KİŞİLER HUKUKU İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMI İSLAM HUKUKU I. Yrd. Doç. Dr. Ayhan AK

Benzer belgeler
NİKAH-II (Rükün ve Şartları)

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

MEDENİ HUKUKUN ALT DALLARI-TİCARET HUKUKU-ULUSLARARASI ÖZEL HUKUK. Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MEDENİ HUKUK. Karine: Mevcut ve bilinen olgulardan bilinmeyen bir sonucun çıkarılmasıdır. Kanuni: (Kanundan alınır)

TEMSİL (Yetkisiz Temsile Kadar)

ASLI AÇIKGÖZ DAR ANLAMDA VESAYETİ GEREKTİREN HÂLLER VE VESAYET ALTINA ALMANIN İŞLEM EHLİYETİ BAKIMINDAN SONUÇLARI

SEVGİ USTA VELAYET HUKUKU

Yrd. Doç. Dr. SENDİ YAKUPPUR TAPU KÜTÜĞÜNE GÜVEN İLKESİ

TÜRK HUKUK DÜZENİNDE MEVCUT YAPTIRIM TÜRLERİ. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE TEKNİKLER SEMİNERİ

7. KİŞİLER HUKUKU (ŞAHSIN HUKUKU)

Mal Rejimleri ve Tasfiyesi

MEDENİ YARGIDA CENİNİN TARAF EHLİYETİ

Medeni Hukuk ve Adli Psikiyatri

Prof. Dr. Cemal BIYIK - Öğr. Gör. Dr. Okan YILDIZ - Yrd. Doç. Dr. Yakup Emre ÇORUHLU, KTÜ, 2014

Tüm yönleriyle MALPRAKTİS

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI BİRİNCİ BÖLÜM

BORÇLAR HUKUKU KISA ÖZET HUK110U

Giriş Mesele Çözümü: İyiniyet - Dürüstlük kuralı - Aynî hak kazanılması - Nisbî hak - Dürüstlük kuralına dayanan borç...

Dr. Ahmet NAR Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı TÜRK MİRAS HUKUKUNDA TENKİS

Evlenme Akdi. şartları. rükunler/unsurlar. irâde beyanı (icap-kabul/sîga) taraflar (veli-vekil) akdin mevzuu (makudun aleyh)

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Vasiyeti Yerine Getirme Görevlisi

Mehir hakkında Dinimizin Bildirdikleri

GÜLŞAH VARDAR HAMAMCIOĞLU Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi TÜRK MEDENİ KANUNU NA GÖRE YERLEŞİM YERİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. HBYS Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

Diyanet'in arşivinden daha neler çıktı neler

Yeni Borçlar Yasasında Hizmet Sözleşmesi

ANLAŞMALI BOŞANMA ÜZERİNE TEORİK VE PRATİK ÇALIŞMALAR. Stj. Av. Mehmet ÖCAL

Sevgi USTA. ÇOCUK HAKLARI ve VELAYET

ADİ ORTAKLIKTA TEMSİL VE BORÇLARDAN SORUMLULUK

FIKIH USULÜ. Hafta 10 SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Prof. Dr. H. Mehmet GÜNAY

ÜNİTE:1. Vergi Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler ÜNİTE:2. Vergi Hukukunun Kaynakları ÜNİTE:3. Vergi Kanunlarının Uygulanması ÜNİTE:4

Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı

Dr. Aytuğ Ceyhun ÇAKIR SAĞ KALAN EŞİN MİRASÇILIĞI

ADLİ TIBBİ AÇIDAN ADLİ PSİKİYATRİ

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

İçindekiler. Önsöz III BİRİNCİ KISIM. Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM. Borç İlişkisinin Kaynakları BİRİNCİ AYIRIM. Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

DR.DİLEK ÜNAL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ

NAFAKA, NAFAKA ÇEŞİTLERİ VE İŞTİRAK NAFAKASI. Stj. Av. Cansu MARALAN ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Edinilmiş mal sayılan değerler:

Kiralananın Devri ve Sınırlı Ayni Hakka Konu Olması

KİŞİLİK HAKKI İHLÂLİNDEN DOĞAN VEKÂLETSİZ İŞGÖRME

KÜÇÜKLERİN VE KISITLILARIN CEZA MUHATABI OLMADIĞI HALLER

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK EVLİLİK BİRLİĞİNİN KORUNMASI VE EVLİLİK BİRLİĞİNDE EŞLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

MEDENİ HUKUK

1. BORÇ KAVRAMI I. Borcun Konusu (Edim) II. Borcun Tarafları (Alacaklı \ Borçlu)... 21

BORÇLAR HUKUKU PRATİK ÇALIŞMALARI

BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.

Yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilmemesi halinde, Türk hukuku uygulanır.

PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMELERİ

DÖNEMİ AVUKAT-VEKİLEDEN ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ

SORU BANKASI. kpss VATANDAŞLIK SORU. Lise ve Ön Lisans. Önce biz sorduk. Güncellenmiş Yeni Baskı. Tamamı Çözümlü. 120 Soruda 85

SULH HUKUK MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEN DAVALAR

İÇİNDEKİLER ZEKÂT VE FİTRENİN TOPLANMASI VE DAĞITIMI 1. MESELE: ZEKÂT VE FİTRENİN AYNI OLUŞU 21

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. HBYS Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

Bazı makalelerde, bu iptal kararı ile kanuni temsilcilerin geçmişe yönelik sorumluluklarının kalktığına dair yorumlar okuyoruz.

