YIL 36 SAYI 432 ISSN 1300-1566 OCAK 2015. Ümit Ufku. Bilgisayar, Beyin ve Ruh 2. Abdülhamid in Demiryolu-Petrol Siyaseti Yüzdeki Sanat Devlet Ahlâkı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Bakan Güler, "Türkiye rüzgar enerjisinde AB ülkeleri arasında 1'inci, olacak" dedi

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

Orta Asya daki satranç hamleleri

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

Betül Erdoğan.

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Azrail in Bir Adama Bakması

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL

MALZEMELERİN GERİ KAZANIMI

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar,

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Cumhuriyet Halk Partisi

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR


OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Bu yazı sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır Herhangi bir medyada yayınlanması

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Herkes bir arayış içinde

TEMEİ, ESER II II II


MALZEMELERİN GERİ KAZANIMI

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

APADOKYA. Güzel atlar ülkesi

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Yakın n Gelecekte Enerji

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

DEMANS. ÿ Bu bir Demans (bunama hastalığı) olabilir mi? ÿ Demans tam olarak nedir? ÿ Alzheimer tipi Demans nasıl cerayan eder?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BAKA BULUŞMALARI -I-

15 Ekim 2014 Genel Merkez

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

Dunkirk'ün gerçek tarihi

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR


D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

Engin Erkiner: Orta Asya ve Kafkasya daki doğal gazı Avrupa ülkelerine taşıması beklenen Nabucco boru hattı projesiyle ilgili imzalar törenle atıldı.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

tellidetay.wordpress.com

Higgs bozonu nedir? Hasan AVCU

Serbest ticaret satrancı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

OYUNLAR TEORİSİNİN MADEN ARAMALARINA UYGULANMASI

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

KAYSERİ SANAYİ ODASI RUSYA ÜLKE RAPORU


EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Altın Ayarlı İslâmi Finans

Transkript:

YIL 36 SAYI 432 ISSN 1300-1566 Ümit Ufku Bilgisayar, Beyin ve Ruh 2. Abdülhamid in Demiryolu-Petrol Siyaseti Yüzdeki Sanat Devlet Ahlâkı Ulaşabilir misin bilemem, amma yolundasın, Bu hâlinle bizlerin fevkalâde verasındasın; O na dilbeste olmuş evliya macerasındasın, Ve Allah a vasıl olma yolunda fezadasın...

İmanlarımız ve ümitlerimizle dopdolu, irade ve azimlerimizle yay gibi gergin, hülyalarımızla yarınların yemyeşil yamaçlarına sarkmış, tatlı bir ruhî temâşânın çağrıştırdıklarını şuurlarımızın lisanına dökerek bir kere daha gelecek diyoruz. Mânâ ve ruhla mamur bir kökün; fil dişinden, sadeften, inciden, mercandan, billurdan inşa edilmiş bir geçmişin; sırmadan, şaldan, ipekten, atlastan, canfesten örül- 574432

müş bir kültürün üzerindeki sis bulutlarının aralandığını, sihirli bir dünyanın uzaktan gözlerimize, gönüllerimize büyüler çalıp geçtiğini âdeta müşâhede ediyor ve insiyaklarımız itibarıyla, tıpkı mızrabını yemiş bir bamteli gibi ruhlarımızda ürpertiler hâsıl edecek olan heyecanlı günlerin arefesinde bulunduğumuz velvelesini duyar gibi oluyoruz. Biraz realite, biraz da hayal, yürüyoruz yarı tekye, yarı mektep koridorlarında; yarı medrese, yarı kışla komplekslerinde; yarı his, yarı mantık yamaçlarında.. yürüyoruz ve gönlümüze göre geçmişgelecek zamanların şiirini, mûsıkîsini ve âhengini yaşıyoruz. Kalblerin yumuşayıp tamamen iyilik kesileceği, hislerin tıpkı deryalar gibi buhar buhar yükselip çiy noktasına ulaşacağı, gözlerin bulutlardan daha cömert hâle geleceği, toprağın hayatla köpürüp renkleneceği, yeryüzünün kuş yuvaları gibi huzur ve sevgiyle tüteceği, duyguların melekleşeceği ve insanların ruhanîlerle atbaşı hâle geleceği ümidiyle, yolda olmanın bütün icaplarına riayet ederek, inançlı ve pürneş e yürüyoruz hayatı bir kere daha duyabileceğimiz ufuklara. Zaten şimdilerde, geçmiş ve geleceğin birbiriyle kucaklaşacağı, hâlin, bu iki mübarek zaman dilimine dert dökeceği ve ütopyalara ilham kaynağı olacak mekânın o mutlu koyunda, bir zamanlar yitirdiğimiz Cennetlere ermenin sevinç neşideleri besteleniyor.. eşya, varoluş gayesinin hikmetlerini mırıldanıyor.. ay, güneş ve yıldızlar eski hatıraları hikâye ediyor.. öteler o mutlu günlere tebessümler yağdırıyor.. ve her yanda tasavvurlarımızı aşan şehrâyin hazırlıkları yaşanıyor. Görünüş ve ruh enginlikleri davranışlarından, sükût ve imanları beyanlarından daha üstün, zaman üstü tasavvurlarıyla sonsuza açılmış ruhların konup kalktığı bu iklim, bir muhalif rüzgâr esmez ve her şeyi harman gibi savurmazsa Allah a sığınalım esmesin ve savurmasın! bu zamanî ada, var olduğu günden beri insanoğlunun aradığı ada olacaktır; çevresindeki rıhtımları, limanları ve rampalarıyla insanları ebediyete taşıyan ada. Evet, şu anda bile çevremizdeki eşyayı, içinde var olup geliştiği tarihin bir parçası olarak kurcalayıversek, her şey nutka gelip konuşacak ve bize gelecek adına neler ve neler anlatacaklar. Evet biz, bize ait zamanı, üzerinde anahtarı kurulma bekleyen bir saate veya hareketsiz bir sarkaca benzetebiliriz. Durgun fakat potansiyel bir hareket kaynağı olan bu zaman üstü zaman, zembereğinin azıcık sıkışması veya sarkacın hareket ettirilmesiyle balans sağa sola gelip gitmeye başlayacak ve akrep-yelkovan start almış maratoncular gibi hemen harekete geçerek bize tâli lerimizin takvimini söyleyecektir. Hattâ denebilir ki, bize ait zaman şu anda dahi, geçmişe doğru köküyle bütünleşme, geleceğe doğru kendine yeni ufuklar arama hareketine geçti bile; hikmet buudlu, âheste, ritmik ve peşi Bizler O nun kapısında boynu tasmalı kapıkullarıyız O bizleri bu duygudan ayırmasın ; gayemiz de kendisini bize tanıtmasının vefa borcunu eda etmektir. Sığındığımız kapı, O nun her zaman, herkese açık olan kapısıdır. Kapının önündekilere el uzatıp onları içeri alacak ve gönülden-sırdan geçen bir uzun yolculuktan sonra her şeyi farklı görüp farklı duyacağımız vuslat koyuna ulaştıracak da yine O dur. 432 575

