EKONOMİK KRİZ, GENÇ İŞSİZLİĞİ ve GENÇLERİN İŞSİZLİK DENEYİMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA



Benzer belgeler
Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Çözümler LİZBON SÜRECİ ve KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

Araştırma Notu 13/159

EKONOMİK GELİŞMELER Ekim

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

EKONOMİK GELİŞMELER Eylül

EKONOMİK GELİŞMELER Mayıs

EKONOMİK GELİŞMELER Haziran

EKONOMİK GELİŞMELER Ağustos

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

GERÇEK İŞSİZ SAYISI 6 MİLYON 2,6 MİLYON GENÇ BOŞTA GEZİYOR

EKONOMİK GELİŞMELER Ekim

EKONOMİK GELİŞMELER Nisan

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Araştırma Notu 17/212

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ NİSAN 2013 (SAYI: 23) I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (OCAK 2013 İTİBARİYLE) a. İŞGÜCÜ KOMPOZİSYONU:

İŞSİZLİKTE TIRMANIŞ SÜRÜYOR!

EKONOMİK GELİŞMELER Mart

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

Araştırma Notu 18/229

EKONOMİK GELİŞMELER Aralık

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

AYLIK İSTİHDAM DEĞERLENDİRMELERİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2014, No: 90

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

EKONOMİK GELİŞMELER Eylül

İNSAN KAYNAĞI İLE FARK YARATMAK. Selen KOCABAŞ PERYÖN Başkanı. Eylül 2010

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

EKONOMİK GELİŞMELER Ağustos

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

MAKROİKTİSAT (İKT209)

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

Araştırma Notu 16/191

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

EKONOMİK GELİŞMELER Aralık

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

TÜRKIYE NIN EN BÜYÜK KULLANıLMAYAN

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

İŞSİZLİK BÜYÜK ÖLÇÜDE ERKEKLERDE YAŞANAN İŞGÜCÜ ARTIŞI İLE İSTİHDAM KAYIPLARINDAN KAYNAKLANIYOR

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2011 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Bu sayıda: 2017 Aralık ayı İşgücü, İstihdam ve Sigortalı İstatistikleri ile Birleşmiş Milletler in 2018 Dünya Mutluluk Raporu sonuçları

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

EKONOMİK GELİŞMELER Ekim

Siirt İli İşgücü Piyasasında Nitelikli İşgücü İhtiyacı ve Mesleki Eğitim by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ

Araştırma Notu 14/163

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

Türkiye, OECD üyesi ülkeler arasında çalışanların en az boş zamana sahip olduğu ülke!

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2008 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2006 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2007 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2010 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2016 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2014 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2005 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ

EKONOMİK GELİŞMELER Şubat

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2012 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2017 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2015 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2009 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2013 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

Araştırma Notu 16/195

Araştırma Notu 15/176

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ 2006 NÜFUS VE KONUT SAYIM SONUÇLARINA GÖRE REVİZE EDİLMİŞ EKİM 2004 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI.

Türkiye de Kadın İşgücünün Durumu: Kocaeli Örneği

İŞSİZLİK GERÇEK, İSTİHDAM SEFERLİĞİ YAPAY!

SANAYİDE GELİŞMELER VE İSTİHDAM EĞİLİMLERİ. Esra DOĞAN, Misafir Araştırmacı. Emrah ÇETİN, Yardımcı Araştırmacı. Yönetici Özeti

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

Toplam Erkek Kadin Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu

İŞSİZLİKTE VAHİM TABLO SÜRÜYOR! KAYITDIŞI ve GÜVENCESİZ İSTİHDAM ARTIŞI KAYGI VERİCİ BOYUTTA

Kayıtdışı İstihdama Dair Yanıtlanmayı Bekleyen Bazı Sorular

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

EKONOMİK GELİŞMELER Ağustos

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ LAFTA KALDI: İSTİHDAM ARTIŞI YAVAŞLADI

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ NİSAN 2014 (SAYI: 28) I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (OCAK 2014 İTİBARİYLE)

Kadın İstihdamı: Sorun Alanları, Çözüm Önerileri. Ülker Şener

Transkript:

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE KARİYER DANIŞMANLIĞI ANA BİLİM DALI EKONOMİK KRİZ, GENÇ İŞSİZLİĞİ ve GENÇLERİN İŞSİZLİK DENEYİMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Sabriye İrem ŞAKIR Ankara 2010

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE KARİYER DANIŞMANLIĞI ANA BİLİM DALI EKONOMİK KRİZ, GENÇ İŞSİZLİĞİ ve GENÇLERİN İŞSİZLİK DENEYİMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Sabriye İrem ŞAKIR Proje Danışmanı Prof. Dr. Recep VARÇIN Ankara 2010 ii

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE KARİYER DANIŞMANLIĞI ANA BİLİM DALI EKONOMİK KRİZ, GENÇ İŞSİZLİĞİ ve GENÇLERİN İŞSİZLİK DENEYİMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Hazırlayan Sabriye İrem ŞAKIR Proje Danışmanı Prof. Dr. Recep VARÇIN imza

İÇİNDEKİLER GİRİŞ :...1 Amaçlar...6 Önem ve Sınırlılıklar...7 Yöntem...8 BÖLÜM 1: Genç İşsizliği...12 1.1. İş in Tanımı......12 1.2. İşsizlik...13 1.3. Genç İşsizliği...15 BÖLÜM 2: Ekonomik Kriz...21 2.1. Ekonomik Kriz...21 2.2. Genç İşsizliğini Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler...25 2.3. Krizde İşsizliğe Alternatif:Güvenceli Esneklik...30 BÖLÜM 3: Genç İşsizliği ve Ekonomik Kriz Üzerine Odak Grup Görüşmesi Analizi...34 SONUÇ...50 KAYNAKÇA...55 ÖZET...59 ABSTRACT...60 Ek 1-Soru Kağıdı 4

GİRİŞ Değişen dünyayla birlikte, içindeki canlı varlıklar da büyüyüp gelişerek bu değişime ayak uydurmaktadır. İnsan, doğar, büyür, gelişir ve belirli bir eğitimin ardından yaşamını devam ettirmesini sağlayacak bir çaba içine girer: çalışmak. Çalışıp üreterek, bir yandan doğanın ve sistemin sürekliliğine katkı sağlarken; diğer yandan kendi yaşamımızı devam ettirebilmemize yarayacak parayı kazanmayı amaçlarız. Lise çağındaki bir çok genç, iyi ve saygın bir iş sahibi olmanın yolunun, üniversite mezunu olup geçerli bir diplomaya sahip olmaktan geçtiğini düşünmektedir. Üniversitede kimileri istediği bölümde okuyabilecek kadar şanslıyken; kimi gençler, tercih formlarındaki seçenekler arasından sistemin uygun görüp yerleştirdiği bölümde okumaya hak kazanırlar. Ümitlerle ve parlak gelecek planlarıyla başlanan, maddi-manevi zorluklarla bitirilen üniversiteden sonra çoğunlukla karşılaşılan tablo hiç de başlangıçta umut edildiği gibi değildir. Gençler, üniversiteyi bitirdikten sonra, aldıkları diplomanın para kazanma yolunda ilerlemelerine yardımcı olacak küçük bir adım olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Mezun olan çoğu gencin umutları ise, yaşadıkları işsizlik deneyimiyle birlikte yıkılmaktadır. Giddens (2000:355) a göre iş, amacı insan ihtiyaçlarını gidermek olan mal ve hizmetlerin üretiminde zihinsel ya da fiziksel çaba harcanmasını gerektiren bazı görevlerin yapılması olarak tanımlanabilir. Bir çok önemli iş çeşidi, ev işleri veya gönüllü hizmetler gibi, ücretsizdir. Bir meslek ise, işin düzenli bir ücret veya maaş karşılığında yapılmasıdır. Tüm kültürlerde iş, ekonominin temelidir. İşsizlik sadece

