TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ



Benzer belgeler
KADIKÖY BELEDİYESİ ÇEVRE KORUMA MÜDÜRLÜĞÜ

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

ENERJİ AKIŞI VE MADDE DÖNGÜSÜ

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

Çevre Biyolojisi

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

Çevre İçin Tehlikeler

İNSAN VE ÇEVRE A. DOĞADAN NASIL YARARLANIYORUZ? B. DOĞAYI KONTROL EDEBİLİYOR MUYUZ? C. İNSANIN DOĞAYA ETKİSİ

I.6. METEOROLOJİ VE HAVA KİRLİLİĞİ

Ekosistemi oluşturan varlıklar ve özellikleri

Dünya nüfusunun her geçen yıl artması, insanları beslenme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için değişik yollar aramaya

EKOSİSTEM. Cihangir ALTUNKIRAN

TOPRAK. Bitki ve Toprak İlişkisi ÇAKÜ Orman Fak. Havza Yönetimi ABD. 1

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

ÖĞRENME ALANI : CANLILAR VE HAYAT ÜNİTE 6 : İNSAN VE ÇEVRE

Ekosistem ve Özellikleri

Ayxmaz/biyoloji. Azot döngüsü. Azot kaynakları 1. Atmosfer 2. Su 3. Kara 4. Canlılar. Azot döngüsü

ÇALIŞMA YAPRAĞI KONU ANLATIMI

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI TÜRKİYE'DE ÇEVRE SORUNLARI DOÇ. DR.

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır.

PROJE KONUSU NASIL BULUNUR? Prof. Dr. Turan GÜVEN

SERA GAZI EMİSYONU HAKAN KARAGÖZ

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK

1. İklim Değişikliği Nedir?

ADIM ADIM YGS LYS Adım EKOLOJİ 7 MADDE DÖNGÜLERİ (Su, Karbon ve Azot Döngüsü)

Yavuz KAYMAKÇIOĞLU- Keşan İlhami Ertem Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi.

SU KİRLİLİĞİ HİDROLOJİK DÖNGÜ. Bir damla suyun atmosfer ve litosfer arasındaki hareketi HİDROLOJİK DÖNGÜ

I. Evsel atıklar Günlük hayatta ve sanayide kullanılan milyonlarca çeşit madde vardır. Bu maddelerin büyük çoğunluğu bir süre kullanıldıktan sonra

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YER SEVİYESİ OZON KİRLİLİĞİ BİLGİ NOTU

4. Ünite 2. Konu Enerji Kaynakları. A nın Yanıtları

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ

SU ÜRÜNLERİNDE MEKANİZASYON-2

MADDE DÖNGÜLERİ SU, KARBON VE AZOT DÖNGÜSÜ SELİN HOCA

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

GÖNEN BİYOGAZ TESİSİ

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

İÇERİK. Amaç Yanma Dizel motorlardan kaynaklanan emisyonlar Dizel motor kaynaklı emisyonların insan ve çevre sağlığına etkileri Sonuç

BİYOKÜTLE ENERJİ SANTRALİ BİOKAREN ENERJİ

EKOSİSTEMLERİN İŞLEYİŞİ. Veli&Sümeyra YILMAZ

Havacılık Meteorolojisi Ders Notları. 1. Atmosfer ve İçeriği

Dersin Kodu

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks :

Çevre Sorunları A- Çevre Kirliliği Hava kirliliğini azaltmanın en etkili yolları nelerdir?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Küresel Değişim Ekolojisi BYL 327 Hacettepe Üniv. Biyoloji Bölümü lisans dersi

Termik santrallerinin çevresel etkileri şöyle sıralanabilir: Hava Kirliliği Su Kirliliği Toprak Kirliliği Canlılar üzerinde Yaptığı Etkiler Arazi

TARIM: Ülkemizde farklı iklim özellikleri görülmesi farklı tarım ürünlerinin yetişmesine sebep olmaktadır.

Hava kirleticilerinin çoğu havaya küçük miktarlarda katılır. Kirleticilerin yoğunluğu değişik biçimlerde ifade edilir.

%78 Azot %21 Oksijen %1 Diğer gazlar

Ekosistem Ekolojisi Yapısı

SANAYĠ KAYNAKLI HAVA KĠRLĠLĠĞĠ KONTROLÜ

İÇİNDEKİLER SI BASKISI İÇİN ÖN SÖZ. xvi. xxi ÇEVİRİ EDİTÖRÜNDEN. BÖLÜM BİR Çevresel Problemlerin Belirlenmesi ve Çözülmesi 3

KONU MOTORLARIN ÇEVREYE OLUMSUZ ETKĠLERĠ VE BU ETKĠLERĠN AZALTILMASI

İlimizde özellikle 1993 yılında zaman zaman ciddi boyutlara ulaşan hava kirliliği nedeniyle bir dizi önlemler alınmıştır. Bu çalışmaların başında;

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE

Biliyor musunuz? İklim Değişikliği ile Mücadelede. Başrol Kentlerin.

METEOROLOJİ. VI. Hafta: Nem

TOPRAK Yeryüzünün yüzeyini kaplayan, kayaların ve organik maddelerin çeşitli ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen,içerisinde canlıları

TARIMSAL YAPILAR. Prof. Dr. Metin OLGUN. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü

İĞİ MEVZUATI ÇERÇEVESİNDE 2011 YILINDA ANKARA'DA YAŞANAN İĞİ. Erkin ETİKE KMO Hava Kalitesi Takip Merkezi Başkanı. 12 Ocak Ankara

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

Sera Gazları ve Önemi

Biyogaz Temel Eğitimi

Fen ve Teknoloji 8. bakteri, protist ve bitkiler üreticileri oluşturur. 1.Ünite : Canlılar ve Enerji İlişkileri 1.Besin Zincirinde Enerji Akışı

İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI

SU HALDEN HALE G İ RER

Su, yaşam kaynağıdır. Bütün canlıların ağırlıklarının önemli bir kısmını su oluşturur.yeryüzündeki su miktarının yaklaşık % 5 i tatlı sulardır.

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

Atıklar ve Geri Dönüşüm atık Atıkların Çevreye ve İnsan Sağlığına Etkileri 1. Katı Atıklar

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

ÖĞRENME ALANI: Canlılar ve Hayat 6.ÜNİTE: Canlılar ve Enerji ilişkileri

DÜZCE DE HAVA KİRLİLİĞİ

1. Üreticiler 2. Tüketiciler. 3. Ayrıştırıcılar

İşyerlerinde çalışanlarımızın sağlığını olumsuz yönde tehdit eden, üretimi etkileyen ve İşletmeye zarar veren toz, gaz, duman, buhar, sis, gürültü,

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

MADDENİN DEĞİŞİMİ VE TANINMASI

OZON VE OZON TABAKASI

AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE FASLI MÜZAKERE SÜRECİ

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı

TARIMSAL YAPILAR. Prof. Dr. Metin OLGUN. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü

SU HALDEN HALE GİRER. Nazife ALTIN. Fen ve Teknoloji

Türkiye nin Elektrik Üretimi ve Tüketimi

Doğal Su Ekosistemleri. Yapay Su Ekosistemleri

1) Biyokütleye Uygulanan Fiziksel Prosesler

KĐMYA DENEYLERĐNDE AÇIĞA ÇIKAN GAZLAR KÜRESEL ISINMAYA ETKĐ EDER MĐ? Tahir Emre Gencer DERS SORUMLUSU : Prof. Dr Đnci MORGĐL

