İKİ AYLIK SİYASİ / TEORİK GAZETE

Benzer belgeler
Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

SAVAŞ, GÖÇ VE SAĞLIK. 18 Mayıs 2015 İstanbul Şeyhmus GÖKALP

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

UIT-CI bildirisi: Kobane de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya!

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

KÜRDİSTAN STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ NAVENDA LȆKOLȊNȆN STRATEJȊK A KURDISTANȆ

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Devrim Öncesinde Yemen

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

frekans araştırma

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

NİSAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Teröre karşı mücadele cephesi!

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Fırat Kalkanı harekatı Başladı

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı Emma Goldman

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Cumhuriyet Halk Partisi

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : Tarih:

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : Tarih:

AKP HÜKÜMETİNİN 2014 İTİBARSIZLIK ENDEKSİ

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

PYD, PKK nin Suriye kolu olarak da biliniyor.

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Türkiye küçük Millet Meclisleri Ocak 2014 O.P. Raporu

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ

KASIM 2015 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

İsyanım. Suskunluğumda. Şiddetin. Başucumda ŞİDDET VERİLERİ

İşyeri Temsilcileri Rehberi

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

TÜRKİYE SİYASİ GÜNDEM ARAŞTIRMASI

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

HAZİRAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

IKBY-Irak Merkezi Hükümeti Çekişmesi ve Türkmenlerin Durumu

dünyanız evinizdir doğurganlığınız da milli göreviniz dir söylemlerinin daha çok duyulur hale gelmesi bir rastlantı değildir.

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu. (16 Haziran 2015)

Destek Personeli Eğitimleri

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TÜRKİYE NİN NABZI AĞUSTOS 2015 ERKEN SEÇİM ÖNCESİ SİYASAL DURUM DEĞERLENDİRMESİ

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

Araştırmanın Künyesi;

Transkript:

İKİ AYLIK SİYASİ / TEORİK GAZETE Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir dünya var! OCAK/ŞUBAT 2015/01 FİYATI 2 TL ISSN 1302-692X173

editörden - içindekiler Değerli okuyucu, 2015 yılının ilk sayısı ile tekrar birlikteyiz. Bu sayımızın başyazısını 2014 yılında yaşanan gelişmelerin değerlendirildiği kapsamlı bir makaleye ayırdık. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz. 17 Aralık 2013 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu adı altında kapsamlı bir operasyon başlatıldı. Bu operasyonun rüşvete ve yolsuzluğa karşı olmadığı, egemenlerin bir iktidar kavgası olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Operasyonlar kapsamında tutuklananlar teker teker aklandı ve açılan davalar düştü. Fakat kavga bitmedi, hala sert bir şekilde devam ediyor. Yolsuzluğa karşı mücadele olarak bizlere yutturulmaya çalışılan gelişmelerin perde arkasında neler olduğunu Yolsuzluk kapitalizmin yol arkadaşıdır adlı yazımızda bulabilirsiniz. Halkların kardeşliği sayfalarımızda Kobane de yaşanan gelişmeleri değerlendirdiğimiz bir makalenin yanısıra bu sayımızın halkların kardeşliği sayfalarını ağırlıklı olarak Ermeni sorununa ayırdık. 24 Nisan 2015 Ermeni Soykırımının 100. yıldönümü. Ermeni soykırımı EDİTÖRDEN ile ilgili yazılarda, yaşanan soykırıma ve bu soykırımın görgü tanıklarının anlattıklarına yer verdik. Aynı sayfalarımızın devamında 19 Ocak ta alçakça katledilen Hrant Dink i anarken onun katledilmesine kadar yaşanan süreci ele alan bir değerlendirmeye daha yer verdik. Güncel sayfalarımızda Devrimci Parti Ve Örgütlerin Uluslararası Koordinasyonu (ICOR) un 2. Dünya Konferansına faaliyet raporunu ve ICOR un bu konferansta Filistin ve Demokratik hareketler üzerine aldığı iki kararı bulabilirsiniz. Son olarak Panorama sayfalarımızda Amerika da yoğun bir şekilde gündeme gelen ırkçı cinayetler, Amerika daki siyahlara karşı yaşanan ırkçılığı ve Avusturalya da emperyalist ülkelerin G20 zirvesini değerlendiren iki yazı var. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz. 2015 yılının yeni bir dünya için yürüttüğümüz mücadelenin daha da gelişip güçlendiği bir yıl olması dileğiyle... YDİ Çağrı Ocak 2015 İÇİNDEKİLER GÜNDEM DURUM VE GÖREVLERİMİZ....3 YOLSUZLUK KAPİTALİZMİN YOL ARKADAŞIDIR!....8 HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN KİMİ GELİŞMELER VE KOBANÈ DE DURUM!....10 100. YILDÖNÜMÜNDE ERMENİ SOYKIRIMINI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!....14 ERMENİ SOYKIRIMI - HAYATTA KALAN GÖRGÜ TANIKLARININ ANLATTIKLARI...16 SENİ UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ AHPARİK!....23 19 OCAK A -ELBİRLİĞİYLE- NASIL VARILDI?....27 GÜNCEL ICC NİN ICOR UN 2. DÜNYA KONFERANSINA FAALİYET RAPORU....34 İCOR 2. DÜNYA KONFERANSI KARARI - Filistin Üzerine...50 İCOR 2. DÜNYA KONFERANSI KARARI - Demokratik Hareketler Üzerine...50 PANORAMA IRKÇILIK VE IRKÇI CİNAYETLER SÜRÜYOR!...52 G20 ZİRVESİ NDEN BAZI GÖRÜNTÜLER!...57 2 Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Gazetesi adına Sahibi: Hüseyin Gül Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Hüseyin Gül Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 11 Kat: 4 Esenyurt/İstanbul Tel/Fax: (0212) 620 67 57 Sayı: 173 Ocak/Şubat 2015 ISSN 1301-692X171 Fiyatı: Türkiye: 2 TL Türkiye Dışı: 3,00 Euro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 Yayın Türü: Yerel Süreli www.ydicagri.com ydicagrigazetesi@gmail.com