peşine baharlar vaad eden harekete.. tıpkı mûsıkîden derin bir eda, engin bir söyleyiş ve iç çekişlere benzeyen nağmeler gibi ses çıkaran bir harekete. Yürürüz gönül bağladığımıza O nun gösterdiği çizgide ve O na ulaşma gayreti içinde.. ümitlerimizle O na dayanarak; beklentilerimizi O nun lütuf bahçelerinden dererek. Her şeyi olduracak, her şeye erdirecek O ise ümitsizlik de ne demek? Gül bahçesinde dikenden bahsetmek ayıp olmaz mı? Bu hareketin temel dinamiği iman ve ümit, devamının teminatı da onun aklî, mantıkî ve hissî boşluklara meydan verilmeden peygamberâne bir hususiyet ve peygamberâne bir azimle sürdürülmesidir. Gerisi bizi alâkadar etmez; alâkadar ediyor gibi tavırlara girmek Rabbimize karşı sû-i edeptir. Zaten hâlihazırda olanları ve dünden bugüne hayatiyetlerini sürdüren dinamiklerin tasavvurlar üstü müessiriyetlerini düşünecek olursak, en küçük sebeplerin nelere vesile olduğunu ve en küçük gayretlerin ne büyük bedellerle mükâfatlandırıldığını görür, hayrete düşeriz. Düşünün ki, bize ait değerler, zamanın insafsız dişleri arasında onca çiğnenmesine ve zamanelerin kahr u tedmirine rağmen selâmetle gelip asrımızın sahiline ulaşabiliyor ve biz de kendi medeniyet unsurlarımız, kendi kültür elemanlarımız diye onları hemen alıp değerlendirebiliyoruz; hem de milletin duygu ve düşünce yamaçlarında serpilip geliştikleri çağlardaki tazelikleriyle alıp değerlendiriyoruz: Kimi, neyle semaa kalkmaya hazırlanan bir Mevlevî gibi, kimi halka-i zikirde konsantrasyonunu tamamlamış bir serzâkir gibi, kimi cihanın kapılarını açmaya zorlayan bir cihangir gibi, kimi de dünyaları aydınlatmaya namzet bir ilim, irfan meşalesi gibi... evet bir kere, hayallerimizde, o sihirli dünyaya fazla değil yarım adım atıversek, tarihî tevarüslerimiz bir bölümüyle bize İbn Haldun gibi konuşacak; diğer bir bölümüyle Evliya Çelebi gibi hikâyeler anlatacak; Bâkî gibi bizleri söz zirvelerinde dolaştıracak; Şeyh Galip gibi şiirleştirilen ruh ve mânâ ikliminden bizlere demet demet güller sunacak; Fuzûlî gibi gönüllerimizi şiirin girdaplarında seyahat ettirecek; Nedim gibi duygularımızı nazmın fevvârelerine bindirerek nefislerimize havailikler yaşatacak; Mevlâna gibi derinlik, Yunus gibi sadelik, Âkif gibi samimiyet, Yahya Kemal gibi şiir soluklayacak.. Osman, Orhan ve Hudâvendigâr gibi cihad ve gaza ruhundan nağmeler mırıldanacak; Fatih ve Yavuz gibi devletler muvazenesinde yerimizi almaya yürümenin âdâp ve erkânını öğretecek... hâsılı, çok sesli bir koro gibi bin senelik tarihimizin usârelerini getirip gönüllerimize boşaltacaktır. Bu ruh ve mânâ atmosferinde tabiatı düzene sokulmuş, şehirlerinin, kasabalarının, köylerinin mimarî durumu bir kere daha gözden geçirilmiş; fertleri, iman, aşk, vefa, ilim, sanat ve ahlâk gibi insanî değerlerle donatılmış bu dünyanın, yakın bir gelecek itibarıyla, samimiyetle çarpan şen gönüllerin durağı, gerçekleşmiş millî emellerin meşheri, en engin muhabbet ve aşkların ırmağı, sanat ve sanatseverliğin otağı, iltifatlarla göveren mârifetlerin ummanı, 576432

çiçeğinin sözünü yerine getiren meyvelerin bahçesi-bağı, beklentilerinde çevrelerini yanıltmayan hasbîlerin son durağı, yürekleri birbirine karşı sımsıcak atan eşlerin, babalarına karşı saygıyla iki büklüm evlâtların, evlâtlarına karşı şefkatle tir tir titreyen ebeveynin vatan-ı aslîsi, ikametgâhı, hiç olmazsa uğrağı hâline geleceğinde şüphe yok. Evet burası bir gün, herkesin birbirini kendi gönlüne göre tartıp, tanıyıp, davrandığı, ruhî-bedenî, dünyevî-uhrevî görüp gözettiği, nasihat ve morale ihtiyaç hissettiğinde birbirini hayırhahlıkla kucakladığı, yararlı sükûtları ve faydalı konuşmalarıyla birbirinin hissiyatına saygılı olduğu, şuurlu alâkaların, sımsıcak hüsnü niyetlerin ruhları coşturduğu üfül üfül insanlık esen öyle bir koy hâline gelecektir ki; orada yaşama bahtiyarlığına erenler, orayı, dünya ve Cennet ortası, her yanıyla bütün kirlerden arınmış, bütün sefaletlerden temizlenmiş; maddiyatı, mânevî ve ruhanî şeylerden; malzemesi, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve tasavvurların ulaşamadığı madde ötesinden sürekli ruhların uçuştuğu bir âlem olarak duyacak ve tâli lerine tebessümler yağdıracaklardır. Hiç şüphesiz böyle bir dünyada, tabiat daha ruhanî.. ovalarobalar daha bir uhrevî asudelik içinde.. yalnızlık aynı vuslat.. her şey birbirine karşı sımsıcak ve cana daha yakın.. hisler daha derin ve duyuşlar daha bir beka buudlu olacaktır; atkıları ve kanaviçesi ruh ve mânâdan alınan böyle bir dünyada ömürler daha rantabl yaşanır; aşk u şevk gönüllerde birer humma gibi duyulur; her şey inanmış insanların simaları gibi parıldar ve yer yer çevreyi saran karanlıklar gözlerin karası gibi ışığın en önemli rüknü hâline gelir. Böylesine içli, hülyalı ve şevkle tüten bir dünyayı, onun ruhundaki bir büyüyle, sanki içinde bulunduğumuz bu âlemde herhangi bir yere değil de, inançlarımızın enginliğinde duyduğumuz bir ülkeye, bir saadet ülkesine seyahat ediyor gibi yürürüz şevk u târâbla bütün bir yol boyu.. yürürüz gönül bağladığımıza O nun gösterdiği çizgide ve O na ulaşma gayreti içinde.. ümitlerimizle O na dayanarak; beklentilerimizi O nun lütuf bahçelerinden dererek. Her şeyi olduracak, her şeye erdirecek O ise ümitsizlik de ne demek? Gül bahçesinde dikenden bahsetmek ayıp olmaz mı? Tâvusun tüyleri arasına saksağan kuyruğu sokuşturmak da niye?. İmanlarımız ve ümitlerimizle dopdolu, irade ve azimlerimizle yay gibi gergin, hülyalarımızla yarınların yemyeşil yamaçlarına sarkmış, tatlı bir ruhî temâşânın çağrıştırdıklarını şuurlarımızın lisanına dökerek bir kere daha gelecek diyoruz. Bizler O nun kapısında boynu tasmalı kapıkullarıyız O bizleri bu duygudan ayırmasın ; gayemiz de kendisini bize tanıtmasının vefa borcunu eda etmektir. Sığındığımız kapı, O nun her zaman, herkese açık olan kapısıdır. Kapının önündekilere el uzatıp onları içeri alacak ve gönülden-sırdan geçen bir uzun yolculuktan sonra her şeyi farklı görüp farklı duyacağımız vuslat koyuna ulaştıracak da yine O dur. 432 577

{ } Öteden beri kitleleri, zeki, bilgili, büyük aksiyon adamı siyasîler idare etmişlerdir. Onları da -iyisi ve kötüsüyle- kendi içlerindeki akıllı ve görgülü insanlar. Bizim cihan hâkimiyetimiz de, böyle bir kadroya sahip olduğumuz dönemlere rastlar... Yerkürenin katmanlarında az bulunan, 17 elementin enteresan özellikleri mevcuttur. Ortaya çıkarmak zor olduğu için bunlara nadir element adı verilmiştir. Misal olarak dokunmatik ekranlarda parmaklarımızı dolaştırdığımızda aslında Prof. Dr. M. RAMAZANOĞLU indiyum kaplı yüzeylere temas etmekteyiz. Doç. Dr. Kadir CAN 578432

