ABDULHAMİT SEVDASI & Abdülaziz (1861-1876) ve sonrası Anadolu da Türkler yazı dizimizi Kırım Savaşı ve Abdülaziz (1861-1876) dönemiyle sonlandırmış, Meşrutiyet in ilanından (1876) günümüze ve hatta önümüzdeki on yıllara yönelik bir öngörüyle bitirmiştik (1). Kısaca anımsatacak olursak; 12 Mart 1854 te, Türkiye, Fransa ve İngiltere arasında, İmparatorluğun silahla savunulmasını içeren bir antlaşma imzalanacak; karşılığında Saray dan tüm hristiyan uyrukluların her türlü işe girebilmeleri ve haraç tan (cizye) alıkonulmaları istenecekti. Yine bu antlaşmaya dayanarak, Kırım Savaşı sırasında, Türk-Fransız ve İngiliz deniz birlikleri Varna dan hareket edecek ve Sıvastopol yakınlarına çıkarma yapacaklardı (14 Eylül 1855). Avusturya ve Sardunya nın da Osmanlılar yanında yeralmasıyla, Rusya, Viyana da yapılacak barış görüşmelerini kabul etmek zorunda kalacaktı.
Taraflar arasında antlaşma henüz parafe edilmişti ki (1 Şubat), 18 Şubat 1856 da Islahat Hatt-ı Hümayunu ilan edilecektir. Islâhat Fermânı yla gayrimüslimlere kendi meclislerini oluşturarak yönetimsel ve dinsel sorunlarını kendilerinin çözmeleri hakkı verilecekti. Böylece 1862 de Rum Patrikliği Nizâmâtı, 1863 te Ermeni Patrikliği Nizâmâtı ve 1865 yılında da Hahamhâne Nizâmâtı yayımlanacaktır. 30 Mart 1856 da, Paris te, Fransa, İngiltere, Prusya, Rusya, Sardunya ve Türkiye arasında, Avusturya nın gözlemciliğinde Kırım Savaşı nı sonlandıran ve Osmanlı İmparatorluğu nun bütünlüğü ve bağımsızlığı nı kabul eden bir antlaşma imzalanır. Bu bir bakıma, Fransa nın 1815 Viyana Antlaşması nın rövanş ını alması anlamına geliyordu. Bir başka bakımdan da, Osmanlı İmparatorluğu içindeki Hristiyanların güvencesinin Rusya dan çok Avrupa ya geçmesi anlamına geliyordu. O arada, 1864 yılında Vilayet Kanunu çıkarılacak ve İmparatorluğun yönetsel bölümlenmesi yapılacaktı. 1837 yılında kurulan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye nin Danıştay (Şûra-i Devlet) ve Yargıtay (Meclis-i Ahkâm-ı Adliye) (1868) olarak biçimlenmesine ve yürütme nin yargı denetimine alınmasına yönelinecekti. İşte bu tür gelişmeler, 1876 yılında Kanun-i Esasi nin ilanını izleyerek Osmanlı İmparatorluğu nun Mutlak monarşi den Meşrutî Monarşi ye geçişiyle hızlanacaktı. Avrupa da Almanya ve İtalya nın ulusal birliği ni sağladığı, tarihin bu özgül döneminde, tahta çıkması dahil, otuz yıldan fazla süren hükümdarlığı boyunca yaptıklarıyla II.nci Abdulhamit de Osmanlı İmparatorluğu tarihinde özgül bir yer tutacaktır. Öyle ki, sadece tahta çıkması değil, ama tüm padişahlık döneminin gayri meşru olduğu bile ileri sürülecektir (2). Abdulhamit dönemini, göklere çıkaranların yanısıra, Fransa da 18 yy başındaki Bastille hapishanesi (Masque de fer) ya da İtalyanlar için Avusturya hapishaneleri (Carcere duro) ile eş tutanlar da az değildir. Vnci Murat (1840-1904) Mehmet Murat, II.nci Abdulhamit in iki yaş büyüğü ve geleneklere göre tahta çıkmaya aday veliaht prens tir. Abdülaziz (1861-1876) in bir darbe yle düşürülmesinin ardından, 30 Mayıs 1876 Salı sabahı 101 pare top atışıyla Sultan Murad tahta çıkacaktır (3). Darbe olmuştur ama İstanbul halkı, bir bayram havasında sokakta biribirlerini kutlamakta;
