1
2
ADNAN BİNYAZAR OZANLAR YAZARLAR KİTAPLAR 3
2017, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: Çağdaş Yayınları, 1998 Can Yayınları nda 1. basım: 2017 2. basım: Ağustos 2017, İstanbul Bu kitabın 2. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Editör: Faruk Duman Düzelti: Ebru Aydın, Aylin Samancı Elmasdağ Mizanpaj: Bahar Kuru Yerek Ka pak ta sarımı: Utku Lomlu / Lom Creative (www.lom.com.tr) Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Yıldız Matbaa Mücellit Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Dalgıç İş Merkezi No: 3 Kat: 2 Topkapı-Zeytinburnu Sertifika No: 33837 ISBN 978-975-07-3537-0 CAN SANAT YAYINLARI YA PIM VE DA ĞI TIM TİCA RET VE SA NAYİ A.Ş. Hay ri ye Cad de si No: 2, 34430 Ga la ta sa ray, İstan bul Te le fon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 canyayinlari.com/9789750735370 y a y i n e v i @ c a n y a y i n l a r i. c o m Sertifika No: 31730 4
ADNAN BİNYAZAR OZANLAR YAZARLAR KİTAPLAR DENEME 5
Adnan Binyazar ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Masalını Yitiren Dev, 2000 Halk Anlatıları, 2003 Ölümün Gölgesi Yok, 2004 Şairin Kedisi, 2005 Duyguların Anakarası, 2006 Edebiyatın Dar Yolu, 2008 Şah Mahmet, 2009 Toplum ve Edebiyat, 2010 Bozkır Aydınlığında Aşk, 2011 Kızıl Saçlı Kontes, 2014 Ağıt Toplumu, 2015 6
ADNAN BİNYAZAR, 1934 te Diyarbakır da doğdu. Dicle Köy Ens titüsü ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü nde okudu. Türk Tarih ve Türk Dili kurumlarında görevler üstlendi. Kültür Ba kanlığı nda daire başkanlığında bulundu. Ulusal Kültür ve Çeviri dergilerinin sorumlu yönetmenliğini yaptı. Berlin Eğitim Senatosu nca hazırlatılan Türkçe kitaplarının yazımında görev aldı. Binyazar, edebiyat üzerine denemeleri, roman ve öyküleriyle çağdaş edebiyatımızın gelişmesine ve evrensel değerlere katkıda bulunan yazarlarımızdandır. Toplum ve Edebiyat, Kültür ve Eğitim Sorunları, Ağıt Tolumu, Ozanlar Yazarlar Kitaplar, Ayna, Edebiyatın Dar Yolu, Duyguların Anakarası, Ardında Leke Bırakmamalı Sevgi, Aklın İç Kalesi adlı deneme kitaplarında, ancak ulusal kültürünü geliştiren toplumların evrensel bir dünyada varlık gösterebileceğini savundu. Romanları Masalını Yitiren Dev, Ölümün Gölgesi Yok; öyküleri Şairin Kedisi, Şah Mahmet, Bozkır Aydınlığında Aşk, Kızıl Saçlı Kontes adlarını taşıyor. Gençlere yönelik romanları, anlatıları, incelemeleri de var: Günışığına Yolucuk: 1. Kaçış / 2. Varış / 3. Okul Yılları; Dede Korkut, Âşık Veysel, Atatürk Anlatıyor, Halk Anlatıları, Elif ile Mahmut, On Beş Türk Masalı, Kerem ile Aslı. Tohum adlı öyküsüyle Öğretmenler Bankası Öykü Ödülü nü (1965), Ölümün Gölgesi Yok ile 2005 Orhan Kemal Roman Armağanı nı, 2011 Ebubekir Hazım Te peyran Roman Ödü lü nü, Toplum ve Edebiyat ile 2010 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü nü, Dil Derneği Beşir Göğüş Türk Dili Geliştirme Ödü lü nü aldı; 2012 Uluslararası Ankara Öykü Günleri Onur Ödü lü ne, 2016 Cumhuriyet Halk Partisi Bilim ve Sanat Ödülü ne değer bulundu. 7
8
