AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ MEHMET ALİ OKUR /TÜRKİYE KARARI 17/01/2012 31869/06 Hazırlayan: Abdullah DOĞANAY * İŞKENCE: 1971 doğumlu başvurucu polisler tarafından yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. Başvurucu bir kişiye şiddet uygulamak ve bir lokanta sahibini yaralamak ile suçlanmıştır göz altında polisler tarafından dövüldüğünü iddia eden başvuran polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Savcı da bunun üzerine polislerin ifadelerine başvurmuş, ve yaptığı incelemeler sonucunda polisler haklında takipsizlik kararı vermiştir. DAVANIN ESASI: Başvuran 1971 doğumlu olup Bursa'da yaşamaktadır, 03/02/2005 günü saat 23:30 sıralarında Gemlik Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polisler tarafından evinde yakalanarak gözaltına alınmıştır. 23:50 sıralarında kontrolden geçirilen başvuranın vücudunda kapanmış 3 kurşun yarası dışında bir bulguya rastlanışmamıştır. Saat 02:30 sıralarında başvuran tekrar sağlık kontrolünden geçirilmiştir. İlgili raporda kürek kemiği üzerinde kızarıklıklar, sol kürek kemiğinin sol tarafında 2 cm kadar bir morluk ve bileklerine kelepçe takılan kısımlarda kızarıklık tespit edilmiştir. Başvurucu iddialarına göre Gemlik karakolunda kötü muamele görmüş ve Gemlik Savcılığı'na iletilmek üzere bir suç duyurusunda bulunulmuştur. Başvurucuya göre gözleri bantla kapatılmış, ve polisler tarafından dövülmüştür. Daha sonra gözlerini kapatan bandın açıldığını ve kendisine vuran polisleri gördüğünü belirtmiştir. Yine emniyet müdürünün emri ile polisler üzerindeki kıyafetleri çıkartmış kendisine etek ve sütyen giydirerek bu gülünç kıyafetlerle kameraya çekilmiştir. Emniyet müdürü kötü muameleyi şikayet etmesi durumunda kayıt altındaki film ve fotoğrafları yayınlamakla tehdit etmiş ve sesini çıkarmamasını söylemiştir. Başvurucu bu durumdan çekinerek ve utanarak olayı yetkililere anlatmamıştır. Oysa polis memurunun tuttuğu tutanağa göre başvuran kendisine organize şubeye göstermeyeceklerini götürmeyeceklerini ve göstermeyeceklerini söylemiş ve kendisini yere atarak duvardan duvara çarpmıştır. Kelepçeli bir şekilde kafasını duvara vurmaya çalışmıştır. Başvuran bayılmış Ya da bayılma taklidi yaparak kendini yere atmıştır. Polisler kendisini suya ayıltmıştır. 07/02/2005 tarihinde başvuran ATK Bursa Şube Müdürlüğü'nde sağlık muayenesinden geçirilmiştir. doktor sağ elinde kelepçeden kaynaklanan sıyrıklar sol kürek kemiği bölgesinde 10 15 cm boyutlarında ray şeklinde morumsu ekimozlar sağ omzun iç ve arka kısmında 2 3 cm civarında morumsu ekimoz alanları ve sol kürek kemiğinde eski bir yara izi tespit edilmiştir. Başvurucu ile aynı zamanda gözaltına alınan S.Ç.'de sağlık kontrolünden geçirilmiş ve raporunda göz kapaklarında kabuk bağlamış sıyrıklar sol göz çevresinde sarı yeşil ekimozlara rastlanmıştır. Yine kürek kemiğinin iki tarafında ekimoz ve sağ ayağının tabanında kanlanma alanları tespit edilmiştir. * Trabzon Hakimi
