Sanat ve Kuram Dizisi Ayrıntı Yayınları
ERIKA FISCHER-LICHTE: Berlin Freie Üniversitesi Tiyatro Çalışmaları bölüm başkanı ve Kültürlerin Performatif Birleşimi adlı araştırma kurumunun yöneticisidir. Tiyatro, Performans ve Kültürel Çalışmalar da birçok enstitünün kurucu üyesi olup Alman Tiyatro Çalışmaları Birliği (1991 1996) ve Uluslararası Tiyatro Araştırmaları Federasyonu (1995 1999) başkanlığı yapmıştır. Fischer-Lichte çalışmalarında disiplinler ve kültürler arası bir yaklaşım izleyerek günümüz tiyatrosunda ve diğer sanat dallarında günden güne artan performatif boyuta dikkat çeker. Eserlerinden bazıları şunlardır: Semiotik des Theaters (3 Cilt, 1983); Geschichte des Dramas (2 Cilt, 1990); The Show and the Gaze of Theatre: A European Perspective (1997); Theatre, Sacrifice, Ritual: Exploring Forms of Political Theatre (2005). ERIKA FISCHER-LICHTE
Performatif Estetik Erika Fischer-Lichte
Ayrıntı: 1024 Sanat ve Kuram Dizisi: 51 Performatif Estetik Erika Fischer-Lichte Kitabın Özgün Adı Ästhetik des Performativen Almancadan Çeviren Tufan Acil Yayıma Hazırlayan Hasibe Kalkan Son Okuma Ahmet Batmaz Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main 2004 All rights reserved by and controlled through Suhrkamp Verlag Berlin Bu kitabın tüm yayın hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak Fotoğrafı Alison Wright/Corbis Documentary/ Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Deniz Çelikoğlu Dizgi Hediye Gümen Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım, Ekim 2016 Baskı Adedi 2000 ISBN 978-605-314-131-0 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.: 3 Cağaloğlu - İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr twitter.com/ayrintiyayinevi facebook.com/ayrintiyayinevi instagram.com/ayrintiyayinlari
Performatif Estetik Erika Fischer-Lichte
SANAT VE KURAM DİZİSİ FOTOĞRAF Çerçevedeki Gizem Mary Price MONA LISA KAÇIRILDI Sanatın Bizden Gizledikleri Darian Leader EDEBİYAT KURAMI Giriş/Genişletilmiş 2. basım Terry Eagleton EDEBİYAT VE KÖTÜLÜK Georges Bataille ZAMAN TÜNELİ Denemeler ve Notlar John Fowles KORKUNUN GÜÇLERİ İğrençlik Üzerine Deneme Julia Kristeva GÜRÜLTÜDEN MÜZİĞE Müziğin Ekonomi Politiği Üzerine Jacques Attali RABELAIS VE DÜNYASI Mihail Bahtin SANAT VE SORUMLULUK İlk Felsefi Denemeler Mihail Bahtin SANAT VE ESTETİK Peter de Bolla FLAMENKO Tutku, Politika ve Popüler Kültür William Washabaugh ATEŞ VE GÜNEŞ Platon Sanatçıları Niçin Dışladı? Iris Murdoch SANATIN SONUNDAN SONRA Çağdaş Sanat ve Tarihin Sınır Çizgisi Arthur C. Danto KURMACA NASIL İŞLER? James Wood SIRADAN OLANIN BAŞKALAŞIMI Arthur C. Danto BUNU BEN DE YAPARIM Christian Saehrendt ARABESK Uğur Küçükkaplan ROMAN KURAMINA GİRİŞ Zekiye Antakyalıoğlu YAZMA CESARETİ Nihan Kaya MARX'IN KAYIP ESTETİĞİ Margaret A. Rose Edebiyatta ve Felsefede VAROLUŞÇULAR VE MISTIKLER Iris Murdoch ŞİİR NASIL OKUNUR Terry Eagleton YALNIZ ŞİİR Şeref Bilsel ŞAİR VE TAİFESİ Hüseyin Köse TÜRKIYE NIN POP MÜZIĞI Uğur Küçükkaplan KARANLIK KARDEŞ Doğu ve Batı Edebiyatında Şeytan Müslüm Yücel SANATTA ANLAMIN GÖRÜNTÜSÜ İmgelerin Toplumsal İşlevi Richard Leppert
Arzu et değişimi. Ah hayranlık duy aleve karşı, parlayarak şekil değiştirir ele geçiremediğin şey onun içinde; o tasarlayan zekâ, düzenleyen dünyevi olanı, sever o varlığın hareketinde, her şeyden çok o değişimin başladığı ânı. Kalıcı olanda kendini kapatan, artık donmuş olandır; göze çarpmayan grinin korumacılığında kendini güvende mi sanır? Bekle, en sert olan uzaktan sert olanı uyarır. Heyhat: Olmayan bir çekiç vurmaya hazırlanır. Pınar olup akanı, tanıyan tanır hemen; ve alır geçirir onu sevinçle neşeli oluşumlardan, başlangıçla sona eren ve sonuçla başlayan. Her mutlu mekân, ayrılığın çocuğu ya da torunudur, geçilir şaşkınlıkla içinden. Ve değişime uğrayan Dafne, defneleri hissettiğinden beri, ister senin de rüzgâra dönüşmeni.* Rainer Maria Rilke * Rilke nin Orpheus a Soneler isimli eserinin XII. Bölümü. Bkz. Rainer Maria Rilke, Orpheus a Soneler, Çev. Yüksel Özoğuz, Yapı Kredi Yay., 2009, s. 64. (ç.n.)
