KİTAP İNCELEMESİ NIHAT ÇELIK 100 DÜNYA ADASI: AVRASYA JEOPOLITIĞI VE BATI NIN KADERI NIHAT ÇELIK Kadir Has Üniversitesi
Avrasya daki güçler ile Batı rejimleri arasında, amacı Avrasya nın nispeten el değmemiş enerji ve maden kaynaklarını denetim altına almayı amaçlayan ilan edilmemiş bir savaş çoktan beridir sürmektedir. AVRASYA YA MÜDÂHIL OLUP OLMAYACAĞI YA DA BUNU NASIL YAPACAĞI, BATI NIN VARLIĞINI SÜRDÜRMESIYLE ILGILI BIR SORUDUR. Dünya Adası (The World Island), Batı daki karar alıcıların, politikacıların, akademisyenlerin ve kamuoyunun, Avrasya ya dair ilgilerini arttırmayı ve Batı daki demokratik rejimlerin varlıklarını sürdürebilmek için Avrasya daki otokratik rejimlerle, yani yazarın ifadesiyle İntikamcı Ayı (Rusya) ve Yükselen Ejder (Çin) ile girecekleri mücadelede, Avrasya nın jeopolitik öneminin altını çizmeyi amaçlamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin aşırı iyimserlik ortamında kabul gören Tarihin Sonu ya da Jeopolitiğin Sonu gibi tezlerin tam aksine; yazar, gayet gerçekçi ve açık bir dil kullanarak, Batı ülkelerinin Avrasya daki girişimlerinin başarısızlığa uğramasının demokrasi ve özgürlüğün geleceği açısından doğuracağı olumsuz sonuçlar hakkında kesin uyarılarda bulunmaktadır. Yazara göre, Avrasya daki güçler ile Batı rejimleri arasında, amacı Avrasya nın nispeten el değmemiş enerji ve maden kaynaklarını denetim altına almayı amaçlayan ilan edilmemiş bir savaş çoktan beridir sürmektedir ve Batı rejimlerinin kaderi, Avrasya kıtasında atacakları ya da atmayacakları adımlar tarafından belirlenecektir. Rusya ve Çin, Avrasya da yer alan daha küçük devletler üzerinde tahakküm kurarak nüfuz alanları oluşturmaya çalışmaktadır ve bundaki amaçları da bölgeden Batı etkisini tümüyle ortadan kaldırmaktır. Ancak bu mücadelenin doğası, Soğuk Savaş dönemindeki Süper Güçler arası rekabetten farklıdır. Askeri güçten veya bu gücün kullanılma ihtimaline dayanan tehditlerden ziyade, ekonomik araçlar ve siyasi manevralar bu mücadelede öne çıkan araçlardır. Jeopolitik Teoriler in revaç gördüğü döneme bir geri dönüşün işaretlerini veren kitapta; yazar öncelikle yirminci yüzyılda etkili olan Alfred T. Mahan ın Deniz Gücü Teorisi, Sir Halford Mackinder in Kalpgâh (Heartland) Teorisi, Nicholas J. Spykman in Kenar Kuşak (Rimland) Teorisi, Josef Pilsudski nin Promethecilik (Prometheism) İki Deniz Arası (Intermarum) Konsepti ve George Kennan ın Çevreleme Teorisi gibi teori ve doktrinleri, tarihi bir perspektiften dikkatli bir şekilde incelemektedir. Ancak Petersen bununla da yetinmeyerek, bu önemli teorilerin ve doktrinlerin günümüzün teknolojik, siyasi, ekonomik, demografik ve askeri gelişmeleri ışığında önemini faydalı bir analize tâbi tutmaktadır. Tarihi gelişmelerle kanıtlanmış bu teorilerin öne sürdüğü jeopolitik ilkeleri ve fikirleri bir araya getirmek suretiyle, Avrupa-Atlantik Konse- 101 HAZAR RAPORU, YAZ 2013
NIHAT ÇELIK 102 yi ndeki karar alıcılara ve onların Avrasya daki müttefiklerine somut siyasi tavsiyeler sunmaktadır. Yazarın bakış açısını büyük ölçüde şekillendiren en önemli teori, Sir Halford Mackinder in Kalpgâh (Heartland) Teorisi dir. Yazar, strateji oluştururken coğrafyayı sabit bir veri olarak kabul etmektedir. Coğrafyanın aksine; nüfus, üretim, askeri güç gibi faktörler zaman içinde değişebilmektedir, bu yüzden söz konusu faktörler değişken veriler olarak kabul edilmektedir. Avrasya tarihini yakından inceleyen Mackinder in ulaştığı sonuca göre, tarih boyunca Hunlar dan başlamak üzere Avrasya da doğudan batıya yönelen işgal girişimleri daima başarılı olurken, batıdan doğuya yönelen işgal girişimleri Büyük İskender, Napoleon BU ORTAMDA, ÇIN IN GELIŞMEKTE OLAN ÜLKELER IÇIN ALTERNATIF BIR EKONOMIK GEÇIM KAYNAĞI HALINE GELMESI RISKI BULUNMAKTADIR. Bonaparte ve Adolf Hitler örneklerinin gösterdiği üzere başarısız olmaktadır. Bu başarısızlığın esas sebebi, coğrafyada