SÖZÜN BAŞLADIĞI YER 10 YIL ÖNCE TUZ GÖLÜ CİVARI



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi


Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Sevda Üzerine Mektup

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

Alt Üst Modern Sanat Enstalasyonu

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

Hepimiz kuşlara bakıp onlar gibi olmak istemedik mi?

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak?

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Herkese Bangkok tan merhabalar,

UÇUŞ KORKUSUNUN SEBEPLERİ. Kontrolü kaybetme korkusu. Kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı yerde panik atak geçirme korkusu.

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Babamın Ardından. Yazar Leyla Hüseyin

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

Aşağıdaki ışık kaynaklarını doğal ve yapay olarak sınıflandıralım.

02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay, & Taş HOŞGELDİNİZ. Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT)

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Beulah, dedi Nannie, gitmeden gel de yastıklarımı düzelt, bu sallanan koltuk aşırı rahatsız. Tamam, hanımım, geliyorum hemen. Nannie derin bir iç

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

TEOG 1. Dönem Türkçe Denemesi (3) 1

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

Bir adam... Bel Plan Dış/Gün. Bir şehir... Geniş Açı. Ve insanlar... Geniş Açı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Hipnoz durumu nedir? H İ P N O Z NE DEĞİLDİR? NEDİR? Uyku Uyanık bir durum. Bilinçsiz bir durum Rahatlama durumu. Aldanma Hayalinizde canlandırma

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Çağımızın Stres Kaynağı Gürültü

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

ISBN :

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

9-11 Aralık 2016 Erciyes Dağı Kış Tırmanışı Faaliyeti Raporu Hazırlayan: Katılımcılar: Amaç: Hava Durumu: Ay durumu: Kamp Malzemeleri:

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Beş Duyumuz Duyu Organları ve Görevleri


CANLILAR VE YAŞAM BEŞ DUYUMUZ DUYU ORGANLARI VE GÖREVLERİ

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

HAKAN BIÇAKCI. Karanlık Oda

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

[HURT RAPORU ÜZERİNDEN TAVSİYELER]

KALP KRİZİNDE İLK MÜDAHALE VE STENTLİ HASTANIN YAŞAMI. Uzm.Dr. Selahattin TÜREN Kardiyoloji Bölümü

3. Zihinden atamadığınız tekrarlayan, hoşa gitmeyen düşünceler. 7. Herhangi bir kimsenin düşüncelerinizi kontrol edebileceği fikri

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Gerçek, Mecaz, Terim Anlam SÖZ VARLIĞINI ZENGİNLEŞTİRME - 1 Eş ve Zıt Anlam Eş Seslilik GENEL AÇIKLAMA

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

14)Aşağıdakilerden hangisi ilkyardımın temel uygulamaları arasında yer almaz? A) Koruma. B) Bildirme. C) Kurtarma. D) İyileştirme.

Kaç çeşit yara vardır? Kesik Yaralar Ezikli Yaralar Delici Yaralar Parçalı Yaralar Enfekte Yaralar

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Yücel Terkanlýoðlu. HTML clipboard. Yaþamadýklarýndýr Dünyan! Uykuyla geçirdiðim her an, Benim için yitik bir zaman. Rüyayla devirdiðim kazan,

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Dokunmanın faydalarını bildiğimiz halde dokunmaktan. Güzel dokunuşlar birer şifadır

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Uncle Grandpa kamyonetin direksiyonundadır. Direksiyonu çılgınca çevirmektedir. Uncle Grandpa

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Web adresi. Psikolojiye Giriş. Bu Senin Beynin! Ders 2. Değerlendirme. Diğer şeyler. Bağlantıya geçme. Nasıl iyi yapılır. Arasınav (%30) Final (%35)

Bloomberg Businessweek. BASINDA GeniuSpy. Zihni Birleştirir, Zekâyı Geliştirir 1/6

Polat Gürgen. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Transkript:

BİRİNCİ BÖLÜM SÖZÜN BAŞLADIĞI YER 10 YIL ÖNCE TUZ GÖLÜ CİVARI Tuz Gölü batmak üzere olan Güneş in son ışıklarıyla yanıyordu. 150 km hızla giden Passatın içinde genç bir adam, Zara nın hızlı yorumunu keyifle dinliyordu. Daha senden gayrı âşık mı yoktur? Nedir bu telaşın vay deli gönül? Hele düşün devr-i Âdem den beri, Neler geldi geçti, say deli gönül. Türküye kendini kaptıran Genç Adam, devr-i Âdem den beri geçenleri düşünmeye başladı. Gerçekten kimler geçmişti? Neler geçmişti? Sayamadı. Bir tek satırla kozmik tarihi saymaya çalışan sanat karşısında hayran kaldı. Sayılamayanın yükü altındaki yalnız bir aşığın kalp ritimlerini zorlayan telaşı hayal etti. Efkârlanıp bir sigara yaktı. 2