Su ve petrol savaşları, yerini element savaşlarına bırakır mı? Renkli televizyonlarda 50 yıldır hangi elementi kullanıyoruz? Çevre dostu ampullerde enerji tasarrufu için hangi madde kullanılıyor? Apollo uzay gemisiyle aya giden element hangisidir? Periyodik cetvel içinde yer alan elementlerin her birinin kendine has özellikleri mevcuttur. Kâinat kazanında pişirilip olgunlaştırıldıktan sonra hizmetimize sunulan bu maddelerden kimisi uranyum gibi radyoaktif ışıma yapabilirken, kimisi magnezyum gibi metal, kimisi de helyum gibi gaz özelliğindedir. Yerkürenin katmanlarında az bulunan, 17 elementin enteresan özellikleri mevcuttur. Ortaya çıkarmak zor olduğu için bunlara nadir element adı verilmiştir. Bilgisayar ekranına yansıyan bilgiler, erbiyum ihtiva eden optik kablolar vasıtasıyla bizlere ulaşıyor. Tablet bilgisayarların ışığı, fosforlu yuropiyumdan kaynaklanıyor. Dokunmatik ekranlarda parmaklarımızı dolaştırdığımızda aslında indiyum kaplı yüzeylere temas etmekteyiz. Kulaklıklar ile müzik dinlerken demir ihtiva eden mıknatıslara göre 10 kat daha güçlü neodimiyumlu mıknatısları kullanıyoruz. Daha bunlar gibi, nadir elementler, uzay teknolojisinden savunma sanayine cep telefonlarından LED aydınlatmasına kadar hayatımızın her safhasına girmiş bulunmaktadır. Belki isimlerini hiç duymadığımız ama onlarsız da yapamadığımız bu elementler, 2010 yılında Amerika Enerji Bakanlığı tarafından, kritik maddeler strateji belgesine konulmuştur. Bakanlık, 14 elementi temiz enerji teknolojileri bakımından özel öneme sahip ilân etmiş; altı tanesini kritik, dört adedini de kritiğe yakın öneme sahip diye kamuoyuna duyurmuştur. Periyodik tablonun atom numarası 57 ile 71 arasında lantanum ile başlayıp lutetiyum ile biten 15 element, lantanidler olarak anılır. Lâtince saklanmış demek olan lantanum, lantanitlerin ilk elementidir. Bunlara skandiyum ve yitriyum da eklenince, 17 elementten oluşan nadir elementler grubu oluşur. Ekranlarda dokunduğumuz elementler Periyodik cetvelde atom numarası 49 olan indiyum, periyodik cetvelde komşusu olan 50 atom numaralı kalay ile bir araya getirildiğinde, hem elektriği iletme hem de optik geçirgenlik özelliği kazanır. Optik geçirgenlik özelliği, plazma ekranlarda ve TV teknolojisinde aranan bir özelliktir. Cep telefonlarının dokunmatik ekranlarında indiyum önemli bir maddedir. Enteresan olarak, indiyum, 48 atom numaralı diğer komşusu kadmiyum ile birleşirse, optik geçirgenlik özelliğini kaybederek ışık toplama gibi bambaşka bir özelliğe bürünür. Işık toplama, solar hücre üretiminde kritik öneme sahiptir. İndiyumun iki komşusu ile olan bu münasebetleri, bilim insanlarına yeni ufuklar açmaktadır. Periyodik cetveldeki bilinen elementler araştırıldığında, bugün bilmediğimiz nice ilginç özelliklerinin yakın gelecekte gün yüzüne çıkarılması plânlanmaktadır. Enteresan olan, bu elementlerin, kâinatta binlerce yıldır var oldukları, ancak teknolojik gelişmelerle keşfedilmeleridir. Yaratıcı Kudret (celle celâluhu), ilerde bu teknolojilerin kullanılacağını Alîm ismiyle biliyor ki, enteresan özellikte bu madenleri yaratmış. Nadir elementlerin şu ân için bilinen dünya rezervi 110 milyon tondur. Nadir element talebinin % 95 ini Çin tedarik etmektedir. Ama Çin, dünya rezervlerinin % 35 ine sahiptir. Dünyanın yıllık nadir element ihtiyacı ise 50 bin ton civarındadır. Bu yüzden araştırmacılar, hem Çin in tekelini kırmak, hem de az olan rezervler sebebiyle yeni nadir element havzalarını araştırmaktadır. Çin, son yıllarda nadir element ihracatını kısarak Japonya ve Amerika ile politik tartışmalara girmiştir. Ekonomi dergileri hemen, Element savaşları kapıda mı? şeklinde konuyu kapaklarına taşımıştır. 2010 yılında Pasifik Okyanusu nda dünyaya uzun yıllar yetecek bir havza bulunduğunu açıklanmıştır. Sanayileşmiş ülkeler, az rezerv sebebi ile kullanılmış cihazlardan nadir elementleri geri elde etmeyi plânlıyor. 432 579

bu özelliği ile elektrikli motorlar ve diz üstü bilgisayarların daha hafif ve küçük olmasını sağlamaktadır. Neodimiyumun başka ilgi çekici vasfı ise, hard disklerde daha fazla bilgi depolanmasına yardımcı olmasıdır. Hard disk motorunun ince ayar kontrolünde de kullanılan neodimiyum, elektrikli araç ve rüzgâr türbünlerinde aranan bir elementtir. Yerkürenin katmanlarında az bulunan, 17 elementin enteresan özellikleri mevcuttur. Ortaya çıkarmak zor olduğu için bunlara nadir element adı verilmiştir. Misal olarak dokunmatik ekranlarda parmaklarımızı dolaştırdığımızda aslında indiyum kaplı yüzeylere temas etmekteyiz. Atom numarası 39, 63 ve 65 olan yitriyum, öropiyum ve terbiyum elementleri uzun yıllar bilinmektedir. Terbiyum ve yitriyum elementleri isimlerini İsveç in Ytterby kasabasından alır. Yitriyum, 1700 lü yılların sonunda keşfedilen ilk nadir elementtir. Öropiyum ihtiva eden plâstikler, lazer üretiminde kullanılmakla beraber öropiyum, asıl 50 yıldır televizyonlarımızda kırmızı renk veren element olarak kullanılmaktadır. Yitriyum, yardımcı bir rol üstlenir ve öropiyum elementinin kırmızı renk vermesine destek verir. Sarı-yeşil fosfor özelliğinden dolayı terbiyum oksit, televizyon tüplerindeki yeşil fosforu etkinleştirir. İki milyar dolarlık nadir element piyasasının en çok aranan elementlerinden biri olan terbiyumun en çevreci özelliği ise, lâmbalarda elektrik tüketimini % 80 lere kadar azaltabilmesidir. Bugün marketlerde A sınıfı ampul alırken bir bakıma terbiyum gibi nadir elementleri tercih ediyoruz. Beş milyar yıl önce dünyamızla birlikte yaratılıp yerküre katmanlarına serpiştirilen bu elementler olmasa idi, sebepler plânında belki de bugünkü birçok teknoloji olmayacaktı. Kur ân-ı Kerîm de demir mânâsına gelen Hadid Sûresi nde mealen; Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. buyrulur. Bu âyetle belki de insanların maden ve elementlere dikkati çekilerek, yer katmanlarını araştırması istenmektedir. Yeşilin simgesi, 60 atom numaralı neodimiyum, laser işaretleyicilerde yeşil ışık yayarken aynı zamanda elektrikli araçların motorlarındaki mıknatıslarda kullanılmaktadır. Çünkü neodimiyum; bor ve demirle birleştiğinde demir mıknatıslara göre 12 kat kadar daha güçlü olmaktadır. Ayrıca neodimiyum, Elementlerin birlikteliği 1886 yılında keşfedilen disprosyum, hiçbir zaman tabiatta serbest element olarak bulunamaz. Gadolinit gibi başka minerallerle bileşik hâldedir. Neodimiyum gibi manyetik özelliği ile tanınan disprosyum, terbiyum ve demirle karıştırıldığında terfenol D adında bir madde elde edilir. Terfenol D, emsalsiz bir şekilde manyetik alanda şekil değiştirebilme özelliğine sahiptir. Vanadyum ile birlikte ise, lazer yapımında kullanılan disprosyum, kadmiyum ile birlikte kızılötesi ışık kaynağıdırlar. Demir, bor ve neodimiyum mıknatıs alaşımları, 300 derecenin üzerinde manyetik özelliğini kaybetmektedir. Fakat, bu alaşıma % 5 oranında disprosyum katıldığında bu problem ortadan kalkmaktadır. Bu sebeple, elektrik türbünlerinde ve hard disk motorlarında bu mıknatıslar kullanılmaktadır. Disprosyum, ayrıca elektrikli motorlardaki mıknatısları % 90 hafifletmektedir. Disprosyum nikel karışımı dolgular, nükleer santrallerde soğutucu çubuk olarak kullanılmaktadır. Bunca özelliği ve ilmi bu cansız elementlerde görünce; insan hayretler içinde kalıyor. Ya bu elementler Harvard da fizik kimya doktorası yapmışlar diyeceğiz veyahut bunları yaratıp istifademize sunan Yüce Yaratıcı (celle celâluhu) karşısında aczimizi ifade edeceğiz. Atom ve elementleri yaratan Kudret, her şeyin farklı şekiller ve özelliklerde olmasını irade buyurmuştur. Atomların, partiküllerin içinde hep Yaratıcı nın (celle celâluhu) kurduğu program vardır. Yoksa biz nerden bilecektik bütün bunları? İki milyar dolarlık nadir element piyasasının en çok aranan elementlerinden biri olan terbiyumun en çevreci özelliği ise, lâmbalarda elektrik tüketimini % 80 lere kadar azaltabilmesidir. Bugün marketlerde A sınıfı ampul alırken bir bakıma terbiyum gibi nadir elementleri tercih ediyoruz. 580 432