Tahsilat Genel Tebliği (Seri: A Sıra No: 1) nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: A Sıra No: 7) Sonrasında Zamanaşımı Uygulaması

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/3-686 K. 2016/18 T

MEDENİ HUKUKUN BAZI TEMEL KAVRAMLARI

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

Çocuk Hukuku. Çocuk Hukukunun Özellikleri. Çocuk Hukukunun Özellikleri Yrd. Doç. Dr. Çetin ERDOĞAN. 16 Mayıs

TÜRK MEDENİ HUKUKUNDA BOŞANMA HALİNDE VELAYET, ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI VE ÇOCUĞUN SOYADI

BÎRÎNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

EVLENDİRME İŞLEMLERİ

NAFAKA. Nafakasının yiyecek sınıfları ekmek veya un, tuz, yağ, sabun, odun ve her ihtiyaçta kullanılmak üzere laz

Hekim ile Hastanın Hukuki İlişkisi. Arş. Gör. Cemile Turgut

ZEKÂT VE FİTRENİN TOPLANMASI VE DAĞITIMI

HÜSEYİN HATEMİ / BURCU KALKAN OĞUZTÜRK AİLE HUKUKU

Nüfus Kayıt Örneği Verilmesi

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

MERAM İLÇE NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

DÖNEMİ AVUKAT-VEKİLEDEN ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ ,00 TL ' den az olmamak üzere dava konusu giderilmesi) Davası

7 Mirasçılık belgesinin iptali

Dr. Sertaç Ak Dr. Mustafa Sercan

İCRA KEFALETİ VE ŞEKLİ UNSURLARI ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

: Tahsilat Genel Tebliği (Seri: A Sıra No: 1) Nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: A Sıra No: 7) yayımlandı.

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

BORÇLAR HUKUKU PRATİK ÇALIŞMALARI

ON SORUDA KONKORDATO

ÖZEL HUKUKTA ZAMANAŞIMI

EŞLER ARASINDAKİ MAL REJİMLERİ, EVLİLİK BİRLİĞİNDE EŞLERİN MALVARLIĞI EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. HBYS Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜ

1 ) GERÇEK KİŞİLER. 15 yaşını dolduran küçük, kendi isteği ile ve velisinin rızası ile mahkemece ergin kılınabilir.

HADİM NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ NÜFUS HİZMETLERİNE AİT STANDARTLARI TABLOSU

NÜFUS VE VATANDAŞLIK İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

ZEKÂT VE FİTRE NİN TOPLAMA VE DAĞITIMI

MALA YÖNELİK SALDIRILAR

Av. ERGİN AKÇAY TÜRK BORÇLAR KANUNU NA GÖRE ZAMANAŞIMI

KOCAALİ İLÇE NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

HÜSEYİN HATEMİ AİLE HUKUKU

BORÇLAR HUKUKU. 1-Aşağıdaki durumların hangisinde, sakat olan bir sözleşmenin iptal kabiliyeti söz konusudur? 2004/3

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

SEZİN EZGİ SARIAKÇALI ALKAÇ AKARYAKIT İSTASYONU BAYİLİK SÖZLEŞMESİ

BOZKIR NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

Transkript:

İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMI İSLAM HUKUKU I Yrd. Doç. Dr. Ayhan AK 1

Ünite: 11 Yrd. Doç. Dr. Ayhan AK İçindekiler 11.1.... 3 11.1.1. Gerçek Kişiler... 3 11.2. Hukukî Temsil...12 11.2.1. Hukukî Temsilcide Aranan Nitelikler...12 11.2.2. Hukukî Temsilcinin Yetkileri...12 11.3. Tüzel Kişiler...13 2

11.1. Kişiler hukuku ya da şahıs hukuku, Medenî hukukun girişi kapsamında mütalaa edilebilir. Hukuk literatüründe kişi/şahıs, haklardan faydalanabilen ve hak sahibi olabilen varlıktır. Hukukun öngördüğü şartlara göre bir araya getirilmiş insan ve mal toplulukları şahıslardır. Kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olmak üzere iki başlık halinde ele alınır. 11.1.1. Gerçek Kişiler 11.1.1.1. Kişiliğin Başlangıcı İslam hukukuna göre kişilik, sağ doğmak kaydıyla, ana rahminde teşekkülle başlar. Bu sebeple ceninin de bir şahsiyeti ve eksik ehliyeti vardır. Bu sebeple ceninin dışarıdan bir müdahale ile düşürülmesi İslam hukukçuları tarafından cinayet olarak kabul edilmiştir. Ceninin kişiliğine yönelik hukukî sonuçları doğması, onun sağ olarak dünyaya gelmesi şartına bağlıdır. Ceninin sağ doğması gerçek anlamda veya hükmen (takdîrî) olur. Dışarıdan müessir fiille ölü doğan çocuk, hükmen sağ doğmuş kabul edilir ve sağ doğan için sabit olan haklar bunun için de sabit olur. Bu yaklaşımın somut yansımalarını miras hukuku alanında görmek mümkündür. Müessir fiille ölü doğan çocuğun hükmen sağ doğduğuna hükmedildiğinde, eğer bir mirasçılık söz konusu ise, bundan çocuğa düşen payı ya da müessir fiil sebebiyle cenin için ödenmesi gereken tazminatı (gurre) onun mirasçıları alır. İslam hukukçuları, en az yarısı doğana kadar sağ olan çocuğu sağ doğmuş kabul etmekte ve hukukî çözümlemeleri bu çerçevede yapmaktadırlar. 11.1.1.2. Kişiliğin Sona Ermesi Kişilik ölümle sona erer. Bu sebeple, İslam hukukuna göre, ölen bir kişi için yeni bir hakkın veya borcun doğması söz konusu olmaz. Ancak ölen şahsın hayatta iken yaptığı birtakım hukukî tasarrufların olumlu ya da olumsuz sonuçları ölümden sonra ortaya çıkabilir. Bu bağlamda bakıldığında, ölenin kişiliğinin hükmen, bir süre daha devam ettiğine hükmedilir. Örneğin bir şahıs ölmeden önce balık yakalamak için ağ atsa, ölümünden sonra burada yakalanan balıklar ölen işinin mülkiyetine intikal eder ve onun terekesine dahil olur. Aynı şekilde ölmeden önce kamusal alanda kazdığı bir çukura bir hayvan düşüp telef olsa, bu hayvanın bedeli haksız fiile sebep olduğu için ölen kişinin terekesinden tazmin edilir. Ölen kimsenin borçlarına doğrudan tereke muhataptır. İslam hukukunda küllî halefiyet yoktur. Ölenin alacakları ve borçları bütünüyle mirasçılara intikal etmez. Eğer tereke, ölenin borçlarının ödenmesi için yeterli değilse, mirasçıların bu borcu ödemeleri, hukukî bir zorunluluk değildir. Ebu Hanife, terekenin yetersiz olması sebebiyle ödenemeyen borçların sakıt olduğunu söyler. Ona göre bu borç, uhrevî bir borç haline gelir ve sahibi için yalnızca uhrevî sonuç doğurur. 3