R ı z a Z a m a n ı Az ileride bir tarla faresi, akşam yemeğini bulmak için hızlı adımlarla sağa sola koşturuyordu. Köstebeklerin kabarttığı toprak yığınlarından birinde birazcık soluklandı. Kabaran toprağı eşeleyip içindeki nemi yalamaya çalıştı. Başını kaldırıp, az ilerideki Ankara yolunun sessiz asfaltını yalayan rüzgârı dinledi. Aradığı sofra yolun diğer tarafında olabilirdi. Toprağı tekrar kokladı. Başını önüne alıp hızlı adımlarla yürümeye başladı. Tam yola çıkmıştı ki, ürkütücü bir gürültü ile korkarak kendini geri çekti. Kalbi küt küt atarken, faltaşı gibi açılmış gözleriyle uzaklaşmakta olan gürültüye bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Anlayamadı. Gürültü küçülerek kayboldu. Küçük fare, hızlı hızlı burnunu defalarca çekerek havayı tekrar kokladı, bir mani olmadığını anlayınca, açlığını unuttu, gürültüyü yakalamak istercesine peşinden koşmaya başladı. Zara ikinci kıtaya geçmişti. Gördüm iki kişi kişi mezar eşiyor. Gam kasavet almış, başdan aşıyor, başdan aşıyor. Genç Adam, keyifle sigarasını çekiyordu. Yol kenarındaki fareyi gördüğünde, sert bir direksiyon hareketi yaparak yanından kıvrılmıştı. Bu ani manevra ile sigarasının ucundaki alevden küçük bir parça gömleğine düştü. Sol eliyle direksiyonu kontrol ederken, sağ eliyle ateşi üzerinden atmak istedi. Gözünü yoldan ayıramıyordu. Kıvılcım gömleğinden pantolonuna düştü. Alevi hâlâ yanıyordu. Gözucuyla zar zor farkedebildiği kıvılcımın tam yerini görebilmek için, ani bir refleksle başını öne eğdi. Bir saniyeden fazla geçmiş olamazdı. Kıvılcımı ezip bakışlarını tekrar yola çevirdi. Ama yolun yeni geometrik anlamını kavramak imkansızdı. O bir saniyede direksiyonu tutan sol eli, vücudunun öne eğilmesine paralel olarak, sağ tarafa doğru en fazla 5 derecelik bir açı yapmış ve araç yolun dışına yönelmişti. 3

Çok kısa bir an için, belki sadece bir saniyelik bir sürede, yol kenarından bir metre aşağıda kalmış tarlayı gördü. Yolun sınırını son kez gördü. Sonra yol gözden kayboldu. Tarla gözden kayboldu. Araç hızının etkisiyle, tarlaya paralel olarak uçmaya başladı. Enerjisinin bir kısmını havada tüketti. Sürülmüş tarla üzerinde süzülerek yere indi. İlk sağ ön tamponu çarptı yere. Motor sustu. Araç, enerjisini tamamen boşaltana kadar zıplayarak ilerledi. Yarım bir daire çizerek, ilk çarptığı noktanın 100 metre ilerisinde durdu. Genç Adam bilincini kaybetmiş, direksiyonun üzerine kapanmıştı. CD çalar, ilk darbe ile takıldığı yeri tekrarlayıp duruyordu: Çok yaşayan yüüüze kadar yaşıyooor. Çok yaşayan yüüüze kadar yaşıyooor.... Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir. Ben kimem sâki olan kimdir mey-i sahbâ nedir. Bir süre sonra, yüzünde ılık ve yapışkan bir ıslaklık hisseden Adam, gözlerini açtı. Sol alnından gözlerine, oradan da yanağına doğru bir şeyler akıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalıştı ama kendini toparlaması zaman alıyordu. Başını direksiyonun üzerinden kaldırabildi. Etrafa bakındı, hava kararmıştı. Yüzündeki ıslaklık iyice rahatsız etmeye başladı. Görmek istemeyeceği bir şeyle karşılaşmaktan korkuyordu ama öylesine beklemenin de bir fayda sağlamayacağını anlamıştı. Gerçekle yüzleşmek için cesaretini toplayıp elini önce alnına sonra yanağına götürüp yokladı. Yüzünü iyice sildikten sonra, ıslaklığın rengini görmek için eline baktı. Korkudan arınmanın rahatlığıyla derin bir oh çekip: Çok şükür dedi. 4

