı (üslûp). Romanlardaki olaylar, bir plâna uygun olarak anlatılır. Bu plân şöyledir: Giriş (Serim): Roman olayının başı, burada verilir. Gelişme (Düğüm): Roman olayının gelişip, açıldığı bölümdür. 2 / 52

Sonuç (Çözüm): Romandaki olayın açıklığa kavuştuğu, düğümün çözüldüğü bölümdür. Romanlar, işlenilen konularına göre şu çeşitlere ayrılır: 1) Tarihî romanlar 2) Macera romanları a) Polis romanları (Macera ve heyecan duygularını artıran romanlar) b) Egzotik romanlar (Yabancı ülkelerin toplumsal özelliklerini, geleneklerini anlatan romanlar) 3) Köy romanları 4) Sosyal içerikli romanlar 5) Psikolojik tahlil romanları Türk edebiyatında roman Türk edebiyatına roman Fransızca'dan yapılan çevrilerle girdi. Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan yaptığı Terceme-i Telemak'tır. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo'nun ünlü romanı Sefiler'i (Les Miserables) çevirdi. 1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere bir çok Batılı yazarın eseri Türkçe'ye çevrildi. İlk Türk romanı Şemsettin Sami 'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami'den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmut Ekrem 'in Araba Sevdası 3 / 52

yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatı dönemi nde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir. 1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar 'ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin 'in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir. Servet-i Fünûn (Edebiyat-ı Cedide) Döneminde Hikâye ve Roman Servet-i Fünûn dönemindehikâyede büyük gelişme yaşanır.tanzimat'la edebiyatımıza giren hikâyenin olgun örnekleri bu dönemde verilir. Şiirde olduğu gibi hikâyede de bireysel konular işlenir. Servet-i Fünûn nesli nin "içe dönük, karamsar" bakışı bu hikâyelere de sinmiştir. Kimi hikâyelerde istanbul dışında geçen olaylara de yer verilmekle birlikte hikâyelerde mekân genellikle İstanbul'dur. Yazarlar realizm in etkisiyle yazdıkları hikâyelerde yaşadıkları dönemi işlemişlerdir. Tanzimat ve Servet-i Fünûn Hikâyeciliğinin Karşılaştırılması 4 / 52

Tanzimat yazarları hikâyelerde sosyal yarar amaçlamıştır. Bu açıdan hikâyelerde evlilik sorunları, gelenek ve töre, batıl inançlar, esaret, yanlış Batılılaşma işlenmiş, mekan ihmal edilmiştir. Edebiyat-ı Cedîde döneminde yazarlar, yapıtlarında bireysel duyguları işlemişler; aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık, hayal-hakikat çatışmasından kaynaklanan ümitsizlik, aşırı melankoli, hastalık, karamsar bir bakış açısı gibi bireysel konulara yer vermişlerdir. Bu dönem hikâyelerinde sanatçı ruhlu, piyano çalan, yabancı dil bilen kadınlar; sevdalı, ince ruhlu âşıklar, Batılı tipler görülür. Mekan İstanbul'dur. Tanzimat hikâyelerinde dil, biraz daha sadedir. Cümleler kısa, açık ve anlaşılır özelliktedir. Çünkü bu dönemde düşünce öne çıkmış, özentili anlatım arka plana itilmiştir. Servet-i Fünûn yazarları, "Sanat, sanat içindir." görüşünü benimsemiştir. Bu nedenle onların hikâyelerinde dil, süslü ve sanatlıdır. Eski sözcükler sıklıkla kullanılır. Dilde sanat kaygısı ağır basar. Ancak bu dil, romanlara göre daha sadedir. Tanzimat yazarları Fransız edebiyatından etkilenseler de Doğu öyküleme geleneğinden kurtulamamıştır. Bu nedenle Tanzimat hikâyelerinde yapı, Batılı olsa da iç kurgu ve anlatım Doğulu özellikler taşır. Olay ön plandadır. Kişiler siliktir. Hikâyelerde romantizmin etkisi açıkça hissedilir. Samipaşazade Sezai ile birlikte hikâyelerde realizmin etkisi görülmeye başlar. Servet-i Fünûn döneminde ise geleneksel hikâye tamamen bırakılır, Batılı tarzda hikâyeler yazılmaya başlanır. Realizmin etkisiyle gerçekçi hayat sahneleri, sosyal yaşamdan kesitler hikâyelerde yansıtılır. Olay yerine kişilere, onların ruhsal durumlarına ağırlık verilir. Bu nedenle yazarlar, öykülerindeki kişileri yaşadığı toplumdan, kendi çevrelerinden seçmişlerdir. Servet-i Fünûn edebiyatının en önemli hikayecisi Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Sanatçının hikâyeleri, anlatım ve teknik özellikler bakımından romanlarıyla aynı çizgidedir. Çok kuvvetli iç ve dış gözlem yeteneği olan yazar, hikâyelerini rahat yazar. Bu bakımından, onun hikâyeleri romanlarına oranla daha doğaldır. Hikâyeleri üslup bakımından daha zengin, lirizmle iç içedir. Yazarın hikâyelerindeki dili, romanlarından daha sadedir. Hikâyelerinin konuları millî ve yereldir. Hikâyelerinde halktan kişilere yer verir. Kimi hikâyelerinde mekan olarak Anadolu da yerini almıştır. "Mahalleye Mevkuf, Dilhoş Dadı, Raife Molla, Altın Nine, Keklik İsmail, Kar Yağarken, Ali'nin Arabası" gibi hikâyeleri millî ve mahallî özellikler taşır. Halit Ziya'nın belli başlı hikâyeleri şunlardır: "Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Heyhat, Solgun Demet, Sepette Bulunmuş, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyeleri, Bir Şir'i Hayal" 5 / 52

Halit Ziya'dan sonra Servet-i Fünûn topluluğunun bir diğer hikayecisi Mehmet Rauf'tur. O, hikâyelerinde aşk konusunu işlemiştir. Servet-i Fünûn Romanının Dil ve Anlatım Özellikleri Tanzimat'la başlayan Türk romanı, Servet-i Fünûn döneminde Namık Kemal'in açtığı sanatkârane üslup ile gelişimini devam ettirmiştir. Bu dönemde roman, gerek üslup gerekse teknik bakımdan önceki döneme göre büyük gelişim göstermiştir. Romanda Tanzimatçılar da görülen kurgu hataları, üslup eksiklikleri, acemilikler Servet-i Fünûn döneminde kaybolmuştur. Roman tekniği modern ve sağlamdır. Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı biçimde verilmiştir. Yazarlar, eserde kişiliğini gizlemiştir. Batılı anlamda Türk romanı bu dönemde yazılır. Servet-i Fünûncular, Tanzimat'la başlayan dilde sadelik anlayışından uzak durmuş, aydın kesim için süslü ve sanatlı bir dille eserler vermiştir. Onlar estetiğe önem vermiş, bu da beraberinde dil zenginliğini getirmiştir. Ancak sanatkârane üslup anlayışı eserlerde kullanılan dilin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine neden olmuştur. Sanatçılar duygu ve düşüncelerini anlatmak için Arapçadan, Farsçadan, Batı edebiyatından sözcük ve tamlamalarkullanmışlardır. Batı edebiyatının etkisiyle kısa cümleler kurmaya özen göstermişlerdir. Yazılarda Fransız cümle yapısının etkisi vardır. Söz diziminde yenilikler yapmışlar; kesik cümleler kullanmışlar, sıfatlar ı ismin sonunda kullanmışlar, fiil siz cümleler oluşturmuşlar, "ve" bağlacına, "ah" ve "oh" gibi ünlemlere cümlelerde bol bol yer vermişlerdir. 6 / 52

