BİR SG P DERGİSİDİR I TEMMUZ 2015

previously on BİR SG P DERGİSİDİR I TEMMUZ 2015

PAUSE II Önsöz 4-5 Mahalleden Arkadaşlar 6-7 Bir Çekim Ekibi Haziran a Kaç Şehir Sığdırır? 8-9 Kolej Takımı 10-11 Ofiste Değilsek 12-13 Kapalı Devre Takımları Bir Arada Tutuyor 14-16 Content is the King?! 18-19 Bir de 20-21 Kurgu Ekibinden Uzun Metraj 22 Çalışmıyorsak 25

ÖNSÖZ Bu dergi biz 10 yıl önce kurulduğumuzda küçük bir bülten olarak başlamıştı. Birlikte çalıştığımız tüm dostlarımıza yolladığımız bu bültenle aramıza, yoğunluğumuz ve biraz da büyüme hızımız girdi. Kendisini, sayfalarını ve satırlarını birgün yeniden doldurmak üzere rafa kaldırmıştık. Bazı işler, projeler, hatta eserler kendi zamanını kendi belirliyor. Malzeme olsa da mevsimi, havası ve boşluğuna göre beklemek gerekiyor. Tam mevsimiydi Previously on SG P nin, kendi kendini yazdırdı, doldurdu. Hiç zorlanmadan kendi renklerini birleştirince, biz de yeniden sizlerle aramızdaki maillere alternatif bir bağ olacak bu derginin dönmesine fırsat verdik. Biz birbirimizle maillerimizde konusuna mutlaka oku, çok başarılı, mükemmel diye yazarak paylaştığımız ne varsa burada toplarken bu sefer sizi de bu trafiğimize eklemiş oluyoruz. Selda Gülay Kaplan

MAHALLEDEN ARKADAŞLAR Duygu Komecci Selçuk Aydemir, İşler Güçler, Kardeş Payı, Düğün Dernek gibi absürt hikayelerin senaristi. Mahalleden Arkadaşlar da kendisinin ilk kitabı, ayy sıcacık bir mahalle hikayesi gibi klişe ve bir o kadar da yalan bir tanımlamayı, kalabalıkta okurken beni sesli güldürmüş bir kitaba yakıştıramıyorum. Klavyesi pek sıcak, oldukça komik ve çok akıcı. Mahalleden Arkadaşlar, arada döner bakar da gülerim diye, altını çize çize okuduğum bir hikaye. 9 Yaşındaki bir çocuğun, sosyolojiden bir haberken yaptığı sosylojik tespitler, yediği dayaktan çıkarttığı karakter analizleri ve tüm girişimci ruhunun sizde yaratacağı duyguyu tanımlamam zor. Bunun için çocukluk anılarınıza ihtiyaç var. Ama sesli güleceğiniz kesin bilgi. Tabletlerin, akıllı telefonların olmadığı 90 lar Belki de çocukların çocuk olduğu, çocuk gibi oynadığı son yıllar Küçükçekmece nin küçük bir mahallesinde kendisine idol olarak gördüğü mahallenin reyisi İsmet in gözüne, dahası çetesine girmek için bin bir takla atan Selçuk un, bu uğurda iki arkadaşıyla birlikte çete kurup mahallenin altını üstüne getirmesinin mizah dolu hikâyesi 9 yaşındaki bir çocuğun para kazanmak için bulduğu akıl almaz yöntemleri, yediği kazıkları, hayal kırıklıklarını, başarma hırsını ve bu hırs uğruna yaşadığı trajikomik anıları.. Bu da damağınıza bir parmak keyif çalmalık paragraf; O yıllarda hayatımda en büyük otorite kuşkusuz annemdi. İstiklal mahkemeleri yetkisine sahip, kafasına göre karar verebilen, kestiği parmağın acımadığına, acırsa da kendi öptüğünde geçtiğine inandırmış; yasama, yürütme ve yargı organıydı. Bazı ailelerin çocukları temyize gidip kararı babalarına bozdurabiliyordu, ama bizim evde babamın rolü annemin önüne koyduğu kararları imzalamaktan öteye gidemiyordu. Selçuk Aydemir/Mahalleden Arkadaşlar Kitabı sektör dilinde özetlersek, üç çocuğun mahalle içi yasadışı organizasyon çabaları, gelecekte bir start-up dâhisi olabilecek bir ufaklığın mahalledeki network çalışmalarını ve kendisiyle beraber zeki ama çalışmıyor kategorisinde teselli edilecek Mete ve Serkan nın ara sokak hikayelerini anlatıyor. Siz bu soğuk ve samimiyetsiz beyaz yaka özeti ciddiye almayın, biz size kitabı kendi dilinde özetleyelim;