yatmaktadır: Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki kıstaktan itibaren başlayan ve doğuda Pasifik Okyanusu kıyılarına kadar ulaşan Pivot Alan veya Kalpgâh (Heartland), dünya üzerindeki en büyük doğal kale niteliğine sahiptir. Kuzeyde gemilerin seyrüseferini engelleyen Kuzey Buz Denizi ile çevrili olan Kalpgâh, diğer taraflardan da çöller ve aşılması zor dağ sıraları ile çevrilidir. Dünya üzerindeki önemli suyollarını, geçitleri ve deniz üslerinin denetimini elinde tutan bir deniz gücünün uluslararası nüfuza sahip olabileceğini iddia eden Amiral Alfred Mahan ın Deniz Hâkimiyet Teorisi nin aksine, Mackinder; deniz güçleri tarafından ulaşılması mümkün olmayan Heartland i elinde tutan bir kara gücünün, Dünya Adası nı (Asya, Avrupa ve Afrika nın birleşiminden meydana gelen, birbirine bağlı okyanuslarla çevrili mega kıta Eski Dünya yı) ele geçirmek suretiyle okyanusları denetimi altına alacağını öne sürmüştür. Bu görüşe dayanan Mackinder, ünlü sözünü söylemiştir: Doğu Avrupa ya hükmeden aynı zamanda Kalpgâh a da hükmeder; Kalpgâh a hükmeden aynı zamanda Dünya Adası na da hükmeder ve Dünya Adası na hükmeden Dünya ya hükmeder. Mackinder tarafından geliştirilen bu teori, daha sonra Karl Haushofer in Yaşam Alanı (Lebensraum) Tezi nin ve Nazi Almanyası nın politik düşüncelerinin temellerini oluşturarak, sonraki yıllarda görülen tarihsel gelişmelerle desteklenmiştir. Aynı şekilde, Sovyetler Birliği ni Mackinder in İç Hilal i (Inner Crescent) ya da Nicholas Spykman ın Rimland i (Kenar Kuşak) dışında tutarak durdurmayı hedefleyen George Kennan ın Çevreleme Doktrini de, Mackinder in attığı sağlam temeller üzerine kurulmuştur. Fakat yazara göre günümüzün daha büyük tehditleri karşısında, Kennan ın Çevreleme Doktrini yeterli olmaktan uzaktır. Çevreleme Doktrini mevcut durumda Batının konumunu sürdürmesi için uygulanması zorunlu asgari standartları içermektedir. Bu sebeple Petersen, I. Dünya Savaşı sonrasında Polonya nın Devlet Başkanı Joseph Pilsudski tarafından geliştirilen ve iki savaş arası dönemde Rusya yı dengeleyebilmek için Baltık Denizi nden Karadeniz e kadar uzanan sahada,
yani Polonya dan Azerbaycan a kadar olan sahada yer alan devletlerin bir konfederasyon kurulmasını öngören Promethecilik (Prometheism) ve İki Deniz Arası (Intermarum) konseptlerini gündeme getirmektedir. Yazar; Avrasya da Rusya ve Çin hakimiyetinde olan Ortak Güvenlik Antlaşması Teşkilatı (Collective Security Treaty Organization) ve Şangay İşbirliği Teşkilatı (Shanghai Cooperation Organization) gibi bölgesel kuruluşlar, enerji ve ulaşım projeleri ve silahlanma projeleri gibi farklı konulara temas ederek, Avrasya nın mevcut durumu hakkında kapsamlı bir resim sunmaktadır. Yazara göre, 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı, Avrasya nın yakın tarihinde çok önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Çünkü bu savaş bölgedeki tüm siyasi hesapları değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda Avrasya da yer alan ve demokrasi, özgürlük ve serbest-pazar ekonomisi gibi evrensel değerleri destekleyen Batı odaklı ülkelere yönelik açık bir mesaj da içermiştir. Her ne kadar ikili ilişkilerinde bazı sorunlar yaşasalar da ORTAYA ÇIKAN GERÇEKLIK ŞUDUR KI, UKRAYNA, BATI EN- TEGRASYONUNUN AVRASYA DA DEVAM ETMESI IÇIN PEK FAZLA GEREKLI DEĞILDIR. ve bölgeye yönelik farklı hedefleri olsa da Çin ve Rusya, bölgedeki Batı nüfuzunu kırmak için birlikte hareket etmektedir. Bu amaç; ortak tatbikatlar düzenleyerek ve Birleşmiş Milletler den bölgesel barışı koruma görevleri için yetki isteyerek Ortak Güvenlik Antlaşması Teşkilatı nı adeta Avrasya nın NATO su haline getirme girişimlerinden de anlaşılabilir. Kuşkusuz bu mücadelenin arkasında zengin enerji kaynaklarını ve bu kaynakların dünyaya aktarılmasında kullanılacak transit koridorları denetim altına alma amacı yatmaktadır. Rusya her ne kadar enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke olsa da, bölgedeki diğer ülkelerin kaynakları ve geleceğin enerji projeleri üzerinde söz hakkı elde ederek bölgesel bir enerji tekeli haline gelmeyi ve bu tekeli bir siyasi araç olarak kullanmayı amaçlamaktadır. 