Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 21/124



Benzer belgeler
Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat

rd G G rd GO rd GO rd GO rd GO Gezi / Dem re Kitap / Hayat-Hüzün El Sanatları / Hammaddesi Deri Olan El Sanatlarımız rd GO Geçmiş Zaman Yaprakları

SABAH SAAT 08:30 DA BULUŞMA VE 09:00 da HAREKET. TURA BAŞLAMA

DEMRE DEMRE. Demre Myra Antik Kenti. Dünden Bugüne Antalya

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

Muhammet ARSLAN KARS KÜMBET CAMİİ (ONİKİ HAVARİLER KİLİSESİ)

8-9 HERA PATRAS SARA ANATOLIA ARTEMİS ASPENDOS ASSOS BERGAMA EFES HİTİT MYRA OLYMPOS

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

LİKYA TURU MAYIS 2015

MED SANATI: Arkeolojik kaynaklar ise çok sınırlıdır. Iran arkeolojisinde Demir Devri I I I. safhasıdır (Orta Batı İran da: ).

HİERAPOLİS, 06/08/14-21/08/14 ÇALIŞMALARI MERMER RESTORASYONU ÇALIŞMALARI

BODRUM HALİME GÜNDOĞDU TURİZM İŞLETMECİLİĞİ

Roma mimarisinin kendine

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

AYASULUK TEPESİ VE ST. JEAN ANITI (KİLİSESİ) KAZISI

Muhteşem Pullu

KONURALP TEKNİK GEZİ RAPORU

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor?

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

Likya Sahilleri & Antik Kentleri Antalya'dan Kaunos'a Yolculuk Haziran - 27 Haziran 2017 Katılımcı sayısı 18 kişi ile sınırlıdır.

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

ŞANLIURFA YI GEZELİM


PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları

Aynı Duvarda Düzlenmiş ve Düzlenmemiş Yüzeyler

Edirne Köprüleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

Beşparmak, Karakümes ve Marçal Dağları'ndan oluşan dağlara "Batı Menteşe Dağları" denir.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ BAHÇELERİ

Myra ve Andriake nin sırları aydınlanıyor... Myra ve Andriake, Saint Nicholas, Antalya Arkeoloji Müzesi. 8-9 Aralık 2012 / 1 Gece 2 Gün

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

demir ve bronz çağlarının kalıntılarına ulaşılmış, medeniyetlerin doğup yıkıldığı Mezopotamya toprakları üzerindeki Ürdün de, özellikle Roma ve

HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI

ADANA SEYHAN - ULU CAMİ MEDRESESİ ULU CAMİ MEDRESESİ

Üç Şerefeli Camii. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı


BİRECİK İLÇEMİZ Fırat ta Gün Batımı

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

İşte böylesine bir tatil isteyenler içindir Assos. Ve Assos ta yapılacak çok şey vardır:

Aphrodite nin Kenti Aphrodisias

YAZ 2015 SAYI: 305. şehir tanıtımı

T.C. ŞIRNAK VALİLİĞİ 1990 ULUDERE


Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medresesidir.

İzmir den İstanbul a akşamüstü uçağı.

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

MENTEŞE YÖRESİ Kıyı Ege Bölgesinün Büyük Menderes Oluğu güneyinde kalan kesimine "Menteşe Yöresi" denilmektedir. 13. yüzyılda Manteşe yöresi

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

HELLENİSTİK DÖNEM UYGARLIĞI 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. (Diadokhlar Dönemi ve İPSOS SAVAŞI)

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

ASSOS KAZISI 2015 YILI SONUÇ RAPORU yılı çalışmaları kapsamında aşağıda listelenen alanlarda kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir (Resim 1).

2. İstanbul Boğazı 31 kilometre uzunluğundadır. 3. İstanbul Boğazı Asya ve Avrupa yı birbirinden ayırır. 4. İstanbul Boğazını turistler çok severler.

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler

SELANİK ESKİ CUMA CAMİSİ

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Urla / Klazomenai Kazıları

TUR 1 - ĠSTANBUL KLASĠKLERĠ

Fiziki Özellikleri. Coğrafi Konumu Yer Şekilleri İklimi

YAKIN DOĞU ARKEOLOJİSİ / GEÇ-HİTİT KRALLIĞI

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

Aziz Yuhanna Kilisesi

Antik dönemin en önemli kültür şehirlerinden biri Atina ve küçücük evden çıkarak koca bir tarih yazılmasına vesile olan Selanik...

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

S C.F.

KARAMAN ERMENEK BALKUSAN KÖYÜ

Kisleçukuru Manastırı: Antalya da Bilinmeyen Bir Bizans Manastırı. Dr. Ayça Tiryaki 24 Mart Dr. Ayça Tiryaki

İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

Türk Hava Yolları Personellerine 2 Günlük Tebriz Turu 99 $

AKROPOLİS de ONARIM YÖNTEMLERİ Eylül-2011

Gezdikçe Gördükçe BD TEMMUZ İzlen Şen Toker. Güzel ağaç adlı masal kasabası. lberobello

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Atoller (mercan adaları) ve Resifler

GEVALE KALESĠ KAZI ÇALIġMALARI

GÖÇ DUVARLARI. Mustafa ŞAHİN

KEMER KEMER. 352 Dünden Bugüne Antalya

Yunan Medeniyeti kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

ANTALYA BÖLGESİNDE TARİHİ KÖPRÜLER

Tatil ve Yöre Rehberi

FOSSATİ'NİN "AYASOFYA" ALBÜMÜ

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler)

Transkript:

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 21/124 Bugün Avrupa nın en önemli müzelerini süsleyen Türk kilimleri, bu insanların el emeği göz nurudur. Günümüzdeki halk müziği kültürünün çok büyük bir kısmı konargöçerlerden mirastır. Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi Türk halk şiiri ve müziğinin en büyük ozanları, bu kültürün temsilcileridir. Eskiden beri kırsal kesimdeki köylerde yerleşik hayatı sürdürenler kendilerini, yerli, köylü gibi tabirlerle nitelerken, Yörüklerin topluca yerleştiği bir köye gitseniz Burası Yörük köyü derler Türkiye nin hemen her tarafında bu tür nitelemeleri duyabilirsiniz. Ancak insanlar eskilere uzanan bu hayat farkını bu şekilde vurgulasa da, hepsi aynı köke sahiptir ve Türk tür. Aslı birbirlerine farklı gözle bakmazlar ve bunu bir zenginlik olarak görürler. Bugün Türkiye, çağdaş modern hayata en iyi uyum sağlayan, teknolojiyi en iyi şekilde kullanan ülkelerden biridir. Ama hem nostaljik hem de kültürel değeri olan, binlerce yıldır devam eden hayatı sürdüren, birkaç küçük konargöçer grubu kalmıştır günümüzde. Sayıları da birkaç yüz kişiyi geçmez. Hazin bir biçimde, o hayat tarzından sadece develer kalmıştır. Yolunuz düşerse yaz aylarında Belek, Manavgat ve Alanya da süslenmiş, çanlı çıngırdaklı turist taşıyan develer görürsünüz. İşte o günlerden hatıradır bu develer. Ayrıca Kemer de ve Antalya Kumluca yolunda yine yerli yabancı turistlere hizmet veren Yörük çadırları görürsünüz. Yarı müze görünümündeki bu çadırlarda Yörüklere has ayran ve gözleme yiyebilirsiniz. Antalya nın yerli halkı bugün bile imkân bulduğunda yazın Gömbe, Sütleğen, Alanya gibi yaylalara çıkar. Bu gelenek, atalarından kalan bir hatıradır. Alanya gibi bazı ilçelerde kışın Toros dağlarında kuyularda saklanan karların, Ağustos ayında dağdan indirilerek ilçe merkezine getirildiğini, şerbet haline getirilerek seyyar satıcılar tarafından satıldığını görürsünüz. Bu da yine Yörüklerin eski geleneklerinden sadece biridir. Yerel Yemekler : Yörüklerin beslenme tarzının temelini, hayvancılık ve buğdaydan elde edilen besinler belirler. Kıyı şeridinde az da olsa yaş sebze üretilmesine karşın iç bölgelere gidildikçe buğday ve kuru sebze ağırlık kazanır. Antalya da dünya mutfaklarının tamamına turistik otel ve lokantalarında bulmak mümkündür. Ama yöreye has yerel yemekler şunlardır: Saç kavurması, Tandır kebabı, Kölle (buğday, fasulye, nohut ve bakla haşlaması), Domates civesi, Hibeş, Arapaşı İklimi: Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Antalya da, kışlar ılıman ve yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Ulaşımı: Karayolu, havayolu ve denizyolu ile ulaşım sağlanmaktadır. Antalya havalimanı uluslararası hava trafiğine açıktır. Kaynak:www. antalyakulturturizm. gov. tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cffc528ae8c1c09bbceb6faf75c3acdf77c TERMESSOS Termessos, Türkiye nin en iyi korunmuş antik şehirlerindendir. Antalya nın 30 kilometre kuzeybatısında yer alır. Denizden ortalama yüksekliği 200 metre olan Antalya dağları çevresindeki travertenlerden 1. 665 metre yükseklikte, Güllük Dağı nın tepesinde doğal bir platform üzerine kurulmuştur. Bir çok vahşi bitkinin arasında saklanmış ve sık çam ormanlarıyla sınırlanmıştır. Termessos un, huzur veren ve el değmemiş görünümüyle diğer antik şehirlerden daha farklı ve etkileyici bir havası vardır. Doğal ve tarihi zenginliklerinden ötürü, şehir adını taşıyan Milli Park kapsamına alınmıştır. Termessos taki çift s, şehrin Anadolu insanları tarafından kurulduğuna dair dilbilimsel bir kanıt sağlar. Strabo ya göre, Pisidia halkı olan Termessos sakinleri kendilerini Slymi olarak çağırırlardı. Yaşadıkları dağa da verilen bu isim, sonraki yıllarda Zeus la özdeşleştirilen ve burada da Zeus Solymes kültünün yükselmesine sebep olan Anadolu tanrılarından Solymes den gelmektedir. Termessos madeni paralarında genelde bu tanrı vardır ve paralara adını verilmiştir. Tarih sahnesinde bu şehirle ilk karşılaşmamız meşhur Büyük İskender kuşatmasıyla bağlantılıdır. Bu olayla ilk ilgilenen ve Termessos un stratejik önemini kaydeden eski tarihçilerden biri olan Arrianos, şehri kuşatan başa çıkılamaz doğal engellerden dolayı şehrin küçük bir birlikle bile savunulabileceğini belirtmiştir. İskender, Pamphylia dan Frigya ya geçmek istemişti ve Arrianos a göre Frigya ya yol Termessos tan geçiyordu. Gerçekten de, daha alçak ve kolay geçitler varken İskender ın neden o kadar sarp olan Yenice geçidini tırmanmayı seçtiği hala tartışma konusudur. Perge deki düşmanlarının İskender i yanlış yola gönderdiği de söylenir. İskender, Termessosluların kapattığı geçidi geçmek için oldukça çaba ve zaman harcamıştır ve bu sinirle geri dönerek Termessos u kuşatmıştır. Muhtemelen Termessos u zaptedemeyeceğini bildiğinden, İskender hücuma geçmemiştir fakat bunun yerine kuzeye doğru yürümüş ve öfkesini Sagalassos dan çıkarmıştır. Tarihçi Diodors, Termessos tarihinde bir başka unutulmaz olayı da tüm detaylarıyla kaydetmiştir. M. S. 319 da İskender in ölümünden sonra, generallerinden biri, Antigonos Monophtalmos, kendisini Küçük Asya nın hükümdarı ilan etmiştir ve esas destekçisi Pisidia olan rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanmıştır. Antigonos Monophtalmos un kuvvetleri, 40. 000 piyadeden, 7. 000 süvariden ve ayrıca sayısız filden meydana

