Ekonomik Yaklaşım Cilt 4, Sayı: 12 1994 5 NİSAN KARARLARININ DEGERLENDİRİLMESİ -Merkez Bankası & Para-Banka ve Döviz Sorunu- Prof. Dr. Ertan OKTAY* I- Ekonomik İstikrar Kararlarının Degeriendirilmesi 1211 sayılı T.C. Merkez Bankası Kanunundaki ve özellikle 50. ve 51. maddelerle ilgili değişiklikler 21.4.1994 tarihli ve 3985 sayılı kanunla gerçekleştirilmiştir. Prensip olarak bu düzenlemeleri olumlu buluyoruz.(l) Böylece 50. maddeyle düzenlenen Hazine kısa vadeli avansı 5 yıllık bir programla %15'den %3'e düşürülecektir (1995'de %12, 1996 yılında %10, 1997 yılında %6, 1998 yılı ve izleyen yıllarda %3 olarak belirlenmiştir). Yeni kanunun 4. maddesi ile 51. madde de yeniden düzenlenmiş ve kamu kredilerine bir tavan getirilmiştir. Buna göre" kamu müesseselerine verilecek krediler (yıllık iskonto ve avans miktarı) toplamı, 50. maddeye göre belirlenecek avans limitlerinin yarısından fazla olamaz." Kuşkusuz, bunlar önemli gelişmelerdir. Ancak yeterli olmadığı da açıktır. Özellikle para ve finans piyasalarındaki istikrarsızlığın 5 Nisan dan ve bu düzenlemelerden sonra da devamı ve halk arasındaki güvensiz~ lik ve banka sorununun sona erdirllmesi gereği hafife alınmamalıdır. Nitekim, Marmarabank, TYT Bank ve İMPEXBANK'ın faaliyetleri (bankacılık işlemleri yapmaları yasaklanıp) durdurulunca ortaya çıkan paniği sona erdinnek amacıyla Hükümet mevduat garantisi anlamına (*) G.Ü. Detişim Fakültesi Dekanı ve l.i.b.f. Iktisat Politikası A.B.D. Öğretim Üyesi (1) Bu konuda yazarın, Ocak 1994'de TOBB Başkanlığına sunduğu önerilerde ve EKONOMİ DE Ankara-ATO Dergisi Ocak-Şuhat Hl94, Sayı 5'de çıkan 'Hazine ve Merkez Bankası ilişkileri Yeniden Düzenlenmeli" konulu ve Ekonomik Yaklaşım Dergisi Kış 1994 Sayı ll'de çıkan '"Para Politikası ve Merkez Raukası" konulu makalelerde bir dizi önlem ve yasal düzenleme öneıilınişti. 3985 sayılı kanundaki düzenleme ve~ değişikhitler bu önerilerle paralellik göstermektedir.
