Aydınlık 14 Haziran 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 68 GEÇEN HAFTA 72.742 OKURA ULAŞTIK. Gazetesi nin ücretsiz ekidir. Devrim okuyoruz. Fotoğraf: Irmak Mete



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak?

''Hepimiz Atatürk'üz''

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

ATATÜRK'Ü ANIŞ. Adım-Soyadım:...

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ. Erkek Öğrenci. Yıl 1881 Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Dağ başka, sokaklar başka başka ;

Cumhuriyet Halk Partisi

23 Nisan Şiirleri. 23 Nisan. Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan.

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

GÖKLERDE YÜKSELSİN UÇURTMAM 23 NİSAN'DA YANIMDA BABAM

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

İşçi Birlik Cephesi [Söz: Bertolt Brecht (1934), Müzik: Hanns Eisler (1935)] İşçi Yürüyor Baştan [Söz:? (?), Müzik: Saadettin Kaynak (?

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ DÜŞÜNEN ÇOCUKLAR EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

129 KADINI TEMSİLEN 129 KADIN MHP YE ÜYE OLDU

Bin Yıllık Musiki Kültürümüze Katkı Sunuyoruz. 14 Ocak 2014 Kürdilihicazkâr Faslı Beraber ve Solo Şarkılar Konseri

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Özdemir Asaf Yapıtları: Şiir: Etika: Öykü: Otokopi, Deneme: Çeviri:

2013 YILI Faaliyet Raporu

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

7.2 Uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan ve bildiri kitabında (Proceedings) basılan bildiriler

Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

ÖZEL EFDAL ERENKÖY ANAOKULU PENGUENLER GRUBU NİSAN AYI BÜLTENİ ÇİÇEKLER TEMASI

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Kahraman Kit Misafirlikte

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ


Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI


Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

İnci Hoca SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR ( )

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Sevgili dostum, Can dostum,

4.Öğrenim Durumu: ÖZGEÇMİŞ. 1.İsim : Turgut. 2.Soyadı: Yüksel. 3.Ünvanı: Öğretim Görevlisi. Derece Alan Üniversite Yıl

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Kırgınlığım anlatılmaz On üç yaģında görücü kesti sözü Karanlıklar doğurdu içime, çürüttü özü.

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

Transkript:

PAydınlık. Aydınlık KITA 14 Haziran 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 68 Gazetesi nin ücretsiz ekidir GEÇEN HAFTA 72.742 OKURA ULAŞTIK Devrim okuyoruz Fotoğraf: Irmak Mete

Aydınlık KİTAP 14 HAZ RAN 2013 CUMA 3 Dünyanın en yeşil devrimi Goethe nin Faust undan alıntılayarak, altını çizerek devrimcilerin bilincine sürmüştü Lenin: Teori gridir, hayat yeşil Devrimi yaşıyoruz, tanık oluyoruz ve yapıyoruz. Öylesine yeşil ki Taze, yepyeni, hiçbir kitapta anlatılmadığı kadar yeni ve bize özgü. Taksim Gezi Parkı direnişiyle, birkaç ağaç ve birkaç yüz metre kare yeşillik için başlamış gibi oldu. Ama çok daha başka bir nedenle de başlayabilirdi; hayvanseverlerin eylemiyle bile. Öylesine hayatı belirlemeye, tektipleştirmeye kalktı ki zorba, ummadığı bir direnişle karşılaştı. En büyük kentlerden köylere kadar sokak sokak yayıldı ve yayılıyor. Öğrenmiştik, biliyorduk, bekliyorduk: Bir tek kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir di, tutuşturdu da. İnsanı insan, halkı millet yapan, kişinin kendine, başkalarına saygısını, özgüvenini artıran bir halk ayaklanması bu. Bütün zulme, saldırılara karşın insanların yüzü gülmeye başladı. Gururlu, mutlu, onurlu insanların var ettiği bir tabloda ne güzel günler görüyoruz. Ne güzel Şu an bitse bile o kadar çok şey kazanıldı ki. Bir sonraki dalga daha da belirleyici ve görkemli olacak. Ama en çok, en yoğun saldırı orada, noktayı Ankara koyacak. Aydınlık. KITA P Aydınlık Gazetesi nin ücretsiz ekidir Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu halduncubukcu@hotmail.com Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı damla@aydinlikgazete.com Editör Yazıişleri Sayfa Sekreteri Pınar Akkoç pinar@aydinlikgazete.com İrem Halıç, Cenk Özdağ Alev Özgenç SEN NE GÜZEL ÜLKES N TÜRK YE Haziran Devrimi nin ilk günlerini, bu ayaklanmanın fırtına merkezlerinden biri olan Antalya da yaşamaya başladım. Antalya Meydanı öğleden sonra gencecik insanlar tarafından doldurulmaya başlıyor, gecenin en geç saatlerinde arabalar, klaksonlar, vuvuzellalar eşliğinde müthiş bir kitle haykırıyor: Tayyip istifa Sonra kendini tanımlıyor: Mustafa Kemal in askerleriyiz Öyle bir güç, öylesine bir gurur ve meydan okuyuş var ki bu sloganda Savaşma bizimle ey zorba, biz hiç yenilgi yüzü görmemiş o komutanın askerleriyiz, yine kazanacağız. Zorba o kadar çaresiz ve hayın ki, İstiklal Caddesi nde simge olmuş, her yürüyüşçü grubun önünde salınmaktan pek hoşnut sokak köpeği Eylem Eylem in copla kafasını kırıp, sağ gözünü biber gazıyla kör ediyor. Sokak köpekleri, kediler, martılar, güvercinler de biliyorlar ondan beri, devrimdir mutlu yaşamanın tek çaresi. Zorba gaz bulutları, dumanları içinde sıktıkça, attıkça kendini boğuyor. Tepeden tırnağa öfke, kin, eziklik, nefret içinde; aciz, saldırgan ve korkak. Oysa halk hiç olmadığı kadar korkusuz, mağrur, akıllı ve şen. Kayseri de binlerce ve binlerce yürüyorlar. Sivas tan ağlayarak bildiriyor arkadaşım: Meğer biz ne kadar çokmuşuz! Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul tarihinin en büyük kalabalığını topladı. Ankara, İzmir ve daha nice yer, zulme öyle bir direniyor ki İstiklal Caddesi bağırıyor: Her yer Ankara, her yer direniş! Kadıköy vapurları yanaşıyor Kabataş a; Bakırköy dan, Alibeyköy den, Çekmece den, Kartal dan, Şile den, Sarıyer den geliyor insanlar, bebek arabalarında Mustafa Kemal, bileklerinde Mustafa Kemal, alınlarında Mustafa Kemal, bayraklarında Mustafa Kemal. SOL M LL DE ERLER N BULARAK DEVR MC LE YOR Antalya da ÖDP parti binasına ay yıldızlı al bayrağı asmıştı. Ne güzel. Yeni kurulmakta olan SYKP İstiklal Caddesi ndeki kortejinde Mustafa Kemalli al bayraklar taşıyor, ardı sıra daha büyük bir kortejde Halkevleri, en önde flamalarının yanında en az dört tane yine aynı bayrakla geçiyor TKP MK bildirisi 11. Madde de halkın bayrağını yeniden kurtardığını, bayrağın Deniz Gezmiş in taşıdığı bayrak olduğunu açıklıyor. Güzel. Sevindik. Çok hoş yerde yan yana geliyoruz. Halk devrimini yaparken Sol u da devrimcileştiriyor. Benimle yürüyeceksen milli değerlere sahip çıkmalısın. Büyük bir bilinç haline geliyor. Ama biliyoruz ki, başında Doğu Perinçek in olduğu İşçi Partisi zaten o bayrağı dalgalandırmayı hak etmeyen kirli ellere hiç teslim etmemişti ki! Devrim bunu da öğretiyor. Silivri zındanlarındaki devrimciler öylesine arasındalar ki halkın, Sahibi Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Yalçın Büyükdağlı Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Sorumlu Müdür Mehmet Bozkurt Tüzel Kişi Temsilcisi Metin Aktaş böylesine bir özgürlük görülmemiştir. Taksim yine de biraz farklı: neo-liberaller de var, çeşitli çadırlar çevrelemiş parkı. Pankartları küçüklüklerine ters orantılı, kimi şizofrenik yapılar akıl veriyor: Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok! Oysa kaybedecek o kadar çok şeyi var ki insanların, hatta bir tek zincirleri yok. Zaten kaybettiğini yeterince kaybetmiş millet kazanmaktan başka bir şey düşünmez olmuş. Ellerinde Ay Yıldızlı ve Mustafa Kemalli bayraklar yığın yığın gelip geziyor parkı, bir panayırı, bir fuarı gezer gibi, standlara bakıyor, vakur, ilgili ilgisiz geçip, bir de o çeşit leri görmüş, tarihin ulu nehrinde akmaya devam ediyor. Muazzam kitle kayda geçilmeksizin kural haline getirilmiş bir tolere içinde, en az o denli muazzam bir sağduyu ile selin üzerindeki çer çöpe takılmıyor, kıymet vermiyor, ana mecrasında akıyor. Devrim bu, her çeşit var işte, zenginliği ve gücü de oradan: öpüşüp koklaşan, namazlarını eda eden, kızıl siyasi iktidarı kuran, kimsenin askeri olmadığını sanan, sokaklarda bar kuran, karpuz satan Sonra en militan gücü büyük kitleler halinde devasa coşkularıyla giriyor meydana. Taraftar gurupları: dev Ay Yıldızlı bayrakla Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar, Trabzonsporlular Tek büyük var: Devrimci halkın kendisi. Renklerin kardeşliği o kadar çok şeyi değiştiriyor ki, bütün renkler kırmızı beyaz oluyor. Antalya da Kale İçi girişindeki Son Çare köftecisinde gecenin en koyusunda açık televizyondan Ulusal Kanal ve Halk Tv dönüşümlü yayın yaptırılıyor. Son haberler orada alınıyor. Başka haber veren de yok ki. Bunları unutmayacağız diyor köfteci hanım yine o Mustafa Kemalli bayrak önünde, ocağının başında. Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22 KAYIP KU AK MI DED YD K! Babasına sesleniyor çocuk: Durmadan kızıyordun ya, bilgisayar başından kalk biraz, yeter bu strateji oyunları diye: Bak o oyunlardan öğrendiklerimizle polisin stratejisini çökerttik! Baba gururlu ve öyle güzel bir yenilginin tadını çıkarıyor, hafif bir gülümseyiş. Sonra o şarkılar, o sloganlar, o marşlar Halk tıkanmış, tıkızlaşmış hatta kabızlaşmış sloganlar içine sığmıyor, öylesine yaratıcı ki gençler, Kaygusuz Abdal dan Ruhsati ye, Nef i den Şair Eşrefe, Neyzen Tevfik ten Can Yücel e genlerinde o hiciv mirası nasıl görkemli bir koro oluşturuyor. Zorbanın rengi kireç gibi. Zorbayı orantısız yalanlarına, hakaretlerine, şiddetine karşı orantısız zeka ile perişan ediyorlar, paçavraya çeviriyorlar. Ah bir mim de çarşı gurubuna koymalı. İronileri, müthiş yaratıcılıkları ile devrim günlerinin gözbebeği oldular. Adları söylendikçe yüzlerinde gülücük, çiçekler açıyor yüreklerinde insanların. Dikilmişler polisin karşısına, birazdan gaz bombaları inecek tepelerine, zıp zıp zıplıyorlar: Çarşı çıldırdı gaz bombası istiyor! Polisler bile gevşemeye, gülmeye başlıyor. Bomba kendinin karikatürü haline dönüşüyor. HANG S DAHA DEVR MC Büyük kalabalık gelmişken, Pazar akşamüstünü akşama bağlayan saatlerde Beyoğlu nun tadını çıkarıyor, masalarda karanfil kokulu rakılar, Çiçek Pasajı, Nevizade, Asmalımescit inliyor: Mustafa Kemal in askerleriyiz O da Kordon da 1922 de yorgunluğunu birkaç kadeh atarak gidermişti ya Mao Zedung ne tartışmıştı Cu Enlay ile: Kırmızı biber yiyen halklar mı daha devrimci, içki içenler mi? Bir yanıtı var Türkiye nin, içeniyle içmeyeniyle, acı seveniyle sevmeyeniyle, çocuğuyla yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Türk milleti devrimci. Gen demiştik ya, genlerinde var 1908 den beri Genlerinde Mustafa Kemal var bu aziz milletin Ve vakt irişti, gayrıkyeter dediler. Gidilecek çok yol, yaşanacak çok çetin saatler, günler var. Ama buracıkta bitse bile şimdilik, öyle müthiş şeyler kazanıldı ki, en başta milletin kendisine duyduğu güven, bir sonraki dalga cumhuriyeti yeniden kuracak kesinlikle, bu dalga kuramasa bile. Reklam Servisi Genel Müdür Yardımcısı Saynur Okuroğlu saynur@aydinlik.com.tr Reklam Müdürü Kamile Karakadılar kamile@aydinlik.com.tr kitap@aydinlikgazete.com HALDUN ÇUBUKÇU Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