R ı z a Z a m a n ı Islaklık kırmızı değildi. Renksiz ve yapışkan bir sıvıydı. Elini pantolonuna silip, güç toplamak için koltuğa yaslandı. Takıldığı yeri tekrarlayan CD çaları kapatmak istedi. Düğmeler tepki vermiyordu. CD çalara sert bir darbeyle vurdu. Nakarat sustu. Şimdi sadece gecenin sessizliği içinde yankılanan çekirgeler duyuluyordu. Bu ses her yeri kaplamıştı. Ama bir süre sonra daha yakınındaki başka bir sesi farketti. İnce ve tiz bir ses koltuğu tırtıklıyordu. Kafasını çevirince, bir farenin yolcu koltuğunda kendisini seyretmekte olduğunu farketti. Yüzündeki ıslaklığın sebebi anlaşılmıştı. Küçük fare, Genç Adam kendine gelene kadar yüzünü yalamıştı. Kısık gözleriyle fareyi süzmekte olan Adam, Bunu ne diye yapmış olabilir ki? diye içinden geçirse de: Teşekkür ederim demekten kendini alamadı. Sonra birden, fare ile konuşmaya çalıştığı için kendini çok garip hissetti. Birgün bu kazayı arkadaşlarına anlatacak olsa, fareye teşekkür etmiş olduğunu hangi mantıkla açıklayabilirdi. İrkilip kendine geldi. Fare, Genç Adam a bakarak tiz sesler çıkarmaya devam ediyordu. Ama ikisi de birbirinin ne demek istediğini anlamıyordu. Fare dili, elbette o an Adam ın anlamadığı tek şey değildi. Aracın tarla içine düştükten sonraki savruluşlarıyla, başını kapı direğine çarpmış ve darbenin etkisiyle beyninin sol tarafına giden bir damar yırtılmıştı. Bütün zihinsel fonksiyonlarını kaybetmek üzereydi ama, henüz sol şakağında hissettiği şiddetli ağrıdan başka, hiçbir şeyin farkında değildi. Gözünü açtığı ana kıyasla şimdi, birazcık da olsa gücünü toplayabilmişti. Ama ne kadar kendine gelirse, kafasındaki ağrıyı o denli şiddetli hissediyordu. Başağrısı zonklamaya dönüştü. Sanki biri, hiç durmadan sinir uçlarını çekiyor bırakıyor, sonra tekrar çekiyor bırakıyor, sonra tekrar çekiyor bırakıyor gibiydi. Sanki durmaya da hiç niyeti yoktu. 5

Araçtan çıkmam gerek diye geçirdi içinden. Zorlanarak becerebildi bunu. Dışarı çıkınca vücudunu yoklayarak durumunu anlamaya çalıştı. Hiçbir yara, kırık, çıkık hissetmedi. Ama çok garip bir şey vardı. Ayaklarını ellerini tahtadan yapılmış da üzerine monte edilmiş gibi hissediyordu. Yüzünü kocaman bir maske kaplamıştı. Bu maske yanaklarını o kadar sıkı sarmıştı ki, çenesinden alnına kadar her tarafının uyuştuğunu hissediyordu. Ama bu uyuşukluk devamlı sürmüyordu, çok kısa sürelerle gelip gidiyordu. Yüzü ile maske arasında koşuşturan karıncalar vardı sanki. Bu karıncaların ayak bastığı yerdeki uyuşukluk gidiyor, karınca ayrıldıktan sonra tekrar geliyordu. Ardından gelen karınca, yanak kaslarını ısırıp uyuşukluğu gideriyor, ayrıldığında aynı nokta tekrar uyuşuyordu. Yüzündeki maske ile karıncalar arasında bir savaş vardı ve karıncalar yeterli sayıda değillerdi. Maske çok güçlüydü ve savaşı kazanmak üzereydi. Tahtadan yapılmış ellerini yana uzatıp süzmeye başladı. Sonra başını eğip ayaklarını inceledi. Kendini yoklayarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tahtalardan yanıt gelmedi. Kendini ikna edene kadar öylece dalıp kaldı ayaklarına bakarak. Ayaklarının ve ellerinin ne hissettiğini, hemen ayağının dibindeki farenin ne hissettiğinden daha fazla algılayamıyordu. Bu hiç alışık olmadığı bir hissetme biçimiydi. Dakikalarca seyretmekte olduğu vücudunun, kendi parçası olduğunu, kendine ait olduğunu hissedemiyordu. Vücudunu hissedemiyordu. Sanki vücuduna değil de, videoya kaydedilmiş görüntülerine bakıyordu. Sanki kendi gözleriyle bir başkasının vücuduna bakıyordu. Sanki bir başkasının gözleriyle kendi vücuduna bakıyordu. Ama bakan göz ile baktığı vücudu aynı benlikte toplayamıyordu. Arabadan uzaklaşmak için yürümeye çalıştı. Bir iki adım attı, çok geçmeden kasılarak olduğu yerde kalakaldı. Yürüye- 6