Yeşilin simgesi, 60 atom numaralı neodimiyum, laser işaretleyicilerde yeşil ışık yayarken aynı zamanda elektrikli araçların motorlarındaki mıknatıslarda kullanılmaktadır. Camlardaki sarı renk, Ceres gezegeninden mi? Dell, 2006 yılında dört milyon adet dizüstü bilgisayarı, lityum pillerdeki aşırı ısınma sebebiyle oluşabilecek patlama tehlikesinden dolayı toplattırınca, gözler lantanum ve seryuma odaklanır. Çünkü bu iki elementte patlama tehlikesinin daha az olduğu düşünülmektedir. Elektrikli araçlarda ve tasarruflu ampullerde kullanılan lantanum ve seryum, telleryum ile birlikte kritiğe yakın elementler olarak sınıflandırılmıştır. Ceres gezegeninden adını alan seryum, camlardaki sarı renkten sorumlu elementtir. Cilalarda, seramiklerde ve petrol rafinerilerinde de seryum kullanılmaktadır. Telleryum ise diğer bazı elementler gibi doğrudan değil yan ürün olarak üretilir. Kadmiyum, çinko üretimi, tellurium ise bakır üretimi sırasında elde edilir. 2009 dan beri solar hücrelerde kadmiyum ile birlikte kullanılan telleryum, pahalı silikon panellerine göre daha ucuz bir elementtir. Uzay roketlerinden ultrasona hayatımızdaki elementler Hafniyum, tantal, erbiyum ve teknesyum ise kritik bir sınıflandırmaya sokulmasa da önemli elementlerdendir. Hafniyum ve teknesyum nadir elementler grubundan olmasalar da, Amerika Enerji Bakanlığı tarafından kritik maddeler strateji belgesine eklenmişlerdir. Olağanüstü derecede ısınmaya ve aşınmaya dayanıklı olan hafniyum, uzay roketlerinde kullanılmaktadır. Çok tesirli bir elektrik yalıtım malzemesi olduğu için, elektronik transistörlerde hafniyum oksit, değerli bir maddedir. Transistörlerde yaygın olarak kullanılan silikon oksite göre, % 20 daha fazla hızlıdır. Silikon oksit kullanıldığında transistör boyu 65 nanometre civarında iken, hafnium oksitli transistörler 32 nanometredir. Bu % 50 lik azalma da kullandığımız cihazların daha küçük olmasını sağlar. İndiyum içeren dokunmatik ekranlar, lityum iyon pilli dizüstü bilgisayarlar ve hafniyum transistörlü cep telefonları, tablet bilgisayarlar, günümüzün teknoloji harikaları olarak anılıyor. Peki, bu elementler olmasa, bunları yapabilecek miydik? Hard disklerde tantal kullanılmasa bu kadar fazla hafıza kapasitesine ulaşabilir miydik? Tantal oksit gibi yüksek kaliteli elektrik yalıtım malzemesi olmasa idi, bilgisayarlarımızdaki elektrik kaçaklarından korunabilir miydik? 1937 yılında keşfedilen radyoaktif teknesyum, sun î üretilen ilk elementtir. Nükleer tıpta, teknesyum izotopu olan teknesyum 99 kullanılır. Uranyumdan elde edilen teknesyumun yarılanma süresi 211.000 yıl iken, teknesyum 99 izotopunun yarılanma süresi 6 saattir. Dünya çapındaki hastanelerde teknesyum kullanılarak yapılan röntgen, ultrason gibi nükleer tıbbî test sayısının yılda 30 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Hard disklerde tantal kullanılmasa bu kadar fazla hafıza kapasitesine ulaşabilir miydik? Tantal oksit gibi yüksek kaliteli elektrik yalıtım malzemesi olmasa idi, bilgisayarlarımızdaki elektrik kaçaklarından korunabilir miydik? Açıkça görülüyor ki, aslında bu elementler hiç de nadir sayılmazlar. Bu elementlerden sağlıktan teknolojiye kadar hayatımızın her yerinde istifade ediyoruz. Petrol bağımlılığı gibi ilerde maden ve element bağımlılığı olabilir mi acaba? Bunu zaman gösterecektir. Ya bu elementler, görevlerini îfa edip yerlerini başka madenlere bırakacaklar veya başka teknolojiler bu elementlerin kullanıldığı teknolojileri demode hâle getirecektir. Bütün bunlar rahmeti, merhameti sonsuz bir Yaratıcı nın (celle celâluhu), insanoğluna ihsanları değil midir? k.can@sizinti.com.tr 432 581

Devlet Ahlâkı Osman SÜZEN Devletin meşruiyeti ve sulhu temin etmesi, milletiyle aynı kaynaktan beslenmesine bağlıdır. Devlet milletiyle aynı kaynaktan beslenirse, doku uyuşmazlığı yaşanmaz. Devlet, milleti temsil eden, onun izzetinin bir şahs-ı mânevîsidir. Elbette ona rengini ve şeklini veren yöneticilerdir. Bunun için idare edenlerin yetiştirilmesi, seçilmesi ve beslenme kaynakları hayatî önem arz eder. Tarihimizin saadet asırlarını hazırlayıp yaşatan devlet adamlarının hayatları incelendiğinde, onların ilim, inanç ve ehliyet hususunda üstünlükleri görülecektir. Onlar idare ettikleri milletlerinin vasat (ortalama) hayatından kopmamış, istişareyi terk etmemiş, şöhret ve servet hastalığına yakalanmamışlardır. Kur ân ve Sünnet te, idarecilere tavsiye edilen yol ve çizilen istikamet, aynı zamanda bir devletin ahlâkını belirler. Sad Sûresi 26. âyette mealen; Ey Davut! Muhakkak ki biz, seni yeryüzünde bir halife kıldık; öyle ise insanlar arasında hak ile hükmet ve nefsinin arzularına uyma! Yoksa (bu) seni Allah ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah ın yolundan sapanlar yok mu, hesap gününü unuttuklarından dolayı onlar için (pek) şiddetli bir azap vardır. 1 buyrulmaktadır. Bu âyet, idarecinin hak ile hükmetmesini emreder. Bunun nasıl olacağını Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadîsiyle açığa kavuşturur: Hükümlerinde adaleti esas alan, aile 582432

Yusuf Has Hacip, Kutatgu Bilig de Odgırmış a şunları söyletir: Ey hükümdar, az ye, çok ibadet et; bütün faziletleri bil, fakat az konuş. Dedikoducu kimseyi kendine yakın tutma; iftiracıyı kendinden uzaklaştır, ondan sakın. Aç gözlü kişiye memlekette makam verme; onun memleket düzenini bozacağından hiç şüphe etme. fertlerinin ve sorumlulukları uhdesine tevdi edilmiş insanların hukukunu gözeten âdil kişiler, Allah nezdinde nurdan kürsüler üzerine kurulacaklardır. (Âhiret te elde edecekleri derece çok yüksek olacaktır). 2 Devleti idare edenlerin yardımcı ve danışmanlarının ne derece önemli olduğunu; Allah bir devlet başkanı hakkında, hayır murat ettiğinde, ona unuttuğunu hatırlatan ve hatırladığını yapmaya yardım eden sâdık bir yaver (müsteşar) verir. Eğer Allah onun hakkında hayır murat etmezse, ona unuttuğunu hatırlatmayan, hatırladığını da yapmaya yardımcı olmayan suiistimalci bir yaver verir. mealindeki hadîs beyan etmektedir. Beş yaşından itibaren Efendimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) yanından ayrılmayan, ona kâtiplik ve vahiy kâtipliği yapan, Hudeybiye Anlaşması nı yazan, Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer e (ra) danışmanlık, müftülük ve kadılık yapan, halifeliği döneminde âdil bir yönetim sergileyen Hz. Ali nin (ra) mesajları, devlet adamlarına tavsiyeleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların içinde Mısır a vali atadığı Malik bin Eşter e (ra) gönderdiği emirname yöneticilere rehber olacak bir vesikadır. Günümüzde de önemini muhafaza eden bu tavsiye ve mesajlar, yönetim esaslarını ortaya koymakta, bir devlet adamı profili çizmektedir. Hz. Ali (ra) şunları söyler: Hâkimiyet bendedir, hükmederim itaat ederler, deme. Çünkü böyle bir davranış, kalbi bozar, dini zayıflatır, fesada uğratır. Şayet yetkilerinden dolayı içinde ufak da olsa bir kibir meydana gelirse, derhal Allah ın (celle celâluhu) yüce kudretiyle hükmettiği kâinata bak. Allah (celle celâluhu) muazzam ve muhteşem bir şekilde nelere kadirken, senin kendini idare edecek kadar bir kuvvete sahip olmadığının farkına var. 3 Hz. Ali (ra), idare ettiği milletten kopup uzaklaşmaması, kibir ve mağruriyetin öldürücü tuzağına düşmemesi için idarecilere şu ikazı yapar: İhtiyaç sahipleriyle görüşmek için kendine özel zamanlar belirle. Bu zamanlarda Allah (celle celâluhu rızasına uygun güzel bir tevazu ile onları dinle. Yanında askerlerini, yardımcılarını, muhafızlarını, memurlarını bulundurma ki dertlerini çekinmeden söyleyebilsinler. Hz. Peygamber in (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini birkaç defa işittim: Zayıfın hakkı kuvvetliden kolayca alınamayan bir toplum hiçbir zaman düzelmez ve rahata ermez. Hz. Ali (ra), idarecilerin uzun süre halktan uzak kalmasının, yanlış kanaatlerin ortaya çıkmasına sebep olacağını belirterek, araya perde çekmenin, per- 432 583