İçindekiler Birinci Bölüm: Performatif Bir Estetiğin Temellendirilmesi...13 İkinci Bölüm: Kavramsal Açıklamalar...35 1. Edimsellik (Performatiflik) Kavramı...35 2. Sahneleme Kavramı...46 Üçüncü Bölüm: Oyuncuların ve Seyircilerin Bedensel Bir Aradalığı...61 1. Rollerin Değişimi...66 2. Topluluk...85 3. Temas... 102 4. Liveness (Canlılık)... 115 Dördüncü Bölüm: Maddeselliğin Performatif Yaratımı... 129 1. Bedensellik... 131 2. Mekânsallık... 184 3. Sessellik... 206 4. Zamansallık... 222
Beşinci Bölüm: Anlamın Zuhuru... 235 1. Maddesellik, Gösteren ve Gösterilen... 238 2. Mevcudiyet ve Temsiliyet... 249 3. Anlam ve Etki... 255 4. Sahnelemeler Anlaşılabilirler mi?... 263 Altıncı Bölüm: Olay Olarak Sahneleme... 273 1. Özdevinimsellik ve Zuhur... 277 2. Yıkılan Karşıtlıklar... 286 3. Eşiksellik ve Dönüşüm... 296 Yedinci Bölüm: Dünyanın Yeniden Büyülenmesi... 305 1. Sahneye Koyma (Mizansen)... 308 2. Estetik Deneyim... 321 3. Sanat ve Hayat... 338
Performatif Estetik
Birinci Bölüm Performatif Bir Estetiğin Temellendirilmesi 24 Ekim 1975 tarihinde Innsbruck taki Krinzinger Galerisi nde dikkat çekici ve düşündürücü bir olay meydana geldi. Yugoslav sanatçı Marina Abramović Lips of Thomas isimli performansını gerçekleştirdi. Performans, sanatçının kıyafetini tamamen çıkarmasıyla başladı. Sonra sanatçı galerinin arka tarafına doğru giderek beş köşeli bir yıldızla çerçevelediği bir fotoğrafını duvara astı. Oradan çok uzaklaşmadan, üzerinde bir şişe kırmızı şarap, bir kavanoz bal, kristal bir bardak, gümüş bir kaşık ve kırbaç bulunan beyaz örtülü bir masaya doğru yöneldi. Kendini masanın yanındaki sandalyeye bırakarak kavanoz bala ve gümüş kaşığa sarıldı. Bir kilo balı tamamen yiyip bitirerek kavanozu boşalttı. Ardından kristal bardağa kırmızı şarap doldurdu ve küçük yu- 13
dumlarla yavaşça içti. Bu hareketi şişe ve bardak boşalana kadar tekrarladı. Daha sonra bardağı sağ eliyle kırdı. Eli kanamaya başladı. Abramović ayağa kalktı ve kendi fotoğrafının asılı bulunduğu duvara doğru gitti. Sırtını duvara, yüzünü de seyircilere dönerek bir tıraş bıçağıyla göbeğine beş köşeli bir yıldız kazıdı. Kanlar fışkırıyordu. Sonra kırbacı eline aldı, seyirciye arkası dönük bir vaziyette kendi resminin altında diz çöktü ve sırtını çok sert bir şekilde kırbaçlamaya başladı. Kanayan kamçı izleri görünüyordu. Hemen sonrasında kollarını tamamen açarak buz kalıplarından oluşan bir çarmıhın üzerine yattı. Tavandan göbeğine doğrultulmuş elektrikli bir ısıtıcı asılıydı. Isıtıcının sıcaklığı vücuduna kazınmış yıldızı yeniden kanattı. Abramović ısıtıcının buzu tamamen eritene kadar işkencesinin devam etmesini istiyormuş gibi buz kütlesinin üzerinde hareketsiz bir biçimde kaldı. Bu eziyeti bozmaya hiçbir niyeti olmadan buz çarmıhının üzerinde otuz dakika daha kaldıktan sonra seyirciler onun çektiği acıya artık daha fazla dayanamadılar. Buz kalıplarına doğru hızlıca gittiler, elleriyle sanatçıyı çarmıhtan kaldırıp uzaklaştırdılar. Böylece seyirciler performansı