Gıybeti, İslâm dini kadar şiddetle ve kesinlikle yasaklayan başka bir din ve ahlâk sistemi yoktur. Çünkü İslam dini, insanlara verdiği ehemmiyetin bir gereği olarak, şahsiyetleri korumaya ayrı bir itina göstermiştir. Kişinin temel haklarından biri olan ırz şahsiyetin başta gelen unsurlarından biridir. Şu halde gıybet yasağını kişinin ırzını koruma tedbirlerinden biri olarak mütalaa edebiliriz. Hal böyle iken Müslümanlık dünyasında maalesef gıybet çok yaygındır. Mevcut dinler ve ahlâk sistemleri içinde gıybeti İslâm kadar kesin şekilde yasak ve haram kılan başka bir din ve sistem olmadığı halde Müslümanlar arasında gıybet niçin son derece yaygındır? İslâm gıybeti yasaklıyor, biz bol bol gıybet ediyoruz. İslâm dini kadar gıybeti ve lisan afetlerini kötüleyen bir din yoktur. Müslümanlar kadar da gıybet yapan bir topluluk yoktur. Bu konuda da halkımız eğitilmelidir. Gıybet, İslâm ın terkini emrettiği içtimaî yaralarımızdan birisi, belki de en önemlisidir. Çünkü o, hoş yaşamanın engeli huzursuzluğun kaynağı, küsüşmenin tohumu ve netice itibariyle muvaffakiyetin sırrı olarak bilinen birlik ve beraberliğin amansız düşmanıdır. İki kişi birbirine darılmış mıdır? Mutlaka arada o vardır. Aile ocakları mı sönmüştür? Bütün fenalık yine onun başı altından çıkmıştır. Aile, komşu, mahalle sakinleri ve kabileler birbirilerine kanlı, kinli düşman mı olmuştur? Yine sebep muhakkak odur. İnsanlığın fıtraten muhtaç olduğu toplu yaşama halini zedeleyen, ona kurt düşüren, için için kemirerek eritip çürüten ve böylece koskoca hareketli bir cemiyeti tembel ve virane hale getiren, bu haliyle kötülüklerin analarından biri olan gıybeti, bu feci halinden dolayıdır ki ALLAH Kur an-ı Kerîm de: Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirip gıybet yapmasın. Sizden her hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. 1 Buyurarak gıybeti pek kötü bir çirkinliğe sahip misalle ifade buyurdu. Gıybet yaparak başkalarını çekiştirmek, ölü kardeşinin etini yemek kadar çirkin bir iş. Gıybet ederek günde okkalarca ölü Müslüman eti yenir mi?... 1 / 8
Gıybetin Tarifi Ve Manası: Birisinin gıyabında yani arkasından duyduğu takdirde üzüleceği, hoşlanmayacağı doğru bir söz söylemektir. Kişiyi, gıyabında kötü bir haliyle zikretmektir. Şayet söylenen doğru olmazsa, yalan olursa, zikredilen kötü hal o adamda yoksa bu gıybet değil, bühtan-iftira olur. Bu da insana, onda bulunmayan bir kötülüğü nispet etmek olunca gıybetten daha kötü bir davranıştır. Mesela çok zayıf bir kimse için sıska yahut hani şu bir deri bir kemik adam var ya... Gibisinden bir söz etmek, o duysa, bu sözden hoşlanmayacaksa gıybettir. Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... Dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi mümini üzen her hareket de gıybettendir. Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Kısa boylu bir kimse için bodur, uzun boylu için sırık, kilolu bir zat için şişko demek hem gıybettir, hem de terbiyesizlik... Bazı kimseler, kendilerini çok salih ve çok takvalı sanırlar ve gösterirler, hem de günde birkaç saat gıybet yaparlar. Bu konuda Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz ashabına: Gıybet nedir, bilir misiniz? buyurdu. Ashab: ALLAH ve Resûlu daha iyi bilir, dediler. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz: Din kardeşini arkasından hoşlanmadığı bir sözle anmandır. buyurdu. Ashabtan biri tarafından: - Ya söylediğim şey din kardeşimde varsa ne buyurursun? denildi. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz: 2 / 8