İSLAM HUKUKU I 111 Buna mukabil imameyn ve diğer üç mezhebe göre terekenin yetersiz olması sebebiyle ödenemeyen borç, hukuken borç olmaktan çıkmaz. Bu, hem dinen hem de hukuken borç olarak kalır. Bu görüş ayrılığının pratik yansıması, kefâlet akdinde görülür. Ebû Hanife ye göre, ölümle borç hukuken düşmüş olacağından kefilin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. Muhalif görüşe göre ise, hukuken borç ortadan kalkmadığı için kefil de sorumludur. Ölüm, gerçekten olabileceği gibi, hukuken ölümüne hükmedilmesi gibi hükmen de olabilir. Biricisine gerçek ölüm, ikincisine ise hükmen ölüm denir. Kendisinden uzun süredir haber alınamayan, sağ mı ölü mü olduğu bilinmeyen kimseye mefkûd denir. Hanefîlere göre mefkudun ölümüne hükmedilebilmesi için, söz konusu şahsın o bölgedeki yaşıtlarının ölmesi ya da doksan yaşına varmış olması gerekir. Mefkudun ölümüne hükmedildiğinde, bu tarihte ölmüş kabul edilir. Malvarlığı mirasçılarına intikal eder, eşi bu tarihten başlamak üzere ölüm iddeti bekler. Ölümüne hükmedilen mefkud, sonradan çıkıp gelirse, malvarlığından mevcut olanlar mirasçılardan geri alınır, mevcut olmayanlar tazmin ettirilmez. Eşi başkasıyla evlenmişse, ikinci nikah feshedilir. Mefkud, ölümüne hükmedilene kadar, kazanılmış haklar bakımından sağ kabul edilir. Malı mirasçılarına paylaştırılmaz, nikah bağı sona ermez, nafaka mükellefiyeti devam eder. Tayin ettiği vekili yoksa, hakim, mallarını idare için kayyım tayin eder. Mefkud, kazanılacak haklar bakımından ölü kabul edilir. Bu kişi, kendinden haber alınamadığı süre içerisinde, bir yakını ölse, onun mirasından pay alamaz. Ancak ona düşen pay ayrılarak bekletilir. Sağ olarak dönerse payını alır. Dönmezse, ayrılan payı, mefkudun olmadığı durumda kim alacaksa, o alır. 11.1.1.3. Ehliyet Ehliyet, kişinin hak ve borçlara ehil olması, hak ve borç doğurucu işlemleri kendi başına yapabilme yetkisidir. Ehliyet, vücûb ehliyeti ve edâ ehliyeti olmak üzere iki çeşittir. 11.1.1.3.1. Vücub Ehliyeti Vücub ehliyeti, kişinin haklara ve borçlara ehil olmasıdır. Bağışlanan şeyin mülkiyetinin iktisabı, haksız fiilden doğan borçların tazmin yükümlülüğü gibi borçların üstlenilmesi kişinin vücub ehliyetine dayanmaktadır. Vücub ehliyeti için, kişinin insan olarak var olması yeterlidir. Bu, eksik vücub ehliyeti ve tam vücub ehliyeti olmak üzere iki çeşittir. Ceninin ve kölenin eksik vücub ehliyeti vardır. Cenin nakıs vücub ehliyetine sahiptir. Nitekim ceninin hakları dörttür: 1. Mirasa hak kazanma. 2. Vasiyet lehdarı olma. 3. Vakıf lehdarı yapılma 4. Nesebin sabit olması. 4