36 ErtanOKTAY gelen kararı almıştır. Daha önce var olan sigorta kapsamındaki banka. mevduat oranları, yani limitleri kaldınlıp, miktarı ne olursa olsun tüm, Türk Lirası ve döviz mevduatlan, sigorta kapsamına alınmıştır. Ayrıca, bu arada bankaların yatırmak zorunda olduklan mevduat sigorta pirimi %0.6'dan %l'e yükseltilmiştir. Şüphesiz bunlar bankalara karşı yeniden güven tesisi ve bundan sonra zor duruma düşebilecek hankalardald hesap sahiplerinin mağduriyetlerini önlemede etkili olacaktır. Buna karşılık bu önlemleri eleştirenler amaç "Mevduatı kurtarmakmı? Bankaları kurtarmak mı?"( 2 ) sorusundan hareketle, bu kararların sadece mevduat sahiplerine yararlığını ve devlete büyük yük getireceğini vurgulamaktadırlar. Ayrıca, Merkez Bankası olanaklarını ve Merkez Bankası nezdinde, toplanan mevduat sigorta pirimlerinin çok yetersiz olduğunu ve taahhüdünü yerine getirmesinin olanaksız olduğunu ileri sürmektedirler. Bu ilk bakışta doğru görülmektedir. ' Ancak, mevduatın zaten %50-55'i kamu bankalanndadır. Bunlar için risk yoktur. Mevduatın bir kısmı da 150 milyonun altında olup zaten sigorta kapsamında idi. Bunların toplamı mevduatın yaklaşık % 80 nini oluşturmaktadır. O halde sadece %20 lik bir risk alınmış oldu. Buna karşılık psikolojik açıdan güvensizlik ortamına son vermek bakımından böyle bir karar kanımca gerekli idi; Çünkü özel Bankacılık sektörüne olan güvensizlik çok ciddi bir hal almıştır. Toplam mevduat tutarı, döviz tevdiat hesapları dahil 550 trilyon Lira civarında olup gerçekten büyük bir meblağ oluşturmaktadır. Ancak belirtildiği gibi bunun yaklaşık % 80'i zaten kapsam içinde idi, son kararla yaklaşık % 20 ilave risk alınmış oldu. Öte yandan daha önce batan bankaların bu kararın kapsamı dışında bırakıldığı da göz ardı edilmemelidir. Karardan önce tasarruf sahibi ya büyük bankalara veya kamu bankalarına ya da dövize koşuyordu. Bunu önlemek bakımından Devletin mevduat riskini üsteleurnesi gerekli ve önemli bir önlem olmuştur. Özetlemek gerekirse, 5 Nisana gelinmesinin iki önemli nedeninin ilki kamu açıkları ve kamu kesimi borç gereksiniminin büyüklüğü ile bunun Merkez Bankası kaynaklarından karşılanması; İkincisi ise Merkez Bankasının yıllarca izlediği düşük kur yüksek faiz politikasıdır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ve alınan kararlar bu sorunların çözümüne yönelik önemli, radikal ve etkili önlemlerdir. (2) Güngör, Tevfik, DÜNYA Gazetesi, 6.5.1994, s.2
Ekonomik Yaklaşım 37 Ancak bu önlemlerden sonra istikrar paketinin amacına ulaştığını, ekonomik bunalımın aşıldığını, sorun kalmadığını söylemek güçtür. II- Devam Eden Sorunlar Hükümetin aldığı önlemlerin olumlu yönlerine rağmen, halen varlığını koruyan ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bunlar, aşağıda özetlenıneye çalışılacaktır. 1- T.C. Merkez Bankası kanununda önemli ve olumlu değişiklikler yapılmasına karşın para, döviz ve mali piyasalardaki istikrarsızlık sürmektedir. 2- Merkez Bankası başkanı, bir para programı hazırlayıp bir ay içinde açıklayacağını söylemesine rağmen halen, ortaya program konamamıştır. Esasen böylesine istikrarsız ve belirsiz bir ortamda ekonomik göstergelerin kısa ve uzun vadeli eğilimlerini kestirebilmek ve program yapmak mümkün değildir. Kanımca bu ciddi bir hata olmuştur. 3- Banka faiz oranları çok yüksek düzeylerde seyretmektedir. 