BİRİNCİ BÖLÜM ˇ ŞEYH HASAN OCAĞI VE AŞİRETİ



Benzer belgeler
TÜRKMEN İNANÇ ÖNDERİ : ŞEYH HASAN (SULTAN ONAR, OCAKLARI ve AŞİRETLERİ) - I

TÜRKMEN İNANÇ ÖNDERİ : ŞEYH HASAN (SULTAN ONAR, OCAKLARI ve AŞİRETLERİ) - II

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

TÜRKMEN İNANÇ ÖNDERİ : ŞEYH HASAN (SULTAN ONAR, OCAKLARI ve AŞİRETLERİ) İsmail Onarlı ( )

TARİH BOYUNCA ANADOLU

BULDAN ÖRNEĞİNDE DENİZLİ YÖRESİ ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜRÜ

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medresesidir.

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı. Lala Mustafa Paşa Külliyesi ve Cami. Ilgın Kaplıcaları. Buhar Banyosu

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Muhteşem Pullu

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi

KARAMAN ERMENEK BALKUSAN KÖYÜ

TÜRKMEN İNANÇ ÖNDERİ : ŞEYH HASAN (SULTAN ONAR, OCAKLARI ve AŞİRETLERİ) - III

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

ŞANLIURFA YI GEZELİM

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Abd-i Kethüda (Cücük) Camisi

Beylikler ve Anadolu Selçuklu Dönemi Mimari Eserleri. Konya Sahip Ata Cami Erzurum Ulu cami Saltuklar

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

ARTUKLU DÖNEMİ ESERLERİ Anadolu da ilk köprüleri yaptılar.

Es-Seyyid Eş-Şeyh Abdülkadir El Abri Hazretleri

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ

MİMARİ RESTORASYON ÖĞRENCİLERİ EĞİTİM GEZİSİ

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

Tarihi ve bugünü ile. Her an Harran

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK III. HAÇLI SEFERİ

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin

1891 MANASTIR SALNAMESİNDE MANASTIR VİLAYETİ

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ KLASİK ALEVİLİK NEDİR? Halk Mezhebi... 18

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Araştırma Merkezi TÜRK KÜLTÜRÜ. ve HACI BEKTAŞ VELi. Araştuma Dergisi. Research Quarterly

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Kars Fethiye Camii önünde

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

Tarihi Evlerin Restorasyon ve İmar Projesi Projenin Önemi: Projenin amacı: Projenin Uygulanması: Projenin Maliyeti:

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751)

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

KAYACIK KÖYÜ HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kayacık Köyü nün isminin kaynağı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar şöyle açıklanabilir.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

ŞEYH HASAN, BÖLGESİNİN ULU EVLİYASIDIR Dr. İsmail KAYGUSUZ

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İMAM ALİ RIZA

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ BAHÇELERİ

İRAN GEZİ PROGRAMI 10 GECE 11 GÜNLÜK BİR TARİH VE KÜLTÜR GEZİSİ

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

ÖZGEÇMİŞ. Yrd. Doç. Dr. Hacı YILMAZ

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

1 KAFKASYA TARİHİNE GİRİŞ...

MÜHRÜ SÜLEYMAN. Osmanlı Paralarının üzerinde Hazreti Süleyman ın mührü bulunurdu..

TIP BAYRAMI DR. YAHYA R. LALELİ

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.


Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

13 MAYIS 2016 CUMA OSMANCIK BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONU Çorum-Osmancık İlçesine Hareket AÇILIŞ KONUŞMALARI

- Nasreddin Hoca'nın mezarı Eskişehir Sivrihisar'da bulundu.

Samaruksayı Seyir olarak bilinen köyün eski adı, Cumhuriyetin ilk yıllarında,

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI NUH MEHMET YAMANER ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10.SINIF OSMANLI TARİHİ I. DÖNEM I. YAZILI SORULARI A GURUBU

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

ESKİ GÜMÜŞHANE (SÜLEYMANİYE MAHALLESİ) VE PANAYIR ALANI

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

CAMİ MİMARİSİ EMEVİLER EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ OSMANLI MİMARLIĞI

Sizce dedelik nedir? Okurlarımıza bu konuda bilgi verir misiniz?

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Transkript:

BİRİNCİ BÖLÜM ˇ ŞEYH HASAN OCAĞI VE AŞİRETİ GİRİŞ Türkler in Anadolu ya yerleşmelerinin; kan bağına dayanan aşiret, oymak, oba şeklinde, ya da; Şeyh, Dede, Baba önderliğinde kurulan zaviyelerin çevresinde köyler oluşturularak; göçerlikten kısmen yerleşik tarım toplumuna geçtikleri şeklinde tarihi kaynaklardan bilmekteyiz. Şeyh Hasan Aşireti de Orta-Asya dan Anadolu ya göç eden Türkmen boylarından bir tanesi olup; Malatya-Elazığ-Tunceli bölgesi ilk etapta yerleştikleri coğrafyadır. İslam öncesi ve sonrasi Orta-Asya Türk topluluklarında Ateş ve Ocak kültü kutsal kabul edilirdi. (1) Yerleşik düzen sonrası da evdeki ateş yakılan ocak da kutsanmıştır.küre de tabir edilen ateş yakılan yere niyaz edilir hale dönüşmüştür.ocak da yanan ateş söndürülmeyerek üstü külle örtülür. Cuma akşamları ise; ocak başında Kur an ve gülbank okunur, uğrular için ateşe üzerlik otu ve tuz atılır, ocağın davlunbaz üstünde ki çıralığa mum yakılarak sabaha dek söndürülmez. Yine bu akşam helva, çörek, bıcık, sırın, kömbe, balör gibi yiyecekler hazırlarak topluca dualar eşliğinde ocakbaşı nda yenir, şerbetler içilir. Antik Anadolu uygarlıklarında da Ocak Kültü geleneği vardır. Ocak kutsanarak, kurbanlar kesilmekte ve çeşitli adaklar sunulmaktadır. (2) Orta-Asya ve Antik-Anadolu; kültlerini eklemleyen Türkmen Alevi toplumu, ocak kültürlü geleneğini de özümseyerek kendi töresinin kuralı haline getirmişlerdir. (3) Ocak kültü geleneğini daha da ileri bir üst düzeye getirerek; dini bir veçhe kazandıran Alevi Toplumu; dini önderleri Dede ve Baba evlerini OCAK kabul edip kutsayarak İslami daire içine almışlardır. Binlerce yıllık tarihin derinliklerinden gelen bu inanç; Dede Ocakları şeklinde kurumlaşarak, 9. yüzyilda filizlenmeye başlanmış ve 13.yüz yılda coğrafi olarak yaygınlaşarak; Ocakzade Dede ve Baba nın adıyla anılan Cemevi, tekke ve zaviye şekline dönüşmüştür. Ocakların tarihi gelişim içinde görevleri: halkın sosyo- ekonomik yardımlaşma ve dayanışmasını sağlamak olmuştur. Misafirhâne olarak; yolculara, konuklara, kervancılara barınma, yeme, içme gibi hizmetler sunmuştur. Mahalli eğitim ve öğretim kurumu işlevini görmüştür. Edebiyat, müzik gibi çeşitli kültürel faaliyetler yürütmüştür. El sanatları ve çeşitli zanaatların gelişimine ön ayak olmuştur.tarımsal üretim ve sağlık merkezleri olmuşlardır. Devrin siyasi, içtimai, ticari hayatına yön vermiştir. Mürşid-Pir-Rehber-Talip teşkilatlanmasıyla tasavvufi öğretiyi yaşama geçirerek, bağlıları muhibban zümreler arasında sevgi ve davranış birlikteliği sağlayarak milli, dini ve dil birliğini gerçekleştirmiştir. Ocağa bağlı zümreleri ve dervişleri cihat şuuruyla yetiştirerek Selçuklu ya da Osmanlı ordularıyla birlikte seferlere, akınlara, fetihlere gönderen: Sevk eden merkezler olmuşlardır... Ocaklar maddi yaşamlarını nasıl sağlıyorlardı? Bu sorunun iki yanıtı bulunmaktadır: İlki; her Ocağa bağlı talip ve muhiplerin yardımları ve yıllık verdikleri Hakk ullah-çerâğ Hakkı akçesi ve ayni ödentilerle yaşamını sürdürmekteydiler. İkincisi; Devletin verdiği toprak üretiminden elde edilen gelirlerle ocağın idamesi sağlanıyordu.

Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı Devleti nce Aşiret Beyleri ile Kolonizatör Türk Dervişleri ne verilen topraklar malikhâne-vakıf şeklinde olabiliyordu. Yurtluk ve Ocaklık denilen bu uygulama; fetihlerde bölgedeki ırsi beylere geçimlerini sağlamak ve geleneklerini sürdürmeleri için, ayrıca devlete bağlılıklarını sürekli kılabilmek için bırakılan toprak gelirleridir. Yurtluktan farklı olan Ocaklık ; soy sürmesine karşın, arazileri, toprağı satamaz ve devredemezdi. İlâ-nihayet toprak o soylunun zürriyetine aitti. (4 a.b) Araştırma konumuz olan Şeyh Hasan Ocağı na,selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat döneminde; Onar denen mir-i araziyi mülk kılarak ve şeriat kurallarına uygun tasarruf için,, 22 Nisan 1224 tarihinde vakfedilmiştir. Anadolu Selçukluları Peygamber soyundan gelenlerin neseplerini tesbit etmek ve onların işlerini takip için Seyyidlik Nakipliği kurmuşlardır. Vakıfların işlerini yürütmek içinde vakıf nezareti (Divân-i tevliyet) mevcutur.(4.c) Aynı müesseselerı Osmanlılarda da görmekteyiz. Şeyh Hasan Vakfı; Osmanlı döneminde de uygulama zaman zaman inkitaya uğrasada devam etmiştir. Ocağa ve Aşirete adını veren Şeyh Hasan kimdir? Şeyh Hasanânlı oymaklarının bulunduğu yörelerde yaptığımız araştırmalarda değişik versiyonlarıyla çok sayıda Şeyh Hasan söylenceleri dinledim. Farklı tarihlerde yazılmış belgeleri inceledik. Elimdeki fermanlarla arşivlerdekilerini karşılaştırdım. 1984 den 2000 yılına kadar ki çalışmalarımın temel bölümlerini vereceğim bu araştırmada: Şeyh Hasan in kimliğini ve adını verdiği aşiretinin yapısını, tarihsel süreç içinde sosyal ve toplumsal mücadele kesitlerini bir seyir içinde izleyerek; söylencelerle tarihi olaylari örtüştürerek anlatacağım. I. ŞEYH HASAN IN HAYATI Türkistan ın Yesi şehrinin Üç-Kurgan yöresinde doğan Şeyh Hasan; Oguzlar ın Bozok kolunun Günhanoğulların Bayat boyunun On-Er oymağındandır. Şeyh Hasan dünyaya geldiğinde dedesi Bahşi Han oymak beyidir. Abbasi zülmünden kaçan Hz. Muhammed-Ali soylu Musa-ı Kazım neslinden olanlar Bahşi Han a sığınırlar. Bahşi Han oğlu Ahmed i sığınmacı Musa-ı Kazım ın oğlu Abbas ın kız torunlarından Vedduha ile evlendirir. İşte, bu evlilikten Şeyh Hasan doğar. Bahşi Han oğlu Ahmed, bir seyyide ile evliliğinden sonra kendini tasavvuf ve Alevi öğretisine verir. İlim ve irfan sahibi olan Ahmed, Şeyh ve Hâce ünvanıyla anılmaya başlar. Hz.Ali nin oğlu Muhammed Hanifi soylulardan ve Hz.Hüseyin oğlu Zeyd soylu seyyidlerden; Kuran ın batıni (içsel) özünü ve İlm-i Ledün konusunda feyz ve el alır. Batıni ve İsmaili örgütlenmelerde bulunur. Sufilik mahlasi olarak da VERANİ lakabı verilir.(4.d) Bundan sonra Şeyh Ahmet Verani olarak ün salar. Şeyh Ahmed Verani nin Şeyh Hasan dan sonra Şeyh Ahmed adında bir oğlu daha olur. Şeyh Ahmed Verani 10-12 yaşlarına gelen iki oğlunu amcazadesi olan Hâce Ahmet Yesevi (1103-1228) dergâhına eğitim ve öğretim için verir. Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmed; Yesi deki dergâh da; Türkçe tarikat erkânı ve sülük adâbını, İslami ilimleri ve Türk sufiliğini, ahlâki ve tasavvufi kaide ve kurallarını kısa zamanda öğrenerek Hâce Ahmed Yesevi nin halifeleri

