RAHMÂN SÛRESİ Nuzul 41 / Mushaf 55

Benzer belgeler
İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

HÜMEZE SÛRESİ Nuzul 34 / Mushaf 104

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

TARIK SÛRESİ Nuzul 38 / Mushaf 86

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

ON EMİR الوصايا لعرش

Ders : 185. Konu : MEKKE DE GİZLİ DAVET. MEKKE DÖNEMİ ve DAVET BYK&ŞYK DERSLERİ

ARAPÇADA İSİMLER. Sonu ref ile biten sözcüğe ref edilmiş anlamında merfû adı verilir. Ref alametleri:

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

EV SOHBETLERİ SOHBET Merhamet

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

tyayin.com fb.com/tkitap

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

Yarışıyorlarkoşuyorlar

KEVSER SÛRESİ Nuzul 15 / Mushaf 108

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

NÛH SÛRESİ Nuzul 64 / Mushaf 71

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

KADR SÛRESİ Nuzul 12 / Mushaf 97

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

MÜZZEMMİL SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE GİRİŞ SURENİN KONUSU. MÜZZEMMİL SURESİ Mushaf Yeri 73. Ayet Sayısı 20.

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

1 Bahattin Akbaş, Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı 2 İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, Xlll/115 3 Kasas, 28/77. 4 İbrahim, 14/34. 5 İsrâ, 17/70.

Îman, Küfür ve Tekfir 2

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

İSİMLER VE EL TAKISI

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

Ders : 57 Konu: Şeytanla Mücadele

İSLAM HUKUKUNDA CEZA CEZALAR

Kur an şöyle buyurmaktadır: Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki,

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

ŞEMS SÛRESİ Nuzul 28 / Mushaf 91

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

KAZA VE KADERE İMAN *

Konulu Tefsir Metodu Bir Usûl Sayılabilir mi ve Bunun Kur an ı Anlamaya Katkısı

Melek BOZDOĞAN Murat BOZDOĞAN

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

İHLAS SÛRESİ Nuzul 25 / Mushaf 112

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

NÂZİ ÂT SÛRESİ Nuzul 48 / Mushaf 79

2 İSLAM BARIŞ VE EMAN DİNİDİR 1

İBN SİNA NIN RUH İLE İLGİLİ KASİDESİ İbn Sînâ, el Kasidetü l Ayniyye isimli kasidede insanî nefsin bedenle birleşmesi ve ondan ayrılışını konu

MÜNAFIKLARIN VASIFLARI MÜNAFIKLARIN VASIFLARI. Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (rh.a)

EV SOHBETLERİ AT. Ders : 6 Konu : Kitaplara İman. a) Kitaplara Topyekün İman

TEKVİR SÛRESİ Nuzul 8 / Mushaf 81

SECDE SÛRESİ Nuzul 57 / Mushaf 32

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

ALLAH YOLUNDA CİHAD1

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

ÖRNEK VAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK 299 CENNET VE NİMETLERİ

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

EV SOHBETLERİ 133. SOHBET SOHBET HUZUR İSTİYOR MUYUZ?

Transkript:

RAHMÂN SÛRESİ Nuzul 41 / Mushaf 55 Surenin Adı: Allah ın isimlerinden biriyle başlayan tek sûredir. Allah ın merhametin sonsuz kaynağı oluşunu ifade eden Rahmân adını ilk âyetinden alır. Daha Rasulullah hayattayken bu adla anılmıştır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Mekke de nazil olmuştur. 1

MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE Rahmân sûresi, inkârcı muhatapların Furkan 60 taki Rahmân da neymiş? sorusuna cevap olarak inmiş olmalı dır. Sûrenin üslûp ve muhtevası baştan sona böyle zımni bir cevabı içerir. İki sûre arasındaki bir başka irtibat da, bu sûrenin 19-20. âyetleriyle Furkan 53 arasındaki muhteva benzerliğidir. Hz. Esma dan gelen ve Hicr: 94 e atıf yapan Ahmed b. Hanbel rivayetine göre, bu sûrenin Hicr den önce indiğini varsaymak gerekir. İbn Abbas tertibinde şerh-asr arasında 13. sırada yer alan sûre, Osman tertibinde Ra d-insan arasında 97. sırada yer alır. Birincisi çok erken ikincisi çok geçtir. Cabir tertibinde Furkan dan sonra yer alır ki, en isabetlisi budur. İbn Hişam ın nakline göre, İbn Mes ud sûreyi Kâbe de açıktan okumuş ve bu yüzden uğradığı saldırıyı; Allah düşmanlarını daha önce hiç bu kadar zavallı halde görmemiştim şeklinde değerlendirmiştir (es-sîratu n- Nebeviyye). Necm sûresi şirki eleştiri çığırı açmıştı. Bu saldırı, açılan bu çığırda ilerleyen Muhammedî davete yönelik bir gözdağı olarak okunmalıdır. Bütün bu verilere göre sûre peygamberliğin 5 veya 6. yılına yerleştirilebilir. Surenin Konusu: Hayranlık verici bir belagata sahip olan sûre, bir dip akıntısı gibi muhatabın ruhuna işleyen bir iç musikiye sahiptir. Konu itibarıyla Allah ın insana olan; rahmet, sevgi ve şefkatini beyan eder. 2

Bu rahmetin tezahürlerini sıralarken, en başa vahiy nimetini yerleştirir. Zımnen bu, Hidayet, Allah ın insana sunduğu nimetlerin başında gelir vurgusunu taşır. Sure; Kur an da Esma-i Hüsna ile başlayan tek suredir. Er-Rahman. Müşriklerin, Rahman da neymiş? (Furkan 20) inkarına karşılık bir cevap sadedinde gelir. Müşrikler bu isme ömürleri boyunca karşı cephe almışlardır. Er-Rahman; özünde merhametli, mutlak merhametin menbaı anlamına gelir. Esma-i Hüsna içerisinde bu sıfat sadece Allah için kullanılır. Surede Rahman isminin ardından gelen Kur an ı O öğretti ayeti, vahyin Rahman ın insanlığa en büyük rahmeti olduğunu gösterir. Ayette iki şeyden sözedilmektedir. Kur an ve, Öğretmek Kur an ayrı bir rahmet, öğrenme yeteneği ayrı bir rahmet, Rahman ın öğretmesi ise daha farklı bir rahmettir. Bu rahmetler insanın yaratılışından bile önceliklidir. Vahiy ve öğrenme yeteneği olmasaydı insan beşer olmaktan insan olmaya yükselemezdi. İç sesi ruha sefa veren surede, cennete dair öyle muhteşem tasvirler yapılır ki, iman gözüyle bakan bir mü min adeta cenneti görür gibi olur. Mutlak ve kalıcı güzelliği böylesine tasvir eden surenin zirvesi, Allah tan başka hiçbir şeyin sonsuz olmayacağını dile getiren şu muhteşem pasajdır. Oradaki her varlık fanidir; baki kalacak olan azamet ve ihtişam sahibi Rabbinin zatıdır. O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz.? (26-28) Sûre varlığın çift kutupluluğu yasasını baştan sona muhataba hissettirir. Allah ın hayata her an müdahil olduğu hakikatinin en veciz ifadesi bu sûrede dile gelir: O her an, hayata ve varlığa dair her işe müdahildir (29). Sûrede O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? sorusu 31 kez tekrar edilir. Fakat bunların hiç biri diğerinin tıpkısı anlamında bir tekrar değildir. Her biri, hemen öncesinde anılan nimete vurgu yapar. Rahmân ismiyle başlayan sûre Celal ve İkram gibi birbirini dengeleyen iki ilâhi isimle son bulur. 3

ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ح ن م ا ر ١ 1 RAHMÂN?..1 (1) Rahmân da neymiş? (Furkan: 60) itirazına zımni bir cevap: Rahmân ı mı merak ediyorsunuz? O zaman dinleyin ki, O ع لنم ح ق م ح ر ٢ 2 Kur an ı O öğretti, خ ل ق ح ل ن س ار ٣ 3 İnsanı O yarattı, (2) (2) Var olmak, yokluğa nisbetle büyük nimet. İnsan öncelikle var olma nimetine şükretmeli. Yaratma iki öğretme arasında gelmiş. Bu şu demek: İnsan ancak talim ve terbiye ile insan olur. Eğitim ve öğretimin temeli ise merhamet ve şefkattir. ع لنا ه ح ب ار ٤ 4 İnsana kendini ifade etmeyi O öğretti. (3) (3) Ta lim, anlamın tasavvuru için benliği tahrik etmek tir. Bu, tasavvurun inşasıdır. Zira tasavvurunuzu kim inşa etmişse Rabbiniz odur. ح نشا س و ح ق ا م ب س ب ار ٥ 5 Güneşi ve ayı mükemmel bir hesapla yörüngelerinde hareket ettiren de (O). (4) 4

(4) Veya: zamanı tayin için bir ölçü kılan (krş. En âm: 96). Kur an ın beyan sistematiğinde ay ve güneş iki kutbu temsil eder: Gecenin ve gündüzün âyeti. Ayın ışığı nûr güneşin ışığı dav ile ifade edilir. (Ayrıntılı bir açıklama için bkz. Yûnus: 5) Bununla kozmik uyuma dikkat çekilir. Zımnen: İnsana âmâde kıldığı aya-güneşe bile düzen koyan Allah, kendisine âmâde kıldığı insan için düzen koymasın mı? (Nuzul 73 / Mushaf 6 : En am 96 Aşağıdadır.) ف ا ق ح ل ص ب اح و ج ع ل ح ن ل س ك ن ا و ح نشا س و ح ق ا م س ب ان ا ذ ك ت ق د م ح ع ز ز ح ع ل م ٦٩ 96 O dur tan yerini ağartan ve geceyi dinlenme vakti, güneşi ve ayı zamanı tayin ölçüsü kılan. Bunlar, her şeyi bilen sonsuz kudret sahibinin iradesiyle tayin ve tesbit edilmiştir. (Nuzul 69 / Mushaf 10 : Yunus 5 Aşağıdadır.) ه و ح نذى ج ع ل ح نشا س ض اء و ح ق ا م ن و م ح و ق ند م ه ا ن از ل ت ع ل ا وح ع د د ح س ن ر و ح س اب ا ا خ ل ق للا ذ ك ح ن ل ب ا ق ف ص ل ح ل ات ق و م ع ل ا ور ٥ 5 Güneşi aydınlığın kaynağı ve ayı ışık yansıtıcı yapan;(11) yılların sayısını ve hesabı(nı) bilesiniz diye ona evreler takdir eden O dur. Bunu başka değil, mutlak hakikate (bir atıf olsun) için halk eden Allah, bilmek isteyen bir toplum için varlık âyetlerini(12) ayrıntılı olarak açıklıyor. (11) Dıyâ (dav ), Kur an da aydınlatan kaynak anlamında kullanılmıştır (krş. Bakara: 17; Kasas: 71). Dilde ışığın kaynağı için kulanılır. Daha çok işlevsel ve hep maddî anlamdadır. Nûr ise, birinciyi de kapsayan ve maddî-mânevî, somut-soyut tüm ışıma ve ışıtma süreç, araç ve hâlleri için kullanılır (Müfredât; Lisân ve Mekayîs). Işığın azına da çoğuna da nûr adı verilebilir. Fakat dav sadece nurun çoğuna verilen addır. Bu nedenle gün ışığına dav denmiştir (İtkân III, 232). Ay için kullanıldığında ışık yansıtıcı anlamına geldiği kozmik bir hakikattir. Türkçe de aydınlık ve ışık birbirlerinin yerine kullanılsalar da (fi. Sami), birinciyi dıyâ, ikinciyi nûr karşılığı olarak kullanmayı tercih ettik. (12) Burada açıklananın vahyî âyetler değil, güneş ve ay gibi kozmik âyetler olduğu anlaşılmaktadır. Kevnî ve kavli olanıyla tüm âyetler, aslında birer gösterge dirler; bir asla delalet eder, bir hakikati gösterirler. Bu âyetlerin gösterdikleri gerçek ise Mutlak Hakikat olan Allah tır. Yukarıdaki çevirimiz, işte bu yaklaşıma dayanmaktadır. و ح ننج م و ح نشج م س ج د حر ٩ 6 Gövdesiz ve gövdeli bitkiler (5) O nun emrine boyun eğerler. (6) (5) Veya: Yıldızlar ve ağaçlar. Necm, çayır çimen gibi gövdesiz bitkileri de ifade eder. Tercihimiz İbn Abbas ın görüşüne dayanmaktadır. (6) Lafzen: secde ederler. Zira secde, yaratılış amacıyla uyum içinde olmayı sembolize eder. İradesiz varlıklar bile O na boyun eğerken, iradeli insanın başkaldırması akıllılıkla bağdaşır mı? 5

و ح نسا اء م ف ع ه ا و و ض ع ح ا ز حر ٧ 7 Yine göğü özenle O yükseltti, bir denge ve ölçü koydu:(7) (7) Kadere iman, bir bakıma ölçüye imandır. Ve ölçüsüzlük de kadersizliktir. O nun ölçülerini aşan, kaderini, yani haddini aşar. ح ن ل ت ط غ و ح ف ى ح ا ز حر ٨ 8 Ki siz (ey insanlar), dengeyi bozup ölçüyü kaçırmayın! و ح ق ا وح ح و ز ر ب ا ق س ط و ل ت خ س م وح ح ا ز حر ٦ 9 Yine istikametle ölçüp biçin, ölçme değerlendirme yaparken haksızlık etmeyin! و ح ل م ض و ض ع ه ا ل ن ام ١١ 10 Yine O, yeryüzünü orada yaşayan tüm canlıların (8) (ayağı altına) özenle serdi;(9) (8) Kur an da yalnızca burada kullanılan el-enâm a, 245 kez her tür kalıpla kullanılan el-halk (bütün bir mahlukat) mânası verilmesi doğru değildir. Kelime bağlamdan da anlaşılacağı gibi, sadece yeryüzünde yaşayan canlılarla sınırlı bir anlama sahiptir. (9) Bütün nimetler insanın gerdanına takılmış bir gerdanlıktır. Gerdanlar gerdanlıklara değil, gerdanlıklar gerdanlara kurban olmalıdır. Sultan ölünce sarayın ne hükmü kalır? Hayat süren leş olmamak: işte bu! 6