sona erdirmiş oldular. Performans iki saat sürdü. Bu iki saat süresince performans sanatçısı ve izleyenler ne görsel ne de sahne sanatlarının gelenekleriyle, değerleriyle ve standartlarıyla öngörülebilecek ya da meşrulaştırılabilecek bir olay (Ereignis) meydana getirdiler. Sanatçı gerçekleştirdiği eylemlerle herhangi bir eser üretmemiştir; o bir yerden çekip çıkarılıp başka bir yere sabitlenebilecek ve taşınabilecek bir sanat eseri yaratmamıştır. Diğer taraftan bu eylemlerle herhangi bir şeyi de temsil etmemiştir. Sanatçı aşırı miktarda bal yiyip şarap içen ve kendine en aykırı acıları çektiren dramatik bir karakteri canlandıran bir tiyatro sanatçısı olarak hareket etmemiştir. Bu eylemler belli bir karakterin kendini yaraladığı anlamına da gelmezler. Abramović daha ziyade o eylemlerle gerçekten kendini yaralamıştır. Vücudunun sınırlarını mutlak bir şekilde hiçe sayarak ona kötü davranmıştır. Bir taraftan Abramović vücudunu küçük dozlarla bile güçlü etkileri olabilen, mide bulantısına ve rahatsızlığa yol açan maddelerle aşırı derecede besledi. Burada sanatçının ne yüzünde ne de hareketlerinde rahatsızlık duyduğuna ilişkin hiçbir belirtinin olmaması oldukça dikkat çekmiş olabilir. Diğer taraftan da sanatçı kendi bedenine o kadar şiddetli acılar 14
verdi ki, seyirci güçlü bir fiziksel acıya ortak olmak zorunda kaldı. Fakat o bu durumda bile acıyı ifade edecek herhangi bir gösterge (Zeichen) üretmedi ne inledi, ne bağırdı, ne de yüzünü acı dolu bir biçimde bozdu. Abramović acının ya da rahatsızlık duygusunun dışavurumu olarak geçerli olan her türlü bedensel işaretten tamamen kaçınmıştır ve seyirciyi gerçekten hissedilen bir acının mı ifade edildiği yoksa sadece temsili bir acının mı gösterildiği konusunda kararsız bırakmıştır. Sanatçı kendini vücudunu açıkça değiştiren yani vücudunu bal ve şarapla doldurup gözle görünür bir şekilde yaralayan eylemleri, içsel durumlardan kaynaklanabilecek herhangi bir dışsal ifadeyi yansıtmadan gerçekleştirmeye sınırlamıştır kendisini. Sanatçı bu şekilde seyirciyi bu zamana kadar sorgusuz sualsiz kabul görmüş normların, kuralların ve kesinliklerin geçerliliğini yitirdiği, karmakarışık, tamamen güvensiz ve eziyet dolu bir durumun içine sokmuştur. Geleneksel olarak, bir galeriye ya da bir tiyatroya giden kişinin rolü, bir seyirci ya da seyirci rolü olarak tanımlanmıştır. Galeriye giden kişi orada sergilenen eserleri uzak ya da yakın mesafelerden ama onlara hiç dokunmadan izler. Tiyatro seyircisi de sahnedeki olayları büyük bir içsel duygudaşlık ve devinimle seyreder ama hiçbir müdahalede bulunmaz. Sahnede bir karakter (örneğin Othello) başka birini (bu durumda Desdemona yı) öldürmeye kalkışsa bile, seyirci bu cinayetin sadece oynandığını ve Desdemona yı canlandıran oyuncunun oyun bitince perdenin önüne gelerek Othello yu canlandıran oyuncuyla beraber öne eğilip seyirciyi selamlayacağını çok iyi bilir. Buna karşın günlük hayatta kural, bir kişinin kendini ya da bir başkasını yaralama tehdidi