arasına girerler. Şeyh Hasan; bozkır göçebe Türk oymağından ve bey soylu olduğu için; küçük yaşta iyi ok atar, iyi kılıç kullanır ve iyi at sürermiş. At yarışlarında ve ok atmada birinci olurmuş. Bu yeteneklerini bilen hocası, Ahmet Yesevi bir gün O na cemaatle cemdeyken; -Sen, bir er değil On Er gücündesin, bundan böyle senin adın, Şeyh Hasan Oner olsun, ve böyle biline, böyle çağrıla... der. Ve dua eder. Efsaneye göre, Şeyh Hasan ın yaşama başlangıcı böyledir. Faruk Sümer; Oğuzlar ın On- Oklar mensubu olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Selçuklu emirlerinden ve İsfahan da padişahlığını ilan eden Bilge Beğ ünvanlı Un-ar adlı zattan bahsetmektedir ki: (5) Söylencede geçen On-Er teriminin köken olarak On-ok veya Un-ar dan gelmesi olasıdır. Ayrıca, Şeyh Hasan ın en son yerleşip zaviyesini kurduğu köyün adı da On-ar dır. Şeyh Hasan la ilgili ilk araştırma ve incelemesi yayınlanan arkeolog Dr.İsmail Kaygusuz; Onar Dede Mezarlığı nda saptadığı Bayat boyu damgası taşıyan mezar taşı (6) söylencelerin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Şeyh Hasan ın geleneksel söylensel yaşamına, menkıbesine devam edersek: (7) Bahşi Han in vefatı üzerine beylikten feragat eden babasının yerine oymağının beyi (aşiretinin reisi) olur. Kardeşi Şeyh Ahmed ide ikinci reisliğe getirir. Aşiretin dış ilişkilerini ve askeri idareyi Şeyh Hasan yönetirken; iç düzeni ve dini işleri de Şeyh Ahmet yönetir. Orta-Asya daki iç karışıklıklardan ya da efsaneye göre Şeyh Hasan; Piri Hâce Ahmet Yesevi den icazet alarak Kırk Kalenderi Derviş ile veya Oymağıyla Anadolu ya (Rum a) gitmek üzere Türkistan dan hareket eder. Bu anlatılan menkıbe nin dışında o dönem bölgeye tarihi olarak bakığımızda muhtemelen Şeyh Hasan irşat için, Nizari İsmaili lerincede özel görevlendirilmiş olabilir. O da oymağıyla Rum a gelmiş olabilir. Elimizdeki bir belgeye göre Şeyh Hasan, 21 Recep 582 (1186) tarihinde İsfahan Kale sinden Yol İzinnâme si alır. Şeyh Muhammed Bin Abdullah Ardistani (Hindistani/ Horasani) nın yazdığı yazıda;...on İki İmam ve şanlı evlatlarından olan Şeyh Hasan ın geçtiği bölgelerde ki; sultan, vezir, emir, büyük efendiler, İslam kadılar ve onların hadımları, her şehirde ve köyde, zaviye ve tekkelerde, kilise ve hayır yerlerinde; Arap ın, Türk ün, Acem in, doğulusu batılısı Deylemliler, Akrad ve Haşimiler, hasılı devlet erbabı; gelip müracaat edeceklere, ilgi gösterip, hediyeler ikram edip ve nimetlerden hissedar edip, koruyarak, bugüne kadar imdada yetişip, onları muhafaza etsinler... (8) Denmektedir. Bu belgeyi tarihi kaynaklarla karşılaştırırsak: Şeyh Hasan ın geçiş bölgesinde bu dönemde Nizari İsmaililer hakimdir. Alamut Devleti nin kurucusu Hasan Sabbah (1090-1124) ın Batıni öğretisi, eşitlikçi ve paylaşımcı yaşama biçimi ile örgütlenme yöntemi Hatay dan-hitay a kadar yayılmıştır. Şeyh Hasan yol güzergâhı üzerinde yüzlerce İsmaililer in kaleleri ve köyleri vardır. Muhtemelen Şeyh Hasan Oner in Alamut Piri II.Muhammed (ll66-1210) ile ilişkisi vardir ki, böylesine tumturaklı bir Talimatnâme İsfahan da yazılarak eline verilmiştir. Bir nevi yol güzergahındaki Nizari İsmaili kale yöneticilerine emirnamedir. Talimatnâme de Şeyh Hasan ın yanında bulunan kırk dervişinde ismi zikredilmektedir. Şeyh Hasan ın Deylem bölgesine uğradıktan sonra, AKRAT a geleceği belirtilmektedir. Akrad Bölgesi; bugünkü Hatay ile Lübnan ve Suriye nin kuzeyıdır. Dürzi lerin ve Nusayri lerin yaşadığı bu bölge, Fransız kaynaklarında Alevistan olarak geçmektedır. Şeyh Hasan oymağıyla bu yörede konaklamıştır.

Cüveyni ve İbnü l Esir e dayanarak Mehmet A.Köymen şöyle yazmaktadır: Harezmşahlar tahtı üzerindeki mücadele devam ederken, Dinar, Horasan da daha fazla tutunamamış, emrindeki pek az kuvvetle Türklerin ezeli nasibi olan, yabancı ülkede, yabancı bir etnik unsur üzerinde, yeni bir devlet kurmak üzere, Kirman a hareket etmek zorunda kalmıştır. 17 Aralık 1185 de Oğuz Şeflerinden Dinar emrindeki Oğuzlar la Kirman a girer (9) Şeyh Hasan ın Anadolu ya geldiği bu dönemde Horasan bölgesi tam bir kaos içinde olduğunu tarihi kaynaklardan bilmekteyiz.(9.a) Muhtemelen Şeyh Hasan, Bayat boyu oymağıyla bu dönemde ata yurdunu terk ederek batıya doğru göç etmiştir. C.Cahen tarafından yayılma krizi diye adlandırılan 1186-1205 yılları arasında, Türkler in Horasan ve çevresinden dalgalar halinde gelerek, Güneydoğu Anadolu da, Irak ve Suriye de bir süre yer tutmuşlar diyor. Bu dönemde ülke, Kılıç Arslan tarafından kardeşi ve oğulları arasında 11 parçaya bölünmüş olduğundan, kargaşa içinde bulunuyordu. Göçer durumda ki, sürekli silahlı ve asker olan Türkmen Aşiretleri, prensler arasında ki bu mücadelelere birinden birini tutarak katılmak zorunda kaldılar. Prensler ve Sultanlar, onların savaşçı arzularını harekete geçirerek, vurucu güç olarak kullanmişlardır.(10) Şeyh Hasan da oymağıyla bu dönemde çeşitli görevler almış olabilir... Şeyh Hasan Oner in başında bulunduğu Bayat Kabilesi Irak ve El Cezire Bayat larındandır. Çeşitli nedenlerden bir süre buraya yerleşmiş ve hakimi bulundukları kaleden ayrılmış ve kuzeye doğru zorlanmış olabilirler. Şeyh Hasan Oner in dinsel liderliğinin, Şeyhliğinin Necef ve Kerbela nın bulunduğu bu bölgede daha da olgunlaştığı söylenebilir. (11) diyor Doktor Kaygusuz. Bodik Belgeleri ile Şeyh Hasan ve Aşkirik Köyleri ndeki söylenceler; Dr. Kaygusuz un görüşlerini doğrulamaktadır. Şeyh Hasan; Kerbela, Necef, Bağdat ve Hicaz a gitmiş, oradan da Mısır a giderek tekrar Bağdat a dönmüştür. Bağdat tan da Konya ya gitmiştir. Başka bir anlatımda ise; Şeyh Hasan oymağıyla Halep ten Sis (Adana), Maraş, Adıyaman, Akçadağ- Malatya (bugünkü Battal Gazi ilçesi) güzergâhıyla Fırat ın doğu yakasındaki Abdülvahap Gazi nin türbesinin bulunduğu tepe ve Mukaddes Dağındaki Mar Ahron Manastırı (kilise) ile Muşar a kadar olan bölgeyi işgal eder. Muşar da Şeyh Hasan Beyliği adıyla yarı-özerk bir beylik kurar. Bölgedeki yerel halkları, Kürt, Ermeni, Zaza unsurları kendine tabi kılar. Metruk bir Paulicien kalesi olan yere de Şeyh Hasan adıyla bir köy ve zaviye de kurarak başına kardeşi Şeyh Ahmet i getirir. Bugün Tabanbükü adlı köy bu yerdir, Muşar da Aydınlar bucağıdır. O devirde bu bölge; Anadolu Selçuklu Devleti nin doğu sınırıdır. Şeyh Hasan da Aşiretiyle tam sınır çizgisinde bulunmaktadır.kanımızca o zamanki Malatya Meliki bilerek ve bilinçli olarak sınırları korumak üzere Şeyh Hasan Aşireti ni bölgeye yerleştirmiştir.süreç içinde Şeyh Hasan yöreyi İslamlaştırmış ve Türkleştirmiştir. Şeyh Hasan muhtemelen 1196-1205 yıllarında bölgeye hakim olmuş ve beyliğini kurmuştur. I.Gıyaseddin Keyhüsrev (1205-1211) ikinci kez Selçuklu tahtına geldiğinde Oğuz/Selçuklu geleneğince oğullarını eyaletlere vali olarak göndermişti. Büyük oğlu Şahzâde İzzeddin Keykavus u Malatya ya ortanca oğlu Alaeddin Keykubat ı da Tokat a Melik yapmıştır. Şeyh Hasan işte bu dönemdi Malatya Meliki Şahzade İzzeddin Keykavus la sıkı ve iyi ilişkiler kurmuştur. Şeyh Hasan Aşireti ni Fırat boyunca yerleştirmiştir. İzzeddin Keykavus; babasının Malatya da veremden ani ölümü üzerine, Kayseri ye giderek 21 Temmuz 1211 günü merasimle tahta çıkar.alaeddin Keykubat kardeşinin sultanlığını tanımayarak savaş açar. İzzeddin Keykavus, kardeşi Alaeddin Keykubat ı Ankara Kalesi nde

yakalayarak Malatya nın doğusundaki Mişar Kalesi ne gönderir. Mukaddes Dağı (Eşraf Briha Dağı) ndaki Mar Ahron manastırının altındaki Masara (Muşar) Kalesine mahpus edilen Alaeddin Keykubat bilahere yine aynı yöredeki Kezirbet Kalesi ne nakledilir. Abu l-farac, İbn-i Bibi olayı böyle vermektedirler. Müverrih Ebu l-fida ve İbn Vasil Olay tarihini 609 (1212) olarak vermekteler. (12.a,b,c) Bugünkü Hasan Dağı dediğimiz yörenin, Muşar ve Kezirbet Kalelerinin yönetimi ve o devirde Şeyh Hasan ın elindedir. Demek ki Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus çok güvendiği için Alaeddin Keykubat ı kalebent olarak Şeyh Hasan ın kontrolüne bırakmıştır. I.Alaeddin Keykubat 9 yıllık Muşar ve Kezirbet teki kalebentlik döneminde bölgenin hakimi, Kale Komutanı, Aşiret Reisi olarak Şeyh Hasan la iyi ilişkiler içindedir.(12.d) Adaf (Kumlutarla) - Kale - Şeyh Hasan -Eğribük köylerinde anlatılanlara göre dedelerinin Kale de muhafızlık ve bekçilik gibi hizmetlerde bulunduklarını belirtmektedirler. Söylenceye göre: Alaeddin Keykubat kalede hapisteyken, Şeyh Hasan tekkesi postnişini Şeyh Ahmed Dede yi yanına davet eder; yıldıznâmesine baktırır ve remil ile bahtının açılmasını ister.şeyh Ahmed Dede: Alaeddin Keykubat a mahpusta kaygılanmamasını, geleceğinin ferah olduğunu, bütün Rum ülkesinin padişahı, Ulu Sultan Keykubat olacağının muştusunu verir. Şeyh Ahmet in söyledikleri doğru çıkınca: Alaeddin Keykubat, Selçuklu tahtına geçtikten sonra, kızkardeşi Gevher Hatun u Şeyh Ahmed Dede ye eş olarak verir ve yöreyi de vakfeder... (13) Alaeddin Keykubat (1219/20-1236/37) Sultan olduktan sonra merkeziyetçi bir anlayışla Devlet çarkına çekidüzen verir. Orduyu yeniden teşkilatlayarak fetihlere girişir.şehir ve Kale lere tahkimat yaparak imar ve bayındırlık faaliyetleri başlatır. Dr. Kaygusuz a göre; Şeyh Hasan, silahlı oymağıyla ve okçu birlikleriyle; Alaeddin Keykubat la birlikte, Kalonoros (Alaiye-Alanya) kalesinin alınmasına ve Fırat boyu fetihlerine katıldığı için: Onar Köyünü tescil ederek ve arazilerini Şeyh Hasan in kurduğu Oner Zaviyesi ne 22 Nisan 1224 de vakfeder. (14) Adaf lı Ali Kıran ise; Alaeddin Keykubat in hizmetleri karşiliği olarak okçu birlikleri kumandanı olan Şeyh Hasan ın oğlu Şeyh Bahşiş e Kumlutarla köyünü ve çevresini bağışlamıştır. Vakıf Belgesi, Şecere ve Hüccet Malatya da Hüseyin Ütebay ailesindedir. Yine Efendi Dede nin anlatımına göre; Alaedden Keykubat; Şeyh Ahmet Dede ye kız kardeşini verdiği gibi, Şeyh Hasan Köyü nü de vakfetmiş ve Hz.Ali soylu olduğuna dair şeceresini şerh etmiştir. Vakfiye ve Şecere Malatya da İhsan Gültekin dedir. Tüm bu söylenceler tarihi olaylarla örtüşmektedir.ayrica şunu da göstermektedir: Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat ile Şeyh Hasan, kardeşi Şeyh Ahmet ve oğlu Şih Bahşiş le birbirine güçlü ilişkilerle bağlıdırlar. Şeyh Hasan ın yaşam öyküsüne diğer bölümlerde devam edeceğimizden burada kısaca değindik ve çerçevesini çizdik... Tarihsel verilerden saptamamıza göre 120 yıl yaşamış olan Şeyh Hasan, 12. yüzyılın ikinci yarısı ile 13. yüzyılın ikinci yarısının ilk çeyreğine kadar olan zaman diliminde dolu dolu mücadeleyle geçen bir ömür sürmüştür... Tarihsel verilere göre; Şeyh Hasan ın tahmini Doğum tarihi: 1156, Hakk a yürüyüşü 1276 olasıdır.