4 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Buluşan ellerin baharı SEYYİT NEZİR Resimli ezgilerden bir şafak vakti Alanın göğsünde bir yumak martı Elimizde ıhlamurlu gül kokusu Ekmeğe sürüyoruz bahar ve kenti O da ne, ansızın yaktı Genizleri kora kor keskin bir sızı Kardeşler burası Taksim Gezi Kim döktü havaya bu zehir gazı Yongaladı yola düştü Kaçtı hemen Fas a düştü Dön gel İstanbul a düştü Zıpladı paspasa düştü Anayasa dediysen devasa bir tasa Başkanlık bir tivitle ezanda yasa düştü Kışla düştü masa düştü Başına Cezayir den koca bir boş kasa düştü Faizler yükseldi, düşlerle borsa düştü Düştü düştü ne düştü Yumurtanın sarısı Sonra öbür yarısı Gemi düştü gemi düştü Küçücük gemicik İçi dolu paracık Çatal matal kaç çatal ey Bahtına sicimlerin en kalını düştü Mağdurun her yalanı geri spama düştü Kavuk düştü kavuk düştü kavuk murdara düştü Domatesin çekirdeği kırmızı Çadırımın üstüne hadis-i herif düştü Üfürdü hurafeyi Taksim de Gezi Hamdültayyip pîr düştü Zaten beton bir düştü capcanlı şişerken Ayrana düştü şişedeki son gazı Ağzında çirkef sası hep küfür Anaların ahına körkütük parsa düştü Suratında binbir sinsi karaltı Sislerinin arkasından ürür ha ürür Yüzündeki son morartı Occupy yalanı İşte o da işte o da aynen pasa düştü Başına tabletli çapulcular üşüştü Bir mesaj attılar Beyaz Saray a O da düştü top oldu İnönü de şanlı Çarşı ya Hey Obama Obama Pabuç yolla babama. Aşağılarda ülkenin yosun sokaklarında Koca bir gölge İri yumruklarıyla Kıpır kıpır bir halkın Ayaklarını giymiş yürür Kalkıyor yüzünden bulvarları taşan gövde Çocukların sözlüğünde yaşam bir karasevda Hatay dan İzmir e Hopa dan Edirne ye Yüz binleri Tomalara kaldıran gencecik, salkım uzun göveren isyan Ankara nın Kızılay ı Dar eder dünyayı, cin türlü planyayı. Bu yiğitlik ah dostlar şiiri nasıl zorluyor Her dize önceki ve sonrakinden korkuyor Burası kindar sarı sisler altında Taksim Gezi Üstüne saldıkları zehirden korku gazı Alanın göğsünde bir yumak martı Omuz omza ülkeye uzatıyorlar Tutuşan bedenlerin ördüğü barikatı Bedenler ki yurda serdikleri yapraklı pazen örtü Hey Taksim hayatın tastamam kendisin avuçlarında tohumun revnaklı öfkesi var Dağılıyor sisleri, yitirdi boyasını yalan Okşayan türkülerde akasyanın mersinlerin sarmaşık yüz oktavlı sesi var Şarkıların meramı belli: Buluşan ellerin devrim baharı. Açalım sesimizle alanlara şimdi o dev pankartı: Biz dünyanın kollarıyla kucaklarız kardeşler yıldızların diplerinde şenliklere hazır halaylarla gelincik izler kalır Papatyanın sevinci, aşkın öcü, kanayan gökkuşağı cümleten merhaba, yürüyün arkadaşlar Açalım sesimizle alanlara dev pankartı Taşıyor işte ayaklarımızla gürleyen marşlar Bir omuzdan bir omuza sarılarak hayatı! Mayıs - Haziran 2013

Aydınlık KİTAP 5 Kısaca çarşı burada Biz onlar bir taraftar gurubu biliyorduk. Kuvay Milliye ç kt lar (Bir Facebook payla m ndan) ERDEM GEZGİNCİ erdemgezginci@hotmail.com Herhangi bir taraftar grubu olmadığı aşikar olan çarşı direnişte neden ön plandaydı? Kim bu insanlar? Ayrımsızlar öncelikle. İnsanı insan olarak görebilme yetisini özümsemiş asi çocuklar. Üzerinde bulundukları toprağa aşıklar. Sınıf farkı gözetmeksizin bir olmuşlar. Yıllardır oradaydılar: İnönü de. Yıllardır yürüyorlar Beşiktaş tan Dolmabahçe ye. Yıllardır bir şekilde gündemdeler. Haksızlığa karşı duruşu, ince zekası, toplumsal hassasiyeti çarşı yı hep gizemli kıldı. Spor taraftarlığının ötesinde güncel olaylara ayna tutmaları hınzırlık olarak nitelendirildi. Birkaç çapulcu, birkaç aklı evvel olarak gösterildiler. Dev Nükleersiz Türkiye pankartıyla yıllar önce inceden irkilenler belki de bu kadarını beklemiyorlardı. Ama ben biliyordum. Semtin inadını, tribünün ateşini, çarşı nın cesaretini biliyordum. Sabah ın ilk ışıklarıyla uyuyan insanlara saldırıp çadırlarını yakanları Allah afferderdi belki ama çarşı asla! Mizahı silah olarak kullanmayı yıllar önce keşfettiklerinden orantısız aptallığa karşı çok hazırdılar. Gururlu, inatçı, entelektüel ve toplumsal olaylara duyarlı olduklarından aşağılayıcı ifadeleri kabullenemediler. Bu sefer farklı olan kendileri kabullenemedikleri gibi memleketin insanına da böyle bir muameleyi reva görmediler. Otoritenin şiddete başvurması ise çarşı için onurlu bir savunma hükümet için hüsrandan başka bir şey olmadı. Yıllarımı İnönü de direnişimi Beşiktaş ta geçirdim. Polisin önündeki kalabalık seviyordu. Çok geniş seviyordu, herhangi bir siyasi hareketin içine sığamayacak kadar seviyordu. POMA yı keşfedip halkı korudular. Terk etmeyip semti korudular. Seslerini yükseltip onurlu insanları korudular. Biber, portakal veya herhangi bir gazla yılacak son grup olduklarını gösterdiler. Semt bizim, aşk bizim derken bütün memleket semtti. Aşk ise insandan hayvana, hayvandan bitkiye, bitkiden manzaraya... Kısaca güzelliğin ta kendisineydi. Sık bakalım ile başlayan meşhur sloganı üç metreden polisin yüzüne söyleyecek cesaret cahilliklerinden değil gerçekten kahraman olmalarından geliyordu. Ve bir polis bu çağrıya uysa delikanlılığını tebrik eder omuzlarına alırlardı. Yüzleri belli belirsiz. Sesleri hep slogan halinde kulaklarımızda. Bu gösteriyor ki biz kavramıyla bütünleşen binlerce insan ortak hareket ediyor. Aynı şeyi hissediyor, aynı şeyi düşünüyor, aynı akıllıca tepkiyi ortaya koyuyor ve asla vazgeçmiyor. Menfaatsiz, tamamen bağlılık üzerine kurulan bu beraberliği devletin bile sağlaması zor. Abartılı yorumlara hep mütevazi bir şekilde karşılık vermek, teşekkür etmek, özür dilemek ise erdemli olduklarının kanıtı. Övdüğümü, göklere çıkardığımı sanmayın. Onlar zaten hep oradaydılar. Çarşı nedir diye soruyorsunuz haklı olarak. Yeni yeni ilgilenenler merak ediyor. Çarşı: Sert bir bakış, akabinde gelen sürpriz bir gülümseme ve kardeşçe sarılmadır. Memlekete yaptıkları bundan fazlası değil. Bu sevda bitmez, bu hasret bitmez diyerek memlekete, dünyaya sahip çıkmaya devam edecekler. Devam edeceğiz... Kısaca çarşı burada. Rahat ol!

6 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ARAKABLO Şanlı Haziran ın 43. yılında ayaklanmanın yeni söylemi imdi bütün ayya lar ve akademik çapulcular, Hamdültayyip in özelle tirme ad alt nda 10 y ld r sürdürdü ü talan kurtarmak üzere ülkenin bütün alanlar nda toplanm direniyor SEYYİT NEZİR seyyitnezir@yahoo.com Modern Türkiye nin 150 yıllık şanlı ayaklanma ve devrim geleneği, gençliğin harekete geçirici işleviyle açılıp yayılan bir tarihsel uzam ve zaman diyalektiği üstünde ivmeleniyor. 27 Mayıs Devrimi, bu ivmenin asker sivil aydın zümreyi kışkırtmasıyla gerçekleşti. 1968 Gençlik Ayaklanması, devrim ateşini dalga dalga kentlerin gecekondularına ve kırların buralarla ilişkisi yoğunlaşan bölgelerine yaymaya, emeğin yurtsever cephesini örmeye başlamasının ardı sıra, 1970 te işçi hareketinin tarihimizdeki en büyük eyleminin işaretini verir. İşçi sınıfının devrimci savaşım ve dayanışmasının yürekli, çarpıcı yaşam sahneleriyle bugüne canlı dersler taşıyan Şanlı 15-16 Haziran Direnişi ni hazırlayan birikimiyse olanca gücüyle Nâzım ın yapıtında buluyoruz. YURTSEVER EMEK CEPHES N N ESİN KAYNAĞI: NÂZIM Nâzım, emeğin yurtsever cephesini çok daha önceden şiiriyle örerek devrime taşıyor. Daha 19 yaşında İstiklâl Savaşı na ve Anadolu İhtilali ne katılışının ardından Ekim Devrimi nin tanıklığını 19 Yaşım şiirinde çırçıplak buluyoruz:...ey benim 19 yaşım ormanda çam dalları yaktığımız hep bir ağızdan şarkılar söyleyerek aya baktığımız gecelerin üstünden... Nâzım, günün yaşamı ve devrim şarkılarıyla kalmıyor, yaşamın ve sanatın güncel kıvrımlarını tekdüzelikten ve geçicilikten kurtarmak üzere içerik ve biçim olarak köklerini, tarihsel derinliğini yakalamaya, günün kavgasından düne ve yarına ilmekler atmaya çalışıyordu. Nâzım, şiirini ve ülkesini insanlığın evrensel birikiminin halkalarına eklemli kılma olanağını bulmadan, ülkesinin evrensel konumunu belirlemeden özgünlüğe varamayacağını biliyordu. Yurdunu oluşturan maddi ve manevi tüm değerlerde birikmiş toplam tarihsel emeğin bileşkesini kurmaksızın ülkesini ileri taşıma şansı yoktu. Yurtseverliğinin gerekçesini ve emek niteliğini bu somut gerçek oluşturuyordu. Bu aşamada Bedreddin onun esin kaynağı oldu: Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak Anadolu insan mayasında türkü ve toprağın yarattığı tekleşmeyi çok derinden kavramış olan Nâzım, tarihsel mirası toptan üstlenerek ona devrimci ruh aşılamayı seçti. Bunu şu dizelerde en yalın ve özgün söylemiyle görüyoruz: Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet... Umut Germeç - Ye illere Allara (Nâz m Hikmet) Şiirde, işçi tulumu tamlamasının içeriği dışındaki tüm kavram ve nesneler, geleneğin sıradan öğelerinin üstün bir beceri ve ustalıkla bileşimini yansıtmaktan öte bir anlam bütünlüğü taşımaz. Dahası şanlı sıfatı da geleneğe yaslanmayı en koyu ve aşırı düzlemde yansıtır. Ama Nâzım, yaygın kullanımı, şanlı tarih, şanlı ordu biçiminde görülen sözcüğü, bir elbise ye, hem de işçi tulumu na ilikleyerek, Şanlı Haziran a giden yolda, tek sözcükle olağanüstü bir bilinç sıçraması, devrimci bir atılım gerçekleştirir. Böylece şair, yurt ve emek bileşkesinin hem gerekçesini oluşturur, hem de ereğini belirler. Nâzım, ölümünden bir yıl önce yazdığı Türkiye İşçi Sınıfına Selâm şiiriyle bu olguyu daha da kaynaşık bir anlam ve dize kurgusuyla pekiştirir: Türkiye işçi sınıfına selâm! Meydanlarda hasretimizi haykıranlara, toprağa, kitaba, işe hasretimizi, hasretimizi ayyıldızı esir bayrağımıza. Nâzım ın bir memleket şairi oluşu, daha 19 yaşında kafasında ve yüreğinde

Aydınlık KİTAP 7 yurtsever bir komünist kişiliğinin tohumlanışı, şiirlerinde her zaman çarpıcı ve devrimci anlatımını bulmuştur. NÂZIM IN R NDE GENÇL K Nâzım ın şiirinde bu emekçi yurtsever söylem, devrimci geleneğimizde özellikle Fikret ten beri gençliğin öncü işlevini atlamaksızın belirginleşir. Tevfik Fikret, başta Promete, Halûk un Âmentüsü ve Ferdâ olmak üzere Halûk un Defteri nde yer alan şiirlerde geçliğe ülkenin yarınlarından sorumlu aydınlanmacı bir kimlik yükler. Atatürk ün Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku yla, gençliğin isyancı ve devrimci toplumsal özünün siyasal bir nitelik kazandığı, öncülük işlevinin pekişmesi sonucuna vardığı görülür. Dahası, Bireysel saltanata ve onun temsil ettiği uğursuz bir yönetim biçimine karşı çekilen bir silah kutsaldır. sözüyle, gençliği her türlü zorbalığın önüne dikilen toplumsal güç olarak meşru ve haklı bulan Atatürk, Nâzım a daha ilk gençlik yıllarında BMM de verdiği cesaretle, ondaki gençlik vurgusunun belirginleşmesini sağlamıştır. Nitekim tam da kendisinin devrimci olduğu yaşı Nâzım ın 27 Mayıs 1960 arifesinde Beyazıt Meydanı ndaki Ölü şiirinde vurgulaması anlamlıdır: Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul da, Beyazıt Meydanı nda. 27 Mayıs ın 53. yılında gençlik, şiirdeki Beyazıt yerine Taksim i geçirmiştir. Şimdi bu gençliğin öncülük ettiği isyancı halk kitleleri için Hamdültayyip, çapulcu demektedir. Ona göre Fikret, zangoç tur; Atatürk se ayyaş... Nâzım a yakıştırdıkları en hafif sıfatsa vatan haini dir. GENÇL K, ÇAPULCULAR VE DEVR M Talihin ve tarihin cilvesine bakın ki, memleketi pazarlamak üzere yola çıkıp din aşkına emperyalistlerle kol kola ülkesine hamd ile cihat ilan eden zat-ı muhterem, gemicik lere varıncaya kadar her türlü mal varlığını çapuldan edinmişken, kendi suçunu başkasına atınca iftirayla temize çıkma huyu sayesinde hesap vermekten kurtulacağını umarak saldırıyor. Yağma yok! Gençlik, bu mavracı söylemin ciddiyetini onu her biçimde sarakaya almakla göstermiştir. Şimdi bütün ayyaşlar ve akademik çapulcular, Hamdültayyip in özelleştirme adı altında 10 yıldır sürdürdüğü talanı geri almak ve yeniden halka kazandırmak üzere kamulaştırmak amacıyla, metropolden köylere kadar, ülkenin bütün alanlarında toplanmış direniyor. Gençlik, uzlaşma yalvarışı içinde sokak sokak, ter ter tepinip tellallıkla çare önerilerine, Fuzuli nin deyişiyle, el çek ilacımdan tabip diyerek, anasını da yanına alıp direnmektedir. Daha güzeli, yıllardır hane hane mürüvvet peşinde koşturan Hamdültayyip e, Bizim gibi 3 torunun olsun! diyerek onu hasretlisine kavuşturmaktadır. Gençlik, bilgisayardaki polis oyunlarında kazandığı beceriyle gaz püskürüklerini etkisizleştirmeyi başardı. Bu nedenle, iyi haber alan kaynakların verdiği bilgiye göre, mecliste ilk yasayla, sosyal medyaya ve bilgisayar oyunlarına yasak getiriliyor. Şanlı Haziran ın 43. yılında, ayaklanmanın yeni söylemini, şu duvar yazısından daha somut ne anlatabilir ki?: Revolution Party! Tüm halkımız davetlidir. (pilavlı)

