İktibas. İçindekiler. İçindekiler. www.iktibasdergisi.com SELAM İLE 2 YORUM. Tasfiye Süreci Kanlı mı Olacak, Kansız mı Olacak? 4 KAVRAM.

Benzer belgeler
ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Türk Armatörler Birliği

Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÜLKEMİZDE HUZURU BOZMAK İSTİYORLAR

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUHARREM YILMAZ IN DEMOKRASİNİN KURUMSALLAŞMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

GENEL BAŞKANIN MESAJI

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

İşyeri Temsilcileri Rehberi

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

DİASPORA - 13 Mayıs

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Araştırma Notu 15/181

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR. 26 Kasım 2015

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN

ACR Group. NEDEN? neden?

ARAŞTIRMA GRUBU. Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Doğu ERGİL Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN MAYIS

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE STRATEJİK İLETİŞİM PLANLAMASI

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

GENÇ TÜRK MİLLİYETÇİLERİ NİN SİYASETTEN BEKLENTİLERİ ANKETİNİN RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU


ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

tepav Ocak2013 N TÜRKİYE DE YOLSUZLUK ALGISI ÜZERİNE NOTLAR DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Çatışma Çözme ve Müzakere için İletişim Becerileri

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞTA GRUP SÜRECİ: TAKIM ÇALIŞMASI Doç. Dr. Cevat ELMA

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

GAE GİRNE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

Üniversitelerimiz de çağ atlıyor

Çarşamba İzmir Gündemi

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Cumhuriyet Halk Partisi

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Transkript:

İktibas YIL: 31 SAYI: 395 Kasım 2011 KURUCUSU Er cü mend ÖZ KAN İçindekiler İçindekiler www.iktibasdergisi.com SA HİBİ An lam Ba sýn Ya yýn San. ve Tic. Ltd. Þti. Adý na Zafer ÇAM SO RUM LU YA ZI ÝÞ LE RÝ MÜ DÜ RÜ Hü se yin BÜLBÜL YAYIN KURULU Mu kad des ÖZ KAN - Memduh KARS A. Bu rak BÝR CAN - Er han AK TAÞ Meh med DUR MUÞ - Tarık ÖZKAN Yüksel İSMAİLOĞLU SA NAT - EDE BÝ YAT Elif ÝS MA ÝLOÐ LU KA PAK - DÝZ GÝ - TA SA RIM Pa ti sign 0 312 394 68 82 (pbx) BAS KI Cem-Veb Ofset Sanayi ve Ticaret Alınteri Bulvarı No:29 Ostim/ANKARA Tel: 0 312 385 37 27 BA SIM TA RÝ HÝ 05/11/2011 YA YIN TÜ RÜ: Ye rel Sü re li Ya yýn YIL LIK ABO NE 2011 Yý lý (385. ila 397. sa yý lar) Yıllık: 50 TL, Öð ren ci: 30 TL Yurt dý þý: 45 Eu ro Her Bir Cilt 20 TL e-dergi 30TL HA VA LE ÝÇÝN AN LAM Ba sýn Ya yýn Ltd. Ak bank An ka ra Mit hat pa þa Þu be si IBAN: TR970004600354888000015808 TL için: 0015808 No lu He sap Eu ro için: 0041388 No lu He sap Yurt Dýþý: Telat Özhan Banka Adý: Deutsche Bank Konto Nummer 0228684 00 BLZ 550 700 24 Mainz Şubesi Tel/Fax:00496131234388 BIC: DEUT DE DBMAI IBAN: DE645507002400228684 POS TA ÇE KÝ HE SA BI An lam Ba sýn Ya yýn Ltd. Þti. Pos ta Çe ki: 150179 ÝDA RE YE RÝ Tu na Cad. 14/3 06420 Ye ni þe hir/an KA RA Tel: (0 312) 435 37 60 Fax: 435 37 61 ÝK TÝ BAS im za lý ya zý lar der gi mi zi bað lamak ta dýr. Di ðer ya zý lar dan ya zý sa hip le ri so rum lu dur. web: www.ik ti basdergisi.com e-ma il: ik ti bas@ya hoo.com SELAM İLE 2 YORUM Tasfiye Süreci Kanlı mı Olacak, Kansız mı Olacak? 4 KAVRAM Vahdet 13 DÜŞÜNCE Ölçüsüz Umutlar, Ölçüsüz Yanılsamalar/ Atasoy Müftüoğlu 16 İmar/Mustafa Bozacıoğlu 20 Dostluğu, Kardeşliği Yaşatabilseydik Eğer/ Mustafa Atav 23 Çağın Yeni Putçuluğu Markalaşma/Bünyamin Zeran 28 Yol Ayrımı/Hikmet Ertürk 31 Evimiz: Dünyadaki Cennet Yada Cehennemimiz/Mustafa Siel 38 İkazname ve Diyoloğa Davet/ Hasan Akın 47 SANAT EDEBİYAT Benim Adım İnsanların Sırasına Yazılsın/M. Akif Şahin 61 Şairin Gündönümü/Mehmet Mortaş 63 Kur an ve Roman/Cevdet Akkanat 64 MEKTUPLAR Gülşen Taş/Elazığ 66 Kemal Baş/K.K.T.C. 69 GÜNDEM Zihinsel Bir Taşrada Yaşıyoruz/Emati Saruhan 71 Salat/Serdar Arıkan 78 Kaddafi nin Yüzü Kime Haz Veriyor/Akif Emre 79 1

Selam Selam İle İle Değerli okuyucularımız! Yurtta ve dünyada cereyan eden önemli olaylara tanık oluyoruz. Libya halkına uzun yıllardan beri zulmeden Muammer Kaddafi nin halkının elinde linç edilerek öldürülmesi hukuken uygun olmasa da, zulüm ile ebedi olunamayacağını ve hiçbir zalimin halkına galip gelemeyeceğini bir kez daha göstermiş oldu. Onlar ki; haksız yere ve sadece: Rabbimiz Allah tır dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır. Şüphesiz ki Allah; insanların bir kısmını diğerleriyle bertaraf etmeseydi; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah ın adı çok anılan mescitler yıkılır giderdi. Allah; kendisine yardım edenlere elbette yardım eder. Şüphesiz ki Allah; Kavi dir, Aziz dir. (Hac 22/40) hükmü tecelli etti. Bu kural insanlık tarihi boyunca hep tekerrür etmiş, bundan sonrada etmeye devam edecektir. İnsan kendisinin çok akıllı olduğunu zanneder. Fakat yanı başında kendisinden bir adım önce birisinin başına gelen olaydan ders almayacak kadar da kördür. Güç elinde iken kendini müstağni zanneder. Burnunun ucunu görmez. Tarih tekerrürden ibarettir denilir. Ancak tarihten ders alınsaydı tekerrür eder miydi hiç? Durum onu gösteriyor ki, sıradaki zalim ve zorbaların sonu da farklı olmayacaktır Yine son günlerde tırmandırılan terör olayları, Devlet ve güçlerinin terörle mücadele eylemlerine yeni bir boyut kazandırdı. Siyasetin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok yönlü bir mücadele yöntemiyle terör belasını bitirmeye kararlı olduğunu ortaya koydu. Havadan ve karadan yürütülen harekât; özel kuvvetleri belli bölgelere nokta indirişiyle etkin biçimde sürdürülmektedir. Bu mücadelenin PKK nın tasfiyesine kadar süreceği bildirilmektedir. Ancak 23 Ekim Pazar günü Van da medya gelen 7,2 şiddetindeki deprem, tüm ülkeyi büyük bir acıya boğdu. Can ve mal kaybının yüksek olmasının yanında mevsim itibariyle soğuk bir döneme giren bölgede, barınma ve ısınma sorunları yaşanmaktadır. Her felaket zamanını fırsat bilen yağmacıların sergilediği manzara ise bir insanlık ayıbıdır. Binlerce insanın ihtiyacını karşılamak için gelen kamyonları yol boyunca yağmalamaya çalışmaları insanlıkla izahı mümkün değildir. Bencilliğin, hak hukuk tanımazlığın, vicdan ve merhametsizliğin en çirkin örneklerini oluşturan bu olay, dünyanın yaşanır olması için insan eğitiminin önemini bir kez daha gözler önüne seriverdi. İnsanlığın kurtuluş reçetesi olarak gönderilen ilahi kitaplar, ilk defa işe insandan başlamıştır. Öncelikle Allah Elçisine kitabı ve imanı öğretmiş, sonra insanları inandığı kitaba çağırmasını istemiştir. Bu çağrıyı kabul edenler Risalet mektebinin ilk öğrencileri olmuş ve süreç bu minval üzere devam etmiştir. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan toplum elinden ve dilinden emin olunan İslam toplumunu oluşturmuştur. O toplumun Peygamberi: Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir sözleriyle her ferdi olabildiğince diğer gam olmaya teşvik etmiştir. Herkes ekmeğini muhtaç olanla paylaşmış ve insanlar kardeş olmanın huzuruna ermişlerdir. Cehaletten, bencillikten ve dünyevileşmekten kurtulmuş, tüm insanlığın saadeti ve selameti için mal ve canlarını seferber etmişlerdi. Şimdi bu toplumun evlatlarına ne oldu da bu kadar bencilleşti, canavarlaştı ve duygusuzlaştı da yoksulun, muhtacın, deprem zedenin ihtiyacı olan şeyleri yağmalar hale geldiler. Bu durum bizleri düşündürmeli değil mi? Dünya görüşü seçimindeki tarihi hatamızı, değer yargılarımızı ve hayattan beklentilerimizi yeni baştan düzeltmeli değil miyiz? Henüz hayatta ve akledebilme imkânı elimizde iken bunu yapmalıyız. Yarın bu kadar şanslı olmayabiliriz. Çünkü ecelin kime ne zaman geleceği belli değildir. Söz buraya gelmişken Van depreminde canlarını kaybedenlere Allah tan Rahmet, yakınlarına ve tüm milletimize baş sağlığı ve sabrı cemil diliyoruz. Yerden ve gökten gelecek her türlü afet ve musibetlerden, kaza ve belalardan sonsuz merhametiyle cümlemizi muhafaza etmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz. Değerli okuyucularımız! Bir süredir bu satırlarda üretilmiş Kürt sorunu eksenindeki tartışmaları, gelişmeleri yorumlarken, belki birçok kesimin de farkında olduğu bir gerçekliği de gündeminize taşıdık: PKK nın tasfiye süreci Bu süreçle ilgili gelişmelerin nasıl gerçekleşece- 2