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

Transkript:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ANKARA TİCARET BORSASI MEZBAHA İŞLETMESİNDE ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ UYGULAMASINA GÖRE ANKARA İLİ VE İLÇELERİNDE ÇEVRE KİRLİLİĞİ YARATAN KİMİ MEZBAHA ATIKLARININ GERİ KAZANIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Mehmet Ruhi GÖKMOĞOL HAYVAN SAĞLIĞI EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ ANABİLİM DALI DOKTORA TEZİ DANIŞMAN Prof.Dr.Sadi ARAL 2007-ANKARA

ii Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği Doktora Proğramı çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma, aşağıdaki jüri tarafından Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir. Tez Savunma Tarihi: 25 / 01 / 2007 Prof. Dr. Sadi ARAL Ankara Üniversitesi Jüri Başkanı Prof. Dr. Engin SAKARYA Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet ERGÜN Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Cengiz YALÇIN Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Aytekin GÜNLÜ Selçuk Üniversitesi

iii İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay ii İçindekiler iii Önsöz iv Simgeler ve Kısaltmalar vi Şekiller vii Tablolar viii 1. GİRİŞ 1 1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri 1 1.2. Başlıca Çevre Sorunları 5 1.3. Çevre Bilincinin Gelişimi 30 1.4. Avrupa Birliğinde Çevre Bilincinin Gelişimi 39 1.5. Türkiye de Çevre Bilincinin Gelişimi 49 1.6. İşletmelerde Çevre Bilinci ve Çevreye Duyarlı İşletmecilik 55 1.7. Çevre Yönetim Sisteminin Yapısı ve İşleyişi 57 1.8. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardının Açıklaması 61 1.9. Çevre ve Hayvancılık Sektörü İlişkisi 73 1.10. Hayvansal Yan Ürünler 79 2. GEREÇ VE YÖNTEM 83 2.1. Gereç 83 2.2. Yöntem 87 2.2.1. Verilerin Elde Edilmesinde Yöntem 87 2.2.2. Verilerin Değerlendirilmesinde Yöntem 87 3. BULGULAR 90 3.1. Çevre Etki ve Boyutlarının Elde Edilmesi İle İlgili Bulgular 90 3.2. Atıkların Geri Kazanımı İle İlgili Elde Edilen Bulgular 94 3.2.1. Atıkların Geri Kazanım Yöntemleri 95 3.2.2. Canlı Hayvan Varlığı 96 3.2.3. Atıkların Değerlendirmesi 96 3.3. Anketlerin Değerlendirilmesi İle Elde Edilen Bulgular 100 4. TARTIŞMA 114 4.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Kurulması Sonucunda Elde Edilen Bulguların Değerlendirilmesi 114 4.2. Anket Sonuçlarına Göre Karşılaştırma 115 4.3. Sonuçların Yaygınlaştırılması 116 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 120 ÖZET 126 SUMMARY 127 KAYNAKLAR 128 EKLER 134 EK.1 Anket Formu 134 EK.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri 138 EK.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları 142 ÖZGEÇMİŞ 148

iv ÖNSÖZ Aralık 1999 da Helsinki de düzenlenen Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye nin Avrupa Birliğine aday ülke olduğu teyit edilmiştir. Avrupa Birliği, 12-13 Aralık 2002 tarihinde Kopenhag da toplanan konseyde, Avrupa Komisyonu nun raporlarına ve tavsiyelerine dayanarak, 2004 yılının Aralık ayına kadar Türkiye nin Kopenhag kriterlerini yerine getirdiği takdirde katılım müzakerelerine vakit geçirmeden başlanması taahhüdünde bulunmuştur. Türkiye nin Avrupa Birliği ne adaylık statüsü verilmesi hakkındaki karar, bir takım önemli reformların yapılması sorumluluğunu beraberinde getirmiştir. Birliğe üye olmanın şartlarından biri, aday ülkelerin ulusal yasalarını ve yönetmeliklerini çevre sektörü de dahil olacak şekilde Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırılmasıdır. Çevresel unsurlara dayalı sektörlerin uyumlaştırma süreci, yalnızca çevreyle ilgili mevzuatın uyumlaştırılması ve gereken yaptırımların ve cezaların uygulanmasını değil, kurumsal yapının yeniden organize olmasını da içermektedir. Çevre alanında uyumlaştırma çalışmaları, sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmeleri de dikkate alınarak, ilgili Bakanlıklar (Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı), hükümet kuruluşları, (Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı) yerel yönetimler, kurumlar, finans kurumları ile Çevre ve Orman Bakanlığı nın eşgüdümünde yürütülmektedir. Bu çerçevede, yeni mevzuat taslaklarının oluşturulmasını, mevzuatın AB mevzuatıyla uyumunun gözden geçirilmesini ve çevre alanında yatırım ihtiyaçlarının belirlenmesini hedefleyen projeler gerçekleştirilmektedir. Avrupa Birliği ne üyelik ve çevre alanında uyumlaştırma süreci yolunda Türkiye nin atacağı adımlar, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasını ve çevre standartlarının yükseltilmesini hızlandıracaktır.

v Bu çerçevede, diğer konuların yanısıra çevre alanında kısa ve orta vadede öncelikleri belirten Avrupa Birliği Mevzuatının Üstlenilmesi ne İlişkin Ulusal Mevzuat, Temmuz 2003 de yürürlüğe girmiştir. Programa göre, Çevresel Etki Değerlendirilmesi nin daha fazla uygulanması ve çevresel bilgiye ulaşımının daha fazla sağlanması kısa vadeli öncelikler olarak belirtilirken, orta vadeli öncelikler ise atık kontrolü yönetmeliklerin AB düzenlemelerine uygun hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu konuda Avrupa Birliği tarafından birinci planda ele alınan Ortak Tarım Politikası içinde yer alan hayvancılık sektörü, çevresel değerlendirmelerde en fazla dikkate alınacak alan olarak görülmektedir. Hayvancılık sektörünün en önemli özelliği, yenilebilir ya da yenilemeyen yan ürünleri geri kazanıldığında, çevreye zarar vermediği gibi, ülke ekonomisinde de katkı sağlamakta; değerlendirilmediği takdirde atık olarak, çevreye çok büyük tahriplerde bulunmaktadır. Bu çalışmada, yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden kan ve safra ile bağırsak ve işkembe içeriğinin uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi yardımı ile geri kazanımı sonucunda elde edilecek kazanımlar mikro ve makro ölçekte irdelenmiştir. Bu çalışma sırasında en zor anlarımda bana destek olarak bu çalışmanın tamamlanmasını sağlayan A.Ü. Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sadi ARAL başta olmak üzere Prof. Dr. Engin SAKARYA ya, Prof. Dr. Cengiz YALÇIN a, Doç. Dr. Yavuz CEVGER e ve araştırma görevlilerine; bu çalışma süresince bana destek ve yardımda bulunan bütün kurum, kuruluş ve çalışanlarına minnet, şükran ve teşekkür sunmayı bir borç bilirim. Bu çalışmanın tamamlanmasını göremeyen Babam R.Cengiz GÖKMOĞOL u rahmetle anıyorum. Ayrıca bana manevî desteğini esirgemeyen Annem Türen GÖKMOĞOL a, Ablam Azize GÖKMOĞOL a ve oğlum Arda GÖKMOĞOL a da teşekkür ederim.

vi SİMGELER VE KISALTMALAR AB Avrupa Birliği BMGG Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme C Karbon CFC Kloroflorokarbon gazı CSD Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (The United Nations Commission on Sustainable Development) ÇED Çevresel Etki Değerlendirme gr/gün Gram/gün kg kilogram kj Kilo Joule (kilo jul) KKK Kara Kuvvetleri Komutanlığı KWH Kilowatt/saat l/gün Litre/gün N Azot MSB Millî Savunma Bakanlığı OÇP Ortak Çevre Politikası OHSAS İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi OTP Ortak Tarım Politikası TSK Türk Silahlı Kuvvetleri t/m 3 Ton/metre küp UÇEP Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı UNEP Birleşmiş Milletler Çevre Proğramı (United Nations Environment Program) WCU Dünya Koruma Birliği (World Conversation Union) % yüzde

vii ŞEKİLLER Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı 3 Şekil-2 Biyokütle Dönüşüm Yöntemleri 95 Şekil-3 Ankete Katılan Kuruluşların Statüleri Grafiği 102 Şekil-4 Ankete Katılan Kombina ve Mezbahaların Dağılımı Grafiği 103 Şekil-5 Ankete Katılan Kuruluşların Sınıfları Grafiği 103 Şekil-6 Büyükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi 104 Şekil-7 Küçükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi 105 Şekil-8 Ankete Katılan Kuruluşların Çalışan Personel Durumu 105 Şekil-9 Çalışan Personelin Yüzdesel Dağılımı Grafiği 106 Şekil-10 Personel Politikası Grafiği 107 Şekil-11 Büyükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 108 Şekil-12 Küçükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 108 Şekil-13 Değerlendirilmeye Alınan Yenilebilir Hayvansal Ürünler 109 Şekil-14 Değerlendirmeye Alınan Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler 110

viii TABLOLAR Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması 14 Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu 21 Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu 91 Tablo-4 Safra Stoklama Maliyeti Hesaplama Tablosu 99