MUTFAKTA.. 1 ÇEKİM EKİBİ HAZİRAN AYINA 10 ŞEHİR SIĞDIRIRSA NE OLUR? Belirtiler; Sağ omuzda boşluk hissine dayalı kıpırdanma. Ofiste resepsiyon arama. Ofis içi navigasyon kullanımı, Muhabiri kaybetmeye dayalı panik. İlk müdahale nasıl yapılır? İlk müdahalede kahve hayatidir, mutlaka siyah bir kahve ile karşılayarak düzenli çalışma ortamına uyum sağlamalarına yardımcı oluyoruz. Kahve beyne ilk uyarıları verdikten sonra ekibimizi hemen kurgu ekibine yönlendirip, çekilen görüntülerin güvenliği için yedekleme ve akatarımını sağlarız. Ekibimizi bu yorucu aydan sonra ofisteki ilk gün Arçelik için Seda Öğretir çekimi ile karşılayarak olası bir boşluğa düşme durumunu engelliyoruz. Bu hızlı geçişin sebebi boşluktan dolayı herhangi bir kötü alışkanlığa yönelmesinler. Sonraki ayın planlamasını yapmadan önce mutlaka kameralarını ellerinden alarak bir süre özlem oluşması için ortam yaratıyoruz.

TEMMUZ EKİBİ BİLGİ YDİ SG P Workshop un Temmuz ayı misafir ekibi İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya ve İletişim Sistemleri bölümünde okuyan beş başarılı arkadaşımızdı. Bizim için onların üretim ve öğrenme süreci kadar bir başka değerli ölçüt daha vardı; sektörü sevmeleri. Fakültelerinde öğrendikleri sektörün ideal haliyle, sahadaki gerçeklik arasında bir hayalkırıklığı yaşama ihtimalleri de vardı.çalışma hayatına attıkları bu ilk adımda onları mesleklerinden ve sektörden nefret ettirmemiş, aksine aralarındaki bağı güçlendirmiş ve hedeflerine katkıda bulunmuş olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Genç beyinler SG P için tecrübesizliği değil, her zaman enerjiyi ve yeniliği ifade etmiştir. Bu yüzden SG P olarak sadece yol göstermek, öğretmek için değil, zihinlerindekini hayata geçirebilmeleri için de şans verilmesi gerektiğine inandık hep. Bu fikirden yola çıkarak SG P de genç ekipler için düzenlediğimiz workshop etkinliklerimizin, Temmuz ayı ekibi İstanbul Bilgi Üniversitesi, İletişim Fakültesi öğrencileri oldu. Medya ve İletişim Sistemleri bölümünün beş başarılı öğrencisi geçtiğimiz ay SG P içerik ekibi ile birlikte çalışma fırsatı yakalayarak, sektörü ve kapalı devre yayıncılığını mutfağında görüp, deneyimlemiş oldu. İçerik ekibimize dahil ederek, bu genç ekibe hayalleri için bir yol açarken, onlar da bize enerjileri ve taze bakış açılarıyla ticari kaygılardan bağımsız içerikler hazırladılar. Biz bu enerjinin sadece içeride kalmaması, birlikte çalıştığımız müşterilerimize de geçmesi için onlara hem Türkiye nin hem de dünyanın sayılı markaları için çalışabilmeleri adına bazı ön eğitimler de verdik. Hayallerini hedefleri haline getirebilmek için öncelikle eğitime birlikte çalıştığımız markaları ve kurumları tanıtmakla başladık. Tecrübenin getirdiği empirist bir tavır sergilemenin, gelecekteki meslektaşlarımıza haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Biz SG P olarak daha rasyonalist yaklaşmaktan yanayız, bu sebeple de genç yaşlarına rağmen, jenerasyonlarından getirdikleri vizyonlarına müdahale etmeden, özgür fikirlerini kısıtlamadan, ilk brief ve projelerini verdik. Bir kez daha gördük ki, sınırlar doğru şekilde kaldırılınca, talepler baskısız ve açık bir dille ifade edilince ortada kalan yaratıcılık ve özgünlük bizi istediğimiz ritme biraz daha yaklaştırıyor. İlk projelerinin sonunda biz her ne kadar yeteneklerini ve başarılı olabilecekleri alanları öngörsek de, onların da SG P de farklı alanları tanımaları için stüdyodan, grafiğe, kurgudan, saha ekibine kadar her alanda bilgi almaları için ekiplere dağıttık. Bu dağıtım sonunda yaptıkları bireysel çalışmalarına göre de yaz için de en başarılı olanlara staj şansı verdik..

