Halikarnassoslu ünlü gezgin ve tarihçi Herodotos, bu sözü Magabazos un söylediğini ileri sürer. İran Şahı Dareios un komutanıydı Magabazos. Şöyle demiş: Eğer Khalkedonlular ın gözleri kör olmasaydı, ellerinin altında bu kadar güzel bir yer dururken, gidip o kadar güzel olmayan bir yer seçmezlerdi. Magabazos un O kadar güzel olmayan yer dediği de benim, ben İstanbul un ayrılmaz parçam Kadıköy. Byzas ya da Magabazos. Söyleyen hangisi olursa olsun, ne fark eder ki? Ben İstanbul ya da sizler! Bunu söyleyenlerin yargılarını kabul etmek zorunda mıyız? Doğruysa bu anlatılanlar, haksızlık etmişler Kadıköy üme. Byzas ya da öteki, gezinmişler miydi ki Boğaz ın Anadolu kıyılarında uzun uzun? Kadıköy sahillerinden Sarayburnu na doğru şöyle alıcı gözüyle bir bakış fırlatmışlar mıydı? Oralardan Sarayburnu kıyılarının da ne kadar güzel göründüğünü fark etmişler miydi? Üsküdar kıyılarına hiç ayak basmışlar mıydı? Ya da Boğaziçi nden geçerek Karadeniz e doğru yelken açmışlar mıydı hiç? İnci taneleri gibi uç uca dizilmiş Adalar da dolaşmışlar mıydı? Bunların hiç birini yapmadılarsa, nasıl bu kadar kolaylıkla yargıya varmış oluyorlardı o zaman? 16
Bizans Kartalı efsanesi Neyse, sözü fazla dolandırıp uzatmamıza gerek yok. Byzas ve arkadaşları coşkulu bir çabayla hemen çalışmaya koyulurlar ve kısa sürede de şehirlerini kurarlar. Yani ben İstanbul u. Adımı da Byzantion koyarlar, kurucucusunun adından dolayı. Anlamı Byzas ın Kenti demek. Başka adlarım da oldu ama Türk Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilinceye değin asıl bu adla anıldım. Yeri gelmişken sizlere Bizans Kartalı nın öyküsünü de anlatayım. Kartal Bizans İmparatorluğu nun simgesiydi. Bu simge de kaynağını sonraları uydurulan bir söylenceden alıyor. İlginç bir öyküdür. Birinci Tepe diye adlandırdığımız günümüzdeki Sarayburnu sırtlarının her yanı ağaçlarla kaplıydı o zamanlar. Efsane bu ya! Anlatıldığına göre oralarda hiç kimse de yaşamıyormuş o zamanlar. İmparator Büyük Constantinus Boğaz ın karşı yakasında, yani Kadıköy yöresinde bir kent kurmak istemiş. Bu amaçla da gereken araç gereci hazırlatmış orada. Gelgelelim işçiler tam çalışmaya koyulacakları gün bir de bakmışlar ki ortada ne araç var ne de gereç. Her yeri aramışlar taramışlar ama hiçbir şey bulamamışlar. Bu işin nasıl olduğunu da hiç kimse anlayamamış. Ertesi gün İmparator yeni araç gereçler getirtmiş, 17
başlarına da bekçiler dikmiş. Ancak bekçilerin bütün gece uyanık kalmalarına karşın, sabahleyin bir de bakmışlar ki ortada araç gereç diye yine bir şey kalmamış. Üçüncü gün İmparator yeniden araç gereç getirtmiş. Bekçileri de gece gündüz aletlerin başına nöbetçi diye dikmiş. Gündüz böylece olaysız geçmiş. Ama gece olunca bir de ne görsünler ki! Gökyüzünden bir kartal sürüsü inip aletlerin üzerine atılmıyorlar mı? Ne buldularsa hepsini kaldırdıkları gibi o tepelik, ormanlık ve insansız karşı yakaya taşımışlar kartallar. İmparator Constantinus o zaman bu kartalları tanrısal bir iradenin yönlendirdiğini anlamış. Kentin oraya kurulması isteniyormuş demek ki. İmparator da bundan böyle Constantinopolis (Konstantin Şehri) adını taşıyacak olan kentin orada yükselmesi için buyruk vermiş. İşte imparatorlar, Tanrı tarafından gönderilen bu kuşların anısını yaşatmak için kartalı o günden beridir Bizans ın simgesi olarak kabul etmişler. Neresinden bakarsanız bakın elbette ki hiç bir tutarlılığı olmayan bir efsanedir bu. Costantinus beni yani ben İstanbul u Roma İmparatorluğu nun başkenti yaptığı 330 yılında ben Birinci Tepe üzerinde kurulmuş ve de oldukça büyüyüp yayılmış bin yaşında bir şehirdim zaten. Ama efsanelerin gerçeği aramak gibi bir kaygısı yoktur ki! Onlar tatlı tatlı dinlenir. İnanan inanır, inanmayan da güler geçer. 18
Bu anlattığım Batılı kaynakların ortaya atmış olduğu bir kuruluş efsanesidir. Ancak Doğu kaynaklı efsanelerin sayısı da bir hayli fazla. Bu efsanelere kulak verirseniz benim insanlık tarihi sahnesine doğuşum Süleyman Peygamber e değin uzanıyormuş. Hani şu kurda kuşa söz geçiren, onların dilinden anlayan Hazreti Süleyman a. Daha sonra da Yanko Bin Madyan adıyla bir başka kurucu kahraman çıkar ortaya. Bu Yanko Bin Madyan İshak Peygamber in soyundan geliyormuş. İshak Peygamber ise İbrahim Peygamber in oğludur. Ne var ki bu doğu kaynaklı efsaneler pek de fazla yaygınlaşmamış. Anlatılanlar, bilinenler daha çok Batı kaynaklı efsanelerdir. Efsaneler hoştur, güzeldir de, onları gerçek olarak algılamamak koşuluyla elbette ki. Neyse. Ben anlatacaklarımı efsaneler yumağı içinde fazla sarıp sarmalamayayım. Onlardan daha ilerde de söz etmeyi düşünüyorum nasıl olsa. Şimdi ise, Tarih Dede bakalım benim hakkımda neler anlatmış, onlara değineyim biraz. Tarih boyunca İstanbul a Verilen adlar Evet. Tarihle ilgilenenlerin de iyi bildikleri gibi ilk adım Byzantion oldu benim. Sonra uzun yaşamım boyunca daha birçok adlar da yakıştırdılar. Roma İmparatoru Septimius Severus Antoninia adını verdi bana. 19
Ancak bu ad yaygınlaşmadı. Daha sonra Secunda Roma ve Dentera Rome diye de adlandırıldım. Her ikisi de İkinci Roma anlamına geliyor. Birincisi Latince, ikincisi de Yunanca. Sonra Nova Roma ve Nea Roma dediler, Yeni Roma anlamında. Ve ben böylece yeni adlara kazana kazana geliyoruz 330 yılına. Adım o tarihten başlayarak Konstantinopolis oldu. Konstantinos Şehri yani. Büyük Konstantinos diye bilinen Roma İmparatoru Birinci Constantinus kendi adını vererek Roma İmparatorluğunun Başkenti ilan etti beni. Ve bu adlandırma ilk adım olan Byzantion (Bizans) ile birlikte 1453 yılında Türkler tarafından fethedilişime değin sürdü, gitti. Fetihten sonra bu kez yine değişik adlarım oldu. Der-i Saadet dediler örneğin, Mutluluk Kapısı anlamında. Asitane diye de bildiler adımı. Bu söz de Eşik anlamına geliyor. Asitane-i Saadet (Mutluluk Eşiği), Der-i Devlet (Devlet Kapısı) diye de adlandırdılar. Tarih boyunca daha başka adlarım da oldu ama hepsini saymayalım. Bir de herkesin, hepinizin bildiği İstanbul diye adım var. Benim kimlik cüzdanıma da işte bu adla kaydım düşüldü. Bu adımın da nereden kaynaklandığını kısaca özetleyeyim isterseniz. Yunanca da Şehire anlamına gelen Eis ten polin sözcükleri günlük dilde söylenile söylenile zamanla 20