Servet-i Fünûn Romanının Tema/Konu Özellikleri Tanzimat sanatçıları devrin koşulları gereği dışa dönük sosyal yazarlardır. Yapıtlarında işledikleri konular da yanlış Batılılaşma, görücü usulüyle evlenme, esaret (kölelik) gibi sosyal konulardır. Servet-i Fünûn sanatçıları ise yaşadıkları dönemdeki siyasal baskılar ve sansür nedeniyle bireysel konulara yönelmiştir. Bunun sonucu olarak sosyal içerikli temalardan uzak durmuşlar; eserlerinde hayâl-hakikat çatışması, başarısız aşklar, karamsarlık gibi bireysel temalara yönelmişlerdir. Yazar yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. Onun, yaşadığı toplumun uzak bir şekilde eser vermesi olanaksızdır. Bu açıdan her tema yazıldığı dönemin zihniyetini, sosyal ve kültürel durumlarını yansıtır. Kısacası yaşamın gerçeği ile romanın gerçeği birbiriyle örtüşmez; ancak roman gerçek yaşamdan, içinde yaşadığı toplumsal, ekonomik ve kültürel ortamdan etkilenir. Üretildiği toplumun yansımalarını içerir.mai ve Siyah'ta romanın yazıldığı dönemin basın hayatı, Aşk-ı Memnu 'da Beyoğlundaki yaşam, eğlence merkezleri yer alır. Servet-i Fünûn romanında, konular İstanbul'daki seçkin kişilerin yaşamından, özellikle Batılı çevrelerden alınır. Hayal kırıklığı, üzüntü ve başarısız aşklar romanlara konu olur. Servet-i Fünûn ile Tanzimat Romanının Karşılaştırılması Tanzimat Dönemi'nde yazarlar roman türünün ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde yazarlar, romanda belli bir gelişmeyi değil, Doğu ve Batı kültürünü birbirine katarak sosyal yararı gözetmiştir. Halka seslenebilmek için yazmış, bu yolda meddah ağzını kullanmış, öğreticiliği amaçlamıştır. Bu açıdan Tanzimat romanları teknik olarak kusurlu; ama bu türü yaygın hâle getirmesi açısından önemlidir. Yazarlar, romanlarında halkı göz önünde bulundurmuş, görüşleriyle kahramanları üzerinde etkili olmuş, romanlarının olay akışını sık sık keserek okura bilgiler vermiştir. Edebiyatımızda Batılı anlamda esas roman, Servet-i Fünûn'la başlar. Servet-i Fünûncular realist ve natüralist yazarları, psikolojik roman çığırını açan yazarları ve onların roman anlayışlarını örnek almışlardır. Toplumsal yarar içeren sosyal konular (cariyelik, görücü usulüyle evlilik, köle ticareti, yanlış Batılılaşma vs.) gitmiş, kişisel konular, özellikle aşk konusu romanlara hakim olmuştur. Tanzimat romanlarında kişilerin psikolojik çatışmalarına çok az yer verildiğini, yazarların 7 / 52

görüşlerinin roman kahramanları üzerinde etkili olduğunu, romanlarda gösterme tekniği yerine öykülemenin ağır bastığını önceki ünitemizde işlemiştik. Bu dönem roman yazarları daha çok, Doğu edebiyatının etkisindedir. Tanzimat Dönemi romanlarında ne canlı bir psikoloji ne karakter ne de gerçekçi yaşam sahneleri vardır. Bu nedenle yazarlar, tasvir ve tahlilde başarılı olamamışlardır. Romanlarda ağırlıklı olarak kişilerin yaşamı ve salon hayatı işlenir. Kişilerin ruh çözümlemelerine, tabiat ve çevre betimlemelerine özen gösterilir. Roman kişileri, romantik yönleri olmakla birlikte genellikle modern yaşamın içinden, eğitimli, bazen hırslı, bazen isyankar, geleneğin kalıplarını kıran, ümitle bunalım arası gelgitler yaşayan gerçekçi kişilerdir. Bu kişiler karamsar tipler, çapkın ve macera peşinde olanlar, zengin ve Avrupalı tipler olarak sınıflandırılabilir. Yazarlar kahramanlarını psikolojik gerçekliklere uygun olarak serbest bırakır, okuru, taraf tutmadan kahramanları anlama ve çözümlemeye yönlendirir. Bunun yanında yazarlar, romanlarda Batı tarzı hayatı ve kahramanları işlemişler, sosyal yaşamdan da kuvvetli tiplere ve sahnelere de yer vermişlerdir. Örneğin Halit Ziya'nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil, Aşk-ı Memnu'daki Firdevs Hanım, Nihal ve Bihter, o devir İstanbul'unda yaşamış toplumdan kişilerdir. Tanzimatta sade dile yönelim vardır. Şinasi ile başlayan dilde sadeleşmeyi Ahmet Mithat, uygulamaya çalışır. Fakat özentisiz cümleler kurduğu için bunda başarılı olamaz. Samipaşazâde Sezai dilde sadeleşmeyi savunmakla birlikte sanatlı söz söyleme alışkanlığından bütünüyle kurtulamaz. Bu konuda Nabizade Nazım daha başarılıdır. Servet-i Fünûn roman ve öykülerinde ise sade dil anlayışı bir kenara bırakılmış, son derece süslü ve sanatlı, arapça ve farsça sözcüklerle yüklü bir dil kullanılmıştır. Servet-i Fünûn Romancılarının Etkilendiği Akımlar 8 / 52

Roman, temsil ettiği akıma göreromantik roman, natüralist roman,realist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır. Servet-i Fünûn yazarları, yakından takip ettikleri Fransız yazarları n etkisiyle realist roman anlayışını benimsemişlerdir. Realist romanlar olayları kişi ve çevreyi gerçekçi bir şekilde anlatır. Yazarlar kendi duygu ve düşüncelerini esere yansıtmazlar. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız kalırlar. Realist romanlarda eserin üslubu yapmacıksızdır. Servet-i Fünûn yazarları, romanda realist ve natüralist yazarları örnek almışlardır. Realist romanda gözlem ve araştırma ön planda, his ve hayal unsurları ise ikinci plandadır. Realist romanlarda gerçekler, görülenler ve incelemelerin ortaya koyduğu sonuçlar önemlidir. Gözlem önemlidir. Yazarlar gerçeğe uygun çevre betimlemeleri yapmıştır. Bu dönem romancıları, esere kendi duygu, düşünce ve hayallerini karıştırmaz, kişiliğini gizler. Bunun için de olayları, kişileri iç ve dış özellikleriyle, psikolojik yönleriyle objektif bir şekilde anlatır. Dil ve üslup olaya ve olayın kahramanının kişiliğine uygun olarak kullanılır. Natüralist romanlarda bilime ve araştırmaya daha çok önem verilir. Natüralistler gerçeğe bağlılıkta ve sosyal meseleleri araştırmada realistlerden çok daha fazla bilimsel metodlara bağlıdır. Toplumu âdeta bir laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu laboratuvar içinde, bilimsel verilere bağlı kalarak yazarlar. Servet-i Fünûn yazarlarının romanlarında realizm belirgindir. Sanat sanat içindir anlayışından hareketle sanatçılar dil ve anlatıma önem vermişlerdir. Servet-i Fünûn Romancıları Bu dönemin romancıları Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit Yalçın'dır. Tanzimat Edebiyatında Hikâye ve Roman Divan edebiyatımızın Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ile Züheyla, v.b. mesnevilerini; halk edebiyatımızın Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kanber, v.b. öyküleri; meddah öykülerini; 9 / 52