OFİSTE DEĞİLSEK.. Yıllık izinlerinde rotaları Bodrum u gösterenlerden Tapas severleri bu sayfada biraz tutmak istiyoruz. Alışıldık ve bıkıldık Bodrum mekanlarına, bildik tatlara, standart kalabalığa ve notaları gürültüde kaybolan müziğe doyanlar için bir alternatifimiz var; La Pasion Ristorante Espanol Bodrum. Merkezde, dışarıdan çok dikkat çekmeyecek, begonvillerle süslenmiş dar bir ara sokakta gizlenen, tıpkı adı gibi net bir İspanyol La Pasion. LA PASION RISTORANTE ESPANOL BODRUM DAYIZDIR Taş bir binanın avlusunda, loş ışıklandırması, hafif İspanyol ezgileri ve Sangria kadehi de dahil kırmızı detayları ile müdavimleri olan bir mekan burası. Yüksek sezon sayılan yaz boyunca 7 den sonra her masanın talibi olmasının yanında, Mart ta bile gitseniz rezervasyonsuz yer bulmak için şansa ihtiyacınız var burada. Salmon tartar con salsa sneldo, Albondigas, Pincho de Cerdo ve yengeçli kırmızı biber dolması Tapas menüsünde mutlaka denemeniz gerekenler. Sangria da sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır ama yine de sek kırmızı bir şarabın yemeklerine eşlik etmesini isteyenler için menüleri oldukça geniş. Madrid i aratmayacak lezzette Paella seçenekleri, Barcelona rezervasyonuna mecburiyeti kaldıracak Tapas ları ve geniş şarap menüleriyle başarılı bir profil çiziyor bu küçük İspanyol. Adres: Atatürk Caddesi, Uslu sokak No:8/Bodrum.

KAPALI DEVRE YAYINLAR TAKIMI BİR ARADA TUTMAYA DEVAM EDİYOR Kurumsal bir şirketin, iletişimini kişiden kişiye aktarım yoluyla gerçekleştirmesi, bu iletişim ve teknoloji çağında dumanla haberleşmeden farksız kalıyor. Zira bu aktarım iletişimin kuvvetlenmesini engellediği gibi, aktarımda yarattığı anlam kayıplarıyla da kuruma zarar verebiliyor. Kaltrua nın 2014 yılında bu konu üzerine yaptığı araştırmalar kurum çalışanlarının video içeriğe bakış açısını, hem bireysel, hem de kurumsal kimlik üzerindeki etkilerini sayılarla açıklıyor. Mevcut teknoloji ile içeriği sunabileceğiniz araçlar ne kadar artmış ve hızlanmış olursa olsun, henüz bir televizyon yayınının tüketilme ve algılanma hızına gelebilmiş değil. Son iki yılda bu alanda yayınlanmış makaleler şirketlerin iletişim alanında kurum içi yayınların bir tür ihmal edilmiş PR projeleri olduğu kanısında.