2014 BİTERKEN... DURUM VE gündem GÖREVLERİMİZ Bir yıl daha geride kaldı. 2014 ün bilançosuna geri dönüp baktığımızda, emperyalizmin egemenliğinin her alanda sürdüğünü, emperyalizmin dünyayı barbarlığa doğru sürüklediğini ve emperyalistler arasında ki çelişmelerin giderek sertleştiğini görüyoruz. Emperyalizmin savaş, yoksulluk, açlık olduğu bir kez daha görüldü. Bir yandan yaşadığımız gezegene egemen olan ve yaşadığımız gezegeni kendi aralarında paylaşmak için dalaşan bir avuç emperyalist büyük güçler var. Diğer yandan emperyalizme bağımlı ezilen uluslar ve halklar var. Büyük insanlık, metropollerde birikmiş olan muazzam zenginliğe rağmen, yoksulluk içerisinde yaşıyor. Her gelen gün giden günleri aratıyor. İşçilerin, emekçilerin alım gücü her geçen gün giderek düşüyor. İşsizlik, yoksulluk giderek artıyor. Kazanılmış ekonomik ve sosyal haklar giderek budanıyor. İşçiler, emekçiler, budanan ve geri alınmaya çalışılan ekonomik ve sosyal haklara karşı savunma mücadeleleri yürütüyor. Açlıktan, savaştan, işkenceden kaçan milyonlarca insan göç yollarına düşüyor. Göç yollarında, insan tacirlerinin gemilere, tırlara balık gibi istif ettiği göçmenler, umuda yolculukta tır kasalarında, batan gemilerde yaşamlarını yitiriyor. Ege ve Akdeniz, göçmen mezarlığına dönmüş durumdadır. Emperyalistler, zenginlik adalarının etrafına duvar örmekte, sınır kapıları göçmenlere kapatılmaktadır. Duvarları örenler, insan hakları, demokrasi, özgürlük, seyahat özgürlüğünü savunma adına açıkça sahtekârlık yapmaktadır. Emperyalist güçler bir yandan barış nutukları atıyor, diğer yandan emperyalist çıkarlar uğruna savaş yürütüyor. Emperyalist büyük güçler, terörizme karşı mücadele maskesi altında savaş düzeninde yürüyor. Ukrayna, Suriye ve Afrika da, dünya hegemonyası uğruna emperyalistler temsilci savaşları yürütüyor. Afrika da çok yoğun bir biçimde emperyalistler karşı karşıya geliyor. Afrika da bir dizi ülkede iç savaş var. O iç savaşlar ama esasında emperyalistlerin kendi aralarında ki, orda ki temsilcileri üzerinden yürüttükleri, yer yer kendilerinin de doğrudan müdahale ettikleri savaşlardır. Emperyalist güçler, dünyayı yeniden dizayn etme, yeniden şekillendirmeye çalışıyorlar! Yürüyen savaşlarda ölenler, sakat kalanlar, evsiz barksız kalanlar, açlık çekenler, göç yollarına düşenler yine ezilen sömürülen geniş halk yığınları oluyor. Emperyalist güçler, kendilerinin üretip, büyütüp beslediği küçük haydutlar kontrollerinden çıkınca, terörist, terörizme karşı mücadele adına yaygarayı basıyor. Terörizme karşı mücadele adına, Afganis- 3

gündem 4 tan, Irak ve Suriye bombalanıyor. Emperyalistler açısından bugün baş düşman IŞİD dir. Bugün yaratılan algı şudur: Bir yandan batının demokratik değerleri, diğer yandan IŞİD in Al Kaide nin İslam kültürü var. IŞİD, barbar gerici, kafa kesen ve kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayan bir örgüt. Bugün baş düşman dünya çapında İslamcı terörizmdir! Bunun gerisinde yatan emperyalizmin hedefinde ki İslam dır. İslam, terörizmle eşitleniyor. İslamcılar ise, hayır, İslam barış dinidir savunusunu yapıyor! Ilımlı İslamcılar, IŞİD in İslam la ilgisinin olmadığını, gerçek İslam ı kendilerinin temsil ettiğini savunuyor! Esasında ikisi de İslam dır. Biri batılı emperyalistlerle işbirliğine hazır ve modern İslamcılardır. Diğeri, kendi savundukları İslam düşüncesinin dışındaki hiçbir kimseye, bunlar Müslüman bile olsa hayat hakkı tanımayan ve en ilkel biçimlerde de şiddet kullanan, bu yarattığı şiddetle, dehşetle evet, iktidar alanları da açan radikal İslamcılardır. Demokrasi, batılı değerler nutukları atanların özünde İslam dan bir farkları yoktur. Bütün dinler kılıç zoruyla yaygınlaştırılmıştır. Hıristiyanlık kılıçla Hıristiyanların olmadığı yerlere taşınmıştır. Dinin gereği budur. Batılı emperyalistler, mutlak gerçeği kendilerinin temsil ettiğini ve bu mutlak gerçeğin karşısında duranların düşman olduğunu savunuyor! IŞİD gibi ilkel teröristlerin eylemlerine karşı çıkma adına, Müslüman olanların tümüne karşı, onlar barbardır biçiminde tanıtılıp ırkçılık geliştiriliyor. Bir yandan demokrasi nutukları; diğer yandan her yerde hızla tırmandırılan iç faşistleşme. Bu anlamda IŞİD, emperyalist gericiliğin, ırkçılığın geliştirilmesi için kullanılıyor. Emperyalistler için yeni bir baş düşman yaratmak ve o baş düşmanın şahsında, kendi ülkelerinde ırkçılığı geliştirmek için IŞİD den daha iyi bir şey bulunamazdı! IŞİD denen örgütün ortaya çıkması, emperyalist baskı ve sömürü politikasının bir sonucudur. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Herkes bu soruyu kendisine sormalıdır. Kâr uğruna doğal kaynaklar talan ediliyor. Egemenler açısından çevrenin korunması diye bir sorun yok. Ozon tabakası deliniyor. Sular zehirleniyor, tropik ormanlar ve bitki örtüsü yok ediliyor. Doğanın dengesinin bozulması, iklim değişikliği sonucu, sel felaketleri ve çölleşme giderek artıyor. Artan açlık ölümleri, hastalıklar ve göç sarmalı. Kısaca doğal dengeler kâr uğruna bozuluyor, insanlığın yaşam temelleri dinamitleniyor. Kimdir bütün bunları yapan? Emperyalizm ve onun yerli uşakları. Erkek egemenliği her alanda sürüyor. Savaşların acılarına, yıkıntılarına daha fazla çocuklar ve kadınlar maruz kalıyor. Savaşlarda kadınlar da tıpkı erkekler gibi yerlerinden yurtlarından oluyor. Taciz, tecavüz, köle pazarında satılmak, tecavüzcünün çocuğunu doğurmak zorunda kalmak, kadınların bitmeyen işkencesi. Kadına yönelik cinsel şiddet, savaş stratejisinin bir parçasıdır. Bütün savaşlarda kadınların kaderi hep aynı. Kafa keserek doludizgin ilerleyen IŞİD var. Kadınlara tecavüz ederek öldüren, kaçırıp cariye olarak satan, Kürtleri, Ezidileri, Türkmenleri, Hıristiyanları yok etmeye çalışan ilkel terörist bir örgütü yatanlar ve büyütenler emperyalizm ve bölge güçleridir. Beş bin kadının kaçırıldığı, beş yüz kadının cariye olarak köle pazarında satıldığı anlaşılıyor. O kadınların akıbeti hakkında hiçbir bilgi yok. 2014 yılı, ülkelerimizde yoksullar için yoksulluğun arttığı, milyonlarca insanın yoksulluk sınırında yaşadığı bir yıl oldu. İşsizlik artıyor. Milyonlarca insan asgari ücretle çalışıyor. Erkekler kadınları öldürüyor. Kadınlar cinsel şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalıyor. Her gün iş kazalarında işçiler öldürülüyor. İşçi sağlığı ve güvenliği en arka sıralarda yer alıyor. Patron ve devlet açısından önemli olan daha fazla kârdır. Gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu meydana gelen işçi ölümleri kaza değil, cinayettir. Bu cinayetlerden patronlar ve AKP hükümeti sorumludur. 2002 Kasım ından beri AKP iktidardadır. Uluslararası büyük güçler açısından esasında RTE, AKP hükümeti güvenilir bir hükümet olmaktan, kontrol edilebilir bir hükümet olmaktan çıkmış durumdadır. Emperyalist büyük güçler, AKP hükümetinin alternatifini arıyor. Şu anda askeri bir darbe ile AKP hükümetini götürme ihtimali yok. Alternatifini bulsalar seçimlerle AKP yi götürmek için yüklenecekler. Alternatif olarak, bunlarla işimizi yaparız diyebilecekleri, onlara güven veren ve aynı zamanda halkın oy veren kesiminin çoğunluğunu sağlayabilecek bir alternatif yok. O yüzden emperyalist büyük güçlerin genel siyaseti, şu anda AKP ye karşı, AKP yi anti seküler güç, İslamcı güç, şeriat isteyen güç, şeriatçılara yardım eden güç vs. olarak gösterip baskı altına almaktır. Uluslararası alanda AKP yi tecrit etmek, baskı altına almak için bu siyaset uygulanıyor. Evet, AKP hükümeti istenmeyen bir hükümettir ama bu hükümetle de idare etmek zorundalar. AKP hükümeti Ortadoğu da, Kuzey Afrika da egemenliğini