Battal Gazi, Hayber Kalesi, v.b. gibi dinsel ve tarihsel öyküleri bir kenara bırakırsak, Avrupa'daki anlamıyla öykü ve roman türleri Türkiye'ye Tanzimat edebiyatı ile girmiştir. Çeviri ile başlayan bu süreç, taklitler ile devam ederek gelişmiş ve kimliğini kazanarak günümüze gelinmiştir. Edebiyatımızda görülen roman biçimindeki ilk eser, Yusuf Kamil Paşa'nın Fénelon'dan çevirdiği " Telemak"tır (1859). Bu eser özetlenerek çevrilmesine rağmen uzun yıllar ("Ahlak kitabı" olarak görüldüğünden) okullarda okutulmuştur. Bu ilk dönemde bu tercüme eseri takip eden bir çok eser daha çevrilmişti. Ancak, bu eserlerdeki en büyük sorun "dil"di. Dil oldukça ağırdı. Alışılagelen eski dil kullanımı Batı romanına uygun değildi. İkincisi de batı kültürü ile Osmanlı kültürü arasında ki ahlak farkıydı. Çevrilecek eserler Müslüman ahlakına ters düşmemeliydi. Türk edebiyatında öykü ve roman alanındaki yerli ürünler, Ahmet Mithat'ın 1870'te basılan "Kıs sadan Hisse " ve " Letaif-i Rivayat " adlı öykü kitapları ile verilmeye başladı. Tanzimat döneminde çeviri eserler için söz konusu olan dil ve ahlak sorunları yerli eserlerin de başlıca sorunları oldu. Tanzimat Edebiyatı öykü ve roman özellikleri : 1 - Tanzimat edebiyatı öykü ve romanında olaylar çoğunlukla günlük yaşamdan veya tarihten alınmıştır; olayların olmuş ya da olabilir izlenimini bırakması gerektiği konusunda bütün Tanzimat romancıları birleşmişlerdir. 2 - İlk öykülerde topluluk önünde anlatılan meddah öykülerinin etkisi ve tekniği görülür. 10 / 52

3 - Daha ilk eserlerden başlayarak, Tanzimat edebiyatı öykü ve romancılarının bir kısmı halka ( Ahmet Mithat, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım ), bir kısmı aydın kişilere ( Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem ) seslenmeyi tercih etmişlerdir. 4 - Bunun sonucu olarak da, halka seslenen yazarlar sade dille, aydın kişilere seslenen yazarlarsa yabancı sözlük ve dil kuralları ile yüklü bir dille yazmışlardır. 5 - Eserler genel olarak, duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur. 6 - Tanzimat öykü ve romanında işlenen önemli temalar: "tutsaklık"; zorla yapılan evliliklerin doğurdu acı sonuçlar; Batı uygarlığı ile Osmanlı uygarlığı arasındaki farkların karşılaştırılması; kadın erkek arasında ki ilişkilerde değişik ortamlarda gelişen evlilik, aşık olma temaları ağırlıklı olarak işlenmiştir. 7 - Tanzimat edebiyatının ilk döneminde yetişen ve romantizm akımının etkisi altında kalan yazarların eserlerinde bu akımın özelliği olarak : -Tesadüflere çok yer verilmiştir. -Yazarların kişiliği gizlenmemiş; ikide bir okuyucuya "Ey Kaari!" (okuyucu) diye seslenilmiş; olaylar okuyucuyla konuşa konuşa yürütülmüştür. 11 / 52

-Sırası düştükçe, olayın yürüyüşü durdurulmuş, bir takım bilgiler verilmiştir. Roman aracılığı ile bireyi eğitme ve toplumu düzeltme amacı gözetilmiş; bunun için de siyaset, din, ahlak, felsefe v.b. ile ilgili düşünce ve bilgiler ya olayın yürüyüşü durdurulup ya da olayların örülüşü içinde dolaylı olarak okuyucuya aktarılmıştır. -Kahramanlar çoğu zaman yaşamdan alınmış doğal kişilerdi. Ancak kimi zaman olağanüstü olaylara ve insanlara da yer verilmiştir. -Kahramanlar çoğu zaman tek yönlüdür. İyiler tamamen iyi, kötüler de tamamen kötüdür. -Olayların sonunda, çoğu zaman iyiler ödüllerini, kötüler ya da suçlular cezalarını alırlar. -Kahramanlar çoğu zaman bir görüşte aşık olurlar. -Yer ve çevre tasvirleri çoğu zaman eseri süslemek için yapılmıştır. -Kişi tasvirleri de çoğu zaman olay içinde eritilmemiş; tersine, olayın yürüyüşü durdurularak, kişinin kaşı, gözü, saçı, v.b. özellikleri teker teker anlatılmıştır. 10 - Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen realizm (gerçekçilik) ilenatüralizm (doğa lcılık) akımlarının etkisi altında kalmaya başlayan yazarların eserlerinde ise, gözleme önem verilmiş, nedenlerle sonuçlar arasında bağlar aranmış, olağanüstü olaylar ve kişiler bırakılmış, anlatılan her şeyin olabilir izlenimini bırakmasına dikkat edilmiştir. Tanzimat Edebiyatında Roman 12 / 52

Türk edebiyatında roman 1860'tan sonra başlar, Edebiyatımızdaki ilk roman, François Fenelon'dan Yusuf Kâmil Paşa tarafından Telemak (1862) adı ile çevrilen romandır. O dönemde çevrilen diğer romanlar: Sefiller, Monte Kristo Kontu, Atala, Paul ve Virginie... Fransız romanlarından çevrilen örneklerin ardından Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin Sami gibi yazarlar roman yazmaya başlamışlardır. Türkçede roman niteliğini taşıyan yerli ilk roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-u Talat ve Fıtnat adlı eseridir. Batılı anlayışta yazılan ve çevrilen romanları tanıyana kadar Türk okuyucusu, çeşitli kaynaklardan gelen hikâyeleri okuyordu: Halk hikâyeleri ve mesneviler. Hacim bakımından bazen bir roman büyüklüğünde de olabilen mesneviler, Divan edebiyatı nazım şekilleri nden biriydi. Pek çok karakteri ortak olan mesnevilerde Leylâ ile Mecnun, Yusuf ile Zeliha, Hüsrev ve Şirin hikâyeleri değişik şairlerce işlenmişti. Gözleme ve gerçekçiliğe yer verilmeyen mesnevilerde dil çok ağırdı ve psikolojik analizlere yer verilmezdi. Mesneviler bu özellikleri ile romandan çok, gelişmiş bir masal olarak kabul edilebilir. Halk hikâyeleri de mesnevilerle benzer hikâyeleri anlatmıştır. Halk hikâyeleri dil ve üslûp bakımından halkın konuşma diline ve üslûbuna çok yakındır. Batıdan gelen roman, Tanzimat döneminde iki yoldan gelişmiştir. Birinci yol, Ahmet Mithat'ın, Batılı hikâye ve romanla Türk halk hikâyelerini uzlaştırmaya çalıştığı yoldur. Yazar, romanlarını yazarken Halk hikâyeciliğinden yararlanmıştır. Sanatçının bu tarz ile yaptığı, halk hikâyelerinin modernleştirilmesi çalışmasıdır. Tanzimat romancılığındaki ikinci yol ise Namık Kemal'in Batılı hikâye ve roman tekniğini uygulamaya çalıştığı yoldur. Tanzimat edebiyatının diğer romancıları Ahmet Mithat'ın değil, Namık Kemal'in yolunu seçmişlerdir. Tanzimat romancıları, hem kendilerinin hem de Türk okuyucusunun asırlardan beri romantizme olan büyük yakınlığından dolayı romantizmi izlemeyi tercih etmişlerdir. Tanzimat edebiyatında Ahmet Mithat popüler romanın, Namık Kemal edebî (sanatkârane) romanın öncüsü olarak ortaya çıkmış, bu iki romancı roman kurgusunda, tekniğinde, dil ve 13 / 52