ği ile ilgili konuları, Tasfiye Süreci Kanlı mı Olacak Kansız mı? başlığı ile yorumlamaya çalıştık. Kavramlar bölümünde ise sizler için seçtiğimiz VAHDET kavramını bulacaksınız. Vahid (tek, bir) olma, yalnızlık, tek lik, bir lik anlamındaki bu kelimenin öncelikli anlamı Allah a ait olmasıdır. Yani, Allah ın Bir, Tek olduğunu ifade eder bir kelime bulunmasıdır. Bizim burada üzerinde duracağımız anlamı ise, Müslümanların birliği, beraberliği manasındaki anlamı olacaktır. Düşünce yazıları olarak Atasoy Müftüoğlu nun : Ölçüsüz Umutlar Ölçüsüz Yansımalar başlığı ile Günümüzde tarih Seküler ideolojilere göre şekilleniyor. Seküler ideolojiler din i, (İslam ı) meşruiyet alanı dışına çıkarmış bulunuyor. Din in temsili sembolik/folklorik ve kültürel bağlamda mümkün olabiliyor. Zihinlerimiz ideolojik manipülasyonlarla yönlendirilebiliyor. Hakikate/gerçeğe yönelik ilginin yerini, sayılara yönelik ilgi alıyor. Sayıların, hesapların, ölçümlerin, tirajların dünyası, zihinlerimizi/ruhlarımızı malûl hale getiriyor. Para nın ve sayıların hizmetine giren zihinlerimiz ve ruhlarımız bütün erdemlere, erdemli ilişkilere, bilgeliklere veda ediyor. dediği yazısını zevkle okuyacaksınız. Mustafa Bozacıoğlu nun, İmar başlıklı yazısıyla : Yeryüzünü imar için hilafetle mükellef kılınmış insanoğlu, bu vazifesini doğru anlamadığı gibi, bu yanlış anlamadan kaynaklanan yanlış bir meşguliyet içine girmiştir! Halife kılınmasını bir imtiyaz olarak algılamış, bu ayrıcalıktan mütevellit kendini la yüsel/sorgulanamaz bilip keyfe keder bir tutum içine girmiştir! demektedir. Mustafa Atav, Dostluğu, Kardeşliği Yaşayabilseydik Eğer başlığı ile kaleme aldığı yazısında, telefon, internet gibi sanal âlemdeki dostlukları, kedi, köpek gibi hayvanlarla dost olmayı değil; İnsanlarla dost olmanın önemini belirtirken, bu dostlukların da, Hz. Muhammed (as) ile arkadaşları arasındaki dostluklar gibi olması, hayatı anlamlı kılacaktır derken. Dostluğu, kardeşliği yaşasaydık eğer, bugün farklı bir dünyada yaşıyor olacaktık demektedir. Şükrü Hüseyinoğlu, Çözüm İslam da Hakikatine Burun Kıvırmak başlığı ile kaleme aldığı yazısında: Bir süredir yoğun şekilde İslam a ve Müslümanlara eklektik gömlekler biçmekle meşgul olan küresel efendiler ve onların yerel uzantılarının bu tür kampanyalar sürdürmesi anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte, içimizden kimilerinin de Çözüm İslam da hakikatine 3 burun kıvıranlar korosuna katılmalarını olağan karşılamak mümkün olmasa gerek. Sözleriyle yerli işbirlikçilerini mahkûm etmektedir. Bünyamin Zeran, Çağın Yeni Putçuluğu Markalaşma ismiyle kaleme aldığı yazısında, Geleneksel toplum ile Modern toplumu karşılaştırarak her ikisinin ortak noktasının bir şeyleri putlaştırmak olduğunu ifade etmektedir. Hikmet Ertürk, Yol Ayrımı isimli yazısında Ahzab/37. Ayetini esas alarak, inandığını söyleyen insanların keyfine göre davranmaya hak sahibi olmadıklarını, Allah ve Resulü bir konuda hüküm vermişse o konuda muhayyer olamayacaklarını; Yani insan Lailahe İllallah demekle bir yol ayrımına girdiğini ve küfürle yolunu ayırdığını ifade etmeye çalışmaktadır. Mustafa Siel, Evimiz, Dünyadaki Cennet Veya Cehennemimiz isimli yazısında İnsanın bir barınak olarak yaşadığı mekân ile hayat arkadaşı olarak seçtiği eşiyle evlenmesini ve bu mekânda birlikte yaşanan hayatı Kur an ın bu kavramlara yüklemiş olduğu anlam çerçevesinde yorumlayarak, bu mekân bizim için ya cennetimiz ve aynı zamanda cennete gitmemize sebep olacak mekânımız, ya da cehennemimiz, yani cehenneme gitmemize sebep olacak mekânımız olacaktır demektedir. Hasan Akın ın, Risale-i Nurda bulunan bazı hata ve yanlış anlamalarla ilgili yapmış olduğu uzunca bir çalışmayı sizlerin bilgisine sunduk. Sanat Edebiyat bölümünde ise, Mehmet Akif Şahin in, Benim Adım İnsanların Sırasına Yazılsın isimli yazısını, Mehmet Mortaş ın, Şairin Gün Dönümü isimli yazısını, Cevat Akkanat ın, Kur an ve Roman isimli Zevkle okuyacağınız yazılarını sizlerle buluşturduk. Mektuplar bölümünde ise, bizlere Elazığ dan yazan Gülşen Taş ın Kuranın okunması ve anlaşılması ile ilgili sorularına ve KKTC den yazan Kemal Baş ın Mutasavvıfların Şathiyeleri ile ilgili sorularını cevaplamaya çalıştık. Gündem bölümünde ise, basından sizler için önemine inanarak seçtiğimiz yazıları bulacaksınız. Değerli okuyucularımız! Bu vesile ile hepinizin Kurban Bayramını kutluyor ve tüm Müslümanlar için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah tan niyaz ediyoruz. Sizleri dergimizle baş başa bırakırken, bir sonraki sayımızda buluşmak üzere hepimizi Allah a emanet ediyoruz.