ف ه ا ف اك ه ة و ح ننخ ل ذ حت ح ل ك ا ام ١١ 11 Orada envai çeşit meyveler, salkım saçak hurma ağaçları 7

و ح ب ذ و ح ع ص ف و ح ن م ار ١٢ 12 Ve filizlenen danelerle hoş kokulu çiçekler verdi(10) (10) Endülüslü büyük alim Şatıbi, ölümsüz eseri el-muvâfakât ta hükümleri üç ana kategoriye ayırır: Zaruriyyat, Hâciyyat, Tahsîniyyat; yani; Olmazsa olmazlar, Gerekli olanlar, Tamamlayıcı güzellikler. Bu âyet, şatıbi nin üçlü sistemi üzerinden anlaşıldığında Rahmân, her üçünü de verdi vurgusuna sahiptir. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ١٣ 13 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz?(11) 8

(11) Kumâ ikil zamiri neye delalet eder? İnsan ve cinlere işaret ettiği yaygın yorumuna İbn Aşur Kur an cinlere değil insanlara gönderildi gerekçesiyle karşı çıkar. İman ve küfre delalet edebilir. Meryem sûresinin 20. âyetindeki birbirine karışmayan iki su kütlesi, iman ve küfre mecazi bir atıf olarak kabul edildiğinde (Furkan: 53), bu yorumu destekler gibidir. Mü min olsun kâfir olsun, doğum ve ölüm insanın kaçamayacağı iki gerçektir. Râzî bu ikil zamirin, âyetin içeriğine tekrar vurgusu kattığı kanaatindedir. Bizce erkek ve kadın, madde ve anti madde, görünen ve görünmeyen âlem, madde ve mâna, ceset ve ruh ve daha bir çok çifti kapsayacak şekilde eşyanın çift kutupluluğu gerçeğine bir atıf olarak yorumlanabilir. Görünen ve görünmeyen boyutuyla insanın çift kutbuna delalet edebileceği gibi, idrak ve irade sahibi varlıkların görünen kutbu olan insanla görünmeyen kutbu olan cinne de delalet edebilir. Bazı âyetlerden yola çıkarak buradaki ikil zamirin insan ve onun iç ben ine delalet ettiğini söyleyebiliriz. Kur an, Fussilet 25, Zuhruf 36 ve Kâf 16-29 da insan ve iç ben (öteki kişilik) arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Özellikle Kâf 16-29 arasında insan ve iç ben i sanki iki tarafmış gibi ahiret sahnesinde karşılıklı konuşurlar. Orada tasvir edilen cehennemlik olan insan ve iç benidir. Fakat 46. âyetteki iki cennet, bu iki boyuta bir ödül olsa gerektir. İşin hakikatini Allah bilir. خ ل ق ح ل ن س ار ا ر ص ل ص ال ك ا ف نخا م ١٤ 14 O insanı ateşte pişirilmiş gibi kuru, ses veren balçıktan yarattı,(12) 12 Bkz. Hicr: 26 Yeryüzünün ateş topu (magma) haline atıf olarak da anlaşılabilir. (Nuzul 72 / Mushaf 15 : Hicr 26 Aşağıdadır.) و ق د خ ل ق ن ا ح ل ن س ار ا ر ص ل ص ال ا ر ا ا ا س ن ور ٢٩ 26 DOĞRUSU Biz insanı süzme, kurumuş, ses veren bir balçık türünden;(21) özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun çamur nevi bir şeyden yarattık.(22) (21) İnsanın (İnsan için bkz. İnsan: 1) biyolojik ve elementer yaratılış süreciyle ilgili olan bu âyette geçen salsâl, kuru ve ses çıkarmaya elverişli bir şeye vurularak elde edilen ses anlamına gelir (Râğıb). Akustik kabiliyetinden yola çıkarak çanak, çömlek, küp gibi kurutulmuş çamurdan yapılan nesnelere de ateşte pişirilmeden önceki haliyle salsâl adı verilir. Ateşte pişirilme süreci, ke lfahhâr gibi ilave bir ibareyle ifade edilmiştir (msl. Rahmân: 14). Ses veren çamur, zımnen düşünen ve konuşan, yani akıl sahibi olan bir varlık yarattık anlamına gelir. Üçü bu sûrede (26, 28, 33), biri Rahmân 14 te olmak üzere Kur an da dört yerde geçen kelimenin yer aldığı tüm âyetler, karmaşık ve muhteşem bir inşanın eseri olan insanın biyolojik kökeninin basit ve sıradanlığına dikkat çekmektedir. Allah ın müdahalesiyle, bu değersiz ve yetersiz elementlerden insan gibi bir şaheser yaratılmıştır. Kur an ın, insanın yaratılışını toprak ve toprak cinsinden olan değişik maddelerle irtibatlandırmasının bir başka nedeni ise, insanın yeryüzündeki yaşamını ve gelişimini sağlayacak şekilde toprak ve onun üzerindeki organik ve inorganik elementlere bağımlı olarak sürdürmek zorunda oluşunu beyan içindir. Çeviriye süzme olarak yansıttığımız karşılık salsale sözcüğünün anlamlarından birinin de suyun geride bıraktığı unsur olmasından dolayıdır (Râğıb). Bunu, içinde hayat emareleri bulunan mikro organizmaların yer aldığı özlü tortu olarak algılayabiliriz. Salsal in de, hemen ardından gelen hamein mesnun gibi, çözülmeye, bozulup kendi tabiatından başka bir tabiata geçmeye elverişli bir özelliğe sahip olduğu, kokuşma anlamına gelmesinden anlaşılmaktadır (Râğıb). Bu kokuşmayı, mevcut bağlamda olgunlaşma ve kıvamına erme anlamında almak yerinde olacaktır. Çünkü İbn Abbas salsal i toprağın en değerli ve en özlü (el-ceyyid) birimi şeklinde anlamıştır (Taberî). 9