Kınalızade Ali Efendi, idarecilerin; devlet hastalığına, servet hastalığına, şehvet hastalığına karşı çok dikkatli olmalarını söyler. Hükümdar ve hâkimler, hakkın dağıtımında, adalete ve seviyeye göre hareket etmekle mükelleftirler. Mevki ve mertebelerin tevziinde adaletsizlik etmek, zulüm ve haksızlıktır. denin arkasında ne olup bittiğinin görülmemesine sebep olacağını söyler: Böylece valinin gözünde büyük şeyler küçülür, küçük şeyler büyür, güzel çirkinleşir, çirkin güzelleşir; hak ile bâtıl birbirine karışır. Hz. Ali (ra), bir idarecinin öldürücü darbeyi yakınlarından alacağını söyler ve şu ihtarı yapar: Sakın yakınlarına ve akrabalarına devlet arazisinden pay verme! Bir arazi veya ırmak tekelleşirse, o araziyi veya ırmağı elinde bulunduran kişi halka zulmeder. Kendi sıkıntısını azaltıp, halkın sıkıntısını artırır. Böylece işin tadını onlar çıkarırken, dünyada ve Âhiret te sıkıntısını sen çekmiş, utancını sen yaşamış olursun. Yakınlarından biri bir suç işlerse, sana ne kadar zor gelirse gelsin, cezasını eksiksiz bir şekilde ver. Devlet yönetiminde, idarecilere adalet, muamelât ve ahlâkî hususlarda tarihimizden süzüle gelen tecrübeleri aktaran başka kaynaklarımız da vardır. Bunlardan biri de Yusuf Has Hacib in Kutatgu Bilig adlı eseridir. Kut Türkçede saadet, devlet demektir. Kutatgu Bilig; mutluluk, devlet olma veya devlet idaresi bilgisi mânâsına gelir. Kitap her iki dünya mutluluğunun nasıl elde edileceğine dâir bilgiler verir. Kitapta hükümdar, vezir, vezirin oğlu ve onun akrabası olmak üzere dört kişi konuşturulur. Hükümdar, adaleti; vezir, saadeti; vezirin oğlu, aklı; onun akrabası, akibeti (hayatın sonunu) temsil eder. Kutatgu Bilig de bu dört şahsiyet arasında birçok diyalog yaşanır. Başta hükümdarla karşılaşan vezir, ona devlet ve iktidarla alâkalı, bir kahramanın ağzından: Yoktan var olan her şey tekrar yok olacaktır; yaratan Allah (celle celâluhu), ne isterse onu yapar. Bu saadete güvenme, geldiği gibi gider; bu devlete inanma, verdiği gibi alır. Ey kuzum, bu ikbal ne güzel şey olurdu, eğer devlet dönek olmasaydı. ihtarını yapar. Yusuf Has Hacip, devletin başındakilerin özelliklerini ve etrafındakilere tesirini şöyle tarif eder: Alçak gönüllü insan uzun süre saygın kalır; haşin (kaba, sert) ve kibirli insanlar büyüklüğe ulaşamazlar. Dikkat et, beyler kendileri kötü olmadıkça, kötü kimseleri yanlarına yaklaştırmazlar. Yürüyen, uçan her şeye bak; herkes kendi dengini, kendisine eş ve akran seçer. 4 Yusuf Has Hacip, kalabalıklardan el etek çekmiş, kendini ibadete adamış zâhid biri olan Odgırmış ı hükümdar Kün-Toğdı nın huzuruna çıkarır. Kün- Toğdı nın isteği üzerine Odgırmış tavsiyelerini cesurca sıralar: Ey hükümdar, az ye, çok ibadet et; bütün faziletleri bil, fakat az konuş. Dedikoducu kimseyi kendine yakın tutma; iftiracıyı kendinden uzaklaştır, ondan sakın. Aç gözlü kişiye memlekette makam verme; onun memleket düzenini bozacağından hiç şüphe etme. Millî devlet ahlâkı ile alâkalı en mühim kaynaklardan biri de, on altıncı asırda yaşamış Kınalızade Ali Efendi nin yazdığı Devlet ve Aile Ahlâkı dır. 5 İstanbul kadılığı da yapmış meşhur bir ahlâkçı olan Kınalızade, kitabında insan tabiatı üzerinde durmaktadır. Eserde ayrıca içtimaî hayatta ve devlet yönetiminde çok önemli usul ve esaslar işlenmektedir. Devleti yönetecek idarecilere -yaşanmış hâdiseler ve kazanılmış tecrübelerin rehberliğinde - tavsiyeler yapılmakta ve yakalanabilecekleri hastalıklar ihtar edilmektedir. Kınalızade, idarecilerin; devlet hastalığına, servet hastalığına, şehvet hastalığına karşı çok dikkatli olmalarını söylemektedir. Hükümdar ve hâkimler, hakkın dağıtımında, adalete ve seviyeye göre hareket etmekle mükelleftirler. Mevki ve mertebelerin tevziinde adaletsizlik etmek, zulüm ve haksızlıktır. Kendisi de haksız olanlara iltimas yapmamalıdır. Zîrâ haksızlara şefaat, hak sahiplerine kabalık; cahillere yardım, âlimlere ihanettir. İcra mevkiinde olanlarla onlara nüfuz edebilecek kimselerin hediye almaktan son derece sakınmaları gerekir. Hediye kabul edip, adaletle hüküm vermek ve herkese seviyesine göre eşit muamele etmek, her insan için mümkün olmayan bir durumdur. Hükümet edenlerle hakkı tevzii eden kimselerin aldığı hediye, tam rüşvettir. Sahih rivayete göre: Devlet adamlarının hediye kabul etmeleri hıyanettir, diyerek hediyenin haksız karar vermeye ve rüşvete dönüşerek çürütücü tesirine dikkat çekmektedir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, insanın mahiyeti üzerinde dururken, onu öncelikle bir fert olarak ele almakta, her bir insana irade ve hürriyet sahibi olarak ayrı bir ferdiyet verildiğinden, insanın bütün diğer varlıklardan farklı bir mahiyete sahip olduğunu düşünmektedir. Yani her bir insanın bir ferdiliği vardır. Bediüzzaman ın: Cumhuriyet ki adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. sözü, devletfert münasebetlerinin ideal hâlini özetlemektedir. 584432

Bediüzzaman: Hürriyet budur ki, kanun-u adalet ve tertipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun. sözleriyle insanın iman bağı ile Allah tan (celle celâluhu) aldığı cesaretle, başkasının -devletin- tahakküm ve istibdadı altına girmeyeceği gibi, Allah a (celle celâluhu) inancından gelen merhamet duygusunun tesiriyle başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmez demektedir. Bediüzzaman fert-devlet münasebetini ele alırken, Emeviler döneminde, iktidara öncelik veren uygulamaları eleştirir: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan; hükümetin selâmeti ve asayişin devamı için eşhas feda edilir 6 ve onların saltanatı unsuriyet ve milliyete istinat ettiği için, milliyetin gaddarane bir düsturu olan; Milletin selâmeti için her şey feda edilir. prensiblerinin gaddarane muamelelere zemin hazırladığını ifade eder. Günümüzde modern devletin kendini toplumun idaresinden, düzeninden, güvenliğinden sorumlu tutarak, kamu düzeninin ve faydasının gerekli görüldüğü durumlarda ferdin önceliğinin olmayacağı, böyle durumlarda ferdin hakkının sınırlanabileceği anlayışına karşı çıkan Bediüzzaman, bunun ferde karşı devletin muamelesinde adaletsizliğe sebep olabileceğini söyler. Adalet-i mahza (ferdin hakkını feda etmeyen tam adalet) ve adalet-i izafiye (cemiyetin menfaati için ferdi feda eden adalet) kavramlarını açıklayarak, adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez diyerek, adalet-i mahzanın uygulanmasını tercih etmekte, dolayısıyla ferdin zulme uğramasının engellenmesini istemektedir: Adalet-i mahza-i Kur âniye; bir masumun hayatını ve kanını -hatta umum beşer için de olsa- heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. Bediüzzaman, insan hürriyetine verdiği bu değerle, asırlar ötesinden gelen İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın. mesajını bir daha hatırlatmakta; devleti yönetenlere, insan hürriyetinin hayatiyetini ve adaletin tesisini ihtar etmektedir. o.suzen@sizinti.com.tr Dipnotlar 1. Kur ân-ı Kerîm ve Karşılıklı Muhtasar Meali, Hayrat Neşriyat. 2. İmam Nevevi, Riyâzu s-salihin Muhtasarı, Işık Yayınları. 3. Mükerrem Mete, İlmin Kapısı İmam Ali den Yöneticilere, Semerkant Yayınları. 4. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig den Seçmeler, Karanfil Yayınları, 2006. 5. Kınalızade Ali Efendi, Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, 69. Kitap, Baskıya Hazırlayan: Ahmet Kahraman. 6. Bediüzzaman, Mektubat, Risalei Nur Külliyatı. Gönül gözüyle bakana bir cennet orası, Bir cennet ki âdeta dünya ukba arası; Dert ehline bir bîmarhâne-i âciledir, Şifa bulur orada her dertlinin yarası... 432 585

