Z a f e r D o r u k Yazlýk Sinemalar Telefonla konuþan karýma kaþ göz iþaretiyle, Kim? diye soruyorum. Elini almacýn aðzýna kapayýp Halanýn kýzý diyor. Bize gelmek istiyorlarmýþ. Sinirleri yýllar önce zedelenmiþ sol bacaðýmýn sýzýsý, mecburen katlandýðým hayýrsýz bir kardeþ kýlýðýnda arada bir uðrar böyle. Bugün kendisi gelecek. Baþlamýþ bir filmi izlemek için sinema kapýsýnda saatlerce bekleyen meþrubatçý çýraðýnýn yorgun bacaklarýnýn taþýdýðý sinsi bir keder gibi içekapanýk ve alýngan. Her zaman yaptýðým gibi soðuk suyun altýna tutup sýzýsýný dindiriyorum. Çekyata uzanýp gözlerimi kapar kapamaz ayný sahneyi görüyorum. Bir motosiklet gürültüsünün ardýndan asfalt bir yol seriliyor önüme. Kadraja, motosikletin hýzla dönen ön tekeri giriyor. Ardýndan, benzin deposunun üzerine eðilmiþ, gaz çubuðunu sonuna kadar açmýþ, ben. Küçük baloncuklar biçiminde uçuþan renkli ýþýklar üzerime üzerime gelirken, otobüslerle kamyonlarýn rüzgârýna boðulmuþ korna sesleri arasýnda þuh kahkahalar duyuyorum. Gökyüzü, geceyi üstüne yüküyle çekmiþ; simsiyah. Gürültüyle çakan çelik mavisi çubuklarýn ardýndan çekiç gibi buz tanecikleri iniyor. Keskin bir viraja girerken, Geldiler, kalk da toparlan, diyor karýmýn sesi. Karþýdan gelen otomobilin penceresinden sürücünün dýþarý uzanmýþ kolu durmamý iþaret ediyor. Onun yanýnda birinci eniþteyi görür gibi oluyorum, ama o mu deðil mi emin deðilim. Ayýp olacak misafirlere diyor karýmýn sesi. Frene dokunuyorum. Gecemsi bir çýðlýk kopuyor kalbimden. Neþeli görünmek, uyuþmuþ bacaðýmý düþünmemek için çaba harcýyorum. Sancýyý düþündüðümde sancýnýn arttýðýný diþimden biliyorum. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 3, HAZÝRAN-TEMMUZ 2005 7
ZAFER DORUK Karým neþe içinde karþýlýyor konuklarý. Halamýn kýzýnýn mantosunu, ikinci eniþtenin atkýsýyla pardösüsünü alýp ayaklarýna terlik uzatýyor. Ýkinci eniþtenin elini sýkýp Hoþ geldiniz, diyorum. Ýkisine bir hoþ geldiniz yeter sanýyorum. Karým ileride bunu da baþýma kakmasýn diye hala kýzýna fazladan, uzak, hem de çok uzak bir gülümseme uzatýyorum. Konuþuyor halamýn kýzý, durmadan konuþuyor, çocukluðumuzu anlatýyor. Horozlarla tavuklara elbise giydirip onlarý birer piyes kahramaný yaptýðýmý, banyoda mum ýþýðýyla su dolu ampul arasýna koyduðum kartonlarý perdeye yansýtýp film oynatýþýmý, filmin iyi oðlanýyla kötü adamlarýný seslendirmedeki ustalýðýmý, çayý kýrtlama içen ninemi kandýrýp kesmeþekerini pul bibere bandýrýþýmý anlatýp gülüyor. Yalnýzca kendisi gülüyor. O gülerken, ikinci eniþteye bakýyorum: Sinemanýn arka sokaðýnda rol sýrasýný bekleyen oðlanlardan birine benziyor. Evlendiðime çok mutlu olmuþ. Ne akýllýymýþým da güzel bir kadýnla evlenmiþim. Çocukken yazlýk sinemalarýn önünde meþrubat satan babasýnýn sað koluymuþum. Aðabeyleri olmadýðý için beni aðabeyden saymýþlar. Düðün salonlarýndaki akraba düðünlerinde þarký söylemeye bayýlýrmýþým da Gökyüzünde yalnýz gezen yýldýzlar dan baþkasýný söyleyemezmiþim. Oysa ben onlarda deðil, yazlýk sinemalarýn hayalinde kalýyordum. Evden