1 1. GİRİŞ 1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri Yönetim kavramı, bugünkü anlamı ile ilk kez 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu kavrama karşı ilk bilimsel yaklaşım, Frederick W. TAYLOR tarafından ortaya konmuştur. TAYLOR un amacı, iş yapma yöntemlerini sistematik hâle getirerek verimliliği artırmak ve iş yapmanın tek ve en iyi yolunu bulmaktı (Nemli, 2000). Bu çerçevede, standart iş yapma yöntemleri geliştirmek, işe uygun işçi seçerek onları eğitmek, işleri planlamak ve buna dayalı ücret politikası oluşturmak Bilimsel Yönetim Yaklaşımı nın ilk adımını oluşturmuştur. Aynı dönemde çalışmalarda bulunan Henry FAYOL, yönetimde süreç yaklaşımı ile; Max WEBER ise bürokrasi yaklaşımı ile yönetim bilimine katkı sağlamışlardır. İlk küresel kriz olarak kabul edilen 1929 ekonomik buhranı sonucunda klasik yaklaşıma tepki olarak yeni klasikçiler olarak bilinen Elton MAYO ve arkadaşları, yalnızca işverenleri değil, aynı zamanda çalışanları da dikkate alan ve sosyal yaklaşımlar ortaya koyan çalışmaları ile yönetim bilimine farklı bir boyut kazandırmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yönetim düşüncesi, klasik yaklaşımlardan kendisini kurtararak Modern Yaklaşım olarak tanımlanan bir düşünce sistemine girmiştir. Modern yaklaşım, yönetimi başlı başına bir bilim dalı olarak kabul etmekten daha çok, diğer sosyal bilimlere uygulanan ve onlarla bütünlük içinde olan bir disiplin olarak kabul etmiştir. Başka bir anlatım ile, modern yaklaşımı klasik yaklaşımdan ayıran en büyük özellik, işletmeleri kapalı bir yapı içinde ele almaması; tersine işletmelerin çevresel bütün unsurları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmesidir. Çevre olgusu, 1960 ların başından beri, hem teorik çalışmalarda hem de pratiğe yönelik araştırmalarda işletmelerin davranışını ve performansını belirleyen önemli bir etken olarak ortaya konmaktadır (Nemli, 2000).Bunları genel olarak şu başlık altında toplamak mümkün olabilmektedir.

2 İşletme Açısından Çevre Özellikle işletmelerin kuruluş yeri seçimine etki eden faktörlerinden birisi olarak çevre ele alınmaktadır. Ayrıca işletmenin her türlü atığının değerlendirilmesi ve incelenmesi yönü ile çevre kuruluş sonrasında ele alınan en önemli faktörlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamu Yönetimi Açısından Çevre Kamu yönetimini üstlenen yürütme organları tarafından yapılacak her türlü kalkınma ve büyüme planlarında çevre unsuru, yatırım planlamasının en önemli sabit faktörü olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca gerek kuruluş aşamasında olan yatırım projelerinde gerekse yatırımı gerçekleşmiş işletmelerde yürütme organı tarafından çevresel faktörlere yönelik denetim organlarını oluşturması, günümüzde kabul edilmiş olan başlıca yürütme görevlerinden birisidir. Sosyal Sorumluluk Açısından Çevre Toplum içinde yaşayan insanların yapmış olduğu her eylemde çevreye karşı duyarlı yurttaşlar olmak, küresel en büyük tehdit olan çevresel etkilere karşı alınabilecek önlemlerin önceliğini de ortaya koymaktadır (Nemli, 2000). Ayrıca çevre sorunları disiplinler arası bir konudur. Ekoloji ve diğer temel bilim dalları, çevre sorunlarının analizi için gerekli kavram ve yaklaşımları getirir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Bunun dışında çevre ile ilgili gerek yasal, gerekse sosyal kuruluşların çevre konusuna yaklaşımları, çevre politikasının hedefleri ve oluşum işlevi arasındadır. Başka bir tanımlama ile çevre politikası, bir ülkenin çevre konusundaki tercih ve hedeflerinin belirlenmesi anlamındadır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Çeşitli ülkelerin çevre mevzuatında çevre hareketinin de etkisiyle halkın çevrenin korunmasında söz sahibi olmalarını artıracak değişik katılım yolları öngörülmüş ve bunların uygulanmasını sağlayıcı düzenlemeler yapılmıştır. Katılma hakkı, beraberinde otomatik olarak etkin katılımı getirmez. Öncelikle çevresel sosyal sorumluluk yönüyle katılımın gerçekleşmesi için demokratik bir hukuk devleti yapısının olması gerekmektedir. İkincil koşul ise yurttaşların çevre bilincine sahip

3 olması gerekmektedir (Turgut, 1993). Bu koşulların gerçekleşmesi durumunda da sosyal sorumluluktan söz edilebilmektedir. İşletme Ekonomisi Açısından Çevre Genel ekonomiyi bir canlıya benzetirsek, işletmeler de birer hücreler topluluğudur. Ekonomi tıpkı bir canlının değişik hücrelerden oluşması gibi değişik büyüklüklerde ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren işletmelerden kurulmuş bir topluluktur. Benzetmeyi sürdürürsek para da bu canlı bünyede kan görevi yapmaktadır. Et Ekmek Konut TALEP Mal ve Hizmetler Piyasası ARZ Et Ekmek Konut Kamu Halk Hangi Mallar? Nasıl? Kimler İçin Üretilecek? İşletmeler Emek Doğa Sermaye ARZ Üretim Faktörleri Piyasası TALEP Emek Doğa Sermaye Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı Şekil-1 de görüldüğü gibi işletmeler, belirli bir mal ve hizmeti meydana getirmek için gerek duyduğu üretim faktörlerini, üretim faktörleri piyasasından talep ederler. Buna karşılık kamu, elindeki emek, sermaye, doğa faktörlerini üretim faktörleri piyasasına sunar. İşletmeler, ellerindeki mal ve hizmetleri, mal ve hizmet piyasasına sunar; kamu da tüketici sıfatıyla bu malları piyasadan talep eder. Genel olarak bu sirkülasyon sırasından sorular hangi malın nasıl üretileceği ile ilgili

4 bölümde işletmeler, özellikle Rio Bildirisinin 16. ilkesinde yer Kirleten Öder prensibi gereğince çevresel faktörleri de dikkate almak zorunda kalmaktadırlar. Kirlenme kontrolünde kirleten öder prensibinin uygulanması sırasında aşağıdaki konuların dikkate alınması gerekmelidir (Karpuzcu, 1987): Kim ne için öder? Ödemede hangi ekonomik yöntemler kullanılmalıdır? Prensibin uygulanamayacağı istisna durumlar var mıdır? Kirlenme kontrolünde maliyetin ilk etapta fiziksel kirleticilere yüklenmesi her zaman doğru ve etkin olmayabilir. Genel olarak bir üretim ya da tüketimin bütün halkalarında bulunanlar, çevresel kirlenmeye farklı oranlarda ortak olabilir. Bu durumda kirlenme zincirinde ilk halkada bulunan ödemeyi yapar ve ortaya çıkan maliyeti fiyatlara yansıtarak kirliliğin bedelini tüketicilere yansıtır. Kirleten Öder prensibinin genel işleyişi şu şekilde gerçekleşmektedir: Bir işletmeden çıkan atıkların büyük kısmı çevreye deşarj edilmeden depolanmaktadır; ancak bir kısım atıklar az da olsa çevreye deşarj olmaktadır. Bu maddelerin çevreye verdikleri zararı ortadan kaldırmak büyük masrafları gerektirecektir. Böylece temizleme işlemi ilerledikçe kalan kirliliğin önlenmesi giderek daha pahalılaşmakta; çevre korumanın marjinal maliyeti yükselmektedir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Artık çevre kirlenmesinin de bir maliyeti olduğu ve bu maliyetin topluma maliyetinin sanıldığından çok daha yüksek seviyelere ulaştığı anlaşılmaya başlanmıştır. İşletme iktisadı, çevre kirlenmesinin maliyetinin hesaplanmasına ilişkin yöntemler geliştirmek, bu maliyetlerin klasik işletme maliyetleri içindeki yerini belirlemek durumundadır. Bu konudaki önemli bir gelişme, Türkçe ye geri kazanım ya da geri çevirim olarak tercüme edilen recycling kavramında ifadesini bulmaktadır. Recycling, her atığın bir değerlendirme yolu olduğu yaklaşımından ve dünyamızda hiçbir maddenin yok edilemeyeceği, ancak nitelik değiştireceği gerçeğinden hareket eder. (Müftüoğlu, 1994) Ekonomi, sınırlı kaynaklar ile sınırsız gereksinimlerin akılcı şekilde karşılanması sorununu araştıran bilimdir. O halde maliyetleri azaltmanın önemli