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 22/124 gelmiştir. Bu üstün nitelikli kuvvetlerin hakkından gelemeyen Alcetas ve arkadaşları Termessos a sığınmışlardır. Termessoslular, onlara yardım etme sözü vermişlerdir. Bu sürede, Antigonos şehrin önüne gelmiş ve burada kamp kurarak düşmanının kendisine iade edilmesi için çabalamıştır. Yabancı bir Makedon uğruna şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemeyen Termessos yaşlıları Alcetas ın iade edilmesine karar vermişler ancak genç Termessoslular verdikleri sözü tutmak istemişler ve bunun dışına çıkmayı reddetmişlerdir. Yaşlılar, Alcetas ı bırakma niyetleriyle ilgili bilgilendirmek amacıyla Antigonos a heyet yollamışlardır. Savaşa devam etmek için yapılan gizli bir plana göre, Termessoslu gençler şehri terk etmeyi başarmıştır. Yakında tutsak olacağını öğrenen Alcetas, düşmanın eline verilmektense ölmeyi tercih etmiş ve kendini öldürmüştür. Yaşlılar, Antigonos a Alcetas ın cesedini yollamışlardır. Üç gün boyunca cesede her türlü eziyeti yapan Antigonos, daha sonra cesedi gömmeden bırakarak Pisidia dan ayrılmıştır. Olanlara kızan gençler, Alcetas ın cesedini geri almışlar, saygı içerisinde gömmüşler ve anısına bir güzel bir anıt dikmişlerdir. Termessos, açıkça bir liman şehri değildi ancak, toprakları güneybatıda Attaleia (Antalya) Körfezi boyunca uzanırdı. Şehrin denize olan bu bağlantısından dolayı şehir, Ptolemyler tarafından alınmıştır. Daha 40 yıl önce İskender in güçlü dönemlerinde bile direnen bir şehrin, Mısır egemenliğini kabul etmesi çok şaşırtıcıdır. Likya nın Araxa şehrinde bulunan bir yazıt, Termessos hakkında önemli bilgi verir. Bu yazıta göre, M. Ö. 200 lerde Termessos bilinmeyen sebeplerden dolayı Likya şehirleri birliği ile savaştaydı ve M. Ö. 199 da Termessos kendini tekrar Pisidialı komşusu İsinda ile savaşta buldu. Bu dönemde M. Ö. 2. yüzyılda Küçük Termessos kolonisinin şehrin yanında kurulduğunu görüyoruz. Termessos, eski düşmanı Serge ile daha iyi mücadele edebilmek için Pergamum Kralı II Attalos ile dostça ilişkiler içine girdi. II. Attalos da bu dostluğun anısına Termessos da 2 katlı bir stoa inşa ettirdi. Termessos, Roma nın müttefikiydi ve böylelikle M. Ö 71 de Roma Senatosu tarafından bağımsızlığı kabul edildi; bu kanuna göre Termessos un özgürlüğü ve hakları garanti altına alındı. Bu bağımsızlık, Galatia Kralı Amyntas ile yapılan ittifak haricinde (M. Ö. 36-25 yılları hükümdarlık sürdü) uzunca bir süre devam etti. Termessos un bağımsızlığı, Autonomous (Özerk) adını taşıyan madeni parasıyla da belgelenmiştir. Ana yoldan sarp bir yolla şehre ulaşılır. Bu yoldan geçen biri, etrafında Termessosluların Kral Caddesi olarak isimlendirdikleri eski yolun yanı sıra Helenistik dönem istihkam duvarlarının, sarnıçların ve diğer bir çok kalıntının bulunduğu meşhur Yenice Geçiti ni görebilir. Termessos halkının katkılarıyla M. Ö. ikinci yüzyılda yapılan Kral Caddesi, yükselen şehrin duvarlarının yanından geçer ve düz bir yol şeklinde şehrin merkezine kadar uzanır. Şehir kapısının doğusundaki duvarlarda zarlarla kehanet içeren oldukça enteresan yazıtlar vardır. Roma İmparatorluğu tarihi boyunca bu tür büyüler, sihirler ve batıl inançlar yaygındı. Büyük olasılıkla Termessoslular, geleceği tahmin etmeye oldukça meraklıydılar. Bu tür yazıtlar, genellikle dört beş satır uzunluğundadır ve zarlarla belirlenen sayılar içerir, kehanet için tanrının adı istenir ve kehanetin içeriği o tanrının öğütleri içinde verilir. Resmi binaların bulunduğu Termessos şehri, iç duvarların az ilerisindeki düz arazide yer alır. Bu yapılardan en dikkat çekici olan çok özel mimari özelliklere sahip bulunan agoradır. Açık hava pazar yeri olan bu yapının zemini taş bloklar üzerinde yükselmiştir ve kuzeybatısında beş büyük sarnıç oyulmuştur. Agora üç yandan stoalarla çevrilmiştir. İki katlı stoada bulunan bir yazıta göre, stoa, Pergamum Kralı (M. Ö. 150-138 yılları arasında hükümdarlık sürmüştür) II. Attalos tarafından dostluklarının kanıtı olarak Termessos a hediye edilmiştir. Kuzeydoğu stoa, muhtemelen Attalos un stoası taklit edilerek Osbaras isimli varlıklı bir Termessoslu tarafından yaptırılmıştır. Agoranın kuzeydoğusunda bulunan kalıntıların gymnasyuma ait olduğu düşünülmektedir ancak sık ağaçların arasından bunu anlamak zordur. İki katlı stoa içerde tonozlu odalarla çevrelenmiş avludan oluşur. Stoanın dışı nişlerle ve Dor nizamında diğer süslemelerle dekore edilmiştir. Bu yapı M. S. birinci yüzyılı işaret eder. Agoranın hemen doğusunda tiyatro vardır. Pamphylia Ovasının üzerinde manzaraya hakim olan tiyatro hiç şüphesiz Termessos ovasının en göz alıcı yapısıdır. Helenistik dönem tiyatro planını koruyan bu tiyatro, Roma tiyatrosunun en belirgin özelliklerini sergiler. Helenistik caeva ya da yarım dairesel oturma alanı, diazoma ile ikiye ayrılır. Diazoma nın üzerinde sekiz, aşağısında on altı oturma sırası vardır. Tiyatro, yaklaşık 4000 5000 seyirci kapasitesine sahiptir. Geniş kemerli giriş yolu, cavea ile agorayı bağlar. Güney parados a daha sonraları kemer yapılmışsa da kuzey parados orijinalindeki gibi üstü açık olarak bırakılmıştır. Sahne binası M. S. ikinci yüzyılın özelliklerini gösterir. Bunun arkasında sadece uzun, dar bir oda vardır. Burası, görkemli bir şekilde süslenmiş cepheyi kesen beş kapı ile oyunun sahnelendiği podyuma bağlanır. Sahnenin altında vahşi hayvanların dövüşe çıkarılmadan önce tutuldukları beş küçük oda vardır.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 23/124 Diğer tüm klasik şehirlerde olduğu gibi tiyatronun yaklaşık 100 metre ilerisinde odeon vardır. Küçük bir tiyatroyu andıran bu yapı, M. Ö. birinci yüzyıla kadar uzanabilir. Çatı seviyesine kadar oldukça iyi korunmuş olan odeon en iyi kalite yontma taş duvarcılığı örneği sergiler. Alt kat sadeyken ve iki kapıyla ayrılmışken, üst kat Dor düzeninde süslenmiş ve kare şeklinde kesilmiş taş bloklardan yapılmıştır. Yapının orijinalinde çatısının olduğu kesindir çünkü ışığı doğu ve batı duvarlarındaki 11 geniş pencereden almaktadır. 25 metre uzunluğundaki bu çatının binanın üzerinde nasıl durduğu hala belirlenememiştir. Günümüzde içi toprak ve moloz dolu olan harabedeki oturma düzeni ya da oturma kapasitesi değerlendirmek pek mümkün değildir. Oturma kapasitesi muhtemelen 600-700 kişiden fazla değildi. Molozların arasında, renkli mermer parçaları çıkartılmıştır bu da iç duvarların mozaiklerle süslü olabileceğini göstermektedir. Bu güzel yapının, bouleuterion ya da konsey odası olarak hizmet vermiş olması da mümkündür. Termessos ta değişik büyüklüklerde ve çeşitlerde altı tapınak vardır. Bunlardan dört tanesi odeonun yanında kutsal olduğu tahmin edilen alanda bulunmuştur. Bu tapınaklardan ilki odeonun tam arkasında yer alır ve gerçekten görkemli bir duvarcılık işçiliği sergiler. Bu tapınağın şehrin asıl tanrısı Zeus Solymeus a ait olduğu ileri sürülmektedir. Ancak ne yazık ki, geriye 5 metre yüksekliğindeki tapınağın iç duvarlarından başka çok az şey kalmıştır. İkinci tapınak odeonun güneybatı köşesinde uzanır. Bu tapınağın cella sının duvarlarının boyutları 5. 50 x 5. 50 metredir ve prostylos tarzındadır. Halen ayakta duran ve tamamlanmış olan girişte bulunan bir yazıta göre, bu tapınak Artemis e ithaf edilmiştir ve hem harabe hem de içindeki kült heykel Aurelia Armasta isimli bir kadın ve kocası tarafından kendi gelirleri kullanılarak yaptırılmıştır. Girişin diğer tarafında yazılı bir zemin üzerinde bu kadının amcasının heykeli durur. Tarzına bakılarak tapınağın tarihinin M. S. ikinci yüzyılın sonlarına kadar uzandığı söylenebilir. Artemis tapınağının doğusunda Dor tarzı tapınağın kalıntıları vardır. Bir kenarda altı veya 11 sütundan oluşan tapınak peripteral tiptedir; boyutlarına göre değerlendirilecek olursa bu tapınak, Termessos un en büyük tapınağı olmalıdır. Rölyeflerden ve yazıtlardan bu tapınağın da Artemis e ithaf edildiği anlaşılmıştır. Daha ileride doğuda kesilmiş taşlardan yapılan terasın üzerinde küçük bir başka tapınağın kalıntıları vardır. Tapınak yüksek bir podyum üzerinde yükselir, ancak hangi tanrıya ithaf edildiği bugün bilinmemektedir. Yine de, klasik tapınak mimarisinin genel kurallarına karşı bu tapınağın girişi sağdadır ve bu da tapınağın bir yarı tanrıya ya da kahramana ait olabileceğine işaret eder. Bu tapınağın tarihi M. S. üçüncü yüzyılın başlarına kadar uzanabilir. Diğer iki tapınak Korinth düzenindeki Attalos Stoası nın yanında yer alır ve prostylos tarzındadır. Yine bugün halen bilinmeyen tanrılara ve tanrıçalara ithaf edilen bu tapınaklar, M. S. ikinci ya da üçüncü yüzyılı işaret ederler. Bu geniş merkezi alanda bulunan tüm resmi ve kült yapılar arasında, en ilginçlerinden biri tipik Roma dönemi evi formundadır. Altı metre yüksekliğe ulaşan Batı duvarında bulunan Dor düzenindeki kapı aralığının üzerinde bir yazıt görülebilir. Bu yazıtın üzerinde evin sahibinden, şehrin kurucusu olarak övgüyle söz edilir. Şüphesiz, bu ev Termessos u kuranın değildi. Belki bu, şehre fevkalade hizmetler sunan ev sahibine bir ödüldü. Bu tür evler genellikle soylu kimselere ve zenginlere ait olurdu. Ana giriş, ikinci bir kapıya giden bir salona, bu ikinci kapı da merkezi avluya ya da atrium a açılır. Yağmur sularını tutmak için avlunun ortasında impluvium ya da havuz vardır. Atrium, evin bu gibi günlük faaliyetlerinde önemli yer tutardı ve aynı zamanda konuk kabul odası olarak da kullanılırdı. Bu yüzden de sık sık gösterişli bir şekilde süslenirdi. Evin diğer odaları düzenli bir biçimde atriumun etrafında yer alır. Geniş, dükkanların sıralandığı portico ları olan bir cadde, şehir boyunca kuzey-güney istikametinde uzanırdı. Sütunlar arasındaki boşluklar genellikle, çoğu güreşçilere ait olan başarılı sporcuların heykelleriyle doldurulmuştur. Bu heykellerin yazılı kaideleri hala yerlerindedir ve bu yazıları okuyarak bu caddenin eski ihtişamını yeniden canlandırılabiliriz. Şehrin güneyi, batısı ve kuzeyinde çoğu şehir duvarları içerisinde olan, kayaya oyulmuş mezar taşları bulunan geniş mezarlar vardır ve bunlardan bir tanesinin Alcetas a ait olduğu düşünülmektedir. Ne yazık ki, mezar hazine avcıları tarafından yağmalanmıştır. Mezarın içerisinde kline nın arkasında sütunların arasında bir çeşit kafes oyulmuştur ve bunun yukarısında muhtemelen süslenmiş bir friz vardı. Mezarın kalan kısmı M. Ö. dördüncü yüzyıla tarihlendirilebilecek ata binen bir savaşçının betimlemeleriyle bezenmiştir. Genç Termessosluların General Alcetas ın trajik ölümünden ne kadar fazla etkilendikleri ve onun için görkemli bir mezar yaptıkları bilinmektedir ve tarihçi Diodoros, Alcetas ın Antigonos ile at üzerinde savaştığını kaydeder. Çakışan bu olaylar, aslında mezarın Alcetas a ait olduğuna ve rölyefde betimlenenin de o olduğuna işaret eder. Yüzyıllardır şehrin güneybatısında sık ağaçların arasında saklanan lahit, insanı bir anda tarihi törenin derinliklerine götürür. Ölüler, kıyafetleri, mücevherleri ve diğer aksesuarlarıyla bu lahitlere konurdu. Yoksulların bedenleri, sade taş, kil ya da ahşap lahitlerde yakılırdı. Tarihi M. S. ikinci yüzyıla uzanan bu