R ı z a Z a m a n ı miyordu. Vücudu yürümeyi unutmuştu. Bir adım atabilmek için zorladı kendini. O bir adımı atabilmek dünyanın en zor işi gibi geldi. Bütün gücüyle ayaklarına hükmetmeye çalışıyordu, ne çare ki karşılık alamadı. Birden sağ baldırındaki kasılmayı hissetti. Önce baldırını sonra dizini, sonra ayak bileğini tek tek sırayla kasıp gevşeterek bir adım atabildi. Bir adım daha, bir daha. Robotumsu hareketlerle, her kas hareketini tek tek hissederek, zorlukla birkaç adım atabildi. Bu birkaç küçük adım vücudunu iyice yormuştu. Bacakları artık kendini taşıyamıyordu, düşmemek için kendini olduğu yere bıraktı. Başağrısı iyice şiddetleniyordu. Etrafı bulanık görüyordu. Ayaklarının dibindeki farenin koluna tırmandığını zorlukla seçebildi. Fare önce omzuna sonra dizine yürüdü. Adam iyice şaşırmıştı; üzerinde gezinen fareyi hissetmiyordu. Bakışlarını oturduğu yere çevirdi. Toprağı da hissetmiyordu. Etrafına bakındı. Hiçbir şeyi hissetmediğini anladı. Gördüğü herşey içiçe geçmiş, sınırları birbirine karışmış ve âdeta bir tutam karıncanın bitme bilmeyen dansı gibi bulanık bir iğne batmasına dönüşmüştü. Bu karıncalanmanın içinde hangi ısırığın hangi karıncaya ait olduğunu da hissetmiyordu. Zamanla var olan herşeyin bu devasa karıncalanma dalgası içinde eridiğini hissetti. Karıncalanma Genç Adam ı sardı, içine aldı ve eritti. Karıncalanma hissinden başka birşey kalmadı dışarıda. Sonra o his de eridi. İçinde erittiği her şeyi Adam a bıraktı. Şimdi sanki her şey Genç Adam olmuştu. Genç Adam, her şey olmuştu. Mantığının cılız kıvılcımlarıyla Bana neler oluyor diye mırıldandı. Ama o cılız kıvılcımlar, olmakta olanı kaldırabilecek güçte değildi. Hemen söndü. Mantığının sesinden kurtulan Adam, hissetmekte olduğu bu garip tecrübelerden keyif almaya başlamıştı. Dış dünya ile tamamen bütünleştiğini hissetti. Kendini kocaman bir dev sandı. Dünyanın bütün enerjisi avuçların- 7

daydı ve hâlâ da şişen bir balon gibi büyümeye devam ediyordu. Hayretle kendine, hayranlıkla dünyaya baktı. Bu tarif edilemez bir duyguydu. Burada hiçbir bağımlılık, kısıtlılık, sınırlılık yoktu. Dünyanın derdi, tasası, stresi yoktu. Çekilmez tutsaklıklar, ayak bağları, zincirler yoktu. Vücut bütün yüklerinden kurtulmuş hafiflemiş, erimiş ve ağırlık yok olmuştu. Burada sadece hoş bir aydınlık, ışık ve huzur vardı. Kendini çok mutlu hissetti. Ama bu, basit bir mutluluk kelimesinin kaldırabileceği bir his değildi. Mutluluğun Everest inden bakıyordu dünyaya. Dünyanın bütün huzuru yoğunlaştırılıp içine sıkıştırılmış gibiydi. Kelimelere gelmez bir aşkınlıktı bu. Dingin bir heyecan, coşkulu bir tatmin olma haliydi. Yaşanabilecek bütün pozitif duyguların, bütün keyiflerin, zevklerin en mükemmel formlarıyla kaynaştığı çakırkeyf bir trans patlamasıydı. Dünyanın dışına değil, üstüne çıkmış gibiydi. Hem de bir kuş gibi uçarak. Şimdi bir dağın zirvesinden bakıyor gibi görüyordu her şeyi. Her şeyin küçülüp anlamını kaybediverdiği bir zirveden. Meğer dağdan bakıldığı zaman, ne kadar da farklı görünüyormuş dünya. O an Genç Adam, hayatını, zamanın tik takları arasına sıkıştırmaya çalıştığı bir ilişkiler trafiği gibi düşündü. En açık olduğu zaman bile, gürültü ve kirlilik üreten bir trafik. Bu trafikten arta kalan dertleri, tasaları, stresleri, kavgaları düşündü bir bir. Hiçbiri ulaşamıyordu şimdi bulunduğu dağın zirvesine. Hiçbir acı, hiçbir hüzün yanaşamıyordu eteklerine. Dünya milyonlarca sihirbazın yontmaya çalıştığı küçücük bir illüzyon heykeli gibi gözüktü. Sır çözülünce, şapka tavşanları saklayamaz olmuştu. Tavşanlar kaçtı, şapka sihirbazların üstüne kapandı. 8