Cenin için bunların dışında başka bir hak veya borç sabit olmaz. Eğer hükmen veya gerçekten sağ olarak doğarsa bu haklara sahip olur. Köle eksik vücub ehliyetine sahiptir, mülkiyet hakına sahip değildir. Sağ ve hür doğan kimse, tam vücub ehliyetine sahiptir. Bu kişi, vücub ehliyetinden kaynaklanan bütün hak ve borçlara ehildir. 11.1.1.3.2. Eda Ehliyeti Eda ehliyeti, kişinin kendisi için hak ve borçlar doğuran hukukî işlemler yapabilme yetkisidir. Eda ehliyetine sahip olan kişi, başka şahısların iznini almaksızın lehinde ve aleyhinde her türlü işlem yapabilir, kendi beyanlarıyla hak sahibi olabilir, borç altına girebilir. Eda ehliyeti de iki çeşittir. 1. Tam Eda Ehliyeti Reşit olarak buluğa eren kimsenin ehliyeti, tam eda ehliyetidir. Tam eda ehliyetine sahip olan kişi, her türlü hukukî işlemleri yapabilir. Akıllı olma, ergenlik çağına ulaşma ve reşit (ergin) olma, tam eda ehliyetinin var olması için gereken üç niteliktir. Ergenlik çağına gelmek, biyolojik bir olgunluğa ulaşmayı ifade eder. Buluğ için kız ve erkeklerde alt ve üstü sınırlar belirlenmiştir. Ergenliğin alt sınırı kızlarda 9, erkeklerde ise 12 dir. Bu yaşlardan önce ergenlik iddiasında bulunulamaz. Hukukçuların çoğunluğuna göre ergenliğin üst sınırı hem erkek hem de kız için 15 yaştır. Ebu hanife ye göre ise üst sınır kızlarda 17, erkeklerde 18 yaştır. Malikilerdeki hakim görüşe göre hem erkek hem de kız için ergenliğin üst sınırı 18 yaştır. Biyolojik olarak ergenlik belirtileri ortaya çıkmamış şahıslar, belirlenen üst sınırı geçtiklerinden ergen kabul edilirler. Ergenlik için belirlenen alt sınırı geçmiş, üst sınıra ulaşmamış ve ergen olmamış kişiye mürahik-mürahika denir. Akıl ve buluğ birçok hukukî işlemde tam eda ehliyeti için yeterli olmasa da aile hukuku alanıyla ilgili olan nikah ve talak gibi hukukî işlemler için yeterlidir. Bundan dolayı, Hanefilere göre âkıl ve bâliğ olan kişi, evlenme, boşanma gibi hukukî işlemleri kendi başına yapabilir. Ayrıca âkil ve bâliğ olmak, cezâî ehliyet için de yeterlidir. Âkil ve bâliğ olanların tam bir cezâî ehliyetleri bulunmaktadır. Dinî yükümlülükler açısından da âkil ve bâliğ olmak yeterlidir. Akılı ve ergen olanlar namaz, oruç, hac, zekat gibi dinî vecibeleri yerine getirmekle mükelleftirler. Edâ ehliyetinin varlığına hükmetmede üçüncü şart olan rüşd, aklî ve fikrî olgunluktur. Buna göre, bir kişinin rüştüne hükmetmede belirleyici olan, kişinin, mallarını koruma ve idarede yeterli olmasıdır. Bu anlamda rüşdün zıttı, malın gerektiği idare edilememesi, yerli yerince harcanmaması ve israf edilmesidir. Kişi, reşit olmadan malî hukukî işlemlerde tam ehliyeti kabul edilmez. İslam hukukunda rüşt için belli bir yaş tayin edilmemiştir. Genel manada bâliğ kişinin reşit olduğu kabul edilir. Bu sebeple çoğu zaman büluğ ile rüşdün birlikte gerçekleştiği ifade edilir. Ancak bâliğ olmayan kimse reşit olduğunu iddia edemez. Bu konuda esas olan, baliğ olan kimsenin rüşdüne erip ermediğinin araştırılmasıdır. 5

İSLAM HUKUKU I 111 Genel durum böyle olmakla birlikte, Osmanlıda rüşt yaşının belirlendiğine dair kayıtlara da rastlanmaktadır. Nitekim Tanzimat sonrasında hazırlanan Eytam Sandıkları Hakkındaki Nizamname de, yetimlerin 20 yaşına gelmeden rüşd iddiasında bulunamayacakları kuralı getirilmiştir. Ancak bundan sonra çıkarılmış olan Mecelle-i Ahkâmı Adliyye de genel kural muhafaza edilmiş, yetimlerin dışındakiler için buluğdan itibaren rüşd iddiası mahkemelerce dinlenmiştir. 2. Eksik Eda Ehliyeti Tam ehliyet için aranan şartlardan bazılarının eksik olması ehliyeti tamamen ortadan kaldırsa da, bunlardan bir kısmının eksikliği ehliyeti tamamen ortadan kaldırmaz, sınırlı hale getirir. Mesela akıl unsurunun bulunmaması ehliyeti tamamen ortadan kaldırır. Ancak atehin, yani akıl zayıflığının bulunması ehliyeti tamamen ortadan kaldırmaz, sınırlandırır. Akıl unsuru var olduğu halde buluğ ve rüşd unsurlarında eksiklik varsa, bu durumda da ehliyetin sınırlandırılması söz konusu olur. Bu durumda ehliyetsizlikten değil, eksik ehliyetten söz edilir. Çünkü bu durumdaki kişiler bazı hukukî tasarrufları yapabilirler. Bu durumdaki kişilerin bazı hukukî tasarruflarını kendi başlarına bazılarını da kanunî temsilcisinin yardımıyla yapabilmeleri esası benimsenmiştir. Eksik ehliyetliler mümeyyiz küçükler, sefihler ve matuhlardır. Bunların sınırlı ehliyetleri vardır. Eksik ehliyetliler, tamamen lehlerine olan hukukî işlemleri kanuni temsilcilerinin izni olmaksızın yapabilirler. Vasiyet veya vakıf lehdarı olmayı kabul etmek, bu kişilerin tamamenin lehlerine olan tasarruflardır ve bu tasarruflarının geçerli olması için kanuni temsilcinin izni gerekmez. Çünkü bu tasarrufların, eksik ehliyetlilere herhangi bir zarar vermesi söz konusu değildir. Eksik ehliyetliler, kefil olmak, mal bağışlamak, borçtan ibra gibi tamamen aleyhine olan davranışları yapamazlar. Bu tür tasarruflar, kanuni temsilci izin verse de geçersizdir. Çünkü bu tür tasarrufları yapma konusunda kanuni temsilcilerin de yetkileri yoktur. Eksik ehliyetliler, satım akdi, kira akdi, şirket kurma gibi lehine veya aleyhine sonuçlanma ihtimali bulunan tasarrufları kanuni temsilcilerinin muvafakati ile yapabilirler. Bu da ya önceden izin şeklinde ya da sonradan icazet şeklinde olabilir. 11.1.1.4. Ehliyet Bakımından İnsan Hayatının Merhaleleri Vücub ve edâ ehliyeti dikkate alındığında, insan hayatının beş merhaleye ayrıldığı söylenebilir. 11.1.1.4.1. Ceninlik Çağı Bu dönem ana rahminde teşekkülle başlar, doğumla sona erer. Bu devrede ceninin eksik vücub ehliyeti vardır, edâ ehliyeti yoktur. 11.1.1.4.2. Gayri Mümeyyiz Çocukluk Çağı Doğumla başlayıp temyiz çağına kadar devam eden dönemdir. Bu dönemdeki çacuğa gayrı mümeyyiz küçük denir. Bu dönemdeki çocuk tam vücub ehliyetine sahiptir. Vücub ehliyetine dayanan bazı borçlar doğar. 6