{ } İyi bir idareci ve siyasî için şu hususlar çok önemlidir: Hak düşüncesi, hukukun üstünlüğü, vazife şuuru, kaba ve ağır işlerde sorumluluk anlayışı, ince ve nazik işlerde de maharet ve ehliyet. BILGISAYAR, BEYIN RUH Prof. Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU Bilgisayar benzetmesiyle beyni, beyinde gerçekleştirilen bilgi-işlemin hız ve kapasitesini daha kolay anlayabileceğimize inanırız. Ünlü beyin cerrahı Gazi Yaşargil ise, buna katılmadığını söyler: Beyin, âdet üzere şimdi bilgisayara benzetiliyor. Bilgisayarlar beynin imkânlarının pek ufacık bir parçası bile olamaz. Dünyada 500 milyon telefon var deniyor. Beynimizde trilyon üzeri telefonlar işliyor. Nöronların nasıl işbirliği yaptıkları henüz bilinmiyor. 586432

Bugün beynin nasıl çalıştığıyla alâkalı bilinmeyen pek çok şey var. Bunların ne kadarı beyinle, ne kadarı görülmeyen tartılmayan başka bir insanî durumla ilgilidir? Bilgisayarlar karmaşık matematik ve mantık problemlerini kolayca çözecek, bilgi depolayacak, hatasız ve hızlı işlem yapacak şekilde üretilip programlanır. Ancak, duyguları, feraseti, önsezileri yoktur. Üretici ve kullanıcı hata yaparsa, bilgisayar da hata yapar. Bir bilgisayarda istenen yazı, şekil veya görüntü çok kısa sürede hafızaya alınabilir, sonra tekrar geri çağrılıp eksiksiz kullanılabilir. İstendiğinde tamamen veya kısmen hafızadan silinebilir. Bilgisayarlar insan ürünü olduğundan, hangi prensip ve kanunlarla bu işlemleri yapabildiğini biliriz. Beyindeki nöronların yapıları, nasıl davrandıkları ve bunlar arasındaki bilgi akışının mekanizması büyük ölçüde biliniyor. Fakat bu durum beyni bir bütün olarak anlamaya yetmiyor. Kanın üç katı yoğunluktaki idrarın böbreklerden nasıl çıktığı, istenmeyen veya fazla olan maddelerin hangi mekanizmalarla atıldığı da büyük ölçüde biliniyor. Diüretik (idrar söktürücü) ilâç vererek idrar artırılabilir. Beta-bloker (sempatik sistemi baskılayan) ilâç vererek kalb atım hızı, aspirin veya heparin (kan sulandırıcı) vererek kanın pıhtılaşması azaltılabilir. Fakat aynı durum beyin için asla söylenemez. Meselâ hafızaya kaydetme ve hatırlama işleminin nasıl gerçekleştiği bütün deneylere, teorilere, çalışmalara ve hipotezlere rağmen tam bilinemiyor. İnsan olarak, arkadaş, eş, patron veya müşteriyle bir problem yaşandığında bunu kafadan atmak için kaç saat, gün, hattâ hafta uğraşılır. Bilgisayarda ise, istenmeyen bilgi saniyesinde silinebilir. Bilgisayar bunlardan mutlu olur ve üzülür mü? İnsan beyni bilgisayar sistemine indirgenemeyecek özelliklere sahiptir. Bir çiçeğe bakınca rengi, kokusu, ahenkli ve sanatlı motifi insan ruhunu ayrı âlemlere götürüyor. Hüzünlü hâdiseler karşısında insan gözyaşlarını tutamıyor. Başka bir hâdiseyle de gülebiliyor. Bu açıdan, beyin ve onu bir makine olarak kullanan ruhun fonksiyonlarına vakıf olmak, onları anlamak gerçekten çok zor olsa gerek. Meselâ huzurlu olmak nasıl bir şey? Birçok insan büyük dünyevî zenginliklere sahip olsa da asla huzurlu olamıyor. Bu, parayla satın alınacak bir şey olsa, her şeylerini feda edebilirlerdi; ama olmuyor. İnsan beyni bilgisayar gibi olsaydı bir tuşla hafızayı boşaltabilir, format atabilir ve bizi mutsuz eden her şeyden ânında uzaklaşabilirdik. Dahası, mutluluk ve huzurla alâkalı bir yazılım yüklenir, olur biterdi. İnsanlar bunu başaramadıkları için, hakiki sığınağı da bilemeyince uyuşturucuya kaçıyorlar. Fakat zekâyıhafızayı artırmanın ilâcı yok. Ancak beslenmeyle Bilim insanları arasında, insanın duygu, düşünce ve davranışlarının zihin ve beynin sadece maddî taraflarıyla anlaşılamayacağı noktasında giderek bir mutabakat oluştuğu görülmektedir. 432 587

Beyindeki nöronların yapıları, nasıl davrandıkları ve bunlar arasındaki bilgi akışının mekanizması büyük ölçüde biliniyor. Fakat bu durum beyni bir bütün olarak anlamaya yetmiyor. veya davranışları ayarlamayla alâkalı genel bazı tavsiyelerde bulunabiliyoruz. Tıp dilinde anksiyete (kaygı, iç sıkıntısı) veya depresyon (hayata küsme) durumlarında verilen ilâçlar, genellikle beyindeki fonksiyonların tamamını köreltiyor. Âdeta beyin kişiye fazla geliyor da ilâçlarla devre dışı bırakmaya çalışıyoruz. Hekimler bunun ne mânâya geldiğini dikkatlice düşünse, ne kadar komik durumda ve aciz olduklarını anlarlar herhalde. Yıllardır beyin fonksiyonlarını anlamaya çalışan doktorlar şunu söylüyor: Beynimizde bilgilerin nasıl saklandığını/hatırlandığını, duygularımızın nasıl meydana geldiğini, davranışlarımızın nasıl şekillendiğini anlamaya ömrümüz yetmeyecek. Aynı durum sevmek, nefret etmek gibi fonksiyonlar için de söylenebilir. Meselâ evlâdınız birini seviyor. Siz ise o kişiyi uygun görmüyorsunuz. Fakat evlâdınızı asla vazgeçiremiyorsunuz. Beyin sadece maddeden ibaret olsaydı, o zaman bunun bir ilâcı olurdu. Televizyonun sesini artırıp azaltır veya kanal değiştirir gibi, sevgiyi artırıp azaltamayız. Hiçbir getirisi veya menfaati olmadığı hâlde bir takımı tutan kişi, ailesini, çoluk-çocuğunu feda edercesine ölümüne davranışlarda bulunuyor. Bunları maddeyle izah etmek asla mümkün değil. Bilim insanları arasında, insanın duygu, düşünce ve davranışlarının zihin ve beynin sadece maddî taraflarıyla anlaşılamayacağı noktasında giderek bir mutabakat oluştuğu görülmektedir. Son yıllarda, insanı anlamaya çalışan araştırmacılar üçlü yapıdan bahsetmektedir: beden (body), beyin (brain) ve ruh veya materyalist düşüncede olanlara göre zihin (mind). Bilim adamları bir makine olarak beden ve beynin nasıl çalıştığını belli ölçüde çözdüler. Ancak ruh veya zihnin ne olduğu ve nasıl çalıştığı konusunda öne sürülen görüşler tatmin edici olmaktan henüz uzak. Ruh, âlem-i emirden (sebepler üstü) gelen şuurlu bir varlık olup, maddî değildir. Atomdan bütün gök cisimlerine kadar gözle görülüp, elle tutulan, uzayda bir yer işgal eden, dolayısıyla ölçülebilen maddî varlıklar, bitkiler, hayvanlar ve insanlar maddî âlemi teşkil ederler. İnsan için bu âlemde esas olan, madde değil, mânâdır. Mânâyı kavrama ve yakalama mümkün olmadığı için, biz onun fonksiyonlarını görür ve ancak bunlarla âlem-i emiri anlamaya çalışırız. Aynı şekilde, itme, çekme ve yerçekimi gibi kanunların mevcudiyeti herkesçe kabul edilmekle birlikte, görülmeleri mümkün değildir. Bizim gördüğümüz, ancak bu kanunların madde âlemine akseden fonksiyonlarıdır. Ruh da Allah ın yarattığı, âlem-i emirden bir kanundur. Ancak, diğer kanunlarda şuur bulunmamasına karşılık, insan ruhu şuur sahibidir. Evet, beyin, hiçbir zaman kendini aşıp da, üstünde hükmünü sürdüren ruha, Senin mahiyetini bilemiyorum, öyleyse sen yoksun. gibi bir hezeyanla hitap edemez. Zîrâ beynin kendi üstündeki mükemmel gücü kavrayabilmesi için, elindeki o geçmez akçeleri, kifayetsiz sermayeyi, kıt, yetersiz materyali ve maddeyle sınırlı duyularını aşarak, bilkuvve kendinde mevcut olan bütün cihazları kullanması gerekir ki, ancak bu suretle, iç içe girift binlerce çember içinden ve gittikçe büyüyen daireler arasından geçip, ruh gibi sahilsiz bir denizin mahiyetini kavrama sınırına yanaşabilsin. Bu ise, yaratılmış şu madde âleminde mümkün değildir. o.arifagaoglu@sizinti.com.tr 588432