II. ŞEYH HASAN KÜLLİYESİ VE CAFER PAŞA CAMİSİ Şeyh Hasan; Selçuklu ordusuyla Fırat Boyu kaleleri fethine katıldıktan sonra bir Ermeni kenti olan Arapgir e Subaşı rütbesiyle Sultan tarafından atanır ve bölgede iktâ olarak verilir. Türkmen aristokratı ve Bayat Boyu beylerinden olan Şeyh Hasan, Arapgir in Hezenek semtinin altındaki düzlüğe ordugâhını kurar. Daha sonraları Uguzlu (Oğuzlu) semti olarak anılacak bu yöreye Askeri kuvvetler yerleşerek, şehir ve köylerin asayişini temin eder. Dokuma Sanayi nin ve ticaretin gelişkin olduğu Arapgir esnaf ve tüccarından, İpek Yolu üzerinde olduğu için geçen kervanlardan satış üzerinden belli oranda rûsum alınırmış. Köylülerden ise Ekin Pazarı ndaki satışlarda hububat dan Godik nisbetinde Hums alınırmış. Hayvan pazarında büyük ve küçük, binek hayvanlardan farklı oranlarda akçe alınırmış. Şıra pazarındaki; pekmez, bal gibi yiyeceklerden de ayrıca vergi alınmakta imiş. Ayrıca savaş zamanlarında ise çarşı ve pazarda satılan şeylere özel narh konarak bu fiat üzerinden vergi alınmakta imiş... Tüm bu vergi alımlarını tahsil de eden Şeyh Hasan; kısa bir zaman sonra Arapgir in eski yerleşim yeri ve kale içi olan Eskişehir de (bugünkü Osmanpaşa mahallesi) kendi adıyla anılan bir tekke ve külliye yaptırır. (15) Taylor; 1860 ta Arapgir de bir Bektaşi Tekkesiyle karşılaştığını yazmaktadır. (16) Ki, bu tekke, Şeyh Hasan Tekkesi nden başkası değildir. Fakat, daha sonra Meydanevi Cami ye çevrilmiştir. Aşevi, Atevi gibi müştemilatı ile mal varlığı olarak da Vakıf arazileri, bağ ve kavaklıklar vardır. Yavuz Sultan Selim döneminde (1515) Arapgir Osmanlılarca fethedilince: Türkmen Beylerinden ve Arapgir eşrafından Kulibeyoğlu Ali Bey ve Şeyh Hasan Aşireti mensupları; Kızılbaş oldukları için malları ellerinden alınarak Ermeni tüccarlara ve sünnilere verilmiştir. Bu meyanda Şeyh Hasan Tekkesi ve Külliyesi Vakfi na da Arapgir eşrafından Kestanzadeler atanmıştır. (17) Arapgir in Türkmen Kızılbaş köylerinden bazıları ve şehir halkı Çaldıran dönüşü bölge fethedildiği için; l515 yılında yemin ederek, Osmanlı tebası olmuşlar ve Hanifi Mezhebini kabul etmişlerdir Mezhep değiştirmeyenler için özel olarak Kızılbaş Vergisi konmuştur. Şeyh Hasan Tekkesi ne 1694 yılında Arapgir Sancak Beyi Cafer Paşa tarafindan bir minare yaptırılarak camiye dönüştürülmüş, adına da Cafer Paşa Camisi denilmiştir. Yine aynı yıl Onar Köyü ne de bir küçük cami yaptırılarak; Arapgir eşrafından Sabrioğullarından bir imam atanmıştır. Her hafta Cuma günleri ictima edilerek sayım usulüyle Onar Köylüleri 1694 den İttihat ve Terakki dönemine kadar Cafer Paşa Cami sine mecbur namaza sevk edilmişler ve kontrole tabi tutulmuşlardır. Aynı uygulamayı 1566 dan itibaren Malatya nın Yazıhan ilçesi Fethiye köyünde de görmekteyiz. İki köy de Dede Ocağı dır. En son Vakıf mütevellisi Kestanzade Hacı Abdullah Ağa nın vefatı üzerine aileden kimse kalmaz. Bunun üzerine 20.000 kuruşluk gelirli vakfın; Osman Paşa Mahallesi ahalisinin kendilerinin hakları olduğu iddiasıyla dava açarlar. Bu duruma Onar Köy lüleri itiraz ederler. Şeyh Hasan soyundan olduklarını ibraz eden belgelerle Onar Köyü halkı da Vakfın mal varlıklarının kendilerine ait olduğunu belirterek; 11 Nisan 1299 (1883) tarihinde Arapgir Mahkemesinde dava açarlar. Onar Köyü halkına dava dilekçesini: Karye-i mezküreden; Kalın Ali, Hatunoğlu Musa Kehâ, İmam Molla Süleyman, İbrahim Kehâoğlu Mustafa Kehâ, İnceninoğlu Ömer Çavuş, Kara Memedoğlu Ahmed, Hasan Kehazade Koca Kehâ imzalayarak; davanın seyrini anlatarak adalet ve hakkaniyet dairesinde ahalinin gadre uğratılmamasını istemekte dirler.

Vakıf davası yıllarca sürer.bu olay, Arapgir de hak iddia edenlerle Onar Köylüleri arasında kavgalara neden olur. Dava Eğin Kazasına aktarılır. Zabit Hüseyin Efendi (Güney) davayı ciddi bir şekilde takip eder.istanbul da ikamet eden Onar Köylü Hafiz Mehmet (Fakir)Efendi; Evkaf tan, Naküb ül Eşraflık defterinden, Defteri Hakani kayıtlarından ve arşivlerinden çıkarttığı Şeyh Hasan ve Onar Köyü ile ilgili belgeleri Hüseyin Efendi ye gönderir. Dürüst, Erdemli, namuslu bir kişiliğe sahib olan Zabit Hüseyin Güney; vakıf arazilerini, bağ ve bahçelerini Ağaların elinden kurtarma mücadelesini meşru hukuki yoldan sürdürürken; Onar Köyü nden bazı çıkarcı kişiler tehdit ederler. Ekin tarlalarının derilmesinde, harmanının dövülüp elenmesinde tek başına bırakılır. Tüm bu olumsuzluklara karşın Hüseyin Güney bıkmaz, yılgınlığa düşmeden Mahkemelerde davayı takip eder. Eğin Mahkemesine belgelerle vakfın ve Şeyh Hasan Külliyesi nin arazilerinin Onar Köylülerine ait olduğu ispatlanır. Dava sürerken, I.Dünya Savaşı başlar ardından İstiklal Savaşı devam eder. Köydeki erkeklerin hepsi savaşa gider. Bu arada davayı takip eden Zabit Hüsin Efendi de İhtiyat Subayı olarak savaşa gider ve İstiklâl Savaşı sonrası köye döner.dava sürüncemede kalır.kurtuluş Savaşı kahramanı ve İstiklâl Madalyası sahibi; İht.Zb.Hüseyin Efendi: Cumhuriyet sonrası davayı tekrar açar. 1944 yılına kadar Köy arazileri ve Vakıf davası hukuk mücadelesi devam eder, ama Zabit Hüseyin Efendi vefat eder. Eski Muhtar Musa Çöp köy adına davalarını takip ettiğini belirtmektedir. Fakat kendinden önce ki Muhtar ve ihtiyar heyetin den bazıları, Arapgir ağaları ile işbirliği yaptıklarını ve dava düştüğünde de çeşitli vaadler aldıklarını söylemiştir. Davayı savsaklayan, Vakıf arazilerini peşkeş çeken ve dilekçelerde ki imzaları geri almış olan şahısların isimleri bizde saklıdır. Bugün hayatta olmayan bu kişileri; Köylüler arasında ikilik yaratmamak için isimlerini yazmıyorum. Köydeki Arapgirli Ermenilere ait bağ, bahçe ve tarlalarda aynı şekilde sahte belgelerle dağıtılmıştır. Musa Çöp: Arapgir eşrafından ve eski köy imamı olan, Fadılıoğulları, Sabrioğullarından, Kulibeğoğullarından, Emiroğullarından ve bazı ağalar, Onar Köyünden bazı yalancı... (bu yalancı şahitlere nakit para,vb. hediyeler ile imamlık, daha sonra birer tarla ve bağ gibi yerlerin bakımları verilerek ödülendirilmiştir) şahitler bularak mahkemede tanık olarak dinletmişler ve vakfın, caminin tarlalarını ve diğer mal varlıklarını mürur-i zamana uğradığından talan etmişler, mahkeme de sona ermiştir. diyerek ve hayıflanarak bize anlatmıştır. 1224 yılında kurulmuş ecdadımızın vakfı; hasis, sahtekâr, aç gözlülerce talan edilmiştir. Son olarak da 1984 yılında Cafer Paşa Camisi nde bulunan Şeyh Hasan a ait el yazma Kuran ve kitaplar; caminin kapısı kırılarak çalınmış, zanlılar hakkında soruşturma açılmasına rağmen bir şey elde edilememiştir.(18) III. BÜYÜK OCAK TEKKESİ Büyük Ocak Tekkesi Şeyh Hasan ın Onar Köyü nde inşa ettirdiği Cemevi ve Zaviye nin bınası ve müştemilatının adıdır. Sultan Onar Cemevi ve Büyük Ocak da denmektedir. Cem Dergisi nde Cemevlerinin Tarihsel Kökeni ve Mimarisi adlı yazı dizisinde Türkiye deki benzer Cemevlerinin mimari yapı sanatı özellikleri ve kökenini anlattım (19) Burada sadece, Büyük Ocak Meydan Evi nin yapı mimarisi özellikleri üzerinde duracağım. Şeyh Hasan ın 1224 yılında 12 direkli bir çadır görünümde inşa ettirdiği Sultan Onar Cemevi, Orta- Asya Gök-Tapınakları na benzemektedir. (20) Büyük Ocak Tekkesi; 15x17 m2 lik boyutta, kareye yakın dikdörtgen planlı; 1,5 metrelik kalınlıkta 2,5 m. yüksekliğinde taş duvarlara bindirilmiş, yedi kat gökyüzünü ifade eden kırlangıç çatı, 12 direk üzerine kubbemsi oturtulmuş, içten çadır görünümlü.. Koçbaşlı direklerin üstüne kalın Hatıl Ağaçlar atılarak birbirine tutturulmuş. Hatılların üstüne 10-20 cm. aralıklarla kisek ağaçlar dizilmiş; kiseklerin üstüne aralıksız ters yönde mertek ağaçlar dizilmiş; merteklerin üstüne aruda denen kısa ağaçlar aksi istikâmette sıralanmış; bunların üstüne de hortut dalları ile ince çubuklar düzgün sıkça