8 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Bir halkın bağımsız bir ulusa dönüşmesinin destanı: Kutsal İsyan Dev bir Kurtulu Sava destan olan yap t, u cümlelerle son buluyor: Mustafa Kemal in ba n n üstündeki zafer y ld z gittikçe büyüyor, gittikçe yükseliyor, bu zafer müzi i ve klar aras nda bütün ac lar siliniyordu. ÖNER YAĞCI oneryagci@gmail.com Adını Mustafa Kemal Atatürk ün Bireysel saltanata ve onun temsil ettiği uğursuz bir yönetim biçimine karşı çekilen bir silah kutsaldır sözünden alan Kutsal İsyan, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en geniş ve en ayrıntılı belgesel romanıdır. Hasan İzzettin Dinamo nun (1909 Akçaabat-20 Haziran 1989 İstanbul), kaçınılmaz bir görev ve özgürlük kavgası kabul ettiği Ulusal Kurtuluş Savaşımızı tüm yönleriyle yeni kuşaklara aktarma kaygısının ürünü olan Kutsal İsyan (1966-1967, 8 cilt; son basımı Tekin Yayınevi, 5 cilt), toplumcu gerçekçi bir yazarın Kurtuluş Savaşı na nasıl yaklaştığını, nasıl bir düzen aradığını örnekliyor. Bu arayışın ışıldaklarının Kurtuluş Savaşı nın bütün coğrafyasına yönelmesiyle ortaya çıktığı yapıt, savaşın kronolojik ve edebi bir öyküsü olan yurtseverlik ve insanseverlikle örtüşen bir yazarın yapıtıdır. Babasıyla ağabeyi Allahüekber Dağlarında boğulan, savaş yıllarının açlık ve yoksulluğunda annesi ve beş kardeşini kaybedip öksüzler yurdunda büyüyen bir savaş çocuğudur Hasan İzzettin. Kaldığı öksüz yurtlarındaki kitaplıklardan birçok kitap okur. Anadolu da Mustafa Kemal le öbür kahramanların el ele yürüttükleri savaş, bambaşka, kutsal bir savaş olarak onun çocuk yüreğinde çılgınca bir sempatizan bulur. ÖKSÜZLER YURDUNDAN YAZARLI A Çocukluğundan başlayarak bütün bir yaşamı destansı acılarla dolu olan yazarın Sivas İlköğretmen Okulu nda okurken Nâzım Hikmet in şiiriyle tanışınca dünyası değişir. Şiirler yazmaya başlar. Malatya ve Adıyaman da iki yıl ilkokul öğretmenliği yapar. İki arkadaşıyla birlikte ilk şiir kitabını çıkarır: Adsız Kitap. 1933 te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'ne girer. Tren adlı şiiri nedeniyle dört yıl hapse mahkûm edilir ve mesleğinden olur (1935). Kutsal syan (5 Kitap Tak m), Hasan zzettin Dinamo, Tekin Yay nevi, 3023 s. Ankara Cezaevi ndeyken Deniz Feneri (1937) adlı şiir kitabını çıkarır. Nâzım Hikmet i de aynı koğuşa getirirler. 1939 da cezaevinden çıkıp İstanbul a gider. İşsiz ve aç günler yaşar. Dergilerde şiirleri yayımlanır. Nazi işbirlikçilerini eleştiren bir şiiri nedeniyle Sıkıyönetim Mahkemesi nce sürgüne gönderildiği İslahiye den askerliğiyle birlikte yedi yıl sonra döner (1949). Adı unutulmuş, dostu kalmamış, yazdığı şiirler, romanlar kaybolmuştur. Yaşamını özel öğretmenlik, fotoğrafçılık, çevirmenlikle sürdürürken 6-7 Eylül olayları nedeniyle Aziz Nesin lerle birlikte tutuklanır ve beraat eder. Yazdıklarını 1960 tan sonra yeniden yayımlamaya başlayan Dinamo nun, Kutsal İsyan ve Kutsal Barış tan başka Ateş Yılları, Savaş ve Açlar, Öksüz Musa, Musa nın Mapushanesi, Musa nın Gecekondusu, Koyun Baba, Açlık, Türk Kelebeği, Adalet Sıtması, Anadolu da Bir Yunan Askeri adlı romanları; Karacaahmet Senfonisi, Özgürlük Türküsü, Mapushanemden Şiirler, Sürgün Şiirleri, Gecekondumdan Şiirler, Kavga Şiirleri, Çoban Şiirleri, Nâzım dan Meltemler, Tuyuğlar adlı şiir kitapları; Savaşta Çocuklar adlı öykü kitabı; 6 7 Eylül Kasırgası, 2. Dünya Savaşı nda Edebiyat Anıları, TKP ve Aydınlar adlı anı kitapları vardır. KUTSAL SYAN: SÜRÜKLEY C VE AYDINLATICI Bu çılgın Türk ün Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikâyesi altbaşlığıyla sunduğu Kutsal İsyan, Ulusal Kurtuluş Savaşı nı öncesindeki olaylardan, anlattığı kişilerin daha önceki yaşam kesitlerinden başlayarak, savaşın altyapısını, öncesini de kavratarak anlaşılır kılma çabasına giren tarihselliğiyle, yaşananları toprağından koparmadan vermesiyle somut, gerçek, sürükleyici, aydınlatıcı bir yapıttır. Nâzım Hikmet in Kuvayı Milliye Destanı nda şiir olarak gerçekleştirdiği işin roman olarak bir başka edebiyatçı tarafından kaleme alınması, Türk ulusunun yarattığı destansı kurtuluşun romanla ölümsüzleştirilmesi olan Kutsal İsyan, her şeye karşın yurtsever ve devrimci bir kimliğin haykırışıdır. Kitap, aynı zamanda, daha sonraki devrimci kuşakların Mustafa Kemal e ve Ulusal Kurtuluş Savaşı na yaklaşımlarındaki sakatlıklara da bir uyarıdır. Türkiye coğrafyasının dört bir yanında gerçekleşen ulusal atılımları, örgütlenmeleri, direnişleri Mustafa Kemal in ve onlarca kahramanın yaşamlarıyla bütünleştirerek aktaran, yayımlandığı yıllarda edebiyat olayı haline gelen Kutsal İsyan, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı kapsamlı olarak bütün cepheleriyle, kişileriyle, olaylarıyla anlatan ayrıntılı belgesel romandır. Romanda, Mustafa Kemal in Nutuk unda (Söylev) söyledikleriyle paralel bir biçimdeki öyküleştirmeyle, anılarla, belgelerle kurulan yapı; olaylar yorumlanırken telgrafların, bildirilerin, konuşmaların aynen kullanılmasıyla belgesel yanla da sağlamlaştırılmıştır. KURTULU SAVA I NIN BÜYÜK KLAS Hugo nun Sefiller, Rolland ın Jean Christophe, Ehrenburg un Fırtına - Paris Düşerken - Dipten Gelen Dalga, Şolohov un Uyandırılmış Toprak - Don da Hasat - Durgun Don gibi büyük bir çağ romanı olan; okuma yazmayı bilen her kişi tarafından kolaylıkla, aynı zevkle, heyecanla okunan bir yapıttır Kutsal İsyan. Yayımlanmasından yıllar sonra bile hâlâ Kurtuluş Savaşı nın en ayrıntılı, en geniş, en başarılı yapıtlarından kabul edilmesi, eskimemesi, kuşaklardan kuşaklara geçerek (ülkede yaşanan siyasal, toplumsal gelişmelerle ortaya çıkan her türlü engellemelere karşın) klasikleşmesi de onun ölümsüzlüğünün kanıtıdır. Kutsal İsyan bir tarih kitabı değildir. Tarihin uçucu yanlarının bir sanatçı gözüyle, gerçeğin çerçevesinden bir karış dışarı taşmayarak bir büyük roman havası içinde yansıtılmasıdır, diyen yazar; yapıtta Mustafa Kemal in yaşamını çevresiyle birlikte derinlemesine sergiler. Kutsal İsyan, Kurtuluş Savaşı ndaki tüm cephelerde nelerin nasıl yaşandığı konusunda bütünlüklü bir yapıttır. Tüm cephelerde savaşa omuz veren onlarca komutanın, Anadolu nun çeşitli bölgelerindeki direnişin kuruluşların örgütlenmesinde emekleri geçen yüzlerce asker-sivil yerel aydının, efelerin, zeybeklerin, kahramanların hep birlikte yer aldığı bu ulus destanı, aynı zamanda adları geçen ulusal kahramanlara bir vefa borcu ödenmesidir. Kurtuluş Savaşı'nın altyapısının oluştuğu günlerden savaşın sonuna kadar süren zamandaki günlük olayları, çeşitli insanların içinde yaşadığı durumları, tarihin gerçekleştirildiği günlerin nasıl yaşandığını okuduğumuz romanda, tüm kahramanlar olanca diriliğiyle, gerçekliğiyle, somutluğuyla karşımıza çıkıyor. İnsanların yaşamlarındaki kişisel durumlar, günlük ve özel yaşamlarındaki çelişkiler ve ilişkiler içinde, büyük toplumsal çalkanışların yaşandığı dönemde tarihsel kişiliklere doğru nasıl yol aldıklarının öyküleriyle aktarıldığı Kutsal İsyan, tarihsel gerçeklerle ve bir araya getirilmiş belgelerle çağa yakışan, çok kahramanlı, çok olaylı bir ulus yaratma destanı dır. İlk ciltte, Her şey bitmedi daha diye düşünen, Harbiye Nazırı nın imzalamaktan çekindiği ama İkinci Reis Kâzım Paşa nın (İnanç) mühürlediği ünlü talimatnameyle Samsun a yoluna çıkan Mustafa Kemal le karşılaşıyoruz: Bandırma Vapuru ya da Yeni Argonotların Seferi. Sonrası?... Sonrasında, çoban ateşlerini yakanların öykülerinin bir bir ve birbiriyle bağlantılı olarak anlatıldığı destansı bir Kurtuluş Savaşı olan yapıt, şu cümlelerle son buluyor: Mustafa Kemal in başının üstündeki zafer yıldızı gittikçe büyüyor, gittikçe yükseliyor, bu zafer müziği ve ışıkları arasında bütün acılar siliniyordu.