08/02/2005 tarihinde başvuran ceza evine girerken de sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Raporda yine ekimoz alanları tespit edilmiştir. 09/02/2005 tarihinde başvuranın eşi kaymakamlığa e-posta göndererek kocasının kötü muamele gördüğünü bildirmiştir. 02/03/2005 tarihindeki incelemede Bursa Valiliği İnsan Hakları Kurulu başvuranı kötü muameleye maruz kaldığı sonucuna varmıştır. Kurul başvuranın kendisinin bu yaralara sebep olduğunu ve bunun üzerine kelepçe ile etkisiz hale getirildiği kanısına varmıştır. 08/06/2005 tarihinde yine başvurulmuş yeni kurul tarafından verilen inceleme yetkisinin bulunmadığını belirterek itirazı esas üzerinden incelemeden red etmiştir. 04/03/2005 tarihinde Bursa Cumhuriyet Başsavcısı soruşturma çerçevesinde şahsın ifadesini almıştır. Başvuran gözaltında yapılanları anlatmış ve polisleri tarif etmiştir. Başvuran ayrıca Gemlik Hastanesi'nde muayene eden doktorun kendisi hakkında ön yargılı davrandığını belirtmiştir. Çünkü bu doktor başvuranı sağlık kontrolünden geçirirken 2 polis memuru da bulunmuş ve başvuranın sadece sırtına bakınmakla yetinmiştir. Aynı gün Cumhuriyet Savcısı belgesel olarak yetkisiz olduğunu ilan ederek dosyayı Gemlik Savcılığı'na göndermiştir. Başvuran yine polisler tarafından suç duyurusunda bulunduğu için dövülmüş, soyulmuş ve amonyağa benzer bir sıvı ile ıslatılmıştır. Tüm bu hareketlerden dolayı 31/03/2005 tarihinde avukatı suç duyurusunda bulunmuş ve müvekkilinin psikiyatri bölümünde muayenesini talep etmiştir. 08/04/2005 tarihinde Cumhuriyet Savcısı muayene eden doktoru dinlemiştir. Doktor muayenede tespit ettiklerini yazdığını ve 2 polis memurunu yanında bulundurmasını ise başvuranın Gemlik'te korkulan bir kişi mafya lideri olmasına bağlamıştır. 20/04/2005'de avukat tekrar kötü muameleden psikolojisi bozulan başvuranın muayenesini talep etmiştir. 25/04/2005 tarihinde savcı bu talebi kabul etmiş ve olayın yeniden canlandırılmasını talep etmiştir. Savcı 03/05/2005 ve 13/05/2005 tarihlerinde polislerin ifadelerine başvurmuştur. Polislerden biri önceki iddialarından farklı olarak bir de şu ifade de bulunmuştur. Başvuranın daha önceden de organizede suçlardan dolayı ismi bilinmektedir ve tüm bu iddialarının daha önce de bir lokanta da aynı polislerce yakalanmış ve göz altına alınınca bunun verdiği infalle polisleri karalayıp güçlerini zayıflatmak istemiştir. 25/05/2005 tarihinde Adli Tıp Kurumu Bursa Şube Müdürlüğü'nce psikolojik muayeneden geçirilmiştir. Doktor şahısta bir sıkıntı sezmiş ve ruhsal durumunda dengesizlik fark ederek yeni bir muayene için randevu vermiştir. 13/07/2005 tarihinde Adli Tıp Kurumu doktorlarınca başvurandaki durumun travma sonrası stres teşhisi koymak için yeterli olmadığına karar verilmiştir. 12/10/2005'de S.Ç.'nin istinabe yoluyla Kandıra Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesi alınmıştır. Bu şahıs başvuranı emniyete götürülürken gördüğünü ve kendisinde Hiçbir darp ve yara izi bulunmadığını söylemiştir. Ancak cezaevinde ise sırtında morluklar görmüştür. Kendisi ile ilgili olarak da başvurana yapılan benzer durumlar anlatmıştır. 16/11/2005'de Cumhuriyet Savcısı takipsizlik kararı vermiştir. Savcı polislerin tutanağını, polislerin ifadelerini, Adli Tıp Kurumu'ndan gelen travma sonrası stres bulunmadığı raporunu dikkate almış ve kanaatine göre kötü muamele görme ihtimalinin olmadığını belirtmiştir. Başvuranın avukatı 13/12/2005de bir itiraz dilekçesi vermiştir. 05/01/2006 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi dosyadaki unsurların polisler için dava açma da yeterli olmadığını bildirmiş ve itirazı red etmiştir. Bu karar başvuranın eşine 23/01/2006 avukatına ise 30/01/2006'da tebliğ edilmiştir.