5 yollarından birisi de atıkların geri dönüşümünü sağlayabilmektir. Hayvan ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azamî kâr elde etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer yaratan iktisadî ünitelere hayvancılık işletmesi denir (Aral, 1997). Atıkların geri kazanılması konusunda hammadde girişi olarak canlı hayvan kullanan kombinalar, (sesi ve nefesi dışında) atıklarının tamamını geri kazanabilen sektörlerden birisidir. 1.2. Başlıca Çevre Sorunları Çevre sorunlarının daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle çevrenin ve çevreyi oluşturan unsurların tanımı yapılmalıdır. Çevre, bir kuruluşun faaliyetlerini yürüttüğü; hava, su, toprak, doğal kaynaklar, bitki topluluğu (flora), hayvan topluluğu (fauna), insanlar ve bunlar arasındaki ilişkileri de içine alan ortamdır. (TSE 14050, 1997) Tanımın incelenmesi sonucunda çevrenin yedi temel unsurdan oluştuğu görülmektedir: insan, fauna, flora, hava, su, toprak, doğal kaynaklar. Bu tanımda yer alan unsurlardan bir kısmı canlı bir kısmı ise cansız elementlerdir ve birbirleri ile sıkı sıkıya bağlıdırlar Karşılıklı olarak madde alış verişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçasına ekosistem denmektedir (Şişli, 1999). Çevre insanların ortak varlığını oluşturan değerler bütünüdür ve çevrenin bileşenleri olarak adlandırılan bu değerlerin her biri yaşamsal ya da toplumsal olarak vazgeçilmez niteliktedir (Keleş ve Hamamcı, 1998) Ekosistem içinde belli bir durumda organizmanın olabilmesi ya da orada iyi bir şekilde gelişebilmesi, organizmanın büyüme ve çoğalması için zorunlu olan maddeleri almasına bağlıdır. Çünkü ekosistem, doğanın bir bölümünde yaşayan canlıların fiziksel çevre ile olan uyuşumudur (Güney, 1998). Bu temel kural, Minimum Kuralı (Liebig Kuralı) olarak tanımlanmaktadır. Aynı şekilde bir organizmanın bir yerde bulunması ve iyi bir şekilde gelişmesi için olması gereken karmaşık birçok faktörün bulunmayışı organizmanın tolerans sınırına yakın olmasına bağlıdır. Bu kuralara, Hoşgörü Kuralı (Shelford Kuralı) denmektedir. Söz konusu bu ekosistem içinde yaşayan canlıların bulunduğu ortama da habitat denilmektedir.

6 O halde her habitat bir ekosistem olmakla birlikte her ekosistem bir habitat olmayabilmektedir. Bu nedenle ekosistemler, Karasal Habitat ve Su Habitatı olarak habitatlara bölümlenmişlerdir (Şişli, 1999): Karasal Habitat: Yeryüzü üzerinde oluşan ekosistemdir. Genel olarak ekosistemin varlığını etkileyen temel unsurlar şunlardır: İklim (Klimatoloji): Yeryüzünün belli noktalarındaki hava olaylarının ortalama değerlerini ifade eder. İklim için dikkate alınan en önemli etmenler, sıcaklık, yağış, nem, rüzgâr, güneşlilik ve bulutluluktur. Su: Milyonlarca yıldan beri yeryüzündeki su miktarı hemen hemen sabit kalmaktadır. Ancak atmosferin üst kısımlarından bir miktar su uzaya doğru kaybedilse de, volkan püskürmeleri ile atmosfere katılan miktar, kaybedileni dengelemektedir. Suyun tümü, okyanuslar, atmosfer ve karasal rezervlere dağılmış durumdadır. Protoplazmanın yapısında önemli bir öğe olan su, bazı hayvan ve bitkilerin vücudunda yüzde 90 kadar yüksek bir oranda bulunmaktadır. Su, besin maddelerinin erimesi için çözücü olduğu kadar, vücut içerisinde bazı maddelerin kimyasal reaksiyonu için de gereklidir. Hava-Su Etkileşimi: Atmosferde su kaynaklarının bağlantısını sağlayan hidrolojik çevrimin yürümesi, güneş enerjisi ile gerçekleşir. Güneş enerjisi, deniz ve karaların yüzeyinden suyun buharlaşması yoluyla atmosfere doğru hareket etmesini sağlar. Atmosferde yoğunlaşan su kütleleri, ağırlaşarak yeniden yeryüzüne dönerler. Hidrolojik çevrim olarak adlandırılan bu olay, suyun bir kaynaktan diğerine geçişidir. Yağış ve Nem: Genel olarak havada yağış meydana getirecek derecede su buharı vardır. Ancak su buharının yoğunlaşması için gerekli olan meteorolojik koşullar, her zaman oluşmaz. Su buharının yoğunlaşmasıyla kar, dolu, yağmur, çiğ ve sis oluşur (Şişli, 1999). Siklon: Kuzey yarım kürede saat göstergesinin ters yönünde, güney yarım kürede ise saat göstergesi yönünde bir dönme hareketi yaparak basıncın

7 düşmesine neden olan ve saatteki ortalama hızı 40-60 km. olan kuvvetli rüzgârlardır. Bulutluluk ve Nem: Suyun yeryüzünden ve organizmaların bedenlerinden buharlaşması, sıcaklık, rüzgâr ve düşük nem koşulundan fazladır. 1 m 3 havada bulunan su buharının gram olarak miktarı ya da mm cinsinden buhar basıncı mutlak nem dir. Bunun yanında o andaki basınç ve sıcaklık koşulunda havada bulunan su buharı miktarının, o koşullardaki havanın doyması için gereken su buharı miktarına nisbî nem denilmektedir (Şişli, 1999). Havanın su buharını içerme derecesi, sıcaklık düştükçe azalır. Bu nedenle bulutluluk ile nem arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bitkiler, toprak suyunu sürekli olarak harcarlar. Bu nedenle gündüzleri, toprakta yüzeye yakın su seviyesi, hızlı bir şekilde düşer. Hayvan ve bitkilerin yararlanacağı yüzeydeki su, çok hızlı bir şekilde yeraltına indiğinden yeryüzündeki bitki örtüsü kaldırıldığında bulutluluk ve nem oranları değişeceğinden su kaynakları yok olmaya başlayacaktır. Bitki-Su İlişkisi: Bütün canlılarda olduğu gibi bitki dokularında da su oranı önemli bir yer tutar. Bitkiler, kendilerine gerekli olan suyu topraktan sağlarlar. Kökleri aracılığı ile alınan suyun büyük bölümü terleme ile kaybedilir; bir kısmı dokularında su hâlinde kalır; bir kısmı da hidrojen ve oksijen olarak karbonhidratların yapısına katılır. Bitkilerin genel yapısı içinde suyun oranı, yüzde 75 ya da daha fazladır. Bununla birlikte su oranı, bitkilerin gelişme hızının fazla olduğu kısımlarda daha fazla olur. Ayrıca bitkilerde su oranı, mevsimlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Gelişme mevsiminde (ilkbahar ile yaz mevsimini başlarında) su en yüksek değere ulaşırken, yıllık bitkilerde gelişmenin sonlarında ve gelişmenin durakladığı mevsimlerde (sonbahar aylarında) en az düzeydedir (Şişli, 1999). Hayvan-Su İlişkisi: Hayvanlar, gerek duydukları suyu, içme yoluyla; deriyi ıslak şeylere temas ettirerek; alınan besin maddelerinin içerdiği su

8 ile sağlarlar. Bu yolla vücutları için gerekli olan su miktarını sürekli uygun düzeyde bulundururlar. Işık: Ekoloji açısından ışığın kalitesi (dalga boyu ve rengi), şiddeti (gramkalori olarak enerji ya da mum olarak) ve süresi önemlidir. Bitki ve hayvanlar, değişik dalga uzunluğundaki ışığa çeşitli şekillerde reaksiyon gösterirler. Karasal ekosistemlerde ışık şiddeti, fotosentezi engelleyecek ölçüde değişmeler göstermemekle birlikte, doğadaki bitki toplumlarının çeşitli katlarındaki yoğunluk derecesine göre ışık miktarı değişmeler gösterebilir. Atmosfer: Dünyanın yeni oluştuğu dönemlerde atmosfer, canlılar için zararlı iki gaz olan metan ve amonyağın karışımından ibaretti. Milyonlarca yıl süren jeolojik zamanlar boyunca, söz konusu gazlar, büyük ölçüde uzaya geçmiştir. Bunların yerini de volkanik faaliyetlerden kaynaklanan gazlar almaya başlamıştır. Günümüzde atmosfer, çeşitli gazlar, değişik miktardaki aerosoller, asılı sıvı ve katı parçacıklardan oluşur. Hacim olarak yerden 80 km. kadar yükseğe kadar havanın bileşiminde yüzde 78,08 azot, yüzde 20,95 oksijen, binde 93 oranında argon ile binde 3 oranında karbondioksit gazları bulunmaktadır. Bundan başka daha az oranlarda neon, helyum, kripton, hidrojen, ksenon, ozon, metan, su buharı gibi diğer gazlar da bulunmaktadır. Havada bulunan gazların oranı, önemleri ile orantılı değillerdir. Örneğin su buharı, karbondioksit ve ozon oransal olarak düşük olmakla birlikte yaşamın sürmesi için büyük önem taşır. Özellikle havada su buharı olmaksızın karasal ekosistemlerin varlığını sürdürecek sağlıklı bir su döngüsünün ortaya çıkmasına olanak yoktur (Şişli, 1999). Toprak: Yer kabuğundan ana kayaların aşınması ve ayrışması ile oluşan kısımdır. Ayrıca toprağın organik maddelerinin oluşumuna, bitki ve hayvanlar da katılırlar. Toprak, su ve hava ile birlikte yaşam süreçlerinin en önemli temel taşlarından biridir. Toprak kirliliği ya da toprak kirlenmesi olarak ifade edilen değerlendirme ile ilgili çok farklı olmayan bazı tanımlar bulunmaktadır (Çepel, 1997a):

