Türk Edebî Dilinin Gelişimi -Başlangıçtan 17. Yüzyıla- Yöntem Edebiyat Bilimi Yeni Tarihselcilik / Bağlamsal eleştiri Edebiyat Edebiyat nedir? Nasıl doğmuştur? Diğer güzel sanat dalları içinde yeri nedir? Her dilin edebiyatı var mıdır? Edebiyat, mimari, resim, heykel, müzik gibi beş temel güzel sanat dalından biridir. Görsel Sanatlar: Mimari Dekoratif sanatlar:mobilya, iç mimari Güzel sanatlar: Minyatür- resim, fresk Grafik sanatlar: Hat,kaligrafi, çizim El / süsleme sanatları: Çini, seramik, ahşap, alçı, taş, maden, cam, ebru, cilt, tezhip, halı, diğer dokumalar, işleme Fotoğraf Plastik sanatlar: Heykel, seramik, porselen, metal, taş Gösterim Sanatları (Perde ve sahne / icra sanatları) Müzik Sinema Dans-opera-bale Filimler (belgeseller-çizgi filimler vb.) Akrobasi Tiyatro Edebiyat, herhangi bir malzemeye ihtiyaç duymayan, tamamıyla insan merkezli, zihnî bir sanattır. Bu sebeple, okuyucusuyla aracısız, doğrudan temas edebilen, etkisi en kalıcı sanat dalıdır. XIX. asra kadar plâstik sanatlar (mimari, heykel, resim) ve hitabet ön plânda iken, bu yüzyıldan itibaren matbaa imkânlarının gelişmesinin etkisiyle öncelik edebiyata geçmiştir. 1
Dil İnsanların olduğu her yerde dil olmakla birlikte, tarih boyunca konuşulan on binlerce dilden ancak 106 sının edebiyatı olabilmiştir. Bugün ise yaşayan 3000 e yakın dilden sadece 78 inin edebiyatı vardır. Türlerin Doğuşu En eski sanat dalı nedir? Edebiyat kuramcılarına göre, hayatı bütünüyle tabiata bağlı olan ilk insanlar, İnsanlar, bu aşamada hayatı söz, çizgi, yontu ve sözsüz oyunla göstermeyi öğrendiler. Bir taraftan da, dış dünyaya, yüce ve kutsal saydıkları kavramlara/totemlere fantastik/hayalî anlamlar yüklediler. Bunlar mitleri oluşturdu. Şiir, müzik ve dansı bir arada bulunduran ilk yapıdan, tek bir kişi tarafından söylenilen sunuş şarkılarının gelişmesiyle ritmik söyleyişe ulaşıldı. Koro başları (Türklerde şaman, kaman, ozan; eski Yunan da aoidler), aynı zamanda savaşların ortaya çıkardığı kahramanların o güne kadarki başarılarını hikâye ettiler. Bunlar, epik şarkıların ilk örneklerini oluşturdu. İnsanlar arasında iş bölümünün belirginleşmeye başlaması ve yazının ortaya çıkışıyla, sözler edebiyat olarak biçimlenen şiire dönüştü. Müzik ve dans da ayrı sanat dalları olarak gelişti. Epik şarkılardan, ulusların oluşum sürecinde manzum destanlar ortaya çıktı. Soy, kabile gibi yapıların devlet gücüne dönüşmesiyle, yönetenlerle yönetilenler arasında, zanaatkârlar, tüccarlar, din adamları gibi ara sınıflar oluştu. Madenlerin kullanımı, zanaatkârlık ve tarımın gelişmesi, şehirle köy hayatının birbirinden ayrılması için gerekli şartları hazırladı. Bu süreçte insanlar arasında okur yazarlık artmaya başladı ve zamanla her kesimin kendisine özgü yazışma dili oluştu. Yetişme tarzları, zevk anlayışları, idealleri, kısaca hayat tarzları farklılaşan insanlar, bireysel düşüncelerini dile getirmeye başladılar. Atlı-göçebe medeniyetinden yerleşik köy ve şehir medeniyetine geçiş safhasında, manzum destanlardan nazım ve nesirde ifadesini bulan türler ortaya çıktı. Bizde, halk hikâyeleri