üslûpta ayrılarak iki ayrı damar oluşturmuşlardır. Tanzimat Romanının Genel Özelliği Kişi: Tanzimat romanlarının birinci dönem sanatçıları tarafından yazılanlarında (İntibah, Felatun Bey'le Rakım Efendi, Cezmi) idealize edilmiş kişiler vardır. Namık Kemal, Cezmi'de kendi gençliğini ve kişiliğini anlatır âdeta. Ahmet Mithat'ın Felatun Bey'le Rakım Efendi'sinde Felatun Bey batılılaşmayı yanlış anlayan bir tiptir; Rakım Efendi ise batılılaşma konusunda idealize edilmiş bir tiptir ve doğru batılılaşmanın nasıl olacağını gösterir. İkinci dönem sanatçılarının eserlerinde ise (Sergüzeşt, Karabibik, Araba Sevdası) gerçekçi kişiler vardır: Dilber (cariye), Karabibik (köylü), Bihruz Bey (Batılılaşma sevdalısı cahil bir adam)... Tanzimat sanatçıları, her kesimden kişiyi kendi sosyal ve ekonomik konumlarına uygun olarak konuşturmuşlardır. Olay: Tanzimat romanında anlatılan olayların ya gerçek ya da gerçeğe benzer olması gerektiği düşüncesi hâkimdir. Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Tal'at ve Fıtnat'taki olayların gerçekten yaşanmış olduğunu söylemiştir. Tanzimat romanlarında olayların merkezinde aşk ve entrikalar vardır. Tanzimat sanatçıları romanları sürükleyici hâle getirmek için aşkı ve entrikayı olayların gelişmesinde tesadüflere çok yer vererek başarılı bir şekilde kullanmıştır. İntibah, Sergüzeşt, Araba Sevdası, Müşahedât, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, Zehra adlı romanlarda bunun uygulamasını görebiliyoruz. Tanzimat romanında yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olaylar anlatılmıştır. Zaman: Tanzimat romanlarında zaman, Cezmi dışında, sanatçıların yaşadığı zaman, genellikle Osmanlı toplumunun Batı ile tanışmaya başladığı dönemdir. Bazı romanlarda Batıya dönük kişilerin yaşamı ve zamanı (Araba Sevdası, Felatun Bey'le Rakım Efendi) bazı romanlarda ise Osmanlı'nın içe kapanık dönemi yansıtılır. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, Sergüzeşt) Genel olarak zaman, Osmanlı toplumunun Batı medeniyeti ile tanışmaya başladığı zamandır. 14 / 52

Mekân: Tanzimat romanlarında olayların geçtiği mekân genellikle İstandul'dur. İstanbul'da Çamlıca ve Beyoğlu gibi eğlence mekânları öne çıkar, (İntibah, Araba Sevdası) Bu romanlar aile merkezli olduğu için mekân da aile çevresidir. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, İntibah, Zehra, Felatun Bey'le Rakım Efendi, Müşahedât). Ahmet Mithat olayları, hakkında bilgi vermek istediği mekânlarda geçirmiştir. Bu mekânlar, genellikle Anadolu, Suriye, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Batı Avrupa'dır. Karabibik'te ise mekân Antalya'nın bir köyüdür. Cezmi'de olaylar, İran'da ve Kırım'da geçer. Sergüzeşt'in son bölümünde ise mekân Mısır'dır. Tanzimat romanlarında mekân, fon olarak kullanılsa da ağırlıklı olarak o dönemin sosyal yaşamını yansıtacak yerlerdir. Tema: Tanzimat romanlarında şu konulara ağırlık verilmiştir: Araba Sevdası: Yanlış batılaşmanın yol açtığı komik durumlar. (R.Mahmut Ekrem) Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat: Görmeden evlilik, erkek baskısı ve zulmüne dayalı aile şartları, kadınların esareti. ( Şemsettin Sami) İntibah, Araba Sevdası: Yanlış kadınları sevmenin doğurduğu yıkımlar. Sergüzeşt: Kölelik ve cariyelik. (Şemsettin Sami) Karabibik: Bir köy yaşamı. (Nabizade Nazım) Zehra: Kıskançlık ve kıskançlığın yol açtığı olumsuzluklar. (Nabizade Nazım) Cezmi: Tarihi bir olay. (Namık Kemal) Felatun Bey'le Rakım Efendi: Batılılaşmanın hangi yoldan ve ne şekilde olması gerektiği. (Ah met Mithat Efendi ) Dil ve Üslûp: Tanzimat'ın birinci döneminde halkın anlayacağı bir dil kullanılmış, ikinci dönemde ise bu sade dilden uzaklaşılmıştır. Ahmet Mithat, olayları heyecanlı bir şekilde anlatmıştır. Sıfatlara, benzetmelere, abartmalara sıkça yer veren Namık Kemal, romanda anlatılan olaya göre üslûbunu değiştirmiştir. Savaş betimlemelerinde coşkuludur. Diyaloglarda ise sakindir. Şemsettin Sami, dili kullanmada başarısızdır. Romanında yer yer dil bilgisi bozukluklarına rastlanmaktadır. Yazar, kişilerin kendi ağızlarına göre konuşturulmasında başarılıdır. 15 / 52

Samipaşazâde Sezai, Sergüzeşt'teki betimleme ve analizlerde, Türkçeden uzaklaşmıştır. Eserde özensiz bir üslûp görülür. Recaizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası'nda, çoğunlukla Osmanlıca terkip ve tamlamalar kullanmıştır. Romanın dili bu yüzden sade değildir. Nabizade Nazım ise Farsça ve Arapça kelimelerden ve tamlamalardan mümkün olduğu kadar uzaklaşarak, ortalama bir dil kurmuştur. Milli Edebiyat Dönemi Hikaye ve Roman Daha önceki devirlerde görülen «İslamcılık», «Osmanlıcılık», «Batıcılık» akımlarına, 1911'den sonra ortaya çıkan «Türkçülük» akımının da katılmasıyla, Meşrutiyet devrinde «Osmanlı toplumunda dört siyaset akımı yer almıştır. ( Fikir Akımları) İslamcılık, «kavmiyyet» (kavimcilik) düşüncesine karşı koyup, bütün İslâm avimlerinden birleşik bir «İslâm birliği», büyük bir İslâm devleti kurma ülküsü idi. Osmanlıcılık, çeşitli uluslardan (Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Yunan, Sırp, Bulgar, vb.) birleşik Osmanlı devletinde bir Osmanlı ulusçuluğu kurma ülküsü idi. Batıcılık, sürekli yenilgilerle çökmeğe başlayan devleti kurtarmak için, toplumu Doğu 16 / 52