Aydınlık KİTAP 14 HAZ RAN 2013 CUMA 9 HÜSEYİN HAYDAR DAN DEVRİM GÜNLERİNİN ŞİİRİ: İSYAN MAKAMI! Ayaklanan bayrak yakar güneşi syan soka a iner, ki i cellad n yer diyen Hüseyin Haydar tarihsel süreç içinde kültürümüzü olu turan önemli ki ilik ve yap ta lar n n adlar n iirine kayaya kaz r gibi kaz yor Mustafa ASLAN İşte size, başkaldırı günlerinin ateşi içinde, tam zamanında ortaya konan güçlü bir yapıt: İsyan Makamı! Hüseyin Haydar Zor Günlerin Şiirleri, Doğu Tabletleri ve Acı Türkücü den sonra İsyan Makamı ile sanatını bir kez daha toplumun, mücadele eden kitlelerin hizmetine sunuyor. Şair, İsyan Makamı nda yaşadığımız günleri, şiirin güzel ve güçlü diliyle tarihsel ve evrensel kökenleriyle ortaya koyuyor. Yapıt üç ana bölümden oluşuyor: Alnı Çobanyıldızlılar, Şu İki Bin On iki Yılının ve Savaşı Anayurt Kazanacak. SALDIRI VE D REN Yakın tarihi yazmak, hele hele şiire taşımak sanıldığı kadar kolay değildir. Şair Hüseyin Haydar ülkemizin son on yıllık tarihini şiirinde veriyor, tarihsel bağlarından koparmadan. Ülkemize, ABD ve yerli işbirlikçileri tarafından birçok yönden planlı saldırlar yapıldığını şiirlerinde belgeliyor. Geçmişten bugüne bu topraklara ihanet eden işbirlikçiler olduğunu şiirinde açıkça söylüyor şair. Dün Yanki Sait olarak adlandırdığı, yabancı parmağı olduğu su götürmez bir gerçek olan Şeyh Sait Ayaklanması türünden olanları belirtiyor. Bugün ise aynı yolu ve yöntemi denemeye kalkanlara dur diyecek bir söz söylüyor: Çıkma büyük millet direğine. Çünkü çarpılırsın, yok olursun. Sait Yanki nin yerini kurulan ihanet çadırları, Paratapar sapıkları, Asena yı çakal hoca ya yedirenler, Ulusal Tecavüz Kulübü, ihanet barikatları, Atlantik kuzuları, haçlı yobazı, cemaat Cizviti, küresel zina mahfilleri olarak adlandırdıkları, Pensilvanya ihanet bürosu ndaki cemaatin aldığını şiirin birçok yerinde kullandığı deyimler ve sıfatlarla açıklıyor. Tanrı Dağı kadar Türküm derdin, / syan Makam, Hüseyin Haydar, Kaynak Yay nlar, 112s. Künyeni Sam a gönderdin. / Maraş ta Çorum da bebek keserdin / Bugün zehrin sıkıyor Şam a. / Hıra Dağı kadar Müslüman idin, / Üç tekbirle yol keserdin, /Yaslandın şimdi Pentagon a. (Amerikano Türko İslamo, s.51) Küresel saldırı bununla bitmediği Hüseyin Haydar ın sözcük seslerine kulak verdiğimizde anlıyoruz. Şair, bir takım komisyonculardan söz ediyor, saldırı sürecini verirken. Bunlardan hemen birkaçını saymak gerekiyor: Barış, yargı, darbe, yolsuzluk komisyoncuları. Hepimizin belleğinde kayıtlı yaşananlar. Ancak bir şairin diliyle ve hele hele Hüseyin Haydar ın şiir diliyle bu başka bir biçimde kendini gösteriyor. Yurtsever tutsaklar için kurulan Silivri nöbet çadırlarını dışarıda tutarak söylemek gerekirse, Kıyamet Çadırı kurulduğunu, bunlar arasında Habur da kurulan çadırı da şiirinde söz konusu ediyor. Hüseyin Haydar UZUN NAMLULU R VE SYAN Hüseyin Haydar ın İsyan Makamı adlı yapıtında uzun namlulu şiir deyimini kullanması dikkat çekiyor. Şiiri bir mücadelede olması gerekenler arasında görüyor. Usta şair isyan hakkını ve kültürünün kaynaklarını veriyor. Şair bu kaynakları ulusal ve evrensel katmanlara inerek dile getiriyor. İsyanın kültürümüzdeki damarına girerken de derin bir bütünlüğü yakalıyor. Türkmen İsyanı ndan başlayarak dünyadaki sayılı isyan ve isyancı örneklerini bugünün aynasından yansıtarak, insanlığın birbirine bağlı başkaldırı geleneğine göndermeler yapıyor. İsyan sokağa iner, kişi celladını yer, diyen Hüseyin Haydar tarihsel süreç içinde kültürümüzü oluşturan önemli kişilik ve yapıtaşlarının adlarını şiirine kayaya kazır gibi kazıyor. Şair, Battal Gazi, Aşık Şükrü, Sebahattin Eyyubi, Hacı Bektaş Veli, Maraş bozlağı, Şirin ile Zin, Yunus Emre, Karacoğlan, Piri Reis vb. yakın tarihimizde saydığı adlar arasında Namık Kemal, Kartallı Kazım, Şahin Bey, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Kubilay, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş ve son olarak Diyarbakır ın Bismil ilçesi Cumhuriyet Köyü Muhtarı, Mehmet Tanrıkulu adlarını şiirlerinde anıyor. Ülkemiz dışında şiirlerinde andığı birkaç adı da şöyle sıralayabiliriz: Gitar çalmasın diye elleri kesilen Victor Jara, Petöfi, Hose, Savo, Chavez, Simon Bolivar, Attila Jozef / İşte karşınızdayım, göğsüm Yunus, / Ağzım ejderha, kanadım Anka, dilim Pars, / Kullanacağım silahlarımı, geldi sırası. / Bilek, ya istiklal ya ölüm, makamım isyan, / Ne demiş Hürriyet in arslan Ziya si: / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. (Milli Ordu Benim, s. 78) Ayaklanan bayrak yakar güneşi diyen Hüseyin Haydar, yaşanan olumsuzlukları şiirine dize dize örerken okurun gönlüne korku salmıyor, tersine şiirlerinde umut dağıtıyor. Kırmızı beyaz alarm dan söz eden şair al şafağı kalpak gibi giyme ve yurtseverler karargahlara çağrısında bulunuyor. Yeminler edildi, yıkılacak Silivri derken tutsak yurtseverlerin kurtarılacağını kararlıkla haykırıyor. Hüseyin Haydar şiirinde isyan ve yurt savunması konusunda kararlılık baştan sona kendini gösteriyor. Şiirlerin geneline baktığımızda bu isyanın özünde bir vatan, namus savunması olduğu görülüyor. / Nasıl isyan ettiyse atalar, / Yassıyan dağda diklenen yazıda / Yürek yanına yürek ekleyerek, / Güç üstüne güç yükleyerek, / Nasıl kurduysa kardeşlik yurdunu / Daha fazlasını kuracağız (Şu İki Bin On İki Yılının, s.74) S YAS TAR H Zor Günlerin Şiirleri ve Doğu Tabletleri nde olduğu gibi Hüseyin Haydar İsyan Makamı adlı yapıtındaki şiirlerinde de siyasi tarihin izleri sürülebiliyor. Türk tarihinin kısa bir özetini görebildiğimiz şiirlerinde günümüze yoğunlaşıyor. ABD nin Ortadoğu başta olmak üzere yeniden şekillendirmeye kalktığı, ancak bölge ülkelerinde yaşayanları yaşamlarından ettiği, onurlarını ayaklar altına aldığı onun şiirlerinde Türkiye merkezli olarak görülüyor. Şair bölgeyi elde etmenin yolunun Türkiye yi çözmekten geçtiği gerçeğinden hareketle yapılanları veriyor. Ergenekon, Balyoz operasyonları başta olmak üzere ordumuzun çökertilme, bağımsızlığımızı yitirme sürecini de bu bağlamda şirine taşıyor, çok daha gerilere giderek. / Bir cd daha vardı, balyoz kıramaz, / İman tahtasından yapısı, / Karınca hakkının kayda geçirildiği, / Ateşin sahibince, burçlu gök katlarında. (Yalandan Çatlayan CD, s.44) Başkaldırmak boynunun borcudur, diye seslenen Hüseyin Haydar ın İsyan Makamı adlı yapıtında şiirlerinde Savaşı anayurt kazanacak muştusunu veriyor. Türkiye nin üzerinde esen fırtına sonrası, Doğuracak yüzyılın kollarına, / Doğuracak Avrasya nın en güzel çocuğunu dizelerinin altını çizmek gerekiyor. İsyan günlerinin kıyısında değil tam ortasında yaşayan Hüseyin Haydar, bugünkü devrimci mücadelenin şairi olduğunu İsyan Makamı ile bir kez daha kanıtlıyor. İsyan Makamı nın şiirleri bir edebiyat yapıtı oluşturmayla birlekte geleceğe iletilen canlı bir belge olma niteliğini de taşıyor. Hüseyin Haydar ın Aydınlık ve Ulusal Kanal ın yanı sıra sosyal medyada toplamda milyonlarca paylaşılan şiirlerinin, korku imparatorluğunun yıkılmasında büyük payı olduğunu söyleyebiliriz.

10 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Toplumsal mücadeleleri taşıyan bir tür: Roman Maksim Gorki taraf ndan kuram haline getirilen toplumcu gerçekçilik kuram n n temel ilkeleri; devrimci romantizm, çeli ki, olumlu kahraman, çilecilik ve insan n insan taraf ndan sömürüsünü anlatmak/yans tmak olarak çizilmi tir. Bu kuram, SSCB den daha çok Türkiye de benimsenmi ve bu dü ünce do rultusunda ba ar l yap tlar vermi lerdir AHMET YILDIZ İnsanlığın insanlaşma mücadelesi -önceki mücadelelerin sahibi atalarımızdan özür dileyerek!- atalarımızın ilk duvar resimleri yapmasıyla başlamıştır dersek yanılmış olmayız. Sanat ve edebiyat insanlığın ilerlemesinin temel taşıyıcılarıdır. Ortaçağ dan kurtulmada en önemli sanat resim sanatı olmuştur. Aydınlanma döneminde ve burjuvazinin ortaya çıktığı dönemde ortaya çıkan roman sanatı, insanların toplumsal mücadele içinde görüldüğü en önemli sanat türüydü. İnsanlığın bu mücadelesi içinde sosyalizan düşüncelerin yayılması ve benimsenmesinde edebiyatın büyük önemi vardır. Bu uğurda dünyada siyasal mücadelelerle geçen en büyük romanlar hangileridir derseniz Türk romancılarını ön sıraya koymak gerekir diye düşünürüm. Belki de bizim bilgimiz bu kadardır; herkes kendi fanusunun içinde yaşar. Aynı zamanda 1934 yılında Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi nde Maksim Gorki tarafından kuram haline getirilen toplumcu gerçekçilik kuramının temel ilkeleri devrimci romantizm, çelişki, olumlu kahraman, çilecilik ve insanın insan tarafından sömürüsünü anlatmak/yansıtmak olarak çizilmiştir. Bu kuram, SSCB den daha çok Türkiye de benimsenmiş ve Türk yazarları eleştirel yanı öne çıkararak eleştirel gerçekçilik diyebileceğimiz bir düşünce doğrultusunda başarılı yapıtlar vermişlerdir. Öyle ki Reşat Enis Aygen in Toprak Kokusu (1944) adlı romanı Halide Edip Adıvar tarafından, -belki de Enis e egemen olan karamsarlık duygusu yüzünden- Steinbeck in Gazap Üzümleri nden daha güçlü bir yapıt olarak değerlendirilmiştir. Yaşar Kemal in, Orhan Kemal in öncüsüdür. Toprak Kokusu köylülerin topraklarını koruma mücadelesini anlatır. Sabahattin Ali nin Kuyucaklı Yusuf u, İçimizdeki Şeytan ı, Orhan Kemal in neredeyse tüm yapıtları toplumsal mücadelelerin anlatıldığı yapıtlardır. Bereketli Topraklar Üzerinde, başyapıtlardandır. TATAR RAMAZANLAR, NCE MEMEDLER Dimitrof Geçiyor gibi tarih kitabı bile yazan 1918 doğumlu Kerim Korcan ın Tatar Ramazan (1969) adlı öyküsü zulme ve haksızlığa karşı isyanın dünyadaki en mükemmel öykülerinden biridir; hem oyun olarak, hem sinemaya uyarlanmış haliyle türünün klasiklerindendir. Yaşar Kemal ın İnce Memed i, Bir Ada Hikayesi üçlemesi en iyi yapıtlardır. İlhami Bekir Tez, İlhan Tarus, Necati Cumali, Talip Apaydın, Fakir Baykurt romanları, toplumsal mücadelenin içinde yoğrulmuş romanlardır. Muzaffer Buyrukçu nun Kavga sı, Onat Kutlar ın İshak ı önemli bir noktadır. Füruzan ın 47 liler i, toplumsal mücadelelerin anlatımı, devrimcilerin anlatıldığı, bu mücadeleyi halk adına omuzlamış gençlerin insanların anlatıldığı romanlara evrilen ilk romanlardandır. İşkence gören bir genç kızın kabuslarını anlatır bu romanda Füruzan. Erdal Öz ün Yaralısın ı bu türün en önemli yapıtlarındandır. Herkesin yayıncısın sen yayıncı kal dediği ama önemli bir romancı olan Osman Akınhay ın Gün Ağarmasa adlı romanı devrimciler in anlatıldığı önemli romanlardan biridir. Yine benim Üçlü Kavşak adlı öykü kitabım devrimcilerin devrimci örgütler içindeki ilişkilerini anlatan bir kitaptır. Pamuk Yıldız ın yapıtları, Abdullah Nefes in öyküleri bu türün başarılı örneklerindendir. DO UDAN VE BATIDAN DEVR M Türkiye solu bu türün önemli -yabancıromanlarıyla büyümüştür diyebiliriz. Jorge Amado nun Sonsuz Topraklar, John Steinbeck in tarım sendikacılarını anlattığı Bitmeyen Kavga sı, Upton Sinclair in Şikago Mezbahaları, Hovard Fast ın Hürriyet Yolu, kim olduğu hala tartışılan Traven in İsyan, Dinamit, Pamuk İşçileri gibi onlarca yapıtının tümü mücadele romanlarının başyapıtlarındandır. Andre Malraux un Umut u, Anna Seghers ın yapıtları 68liler in başucu kitaplarındandır ama 78 liler de, Nikola Ostrovski nin Ve Çeliğe Su Verildi, Dimitir Dimov un Tütün ü, Çinli bir kurulun ortaklaşa yazdığı devrimcilerin romanı Kızıl Kayalar ı, Mihail Şolohov un Ve Durgun Akardı Don u, Maksim Gorki nin Benim Üniversitelerim i, Konstantin Simonov un savaşı anlatan yapıtlarıyla büymüştür. 80 li yıllardan sonra yayımlanan kitaplardan İsabel Allende nin Ruhlar Evi ni Tarık Ali nin iki romanı tamamladı. Ali, Ayna Korkusu adlı mükemmel romanında KGB yi Avrupa da ilmik ilmik ören bir avuç devrimcinin yaşamını anlatır. Tarık Ali nin diğer romanı Kefaret te sol örgütlerin hizip savaşı ironik bir dille anlatılır. Jorge Semptrun un Neçayev Dönüyor u tam bir polis/devrimci ilişkileriyle doludur, Arthur Koester in Öğleden Sonra Karanlık ını atlamamak gerekiyor. Sartre nin Kirli Eller ini de eklemek gerekiyor. Joseph Conrad ın Narodnik bir devrimciyi anlattığı Karanlığın Yüreği ve Gizli Ajan/Casus adlı romanları bu türün önemli romanlarındandır. Elbette okumadığım, unuttuğum onlarca yapıt ve yazar ismi vardır ama ben, meraklıların, Ivo Scanner in Che nin Elleri adlı küçük romanını mutlaka okumasını öneriyorum!