R ı z a Z a m a n ı Burası bütün sırların eridiği aydınlık bir zirveydi. Bilmek, görmek, duymak, hissetmek için aracıya ihtiyaç duymayan, saf, arınmış ve aşkın aydınlanmanın zirvesi. Ruhun kelimesiz konuştuğu özgürlüğün zirvesi. Dünya ile girişilen lüzumsuz kavgaların eteklerinde bırakılarak çıkılan, sevginin, sevdanın ve aşkın zirvesi. Genç Adam, bu ışıklı zirveden gülümseyerek bakıyordu dünyaya. Ama fare O nu bu esenlik dağından indirmeye kararlıydı. Elini kemirmeye başladı. Farenin diş geçirmeleri, uykuya yatmış sinirleri yeniden uyandırdı. Beyni, Adam ı ışıklı zirveden geri çağırmak istemişti sanki. Acı, ince bir sızlanmaya dönüştü. Uffff! Fare ısırığıyla bir anda irkilen Adam, yaşamakta olduklarını anlamaya başlamıştı. Geçirdiği kanamanın etkisiyle, zaman zaman beyninin yarısı devreden çıkıyor ve diğer yarının algıladığı şekilde yorumluyordu dünyayı. Dehşet ve çaresizlik içindeki gözleri, sonuna kadar açıldı. Bir an önce birşeyler yapmalıydı. Panikle sağa sola bakınmaya başladı. Az ilerde araçtan fırlamış olan evrak çantasını gördü. Sürünerek ulaşmayı başardı ve içinden telefonunu çıkardı. Ama kimi arayacaktı. Hiç bir numarayı hatırlayamadı. Şaşkın şaşkın rehberini taramaya başladı. Kimseyi hatırlamıyordu. Kendini zorlayarak düşünmeye çalıştı ama telefon rehberini dolduran bunca ismin kime ait olduğunu bulamıyordu. Ne zaman tanıştım bunca insanla? diye geçirdi içinden. Şimdi nerdeler acaba? diye devam etti beyninde tetiklenen anlamsız soru kıvılcımları. Kimi araması gerektiğini bilemiyordu. Ama zaman durmuyordu. Bu anlamsız isimlere bakınarak vakit geçirmenin hiç sırası değildi. Biran önce hatırlamalıydı birisini. Çok zorladı. Ama olmadı. 9

Beyni tekrar kapandı. Kendini yeniden o aydınlık zirvede buldu. Sonra geri geldi. Sonra tekrar gitti. Tekrar geldi, tekrar gitti. Defalarca. Beynine hâkim olamıyordu. Ancak kendine geldiği kısa aralıklarla mücadelesine devam edebiliyordu. Ümidini kaybedecek gibi oldu. Enerjisini toplamak için, gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve gözlerinin önündeki sisin dağılması için biraz bekledi. Nihayet toparladığı güç ile zihni yeni bir ümit ışığı yakmıştı. Rehbere bakarak kimseyi hatırlayamıyordu ama böyle bir durumda telefon açmak için illa tanıdık olması da gerekmezdi ya. Bu durumda yapılabilecek en iyi işin, bilincini tamamen kaybetmeden önce, kim olursa olsun herhangi birini aramak olduğunu anlamıştı artık. Hem de bir an önce. Gözlerini açtı, rehbere tekrar bakındı. Amaçsız hareketlerle ekran üzerinde dolanan parmağının yakaladığı ilk numaraya bastı. Nihayet dedi kendi kendine. Çalıyor. Karşıdaki telefonu açtı. Genç Adam, kulağında patlayan sesin şiddetiyle, hızla geri çekti telefonu. Hem ne dediğini de tam anlayamamıştı. Hiçbir duyu sistemini anlamlandıramadığı gibi, işitme duyusundan gelen bildirimlere de anlam veremiyordu. İyice şiddetlenen başağrısı da üstüne eklenince, duyabildiği tekşey, derinlerden gelen motor gürültüsü gibi anlamsız bir uğultuydu. Kendini zorlayarak derdini anlatmaya çalıştı: Hey dinle. Benim Ben... Ankara girişinde trafik kazası geçirdim. Acele yardıma ihtiyacım var. Telefonlar karşılıklı kapandı. Beyni artık olanları idare edemiyordu ve olduğu yerde bayıldı. Bayılmadan önce aklından geçen en son düşünce, bu ko- 10