geliştirmek istiyor. Emperyalizm ve Türk burjuvazisi açısından belirleyici olan dostluk değil, çıkardır. Bir yandan Türk burjuvazisinin çıkarları var. Diğer yandan emperyalist büyük güçlerin çıkarları var. O çıkarlar kesiştiği zaman bir aradalar. Çıkarlar uyuşmadığı zaman karşı karşıyalar. Türkiye nin konumu bu bağlamda, geçen on yıllara göre değişmiş bir konumdur. Türkiye geçen on yıllarda, emperyalist büyük güçlere rağmen bir politika geliştiremezdi. Bu mümkün değildi. Bugün yaptığı budur. Türk burjuvazisinin çıkarları ile emperyalistlerin çıkarlarının çatıştığı noktada, evet, AKP hükümeti, Türk burjuvazisinin çıkarlarını merkeze koymaktadır. Ve bu emperyalistler açısından güvenilmezlik demektir. Tabii ki bugünkü Türk hükümeti, AB ile Amerikan emperyalizmi ile işbirliği içerisindedir. Fakat AKP hükümeti, çıkarların çatıştığı noktada evet, hayır öyle olmaz diyebilme durumundadır. Türkiye de ki gelişmeler, siyasi gelişmeler, işçi sınıfının hareketi, devrimcilerin hareketi vs. tarafından belirlenmemektedir. Gelişmeler, egemen sınıfların kendi içindeki iktidar dalaşı sonucu belirlenmektedir. 2002 de AKP iktidara geldiğinde, Gülen hareketi, AKP nin perde arkasındaki iktidar ortağıydı. Gülen kadroları, devlet içinde örgütlenmişti. Özellikle polis ve yargı içerisinde Gülencilerin küçümsenmeyecek etkileri vardı. AKP hükümeti, kendi çıkarlarına uygun görmediği kimi noktalarda batılı emperyalistlerden ayrı bir siyaset savunuyordu. Mavi Marmara olayında, Gülen Cemaati ABD nin çizgisini savunuyordu. 7 Şubat 2012 de Hakan Fidan ın ifadeye çağrılması ve tutuklanmak istenmesi AKP ile Gülen Hareketi arasında ilişkilerin gerilmesine neden olmuştu. Dershaneler, Gülen hareketi için önemli bir rant kaynağı idi. Özel okullar, kreşler, yurtlar ve dershaneler Gülencilerin arka bahçesi idi. Gülen kadroları ve taraftarları bu okullardan başlayarak yetiştiriliyordu. Dershanelerin kapatılmak istenmesi, Gülencilere vurulacak bir darbe idi. Kavga su yüzüne çıkana kadar, Gülencilerin istemleri AKP hükümeti tarafından yerine getiriliyordu. Gülenciler, iktidar ortaklığından iktidara geçmek istiyordu. Gülencilerin iktidar olması, AKP nin çıkarlarına uygun değildi. İplerin atılmasının nedeni, Gülencilerin iktidarı istemesi ve AKP nin buna karşı çıkmasıdır. 2012 nin başlarına kadar Erdoğan ile birlikte hareket eden ve devlet içinde çok önemli mevzileri ele geçirmiş olan Gülen Cemaati ile AKP arasında ki koalisyon bozuldu. 17 Aralık 2013 te bütün köprüler atıldı. Ve ondan bu yana iktidar dalaşı esasında Gülen Hareketi ile AKP arasında yürüyor. CHP, MHP, Gülencilerin istihbaratına dayanarak, onların elindeki belgelere dayanarak muhalefet yürütüyor. Bu iktidar mücadelesinde, kılıçların artık kınına sokulması mümkün değil. AKP, Gülen Cemaatini en son MGK toplantısında terörist örgüt olarak tespit etti. AKP ye göre; Gülen Hareketi, ulusal çıkarlar için bir tehdit. Önümüzdeki dönemde çok daha yoğun bir cemaat temizleme operasyonları gündeme gelecek ve iktidar dalaşı giderek sertleşecektir. Ülkelerimiz siyasi olarak kutuplaşmış durumdadır. Bir tarafta AKP hükümeti ve destekçileri var. Diğer tarafta ise anti AKP cephesi var. Anti AKP cephesinin başını Gülenciler çekiyor. Ne yazık ki, bütün sol anti AKP cephesinin peşine takılmış durumdadır. Sol, bu iktidar dalaşında ya birinin ya da ötekinin kuyruğunda hareket ediyor. De fakto durum budur. Son dönemde AKP hükümeti bağlamında ve özellikle de Erdoğan bağlamında, ne olursa olsun Erdoğan gitsin şeklinde bir muhalefet var. Öbür tarafta da Erdoğan ı Allah gibi gören büyük bir kitle var. Türkiye bu biçimde bölünmüş durumdadır. Bu bağlamda ama bir başka şey daha oluyor. Cemaat ile AKP ittifakı döneminde temizlenen ve esasında kıpırdayamaz hâle getirilen eski Kemalist bürokrasi, en başta da ordu şimdi aklanma durumundadır. Balyoz, Ergenekon davaları esasında sahte deliller le yapılan davalar olduğu algısı yaratıldı, yaratılıyor. Algı bu. Yani hiçbir darbe teşebbüsü filan yokmuş! Bu algı oluşuyor. Bu tehlikeli bir gelişmedir. Biz komünistler, devrimcilerin, hâkim sınıfların kendi arasında ki iktidar dalaşında onun parçası olmamamız ve kendi bağımsız siyasetimizi geliştirmemiz gerekir. Ülkelerimizde, devrimci ve komünist hareket çok güçsüzdür. Bu güçsüzlüğe rağmen doğru tavır anti AKP cephesinin peşine takılmak değildir. Bu zor bir iştir ama yapılması gereken tek doğru tavır, bağımsız bir siyasetin ortaya konulmasıdır. Türkiye de ki bütün devrimci güçlerin gücü % 1 bile değildir. Türkiye de kitle bazı olan tek hareket Kürt ulusal hareketidir. Oslo görüşmelerinin basına yansıtılması ile durulan barış süreci 2012 Aralık ayında İmralı da yapılan görüşmeler ile yeniden başlatıldı. Kobanê eylemleri ile görüşmeler kısa süreliğine askıya alındı. HDP ile AKP hükümeti arasında yapılan görüşmeler sonucu, İmralı heyeti genişleyerek Öcalan la görüştü. Barış süreci hakkında dergimiz sayfalarında birçok yazı yazdık. 5 gündem