kaçýp kaçýp onlara gidiþim yeni bir filmin gala akþamlarýna rastlardý hep. Konuþuyor. Dilin kemiði yok ki, varsýn konuþsun. Göze batýcý bir çaba harcýyor bunu yaparken. Halam da çok konuþurdu böyle. Ninem onlarda kalýyor diye her karþýlaþmalarýnda bunu babamýn baþýna kakardý. Babamýn dili kýsaydý halamýnkinin yanýnda. Sýrf o hoþnut olsun diye eve ne alýrsa akþam uðrayýp birazýný onlara býrakýr, annem bunu duyunca da evde bir kýzýlca kýyamet kopardý. Bir çocuk ninesinin ölümüne sevinir mi? Ben gizli gizli sevinmiþtim. O ölünce huzur gelmiþti evimize. Halamýn çocuklarýný el bebek gül bebek büyüten ninem, nedense bizi hiç sevmezdi. Ýki gün bizde kalsa daralýr, soluðu halamlarda alýrdý. Gücüme asýl giden, halam dýrdýrýyla onu usandýrýp evinde kalýþýný sýk sýk baþýna kaksa da ninemin onlarý bize karþý savunuþuydu. Hiç unutmam. Üç kardeþtik, annem dördüncü kardeþime gebeydi. Bizi nineme býrakýp annemi doðuma götürdükleri gece, ninem yanýnda yatan kardeþlerimle beni etlerimizi koparýrcasýna çimdiklemiþti. Sol bacaðýmýn sýzýsýnda biraz da onun payý vardýr, biraz da ninemce sýzlar bacaðým. Bu halamýn kýzý var ya bu; bunun iri, alaca akþam gözleri vardý. Haindi, ama hainliðini gözleri hiç mi hiç ele vermezdi. Olmadýk yerde, olmadýk iþler yapardý. El kadar eteðiyle bisiklete binip oðlanlarý peþine düþürür, durup dururken canýmý yakardý. Az dayak yememiþtim bunun yüzünden. Arkadaþlarýmla ne zaman bir araya gelsek bir yolunu bulup onurumu kýrardý. Varsýllar semtinin yüzünde bir sivilce gibi duran tahta bir kulübede otururlardý. Babasýna Binbir- 8 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 3, HAZÝRAN-TEMMUZ 2005
YAZLIK SÝNEMALAR çeþit derlerdi. Bu þehirde babasýný tanýmayan yoktu. Ýncirlik kasabasýndan gelen Amerikalý çocuklardan aldýðý eski oyuncaklarý, kenar mahallelerden gelip eline kýrk yýlda bir para geçmiþ yoksul çocuklarýna, yeni bir dünyanýn sihirli oyuncaklarý diye aldýðýnýn en az üç katýna satardý. Amerikalý çocuklar oyuncaklarýn yanýnda eski kitaplar, çizgi romanlar da getirirlerdi. Bir çizgi romaný, uçan bir halýya binmenin sevinciyle, saat hesabýyla okuyan yoksul çocuklarý, üzerlerinde havasýz odalardan sinmiþ kilim, yastýk, minder kokularýyla, Binbirçeþit'in onlar için yaptýðý okuma kulübesinde bir ayindeymiþçesine dýþ dünyayla bütün iliþkilerini koparýr, vardýklarý her dünyaya, serüven bulduklarý her yere kendi öykülerinin gizlerini taþýrlardý. Binbirçeþit, þehrin bu en þehvetli, en zarif, en boyalý, parýltýlý yüzünden kulübesinin sökülüp atýlmamasýný orada oturan varsýl çocuklarýna borçluydu. Onu bu çocuklarýn babalarýnýn gazabýndan koruyan, þehrin en pahalý oyuncakçý dükkânýnda bulamadýklarý ilginç oyuncaklarý orada bulabilmeleriydi. Akþamla birlikte bir sinema sevinci de usul usul çökmeye baþlardý içime. Elime aldýðým ayran çýrpacaðýný o sevinçle birlikte ayran bidonunun içinde çýrpar da çýrpar, sýrf sevince kesmiþ bol köpüklü ayraný sinema sokaðýndaki Binbirçeþit Meþrubat Tezgâhý na hazýr hale getirirdim. Konuþuyor, varsýn konuþsun. Film