Aydınlık KİTAP 11 Kısa Türkiye Tarihi I I Şelaleye Düşmüştür Zeytinin dalı; Celaliyim Celalisin Celali. II Üç anayasa ortasında büyüdün: Biri akasya Biri gül Biri zakkum. III Türkiye nin adı, Soyadı yasasından beri Atatürk adından Soyutlanamadı: 1930 lu yıllarda Etitürkiye; 1940 lı yıllarda Atetürkiye; 1950 li yıllarda Uditürkiye; 1960 lı yıllarda Ötetürkiye; 1970 li yıllarda Atatürkiye; 1980 li yıllarda Adıtürkiye; Mavi yolculuklar var bir de O yunani o güzel yolculuklarda, Hemen her zaman: Adatürkiye. IV O yıllarda ülkemizde Ceşitli hükümetlerle Yetmiş iki dilden İkisi yasaklanmıştı: İkincisi Türkçe. V Kahvede subay yok, Bu nasıl iştir. Cemal Süreya

12 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP KAPAK Bir halk şiir yazarsa Gezi Park nda üç-be a ac n sökülmesine kar direni le ba layan, ama k sa sürede tüm ülkeyi kapsayan gösteriler, devrim anaforu haline geldi. Önüne gelen her eyi ve her sözcü ü de i tiriyor, yeniden anlamland r yor ve gelece e do ru f rlat yor ALİ RIZA ÖZKAN alirizaozkan@gmail.com Tracy Chapman ın sevenlerin asla belleklerinden silinmeyecek olan Talkin bout a revolution şarkısı şöyle başlar: Bilmiyor musun, onlar devrimden konuşuyorlar, bir fısıltı gibi geliyor sesleri. Gezi Parkı na kurulan çadırlar da, yeni bir toplumsal başkaldırının fısıltısı oldu. Elbette, önce devrimin şiiri yazıldı. Gezi Parkı nda mektup kağıdı büyüklüğünde bir sayfanın ortasına, küçük denebilecek büyüklükte harflerle yazılmış ki, ancak özellikle bakanlar görebilir: Bir halk şiir yazarsa, devrim olur! Ya da, Cemal Süreya ustaya bir gönderme: Çapulcuyum, çapulcusun, çapulcu! Evet, her devrim nasıl toplumun tamamını dönüştürür ve kendi özgün sanatını yeniden yaratırsa, burada da öyle oldu. Gezi Parkı nda üç-beş ağacın sökülmesine karşı direnişle başlayan, ama kısa sürede tüm ülkeyi kapsayan gösteriler, devrim anaforu haline geldi. Önüne gelen her şeyi ve her sözcüğü değiştiriyor, yeniden anlamlandırıyor ve geleceğe doğru fırlatıyor. Bir ağaç öldü, bir millet uyandı! Sanırım, Genco Erkal ın oyunlaştırdığı Yaşamaya Dair den yayıldı, güncelliğe yaptığı vurgu nedeniyle! Şairlerimizin bu büyük dalganın şiirini yazacaklarını biliyorum. İlk örneğini bu sayımızda okudunuz. Ama toplumun içinden alıntı yapacağım: Çapulcu uyan uzun bir zaman sustular sustular uyur gibi yaptılar * oysan onlar uyanıktılar * çok sabrettiler beklediler beklediler amma velâkin günbegün kötüye gidiyordu işler * günler geçerken zaman geriye saatler ileri işler daha da kötüye gidiyordu tüm bu gelişler gidişler * neyse ki; vakit güne erişende vardılar işin farkına ani bir kararla toplandılar Gezi Parkına şarkılarla türkülerle suyu çevirdiler kendi arkına çomak soktular sürecin kirli çarkına * ve haykırdılar hep bir ağızdan * biz ne paracıyız ne pulcuyuz biz halkız biz çapulcuyuz!.. Muzaffer Yıldırım VER GAZI VER Sivas Emniyet Müdürlüğü nde görevli Başkomiser Fırat Yaldız bile kendisini büyük dalganın yarattığı enerjiden alıkoyamamış. Aziz Nesin in sözüyle her üç kişiden beşi nin şair olduğu bir toplum olarak, duygularımızı hemen şiirle ifade ediyoruz: Toplumsal Birliktelik çin Dostluk iiri Bana taş atma dostum Çiçekli bir dünyanın hayali ile yaşıyorum Hayalime taş atma Camlarımı kırma dostum Bir yanım üniformalı, diğer yanım ipekli Bir yanım iyilere, kötülere diğeri Bir elimde silah var, diğer elim saz çalar Cop tutarsa bir elim, diğeri çiçek sunar Hayal fırçasını elime alıp, mutluluk kağıdına kardeşliği çizerim Çizdikçe renklerini düşlerim Saflığı, sadeliği, barışı özlerim Her yerde huzur arar gözlerim Hayallerimi yıkma Bir millet bekliyor seni Bilimin ışığı ile aydınlat Türkiye yi Geleceğin çocukları bizi bekliyor Güçlü omuzlarımızda yükselteceğiz bu güzel ülkeyi Siz bilimle geçirin bu geceyi üniversitelerde Ben de, bilimle aydınlanacak ülkemin Geleceğini karartanların yolunu tıkayarak Uyuşturucu tacirlerini yakalayayım Cinayetleri aydınlatayım, kaçakçıları bulayım bu gece Benim mücadelem bilimle değil, terörle El ele verirsek güçlenecek bu ülke Kavga değil, hizmet bekliyor bu halk Senden de, benden de, bekliyorum sarıl bana Dostum bana taş atma Neden çiçek yerine taş, sevgi yerine sopalar elimizde Nasıl kıyarız birbirimize? Annemin gençliğisin sen, babamın öğrenciliği Belki kız kardeşimsin benim, belki de ağabeyim Ya dostunum senin, ya komşun Kim bilir belki de polis çocuğusun Aynı ülkenin çocuklarıyız senle ben Öyle ise bu anlamsız kavga neden? Dostum; bundan sonra bana taş atma Haydi, tut ellerimi ve hiç bırakma, hiç bırakma. Artık kim bize penguenlerden söz

KAPAK Aydınlık KİTAP 14 HAZ RAN 2013 CUMA 13 edebilir? Penguenler konusunda dünyanın en bilgili halkı olduk, sadece bir günde! Dışarıdan ayağının tozuyla İstanbul a gelen birisi için, sokakları dolduran penguen resimleri şaşırtıcı gelecektir. Ama, Marmara Üniversitesi, Resim Bölümü öğrencisi Buğra nın penguenleri kendilerine uzatılan mikrofona konuşamayarak, yeterince mesaj gönderiyorlar. Bu noktada, Hepimiz pengueniz! sloganı da metaforik anlamıyla, toplumsal eleştirinin dibine vuruyor! Penguenler bir metafor olarak işlevselleşirken, gaz maskesi ise zaferin en somut kanıtı olarak tüm resimlerin içerisinde yer buluyor. Özellikle Cuma/Cumartesi gecesi sabaha kadar sokak sokak direnerek saldırıyı püskürten gençlerin başarılı olmasını sağlayan tek silahları gaz maskeleriydi. Taksim sokakları kalaşnikofla veya başka bir silahla değil gaz maskeleriyle savunuldu. Atılan binlerce gaz bombasına rağmen ayakta kalabilen direnişçiler önünde pes eden polis oldu. Çünkü ne biber gazı, ne sis bombası, ne de gaz direnişi kırmada etkili olamamıştı. Zaferin resmi gaz maskesiyle ifade edildiğinde, bence en doğru anlatım yakalanmış oluyor. TÜRK YE Y SAVUNMAK Genç ressamlar hemen bir çadır kurmuşlar ve direnişin resmini yapmak isteyenlerin eline kalem kağıt tutuşturuyorlar. Semih Demir bence direnişi en iyi anlatan resimlerden birisine imza atmış. Otorite güvenlik araçları na bölünüp parçalanırken, insan, doğa, hayvanlar tek bir insana dönüşüp birleşerek meydan okuyorlar. Birliğin sembolü ise Türk Bayrağı bakan gözler! Türkiye yi savunmak olarak kavramsallaşan Gezi Parkı direnişinde birliğin sembolü gerçek hayatta da Türk bayrağı oldu. Resim el becerisi gerektiren bir sanat ama, karton üzerine fotoğraflardan kolaj hazırlayarak şablon çıkarmak, çok kolay. İşte devrimin sanatı! İstanbul türlü türlü resimlerle yazıların birleştirildiği kartonların kesilerek hazırlanan şablonlara sprey boya yardımıyla duvarlara çıkarma yapılan resimlerle dolu. Evet, en çok penguen ve Tayyip resimleri kullanılıyor, bizde yalan yok! Kim bu resimlerin, pahalı ressamlar ın iş lerinden daha az sanat içeriğine sahip olduğunu iddia edebilir? Tomalara göğüs geren, işte benim Zeki Müren! Duvar yazısı 80 ve 90 ların moda sı olmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam, Biz duvar yazısıyız adı altında yayınlanan bir tercüme kitap ile, fırlama zeka ile tanışmıştık. O kitapları okuyanların çocukları şimdi, dünyaya yayılacak duvar yazısı örnekleri ile İstanbul u ve diğer illerimizi süslüyorlar : Kakamım % 50 sini zor tutuyom! Ya da, ABD kaç verdiyse 2 katı! Hep Edison yüzünden! Annem bile direniyor, O Tayyip buraya gelecek! 40 yıllık çevirmenim, böyle geri çevirme görmedim.", "Afrika nasıldı baby, sıcak mıydı çok?, 3 çocuk daha yapıp üstüne salacaz Tayyip, Anne, baba bana doğum günümde bisiklet alma, gaz maskesi al, transfobik devlet, yıkacağız elbet, Barikatın ardı vatandır, Yol ver gidelim, Taksim i gezelim, Belki üstümüzden bir gaz bombası geçer. MÜZ KS Z OLMAZ Öte yandan, Gezi Direnişi nin en popüler sanat türü olan müzikte de yansımaları oldu. Kardeş Türküler, Boğaziçi Caz Korosu, ODTÜ KTMT, MARSİS, Oğuzhan Uğur, Serhad Raşa gibi bilindik müzisyenlerin yanında, herhangi bir türküyü uyarlayarak destek ve dayanışmasını ifade etmek isteyenlerin yaptıkları müzik kayıtları internette birbiri ardına yayınlanıyor. MARSİS in Oy Recebum ve Boğaziçi Caz Korosu nun Çapulcu musun Vay Vay da halk türkülerimizden uyarlama. Birkaç gün içerisinde bir milyondan fazla paylaşılan bu ezgiler, sanırım pek çok müzisyene yeni fikirler verecektir. Ben bir çapulcuyum Gezi Parkı nda Baskının içinden büyür gelirim İsyan ikliminde halk direnişinde Canımı dişime takar gelirim Taksim de büyüyen ben bir tehdidim Kavgamı halkım ile büyüttüm Gazlı şafaklarda polis ürküttüm Öfkemi dilime döker gelirim Kurdun kuşunu uykusunu belledim Gezi Parkı nın başucunu bekledim Başeğmez sesimi halkla besledim İsyan yangınına döner gelirim Taksim de büyüyen ben bir tehdidim Kavgamı halkım ile büyüttüm Gazlı şafaklarda polis ürküttüm Öfkemi dilime döker gelirim Serhat Raşa (Söz-Müzik: Tunay Bozyiğit)

14 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Özgürlüğün kitapları unu bilmeliyiz ki; bu romanlar n konusu birbirinden farkl olsa da farkl mekanlarda ve zamanlarda geçse de hepsinin ortak noktas, tüm dünyada yükselen devrimci at l mlar n evrensel de erlerini yans tmas ve karanl kta el feneri vazifesi görmesidir. Bu eserler, karanl n sonundaki a do ru daha güçlü ad mlar atmam z sa l yorlar NADİR TEMELOĞLU Gezi Parkı direnişi ile yayılan halk hareketi günlerdir Türkiye nin dört bir yanını sarmış durumda. Türkiye de yalnızca insanlar özgürlükleri kazanmak için alanları doldurmuyor, aynı zamanda tarihe not düşüyorlar. Süreci şöyle de özetleyebiliriz: Türkiye de yeni bir roman yazılıyor. Her yükselen halk hareketi, ayaklanmalar ve devrimler toplumların yaşantısında derin izler bırakmıştır. Ama başarılı ama başarısız tüm devrimci atılımlar, arkasında mutlak bir edebi ürünle anılmışlardır. Bizler ise, bu ürünler sayesinde dört elle sarılırız mücadeleye. Geçmiş ürünler, yeni mücadeleleri besler, büyütür, olgunlaştırır. En azından birer rehber görevi görürler, neyi doğru neyi yanlış yaptığımızı anlatırlar. Sadece roman ve şiir değildir onlar; özgürlüğün kitaplarıdır, aynı zamanda tarihi birer vesikadırlar. FRANSIZ DEVR M N N ROMANLARI Ünlü romantik yazar Victor Hugo nun 1793 Devrimi adlı romanında anlatılan destansı günlerin soluğunu her okuyuşta yeniden hissetmiyor muyuz? Hugo nun deyimiyle, Paris in Fransa ile ve Fransa nın Paris ile mücadele ettiği yıl olan ve adeta Fransa nın kaos içinde olduğu 1793 yılında, Hugo sınıfların birbirleri ile mücadelesini anlatırken, bir anda kendimizi feodalizmin kalıntılarına karşı amansız bir mücadelenin içinde buluveririz. Devrimi hem yapan hem sorgulayan Gauvain şu sözleriyle sanki bugünden seslenir: Siz savaş istiyorsunuz. Ben barış istiyorum. Siz yoksulluğa yardım etmek istiyorsunuz. Ben yoksulluk ortadan kalksın istiyorum. Siz savaşçı istiyorsunuz, ben yurttaş. Siz erkek, kadının efendisi olsun istiyorsunuz, ben erkek kral, kadın kraliçe olsun istiyorum. Eşitlik istiyorum! Fransız Devrimi ne farklı bir bakış açısı da Charles Dickens tarafından İki Şehrin Hikayesi adlı romanında getirilir. Dickens olaylara yalnızca Paris ten değil, Paris in yanı sıra Londra dan da bakar. Paris halkının fakirlikten bıktığı, aristokratlardan nefret ettiği bir dönemdir. Ayaklanma başlar, soylular halk tarafından bir bir yok edilmektedir. Paris te bu hareketli ve karanlık günler geçerken, Londra da sakin bir yaşam vardır. Dickens bu iki şehrin sosyolojik yapısını gözler önüne sererken, kitabın giriş cümlesi -Hugo da olduğunu gibi- bugünün Türkiye sine bir göz kırpıyor: Zamanların en iyisiydi. En kötüsü de... Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da... İnanç çağıydı, aynı zamanda inkâr çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, yeisin kışı. Her şeyimiz vardı ama hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk. Kısaca bu çağ bu devre öyle benziyordu ki, sesi en çok çıkan otoriter iyisiyle-kötüsüyle ikisinin mukayesesinin, sadece üstünlük bağlamında yapılmasına ısrar ediyordu. GEZ PARKI NDA PAR S KOMÜNÜ RUHU Galina Serebryakova nın 5 cilt halinde yazdığı ve Marx ın hayatını anlattığı Ateşi Çalmak belgesel-romanı ise yalnızca Marx ın hayat öyküsünü değil, aynı zamanda proletaryanın bir sınıf olarak ortaya çıkışı ve burjuvaziye karşı giriştiği büyük mücadeleleri de anlatması açısından oldukça önemlidir. Marx ın gençlik yıllarından 1848 Devrimlerine, I. Enternasyonal in kuruluşundan Kapital in yazımına kadar konusu geniş olan romanda belki de en çok Paris Komünü nde kurulan barikatlar dikkatimizi çekiyor. Paris Komünü nün barikatları ve ruhu, bugün Gezi Parkı nda birebir karşımıza çıkıyor. Bugün Gezi Parkı nda yalnızca Paris Komünü nün ruhu yok. 1905 Devri-