müslüman, hristiyan, yahudi ayrımı gözetmeksizin tüm kesimlerin mutluluğu gözlerinden okunmaktadır. Abdulaziz ki, sadece karagöz, horoz döğüşü ve güreş karşılaşmalarını izlemekle yetinen, içki ve kadına düşkünklüğüyle tanınan bir padişah olmuş; Abdülmecid tarafından ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı nın gereklerini yeterince uygulamamış o arada Balkanlar daki huzursuzluk da dinmek yerine artarak büyümüştür. Şimdi veliaht Murat ın tahta oturması ve onun kişiliği ve bilgeliğine olan güven, halkı ve o arada Mithat Paşa yı heyecanlandırmıştır. Yeni padişahın iki gün sonra Topkapı sarayını ziyaret etmesi ve sonra Ayasofya da ilk selamlığa çıkması, halkın kendiliğinden ve olağanüstü ilgisini çekmiştir. Ancak Murat duygusaldır. Nitekim, tahta geçtiğinin dördüncü günü, bir görevlinin aniden sofaya gelerek amcası eski Sultan Abdulaziz in bileklerini keserek intihar ettiğini haber verdiği zaman, bayılmıştır. Dahası, günlerce iştahının kesildiği ve yediklerini çıkardığı söylenmektedir. Abdulhamit olmasın! Sultan Vnci Murat ın tahta oturmasından tam üç ay sonra, İstanbul da yeniden 101 pare top atışı yapılmakta ve bu kez II.nci Abdulhamit in sultanlığı kutlanmaktadır. Polisiye romanlarında, bu tür ilginç durumlar için, önce kadına bakın diye bir deyim vardır. Bu yeni Darbe de ise belki sarayın kadınları na da bakılabilir ama, burada Abdülhamit e bakın da denilebilir. Ancak Rusya büyükelçisi General Ignatieff e de bakılabilir. Değil mi ki, Abdülaziz döneminden buyana Rus büyükelçisinin etkileyebileceği herkesi etkilemekten kaçınmadığı bilinmektedir. Ne ki, Abdulhamit in de boş durmadığı gözlenmekte ve hatta Sir Layard dan kendisini korumasını isteyebilmektedir. Tahta çıkarsa Kanun-i Esasi ilan edeceğini söylemektedir. Sultan Vnci Murat ın sağlığı ise Saray için bir sorun olmuştur. Padişah iyileşecek mi yoksa iyileşmeyecek durumda mıdır? Doktorların bir gün söyledikleri ikinci gün söylediklerini tutmamaktadır. Abdulhamit ise naiplik i (régence) kabul etmemektedir. Ya da öyle görünmektedir. Çünkü, naip olarak atanır ve Sultan Murat iyileşecek olursa, tahtı ona devretmek zorunda kalacaktır. O arada, akıllarına Luis Napolyon gelir. O da Anayasa üzerine yemin etmemiş midir? Ardından da kendi 18 Brümer ini yapmamış mıdır? Yeter ki, bir kez iktidar ele geçirilmiş ve yeterli güç elde edilmiş olsun (4).
Ve II.nci Abdulhamit, Eyüp Cammi inde Konya Mevlevi Şeyhi nin onayıyla tahta oturmaya razı (!) olacaktır. Baştan sona gayri meşru Abdulhamit tahta çıkar çıkmaz, kendi doktoru Mavroyeni yi Sultan Vnci Murat ın sağlık durumu ile görevlendirir. Amacı, tüm dünyaya Sultan ın deli olmadığı ve bir gün iyileşeceği izlenimi vermek ve o arada kendisinin ne yaparsa yapsın sorumlu olmadığı ama zorunlu kaldığını göstermektir. Oysa Sultan Vnci Murat, doktorlar odasına girdiği andan itibaren kendisinin tahttan inmiş olarak değelendirilmesini isteyecektir. Her şey bir yana, bir tek bu davranışı bile Vnci Murat ın deli olmadığı, tersine çok aklı başında bir Devlet adamı olduğunu kanıtlamaya yeter. O arada başta Mithat Paşa ve diğer asker-sivil Paşa lar, V.nci Murat ı tahta çıkaran Hüseyin Avni Paşa nın naiplik durumunda, iktidarı tümden ele geçireceğinden çekinmektedirler. O nedenle 19 Aralık 1876 da Mithat Paşa Sadrazam olarak atanıp dört gün sonra da (23 Aralık) Kanun-u Esasi ilan edilir. Böylece Abdulhamit hem resmen Sultan olacak ve hem de Anayasal (loi constitutionnelle) sınırlar içine çekilmiş olacaktır. Ancak Abdulhamit te oyun çoktur. Madde 6 Yürürlüğe konan Kanun-u Esasi İmparatorluk içinde herkese dokulmaz (inviolable) özgürlükler getiriyordu ama; 6. Maddesi Osmanlı hanedanı üyelerine, özel taşınır ve