uygarlığından Batı uygarlığına geçirme çabası idi. Ne var ki, gerek Balkanlarda yaşayan Hıristiyan uluslar (Yunanlar, Bulgar'lar, vb.), gerek hiçbir toprak temeline dayanmayan Hıristiyan azınlıklar (Ermeniler) arasında, önce Rusya'nın, daha sonra da Avrupalıların kışkırtmalarıyla başlayan «ulusçuluk» hareketi, Osmanlıcılık düşüncesinin ve Osmanlı devletinin yıkımını hazırlamış; ayrıca, Müslüman uluslar (Araplar, Arnavut'lar) arasında da uyanan bağımsızlık istekleri, Osmanlıcılık ülküsünden başka İslamcılık ülküsünün de yıkımına yol açmıştır. Öbür yandan, Batıcılık hareketi de, iktisat alanında Batı sermayesine kayıtsız şartsız teslim olma sonucunda, siyaset alanında devleti bir Batı uyduluğu haline getirmiştir ki, bu da, İmparatorluğun yıkımını hızlandıran başlıca nedenlerden biri olmuştur. İşte bu devirde (Meşrutiyet devrinde), İmparatorluk içindeki çeşitli ulusların kendi benliklerine dönme eğilimi karşısında, kimi aydınlar, devletin çeşitli uluslara degıl, «millet-i hâkime» (egemen ulus) diye adlandırılan asıl sahibine, yani Türk halkına dayanması gerektiği düşüncesine ulaşmışlardır. Bu düşünce, aydının halka yönelmesine yol açmış ve «halka doğru» diye adlandırılan bu davranışın doğurduğu ulusçuluk akımına o devirde «Türkçülük» adı verilmiştir. Toplumsal devrimler yapmak için Türk halkına ulaşma amacını güden «halka doğru» hareketi, «Türkçülük» adını aldıktan sonra, kimi İstanbul aydınları arasında, halılar, çiniler, ibrikler, mangallar, çubuklar, tespihler, vb. ile döşenmiş evlerde oturma anlamında yorumlanarak, bir «gelenekçilik» hâline sokulmuş, böylece, asıl amacından tam ters bir yöne çevrilmiş; bir süre sonra, bu Osmanlı gelenekçiliği ile de yetinilmeyerek -biraz da Rusya göçmeni Türk'lerin etkisiyle- bütün Asya Türk'lerini içine alan büyük bir «Turan» devleti kurma hayaline ulaşılmış; böylece, «halka doğru» hareketi, Türkiye Türk'lerini çağcıl (modern), demokratik bir ulus haline getirme yolundan saparak, «Turancılık» kılığına girmiştir. Siyaset alanındaki bu «halka doğru» hareketi, edebiyatta «ulusal kaynaklara dönme» düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. «Ulusal kaynaklara dönme» sözü, dilde sadeleşme, yerli hayatı yansıtma, şiirde aruz Ölçeği (vezni) yerine hece ölçeğini kullanma ve Halk edebiyatı na zım biçimlerinden yararlanma anlamında kullanılmış; bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyata da «Milli Edebiyat» (ulusal edebiyat) adı verilmiştir. Edebiyatımızın bu dönemi, «Meşrutiyet» (1911-1918) ve «Mütareke» (1919-1922) devirlerini içine alır. Meşrutiyet devrinde yetişen sanatçılar genellikle 1880 kuşağı,mütareke devrinde yetişen sanatçılar da genellikle 1890 kuşağıdır. 17 / 52

«Millî Edebiyat» Hikâye ve Romanlarının özellikleri: 1 - Bu devir hikâye ve romanlarının en önemli özelliği «sade dil» ile yazılmış olmalarıdır. «Halka doğru» gitmek isteyen aydının halkla anlaşma ve aradaki uçurumu doldurma çabası, ortaya ilk olarak «dil» sorununu çıkarmıştır. Böylece, tâ Tanzimat edebiyatından beri zaman zaman üzerinde durulup da bir türlü gerçekleştirilemeyen ve Şinasi'nin deyişiyle «bütün halkın kolaylıkla anlayabileceği yolda» yazma, yani konuşma dilini yazı dili yapma dâvası bu devirde kesin clarak benimsenmiştir. Bu dâva, Selanik'te Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp tarafından çıkarılan Genç Kalemler (Nisan 1911) dergisinde «Yeni Lisan» adıyla ileriye sürülmüş ve «millî edebiyat»m «millî lisan»dan doğabileceği görüşü savunulmuştur. Yalnız sözde kalmayıp başarılı örneklerle de desteklenen bu hareket kısa bir zamanda tutunmuş ve bütün XX. yüzyıl Türk edebiyatının ayırıcı niteliği olmuştur. Bu bakımdan, 1911 yılını «Millî Edebiyat» akımının olduğu kadar XX. yüzyıl Türk edebiyatının da başlangıç tarihi olarak kabul ediyoruz. 2 - «Millî Edebiyat» akımının hikâye ve roman alanındaki en önemli özelliklerinden biri de, «memleket edebiyatı» çığırının başarılı ilk örneklerinin verilmiş olmasıdır. Daha önceki Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde hapsedilmesine, yazarların memleket sorunlarına kapalı durmasına karşılık, bu devirde, «halka doğru» hareketinin bir sonucu olarak, bütün sanat eserleri, özellikle hikâye ve roman, yurdun her köşesine açık tutulmuş ve her tabakadan halkın hayatı konu olarak ele alınmıştır. 3 - Gözleme dayanan bu davranışın bir sonucu olarak, çoğu yazarlar Realizm(Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refit Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, vb.), hattâ kimileri Natüralizm (Selâhattin Enis, kimi hikayeleriyle F.Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, vb.) ilkelerini benimsemişlerdir. 18 / 52

Bu arada şu noktayı da belirtmek gerekir: Sanatçının devlet tarafından korunması geleneğinin hâlâ sürdüğü bu devirle, Cumhuriyet devrinin ilk döneminde, sanatçılar, hükümetin hoşuna gitmeyecek gerçeklere değinmekten kaçınmışlar, bir çeşit «tatlı su gerçekçiliği» ile yetinmişlerdir. Memleketin ve köyün acı gerçeğine arada bir değinme eğilimi gösteren bir yazarımız (Memduh Şevket Esendal) uzun yıllar eserlerini yayımlamamış, hayatının son yıllarında yayımlamağa başladığı zaman da adını açıklamaktan kaçınmış; köyün sefaletine eğilen ve aydınla köylü arasındaki manevî uçurumu tema olarak ele alan başka bir yazarımızın o alandaki tek eseri ( Yakup Kadri: Yaban) siyaset çevrelerinde iyi karşılanmamış; bir başka yazarımız da, memleketimizde yüzyıllar boyunca özel çıkarları maskelemek için uygulanagelen din sömürücülüğü olayını işlemişse de ( Reşat Nuri : Yeşil Gece) -belki de kulağı büküldüğü için- bir daha öyle tellere-basmamış, hattâ savaş aleyhtarı bir temayı işlediği söylenen Mehmetçik romanını tamamlamaktan vazgeçmiş, eğer tamamladıysa yayımlamamıştır. (Yurdun toplumsal gerçeklerini cesaretle ele alma işi, sanatçının devletçe korunması geleneğinin bırakıldığı devirde -Atatürk'ün ölümünden sonra- yaygın bir akım halini almış, devlete değil, okuyucuya dayanan Cumhuriyet kuşağı nın çabalarıyle edebiyata mal edilmiştir. ) 4 - Gözleme önem vermenin bir sonucu olarak, Meşrutiyet devrinin Turancılık (Halide Edip: Ye ni Turan; Müfide Ferit: Aydemir), Türkçülük (Ulusçuluk), Osmanlıcılık ( Ömer Seyfettin : Eshâb-ı Kehfimiz, Kırmızı Bayraklar, vb.), İslamcılık (Reşat Nuri: Yeşil Gece), Batıcılık (Yakup Kadri: Kiralık Konak; Reşat Nuri: Yaprak Dökümü; Peyami Safa : Fatih-Harbiye), kimi eserlerde tema olarak ele alınmıştır. 5 - Kimi sanatçılar realist yöntemden yararlanmakla birlikte, toplumsal olayları dahi bireysel bunalımlar açısından ele alıp ruh çözümlemelerine önem vermişler (Peyami Safa), kimileri de Osmanlı toplumunun yıkılış çağındaki üst kat insanlarının kaygısız yaşayışlarının özlemini anılar çerçevesi içinde, yine bireysel açıdan ve Proust yöntemiyle işlemişlerdir ( Abdülhak Şinasi ). 6 - Kimi sanatçılar da Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikayeleriyle F. Celâlettin). 19 / 52