Gayrı mümeyyiz çocuğun vücub ehliyetine dayalı borçları üç grup olarak analiz edilir. Birincisi, kanunî temsilcilerin gayrı mümeyyiz çocuk adına yapabildikleri tasarruflardan doğan borçlardır. Satın alınan bir malın semenini ödeme borcu gibi. Aynı şekilde, gayrı mümeyyiz çocukların doğrudan verdikleri zararlardan, yani haksız fiillerinden doğan borçlar da bu gurupta değerlendirilir. Vücub ehliyetine dayalı borçların ikincisi öşür ve haraç gibi vergilerdir. Bu grupta değerlendirilebilecek olan zekat hakkında İslam hukukçuları arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Hanefilere göre zekat ibadet yönü ağır basan bir yükümlülük, mali bir ibadet olduğundan, kişinin bâliğ olmadan zekatla mükellef olması söz konusu değildir. diğer üç mezhep hukukçularına göre zekat, mali bir ibadet olmaktan ziyade, bir vergidir. Diğer vergiler gibi, zekatın alınması için de belli bir malvarlığının bulunması yeterli görülmekte, ayrıca âkil ve bâliğ olma şartı aranmamaktadır. Vücub ehliyetine dayalı borçların üçüncüsü, ana-baba ve akrabalık nafakası gibi, doğrudan İslam hukukundan (kanundan) doğan borçlardır. Gayrimümeyyiz çocuğun eda ehliyeti yoktur. Velisinin izniyle dahi herhangi bir hukukî işlemde bulunamaz. Bu durumdaki kişinin hukukî işlemlerinin, belirli şartlarla kanunî temsilcisi yapar. 11.1.1.4.3. Temyiz Çağı Genel olarak temyiz, iyi ile kötüyü, kârlı ile zararlıyı birbirinden ayırabilme yeteneğidir. Bu çağa ulaşmış çocuğa mümeyyiz küçük denir. Hukukçular yedi yaşın tamamlanması ile temyiz çağının başladığını kabul etmektedirler. Mümeyyiz küçük, eksik ehliyetlidir. Lehine tasarrufları kendi başına, lehte veya aleyhte olma ihtimali bulunan tasarrufları kanunî temsilcisinin onayı ile gerçekleştirir. Tamamen aleyhine olan tasarrufları ise hiçbir şekilde yapamaz. Mümeyyiz küçüğün lehte veya aleyhte olma ihtimali bulunan tasarrufları, kanunî temsilcisinin, ya baştaki izni ya da fiilden sonraki icazetiyle geçerli olur. Tasarrufun icazetle geçerli olduğu durumlarda, işlem geçerlilik kazanana kadar mevkuftur (askıdadır). Kanunî temsilcinin sonradan icazet verdiği ve bu şekilde geçerlilik kazanan tasarrufta fahiş bir aldanma (gabn-i fahiş) bulunmamalıdır. Eğer gabn-i fahiş varsa, bu tasarruf, aleyhte tasarruflar grubunda değerlendirilir ve baştan geçersiz sayılır. Hukukî işlemler yapması için önceden kendisine izin verilen çocuğa mezun denir. Mezun küçüğün tasarruflarında gabn-i fahiş bulunabilir. Eğer bu, karşı tarafın, çocuğun özel durumundan faydalanması suretiyle onu aldatması (tağrir) şeklinde olmamışsa, gabn-i fahişin bulunması tasarrufun geçerliliğine mani değildir. çünkü gabn-i fahiş, ticarette her an muhtemel olan bir durumdur. İmameyn ise mezun küçüğün tasarruflarında da gabn-i fahişin bulunmamasını şart koşmuşlardır. Burada ayrıca belirtilmelidir ki; mezun küçükler lehlerine veya aleyhlerine olması muhtemel hukukî tasarruflarda da tam ehliyetli gibidirler. Hanefilerdeki hakim görüşe göre, mezuna verilen izin geneldir, herhangi bir şekilde sınırlandırılamaz. Hanbelilere ve Hanefilerden Züfer e göre bu iznin bir yer, 7