ve mesnevîler, batıda ise şövalyelerin aşk ve maceralarını anlatan romanslar gibi. Değişen sosyal ve kültürel şartlara bağlı olarak, bir taraftan türler kendi içinde gelişirken, bir taraftan da yeni türler oluştu. Bunlar, epik, dramatik ve lirik olmak üzere üç ana başlık altında toplandı. Epik ve dramatik eserler, mekân ve zaman içinde geçen olayları, kişilerin karşılıklı ilişki ve eylemlerini; lirik eserler ise insanın duygu, düşünce ve hayal dünyasını yansıtırlar. Şehirleşmeyle birlikte, yaşam tarzında ve zevk anlayışlarındaki değişiklikler, edebiyat hayatının popülist ve estetik olmak üzere iki kolda gelişmesine sebep oldu. 2
Epik Dönem Türk edebiyatı, VIII. asra kadar yazılı kayıtlardan yoksun sözlü kültüre dayalı olarak gelişir. Destanlar, ozanların kopuzlar eşliğinde söyledikleri koşuklar, ölülerin ardından söylenilen sagu ve savlar (ata sözleri), bu döneme ait sözlü ürünleri oluştururlar. Erken Dönem Türklerin belgelere dayalı olarak bilinen en eski devresi Büyük Hun imparatorluğu devresidir. Bu dönemden bir Hun türküsünün metni Çin Kaynaklarında geçmektedir. Bu dönem, destanlar ve sözlü edebiyat dönemidir. Bu dönemde, batıda Yunan ve Latin, Doğuda Çin ve Hint edebiyatları vardır. İlk yazılı belgeler VIII. asırdadır. Bu dönemde ise Orta Doğu da Arap edebiyatı, batıda ise yoktur (Fransız 11, İspanyol 12, İtalyan ve Alman 13, İngiliz ise 14. asırda başlar. Kültür Merkezleri Kültür ve sanat faaliyetleri, kültür merkezleri etrafında gelişir. Başlangıçtan itibaren öne çıkan merkezler şunlardır. 8. asır /Ötüken: Köktürk ve Uygur Yazılı belgeleri; 9.asır -14. asır / Hoça ve Turfan (Tarım Havzaları, Uygur edebiyatı); 11. asır / Kâşgar (Karahanlılar); 13-14 / Saray, Harezm / Cengiz Han dan sonra Altınordu nun başkenti. 13-15 / Mısır (Memluklüler) 15. asır / Semerkant ve Herat (Tumurlular); 13. Asır / Konya (Selçuklular); 14. asır / Bursa (Osmanlılar); 15. asır / İstanbul (Osmanlılar) Batı Türk Yazı Dilinin Kuruluşu XIII. yüzyıl Türk kültür tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu asırda, siyasi ve kültürel değişimlerin yanında Türkçe Doğu ve Batı Türkçesi olmak üzere iki yazı diline ayrıldı. XI-XIII. yüzyıllar arasında, Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçuklularının resmî dil, edebiyat ve ilim dilleri olarak Farsça ve Arapçayı benimsemişlerdir. Anadolu Selçukluları zamanında telif edilen 230 civarındaki eserin çoğu Farsça ve Arapçadır. Klasik Estetiğin Oluşumu Yeni bir estetiğin oluşumu, yeni bir kültürleşme (acculturation) sürecinin sonucu ortaya çıkar. Klasik estetik asıl şeklini, Arap coğrafyasında klasik dönemini yaşadığı Abbasi döneminde değil, 10-12. yüzyıllarda Horasan bölgesinde gerçekleşen oluşumla alır. Anadolu da ise Selçuklunun son dönemi 13. yüzyıl ve Fatih dönemi belirleyici süreçler olarak dikkati çeker. Bu dönemin, suyun yüzündeki kısmı olduğu, onun çok daha eskilere giden kökleri olduğu unutulmamalıdır. 3