Aydınlık KİTAP 14 HAZ RAN 2013 CUMA 15 mi nin hemen arifesinde hapse atılan oğlu Pavel için köy köy dolaşıp bildiriler dağıtan, Gorki nin ölümsüz Ana adlı eserindeki Ana karakterinin de ruhu dolaşıyor. Bugün Ana larımız en önde, elinde Türk bayrağı, yurdun dört bir yanından faşizme karşı kurulan barikatlarda çarpışıyor. Dünya tarihindeki en önemli kırılma noktalarından biri de 1917 Ekim Devrimi ile gerçekleşmiştir. Ekim Devrimi, yeni bir dünya için atılan en önemli adımlardan bir tanesidir. O günlere tanıklık eden Amerikalı gazeteci-yazar John Reed, kitabına artık dünyanın eskisi gibi olmayacağının altını çizen bir başlık atar: Dünyayı Sarsan On Gün. Ekim Devrimi ni anlatan ve belgesel-roman tarzında yazılan bir diğer eser de, Emmanuel Kazakeviç tarafından kaleme alın Mavi Defter dir. Kazakeviç, John Reed in eserinde geniş bir çerçeveyle anlattığı fırtınalı günleri, daha dar bir şekilde, Lenin özelinde anlatmaktadır okuyucuya. Lenin in İsviçre den Rusya ya dönmesinden itibaren Ekim Devrimi nin bir gün öncesine kadar geçen süreyi anlattığı, devrimin liderinin çalışma tarzından tutun da izlediği taktiklere ve çevresindekilerle ilişkilerine kadar konu edindiği roman bize Ekim Devrimi nin canlı bir portresini sunmaktadır. Nikolay Ostrovski ise Ve Çeliğe Su Verildi adlı iki ciltlik eserinde çizdiği Pavel Korçagin adlı ölümsüz karakteriyle bize insanlık dersi vermektedir. Korçagin karakteri fedakarlığın, devrimci azmin ve en zor koşullarda bile mücadele etmenin, dayanıklılığın ve samimiyetin simgeleşmesidir. Ostrovski, Korçagin karakteri ile insan hayatının hangi amaç doğrultusunda şekillenmesi gerektiğini akıcı bir dille anlatır. Ostrovski, kitap için de şu notu düşmüştür: İnsanın en paha biçilmez varlığı hayatıdır. Hayat bir kez verilir insana ve bu hayatı öyle yaşamalı ki, hiçbir amacı, anlamı olmadan yaşanan yıllar için insan utanç duymasın, miskin, pis pis heveslerle geçen günler için insanın yüzü kızarmasın ve hiç değilse ölürken kendi kendine diyebilsin ki; Ben ömrümü, bütün gücümü dünyada en mükemmel şeye, insanlığın özgürlüğe kavuşması için mücadeleye adayarak yaşadım. SOVYETLER EDEB YATI Mihail Şolohov, 20. yüzyıl Rus Edebiyatı nın en önemli simgelerinden biri olan Ve Durgun Akardı Don adlı 4 ciltlik dev eserinde Ekim Devrimi ne bu kez Kazakların gözüyle bakmaktadır. Roman, bir Kazak Köyü olan Vyeşenskaya da yaşayan Gregor Melehov un köyde yaşadığı gençlik yıllarından başlayarak, I. Dünya Savaşı na katılıp cephede yaşananlardan Çarlık Rusya sının yıkılışına ve Sovyetler Birliği nin kuruluşuna kadar uzanır. Andrey Platonov un kaleme aldığı Çevengur adlı roman ise mizahi bir dille Sovyetlerin kuruluş sürecinde yapılan hataların eleştirisini içerir. Sovyetlerin ilk yıllarının anlatıldığı roman adını Çevengur adlı ücra bir kasabadan alır. Çevengur da yaşayan bir grup devrimci ise komünizmi tek bir hamlede kurma çabası içindedirler. Karşı-devrimciler, burjuvalar ve yarıburjuvalar öldürülme yoluyla saf dışı bırakılmıştır. Mülkiyet ise ortadan kaldırılmıştır. Sovyetlerin sakıncalı yazarı Plotonov, bu aceleciliği şu sözleriyle eleştiriyor ve özetliyor: Evvela ateş edip sonra sual ediyorsunuz, ondan gelecek ya sonunuz da zaten. Ünlü Amerikalı toplumcu yazar John Steinbeck in Bitmeyen Kavga adlı eseri, belki de birçoğumuzu derinden etkileyen, mücadeleye iten kitapların başında geliyor. Torqas Vadisi nde elma toplayan işçilerin mücadelesini anlatan kitap, aslında hepimize örgütlü olmak üzerine müthiş dersler veriyor. Dünyaya büyük bir örnek oluşturan ve hala pratiğinden dersler çıkardığımız Çin Devrimi ni anlatan romanlar, dünya devriminin mücadele geleneğini öğrenmek için bizlere zengin birer kaynakça sunuyor. Luo Kuangpin ve Yang Yiyen in kaleme aldığı Kızıl Kayalar adlı eser, gerici güçlerin zalim saldırılarına ve işkencelerine karşı halkın mücadeledeki ısrarı üzerine önemli dersler içermektedir. Amerikalı gazeteci Agnes Smedley in yazdığı Çin Savaşıyor adlı eseri ise, Çinlilerin Japon emperyalizmine karşı verdikleri bağımsızlık mücadelesini etkili bir biçimde anlatır. Bu romanı okuduktan sonra, aslında emperyalizme karşı yürütülen kurtuluş savaşlarının birbirlerine ne kadar benzediğini görüyoruz. Kitapta yer alan şu satırlar, Kurtuluş Savaşımızla paralelliğini ortaya koyuyor:...çin Ordularının nasıl güç koşullarda savaştığını asla tahmin edemezsiniz. Japonların motorlu taşıtları, uçakları ve ulaşım için gerekli araçları var. Bizim ise, eşeklerimiz, atlarımız, bir miktar katırımız ve adamlarımız. Neredeyse tüm ordumuz yürüyor. Burada motorize birlikler yok. Kurtuluş Savaşı demişken kendi geleneğimizden bahsetmezsek olmaz. Emperyalizme karşı dünyada ilk mücadelenin ışığını yakan bir millet olarak, ardımızda zengin bir mücadele geleneği var. Bu gelenek, bugünün mücadelesine ışık tutuyor. ES R EH RDE DOST DÜ MAN B L NMEZ Kemal Tahir in Esir Şehrin İnsanları adlı üçlemesi işgal yıllarındaki İstanbul u anlatıyor. Esir bir şehirde insan olmanın zorluğundan şöyle bahsediyor Kemal Tahir: Çöküntü devirlerinde iki çeşit insan meydana çıkıyor. Namussuzlarla namuslular... İki tarafta da, boğuşma büyük bir şiddetle, açıktan yürüyor. Hele, önce vatandaş sonra insan olunması gereken dehşetli sıralarda faziletle, alçaklığın boğuşması kadar korkunç bir muhabere yok. Muhaberede düşman karşıdadır. Üniformalıdır. Az da olsa, çok da olsa bir zaman sonra önemi kalmaz. Kaçarsın, kovalarsın... Anında ölenler, yaralananlar olur. Ama hep ileriye bakmanın bir rahatlığı vardır. Oysa esir bir şehirde dost kim, düşman kim, bilinmez! Yakup Kadri ise Milli Mücadele ye Kemal Tahir in aksine mücadelenin içinden, Anadolu dan bakmaktadır. Yaban adlı romanın Birinci Dünya Savaşı ndan Sakarya Meydan Muharebesi ne kadar geçen süreyi anlatır. Anadolu yıllardır kırılmıştır; fakirlikten ve savaşlardan. En önemlisi bir ruhsuzluk çökmüştür. Bunun baş sorumlusu ise yine Türk aydınının kendisidir: Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne bıraktıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Köylülerde ulusal bilinç yoktur, bilinç ancak düşman askerleri köye dayandığında ortaya çıkacaktır. Yakup Kadri, Ankara romanında ise Milli Mücadele nin merkezinde bulunan Ankara nın üç ayrı dönemini anlatır: Milli Mücadele den önceki, Milli Mücadele dönemindeki ve Milli Mücadele sonraki Ankara. Yakup Kadri, burada, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet in ilk yıllarındaki insanların özelliklerini ve toplumun sosyolojik yapısını derinden inceler. Durmuş Uyanık ın Aşılı Zeytin kitabı ise, devrimci bir köylü önderinin örgütlü mücadelesini anlatıyor. Mücadelenin toplumsallaştığı ve emekçileştiği bir dönemde, 60 lı yılların devrimci mücadele geleneği içinde yoğrulan bir köy emekçisinin nesneden öte özne olduğu, tarih sahnesindeki yapıcı rolünü anlatan bu kitap, 68 in mirasını bugünlere taşıyan bir köprü vazifesi görüyor. BUGÜN ÖLMEK YASAK Toplumsal mücadeleleri anlatan romanlar elbette bunlarla sınırlı değil. Bunlarla da sınırlı kalmayacak. Daha bir çok romanı örnek gösterebiliriz. Fakat özellikle şunu bilmeliyiz ki, bu romanların konusu birbirinden farklı olsa da farklı mekanlarda ve zamanlarda geçse de hepsinin ortak noktası, tüm dünyada yükselen devrimci atılımların evrensel değerlerini yansıtması ve karanlıkta el feneri vazifesi görmesidir. Bu eserler, karanlığın sonundaki ışığa doğru daha güçlü adımlar atmamızı sağlıyorlar. Tarihin yeniden yazıldığı şu günlerde, özgürlüğün türkülerini hep bir ağızdan söylüyoruz, özgürlüğün kitaplarını hep bir ağızdan okuyoruz, seslendiriyoruz. Fakat tek bir yasağımız var, Cemal Süreya nın dediği gibi: Özgürlüğün geldiği gün O gün ölmek yasak.

16 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Mitolojinin devrimcisi Prometheus Tanr lar kat ndaki devrimci durumun, günümüz toplumunda süregiden iktidar sava m ndan pek de farkl olmad anla l yor. Tragedyada olanlar n bundan sonras, günümüz Türkiye sinde diktatörlü e dönü en iktidar ve ona ba kald ran Prometheus ate li gençler aras ndaki sava ma daha çok benziyor B. SADIK ALBAYRAK bizimsadikalbayrak@gmail.com 1908 Devrimi nin ve 1923 Cumhuriyeti nin esinleyici şairi Tevfik Fikret, onun adına yazdığı şiirinde gençliğe şöyle sesleniyordu: Kalbinde her dakika şu ulvi tahassürün minkar-ı âteşinini duy, dâima düşün: Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım? Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?.. 31 Mayıs tan beri ayaklanan ve şimdiden halkı sevince ve umuda boğan gençliğimizin yüreğinde bu ateşin tutuştuğuna kuşku yok. Tevfik Fikret in adına şiir yazdığı ve unutulmaz kıldığı, esatir-i evvelin gökten dehâ-yi narı çalan bu kahramanı Promete ydi. Tarihin ilk ayaklanmalarından biri mitolojiye yazılıdır. Yunanların ikinci kuşak tanrılarından İapatesoğlu Prometheus, iktidarı ele geçirmesi için birlikte savaştığı baştanrı Zeus u dinlemeyerek, insanlara ateşi götürür. İnsanlık Bütün sanatların kaynağı olan ateşi! elde ederek uygarlığı yaratmıştır. Güç ve iktidarı simgeleyen Zeus, akıl ve bilimi simgeleyen Prometheus u bu eyleminden dolayı cezalandıracaktır. Tanrılar ülkesinde bir devrimle iktidara gelen Zeus, en bilinçli yoldaşlarından birini, kendisini dinlemediği için Kafkas kayalıklarına zincirletir. Danton un Büyük Fransız Devrimi nde belleklere kazınan sözü, ihtilal kendi evlatlarını yer!, mitolojik bir devrimde de yerini bulmaktadır. AKL N TEL N Y T REN DEVR MLE G DER M.Ö. 5. yüzyılda Atina kent devletinin en önemli sanatı olarak gelişen tragedyanın ilk büyük ozanı Askülos un ağzından, Prometheus, zincirlendiği kayalıkta, bu devrimi şöyle dillendirir: Günün birinde bir öfkedir sardı tanrıları, Birbirine girdi bütün ölümsüzler, Kimi der Kronos gitsin, Zeus otursun tahtına, Kimi Zeus un hiç başa geçmesini istemez. Boşuna öğütler verdim o zaman hepsine: Uranos la Toprağın oğulları Titanları Boşuna yatıştırmaya uğraşıp durdum, Gururlarına kapılıp uzlaşmayı küçümsediler, Gücün hakkından güçle geliriz sandılar. Azra Erhat ile Sabahattin Eyüboğlu nun Zincire Vurulmuş Prometheus çevirisinden aktardığım bu bölümden, tanrılar katındaki devrimci durumun, günümüz toplumunda süregiden iktidar savaşımından pek de farklı olmadığı anlaşılıyor. Tragedyada olanların bundan sonrası, günümüz Türkiye sinde diktatörlüğe dönüşen iktidar ve ona başkaldıran Prometheus ateşli gençler arasındaki savaşıma daha çok benziyor. Prometheus, çatışmaları akıl ve bilgiye dayanarak çözmeye çalışıyor. Adı da, Yunanca da geleceği gören anlamına gelmektedir. Ancak devrimci durum ortaya çıkmışsa bunu uzlaşmayla yatıştırmak mümkün olamayacaktır. Prometheus, gelecek zamanların güçle, zorla değil, akılla kazanılacağına inansa da, başlayan Olimpos devriminde safını seçmekte duraksamaz, yeni kuşağın, genç tanrıların önderi Zeus un yanında savaşa katılır. Devrimin zorunu akıl ve bilincin yol göstericiliğiyle donatarak, devrimin zafere ulaşmasında büyük katkı yapar: Ben Zeus u tutunca, o da beni tuttu. Ve bugün eğer koca Kronos ve birleşikleri Tartaros un derin karanlıklarına girmişse, Benim bunu gerçekleştiren akıl yoluyla. İşte tanrıların kralına benim ettiğim hizmet, Buna karşı aldığım korkunç ödül de bu. Mitoloji devrimlerinde de yıkılan hükümetten kurtulmak şarttır ve bunun yeryüzündekinden daha pratik bir yolu olduğu görülüyor: Mensuplarını, Tartaros un ya da cehennemin derin karanlıklarına gömmek. Dünya devrimlerinde biraz daha dolaylı bir cezalandırma süreci işliyor: Devrimi yapıncaya kadar tarihin çöp sepetine atmakla korkutmak, devrimi yapınca da devrim mahkemesinde yargılayıp halkın hükmünü vermek NSANLI IN ÇOCUKLUK ÇA ININ DEOLOJ S Mitoloji, insanlığın çocukluk çağının ideolojisidir. Gerçek dünyanın baş aşağı çevrilmiş ve abartılmış görüntüsü de diyebiliriz. Güzel öyküleriyle büyüleyici Yunan mitolojisi de bilim, sanat ve felsefe öncesinde insanın doğa ve toplu yaşamı anlama ve anlatma çabasını somutlar. Toplumun kuruluşu, özel mülkiyet düzeniyle karşıt sınıflara bölünüşü ve artı ürünün artışı, ayakları yeryüzünde bilim ve sanatların, felsefenin kuruluşunu getirecektir. Yunan mitolojisinin soyağacını M.Ö. 7. yüzyılda, ataları İzmir yakınlarından karşı yakaya göçmüş Hesiodos çıkarmıştır. Bu soyağacı içinde Prometheus akıl, bilim, haksızlığa direniş ve başkaldırıyla ilişkilidir. Tarih boyunca insanlık için bu niteliklerin bir simgesi olmuştur. Atina da köleci kent demokrasisinin kuruluş süreci içinde doğan ve gelişen tragedya sanatı, mit ve tarih esinli olaylardan yola çıkarak, bu yeni toplumun yönetim sorunlarını tartışmaktadır. Göklerdeki devrimler, Atina sokaklarındaki yaşamın çatışmalarını simgeler. Askülos un, Prometheus un aydınlatıcı ve devrimci niteliğini billurlaştıran tragedyası iki bin beş yüz yıl öncesinden sanatın topluma ve tarihe diyalektik bakışının yetkin bir örneğini verir. Askülos un, Prometheus a söylettiği şu sözler, ezilen sınıflara, halklara ve onların sırtında iktidar süren diktatörlere hâlâ ders vermeye devam ediyor. Ama anlayana. Gençler yazmışlar duvara; onu sen anladın Anladı mı? Prometheus un, onu sağduyuya çağıran, Zeus un uşağı Hermes e söyledikleridir: Al sana bir sürü parlak, yuvarlak söz! Tanrı uşağı dediğin böyle konuşmalı. Siz yeniler yeni bir yönetim kurdunuz, Kalenize dertler giremez sanıyorsunuz; Ama ben iki kral gördüm O kaleden sürülmüş, kapı dışarı edilmiş, Üçüncüsü ki efendisidir bugünkü dünyanın Bu gözlerim görecek onun da En büyük utançla kovulduğunu. Hey, sen ne sandın? Ben korkacak biri miyim? Yeni tanrılara baş eğecek göz var mı bende?