Yorum Yorum Tasfiye Süreci Kanlı mı Olacak, Kansız mı? Bir süredir bu satırlarda Üretilmiş Kürt Sorunu eksenindeki tartışmaları, gelişmeleri yorumlarken, belki birçok kesiminde farkında olduğu bir gerçekliği de gündemimize taşıdık: PKK nın tasfiye süreci Ortadoğu nun yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı bir dönemde, değişen dünya dengelerinin konumunu güçlendirdiği ve stratejik bir misyon yüklediği yeni Türkiye, eskisinden farklı bir yaklaşımla terörle mücadele etmeye çalıştığı ve süreç içerisinde terör örgütü PKK yı tasfiye yolunda önemli adımlar attığı bilinmektedir. Bu çok açık gerçekliğe rağmen çeşitli aşamalardan geçen PKK, KADEK, KONGRA-GEL gibi isimlerle anılan terör örgütü, dünyadaki ve bölgedeki gelişmeleri doğru okuyarak pozisyon almak yerine bölgenin yeniden yapılandırılması sürecinde ortaya çıkan konjonktürel vasattan yararlanıp pazarlık çıtasını yükseltmeye, kısa dönemde lehine en iyi sonucu elde etmek adına terörü yoğunlaştırmayı tercih etmektedir. Ve bu amacını gerçekleştirecek stratejiyi tek başına oluşturma yeterliliğine sahip olmadığından deklare ettiği hedeflere ulaşmasını engelleyecek tarzda hareket etmektedir. Adeta sistem içi mücadeleyi esasta kaybeden ama henüz tasfiye edilememiş iç unsurlarla, Türkiye nin sorunlar yaşadığı veya yeni Türkiye nin politikalarından memnun olmayan uluslararası ve bölgesel güç odakları/istihbarat örgütlerinin taşeronu gibi bir görüntü vermektedir. Bu nedenle olacak ki PKK bir o yana bir bu yana savrulmakta, kısa vadeli taktik hesapların esiri olması nedeniyle tasfiye süreci yaşadığı bu kritik dönemde elde edebileceği kazanımları da zora sokmaktadır. Yeni Türkiye yi inşa etme çabasındaki liberal derin yapı ise değişen dünya ve bölge koşullarının da zorlamasıyla peş peşe açılımlarla, demokratikleşme yolunda attığı güçlü adımlarla hem ulusalcı statükocu unsurları geriletti hem de Kürt ulusalcılığının temsilciliğini tek başına yapmaya çalışan PKK nın iç ve dış desteklerini zayıflatarak bu örgütü tasfiye sürecini başlattı. Buna karşın PKK ve uzantıları örgütler, geçmişte asimilasyoncu, inkârcı politikaları uzun süre devam ettiren militarist statükocu güçlere karşı sistem içi mücadele de ciddi başarılar elde eden AKP hükümetini, değişimci unsurları, Ergenekon örgütüyle somutlaşan güç odaklarıyla işbirliği içinde Kürt ve Türk milliyetçiliği damarlarını güçlendiren karşı cephe oluşturdular. Öte yandan sivil ve askeri bürokrasi içindeki statükocu unsurlar ve destekçileri (medya başta olmak üzere işadamlarının bir kısmı vd.) değişim ve dönüşüm sürecini sabote edebilmek için ellerindeki tüm imkanları kullanarak, toplumun hassasiyetlerini kaşımaktan çekinmeyerek, hamaset söylemleriyle birlikte perde gerisinde PKK ile işbirliği ve terörü bir istikrarsızlık unsuru olarak kullanmaktan çekinmediler. Nitekim terör arttıkça sistem içi değişim ve dönüşüm süreci durmadı ama ivmesi azaldı. Aynı zamanda terörün yoğunlaşması, her türlü imkânı kullanarak terör sorununu çözmek isteyen değişimci güçlerle müzakerede, konjonktürel de olsa PKK çiz- 4

gisinin elini güçlendirdi. Ve bu durum ulusalcı statükocu güçlerce istismar edilmeye başladı. Süreç öyle kritik bir aşamaya geldi ki bu çerçevede hem ulusalcı güçleri hem de onlarla dirsek teması halinde olan derin PKK yı olumsuz etkileyen 12 Eylül anayasa referandumu gündeme geldi. Tahmin edileceği gibi bu iki unsur, yani Kürt ve Türk ulusalcı örgütler, anayasa değişikliği paketinin mecliste kabulüne ve referanduma ortak cephe halinde direndiler. Bunda başarısız olduklarında da vazgeçmediler. Seçim öncesi ve seçim sonrası gerek yeni anayasa hazırlama sürecini engellemek, gerekse de AKP nin yüzde elli oy oranıyla daha da güçlenen özgüvenini yansıtan yeni stratejisini boşa çıkarmak amacıyla konjonktürel gelişmelerin hareket alanlarını genişlettiği, dış destekçileriyle bir süredir Türkiye nin gündemini belirlemeyi başardılar. Ve PKK nın inişli çıkışlı açıklamaları ve giderek yoğunlaşan eylemleri, buna paralel BDP KCK çizgisinin başarısızda olsa kamuoyu oluşturmak adına kullandığı barış dili, diyalog, silahların karşılıklı susması söylemleri Sonrasında da MİT PKK görüşmelerinin internete düşmesinin hemen akabinde gelen ve PKK nın kendi başına gerçekleştirmesi güç olan 18 ayrı hedefi aynı anda vurması, adeta yeni Türkiye ye meydan okuma girişimi Peki, bu çizgiye nasıl gelindi? Militarist cumhuriyetten demokratik cumhuriyete doğru değişim ve dönüşüm süreci yaşayan Türkiye de, devletin kendi insanına bakışındaki (yeterli ve insan fıtratına uygun bir zeminde olmasa da) ciddi değişikliklere ve terörle mücadeledeki anlayış ve kadroların hızla farklılaşmasına rağmen neden terör artamaya devam ediyor? Bu ve benzeri sorulara verilecek cevabın net olarak anlaşılabilmesi için öncelikle bu günlere nerelerden gelindiğini kısaca hatırlamamız gerekir. MİLİTARİST CUMHURİYET VE KÜRT ÖRGÜTLERİ Kısaca yakın tarihten bazı gelişmelerin altını çizmek ve PKK Türkiye Cumhuriyet i arasında devam eden mücadeleyi ve dönem dönem devam eden derin işbirliğini dikkate sunmamız gerekmektedir bu vesileyle. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ve 1938 deki Dersim ayaklanmasının, yok edici, inkârcı, asimilasyoncu politikaların acımasız/ insanlık dışı yöntemiyle bastırılmasından sonra Kürtler, 1960 lara kadar neredeyse örgütlü bir siyasi faaliyetlerde bulunamamışlardı. 1950 li yılların sonuna doğru yükselişe geçen Irak Kürt Hareketi nin lideri Molla Mustafa Barzani nin partisine (KDPN) yakın duran milliyetçi Kürtler, 1965 de Türkiye (KDP)sini kurarlar. Ancak Irak tan umdukları desteği bulamazlar. Yine o dönemlerde Türk siyasetine etkili bir sol parti olarak katılan TİP (üyeleri arasında Musa Anter, Kemal Burkay, Mehdi Zana gibi isimlerin olduğu), bölgede ekonomik sıkıntılardan başka sorunlarında olduğu tezini Doğu Mesele sinde ortaya koyar. TİP in Kürtçülük yaptığı gerekçesiyle kapatılmasından sonra Kürtçü siyasetçiler TİP gibi şiddeti reddeden yasal bir partinin bile bu meseleye dair söz söyleme hakkı yoksa biz ne yapmalıyız? sorusunu dillendirmeye başlarlar. Sorunun cevabı ise özellikle Kürtçü boyutu öne çıkan unsurlardan, bu sorunun demokratik/legal yollardan çözülemeyeceği şeklinde oluşmaya başlar. Akabinde üniversite çevrelerinde Kürt hemşehriciliği ile başlayan ve sol örgütler içinde kendilerine yer bulan Doğrular grupları ortaya çıkar. Böylelikle yeni bir sürece gidilir. Söz konusu süreçte, Kemalist izler taşıyan Türk solunun bu sorunu doğru tanımlama ve çözme yeterliliğine sahip olmadığını düşünen Kürtler, Devrimci Doğu Kültür Ocak- 5