gündem 6 Kürt Ulusal Hareketi ve Abdullah Öcalan, Türkiye de Kürt ulusunun ayrılma hakkını bir kenara koymuş durumdadır. Andaki siyaset, Türkiye devleti sınırları içerisinde demokratik özerklik denen modelin geliştirilmesidir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması, Anayasanın değiştirilmesi ve Kürtlerin eşit vatandaş, kurucu unsur olduğunun kabul edilmesi vb. temel taleplerdir. Bu taleplerin kabul edilmesi ile gerçek anlamda Kürt sorunun çözüleceği düşünülmemelidir. Gerçek kurtuluş, ülkelerimizin tam demokratikleşmesine bağlıdır. Tam demokratikleşme ancak demokratik halk iktidarı ile olur. Gerçek kurtuluş zoraki birliğin parçalanmasından geçer. Birlikte yaşamanın ön şartı zoraki birliğin parçalanması ve milliyetler arasında tam hak eşitliğinin sağlanması ile olur. Gerçek kurtuluş bu olmasına rağmen, Kürt Ulusal Hareketi nin oldukça geri düzeyde ortaya koyduğu talepler için savaş yürütmesi gerekli değildir. Bu anlamda savaşın sonlandırılması ve akan kanın durması doğrudur. Savaşın sonlandırılmasını doğru görmemiz, ortaya konulan taleplerle Kürt sorunun gerçek anlamda çözüldüğü, çözüleceği anlamına gelmiyor. H D P / D B P gerçek anlamda burjuva demokrat partiler değildir. Bu partiler, ülkelerimizde var olan partiler içerisinde burjuva demokrasisine yakın görüşler savunmaları ile öne çıkmaktadır. HDP/DBP, reformist ve sistem içinde yer alan partilerdir. Bu partilerin sistemin temellerine yönelme diye bir dertleri yoktur. HDP/ DBP nin kendine özgü bağımsız bir siyasetleri de yok. Bunların siyasetleri Kandil ve İmralı tarafından belirleniyor. Bu partiler, Kandil ile İmralı arasında sıkışmış durumdadır. Bu partiler kendi başlarına iş yapamıyor. Kendi başlarına iş yapmaya kalktıklarında, ya Kandil den ya da İmralı dan azar işitiyorlar. Apo, tavır belirlemediği durumlarda HDP/DBP kendi başına iş yapabilecek durumdadır. 2014 ün ilk 11 ayına baktığımızda, işçi mücadelelerinde bir kıpırdanmanın sürdüğünü söyleyebiliriz. Bir bütün olarak bakıldığında bu işçi mücadeleleri zayıftır. İşçi mücadeleleri daha çok savunma eylemleri ile sınırlı kalmaktadır. İşçi sınıfı içerisinde, biz de dâhil olmak üzere sol devrimci örgütlenme zayıftır. İşçilerin sarı sendikalara güveni yoktur. Temmuz 2014 verilerine göre, SGK ya kayıtlı 12 milyon 287 bin 238 çalışan var. Bu çalışanların 1 milyon 189 bin 481 i sendikalıdır. Bu verilere göre sendikalarda örgütlenme oranı yüzde 9,68 dir. İşçilerin % 10 nu bile sendikalarda örgütlü değildir. 2014 te yapılan grev ve direnişlere baktığımızda, işçi eylemlerinin kural olarak savunma eylemleri olduğu görülmektedir. 2014 ün kimi direniş ve grev mücadeleleri şöyledir: Ocak 2014 te Cerrahpaşa Hastanesi nde taşeron şirkette çalıştırılan Devrimci Sağlık İş üyesi 11 işçinin işinin gasp edilmesi ve Başhekimliğin de buna sessiz kalması üzerine işçiler direniş başlattı. 2014 ün en önemli direnişi Hadımköy Greif fabrikasında çalışan 600 işçinin fabrikayı işgal etmesidir. Mart 2014 te Nakliyat-İş üyesi PTT taşeron işçileri, taşeron şirketin ödemediği ücretlerini alabilmek için dört gün süren direniş gerçekleştirdi. İşçiler, hem geçen yıldan kalan ücretlerin ödenmesini sağladı, hem de bu direniş nedeniyle işten atılmak istenen 5 işçinin işten çıkarılmasını engelledi. Nisan 2014 te Ataşehir Belediyesi nde taşeron firma aracılığı ile çalıştırılan 20 işçi işten çıkarıldı. Atılan işçiler arasından sadece iki işçi belediye önünde oturma eylemine başladı. Nisan 2014 te, Alanya Devlet Hastanesi nde örgütlenme çalışması yürüten Dev Sağlık İş sendikasının üyeleri işten çıkarıldı. Sendikal örgütlenmeyi engellemek için çeşitli bahanelerle işten çıkarılan işçiler hastane bahçesine çadır kurdu. Nisan