Aydınlık KİTAP 17 Her hayat gibi roman Bu hikaye, son sat rda ç kan kararma sözcü üyle birlikte, dama n zda üzüntüyle kar k a k nl k ama bir yandan da umut hissi b rakacak ve akl n z, ister istemez nostaljik ve siyah beyaz ekranlara götürecek ELİF SEDEF ÇELİK elifsedefcelik@windowslive.com Patlamış mısırlarınızı hazırlayın, ışıkları kapattıktan sonra koltuğunuza oturun ve arkanıza yaslanın. Çünkü birazdan 1940 ların Beykoz unda çekilen, bir Yeşilçam hikâyesi okuyacaksınız, Doğan Yarıcı nın Her Aşk Gibi Yarım adlı romanında. Karakterlerini Sadri Alışık, Muzaffer Tema, Hayati Hamzaoğlu, Altan Erbulak, Reha Yurdakul, Gülistan Güzey, Gürdal Tosun, Neriman Köksal, Fatoş Sezer, Küçük Ali gibi oyuncuların canlandırdığı bu hikaye, son satırda çıkan kararma sözcüğüyle birlikte, damağınızda üzüntüyle karışık şaşkınlık ama bir yandan da umut hissi bırakacak ve aklınızı, ister istemez nostaljik ve siyah beyaz ekranlara götürecek. Oyuncu kadrosunun bir araya gelemez gibi durması ve olay örgüsündeki bazı abartılı durumlar, romanın bir Yeşilçam senaryosu olduğu hissini perçinliyor. Ama okuyucu, karakterlerin iyi niyetini, doğruluğunu, kararlılıkla güzel işlere girişme çabalarını samimi buluyor. Sanki bugün de Beykoz da yürüse, öyle insanlar görebileceğine inanıyor. Yazarın da bir Beykozlu olması bu düşünceye adeta şerh koyuyor. BEYKOZ A S NEMA GELD! Romanın konusu oldukça sıra dışı ama yaşanmış bir hikâyeden geliyor: Sinema bobinlerinin tutkal yapılmak üzere eritilmesi İlk başta kulağa çok mümkünmüş gibi gelmese de, işe yarıyor. II. Dünya Savaşı nın yaşandığı kıtlık döneminde tutkal ihtiyacını karşılamanın yanı sıra, Beykoz a heyecan getiriyor aynı zamanda. Nasıl mı? Kitabın anısına Her A k Gibi Yar m, Do an Yar c, Yap Kredi Yay nlar, 140 s. ithaf edildiği Orhan Sunder sayesinde. Yani romandaki fabrika müdürü Orhan Bey Orhan Bey, büyük bir görev titizliğiyle, gelen bobin yığınlarını, her bir film karesini tek tek inceleyerek sınıflandırıyor. Fark ediyor ki gelen bobinler içerisinde hiç bozulmamış ve izlenebilir olanları da var. Eli varmıyor bu filmleri eritmeye Çözüm, bir rüya esnasında geliyor yanına: Kreşi, yemekhanesi, mescidi olan bu fabrikaya bir de sinema. Eritmeye göndersek de biz şuncağızları, filmler bir kez izlendikten sonra belleklerde, kalplerde eriyip yok olmaz ki diyerek kendince bir ölümsüzlük formülü atıyor ortaya. Artık her çarşamba fabrikada film gösterimi var. Önce yalnızca işçilerin katıldığı film gösterimleri zaman içinde çeşitli bürokratik engellerden geçerek, tüm Beykoz un iple çektiği gösterimler halini alıyor. Romanın anlatıcısına göre Çarşamba halk günü deyimi de bu hikâyeden kaynaklanmaktadır H ÇB R EY N SONU YOK, HER A K YARIM Şu nimetin sonunu, ekmeğin en güzel parçasına saklıyoruz. Bir güzel sıyırıp bütün yemeğin tadını son bir kez alıyoruz. Demem o ki; son yudum hatırlanır, bütünü de unutturmaz. İşte öyle bir film arıyoruz. Anlatıcının sözlerinden de anlaşıldığı gibi, sıra son filmi izlemeye geldiğinde bir telaş sarar Orhan Bey i. Çözüme de ustabaşının oğlu Ali koşar. Ne yapar peki? Kendince bir oyun tutturur çocuk aklıyla. O güne kadar izlenen tüm filmlerin başlangıç sahnelerini uç uca ekleyerek yepyeni bir film oluşturur. Kesişmeyen hayatları kesiştirir, tanışmayan insanları tanıştırır ve Hiçbir şeyin sonu yok demeye çalışır gibi adeta.

18 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR Sava Tanr lar Narkopolis Denizi Yitiren Denizci Kabusname Ted Bell, Alt n Kitaplar, Çev: Zeliha yido an Babayi it, 528 s. Jeet Thayil, Ayr nt Yay nlar, Çev: Gül Korkmaz, 304 s. Yukio Mi ima, Can Yay nlar, Çev: Seçkin Selvi, 156 s. Mehmet Cevat Y ld r m, Do an Kitap, 284 s. İngiliz-Amerikalı MI6 terörle mücadele ajanı Alex Hawke, bir yıl önce sevdiği kadını kaybedince hayatından tamamen vazgeçer. Ama eski bir dostunun, Prens Charlesın onun yardımına ihtiyacı vardır. Geçmişten gelen karanlık bir kişi, tehditlerinin kulak ardı edilmemesi gerektiğini daha önce kanıtlamış birisi, gözünü İngiliz hanedanına dikmiştir. İngiliz kraliyet ailesine yönelik açık bir tehdit söz konusudur ve bu tehdit otuz yıl önce öldürülmüş olan Lort Mountbatten le doğrudan bağlantılıdır. Her ipucu IRA bağlantısını işaret etse de gerçek bundan daha kötü görünmektedir. 2012 Man Booker Ödülü ne aday olan ve DSC Güney Asya Ödülü nü kazanan bu roman uyuşturucudan, seksten, ölümden, sevgiden ve insanların inandığı tüm o tanrılardan bahsediyor. Edebi geleneklere meydan okuyan Narkopolis, ruhunu satmak üzere olan bir ülkenin, öyküsü afyonhanelerden şehre yayılan bir neslinin olağanüstü portresi niteliğinde. Modernitenin gölgesinde, kafası güzel bir halde hayatlarını sürdürmeye çalışan, Shuklaji Caddesi ni dolduran yoldan sapmışların, fahişelerin, pezevenklerin, uyuşturucu satıcılarının, keşlerin ve tüm bu insanların arasında, silinmiş geçmişiyle hayatta kalmaya çalışan bir hicranın hikâyesini anlatıyor. Marguerite Yourcenar ın İnce, bıçak ağzı gibi dondurucu bir kusursuzlukta diye tanımladığı Denizi Yitiren Denizci, dehşeti şiirsel bir anlatımla bütünleştiren, benzersiz bir kitaptır. Kusursuz arınma, ancak yaşamı kanla yazılmış bir şiir dizesine dönüştürerek mümkündür, diyen Mişima bu kitapla görüşünü örneklemiş olur. Mişima nın en etkileyici eserlerinden biri olan kitap soğukkanlı şiddeti ustalıkla anlatırken, hiç kuşkusuz yazarın çocukluğunda bilinçaltını etkilemiş baskıları da yansıtır. Yıl 1939. II. Dünya Savaşı kapıda... Edirne de büyük bir konakta tuhaf olaylar yaşanmaya başlar. Önce hortlak gelir, ardından öcü... Kapıya gelen insan suretine bürünmüş cin, evdeki loğusaya musallat olan karabasan derken ev çeşitli yaratıkların giderek şiddetlenen saldırılarına maruz kalır. Korku içindeki ev halkı, İstanbul dan yardıma çağrılan İmam Ziya Bey ile kimya âlimi Ethem Bey le birlikte inançlarını sorgulayacak; dünya büyük bir yıkıma doğru giderken ev de adım adım felakete sürüklenecektir. Kâbusname yerli korku unsurlarını başarıyla kullanan, gerilim dozu hiç düşmeyen özgün bir roman. Foto rafta kimiz Havuz Ba Gölge Oyunu kna Sebahattin Demiray, Epsilon Yay nlar, 592 s. Sait Faik Abas yan k, Bankas Kültür Yay nlar, 152 s. Mort Weller, thaki Yay nlar, Çev: M. hsan Tatari, 480 s. Jane Austen, K rm z Kedi Yay nevi, Çev: Serim As Özdemir, 264 s. Enis yıllar önce izini kaybettiği Heval i bir gün üniversitenin yemekhanesinde görür ve peşine takılır. Fakat gönül meselelerinde aklıyla hareket edenlerin de en az kalbinin sesini dinleyenler kadar yanıldığını öğrenmesi için Enis in zamana ihtiyacı vardır. Aynı günün gecesinde sarhoş olarak gittiği, ülkücü öğrencilerin kaldığı evde hoş karşılanmaz ve en kısa zamanda kendisine kalacak bir yer bulması söylenir. Yokluğun, kıtlığın bol olduğu o karaborsa devrinde, ülke usul usul Eylül ihtilaline yaklaşırken, karlar altındaki anarşinin baş şehri İstanbul da Enis için artık yeni bir hayat başlamıştır. Bir bahar günü Sait Faik ve Orhan Veli ile birlikte yaptığımız bir Boğaz gezintisini anımsıyorum. Üsküdar dan Beykoz a kadar her iskelede Sait beni sınava çekmişti: Şu iskeleyi anlatmak gerekse neresinden başlarsın? Anadolu Hisarı İskelesi nin yanında küçük bir kahve vardır. Haydi dedi, mademki hikâyecisin, şu kahvede ilk gözüne çarpan nedir, söyle bakalım. Baktım üç dört kişi oturmuş, kâğıt oynuyor, kahve içiyor, duvarda birtakım basma resimler... İran şahının, Atatürk le resmi falan. Bu resimleri belirtirim dedim. Kızdı birden, Ulan! dedi, o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya? İşte asıl hikâye o be! Oktay Akbal Gölge Oyunu, Ray Bradbury hayranları için olduğu kadar, zengin hayal gücü barındıran, ustaca işlenmiş, şaşırtıcı derecede özgün ve sarsıcı kısa hikâyeler okumaktan hoşlanan tüm okurlar için de sahipsiz bir hazine. Ramsey Campbell, Harlan Ellison, Margaret Atwood, Neil Gaiman, Audrey Niffenegger ve Kelly Link gibi ünlü isimlerin karanlık fantastik kurgularını tanıyan hiç kimse onları bu derlemede gördüğüne şaşırmaz; fakat aralarında Dave Eggers, Jacquelyn Mitchard, Dan Chaon, Bonnie Jo Campbell ve Julia Keller ı da görmek bir çeşit sürpriz sayılır. Hepsi de birer Ray Bradbury hayranı, hepsi de çok yetenekli. -Joyce Carol Oates- Jane Austen in ölümünden önce tamamladığı son romanı olan İkna, yazarın sıkıntılı yıllar geçirdiği Bath kentinde geçen dokunaklı bir aşk hikâyesi üzerine kurulu. Romana adını da veren ikna, işlenen temel konularından biri. Yirmi yedi yaşına gelmiş olan Anne ise artık evde kalmış bir kız sayılmaktadır. İki genç birbirlerini unutamamış olsalar da Yüzbaşı, Anne yi bağışlamamıştır. Çevrenin müdahaleleri ve ikna çabaları bu kez nasıl bir sonuç verecektir? Jane Austen yaşadığı toplumu ironik ve sert bir dille eleştirirken, 19. yüzyıl başı İngiltere sine ve İngiliz orta sınıfının aile, evlilik, servet, mevki konularındaki görüşlerine de geniş bir pencere açıyor.