R ı z a Z a m a n ı nuşma ile yardım için gerekli bütün bilgiyi verdiği, yerini tarif ettiği ve çok kısa sürede kurtulacağı ümidiydi. Ama beyninin, konuşma kabiliyetini de yönetemediğinin farkında değildi. Ağzından dökülenler sadece ve sadece anlamsız mırıltılardı. Belki bütün bunların farkında olsa, bayıldığı zaman huzur içinde olamayacaktı. Zira telefonu açan kişinin, aslında arkadaşı olmadığının ve karanlık ve soğuğun ortasında sıkışıp kaldığı bu gece ıssızlığında, kendisine hiç kimsenin yardım edemeyeceğinin de farkında değildi. Bilincini tamamen kaybetmeden önce duyduğu ama anlamlandıramadığı en son ses, sadece bir bant kaydıydı: Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Lütfen tekrar deneyiniz. Genç Adam ın artık taşıyamadığı vücudu yavaşça sağ yanına doğru devrildi. Fare ürkmüştü. Korkuyla Adam a son bir kez bakıp kaçmaya başladı. Karanlıkta gözden kayboldu. Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil. Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir. Karanlık ve soğuk her yeri sarmıştı. Gece karanlık ve soğuktu. Tarla karanlık ve soğuktu. Adam karanlığın ve soğuğun içinde yapayalnız kalmıştı. Sonra birden yakıcı bir aydınlığa açtı gözlerini. Ben nerdeyim? Ben... Ben neyim? Ben hava değilim, toprak değilim, fare değilim... Ben... Hiçbir şeyim... Hayır hiçbir şey de değilim. Evet.. Evet, evet... Ben... O Benim... Benim. 11

Bu yakıcı aydınlığa dayanamayan göz kapakları, istemsiz kasılmalarla kısılıyordu. Gözlerini açmayı tekrar denedi. Gözkapaklarına yüzlerce iğnenin battığını hissetti. Herbir iğne sanki tonlarca yükle baskı yapıyordu. Gözkapakları, görmeye dayanamadığı ışığın baskısını engellemeye yetmiyordu. Işığın gölgesi bile yakıcıydı. Gözkapaklarının arasında kalmış minicik açıklıklardan sızıp gözlerine ulaşan bu aydınlık, gözlerini delip geçiyor, yangını beynine taşıyordu. Işık, herşeyi yakıyordu. Hayır, hayır... Fareyi ezmedim... Yo yo... O da beni ısırmadı... Sigara fare içiyordu... Yo hayır. Öyle değildi. Ama nasıldı...hatırlamıyorum... Tersiydi belki... Fare... Nerde şimdi?.. Gitmiş...? Gözlerine çarpan ışık, büyük bir balyoz gibiydi. Gözbebeklerini dövüyordu. Sonra bu balyozun önünde daha küçük, ikinci bir ışık belirdi. Ötekine göre bu çekiç sayılırdı. Ama büyük balyozdan farklı olarak, bu küçük ışık çekici hareket ediyordu. Derken çekiç balyozun önüne geçti ve birden bütün aydınlığını kaybediverdi. Işıktan çekiç, ışık balyozunun önünde, çelimsiz bir karartıya dönüşmüştü. Bu karartı, önüne geçtiği ışıktan balyozu da birazcık gölgelemiş, Adam ın acısını hafifletmişti. Farecik... Küçük dostum sen misin?.. Gel buraya kader arkadaşım... Karartı yaklaştı, yaklaştı... Yaklaştı. Şimdi Adam ın tam başının üstündeydi. Adam, O nun fare olmadığını anladı. Bu fare olamazdı. Fareler bu kadar büyük olamazdı. Farelerin pelerini olmazdı. Karartı iyice sokuldu. Adamın üzerine eğildi. Simsiyah pelerini rüzgarda dalgalanıyordu. Zaman zaman havaya uçuşan pelerinin arasından, arkadaki yakıcı ışık balyozu açığa çıkıyor, bütün gücüyle Genç Adam ın gözlerine vurmaya devam ediyordu. 12