tam sekiz buçukta baþlardý. Filmin baþlamasýyla birlikte bizde de ýslýk ýslýða, çýðlýk çýðlýða bir kývranmadýr baþlardý. Sinemayý çevreleyen tahta perdenin aralýðýndan filmin oðlanýyla kýzýný görmeye çalýþýrdýk ki baþýnda kaçýrdýðýmýz sahneleri kendimizce yeniden yazalým. Binbirçeþit'ten izin, ancak meþrubatlar bitince çýkardý. Biz dört-beþ çocuk izni kopardýk mý sinemaya girip boþ bulduðumuz mavi boyalý tahta sandalyelere oturur, izleyemediðimiz sahneleri izlediklerimizden yola çýkarak yeniden çekerdik. Halamýn kýzý olacak bu, her filmin sonunu kendince yaþamak istediðinden, hiçbirini sonuna kadar izleyemezdi. Filmin en heyecanlý yerinde, makinist dairesinin ýþýk saðanaðý altýnda bir yýldýz gibi kayýp aramýzdan gidince, anlardým ki filmin asýl finali dýþarýda çekilecek. Filmin oðlaný, içinde bulunduðu beladan sýyrýlýp ortalýk alkýþlarla ýslýklara boðulurken, usulca kalkýp ben de peþinden çýkardým. Sinemanýn arka sokaðýndaki izbe kuytularda esrarkeþ oðlanlarla seviþtiðini görüp hýrsýmdan diþlerimi gýcýrdatarak aðlardým. Dayanamadým bir gün, dudaklarýndaki taze, mayhoþ, serseri yara izini görünce, ninemin bize yaptýðý gibi kolunu çimdikledim; o da gidip nineme þikâyet etti. Ninem de Anasý kýlýklý, ne karýþýyorsun kýza, sen git de öz bacýlarýný döv, dedikten sonra babasýnýn kulaðýna eðilip ne anlattýysa, babasý kolumdan tuttuðu gibi, Ben de seni oðlum bilirdim, git ve bir daha gelme bu eve! diyerek beni dýþarý fýrlattý. Hainliði bir bana görünürdü bu gözlerin, daha akþam olmadan, simsiyah bir gece gibi uzanýverirdi içime. Hainliðini özlerdim. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 3, HAZÝRAN-TEMMUZ 2005 9
ZAFER DORUK Babam bir daha göndermedi beni onlara. Yýllarca görüþmedik. Yazlýk sinemalar, üzerlerine yýldýzlý bir gecenin sarýldýðý kristal bir tabutla gömüldüler içime. Babam, halamdan ne zaman söz açýlsa, onun ölmeden birkaç gün önce yatalak olan ninemi baþýna tasla vura vura yýkayýþýný anlatýp anneme içerlerdi: Ne olurdu þu kadýncaðýza biraz da sen bakýverseydin? Kahvelerimizi yudumlarken sustu, pusudaydý, bakýþýverdik. Konuþmasý boyunca, ona ilk bakýþýmdý bu. O konuþurken, duvardaki takvimin renkli kartonu üzerinde gezinmiþ, oradan yazlýk Sular Sinemasý'nýn bulunduðu sokaða çýkmýþ, sinemanýn arkasýndaki boþ arsalarý geçip birahanelerin bulunduðu caddeye sapmýþtým. Rasgele bir birahaneye girip kafam çakýrlaþana kadar içmiþtim. O kafayla sinemaya girip Göksel Arsoy'la Filiz Akýn'ýn oynadýklarý, Akasyalar Açarken filminin birkaç sahnesini izleyip çýkmýþtým. Kahvelerini içmiþlerdi. Karýmýn falýna bakarken gözü üstümdeydi, gidip gidip geliyordu. Hain gecelerin nazýna boðulmuþ o sinema akþamlarýndan birinin yüzünde görünmesiyle yitmesi bir oldu. Binbirçeþit üstüme üstüme geliyordu. Esrarkeþ bir oðlan bunun dudaðýný emiyordu. Yorgun bacaðýma karýncalar üþüþmeden kalkýp Eniþte be, dedim, boþ boþ oturmanýn bir âlemi yok. Seninle yeni tanýþtýk, ama þurada oturup iki çift laf edemedik. Duyarým, rakýyla aran hoþmuþ. Sen rahatýna bak, ben bir