2014 te, Muğla nın Milas İlçesi ndeki Yeniköy ve Kemerköy ile Yatağan Termik Santrali ile her iki ilçedeki kömür işletmeleri enerji ve maden işçileri tarafından işgal edildi. Mayıs 2014 te, Zorlu Center inşaatında çalışan taşeron işçileri, yatırılmayan ücretleri ve diğer hak gaspları nedeniyle 5 Mayıs ta iş durdurma eylemi yaptı. Antalya da faaliyette olmayan Anteks iplik fabrikası işgal edildi. Haziran 2014 te, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi nde toplu sözleşme ve sendika haklarının gasp edilmesi ve Soma maden faciasını protesto ettikleri için işten atılan Dev Sağlık-İş üyesi 8 taşeron işçi direnişe başladı. Haziran 2014 te, Kristal- İş sendikası 20 Haziran günü, Şişecam Topluluğu bünyesindeki on cam fabrikasında 5 bin 800 işçinin katılımı ile grev başlattı. Eylül 2014 te, Beşiktaş Belediyesine bağlı BELTAŞ A.Ş adlı firmada park ve bahçe işlerinde çalışan 239 işçinin toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken iş akitlerinin feshedilmesi üzerine direniş başlatıldı. Görüldüğü gibi eylem ve direnişler istenilen ölçüde değildir. Gerek dünyada, gerek ülkelerimizde yaşamın her alanında barbarlık yaşanıyor. Ve bu barbarlık her geçen gün azalmıyor, artıyor. Bu gidiş, dünyayı, insanlığı çöküntüye, batışa götüren bir gidiştir. Bu gidişe dur denmezse dünyanın, insanlığın geleceği karanlıktır. Biz komünistler olarak bu durumu görüyor ve uyarıyoruz. Yazı içerisinde devrimci/komünist hareketin oldukça güçsüz olduğunu belirttik. Bu güçsüzlük sadece ülkelerimize özgü bir durum değildir. Ne yazık ki; bütün dünyada devrimci/komünist hareket en zayıf dönemlerini yaşıyor. Devrimci/komünist hareket zayıf dönemini yaşıyor ama bu zayıflığın yanında savunulan yanlış görüşler ve yapılan yanlış analizler temelinde zayıflık giderek dibe vuruyor. Ülkelerimizde ve birçok ülkede, kitle eylemleri ve işçi grevleri yapılıyor. Kural olarak yapılan bütün eylemler, sistemin temellerine yönelmeyen daha çok kazanılan hakların geri alınmasına karşı yapılan eylemlerdir. Yani savunma eylemleridir. Devrimci hareket, bu hareketleri değerlendirirken, hareket içerisinde var olmayan talepler varmış gibi göstermekte, hareketlere devrimci içerikler yüklemekte, istekleri hareketin gerçeği imiş gibi göstermektedir. Kendi isteklerini, düşüncelerini kitlelerin de isteği ve düşüncesiymiş gibi gösteren, aslında kendisini olduğu kadar kitleleri de aldatan bir tavırdır bu. Kitle hareketlerinde var olmayan talepleri varmış gibi gösterilmesi, kitle kuyrukçuluğudur. Devrimciler, komünistler kitlelerin kuyruğunda değil, önünde yürür, yürümelidir. Bu tespitlerimizden kitle ve işçi sınıfının anda yürüyen eylemlerini küçümsediğimiz sonucu çıkarılmamalıdır. Biz her grevi, her kitle eylemini, onun içinde yer alanlar için bir okul olarak kavrar, kendi özgülünde ele alıp değerlendiririz. Karşı çıktığımız subjektifizm ve subjektif analizlerdir. Zayıflık, güce tapmayı beraberinde getirmektedir. Günümüzde kuyrukçuluk, kuyruğa takılma devrimci hareketin temel zaafıdır. Ülkelerimizde ki siyasi gelişmeler, egemenler arasında ki iktidar kavgası sonucu belirlenmektedir. Ülkelerimizde iki kutuplaşma ortaya çıkmıştır. Bir tarafta AKP hükümeti ve yandaşları var. Diğer tarafta ortak paydası AKP karşıtlığı olan anti AKP cephesi var. Devrimci örgütler anti AKP cephesinin kuyruğuna takılmış durumdadır. Anti AKP cephesinin önderliğini Gülenciler yapmaktadır. Bu cephe için, ne olursa olsun AKP nin iktidardan uzaklaştırılması için her yol mubahtır. Devrimci hareket, kendi bağımsız siyasetini yaratma, geliştirme görevine sahiptir. Devrimci hareketin görevi, kolera ile veba arasında bir tercih yapmak değildir. Devrimci/komünist hareket, mücadelenin sivri oklarını sadece AKP hükümetine yöneltmekle kendisini sınırlamamalıdır. Devrimci/komünist hareket, mücadelenin sivri oklarını sistemin temellerine yöneltmek zorundadır. Bu faşist devlet yıkılmalıdır. Sermayenin çıkarlarını savunan, hayatı işçilere, emekçilere zehir eden bu sistem, kan emici bir sistemdir. Mücadelemiz köhnemiş sisteme karşıdır. İçinde bulunduğumuz relatif zayıflık bizi korkutmuyor. Bu sistemin, bu barbarlığın alternatifi var. Bu alternatif sosyalizmdir. Sosyalizm, daha fazla kârı değil, çalışanların sürekli artan maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemdir. Sosyalizme varmak mümkün ve gereklidir. Sosyalizm insanlığın geleceğidir. Aksi halde insanlığın geleceği yoktur. Eğer sosyalizm işçi sınıfı ve emekçi yığınların mücadelesiyle kazanılamazsa, dünyayı bekleyen hep birlikte çöküştür. İşçilerin, emekçilerin kendi iktidarı için kazanacağı koca bir dünya vardır. Görev, bu yeni dünya için mücadele etmektir. Görev, yaşadığımız gezegenin barbarlık içinde çöküşünü engellemektir. Görev, işçi sınıfının gerçek öncüsünü işletmelerde inşa etmektir. Görev, sömürünün değil özgür emeğin egemen olduğu bir dünya için mücadeleyi merkeze koymaktır. Haydi görev başına... Aralık 2014 7 gündem

gündem YOLSUZLUK KAPİTALİZMİN YOL ARKADAŞIDIR! 8 17 Aralık 2013 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu üzerinden bir yıl geçti. Operasyon kapsamında tutuklananlar, haklarında dava açılanlar birer birer aklandı. Davalar düştü. Hükümetin hazırlıksız yakalandığı bu operasyonu, dönemin başbakanı RTE olmak üzere AKP, devlet içinde paralel devlet olarak yapılanmış bir işbirlikçi çetenin Türkiye ye karşı dış güçler adına gerçekleştirdiği bir operasyon olarak değerlendirdi ve derhal karşı operasyona girişti. AKP hükümetinin Gülen cemaatine karşı, paralel yapı ya karşı operasyonları sürüyor. Son olarak Zaman gazetesi, Samanyolu televizyonu, Emniyet içindeki Gülencilere karşı yapılan operasyon, karşı operasyonun sürdüğünü, süreceğini gösteriyor. Bu operasyonda 31 kişi gözaltına alındı. 4 kişi tutuklandı. Gülen hakkında yakalama kararı çıkarıldı. SORUN YOLSUZLUK MU? 2002 de AKP iktidara geldiğinde, Gülen hareketi AKP nin iktidar ortağıydı. Gülen kadroları, devlet içinde örgütlenmişti. Özellikle polis ve yargı içerisinde Gülencilerin küçümsenmeyecek etkileri vardı. AKP hükümeti, kendi çıkarlarına uygun görmediği kimi noktalarda batılı emperyalistlerden ayrı bir siyaset geliştirdi. Mavi Marmara olayında, Gülen Cemaati ABD nin çizgisini savundu. 7 Şubat 2012 de Hakan Fidan ın ifadeye çağrılması ve tutuklanmak i s t e n m e s i AKP ile Gülen Hareketi arasında ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Dershaneler, Gülen hareketi için önemli bir rant kaynağı idi. Özel okullar, kreşler, yurtlar ve dershaneler Gülencilerin arka bahçesi idi. Gülen kadroları ve taraftarları bu okullardan başlayarak yetiştiriliyordu. Dershanelerin kapatılmak istenmesi, Gülencilere vurulacak bir darbe idi. Kavga su yüzüne çıkana kadar, Gülencilerin istemleri AKP hükümeti tarafından yerine getirildi. Gülenci-