R ı z a Z a m a n ı Hayır, hayır. Ezmedim fareyi. Sigaranın suçu. Fare yaşıyor.. buradaydı... Pelerinli ikna olmuşa benzemiyordu. Üzerine iyice eğildi, dokunmaya başladı. Kafasını, yüzünü, gözlerini, kokluyordu. Sonra kulağına sokuldu. Sanki uğultulu bir şelale çağlamaya başlamıştı. Bu ses, o kadar güçlüydü ki; Adam kulaklarının yırtıldığını sandı. Karartı, Genç Adam ın etrafında bir kere dolaştıktan sonra, pelerini çıkarıp boşluğa bıraktı. Arkasında kalmış olan yakıcı ışığın yansımalarıyla dans eden pelerin, yavaşça Genç Adam ın üstüne doğru süzülüyordu. Adam ın kulağına son bir şey fısıldayan karartı, gürültülü sesler çıkararak geldiği aydınlığa geri döndü. Ama dönüşü gelişinden daha hızlı olmuştu. Uzaklaşan karartıyı seyreden Genç Adam, zor da olsa bu fısıltıyı anlayabilmişti: Dayan babam. Kurtulacaksın Gül temennâsında derler bülbülün gavgâların Çün gülü gördükde bülbül kılmaz meyl, bu gavgâ nedür Adam ın yanından ayrılıp ilk yardım malzemesi getirmek için ekip otosuna doğru koşan polis memuru, el fenerine tepkisinden dolayı, yaralının ışığa karşı duyarlılık geliştirdiğini anlamıştı. Arkadaşına ekip otosunun yönünü diğer tarafa çevirmesini söyledi. Bir yandan da telsizden haber merkeziyle görüşüyordu: Merkez! Ambulans yakın mı? Merkez konuşuyor. Doğrudur Efendim. Diğer kanaldan bildirirler, 2 km kalmış. Ön bilgi verin. Tek taraflı, yoldan çıkmak suretiyle yaralamalı kaza. Yaralının nabzı var, bilinci kapalı. 13

Anlaşıldı. Ayrıca 112 bildirir, sizin tepe lambanızı görmüşler. 14 Doğrudur Merkez. Biz de takip ediyoruz. Bölgede devriye gezen bir polis ekibi, yol kenarındaki aracın açık kalan farlarını görmüş, kontrol etmek için yaklaştıklarında durumu anlamış ve hemen ambulans istemişti. Genç Adam ın iki farklı gerçeklik arasında gerdirilip kalakalmış bilinci, ekip otosunun farlarını, el fenerlerini, nabzını ve nefesini kontrol eden polisin üzerine örttüğü resmî polis montunu algılayamamış, ama zaman zaman açılıp kapanan bilincinin yaşadığı karmaşa içinde, ancak benzeştirdiği hayaller ile yorumlayabilmişti. Nihayet ambulans da ulaştı. Sağlık personeli tarafından ilk müdahaleleri yapılan Adam, özenle ambulansa yerleştirildi. Binlerce arı tarafından sokulmuş gibi, vücudunun her noktasının şiştiğini hissediyordu. Şişti, şişti, şişti. Ruhu âdeta kocaman bir kuşa dönmüş ve ten kafesine sığmıyordu artık. Bir kanat çırpsa uçup gidiverecekti. Cılız bedeni şimdi mini minnacık bir kafes gibi görünüyordu. Yıllarca nasıl sığmıştı, nasıl katlanmıştı bu kafese? Tekrar sığabilir miydi bu koca kanatlarıyla? Kuş kanatlanmak için sabırsızlanıyordu. Gücünün ve iradesinin kanatlarını gerdiren kuşu yeniden kafese sokmaya yetmediğini anladı. Kaçınılmaz olana teslim olmaktan başka, huzur ihtimali kalmadığını anladı. Acıyı bir an önce sonlandırabilmek için, bir an önce teslim olmak gerektiğini anladı. Kuşun acelesini anladı. Bu anlayışa ikna olunca, içine akmakta olduğunu hissettiği tünel de ışıklarını salıverdi. Tünel, bütün ihtişamıyla ışıl ışıl parlayan Aydınlık Zirve ye doğru tırmanıyordu. Saat kavuşma zamanıydı. Fersiz gözlerini kırpıştıran Adam ı duyan olmadı: Selam Ya...