Eğer söylediğin şey onda varsa, onu muhakkak surette gıybet ettin. Eğer söylediğin şey onda yoksa muhakkak ona iftira ettin demektir. Buyurdu.2 Görüldüğü üzere, Resûlullah (S.A.V.) efendimiz gıybeti, hakkında konuşulan kimse işittiği takdirde hoşlanmayacağı bir vasfı ile onu anmak olarak tarif etmektedir. Bu vasfın onda olması suçu hafifletmiyor. Olmaması, gıybetten de büyük olan iftirayı teşkil etmektedir. Bir kimsenin arkasından caiz olmayan bir tarzda bahsetmek üç durum arz eder: Ya Gıybet olur, ya bühtan olur, ya da iftira olur. Her üçünün haram olduğu hakkında Kur an-ı Kerimde ayet-i Kerimeler mevcuttur. Müslüman gıybet etmez, Müslüman o kimsedir ki, insanlar onun elinden ve dilinden selamette olurlar. Diliyle eşek arısı gibi sokan kimse ne biçim Müslümandır? Müslüman görünüşlü bir kişi gıybet yapsa, ona yapma deseler, Benim bu yaptığım gıybet değildir... dese, yaptığı gerçekten gıybet ise o kişinin bu sözüyle küfre düşmüş olmasından korkulur. Gıybet: Din kardeşinde mevcut olan, fakat hoşuna gitmiyen bir şeyi söylemendir. İftira ise: Dîn kardeşinin hakkında duyduğun bir şeyin doğru olup olmadığını bilmeden ve araştırmadan orda-burda bahsetmendir. Gıyabında söylediğin şey, ister bedeninde olan bir noksanlık olsun, ister nesebi hakkında olsun müsavidir. Hatta elbisesi, evi ve hayvanı hakkında olsun. Bütün bu mevzularda bir Müslüman ın hoşuna gitmeyeceği şeyleri arkasından söylemek gıybettir. Ebû Berze el-eslemî (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz: Ey dili ile inanıp, imanı kalbine girdirmeyenler! Müslümanların gıybetini yapmayınız. Onların gizli taraflarını araştırmayınız. Çünkü onların gizli taraflarını, araştıranın gizli tarafını da ALLAH araştırır. ALLAH kimin gizli tarafını araştırırsa, evinin içinde bile olsa onu herkese karşı mahcup eder. buyurdu.3 3 / 8
Enes b. Malik (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu: Mîrac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Ey Cebrâil! Bunlar da kim? diye sordum. - Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını, şereflerini payimal edenlerdir. 4 Hadis-i şeriftete geçen insanların etlerini yiyenler tabiriyle, ayet-i kerimeye tevkifen gıybet edenler kastedilmektedir. Gıybetin böylece kötülenmesi İslam'ın çok ehemmiyet verdiği içtimâî tesanüdü zedeleyici olmasından ileri gelir. Başka çeşit yaraların tedavisi kolay ise de, manevi yaraların, içtimaî hastalıkların tedavisi zordur. Çoğu kere mümkün değildir. Üstelik bu, ferdî hukuka girmektedir, affedilmesi, öncelikle gıybeti edilen kimsenin affetmesine bağlıdır. Halbuki bazan ırkî, mezhebî, siyasî cemaatî mülahazalarla kitlelerin gıybeti yapılmakta, böylece hem ümmet birliği ciddi şekilde yaralar alarak günümüzdeki darmadağanıklıkta olduğu gibi gayr-i İslam unsurlar karşısında güçsüz duruma düşülmekte; hem de öbür dünyaya büyük veballe gidilmektedir. Gıybete giren ufak bir kelamla, icabında bir millet, bir hizib, bir aile mensupları toptan rencide edildiği için günahı büyük olmaktadır. Gıybet, bütün sâlih amelleri, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi yiyip bitirebilir. Evet ateş, kıymık kıymık toplanan odunu bir anda yok eder. Bir hayat boyu binbir zahmetle kılınan namazlar, tutulan oruçlar ve nice fedakârlıklarla verilen sadakalar hesapsız bir çift sözle bir anda yakılıp yok edilebilecek bir nezâhet arz etmektedir. Resûlullah (S.A.V.) efendimizin ikazı bilhassa bu meselede iyi dinlenilmelidir. Gıybet, küçümsenecek bir şey değildir. Çoğu zaman tüyler ürpertici cinayetler, vicdanlar sızlatıcı aile faciaları hep gıybet yüzünden meydana gelir. Gıybet, başkalarını yıkma iştahıdır. Hazır olmayan insanların ırzlarını, üstünlüklerini ve muhterem hususiyetlerini zedeleme ve parçalama arzusudur. Çekingenliğin; korkaklığın delilidir. Çünkü o, arkadan kötülemedir ve bu, hırsızlığın ve haksızlığın belirtisidir. Gıybet, kuvveti olmayanın kuvveti, azmi olmayanların ümidi, yıkıcılığın yoludur. Gıybet ne suretle olursa olsun, haramdır. 4 / 8