(22) Kur an da (üçü aynı formla bu sûrede, biri farklı formla 18.86 da) sadece dört yerde kullanılan hame, kokuşup başkalaşarak hüviyetini değiştiren konsantre kara balçık anlamına gelmektedir. Beydavi bu başkalaşmayı, toprak-su karışımının üzerinden uzun süre geçmesi ile açıklar. Mesnun, Sibeveyh gibi kimi dil otoritelerine göre orijinal bir şekil alma sürecine tabi olan anlamına gelir ki, Sünnet in anlamlarından biri de budur. Min hamein mesnun ibaresi bu bağlamda, insanın Allah tarafından belirlenen ideal sûreti alması için, hem ilk yaratılıştaki biyolojik tekamül sürecine, hem de anne karnındaki embriyolojik sürece bir atıf olarak anlaşılabilir (krş. Nûh: 14). Zira Mü minûn: 12-14 te, hem elementer süreç hem de embriyolojik süreç art arda birlikte ele alınır. Buna bakarak, Kur an ın iki süreci birbiriyle eşleştirdiğini söyleyebiliriz...nevi bir şey şeklindeki çevirimiz, belirsizlik formunun, bir tür, bir çeşit anlamı katan özelliğine dayanır (İtkân II, 291). و خ ل ق ح ج ا نر ا ر ا ا م ج ا ر ن ا م ١٥ 15 Görünmeyen varlıkları da tarifsiz, ateş türü bir karışımdan halk etti(13) (13) Tabiatı ateşten olan bu varlıklar insandan önce yaratılmışlardır (bkz. Hicr: 27). (Nuzul 72 / Mushaf 15 : Hicr 27 Aşağıdadır.) و ح ج ا نر خ ل ق ن اه ا ر ق ب ل ا ر ن ا م ح نسا وم ٢٧ 27 Görünmez varlıkları ise, (insandan) daha önce, yakıp kavuran (şaşırtıcı bir karışımda) zehir gibi (insanın gözeneklerine) nüfuz eden tarifsiz bir ateşten yarattık.(23) (23) Cinn için bkz. A râf: 179, not 1. Görünmeyen varlıkların kökeni konusunu yarı simgesel bir dille açıklayan bu âyette yer alan nari ssemum, değişik yorumlara konu olmuştur. Bizim yakıp kavurucu ve zehir gibi nüfuz edici şeklindeki çevirimiz, semûm un biri diğerine tercih edilemez olan kök anlamlarına dayanmaktadır. Bu çok özel nâr ın (ateş veya ışın) tabiatına ilişkin bir ayrıntıyı Rahmân: 15 te geçen min mâricin min nâr ibaresinde bulmaktayız. Parantez içindeki şaşırtıcı bir karışım açıklaması, mâric e dayanır (Râğıb). Nâr ın bilinen bir ateş olmadığı, belirsiz gelmesinden anlaşılmaktadır. Bu durumu çeviriye tarifsiz sözcüğüyle yansıttık. Burada, yeryüzünün insan yaşamına elverişli olmadan önceki magma dönemindeki fonksiyonuna ilişkin bir işaret var gibidir. Meleklerin yaratıldığı nûr ile cinlerin yaratıldığı nâr arasında sadece etimolojik ve fonetik bir yakınlık değil, aynı zamanda bir mahiyet yakınlığı olduğu da söylenebilir. Zaten bir cevherden çıkan iki arazı ifade eden ışık ve ateş kelimeleri de, bu yakınlığın niteliğini ele verir. İşin hakikatini Allah bilir. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ١٩ 16 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz?(14) (14) Nimeti inkâr nimeti vereni inkârdır. Bu âyetteki nimet iki şekilde anlaşılabilir: ya görünmeyen yaratıkların varlığı, ya da onların insanın üzerinde fiili bir gücünün olmaması (İsra: 65). (Nuzul 68 / Mushaf 17 : İsra 65 Aşağıdadır.) ح نر ع ب ادى س ك ع ل ه م س ل ط ار و ك ف ى ب م ب ك و ك ل ٩٥ 65 Ama unutma ki, (gerçek) kullarım üzerinde senin etkin bir gücün olmayacaktır: (88) zira senin Rabbin, (kullarını) koruyucu otorite olarak haydi haydi yeterlidir! (88) Sultân, güç ve otorite anlamındaki es-selt kökünden türetilmiş olsa da, yalınkat bir güce değil, etkin ve inandırıcı güce delalet eder (Etimolojisi için bkz. İbrahim: 10, not 6). Çünkü sultân, sahibinin ehliyet, liyakat ve doğruluğunu gösteren belge ya da yetki anlamına gelir (Mekâyîs). 10

م ب ح ا ش م ق ر و م ب ح ا غ م ب ر ١٧ 17 O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbi(15) (15) Yani: O, her yerin Rabbidir. İbare gündoğumunun iki uç noktasıyla, günbatımının iki uç noktasını ifade eder. Zımnen: Allah kâinattaki nizamın tek garantisidir. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ١٨ 18 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ا م ج ح ب م ر ل ت ق ار ١٦ 19 O, iki denizi salarak birbirine kavuşturur; ب ن ه ا ا ب م ز خ ل ب غ ار ٢١ 20 (Ama) aralarında aşamayacakları tarifsiz bir engel var (eder): ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٢١ 21 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (16) (16) Bu iki su kütlesinin nitelikleri Furkan 53 te verilir. Tuzlu deniz suyundan buharlaşma yoluyla tatlı kara sularının elde edilmesine delalet edebileceği gibi, Denizlerdeki tatlı su kaynaklarının tuzlu deniz suyuna karışmamasına da delalet edebilir. Bu iki âyet, lafzî delaletin ötesinde mü min ve kâfirin iman ve küfrüyle alâkalı olarak okunabilir. Yine, birbirine değen fakat karışmayan iki deniz bilinçaltı ve bilinçüstü olarak da yorumlanabilir. 11

(Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 53 Aşağıdadır.) 53 HEM iki denizi birbirine salan, hem de biri tatlı-susuzluğu giderici ve diğeri tuzlu-acı olduğu halde bu ikisi arasına karışmalarını önleyici (görünmez) bir perde ve aşılmaz bir engel koyan yine O dur.(67) (67) Dünyadaki bazı nehir, boğaz ve körfezlerde görülen büyük su kütlelerinin birleşme noktalarında gerçekleşen bu muhteşem olay, yüzey gerilimi adı verilen ilâhi bir yasaya bağlı olarak gerçekleşmektedir. Ne var ki üstteki örneklerde olduğu gibi, bunun da lafzî delaletle sınırlı olmayıp insani bir duruma dikkat çektiğini düşünebiliriz. O da tıpkı Mekke ortamında olduğu gibi imanla küfrün, mü minle kâfirin yan yana yaşamasına rağmen aralarında sanki görünmez bir duvar var gibi birbirlerine karışmamalarıdır. Bu yorumumuza göre; iman tatlı ve susuzluk gideren bir suya, küfürse acı ve içeni yakıp kavuran bir suya benzetilmiştir. خ م ج ا ن ه ا ا ح ل ؤ ؤ و ح ا م ج ار ٢٢ 22 O ikisinden inci ve mercan çıkar: (17) (17) Veya Ferrâ nın tercihiyle: irili ufaklı inciler çıkar. İnsan merkezli bir anlamanın izini sürerek bu âyeti Hz. Peygamber in şu sözü ışığında yorumlayabiliriz: İnsanlar madenler gibidir; cahiliyyede değerli olanı İslâm da da değerli olur (Buhârî, Bed u l-halk, 63:21). Yine İnsanlar develer gibidir; bazen yüz tanesi bir arada olur da, binecek bir tane dâhi bulamayabilirsin (Buhârî). Küfür perdesi incinin üzerini örten midye kabuğudur. O kabuğu kaldırmayı bilen inciye ulaşır. Bilinçaltının en derinlerinde fıtratın kendi kendini savunurken oluşturduğu incilere işaret olarak okunabilir. İnci-Mercan mesâni özelliği gereği zıt kutupluluk oluşturur. Biri denizin en dibinde, diğeri yüzeyine yakın yerde yaşar. Biri vahyin maksadından diğeri lafzından çıkarılacak mâna mücevherlerini çağrıştırır. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٢٣ 23 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? 12