7 - Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, o dönemde birçok mizah dergisinin çıkmasına, bunun sonucu olarak da, o hava içinde yetişen birçok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, Reşat Nuri, Mahmut Yesari, kimi hikayeleriyle F. Celâlettin) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır. 8- Bu dönemde, hikâye ve romanlarımızda teknik gelişmiş, hattâ birtakım yeni denemelere dahi girişilmiştir (Ömer Seyfettin: Efruz Bey; Refik Halit: İstanbul'un İçyüzü). «Millî Edebiyat» Hikâye ve Roman Yazarlarının Başlıcaları Şunlardır: 1.Ömer Seyfettin 2. Halide Edib Adıvar 3. Yakup Kadri Karaosmanoğlu 4. Refik Halit Karay 5. Ercüment Ekrem Talu 6. Selâhattin Enis (Atabeyoğlu) 7. Osman Cemal Kaygılı 8. Fahri Celâlettin (Göktulga) 9. Reşat Nuri Güntekin 10. Peyami Safa Bunların bir bölüğü (1-6) Meşrutiyet devrinde, bir bölüğü de (7-10) Birinci Dünya Savaşı sonlarında ve Mütareke devrinde sanat hayatına atılmış, hepsi de Cumhuriyet devrinde çalışmalarını sürdürmüş ve ünlerinin doruğuna ulaşmışlardır. Bu Devrin Öbür Hikâye ve Roman Yazarları: 11. Memduh Şevket Esendal 12. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) 13. Mithat Cemal Kuntay 14. Sermet Muhtar Alus 20 / 52

15. Abdülhak Şinasi Hisar 16. Mahmut Yesari Bunlar, kendi çağlarında edebiyatın eleştiri, fıkra, makale, oyun, şiir, vb. gibi başka dallarında yazı hayatına atılmış, hikâye ve roman türündeki eserlerini Cumhuriyet devri nde vermişlerse de, üslup, dil ve sanat anlayışı bakımından Cumhuriyetten önceki devire bağlı kaldıklarından, o devrin sanat akımı içinde ele alınmışlardır. Başka Hikâye ve Roman Yazarları: Yukarda anılanlar dışında, bu dönemde hikâye ve roman alanında eser veren birtakım yazarlar daha yetişmiştir. Üzerlerinde durmayı gerekli görmediğimiz bu yazarların başlıcalan şunlardır: A ka Gündüz, Raif Necdet Kestelli, Müfide Ferit Tek, Selâmi İzzet Sedes, Suat Derviş, vb... Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Roman Türü Özellikleri Temsilcileri 1. Giriş - Roman 21 / 52

Cumhuriyet dönemi yazarları hemen hemen 1940'lı yıllarda yetişmeye başladıkları için 1923-1940 arasında daha önceki yıllardan bu yıllara geçen yazarları görüyoruz. Ancak bu yazarlardan kimileri kendi dönemlerindeki sanat anlayışını sürdürdüklerinden, onlara Cumhuriyet dönemi yazarları arasında yer veremiyoruz. Halit Ziya,Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi bu yazarlar arasında adları ilk akla gelenlerdir. Milli Edebiyat dönemi nden Cumhuriyet dönemine geçerek olgun roman örneklerini bu yıllarda veren yazarları ise bu dönemin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirebiliriz. 2. Cumhuriyetin İlk Yılları Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yazarlar, genellikle topluma eğilmişler, birtakım gerçekleri aktarmak istemişlerdir. Aralarında, sorunlara çözüm getirmeye çalışanlar ya da eleştirenler olmakla birlikte, gerçekçilik, daha çok gördüklerini, gözlemlediklerini yansıtmak, sergilemek çizgisinde kalmıştır. Bu yılların üç önemli yazarı Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve R eşat Nuri Güntekin 'dir. Bu üç yazar, Tanzimat dönemi nde başlayan köye ve Anadolu'ya yönelmeyi, açılmayı bilinçli olarak geliştirmişlerdir. Aralarında Anadolu'yu çocukluğundan başlayarak tanıyan Reşat Nuri (1883-1957), en çok Anadolu'nun bilinmezlik içinde oluşundan etkilenmiştir. Çalıkuşu, Kan Davası, Yeşil Gece, Acımak, Kavak Yelleri onun Anadolu'ya ilgili romanlarıdır. Anadolu'nun değişik sorunlarıyla birlikte toplumu ilgilendiren değişik sorunlara da değinen yazar, Kızılcık Dalları, Miskinler Tekkesi ile Son Sığınak'ta bu konuları ele almıştır. Gizli El, Eski Hastalık, Yaprak Dökümü, Acımak ise eğitimle birlikte toplumdan aileye yöneldiği zamanlardır. Birçok yazar gibi istibdat yıllarından etkilenen Reşat Nuri, Damga, Harabelerin Çiçeği, Gökyüzü zamanlarında da bu konuya değinmiştir. Dudaktan Kalbe 22 / 52

, Akşam Güneşi ile Bir Kadın Düşmanı 'nda ise bireysel konular ele alınmıştır. Genelde topluma yönelik bir yazar olan Reşat Nuri, Türkçe'yi özen göstererek kullanmıştır. Yakup Kadri (1889-1974) ve Halide Edip (1884-1964) Anadolu'yu savaş yıllarında tanımışlardır. İlk dikkati çeken roman Ziya Gökalp'in etkisiyle yazdığı Yeni Turan olan Halide EdipAteşten Gömlek ve Vurun Kahpeye adlı romanlarıyla Anadolu'ya açılmıştır. Milli Mücadele yıllarında Anadolu'nun çeşitli sorunlarını yansıtan bu iki romandan sonra, Zeyno'nun Oğlu'yla Doğu Anadolu'ya Diyarbakır'a değin uzanır. Dönen Ayna'da ise Anadolu'yu, köylü ve İstanbul'lu karşılaştırmasını buluruz. Halide Edip'le bütünleşmiş olan Sinekli Bakkal ve Tatarcık da töre romanları olarak dikkati çekerler. Romanlarının baş kişilerini genellikle, güçlü, sırasında erkeklere egemen olan kadınlardan seçen Halide Edip'in değişik konulu romanları; Handan, Seviye Talip, Kalp Ağrısı, Zeyno'nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Dönen Ayna, Hayat Parçaları, Çaresiz, Kerim Usta'nın Oğlu, Son Eseri ve Akile Hanım Sokağı'dır. Yakup Kadri'nin, Anadolu'ya açılışının ürünü Yaban'dır. Olaylarının, Eskişehir, Kütahya, Simav dolaylarında geçtiği romanda Milli Mücadele yıllarının Anadolu'su verilirken, köyün ve köylünün durumu yansıtılır. Yaban'ı izleyerek Ankara'da da Milli Mücadele yılları ile Cumhuriyet'in ilk yıllarının Ankara'sı verilerek bir kalkınışın öyküsü anlatılır. Yakup Kadri'nin romanlarında genellikle toplumun geçirdiği tarihsel evreleri buluruz. En son yayımlanan roman olmakla birlikte Hep O Şarkı, Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat dönemleriyle Abdülhamit döneminin yirmi yılını vererek, Kiralık Konak romanının temelini oluşturur. Kiralık Konak romanında yazar, Tanzimat döneminden başlayarak, kuşaklar arasındaki çatışmayı veriyor ve çöküşü sergiliyor. İzleyen romanlarda Cumhuriyet dönemine gelindiğini görüyoruz. Bir Sürgün ve Hüküm Gecesi'nde II. Abdülhamit dönemini, Sodom ve Gomore 'de İstanbul'un işgal yıllarının, Panaromalar (Panaroma I, Panaroma II)'da Cumhuriyet'in ilanından 1952'ye değin geçen yılların değerlendirilmesi yapılmıştır. Nev Bahar ise tekkelerin yozlaşmasını yansıtır. 23 / 52