ler, iktidar ortaklığından iktidara geçmek istiyordu. Gülencilerin iktidar olması, AKP nin çıkarlarına uygun değildi. İplerin atılmasının nedeni, Gülencilerin iktidarı istemesi ve AKP nin buna karşı çıkmasıdır. 2012 nin başlarına kadar Erdoğan ile birlikte hareket eden ve devlet içinde çok önemli mevzileri ele geçirmiş olan Gülen Cemaati ile AKP arasında ki koalisyon bozuldu. 17 Aralık operasyonu ile Gülen cemaati AKP hükümetini en zayıf ve halk desteğini en fazla sarsacak n o k t a d a n v u r m a y a y ö n e l d i : Rüşvet ve Yolsuzluk! 17 Aralık 2013 te bütün köprüler atıldı. 17 Aralık tan bu yana iktidar dalaşı esasında Gülen Hareketi ile AKP arasında yürüyor. CHP, MHP, Gülencilerin istihbaratına dayanarak, onların elindeki belgelere dayanarak muhalefet yürütüyor. Bu iktidar mücadelesinde çekilen kılıçların artık kınına sokulması mümkün değil. AKP, Gülen Cemaatini en son MGK toplantısında terörist örgüt olarak tespit etti. AKP ye göre; Gülen Hareketi, ulusal çıkarlar için bir tehdit. Önümüzdeki dönemde çok daha yoğun bir cemaat temizleme operasyonları gündeme gelecek ve iktidar dalaşı daha da sertleşecektir. İkisi de İslamcı olan Gülen cemaati ile AKP/Milli Görüş arasında bir süredir yaşanan kavga, iktidar savaşı; savaşa yeni boyutlar eklenerek giderek şiddetleniyor. Rüşvetsiz, sömürüsüz bir kapitalizm olmamıştır, olmayacaktır. Bu sistemde hükümet olanlar çok daha büyük yolsuzluk ve rüşvet çarkının içindedir. 17 Aralık da bunun göstergesidir. Türkiye de yolsuzluk ve rüşvet operasyonları her zaman egemenler arasındaki iktidar mücadelesinin aracı olagelmiştir. Bugünde olan budur. Gülen cemaati ile AKP arasında çalma, çırpma, rüşvet konusunda birbirlerinden bir farkları yoktur. Gülen cemaati iktidar mücadelesi yürüttüğü AKP hükümetini yıpratmak/devirmek istiyor. Gerçekte yolsuzluğa karşı mücadele amaç değil. Yolsuzluk hükümeti yıkmak, yıpratmak için araç olarak kullanılıyor. AKP hükümeti bir bütün olarak yolsuzluk batağına batmış durumdadır. AKP hükümeti bu bataktan kurtulmak için yasa üzerine yasa çıkarm a k t a d ı r. Ucu RTE na dayanan yolsuzluğun üzeri kapatılmak isteniyor. AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE! Biz cemaat ile AKP arasındaki iktidar dalaşında ve bu dalaşı kendi iktidar mücadelelerinin aracı olarak kullanmaya çalışan CHP-MHP gibi partilerin iktidar dalaşında taraf değiliz. Tarafımız devrim ve sosyalizm mücadelesi olmalıdır. Gülen cemaati ile AKP arasında, birini diğerine tercih etmeyi gerektirecek, CHP ve MHP yi bunlara tercih etmeyi gerektirecek hiçbir farklılık yoktur. İktidar savaşı yürütenleri, iktidara kim sahip olacak kavgası yapanları, işçiler, emekçiler tercih etmemelidir. Bizim tercihimiz işçilerin, emekçilerin kendi iktidarını kurma tercihidir. Bu iktidarı kurmak için mücadele etmek, örgütlenmektir. Yolsuzluğa, rüşvete karşı mücadele kapitalist sistemi devrimle yıkma mücadelesinin parçası olarak verilmelidir. Yolsuzluğa, rüşvete son vermenin yolu halk iktidarıdır. 17.12.2014 9 gündem

gündem KİMİ GELİŞMELER VE KOBANÈ DE DURUM! 10 Dergimizin 172. sayısında Kobanè deki gelişmelere değinmiş ve Öne çıkan bazı gelişmeler! başlıklı yazımızda da kimi öne çıkan noktaları ortaya koymuş ve yazımızı şöyle sonlandırmıştık: Ekim ayı ortalarında Duhok ta yaklaşık 10 gün süren görüşmeler Rojava Kürtlerinin örgütlerinin birliği ve özellikle de Güney Kürdistan da Barzani kesiminin ortak davranmaya başlaması, Kürdistan Bölgesel Yönetimi nin Rojava yı destekleme kararı alması vb. gelişmeler, Kürtlerin birliği açısından umut veren gelişmelerdi. Fakat bu gelişmeler de Güney ve Batı Kürdistan lı Kürtlerin liderliğini ABD emperyalizminin yaptığı koalisyona entegre etme rolünü oynamaktadır. Türk devletinin PKK ile barış süreci nde pazarlık gücünü korumak ve PKK yi, Kuzey Kürdistan Kürt hareketini zayıflatmak amacıyla Barzani takımına destek vermesi, PYD ye destek verilmesine karşı çıkması da bu gidişatı önleme kudretine sahip değildir. Kürt kartına oynamak siyasette de değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Gidişatın nasıl bir yol izleyeceğini birlikte göreceğiz. (sayfa 12) Aradan geçen yaklaşık iki aylık süreçte yaşananlar sadece Güney Kürdistan Yönetimi ve önde gelen partilerin değil aynı zamanda Batı Kürdistanlı Kürlerin de Rojava da başı çeken PYD nin de- ABD emperyalizmi önderliğindeki İslam Devleti ne karşı oluşturulan Anti-İD Koalisyonu na giderek daha fazla ve açıkça entegre olmaya başladığını; PYD nin ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerle ilişkisini geliştirdiğini; emperyalistlerin de Irak ve Suriye de Kürtlerle ittifakını yeni bir biçime büründürdüğünü; hatta ABD nin mini bir Kürdistan devletini destekleme siyasetini gündeme getirdiğini vb. vb. gösterdi. Batı Kürdistanlı Kürt örgütlerinin uzlaştırılması için Duhok ta yapılan görüşmelerde ABD temsilcilerinin de yer alması; Kürdistan Bölgesel Yö n e t i m i n i n Rojava yı desteklemeye karar vermesi; ABD nin İslam Devleti ne karşı Kobanè çevresinde de bombardımanı ve YPG/YPJ güçlerine silah yardımı vb. adımlar da bu siyasetin bir parçasıdır. PYD nin ve evet PKK nin tavrı da, bu konuda açıklama yapan temsilcilerinin tavırlarından görüleceği gibi, Anti-İD Koalisyonu na yakınlığı göstermektedir. Cemil Bayık koalisyon güçlerinin YPG ile ve YPG nin de onlarla ilişki kurmasının doğru olduğunu savunurken, kendisine yöneltilen Bu bir uzun yol arkadaşlığına dönüşebilir mi? sorusuna: Olabilir. Biz PKK olarak şunu söylüyoruz: Kürt sorununu kim çözmek istiyorsa ve Kürtlerin bir halk olarak temel