İSLAM HUKUKU I 111 zaman veya ticaret türüyle sınırlandırılması mümkündür. Kanunî temsilci, gerek verdiği her durumda verdiği izni iptal edebilir. Bu durumda çocuk tekrar eksik ehliyetli konumuna döner. Mümeyyiz küçük, kendi adına yapacağı tasarruflarda eksik ehliyetli olmakla birlikte, başkasına vekil olması durumunda vekalet ilişkisi çerçevesinde her türlü işlemi yapar. Bu konuda herhangi bir sınırlama yoktur. 11.1.1.4.4. Buluğ Çağı Buluğ çağı biyolojik olgunluğa ulaşmak veya bunun için belirlenen üst sınır aşılmakla başlar. Aklî ve fikrî olgunlukla bâliğ olan kişi tam ehliyetlidir. Bâliğ olduğu halde aklî ve fikrî olgunluğu bulunmayan kişi aile hukuku alanında tam ehliyetli, diğer alanlarda eksik ehliyetli kabul edilir. Âkil ve bâliğ olan kişinin mâlî, dinî ve cezâî ehliyeti tamdır. 11.1.1.4.5. Rüşd Çağı Kişinin buluğ sonrasında, mallarını koruma konusunda gerekli aklî ve fikrî olgunluğa ulaşmasıyla başlayan dönemdir. Rüşd çağı, çoğunlukla buluğla birlikte gerçekleşmekte ise de, ondan farklı bir hukukî olgudur. Rüşd çağı için belli bir yaş belirlenmemiştir. Kişi rüştünü ispatlayana kadar tam ehliyetli değildir. Ebu Hanife ye göre, kişinin buluğdan sonra kısıtlanması, onun şahsiyetine büyük zarar verir. Bundan dolayı mal sahibi için buluğdan sonraya ait bir tasarruf sınırlaması yapılamaz. Ancak tedbiren 25 yaşına kadar mallarının idaresi kendisine bırakılmaz. 11.1.1.5. Ehliyeti Daraltan veya Ortadan Kaldıran Sebepler (Ehliyet Arızaları) Bazı olaylar veya hastalıklar kişinin düşünme veya temyiz gücünde eksilmelere yol açabilmekte ya da bunu tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu tür durumlarda İslam hukuku şahsı korumak için bazı tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin başında bu kişilerin hukukî tasarruflarının ya tamamen geçersiz görülmesi ya da kanuni temsilcisinin veya işlemden zarar görenin izniyle geçerli kabul edilmesi gelir. Bu gibi durumlara ehliyet arızaları denilmektedir. Bunlar akıl hastalığı, akıl zayıflığı/bunama, uyku ve bayılma, ölümle sonuçlanan hastalık, sarhoşluk, borçluluk ve iflas ile köleliktir. Yaş küçüklüğü de ehliyeti daraltır. Ancak bu, ehliyet arızası olarak değerlendirilmemektedir. Çünkü ehliyet arızaları çoğunlukla sonradan oluşan hallerdir. Yaş küçüklüğü ise her kişi için söz konusu olan tabiî bir süreçtir. Bu arızların kölelik hariç, diğerlerinin vücub ehliyeti üzerinde bir etkisi yoktur. Ehliyetin daralması veya ortadan kalkmasız söz edilirken, edâ ehliyeti kastedilmektedir. Ehliyet arızalarından bazıları herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın, var olmasıyla kişiyi kısıtlı hale getirir. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı böyledir. Diğer bazı ehliyet arızalarının kişinin ehliyetini etkilemesi için mahkeme kararı gerekmektedir. Kısıtlılık, hukuki işlemlere yöneliktir. Haksız fiil gibi tasarruflarda kısıtlılığın etkisi yoktur. 8

Şimdi bunları ayrı ayrı ele alalım: 11.1.1.5.1. Akıl Hastalığı Akıl hastalığı, ehliyete etkisi bağlamında ikiye ayrılmaktadır. Birincisi cünûn-ı mutbık (devamlı akıl hastalığı), ikincisi ise cünun-ı gayrı mutbık (geçici akıl hastalığı). Devamlı akıl hastalığı ehliyeti tamamen ortadan kaldırır. Bu durumdaki kişiler gayrı mümeyyiz çocuklar gibidirler. Sara nöbeti gibi, belli zamanlarda hastalık nöbetleri gelen ve diğer zamanlarda normal insanlar gibi düşünüp davranan kişiler, sadece nöbet zamanlarında ehliyetsizdirler. Buna göre saralı bir kişinin hastalık nöbeti sırasındaki hiçbir tasarrufu geçerli değildir. Ancak diğer zamanlarda bu kişi tam ehliyetlidir. 11.1.1.5.2. Akıl Zayıflığı-Bunama (Ateh) Ateh, şuuru bulanık, anlayışı az, konuşmaları gayrı muntazam, işlerini gereği gibi görmekte yetersiz olmaktır. Akıl zayıflığı yaşlılık sebebiyle bunaklık şeklinde ortaya çıkabileceği gibi farklı şekillerde de görülebilir. Bu durumda olan kişiye matuh denir. Matuh ehliyet bakımından mümeyyiz küçük gibidir, eksik ehliyetlidir. 11.1.1.5.3. Uyku ve Bayılma Uyku ve bayılma, kişinin düşünme ve temyiz melekesini ortadan kaldırır. Bitkisel hayattakileri ve uyur-gezerleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bunların eda ehliyetleri yoktur, hiçbir hukuki işlemleri geçerli değildir. 11.1.1.5.4. Ölümle Sonuçlanan Hastalık (Marazu l-mevt) Marazu l-mevt, kişiyi alışkanlık haline getirdiği işlerden alıkoyan ve başlangıcından itibaren bir sene geçmeden kişinin öldüğü hastalıktır. Uzun süre devam eden hastalıklarda eğer bir kötüleşme olursa bir yıllık süre kötüleşme halinden itibaren yeniden başlatılır. Marazu l-mevtten söz etmek için, kişinin yatalak olması gerekmez. Ayrıca hastalık bir yıldan fazla devam etmişse, o hastalık ölümle sonuçlanan hastalık olarak kabul edilmez. Yavaş yavaş artan bir hastalık varsa, bu hastalık yıllarca sürse de ölüm hastalığı olarak kabul edilir. Ölüm hastasının hukukî işlem ehliyetine getirilen sınırlamalar, ölüm haleti ruhiyesinde mirasçılarına veya kendisiyle hukukî münasebetleri olan diğer kişilere zarar verecek tasarrufları önleme amacına matuftur ve onların haklarını korumaya yöneliktir. Belirtilen şartlar içerisinden hasta, yakalandığı hastalık neticesinde ölmüşse, bunun ölümle sonuçlanan hastalık olduğuna hükmedilir. Ölüm hastasının, sağlığında iken bir kısım işlemlerine sınırlama getirilmesi mümkün değildir. Yapılacak olan, ölüm hastasının, sağlığında iken yaptığı bir kısım işlemleri ölümünden sonra iptal etmektedir. Buna göre, ölüm hastası borçlu ise ve malvarlığı borçlarını ödemeye yetmiyorsa, hibe, vakıf gibi tasarrufları ancak alacaklıların rızası ile geçerliliğini sürdürür. Hibe amacına yönelik hileli satışlar da ayı hükümlere tabidir. 9