serilmiş; tüm bunların üstüne de püşürük denen özel kırmızı toprak ile kıyılmış samanın karışımından olan çamur 15-20 cm. kaplanmış. En üstte yanı dam da; 20 cm. kalınlığında Caşgan denilen özel killi yağlımsı kaygan toprak dama serilmiş. Damın üstündeki toprağı yağmura yaşa karşı sıkıştırmak için zil taştan denen granitten yapılmış 50-60 cm çapında 100-120 cm. boyunda silindir şeklinde, LOG denilen kaya kütlesinin iki yanının orta noktaları oyulmuş ve ağaç dil geçen özel bir ağaçtan yapılmış çengel aparatla iki kişinin çektiği bodur sütun damda durmaktadır. Yarı kubbeleştirilmiş damın tam orta yerinde taştan oyulmuş bir pencere ve duman deliği vardır. Bu delik Gök-Tapınak larındakı tüğünük denen ve evin tabanında yakılan ateşin dumanlarının çıktığı deliğin aynısı olup, güneşin ışınlarını da meydana yansıtan pencere işlevini görmektedir. Yine kubbemsi damın ortaya yakın bölümünde bütün direklerden daha kalın ve siyah; üzerinde kahve ve kızıl beneklerin olduğu KARADİREK denen ve kutsal sayılan bir ağaç direk vardır. Karadirek Göktapınak larda simgeleşen kutup yıldızı nı ve varlık birliğini sembolize eden düşünceyi anlatmaktadır. On iki direkler, On İki İmamlari ifade etmektedir. Aynı zamanda On iki Kabilenin oturduğu gedikleri belirlemekte, On İki hizmet sahiplerini ve On İki post makamını sembolize etmekte ve daire de oturma konumlarını belirtmektedir. Karadirek aynı zamanda Zat-ı Mutlak a giden sırat-ı müstakimi ifade etmektedir. Taş pencere ise; sema ya / Göğe ağmanın, Hakk ile Hak olma nın bir sembolüdür. Semazenler bu deliğin tam altındaki meydan da sema dönerler... Karadirek üzerinde çerağ tası vardır. Cem den önce çerağ burdan uyandırılarak erkân bu törenden sonra dede tarafından yürütülür. Ayrıca Karadirek te Şeyh Hasan ın tunçtan miğferi asılıdır ve çırahban tası olarak kullanılır. Karadirek in dibinde ise civher toprağı vardır. Dede; cem törenleri için meydan evi düzenlendiğinde, Karadirek in dibindeki post ta Anabacı ile oturarak sercem olarak ayn-i cemi yönetir. Her direk arasında ki 12 gedik e de 12 kabile otururlar. Onar Köyü nde yıllık Görgü-Cem lerinde önce: Şeyh Hasan Türbesi ne bir koç tığlanır, sonra cem yapılır. Büyük Ocak Tekkesi (Onar Zaviyesi) nin giriş kapısı ve eşiği özel bir ağaçtan yapılmıştır ki neredeyse 8 asırdır; kara, yağmura dayanarak bugüne dek bozulmadan gelmiştir. Eşiğe üç kez niyaz edildikten sonra meydanevine / Cemevi ne uzan bir koridordan girilir. Zaviyenin kapı girişinden sonra kurban tığlama yeri vardır. kurban kanı bir kanalla öndeki bahçeye akıtılmaktadır. Uzun bir koridordan sonra Meydan evine girilir. Koridorun bir yanında ise, ikrâr verme ve müsahip törenleri için; Rehber gözetiminde abdest alma kurnası vardır. Bu kurna daha sonra sökülerek yerinden çıkarılmıştır. Cemevi nin önünde; yemek pişirme yeri, aşevi, ekmek pişirme ocağı, kiler, hamam, hela, çamaşırhane gibi odacıklar vardır. Sağ yanda iki katlı tekkeşinevi, ahır, samanlık, odunluk, misafirhane vardır. Sol yanda ise: bahçe vardır... Mimari özelliklerini betimlediğimiz Şeyh Hasan ın Onar Köyü ndeki ilk ev dediğimiz ya da tarihi kayıtlarda Onar Zaviyesi olarak geçen, halk arasında ise Büyük Ocak denilen yapı: Selçuklu ların köyde ilk inşa edilen Aristokrat bir Türkmen Beyi nin malikhanesi ve dini ibadet mekânı ve divanıdır. IV. ŞEYH HASAN OCAKLARI 1. BÜYÜK ŞEYH HASAN

SULTAN ONAR OCAĞI Saptadığımıza göre Şeyh Hasan üç evlilik yapmıştır. Birinci evliliğini Türkistan da İmam Rıza nın kız torunlarından biri ile bu evlilikten Şıh Bahşiş olmuştur. İkinci evliliğini Muşar yöresine geldiğinde, Fırat boyu fetihleri döneminde, Dersimli bir aşiret beyinin kızıyla evlenmiş ve Seyyid Selahattin adlı bir oğlu olmuş. Üçüncü evliliğini de Piri Babanın kızı ile yapmış ve bu evlilikten; menkıbeye göre üç oğlu olmuş; Kara Muhammet, Habib Hasan ve İlik olmuştur. Diğer bir rivayete göre de; 2 kız, 8 erkek çocuğu olmuş ve köy 10 haneden teşekkül etmiştir. Biz belgelerden yola çıkarak bu iki söylenceyi de birleştirerek hareket odağı haline getirdik. Şeyh Hasan ın Merzifonlu Piri Baba nin kızıyla evliliğinden olma çocuklarının Malatya-Arapgir-Onar Köyü nde; 1224 yılında babaların kurduğu Vakıf şeklinde ki Zaviyesini Dede Ocağı na dönüştürerek; Sultan Onar Ocağı, Büyük Ocak ya da Büyük Şeyh Hasan Ocağı olarak adlandırmışlardır. Şeyh Hasan ın Türkmen Oymakları arasında ki adı; Onar Dede - Onar Baba - Sultan Onar olarak geçmektedir ki, ocağa da bundan dolayı ve babalarının adına izafeten Sultan Onar Ocağı denmektedir. Alevi cemaatinde ise; Şeyh Hasan Ocağı olarak anılmaktadır. Tunceli deki torununun kurduğu Şeyh Hasan Ocağından ayırmak için Büyük Şeyh Hasan Ocağı da denmektedir. Şeyh Hasan On-Er e I.Şeyh Hasan ya da Büyük Şeyh Hasan da denmektedir. Pir Sultan Abdal; Onar Dede Destanı adlı deyişin de; Adın Şeyh Hasan dır, hem derik Oner.../...Yetiş Onar Dede sen imdat eyle! demektedir. (21) Piri Baba nın hayatıyla ilgili araştırmalarıma burada yer vermeyeceğimden bu konuda ki, Cem ve Şahkulu Sultan Dergilerinde yayınlanan makalelerime bakılabilinir. (21.a.b.) 2. ŞEYH AHMET DEDE OCAĞI Şeyh Hasan ve Kardeşi Şeyh Ahmet in 1204/5 yıllarında Şeyh Hasan (Tabanbükü) Köyü nde bir Dergâh kurarlar ve amcazadeleri olan hocaları Ahmed Yesevi nin de adını tekkeye verirler. Ülkemizde ilk kez Hâce Ahmet Yesev Zaviyesi Türkistan dan sonra bugünkü Tabanbükü köyünde kurulmuştur. Daha sonraları ise Şeyh Ahmed in çocukları Zaviyeye Şeyh Ahmet Tavil olarak değiştirerek babalarının adını verirler.vakfa dönüşen tekke; Selçuklu ve Osmanlı sultanlarıncada onaylanır ve Şeyh Ahmet soylularına verilir. Halk arasında her iki ad da kullanılmaktadır. Şeyh Hasan ın kardeşi ve Şeyh Hasan anlı Aşireti nin ikinci reisi Şeyh Ahmet in Alaeddin Keykubat ın kız kardeşlerinden olan oğlunun ve çocuklarının, Elazığ-Baskil-Muşar, Şeyh Hasan Köyü nde kurdukları Dede Ocağıdır. Şeyh Ahmet in soyu, I.Alaeddin Keykubat ın kız kardeşi Güher Ana dan olan oğlu Emir-el Mümin den yürümüştür. 3. ŞIH BAHŞİŞ OCAĞI Şeyh Hasan ın Türkistan daki evliliğinden olma Seyyid İbrahim e dedesi Bahşi Han ın da adı verildiğinden Şeyh Bahşiş olarak çağrılmaktadır. Şıh Bahşiş in Elazığ-Baskil ADAF (Kumlutarla) Köyü nde tahmini 1224 sonrası yıllarda kurduğu dede ocağın adı Şıh Bahşiş Ocağı, oymağının adı da Bahşişli olarak anılmaktadır.

4. SULTAN SEYYİT OCAĞI Sultan Seyyit Ocağı, Şeyh Hasan ın bugünkü Tunceli yöresinde Dersim Beyi olan bir ailenin kızıyla yaptığı evliliğinden doğan oğlu Selahaddin in torunlarından Sultan Seyyid adlı bir zatın Tuncelin in BODİK köyünde kurduğu ocağın ve aşiretin adıdır. Genel olarak bu ocakta Şeyh Hasan Ocağı olarak anılmaktadır. Hozat ın Dalören Köyü nün kendi adıyla anılan dağda türbesi olan Sultan Seyyid; 1515-1530 yılları arasında Şeyh Hasan Köyü nden yöreye gittikleri belgelerde belirtilmektedir. 5. (KÜÇÜK) ŞEYH HASAN OCAĞI Şehy Hasan Ocağı, Şeyh Hasan ın Tunceli bölgesinde Dersim Beyi nin kızı ile evliliğinden olan oğlu Selahahattin in torunlarından Seyyid in Bodik Köyünde Sultan Seyyid adıyla; diğer kardeşi Şeyh Hasan ise, Ağdat ta Şeyh Hasan Ocağı adıyla 1515/30 yıllarında bir dede ocağı kurmuşlardır. Ataları Şeyh Hasan ın ocağına Büyük Şeyh Hasan Ocağı ya da sadece Büyük Ocak denir ki Arapgir Onar Köyü ndedir. Torun Şeyh Hasan ın Ağdat taki ocağına ise; Küçük Şeyh Hasan Ocağı ya da sadece Şeyh Hasan Ocağı denmektedir. Bazı kaynaklar II.Şeyh Hasan olarak da anılan bu zatın Akkoyunlu ve Safeviler döneminde Çemişgezek te Emir / Bey olduğunuda yazmaktadırlar. Seyyid Rıza da bu zatın soyundan gelmektedir. Bütün ocakların hepsine birden genel olarak Şeyh Hasan Ocakları denmektedır. 6. ŞEYH HASAN OCAĞI NIN REHBERLERİ İLE DİKME DEDE OCAKLARI Şeyh Hasan Ocaklarına bağlı ayrıca her köyde veya yörede birer Rehber, Baba veya Dikme Dede denilen Ocaklar vardır. Keban ın Nimri ve Zırki Köyü nde Şeyh Hasan Rezzaki (Zevraki) Ocağı, Arapgir de Sarı Mecdin Ocağı, Elazığ da İmam Rıza ve Musa-i Hardi Ocağı, Ulaş da Çavdarlı Ocağı, Çorum da İmam Rıza Ocağı ve Teslim Abdal Ocağı, Tokat ın Oktap Köyünde Yunus Abdal Ocağı, Toroslarda Cılbak Baba ve Şıh Çoban Ocağı gibi onlarca rehber ocağı vardır. Bu ocakların büyük bir bölümü işlevini yitirmiştir. 1240 yılında Şeyh Hasa nın kızı ile evlenen Celaleddin Harzemşah ın oğlu Muhammed (Mehmet/Kal- Mem-Sır) ın kurduğu Dikme Dede Ocağı süreklilik arzederek bugüne dek önemli bir işlev görmüştür. (22) 1613 yılında bugünkü Tunceli bölgesinden Sivas-Ulaş-Çavdarlı Köyü ne giden Şeyhasanânlı Aşiretinin Seyyidânlı kolundan olan Gilo-Gulgi nin kurduğu köyde Rehberlik hizmetlerini yürütmesi ve günümüze kadar gelmesi de önemli bir tarihi vakadır.(22.a) V. ŞEYH AHMET DEDE NİN YAŞAMI VE KÖYÜ Şeyh Ahmet Dede nin söylencesini torunlarından İsmail Gültekin Dede den dinledim ve yazılı olarak da yine başka bir torunu İbrahim Karaduman Dede 3.5.1992 tarihli bize gönderdiği mektubunda anlatmaktadır. Nazmi Sevgen; Efsaneden Hakikate adlı 1951 yılında yazdığı makalede Sultan (Alaeddin Keykubat), hemşiresini Şeyh Hasan Dede ye vererek onu (Konya dan) aşiretiyle beraber şimdiki eski Malatya ya sevk ve o civara iskân etmiştir. Bu hadise 1232 M-630 H. tarihe tesadüf eder, (23) diye yazmaktadır.