ufak kapýp gelivereyim hemen. Muhterem Nur rolünü elinden aldýðým halamýn kýzýný, Suzan Avcý rolüne layýk görüp çýktým. Yýldýzlý, buz gibi bir geceydi. Baþýmý kabanýmýn yakasýna gömüp motosikletimi çalýþtýrdým. Motorun gürültüsünden yýldýzlarýn her biri bir yana kaçýþtý. Sokaklar bomboþtu. Sinemadan çýkýp evine dönen kimse yoktu, insanlar daha akþamýn dokuzu olmadan evlerine kapanýp birer sinema cesedinin karþýsýnda geçmiþlerini eksiltiyorlardý. Gaz çubuðunu sonuna kadar açtým; bilmediðim sokaklara girip o sokaktan olabildiðince kaçmaya çalýþýyordum; olmadý, yapamadým; beni çaðýrýyordu. Motosikletimi kapýlarýnýn duvarýna dayayýp zile bastým; kapýyý açtý. Üzerinde leylak moru þeffaf bir gecelik, gözlerinde davetkâr bir bakýþ vardý. Dönüp kaçar gibi girdi içeri; koþup belinden sarýldým. Dörtnala giden bir aygýrýn soluðuydum tükenirken, tiksinti duyduðum bir piþmanlýktým. Aynada, o yazlýk sinemanýn arka sokaðýndaki kuytulukta esrarkeþ bir oðlandým, oturup pis nefsime aðladým. Bu, çok kötü bir çimdikti, çok kötü. Ninemin fotoðrafý duvarda baðýrýp duruyordu: Anasý kýlýklý çocuk seni! Anasý kýlýklý çocuk seni! Dýþarý çýkýp motosikletimi çalýþtýrýrken, evine dönmekte olan birinci eniþtenin öksürüðünü duyup telaþlandým, sýrtýmý yaklaþmakta olan karaltýya dönüp motosikleti iterek koþturmaya baþladým. Anasý kýlýklý çocuk seni! 10 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 3, HAZÝRAN-TEMMUZ 2005
YAZLIK SÝNEMALAR Motosikleti ne zaman, nasýl çalýþtýrmýþtým; karþýdan gelen otomobilin sürücüsünün yanýndaki birinci eniþte miydi, iki ateþ topu gibi çalkalanan gözler onunkiler miydi, anýmsamýyorum. Uzaklaþan otomobilin ardýndan baþýma toplanan kalabalýk beni hastaneye götürmek istiyordu, istemedim; yakýndaki bir saðlýk evinde bacaðýma pansuman yaptýrdýktan sonra motosikletimi saðlýk evinin bahçesine býrakýp eve gittim; bu arada ikinci eniþteyle içeceðimiz rakýyý da unutmadým tabii. Karým mezelerimizi hazýrlarken ýþýklarý söndürdüm. Yazlýk sinemalarýn kapanmaya yakýn olduðu son yaz gecelerinden biriydi. Sular Sinemasý'nda sezonun son filmini izliyorduk. O, ön sýranýn bir ucunda oturuyordu; ben, öbür ucunda. Filmin oðlaný Muzaffer Tema'yla ikinci eniþte rolündeki Osman Alyanak bir barda oturmuþ, rakýlarýný yudumluyorlardý. Dansýný bitiren Aysel Tanju, hastalanýp sahneye çýkamayan assolistin yerini söylediði þarkýyla doldurmaya çalýþýyordu. Vamp kadýn Suzan Avcý, filmin her þeyden habersiz zavallý kýzýna durmadan bir þeyler anlatýp þuh kahkahalar atsa da, zehrini içine akýtmanýn acýsý gözlerinden okunuyordu. Geride, taþýdýðý kederin artýk kendisi olmuþ yaþlý kemancý, Aysel Tanju'nun baþlayacaðý yeni bir þarkýnýn keman taksimini geçiyordu. Kafasý çakýrlaþmýþtý; Geç oldu, dedi ikinci eniþte; kalktýlar. Yine bekleriz, dedi karým. Biz de bekleriz, dedi halamýn kýzý. O þeffaf, leylak moru gecelik hâlâ üstünde duruyordu. Çýkartmayý unutmuþtum. Karým, yüzüme vicdan azabým gibi bakýyordu. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 3, HAZÝRAN-TEMMUZ 2005 11