ları (DDKO) nı kurarlar. 12 Mart 1971 de Türkiye KDP yöneticileriyle yakalanmasıyla birlikte DDKO şubeleri de kapatılır. Yönetici ve üyeleri tutuklanır. En çarpıcı, bu toplumun sosyal ve kültürel temellerini dinamitleyen, bir başka gelişmede yargı aşamasında cumhuriyet savcılarının: Kürt diye bir kavmin/ulusun ve Kürtçe adıyla bir dilin olmadığını iddianamelerinde resmi söylem olarak ortaya koymalarıdır. 1974 den sonra oluşturulan Kürt örgütlerinin büyük çoğunluğu marksist çizgidedir. Bunlardan TKSP, Kemal Burkay liderliğinde; legal planda koşulların elverdiği tüm imkânları kullanmayı ve Kürtleri bilinçlendirmeyi esas alan bir partidir. Parti sol fraksiyonlardan Sovyetçi kanatta yer alan bir örgütlenme olarak federatif bir yapıyı savunmaktadır. 1978 de PKK, o dönemdeki adıyla Apocular adıyla bir örgüt kurulur. Silahlı mücadeleyi reddeden TKSP nin aksine bu örgüt, kuralsız şiddeti savunmakla kalmaz; hedefleri doğrultusunda her fırsatta terörü kullanmaktan çekinmez. PKK bir süre sonra Kürt örgütlerine karşı da silahlı mücadele başlatır. Bir bakış açısına göre PKK, böylelikle devletin yapmak isteyipte yapamadığını yapar. Zaman içinde PKK, bölgede kendi hâkimiyeti karşısında engel olarak gördüğü tüm Kürt örgütlerini ortadan kaldırır. Ve 12 Eylül 1980 adeta bir dönüm noktasıdır. Şiddeti, terörü bir yöntem olarak benimseyenlerin lehine, diğerlerinin aleyhine Diyarbakır cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkenceler, bölgede hâkimiyetini güçlendiren PKK nın silahlı baskısıyla birleşince, barışçı yöntemleri tercih eden alternatif örgütler ezildiği gibi bölge insanını da adeta illegaliteye, teröre iten, provoke eden bir vasat oluşur/oluşturulur. Çok ağır işkencelere, baskılara maruz kalan bölge insanının bir kısmında artık solculuk - sağcılıktan çok Kürtçülük bilinci yaygınlaşmaya başlar. Yani bizim ısrarla üretilmiş Kürt sorunu diye tanımladığımız olgu ortaya çıkar ve giderek taban bulur. Bu arada şiddetin diğer kanadını temsil eden ceberut, yok sayıcı, asimilasyoncu, ulusalcı devlet yapısına karşı silahlı mücadele veren PKK nın mücadele tarzını meşrulaştıran gelişmeler yaşanır. Ya da değişen dünya ve bölge dengelerinin ulusalcı statükocu güçlerin ülke bölünüyor korkusuyla sistemdeki güç ve çıkarlarını koruma güdüleri, bu yanlış politikaların kısa aralıklarla delinme girişimlerine rağmen devam etmesini sağlar. Tabi bunda bölgedeki gelişmeler ve Türkiye nin bunlar karşısında alması istenen pozisyonun sağlanması için küresel güçlerin manüplasyonuda önemli bir etkendir. Yani 12 Eylül darbesi ve sonrası gelişmeler dengeleri iyice değiştirir. Sahnede, savaşarak sonuç elde edeceğini düşünen güçlere kalır. Daha doğru bir ifadeyle, gerginlikle, şiddetle, kutuplaşmayla beslenen ve güç kazanan sistem içi unsurlar ve karşıtları görünümündeki PKK etkili aktörler haline gelir/getirilir. Bir tarafta bu toplumun değerlerine saygısı olmayan, tepeden inmeci, ulusalcı, yok sayıcı, asimilasyoncu devlet, diğer yanda da örgütlenmesinde ve yöntemlerinde stanilist ilkesiz şiddet kullanmaktan çekinmeyen PKK PKK nın militarist devlet yapısı tarafından (ABD ile birlikte) belirli amaçlarla kurulduğu ya da oluşumun önü açıldığı iddiaları bir tarafa, bu örgütle ilgili değerlendirme yapan Kürt entelektüeller ve siyasetçiler, PKK nın devletin uygulayamadığı politikaları bir şekilde realize eden, örgütlü ve örgütsüz Kürtlere karşı baskı ve şiddet uygulayan bir örgüt olduğu hususunda büyük oranda birleşmektedirler. Onların bu yargılarını doğrulayan birçok olaydan bahsetmekte mümkündür. PKK nın, bölgede adeta bir iç savaş oluşturduğu dönemlerde, ulusalcı - statükocu derin 6

devletin buna seyirci kaldığı, zaman zaman da darbe yapmaya gerekçe oluşması için bu kaosu desteklemek adına derin PKK ile işbirliği yaptığı internete düşen ses kayıtlarında ve mahkeme iddianamelerinde de karşımıza çıkmaktadır. Bu konjonktürel işbirliğine başta İsrail olmak üzere bölgesel güçler, küresel güçler ve bazı AB ülkeleri de istihbarat örgütleri vasıtasıyla dahil oldukları bir gerçektir. Aynı zamanda PKK, Kürtlerin yaşadığı diğer bölgelerde faaliyet göstermeye başladıktan sonra Suriye de, Çekiç Güç ün oluşturduğu sözde kontrolsüz bölgeden yararlanarak Kuzey Irak la ve konjonktürel olarak karşı karşıya gelmesine rağmen İran ile de işbirliği söz konusu olmuştur. Bölgede şartlar değişir ve Türkiye nin konumu ve misyonu farklılaşır. Bir tarafta sistem içi güç ve çıkar mücadelesi devam ederken öte yandan da bölgedeki dengeler yeniden kurulmaya çalışılır. İşte böyle bir vasatta ABD Türkiye işbirliğiyle Öcalan Suriye den çıkarılır ve paketlenerek Türk makamlarına, asılmaması kaydıyla teslim edilir. Geçmiş dönemlerde çeşitli nedenlerle yapıldığı gibi PKK, Öcalan ın yakalanmasıyla üçüncü kez olmak üzere tek yanlı ateşkes ilan eder. Artık Öcalan Türk devletine karşı savaşmayacağını, sadece barışçıl siyasal çalışmayı önüne koyduğunu duyurur. Aynı zamanda Öcalan, kameralar karşısında pişmanlığını ifade eder; devletin hizmetindeyim, ne istiyorsanız yapayım, yeter ki canımı bağışlayın türü açıklamalarda bulunur. Nitekim PKK Öcalan ın talimatıyla adını ve programını değiştirir. Artık ne bağımsız Kürdistan ne de federe ya da otonom yapı talep etmektedir. Bütün bunların modasının geçtiğini, demokratik Türkiye den yana olduğunu ve kültürel hakların Kürtler için yeterli olduğunu söyler. Daha da öteye geçerek Öcalan, üniter devleti önemsediğini belirterek kemalizme övgüler yağdırır ve devletten genel af talep eder Evet, gelinen bu aşamada Öcalan, dolayısıyla PKK devlete hizmet etti. Ama sistem içi güç ve çıkar mücadelesinin bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde hangi (derin) devlete hizmet ettiği sorusunun cevabı çok önemli. Öcalan ın yakalanmasından sonra askeri güçlerini sınır ötesine taşıdı. Yalnızca beş yüz kişinin Türkiye de kalmasını Öcalan ile İmralı da görüşen ve statükocu derin yapıyla bağlantılı hareket eden subayların istedikleri yazıldı, çizildi. PKK, yeni adıyla Kongra-Gel, militanlarını elinde tutmaya devam etti. Bu da militanların sınır ötesine çıkarılmasından sonra neler olduğu sorusunun gündeme gelmesine neden oldu. PKK nın Türkiye içinden ve dışından bazı odakların desteği ve talebiyle bir süre sessiz kaldıktan sonra sistem içi mücadele sürecine müdahil örgüt olarak yeniden güçlendirilmesinin irdelenmesi gerekmekte (son gelişmeleri anlayabilmek için bu önemli). Ama bu yazı çerçevesinde bunu yapma imkânı olmadığından 1990 lı yıllardan itibaren dönem dönem oluşan farklılıkları satırbaşlarıyla hatırlayalım. 1990 lı yıllar ile 2004 arasında devletin terörle mücadele konusunda bir şey yapmadığı, yapamadığı söylenebilir. Ve 2005 yılına kadar da İmralı ile irtibat halinde olanın askerler olduğu ifade edilmektedir. 2005 yılından sonra sistem içi değişim ve dönüşümün bir yansıması olarak askerlerle birlikte sivil unsurların da İmralı yla görüşmeye başladıkları bilinmektedir. 2009 yılındaki Kürt açılımı ile birlikte inisiyatif artık tamamen sivillerin eline geçmiştir. Ancak bundan rahatsız oldukları bilinen iç ve bağlantılı dış unsurlar bunu Habur da sabote ettiler. Açılım 7