gelişmemiş ülkelerin değil, gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerin de başta gelen sorunlarından biri haline gelmiştir. Ekin (2001:40) e göre, makro ekonomik politikalardan kaynaklanan işsizliğin yanında, özellikle iş piyasalarındaki katılıkların, ücret dışı işgücü maliyetleri yüksekliğinin, girişimcilik önündeki engellerin de iş yaratma olanaklarını sınırladığı ve işsiz kalma süresini uzattığı yaygın olarak ileri sürülmektedir. İşsizliğin sebeplerinden biri de, gelişmiş ülkelerin önde gelen özel sektör kuruluşlarının, ucuz işgücü kapasitesinden dolayı fabrikalarını gelişmemiş 3. Dünya ülkelerine taşımalarıdır. Böylelikle hem gelişmiş ülkelerde bir istihdam açığı oluşmakta; hem de üçüncü dünya ülkelerinin emeği ucuza kiralanmaktadır. Ucuz işgücünün olduğu üçüncü dünya ülkelerinde kişiler neredeyse boğaz tokluğuna, kötü koşullarda, kendilerinin yerine sırada bekleyen istihdam edilebilecek çok kişi olmasından dolayı her an işten çıkma korkusuyla, uzun çalışma süreleri boyunca çalışmakta; ancak çoğu zaman ailelerini geçindirebilecek parayı bile kazanamamaktadır. İşsizlik, bireyin üzerinde psikolojik etkiler yarattığı gibi, toplumları da olumsuz etkilemektedir. Çünkü işsizlik oranının yüksek olduğu toplumlarda, bundan olumsuz etkilenen bireyler ailelerini ve yakın-uzak çevrelerini de olumsuz etkilemektedir. Özellikle kriz döneminde, işten çıkarmaların artmasıyla, halen bir işyerinde çalışan kişiler bile belki de sıranın kendilerine gelebileceği düşüncesiyle güvensiz bir ortamda çalışmaktadır. Dolayısıyla bu, kişilerin verimliliğini de etkiler. Sonucunda ortaya çıkan ürünün kalitesi de düşer. Sistemin devamlılığını sağlaması açısından çoğu bilim adamı ve ekonomistler tarafından en iyi yol olarak değerlendirilen Kapitalist sistemin kendi içinde yarattığı aksaklıklardan biri de emeğin sömürülmesi ve işsizliktir. Marx a göre, 2

kapitalistler üretim araçlarının sahibidir. İşçiler ise, yaşamlarını devam ettirebilmek için belirli bir ücret karşılığı kapitalistin yanında çalışırlar. Kapitalistler, işçinin saatlerce çalışıp ürettiği emeğinin tam karşılığını ücret olarak vermek yerine; çok azını ücret olarak verirler. Ücretleri ödedikten sonra, kapitalist artı değerin sahibi olur. Bu, işçilerin ödenmiş olan emeklerinin üzerinde kalan bir değerdir. Kapitalist, işçi sınıfın üzerinde yarattığı artı değer miktarını 2 yolla arttırabilir: mutlak artı değer (çalışma saatlerinin uzatılması) ve nispi artı değer (ücretlerin kısılması ya da verimliliğin arttırılması). Marx a göre, bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma çabası biçimindeki sömürü; diğer yandan bu sömürüye direnç kapitalist sistemde sınıflar arası çatışmanın özünü oluşturur ve kapitalist krizlerin sebebi; emek ve sermaye arasındaki bu uzlaşmaz çelişkidir (Durmuş, 2009:53). Dünya, şimdiye kadar bir çok kez ekonomik krizlerle karşılaşmıştır. Kriz deneyimi olanlar, bunun ne ilk ne de son olmadığının bilincindedir. Ancak son yıllarda, krizlerin yaşanma sıklığının giderek arttığı gözlenmektedir. 2008 yılında patlak veren ekonomik kriz, üniversitenin herhangi bir lisans programından mezun olduktan sonra iş yaşamına yeni atılmış gençlerin kriz ve işsizlik deneyimini ilk kez yaşamalarına sebep olmuştur. İş yaşamının başlarında bu kadar sarsıcı bir deneyimle karşılaşmak ve işsizliği yaşamak, kimileri için ciddi boyutta maddi-manevi sorunlara yol açmıştır. 2008 krizi, 2008 yılının son aylarında ABD'deki taşınmaz mal piyasasının birden değer kaybetmesi ve bunun sonucu olarak tutulu satışlardaki kişisel iflasların artmasıyla ortaya çıkmış ve dünyanın birçok ülkesini olumsuz yönde etkilemiştir. 3

Nedenleri: 2000 li yıllar boyunca Çin ve Hindistan gibi yüksek nüfuslu ülkelerin ekonomik büyümesi sonucunda petrol, emtia ve tarım ürünlerine olan talep artmış ve bu ürünlerin fiyatları yükselmiştir. 2008 yılında altın ve petrol gibi değerli maddelerin değeri artmış; ABD dolarının değerinde ve özellikle ABD de konut fiyatlarında büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bunun sebebi, mortgagedan dolayı 2000 li yıllarda ABD deki konut fiyatlarındaki yükselmedir. Bankalar, düşük gelirli ailelere konut alabilmeleri için kolayca kredi çekme imkanı sunmuştur. Artan talep karşısında konut fiyatları inişe geçmiş, bunun sonucunda mortgage piyasası çökmüş ve kredilerini ödeyemeyen düşük gelirli ailelerin konutlarına el konmuştur. Sonucunda bütün ABD ekonomisi bu durumdan aşırı derecede etkilenmiştir. Kriz, Avrupa ya hatta İngiltere ye de sıçramıştır (wikipedia, 2009). Her ne kadar krizin Eylül 2008 den sonra hızlandığı, tam olarak ortaya çıktığı görülse de, bazı kaynaklara göre aslında kriz 2007 nin son çeyreğinde etkilerini göstermeye başlamıştır. Başta ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İrlanda tarafından olmak üzere 6 trilyon doları aşkın ekonomik paketler açıklanmasına karşın durulmayan finansal kriz, çok sürmeden reel sektöre de yansımış, başta otomotiv sektörü olmak üzere bir çok şirket derin mali krize girmiş, milyonlarca kişi işini kaybetmiştir. Ntvmsnbc (2009) nin 15 Ocak tarihli haberine göre Kriz gelişmekte olan ülkeleri de derinden sarsmaya başlamıştır. Gelişmiş İzlanda nın yanı sıra gelişmekte olan Macaristan, Ukrayna, Pakistan gibi ülkeler Uluslararası Para Fonu (IMF) desteğine muhtaç kalmıştır. Rusya, Brezilya, Çin, Hindistan gibi dev 4

gelişmekte olan ülkelerin de büyüme hızlarında keskin düşüşler olmuştur. Hatta Rusya durgunluğa girmiştir. Ekonomik kriz, tüm dünyayı olduğu gibi, Türkiye yi de ciddi boyutta etkilemiştir. Şu anda çalışma yaşamında 3 kuşak bir arada çalışmaktadır. Baby Boomer olarak adlandırılan 1946-1964 kuşağı, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki nüfus patlamasında doğmuştur. Bu kalabalık grup büyüdükçe, çeşitli sektörler de her 10 yılda bir büyüme göstermiştir. Baby Boomer olarak adlandırılan nesilin en yaşlısı şu anda 63, en genci 45 yaş civarındadır. Dünyada insan hakları hareketlerine, Türkiye de ise ihtilal ve çok partili hayata geçiş sürecine tanıklık etmişlerdir. İş yaşamında sadık, kanaat duyguları yüksek ve aynı işte uzun yıllar çalışmış olmaları ortak özellikleridir. 1965-1979 arası doğanlar X Kuşağı olarak adlandırılmaktadır. En yaşlısı 44, en genci 30 yaşında olan bu nesil; dünyanın petrol krizine, Türkiye nin ise sağ-sol çatışmalarına tanıklık etmiştir. İş yaşamında sadakat duyguları duruma göre değişen, daha iyi kariyer imkanları arayan ve teknolojiyi zorunluluktan kullanan kişiler olarak tanınırlar. Ayrıca bu dönem, kadınların iş gücüne katılmaya başladığı dönemlerdir. 1980-1999 doğumlulardan oluşan Y Kuşağının ise en yaşlısı 29; en genci 10 yaşındadır. Bu dönemde doğanlar için teknoloji çok anlam ifade etmektedir. İş yaşamında sadakat duyguları az, tatminsiz, otoriteye saldırgan davranan, hızlı tüketen, beklentileri yüksek ama bedel ödemekten hoşlanmayan kişiler olmaları ortak özellikleridir. Aynı zamanda iş ve yaşam dengesini savunurlar. Y Kuşağının özgüvenleri abartılıdır ve iş hayatına başladıkları ilk anda üst düzey yetkili olmayı hayal ederler. 2000-2021 doğumlular ise Z Kuşağı olarak adlandırılmaktadır. En büyükleri henüz 9 yaşındadır. İnternet hayatlarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Aynı 5

anda birden fazla konuyla ilgilenebilirler; ancak bu dikkat ve konsantrasyon dağınıklığı olarak bir dezavantaja da dönüşebilir. Çok diplomalı uzman buluşçular olacakları tahmin edilmektedir; ancak henüz iş yaşamına katılmadıkları için, ileride birer çalışan olarak işe nasıl bakacakları belirgin değildir. Esnek ve eğlenceli bir çalışma ortamı yaratmak, iş hayatına en son katılan Y Kuşağını elde tutabilmenin yolu olarak gösterilmektedir. Çünkü Y Kuşağı, aynı anda bir çok iş yapabilecekleri, diledikleri gibi giyinebilecekleri, kariyer olanakları geniş iş alanlarında çalışmayı tercih etmekle birlikte; her şeyi geçici olarak görmekte ve iş-özel hayat dengesinden yana olmaları belirgin özellikleridir (Mengi, 2009). Bu araştırmada, bazı kaynaklarda Y Kuşağı olarak da adlandırılan, üniversiteden mezun olmuş ancak çalışma hayatına yeni başlamış gençler ele alınmıştır. Araştırmada 23-28 yaş aralığındaki bu gençlerin, ekonomik krizle birlikte daha işgücü piyasasına tam anlamıyla girmeden heveslerinin kırıldığı, gelecek ile ilgili umutlarını yitirmeye başladıkları ve kendilerini belirsizlik içinde buldukları savunulmaktadır. İşsizlik, en başta gençlerin psikolojisini ve geleceğe bakışlarını; daha sonra da aileleri, arkadaşları ve çevreleriyle olan tüm ilişkilerini etkilemektedir. AMAÇLAR 1) İş ve İşsizlikle ilgili literatürde geçen tanımlamalara yer vermek. 2) Yapılan araştırmalar ve istatistiklerle Türkiye de Genç İşsizliğine ve genç işsizliğini önlemek için alınabilecek tedbirlere değinmek. 6