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 24/124 lahitler, yüksek kaideler üzerinde durur. Öte yandan zengin aile mezarlarında, lahitler soyuyla ya da onun yanına gömülme izni olanlarla birlikte ölen kişi için hazırlanmış şatafatlı bir şekilde bezenmiş yapının içine yerleştirilmiştir. Böylelikle, kullanım hakkı resmi olarak garanti altına alınmış oluyordu. Bu biçimde, belirli bir mezarın tarihi belirlenebilir. Ayrıca, lahitlerinin açılmasını engellemek ve mezar soyguncularını korkutmak için tanrıların öfkesini çağıran yazıtlar da bulunabilir. Bu yazıtlar aynı zamanda kurallara uymayanlara uygulanan para cezalarını da belirtir. 300 ile 100. 000 denari arasında değişen bu para cezaları genellikle Zeus Solymeus adına şehir hazinesine ödenirdi ve yasal hükümlerin yerini alırdı. Şu ana kadar Termessos ta herhangi bir kazıya başlanılmamıştır. Bu sayfalar, Keskin Color A. Ş. tarafından yayımlanan Kayhan Dörtlük ün Antique Cities Guide - Antalya (Antik Şehirler Rehberi Antalya) isimli kitabındaki bilgilerden hazırlanmıştır. Kaynak: http://www. kultur. gov. tr/tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cff060f3652013265d6db8cb7569a18343f 4. Gün: 26. 01. 2010 SALI: ANTALYA FASELİS DEMRE KEKOVA KAŞ Demre (Kale) Antik adı Myra dır ve Hristiyanlar ın kutsal ismi Aziz Nikolaus un piskoposluk yaptığı kent olarak büyük üne sahiptir. Nüfusu 22 bindir. Finike ile Kaş arasında Teke Yarımadası nın iç kesimlerinden gelen 65 km. uzunluğundaki Demre Çayı nın taşıdığı alüvyonlardan oluşan küçük birikinti ovası üzerine kurulmuştur. Coğrafya İlçenin yüzölçümü 473. 220 dekardır. Bu alanın 319. 420 dekarı orman alanı, 500 dekarı mera, 99. 800 dekarı su yüzeyi, yerleşim ve kullanılmayan alanlar, 53. 500 dekarı da tarım alanıdır Ekonomi Demre nin verimli topraklarında geleneksel olarak turunçgiller yetiştirilir. Ayrıca seralarıyla Türkiye nin gözde bir turfanda sebze merkezidir. Bölgede yılda birkaç kez turfanda ürün alınabilmektedir. Burada yetiştirilen bir sivribiber türü de Demre Biberi olarak ün salmıştır. Seraların verimli Demre Ovası nda kapladığı alan 17. 000 hektardır. Noel Baba adıyla bilinen Aziz Nikolaus un uzun süre Demre de yaşamış olması, özellikle dış turizm açısından yörenin önemini artırmıştır. Tarih Likya Birliği nin merkezinde yer alan Myra, imparatorluk devrinde geçici bir süre metropol olmuş, Bizans zamanında ise 32 kilisenin bağlı olduğu bir dini merkez konumuna geçmiştir. 1987 yılında ilçe yapılmıştır. Önemli Yerler Burada kalıntıları bulunan antik Myra kenti yakınında, 4. yüzyılda yapıldığı sanılan Aziz Nikolaus Kilisesi nin kalıntıları vardır. Noel Baba nın ölüm yıldönümü olan 6 Aralık ta Demre de sanatsal etkinlikler yapılmakta, Ortodokslar tarafından da Noel Baba Kilisesi nde bir ayin düzenlenmektedir. Kentin 2 km. güneybatısında bulunan Çayağzı Plajı da, Demre nin önemli bir turizm merkezidir. Myra (Demre, Kale) Antik Şehirler Myra (Demre, Kale) Antalya'nın Kale (Demre) ilçesinde bulunan Kaş - Finike arasındaki çarpıcı kaya mezarlarıyla ünlü Myra'ya düzgün bir yolla kolayca ulaşılır. Aziz Nicholaos'ın piskoposluk yaptığı ve bu nedenle tüm Orta Çağ boyunca ününü sürdüren Myra önemli bir Lykia kenti olup isme "Yüce Ana Tanrıçasının yeri" anlamına gelmektedir. Lykia dilinde "Myrrh" olarak geçen Myra, Demre ovasını kuzeybatıdan çeviren dağların denize bakan yamacına kurulmuştur. Önce bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepeden kurulan şehir daha sonraları aşağıya inerek genişlemiş ve Lykia'nın çok önemli altı büyük kentinden birisi olmuştur. Kentin M. Ö. IV. yüzyılda basılan ilk sikkesi üzerinde ana tanrıça kabartması vardır. Antik kaynakların M. Ö. I. yüzyıldan itibaren Myra'dan bahsetmelerine rağmen, kaya mezarlarından ve bastıkları sikkelerden, şehrin en az M. Ö. V. yüzyılda varolduğu anlaşılmaktadır. Şehrin içinden geçen Demre Çayı (Myros) deniz ticaretini geliştirmiş ancak korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştur. Bu nedenle Myralılar limanları Andriake'de, nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalışmışlardır. M. Ö. 42'de Sezar'ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia'ya gelmiş, Xanthos'u aldıktan sonra komutan Lentulus'u para toplamak için Myra'ya göndermiştir. Myralılar buna karşı çıkmışlar ve kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlarsa da komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmiştir. M. S. 18'de Tiberius'un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina burayı ziyaret etmişler ve