Gıybet, lisan afetlerinin en büyüğüdür. Bir Müslümana en fazla zarar veren şey, kendi dilidir. Biz lisanımızı koruyabiliyor muyuz? Gıybetten, nemîmeden uzak duruyor muyuz? İnsanın ahlakî yükselmesine mani olan kötü bir şeydir. Binaenaleyh, bundan kendimizi çekmek ve dilimizi buna alıştırmamak lâzımdır. Herkes seni gıybet etse bile sen kimseyi gıybet etme. Sohbetlerde gıybete sapmamak için, gıybet yapmaya müsait olmayan konular seçilip konuşulmalıdır. Gıybeti dinlemek: Gıybet etmek haram olduğu gibi, yapılan gıybeti dinlemek de haramdır. Binaenaleh, bulunulan mecliste gıybet yapılırsa, mümkünse mani olmalı, değilse meclisi terketmelidir. Bu hususta Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu: Gıybet eden ve dinliyen günahta ortaktırlar. 5 Şu halde, bilfiil gıybet yapmadıkları halde gıybete kulak verip dinliyenler de gıybet günahından kurtulamazlar. Ancak dili ile gıybet yapanları men etmeye çalışırlarsa veya buna imkân bulamadıkları takdirde kalben rıza göstermeyip buğz ederlerse, o zaman mesuliyetten kurtulmuş olurlar. Bir mecliste bir din kardeşimizin gıybeti yapıldığında, o Müslüman kardeşimizi müdafaa ederek ona yardımda bulunmalıyız. Bu konuda Muaz b. Esed el- Cühenî (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu: Kim bir mü'mini bir münafığa, gıybetçiye karşı himaye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin günahından paklanıp çıkıncaya kadar hapseder. 6 Bu hadis-i şerif, bir mü'min gıybet edildiği zaman sessiz kalmayıp, onun müdâfaa edilmesini teşvik etmektedir. Hadis-i şerifteki münafık tan maksad gıybetçidir. Mü'minin yüzüne karşı değilde gıyabında zemmettiği için münafık denmiş olmaktadır. Öyleyse mü'minin himayesi ile kastedilen şey, 5 / 8
onun şerefinin, ırzının korunmasıdır. Bu, lehinde konuşmak veya en azından gıybet etmesine meydan vermemekle olur. Hiç kimseyi gıybet etme, çekiştirme, gıybet yapana mani ol. Söylediğinden çıkıncaya kadar ibaresi söylediğinin sebep olduğu mesuliyetten yani günahtan halâs oluncaya kadar demektir. Daha açık olarak şöyle söyleyebiliriz: Gıybet eden kimse, gıybetiyle kazandığı günahtan, hasmını râzı etmek veya bir şefaate, bir affa uğramak veya günahı miktarınca azab görmek suretiyle temizleninceye kadar köprünün üzerinde hapsedilir. Gıybet edenler, cadde ortasında oturup sağa sola ateş eden kimseye benzer. Hem etraftakileri yaralar, hem de kendi amel sermayesini onlara dağıtır. Bunun için gıybeti işiten kimse, kâdir ise men etmelidir. Böylece gıyaben insanların haklarını koruyanlar, kıyamet gününde himaye edilir. Selef, ibadeti yalnız namaz ve oruçda saymazlardı. İnsanların aleyhinde bulunmamayı en büyük ibadet telâkki ederlerdi. Gıybetten kurtuluş çareleri: Gıybetten kurtulmanın biri icmali diğeri tafsili olmak üzere iki yolu vardır. 1- İcmali yolu: Gıybet yapan kimse, gıybeti sebebi ile ALLAH ın gazabına maruz kaldığını bilmesi lâzımdır. Ve yine bilmesi gerekir ki, gıybet kıyamet gününde hasenatını boşa çıkarır. Kıyamet gününde, gıybet yapanın hasenatı, gıybetini yaptığı şahsa bedel olarak verilecektir. 2- Tafsili yolu: İnsanı gıybete sürükleyen sebebleri bilip, onlardan uzaklaşmakla insan gıybetten kurtulur. Gıybetin caiz olduğu yerler: Gıybet, dinimizce haram ve yasaktır. Buna rağmen dine muvafık bir arzuya başka yolla erişmek mümkün olmadığı vakit gıybet mubah olur. Bu da altı yerde olur: 1- Tezallum: Zulme uğrayan kimsenin, zalimden hakkını almak için, devlet büyüğüne, yetkili şahıslara zulme uğradığını açıklaması caizdir. Falan bana zulmetti diyebilir. 2- İstiane: Dîne aykırı bir işi, münkeri değiştirmek 6 / 8