Bugün markalar farklı araçlar üzerinden, çeşitli içerik ve reklamlarla müşteriye ulaşırken, içerideki çalışanına müşteriye olduğu kadar yakın duramıyor. Bu durum ise hem iç iletişim adına, hem de marka kimliği adına bir tür açık olarak algılanıyor. Sadece haberdar olma adına değil, yönetimsel olarak da bir iletişim fonksiyonu olarak tanımlanan kurum içi yayınlar, mail yoluyla şirket içinde sağlanması amaçlanan haber akışının en hızlı ve etkili hali. Türkiye ye baktığımızda SG P nin yayın hazırladığı uluslararası markaların ve kurumların hepsi için kurum içi iletişimin en önemli ayağı kendi yayınları. Uzun aralıklarla yapılan toplantılar ya da nadiren düzenlenen etkinliklerin en büyük amacı bütünlüğü sağlama ve bir olma duygusu yaratmaktır. Fakat, nadiren verilen bir olma mesajının kalıcılığı ve yaratmaya çalıştığı ne yazık ki oturtamadığı marka kimliğinin, ofiste duran ve düzenli yayın yapan televizyon kadar sağlaması mümkün değil. Kurumsal bir şirketin, iletişimini kişiden kişiye aktarım yoluyla gerçekleştirmesi, bu iletişim ve teknoloji çağında dumanla haberleşmeden farksız kalıyor. Zira bu aktarım iletişimin kuvvetlenmesini engellediği gibi, aktarımda yarattığı anlam kayıplarıyla da kuruma zarar verebiliyor. Kaltrua nın 2014 yılında bu konu üzerine yaptığı araştırmalar kurum çalışanlarının video içeriğe bakış açısını, hem bireysel, hem de kurumsal kimlik üzerindeki etkilerini sayılarla açıklıyor. Bugün markalar farklı araçlar üzerinden, çeşitli içerik ve reklamlarla müşteriye ulaşırken, içerideki çalışanına müşteriye olduğu kadar yakın duramıyor. Bu durum ise hem iç iletişim adına, hem de marka kimliği adına bir tür açık olarak algılanıyor. Sadece haberdar olma adına değil, yönetimsel olarak da bir iletişim fonksiyonu olarak tanımlanan kurum içi yayınlar, mail yoluyla şirket içinde sağlanması amaçlanan haber akışının en hızlı ve etkili hali. SG P olarak 10 yıllık yayın sürecimizde bizim bulgu olarak eriştiğimiz, kendisi için yayın yapan markalarımızın da deneyimlemiş olduğu bazı gerçekler çıkıyor ortaya; kurumsal televizyonun şirket çalışanlarına kazandırdıkları.bizim bu iki taraf adına da gözlemlediğimiz ve edindiğimiz veriler içinde en önemlileri ve en büyük değişime sebep olanlar ise şöyle: -Verilen eğitim ya da seminerlere mesaj ekranlarından, yayın esnasında katılım sağlayabilmeleri. -Kurumsal yayınları ofisteki masalarından takip edebilmeleri ve eğitimlere katılabilmeleri. -Şirketin en üst kademelerinde yer alan yöneticilerin mesaj ve beklentilerini ilk ağızdan duyabilmeleri ve böylelikle şirketin en üst hedeflerine ulaşma konusunda ortak bilinç geliştirebilmeleri. -Yayındaki interaktivite, yorum ve önerilerini yayın esnasında paylaşabilmeleri. Şirketin en güncel ve ani kararlarına internetin olduğu her yerden erişebilmeleri. Mevcut teknoloji ile içeriği sunabileceğiniz araçlar ne kadar artmış ve hızlanmış olursa olsun, henüz bir televizyon yayınının tüketilme ve algılanma hızına gelebilmiş değil. Son iki yılda bu alanda yayınlanmış makaleler şirketlerin iletişim alanında kurum içi yayınların bir tür ihmal edilmiş PR projeleri olduğu kanısında.