İSLAM HUKUKU I 111 Bunun dışında kira, satış gibi karşılıksız kazandırma teşkil etmeyen ve gabin içermeyen tasarrufları geçerlidir. Eğer ölüm hastasının malvarlığı borçlarını ödemeye yetiyorsa, karşılıksız kazandırmaları vasiyet hükümlerine tabidir. Buna göre hastalık anında mirasçılardan birine bağış yapılamayacağı gibi, başka kişilere yapılan bağışlar da terekenin üçte biri ile sınırlıdır. Eğer ölüm hastasının yaptığı bağış ya da kurduğu vakıf terekenin üçte birini geçiyorsa, işlemin geçerliliği mirasçıların muvafakatine bağlıdır. Ölüm hastasının borcu ve mirasçıları yoksa, dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Diğer yandan, ölüm hastasının kendisinin ve ailesinin olağan ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı harcamalar herhangi bir sınırlamaya tabi değildir. Ölüm hastasının evlenmesi ve boşanması geçerlidir. Ancak borcu veya mirasçıları varsa, evlendiği kişiye verdiği ya da vermeyi taahhüt ettiği miktar mehr-i misilden fazla olamaz. Misil mehirden fazla verilen miktar, bağış kabul edilir ve bağış konusunda daha önce anlatılan hükümlere tabidir. Ölüm hastalığına evlenen kişi, evlilik akdinin doğan sonucu olarak, ölüm sonrasında bu şahsın mirasçıları arasında yer alır. Ölüm hastasının boşaması, karısının rızasıyla olması şartıyla geçerlidir. Karısının rızası olmadan bain talakla yapılan boşama, karısını mirastan mahrum etmek için yapılan tepkisel bir boşama kabul edilir. İslam hukukunda bu, hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmiş ve boşanan kadının haklarına korumaya yönelik birtakım tedbirler alınmıştır. Ölüm hastası olan koca, bain talakla karısını boşar ve iddet süresi içinde erkek ölürse, kadın boşanma gerçekleşmemiş gibi kocasına mirasçı olur. Ancak bu sırada kadın ölürse, koca kendi iradesiyle boşadığı için karısına mirasçı olamaz. 11.1.1.5.5. Sarhoşluk Sarhoşluk, kişinin almış olduğu içki veya uyuşturucunun etkisiyle ne yaptığını ve ne söylediğini bilemez hale gelmesidir. Bu, ehliyeti etkileyen hallerden biridir. Sarhoşluğun ehliyete etkisi konusunda iki farklı yaklaşım söz konusudur. Birinci gruptakiler bu meselede sarhoşluğun nasıl meydana geldiğine değil, kişinin düşünme ve temyiz gücü üzerindeki etkisine önem vermişlerdir. Bu yaklaşım sahiplerine göre ister haram yoldan isterse helal yoldan olsun, sarhoşluk kişinin eda ehliyetini ortadan kaldırır. Hukukî işlem ehliyeti olmadığı için sarhoşun nikahı, talakı ve alış verişi geçersizdir. Had ve kısası gerektiren bir suç işlediklerinde de herhangi bir cezaya çarptırılmazlar. bu görüş sahipleri Ömer b. Abdulaziz, Ebu Sevr, Davud ez-zahirî, Hanefilerden Tahavî ve Kerhî, Şâfiîlerden Müzenî, bir görüşlerine göre Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel dir. İkinci gruptakiler ise dinen mahzurlu olmayan yollardan sarhoş olan kişinin had ve kısas gerektiren suçlar bakımından cezaî ehliyeti ve hukukî ehliyeti yoktur. Bu şekilde sarhoş olanlar had ve kısas cezalarına çarptırılmazlar. Ancak kişi haram yollarla sarhoş olmuşsa cezâî ve hukukî ehliyeti vardır. Bu görüş de Hanefiler ve bir kısım Şâfiîlerle Malikilerdir. 10

11.1.1.5.6. Sefahet Sefih, malını boş yere sarf ederek harcamalarında aşırılık ve israfa kaçan ve böylece malvarlığını tüketen kimsedir. Kişinin bu haline de sefâhet denir. Hukukçuların çoğunluğuna göre sefih eksik ehliyetlidir. Hanefiler ise mali yönü ağır basmaması sebebiyle evlenme ve boşanma konusunda sefihi tam ehliyetli sayarlar. Ancak sefihin bu haldeyken akdettiği nikahta, karısına ödeyeceği mehir, misil mehirden fazla olmamalıdır. Sefih kendiliğinden kısıtlı değildir. kısıtlılığına da kısıtlılığının kaldırılmasına da mahkeme yoluyla karar verilir. Sefihin vasisi babası, dedesi ya da bunların tayin ettikleri bir kişi değil, doğrudan hakimdir. Bu konuda Ebu Hanife nin kanaatinin farklı olduğu belirtilmelidir. Ona göre sefih, mallarının korunması gerekçesiyle hacir altına alınamaz, hukukî tasarrufları geçerlidir. Ancak tedbir amacıyla malları 25 yaşına kadar kendisine teslim edilmez. 11.1.1.5.7. Borçluluk ve İflas Sonraki dönem İslam hukukçuları, alacakların haklarını korumak ve borçluların borçlarını ifadan imtina ederek mallarını yakınlarına devretmelerine engel olmak için birtakım tedbirler alma ve hukukî işlemler bakımından kısıtlamalara gitme ihtiyacı hissetmişlerdir. Buna göre borcu malvarlığından fazla ya da malvarlığına eşit olan kişi, alacaklıların talebi üzerine hakim tarafından kısıtlanır. Bu şekilde kısıtlı olan kişilerin bağışlama, vakıf kurma gibi tasarrufları anacak alacaklıların rızası ile geçerli olur. Borçlu kişinin kısıtlılığı, ancak kısıtlılık kararının verildiği andaki mal varlığı için geçerlidir. Kısıtlılık kararından sonra kazandığı mallarında dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. 11.1.1.5.8. Kölelik Kölelik, hem vücub hem de eda ehliyetini etkileyen bir ehliyet arızasıdır. Kölenin eksik vücub ehliyeti vardır, mülkiyet hakkı yoktur. Kazandıkları efendisine aittir. Ancak efendisiyle hürriyet anlaşması yapmı ş olan mükatep köle müstesnadır. Mükatep kölenin kazandıkları kendisine aittir. Kölelik miras engelidir. Bu sebeple, köleye herhangi bir yakınından miras düşmez. Köle bir kısım borçlara ehildir, borç ikrarı geçerlidir, kölenin haksız fiil sorumluluğu vardır. İkrar ettiği borcun talep hakkı, hürriyetine kavuştuktan sonra doğar. Kölenin haksız fiillerini efendisi tazmin eder, ya da bunun karşılığında satılmasına razı olur. Köle eda ehliyeti bakımından eksik ehliyetliler grubundadır. Aleyhte tasarrufları ve lehte veya aleyhte olma ihtimali bulunan tasarrufları efendisinin iznine bağlıdır. Lehte tasarruflar konusunda hukukçular arasında iki farklı görüş vardır. Mülkiyet hakları bulunmadığı için lehinde tasarruflar da yapamaz diyenler bulunduğu gibi, hibe ve vasiyet kabulü gibi tamamen olan işlemleri yapabileceğini söyleyenle de vardır. 11