haklarını; kimlik, kültürel, dil, özgürlük haklarını kim kabul ederse biz onlarla sorunu çözeriz. (Politika, 3 Kasım 2014) cevabını vermektedir. PKK yöneticileri gelinen yerde Barış süreci konusunda Türk devletiyle yapılacak görüşmelerde, müzakerelerde üçüncü güç olarak ABD nin gözlemci güç olmasına yeşil ışık yakmış, işbirliğine davetiye çıkarmıştır. Irak ve Suriye de yürüyen savaşların içinde değişik güçlerin yer alması ve buna bağlı olarak da değişik çıkar ve hesapların var olması olgusu bu gidişatı yavaşlatan bir rol oynamaktadır. ABD emperyalizminin Irak ta Güney Kürdistanlı partilerle ilişkileri, İD ye karşı savaşta Peşmerge güçlerinin Irak merkezi Ordu güçleriyle birlikte karagücünü oluşturması, Türk devletini rahatsız etmemektedir. Ama ABD nin PYD ile ilişkileri, YPG/YPJ güçlerini Suriye de uzun vadede Esad rejimine karşı karagücünün bir parçası haline getirme siyaseti, TC nin karşı çıktığı bir siyasettir. TC nin açıkça desteklediği Özgür Suriye Ordusu nun (ÖSO) Esad rejimine karşı beklenen başarıyı elde edememesi ve giderek zayıflaması durumu ve ABD nin yakın hedef olarak Esad rejimini devirmek yerine İD ye karşı mücadeleyi öne çıkarması tavrı da, TC nin karşı çıktığı bir tavırdır. Bunun için de TC Anti-İD Koalisyonu nun bir parçası olsa da, emperyalistlerin TC den istediği kimi adımları atmayı reddetmektedir. Şimdiye kadar yapılan görüşmeler, yürüyen pazarlıklar aralarındaki çelişkileri ortadan kaldırmaya yetmemiştir. TC nin talep ettiği uçuşa yasak bölge ve tampon bölge vb. konularda çelişkiler sürüyor. Buna rağmen Güney ve Batı Kürdistan daki gelişmeler, emperyalistlerin Kürt kartına oynaması, TC devletini kendi Kürt sorununu çözme, bu bağlamda barış sürecini hızlandırmaya zorlamaktadır. Güney Kürdistan dan sonra Batı Kürdistan da da özerk bir Kürt Yönetimi nin emperyalistler tarafından öncelikle de ABD tarafından- kabul görmesi durumu; ve bu gelişmelerin Kuzey Kürdistan ı da etkileme ve devlet içinde devlet kurma amaçlı bir mücadeleye dönüşebileceği ihtimali, TC devletinin yöneticilerini, siyasetlerini değiştirmeye zorlamaktadır. Barış süreci nin resmen müzakere düzeyine çıkarıldığının açıklanması ve bu konuda kimi adımların atılması bu gelişmelerin de doğrudan bir sonucudur. Kürt sorunu nda durum kabaca ifade edildiğinde şöyledir: TC ile PKK arasındaki barış süreci hızlandırılıp PKK nin silahsızlandırılması adımının gerçekleştirilmesi. Bu konuda TC, PKK ve de başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçler detaylardan bağımsız olarak- ortak bir noktada buluşmuşlardır. PKK nin silahlarını bırakmaması esasında TC nin barış süreci ni sürüncemede bırakmasının sonucudur. Süreç hızlandırıldıkça PKK nin TC ye karşı yeniden silahlı bir mücadele verme olasılığını ortadan kaldıracağı hesabı gerçekçidir. PKK nin silahsızlandırılması barış süreci nin doğal bir parçası ve sonucudur. Buna karşı ama TC nin Batı Kürdistan daki özerkliği, kendi kendini yönetimi, istemese de kabul etmesi ve YPG/YPJ güçlerinin ÖSO ve de İD ye karşı oluşan savaş koalisyonunun Türkiye ve Suudi Arabistan vd. ülkelerde eğiteceği, silahlandıracağı güçlerle birlikte bu savaş koalisyonunun karagücü olmasına katkı sunması gündeme gelmektedir. İD güçlerinin geriletildiği, yenilgiye uğratıldığı ve PKK nin tehdit olmaktan çıkarıldığı bir durumda, TC nin bu adımları atmasının önünde önemli bir engel yoktur. Bu süreç içiçe ilerlemektedir. Yani biri hallolduktan sonra öbürü gündeme gelmiyor. Hepsi bir arada ve değişik biçimlerde yürüyor! Güney Kürdistan da ise zaten varolan devlet içinde devlet olma durumu daha da pekişmektedir. Emperyalistler önceden esasta Bağdat Merkezi yönetimi üzerinden Güney Kürdistan yöneticileriyle ilişkiye sahip iken son dönemdeki gelişmelerle doğrudan ilişkileri güçlendirmiş ve Irak ın bütünlüğünü korumaya çalışsalar da, pratikte üçe bölündüğünü bilerek Kürtlerle ittifakını güçlendirmektedirler. Barzani nin 10 Aralık 2014 tarihinde: Ancak yüz IŞİD, bin IŞİD de gelse Kürdistan bölgesinin bağımsızlık ve referandum süreci devam edecektir. Bu konuda geri adım atmayacağız. (Hürriyet, 11 Aralık 2014) açıklamasını yapmasının perde arkasında bu ittifaktan aldığı güç de vardır. Güney Kürdistan gelişmelere göre mini bir Kürt devleti olmaya da adaydır. Bunun değişik versiyonları mümkündür, federasyon da bunun bir biçimidir. Hatta Rojava nın da bu mini Kürdistan devletinin parçası haline getirilmesi olasıdır. Okurlarımıza inandırıcı gelmeyebilir belki, ama, KDP ve YNK Aralık ayı ortalarına kadar ABD nin üçüncü sınıf terör örgütleri listesinde yer alıyordu. Bu durum Barzani nin 2014 Ocak ayında Obama nın davetini geri çevirmesine ve Washington daki temaslarını iptal etmesine yol açmıştı. Yapılan itirazlar ancak Aralık ayı başlarında sonuç verdi. 13 Aralık 2014 tarihinde ABD nin Irak ve İran dan sorumlu Müste- 11 gündem