9 Toprağın üstüne ve içine bırakılan zararlı atık maddelerin toprak niteliğini bozma olayıdır. Toprağın verim gücünü düşürecek, optimum toprak özelliklerini bozacak her türlü teknik ve ekolojik baskılar ve süreçlerdir. Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinde oluşan ve arzu edilmeyen değişimlerdir. İklim faktörlerinden özellikle sıcaklık, nem ve rüzgar etkisi ile ana kayalar parçalanarak, bloklara; bloklar bölünerek taşlara; taşlar bölünerek çakıllara ve sonra çakıllardan kum ve tozlara dönüşür. Bu bölünme ile oluşan ham toprak, zamanla rengini değiştirir ve organik bir yapı alarak olgun toprağa dönüşür. Bu oluşum, bir metre karelik boyutta ve 0-15 cm. kalınlıkta bir toprak için ortalama 1 000 1 500 yıl arasında değişmektedir (Çepel, 1997a). Su Habitatı: Bazı organizmaların bedeninin önemli bir kısmını oluşturan su, yaşam için zorunludur. Hatta hücre düzeyinde düşünüldüğünde, protoplazmanın önemli bir kısmının su olduğu ve canlılığın devam edebilmesi için suyun şart olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır (Şişli, 1999). Genel olarak karasal habitat için söz konusu olan sınırlayıcı faktörler (basınç, sıcaklık, yoğunluk, ışık, rüzgar), su habitatı için de geçerlidir. Ancak özellikle su habitatında oksijen içinde yaşayan bitki ve hayvan türleri için özel bir önem ortaya getirmektedir. Bundan başka çeşitli gazlar (özellikle karbondioksit), minareler ve tuzlar da su habitatında önemlidir. Su habitatı kesin bir sınırlama olmamakla birlikte genel olarak tatlı su habitatı ve deniz habitatı olarak bölümlendirilir. Tatlı su habitatı da durgun su ve akarsu habitatı olarak alt başlıklar altında incelenmektedir. Gerek karasal gerekse su habitatlarından oluşan ekosistemlerin bir araya gelmesinden oluşan ve canlıların yaşadığı dünyaya Biyosfer denir. Ekosistemlerde çeşitli canlılar, diğer canlı ve cansız maddeler ile madde alış verişine dayanan bir sistem oluştururlar.

10 Ekosistemdeki her canlı türü, çevre koşullarından etkilenir ve kendi yaşam faaliyetiyle de bulunduğu habitatın koşullarını etkiler ve değişikliğe uğratır. Bu sırada, biyosferdeki ekosistemlere, sürekli olarak zehirli maddeler katılmaktadır. Bunların bir kısmı doğadan kaynaklanır (volkan patlamaları gibi). Ancak asıl doğanın kirlenmesi, insan eli ile olan kirlenmedir. Çünkü insan eli ile olan kirlenme kısa zaman aralığında ve yoğun bir şekilde kendisini göstermektedir. İnsan nüfusunun (popülasyonun) az olduğu dönemlerde, insanın doğaya müdahalesinin boyutları da oldukça küçüktü. Ancak son 200 yıl boyunca insan nüfusunda ve teknolojideki hızlı gelişmeler, insanın çevre üzerindeki baskısını büyük boyutlara ulaştırmıştır (Şişli, 1999). Sanayi devriminden itibaren üretim ve tüketimin nüfusa bağlı olarak artışı sonucunda günümüzde çevresel sorunlar başta insanlık olmak üzere tüm dünyayı tehdit etmeye başlamıştır (Nemli, 2000). İnsan, yaklaşık iki milyon yıl önce yaratılmıştır. Bu sürecin dörtte birine yakın kısmında yaşamını toplayıcılık, avcılık ve balıkçılıkla sürdürmüştür. Başlangıçta tüm çabası, besin toplamak; en büyük korkusu ise, açlıktır. Bu dönemde dünya nüfusu, hiçbir zaman on milyonu aşmamıştır. Bu düzey, dünya ekosisteminin taşıma kapasitesine denktir. İnsan, göçebelikten yerleşik yaşama geçmesiyle, bazı bitki ve hayvanları yetiştirerek besinini sağlamaya çalışmıştır. Tarımdaki bu büyük aşama ile insan daha güvenli besin bulmaya başlamış ve nüfus da buna bağlı olarak artmıştır. Tarıma sulamanın girişi, hayvan gücünün kullanılışı, kalıtım ve biyokimyadaki gelişmelerle uygun çeşit ve gübreleme tekniğinin uygulanması, ürün miktarını artırmak için uygulanan böcek, mantar ve ot öldürücü ilaçların yaygın ve bilinçsiz olarak kullanılması, ekosistemdeki tüketici basamaklarının (yapıcılar, otçullar, etçiller) üst sıralarında bulunan etçil hayvanlarla insanlarda zararlı madde birikimi sorununu ortaya getirmiştir. Endüstriyel ve evsel atıklar, kimyasal gübrelerin bilinçsiz kullanımı, çevre kirlenmesinin boyutlarını artırmış; olayı, küresel açıdan değerlendirmeyi zorunlu hâle getirmiştir.

11 Bu gelişmeler sonucunda başlangıçta açlık korkusu ile yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşan insanların üçte biri yeterli beslenirken üçte ikisi yetersiz beslenme ve açlıkla karşı karşıya bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre fakir ülkelerde yaşayanların yüzde 20 si yetersiz (eksik kalori ile) beslenmekte, yüzde 60 ı ise kötü (temel besin maddelerinin özellikle protein eksikliği) beslenmektedir. Alınan kalori miktarı, yalnız başına beslenmenin kalitesi yönünden yeterli bir ölçüt değildir. Esas sorun, besin içinde yüksek protein içerikli hayvansal ürünler ile baklagillerin alınıp alınmaması sorunudur. Biyologlar, yeryüzünde yaşamış türlerin yüzde 99 unun bir biçimde yok olduklarını hesap etmiş bulunuyorlar. Bu yüzde 99, yaşamın aslı olan ve hiç sonu gelmeyen rekabet ortamında kaybedenler. En iyi bildiğimiz örnek, 65 milyon yıl önce, muhtemelen dünyaya bir asteroit çarptıktan sonra yaşanan iklim değişikliği sonucu, dinozorların yok oluşudur. Dinozorlar, yok olmadan önce 100 milyon yıl yaşadılar. Oysa, ortalama bir türün yaşam süresi ancak bir milyon yıldır. Son DNA incelemelerine göre, insan türünün geçmişini 200 000 yıl önceden başlatırsak, durumumuz fena sayılmaz. Ama sayıma 1,5 ya da 2,5 milyon yıl önce taş aletler yapmış olan atalarımızla başlarsak, durum o kadar iç açıcı değil. Homo sapiens, günümüze kadar yaşayabilmiş şanslı yüzde 1 in içinde. Ama türün devamı için hiç bitmeyen bir mücadele gerekiyor. Ekosistemler devamlı değişim içindeler ve yaşam hiç umulmadık dönemeçlerden geçmektedir. 20. yüzyılın sonundaki kötü haber, insanoğlunun kendisini iki biçimde yok edeceği gerçeğidir. Ya nükleer silahların kullanımı ile çabucak yok oluruz; ya da çevresel bozulma sonucu yavaş yavaş yok oluruz. (Hertsgaard, 1999) Ulaşılmaya çalışılan olağanüstü ve yüksek yaşam düzeyi için gösterilen teknolojik ve bilimsel ilerleme çabaları sonunda, bütün uluslar, dört evrensel bunalımla karşı karşıya kalmışlardır. Bunlar, Çevre Kirlenmesi, Hızlı Nüfus Artışı, Mekan Bunalımı ve Beslenme Bunalımı olarak ifade edilmektedir (Çepel, 1997a). Çevre ile ilgili tanımlamalar, çevresel sorunların ele alınmasına bağlı olarak yapılmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları genel olarak; Sınır tanımaz ve coğrafî olarak bölünemez;