İçindekiler Sunu: Yazınsal Denemeler... 11 Efruz Beyler (Ömer Seyfettin)... 15 Bilgi Toplumuna Doğru (Hasan Âli Yücel)...20 Nurullah Ataç ın Denemeciliği...33 90 Yaşında Bir Dil Emekçisi (Ömer Asım Aksoy)...49 Rüzgârlara Çobanlık Eden Öykücü (Sait Faik)... 57 Cevdet Kudret in Denemeciliği... 70 Yaşar Nabi Bey (Varlık 83 Yaşında!)...95 Cahit Sıtkı Tarancı... 107 Dağlarca dan Esen Şiir... 114 Murtaza (Orhan Kemal)... 125 Cahit Külebi nin Şiiri... 132 Ceyhun Atuf Kansu nun Şiiri... 156 Salâh Birsel in Denemeleri...166 Necati Cumalı nın Şiiri... 175 Zeyyat Selimoğlu nun Öyküleri...184 Geleneksel Anlatıdan Çağcıl Söyleme (Yaşar Kemal)... 191 Toz Duman İçinde Vatan Dediler Köylüler (Talip Apaydın)... 211 Romantik/Bir Viyana Yazı (Adalet Ağaoğlu)...225 9
İnsan Gerçeği (Fakir Baykurt)...236 Bir Olayın Başlangıcı (Muzaffer Buyrukçu)...255 Sevdam Ürktü (Dursun Akçam)...264 Bizim Köy (Mahmut Makal)... 275 Eğin Türkülerinin Gurbeti (Emin Özdemir)...284 Ağıtlar ve Türküler (Gülten Akın)...296 Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela (Bekir Yıldız)...304 Denemeler / Çeviriler (Akşit Göktürk)...307 Yıkım Günleri (Adnan Özyalçıner)... 316 Eskidikçe (Ali Püsküllüoğlu)... 321 Tante Rosa (Sevgi Soysal)... 331 Hilmi Yavuz un Şiiri...335 Osman Şahin in Öyküleri...353 Parasız Yatılı (Füruzan)...362 Sözcüklerin Kapısını Çalan Şair (Gültekin Emre)... 370 Alacakaranlıktaki Ülke (Ahmet Erhan)... 378 10
Sunu YAZINSAL DENEMELER Sanat, gerçeği yansıttığı ölçüde toplumsal değişimin izini de sürer. Çağdaş eleştiri anlayışında gerçeklik ve yansıtma kavramlarının sıkça geçmesinin nedeni budur. Sanatın öbür dallarında soyut anlamlar yüklenmiş olan bu kavramlar, araya olay, sorunsal yaklaşımlar girince yazınsal türlerde somut içerik kazanır. Öyle ki, soyut şiir adlandırması bile bu kuralın dışında kalmamıştır. Yazınsal ürünleri insanın tarihi diye niteleyenler, bununla, sanatın toplumsal değişimi gerçekleştirdiğine dolaylı yönden değinmiş olur. Sanatın kaçınılmaz konusu olan insan ile zaman kavramları arasında bir özdeşlik vardır. Bu özdeşlik şundan bellidir ki, zaman, insanın koşullarını; insan, zamanın koşullarını değiştiriyor. Sanatta her şey, sonunda, gerçekliği yansıtma olgusuna dayanır. Yansıtmanın nasıl, ne yönde olacağı ise, gelir sanatçının yaratma gücüne dayanır. Gerçeği yansıtmada sanatsal yaratıcılık kadar, toplumun, yaratılanı algılama yönelimleri, birikimleri de etkendir. Sanat, bu açıdan, aynı zamanda toplumun bir tür algılama tarihidir. Boris Suçkov, diyalektik bir yaklaşımla, toplumsal algılamayı gerçekliğin özü sayar. Bununla da kalmaz, edebiyatın biçim ve içeriğindeki başlıca değişmenin, toplumsal yaşamdaki değişme tarafından koşullanmış olduğunu ileri sürerek şu sonuca varır: 20. yüzyılda tarihsel gelişmenin seyri, sınıfsal mahiyeti ve kökenleri ne olursa olsun, edebiyatı, yaşadığımız hayatın ve 11
çağın biçimsel bir çizimini yapmaya, yani onun tarihsel içeriğini anlama ve ortaya koyma yollarını araştırmaya zorluyordu sürekli olarak. Gerçeğin ve toplumsal gelişmenin yasaları her yerde aynıdır. Suçkov un bu yargıları, yazınsal gelişim göz önünde bulundurulursa Türkiye için de geçerlidir. Suçkov biliyordu ki, yaşamak varsa, buna bağlı olarak bu yaşam biçimini, gelişimini, aksamaları saptayan belgeler de olacaktır; o da tarihten başkası değildir. Kemal Karpat da, Bir edebiyatın kuvveti, içinde geliştirdiği toplumun davalarının çeşidi ve derinliğiyle ölçülür. Bugünün Türkiye si ise hiçbir memlekette eşi olmayan bir değişme çabası içindedir, diyerek, köyden kente göçün yarattığı sarsıntıları yazınsal sanatlardan örnekler vererek açıklıyor. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından bu yana, toplumsal değişime koşut olarak gelişen yazınımızın şu dönemlerden geçtiği görülür: Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide, ulusalcı yaklaşımlar, çağdaş edebiyat... Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide yazını, Batı örneklerinden geniş ölçüde yararlanmıştır. Özellikle Edebiyat-ı Cedide romanlarındaki kişiler bu Batı örneklerine benzetilerek çizilir, betimlemeler ona göre yapılır. Yazarlar arasında, Fransız dilinin sözdizimini benimsemeyi doğal karşılayanlar bile olmuştur. Denebilir ki, o dönemde roman yazmak, Fransa da yaygınlaşmış edebiyat akımlarına uygun örnekler oluşturmak anlamına geliyordu. Namık Kemal de klasiklerin, Tevfik Fikret te Parnas şairlerin etkisinden söz edilir. Bu etki uzun sürmemiştir. Halit Ziya Uşaklıgil, Batı etkisinin artık dayanılmaz noktalara dayandığını kavramış olmalı ki, Aşk-ı Memnu adlı romanını, özellikle Osmanlıca sözcüklerden arındırarak milli roman diye niteleme gereğini duymuştur. Uşaklıgil in başarısı, milli roman yazmakta aranmamalıdır; o, roman denen anlatının nasıl yazılacağını Türk yazınında ilk bilenlerdendir. Uşaklıgil, bu bağlamda, Aşk-ı Memnu ile, çağdaş Türk romanının başlangıç noktası sayılabilir. Aynı dönem romancılarından Mehmet Rauf un Eylül ü ise, neredeyse Türkiye de yazılmış bir Fransız romanıdır. Öyle olmakla birlikte, bu iki roman, bugün bile okur bulmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Batı modeli yaşam biçiminin 12
çelişkilerini göstermesi (Kiralık Konak), Anadolu da yaşayan insanın gerçeğini duyumsayıp dile getirmesiyle (Yaban) romanımıza ayrı bir açılım kazandırdı. Hüseyin Rahmi Gürpı nar ın Batı ya eleştirel, başka bir deyişle ironik bakışıyla oluşan (Mürebbiye) romanları, insanımızın yaşam biçimini, toplumsallığın geleneksel örüntüsü içinde yansıtmıştır. Türk yazınında toplumsal gerçekçiliğin onun romanlarıyla uç verdiği söylenebilir. İşgalci Batı emperyalizminin baskısı altında inleyen halkımızın yaşamı ise Halide Edip Adıvar a, Reşat Nuri Güntekin e konu olur. Özellikle Güntekin le romanımızın dili yalınlaşıp Türkçeleşmiştir. Onun romanındaki değerler, bir ölçüde, Anadolu insanının beğenisi üzerine oturtulmuştur. Cumhuriyet in ilk yıllarında, salt gözleme ve tanıklığa dayanılarak yazılan romanların, öykülerin, övgü şiirlerinin ömrü uzun sürmemiştir. Öyküde Sait Faik ile Sabahattin Ali, şiirde Nâzım Hikmet, alışılan ölçüleri aşarak özgürleşmiş bir sanatın öncüsü olmuşlardır. Onların ardından Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gelmiştir. Romanıyla Adalet Ağaoğlu, Tahsin Yücel; şiiriyle Cemal Süreya, Hilmi Yavuz yazındaki bu geniş alanlı çağdaş açılımın öncüleridir. Bugün yazınımız özgür yaratma aşamasına varmıştır. Artık belli bir anlayış, belli akımlara uymak, kuşaksal kümeleşmeler yoktur; yazınsal düzeyde yazma, belli bir beğeni düzeyi yaratma, çağdaş sanatsallığa ermenin ölçüsü sayılıyor. Biçimsel bağnazlıklar çok gerilerde kaldı. Michel Butor