ve yok etmek için veya âsi bir kimseyi doğru yola çevirmek için başkalarından yardım isterken gıybet yapmak caizdir. Kudreti olduğunu umduğu kimseye, bir kötülüğü gidermek için, falan şöyle yapıyor, onu bu işten alıkoy diyebilir. Bunu yaparken niyeti münkeri kaldırmak olacaktır. Böyle niyet etmezse gıybeti haram olur. 3- İstifta: Yani fetva istemek. Fetva isterken bil-mecburiye yapılan gıybet de caizdir. Meselâ: Bir kimse müftüye der ki; Babam veya kardeşim, yahud kocam veya falan bana şu zulmü yaptı, buna hakkı var mıdır? Bundan kurtuluşun, hakkımı tahsil ve zulmü bertaraf etmenin yolu nedir? Der. Zaruret olduğundan bu konuşma caizdir. Fakat: Şöyle yapan kimse hakkında ne dersiniz, diye sormak ihtiyata daha uygun ve ahlâkî fazilete daha muvafıktır. Bu suretle de maksat hâsıl olur. Şahıs tayini de caizdir. 4- Müslümanları şerden ve zarardan sakındırmak ve onlara nasihat etmek için yapılan gıybet de caizdir. 5- Fıskını ve bid atını açıkça işlemek. Günahları, ahlâksızlıkları, isyanları, rezillikleri açıkça, küstahça, meydan okurcasına işleyen kişi, açıkça şarab içmek, zorla halkın başına geçmeğe çalışmak, halkın malını haksız olarak almak ve batıl işlere yönelmek gibi hallerde, kötülüğü açığa çıkaran kimse hakkında konuşmak caizdir. Her kim hayâ örtüsünü atarsa, artık onun gıybeti yoktur. Bu Hususta Câbir b. Abdullah ve Ebû Hüreyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu: Ne fâsık ne de mücâhir yani günahı açıktan işleyen kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mücâhir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar olmuştur. 7 6- Tarif etmek: Bir kimsenin körlük ve topallık gibi kusuru söylenebilir. Bir. insan, bir lakabla bilinir ise onun bu lakabla anılması gibi. Meselâ: Sulu gözlü, topal, sağır, kör, şaşı ve başka laflar gibi. Onların bu lakablarla tarif edilmesi caizdir. Ancak bu sıfatların kadrini eksiltmek için takılması caiz değildir. O kimselerin bu lakablar söylemeden tarifi mümkün ise, öyle tarif edilmesi daha elverişlidir. Gıybet günahından kurtuluş çareleri: Gıybet yapan bir kimsenin pişmanlık duyması, tövbekar olması ve yaptığına üzülmesi ve gıybetini 7 / 8
yaptığı şahıstan helallık alması gerekir ki, onun hakkından çıkmış olsun. Yapılan gıybeti, gıybet edilen duymuş ise, mutlaka helallik alması lâzımdır. Fakat gıybeti yapılan şahıs ölmüşse veya gaib olup görme imkânı yoksa o takdirde, onun hakkında çok çok istiğfarda ve duada bulunmak hasenat ve iyilikleri çoğaltmak lâzım ve yerinde olur. Helallik istenildiği zaman, helal edilmelidir. Esasen insanî meziyet bu gibi hakları bağışlamaktadır. Hakkını helal edenler. ALLAH katında hak sahibi olan kimselerdir. Bunların hakkını Bizzat ALLAH Teâlâ öder.... 1 Hucuarat sûresi:12, 2 Müslim, Birr:70, No:2589; Ebû Dâvud, Edeb:40, No:4874; Tirmizi, Birr:23, No:1935, 3 Ebû Dâvud, Edeb:40, No:4880, 4 Ebû Dâvud, Edeb:40, N0:4878, 4879, 5 Acluni, Keşfu l-hafa, 2/280, N0:2323, 6 Ebû Dâvud, Edeb:41, N0:4883, 7 Rezîn ilavesidir. Buhârî'de ikinci kısım mevcuttur. Edeb:60; Müslim, Zühd:52, N0:2990 8 / 8