HÜKÜM GEREKÇESİ: 1) Sözleşmenin 3. maddesinin ihlali iddiası: Başvuran sözleşmenin 3. ve 13 maddelerine atıfta bulunarak şikayetçi olmuştur. Başvuran gözaltında kötü muamelede bulunulduğunu, ve bunun araştırılması için suç duyurusunda bulunulduğunu ancak bu konuda etkili bir soruşturma yapılmadığından şikayetçi olmuştur. Ahim bu şikayetleri değerlendirmiş ve AİHS'nin 13. maddesi gereğince başvurunun incelenmesi gerektiği kanısına varılmıştır. 2) Kabul edilebilirlik: Hükümet AİHS'nin 35. maddesi gereğince yapılan başvurunun 6 aylık süreye uyulmadığı gerekçesiyle reddini istemektedir. Hükümet 05/01/2006 tarihli kararın başvuranın eşine 23 Ocak'da tebliğ edildiğini ve 23 Ocağın esas alınarak bu tarihten itibaren 6 ay içinde başvurulmadığını ileri sürmektedir. Hükümet ayrıca başvuranların tazminat için iç hukukta öngörülen hukuki ve idari itiraz yollarını kullanmadığını belirtmiştir. Başvuran ise bir avukatının bulunduğunu ve mahkeme kararının avukatına 30 Ocak tarihinde tebliğ edildiğini belirtmektedir. Avukat tarafından takip edilen davalarda da tebligatın avukata yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu konuda başvuran Avukatlık Kanunu, Tebligat Kanunu, Yargıtay'ın Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerinin verdiği kararları emsal göstermektedir. Örneğin tebligat kanunu 11. madde vekile ve kanuni mümessile tebligat başlığı ile tebligatta vekil vasıtası ile takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Başvuran idari yollara başvurduğunu olayı idari makamlara da şikayet ettiğini ve valinin kararına karşı Bime itiraz ettiğini söylemiştir. Ahim ise tüm bu itiraz ve şikayetleri şöyle değerlendirmiştir. Başlangıç tarihi konusunda çakışan hükümet ve başvuran iddialarının araştırılmasının uygun olacağına karar vermiştir. Ahim daha sonra başlangıç tarihi için her zaman iç hukuk ve uygulamalarını dikkate aldığını hatırlatmıştır. (İç hukukta bir kararın resen tebliği: Worm davası 1997, Prg. 33: İç hukukta tebligat yapılmaması: Papachelas davası 31423-96) bunlara bakılara Ahim tebligatın avukata yapılmasını ve sürenin avukata yapılan tebliğden itibaren başlayacağını belirtmiştir. Tebligat avukata 30/01/2006 tarihinde yapılmış başvurunun da 28/07/2006 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 35 de belirtilen 6 aylık süre dolmadan başvurmuştur. Ahim hükümetin iç hukuk ve idari itirazlara başvurulmadığı iddiasını ise şöyle değerlendirmektedir. Başvuranın zaten polisler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ve iç hukuk yollarını tüketmeye çalıştığını ayrıca tazminat davası ve idari mahkemeler önünde tam yargı davasını açmasına gerek bulunmadığını belirtmiştir. (Fazıl Ahmet Tamer ve diğerleri davası 19028-02, Karaduman ve diğerleri davası 8810-03) bunun üzerine de ahim hükümetin itirazlarını da red etmektedir. ESAS: Başvuran vücudundaki tespit edilen yara izlerini olayın anlattığı gibi olduğuna kanıt tescil ettiğini belirtmektedir. Polislerin kontrolü altındayken meydana gelen yara izlerinin kaynağının hükümet tarafından açıklanmasının