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 25/124 Myralılar limanları olan Andriake'ye onların heykellerini dikerek kendilerine olan saygılarını göstermişlerdir. M. S. 60'da ise St. Paul Roma'ya giderken Myra'da gemi değiştirir. Eski kaynaklar Myra ile Limyra arasında gemi seferlerinin yapıldığını kaydederler. Lykia Birliği'nin metropolisi olan Myra M. S. II. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, burada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır. Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10. 000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır. Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason'un da Myra'nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz. Aziz Nicholaos'ın Myra'da başpiskoposluk yaptığı II. Theodosion (408-450) zamanında Myra'nın Lykia Bölgesi'nin başşehri olduğu bilinmektedir. Şehir VII. yüzyıldan başlayarak IX. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit'in komutanlarından birisi Myra'yı zaptetmiştir. 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında St. Nicholaos Kilisesi yıkılmıştır. Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı'nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine ve Myra'nın köy hüviyetine bürünmesine sebep olmuştur. Türkler bu bölgeye geldikleri zaman böylesine küçülmüş bir Myra bulmuşlardır. Tiyatronun üzerindeki dağda bulunan akropolde fazla birşey kalmamıştır. 1842'de Myra'yı ziyaret eden ve akropole çıkan Spratt burada küçük taşlardan başka birşey kalmadığını görmüştür. Roma Devri'nden kalma şehir surlarında yer yer Hellenistik Devir'den kalma ve hatta M. Ö. V. yüzyıla ait olan duvar kalıntıları bulunmaktadır. Tiyatronun yakınında şehre doğru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir kalıntıları görülmektedir. Myra'nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı. Bugünde bu kanalları görmek mümkündür. Myra'nın diğer yapıları bugün toprak altında olup gün ışığına kavuşacakları zamanı beklemektedirler. Myra'ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker. Çay ağzındaki Myra'nın limanı olan Andriake'nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura'dan birkaç km uzaklıktaki Gürses'te ise Trebenda antik kenti yer alır. Şimdi tiyatrodan başlayarak kaya mezarlarını ve St. Nicholaos Kilisesi'ni tanıyalım: Myra'nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur. Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır. Kaya mezarlarıyla ünlü Myra'da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır. Bu sayfanın hazırlanmasında İlhan AKŞİT'in "Işık Ülkesi LYKİA" kitabından yararlanılmıştır. Kaynak: http://www. kultur. gov. tr/tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cff060f3652013265d6506acf58093cab42 Myra - Noel Baba Kilisesi NOEL BABA Bütün dünyada Noel Baba olarak tanınan Aziz Nicholaos, Türkiye nin Akdeniz kıyılarında önemli bir Lykia kenti olan Patara'da doğmuştur. M. S. 300'e doğru Patara refah içindeyken kentte yaşayan zengin buğday tüccarının bir oğlu olur ve ona Nicholaos adı verilir. Doğduğunda göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve sundukları adakların bir meyvesi, fakirlerin bir kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiştir. Daha gençliğinde bile mucizeler yarattığına inanılır. Bu inanca göre inşa halindeki bir kilisenin yıkılmasıyla enkaz altında kalan Nicholaos, annesi ağlayıp inlerken, üzerine yığılan taşların altından sağlam olarak kurtulmuştur. Bir süre sonra babası öldüğünde büyük bir servetin tek mirasçısı olmuş ve servetini yoksullara yardım için harcamaya karar vermiştir. Bu sırada Patara'da önceleri çok zengin olan bir şahıs fakirleşmiş ve kızlarının çeyizini yapamayacak duruma gelmiştir. Çaresizlikten kızlarını satmayı bile düşündüğü bir anda, Nicholaos durumu görerek onlara yardım etmeye karar verir. Kendini belli etmemek ve aynı zamanda gururlarını kırmamak için kızların evine gece gider. Onlar uykuda iken büyük kızın açık olan penceresinden çeyizine yetecek olan bir kese altını içeri atar. Sabah parayı bulan büyük kız çok sevinir ve kötü durumdan kurtulur. Daha sonra ortanca ve küçük kızın çeyiz paralarını da karşılamak isteyen Nicholaos, pencereleri kapalı olduğu için bacadan atar. İşte Noel Baba'nın yılbaşında hediye bırakma öyküsü böylece doğar. İkonalarda ve resimlerde de Nicholaos'ın üç altın top ile gösterilmesi bu yüzdendir. Aziz Nicholaos'un yaşamıyla ilgili bir öykü de şöyledir; Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir. Nicholaos bir müddet sonra Patara'nın komşu kenti Myra'ya göç eder. Myra Başpiskoposu ölmüş yerine geçecek kişi üzerinde anlaşma sağlanamamıştır. Bunun üzerine sabah kiliseye ilk gelen kişinin başpiskopos

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 26/124 olması kararlaştırılır. Aziz Nicholaos kiliseye ilk gelen kişi olarak başpiskopos seçilir. Burada da mucizelerine devam ederek üç generali ölümden kurtarır. Diğer bir öyküsü ise şöyledir: 0 yıl Myra'da kıtlık çıkar. İskenderiye'den Byzantion'a mısır götüren bir filo Myra'nın limanı olan Andriake'ye uğrar. Nicholaos hemen limana koşar ve her gemi başına bir miktar mısır vermelerini ister. Gemiciler Byzantion'a vardıklarında istemeyerek verdikleri mısırların yerlerinde olduğunu hayretle görürler. Hıristiyanlara karşı olan İmparator Diocletianus ve Licinius zamanında Nicholaos da diğer Hıristiyanlar gibi bir ara hapsedilmiştir. M. S. 325 tarihinde Hıristiyanlık içindeki problemleri çözmek için İznik'teki (Nikaea) meclis toplantısına Myra Başpiskoposu olarak katılır. Yolda giderken bir handa öldürülerek salamura yapılmış üç çocuğu dirilttiği daha sonra Bonaventure adlı bir kilise adamı tarafından iddia edilmiştir. Ögrencilerin de koruyucusu olduğuna inanılan Aziz Nicholaos'un 6 Aralık 343'te 65 yaşında iken öldüğü sanılmaktadır. Myralılar onun adına bir kilise yaparak içindeki lahitte onu sonsuz uykusuna bırakmışlardır. Haçlı Seferleri sırasında 20 Nisan 1087'de Bari'den gelen tüccarlar kemiklerini çalıp Bari'ye götürmüş ve yaptıkları bazilikaya gömmüşlerdir. onun olduğu sanılan geride kalmış bir kısım kemik ise bugün Antalya Müzesi'nde saklanmaktadır. Noel Baba Kilisesi Aziz Nicholaos öldüğünde yapılan kilise veya şapel 529 yılındaki zelzelede yıkılınca daha büyük belki de bazilika tipinde bir kilise yapılmıştır. Peschlow, büyük apsisin güney tarafında eşit apsisli iki küçük mekân ile bugünkü binanın kuzey yan nefinin büyük kısmının bu ilk yapıya ait olduğunu tahmin etmektedir. Bu kilise VIII. yüzyılda zelzele veya Arap akınlarıyla yıkılmış, daha sonra tekrar yenilenmiştir. 1034 yılında Arap donanmasının denizden yaptığı akınlarla harap olmuştur. On yıl harap durumda kalan kilisenin 1042'de Bizans İmparatoru IX. Konstantin Monomakhos ve eşi Zöe tarafından tamir ettirildiği kitabesinden anlaşılmaktadır. XII. yüzyılda binaya bazı ekler yapılmış, kilise tekrar onarılmıştır. XIII. yüzyılda Türklerin eline geçen Myra'da, kiliseyi serbestçe ibadet etmek için kullandığını ve kilisede bazı onarımların yapıldığını anlıyoruz. 1738'de büyük kilisenin yanındaki şapel tamir edilmiştir. 1833-1837 yılları arasında Anadolu'yu gezen C. Texier, Myra'ya da uğramış ve kitaplarında kiliseden bahsetmiştir. Ondan on yıl kadar sonra 1842 yılı Mart ayında Teğmen Spratt ile Prof. Forbes de Myra'ya gelmiş, kilisenin bir krokisini çıkarmışlar ve kilisenin yanında bir manastırın olduğunu görmüşlerdir. 1853 yılında Kırım Harbi sırasında Ruslar kilise ile ilgilenmişler ve burada bir Rus kolonisi kurmak için Anna Golicia adındaki Rus kontesi adına toprak almışlardır. Ancak Osmanlı Devleti işin siyasî yönünü farkedince Rusların aldıkları toprakları geri almış, yalnızca kilisenin onarım istekleri kabul edilmiştir. Böylece 1862 yılında August Salzmann adında bir Fransız, Nicholaos Kilisesi'nin onarımı ile vazifelendirilmiştir. Bu restorasyonlar kilisenin aslını bozacak kadar kötü yapılmıştır. Bu restorasyon sırasında 1876'da bugün görülen çan kulesi de ilave edilmiştir. Birçok kentin koruyucu azizi olan Noel Baba'ya adanmış iki bine yakın kilise bulunmaktadır. O'nun yaşam öyküsü ve mucizeleri birçok kitapta yer almış, ancak en eskisi 750-800 yılları arasında Byzantion'da Stadion Manastırı Başkeşişlerinden Michael tarafından yazılmıştır. Şimdi biz Anadolu Bizans mimarisinin ilgi çekici bir yapısı olan St. Nicholaos Kilisesi'ni beraberce gezelim. Müze girişinden sonra taş döşeli yoldan aşağıya doğru inilir. İnerken Noel Baba'nın heykeli solumuzda yeşillikler içinde görülür. IV. yüzyılda burada bulunan tek kubbeli kilisenin güneyine VIII. yüzyılda haç şeklinde bir şapel ile kuzey tarafına da eklemeler yapılmıştır. Ayrıca 1862-63 senelerinde de binaya dış narteks ile iç narteksin bazı kısımları ilave edilmiştir. Binanın esas girişi batı yönünde olmasına karşılık biz gezi yönünde anlatmayı daha uygun bulduk. Bugün iki sütunu ayakta kalmış bir avludan bir iki basamakla Bizans Devri'nde ilave edilmiş güney nefine inilir. Haç biçimli bu bölümün doğu kısmında üç kemerli pencereye sahip bir apsis yer alır. Apsisin önünde orijinal stylobat ile ortasında altar kaidesi hâlâ görülür. Apsis nişinin içinde yer yer renkleri kaybolmuş ve belirsizleşmiş aziz figürleri vardır. Bunların altındaki küçük niş içindeki fresko Noel Baba'ya aittir. Bu bölüm ve esas kilisenin güneydoğu şapelinin tabanlarında farklı desenlerde mozaik panolar görülür. Batı yönünde merdivenlerin karşısındaki niş içerisinde İsa, Meryem ve Yahya freskoları vardır. Buradan iyi muhafaza edilmiş kapı çerçevesi bizi lahitlerin bulunduğu kısma, yani haç biçimli şapelin uzun kısmına çıkartır. Lahitlerin yer aldığı nişler içindeki freskolar bugün net olarak görülmese bile çeşitli aziz tasvirlerini içeren freskolar ile bezenmiştir. Kuzey duvarındaki ilk nişle sütunların üzerinde Meryem freskosu ilginç örneklerdir. Noel baba freskosunun bulunduğu ikinci niş sütununun ters konduğu yazılarından anlaşılmaktadır. Nişler içinde yer alan lahitlerden birinci niş içindeki akarthus yaprakları ile süslü Roma Devri lahdinin Noel Baba'ya ait olduğu kabul edilir. Hatta Noel Baba'nın denizcilerin de azizi olmasından dolayı lahdin üzerinin