4- Banka mevduat sigorta kapsamını genişletip devlet garantisine alınması; hem mevcut hesap sahipleri hem de banka dışı tasarruf sahiplerini olumlu yönde etkileyecektir. Batan bankaların yarattığı paniği kuşkuyu ve güvensizliği ortadan kaldırma yönünde olumlu etkileri olacaktır. Ancak, Bankalar kesiminin düşük risk oranı ile güvenli ve istikrarlı çalışma koşullan içinde çalışmasını sağlamak ve etkili bir denetim mekanizması açısından yeni düzenlemeler yapılmamıştır. Ayrıca, sınırsız banka mevduat sigortası zaten yüksek olan faiz oranlarının daha da yükselmesine yol açabilir. Bu üzerinde durulması gereken ciddi bir sorundur. 5- Enflasyonİst baskılarm önüne geçilmediği takdirde, yüksek reel faizler başta olmak üzere sayılan birçok sorunun nihai ve kesin çözümü güçtür. Enflasyon da azalacağına artış eğilimine girmiştir. Kamu kesimi borçlanma gereği azaltılıp, enflasyonist baskı yaratan ve enflasyonu besleyen öteki faktörlerin ortadan kaldırılması için orta ve uzun vadeli maliye politikası ve para politikası kararlannın ve önlemlerinin bu güne kadar uyumlu ve birlikte yürütülememesi temel sorun olmuştur. Bu sorun belli ölçüde varlığını sürdürmektedir. 6- Nihayet; birincisi Reel sektörle parasal (finans) sektörünün geliş-
38 ErtanOKTAY melerinin birbirinden kopulduğ u ve ikincisi siyasi otoritenin kararhhğının gereği ve bu konuda hükümetin }{amu oyunu tam olarak inandıramaması, Tüm söylenenlerin ötesinde halen temel sorunlardır. Bunun ivedilikle üzerinde durulması üzerine, gidilmesi gerekmektedir. 7- Bir iki ay içinde döviz rezervlerinin 7-8 milyardan 2.5 milyara düşmesi, döviz ve kur sorunu halen ciddiyetini sürdürmektedir. Dövizin günlük hayatımıza girmesi 1980'lerde olmuştur. kısaca, Türk lirasının ye4 rine bazı işlemlerde dövizin esas alınması yani 'para ikamesi' yeni bir olgu değildir. Ancak, kısa süre önce ortaya çıkan aşın döviz talebinin nedeni ve döviz krizinin niteliği farklıdır. Önceleri, para ikamesi TL'nin asli 3 fonksiyonundan sadece ölçü birimi açısından yaşanmıştı. TL değişim aracı ve değer saklama aracı olma özelliğini büyük ölçüde korumakta idi. Oysa, son aylarda döviz (ABD Doları ve Alman Markı) değer saklama aracı ve servet unsuru olarak talep edilmeye başlanmıştır. Spekülatif amaçlı döviz talebi önceden kestirilemeyen bir boyuta ulaşmıştır. III- Döviz Sorunu ve 32 Sayılı Karar Türkiye şimdiye kadar bir çok kez ekonomik dar boğaza girmiştir. Ancak ötekilerle bugünkünün önemli bir farkı bulunmaktadır. Bu 1989 yılında hükümetin aldığı Türk parasının kıymetini koruma hakkındaki 32 sayılı karardır. ll Ağustos 1989 tarihinde yayınlanan bu kararla döviz ithal ve ihracatı tamamen serbest bırakıldı ve Türk lirası konvertibl hale getirildi. Kanaatimce, 32 sayılı karar yani konvertibiliteye geçiş zamansız olmuştur. Bu karardan sonra sıcak para olarak nitelenen 'gezgin pa ra'nın ülkemize akışı sağlandı. Hükümetlerin döviz konusuna tarihsel olarak hep önem vermesi ve kamu oyunun bu konuya ilgisi dolayısıyle, bilinçli olarak T.C. Merkez bankasının; döviz kurlarına hakim bir merkez bankası görüntüsüne, döviz bobuğu ve güçlü Türk lirası imajına öncelik vermesine, dolayısıyle döviz kurlarını baskı altında tutmasına neden olmuştur. Sanki ihracat ve ithalat başkalarının sorunu, başkalarının sorumluluğunda imiş gibi ısrarla düşük kur, yüksek faiz politikasını izlemiştir. Bunun yanısıra hayali ihracat olaylannın da etkisi ile ihracatı teşvik de geri plana itilmiştir. Bu koşullarda, dövizle borçlanmak çok cazip bir hal almıştır. Nite-