12 Sorunlar birbiri ile etkileşimlidir; Karşılaşılan sorunlarda genellikle geç kalındığından onarılamaz ya da geri getirilemez; Sorunların tek bir kaynak nedeni yoktur ve nedenler ile olgular çok çeşitlidir; Bireyler soruna yalnızca yerel ya da yöresel olarak bakabilir; ulusal ya da küresel boyutta bakabilmek için uluslar arası işbirliği gerekmektedir (MPM, 2001). Ekonomik faaliyetlerin, bilginin ve hatta eğlencenin bile hızla küreselleştiği günümüz dünyasında özellikle küreselleşmesi gereken en önemli olgunun çevre olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Artık her birey, her kuruluş ve her devlet, insan neslinin yok olmasını önleyebilmek maksadıyla kendilerine ve başkalarına karşı sorumlu olmaktadır. Ekolojik konulardaki uluslararası çalışmalar ve anlaşmalar, 1990 lı yıllara kadar, daha çok birbirilerine yakın olan komşu ülkelerin işbirliklerine dayanmaktaydı. Ancak aşağıda örneklerle açıklanan nedenlerle 1990 lı yılların hemen başında uluslararası çalışmalara, bütün dünya devletlerinin sorumluluğunu ve aktif katılımını gerektirir boyutlar kazanmıştır (Düren, 1999). Dünyada her gün 1 milyon tondan fazla zehirli atık, çevreye atılmaktadır. Bunların zaman içinde nasıl temizleneceği belli değildir. 1950 den beri dünya ekonomisi 5 misli büyümüş; nüfus da 2,5 misli (2,6 milyardan 5,6 milyara) artmıştır. Bu iki unsur, dünyanın biyolojik sisteminin taşıma kapasitesini ve her çeşit atığın bu sisteme zarar vermeden yok edilebilme imkanını aşmıştır. Dünya üzerindeki tarım alanlarından her yıl 24 milyon ton toprak, erozyonla sürüklenip gitmektedir ve bu kayıp, 60 milyon hektar araziye eşittir. Madencilik, kerestecilik, yeni yerleşim alanlarının tesisi, karayollarının yanlış inşası gibi faktörler, doğal üreme alanlarını yok etmekte ve dünyanın biyolojik çeşitliliği giderek azalmaktadır. Bu nedenle yılda en az 50 000 canlı türü (günde 140 tür) yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır.

13 Bu çerçevede, ekolojik sorunlar, artık sadece sorunun meydana geldiği bölgenin şanssızlığı olarak değerlendirilmekten çok, küresel ölçekte, herkesi tehdit eden bir konu olarak algılanmaya başlanmıştır (Düren, 1999). Dünyanın karşı karşıya kaldığı başlıca çevre sorunları şunlardır: Hava Kirlenmesi Belirli şehir ya da bölgenin havasının çeşitli kaynaklar tarafından doğal bünyesinin bozulması olayına hava kirliliği ya da hava kirlenmesi (air-pollution) denir (Güney, 1998). Endüstri kuruluşlarının havaya saldığı zehirli gazlar, özellikle üst hava tabakasını kirletir. Yangınlar ve taşıt araçlarından çıkan dumanlar, alt tabakayı kirlettiğinden zarar etkisi yüksek olmaktadır. İnsan en çok zarar veren kirli hava tabakası yere yakın olandır. Atmosferdeki kirlilik, bir yandan gökyüzünün saydamlığını bozarken, diğer yandan gökyüzünde yüzlerce kilometrelik bir alanı görünmez kılabilmektedir. Havanın hareketli olması ve rüzgâr aracılığıyla duman, sis ve isin dağılması nedeniyle hava kirliliğinin kalıcı olmadığı şeklinde değerlendirilmektedir (Gürpınar, 1998). Oysa havanın bütün canlılar tarafından sürekli olarak teneffüs edilmesi ve kirliliğin daha çok yerleşim bölgelerinde olması nedeniyle, sonuçta ortaya çıkan tehlikenin boyutu, toprak ve su kirliliğinden daha az değildir. Hava kirliliği yaratan kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan ve insan etkinliklerinden oluşan yapay kaynaklardan havaya karışabilmektedir. Ancak hava kirliliğinin etkileri açısından, belirli bir yoğunluğun üzerine çıkarak tehlike yaratan yapay kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan oluşan kirletici unsurlardan daha önemli olmaktadır. Tablo-1 de yapay hava kirliliği kaynakları ve kirleticilerin dökümü verilmiştir.

14 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) KAYNAK TİPİ KATEGORİ ÖRNEKLERİ KİRLETİCİLER 1. Toz üreten işlemler Kırma, ezme, eleme gibi ayrıştırıcı işlemler Yol yapımı ile ilgili kurumlar Organik ve madensel (mineral) partiküller Yıkma işlemleri Öğütücü işlemler 2. Yanıcı kaynaklar Yakıtlar Motorlu araçlar Atıkların yakılması Kentsel yenileme, restorasyon Tahıl depolama Evrensel ısıtma birimleri ve enerji üretici birimler Otomobil, otobüs ve kamyonlar Kentsel ve evsel çöp yakıcıları, açıkta çöplerin yakılması Sülfür oksitleri, nitrojen oksitleri, karbon monoksit, duman, uçucu kül, organik buharlar, metal oksit buharlar, metal oksit parçaları ve koku

15 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) (devamı) KAYNAK TİPİ KATEGORİ ÖRNEKLERİ KİRLETİCİLER 3. Üretim işlemleri Metalürji fabrikaları Tasfiye fırınları, çelik imalathaneleri, alüminyum rafineleri Katı metal parçacıkları (kurşun, arsenik ve çinko) florürler ve sülfür oksitleri Kimyasal fabrikalar Petrol rafinerileri, kağıt fabrikaları, süper fosfatlı gübre fabrikaları, çimento fabrikaları Hidrojen sülfitler, sülfür oksitler, florürler, organik buharlar, partiküller ve koku 4. Tarımsal etkinlikler Atıkların yeniden kazanılması Tahıl ekimi Hurda metal depoları, araba karoserlerinin fırınlanması, eritme ocakları (işlemleri) Yabanî ot ve zararlı kontrolü Duman, is, organik buharlar, koku Organik fosfatlar, klorlu hidrokarbonlar, arsenik, kurşun Arazi yakımı Ekin diplerinin (anız) ve bozulmuş alanların yakılması Duman, uçucu küller ve is Kırağı (don) tehlikesi kontrolü Soğuğu (ayazı) gidermek amacıyla yakılan ateş bacaları

16 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) (devamı) KAYNAK TİPİ KATEGORİ ÖRNEKLERİ KİRLETİCİLER 5. Çözücüler Püskürtme boya Otomobil parçaları, mobilya ve aletlerin hazırlanması Hidrokarbonlar ve diğer organik buharlar Mürekkep Fotogravür ve matbaacılık 6. Nükleer enerji etkinlikleri Temizleyici çözücüler Maden cevheri oluşturma Kuru temizleme Ezme, kırma ve ayrıştırma Uranyum ve berilyum tozları Yakıt imal etme Faz yayılımı Florit Nükleer ayrışma (parçalanma) Nükleer reaktörler Argon-41 Etkisiz yakıt işlemleri Kimyasal ayırım İyot-131 Nükleer aletlerin test edilmesi Atmosferik patlamalar Radyoaktif zerrelerin atmosfere dağılması (Stronyum-90, Sezyum-137, Karbon-14) Tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, genel olarak altı sınıfta toplanan yapay kirletici kaynakları, insanların günlük yaşantıları sırasındaki etkinlikleri sonucunda havaya verdikleri zararlardır. Bu kaynaklar, yapay olmaları nedeniyle, havaya karıştıktan sonra kontrol edilememektedir. Bu nedenle yapay kirletici kaynakları, mutlaka kaynağında kontrol altına alınmak zorundadır. Hava kirliliğinin önlenmesi ve hava kalitesinin artması, hava kirliliğinin denetlenmesi amacıyla yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır. Denetim ancak standartlar belirleyerek sürdürülebilir. Standartların bir yandan Dünya