sürecinde dönüm noktası, yine 12 Eylül ama bu kez 2010 yılında gündeme gelen anayasa referandumu ve sonraki gelişmelerdir. Bu aşamadan sonra, konjonktürel gelişmelerin başlamış olan PKK nın tasfiyesi sürecini hızlandırdığını gören örgüt, yeni Türkiye nin bölgeye ve terörle mücadeleye yaklaşımındaki ciddi farklılığa rağmen pazarlık çıtasını yükseltip şiddeti arttırarak sonuç alma yolunu seçti. Ya da bölgesel şartlar ve örgütün içerisindeki bağlantıları buna mecbur kıldı. PKK nın bu hamlesini doğru okuyan liberal derin yapı ve AKP çok net bir karşılık verdi. Bazılarının sığ bir bakışla AKP nin eski güvenlik eksenli politikalara dönüşü olarak yorumladıkları bu karşı hamle, sorunu çözmek isteyen, ama kendine güveni giderek güçlenen yeni Türkiye nin stratejisinin yansımasıydı. İşte AKP hükümetinin açıkladığı liberal derin yapının PKK ve işbirlikçilerine verdiği mesaj çok açıktı: Demokratik açılım devam edecek. Anayasa referandumundan sonra yeni anayasa hazırlama çabalarıyla legal siyaset alanları genişletilecek, sonra şartlara göre, genel af ve Öcalan ın şartlarının da iyileştirilmesi dahil pek çok konu gündemimize gelebilir. Yeter ki süreç kansız ilerlesin ve sorunlar daha da derinleşmesin. Lakin bu mesajı doğru okumaz, içerdeki ve dışarıdaki unsurlarla birlikte saldırılara devam ederseniz demokratikleşme sürecine devam etmekle birlikte her türlü karşı tedbiri de almaktayım ve alacağım Farklı bir amaçla/amaçlarla sızdırılmış olsa da Oslo da yapılan MİT - PKK görüşmesi de bu mesajı ve niyeti yansıtmaktadır. Giderek netleşmektedir ki PKK, hem kuruluş felsefesi, hem tercih ettiği yöntem hem de süreç içerisinde bazı bölgesel ve uluslararası güçlerin istihbarat örgütlerinin etkisinin belirleyici olduğu bir yapı haline gelmiştir. Sanıldığının aksine silahların susmasıyla bölge insanı nezdindeki itibarı ve tabanın desteği seçimlerde ortaya çıkandan daha azdır. Dolaysıyla PKK çizgisinin kansız bir sürece evet demesini beklemek gerçeklerle bağdaşmaz. Bölgede, kendisinin evet demediği, atılan her olumlu adımın önüne dikilen, statükocu ulusalcı güçlerle ortak cephe halinde değişimci unsurları ve onları destekleyen bölge insanını tehdit eden bir örgüt var karşımızda. PKK, cinnet halindeymiş gibi saldırıyor. Sanki başka çaresi kalmamış, kısa dönemde sonuç almak istermiş gibi ya da buna mecburmuş gibi Zira bu eylemler, PKK çizgisini bu güne kadar meşrulaştırıcı gerekçelere sahip gözükmüyor. Her ne kadar giderek yoğunlaşan eylemler, kısmen bölgedeki konjonktürel gelişmelerin ortaya çıkardığı vasat ve bunun yansımalarıyla izah edilse de asıl etkeni gözden kaçırmamak gerekir. Özellikle son eylemlerin gündeme alındığı bir toplantıda istihbaratçısından entelektüeline, akademisyeninden gazetecisine, kanaat önderlerine ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerine kadar ortak görüş: PKK açılım yapan değil, askeri vesayetçi bir Türkiye istiyor, tercihini bu yönde kullanıyor. Ya da geçirdiği sürecin bir sonucu olarak buna mecbur bırakılıyor şeklinde Şurası çok açıktır ki yeni Türkiye, yeni konumu ve misyonu gereği bu sorunu çözmek zorundadır. Bölgedeki kendi insanını yeniden kazanmak ve komşusu konumundaki akraba unsurların (başta Kürtlerin) bölgedeki uluslararası projelerde ve konjonktürel gelişmelerde kendi aleyhine maniple edilebilir pozisyonundan çıkarmak durumundadır. Terör baskısının kendi geleceğini tehdit etmesine uzun süre katlanması söz konusu değildir. Ancak yeni Türkiye nin asıl sorunu, henüz sistem içi güç ve çıkar mücadelesi tam olarak sonuçlanmamışken bölgenin kontrollü değişiminden demokratikleşmeye 8

doğru seyreden dönüşüm sürecini konjonktürel sorunlarıyla karşı karşıyayken bunu nasıl yapacağıdır. PKK yı tasfiye ederken ve legal siyasi alanı olabildiğince genişletmeye çalışırken, PKK BDP KCK çizgisini nereye kadar muhatap alacak, taleplerini nereye kadar karşılayacaktır? Bu aşamada zorlansa, statükocu derin devletin hareket alanını iyice kısıtladığının farkında olsa da Türkiye nin bu konudaki esnekliğinin fazla olmadığı görülmektedir. Giderek güçlenen ve kendine güveni artan yeni Türkiye nin kısa vadede ve konjonktürel gelişmelerin olumsuz etki yaptığı bir dönemde zorlanması mümkün olsa da bölgedeki stratejik bir güce, PKK BDP KCK çizgisinin taleplerini bırakın kabul ettirmeyi, müzakeresi bile zor olacaktır. MİT PKK görüşmesi bunu tekzip eden değil, tekit eden bir niteliğe sahiptir. Orta ve uzun vadede ise alternatif Kürt örgütlerinin güçlenmesini, demokratikleşmeyle birlikte bölgedeki hataların telafi edilmesini Irak devleti ve Kuzey Irak bölgesel yönetimiyle ilişkilerinin güçlendirilmesi yeni Türkiye nin stratejisinin bir parçası gibi algılanabilir. Suriye deki değişim ve dönüşüm sürecinin belirli bir aşamaya gelmesi, İran ile konjonktürel sıkıntıların aşılması da bu stratejinin başarısı için önemli etkendir. En önemlisi de görüntüde kavgalı olduğu, ancak ABD Türkiye - (İsrail) ekseninde ortak politikaların (yeni versiyonuyla) hala gündemde olan İsrail ile ilişkilerin düzelmesiyle Türkiye sorunlarının çözümünde daha güçlü hale gelecektir. Yaşanan bu kritik dönemde her şeye rağmen PKK nın tasfiye sürecini dikkatli ve ürkek bir tarzda yürüten yeni Türkiye, bir süredir devam eden eylemlerden sonra daha kararlı bir görüntü ortaya koyduğu söylenebilir. Daha önce bilinmesine rağmen, içinden geçilen dönemin nezaketi ve müzakerenin selameti açısından net olmayan bir çizgide devam eden KCK tutuklamaları yeni bir aşamaya taşınmış durumda. Mahkeme safahatındaki belgelere dayanılarak KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği)nin aslında sanıldığının/yansıtıldığının aksine konfederal bir sistemi öngören toplumcu sosyalist bir devlet yapılanmasını öngördüğü daha net ifade edilmektedir. KCK sözleşmesine göre devlet olmadığı söylenen örgütlenmiş siyasal, toplumsal çatı örgüt; bayrağıyla, yargısıyla, yürütmesiyle, özel kuvvetleriyle ulusalcı Kemalist yapıya benzer bir model olduğu da iddia edilmektedir. 17 Mayıs 2005 de kurulan bu çatı örgütün yürütme konseyinin başında da Murat Karayılan ın olduğu ifade edilmektedir. Bu resmi söyleme yakın ve KCK tutuklamalarını onaylayan, hatta sorunun çözümü için gerekli olduğunu savunan yaklaşımlara karşın ısrarla KCK tutuklamalarının sivil siyaset alanının genişletilmesini engellediğini iddia eden bir başka görüşte mevcut. Bunlar sorunun çözümünde PKK BDP KCK çizgisinin muhatap alınması gerektiğini ifade ediyorlar. Yeni liberal kimliklerine karşın geçmişteki çizgilerine baktığımızda Milli Demokratik Devrimci ve Maocu solcuların yanısıra milliyetçilerinde var olduğu etkili isimlerinde yer aldığı heterojen bir kesim SEKÜLER ÇİZGİDE FARKLI ÇÖZÜM ARAYIŞLARI VE MÜSLÜMANLARIN DU- RUŞU Söz konusu görüş sahipleri (ikinci) çözüm arayışlarında, üretilmiş Kürt sorunu ile PKK nın/terörün birbirlerinden ayırt edilemeyeceğini, bunların süreç içerisinde iç içe geçtiğini iddia etmektedirler ve bu görüşlerini güçlendirmek içinde PKK yı dışlayan politikaların bu örgütü yeniden şiddete iteceğini, artık bir tek insanın bile ölmemesi için her yolun denenmesinin 9