gerektiğini söylemektedir. Başvuran dansöz kıyafetleri giydirilerek aşağılandığını, ailesine hakaret edildiğini, bu muamelelerden etkilenerek gözaltında intihar etmeyi bile düşündüğünü belirtmiştir. Yani başvuran kötü muamele iddialarını yinelemektedir. Başvuran polisler için suç duyurusunda bulunduğunu ancak ceza soruşturmasını gereken özenle yapılmadığını, polislerin kamera ve cep telefonlarının incelenmediğinden bahisle savcıyı suçlamaktadır. Savcı yine olay yerine gitmemiş ve başvuranın olay mahallini tam olarak göstermesine rağmen olayın canlandırılmasına başvurulmamıştır. Başvuran yine vücuduna amonyak benzeri Bir şey döküldüğünü ve adli tıp raporunda vücudunun bir kısmında izlerin bulunduğunu belirtmesine rağmen izlerin kaynağının araştırılmadığını söylemiştir. Başvuran psikolojik muayenesinin de yaklaşık 5 ay sonra gerçekleştirildiğini kaydetmektedir. Dava koşullarının gerçekleşmesine
rağmen polisler hakkında ceza davası açılmadığından şikayetçi olmaktadır. İdari makamlarında soruşturmayı yürütmediğini savunmaktadır. Hükümet ise tespit edilen yaraların başvuranın hareketlerinden oluştuğunu bileklerinde meydana gelen izlerin yine kelepçeden kaynaklandığını belirtmiştir. AİHS'nin 3. maddesinin ihlali durumunu söz konusu olmadığını söylemiştir. Ayrıca hükümet savcının dosyadaki tüm unsurları dikkate alarak takipsizlik kararı verdiğini bildirmiştir. MAHKEMENİN DEĞERLENDİRMESİ: AHİM kötü muamelenin AİHS'nin 3. maddesi yani hiç kimse işkence veya insanlık dışı Ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz maddesine girip girmediği konusunda belirli kıstasların değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Örneğin kötü muamelenin asgari ciddiyet arz etmesi muamelenin süresi Ya da psikolojik fiziksel etkileri, bazı durumlarda mağdurun yaşı, cinsiyeti sağlık durumun incelenmesi gerekmektedir. Yine özgürlüğünden mahrum olan kişilere gerekmediği halde fiziksel güç kullanılması orantısız güçte bulunulması AİHS'nin 3.ç maddesine aykırılık teşkil edeceğini hatırlatmaktadır. AHİM polis memurlarının denetiminde gözaltında bulunan bir kişinin yaralanmaların kuşku uyandıracak bir durum teşkil ettiğini, hükümetin yaralar hakkında açıklamalar yaparak başvuranın raporunu desteklediği iddialarını çürütmesi gerektiğini belirtmiştir. AHİM 04/02/2005'de düzenlenen tıbbi raporun güvenilirliği konusunda da şüphe edildiğini belirtmiştir. Çünkü muayene esnasında 2 polis memuru da başvuranın yanında bulunmaktadır. İstanbul protokolüne göre böyle bir muayene özel olarak güvenlik güçlerinin Ya da görevlilerin bulunmadığı bir ortamda sadece tıbbi uzmanların kontrolünde yapılması gerektiğini belirtmektedir. Bazı durumlarda güvenlik güçleri muayene esnasında bulunabilir. Ancak bu iddianın da kanıtlanması gerekir. Mevcut durumda böyle bir kanıt bulunmamaktadır. Yakalama, gözaltına alma ve ifade alma yönetmeliğinin 9. maddesine göre hekim ile muayene edilen şahsın Yalnız kalmaları muayenenin hekim hasta ilişkisi çerçevesinde yapılması esastır. Ancak hakim kişisel güvenlik endişesini öne sürerek muayenenin kolluk görevlilerinin gözetiminde yapılmasını isteyebilir. Bu istek belgelenerek ye3rine getirilir. Oysa böyle bir bildiri mevcut değildir. AHİM muayene raporunda özellikle sırtındaki lezyonların başvuranın hareketleri sonucunda oluşması ihtimalini yetersiz bulmaktadır. Yine başvuranla aynı anda gözaltında bulunan şüpheli S.