AMA NEDEN? Tüm dünya içerik pazarlamasına CONTENT IS yönelirken, viral reklamların seviyesi ve stratejisi hem kalite anlamında, hem de kurgulanma yönteminde ilerlerken, Türk markalarını içeriğe çekme çabamızın sebebini anlatalım istedik. KING?! Beyaz yakanın ve dijitalcinin aşina olduğu bir cümle Content is King. Ziyadesiyle göstere göstere yapılan reklamlar ve biraz amatör, biraz da çalakalem yerleştirilmiş ürünler artık insanlar üzerinde tadı ile birlikte etkisini de kaybetme eğiliminde. Reklamın yaratıcılığı kadar, inandırıcılığının da marka imajı açısından ne derece önemli olduğu reklam endüstrisi adına en hayati kurallardan biri. Reklamın konusu ve konsepti ne olursa olsun içerik aslında en kritik noktadır. Çünkü, vermek istediğiniz ürün ve reklam mesajının en sübliminal halidir içerik ve bugün devreye sokmak konusunda biraz aceleci olunması gereken bir dönemdeyiz. Bunu sadece reklam başlığı altında incelemek de eksik değilse bile hatalı bir yaklaşım olur. İçerik, sadece reklam değil çoğu zaman da altını doldurduğu kurum ve başlık için bir tür kimliktir. İçerik her zaman önemliydi, ancak dijitalleşme, sosyal medyanın geldiği nokta ile iyice başrole geçti. Sektör olarak da, dünya olarak da McLuhan ın Global Village teorisi yolunda ilerleyişimiz, oluşturulan içeriğin etki etme alanını uçsuz bucaksız sınırlara ulaştırdığı gibi, önlenemez bir gücü de yükledi. Artık müşteri markadan ona fayda sağlayacak, ipucu niteliğinde kendisine değer katacak, zaman zaman onu eğlendirecek, kendisiyle iletişim kuracak içerikler arayışında. Bu içerikler çoğu zaman müşteriye yeni bir kimlik ya da statü kazandırarak markayla arasında geleneksel reklamın kuramadığı bir sadakat ve bağ kurar. Bu ihtiyacı karşılamak zorunda olan marka ise bu fırsatı kullanarak reklamını yapabilir. Ancak temel amaç reklam yapmak değil, müşteriyi elde tutmak ve algısını yönetmektir. Bugün içerik sağlayıcılığını yaptığımız her kurum ve markada vardığımız en önemli sonuçlardan biri de, markanızın hangi içeriği ürettiği kadar ne tür içerikleri takip ettiği de çok önemli. Kapalı devre yayınlarda kurumsal haberler kadar, kurum kimliğine yakışan ve marka imajına uyumlu dış haberlere olan hassasiyet ve ilgimiz de bu sebepten. Çalışanlarına dünyanın farklı noktalarından, benzer sektör haberlerini iletirken bu haberlerin olabildiğince profesyonel fayda sağlayacak bilgiler vermesine dikkat ediyoruz. Çünkü hakkınızda üretilen içerikler kadar, sizin tarafınızdan sunulanlar da duruşunuz ve kimliğiniz açısından hayati önem taşır. Logonuzun altında yayınlanacak bir haber sizi ilgilendirmese bile sizi etkiler, dünyanın hangi noktasına, nasıl bir gözlükle baktığınızı, duruşunuzu çizer. İçeriğiniz kraldır çünkü; okuyucularınıza nitelikli bilgiler veriyorsunuz, kaliteli deneyimler sunuyorsunuz ve içerik ile birlikte, kendi medyanızı yaratıyor ve kendi topluluğunuzu yönetiyorsunuz.

BİR DE.. PADDLE BOARD YOGA? Sörfü ve yogayı bir noktada birleştirip Paddle Board Yoga ile bize sunan tüm sahil çocuklarını sevgiyle selamlıyoruz. Stresten arınma ritüellerinin en ünlüleri genelde Hindistan civarından çıksa da biz şehir insanı olarak çıktığı haliyle ikna olmayıp, modifiye ediyoruz. Son modifikasyonumuz da Yoga ya.. Paddle Board diğer adıyla SUP, ayakta durduğun geniş ve hafif sörf board üzerinde kürek çekerek yapılan bir spor. Özellikle Kaliforniya, Brezilya gibi kumsal ve güneş açısından doğadan torpilli yerlerde çok gözde olan bu spor her ne kadar son yıllarda bir akım haline gelmiş olsa da aslında ilk olarak 1960 larda Hawaii nin kumsallarında ortaya çıkmış. Eğer kitesurf, sörf, windsurf gibi denge gerektiren sporlar yapıyorsanız özel olarak SUP dersi bile almanıza gerek kalmayabiliyor. Ama tabii bir de Yoga lı kısmı var. Paddle Board Yoga, isminden de anlaşılacağı gibi kürekleri atıp, board üzerinde huzur ve mücadeleyle yoga yapma aktivitesi. Huzur yoga ve doğadan, mücadele ise üzerinde durduğunuz zeminden geliyor. Ama bu mücadele ve düşüp kalkma fazlasıyla bu aktiviteye değiyor, suda board üzerinde durmaya çalışırken denge arayışı bir de Yoga ile birleşince vücudu komple çalıştıran ve aynı zamanda farklı sporlar için de müthiş fayda sağlayan bir spor çıkıyor ortaya. Yoga yapıyor dahi olsanız eğer sörf gibi board üzerinde dengede durduğunuz sporlara aşina değilseniz bir süre ders almanızda fayda var. Paddle Board Yoga için en önemli uyarımız akşam üstü, suyun daha durgun ve güneşin yakmadığı saatleri seçmeniz. Doğa ile kelimenin tam anlamıyla iç içe olduğunuz bu sporun hem fiziksel hem de mental olarak çok faydası var. Bu faydaların en güzeli de vücudunuzun bu egzersize görsel olarak diğer sporlara oranla daha çabuk cevap vermesi. Evet, bu bile yeterince ikna edici ama diğerlerini de sayalım; Su sesi nefesinizi kontrol etmenizi sağlıyor. Bazı araştırmalar su sesinin daha çok rahatlık verdiğini ve sakinleştirdiğini savunuyor. Durgun su üzerinde yapıldığından ağırlıksızlığı deneyimlemeniz kolaylaştığı için vücudunuz çok daha kolay esniyor. Dengenizi arttırıp sağlamlaştırmanıza yardımcı olur çünkü farkında olmadan bir tarafa daha çok ağrırlık verdiğinizde, tahta dengesini kaybediyor siz de suya düşüyorsunuz. Yani normal bir Yoga seansında farkedemediğiniz denge sorununu burada doğa size tepki vererek farkettiriyor. Denge ve board kontrolü sırasında suya düşüp tekrar başlama döngüsü, farketmeseniz de sizi daha mücadeleci yapar.