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 27/124 balık pulu desenleriyle süslendiği söylenir. 20 Nisan 1087'de Bari'li korsanlar, Noel Baba'nın kemiklerini almak için lahdi kırmışlar, bazı kemikleri alarak Bari'ye götürmüşlerdir. İkinci niş ile karşısındaki nişte bulunan lahitler sadedir. Burada nişler içindeki lahitlerden başka yerde iki mezar daha bulunmaktadır. Buradan bir kapı ile kilisenin iri blok levhalarla döşeli avlusuna geçilir. Avluda ise bir niş içerisinde boşaltılmış iki mezar bulunur. Yanında bulunan mermer üzerinde haç ve çapa motifi Noel Baba için yapılmış olmalıdır. Solda duvar içine yerleştirilmiş mezardaki kitabede 1118 tarihi yer alır. Avludan önce dış nartekse, sonra üç kapı ile ana mekâna (naos) açılan iç nartekse geçilir. Burası gruplar halinde piskoposların resmedildiği freskolarla süslenmiştir. Buradan geçilen esas mekân üç kemerle yan neflere açılır. Ana mekânın güneyinde iki nef vardır. İkinci nefte niş içindeki lahitte Noel Baba'nın mezarı olduğu söylenir ise de üzerindeki kadın erkek kabartması bunun böyle olmadığını gösterir. Yan nefin karşısındaki niş içerisinde ise birbaşka mezar vardır. Kuzey nefin kubbesinde Hz. İsa ve 12 havarinin freskoları bulunur. Yanda ise yan nefin kazısı yapılmaktadır. Bu kazının yapıldığı nefin batı kısmında ise üç oda bulunur. Binanın ortasında pencereli ve kasnaklı bir kubbenin olması gerekirken, Salzmann yaptığı tamir sırasında mekânın üstünü kapatarak, kesme taştan kaburgalı büyük bir çapraz tonoz kullanmıştır. KEKOVA HAKKINDA Lykia bölgesinin kıyısında Demre nin (Kale) batısında yer alan Kekova kayalık bir adadır. Burası ismini ilk defa XIX. yüzyılın başında Cramer tarafından duyurmuştur. Çoğu kez de kaynaklara Kakava olarak geçmiştir. Kekova Adası ismini çevresindeki bölgeye de vermiştir. Ancak bu ada depremler sonucu deniz altında kalmış ve buraya batık şehir ismi de verilmiştir. Bu adanın yakınında Aperlai, batık Kent, Kaleköy deki Simena, Üçağızdaki Theimussa, Gökkaya koyundaki Istlada isimli antik kentler bulunmaktadır. En yüksek tepesi 188 m. karşısındaki anakara ile arasındaki kanal görünümündeki denizin derinliği ise 105 m. dir. Kekova adı son yıllardaki güncelliğinden dolayı turizm ve korumacılık alanlarında da sıkça kullanılır olmuş, Çayağzı'ndan (Andriake) yapılan tekne turları "Kekova Turu" olarak anılmaya başlamış, daha da önemlisi ada ve çevresindeki arkeolojik doğal koruma alanları "Kekova Sit Alanı" olarak adlandırılmıştır. Ada, hiçbir zaman karşısındaki iki küçük liman gibi kent özellikleri taşımamış, daha çok iki kenti perde gibi Akdeniz'e karşı koruyup denizcilerin sığınak, gemi inşaa ve onarım üssü olarak kullanılmıştır. Bu çevrede bugün "Batık Kent" olarak adlandırılan adanın kuzeybatı kıyılarındaki kalıntılar en az İ. Ö. 5. yy. 'dan beri ticari ve askeri üs olarak kullanılmış olan Kekova'nın en renkli köşesidir. Tersane koyu ise hem yüzülebilecek tek yer hem de Bizans dönemine ait bazilika apsisi ile arkeolojik kalıntıların en yoğun olduğu alandır. Yakınındaki batık kent olarak anılan köşede genellikle ana karaya oyulmuş yerleşim kalıntıları ve su içindeki temeller yer alırlar ki orijinal durumlarını canlandırmak için taşın yanında ahşap mimarinin de yoğun olarak kullanıldığını unutmamak gerekir. Sadece bu köşedeki yapıların batmış olması büyük bir ihtimalle deprem sonrası adanın bu köşesinden ana karaya doğru yatmasıyla açıklanabilir. Kaynak: http://www. kekova. gen. tr/kekova-hakkinda. htm