gereğine vurgu yapıyorlar. KCK yı dağdan inenlerin siyaset yapmalarının önündeki mevcut siyasal engellerin aşılması için bir ara formül olarak görüyorlar. Bu çevrelerin PKK çizgisini konjonktürel şartların oluşturduğu imkânlardan yararlanarak kendi çözümünü dayatması ve şiddeti arttırması böyle düşünmeye devam etmelerini anlamak gerçekten çok güç. Liberal sol çizgide bir yayın organı olarak Taraf gazetesinin, bir dönem demokratikleşmenin önünü açmak adına yukarda görüşlerini özetlemeye çalıştığımız ikinci kesimin benzeri yayınlar yapmaktaydılar. Ne zamanki PKK, demokratik çözümü engelleme yolunda ısrarlı bir çizgi takip etti, bahse konu gazetenin tavrı değişti. Şiddetin bir tehdit unsuru olarak kullanılması karşısında tepkisini çok net ve yüksek sesle ortaya koydu. Aynı zamanda mahkeme iddianameleri ve KCK sözleşmelerinde bu yapılanmaların gerçek yüzünün farklı olduğu güçlü bir şekilde dillendirilmesiyle hiç komplekse kapılmadan tavrını değiştirdi. Çözümü örgütün isteklerine endeksleyen veya engelleyen PKK ya karşı net bir duruş sergiledi. Değişen şartlar, bölgede şiddeti izole eden bir cepheyi giderek güçlendirmesi de bu çerçevede çok önemli. Bu cephede başta İsmail Beşikçi olmak üzere birçok Kürt siyasetçi, entelektüel ve sivil toplum örgütü temsilcisinin yer alarak PKK nın şiddeti kullanarak taleplerini elde etmesini telin ettiler. Geçmişte de şiddeti/terörü reddeden, barışçıl yöntemleri savunan Kemal Burkay da şartların ve yine derin devletin politikasının değiştiğine vurgu yaparak PKK nın her zaman olduğu gibi yanlış yaptığını ortaya koydu. Resmi yaklaşım ve buna destek veren kesim ise açılıma ve demokratikleşmeye, her şeye rağmen devam edilmesinin önemine işaret etmektedir. Bu kesim, diğerlerinden farklı olarak Kürt vatandaşların sorunlarıyla terör sorununu esasta birbirinden ayırt etmekteler. Terörle mücadele, siyaset ile müzakere olarak formüle ettikleri çözüm arayışını dillendirmekteler. Ayrıca, istenirse (kansız çözüm konusunda irade gösterilirse) terör sorununda barışçıl yöntemlerle çözülebileceğini ifade etmekteler. Bahse konu tartışma zemininde birinci kesimin çözüm arayışı ikincisine göre daha gerçekçi ve uygulanabilir gözükmektedir. Birinci kesimin yaklaşımı, uygulamadaki tüm eksik ve kusurlarına karşın gerek değişen dünya ve bölge koşullarını ve gereksede yeniden yapılandırılmaya çalışılan devletin tercihi yönündedir. Oysa ikinci kesim, PKK nın tasfiye sürecinin kansız olması hususundaki hassasiyetleri nedeniyle ilk bakışta makul bir çözüm öneriyor gibi gözüksede temelde iki önemli zaafı içinde barındırmaktadır. Bunlardan birincisi bu görüşü savunanlar, bilerek ya da bilmeyerek PKK yı iç sorunların doğurduğu bir örgüt olarak algılamaları ve bahse konu örgütün bağlantılarının belirleyiciliğini küçümsemeleridir. İkincisi bunlar Üretilmiş Kürt Sorununu oryantalist bir mantıkla çözebileceklerini sanmalarıdır. Bu coğrafyada yaşayan insanımızın kültürel köklerini yeterince önemsemeyen ithal çözümler peşinde koşmalarıdır. Bu Osmanlının son dönemlerinden bu yana karşımıza çıkan ve sorunların çözümüne hep Fransız kalan klasik aydın yanılgısını da içinde barındırmaktadır. Aydın yanılgısı içinde olduklarını ifade ettiğimiz kişileri, toplu olarak bazı odaklarla dirsek temasında olmakla ve bu malum odakların kaygılarını seslendirmekle itham edenler haksızlık yapmaktalar. Zira bunların arasında gerçekten çözüm istediğine inandı- 10

ğımız ve bu yolda, kendi mantalitesi çerçevesinde ciddi mücadeleler verenler, bu yolda bedeller ödeyenler mevcut. Ama bunlar unutmamalılar ki geçmişte olduğu gibi PKK nın arkasında eski yapısıyla bir derin devlet desteği söz konusu değil. Silahlar sustuğunda daha net görülecektir ki PKK, ideolojisiyle, hedefleriyle ve yöntemiyle büyük oranda Kürt toplumuyla ve Kürt toplumunun geniş ailesinin değerleriyle ters düşen bir örgüttür. Ve bu örgütün orta ve uzun vadede bir geleceği olmadığı artık fark edilmelidir; ona göre bir yaklaşım sergilenmelidir. Birbirlerine Allah a emanet olun! diye dua eden ve yüzyıllardır müslüman kardeşliği içerisinde yaşayan bu iki kavmi ve benzerlerini milliyetçi / ulusalcı politikalarla ayrıştırmak, karşı karşıya getirmek için çok şeyler yapıldı. Ancak elde edilen sonuç yapılanların yanında bir hiç. Bu insanlara tekrar gerçekler, fıtratına uygun çözümler sunulduğunda bahse konu savrulmalar, travmalar, saptırma gayretlerine karşın (geleneksel de olsa) inanç kardeşliği hala geçerliliğini sürdürmektedir. Garip olan, büyük ekseriyeti bidat ve hurafelerle malül olsa da geleneksel din anlayışına kayıtsız kalamayan bölge insanına, yaşanılan süreçte dayatılmaya çalışılan, farklı versiyonlarıyla seküler çözümlerdir. Gerek PKK ve gereksede barışın ancak bu örgütün muhatap alınmasıyla sağlanabileceğini savunan sol ve liberal çevrelerin büyük bir çoğunluğu, bu topraklarımızda yaşayan insanımızın kültürel kodlarından uzak, batıdaki örneklerinden paralel çözümler peşindeler. Bu anlayışın karşısında gözükenlerin çözümleride seküler niteliğe sahip (sözde evrensel) batılı değerlerle müslümanların değerlerini uyumlaştırmayı hedefleyen anlayışıyla bölge insanının ve müslüman coğrafyayı etkileyen bir aldatıcılığa sahip bulunmaktadır. Sonuç olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm örneklerini batıdan ithal eden çevreler, bölgenin yeni şartlarının sorunun çözümündeki etkisini yeterince anlayabilmiş değiller. Aynı zamanda sol gelenekten gelen bu liberal entelektüeller, çözüm sürecinin Ilımlı İslam ekseninde ilerlemesine de pek sıcak bakmadıklarından ciddi çelişkide yaşamaktadırlar. Peki, değişik versiyonlarıyla seküler eksende yürütülen çözüm arayışları karşısında, hangi kavme mensup olursa olsun müslümanlar nasıl bir duruş sergilemektedirler? Bu sorunun cevabı gerek yaşadığımız coğrafyadan ve gereksede müslümanların yaşadığı tüm coğrafyalarda sorunlarını çözüme doğru mu ilerlediği yoksa nitelik mi değiştirdiğini ortaya koyacaktır. Korunmuş yegâne ilahi kitap ve temel referansımız Kur ân a rağmen, kendilerini İslam ile tavsif eden Kürdü, Türkü, Arabı, Acemi insanlığın karşısına, milliyetçi mukaddesatçı, bidat ve hurafelerle malül gelenekçi, modernist tarihselci kimlik algılarıyla çıkıyor; (sözde evrensel) batılı değerlerle müslümanların değerlerini telif etmeye ve müslümanları laik demokratik sistemlerde bir alt kimlik olarak yaşamaya iradeleriyle razı ediyorlarsa bizim asıl çözmemiz gereken sorunumuz İslami Kimlik Sorunudur. Kur ân gerçekliğine, netliğine rağmen sorunlu din algılarımızdır. Eğer asıl sorunumuz bu olmasaydı, İslam ı ana kaynağını esas alarak okumaya çalışsaydık, bir müslüman, etnik kimlik üzerinden meselelere bakabilir miydi?! Bu temel gerçeklik nedeniyledir ki biz İktibas ailesi, laik Türkiye Cumhuriyeti nin ürettiği Türk ve Kürt meselesini etnik kimlik üzerinden tartışmaktan hep kaçındık. Daha iyi tanışasınız diye sizleri 11