و ه ح ج و ح م ح ا ن ش ا ت ف ى ح ب م ك ا ل ع ل م ٢٤ 24 Yüce dağlar gibi (18) denizde hızla akıp giden koca gemiler O nun (yasalarına) tabidir: (19) (18) Veya: (Yelkenleriyle) açılmış sancaklar gibi. Semada yüzen bütün gök cisimlerini içerir. (19) Tatlı veya tuzlu, tüm suların yasasını Allah koymuştur. Su akıllıdır, Su canlıdır ve Su mucizedir. Zımnen: Allah yüce iradesini mü min-kâfir demeden, her tür tavır alışın üstünde ve ötesinde gerçekleştirir. Yani: Allah gemisini kâfirin küfrüne rağmen yürütür (krş. Tevbe: 32). 13

(Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 32 Aşağıdadır.) م د ور ح ر ط ف ؤ ح ن و م للا ب ا ف و حه ه م و ا ب ى للا ح ن ل ح ر ت نم ن و م ه و و ك م ه ح ك اف م ور ٣٢ 32 Onlar Allah ın (hidayet) nurunu üfürükleriyle(40) söndürmek istiyorlar; Allah ise, dinini tamamlamak dışındaki bir seçeneğe asla izin vermeyecektir; tabi ki inkâr edenler istemese de (40) Lafzen: ağızlarıyla (krş. Saf: 8). Mecazen asılsız söz, kuru sıkı atış anlamını da içerisinde taşıyan üfürük karşılığını, bi-efvahihim ibaresinin mecazi çağrışımlarını da çeviriye kazandırmak için tercih ettik. Bir önceki âyet bu üfürmelerin putlaştırmayla ilgili olduğunu örnekleriyle vermektedir. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٢٥ 25 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ك ل ا ر ع ل ه ا ف ار ٢٩ 26 Oradaki her varlık fânîdir; (20) (20) Yaratılmışlar hiyerarşisinde en üst sırayı şuurlu varlıklar (men) işgal eder. Eğer mahlukatın zirvesi olan varlıklar bile fani ise, şuursuz varlıkların fani olduğu kendiliğinden anlaşılır. 14

و ب ق ى و ج ه م ب ك ذ و ح ج ل ل و ح ل ك م حم ٢٧ 27 Bâkî kalacak olan azamet ve ihtişam sahibi Rabbinin zatıdır: (21) (21) Veya: Rabbinin rızasıdır. Lafzen: Rabbinin yüzüdür (bkz. Gaşiye: 2). Azamet ve ihtişam diye çevirdiğimiz Celâl ve İkrâm, kahır-lütuf dengesini ifade eden iki ilâhi isimdir. Krş. O nun zatı dışında her şey helâk olmaya mahkûmdur (Kasas: 88). (Nuzul 61 / Mushaf 88 : Gaşiye 2 Aşağıdadır.) و ج وه و ا ئ ذ خ اش ع ة ٢ 2 Bazıları (2) vardır o gün; zillet içinde yıkılmıştır; (3) (2) Lafzen: Bazı yüzler. Yüz, sahibinden kinayedir (krş. Rahmân: 27). Delili 6. âyetteki onlar için ibaresidir. (3) Huşû kalp fiillerindendir. Yalnız insan için kullanılır. Zira huşû bilgi ve bilinçten kaynaklanır. Mesela Allah ın büyüklüğü hakkında insanın bilgisi arttıkça huşû u da artar. Mü minlere dünyada nisbet edilir, kâfirlere ve münafıklara âhirette. Burada olduğu gibi, Allah tan dünyada huşû duymadılarsa âhirette mecburen duyacaklar (krş. Nâzi ât: 9). Fakat dünyada duyulan huşû sahibi için izzet ve şeref, âhirette duyulan huşû sahibi için zillet ve meskenet olacaktır. (Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 88 Aşağıdadır.) و ل ت د ع ا ع للا ح ه ا ح خ م ل ح ه ح ن ل ه و ك ل ش ی ء ه ا ك ح ن ل و ج ه ه ه ح ك م و ح ه ت م ج ع ور ٨٨ 88 Ve asla Allah la beraber başka bir ilâha yalvarıp yakarma! O ndan başka ilâh yok: her şey yok olacak, sadece O nun Zatı baki kalacak. Nihai yargı yalnız O na aittir: sonunda elbet hepiniz O na döndürüleceksiniz. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٢٨ 28 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? س پ ل ه ا ر ف ى ح نسا و حت و ح ل م ض ك نل و م ه و فى ش ا ر ٢٦ 29 GÖKLERDE ve yerde bulunan her varlık O na muhtaçtır; (22) her an O, hayata ve varlığa dair her işe müdahildir: (23) (22) Lafzen: Ondan ister. Krş. Ey insanlık ailesi! Allah a muhtaç olan sizlersiniz; Allah a gelince: O kendi kendine yeten sonsuz zenginlik sahibidir (Fâtır: 15). (23) şe n, sıra dışı tavır ve eylemleri ifade eder. Bu bağlamdaki en doğru karşılığı; Mahlukata dair büyük ve sıra dışı muhteşem müdahale dir. Eskimez tabirle, O, her anda bir şandadır. Bu cümle, Allah ın müdahil olmadığı bir alan tasavvuruna dayalı her tür seküler yaklaşımı dışlar. Daha kendi bedeninin işleyişine müdahil olamayan, dolaşım, sinir, sindirim, boşaltım, lenf sistemi gibi bir dolu unsurun kendi müdahalesi dışında işlediği insan, Allah ın, yarattığı varlıklara ve zamana müdahalesine kafa tutuyorsa, burada ciddi bir kendini bilmezlik ve algı problemi var demektir. 15

ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٣١ 30 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? س ن ف م غ ك م ح ه ح نثق ل ر ٣١ 31 Ey ağır bir yükün (24) altına giren çift: (25) Size ayıracak zamanımız da olacak! (26) (24) Bu yük Ahzab 71 de emanet olarak geçen; irade ve onun sonucu olan sorumluluğa atıf. Âyetteki zamir tıpkı 39. âyetteki zenbihi gibi tekildir. Bu da bu âyetlerdeki ins-cin çiftini, adeta bir hakikatin iki farklı yüzü gibi algılamamıza izin vermektedir. Ayrıca 46. âyetteki çifte cennet vaadi de bu algıyı desteklemektedir 13. âyetin 11 nolu notuna bkz.. (25) Sakalân, birbirini dengeleyen çift taraflı ağırlık (Elmalılı). İns ve cin, görünen ve görünmeyen, fizik ve metafizik tarafıyla hayatı dengeleyen iki karşıt unsurdan oluşan iki kutup veya aynı özün bir çift yüzü gibi düşünülebilir. (26) Hemen üstte yer alan 29. âyetteki hakikati istismar ederek; O nun işi başından aşkın, bize ayıracak zamanı mı var? diyeceklere cevap. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٣٢ 32 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ا ا ع ش م ح ج ر و ح ل ن س ح ر حس ت ط ع ت م ح ر ت ن ف ذ وح ا ر ح ق ط ا م ح نسا و حت و ح ل م ض ف ان ف ذ وح ل ت ن ف ذ ور ح ن ل ب س ل ط ار ٣٣ 33 Siz ey görünmez ve görünür varlık (çifti)! Eğer göklerin ve yerin sınırlarını geçebiliyorsanız, durmayın haydi geçin! Bunu, (O nun bahşettiği) çok özel bir güç sayesinde yapabilirsiniz ancak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٣٤ 34 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (27) (27) İki âyet birlikte düşünüldüğünde zımnen: Bir gün gelecek yerin ve göklerin sınırlarını geçeceksiniz. Bu O nun bir nimetidir. Bunu O nun verdiği akıl, donanım ve araçlarla yaptığınızı unutursanız, Rabbinizin nimetini inkâr etmiş olursunuz. Allahu a lem. 16

م س ل ع ل ك ا ا ش و حظ ا ر ن ا م و ن اس ف ل ت ن ت ص م حر ٣٥ 35 Sizin üzerinize dumanıyla boğup aleviyle yakan tarifsiz bir ateş topu (28) gönderilir ve hiçbir yardım da alamazsınız: (28) Veya İbn Abbas ın dumansız ateş, Zemahşerî nin saf alev yorumuna dayanarak: tarifsiz bir ışın bombardımanı.. Tercihimizde nuhas, nâr a atıf olarak alınmıştır. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٣٩ 36 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (29) (29) Zımnen: Ateş topundan sizi korumasaydı eğer ف ا ذ ح حن ش نقت ح نسا اء ف ك ان ت و م د ة ك ا د ه ار ٣٧ 37 Ve gök yarılınca, göz alıcı kırmızılıkta açılmış bir gül gibi olduğu (görülecek): (30) (30) Veya: yağ gibi eriyerek kıpkırmızı bir gülü andıracak (İbn Aşur). Tercihimizde kâne, tam fiil olarak alınmıştır. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٣٨ 38 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ف و ا ئ ذ ل س پ ل ع ر ذ ن ب ه ح ن س و ل ج ار ٣٦ 39 O gün, görünen görünmeyen iradeli varlıklardan hiçbirine günahları hakkında sorulmaya (gerek) kalmayacak(31) (31) Gerekçesi 41. âyettedir: Çünkü günahkarlar yüzlerinden tanınırlar. İki varlık hakkında tek zamir (zenbihi) kullanılması ile ilgili bir açıklama için bkz. 31. âyet, not 10. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٤١ 40 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ع م ف ح ا ج م ا ور ب س ا ه م ف ؤ خ ذ ب ا ننو حصى و ح ل ق د حم ٤١ 41 (Zira) günahkarlar alâmetlerinden tanınacak; yaka paça yakalanıp ateşe atılacak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٤٢ 42 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (32) (32) Zımnen: Suçluyu cezalandırıp suçsuzu ödüllendirmesi Rabbinizin nimetlerindendir. Yani, Allah ın yargısı büyük nimettir. 17

ه ذ ه ج ه ننم ح نتى ك ذ ب ب ه ا ح ا ج م ا ور ٤٣ 43 İşte bu, günahkârların yalanlamış oldukları cehennemdir. ط وف ور ب ن ه ا و ب ر ا م ح ر ٤٤ 44 Onlar, cehennem ile anında dağlayan bir (umutsuzluk) ateşi arasında mekik dokuyacak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٤٥ 45 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? (33) (33) Zımnen: Kötüler için cehennemin varlığı bir nimettir. En azından varlıkları garanti edilecek. و ا ر خ اف ا ق ام م ب ه ج ننت ار ٤٩ 46 RABBİNİN mutlak otoritesinden korkup sakınanlara çifte cennetler sunulacak: (34) (34) Âyet 13 ve 31 e düştüğümüz notla uyumlu olarak, insanın iki boyutunu temsil eden, Biri cismani Diğeri ruhani iki cennet. Bunu Kuşeyri gibi dünyada huzur cenneti, ahirette sonsuz saadet cenneti diye anlamak da mümkündür (Letâifu l-işârât). 18

İbn Ebi Hatim in Ata dan rivayetine göre bütün bu âyetlerin ruhunda fırtınalar kopardığı bir gün Hz. Ebubekir ; cennet-cehennem, hayat-ölüm, Son Saat-Kıyamet, hesap-mizan üzerinde sesli düşünmüş ve sonunda insan olmanın ağırlığı altında ezilerek Keşke bir ot olsaydım da hayvanlar beni yayılsa ve yok olsaydım diyerek hıçkırıklara boğulmuştur. Beyhaki, Hasan el-basrî den nakleder: Hz. Ömer döneminde sevdaya yakalanmış bir genç vardı. Sevdiği kızla bir gün baş başa kaldılar. Fakat Allah sevgisi ağır bastı, kızdan elini çekip bir çığlık atarak bayıldı. Nice sonra ayıldığında başucundaki amcasına Ömer e git, halimi anlat, sor ona: Rabbinden korkup sakınan bana ne var? Bunun ardından sevdalı genç bir çığlık daha koy verip ruhunu teslim etti. Ömer e durum nakledildiğinde bu âyete gönderme yaparak tepkisi şu oldu: İki cennet senindir! İki cennet senindir! (Beyhakî, şu abu l-îmân). Bu vaad esasında cennet içinde cennet vaadidir. Bir sonraki sûre olan Vakıa da sayılacak olan üç sınıftan ikisi iyilerdir: bahtiyarlar ve iyiler yarışında öne geçenler (Vâkı a: 8 ve 10). Birincilere cennet İkincilere ise cennet içinde cennet vaad edilse gerektir. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٤٧ 47 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ذ و حت ا ح ف ن ار ٤٨ 48 Çeşit çeşit, rengarenk, salkım saçak: 19

ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٤٦ 49 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ف ه ا ا ع ن ار ت ج م ار ٥١ 50 O çifte cennetlerden iki çağlayan akacak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٥١ 51 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ف ه ا ا ا ر ك ل ف اك ه ة ز و ج ار ٥٢ 52 O iki cennette her üründen çifter çifter çıkacak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٥٣ 53 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ا نتك ئ ر ع لى ف م ش ب ط ائ ن ه ا ا ر ح س ت ب م ق و ج ن ا ح ج ننت ر د حر ٥٤ 54 Onlar çözgüsü ve atkısı (35) (dahi) ipekten mamul atlas halılara uzanacak; o çifte cennetlerin (muhteşem) ürünleri (kendilerine) çok yakın olacak: (35) Betâinuhâ, lafzen halının karnı. Doğaldır ki burada halının üstünden görünmeyen düşey ve yatay ipler kastediliyor olmalıdır. Zımnen: Onlar bile ipekse gerisini sen düşün! Kalıcı ve kusursuz güzelliğin üretildiği merkez olan cennetin her tür tasavvurun ötesindeki mahiyetiyle ilgili bkz. Secde: 17. (Bu konuda hoş bir yorum için bkz. Râzî). (Nuzul 57 / Mushaf 32 : Secde 17 Aşağıdadır.) ف ل ت ع ل م ن ف س ا ا ح خ ف ى ه م ا ر ق ن مة ح ع ر ج ز حء ب ا ا ك ان وح ع ا ل ور ١٧ 17 İşte, yapa geldiklerinden dolayı bir mükafat olarak, onları (cennette) ne türden göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse hayal dâhi edemez. (28) (28) Her sürprizin vasfı, sahibi için saklanmış olmasıdır. Mâ uhfiye lehum e sürpriz anlamı vermemiz bundandır. Hz. Peygamber bu âyeti, Allah ın dilinden şöyle yorumlar: Ben sâlih kullarım için; hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir zihnin tasavvur edemeyeceği güzellikler hazırladım (Buhârî ve Müslim), İmam şafiî den sonra Kutsî Hadis adı konulan bu kategorideki hadislerin diğerlerinden tek farkı vardır: bunlar Allah Rasulü nün Rabbini okuması ve hakikati tefsiridirler. Zımnen: Eğer bu hakikati Allah buyursaydı şöyle buyururdu anlamına gelir. Burada, kalıcı güzelliğin üretildiği merkez (Ra d: 23) olan cenneti ve âhiret ödüllerini aklın kavramakta acze düşeceği ifade edilmektedir. Bu hakikate rağmen cennet ve âhiret hakkında başka yelerde gelen ayrıntılı tasvirler, bilinmeyenin bilinenden yola çıkılarak tasviri kabilindendir (bkz. Ra d: 35, not 1). 20

ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٥٥ 55 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ف ه نر ق اص م حت ح نط م ف م ط ا ث ه نر ح ن س ق ب ل ه م و ل ج ار ٥٩ 56 Bu (cennetlerde), daha önce (36) ne insanların ne de cinlerin asla ellerinin değmediği gözü dışarıda olmayan eşler olacak: (37) (36) Cinlerin insanlardan önceliğini ifade eden Hicr sûresinin 27. âyeti ışığında anlaşılabilir. (37) Kâsıratu t-tarf, lafzen: bakışını kontrol altında tutanlar. Zımnen: gözü dışarıda olmayan, iffet ve haya timsali sevgi dolu eşler (krş. Sâffât: 48). ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٥٧ 57 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ك ا ننه نر ح اق وت و ح ا م ج ار ٥٨ 58 Sanki o eşler inci ve yakut gibi (38) (birbirine yakışan) güzellikleriyle (göz kamaştıracak): (38) Biri suda gizlenen, diğeri karada gizlenen iki mücevher. Güzelliğin karşıtlığı, karşıtların büyüleyici güzelliği Ahiretteki ilâhi ihsanın mükemmelliğine atıf. Zımnen: Allah zorunlu ve gerekli olan şeyleri vermekle kalmadı, estetik ihtiyacınızı bile karşıladı. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٥٦ 59 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ه ل ج ز حء ح ل س ار ح ن ل ح ل س ار ٩١ 60 İyi olmanın karşılığı iyi (bulmak) değil de nedir: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٩١ 61 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? و ا ر د ون ه ا ا ج ننت ار ٩٢ 62 O cennet çiftinin berisinde, daha başka çifte cennetler: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٩٣ 63 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? 21

ا د ه ا نات ار ٩٤ 64 Uzayıp giden (göz alıcı) çifte yeşillikler: (39) (39) Yeşil, tazelik ve canlılığın simgesi. Zımnen: Cennet sonsuz ve mutlak baharın adıdır. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٩٥ 65 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ف ه ا ا ع ن ار ن نضاخ ت ار ٩٩ 66 Bu cennet çiftinde (billurdan) sular fışkırtan iki fıskiye olacak: ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٩٧ 67 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? 22

ف ه ا ا ف اك ه ة و ن خ ل و م ناار ٩٨ 68 Bu çifte cennette (lezzetin kemalini temsil eden) meyveler, (40) hurma ve çekirdeksiz nar bulunacak (41) (40) Açıklamamızın gerekçesi için bkz. Yâsîn: 55 (41) Çekirdeksiz nar, yani, her şeyin mükemmel ve kusursuz hâli (70). (Nuzul 39 / Mushaf 36 : Yasin 55 Aşağıdadır.) ح نر ح ص اب ح ج ننة ح و م فى ش غ ل ف اك ه ون ٥٥ 55 Elbet cennet ehli o gün, keyif veren bir meşguliyet içinde olacak; (39) (39) Usanç ve can sıkıntısına neden olan bir boşluk olmayacak (Fâtır: 35). Fâkihûn un (bir okuyuşta fekihûn) türetildiği fekih, sevinç, sürur, neşe, refah anlamlarına gelir (Mekâyîs). Sonradan meyve anlamını kazanan fâkihe, sofranın son halkasını, dolayısıyla refahın kemal düzeyini temsil eder. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٩٦ 69 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? 23