taşınmaz malları ile hizmetlilerine millet garantisi (la garantie de tous) de getiriyordu. Oysa, tahta çıktığının hemen ertesinde, Abdulhamit, V.nci Murat ın büyük oğlunu Harbiye den çekip babasının yanında kalmaya zorladığı gibi, aile üyeleri ve hizmetlilere Çırağan Sarayı na giriş-çıkışlarını da yasaklamış; çoğu hizmetliyi ya görevden almış ya da sürgüne göndermiştir. Dolayısıyla, başka bir dizi nedenin yanısıra, Kanu-u Esasi nin bu 6. Maddesi, Abdulhamit için sürekli bir başağrısı olacaktı. Kaldı ki, Kanun-u Esasi yürürlükte olduğu sürece, yapmayı tasarladığı işleri Avrupa dan gizlemek ya da savunamamak durumunda kalabilecekti. Tam bu sırada, kuşkusuz Rusya nın özendirmesiyle Bulgaristan sorunu patladı. Abdulhamit, kazansa da kaybetse de Rusya ya savaş açmanın, en azından Kanun-u Esasi nin
rafa kaldırılması için önemli bir neden olabileceğini gördü (5). Bu olanağı değerlendirmeye çalıştı da denilebilir. Kıssadan hisse Osmanlı değil ama tüm Türk ulusu (Türk, Kürt, Çerkez, Rum, Ermeni, Pomak ve ilah halklar dahil) için 93 Harbi işte bu koşullarda ve bu kafa yla başladı. Ve hâla izleri nin silindiği söylenemez. İçine sürüklendiğimiz, sürüklenildiğimiz ve ya da sürüklediğimiz savaşın ancak bir Abdulhamit sevdası yla olabileceğini söylersek abartmış olmayız. Ve bu kafa dan korkulmalıdır. Çünkü üstesinden gelinebileceğine güveniliyorsa, korku bir meziyet ttir. Diğerine ise pısıklık denir. Dur bakalım n olacak diye bekleyenlere hisse olsun. Habip Hamza Erdem Notlar: (1)http://www.dunya48.com/habip-hamza-erdem/28193-habip-hamza-erdem-anadoludaturkler-24 (2) Albert Fua, Abdul-Hamid II et Mourad V, masque de fer : pages d'histoire / Bibliothèque nationale de France. İstanbul da yayımlanan L Indépendat gazetesi yayım yönetmeni Albert Fua, Meşveret gazetesine de danışmanlık yapmakta olup, Genç-Türkler ile yakın ilişki içindedir. (3) Aslında Darbe 31 Mayıs günü için planlanmış olmasına karşın, sezilmesi kuşkusuyla 30 Mayıs a çekilmiş ama Murat a haber verilememiştir. O nedenle, 30 Mayıs gecesi veliaht Murat derin uykuda iken, Genelkurmay başkanı diyelim, Hüseyin Avni Paşa onu sabahın üçünde uyardığı zaman, yarı uyanık, amcası Sultan Abdulaziz in kendisini öldürtmeye geldiklerini sanmıştır. Kimi yazarlar, bu Darbe nin öncekilerden farklı olarak, saray içinden değil ama dışından, yani asker-sivil bürokratlarca yapılmasının bir ilk olduğuna ve yüzyılın başından buyana yeni bir politik sınıf ın doğmuş olduğuna kanıt olarak ileri sürmektedirler. Allan Kaval, «Abdülhamid II, Sultan Ottoman (1876-1909)», Les Clées du Moyent-Orient, 27 Aralık 2011 (4) Benzetme değil ama tarihin ilahi tekerrürü denilebilir. Hem 82 Anayası sı üzerine yemin ederek göreve gelip, hem de o anayasayı tanımamak gibi bir durum. Sonra da Başkanlık rejimi. Bütün bunlar Abdulhamit in torunları tarafından, onun nasıl tıpa tıp örnek alındığını
göstermeye yeter. Günümüzdeki Abdulhamit sevdası, demek ki, sözde değil özde bir aşk ın dışavurumudur. (5) Tarih in böylesine komplo larla yürümediğini biliyoruz. Ancak yüzyıllar boyunca buna benzer olay ların olmadığını da yadısyamayız. Günümüz Türkiye-Suriye çekişmesinde akıl ve mantık aramak ya da ulusal çıkar gözetildiğini ileri sürebilmek için ancak ya saf olmak ya da işte bu tür tarihsel olaylar ı hiç duymamış olmak gerekir. [status draft] [nogallery] [geotag on] [publicize off twitter facebook] [category araştırma] [tags TARİH, ABDULHAMİT, Abdülaziz]