Horasan bölgesi, Fars, Afgan ve Türk hükümdarları arasında bir met-cezir sahası olmuş ve tarihî zaruretler sebebiyle ortaklaşa Fars dilinde bir edebiyat oluşturulmuştur. Bu dönemi ilk İslâm kültürleşme (acculturation) süreci olarak değerlendirmek mümkündür. Bu edebiyatın fikri ve estetik temelleri Abbasiler döneminde şekillenmekle birlikte, asıl kıvamını bu yörede İranî geleneğin ( işret: yeme, içme, davranış, eğlenme, sohbet, hikmet ve davranış biçimleri vb.) bu kültüre dahil edilmesiyle bulur. Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde gerçekleşen, batılıların İran Rönasansı olarak adlandırdığı bilim, kültür ve sanat hayatındaki büyük gelişme, İslam medeniyetinin başlangıcını teşkil eder. Bu bölge, bir başka isimlendirmeyle Türklerin yoğun olarak yaşadığı Türkistan dır. Tarihî zaruretler sebebiyle bu bölgede oluşan Fars dilli bu ortak edebiyat, Anadolu da gelişen klasik edebiyatın da kökenini teşkil eder. Fatih Dönemi : Osmanlı üslubunun veya imparatorluk üslubunun oluşumu II. Mehmed in 1453 te fethiyle birlikte Osmanlıların yeni başşehri olan İstanbul, aynı zamanda bilim ve kültür hayatının da merkezi hâline gelir. Fatih, öncelikli olarak devleti ayakta tutacak kurumları oluşturmaya başlamıştır. Bu amaçla, sekiz kiliseyi sekiz ünlü bilgin için medreseye çevirtmiş; yaptırdığı Fatih Camii nin çevresinde Sahn-ı seman ya da Semaniye denen sekiz medrese kurarak her birinde devrin ünlü bir bilginini görevlendirmiştir. Fatih, İstanbul u yeniden imar ve inşa ederken, bir yandan da bilim ve kültürün merkezi hâline getirmek için doğuda ve batıdaki ünlü bilgin ve sanatkârları İstanbul a davet etmiştir. Osmanlı medreselerinde ders veren bilginlerin yaklaşık % 65 i İran ve Mısır da yetişmiştir. İslam uygarlığının önemli düşünce ve bilim adamları, saray çevresinde büyük kabul görmüştür. Fatih sarayında, Yunanlı ve İtalyan bilim ve sanat adamları, Bizanslı kâtipler, Uygur harfleriyle yazı yazan bahşiler görev almışlardır. Bunların yanı sıra, 1492 den sonra Endülüs ü terk etmek zorunda kalan bilginlerin de Osmanlı bilimine katkıları olmuştur. Fetihten sonra İstanbul, Türk kültür ve sanatı açısından Herat ve Tebriz gibi yeni bir ekolün merkezi olmuştur. Herat, Timurlu; Tebriz, Türkmen; İstanbul ise Osmanlı üslubunu temsil etmiştir. Yunus Emre Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayrân olur Bir dem gelür şâdî olur bir dem gelür giryân olur *** Hey benim ömrüm kuşu kande varasın bir gün Ecel arayı yörür ele giresin bir gün 4
Gele göğsüme kona tenin tutuşa yana Bir kadeh şerbet suna içe kanasın bir gün Dehhanî Yüce boyun kılur bende çemende serv-i âzadı Yüzün mihri ider tâbân felekde mâh-ı tâbânı Ahmed-i Dâî Şem-i safâdur ol sanem ana irişmege Pervâne bigi yanmaga tâb u tüvân gerek tâb u tüvân: güç, takat Zâtî Bûse-i la lün şarâbın yine kim nûş eylemiş Kime nukl olmış aceb la l-i şeker-bârun senün Fuzulî Ey gül gamunda eşk ruh-i zerdüm itdi âl Bildürdi ola sûret-i hâlüm sabâ sana Nailî-i Kadîm Nâvek-i âha ki peyveste olur yâd-ı ruhun Tutuşur bâm-ı felek şu le-i peykânından Nabî Tahammül eylemeden gayrı vaz -ı nâdâna Kitâb-ı fenn-i hıredde ilâcumuz yokdur Nedim Aceb ne bezmde şeb-zindedâr-ı sohbet idün Henüz nergis-i mestünde bûy-ı hâb kokar 5