ف ه نر خ م حت س ار ٧١ 70 Orada (her şeyin) en mükemmeli, en güzeli olacak: (42) (42) Hayırlarda (hayrât) yarışın (Bakara: 148) emrine uyanları bekleyen hayırların en güzeli (hayrâtun hısân) olacak. Bkz. Kalıcı güzelliğin merkezi olan cennetler (Ra d: 23). (Nuzul 58 / Mushaf 13 : Ra d 23 Aşağıdadır.) ج ننات ع د ر د خ ل ون ه ا و ا ر ص ل ح ا ر ح ب ائ ه م و ح ز و حج ه م و ذ م نات ه م و ح ا لئ ك ة د خ ل ور ع ل ه م ا ر ك ل ب اب ٢٣ 23 Kalıcı mutluluğun üretildiği merkez olan cennetler (32) Onlar ve onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden erdemli kimseler oraya girecekler. Melekler de bütün kapılardan onların huzuruna girecekler (ve şöyle seslenecekler): (32) Hepsi de cennetin sıfatı formunda 11 yerde kullanılan adn bir yeri beğenip vatan tutmak, karar, sebat ve istikrar anlamına gelir (Râğıb). Maden (ma din) de aynı kökten gelir; her şeyin ağırlık ve çekim merkezine ma din denilir. Bir şeyin kökünün bulunduğu ya da üretildiği merkeze delalet eder (Muhtar ve Lisân). Çevirimiz bu açıklamaya dayanmaktadır. Cennet in has bahçe anlamına geldiği düşünülürse, cennâtu adn tamlamasının bunların kaynağı, dolayısıyla güzelliğin üretildiği merkez e atıf olduğu anlaşılır ki, bu güzelliğin tükenme ihtimali bulunmamaktadır (bkz. Bakara: 35; Sâd: 54). ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٧١ 71 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? و م ا ق ص و م حت ف ى ح خ ام ٧٢ 72 Çardaklar içinde, gözü gönlü dışarıda olmayan pırıl pırıl eşler: (43) (43) Hûr: Muhtemelen Kur an da ilk geçtiği yer burasıdır ve üç kök anlama birden gelir: Renk. Geri dönüş (İnşikâk: 14). Bir şeyin kendi ekseninde dönüp dolaşması (Mekâyîs). Çevirimiz bu kök anlamlara dayanır. Havrâ ve ahver in her ikisinin de çoğulu olması hasebiyle hem eril hem dişil anlama gelir. Bu terkibin geçtiği dört âyet de Mekkîdir. Medine de bu terkibin yerini tertemiz eşler (msl. Âl-i İmran: 15; Yâsîn: 54-56) alır. Hûr un sıfatı olan maksûrat, 56 daki gözü dışarıda olmayan ibâresiyle benzeşir (Ayrıca bkz. Sâffât: 48 ve Tûr: 20, ilgili notlar). Sâffât 48 ve Sâd 52 deki kâsırâtu t-tarf ile hûrun iyn benzer anlamları çağrıştırır. (Nuzul 52 / Mushaf 84 : İnşikak 14 Aşağıdadır.) ح ننه ظ نر ح ر ر ي ح ور ١٤ 14 Her halde o (Allah a) döneceğini asla ummuyordu; 24

(Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 15 Aşağıdadır.) ق ل ح ؤ ن ب ئ ك م ب خ م ا ر ذ ك م لنذ ر ح نتق و ح ع ن د م ب ه م ج ننات ت ج مى ا ر ت ت ه ا ح ل ن ه ا م خ ا د ر ف ه ا و ح ز و حج ا ط نه م ة و م ض و حر ا ر للا و للا ب ص م ب ا ع ب اد ١٥ 15 De ki: Size, bütün bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Sorumluluk bilincine sahip olanlar için, Rableri katında zemininden ırmaklar çağlayan yerleşip kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah rızası vardır. Allah kulları her hâliyle görür; (Nuzul 39 / Mushaf 36 : Yasin 54-56 Aşağıdadır.) ف ا و م ل ت ظ ل م ن ف س ش پ ا و ل ت ج ز و ر ح ن ل ا ا ك ن ت م ت ع ا ل ور ٥٤ 54 Artık bugün hiçbir kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacak ve sadece yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. ح نر ح ص اب ح ج ننة ح و م فى ش غ ل ف اك ه ور ٥٥ 55 Elbet cennet ehli o gün, keyif veren bir meşguliyet içinde olacak; (39) (39) Usanç ve can sıkıntısına neden olan bir boşluk olmayacak (Fâtır: 35). Fâkihûn un (bir okuyuşta fekihûn) türetildiği fekih, sevinç, sürur, neşe, refah anlamlarına gelir (Mekâyîs). Sonradan meyve anlamını kazanan fâkihe, sofranın son halkasını, dolayısıyla refahın kemal düzeyini temsil eder. ه م و ح ز و حج ه م فى ظ ل ل ع ل ى ح ل م حئ ك ا نتك ؤ ر ٥٩ 56 Onlar ve eşleri (bu huzurun) gölgesi altında mükemmel yataklar (40) üzerinde uzanacaklar; (40) Erîke, gelin odasına kurulan görkemli yataktır. (Nuzul 66 / Mushaf 37 : Saffat 48 Aşağıdadır.) و ع ن د ه م ق اص م حت ح نط م ف ع ر ٤٨ 48 Ve yanlarında gözü dışarıda olmayan tatlı bakışlı eşler; (19) (19) Bu ibâre hakkında bkz. Rahmân: 56, not 6. Bir başka ifadesiyle: Yüzünde göz izi, gözünde yüz izi olmayan, gözü ve gönlü eşine dönük eşler. (Nuzul 59 / Mushaf 52 : Tur 20 Aşağıdadır.) ا نتك ئ ر ع لى س م م ا ص ف وف ة و ز نوج ن اه م ب و م ع ر ٢١ 20 Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak... Bir de cennette onları kusursuz bakışlı temiz eşlerle denkleştirip eşleştireceğiz. (Nuzul 55 / Mushaf 38 : Sa d 52 Aşağıdadır.) و ع ن د ه م ق اص م حت ح نط م ف ح ت م حب ٥٢ 52 Yanlarında kendilerine denk, gözü dışarıda olmayan (46) (eşler) bulunacak. (46) Etrâb, nitelediği kimsenin dengini ifade eder. Bu kelime de, tıpkı hûr gibi dişi için de erkek için de aynı formda kullanılır. Gözü dışarıda olmayan mânası verdiğimiz kâsıratu t-tarf ile bi-hûrin îyn arasında bir mâna yakınlığı vardır (krş. Rahmân: 72, not 4; bkz. Sâffât: 48, not 6). 25

ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٧٣ 73 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? م ط ا ث ه نر ح ن س ق ب ل ه م و ل ج ار ٧٤ 74 Daha önce görünür görünmez hiçbir varlığın (44) dokunmadığı eşler: (44) Lafzen: insanların ve cinlerin. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٧٥ 75 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? ا نتك ئ ر ع لى م ف م ف خ ض م و ع ب ق م ى س ار ٧٩ 76 Onlar tarifsiz yemyeşil örtüler ve efsanevi (45) güzellikte sergiler üzerinde uzanacak: (45) Abkariyyin in en makul karşılığı. ف ب ا ی ح ل ء م ب ك ا ا ت ك ذ ب ار ٧٧ 77 O halde Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz? ت ب ا م ك حس م م ب ك ذ ى ح ج ل ل و ح ل ك م حم ٧٨ 78 AZAMET ve sonsuz ikram sahibi Rabbinin şânı pek yücedir! (46) (46) Krş. 26. âyet. Rahmân sıfatıyla başlayan sûre Celâl ve İkrâm sıfatlarıyla son buldu. 26