Bu anlatılan hikâye bizim bölgede yaptığımız söylencelerle çelişmektedir. I. Alaeddin Keykubat, kızkardeşini Şeyh Ahmet Dede ye vermiştir, Şeyh Hasan a değil. Nazmi Sevgen in diğer bir yanlışı ise; Şeyh Hasan ın Türbesi Onar Köyü ndedir, Şeyh Hasan Köyü nde değildir. Yine Şeyh Ahmet in türbesi de Şeyh Hasan Köyü ndedir. Korucak Köyü ndeki Hasan Basri nin türbesidir. Yayında belirttiği iki fotoğraf ve alt yazılar da yanlıştır. Ümit Serdaroğlu nun 1975-77 yılları arasında (24); Mehmet Özdoğan ın 1977 yılında ODTÜ adına yaptıkları araştırmalarda Elazığ-Baskil-Şeyhasan (Tabankülü) köyünde Şeyh Ahmet in türbesinin, bulunduğunu belirlemişlerdir. (25) Dr. İsmail Kaygusuz da Şeyh Hasan ın türbesinin Onar Köyü nde olduğunu belgelerle saptamıştır. (26) Malatya Tahrir Defteri de bu hususu kanıtlamaktadır. (27) Nazmi Sevgen: Munzur Dağları nın kuytuluklarına sığınmış olan Budik Köyü nde Kalan Aşireti nden Gülabi kızı 95 yaşında ki Leyla nın elinde... Seyyid Kemal Ocağı na ait vesikayı bulduğunu ve okuduğunu söylemektedir... Pülümür ün Aşkirik Köyü nden ve Bal Uşağı Aşiretinden Hüseyin Aydın; Bodik li Hasan Tosun dan aldığı Bodik Vesikaları nı biz de inceledik; Nesep/Soy ve Tarikat kütükleri, Menkıbeler, Efsaneler, Rivayetler birbirine çok girmiş, oldukça uzun belgeler tomarıdır. Şeyh Hasan, Şeyh Ahmet ve oğul ve torunların, aşiretlerinin öyküleri birbirine geçmiştir. Saptayabildiğimiz kadarıyla; Kırıkkale/Keskinli Hasan Dede (28); Konya nın Karye-ı Kocaç da zaviyesi bulunan Şeyh Hasan-i Rumi ve Sarı Yakup (belgede Kara Yakup) (29) ile Karye-i Oğlan (Karaman da) Şeyh Ahmed le (30) birbirlerine karışmış söylenceleri de anonim şekline dönüşmüştür. Güney Akdeniz ve Ege yörüklerinin ve tahtacıların ulu evliyası Dur Hasan Dede de bu söylencelerde geçmektedir. Yanyatır Ocağı nın Piri sayılan Dur Hasan Dede nin Türbesi; Adana- Ceyhan ın 20 Km. güneyindeki Duruk Kasabası nın 3 Km. batısında 50 hanelik Evci (yeni adı Durhasan Dede) köyündedir. Bu dökümanları kimin yazdığı belli değildir. Söylenene göre bazı belgelerin altındaki mühürler kesilerek yırtılmıştır, gerekçesi belli değildir. Bodik Vesikalarında Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmet le ilgili Konya ve I. Alaeddin Keykubat ile III. Alaeddin Keykubat (1297-1302) söylencelerinin olası doğruluk payı da vardır. Dr. Kaygusuz un söylediğine göre; 23 Mayıs 1983 tarihinde İstanbul daki Uluslararası Anadolu Uygarlıkları Araştırma Sempozyumu nda Şeyh Hasan Oner hakkında tebliğ sunduktan sonra; Prof. Dr. Mikail Bayram ile görüşmesinde Şeyh Hasan ile ilgili birçok belgenin kendisinde olduğunu söylemiştir. Ben de; Prof. Dr. Mikail Bayram ile Cem Vakfı nda yaptığım görüşmede belgelerin varlığından bahsetmiştir.(30.a) Bu belgeleri inceleyemediğim için Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmet in Konya ile olan ilişkilerine ihtiyatla yaklaşıyorum. Sayın Prof. Dr. M.Bayram saptadığı belgeleri yayınlarsa; söylencelerden kurtularak gerçekleri nesnel bakış açısıyla daha iyi değerlendireceğim. Şeyh Ahmet bir söylenceye göre kardeşi Şeyh Hasan gibi Hâce Ahmet Yesevi nin halifelerindendir. Şeyh Ahmet, halim-selim, çok uzun boylu bilge bir kişiymiş. Hocası O na - Boyun kadar ulu olasın, soyun-sopun ebedi tavil ola, bundan böyle sen de, Şeyh Ahmed Tavil olarak çağrılasın.. diyerek dua eder. Ve ocakta yanan bir dut köseğisini alarak fırlatır. Hocası, Şeyh Ahmet e: -Sana destur ve nasip verdim. Git bu köseğiyi bul orası artık senin yurdun der. Şeyh Ahmet te hocasının elini öpüp niyaz ederek yola revan olur. Fırat kıyısına düşen dut köseğisini bulan Şeyh Ahmed, buraya tekkesini kurar. Müridleri çoğalınca burası köy olur, adını ağabeyine izafeten Şeyh Hasan koyar. Evlenir 9 oğlu olur. Bıçkın delikanlı olduklarından etraftaki komşu köylerine zarar verirler. Bu durum karşısında Şeyh Ahmet de beddua

eder ve 9 oğlu bir günde ölür. Hepsini tek mezara defnederler. Gevher Hatun un yakarmaları sonucu Şeyh Ahmet küçük oğlu Mümin i bağışlamıştır. Soyu ikinci eşi Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat ın kızkardeşi Gevher (Güher ana) Hatun dan olan oğlundan yürür. Köyde anlatılanlara göre 9 delikanlının komşu aşiretlerine ve köylerine karşı iyi davranmadıkları için baba bedduası ile bir günde ölmüşlerdir. Bu söylencenin nesnel temeli kanımızca şudur: Türkmen olan Şeyh Hasanlı aşiretleri; Babailer Ayaklanması na katıldıklarından, Malatya Valisi de Kürtler den oluşturduğu bir orduyla isyanı bu yörede bastırarak, Şeyh Ahmet in 9 oğlunu da öldürmeleridir. Selçuklu Sultanı nın soyundan olan ve daha küçük olan Gevher Hatun un oğlu EMÜR-ül-MÜMİN i öldürmemişlerdir. Ya da aristokrat olmasından annesine bağışlanmıştır. Söylenceleri dinlediğimiz İsmail Gültekin tarikat adı Efendi Dede, Mümin in olan soyundan gelme torunlarındandır. Söylenceye göre; Şeyh Ahmet daha çok Alevi öğretisi yle ilgilenmiş, tekkesini bir okul gibi eğitim yuvası haline getirmiştir. Osmanlı Arşivlerinde Şehy Ahmet adı Şeyh Ahmet Tavil olarak geçmektedir. Tavil uzun anlamında olduğu için: Uzun Ahmed Dede denmekteymiş. Şeyh Ahmed Dede; kına yakılmış gibi kiremit renginde uzun saç ve sakalı olduğu içinde aynı zamanda; Kızıl Ahmet Dede ve Kızıl Şah Ahmet Dede ya da Ulu Şıh Ahmet adıyla da anılmaktadır. Torunlarından ünlü ozan Teslim Abdal dedesi için şöyle demektedir: Adın Şah Ahmed Tavil-i tubi dedesin Şahı Merdan Musa Kazım Abbas neslisin Hâce Ahmedi Yesevi Rum Halifesisin İn ziyaret eylen Şah Ahmed Dede yi 1560 Yılına, Kanuni Dönemine ait Malatya Tapu Tahrir Defteri ndeki belgeden anladığımıza göre; Başlangıçta tımar olan bu köy, daha sonra Şeyh Ahmet Tavil Vakfı na verilmiştir. Muhtemelen Yavuz Selim sonrası ise; yöre hâss-ı şâhi olarak ayrılmıştır. Yani yörenin yılık geliri yüz bin Akçe nin üzerinde olduğu için devlet büyüklerine bu araziler verilmiştir. Bu şahısta o dönemde Nişancı Mehmet Beğ dir. Bu duruma Şeyh Ahmet soyluları itiraz etmişler. Yine o dönemde; Şeyh Hasan Köyü ve 4 Mezrasıyla birlikte vakıf olup, 105 hanedir. Vakıf sahibleri olanlardan başlangıçta 2 haneden 13 kişi Şeyh Ahmed soyundan oldukları için vergiden muaf tutulmuşlardır. Daha sonra ise 36 kişi Şeyh Ahmet soylu olduklarını ispat ederek Halep te Ahmet Paşa zamanında muaf tutulmuşlardır.(31.a) Nazmi Sevgen makalesinde önemli bir olayı dile getirmektedir: Şeyh Hasan Kolu na ait bir şecere mevcut ve Şeyh Hasan Köyü ndeki aşiret mensuplarının elinde iken, kendisinin de bu aşirete mensubiyetini ve dolayısıyla Türkmen olduğunu iddia etmek için eski Malatya Mebusu Diyap Ağa tarafından alındığı ve şimdi nerede bulunduğunun bilinmemekte olduğu söylenilmektedir. (31.b) Demektedir. Dersim Mebusu Diyap Ağa nın Şeyh Hasan Köyünden aldığı şecereleri İsmail Gültekin e sordum bana şunları anlattı: Tarihini tam hatırlamıyorum ama; 1920-21 olabilir, daha sonrası da: Köyümüzün ve amcazademiz Teslim Dede; bir Kırat yüzünden haksız yere hakarete uğrar. Hakaret eden Malatya Mebusu Mehmet Bey daha da ileri giderek çarşı ortasında ve halkın huzurunda, Teslim Dede nin ve babasının yüzüne karşı Alevi ve Kızılbaşlara söver ve tahrik eder. Bu duruma daha fazla dayanamayan Teslim Dede de tabancasını ateşleyerek Mehmet Bey i öldürür. Ağır Ceza da yargılanır. Teslim Dede olayı