İSLAM HUKUKU I 111 Hanefilere göre, efendisi tarafından kendisine hukukî işlem izni verilen (mezun) köle, hukukî işlem ehliyetini kazanmış olur. Hukukî işlemleri kendisi adına yapar. Şâfiîlere göre mezun köle hukukî işlem ehliyetini değil, efendisi adına işlem yapma yetkisini kazanır. Yaptığı lehte ve aleyhte işlemlerin sonuçları efendisi için sabit olur ve efendi istediği zaman bu yetkiyi geri alabilir. Mükateb kölenin durumu farklıdır. Bu durumdaki köle mukatebe anlaşmasıyla vücub ehliyetine sahip olduğu gibi, eda ehliyetine de sahip olur. Aile hukuku bakımından köle eksik eda ehliyetine sahiptir. Köle ancak efendisinin rızasıyla evlenebilir. 11.2. Hukukî Temsil Hukukî temsilin iki boyutu vardır: birincisi şahıs varlığıyla ilgili görevlerin ifası ve bununla ilgili hukukî temsil, ikincisi malvarlığının korunup idare edilmesi ve bununla ilgili hukukî temsil. Şahısvarlığıyla ilgili hukukî temsile genel olarak velâyet, malvarlığıyla ilgili hukukî temsile ise vesâyet ismi verilmektedir. Eksik ehliyetlilerin ve ehliyetsizlerin velisi babalarıdır. Baba, çocuğunun hem şahıs varlığı hem de mal varlığı üzerinde yetkili ve görevlidir. Bu yönüyle baba çocuğunun hem velisi hem de vasisidir. Ancak babanın bulunmaması durumunda genellikle veli ile vasi birbirinden ayrılmakta, velayet ile vesayet birbirinden farklı kişilerde olmaktadır. Velayet yetkisi babadan sonra dedeye ve ondan sonra da mirastaki sıralamaya göre asabe olan akrabalara geçmektedir. Vesayette ise yetki babadan sonra onun tayin ettiği vasiye ve sonra da onun tayin ettiğine geçer. Eğer bir vasi tayin edilmemişse yetki dedeye ve ondan sonra da onun tayin ettiğine geçer. Sonunda yetki hakime ya da onun tayin ettiği vasiye geçer. Velayet sıralaması İslam hukukunca belirlenmiş, ancak vesayette babaya, dedeye ve hakime yetki tanınmıştır. Osmanlıda babanın bulunmadığı durumlarda çoğunlukla yetkili vasinin anne olduğu görülmektedir. 11.2.1. Hukukî Temsilcide Aranan Nitelikler Hukukî temsilci hür, akıl sahibi, buluğa ermiş ve aynı dinden olmalıdır. Kölelerin, bâliğ olmayanların, akıl hastalarının ve farklı dinden olanların yetkili veli olmaları mümkün değildir. Vesayette ise bu dört şarta ilaveten vasinin reşit ve emin bir şahıs olması şartı da aranır. Başlangıçta bu şartları haiz olan kişi sonradan kaybederse, velayet ve vesayet de düşer. Asabeden sonra velayet yetkisi anneye intikal ettiği gibi, babadan sonra annenin vasi tayin edilmesi de Osmanlıda sıkça görülen bir uygulamadır. Anne veli olmasa da çocuğunun bakım ve terbiyesinde hidane çerçevesinde yetkilidir. 12

11.2.2. Hukukî Temsilcinin Yetkileri Hukukî temsilcinin işlemleri üç farklı kategoride değerlendirilir. Hukukî temsilci, tamamen lehte olan tasarrufları herhangi bir kayıt ve şart olmaksızın yapabilir. Hukukî temsilci, kefil olmak, üçüncü şahıslara mal bağışlamak gibi tamamen aleyhte tasarrufları asla yapamaz. Lehte veya aleyhte olma ihtimali bulunan işlemleri ise gabn-i fâhiş içermemek şartıyla yapabilir. Bu şartlara uygun olarak hukukî temsilcinin yaptığı işlemler, yapıldığı anda geçerli olur. Velayet altındaki şahsın rızası aranmayacağı gibi, bu kişi, tam ehliyetli olduktan sonra da söz konusu işlemleri feshedemez. 11.3. Tüzel Kişiler Tüzel kişiler, belirli mal ve şahıs topluluklarıdır. İslam hukukunda belirli mal ve şahıs topluluklarının onları oluşturan kişilerden ayrı bir kişiliğinin var olduğu kabul edilmiştir. Buna göre İslam hukukunda gerek şahıs topluluğu gerekse mal birliği olarak tüzel kişi gibi muamele gören birçok kurumun var olduğu söylenebilir. Bunların başında devlet kurumu zikredilebilir. Ayrıca tüzel kişiler olarak devlet hazinesi (beytülmal), vakıflar, tarikatlar ve meslek teşekkülleri olan localar zikredilebilir. Tüzel kişilerle ilgili ayrıntılı bilgiler senkron derslerde verilecektir. 13