3) 2008 Ekonomik Krizini hazırlayan faktörlerin neler olduğunu, krizin dünyadaki ve Türkiye deki etkilerini ele almak. 4) Türkiye de 2008 krizini yaşamış 23-28 yaş arasındaki gençlerin görüşlerini ve krizin gençler üzerindeki etkisini incelemek. 5) Gençlerin işsizliğe ve Türkiye nin geleceğine nasıl baktıklarını görmek. ÖNEM VE SINIRLILIKLAR Dünyada 2008 ortalarında etkisini gösteren ve Türkiye yi de etkileyen küresel ekonomik kriz ABD kaynaklıdır. Bu krizin etkileri tüm dünyada farklı sektörlerde görülmektedir. Sadece şirketler değil, devletler bile batma noktasına gelmiştir. Krizden çıkış yolunun ne olabileceğiyle ilgili kesin çözümler üretilememektedir. Ayrı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar, krizden etkilenmemek için kendi buldukları çözüm yollarına başvurmaktadır. Bu proje, konuyla ilgili aynı amaçları kapsayan bir çalışmanın henüz yapılmamış olması sebebiyle önemlidir. Araştırmada 23-28 yaş aralığındaki üniversite mezunu gençlerin kısa süreli iş deneyimlerinin ardından yaşadıkları işsizlik süreci incelenmiştir. Bu gençlerin, üniversite mezunu olmalarının yanı sıra, bir çok artı nitelikleri de olduğu için, iş yaşamından maddi-manevi beklentileri yüksektir. Ancak üniversiteden umutla mezun olan gençler, mezun olduktan sonra iş bulmada bir çok sıkıntı yaşamaktadır. 2008 Ekonomik Kriziyle birlikte, tüm dünyada işsizliğin artmasıyla bu sıkıntılar daha ciddi boyutlara ulaşmıştır. İş hayatına yeni atılan bir çok genç, daha ilk andan bir kriz dönemi yaşamış olmanın getirdiği sıkıntılarla ve işsizlikle yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Genç işsizliği ve 2008 Ekonomik Kriziyle 7

ilgili yapılmış olan bu çalışmada; işsizliğe gençlerin bakış açısıyla yaklaşılması ve Türkiye deki durumun gözler önüne serilmesi amaçlanmıştır. Projenin en önemli sınırlılığı, uzun zamandan beri süregelen ve tüm dünyanın ortak sorunlarının en önemlilerinden olan işsizliğin henüz bir çözüm yolunun olmamasıdır. Bu sebeple, işsizlik ve gençlerle ilgili yürütülen bu çalışma, genç işsizliğini ele alıp, konuya gençlerin bakışını göstermekten ileriye gidememiştir. Araştırmanın ilk bölümünde, iş, işsizlik ve genç işsizliğiyle ilgili literatürde yer alan tanımlamalara ve yapılmış araştırmalara yer verilmiştir. İkinci bölümde, 2008 ekonomik krizine, genç işsizliğini önlemek için alınabilecek tedbirlere ve krizde işsizliğe alternatif olarak sunulan güvenceli esneklik modeline değinilmiştir. Üçüncü bölümde ise, 2008 Ekonomik Krizinden dolayı işsiz kalmış gençlerle yapılmış olan Odak Grup Görüşmesinin analizine yer verilmiştir. Sonuç bölümünde ise, odak grup görüşmesinin sonuçları yer almaktadır. YÖNTEM Bu araştırmada izlenen yöntem Literatür Taraması ve Odak Grup Görüşmesidir. Odak grup görüşmeleri, genel olarak grup tartışmaları içinde amacı, kompozisyonu ve izlenen prosedür açısından özel bir yapı gösterir. Odak grup görüşmeleri izin veren ve ürkütücü olmayan bir ortamda belli bir konuya ilişkin algıları öğrenmek amacıyla dikkatlice planlanmış tartışmalar olarak tanımlanabilir. Yaklaşık olarak 6-12 kişilik gruplarda, bu konuda uzmanlaşmış görüşmeciler tarafından yapılır (Akşit, 1998). 8

Gözlem, mülakat ve anket gibi tekniklerle ulaşmamızın mümkün olmadığı katılımcıların tepkilerinden yararlanmak odak grubun temel amacıdır. Bu davranışlar, odak grubun içinde olmakla sağlanan biraraya gelme ve karşılıklı etkileşim yoluyla açığa çıkar. Bireysel davranışları, inançları, duyguları öğrenmeyi amaçlayan bireysel mülakata kıyasla odak grup, grup bağlamında fikir çokluğu, duygusal süreçler oluşmasını sağlar. Odak Grup Çalışmalarının Avantajları: 1) Tek tek mülakata göre daha az maliyetle daha çabuk bilgi toplamayı sağlar. 2) Yanıtlayıcılarla doğrudan ilişkiye girilmesini sağlar. Bu durum cevapların açıklığa kavuşmasına, birbirini izleyen sorular sorulmasına ve sondaj yapılmasına olanak sağlar. Ayrıca araştırmacının sözel olmayan tepkileri gözlemleyerek (jest, mimik, gülümseme gibi) hem varsa çelişkileri yakalaması hem de ek bilgiler edinmesine olanak sağlar. 3) Odak grubun açık uçlu cevap formatıyla cevaplayıcılardan daha çeşitli ve daha fazla bilgi onların kendi sözleriyle elde edilir. Araştırmada böylelikle anlama daha derinlemesine ulaşılabilir. Önemli ilişkiler kurulabilir. İfade ve anlamlardaki önemli farklar, eğer varsa, saptanabilir. 4) Odak grup, katılanların birbirleriyle etkileşime girmesine ve cevapların diğer grup üyeleriyle birlikte oluşturulmasına olanak sağlar. Oluşan sinerji sonucunda, tek tek mülakatla elde edilemeyen fikirler ve bilgilere ulaşılır. 5) Odak gruplar çok esnektirler. Çok değişik gruplarla ve farklı kişilerle, farklı ortamlarda kullanılabilirler. 9

6) Eğitimsiz kişiler veya çocuklardan bilgi toplamada kullanılan çok az araştırma tekniğinden birisidir. 7) Odak grup sonuçlarını anlamak kolaydır. Araştırmacılar ve karar vericiler, gruba katılanların cevaplarını hemen anlayabilirler. Buna karşılık istatistik analizlerle sunulan survey sonuçları herkes tarafından kolayca anlaşılamaz (Kasapoğlu, 2001). Odak Grup Çalışmasının Sınırlılıkları; Her ne kadar odak grup, bir çok avantajı olan bir çalışma tekniği ise de, tüm araştırma gereksinimlerini karşılayamaz ve bazı sınırlılıkları vardır. 1) Katılanların az sayıda olması bulguların geniş nüfusa genellendirilme düzeyini sınırlar. Değişik gruplarda tekrarlansa bile genelleme yapılamaz. Her defasında yenileri katılacağı için genelleme düzeyi düşer. 2) Odak gruba iki saat ayırmaya gönüllü olan katılımcıların ilgi ve çıkarları aslında diğer nüfus kesimindekilerden oldukça farklı olabilir. Örneğin itaat ve uyma derecesi boyutunda farklılaşabilir. 3) Katılımcıların birbirleriyle ve araştırmacıyla etkileşiminin iki arzulanmayan etkisi söz konusudur: ilki gruptaki üyelerin yanıtlarının birbirinden bağımsız olmayışı sonuçların genelleme düzeyini kısıtlar. İkinci olarak; odak grupta elde edilen bulgular,çekingen grup üyeleri konuşmazken, grubun baskın ve inatçı kişilikteki üyeleri tarafından etkilenerek yanlı hale gelebilir. 4) Etkileşimin o anda ve canlı olması, araştırmacı ve karar vericilerin bulgulara, gerçekte olduğundan daha fazla değer vermesine ve inanmasına yol açabilir. İstatistiksel özetlerde bulunmayan bu canlı yanıtlayıcıların düşüncelerine daha fazla değer verilir. Bu da gereğinden fazla önemseme sorunu yaratır. 10