17 Sağlık Örgütü (WHO), ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Birliği gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlar tarafından, diğer yandan da ulusal kuruluşlar tarafından saptandığı görülmektedir. Denetime temel oluşturacak kirlilik düzeyinin, gelişmiş ülkelerde kalitenin bozulmasını engellemek için olabildiğince düşük tutulmaya çalışıldığı; gelişmekte olan ülkelerde ise kirlilik düzeyinin daha üst sınırlara ulaşmasına belli bir hoş görü ile bakıldığı söylenebilir. Ülkelerin standart saptamadaki katılığı ve kararlılığı, ülkelerin ekonomik gelişmelerine koşut olmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 1998). Hava kirliliğinin denetimi ile ilgili standart saptanırken, genellikle türlü hava kirleticiler için kirlilik sınır değerleri verilir; kirlilik yayan kuruluşlar kirletme özelliklerine göre sınıflandırılır; kirletme niteliği yüksek olan kuruluşların faaliyetleri izne bağlanır; havaya atacakları su buharı, toz, duman, katı maddeciklerden oluşan zararlılara (emisyon) sınırlamalar getirilir. Ülkemizde uygulamayı yönlendiren 02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Hava ve Kalitesinin Korunması Yönetmeliği nde de bu hususlar hükme bağlanmıştır (Resmî Gazete, 2003). Küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine sebep olan sera etkisi Hava kirleticilerinin en önemli kaynağı, fosil yakıtlardır. Bunlar arasında kömür ve akaryakıt ön sırayı alır. Kömürün yanması sonunda değişik büyüklükte parçacıklar oluşur. Büyük parçacıklar, tozu; küçük parçacıklar ise, dumanı oluşturur (Şişli, 1999). Havaya verilen büyük parçacıklar yere çökmekle birlikte küçük parçacıklar uzun süre havada asılı kalırlar ve sonuçta canlılara zarar verirler. Kontrolsüz olarak yapılan üretim ve tüketim sonucunda sera gazları olarak belirtilen karbon monoksit (CO), karbondioksit (C 2 O), kloroflorokarbon (CFC), metan gibi gazları gittikçe artan oranda atmosferde birikmektedir. Güneş ışınlarını engelleyerek atmosferin ısınmasına yol açan ve sera etkisi (greenhouse effect) denilen bu olgu, dünyamızı, yeryüzünün sıcaklığının artması ve iklimlerin değişmesi şeklinde etkilemektedir (Güney, 1998). Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımı ile havadaki karbondioksit oranının artması sonucunda sıcaklık gelecek 30 yıl içinde ortalama 4,5 O C artacaktır

18 (Nemli, 2000). Bunun sonucu olarak da kutuplarda buzulların erimesi ile deniz seviyesi yükselecek; yerleşim birimleri sular altında kalacak ve yağış düzenleri değişeceğinden küresel ekosistem dengesi bozulacaktır. Yükselen küresel ısı, buzulların erimesine, deniz yüzeyinin yükselmesine ve alçak rakımdaki Amsterdam, Şanghay ve Washington gibi şehirlerin sular altında kalmasına yol açacak; dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı kıyılara 55 km mesafede bir kuşakta korkunç bir can ve mal kaybı olacaktır (Hertsgaard, 1999). Küresel ısınma ile ortaya çıkan iklim değişikliğinin etkisi sanıldığı gibi yalnızca karasal değildir. Günümüzde belirlenmiş olan okyanus canlılarının dörtte birini barındıran; okyanusta yaşayan balık türlerinin yüzde 65 nin yaşaması için gerekli doğal koşulları oluşturan ve okyanus yüzeyinin binde 3 ünü kaplayarak dünyada tropik yağmur ormanlarından sonra ikinci büyük ekosistem olan mercanlar, deniz yüzeyinde oluşan ısı değişiklikleri nedeniyle hızla yok olmaya başlamışlardır (Brown ve ark., 2000). Bu gerçek ise, yakın gelecekte denizlerdeki yaşamın sona ereceğinin bir işaretidir. Yeryüzüne gelen ültraviyole (mor ötesi) ışınlarını süzen ozon tabakasının incelmesi CFC gazları, buzdolaplarında, soğutucu klimalarda, spreylerde, yangın söndürme cihazlarında, bilgisayar çiplerini temizlemede ve köpük kauçukta kullanılıyor. Yanıcı olmaması ve ateşe dayanıklı olmasından dolayı, sanayi tarafından sevilen bir kimyasal gazdır. İnsan yapısı kimyasal madde olan CFC gazları, ayrıştırılarak klorine çevriliyor. Klorin de ozon moleküllerini bozarak klorinmonoksit ve oksijene dönüştürüyor. Ancak tek bir Klorin molekülü, bu işlemi 100 000 ozon molekülü ile yapıyor (Gürpınar, 1998) Atmosferin asıl kesiminin yüzde 99,96 sı azot, oksijen ve argon gazlarından oluşmaktadır. Yeryüzündeki yaşam, milyonlarca yıl önce atmosferde ozon gazının oluşmasından sonra başlamıştır (Güney, 1998). Ozon gazı, stratosferde bulunan ve güneş ışığının zararlı etkilerine karşı insan, hayvan ve bitki topluluklarını koruma işlevini üstlenen bir gazdır. Modelleme yoluyla yapılan bir araştırmaya göre, ozon tabakasının yüzde 1 oranında azalması, ültraviyole ışınlarının yüzde 2 oranında artmasına neden olabilecek; bu da deri kanseri oranının tüm dünyada yüzde 4

19 artmasına yol açacaktır. NASA tahminlerine göre, 1987 yılında imzalanan Montreal Protokolü tüm dünya ülkeleri tarafından tam olarak uygulanacak olursa ozon tabakasının 1979 yılındaki seviyesine ulaşması ancak 2030 yılında mümkün olabilecektir (Nemli, 2000). Su Kirlenmesi Dünyanın sahip olduğu 1 360 000 000 km 3 su dünya yüzeyine eşit olarak yayılabilseydi, bu suyun derinliği 2,7 km olurdu. Ancak bu suyun yüzde 97 si deniz suyu, yüzde 2 si buzullar ve yüzde 1 e yakın kısmı yer altı kaynakları olduğundan kalan az bir miktar su, ancak doğanın gücünü güneşten alan su döngüsü tarafından yenilenip tazelenmektedir (Postel, 2000). Su, doğal durumda pek çok çözünmüş madde, parçacık ve canlı organizma içerir. Suya karışan böcek ilaçları, deterjanlar gibi çeşitli zararlı organik ve kimyasal maddeler ile oluşan kirlilik sonucunda uzun vâdede, sudaki canlıların yaşamında ve dağılımında değişikliğe yol açar; bazı su canlılarının sayısını azaltırken kirleticilere karşı dirençli olan başka canlıların da sayısında artışa neden olur (Güney, 1998). En genel anlamıyla su kirlenmesi, su ortamının doğal dengesinin, yani, mineral oranı, tat, berraklık, asılı partiküllerin bozulması şeklinde tanımlanabilir (Gürpınar, 1998). Su kirliliğinin denetimi, kirliliğin önlenmesi ve kalitenin yükseltilmesi amacı ile yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır. Ancak konu hakkındaki düzenlemeler ve önlemler, uluslararası ve ulusal düzeyde olmak üzere iki kümede toplanmaktadır. Su kirliliğinin denetimi yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek; ötrafikasyonu (ötrafikasyon= su ortamına bırakılan atıklarla suya aşırı organik madde karışması ile oluşan besin zenginleşmesi sonucunda bazı su yosunlarının suyun oksijenini tüketmesi) önlemek; yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek; yer altı sularını korumak; su kalitesini sürdürmek; diğer bir deyişle alıcı ortamı korumak; çevreye bırakılacak kirletici miktarlarını sınırlandırmak; atık suları denetlemek; kirletici kaynaklarındaki kirletici miktarını azaltacak teknik ve yönetsel önlemleri almak; yani kirleticileri izlemek amacıyla yapılmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 1998).