bütün gerçekliğiyle anlatır. Nefsi müdafada bulunduğunu söyler. Durumu öğrenen ve taliplerinden olan Diyap Ağa; köye gelerek şecere ve belgeleri alarak; Ankara ya götürür. Atatürk ün huzuruna çıkan Diyap Ağa; Seyyid-i Sâdattan olan Teslim Dede nin haksız yere yargılandığını Atatürk e anlatır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait ve padişahlarca tastikli; Hüccet, Şecere, Vakıf, İcazetname gibi kayıtları inceleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Hususi Af Teskeresi yazdırıp imza ve mühürleyerek, Teslim Dede yi affeder... diyen İsmail Gültekin Dede son olarak da Atatürk ün Alevilere verdiği önemi belirtmektedir, bu olay demiştir. Dr. Nuri Dersimi ise bu olayı şöyle anlatmaktadır: Seyyid Hasan adında bir seyyid Kürt-Kızılbaş diye çarşı ortasında keyfi olarak aşağılanınca, yanında bulunan genç oğlu Teslim tarafından tabancayla çarşıda 1921 de katledilmiş ve durum tüm Malatya halkı içinde heyecan yarattığı için Teslim Bey in idamı talep edilmişti ve Mahkeme Teslim Bey in idamına karar vermişti. Fakat Dersim de Şexhesenan aşiretlerinin Ankara ya sürekli protestoları sonucunda, o sırada Dersim milletvekili olan merhum Hasan Hayri Bey in M. Kemal Paşa ya yaptığı ısrarlı girişimle Teslim Bey in idam kararı müebbet hapisliğe çevrildi. Dersim Şexhesenan aşiretlerinin ısrarı üzerine M. Kemal; Teslim Bey in müebbet cezasını da affetmek zorunda kaldı ve Şexhesen ın yetiştirdiği bu kahraman yiğit salıverildi. Teslim Bey, Malatya Türkleri tarafından bir saldırıya maruz kalmaması için Dersim de Şêxhesenan aşiretleri içinde yerleşmek zorunda kaldı (31.c) N. Dersimi nin belirttiği gibi Teslim Bey (dede) Kürt değil Türktür. Yine yazdığı Şeyh Hasan Köyünde bulunan türbe Şeyh Hasan a ait değil Şeyh Ahmet in türbesidir. Teslim Dede nin af edilmesi için bizzat Seyyid Rıza; Atatürk e mektup göndermiştir. N. Dersimi nin: Tüm Şexhesenan aşiretleri bu mezarda gömülü olanın öz ataları olduğunu iddia ederek sarsılmaz bir güçle bu ziyaretgâha bağlılıklarını ve atalarına da bu bağlamda saygılı bulunduklarını itiraf etmektedirler. (31.d) demektedir ki, bu saptaması kısmen doğrudur. Aşiretlerin büyük çoğunluğunun atasının türbesi Onar Köyü ndedir. Şeyh Hasanhanlı aşiretleri bu bölgeden 1224-1515 yılları arasında bu günkü Tunceli yöresine gitmişlerdir. ŞEYH HASAN (Tabanbükü) KÖYÜ ndeki TÜRBELER ve TEKKELER 1) Şeyh Ahmet Dede Türbesi ve Tekkesi 2) Hızır Türbesi 3) Teslim Abdal Türbesi ve Tekkesi 4) Derviş Muhammed (Mehemmed) Türbesi ve Tekkesi 5) Derviş Ali Türbesi 6) Kul Mustafa (Gül Mustafa)Türbesi 7) Kalender (Galender) Abdal Türbesi 8) Gevher Hatun (Güher Ana) Türbesi 9) Hasan Emiki (Arap Baba/Kara Şıh) Türbesi

10) Şeyh Ahmet in 9 Oğlunun toplu (mezarı) Türbesi 11) Şeyh Ahmet in soyundan gelen onlarca dedeye ait türbe ve mezarlar. Şeyh Ahmet Türbesi nin plan kesitleri Ümit Serdaroğlu tarafından çizilmiştir. (32.a) Şeyh Hasan ın Türbesi nin Mezar taşının çizimini de Dr. Kaygusuz gerçekleştirmiştir. (32.b) Mustafa Özdoğan ise Şeyh Ahmet in taş duvarlarla örülü ve çatı örtüsü beşik tonozlu türbesini anlatmaktadır. (32.c) Her üç araştırmacının da birleştiği nokta mezarların ve türbenin Selçuklu dönemine ait olduğudur. Mühr-ü-Süleymanlı ve güneş gülü motifli şahidelerin bölgede sıkça rastlanılan Selçuklu mezartaşlarıdır. Onar Köyü ndeki tarihi çeşme de Selçuklu dönemi taş yapı ve sanat eseri olup, Şeyh Hasan tarafından yaptırılmıştır. Şeyh Ahmet Türbesi de aynı yapı özelliklerine sahiptir. Her ikisinin de çatı örtüsünün giydirme taş dizayının üstü betonla kaplansa da içten görünümü eski özelliğini muhafaza etmektedir. Taş örme kubbe dört kemer taş örgüyle L şeklinde taş duvarlara bağlanmıştır. Şeyh Ahmet bir lahid şeklinde tam orta noktadadır. Güney duvarında bir mihrap vardır. Aynı lahidin bir örneği de Onar Köyü ndeki Garip Musa adlı Şeyh Hasan evlatlarından bir dedeye aittir. VI. ŞEYH HASANHANLI AŞİRETLERİ OYMAK VE OBALARI 1. ŞEYH HASANLILAR IN TARİHSEL BÖLGESİ Abu l-farac Tarihi ne göre; Şeyh Hasan Köyü nün kurulduğu mahallin eski adı; Mukaddes dağında bulunan Mar Ahron Manastırı ve altındaki Masara Kalesi dir. Selçuklular döneminde Malatya ya bağlıdır. Yine Osmanlı lar döneminde Şeyh Hasanhanlılar ın oturdukları Kale, Adaf, vb köyler Şeyhhasan Köyü ile dört mezrası Malatya livasına bağlıdır. Mukaddes Dağı na sonradan Şeyh Hasan a izafeten Hasan Dağı denmiştir. Halife Ömer zamanından itibaren, Halifelerin ülkesi ile, Bizans topluluklarını birbirinden ayıran bölgeye AVASIM adı verilmiştir. Avasım kelime anlamı ile koruyanlar istihkamlar denilmektedir. Malatya, Hititler devrinden beri Doğu-Batı arasındaki ticaret yolları üzerinde olduğundan stratejik öneme haizdir. Bu nedenle Araplar, Malatya yı ve Yukarı Fırat havzasını Avasım bölgesi içine almışlardır. Suriye (Şam) Valisi Muaviye zamanında Malatya, 659 yılında Avasım Kıt ası (Anadolu) Kumandanı Mesleme tarafından alınmıştır. Muaviye de Malatya ya değin gelerek bir süre kalmış ve dönmüştür. Bu esnada birçok müslüman Malatya ya yerleştirilmiştir. Hz. Ali- Muaviye çatışması sonucu Malatya tekrar Bizanslıların eline geçmiştir. Bizanslılar şehre, Ortadoğu da ticaret yapmakla ün yapmış, Aramice konuşan Nabatiler denen halkı 681 den sonraki yıllarında yerleştirir ve Malatya nın nüfusu artar. Bu halkın daha sonra müslümanlarla beraber hareket ettiklerini görüyoruz. Emevi Halifesi Mervan (685-705) Devrinde Malatya ve çevresi yeniden ele geçirilir. Abbasi Halifesi Mansur (754-Ekim 775) döneminde Avasım merkezi olan Malatya ya 70.000 kişilik Horasan Ordusu karargah kurmuştur. Ordu da görev yapan Türk askerler Bizanslılar la savaşlarda elde ettikleri paraların bir kısmını memleketlerine göndermişlerdir. Tarihin sabit olan bu durum Malatya bölgesinin Türkleşmesi yönünden değer taşımaktadır. 750 yıllarından sonra Malatya ve bölgesel çevre uzun süre savaşlara ve tahribatlara sahne olmuştur. 19 Mayıs 934 Pazar günü Malatya yı Bizans lılar almış ve uzun süre ellerinde kalmıştır. Türkler ilk kez altınla dolu bir memleket sandıklarından (daha önceden asker olarak bulundukları için) 1057-1058-1059 tarihlerinde Malatya yı yağmalarlar ve çekilirler.

1186 yılından önce ve bu yılda, Irak ve Suriye bölgelerinden Güney Anadolu ya büyük bir Türkmen harekatı meydana gelmiştir. Türkmenler önce tacirlerin kervanlarını yağma ederler. Sonra Habur, Nizib, Musul civarında ve Suriye de müteaddit defalar Kürtler i mağlup ederek, erkek kadın çocuk demeden kırımdan geçirirler. Daha sonra Ermenistan ı istila ederek 36.000 Ermeni yi köle olarak satarlar. Mardin de 170, Malatya da 200 kişiyi öldürürler. Bütün manastırları yağmalarlar. Malatya ovasında büyük bir savaş olur ve Türkmenler kazanır. Ermeniler ve diğerleri Kayseri taraflarına çekilirler. Kapadokya da şiddetli muharebeler olur. Böylece Malatya ovasına Türkmenler yerleşir. Türkmenler in savaşma gerekçeleri; yurt edinmeden kaynaklanmaktadır. Türkmenler kışın Irak ve Suriye topraklarında yazın ise Anadolu yaylalarında; Malatya-Maraş, Çukurova ve Toroslarda göçer olarak insan ve hayvanlarıyla birlikte dolaşarak konar/göçer yaşamaktaydılar. Eşkiyalıkla geçinen Kürt ler ve Ermeniler at, koyun, deve ve sığır çaldıklarından sürekli kavgalıdırlar. Kürtlerin bir Türkmen gelini kaçırması bardağı taşıran son damla olur ve savaş başlar. Sonuç olarak Türkmenler in bu bölgelere yerleşmeleriyle biter. (33) İşte, Şeyh Hasanlılar da bu dönemde bölgeye gelmişlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti (1077-1308) nin hitamından sonraki yıllar, İlhanlı (1256-1344) ların fiilen idaresine geçen Anadolu, tayin ettikleri Umumi Valilerce yönetilmiştir. Ebu Sa id Bahadır Han (1316-1335) ın Beylerbeği ve Saltanat Atabeği olan Büldüz oymağından Emir Çoban ın oğlu Demirtaş ın oğlu Küçük Hasan (1343) Azerbeycan da kuvvetlenerek, Anadolu Beylikleriyle ya da Moğollar ın kukla Prensleriyle savaşa girmiştir. Diğer yandan Bağdat da Moğolların Celayirliler (1335-1411) Oymağından İlhan Noyan oğlu Akboğa oğlu Hasan Küreğin (güveği) oğlu büyük Şeyh Hasan Büzürg (1335-1356) da Anadolu da beyliklerle ve de iki Hasan kendi aralarında savaşmışlardır. (34.a) Edip Yavuz ve bazı tarihçiler; Hasananlılar işte bu iki Hasan dan birinin kumandası altında toplanan Türk oymaklarıdır. Şeyh Hasanlı ların Küçük Şeyh Hasan ın etrafında toplandıkları kuvvetler sanılabilir, ve adı da ondan kalmadır. (34.b) demektedirler. Edip Yavuz un Tarih Boyunca Türk Kavimleri araştırmasından farklı olarak Dr. Rişvanoğlu şu görüşü ileri sürmektedir: Bu açıklamalara göre, eğer Hasanlılar, bu Dersimli Şeyh Hasanhanlılar dan ayrılıp Kurmanç lardan Milli grubuna karışmış bir oymak olabileceği gibi, sonradan miras yoluyla Hasan adında birisinin hissesine düşen ve reisinin adını alan bir oymak veya sonradan İslami düşüncelerle ad yakınlığından faydalanarak değişmiş bir ad olabilir. Fakat Hasananlı lar bir Türk oymağıdır. (34.c) Dr. Rişvanoğlu nun Bilimsel Kuşkusu na aynen katılıyorum. Fakat yazmaya eli varmamıştır. Reis, İslami ad diyerek geçiştirmiştir. Çünkü Şeyh Hasanhanlı lar adını ne Çobanilerin Küçük Hasan dan ne de Celayirlilerin büyük şeyh Hasan ında almıştır. Gerçek adlarına Türk oymak beyi Şeyh Hasan andan almıştır ki; soyu ana tarafından Hz. Ali ye, baba tarafından Bayat Boyu beyine dayanmaktadır. Rişvanoğlu nun belirttiği reisliği oymağın askeri şefidir, İslami düşünceden ünvanı seyyid olduğu için şeyhtir. Şeyh Hasan ın kimliği ve kişiliğini de bellidir. Şeyh Hasan, Anadolu da kendi dini ve askeri liderliğinde örgütlediği oymak ve aşiretleri bir konfederasyonda toplamıştır. Çünkü, Sir-i Derya Oğuzlarında, boylar şeklindeki kabile teşkilatlanması, 10. Yüzyıl başlarında artık kanbağını değil, aynı beye tabi olan toplulukları ifade ediyordu. (34.d) Şeyh Hasan da daha Orta-Asya da iken böylesi bir beydi. Şeyh Hasanlı Aşiretlerini Alevi Kimliği nden soyutlamak için böylesi uydurma bir yola başvurmuşlardır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157) Divanından çıkma bir fermanda, Oğuz göçebe Türkmenlerinin üzerine Şahne adı verilen bir nevi vali tayin edilmiştir. Şahne nin görevi, İç idarelerinde reislere ve Türkmen Komutanlarına bağlı oymakları, Devlet düzeyinde temsil etmek ve oymak/kabileler arası koordinasyonu sağlamaktır. Şahne, kırsal kesimde otlak ve sulama işleri dahil düzeni sağlar, vergileri toplar, asayişi temin eder, halkın idari mevzuatını görür, koruma ve kollama