103 HAZAR RAPORU, YAZ 2013 Yüksek büyüme hızını orta ve uzun vadede sürdürmek isteyen Çin ise, enerji ve diğer doğal kaynaklar bakımından bir güvensizlik içinde olduğundan, Rusya ile işbirliği yaparak, yazarın ifadesiyle, Avrasya ülkelerinin yağmalanmasına katılmaktadır. Çin, yürütmekte olduğu kapsamlı deniz donanması ile silanlanma projesinden de anlaşılacağı üzere, ulaştığı zenginliği askeri güce ve askeri kapasiteye dönüştürmektedir. Bu değerlendirmelerden sonra yazar, Rusya ve
NIHAT ÇELIK 104 21. YÜZYIL AVRASYA JEOPOLITIK STRATEJISI, AVRASYA DA GEÇMIŞTE HIÇ OLMADIĞI KADAR YÜKSEK ORANDA BATI VARLIĞINI SAVUNMAKTADIR. Çin arasında yer alan Avrasya ülkelerini, nüfus, ekonomi, siyasi yönelim gibi alanlarda sayısal veriler ışığında değerlendirerek, her ülkenin zayıf ve güçlü yanlarını -incelemektedir. Yazar, daha sonra kitabının esas konusunu teşkil eden 21. Yüzyıl Avrasya Jeopolitik Stratejisi ni ortaya koymaktadır. Bu noktada, yukarıda ele alınan jeopolitik teorileri bazen aynen kullanarak, bazen ise mevcut siyasi ve ekonomik gelişmeler doğrultusunda güncelleyerek stratejisinin temeline oturtmaktadır. Bu strateji kapsamında karar-alıcılara, ancak ve ancak bölgede kararlılık ve uzun vadeli bağlılık ile başarıya ulaşabilecek bir reçete sunmayı hedeflemektedir. Üç kollu bir politika önermektedir: Bağımsızlık, Entegrasyon ve Kurumlar. İlk aşamada, siyasi, ekonomik ve kültürel araçlar kullanılarak, Avrasya devletlerine daha fazla politika seçeneği sunarak Rusya ve Çin e bağımlılıkları azaltılmalıdır. İkinci olarak AB nin katılımı ve Kuzey Dağıtım Ağı (Northern Distribution Network) ve Modern İpek Yolu (Modern Silk Road) gibi ulaştırma projeleri yoluyla, Trans-Avrasya ticareti canlandırılmalıdır. Deniz yolu taşımacılığı ile karşılaştırıldığında, kara yoluyla yapılacak ticaret gerek fiyat gerekse süre bakımından daha avantajlıdır. Fakat bu noktada Avrasya ülkelerinde yürürlükte olan katı gümrük rejimleri; bölgeyi dünyaya bağlayacak, ticareti, kalkınmayı, istikrarı ve bölgesel entegrasyonu teşvik ederek Çin ve Rusya tekelinin kırılmasını sağlayacak ticaret yollarının gelişimini baltalamaktadır. Bu yüzden öncelikli olarak gümrük rejimleri ticareti kolaylaştıracak şekilde değiştirilme- Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Jintao
lidir. Ayrıca, bu ulaştırma altyapıları hayata geçirilirken büyük miktarda yatırıma ihtiyaç duyulacaktır ve ilk aşamalarda bu yatırımlara ABD tarafından destek verilmelidir. Üçüncü olarak, Avrasya ülkelerini doğrudan yabancı yatırımlar için cazip hale getirecek olan kurumsallaşma çabalarına destek verilmesinde ve iyi yönetişim ile hukukun üstünlüğü gibi küresel değerlerin geliştirilmesinde AB, NATO ve OSCE, Avrupa Konseyi gibi Batılı kurumlara önemli görevler düşmektedir. Fakat bu kurumların Avrasya daki girişimlerinde görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için, söz konusu kurumlarda bazı reformlar yapılmalı ve etkili mekanizmalar geliştirilmelidir. Yazar, Batılı ülkeler arasındaki uyuma büyük önem vermektedir. Yazara göre, eğer Avrupa-Atlantik topluluğundaki ülkeler, Almanya nın Nordstream Boru Hattı Projesi nde Rusya ile yaptığı gibi, tek başlarına hareket ederlerse, bu durum ancak Avrasya nın otokratik ve merkantilist güçlerinin elini kuvvetlendirecektir. Sonuç olarak, Alexandros Petersen in çalışması bir yandan Avrasya siyaseti hakkında kapsamlı bir resim sunmakta, güncel gelişmeleri ve trendleri değerlendirmekte, diğer yandan ise gelecek için belli senaryolar geliştirmekte ve politika önerileri getirmektedir. Bu bakımdan, Yeni Büyük Oyun un dinamiklerinin anlaşılabilmesi adına faydalı olacak bir eserdir. 105 HAZAR RAPORU, YAZ 2013