5) Yanıtların açık uçlu olması,bulguların yorumlanması ve özetlenmesini güçleştirir. 6) Moderatörün bilerek ya da bilmeyerek hangi cevap ve tepkilerin beklendiğini ima ederek bulguları yanlı hale getirme olasılığı vardır (Kasapoğlu, 2001). Odak grup görüşmelerinde, aynı grupla birkaç kez toplanılabilir. Görüşme bir saatten iki saate kadar sürer. Grup fazla heterojense, bu durum katkılarına önemli etki yapar. Grup homojense birbirlerine ters düşebilirler ve önemli katkılar ortaya çıkmayabilir. Bir toplantı düzenlendiğinde, moderatörün rolü, özellikle grubun amacı hakkında net açıklamalar yapma, insanların rahat hissetmelerini sağlama, grup içindeki etkileşimi kolaylaştırmak konularında kritik hale gelir (Kasapoğlu, 2000). Bu çalışmada, üniversitenin herhangi bir 4 yıllık lisans programından mezun olmuş ve kısa süreli iş deneyimi olan, 2008 Ekonomik Krizinden dolayı işsiz kalmış, 23-28 yaş arası 7 genç ile, işsizlikle ilgili deneyimleri, 2008 Ekonomik Krizinde yaşadıkları ve geleceğe nasıl baktıklarıyla ilgili Odak Grup Görüşmesi yapılmıştır. 11

BÖLÜM 1 GENÇ İŞSİZLİĞİ 1.1 İŞ İN TANIMI Çağcıl öncesi toplumlarda, nüfusun büyük çoğunluğu tarım ve hayvancılık alanında çalışmaktaydı. Tarlalarda çalışıp tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumlarda, bireyler ekonomik olarak kendi kendilerine yetecek düzeyde kazanca sahiplerdi. Çağcıl toplumlarda ise teknolojinin de gelişmesiyle birlikte makinelerin iş yaşamındaki etkisi artmıştır ve nüfusun az kısmı tarlalarda çalışmaktadır. Bununla birlikte bireyler karşılıklı ekonomik bağımlılık içindedirler ve herkes, yaşamını devam ettirebilmek için çok sayıda başka insanlara bağımlıdır (Giddens, 2000:329). Giddens (2000:326) a göre iş, insanların hayatında en çok yer tutan etkinliklerden biridir. Bu nedenle işsiz olmak, kişiyi kendine güvensizlik, değersiz hissetme, kaybolmuşluk gibi bazı olumsuz duygular içine sokar. İşsizlik en önemli stres kaynağıdır. Araştırmacılar, işsizlik oranlarının arttığı ve ekonomide kısa ve hızlı çalkantıların olduğu dönemlerde, psikiyatri kliniklerine gelen kişilerinin sayısının, bebek ölümlerinin, alkole bağlı hastalıkların ve intiharın da arttığına dikkat çekmektedir. İnsanlar işsizlik stresine birkaç dönemden geçerek tepki vermektedir. İlk dönemde, işsiz kalan kişiler kendilerini tatilde olarak kabul ederler ve başka bir iş bulacaklarına emindirler. İkinci dönemde yoğun olarak iş ararlar. Üçüncü dönemde, hala iş bulamamış olmanın verdiği sıkıntıyla bocalamalar ve güvensizlikler yaşanır. 12

Dördüncü dönemde ise kişinin ailesi ve arkadaşlarıyla olan ilişkileri bozulur, kendine güvenini yitirir ve iş aramaktan neredeyse tamamiyle vazgeçer (Morris, 2002:513). İş, ilk olarak kişinin yaşamını devam ettirecek olan parayı kazanmasını ve kendini güvende hissetmesini sağlar. Çalışan kişi, gün boyu enerjisini boşaltabileceği bir aktivite içine girer. Ayrıca ev ortamından uzaklaşıp farklı sosyal çevrelere girmesine ve kendini farklı çevrelerde ispat etmesine, yeni arkadaşlar edinmesine olanak tanır. İşsiz kalan insanlar için sıkılmak en büyük problemlerden birisidir ve işsiz kalan kişi zamanla etrafa karşı ilgisini de yitirmeye başlar (Giddens, 2000:326). 1.2 İŞSİZLİK Çelik (2006) e göre işsizlik; en temel anlamıyla, çalışabilir durumda olan ancak ücretli bir işte istihdam edilmeyen kişinin durumu olarak açıklanabilir. Ancak, istihdam edilmeyen herkes işsiz demek değildir, çünkü böyle bir tanımlama, hastaları, emeklileri ve halihazırda eğitimine devam edenleri de kapsar. İşsiz olan kişi, ücretli bir işte çalışmaya uygun durumda olmalıdır ve bu uygunluk tanımlanması kolay bir şey değildir. Haftada 1 saatten kısa süreyle istihdam edilen, sürekli olarak iş arayan ve bir işe başladığı takdirde belli süreyle çalışmaya uygun olan kişiler işsiz kabul edilir. ILO nun tanımıyla, bir kişinin işsiz olarak nitelendirilmesi için 3 özelliği taşıması gerekir: 1) haftalık çalışma saatleri içinde ücretli bir işte çalışmayan, 2) aktif olarak iş arayan, 3) 15 gün içinde işe başlamasında sakınca olmayan kişiler işsiz olarak nitelendirilir. Genç işsizler ise, 15-24 yaş arasındaki kişileri kapsar. 13

Giddens (2000:348) a göre, işsizliğin tanımını yapmak zordur. Çünkü işsizlik; ücretli ve tanınan bir işte çalışmamak anlamındadır. Ancak bir kişi, ücretli bir işte çalışmıyor olsa bile gün içinde bir çok üretken faaliyette bulunuyor olabilir; ya da yarı zamanlı işlerde çalışıyor olabilir. Bir çok ekonomist, standart işsizlik oranının başka iki ölçüt ile desteklenmesi gerektiğini düşünmektedir. Cesareti kırılmış olan işçiler, iş sahibi olmak istemelerine rağmen bir iş bulmaktan umutlarını kestikleri için iş aramayı bırakanlardır. Gönülsüz yarı zamanlı işçiler ise, istemelerine rağmen tam zamanlı bir iş bulamayanlardır (Giddens, 2000:349). Giddens, ekonominin etkisi ve esnek işgücüne olan talebin artmasıyla, değişen dünyada bazı insanların portföy işçisi olarak çalışmaya başlayacaklarına değinmiştir. Buna göre bu tip çalışanlar, farklı beceri portföyleri geliştirmelerine olanak tanıyacak şekilde, esneklik ve güvence çerçevesinde hayatları boyunca farklı işlerde çalışacaklardır. Bazıları portföy işçiliğine olumlu bir perspektiften bakarak, esnek çalışma sayesinde kişilerin sürekli aynı işi yapmadıkları için yaptıkları işten sıkılmayacaklarına değinirler. Bazıları ise olumsuz perspektiften bakarak, esnek çalışmanın işvereni işçiye karşı uzun dönemli bir sorumluluk altına sokmayacak olmasının sonucunda, işçilerin daha fazla sömürüleceğine değinmektedir. Bununla birlikte, son dönemde yapılan araştırmalar yarı zamanlı çalışanların, tam zamanlı çalışanlara kıyasla daha mutlu olduğunu göstermektedir. Bunun sebepleri arasında en büyük yeri, yarı zamanlı çalışanların ev ve iş arasında bir denge kurmalarına ve sosyal hayatlarına da vakit ayırabilmelerine olanak sağlaması kaplamaktadır (Giddens, 2000:353). 14