Kurgu ekibimizin yoğunluğunu, uzayan çalışma saatlerimizle anlatabilirdik. Ama bu saatler, bizim mesleğimiz ve esnek saatli endüstrimizde kanıksandığından bir şey ifade etmeyebiliyor. Wag the Dog filmini 154 kere izlemek demektir. Bu arada Spin doctoring konusunda mükemmel bir örnek olan bu film medya-iktidar ilişkisini Robert De Niro ve Dustin Hoffman ile anlatıyor. Mesela bu ay SG P Kurgu, 250 saat yani 15.000 dakikaya yakın kurgu yaptı. 15.000 Dakika ne demektir peki? 85 saatlik Voleybol maçını yeniden oynamaktır. 15.000 dakika; Hollandalı iki okul takımı arasında oynanan, 85 saatle dünyanın en uzun süren voleybol maçını, molaları ve basın açıklamalarıyla yeniden oynamak demektir. Bu arada bu sene voleybolda Dünya Kupası Eylül de Japonya da oynanacak. 15.000 dakika Amy Winehouse un Back to Black albümünü 429 kez dinlemektir: 3 Temmuz da gösterime giren ve İngiliz sanatçı Amy Winehouse un biyografik belgeseli olan Amy, 519 bin Euro hasılat elde ederek ilk haftasında en çok hasılat yapan ikinci belgesel oldu. Siz hemen Google a bakmadan birinciyi söyleyelim, Fahrenheit 9/11. D Yapım dağıtımcılığı ile Türkiye ye gelecek olan AMY nin vizyon tarihi henüz belli değil.

ÇALIŞMIYORSAK İYİLİK İÇİN KOŞMUŞ MUYDUNUZ? ADIM ADIM LA KOŞUYORUZDUR Adım Adım, dünyada yıllardır uygulaması yapılan yardımseverlik koşularının Türkiye deki ilk örneği. 2008 de fiilen aktivitelerine başlayan Adım Adım ın kurucuları ve üyelerinin büyük çoğunluğu profesyonel olarak çalışan kişilerden oluşuyor. Ortada sadece kazanma, spor ve aktivite hırsı olmayan sportif bir çaba aslında. Bugüne kadar 300 bin kişinin hayatını değiştirmiş, 5000 kişinin hayatına dokunmuş bir iyilik projesi. Katılması da, elçiliği de, birlikte koşması da çok kolay, çok anlamlı. Sizden bir maratonu en Olimpiyat ruhu ya da kondisyonu ile koşmanızı beklemiyorlar, dilerseniz katılıp yarısını yürüyerek bile tamamlayabilirsiniz. Adım Adım ın derdi de duruşu da oldukça başka. Başlarken Adımları Nasıl Atacaksınız? Üye olarak başlıyoruz, bunun için tek gereken, adimadim.org adresindeki formu doldurmak. Uzun mesafe koşu deneyimi olmayan ve Adım Adım ile birlikte yardımseverlik koşusu yapmak isteyenler için Adım Adım üyelerinin gönüllü koçluk programı da var. Çaylaklar, (NBA deki çaylaklıktan daha anlamlı inanın) diye hitap ettikleri, bu grup programına dahil olan koşucular her hafta Cumartesi günü gönüllü antrenörler ve koçlar eşliğinde antrenman yapıyor. Adım Adım Koşu her ayın ilk Cumartesi günü, saat 8.30 ta Belgrad Ormanı Neşet Suyu Parkuru nda.

SG P It s all about collaborating