Bu yılların anılması gereken öteki yazarları olarak; daha çok aşkı ve kadınları konu alan Yezidin Kızı, 2000 Yılın Sevgilisi, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün... gibi romanlarıyla tanıman Refik Halit Karay (1888-1965), konularını halkın yaşayışından alan romanlar yazan, Bir Şoförün Gizli Defteri, Yayla Kızı, Dikmen Yıldızı romanlarıyla tanınan Aka Gündüz (1886-1958); psikolojik romanın olgun örneklerini veren, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız romanlarıyla dikkati çeken Peyami Safa (1899-1961); toplum sorunlarıyla uğraşan yazarlar arasında yer alan, Çulluk, Çoban Yıldızı, Ak Saçlı Genç Kız, Su Sinekleri romanlarıyla ün kazanan Mahmut Yesari (1895-1945); kahramancılık duygularını ve ulusal duyguları bir aşk öyküsüyle birlikte işleyerek, okuyucularının duygularını iki yönde etkileyip, özellikle Dağları Bekleyen Kız, Allah'a Ismarladık romanları çok okunan Esat Mahmut Karakurt (1902-1977); toplumsal konuları gülmece yoluyla okuyucularına yansıtan, Meşhedi ile Devr-i Âlem, Beyaz Şemsiyeli, Kundakçı, Şakir Efendi'nin Gelini en çok tanınan romanları olan Ercüment Ekrem Talu (1888-1956) sayılabilir. Bu yılların kadın yazarları olarak da şairliğiyle ün kazanan Halide Nusret Zorlutuna(1901-1984 ) Küller, Gül'ün Babası Kim, Büyükanne, Aydınlık Kapı... gibi romanlarıyla, yine şairliğiyle tanınan Şü kufe Nihal (Başar) (1896-1973)'i Renksiz Izdırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum... romanlarıyla; roman yazarı olarak tanınan ve en çok Münevver, Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Nedret romanlarıyla tanınan Güzide Sabri (Aygün) (1886-1946) ileaydemir, Pervaneler romanlarıyla Müfide Ferit Tek (1892-1971 ) sayılabilir. Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gözleme dayanan gerçekliğin, 1930-1940 yılları arasında toplumc u gerçekçiliğ e yönelmeye başladığını görüyoruz. Sadri Ertem 24 / 52

(1898-1943) ve Sabahattin Ali (1906-1948) toplumcu gerçekçiliği bilinçli bir biçimde savunan, 1950'den sonra yetişen yazarlara öncülük eden yazarlar olarak görünüyorlar. Sadri Ertem, adını kamuoyuna duyuran ilk romanı Çıkrıklar'da önemli bir konuya değinmiştir. Yazar, romanında bir yandan Avrupa'dan ucuz malların gelişi, öte yandan endüstride başlayan gelişme nedeniyle çıkrıkların, dokuma tezgâhlarının durmasının yarattığı işsizlik sonucu köyden kente başlayan göçü ele almıştır. Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşları'nda ise Tanzimat döneminde kendini gösteren, toplumumuzdaki sarsıntıların başlangıcına inilir. Sabahattin Ali'nin ilk romanı olan Kuyucaklı Yusuf, kasaba romanı örneği olarak da ilklik taşır. Yazar, romanında bir kasabanın toplumsal yapısını, aşk öyküsüyle süsleyerek verir. Kuyucaklı Yusuf'ı uzleyerek yayımlanan İçimizdeki Şeytan'da II. Dünya Savaşı öncesi İstanbul'da aydınlar arasındaki değişik yönlerde yapılan tartışmaları, Kürk Mantolu Madonna'da da bir aydının çevresi ve ailesiyle olan uyuşmazlığı, bu uyuşmazlığın nedenleri verilir. Bu yıllarda romanımıza değişik konuların girdiğini görüyoruz. Değişik konuları ele alan yazarlardan biri olan Memduh Şevket Esendal (1883-1952), ilk romanı olan Miras'ta II. Abdülhamit döneminde İstanbul'da yaşayan bir paşa ailesinin yaşamını ele alırken Ayaşlı ile Kiracıları 'nda ve tamamlanmamış romanı olan Vassaf Bey'de Cumhuriyet'in ilânından sonra, 1930'lu yılların Ankara'sında yeni bir yaşamın başlayışını yansıtan; Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) tek romanı olan Üç İstanbul'da Abdülhamit'in istibdat yönetiminin son yıllarından başlayarak, II. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki ile Mütareke yıllarının İstanbul'unu verir. Bu yılların öteki yazarlarının da genel olarak romanlarında II. Abdülhamit döneminden başlayıp, Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllara değin geçen süreyi konu edindikleri görülüyor. Kıvırcık Paşa, Sülün Bey'in Hatıraları, Pembe Maşlaklı Hanım romanlarıyla Sermet Muhtar Alus (1887-1952); Toprak Kokusu, Despot, Yolgeçen Hanı, Ağlama Duvarı ile Reşat Enis Aygen (1901-1984); Sultan Hamit Düşerken, Kıskanmak ve Eve Düşen Yıldırım'la Nahit Sırrı Örik 25 / 52

(1895-1960) bu yılları değişik yönlerden yansıtan yazarlar olarak görünürler. Osman Cemal Kaygılı (1890-1945) ise Çingeneler adlı romanıyla edebiyatımızda ilk kez İstanbul'da sur dışı mahallelerdeki yaşayışı, özellikle çingenelerin yaşayışını vermiştir. Daha çok aşk romanlarıyla tanınan Kerime Nadir (1917-1984) ile Mükerrem Kamil Su (1900- ) bu yılların kadın yazarları olarak yer alırlar. 3. 1940'lı Yıllar 1940'lı yıllara gelindiğinde, ilk romanların İkinci Dünya Savaşı yıllarında yayımlamaya başlayan yazarlarda toplumsal kaygının ağırlık kazandığı, toplumsal konuların çeşitlendiği dikkati çekiyor. Konuların çeşitlenmesinde; katılmayıp sıkıntısını çektiğimiz savaş, yeni siyasal dönem, yazarlarını yeni konulara eğilmeye yöneltmiş, özellikle edebiyatımızda "köy edebiyatı" olarak adlanıdırılan ve 1970'e değin genişleyerek süren köy ve köylünün sorunlarına eğilen yazarlarıda bu yıllarda yetişmişlerdir. İlk romanlarını bu yıllarda yayımlayan topluma yönelik gerçekçi yazarlar olarakcevdet Kudret Solok (1907-199 2), Kemal Bilbaşar (1910-1983), Samim Kocagöz (1916-1993) ve Faik Baysal (1918) günümüzden Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) ile, Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963) geçmişle olan ilişkileri yönünden değişiklik gösterirler. Halikarnas Balıkçısı (1886-1973) da Cumhuriyet dönemi romanına ilk kez deniz insanlarıının getirişiyle dikkati çeker. Cevdet Kudret, Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız adlarını taşıyan üç romanında, romanın başkişisini eksen olarak, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve 26 / 52