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 28/124 5. Gün: 27. 01. 2010 ÇARŞAMBA KAŞ PATARA XANTHOS FETHİYE (150 km) KAŞ'IN TARİHİ Arkeolojik buluntularla kanıtlanan Habesos adı, antik kentin en eski adıdır. Antik kent tarihte Antiphellos ismi ile anılmıştır. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıdır. Makedonya Kralı Büyük İskender'in, Anadolu seferi sırasında, Krallığın egemenliği altına girmiştir. İskender'in genç yaşta ölümünden sonra bölge, Seleukoslar'la Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir. Antik kent, Roma Dönemi'nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi'nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramış daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasını takiben Tekeoğulları Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Beyazıt zamanında topraklarına katmıştır. Antik çağlarda, bugün "Teke Yarımadası" olarak bilinen Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki yarımadada yurtlanan Likyalılar'ın, Hitit metinlerinde Lukkalılar olarak adlandırıldıkları ve İ. Ö. 2. binyıl gibi erken bir zamanda güçlü bir ulusal bilince sahip oldukları bilinmektedir. Luwiler'le akraba bu Anadolu halkında "Birlik" kavramı, daha İ. Ö. 15. yüzyıl sonlarında Anadolu halklarının Hititler'e karşı kurduğu Assuwa Konfederasyonu'na girişle vardır. Kadeş'te Mısırlılar'a karşı Hititler'in yanında olmaları, Homeros'un İlyada Destanı'nda Akha Hellenleri'ne karşı Troyalılar'ın yardımına koşmaları, bu bilincin "Anadolu bütünlüğüne" genişleyen somut göstergesidir. İ. Ö. 540 dolaylarında Perslere karşı direnemeyeceklerini görerek, eli silah tutamayan halkını Ksanthos Kalesi'nde toplayıp ateşe verdikleri ve askerlerin son kişiye kadar çarpışarak özgürlük uğruna benzersiz bir kahramanlık destanı yazdıkları Herodot'tan okunur. Bunun kendilerini birliğe taşıyan ulusal dayanışma bilincine dönüşmesi, İ. Ö. 5. yüzyılda Pers ve Atina egemenliğini içlerine sindiremeyişle ve salt bazı kentlerin kendi aralarında birleşmesi biçiminde sürer; Atinalı İsokrates'in İ. Ö. 4. yüzyıl başlarında, "Likyalılara hiçbir zaman hiçbir kimse bey olamadı" demesi de bundandır. Likyalıların erken tarihlerde Anadolu halklarıyla ve kendi aralarında birleşerek sergiledikleri bu ulusal bilinç, İ. Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında resmen kurumsallaşmıştır. Ve sonuçta, özünde Likya kentlerinin ve vatandaşlarının demokratik bir yasa çerçevesi içinde oylama esaslı seçimle yönetilmelerine dayanan 'Likya Birliği' kurulmuştur. Çünkü İ. Ö. 187-168 arası süreçte Rhodos'a karşı bağımsızlığı hedefleyen başkaldırı ve ayaklanmalarda tüm ülkeyi saran birlik ve beraberlik ruhu doruğa ulaşmıştır. İ. Ö. 168/67 yılında kazanılan özgürlüğün ardından da bu tarihsel karara varılmıştır. Çağdaş batı yönetimlerine örnek olan bu "birlik" anayasası antik dünyada tektir. İ. Ö. 507'de kurulan ve sözde batı dünyasının ilk demokratik hareketi olan seçmeci ve ayrıcalıkçı Atina Demokrasisi yanında, çoğulcu yapısı ve hakça yönetim biçimiyle gerçek anlamda uygulanan ilk demokrasi olma önemiyle farklıdır. Bu nedenle de Montesquieu'yü çok etkilemiş, 1748'de basılan 'De L'Esprit des Lois' kitabında ünlü Fransız tarihçisi ve filozofu bu yasayı demokrasi bağlamında, "antik dünyanın en mükemmeli" sözleriyle övmüştür. Ve 1787'de Amerika Birleşik Devletler Anayasası'nın biçimlenişinde, özellikle Alexander Hamilton ve James Madison'un konuşmalarıyla, çağdaş bir model öneminde baş etken olmuştur. Likya Birliği antik çağlarda bilinen ilk ve tek birlik değildir, öncesinde İ. Ö. 8. yüzyılda Anadolu'da "İyon Birliği" ve ardından Yunanistan'da çok sayıda yerel birlikler kurulmuştur. Bunların çoğunda, Akha, Teselya ve Makedonya birlikleri gibi, farklı etnik gruplar bir araya gelmişler ve bir birlik oluşturmuşlardır. Likya Birliğini bunlardan ayıran en önemli ve belirleyici fark, "ulusal" olmasıdır; çünkü birliği oluşturan kentlerin aynı soydan halklar olarak ortak bir tarihi geçmişi ve kültürü vardır. Tarih boyu ödünsüzce sahiplendiği özgürlük uğruna, en son Rodos'a karşı kazanılan bir bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş bir "Cumhuriyet' gibi algılanmalıdır. Devlet yapısı, antik çağ birlikleri arasında en demokratik olanıdır; çünkü Yunanistan birliklerinin milletvekilleri ve meclis başkanları genelde asker kökenli iken, Likya'da yöneticiler ve milletvekilleri daha çok sivillerden oluşmaktaydı. Atina demokrasisinde başkanlar "ömür boyu" o görevde kalma hakkına sahipken, Likya'da başkanlar bir yıllığına ve her seferinde bir başka kentten seçilmekteydi. Ve de antik çağ birliklerinin hiç birinde kadın üye bulunmazken, Likya Birliği'nde kadınlar olasılıkla meclis başkanı seçilebilmekteydi.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 29/124 Romalı tarihçi Livius, Patara'yı "Likya Birliği'nin merkezi" olarak tanımlamıştır. 1988'de başlayan Patara kazılarının daha ilk yılında, Tiyatro'nun kuzey karşısında ve yönü doğudaki Agora'ya dönük görkemli kalıntının ancak bir Birlik Meclisi olabileceği savlanmış; 2000 yılında başlanan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan tiyatro benzeri mimarisi ve önündeki revakta ele geçen, değişik kentlerden Lykiarkhların heykelleri için yazılmış, çok sayıda kaide yazıtı ile bu görüşün doğrulandığı düşünülmektedir. http://www. kas. bel. tr/tarihi. aspx Antiphellos:Antik kentten günümüze ulaşan eserlerin başında şehrin kuzeyinde kayalara oyulmuş mezarlar ile dört bir tarafa serpilmiş Likya lahitleri gelir. Lahitlerin en görkemlisi, bugün Uzunçarşı Caddesi'nde bulunan ve halk arasında Kral Mezarı olarak adlandırılan Likya Yazıtlı Anıt Mezar'dır (M. Ö. 4. yy. ). Antiphellos'da bulunan önemli eserlerden bir tanesi de Kaş Antik Tiyatrosu' dur (M. Ö. 1. yy). 4 bin kişilik seyirci kapasitesine sahip olan yapı M. S. 2. yüzyılda onarım görmüştür. 26 basamaktan oluşan tiyatronun sahnesi yoktur ve yapının en önemli özelliği Anadolu'daki denize cepheli tek tiyatro oluşudur. Tiyatronun kuzey-doğusunda Akdam olarak adlandırılan dor tipinde M. Ö. IV. yüzyıla ait ev tipi bir mezar vardır. Yapı, doğal kaya kesilerek yapılmıştır. 3. 5 metre yüksekliğindedir ve içerisinde elele tutuşarak dans eden 24 kız figürü bulunmaktadır. Hastane Caddesi üzerinde, dış yüzü muntazam kesme taş kullanılarak yapılmış olan Tapınak bulunur. Yapının temel taşlarının Roma Dönemi'nden kaldığı tespit edilmiştir. http://antalya. kultur. gov. tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cffc528ae8c1c09bbce7a68898aa874493b& LİKYALILAR Anlatımlara göre Likyalılardan; "Likyalılar Girit ten gelmedir. Eskiden Girit te barbarlar otururdu. Europe nin oğulları Sarpedon (Likya nın kahraman Kralı) ve Minos Girit Krallığı için savaşmışlardır. Minos, savaşı kazanınca Sarpedon u yandaşlarıyla birlikte Girit ten kovdu. Bunlar Asya ya Milyas a geldiler. Bugün Likyalılar ın oturduğu toprakların adı Milyas idi. Milyaslılar a Solymler denirdi. Likyalılar Milyas a geldiklerinde Termil adını taşıyorlardı. Bugün de komşuları onlara Termil (Termilai) der. Ayrıca Hitit ler Likya dan Işığın Ülkesi diye sözetmektedirler. Atinalı Pandian oğlu Lykos (Lycos:Yunanca Kurt demektir. ) da kardeşi Aigeus tarafından sürülmüş, o da Likya ya Sarpedon un yanına gelmiştir. İşte bu Lykos (Lycos) dan kinaye ile Termiller e Likyalılar denmiştir. " şeklinde söz edilmektedir. İnsanların ölümden sonra da yaşamlarını sürdürdükleri ve bu nedenle de ölümden sonra da yaşamlarındakine uygun bir konut yaptırma inançları birçok kültürde olmasına karşın, hiçbir yerde Anadolu daki kadar yaygın bir şekilde görülmemektedir. Ölüyü eve benzer bir mezara gömme adeti Anadolu da İ. Ö. 3. Binin 2. yarısından başlayarak Roma İmparatorluk devrinin sonlarına değin kesilmeksizin sürmüş ve bunun sonucunda da mimari anlamdaki birçok mezar yapısı oluşturulmuştur. Anadolu da görülen değişik mezar tiplerinden birisi de Lahit tir. Likyalılardan günümüze ulaşan eserlerin başında Likya Kentlerinin bazılarında kayalara oyulmuş mezarlar ile dört bir tarafa serpilmiş Lahitler gelir. Bu Lahitlerin en görkemlisi bugün Kaş (Andifli) ta Uzunçarşı Caddesinde bulunan ve halk arasında Kral Mezarı olarak adlandırılan Likya Yazılı Anıt Mezardır. (M. Ö. 4. yy. ) Eser, tek bloktan oluşmuştur ve üzerinde sekiz satırlık Likya dilinde (Bazı kaynaklarda Likçe'de denmektedir. ) kitabe vardır. Günümüze iyi bir konumda gelen ve tek bir bloktan yapılmış olan bu lahdin 1, 5 m. uzunluğundaki alt kısmında boncuk motifleri ve sekiz satırlık Likçe bir kitabe vardır. M. Ö. IV. yy. a tarihlenen bu mezarın kitabesi okunamadığından kime ait olduğu anlaşılamamıştır. Bu kaidenin üzerine dikdörtgen prizma şeklindeki anıtın sandukası oturtulmuştur. Kapağın kuzey-batı alınlığında sopasına dayanmış, sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, üzgün görünümlü bir erkek ile bir kadın figürü işlenmiştir. Güney-doğu alınlığında ise ayakta duran ve uzun bir manto giymiş bir kadın figürü görülmektedir. Ayrıca lahit kapağının her iki yanına da aslan kabartmaları işlenmiştir. Kapağın batı tarafı pencere şeklindedir. http://www. kas. bel. tr/tarihi. aspx Patara (Ovagelemiş): Kaş'a 41 km. mesafededir. Antik kent, limanın doğu yakasında geniş bir alana yayılmış durumdadır. Kent ve limanı, yaklaşık 3 km. uzunluğundaki vadinin girişindedir. Patara Limanı, Xanthos (Eşen) Çayı'nın getirdiği alüvyonlarla dolunca bugünkü görünümünü almıştır. Kentin adından ilk kez Herodotos söz eder. Rivayete göre Patara, kentin kurucusu, Su perisi Lykia ile Apollon'un doğduğu yerdir. Şimdilik şehrin tarihi M. Ö. VI. ve V. yüzyıla kadar çıkarılmaktadır. Şehir Bizans Dönemi'nde de önemli bir konum edinmiştir. Zira 'Noel Baba' olarak adlandırılan Saint-Nicholas Patara'lıdır. Hz. İsa'nın havarilerinden Saint Paul, Roma'ya gitmek için Patara'dan gemiye binmiştir ve Patara,