kavim kavim yarattık mesajının sınırları dışına çıkarak konjonktürel, reaksiyoner ve duygusal etnik kimliklerini algılayan refiklerimiz ve onlara şirin gözükerek toplumsallaşacağını düşünen çevrelerin haksız ithamlarına maruz kaldık. Ama bütün bu süreçlerde konjonktürel duruş ve tavırlardan sakınarak ilkesel bir duruş sergilemeyi ısrarla sürdürdük, elhamdülillah! Zira biliyorduk ki sorunun kaynağı batı düşüncesi ve bu düşüncenin ürünü olan ulus - devlet modelidir. İnsan fıtratına, iradi konulardaki sorumluluğuna dikkat çekilmesine rağmen batıda yaşanan bir ulusun oluşum sürecini doğru kavrayamadık. Dolayısıyla özellikle müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda ulusculuk milliyetçilik akımlarının nelere mal olacağı ve ulus devlet yapılanmalarının nelere mal olacağı, asıl maksadını ve sonuçlarını çoğumuz öngöremedik. Hatta bazı kesimler konunun özüne vâkıf olmadan milli duyguları ve düşünceleri meşrulaştırma bedbahtlığına bile yeltendi. Sonuçta, İslam kardeşliği temelinde birada yaşayan toplumlar süreç içerisinde birbirine karşı kışkırtılarak tam bir kaos ortamı oluştu. Tabii ki bundan da küresel küfür, gücü oranında çıkar sağladı. Yukarda da belirttiğimiz gibi sorunun kaynağı belli. Ulusculuğun görünür hale gelmesinde ise inkârcı, baskıcı, asimilasyoncu politikalar etkili olmuştur. Türk ulusalcılığının Türk kavminde doğurduğu kimlik sorununun yanı sıra batılı değerler ekseninde inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti nin zamanla ürettiği Kürt sorunuda karşımıza çıkmıştır. Ve bu sorun, küresel ve onların işbirlikçisi güçler tarafından kaşınarak bugünkü düzeyine taşınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti nin değişen dünya ve bölge koşullarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasıyla, yani jakoben radikal laiklik ekseninde oluşturulan bir modelden ılımlı laik ekseninde yeni bir modele evirilmesiyle de çözülecek değildir. Olsa olsa nitelik değiştirecektir. Aynı zamanda batılı düşünce ekseninde oluşturulmaya çalışılan laik demokratik Türkiye, müslümanlar açısından yeni sorunlara gebe gözükmektedir. Bu bağlamda yeni laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti nin ılımlı laiklik ekseninde yeni bir din algısı oluşturmaya çalıştığı ve bunun geçmişteki jakoben laiklik ekseninde inşa edilmeye çalışılan resmi din algısından daha saptırıcı, insanımızı aldatıcı bir niteliğe sahip olduğunu ıskalamamız gerekmektedir. Yeni model, sorunlu din algıları ve bunların sonucu olan savrulmalar bizi, hiçte anlamlı olmayan bir tartışmayla da karşı karşıya bırakmıştır. Daha doğrusu, çoğu zaman olduğu gibi yanlış bir zeminde, yanlış kavramlarla ve yanlış kişilerle yapılan bir tartışma gündeme sokulmuştur: Müslümanların Kürtlerin sorunlarına yeterince sahip çıkmadığı hususu Hele bu tartışmanın içine Kur ân merkezli İslam algısına sahip insanımızı çekmeye çalışmak, Kimlik Sorunu na batılı düşünce ve kavram dünyası içinde çözüm tartışmalarına taraf olmasını beklemek beyhudedir. Çünkü Kürdüyle Türküyle Acemiyle Müslümanlar için çıkış yolu bellidir. İslami kimlik ve değerler etrafında bir kardeşlik vasatını yeniden ve hep beraber oluşturmak. Kürt milliyetçilerine Türk milliyetçilerini ve eklektik düşünce ve kimlikleriyle ucube tipleri seküler eksendeki tartışmalarıyla baş başa bırakıp kendi işimize bakmak Ama Kur ân i manasıyla zalime karşı mazlumdan yana olmayı netleştirmek. Bir konuda hüküm vereceğimiz, kanaat belirteceğimiz zamanda adaletli olmak; sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışmak olmalıdır. 12

Kavram Kavram Vahdet Vahid (tek, bir) olma, yalnızlık, tek lik, bir lik anlamındaki bu kelimenin öncelikli anlamı Allah a ait olmasıdır. Yani, Allah ın Bir, Tek olduğunu ifade eder bir kelime bulunmasıdır. Bizim burada üzerinde duracağımız anlamı ise, Müslümanların birliği, beraberliği manasındaki anlamı olacaktır. İslâm tevhid (Allah ı zâtı ve sıfatları itibariyle birleme, bir olduğuna inanma anlamındaki) temele dayanır. Tevhid esası üzerinde bulunanların da birliği, beraberliği söz konusudur ki işte buna da yazımızdaki konusu bakımından Vahdet diyoruz. İnsanlar dünya kuruldu kurulalı şu veya bu şeyin üzerinde birliktelikler, beraberlikler, yani vahdet oluşturmuşlardır. Bu bâtıl olmuş, hak olmuş, ama olmuştur ve olagelmektedir de Bundan kısa bir süre önce hemen herkesin iki ayrı dünya görüşü üzerinde kümelendiği (birleştiği)ni görüyorduk. Bugün ise kapitalizmin; laik-demokratik dünya görüşü ve yaşam biçiminin üzerinde birleşilmesine çalışıldığı, insanların buna zorlandığı görülmektedir. Daha düne kadar Marksizm üzerinde birleşen, 1.5 milyarı aşan insanlar genelde bugün artık Marksizmin bir hülyâ olduğunda birleşmişler ve Marksizmi birlikte terk etmişlerdir. Son iki asırdan beri Müslümanım diyen kitlelerin ve bunların yöneticilerinin Müslümanım demelerini devam ettirmelerine rağmen batılı olmadan, laik-demokratik anlayış ve yaşam biçimine sahip bulunmadan olmaz, kalkınamayız, ilerleyemeyiz demekte birleştiklerini, içinde yaşadığımız ve benzerimiz olan toplumlardan biliyoruz. Egemen ideoloji günümüzde batılı laik-demokratik serbest ekonomici ideolojidir. Bu ideolojide Allah şayet var ise, yalnızca kulların vicdanlarında vardır; O na başka yer bırakılmamış, özellikle de fert ve devlet hayatından kovulmuştur. Kulları öylesine akıllı, beceriklidir ki artık O na ihtiyaç duymamaktadır. O nun koyduğu yasaları hayatlarının dışında tutmakta, daha da ilerisi 1400 yıl önceki ilkelerin bugün kifayetsiz bulunduğu kanısındadırlar. Bu kanıda olanların garip olan yanı, kendilerini hâlâ Müslüman olarak tanımlamalarıdır. Zira Müslüman, vahye teslim olan, vahyin gereklerine göre düşünce ve davranışlarını düzenlemeyi esas kabul eden kimse demek olduğu halde, bu esası fert ve devlet hayatında terk etmesine rağmen yine de kendisine Müslümanım diyebilmektedir. Çarpıklık ise burada yatmaktadır. İçinde yaşanılan sürecin değiştirilmesinin uzun sürmesi, bunun için fedakarlıkların nefislere zor gelmesi nice insanı bulunduğu esaslar üzerinden kaydırmakta ve içinde yaşanılan platformlara doğru sevk etmektedir. Bu sebeple de mücadele daha da zorlaşmakta ve ümmetin Kur ânî esaslar üzerinde BİRLEŞME si daha da zorlaşmaktadır. Hemen herkesin dilinden düşürmediği VAH- DET pratikte üzerine kurulacak esasların belirmemesi sebebiyle mümkün olamamakta ve yalnızca lafta kalmaktadır. İnsanların birbirlerini anlamak için kullandıkları dilin, kelimelerin aynı olması, karşılıklı anlamayı ve giderek de anlaşmayı zorlaştırmak- 13