20 Toprak Kirlenmesi Dünya yüzeyinin yüzde 7 sini kaplayan tropik ormanlar, yeryüzündeki bitki ve hayvan türlerinin yüzde 80 nini barındırmaktadır. Ayrıca bu ormanlar, dünyanın yağmur dengesini düzenlediklerinden ve atmosfere oksijen sağladıklarından dünyamız için çok değerlidir. Bu ormanların bilinçsizce kesilmesi ve yanmaları gibi nedenlerle hızla yok olması, biyolojik çeşitliğin azalması, yağmurların azalması sonucunda topraklar, hızla rüzgâr ve su erozyonunun etkisi altında kalmaktadır. Bunun sonucunda toprak kaynakları yok olmakta; su kaynakları hızla kirlenmekte ve kullanılabilir su rezervleri azalmaktadır (Nemli, 2000). Doğal koşullar altında, topraktaki bitkisel ve hayvansal kökenli canlılar toprağın verimliliği için şarttır. Toprakta bulunan mikroorganizmalar, azot, fosfor ve kükürdü bitkilerin yararlanacağı şekle getirirler. Ancak toprağa bilinçsizce bırakılan çeşitli kimyasallar ve diğer kirleticiler sonucunda ortadan kalkan mikroorganizmaların görevlerini yapamamaları ile floral yapıda da değişiklikler olmakta; hatta bazı faunal ve floral türlerin nesli sona ermektedir. Toprak kirlenmesi (degradation), bütün dünyada ekolojik dengeleri değiştiren çevre kirliliği, nüfus artışı ve sanayileşme gibi süreçlerle özdeşleşmiştir. Toprak kirliliği, temizlenmesi en zor, bazen de hiç mümkün olmayan tehlikeli bir ortam yaratır. Toprak kirliliğini oluşturan tüm faktörlerin çevre kirliliği ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. O nedenle, bu hususta alınabilecek koruyucu önlemler ya da mücadele yöntemleri, çevre kirliliğine ait olanlarla aynıdır. Bilinçsizce yapılan ilaçlama ve gübreleme, kaliteli ve birinci sınıf toprakların yerleşim ve endüstri için kullanıma açılması, toprak kirliliğini hızlandırmıştır (Gürpınar, 1998). Toprak, besin maddelerimizin yüzde 78 ini oluşturan bitkisel ürünlerin kaynağı ve en önemli yaşam temellerimizden suyun deposudur (Çepel, 1997a). Hızlı nüfus artışı Yeryüzünde insanın yaşamaya başladığı dönemlerden bu yana, hangi topraklarda nüfus topluluklarının nasıl yoğunlaştığı, henüz tam olarak bilinememektedir. Yıllarca süren kabile ya da ulus savaşları ile yüz binlerce hatta milyonlarca insanı yok eden veba, kolera gibi salgın hastalıklar, nüfusun büyük

21 ölçüde artmasını önlüyordu. Buna karşılık dünya nüfusunun özellikle 17. yüzyıldan sonra artış göstermeye başladığı bir gerçektir. Dünya nüfusu hakkında tam veriler olmamakla birlikte genel kabul görmüş olan nüfus bilgileri şöyledir (Güney, 1998): 1650 yılında 465 milyon; 1750 yılına 660 milyon; 1800 yılında 835 milyon; 1825 yılında bir milyar; 1975 yılında 3 milyar ve 2000 yılında 6,5 milyar. 18. yüzyıldan sonra ölüm oranlarında giderek düşme, daha iyi beslenme, sağlık koşullarıyla yaşam standardının yükselmesi, salgın hastalıkların önlenmesini sağlayan tıp teknolojisindeki önemli gelişmeler, nüfusun büyük ölçüde artmasına yol açmıştır. Yeni doğan her bebek, yaşamak için yiyecek, su, barınak gibi temel maddelere ihtiyaç duymaktadır. Gelişmekte olan ülke nüfuslarının yaklaşık beşte biri kaynak yetersizliğinden dolayı eksik beslenme sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Hızlı nüfus artışı, mevcut her türlü kıt kaynağın hızla tükenmesine neden olmaktadır (Nemli, 2000). Sanayi ülkelerindeki bir insan, ortalama olarak kalkınmakta olan bir ülkedeki insana göre 3 kat daha fazla su, 10 kat daha fazla enerji ve 19 kat daha fazla alüminyum tüketmektedir (Hertsgaard, 1999). Türkiye deki temel besinlerin durumu Tablo-2 de verilmiştir. Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu (Yavuz, 1998) BESİN MADDESİ 1988 ÜRETİMİ (Kg/Kişi Başına) 1995 ÜRETİMİ (Kg/Kişi Başına) AZALMA (%) BUĞDAY 382 232 39 ARPA 136 125 8,1 PİRİNÇ 23 12,9 44 AYÇİÇEĞİ 23 0,5 82,8 ZEYTİN 19,6 9,2 53,1 ŞEKER PANCARI 270 182 32,8 KURU FASULYE 3,9 3,3 15,4 NOHUT 14,4 12,3 12,3 KIRMIZI ET 12,1 7,2 40,5

22 Tablonun incelenmesinde de anlaşılacağı şekilde Türkiye deki hızlı nüfus artışı sonucunda temel besin maddelerine olan gereksinimi karşılayabilmek maksadıyla dış ülke kaynaklarına olan bağımlılık çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Özellikle un, şeker ve yağ ile hayvansal kaynaklı besinlerde ortaya çıkan bağımlılık, yakın bir gelecekte Türkiye de açlık sorununun bazı Afrika ülkelerinde olduğu gibi yaşanabileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, hızlı nüfus artışına paralel bir şekilde ortaya çıkan yeni iş alanları, yeni yerleşim merkezleri gibi ihtiyaçların karşılanması maksadıyla, ormanlar yok edilmekte, verimli tarım alanları ile mera alanlarına sanayi tesisleri kurulmakta ya da havaalanları inşa edilmektedir. Atıklar Gelişen endüstriyel faaliyetlerle birlikte üretim ve tüketimdeki önemli artışlar sonucunda kişi başına düşen çöp, atık ve artıkların miktarı da çoğalmaktadır. Üretim sonucunda, ekonomik fayda getirmeyen ürünlere atık denmektedir. Atık kullanımının hedefi iki yönlüdür. Bu hedefler geri kazanma yolu ile çevre kirliliğinin önlenmesi ve yeni kaynakların yaratılmasıdır (Sevinç, 1995). Atık dışında kalan ve değerlendirilebilecek ya da değerlendirilemeyecek her türlü materyal ise çöpü oluşturmaktadır. Çöpler, aslında ekonomik açıdan değer taşıyan pek çok materyali (kağıt, cam, metal, vb.) bünyesinde taşımaktadır (Tunçalp, 1994). Atıklar, toplanmaları, taşınmaları, geri kazanılmaları, zararsız hâle getirilmeleri ve bertaraf edilmeleri açısından Dört grupta incelenebilmektedir(bozyiğit ve Karaaslan, 1998): Evsel Katı Atıklar (çöpler): Büyük yerleşim merkezlerinin karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi de evsel atıklardır. Evsel atıkların çoğunu, organik atıklar, kalan kısmını da kağıt, karton, tekstil, plastik, deri, ağaç, metal, cam ve kül oluşturmaktadır. Tehlikeli Endüstriyel Atıklar: Çevre sorunlarının çoğunluğunu oluşturur. Teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan çevre ve insan sağlığını tehdit eden endüstriyel nitelikli atıklardır. Tehlikeli atık üreten sanayi işletmeleri, pahalı olması nedeniyle arıtma tesislerini ya kurmamakta ya da

23 yetersiz kurmaktadır; ayrıca arıtma sonucu ortaya çıkan atıkların bertarafı da önemli bir sorun olarak işletme sahiplerinin karşısına çıkmaktadır. Plastikler: Plastikler, sudan ve ısı farkından, çözücülerden etkilenmeden denizde 450 yıl; doğada ise daha fazla kalabilmektedirler. Özellikle plastik su şişeleri içerisinde üretim sırasında oluşarak daha sonra suya karışan klor bileşikleri, insan vücudunda birikerek kansorejen etkiler oluşturabilmektedir. Özel Atıklar (Hastane atıkları, radyoaktif atıklar, kimyasal atıklar ve piller gibi atıklardır) Tekniğine göre uzaklaştırılamayan ve depolanamayan katı atıklar ve çöpler, önemli derecede çevre kirlenmesine neden olmakta; halk sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Çöplerin toplanması, geri kazanılması ve imha edilmesi, günümüzde en önemli sorunlardan birisi olmaya devam etmektedir. Atıkların geri kazanılıp tekrar kullanılmasıyla makroekonomik düzeyde para tasarrufu sağlandığı gibi madde ve enerji olarak değerlendirildiğinde, kirlenmenin azalmasına yardımcı olmaktadır (Bozyiğit ve Karaaslan, 1998). Bu konuda şanslı tek sektör olarak hayvancılık sektörü, bulunmaktadır. Nükleer kirlilik Üretim süreci sonucunda ortaya çıkan tehlikeli atıklar ile birlikte tüketim sonucunda ortaya çıkan çöp, katı atık ve kanalizasyon yanında nükleer faaliyetlerden doğan radyoaktif atıklar da uluslararası boyutta canlı varlığını tehdit etmektedir. Ancak bu tehditten daha büyük olanı ise, nükleer faaliyette bulunan ülkelerin büyük kısmının ortaya çıkan nükleer kirlilik ile nasıl mücadele edileceği konusunda yeterli bilgi ve teknoloji deneyimine sahip olamamasıdır (Nemli, 2000). Doğal çevreye karışan radyoaktif atomların hemen hemen tümü nükleer santrallerden kaynaklanmaktadır. Nükleer santrallerden açığa çıkan maddeler doğada kararsız olarak dolaşır ve bu dolaşım sırasında çoğunlukla gama ışını yayarlar. Bir atom çekirdeğinin tanecikler ya da elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanması olayına radyoaktivite denir. Radyoaktif kirlenme, termonükleer