1.3 GENÇ İŞSİZLİĞİ Yaşamın evrelerinden biri olan gençlik, geçen yüzyıl içinde ekonomik sektörün ve eğitim sistemindeki değişikliklerin bir sonucu olarak değişmiştir. Çoğunlukla demografik bir kategori olarak kabul edilmesine rağmen, gençliğin anlamı bağımlılık ilişkisinin net tanımlanamamasındaki sorun nedeniyle açık değildir. Genç insanlar çocukluktan çıktıkları için, tam bir bağımlılık ilişkisi içinde tanımlanamazlar. Aynı zamanda, tamamen bağımsız yetişkinler olarak da kabul edilemezler (Çelik, 2006). Yetişkinliğe geçiş, yetişkinliğe ait iki rolün devreye girmesiyle başlar: aile rolleri ve iş rolleri. İnsanoğlunun varlığının devamlılığı bunlardan her ikisine de bağlıdır. Biyolojik türeme, aile rolleriyle ilişkiliyken; fiziksel varlığın devamı, iş yaşamında üstlenilecek rollerle ilişkilidir. Endüstrileşme ve kentleşme, geçtiğimiz üç yüz yıl boyunca ekonomik işlemlerin baskın hali olan ücretli emeği yaratmış ve modern çağdaki bu radikal değişimle birlikte, insanların değeri emeklerinin piyasadaki değeriyle ölçülmeye başlanmıştır. Böylece, ücretli iş, yetişkin dünyasına adım atmanın temel taşlarından biri olarak kabul edilmeye başlanmıştır. O nedenle, ücretli iş; genç insanlar için bağımsız bir yetişkine dönüşüp toplumun daha geniş kesimince kabul görülmek açısından anahtar sözcüktür. Gelir sahibi olmak, genç insanlara ailelerinden ayrılıp kendi hayatlarını kurmalarına yardımcı olur. Bu nedenle iş sahibi olmak, yetişkin olmanın temel kriteridir. Tüketim, çağdaş toplumların birleştirici özelliği haline gelmiştir ve yetişkinliğe geçişteki diğer önemli durumlardan biri olan kimlik gelişimini de önemli ölçüde etkiler. İş bulmak, özellikle gençler için, bir birey 15

olup aileden ayrılmanın, evlenmenin ve kendi hayatını kurmanın; kısacası bir yetişkin olmanın tek yoludur. Bir iş sahibi olamayan gençler, ailelerine bağımlı yaşamaya devam ederler (Çelik, 2006). Gençlik ile ilgili yapılan araştırmalarda, gençliğin yaş aralığı olarak farklı tanımlamalar mevcuttur. Eurostat verilerine göre, 15-24 yaş grubundakiler genç olarak tanımlanmaktadır. Bunun alt gruplarını 15-19 ve 20-24 oluşturmaktadır. Ancak Türkiye de dahil tüm dünyada gençlerin eğitimde kalma süresi uzadığı için, 25-29 arası yaş grubu da genç olarak ele alınmaktadır (Yentürk ve Başlevent, 2007:3). 2007 nüfus sayımı sonuçlarına göre, Türkiye nüfusunun yarısı 28 yaşından küçüktür, nüfusun %44 ü ise 24 yaşın altındadır. İşgücü arzı, bir işte aktif olarak çalışan nüfus ile, bir işi olmayıp aktif olarak iş arayanların diğer bir deyişle işsizlerin toplamından oluşur. Türkiye 15 yaş ve üzeri nüfusu sürekli artmakta olan bir ülkedir. Yani çalışabilir yaştaki nüfus her geçen gün artmakta ve her yıl 240 bin kişi işgücü piyasasına girmektedir (Büyük, 2003). ILO nun 2008 Ekim ayında yayınladığı Genç İstihdamında Küresel Eğilimler Raporu na göre, gençler şimdiye kadarki en eğitimli kuşağı oluşturmaktadır. Yaptıkları seçimlerle ve hedefleriyle, fikirlerini net olarak ortaya koymakta ve kararlı davranmaktadırlar. Gençler, sahip oldukları bir çok özellik sayesinde, gelecekteki gelişmelerin temellerini atmaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen, işsiz gençlerin sayısı dünya çapında artmaya devam etmektedir. Daha önceki nesillerle karşılaştırıldığında, günümüzde gençlerin işsiz kalma oranı yetişkinlere kıyasla kat kat fazladır (TİSK, 2008). Ülkemizde her 5 gençten 1 i işsizdir. 2008 yılında yüksek öğrenim mezunu gençler arasında işsizlik oranı %27.4 e çıkmıştır; yani her 4 eğitimli gençten 1 i işsizdir (Belen, 2008:82). OECD nin Eğitime Bakış 2007 verilerine göre, OECD ye üye ve aday 30 ülke 16

arasında, istihdam edilmeyen ve iş aramayan 15-29 yaş arasındaki gençlerin çağ nüfusuna oranının %35.1 ile en yüksek Türkiye de olduğu belirtilmiştir. Ayrıca UNDP insani gelişme göstergelerine göre, Türkiye genç işsizliği oranında 177 ülke arasında 10. sıradadır (Belen, 2008:82). Genç işsizliği tüm dünyada önemli bir sorun olarak görülmektedir; ayrıca genç işsizliği oranı yetişkin işsizliği oranından yüksektir. 20-24 yaş grubundaki gençler arasında işsizlik oranı daha yüksektir. 25-29 arası gruptaki gençlerde ise işsizlik oranı nispeten daha düşüktür. 20-24 yaş arası gruptaki gençlerin işsizlik oranının yüksek olmasının nedenleri arasında; üniversiteden henüz yeni mezun olmuş olmaları, yüksek ücret beklentileri ve deneyimsiz olmaları gösterilmektedir. Şirketler de, işe aldıkları yeni mezun personele eğitim verme yanlısı değildir. Çünkü iş başında eğitim hem masraflıdır; hem de eğitimli personelin daha fazla ücret talep etmesiyle sonuçlanabilir. Bu nedenle işverenler, deneyimsiz gençlere fırsat vermek yerine deneyimli elemanları tercih etmektedir (UNDP, 2008:57). En hafif deyişle, iş koşulları ideal olmaktan çok uzak. Genç işçileri beş yıl çalıştırıp, bu süreden sonra tazminatlar daha yüksek olacağı için işten çıkarmak veya işçinin 12 ay sonunda kazanacağı sosyal haklardan kaçınmak için yalnızca 11 ay çalıştırıp işten çıkarmak ve sıfırdan yeniden başlatmak özel sektör işverenlerinin bir çok durumda kullandığı yöntemler arasında. Özel sektördeki şartların kötülüğü, gençlerin kamu kuruluşlarının kapısında birikmesine yol açıyor. Kamunun özel sektöre göre daha cazip gelmesinin en önemli nedeni iş güvencesi ya da gençlerin kendi deyimiyle sömürmemek ve sömürülmemek (UNDP, 2008:59). Türkiye de genç işgücünün eğitim düzeyi, yetişkin işgücünün eğitim düzeyine göre daha yüksektir. Ancak bununla birlikte Türkiye de istihdam edilenlerin ortalama eğitim düzeyi düşüktür. Yentürk ve Başlevent (2007:10) ün de belirttiği üzere, 15 yaş üzerinde istihdam edilen nüfusun %12.4 ü üniversite mezunu, %20.9 u lise 17

mezunu ve %61.4 ü lise ve altı okullardan mezundur. Genç işgücü içinde üniversite mezunu olanların işsizlik oranı yüksektir. Genç işsizlerin önemli bir bölümünü, üniversiteden yeni mezun olmuş, aileleriyle yaşayan ve deneyimsiz kişiler oluşturmaktadır. Deneyimsiz olmaları, iş bulma sürelerini uzattığı için gençlere bir dezavantaj olmaktadır. Ayrıca yapılan araştırmalar, kadın işsiz oranının erkek işsiz oranından daha yüksek olduğunu da göstermektedir. Ancak Türkiye için tam tersi bir durum söz konusudur. Kadın işsizlik oranı, erkek işsizliğine göre daha düşüktür. Bunun sebebi, Türkiye nüfusunun bir kısmının tarımda çalışıyor olması ve kadınların da tarımda istihdam oranının yüksek olmasıdır (Yentürk ve Başlevent, 2007:8). ILO nun 2006 yılında yaptığı araştırmaya göre, dünya çapında kadınların işgücüne katılımın düşük olmasının sebepleri arasında ilk sıralarda ev ve bakım işleri ve ailenin izin vermemesi yatmaktadır. Erkekler için ise işgücü piyasasının koşullarının cesaret kırıcı olması ve sağlık sorunları ilk sıralarda yer almaktadır (Yentürk ve Başlevent, 2007:30). Bunlarla birlikte, eğitimde kalma süresi uzadıkça, gençlerin ücret beklentileri de artmaktadır. Yüksek ücret beklentisi de yeni mezun gençlerin işsiz olma nedenleri arasındadır (Yentürk ve Başlevent, 2007:35). Türkiye de ailenin koruyucu rol üstlenmesi, gençlerin davranışlarını ve hayatla ilgili aldıkları kararları da önemli ölçüde etkilemekte ve genellikle aileleriyle yaşamaya devam etmelerine sebep olmaktadır. Aileler, işsiz genç bireylerine önemli ölçüde destek olmaktadır ve böylece gençler ailelerine giderek daha fazla bağımlı hale gelmektedir. Aileye bağımlı olmak, genç insanları pek çok açıdan etkilemektedir. İşsiz gençlerin deneyimleri; cinsiyet, eğitim durumu, medeni hali, sağlık durumu, babanın hayatta olup olmaması, babanın gelir durumu, hanede yaşayan kişi sayısı ve yaşanılan şehir 18

gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Aileye bağımlı olmak, genç insanın birey olmasını engellemektedir. Finansal güvence aile tarafından karşılandığı için, gençler toplum için faydalı, iyi bir vatandaş olmak yerine iyi bir aile bireyi olmayı öğrenmektedir. Nesiller arası dayanışma, aile içinde ekonomik zorluklarla başa çıkmayı kolay hale getirmektedir. Ancak bu durum gençler açısından 2 farklı sonuç doğurmaktadır: erken yetişkinlik ve geç yetişkinlik. Erken yetişkinlik fakir ailelerin genç bireyleri arasında görülen bir durumdur. Genellikle gencin ailesinde sadece baba çalışmaktadır, çocuk sayısı fazladır ve ekonomik durum kötüdür. Bu da, genç aile bireylerinin eğitimlerini erken dönemde sonlandırıp bir işe başlamalarıyla sonuçlanmaktadır. Böyle kişilerin emek piyasasında istihdam edilme şansları çok düşüktür. Beklentileri düşük olduğu için, teklif edilen her işi kabul ederler ve nispeten daha kolay iş bulurlar. Geç yetişkinlikte ise, gencin ailesi varlıklıdır ve bu sebeple, genç aile üyesi eğitimine uzunca bir süre devam eder ve başvuracağı işler konusunda daha seçici davranır. Böylece, yetişkinliğe geçiş olabildiğince ertelenir. Bu da, evliliğin ve aileden ayrılıp kendi hayatını kurmanın ve hatta bağımsız bir kişilik gelişiminin bile ertelenmesiyle sonuçlanır. Böylece genç insan, donanımlı bir vatandaş olmak yerine iyi bir aile bireyi olmayı öğrenir. Burada, ülkeye bağlılığın yerini aileye bağlılığın aldığı görülmektedir. Çelik, araştırmasında ailenin bütün sorumluluğu üstlendiği ve genç insanın yetişkinliğini ertelemesiyle sonuçlanan durumları altın hapishane olarak nitelendirmektedir. Bu durum, genellikle iyi eğitimli ailelerde görülmektedir. Aile bir hapishanedir çünkü genç insan, orada olduğu müddetçe ebeveynlerinin kurallarına uymak zorundadır; bununla birlikte aile altın bir evdir çünkü aynı aile, işsiz gencin güvenliğini ve bakımını da üstlenmektedir (Çelik, 2006). 19

Hanehalkı İşgücü Anketinden faydalanılarak yapılan analiz, çok sayıda gencin okuldan mezun olduktan sonra işsiz kaldığı dönemler olduğunu, bir iş bulduklarında ise bunun çoğunlukla kayıt dışı sektörde ya da düşük ücretli işler olduğunu göstermektedir. Ortaöğretim mezunu olan bir çok genç, okuldan ayrıldıktan sonra er ya da geç işgücü piyasasında kendine bir yer bulmaktadır. Ancak bu geçiş kadınlar ve erkekler arasında bile farklı yaşanmaktadır. Kızların büyük bir oranı, hiçbir zaman işgücü piyasasına geçiş yapamamaktadır (Dünya Bankası Raporu, 2008). Türkiye de gençlerin bazılarının belli beceri ve eğitimleri var; ancak bunlar hem gençlerin kendi ihtiyaçları, hem de ülkenin ihtiyaçları için gerekenden oldukça düşük seviyede kalmaktadır. Son 80 yılda modernleşme süreciyle birlikte eğitim, sağlık, iş olanakları iyileşmiştir; ancak yine de gençler-özellikle aileleri tarafından iyi evlilikler yapması beklenen kadınlar- hala çevrelerinin ve ailelerinin gereksiz korkuları ve kısıtlamalarıyla yüz yüze kalmaktadır (UNDP, 2008:18). 20

BÖLÜM 2 EKONOMİK KRİZ 2.1 EKONOMİK KRİZ Marx, artı değer kavramını ilk ortaya atan kişidir. Artı değer, üretenlerin yaşamaları için gerekli olan sosyal bir üründür. Kapitalistler, üretim araçlarının sahibidir. Bu sebeple, işçiler yaşamak için emeklerini kapitalistlere satarlar. Ancak işçilerin çalışmaları sonunda ellerine geçen ücret, çalışma esnasında yarattıkları emekten daha düşük bir ücrettir; yani emeklerinin tam olarak karşılığı değildir. Kapitalistler, işçilere yaşamlarını devam ettirecek kadar ücreti ödedikten sonra, geri kalanına karın kaynağı olarak el koyarlar. Artı değer, kapitalist bir toplumda üretimin varlık nedenidir. Marx a göre, bir yandan kapitalistlerin daha fazla artı değer yaratma amaçlı sömürüsü, diğer yandan işçilerin bu sömürüye karşı gösterdikleri direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü oluşturur. Kapitalist krizlerin özünde yatan şey, kapitalizmin anarşik üretim yapısının yanı sıra, emek ve sermaye arasındaki bu çelişkidir (Durmuş, 2009:53). Kapitalizm, aynı zamanda işverenler arasında da çatışmalara yol açar ki bu da rekabet olarak adlandırılır. Var olan rekabet ortamı da krizlere sebep olur. Çünkü, kapitalizmin temel amacı her defasında daha fazla kar yaratmaktır. Sadece kar yaratmak amacıyla, insanların gerçekte ihtiyacı olmayan ancak kar getiren ürünler de üretilir. Kapitalist üretimin devamı için sürekli yeni yatırımlar yapılmalı dolayısıyla da sermaye birikimi olmalıdır. Bu da aşırı üretim veya eksik tüketime sebep olur ki sonunda krizler patlak verir (Durmuş, 2009:124). 21

Yapılan araştırmalara göre, 2002-2007 yılları arasında dünya ekonomisi hızla büyümüştür. Ticaret hacmi büyümüş, enflasyon tarihsel olarak en düşük düzeye gerilemiş, faiz oranları düşmüştür. Bu dönemde gelişmekte olan ülkelere yıllık net sermaye girişi de artmıştır. Türkiye de 2002 yılından bu yana ekonomide istikrarı ve büyümeyi temin eden bir politika uygulanmaktadır. Bu politikanın ana unsurları kamu kesiminde disiplin, enflasyonun düşürülmesi, finansal sektörün güçlendirilmesi ve güçlü büyümedir. Kamunun borçlanma ihtiyacının milli gelire oranı düşmüş, finansal sistemden kaynak talebi azalmıştır. Enflasyon ve faiz oranı gerilemiştir. Kişi başına gelir artmıştır, özel sektör gittikçe büyümüştür. Teknolojideki son gelişmelerin özel sektöre de uyarlanmasıyla büyüme hızı artmıştır. Özel sektörün büyümesiyle, istihdam olanakları da artmıştır. 2006 yılından itibaren büyüme hızımız düşmeye başlamıştır. Ancak araştırmacılara göre, son bir yıldır, dünyada daha önce benzeri olmayan bir kriz yaşanmaktadır. Kriz ABD de başlamış, daha sonra bütün dünya ülkelerini etkileyerek küresel bir nitelik kazanmıştır. Uzun sürmesi beklenen krizin ne zaman sonuçlanacağı ve etkilerinin ne boyutta olacağı henüz bilinmemektedir (Özince, 2008:21-23). Eurostat verilerine göre, AB de Mayıs 2008 de %6.8 olan işsizlik oranı, Nisan 2009 itibariyle %8.6 ya yükselmiştir. AB ye üye devletler arasında işsiz sayısı 20.1 milyon kişiyi bulmuştur. Üye devletler arasında en düşük işsizlik oranı %3 ile Hollanda ve %4.2 ile Avusturya da iken; en yüksek işsizlik oranları %18.1 ile İspanya, %17.4 ile Letonya ve %16.8 ile Litvanya dadır. Avrupa Birliği nde, küresel ve mali krizin ağırlaştırdığı işsizlik sorununa çözüm bulmak amacıyla Mayıs 2009 tarihinde 22