ta, hatta mümkün olmaz hale getirmektedir. açık, anlaşılır ve anlatılabilir şekilde ortaya konulması halinde bilinir ki bu esaslara çağırılacak Zira konuşurken, düşündüklerini bir diğerine anlatırken kullanılan kelimelerin aynı olması insanlar dünyevi sonuçlarına ulaşamasalar bile asla kâfi gelmemekte, aynı zamanda konuşan ve Rableri Allah bu esasları nefislerinde gerçekleştiren kullarından râzı olacaktır. Zaten İslamda dinleyenin kafalarındaki karşılıklarının da aynı olması gerekmektedir bu kelimelerin. Bunun kişi için amaç, ALLAH I RAZI ETMESİ dir. sağlanmaması halinde, birbirini anladığını sananların birlikteliklerinden doğan beraber davye güç verir, kişi sürekli kendini gözden geçir- Bunun gerçekleşeceğine dair taşınan inanç kişiranmalarına sıra gelince üç adım sonra yolların mesine rağmen üzerinde bulunduğu esasların ayrıldığı ve başka başka istikametlere yönelindiği görülmektedir. Bunun doğurduğu olumsuz çevresine yayılmaya, çevresinde de güven oluş- Kur ânîliği ona güven verir ve bu güven giderek sonuçlar olarak da inkisar (kırılmalar) umutsuzluklar ve bu iş olmayacak veya olmayacak işlerle gösteren en esaslı belirtidir. İşte güven, önce kiturmaya başlar. Bu, mayanın tutacak olduğunu uğraşıyoruz gibi insanı bitiren, tüketen hâllere şinin kendisinde beliren güveni tıpkı suya atılan girilmektedir. Elbetteki insanlar öncelikle yapacaklarının olabilirliği üzerinde inanç sahibi bu- oluşturması ve giderek de bu halkaların yayıl- bir taşın önce kendisinin düştüğü yerde bir iz lunmalıdırlar ki bu inanç kendilerine güç versin ması gibi yayılıcıdır. Bu yayılma toplumda güvenin yayılması, yürünülen yolun o yol üzerinde ve itici bir güç olarak süreklik sağlanmasına yarasın. Aksi halde göstermesi gereken performansı gösteremez ve en kısa yoldan topuklarının olduğunun görülmesi ve bu inancın gelişmesi, yürüyenleri gidilmesi gereken sonuca götürücü üzerinde dönenler olacaklardır. Bu dönüş kişinin yalnız kendine güvenini yitirmesi sonucu daha çok insanı etkilemesi şeklinde kamuoyu doğuracak boyutlara ulaşmasına müncer olur. doğursa belki zararı fazla olmayacak ve kendisi Bunsuz bir toplumu değiştirmenin yolu yoktur. ile sınırlı kalacağından fazla önemsemeyecektir. Zira sünnetullah böyledir. Öncelikle kişi kendi Lâkin bu durumdaki kişinin izlendiği, bunlarda görülecek başarının diğer insanlar için örnek nefsinde bu güveni kazanmalı ve başkalarının da hem kendine, hem de yürünülen yola güvenilmesine vesile olmalıdır. Nefislerindekileri oluşturacağı ve başkalarına da güç vereceği yanına bakıldığında sonuç daha da iç karartan neticeler getirmektedir. Başkalarını da ümitsizliğe Kur ân dakilerle değiştirme kişiden başlayacak, giderek en yakın kişilere sirayet edecek ve minicik de olsa teşekkül edecek bir grubun, daha geniş düşüren ve daha başlamadan cesaretlerini kıran bu manzara elbette ki zararın kat kat olmasına sebep olmaktadır. çevrelerin dikkatlerini çekerek kitlelere yayılacaktır. Bütün mesele başlayanların, başlangıç- Vahdet in sağlanması için öncelikle nelerin üzerinde vahdet sağlanması gerektiği açık, anlaşılır ve anlatılabilir şekilde ortaya konulmalıdır. yürüdükleri yolun doğruluğuna dair taşıdıkları takilerin gerçekten düşündüklerinin doğruluğu, Bunu bir kadro veya tek bir kişi yapabilir. Önemli olan kaç kişinin bunu belirlediği olmayıp, üzelunmalarıyla başlamaktadır. Allah ı râzı etmeyi inancın kendilerine vereceği gücün farkında burinde vahdetin gerçekleştirilmesi gereken esasların Kur ânîliğidir. Kur ân ın belirlediği esasları rek (Allah ı zikrederek) yaşamaları hem Allah ı hiç unutmadan, sürekli Allah ın rızasını gözete- 14

râzı edecek, hem de Allah kullarından kimilerini sahibi olmaya, hurafelerden arınmaya, Kur ân ın bunlardan râzı olur hâle getirmesine sebep olacaklardır. Bunun adı da fikrin yayılması, güzel buna ek olarak da tıpkı Resulullah ın yaptığı gibi kabul göstermediği şeylerden uzaklaşmaya, örnek oluşturmasından kaynaklanan gücünün Kur ân ı tümüyle ahlak (düşünce ve davranışları) daha geniş çevrelere yayılmasıdır. haline getirmeye çağırıyoruz. Bu halleriyle tek de Müslümanların birleşmesi süreci öncelikle kalsalar -ki nice peygamber gelmiş fakat bir tek Kur ân ın belirlediği üzerinde birleşilmesi gereken esasların (akideden başlayarak davranış bi- en azından Allah ı razı ederek göçmüş olurlar ümmet bulamadan da göçüp gitmişlerdir- dahi çimlerine kadar) ortaya konulmasıdır. Bu esaslara kişi önce nefsinden (kendinden) başlayarak ki bu son, kendisinden daha iyisi bulunmayan bir sondur (âhirdir). Kaldı ki insana düşen nefislerindekileri Kur ân dakilerle değiştirmektir. çağrıda bulunur. Yani, önce kendisi inanır ve yaşamına geçirir inancını. Bunu takiben oluşan bu Allah a düşen ise, elbette toplumun hâlini değiştirmektir. Biz kendimize düşeni yapalım, Allah güzel örnek, diğer kişileri de etkileyecek ve giderek toplumu saracaktır. Basiretli olma, ferasetli mutlaka kendine düşeni yapıcıdır, yapacaktır davranma, inanılan düşüncenin derin ve köklü da. Hem bizim sorumluluğumuz kendimize düşeni yapmaktır. Allah a düşenle uğraşmak değil. olmasının doğal sonucu olarak içinde yaşanılan ortamdan etkilenmeme, belirlenmiş gündemlerde sürüklenmeme ve gündemleri belirleme Zaten Allah ın işini beceremeyiz de Kendine düşeni becermekte zayıflık gösteren insan, bir yaşam biçimi olursa, elbette ki günün biri geldiğinde İnsanların fevc fevc (kitleler halinde) de Allah a düşenle uğraşırsa kendini helâk etmekten başka sonucun doğmayacağı açık olarak bilinmelidir. Meseleleri karıştırınca içinden Allah ın dinine koştuklarını göreceğimizi Allah buyurmaktadır. çıkılmaz durumlara düştüğümüzün resmi değil Vahdet, yalnızca sözü edilmekle gerçekleşecek bir şey değildir. Zaten toplu halde bulun- midir yaşadığımız günlerin görüntüsü? Sünnetullah ı bilmeyen, sünnetullah a uygun manın anlamı neyin üzerinde topluluk oluşturulduğundan gelmektedir. Üzerinde bulunulan düşünmeyen ve davranmayanlar hüsrana uğramışlardır ve uğrayacaklardır. Allah sünnetinde şey hak ise, Kur ân daki doğrular ise, bu doğruların üzerinde bulunanların sayısı hiçbir zaman herhangi bir değişiklik yapmış ve yapacak da değildir. Kendisi böyle buyurmaktadır. önemli olmamıştır Allah katında ve akleden insanlar nezdinde Bu sebeple Müslümanlar Vahdet içinde sünnetullah vardır ve gereğinin önce ve mutlaka üzerinde bulundukları düşünce ve davranışlarını gözden geçirmeli, Kur ân la üzerinde birlik olacaksınız bunu Kur ân a dayalı yerine getirilmesini beklemektedir. Önce neyin sağlamasını yapmalı, uyanları geliştirmeli, uymayanları atmalı ve kovmalıdırlar hayatlarından yiniz. Sonra da sünnetullahda bulunan ve bütün olarak tespit ediniz. Sakın hevânızı din edinme- ki giderek güvenleri artsın ve gelişmeleri için peygamberlerin takip ettiği haktan taviz vermeme, hakkı bâtıl ile karıştırmadan davranınız. sünnetullaha uygunluk teşekkül etsin. Biz Müslümanım diyen herkesi Kur ân ın dışına asla çıkmadan akide (temel dünya görüşü) ulaştıracaktır. Hep yapmıştır bunu Göreceksiniz Allah, sünnetine uyanları başarıya 15