işini ifa eder, adaleti temin ve tatbik eder. Memur, asker, ûlema ve seyyidler emrinde olup Vilayeti yönetir. (34.e) Orta-Asya toplumları M.Ö.1000 dolaylarından M.S.1000 dolaylarına değin yaklaşık 2000 yıl kollektivizm yaşamışlar ve kabile toplumu çözülmesi ile feodalizme yönelmişlerdir. (34.f) Büyük Selçuklu Devletinden çıkan bu fermandandan anlaşıldığı üzere Oğuz Boyları zapturap altına alınmıştır. Otlaklarda töreler çerçevesinde irsi beyleri emrinde yaşayan göçebe Oğuzlar, kendi sistemleri Aşiret nizamı yada Askeri Demokrasi yerine Selçuklular ın dayattığı Feodal sisteme karşı zaman zaman Oğuz ve Alevi ayaklanmaları olur. 7. Yüzyılda Arap İslam Devletlerinin kan gölüne çevirdiği Türk yurtları bu kez de kandaşları olan Selçuklu ların otoriter baskıları ve Moğol saldırıları sonucu; Oğuzlar 11. Yüzyıl ortalarından itibaren Ortadoğu ya ve Anadolu ya dalgalar halinde göç ederler. Bu göçerlerden olan Şeyh Hasanlı Oymakları da Muşar yöresine gelerek yerleşirler. Aşiret Beyi Şeyh Hasan da yörede yarı özerk beylik kurar. 13.yüzyılda yaşayan bu Şeyh Hasan a; Büyük Şeyh Hasan ve ya I. Şeyh Hasan ya da Sultan Onar denir. 16. yüzyıl da yaşamış olan torunlarından olan Şeyh Hasan a da II. Şeyh Hasan veya Küçük Şeyh Hasan denir ki bu zatta aşiret reisi ve beylik kurucusudur. Muhtemelen Akkoyunlu lar döneminde Şeyh Hasanhanlı soylular Çemişgezek e Bey olarak atanmışlar ve Safeviler döneminde de devam etmişlerdir. II. Şeyh Hasan ın Batı Dersim in Şeyh Hasanhan Aşiretleri nin atası olduğuna kesinlikle kuşku yoktur. (34.g) diyen, Nuri Dersimi nin görüşlerinin bu kısmına katılıyoruz. Çemişgezek İlçesi nin girişinde bulunan kayalık üstüne; sekizgen şeklinde kesme taşlarla örülmüş, piramit çatılı ve 1572 de yapılmış görkemli türbe Küçük Şeyh Hasan a yani II. Şeyh Hasan a aittir. II. Şeyh Hasan bu tarihten bir kaç yıl önce Hakk a yürümüştür. 2. ŞEYH HASANHANLI AŞİRETLERİ OYMAK VE OBALARININ DAĞILIM BÖLGELERİ VE ÖRGÜTSEL YAPISI Türkiye coğrafyasının birçok yöresine dağılmış olan Şeyh Hasanlı Aşireti yaşlılarıyla görüşmemizde hepsinin ortak düşüncesi ve anlatımları Malatya dan göç ettikleri noktasındadır. Balıkesir den Erzurum a, Çorum dan Mersin e değin Şeyh Hasanlı oymakları Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Malatya dan bölgeye geldiklerini söylemektedirler. Şeyh Hasanlı aşiret, oymak, oba ve cemaatleri adı ile kurucusu Şeyh Hasan ın adını tarih yazıcıları değişik şekillerde telafuz etmektedirler. Şıh, Şeh, Şah,Şeyh, Şéx ile Hasanlı, Hasanlu, Xasanxanlı, Hasanhanlı gibi sözcüklerle yazaktadırlar. Şeyh Hasanhanlı ların Türkiye sathına dağılma ya da iskan bölgelerine gelince; Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre, Osmanlı İmparatorluğunda 7230 Oymak, Aşiret ve Cemaatleri inceleyen Cevdet Türkay, 15 yıllık araştırması sonucu 17. Yüzyıl itibariyle yörelere göre iskanlarını/yerleşme bölgelerini tesbit etmiştir. Bizim şu andaki Şeyh Hasanhanlı lar Aşireti üzerine saptamalarımızla, 18. Yüzyılda üç-beş kabilenin/ailenin Sivas-Yozgat-Amasya-Samsun-Çorum gibi illere iskanı dışındakilerle çakışmaktadır. Cevdet Türkay ın bu belgesel araştırmasına göre Şeyh Hasanhanlıların cemaat,oba,oymak ve aşiret olarak Anadolu nun şu bölgelerindedirler. a) Şeyh Hasanhanlı, Çarsancak (Diyarbakır Sancağı) (35.a)

b) Şeyh Hasanhanlı (Şeyh Hasanlu) Kemah, Erzincan kazaları (Erzurum Sancağı) Çarsancak Kazası (Diyarbekir Sancağı) Eğin Kazası (Arapgir Sancağı) Çemişgezek Sancağı, Diyarbekir-Kıği Sancağı, Palu Sancağı, Erzurum, Malatya Sancakları. (35.b) c) Şeyh Hasanlı (Şeyh Hasananlu) Erzurum, Malatya, Arapgir, Harburt (Harput), Adana, Tarsus, Sis (Kozan), İçel ve Çemişgezek Sancakları, Erzincan civarı, Çarsancak kazası (Diyarbekir Eyaleti) (35.c) d) Balıkesir Kazası (Karesi Sancağı) Kığı Kazası (Erzurum Sancağı)Cemaatin adı; (nam-ı diğer Disumlu ekradı) (Şeyh Hasanlı ekradı) (Şeyh Hasan) bağlı olduğu topluluk: Ekrad yörükan taifesinden, Diyarbekir Eyaleti nde vaki Çarsancak Kazası nda, Şeyh Hasanlu demekle maruf Disumlu (Dersimli) ekradı eşkiyası, huşunet ve ruunet ile meluf bir taife idi. (35.d) Osmanlı belgelerinde Şeyh Hasanhanlı lar aşireti aşağılanarak der-kenar notu düşülmektedir. Çünkü Şeyh Hasanlı lar Alevi-Bektaşi-Kızılbaş bir Türkmen Oymağıdır. Horasan dan kopup gelen Şeyh Hasanhanlılar uğradıkları, göçtükleri/geçtikleri, konakladıkları güzergahlarda, Türk Alevi örfünü töresini yayarak, yerli halklarla kaynaşarak ve kültürleri eklemlenerek uzun bir yürüyüşten sonra Anadolu ya gelmişlerdir. Onbin yıllık kültürel kökleri olan Anadolu uygarlığını yeniden ALEVİ inancı ve felsefesinde, yaşam tarzında tezahür etmesi, Şeyh Hasanhanlıların ve Alevi Türk oymaklarının birleştiriciliği ve bütünleştirici sayesinde olmuştur. Porf. Dr. Faruk Sümer ARAPGİRLÜ OYMAĞI için şöyle demektedir: Bu kaza halkından da bir miktar Kızılbaş ın İran a gittiği görülüyor. 1523 tarihinde bu oymağın başında Emir Ali Kulu (Kuli) Beğ vardır. Arapgir de bugün dahi Kuli Beğ oğullarından aileler vardır. Bunlardan biride 1960 lı yıllarında belediye başkanı olmuştur. Bu ailenin Alevi olan Onar Köyü nde bağ ve tarlaları vardır. Köyün yaşlıları Kuli Beğoğullarıyla akraba olduklarını söylemektedirler. Arapgirli Mevlut Demirağ ın anlattığına göre: Büyük annesinin kendilerine biz Şah İsmail in çocuklarıyız bilesiniz, diyerek tembihlemekteymiş. Yavuz Selim in doğu seferiyle 1515 de Arapgir Osmanlı devletine katılmış, Kızılbaş Türkmenler sünnileştirilmiştir. Şah Tahmasb Devrinde (1524-1586) Arapgirlü oymağından Mahmud Ağa (1533-34) Tahmasb ın avcıbaşısı idi. Aynı oymaktan Mühelhil Bahadır (1535-36) Van Gölü çevresinde yapılan akında bulunduğu görülüyor. Şah Abbas Devrinde (1587-1628) Arapgirlü oymağı Şamlu ya dahil olmuştur. Şah Abbas ın ölümü esnasında Azerbaycan emirlerinden Hakverdi Sultan ile Muhammed Kulu Beğ, Kemal Beğ ve İsfendiyar Beğ Arabgirlü oymagındandırlar.yine bu oymaktan Efendi Beğ vardı. Safevi Devletinde Türk unsurlar kendilerinin Türkmenler in torunları olduklarını biliyor ve onun şuurunu ve Kızılbaş sözünü onlar öğünerek taşıyorlardı. Bu deyim yalnız devletin askeri bakımdan dayandığı Türk unsuru ifade etmiyor (Tavâif-i Kızılbaş, Padişah-ı Kızılbaş, Ümera-ı Kızılbaş, Leşker-i Kızılbaş, Sipah-i Kızılbaş, Gaziyan-ı Kızılbaş vb.) onun kurduğu ve yaşattığı devlete - Devlet-i Kızılbaş - ve hakim olduğu yere de Ülke-i Kızılbaş deniyordu. Arapgirlü aşireti Şamlu boyuna katılmıştır. Bu boya Farsça tarihlerde Etrâk-ı Şam veya Türkman-ı Şam, Türkçe eserlerde ise Şamlu deniliyordu, Osmanlı vesikalarında ise Halep Türkmenleri olarak geçmektedir. Şeyh Cüneyd in faaliyetlerine katılan Şamlular ya da Halep Türkmenleri; Avşar, Beğdili, İnanlu, Harbendelu, Bayat gibi oymaklara ayrılmışlardır. Başlıca obaları ise: Beğdili, İnanlu, Hüdabendelu, Avcı, Bicerlu, Abdüllü, Kerametlu. Acirlü, Arabgirlü, Nılkaz. Bu saydığımız oymaklar ve obalar Oğuz/Türkmen boylarıdır. Arapgir Aşiretide muhtemelen Bayat boyundadır. Arapgir merkez