Prag da İstihdam Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Bu zirvede, krizin olumsuz etkilerinin giderilmesi için alınması gereken önlemler arasında; -Güvenceli esneklik modeli kapsamında uzun vadeli ekonomik iyileşmeye zemin hazırlanması, -İstihdamın korunması ve yeni işlerin yaratılması, -Gençlerin istihdama katılımının arttırılması ve nitelik düzeyinin yükseltilmesi, -Girişimciliğe elverişli bir ortamda yeni işlerin yaratılması, -Yüksek kalitede çıraklık ve staj eğitimlerinin geliştirilmesi, -Gençlerin okulu erken terk etmelerinin önlenmesi, -İşçilerin serbest dolaşımının ve mesleki hareketliliğin arttırılması gibi konular ele alınmıştır (Belen, 2009). 2008 krizi, şimdiye kadar görülmüş en büyük krizlerden biridir. ABD de ortaya çıktıktan sonra 3 hafta içinde tüm dünyaya yayılmıştır. Gelişmiş ve az gelişmiş kapitalist ülkelerde işsizlik artmış, fabrikalar kapanmış ve yoksulluk artmıştır. Üzerinden 1,5 sene geçmiş olmasına rağmen hala etkileri devam etmektedir ve çoğu uzman, 2010 dan önce bu krizin atlatılmasını beklemedikleri görüşünde hemfikirdir. Türkiye de 2008 yılında krizden etkilenmeye başlamış ve işsizlik artmıştır. İşsizlik oranı resmi olarak %15 lerin, gayri resmi olarak ise %25 lerin üzerine çıkmıştır (Durmuş, 2009:10). Türkiye de çalışma çağındaki nüfus 770 bin artarken, istihdamdaki artışın 449 bin olmasına rağmen işsiz sayısında sadece 207 bin kişilik artış olması, çalışma çağına giren kişilerin bir kısmının iş aramayıp evine kapanmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, dünya çalışma çağındaki nüfusun %70 den fazlası işgücüne katılırken, Türkiye de hala çalışma çağındakilerin %49.8 i işgücüne katılıyor. Bunun dışında 23

bir de son bir yıl içinde işgücüne katılım oranı 0.5 puan yükselmesine rağmen, dünya ortalamasının çok altında seyrediyor. Bu durum, Türkiye de işsizlik oranının olduğundan daha düşük çıkmasına neden oluyor (İşveren, Kasım 2008:15). Durmuş, 2008 krizinin kapitalizmin ilk krizi olmadığı gibi, son krizi de olmayacağını belirtmektedir. Ancak 2008 krizinin diğerlerinden farklı olmasının sebebi, krizin sermaye birikiminin merkezi olan ABD de ortaya çıkmış olmasıdır. Bu da, krizin kapitalist dünyadaki etkisinin çok daha hızlı ve şiddetli yaşanmasına sebep olmuştur (Durmuş, 2009:24). OECD Ocak 2009 da yayınladığı bir raporda, krizin tüm ülkelerde gençler, yaşlılar ve göçmenler için iş imkanlarını ortadan kaldırdığını ve tüm dünyada işsizliği görülmemiş biçimde arttırdığını ele almıştır. TÜİK (2009) verilerine göre 2008 yılı Aralık döneminde Türkiye'de kurumsal olmayan sivil nüfus bir önceki yılın aynı dönemine göre 759 bin kişilik bir artış ile 70 milyon 5 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise 764 bin kişi artarak 50 milyon 339 bin kişiye ulaşmıştır. Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 838 bin kişi artarak 3 milyon 274 bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı ise 3 puanlık artış ile % 13,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 3,2 puanlık artışla % 15,4, kırsal yerlerde ise 2,6 puanlık artışla % 10,7 olmuştur. Bu dönemdeki işsizlerin; * % 74,2'si erkek nüfustur. * % 61,3'ü lise altı eğitimlidir. * % 24,3 ü bir yıl ve daha uzun süredir iş aramaktadır. * İşsizler sıklıkla (% 31,6) "eş-dost" vasıtasıyla iş aramaktadır. * % 88,6'sı (2 milyon 901 bin kişi) daha önce bir işte çalışmıştır. * Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin % 44,1'i "hizmetler", % 25 i "sanayi", % 19,3 ü "inşaat", % 9,7 si ise "tarım" sektöründe çalışmıştır. % 2 si ise 8 yıldan önce işinden ayrılmıştır. * İşsizlerin % 31,2 sini çalıştığı iş geçici olup, işi sona erenler, % 19,3 ünü işten çıkarılanlar, % 14,1 ini kendi isteğiyle işten ayrılanlar, % 8,5 ini işyerini kapatan/iflas edenler, % 8,3 ünü ev işleriyle meşgul olanlar, % 7,1 ini öğrenimine devam eden veya yeni mezun olanlar, % 11,5 ini ise diğer nedenler oluşturmaktadır. Bu dönemde istihdam edilenlerin; * % 73,9'u erkek nüfustur. * % 59,8'i lise altı eğitimlidir. * % 59,3'ü ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, % 28,3'ü kendi hesabına ve işveren, % 12,4'ü ücretsiz aile işçisidir. * % 59,5'i "1-9 kişi arası" çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır. 24

* % 3'ünün ek bir işi vardır. * % 4,3'ü mevcut işini değiştirmek veya mevcut işine ek olarak bir iş aramaktadır. * Ücretli olarak çalışanların % 89,4'ü sürekli bir işte çalışmaktadır (TÜİK, 2009). TÜİK in verilerinden de anlaşıldığı üzere, 2008 Aralık ayında işsizlik oranları, bir önceki yıla oranla 838 bin kişi artarak 3 milyon 274 bin kişiye yükselmiştir. Yine istatistik sonuçlarından anlaşılmaktadır ki, işsizlerin %19.3 ünü işten çıkarılanlar oluştururken; %8,5 ini işyeri iflas edenler oluşturmaktadır. Bu veriler bize, Türkiye nin krizden etkilenmeyeceğini, ya da diğer ülkelere oranla daha az etkileneceğini öne sürenlerin düşüncesini doğrulamazken; tam tersine Türkiye de özellikle son yıllarda artan işsizlik oranının krizle birlikte daha çok arttığını göstermektedir. 2.2 GENÇ İŞSİZLİĞİNİ ÖNLEMEK İÇİN ALINABİLECEK TEDBİRLER Tüm ülkelerde gençlik istihdamı hedefleri iki ana esasa dayanmaktadır: beceri sahibi gençler yetiştiren bir eğitim sistemi ve iyi işler yaratan bir işgücü piyasası (Dünya Bankası Raporu, 2008). Türkiye, sahip olduğu genç nüfus potansiyelini iyi değerlendirip gençlere istihdam olanakları yarattığı ve fırsatlar verdiği takdirde, ekonomik kalkınma sürecinde uzun dönemde başarı yakalayabilecektir. Ancak bu fırsatları iyi değerlendiremediği takdirde ise, işsizlik ve yoksulluk giderek daha da artacaktır (Belen, 2008:82). 25

Türkiye de her gün, 15-24 yaş arasındaki yaklaşık 12 milyon genç insan iş bulmak, bir okuldan mezun olmak veya eğitimi terk etmek, bir kimlik oluşturmak, ana-baba evinden ayrılmak veya kendi ailesini kurmak gibi yetişkinliğe geçiş sürecinin güçlüklerinden en az biriyle baş etmek zorunda kalmaktadır. Bu 12 milyon kişinin yaklaşık %30 u okuyor, %30 u çalışıyor, %40 ı yani 5 milyon genç ise ne okula ne işe gidiyor, yani atıl durumdadır (UNDP, 2008:16). 2006 yılı Genç İstihdamında Küresel Eğilimler Raporu, her 5 gençten 1 inin, yani 125 milyon gencin çalıştığını ancak günlük 1 dolar düzeyinde kazanarak yoksulluk sınırında yaşadıklarını bildirmiştir. 2007 Dünya Kalkınma Raporu ise düşük gelirli ülkelerde çalışan gençlerin sadece ¼ ünün ücretli işlerde çalıştığını, yüksek gelirli ülkelerde bu oranın ¾ e kadar çıktığını belirtmiştir. Yani çalışan gençlerin çoğu, emekleri karşılığında ücret almadan ya da düşük ücretler karşılığında ve sosyal güvenlikten yoksun bir şekilde çalışmaktadırlar. Devletin genç işsizliğini önleme amaçlı alması gereken tedbirlerin yanı sıra, mesleki eğitim de teşvik edilmelidir (İşveren, Kasım 2008:74). Her yıl üniversiteler binlerce mezun vermektedir; ancak günümüzde üniversite mezunu gençlerin çoğunluğunun işsiz olduğu acı bir gerçektir. Bunların altındaki sebepler sorgulanmalıdır. Eğitimin kalitesi ve üniversitelerde verilen eğitimin işgücü piyasasının ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabileceği gözden geçirilmelidir. Türkiye, geçtiğimiz on yılda, her seviyede okullaşma oranının arttırılması ile önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Ancak yine de, verilen eğitim uluslar arası standartların gerisinde kalmaktadır; ayrıca eğitime erişim açısından eşitsizlikler de mevcuttur. Özellikle kızlar, kırsal alanlardaki gençler ve yoksullar için işgücü piyasasındaki hazırlıklar yetersizdir (Dünya Bankası Raporu, 2008). Üniversite mezunu gençlerin işsiz olmasının çok büyük bir yan etkisi de, bu durumun toplumun gözünde genel 26