un deyimiyle, birçok anlamlılık sorunu olan edebiyat, sözcüklerin çok sesliliği içine yerleşmiştir. Butor un şu gözlemleri bizim yazınsal ortamımıza da ışık tutuyor: Verimli yazarlar edebiyatın işlevinin, içinde yaşadığımız dünyayı değiştirmek olduğunu ve bunu da edebiyatın gerçekten belli bir süre içinde başarabileceğini düşünme eğilimi içindedirler. Ama alıştığımız edebiyat yapma olayı yeterli değildir bunun için. Edebiyatın büyük bir bölümü tersine dünyanın muhafaza edilmesi, içinde yaşadığımız toplumun aynı biçimde sürmesi için yapılmaktadır. Biz yalnızca bir değişiklik getiren edebiyatın geçerli olduğunu düşünmek eğilimindeyizdir. Bu görüşün günümüzde doğru olduğunu da 13
söyleyebiliriz. Ama geçmişin büyük edebiyatını düşünürsek en önemli yapıtların bazılarının korunmaya yönelik yapıtlar olduğunu, toplumun devam edebilmesi için üretilmiş yapıda olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu kitapta kimi yerde yazarın kimi yerde kitabın öne çıkarıldığı görülüyor. Birçok yazının bir araya getirilmesinde Butor un bu görüşlerinin etkisi olduğu düşünülebilir. Yazınsal ürünler zaman içinde bir bütünlük, bir süreklilik taşır. Karşımıza yepyeni akımlar çıksa da, Türk yazınında olsun, dünya yazınında olsun, bu süreklilikte bir kopukluk söz konusu olmaz; değişen, bakış açılarıdır, yazılanlarda varılan beğenisel düzeydir, çağın getirdiği değerlerdir. Öyle ki, bir zamanlar sevda öyküleri yazma edebiyat sanılmıştır. Edebiyatın ilk biçiminin ölçülü uyaklı söz dizileri olduğu, tiyatroların, romanların, öykülerin, düşünsel yazıların (denemeler) o biçimlerden doğduğu gözden kaçırılmamalıdır. Ozanlar Yazarlar Kitaplar, 1884 doğumlu Ömer Seyfettin den 1958 doğumlu Ahmet Erhan a, geniş bir alandan ozanları, yazarları kapsıyor. Kitap bu süreklilik içinde değerlendirilirse, bizi yalnızca yazınsal değil, konusal bütünlük açısından da yazınımızın yönelimleri, açılımları doğrultusunda bir sonuca vardıracaktır. Adnan Binyazar Berlin, 19.09.2016 14
EFRUZ BEYLER (Ömer Seyfettin) Herkes seni bizzat kendi kadar tanır, Efruzcuğum! Bugün hiç kimse sana yabancı değildir; çünkü sen hepimiz değilsen bile hepimizden bir parça sın... Ömer Seyfettin, Efruz Bey adlı küçük romanını bu sözlerle armağan ediyor Efruz Beyefendi ye. Neden, Efruz Bey, Efruz Beyefendi ye armağan ediliyor? Kimdir, nasıl bir kişilik sahibidir bu Efruz Bey? Herkesin kendi kadar tanıdığı bir kimsedir. Hiç kimsenin yabancısı olmadığı bir kişidir; hepimiz değildir ama hepimizden bir parçadır. Öyleyse onu, kendi içimizde aramamız gerekecek. Efruz Bey(ler), dostlarımız, yönetenler, yönetilenler, buyruk verdiğimiz, buyruk aldığımız kişilerdir. Rauf Mutluay ın değindiği gibi, Efruz Bey in reddettiği her şeyi görmek mümkündür. Kalem efendiliği, hazıra konan konak mirasyediliği, yalancı kahramanlığı, soyluluk iddiası, Osmanlılık kuruntusu, kavramlar sömürücülüğü, sindirilmemiş kitap bilgisi, uydurma milliyetçiliği, toptan yargıları, esersiz çabalaması, kof gururu, dönekliği, inançsız aşırılıkları... Ömer Seyfettin, Efruz Bey kişiliğinde, toplumun bütün kötü yan- 15