köyü Onar, Kızılbaş Bayat boyundandır ve Halep Türkmenleri ndendir. Şah Abbas döneminde Arabgirlü oymağıda Şamlu ya dahil olduğuna göre Bayat Boyu dan olması güçlü bir olasılıktır. Ayrıca Safeviler döneminde İgdır da Arapker ve Bayat adlı köyleri kuran Arabgir Aşireti o günkü Türk özelliklerini korumaktadırlar. Yaptığımız araştırmada Igdır Arapker ve Bayat köyü Şii Azeri Türk köyüdür. Arapgir kazası içi ve yakın köyleri Türktür. Dağ köyleri Kürt olup aşiretlerinin adlarıyla anılmaktadırlar. Bu gün Kızılbaş Türk köylerinin çoğu sünnileşmiştir. Nejat Birdoğan ın incelediği Dede Ocakları Soyağaçları ndan Kara Pir Bad ın Soy ağacı 4. İmam Zeynel Abidin in oğlu Zeyd e değin ulaşmaktadır. Kara Pir Bad Ocağı nın ilk yerleşim yeri bugünkü Elazığ ın Keban ilçesidir. Keban ın çevresindeki köyler bu ocağın talipleridir. Bu durum şerereye de aynen yansımıştır. 1611 yıllarında Kara Pir Bad Ocağı dedelerinin Keban da oturduklarını talipleri köylerdeki cemaatlerce tanıklık ederek şereleri onaylanmıştır. Şecerede anılan topluluklar/cemaatler Keban-Arapgir köylerindeki aşiret ve oymaklardır. Kanımızca Kara Pir Bad Ocağı dedeleri 1739/747 yıllarında bu bölgede isyana önderlik ettikleri için Divriği ye sürgün edilmişler ya da kaçarak bu yöredeki Alevilere sığınmışlardır. Daha sonra ise kendi ön adları ile geldikleri beldenin adıyla Karakeban köyünü kurmuşlardır. Diğer bir neden ise, Osmanlı Devleti 17. Yüzyılda Keban gümüş madenleri için, Arapgir, Eğin, Ağın, Akçadağ, Arguvan, Keban yöresi dahil Fırat havzasındaki tüm köylerden yıllık belirlenmiş bir miktarda kesilmiş ağaç ya da kömür üreterek Keban Maden Emirliğine götürmek yükümlülüğündeydiler. Devletçe angarya çalıştırılan ve ormanların yok olmasını sağlayan ve hayvancılığı öldüren bu uygulamalara karşı; 17. ve 18. Yüzyıllarda bölgedeki köylülerle birlikte göçer aşiretlerinde Atma, Drıjan, Şeyh Hasan, Balyan, Kürecik gibi Aşiretlerin öncülüğünde Devlete başkaldırdıklarını Osmanlı belgelerinden bilmekteyiz. Ayrıca yaşlı Koca ların anlattığına göre Arapgir den Keban a değin Fırat ın iki yakası Ormanlık bölgeymiş. Dışbudak, kayın, meşe, ardıç, sakız, palamut gibi çok çeşitli ağaçların; değişik hayvan türleri ile geyik ve yaban keçilerinin bol olduğu münbit bir yöre imiş. Ağaç soykırımı sonucu arazi erozyonla kelleşmiş, verimsizleşmiştir. İşte bu olayların olduğu dönemde Kara Pir Bad Ocağı cemaati seyyidler Divriği ne gitmiş olabilirler. Bu Ocağa bağlı topluluklardan çoğu bugün Sünni leşmiştir. Bu topluluklar şunlardır: 1. Bayramlı, 2. Kebanlı, 3. Eski Arapgirli, 4. Baba Kork, 5. Mişeylu, 6. Karaçorlu, 7. Bacallı, 8. Halilli, 9. Dükkanlı (Dikkanlı), 10. Halı, 11. Körkeşan, 12. Kılıçlı, 13. Canbegli toplulukları. Kara Pir Bad Ocağı nın şeceresinin onay tarihi 5 Ramazan 446/1054 daha sonra Kerbela Tekkesinde 1248/56 da onaylanmış bilahire Osmanlı yönetimince 1769 yılına değin onay görmüştür. Onar Köyü nden yaşlıların anlattığına göre: Eski Arapgir, Modanlı, Işıklar, Koçlu, Bostancık, Tepte, Selamlı, Yabanlı gibi Türkmen Köyleri Alevi olmalarına rağmen, Yavuz Selim döneminde Sünni liğe dönmüşlerdir. Kara Pir Bad şeceresi de bunu kanıtlamaktadır. Karakeban ve Yabanlı Obası aynı zamanda Bayat Boyu nun On-Er oymağı gibi bir unsurudur. Gocu (Aktaş) Köyü nü Dersim (Tunceli) Gocu Uşağı nın bu yöreye 13.yüzyılda gelerek bu köyü kurmuşlardır. Andığımız bu aileler Onar Köylü leriyle akrabalardır ki, Şeyh Hasanhanlı Aşiretinin bir obası olan Koç Uşağı dır. Karakeban Köyü ile Onar Köylülerin akraba oldukları yaşlılarca anlatılmaktadır. Bugün Diyarbakır da Seyyid Hasan, Kadıköy, Şükürlü, Şaraplı,Türkmen Hacı, Aşağıdarlı ve Yukarıdarlı adıyla 7 Alevi köyü vardır. Kendilerine Akkoyunlular dan olduklarını söylemelerine karşın muhtemelen bu yerleşim birimleri Şeyh Hasanlı aşiretindendir. Urfa nın Kısas ve Akpınar Köyleri nde ki Cem ritüelleri ve söylenen deyişler, Malatya ve Elazığ yöreleriyle aynıdır. Kısas Köyü nde anlatılan Seyyid Ahmet, Şeyh Muhammed ve Fatma Hatun menkıbeleri; Şeyh Hasan Aşiretleri yörelerinde anlatılanların bir versiyonudur. Bu iki köyünde andığımız Türkmen aşireti mensubu ihtimal dahilindedir.

Gerek bizim, gerekse Edip Yavuz (36) ve Dr.M.Rişvanoglu nun araştırmaları (37) Şeyh Hasanlı Aşireti örgütlenmesinin Göktürk-Oğuz Türkmen boy yapılanması uygulamasıdır. Şeyh Hasanhanlı Aşireti; Oğuz Töresine uygun olarak önce ikili sonra On İkili bölünme ile 24 oymaktan teşekkül etmiştir. BÜYÜK ŞEYH HASAN (On-Er)...(OĞUZ) (... OĞULLARI...) (...) 1. KÜÇÜK Şeyh Hasan (Ağda Köyü) Torun...Boz-Oklar 12 Boy Küçük (ya da 2.nci) Şeyh Hasan ın Üç Oğlundan... Türediği kabul edilen 12 Oymak 2. Sultan Seyyid (Bodik Köyü) Torun...Üç-Oklar 12 Boy...Sultan Seyyid (Şehid) in Üç Oğlundan... Türediği kabul edilen 12 oymak Ali Kemali; Erzincan Tarihi adlı eserinde (38) Şeyh Ahmet Dede: Şeyh Ahmet Yesevi evladındandır. Bütün seyyid ve ocakların başkaynağıdır. Biri Şeyh Hasan, diğeri Seyyit adında iki oğlu varmış;... bazı aşiretler, bu iki babadan türemişlerdir. Fakat o aşiretler arasında esseyyid adlı söylenmez. Her ikisinin soyuna birden Şeyh Hasanlı adı verilir (38) demektedir. Ali Kemali yanlış yazmaktadır: Şeyh Hasan ve Seyyit, Şeyh Hasan ın torunlarıdır, Şeyh Ahmet Dede nin oğulları değildir. Soy kütüğünde bu konu daha iyi anlaşılacaktır. Yine Şeyh Ahmet Dede; Ahmet Yesevi nin evladı olmayıp; Amca Uşakları dırlar. Nazmi Sevgen: Şeyh Hasan Dede aşireti bir müddet bize göre 920 H. /1514 M. tarihine kadar bu mıntıkada (Şeyh Hasan Köyü nde) kalmıştır. Torunlarından Şeyh Hasan la Seyyit isminde iki kardeş, Yavuz Sultan Selim in Aleviliğe ve Kızılbaşlığa karşı giriştiği mücadelesinden korkarak aşiret halkını toplamış, hayat ve mevcudiyet muhafazası kaygısıyla Fırat ın şarkındaki dağlık mıntıkaya Dersim e sığınmıştır (39) demektedir. Bodik Vesikaları ndaki kayıtlara göre:...şıh Hasan Köyünden... Şıh Hasan ve Seyyit 1530 senelerinde şecere ve erkânları alıp Pertek civarında 7 yıl kaldıktan sonra, oradan göç ederek Kızılkilise, Nazmiye civarında Kalman Köyü nde yerleşmişler. Bir müddet sonra oradan da göç ederek Sultan Baba Dağı eteklerinde bulunan Bodik Köyüne yerleşen Seyyit burada kalmış, kardeşi Şıh Hasan Ağdat a gitmiştir... Nazmi Sevgen in yorumunu Bodik Vesikaları ndaki bilgiler doğrulamaktadır. Bizim kanaatimize göre de Yavuz sonrası Şeyh Hasan oymaklarının büyük bölümü Munzur Dağları na çekilerek yöreye yerleşmişlerdir. Arapgir yöresinden de Şeyh Hasanlı obalarından bazıları giderek Iğdır da Arapker ve Bayat köylerini kurmuşlardır. Arapgir de yaşlıların anlattıklarına göre de; Yavuz un katliamından korkanlar Şah İsmail e sığınarak, Tebriz, Erdebil ve Hoy yörelerine yerleşmişlerdir. Gidenlerle irtibat Osmanlılar ın son dönemlerine kadar sürmüştür.

Şeyh Hasan Aşireti nden ve Halvori Köyü nden 110 yaşında ki Hasan Karataş, dedelerinin bir isyan sonucu; Malatya nın Şeyh Hasan Köyü nden Halvori ye geldiklerini söylemektedir. 1239 yılında Malatya-Adıyaman bölgesinde ki Baba İshak ın başlattığı Türkmen ayaklanmasından 18. Yüzyıla kadar yörede bir çok başkaldırı olmuştur. Bu isyanlardan hangisi olduğu belli değildir. Şimdi Hakk a yürümüş olan Hasan Karataş ve Süleyman Öztürk gibi yaşlılarla her görüşmemizde 700 yıl ile 300 yıl arasında değişen bir zaman dilimini telafuz etmişlerdir. Tüm bunlara karşın yaşayan ve sözlü tarih çınarları; Nazmi Sevgen i doğrulamaktadırlar. Anılan Makale sinde Nazmi Sevgen:... 1700 tarihli tasarrufu teyyid, müdahaleyi men eden bir zabıt varakası. Varakanın metninde Halvuri Köyü ne bağlı Huhi mezrasında Ahmet Çelebi ye ait arazinin eba en ced onun mülkü olduğu ve resmi tapusu dahi bulunduğu kayıt ve beyan edildiğine göre, Dersimlilerin iki yüz sene evvel tasarruf haklarına riayet etmekte olduklarını, mutasarrıf bulundukları emlak ve arazi için resmi tapu senetler bulunduğunu öğrenmiş oluyoruz.. demektedir ki, söylenceleri doğrulamaktadır. Osmanlı döneminde Şeyh Hasan Aşireti nin bölgeye iskan edildiği anlaşılmaktadır. Yine Nazmi Sevgen: Hâce Bektaş-i Veli Tekkesi Postnişininden alınan bir icazetname ile iki fermandan özet vermektedir ki, bu belge Şeyh Hasan Köyü nün önemini açıklamaktadır. Şeyh Hasan dergâhının şeyhi merhum Şeyh Hasan evlatlarından Seyyid Mehmed Dede ye, Hacı Bektaşi Veli Dergah ınca verilen ve üst tarafta Hüdost hitabıyla başlayan 1259-1843 tarihli icazetname de dikkate şayandır. Şeyh Hasan Köyü deki Es-Seyyid Kutub ül-arifin Şeyh Ahmet Tavsi Tekkesi ndeki dervişlerden Seyyid Kanber ile diğer dervişlerin tekâliften muafiyetleri hakkındaki 1170/1756 tarihli ferman, Şeyh Hasan Türbe ve Dergâhı na atfedilen hususu ehemmiyet göstermesi bakımından bir değer taşımaktadır. Şeyh Seyyid Muhammed bin i Seyyid Hasan a ait Korucuk Köyü ndeki araziye tecavüz edilmemesi hakkındaki Sivas Beylerbeyi Hafız Paşa ya yazılan 1153 (1740) tarihli ferman, Kızılbaş Ocakları yla mensuplarının himaye ve siyanete mazhar olduklarını göstermesi itibarıyla ayrıca tetkike sezadır. (40) Nazmi Sevgen in yorum ve düşüncesindeki önem resmi kimliğinden kaynaklanmaktadır. Fakat yanlışlıklarını düzeltmek de görevimizdir. Araştırmalarda Malatya-Sivas bölgesinde birçok Alevi Köylerinin arazileri eşraf ve beylere verildiği, Başbakanlık arşiv belgelerinde kanıtlanmaktadır. Nazmi Sevgen in belirttiği fermanda olan tekkenin adı: Şeyh Ahmed Tavil Tekkesi olacak. Türbenin adı da Şeyh Hasan değil Şeyh Ahmed olacak. Onar Zaviyesi, Şeyh Ahmed Tekkesi gibi bazı ocakzadelerin olduğu dergahlara, Osmanlı Sultanları nın emri üzerine, Halifelik ve dedelik yapabilmeleri için; Hacı Bektaş-i Veli Dergâhı Dedebaba ile Çelebisi nin onayı şarttır. 1818 Tarihli Çorum un Büyükkeşlik Köyü nden Şeyh Çoban Ocağı mensubu Karip Aygün dededen aldığı icazetnâmeyi yayınladım(41). Garip Musa Ocağı nın da Hacı Bektaş Tekkesinde icazet alarak Halifelik yaptıklarını da bilmekteyiz. (42) Nazmi Sevgen in anlattığı icazetname de böylesi bir uygulamadır. Nazmi Sevgen; suretini verdiği V. Vesika nın açıklamasını yapmadan belgenin Torun Köyüne ait olduğunu söyleyerek şunları yazar: Hozat dan Sin e giden yol Torun Köyü nün içerisinden geçer. Bu mıntıkada Bahtiyar aşireti otururdu. Bahtiyarlılar garbi Dersim de olmalarına rağmen Seyyid veya Şeyh Hasan kollarından hiç birine mensup değildirler. Bu vesika dan da Torun Köyünden Alaaddin Ağa nın Berat sultani ve sureti Defteri Hakani ile mutasarıf olduğu Pakire Köyü nden merasında kıta tarlaya Zınbık Köyü nden bazı kimselerin tecavüz ettiklerini, öşürlerini Sağman eminlerine verdiklerini, Ahmet Beşe ismindeki eminin hücceti üzerine bu araziye on sene tasarruf