olarak eğitimin değerini azaltmasıdır. Hem üniversiteden yeni mezun olan gençler, hem de bu gençlerin aileleri, işsizlik süresi uzadıkça her geçen gün umutlarını daha fazla yitirmektedir. Bunun sonucunda da, yalnızca eğitim sistemini ve diğer politikaları değil; tüm sistemi sorgulamaya başlamakta ve devlete olan güvenlerini de kaybetmektedirler (UNDP, 2008:34). Gelişmiş ülkelerde, eğitim düzeyinin artmasıyla işsizlik oranının düştüğü görülmektedir. Ancak Türkiye de durum tam tersidir. Genç istihdamını sağlamak amacıyla, eğitimden iş yaşamına geçişi kolaylaştıracak kurum ve politikalar oluşturulmalıdır. Ayrıca şu anda var olan üniversite sınavıyla yapılan yerleştirmelerde, çoğu bölüm işgücü piyasasının ihtiyaçlarına hitap etmeyen bölümlerdir. Tıp, mühendislik, hukuk gibi bölümlerin de puanları çok yüksek olmakla birlikte, günümüzde bu bölümlerden mezun olanların da işsiz olduğu bir gerçektir. İşgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre şekillenmiş meslek liseleri ve meslek yüksek okullarının yapılanması çok yetersizdir (Yentürk ve Başlevent, 2007:11). Gençlerin üniversiteden mezun olduktan sonra sahip oldukları beceriler ile, işverenlerin ihtiyaç duydukları beceriler arasında bir uyuşmazlık söz konusudur. Türkiye deki şirketlerin işe alacakları personelde yabancı dil bilgisi, bilgisayar bilgisi, analitik beceriler, iletişim becerileri gibi talepleri olmaktadır ve üniversiteden mezun olan gençlerin çoğu bu talepleri karşılayamamaktadır. Bir çok mezun, uygulamada deneyimleri olmadığını da belirtmektedir (Dünya Bankası Raporu, 2008). Türkiye İş Kurumu, işsizlere iş aramada yardımcı olan ve eğitim vererek nitelik kazandıran bir kurumdur, ancak bu kurumun da gençlere yönelik özel bir işlevi yoktur. Yurt dışında, iş arayan gençlere yardımcı olma rolünü üstlenmiş 27

kurumlar vardır. Türkiye de de gençlere iş arama becerilerini öğreten, yardımcı olan ve eğitim veren kurumların varlığı, genç işsizliğini önleme ve gençlerin iş arama becerilerini geliştirip kendilerine olan güvenlerini arttırmalarını sağlayacaktır (Yentürk ve Başlevent, 2007:18). Genç işsizliğinin en önemli nedenlerinden biri de, gençler için yeterli sayıda istihdam ve iş olanağının yaratılmamasıdır. Bununla birlikte, gençler üniversiteden mezun oldukları takdirde hangi kurum ve kuruluşlarda ve hangi pozisyonlarda istihdam edilebileceklerinin de bilincinde değildir. Gençlere üniversiteden mezun oldukları bölümlere göre nerelerde çalışabilecekleri konusunda danışmanlık hizmeti verilmeli ve bilinç arttırılmalıdır. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve eğitim sisteminin iyileştirilmesi de genç istihdamını arttırıcı olumlu faktörlerdendir. Küçük bir kısım için uluslar arası standartlarda eğitim vermek yerine; eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı ve bütün gençlerin iyi birer eğitim almasının yolu açılmalıdır (Belen, 2008:83). Uzmanlar, yeni iş olanakları yaratmanın tek yolunun büyüme olmadığına dikkat çekmektedir. Eğitim, ücretlerdeki vergi yükünün azaltılması ve yarı zamanlı çalışmanın arttırılması da işsizliği azaltma yolları arasında gösterilmektedir (Büyük, 2003). ILO nun araştırmasına göre, tüm dünyada her 5 işçiden biri geçimini sağlayabilmek için haftada 48 saatten uzun çalışmaktadır. Oysa ki, çalışma saatlerinin daha kısa olmasının olumlu sonuçları olacaktır. Bunlar arasında verimlilik artışı, işyeri kazalarının azalması, kadın-erkek arasındaki eşitliğin artması yer almaktadır. Bazı ülkelerde, çalışma saatlerinin kısaltılmasına yönelik girişimler, 28

işçilerin geçimlerini sağlayacak parayı kazanabilmek için uzun çalışma saatleriyle çalışmak istemesi ve işverenlerin verimliliği arttırmak amacıyla işçilere fazla mesai yaptırması gibi sebeplerden dolayı sonuçsuz kalmaktadır. Ayrıca günümüzde giderek genişleyen hizmet sektörü ve kayıt dışı istihdam da uzun çalışma saatlerine yol açan etmenler arasındadır. Yapılan araştırmalarda, insana yakışır işin yaygınlaştırılması amacıyla önerilen politikalar arasında; yarı zamanlı işlerin yaygınlaştırılması, çalışma saatlerine makul sınırlamalar getirilmesi, işçilerin aileleriyle daha fazla zaman geçirebilmesi yönünde değişiklikler yapılması önerilmektedir (ILO, 2007). Bu anlamda, esnek çalışma düzenlemelerinin önündeki sınırlamaların kaldırılması da, gençlerin işgücü piyasasında kendilerine bir yer bulmalarının önünü açacaktır. Çünkü geçici ve yarı zamanlı işler, bireylerin aile sorumluluklarıyla birlikte eğitimlerini de bir arada yürütebilmelerine fırsat tanır. Dünyada güvenceli esneklik kapsamında çalışma modeli giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle kadınlar arasında bu tip çalışma şekli çok yaygındır. Türkiye de esnek çalışma saatleriyle istihdamın yaygın olmamasının sebebi, Çalışma Kanunun geçici ve sabit süreli sözleşmeler için önemli sınırlamalar koymasıdır. Türkiye nin mevcut kurallarını AB ve OECD uygulamaları ile uyumlaştırmak amacıyla yeni düzenlemeler yapması, işgücü piyasasında gençler için yeni fırsatlar yaratılmasını sağlayacaktır (Dünya Bankası Raporu, 2008). 29

2.3 KRİZDE İŞSİZLİĞE ALTERNATİF: GÜVENCELİ ESNEKLİK Güvenceli esneklik, ekonomik krizle birlikte artan işsizliğe bir çözüm yolu olarak önerilmektedir. Esneklik ve Güvence kavramlarının birleşimi olan Güvenceli Esneklik, işgücü piyasasında önleyici tedbirleri olan bir refah devleti modelidir. İlk olarak 1990 yılında Danimarka da Sosyal Demokrat Başbakan Poul Nyrup Rasmussen tarafından kullanılan bu model, kolayca işe alma ve işten çıkarma (işveren açısından esneklik) ve işsizler için yüksek karların (işçi açısından güvenlik) bir karışımıdır. Terim, dinamik bir ekonomideki çalışanların güvenliği kadar, işgücü piyasasının esnekliğe de işaret eder. Güvenceli Esneklik, küreselleşme ve teknolojik ilerlemeyle çalışanların ve girişimcilerin ihtiyaçlarının sürekli değişmesinden yola çıkar. Günümüzün artan rekabet koşullarında şirketler, ürünlerini ve servislerini ve servis sonrası hizmetlerini her defasında daha hızlı adapte etmek ve üretmek zorundadır. Eğer piyasada kalmak istiyorlarsa, üretim şekillerini ve işgüçlerini de sürekli olarak uyarlamak zorundadırlar. Bu da iş yaşamında çalışanlara yeni beceriler kazandırılmasını, daha nitelikli kişilerin tercih sebebi olmasını gerektirir (wikipedia, 2009). Güvenceli esneklik kavramı bizi iş güvencesi yaklaşımından, istihdam ya da istihdam edilebilirlik güvenliği yaklaşımına götürür. Bu, işlerin korunmasından çok, insanların korunmasına doğru giden bir politik yaklaşımdır. Esnek işgücü piyasasını cesaretlendirmek ve yüksek güvenliği garanti etmek sadece eğer çalışanlar değişime, iş piyasasında kalmaya ve iş hayatlarındaki ilerlemeye uyum sağlayabilirlerse sonuç verecektir. Bu nedenle, güvenceli esneklik modeli aktif işgücü piyasası politikalarında, yaşam boyu öğrenme ve eğitimi motive etmede, iş arayanlara kişiye özel desteği arttırmada, herkes için eşit hakları desteklemede ve kadınla erkek arasındaki eşitliği sağlamada da güçlü bir önem arz etmektedir (Wikipedia, 2009). 30