TARİHTE BU AY Hazırlayan: Dr. Mehmet Hâleoğlu tarihtebuay@sizinti.com.tr Edirne nin İşgali (22 0cak 1878) Osmanlı nın ikinci başşehri Edirne, Sultan 1. Murat Hüdavendigar döneminde fethedilmiştir (1361). Konum itibarıyla İstanbul u -dolayısıyla Anadolu yu- Avrupa ya bağlayan antik yol üzerinde bulunmaktadır. Edirne fethedildikten sonra, Osmanlı nın Balkan fütuhatının ana merkezi olmuştur. Ankara Savaşı nın akabinde, Osmanlı şehzadeleri arasında başlayan saltanat mücadelesinde, Edirne önemli bir rol oynamıştır. Anadolu, Timur kuvvetlerinin eline geçtiğinden, Osmanlı şehzadeleri Edirne ye hâkim olabilmek için büyük mücadelelere girişmişlerdir. Önce Emir Süleyman, sonra Musa Çelebi, bilâhare bu karışıklık dönemine son veren Çelebi Sultan Mehmed Edirne ye hâkim olmuştur. 2. Murad dönemi şehrin yeniden imar edildiği, birçok eserin inşa edildiği dönemdir. Bu arada Edirne de bulunan saray-ı âmire mükemmel hâle getirilmiştir. İstanbul un başşehir olmasıyla Edirne önemini biraz kaybetse de, yaşanan hâdiseler sebebiyle her zaman ikinci merkez olma özelliğini muhafaza etmiştir. 17. yüzyılda Edirne yeniden ön plâna çıkmıştır. Sultan 1. Ahmed den itibaren Osmanlı padişahlarının bazılarının -bilhassa Sultan 4. Mehmed in- genellikle Edirne-Filibe arasındaki bölgede avlandığı ve saltanat süresinin çoğunu burada geçirdiği bilinmektedir. 2. Viyana Kuşatması nın akabinde meydana gelen bozgun ve sonrasında yaşanan toprak kayıpları, Edirne için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Komutanlar seferlere Edirne den çıkarlar, otağ-ı hümâyun Edirne Ovası nda kurulurdu. Sefer mevsimi sonunda da genellikle münhezim Osmanlı kuvvetleri, kışı geçirmek üzere yeniden Edirne ye gelirdi. Sonraki dönemlerde de Edirne nin, dolayısıyla Osmanlı nın, makus kaderi devam etti. Yaşanan bütün olumsuz hâdiselere rağmen, fethinden itibaren Edirne düşman işgaline uğramamıştı. Yeniçeri Ocağı nın kaldırıldığı ve yerine güçlü bir ordunun tesis edilemediği bir dönemde patlak veren savaş, bütün dengeleri bozdu. 1828 29 Osmanlı-Rus Savaşı nda düşman kuvvetlerinin birdenbire başlayan harekâtına mukavemet gösterilememiş, şehir savunulmadan 22 Ağustos 1829 tarihinde Ruslara teslim edilmiştir. Avrupa devletlerinin araya girmesiyle bir anlaşma imzalanmış ve Rus kuvvetleri kısa bir süre sonra şehri terk etmiştir. Tarihimizde 93 Harbi olarak bilinen 1877 78 Osmanlı-Rus Savaşı nın ilk yıllarında, Osmanlı kuvvetleri hem doğu cephesi hem de Balkanlarda muhtelif başarılar kazanmışken, Plevne Müdafaası nın kaybedilmesi üzerine Edirne yine bir düşman işgali tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Tuna Şark Ordusu Komutanı Süleyman Paşa, Balkanlardaki Osmanlı kuvvetlerini Edirne de toplayarak yeni bir Plevne hattı oluşturmak istemiştir. Ancak bu fikir, şehrin zarar görmesi ihtimali ve uygulanabilirliği konusundaki şüpheler yüzünden uygun bulunmamıştır. Savaş esnasında Bulgarların mezalimine maruz kalan ve yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan Müslüman-Türk ahaliye Edirne ye göç etmeleri tavsiye olunmuştur. Bu dönemde, muhaceret esnasında yaşanan acılar, çekilen çileler ve milyonlara ulaşan insan kayıpları tarihimizin en acı sayfalarından biridir. Rus kuvvetlerinin ilerlemesi engellenememiş, Avrupa devletlerinin arabuluculuğu bir işe yaramamıştır. Neticede Ruslar, 22 Ocak 1878 tarihinde mukavemetle karşılaşmadan Edirne ye girmiştir. İkinci işgal, 13 Mart 1879 tarihine kadar sürmüştür. Şehrin birçok mahalli yağmalanmış ve harap olmuştur. Balkanlardaki hezimet sonrasında muhacir olarak Edirne ye sığınan insanlardan on binlercesi, işgal döneminde, gerek savaş şartları ve gerekse salgın hastalıklar yüzünden vefat etmiştir. Edirne nin işgaller dönemi bu hâdise ile bitmeyecek, Balkan Savaşlarından sonra hiç unutulmayacak yeni bir işgal acısı ile sarsılacaktır. m.haleoglu@sizinti.com.tr Ocakta Yaşanmış Bazı Hâdiseler 1 Ocak 630 Mekke nin Fethi, 9 Ocak 1792 Kırım ın Rusların Eline Geçmesi, 12 Ocak 1920 Misak-ı Millî nin Kabulü. 432 589

2. Abdülhamid in Siyaseti Murat DUMAN Osmanlı Devleti nin kritik bir zamanında tahta çıkan Sultan 2. Abdülhamid, devlet ve milletin bekâsı adına eğitim, haberleşme ve ulaşım sahalarına ehemmiyet vermişti. Onun bütün derdi, ülkeyi geri kalmışlıktan kurtarmak, sosyal ve iktisadî açılardan ülkenin modernleşmesine zemin hazırlamaktı. O dönemde, içine sürüklendiği zaaflardan dolayı Osmanlı, Batılı devletler tarafından hasta adam olarak vasıflandırılıyordu. Buna rağmen Sultan Abdülhamid, ümidini muhafaza ediyor, kalkınma faaliyetlerinin doğuracağı güçten ve Avrupalıların kendi aralarında yaşadıkları rekabetten istifade etmek suretiyle devletin toparlanacağına inanıyordu. Hicaz Demiryolu nun mühim duraklarından Maan İstasyonu. 590432