YENİ ÇIKANLAR Aydınlık KİTAP 14 HAZ RAN 2013 CUMA 19 I k Külü B rak Da n k Kals n Pedal mda 5 Ülke Darwin ve Sonras Lyubomir Levçev, Kaynak Yay nlar, Çev: Kadriye Cesur, 136 s. Rik Mudde, NTV Yay nlar, Çev: Muradhan Arda, 200 s. nci Sar han, Soner Sar han, Optimist Yay n Da t m, 184 s. Stephen Gould, Say Yay nlar, Çev: Ceyhan Temürcü, 352 s. Çağımızın büyük ozanlarından biri olan Lyubomir Levçev, çağdaş Bulgar şiirinin dünyada en çok okunan, tartışılan şairlerinin başında geliyor. İnsan sevgisine ve varlığına inanan, insanlık için iyi ve mutlu bir gelecek kurmak isteyen, bu türden erdemler için kaygı duyan bir şairdir Levçev. Elinizdeki kitap, 1960 lı yıllardan başlayıp 2000 li yıllara kadar uzanan kırk yıllık bir dönemi kapsıyor. Arkadaşı ve dostu Özdemir İnce nin Önsöz üyle... Ölmeyi unutmuş ama ekmeğin tılsımını bilen son büyücünün sığınak yolunu arıyorum ben... Diş fırçanızı ne kadar zamanda bir değiştirmeliyiz? Neden işe yaşlı insanları almalıyız? Neden gümüşü boşverip bronz madalyayı hedeflemeliyiz? Neden video oyunları oynamalıyız? Neden araba kullanırken hafif müzik dinlemeliyiz? Neden tatlı sözleri sevgilimizin sol kulağına fısıldamalıyız? NTV Yayınları nın çok satan Bisküviyi Çaya Yatay Bandırın kitabının yazarlarından Bırak Dağınık Kalsın İş yerinizde, yolculuklarınızda, gece dışarı çıktığınızda ve aşk hayatınızda işinize yarayacak ipuçları... Bir hayal, iki öğretmen, beş ülke, onlarca şehir, yüzlerce köy, binlerce renk, doku, tat, festival, milyonlarca pedal, milyarlarca insan. Gezi tecrübeleriyle ilgili yeni ve özgün bir şey söylemek ne kadar zor. Avcı toplayıcı ilk insandan, konargöçer atalarımıza, İbni Batuta ya, Marco Polo ya, Evliya Çelebi den modern gezginlere kadar binlerce seyahatname yazarı, içlerindeki coşkuyu, yolda olmalarının nedenini ve yaşadıkları olağanüstü anları ne derece kelimelere dökebilmiştir ki! Bu satırların sahibi İnci ve Soner Sarıhan çifti bu sahnede figüran olmak yerine başrolde oynamayı ve uzun metraj bir yol filmi çekmeyi tercih etti. S. J. Gould u popüler bilim meraklılarının gözünde diğer pek çok bilim insanından daha önemli kılan şey yazarlık yeteneğinin yanı sıra uzmanlık alanı olan biyoloji ile ilgili sorunları dönemin kültürel ve sosyal sorunları ile ilişkilendirerek okurlarına sunmasıdır. Yazarın ilerici dünya görüşü bize bazı sosyal ve kültürel tartışmalara biyoloji biliminin ışığı altında göz atma fırsatı verir. Gould, insanın evrimleşmesini ele alırken Friedrich Engels in beynin evriminde düşüncenin değil emeğin belirleyici olduğu görüşünü ileri sürmekte ne kadar haklı olduğunu belirtir; Homo sapiensin ırklara ayrılmaması gerektiğini ileri sürer. ahane Hatalar - Cumartesi Hayat Gezince Güzel - Sahilde Metafizik Üzerine Dü ünceler Franz Kafka n n Dönü ümleri Lorraine Freeney, Tara McCarthy, April Yay nc l k, Çev: Avi Pardo, 424 s. Fatih Türkmeno lu, nk lâp Kitabevi, 288 s. Rene Descartes, Kabalc Yay nevi, Çev: Çi dem Dürü ken, 204 s. Claude Thiebaut, Yap Kredi Yay nlar, Çev: Orçun Türkay, 144 s. Serinin dördüncü kitabında vitesi yükseltiyoruz. Cumartesi gecesi ateşi tutuşturuyor. Barlar seksi kadınlarla, baş döndüren erkeklerle dolu. Eski sevgilin pusuda, en yakın arkadaşın büyük bir sır saklıyor, herkesin gözü birbirinin üzerinde. Cumartesi geceni nasıl tamamlayacağın ise tamamen sana ve yapacağın seçimlere bağlı. Sürprizler adrenalini son raddeye çıkarıyor, şahane hatalar unutulmaz sonlarla düğümleniyor. Çözebilir misin? Kader diye bir şey vardır ve sizin seçimlerinizle değişir. Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. Gündelik hayatın rutininden sıkıldınız. Şöyle tek başınıza kafa dinlemeye ya da sevdiklerinizle beraber dinlenmeye, eğlenmeye, kendinizi mavi sulara bırakmaya mı ihtiyacınız var? İster dinginlik arayan bir gezgin olun, ister adrenalin tutkunu bir maceraperest, tatile çıkmadan önce çantanıza bir tane Hayat Gezince Güzel - Sahilde atın. Şimdi keşiflerle dolu bir yolculuğa hazırsınız... Yıllardır CNN Türk te Sahil Günlüğü ve Hayat Gezince Güzel programlarını hazırlayıp sunan Fatih Türkmenoğlu, bu kez Marmara, Ege ve Akdeniz sahillerini gezip görmek isteyenlere rehberlik ediyor. Descartes ın Tanrı nın varlığını ve insan ruhu ile bedeninin birbirinden ayrı olduğunu kanıtlamaya çalıştığı Metafizik Üzerine Düşünceler adlı eseri, döneminin bilimlerine sağlam bir temel oluşturmak kaygısıyla inzivaya çekilip kendini toplumdan soyutlayan bir düşünürün içsel yolculuğunun hikâyesidir. Descartes, eserinin başından sonuna kadar sistemli bir kuşku yöntemiyle hareket eder, bir yandan da insanın her şeyden kuşku duyabileceğini, ama bir tek kendi varlığından kuşku duyamayacağını temellendirmeye çalışır. Dönüşüm, Dava, Ceza Sömürgesinde, Şato... Kafka nın yapıtları özgürlüğün pahalıya patladığı bir dünyayı anlatır. Peki gerçek dünya ne durumdadır? 1910 lu, 1920 li yıllarda, hem Çek, hem Alman, hem de Yahudi olan ve yavaş yavaş dört yüzyıllık Avusturya egemenliğinden kurtulmaya başlayan bir Prag. Claude Thiebaut önce romantik, sonra da varoluşçu Franz Kafka imgesinin tozunu alıp, Kafka nın çok az yazı yayımlamasına, genç ölmesine; babası, yasalar, arkadaşlık ve kadınlara duyduğu aşk karşısında, her zaman aynı soruyu sormasına neden olmuş o doğruluk ve saflık arayışına odaklanıyor.

20 14 HAZ RAN 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ÇOCUK - GENÇ Küçük çapulcuların park günleri 9 ya nday m, 3 ya ndan beri eylemlere gidiyorum, ben böyle eylem görmedim Bach Mozart Beethoven İREM HALIÇ irem.halic@hotmail.com Küçük Prens in de dediği gibi biliyoruz ki, Büyükler hiçbir şeyi kendiliklerinden anlamıyorlar. Onlara hep bir şeyleri açıklamak zorunda olmak çocuklar için çok sıkıcı. Maalesef bu basit gerçeği büyüklere anlatma görevi yine size düşüyor. Bu konuda sizden öncelikle anlayış ve sabır bekliyoruz, diye başlayan açıklamalarında Gündem Çocuk Derneği, önce küçük çapulculara katıldıkları eylemlerde nasıl davranmaları gerektiğini anlatıp, ardından Ankara da yaşanan sert müdahaleler ve gözaltı olaylarında çocukların durumuyla ilgili bilgileri paylaştı. Gündem Çocuk Derneği nin bilgilerine göre, dün Ankara da 46 çocuk gözaltına alındı. Bir kısmı avukatların çabalarıyla serbest bırakıldı. Bir çocuk gözaltına alındığı polis otobüsünde şiddete uğradı, burnu kırıldı. Savcıların ifade almakta ve çocukları çocuk şubeye götürmedeki ısrarlarına rağmen, avukatların direnmeleri sonucunda, yanlarında velisi olan çocukların ifadeleri alınmadan serbest bırakılması sağlandı. Velisi olmayan ve sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklar ise ancak çocuk şubeye gönderildikten sonra serbest bırakıldı. Bu çocuklarla ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı na bildirimde bulunulduğunda bakanlık gece çalışmadıkları yanıtını verdi. Çocuklara, gözaltına alınırken kötü muamelede bulunulduğu da yine Beethoven Çorbay Neden F rlatt, Steven Isserlis, Pan Yay nc l k, Çev: nci Ötügen, 184 s. avukatlar tarafından tespit edildi. Bu vehameti kısaca paylaştıktan sonra, ilk kez hepimizin ucundan bucağından ya da tam ortasından dahil olduğumuz bir sürecin, Gezi Parkı eylemleriyle başlayan ve çığ gibi büyüyen bir hareketin küçük parçalarını oluşturan çocukların iyi hallerinden bahsedelim. Çocukların gözünden iki haftadır meydanlarda olup bitenleri anlamak zor değil, ne bilsinler biber gazı miber gazı, onlara meydanlar şenlik yeri gibi. Belki 10 sene öncesinde olsaydık böyle düşünebilirdik. Ama artık öyle değil. Nasıl bilgisayar başından kalkmayan asosyal gençlik yılların devrimcilerine dudak ısırtıyorsa, 90 lar kuşağı efsanesini yazıyorsa, Z kuşağı da aynı oranda şaşırtıyor. Biri çıkıyor 9 yaşındayım, 3 yaşından beri eylemlere gidiyorum, ben böyle eylem görmedim diyor, biri Gezi Parkı na gidip babasıyla fidan dikiyor, birkaçı birleşip anneleriyle, öğretmenleriyle parkta kitap okuyor. Çapulculukta ağabeyleriyle, ablalarıyla yarışıyorlar. Çünkü bu çocuklar okuma çağı geldiğinde değil, doğar doğmaz okumaya başlıyorlar. Bu yüzden o 6 yıllık eylemci kız çocuğu 5 dakika içinde iktisatçıların, ekonomistlerin kuramadığı cümleleri kuruyor. Kısıtlı bütçe diyor, sendika diyor, fakir ve zengin diyor. Para denen korkunç bir şey var diyor. Bu yüzden okumak iktidarlarca tehlikelidir. Sendikadan haberdar 9 yaşında bir çocuk üzerinde iktidar kurmak zordur. Madem öyle, biz okumaya devam edelim. Peki, ne okuyalım? Hazır AKM yerine barok mimarili dev bir opera binası yapılacağı söyleniyorken, barok la başa çıkabilmeleri için küçük çapulcuların şimdiden hazırlıklara başlaması gerekli. Elimde Barok Müzik Dönemi nin son müzisyenlerinden olan Bach ın da yer aldığı, klasik müzik bestecilerinin hayatlarını ve müziklerini konu alan eğlenceli bir kitap var. Başlangıç için hafif ve eğlenceli bir okuma sağlayabilir. Okuyup dinledikten sonra meydanlarda yerlerinizi alabilirsiniz. Beethoven dana etiyle yapılmış bol soslu yemeği neden ortalığa saçtı? Bach neden 400 kilometre yol yürüdü? Mozart ın berberi neden zor durumda kaldı? Stravinski ünlü bir ressamla birlikte neden tutuklandı? Hepsini kıkır kıkır gülerek okuyacaksınız. Ayrıca kitapta her bestecinin sevebileceğiniz eserlerinin listeleri de var. İyi okumalar diliyoruz. Reha Bar, Zeynep Alpaslan, Mavibulut Yay nlar, 112 s. Tavuk Prenses Tavuk Prenses te öykü Pamukya adında bir ülkede geçiyor: Kral Ulugıdı ülkenin kıyısındaki ormanda yaşayan cadı Aygölge yi kızdırır. Gel zaman git zaman kralın ikiz kızları doğar. Aygölge intikam almak için ikizlerden birini kaçırır ve ona kendi kızıymış gibi bakar. Pamukya da ise kayıp prensesin üzüntüsü küçük büyük demeden tüm ülkeyi sarmıştır. Olaylar, ikizlerin (Mumu ve Juju) 10. yaş gününde fosirik tosirik, hopidik kubidik, puttura çuttura fıttıra, ne olacak şimdi acaba gibi bir hal alır. Başına gelen talihsiz olayın sonucunda cadılık sanatının tüm inceliklerini öğrenen Juju ortalığı biraz karıştırır... Küçük Olimposlular- Zeus ve K yamet im e i Küçük Olimposlular, Kötü Tanrı Kronos un midesinde tutsaktırlar. Onları ancak gelecekte kralları olacak bir başka Olimposlu kurtarabilecektir... Küçük Zeus, gerçek ailesini tanımadan birer keçi, peri ve arıyla bir adada büyümüştür. Fakat artık büyük bir maceraya atılmak üzeredir... Parlak ve beyaz çubuk elinde parladı. Kenarları jilet kadar keskindi ve bıçağı da cilalanmış gibiydi. Fakat Joan Holub, Suzanne Williams, Beyaz Balina Yay nlar, Çev: Nil Çelebi, 128 s. bunun bir çubuk olmadığını fark etti. Hayır... Bu, aslında parlak, cızırdayan, korkutucu bir şimşekti! Be Dakikal k Uykudan Önce Masallar Kolektif, Remzi Kitabevi, Çev: Seda Ç ngay, 104 s. 3-5 yaş arası çocuklar için birbirinden renkli kısa masallar... Bu kitapta, yoğun bir günün ardından, yatmadan önce çocuğunuzla paylaşabileceğiniz beş dakikalık masallar yer alıyor. Güzel rüyalar için kedi, köpek ve arkadaşlarının keyifli maceralarını okumaktan daha iyi bir yol olabilir mi? Perili Otelde Tatil Sevimli Canavarlar Thomas Brezina, Can Çocuk Yay nlar, Çev: lknur Özdemir, 127 s. Max la ablası Dodo nun gittikleri yaz kampının yakınındaki bir perili otele yerleşen canavarlar, hem otelin sahibinin isteği üzerine otelde kalan konukları korkutma görevini üstleniler, hem de peşlerini bırakmayan canavar sirkinin sahibesi Karla Kapkaç dan kurtulmaya çalışırlar.