EkonomikYaklaşım 39 kim, 1989 Ağustosundan sonra, hem kamu kesimindeki hem de özel kesimdeki bankalada firmalar ve bizatihi hükümet dış borç yarışına girmişlerdir.hatta dövizle borçlamp yurda getirerek Türk Lirasına çevirip RE PO ve benzeri yüksek - spekülatif getiri alanlarına plase etmişlerdir. Çok hassas, çabuk ve kolay bozulan dengeler oluşmuştur. Bu koşullarda başkası da olamazdı. Türk ekonomisi ve 'Türk Lirası' güçlü olsa idi bu durum pek önemsenmezdi. Ancak, 32 sayılı kararın alındığı tarihte de bugün de 'Türk lirasının', ABD Doları ve Mark bir yana, öteki bir çok döviz karşısında bile böyle bir gücünün olmadığı gerçektir. Bu sorunlar bağlamında aşağıda hükümete bazı öneriler ve uyarılar sunulacaktır. IV~ Hükümete Öneriler ve Uyarılar Bugünkü kriz ortamında Çok önemli bir nokta da hükümetin yaklaşımı veya stratejisi ile ilgilidir. Bir takım doğrular toplumun büyük bir kesimi tarafından bilinmekte kabul edilmektedir. Bugün içinde bulunulan koşullarda hükümetin doğrulan belirlemeden çok öncelikleri belirlemeye önem vermesi gerektiği düşüncesindeyim. Doğruların belirlenmesi önemli olmakla beraber bugün varılan nokta bazı öncelikleri belideyip acilen bunların üzerine gidilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu çerçevede örneğin uzun süredir (son yıllarda) ihmal edilen ihracatın teşviki daha doğrusu ihracata yönelik üretimin teşviki öncelikli ve ivedilikli bir önlem olarak ele alınmalıdır. Buna getireceği yük nedeniyle karşı çıkılabilir. Ancak bu, hem uzun vadeli hedeflere uygun, hem de daha önemlisi kısa süre içinde bazı dar boğazlan aşarak ekonomik programın başarısı güvenin oluşması açısından önemli ve gerekli olduğu kanısındayım. Bir başka önemli husus da, bu aşamada hükümetin, para piyasalan ve özellikle döviz konuswıda müdahalelerden ve radikal önlemlerden kaçınması gerektiği kasındayım. Zira alınan önlemler uzun vadede çok yararlı ve isabetli olsa da, kamu oyunda müdahaleyi gerektirecek ciddi bir sorun olduğu yolunda kuşku ve endişeye neden olabilir. böyle bir paniğe artık piyasaların tahammülü kalmamıştır. Örneğin 32 sayılı karar kimi zaman gündeme getirilmekte ve haklı olarak eleştirilmektedir; bu yazıda da çıkış zamanı ve kapsamı tartışıl-
40 ErtanOKTAY mıştır. Ancak bu ortamda hükümetin 32 sayılı karardan söz etmesi bile güven ortamını zedelemeye ve paniğe yol açmaya yetecektir. Bundan kaçınılmalıdır. Öte yandan, çok ciddi bir sorun halini alma eğilimi gösteren faiz yanşının üstünde durulmalıdır. Mevduatların tümü devlet güvencesine alındıktan ve tasarruf sahipleri yeniden bankalara yöneldikten sonra, bankalar arası bir rekabet başlaması kaçınılmaz görünmektedir. Hükümet Merkez Bankası-bir tavan getirebilir; bu vadelere göre yapılabilir ya da faizdeki aynaklık için eksi-artı limitler getirilebilir, ama bir şekilde mutlaka önlem alınmalıdır. Bunun yanısıra, hükümetin bankacılık sektörünün geleceği için alması gereken bir başka önlem de bankaların özellikle küçük hankalann birleştirilmesidir. Daha sonraki dönemlerde bir ileri adım daha atılarak banka açma izinlerinin bu günkü gibi kolaylıkla verilmemesi bir kısım koşullara bağlanması gerekmektedir. Özetle, Hükümetin hızlı, tutarlı ve kararlı hareket etmesi ve bu kararlılığı konusunda kamu oyunu inandırması gerekmektedir. Krizin aşılması için bu ön koşuldur.