Demiryollarımız, ilk defa onun padişahlığı zamanında stratejik hedefler gözetilerek Balkanlardan Ortadoğu ya uzanan geniş bir coğrafyada inşâ edilmeye başlanmıştı. İngiltere, Fransa ve Rusya nın, Osmanlı nın denizlerde güçlenmesini istemedikleri bir dönemde, eldeki kısıtlı malî imkânlara rağmen, uzun vadeli demiryolu yatırımlarına öncelik vermek çok doğru bir tercihti. Cumhuriyet in ilk yıllarında dile getirilen memleketi demir ağlarla örme projesi, esasında Sultan Abdülhamid e aitti. O yılların büyük projeleriyle tecrübe kazanan demiryolu câmiası, Cumhuriyet devrinde de yeni hatların yapımını gerçekleştirdi. Abdülhamid Han ın hayata geçirmek istediği stratejik demiryolu projelerinin, onun petrol savaşında takip ettiği strateji ile de alâkası vardı. 19. yüzyılda Osmanlı nın Avrupa devletleri karşısında güç kaybetmesinin temel sebeplerinden birisi de, o tarihlerde sanayinin en önemli enerji hammaddesi olan demir ve kömürün topraklarında yeterince çıkmamasıydı. Petrol ilk defa 1850 lerin sonunda ABD de (Pennsylvania) sondajla çıkarılmış, dünyanın yeni ve yaygın enerji kaynağı olacağının ipuçlarını vermişti. Bilinen petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Osmanlı topraklarındaydı ve devlet, topraklarında keşfedilen petrolle ayağa kalkmak istiyordu. Büyük devletler ise, petrol yataklarını ele geçirip kendi aralarında bölüşmenin hesabını yapıyorlardı. Sultan Abdülhamid in en büyük endişesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya nın Osmanlı yı parçalamak için bir araya gelmesiydi. İhtimal dâhilindeki böyle bir ittifakı imkânsız hâle getirmek için, bu devletlerin kendi aralarındaki rekabeti kullanmak şarttı. Sultan işte bunun için, Bağdat Demiryolu Projesi nin imtiyazını Almanlara verdi. Ama bu projelerle memleket, öyle iddia edildiği gibi, Alman emperyalizmine peşkeş çekilmiyor, halk da devlet de demiryollarının inşasında maddî ve mânevî büyük fedakârlıklar gösteriyordu. Berlin den başlayan demiryolu, Balkanlar üzerinden İstanbul a, buradan da 1896 da Konya ya kadar ulaşmıştı ve adım adım ilerliyordu. Çok geçmeden bu hattın Hicaz a uzanan kısmında çalışmalar başlayacak ve üstelik bütünüyle yerli imkânlarla yapılacaktı. Demiryolunun Suriye ve Ürdün üzerinden Medine ye ulaşmasıyla, hem halkımız mübarek beldelere rahatça gidebilecek, hem de Hicaz ın muhafazası için asker ve malzeme sevkiyatı daha kolay yapılabilecekti. Demiryollarının gelişmesiyle ticarî faaliyetler de artmaya başlamıştı. Anadolu nun iç bölgelerinde yetiştirilen çeşitli mahsuller, İstanbul ve İzmir gibi, ticaretin canlı olduğu kıyı şehirlerine daha hızlı ve ucuz bir şekilde aktarılıyordu. Selanik-Manastır, İstanbul-Ankara-Konya-Ada- na-bağdat, Halep-Şam-Medine, Şam-Beyrut, Eskişehir-Kütahya, Yafa-Kudüs arasında işleyen demiryolları onun saltanat yıllarında inşâ edildi. O tarihlerde dünyada birçok ülkede bu kadar demiryolu yoktu. Öte yandan demiryollarına paralel döşenen telgraf ve telefon hatları sayesinde merkezî otoritenin de güçlendirilmesi hedefleniyordu. Bu durum bazı problemleri beraberinde getirdi. Meselâ Hicaz Demiryolu nun faaliyete girmesiyle hızlanan merkezîleştirme siyaseti, kendilerine devlet kurma sözü verilen bazı Arap kabilelerini ve onları kendi emelleri uğruna kullanan İngilizleri çok rahatsız etmişti. Abdülhamid, Osmanlı Devleti ne karşı yapılacak bir taarruzda askerî savunma stratejisini de demiryolları üzerine kurmuştu. Asker ve malzeme sevkinde demiryolları çok büyük bir avantaj sağlayacaktı. O, elbette ki denizciliğe karşı değildi. Devletin güçlü bir donanmaya ve modern savaş gemilerine sahip olmasını çok istiyordu. Fakat o yıllarda bir dretnot alınabilecek parayla, birkaç yüz kilometrelik demiryolu hattı kurulabiliyordu. Amcası Sultan Abdülaziz gibi, 15 20 yıl sonra ciddi para akıtmayınca ıskartaya çıkacak büyük gemiler almak yerine, farklı bir yol takip etti. Harp gücünü kaybeden ve 93 Harbi sonrasında devlet ağır bir tazminat ödemek zorunda kaldığı için, bakım masrafları pahalıya mâlolan manevra kabiliyeti düşük gemileri Haliç e çektirdi. Böylece İngiliz ve Fransızlarla Akdeniz de boy ölçüşmeye niyetinin olmadığını göstermiş oldu. Esasen bu da onun bir siyasetiydi. 93 Harbi ne katılan ağır tonajlı Osmanlı Abdülhamid Han ın hayata geçirmek istediği stratejik demiryolu projelerinin, onun petrol savaşında takip ettiği strateji ile de alâkası vardı. 432 591

1340 senesine kadar yapılan Osmanlı Anadolu demiryolları... Haritada İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi merkezler arasında kurulan demiryolu ağı gösterilmektedir. Takip ettiği dâhiyane siyaset sonrasında, Ortadoğu daki dengeleri değiştiren ve enerji savaşında güçlü bir aktör olmaya başlayan Sultan Abdülhamid, Batılı devletlerin en büyük hedefi hâline geldi. gemilerinin hemen hepsinde İngiliz çarkçıbaşıları vardı. Bunları değiştirmek bile iki ülke arasında ciddi problem oluyordu. Donanmanın bir de bu problemi vardı. O, böyle bir yapıya sahip donanma yerine, Avrupa da yapılan yeni tip kruvazörler ve zırhlılarla donanmayı güçlendirmeye çalıştı. Belki sayı itibariyle küçük ama manevra ve ateş kabiliyeti yüksek bir donanma kurmak istiyordu. Sultan Abdülhamid in bütün bu faaliyetleri, devleti ayağa kaldırma projesinin bir parçasını teşkil ediyordu. İngilizlerin, Bağdat a kadar ulaşan demiryolu hattının Basra ya uzatılmasını savaş sebebi sayacaklarını açıklamaları, duydukları endişenin bir neticesiydi. Gerçekten de bütün Müslüman âlemi için moral kaynağı olan Hicaz ve Bağdat Demiryolu projeleri birlikte düşünüldüğünde ortaya müthiş bir tablo çıkıyordu. Bunlara yapılacak ilâve hatlarla Anadolu, bir yandan Erzurum ve Sarıkamış üzerinden Kafkaslara, bir yandan da İran üzerinden Afganistan ve Hindistan a bağlanacaktı. Avrupa dan Ortadoğu daki enerji kaynaklarına ve oradan Hindistan a uzanan bu hat tamamlandığında, Almanların 7-B Projesi hayata geçecek, Berlin den hareket eden trenler Budapeşte, Belgrat, Bosphorus (İstanbul), Bağdat ve Basra üzerinden Hindistan ın Bombay şehrine ulaşacaktı. Yirminci asrın başlarında böyle büyük bir projenin hayata geçmesi, dünyadaki siyasî, iktisadî ve askerî dengeleri bütünüyle değiştirecek mahiyetteydi. İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, Osmanlı nın âdeta yeniden dirilişine vesile olacak bu muazzam hamleleri engellemeye çalışıyorlardı. İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan ı içine alan geniş bir coğrafyada yaşanan petrol savaşında, Musul petrol sahasından geçen Bağdat Demiryolu Hattı kilit rol üstlenmiş, Musul çevresi, eski eser aramak ve kazı yapmak bahanesiyle bölgeye giden ama akılları-fikirleri petrolde olan İngiliz ve Alman kazı heyetleriyle dolmaya başlamıştı. Sultan Abdülhamid, bu heyetlerin çalışmalarını da takip ettiriyordu. Yaverlerinden Selahattin Bey i, bir başka isim ve görevle oraya göndererek kazıları yerinde takip etmesini istemiş ve onun gönderdiği raporlar, endişelerinde ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Alman ve İngiliz heyetleri, kazı sahası olarak belirledikleri yerlerde kuyular açıp sondaj yapıyorlardı. Petrolün kokusunu alan Musul a koşuyordu. Alman Kayzeri Wilhelm in Sultan Abdülhamid ile şahsî dostluk kurmasının altında yatan sebeplerden biri de buydu. Takip ettiği dâhiyane siyaset sonrasında, Ortadoğu daki dengeleri değiştiren ve enerji savaşında güçlü bir aktör olmaya başlayan Sultan Abdülhamid, Batılı devletlerin en büyük hedefi hâline geldi. İstanbul ile Medine arasında düzenli tren seferlerinin başladığı 1908 yılında İran ın Mescid-î Süleyman bölgesinde dünyanın o tarihe kadar gördüğü en zengin petrol yatakları bulundu. Ortadoğu da yeni petrol sahaları bulundukça, Osmanlı sultanının etrafındaki çember daralıyor, Avrupa basınında aleyhinde çıkan yayın- 592432