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 30/124 Erken Hiristiyanlık Dönemi'nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Patara'ya girilirken yol üzerinde Likya tipi Roma Devri mezar anıtları görülür. Girişte üçgözlü Zafer Takı, sular altında kalmış üç nefli Liman Kilisesi ve Hurmalık Hamamının kalıntıları vardır. Bunun 100 m. ilerisinde son kazılarda Likya şehirleri arasındaki mesafeyi gösteren yol kılavuzu bulunmuştur. Klavuz, Dünya karayollarının en eski ve en kapsamlı yol levhasıdır. Antik kentte yer alan Vespasianus Hamamı M. S. 69-79 yılında inşa edilmiştir. Hamamın yanındaki patika izlenirse, Patara' nin mermer döşeli ana caddesine ulaşılır. Caddenin ilerisinde Bizans Kalesi'nin geniş duvarları ile karşılaşılır. Bu kalenin doğusunda Korint Tapınağı ve baıi ucunda Bizans Kilisesi yer alır. Patara Tiyatrosu (M. Ö. 2. yy. ) bir yamacın eteğine kurulmuştur ve tahmini 10. 000 kişiliktir. Tiyatronun kumla kaplı olan bölümleri temizlenmiş ve yapı ortaya çıkarılmıştır. Patara antik kentinde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları devam etmektedir. Patara Plajı, 18 km. uzunluğu (en dar 280m. en geniş bölümü 1500 m. ulaşan ölçümü) ile Türkiye'nin en uzun kumsalına sahip plajıdır. Çevre Bakanlığınca 'Özel Çevre Koruma Bölgesi' ilan edilen Patara plajı, Caretta-Caretta deniz kaplumbağalarının üreme alanıdır. Bölgede, Caretta-Caretta' ların üreme dönemlerinde kaplumbağaların ekolojik ortamlarının devamı için, koruma tedbirleri titizlikle uygulanmaktadır. Turistik bir yöre olan Patara' da çok sayıda konaklama tesisleri, otel, motel, pansiyon, alışveriş merkezleri ve leziz yöresel yemeklerin yapıldığı restoranlar bulunmaktadır. Ayrıca seracılık da büyük gelişim kaydetmiştir. http://antalya. kultur. gov. tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cffc528ae8c1c09bbce7a68898aa874493b& Xanthos:Kaş'a 45 km. mesafede Kinik beldesindedir. Eşen Çayı'nın doğu kıyısında kurulmuş, Likya Birliği'nin başkentidir. Kentin akropolisinden elde edilen yüzey buluntuları yerleşme tarihinin M. Ö. 8. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koyar. Antik kentteki ilk araştırmalar 1838'de İngiliz Charles Fellows tarafından yapılmıştır ve ne yazık ki görkemli mezar anıtları, Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı, Payave lahdi, Aslanlı Mezar, British Museum'a kaçırılmıştır. Kent surları Roma ve Bizans Dönemleri'nde onarılarak çeşitli ilavelerle güçlendirilmiştir. Güneyde, M. Ö. 2. yüzyıla ait kapı yer alır. Bu kapının arkasında İmparator Vespasianus'a ait dor düzenli Zafer Kemeri görülür. Güneybatıda kentin ilk kurulduğu yer olan Likya Akropolisi vardır. Artemis'e ait olduğu düşünülen bir tapınağın kalıntıları ile bir Bizans Kilisesi akropoliste bulunur. Kuzeydeki Roma Akropolisinde ise görkemli bir manastır dikkati çeker. Tiyatro, Roma Dönemi'ne aittir ve 2. yüzyıla tarihlendirilir. Xanthos Antik Kenti Fethiye-Kas karayolu üzerinde Fethiye'ye 46 km. uzakliktaki Kinik Köyü'nde yer alir. Sehir Xanthos nehri (bugün Esen Çayi) kenarindaki ovaya hakim iki tepe üzerinde kurulmustur. Ilki Esen Çayi'nin kenarindan sarpça bir kayalik seklinde yükselen surla çevrili Likya akropolü; ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve genis olan Roma akropolüdür. Xanthos kenti, birçok önemli özelliklerinin yaninda tarihi en çok acilarla dolu kent olarak bilinir. Tarihçiler, kentin birçok kez yerle bir oldugunu veya yandigini fakat yeni sehrin küller arasindan yeniden yeserdigini yazarlar. Likya'nin baskenti olan Kanthos'un adi, Likya yazisi ile yazilmis kitabelerde ARNNA olarak geçer. Homeros, Sarpedon yönetimindeki Xanthos'lularin Troya savaslarina katildiklarini yazar ki bu olay sehrin en eski yazili tarihine isaret eder. Sehir, M. Ö. 546'da Pers kumandani Harpagos tarafindan kusatilir. Xanthos'lularin kahramanca karsi koyup direnmelerine ragmen çaresiz duruma düstüklerinde, kadin ve çocuklarini öldürüp sehri atese vererek insansiz ve harap bir sehri Harpagos'a birakirlar, bu toplu intihardan o sirada sehirde bulunmayan 80 aile kurtulur ki sehirlerini yeni gelen göçmenlerle yeniden kurarlar. M. Ö. 475-450 arasinda Xanthos, bu kez yangin felaketi ile karsilasir. Kazilarla da belirlenen bu yangin katindan sonra sehir büyük bir gelisme göstererek bati dünyasi ile özellikle de Atina ile sicak iliskiler kurar. Büyük Iskender'in seferi sirasinda Xanthos'lular Pers Harpagos'a oldugu gibi direnme göstermisler. M. Ö. 309'dan itibaren misir hanedani Ptolemaios'larm, ardindan birçok Likya sehri gibi Suriye Krali III. Antiokhos'un egemenligini kabul etmek zorunda kalmislardir.