R ı z a Z a m a n ı Genç Adam ın hikâyesi henüz bitmemişti. Canhıraş feryatlar atarak hastaneye yetişmeye çalışan ambulans içinde olup biteni, sirenin gürültüsünü, bandajın, artelin, ağrı kesici iğnenin etkisini doğru olarak algılayamıyor, çözemediği bu algıları aydınlık zirvenin diline tercüme etmeye çalışıyordu. Her deneme, tercüme sanatının sınırlarına takılıp, bambaşka yansımalar doğuruyordu. Beyni yapılan müdahalelere tepki vermek istiyor ve hayata tutunmak için tüm yaratıcılığını sergiliyordu. Hayata tutunmak isteyen ve fakat gerçeği olduğu gibi yakalayamayan beyni oyun oynuyordu. İnsan beyni bu oyunu hep oynardı zaten. Normal zamanlarda bile, varlığın gerçek enerjisini kavramaktan aciz olduğu için, gerçeği olduğu gibi algılamaya gücü yetmeyen beynimiz, sadece kaldırabileceğimizi bize göstermek için oyun oynardı. Normal algı, aslında bu oyunun ürettiği bir baskılama tarzıydı. Bu baskıyı kullanan beyin, algımızı terbiye eder, eğitir, filtreden geçirir ve her seferinde karşımıza algılanabilir bir dünya çıkarırdı. Şimdi Genç Adam ın beyni de aynı oyuna devam ediyordu. Ama bu sefer tersten oynayarak. Bir darbe ile rasyonel filtre kabiliyeti zedelenen Adam ın beyni, algıyı filtre edemiyordu. Filtresiz algı her şeyi bambaşka görüyordu. Şimdi görünen gerçek, hiç farkında olmadığımız filtrenin gücünü de gösteriyordu. Kuş, kanatlarını tekrar yokladı. Aydınlık Zirve den gül kokuları geliyordu. Kontrolsüz ve asimetrik yansımalar, kalıbını kontrol edemeyen pelte gibi, şeklin ve şekilsizliğin, formun ve formsuzluğun gölgelerini kuşanıyordu. Ses, renk, şiir, koku, görüş, duyuş birbirine karışmıştı. Dizlerinin bağı çözülen hafıza, yığıldı kaldı gözlerinin önüne. Tıpası açık kalmış musluktan akar gibi akmaya başladı birikmiş görüntüler. Mutlu 15

günlerden kalma melodik bir ritim, sıyrıldı geldi sefya fonun en önüne: Âh u feryâdın Fuzûli incidiptir âlemi. Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedür. Anlamı sadece konuşanına malum olan yansımalar dilinin dansı durmak bilmiyordu. En sonunda müziğe dönüştü. Hatıralarla ve hayatla yaşayan bağlar kurabilmek, eski bağları canlandırabilmek için çok güçlü bir yoldu müzik. Zaten ağırlaşmış olan dış gürültüleri bastırmak için de bir süngere ihtiyaç vardı artık. Beyin, bunu bulmakta da gecikmedi. İlk tıbbi müdahalelerin yardımıyla, birazcık da olsa güç kazanabilmiş olan beyin, kazadan önceki son kayıtlara ulaşabilmişti. Genç Adam dan başka kimsenin duymadığı türkü, kaldığı yerden dönmeye başladı. Dış gürültü küçüldü, bulanıklaştı ve nihayet silindi. Kesif ve batıcı bir sağırlığın doldurduğu Adam ın kulaklarında şimdi sadece notaların ahengi vardı. Ve Genç Adam, yolculuğuna, aynen başladığı gibi, Zara nın eşliğinde devam edecekti. Mevlam kanat vermiş uçamıyorsun, Şu nefsin elinden geçemiyorsun, Ruhsati dünyadan kaçamıyorsun. Gel de bu dünyayı yor deli gönül. Genç Adam çoktan başlamıştı dünyayı yormaya. Fareyi yormuştu. Polis ekibini yormuştu. Ambulans personelini yormuştu. Şu an telsiz haberini alarak, yoğun bakım ünitesine koşuşturan hastane personelini yoruyordu. Ama daha da çok yoracağa benziyordu. Ambulans, Genç Adam ı dünyayı yormaya götürüyordu. Genç Adam, dünyayı yormaya çoktan başlamıştı. 16