Ç.'nin de kötü muameleye maruz kalması ve raporda da yara izlerinin tespit edilmesi bu kanıya ulaşmasında etken olmuştur. Adli Tıp Kurumu'nun psikoloji muayenesi sonucu travma sonrası stres teşhisi koymaması da kötü muamele iddialarını çürütecek nitelikte değildir. Tüm bunlardan bahisle AİHM, AİHS'nin 3. maddesinin esas yönünde ihlal edildiğinin sonucuna varmaktadır. AİHM başvuranın ciddi muamelelere maruz kaldığı iddialarını hükümetin daha da dikkate alması gerektiğini, savcının soruşturmayı gereken özenle yapmadığını belirtmiştir. İşkence, insanlık dışı hareketler, aşağılayıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının önemli olduğunu, bu tür bir soruşturma gerçekleşmediği takdirde bu yasakların etkili olamayacağını ve bu durumdan dolayı bazen kamu görevlilerinin müeyyidesiz kalacağını ve kendi kontrollerindeki kişilerin haklarını çiğnemeleri mümkün olacaktır. AİHM, takipsizlik kararı veren savcının da durumu tam olarak araştırmadığını, olaylarla rapordaki bulguların uyuşup uyuşmadığını sorgulamadığı kanaatine varmıştır. AHİM raporda belirtilen yaraların niteliği bakımından dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Savcının bu durumda bu kadar hızlı takipsizlik kararı vermesinin yanlışlığını belirtmiştir. AHİM'in kanaatine göre kötü muameleyi düşündürecek işaretlere rağmen savcı gerekenleri dikkate almamış ve AİHS'nin 3. maddesinin ihlal edildiğini bildirmiştir. AİHS'NİN 6. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI: Başvuran Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı'nın kararında gerekçe eksikliği bulunduğundan şikayetçi olmuştur. AHİM ise AİHS'nin güvence altına aldığı hak ve özgürlükler kapsamında herhangi bir ihlal görmediğini kaydetmiştir. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI: Başvuran, manevi tazminat için 20.000 Euro talep etmiştir. Hükümet bu tutara itiraz etmiştir. AHİM ise 15.600 Euro ödenmesini uygun bulmuştur. Başvuran yargılama ve masraf giderleri için 4.000,00 TL ve mevcut başvuru için ödediği tercüme masrafları için 175 Euro talep etmiştir. Hükümet bu taleplere itiraz etmektedir. AHİM'in mevcut davada elindeki belgelere ve yerleşik içtihatını dikkate alarak başvurana 1.500 Euro ödenmesinin makul olacağı kanaatine varılmıştır. AHİM gecikme faizinin Avrupa Merkez Bankası'nın marjinal kredi faiz oranına 3 puanlık bir artış eklenerek belirlenmesini uygun görmüştür. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK: 1) Oy çokluğu ile AİHS'nin 3. maddesi hakkında şikayetin kabul edilebilir olduğuna, 2) Oy birliği ile başvurunun kalan kısmının kabul edilemez olduğuna, 3) Oy birliği ile AİHS'nin 3. maddesinin esas ve usul bakımından ihlal edildiğine, 4) Oy birliği ile AİHS'nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde 15.600 Euro manevi tazminat ve yargılama giderleri için 1.500 Euro ödenmesine, 5) Oy birliği ile adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine karar vermiştir. KAYNAKÇA: www.inhak.adalet.gov.tr www.echr.coe.int/nr/rdonlyres/397cocca www.kararara.com Yakalama, gözaltına alma ve ifade alma yönetmeliği.