ile karşı karşıya kalması durumunda kendi bedeni ve hayatı tehlikeye atılmadığı sürece hemen müdahalede bulunması yönünde işler. Seyirci Abramović in performansında hangi kuralı uygulamalıdır? Çok açık bir şekilde o kendisini gerçekten yaralamıştır ve kendine yaptığı işkencenin devam ettirilmesini istemiştir. Eğer bunu herhangi bir kamusal alanda yapmış olsaydı, seyirci hiç beklemeden müdahalede bulunurdu. Peki burada? Sanatçının planının ve sanatsal niyetinin ne olduğunu anlamak için, onun bu performansı gerçekleştirmesine saygı duymak gerekmez mi? Onun eseri ni yok etme riskini göze alabilir miyiz? Diğer taraftan, sanatçının kendisini nasıl ya- 15
raladığını soğukkanlılıkla seyretmekle insan olmanın kuralları, yani insani şefkat duygusu birbiriyle bağdaşabilirler mi? Sanatçı seyirciyi zorla bir dikizci rolüne mi sokmuştur? Yoksa seyircinin bu performansı sonlandırması için, kendine daha ne kadar işkence çektirmesi gerektiğini mi test etmektedir? Burada hangi kurallar geçerlidir? Abramović, performansı süresince öyle bir durum yaratmıştır ki, seyirciler sanatın ve günlük yaşamın kuralları ve yasaları, estetiğin ve etiğin ilkeleri arasında tutulmuştur. Böylece onları genelgeçer davranış kalıplarına sığınarak içinden çıkmalarının mümkün olmadığı bir krize sürüklemiştir. Seyirciler ilk olarak tam da sanatçının göstermeyi reddettiği bedensel işaretleri göstererek tepkide bulunmuşlardır: Yeme ve içme süresince seyircinin hissettiği inanılmaz derecedeki şaşkınlık duygusu ya da elle kırılan kristal bir bardağın uyandırdığı korku gibi içsel durumları ifade eden göstergeler. Sanatçı tıraş bıçağını kendi etinin içine doğru geçirmeye başlayınca, bu hareketin yarattığı şoktan dolayı seyircilerin nefeslerini nasıl tuttukları kelimenin tam anlamıyla duyulabiliyordu. Bu iki saat içerisinde seyircilerin kendini kısmen gözle görünür fiziksel belirtilerle belli eden geçirdikleri dönüşümler, sonuçları herkes tarafından gözlemlenebilen ve açıkça algılanabilen eylemlerin gerçekleştirilmesine yol açmıştır. Onlar sanatçının işkencesine ve bununla birlikte performansa son verdiler. Performansa katılan seyirciler birer aktöre dönüşmüşlerdir. Önceki zamanlarda, sanatın hem sanatçıyı hem de seyirciyi dönüştürebilme gücünden söz edildiğinde, aslında bununla sanatçının ilham dolu olması ya da Rilke nin Apollo sunda çağrışan Hayatını değiştirmelisin! sözlerinde olduğu gibi, seyircide içsel bir deneyimin uyandırılması kastedilmiştir. Gerçi tüm zamanlarda kendi vücudunu tahrip ederek kullanan sanatçılar olduğu herkes tarafından bilinebilmektedir. Sanatçıların üzerine yazılıp söylenen efsaneler ya da sanatçıların kendi özgeçmişlerinde yazılanlar bize onların uykusuz kalmalarından, uyuşturucu kullanmalarından, aşırı alkol vb maddelerin tüketmelerinden veya kendi vücutlarına yaptıkları tahriplerden bahsetmektedirler. Yine de sanatçıların bu durumlarda vücutlarına uyguladıkları şiddet ne onlar tarafından sanat olarak beyan edilmiştir, ne de başkaları 16