larını sergiliyor. Efruz Bey in hepimizden bir şeyler olması, yapıtın düşünsel bir temele dayandığını gösteriyor. Bir toplumun kötü gidişinden nasıl bütün kişiler sorumluysa, Ömer Seyfettin e göre bu, tek tek bireylere de indirgenebilir. Efruz Bey in kötülüğü, her bireyin kötülüğünden gelmektedir. Pertev Naili Boratav, Ömer Seyfettin in yarattığı bir Don Quijote si sayar Efruz Bey i: Efruz Bey, memleketimize ait tiplerin ve bazı meyil ve itiyatların, sanatkârane bir mübalağa ile çizilmiş bir karikatürü hükmündedir. Don Quijote gibi bir evrenselliği söz konusu olabilir mi Efruz Bey in? Yoksa yerel esprilerle karikatürleşen sorunlar, düşünüler, tutumlar mıdır onun kişiliğine yüklenenler? Efruz Bey i bir roman kişisi olarak yorumlamak yanıltıcı olur. O, çelişkili tutumlar sergileyen bir tip olarak algılanmayı gerektiriyor. Bir bakıma La Bruyére in Karakterler indeki Menalque ı andırır. Onu Don Quijote ile birleştiren, abartılı, ülkeleştirilmiş yanıdır. Don Quijote bilinçsizce bir serüvene kaptırır kendini. Yel değirmenlerini birer dev sanması, gözünün gördüğü değil, kapıldığı soyluluk krizinin yansısıdır. Gerçekte Efruz Bey, bilgisizliğini bilgi sayan günümüzün yarı aydınları gibi başarısız bir tiptir. Ömer Seyfettin in belirttiği gibi hepimizden bir parça dır. Hilmi Yavuz un yorumu, Efruz Bey türü kişilere ışık tutuyor: Efruz Bey in, gülünç özentileri, sahte bilgiçlikleri ile, açıkgöz, çıkar düşkünü bir şarlatandan çok, gösteriş budalası, raté 1 bir yarı aydın tipini oluşturduğu görülecektir. [...] Efruz Bey in soylu olmaktan çok soylu görünmeye, 1. (Fr.) Dikiş tutturamamış, yaşamı boyunca bir işe yaramamış (kişi). 16
devrimci olmaktan çok devrimci görünmeye, bilgili olmaktan çok bilgili görünmeye önem veren bir tip olduğu sonucuna varılabilir. Bu ölçüden Efruz Bey, kültür değerleri açısından büyük bir kargaşalığın egemen olduğu toplumlarda, bu kargaşalığı yansıtan bir tiptir. Don Quijote ise, bütün bir İspanyol varlığının ironik yansımasıdır. Efruz Bey, bir toplumun kişiliğini değil, o toplumda var olan bir kesimin tutarsızlıklarını yansıtır. Calvet nin Don Quijote yorumu, Efruz Bey in kişiliğini tanımada ipucu veriyor: Böylesine kişisel olan bu kitaba Cervantes, bütün zamanların ve kendi zamanının İspanya sını, Mancha nın yanık manzaralarını, Kastilya gururunu, İspanyol soylusunun o mağrur yoksulluğunu, hayal gücünü, mistik coşkunluğu, saf bayağılığı, hanlarda ve uzun yollar üzerinde geçen hırsızların ve serserilerin bütün hayatını, edebiyat kavgalarını, malul ve hor görülen askerlerin isteklerini, bir memleketi ve bir devri gösteren bütün şeyleri de koymuştur... Don Quijote hep yaşıyor; onun, yazarı öldükten sonraki hayatı, kitabın yayım tarihiyle yazarın ölümü arasına sıkışan o resmî hayattan daha zengindir. Sürekli merakımızı uyandıran şey, hiçbir yorumun tamamıyla aydınlatamadığı karmaşık ruhlu beyzadenin kişiliğinde yaşıyor. Bu boyutuyla Don Quijote, bütün yerel değerleriyle İspanyol halkını evrenselliğe ulaştırır. Efruz Bey ise, kendi dar değerleri arasına sıkışmış bir yan aydındır. Gelişmekte olan ülke aydınlarının çoğuna biraz Efruz Beylik bulaşmıştır. Efruz Bey in takındığı kimlikleri gözden geçirerek bir sonuca varmaya çalışalım. Efruz Bey romanında birbirleriyle ilintili beş bölüm var. Bölümlerin özeti, Efruz Bey tipini kavramakta etkili olacaktır: 17
18
19