izleyen yılların bir pamaromasını çizer. Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve hemen bu yılları izleyen Şeyh Sait isyanı sırasında Doğu Anadolu'yu ele alan Cemo (1966) ve Memo (1968) romanlarıyla tanınan Kemal Bilbaşar, Kölelik Dönemeci'nde Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki Kaynarca Antlaşması'ndan sonraki yıllara döner. Bedoş, II. Meşrutiyet'in ilanı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı, İstanbul'un işgali, arkasından Kurtuluş Savaşı'nın kazanılışı yıllarını kapsar. İlk romanı Denizin Çağrısı'nda da yoksul bir öğretmenin yaşamı anlatılır. Değişik toplumsal konuları ele aldığı öteki romanları, Yeşil Gölge, Başka Olur Ağaların Düğünü ve Zühre Ninem'dir. Samim Kocagöz, daha çok kendi memleketi olan Söke yöresini ele aldığı romanlarıyla dikkati çeker. Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikayesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz bu özelliği taşıyan romanlarıdır. Kalpaklılar ve Doludizgin, Kurtuluş Savaşı'nın ponoromasını çizen romanlar olarak dikkati çekerler. İzmir'in İçinde ve Tartışma ise 27 Mayıs 1960'a 12 Mart 1971'e geliş nedenlerini ele alışlarıyla bu konulara değinmede ilklik taşırlar. Faik Baysal, ilk romanı Sarduvan' da bir köy romanı yazarı gürünümündedir. Onu izleyen Rezil Dünya ve Drina'da Son Gün ise II. Dünya Savaşı yıllarını kapsayan romanlarıdır. Bu romanlarına Ateşi Yakanlar eklenmiştir. Roman yazma yönteminde değişiklik yapmaya başlayan ilk yazarımız olan Ahmet Hamdi Tanpınar, romanlarında insana ve zamana önem vermiştir. Mahur Beste, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, bireyden hareketle, hemen hemen Tanzimat döneminden başlayarak, Milli Mücadele yıllarını da içine alan romanlardır. Huzur romanı yöntem bakımından bilinç akışının ilk uygulanış özelliğini taşır. Tanpınar için önemli olan geçmişte sahip olduğumuz kültür ve sanat değerleridir. Abdülhak Şinasi Hisar ise Fahim Bey ve Biz, Çamlıca'daki Eniştemiz, Ali Niyazi Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği romanlarında, kendisinin de tad alarak yaşadığı, geçmişte kalan yaşayışa duyduğu özlemi dile getirir. Halikarnas Balıkçısı, ilk romanı Aganta Burina Burinata'da küçük yaşta başlayan deniz tutkusunu dile getirirken, Uluç Ali ve Turgut Reis'te Osmanlı İmparatorluğu'nu denizlerde sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşları anlatır. 27 / 52

4. 1950'li Yıllar 1950'li yıllara gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı yıllarında yetişen köy çıkışlı, Köy Enstitülü yazarların köy ve kasaba romanlarını yayımlamaya başladıkları görülüyor. Yaşar Kemal (1922), Orhan Kemal (1914-1970), Fakir Baykurt (1929), Talip Apaydın (1926), Kemal Tahir (1910-1973) bu konuların önde gelen yazarları olarak yer alırlar. 1950-1960 yılları olarak, İlhan Tanus (1907), Necati Cumalı (1921), Tarık Dursun K. (1931), Oktay Akbal (1923), Tarık Buğra (1918-1996), Aziz Nesin (1915-1996), Attila İlhan (1925) ve Cengiz Dağcı (1920) sayılabilirler. Köy çıkışlı yazarlar arasında adı ilk akla gelen Yaşar Kemal, ilk romanı Teneke ile Çukurova'yı yazmaya başlamış onu, alışılmış eşkiya tipini değiştiren İnce Memed I, II, III, IV izlemiştir. Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu (Dağın Öte Yüzü I, II, III), Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf (Akçasazın Ağaları I, II), Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanun Sesi (Kimsecik I, II, III), Yılanı Öldürseler, Höyükteki Nar Ağacı; Çukurova ile çevresini doğası, yaşam koşulları ve insanıyla anlattığı romanlarıdır. Yazar bu romanlarında özellikle yöre dilini kullanmaya özen göstermiştir. Binboğalar Efsanesi ve Ağrıdağı Efsanesi'yle destansı roman örnekleri veren Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe'de Batı Anadolu'ya yönelmiştir. Gözlemlerine dayanarak Çukurova'yı yazarken bir yandan da 1951'de İstanbul'da içine girdiği yeni çevreyi, bu çevrede yaşayan insanları, sorunlarını gözlemlemeyi sürdürmüş, bu gözlemlerin sonucu olarak, İstanbul ve çevresini yansıtan Deniz Küstü, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar Da Gitti romanları ortaya çıkmıştır. Son romanı Fırat Suyu Kan Akıyor Bir Baksana (Bir Ada Hikayesi I) ile yeni bir çizgide görünüyor. 28 / 52

Yine Adana yöresinden olan Orhan Kemal de romanlarında yaşadığı yöreyi yansıtmıştır. Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile ve Dünya Evi romanlarını büyük ölçüde yazarın yaşamından çizgilerle oluşmuştur. Daha çok geçim sıkıntısı çeken insanların yaşayışına eğilen yazarın Gurbet Kuşları, Bereketli Toprakları Üzerinde, Kanlı Topraklar Murtaza, bu konuyu ele aldığı romanlarıdır. Eskici ve Oğulları, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Hanımın Çiftliği'nde ise yoksulluğun aile yaşayışını etkileyişi ele alınmıştır. Romanlarında konu çeşitliliği görülen yazar; Bir Filiz Vardı, Küçücük, Yalancı Dünya, Sokaklardan Bir Kız'da genç kızların değişik nedenlerle içine düştükleri kötü durumları ele almıştır. Romanımıza yeni bir konu olarak giren cezaevinin Orhan Kemal'in Suçlu ve 72. Koğuş romanlarında ele alındığını görüyoruz. Müfettişler Müfettişi ve Üç Kağıtçı'da da yönetimin, siyasal ortamın eleştirisini buluyoruz. Köy enstitüsü çıkışlı iki yazarımız Talip Apaydın ile Fakir Baykurt da kendi yörelerini yazan roman yazarlarımız olarak görünüyorlar. Talip Apaydın'ın romanlarını Polatlı, Eskişehir, Beypazarı yörelerinde ve çevre köylerinde geçer. Sarı Traktör romanıyla tanınan yazar bu romanında köylerde başlayan traktör tutkusunu ele almıştır. Tarla sulama sorununa değindiği Yarbükü, topkak sorununu yansıttığı Ortakçılar (Ortakçının Oğlu), köylünün para bulmak içien kapıldığı boş inançlara yer verdiği Define, Emmioğlu, tütünle uğraşanların yorgunluklarını yansıtan Tütün Yorgunu, köyden kente göçü işlediği Kente İndi İdris, bir çobanın sıkıntılı yaşayışını veren Yoz Davar, köye ve köylüye yönelik değişik sorunları veren romanlarıdır. Vatan Dediler, Toz Duman İçinde ise Kurtuluş Savaşı'na yönelik konularıyla değişiklik gösterirler. Doğduğu yer olan Burdur yöresini romanlarının bir bölümünde yansıtan Fakir Baykurt Yılanları n Öcü romanıyla ün kazanmıştır. Köylü muhtar ilişkisini ele aldığı Yılanların Öcü'nü izleyen Irazca'nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı bir Irazca üçlemesi oluştururlar. Kaplumbağalar, Amerikan Sargısı, Tırpan ise Ankara yöresinde geçen romanlarıdır. Bu üç romanı arasında Tırpan, konusu bakımından dikkati çeken bu romanda istemediği zengin bir köy ağasıyla zorla evlendirilen genç kız, alışılagelindi-ği gibi kendisini aşmaz. Tırpanla, evlendiği erkeği öldürür. Köygöçüren'de köylünün yoksulluğu, köylü kentli karşılaştırılması yapılırken, Onuncu Köy' de köylüyü kalkındırma ele alınır. Yüksek Fırınlar ve Koca Ren ise yazarın Almanya'da yazdığı romanları. Kemal Tahir'in köye yönelik romanları, cezaevinde yattığı Çankırı ve Çorum yöresinde geçer. İlk iki romanı Sağırdere ile Körduman, bir köydelikanlısının iş bulmak amacıyla kente gelişini ve oradaki yaşantısını anlatan romanlar olarak birbirlerini tamamlarlar. Yediçınar Yaylası, Köyün 29 / 52