gündem 12 şar Yardımcısı Brett McGurk un açıklamasıyla duyurulan karara göre ABD Kongresi KDP ve YNK yi listeden çıkarmıştı. Bu arada Irak merkezi hükümetle Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında petrol ihracatı ve ödentiler konusunda anlaşma sağlandı. Kerkük ün konumu meselesi ise bekliyor! Güney Kürdistan da iktidarını güçlendirmeye çalışan Kürt burjuvazisinin giderek ayrı bir devlet olma isteği ve tavrı, PKK ve PYD gibi Kuzey ve Batı Kürdistan daki Kürt hareketine önderlik eden örgütlerle varolan çelişkilerden birini oluşturmaktadır. PKK ve PYD ulusal devlet i reddeden bir siyaset savunmaktadırlar ve somutta Güney Kürdistan bağlamında da Irak ın bölünmesine karşılar. Kürt örgütleri arasında kimin siyaseti (PKK nin mi KDP nin mi?) egemen olacak çelişkisi varlığını sürdürmektedir. Buna bağlı olarak da Kürtlerin birliğini sağlayabilmek için önceden planlanan Ulusal Kongre nin toplanması gündemdeki yerini korusa da, PKK nin siyasetinin etkisinde olanların kongrenin toplanmasını talep etseler de, KDP/ Barzani buna yanaşmama, sorunu sürüncemede bırakma tavrını sürdürmektedir. Suriye, Batı Kürdistanlı Kürt örgütlerinin birliğini sağlamak için daha önce üzerinde anlaşılan ve kısa sürede geçersiz kalan Hewler Anlaşması nı geçerli hale getirmek için- Duhok ta yapılan anlaşmaya uygun adımlar, Barzani yanlıları olan Partilerin tavırları sonucu hala atılmış değil, birlik bu anlamda gerçekte sağlanmış değildir. Duhok Anlaşması hala kağıt üzerinde kalan bir anlaşma olmanın ötesine geçmemiştir. PYD şimdilik sözkonusu partilerin tavırlarını beklediğini, anlaşmaya uygun hareket edeceğini açıklamaktadır. Yine de gelişmelerin hangi yönde olacağı net değildir. Burada şunu da bilince çıkarmak gerekiyor: Bu anlaşma yer yer Kobanè ye yardım için anlaşma vb. olarak da gösterilmektedir. Gerçekte durum böyle değil. Anlaşma Suriye/ Batı Kürdistanlı Kürt partilerinin birlikte hareket etmesini, Kürtlerin birliğini sağlamakla ilgili bir anlaşmadır. Güney Kürdistan da iktidarını güçlendirmeye çalışan Kürt burjuvazisinin giderek ayrı bir devlet olma isteği ve tavrı, PKK ve PYD gibi Kuzey ve Batı Kürdistan daki Kürt hareketine önderlik eden örgütlerle varolan çelişkilerden birini oluşturmaktadır. Güney Kürdistan ın Kobanè ye yardımı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi nin Rojava yı destekleme kararına bağlı olarak gerçekleşen bir gelişmeydi. Bu arada bir yanlışı düzeltmemiz de gerekiyor. Dergimizin 172. sayısında, başyazıda, sayfa 7 de şu tespit yapılıyor: Diğer yandan PYD nin Duhok ta KDP, YNK ve diğer partiler ile yürüttüğü görüşmeler sonucunda, Güney Kürdistan parlamentosu Rojava daki kantonları tanıdı. Bu tespit, kimi gazete haberlerinin verdiği bilgiye dayanıyordu ama ortaya çıkan verilere göre yanlıştır. Güney Kürdistan Parlamentosu Rojavadaki kantonları tanımamıştır. Alınan karar: 1- Kürdistan Parlamentosu her şekilde Rojava daki halkımızın iradesine destek veriyor ve Kürdistan Bölge Hükümeti nden Rojava daki yönetimlerle resmi ilişkilerin geliştirilmesini istiyor. 2- Hükümet Rojava ile maddi dayanışma içinde olmalı. (www.imctv.com. tr, 15.10.2014) biçiminde ve devamındaki maddeler de bu iki maddenin uygulanması ve kararın resmi yayın organında yayınlanmasıyla yürürlüğe gireceğiyle ilgilidir. Kantonların tanındığı iddiaları Kürdistan Bölgesel Yönetimi Sözcüsü Dizayi tarafından da yalanlandı. 26 Ekim 2014 tarihinde medyaya yansıyan tavrına göre (bkz. www.radikal.com vd. haber kaynaklarına) kararda kantonların kabul edilmesinden söz edilmiyor. Sözü edilen: Sadece Rojava halkının iradesine saygı gösterilmesi dir. Kürt örgütlerinin aralarındaki çelişkilere rağmen Kürdistan Bölgesel Yönetimi, parlamentosu, Kobanè ye destek için Peşmerge güçlerini gönderme kararı aldı ve bu karar TC nin geçiş izni vermesiyle uygulandı da. Bu noktada şunun bilince çıkarılması gerekiyor. Sözkonusu karar, Kürdistan Başkanlık Divanı Başkanı Fuad Hüseyin in açıklamasına göre esasında Ekim ayı başlarında sırasıyla ABD-TC, ABD- Erbil arasındaki görüşmelerde belirlenmiş ve daha sonra da TC-Erbil arasındaki görüşmeler sonucunda uzlaşılmış ve ABD, TC ve KBY/Erbil üçlüsünün Duhok ta buluşup detayları sonuçlandırmalarının sonucu ve 19 Ekim de ABD nin Kobanè ye yardımı sonrasında, 22 Ekim de alınan bir karardır. ABD

emperyalizmi kendi çıkar ve planları çerçevesinde KDP ve TC ittifakını PYD ile uzlaştırmaya ve ittifak kurmaya yönlendirmektedir. Bu konuda alınacak yol uzun ve çetrefilli, ama temeli atılmıştır. KOBANÈ DE DURUM... Ekim ayı sonlarından itibaren Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerinin YPG/YPJ güçlerine destek verme durumu Kobanè deki gelişmelerin İslam Devleti aleyhine olmasına katkı sundu. 150 den fazla Peşmerge ve sayısı net verilmeyen (50 ile 200 arası) sayıda ÖSO gücünün yanısıra İD ye karşı mücadelede daha önemli olan Peşmerge lerin beraberinde getirdikleri (doçkalar, katyuşa füzeleri, havan topları, anti tanklar vb.) ağır silahlar dengeyi değiştirdi. YPG/YPJ ilkbaşlarda kendilerinin Peşmerge ye değil ağır silahlara ihtiyaçları olduğunu açıklamış daha sonra, silahların kullanımı için Peşmerge ye ihtiyacınız var diyen KBY nin tavrını kabul etmişlerdi. Sonradan da Peşmerge sayısı tartışma konusu olmuştu. 200 kadar olacağı söylenen Peşmerge sayısının 150 ye düşürülmesi (tam sayı 155 olarak da verildi) de buna bağlı olduğu açıklandı. Aralık ayı başında sayısı belirtilmeyen düzeyde Peşmerge gücü Kobanè dekiler Erbil e, yerlerine yenileri Kobanè ye gönderilerek- değiştirildi. Kobanè de YPG/YPJ ile ÖSO ya bağlı kimi gruplar arasında Burkan El Fırat adı altında zaten ittifak vardı. Ekim ayı sonlarına doğru Peşmerge güçleriyle eşzamanlı Kobanè ye giden ÖSO güçleri, varolanlara ek güç olarak kabul edildi. Kimi medya haberlerine göre bunların toplam sayısı 400 kadardır. Ekim ayı sonu Kasım ayı başlarından itibaren İslam Devleti ne karşı Kobanè de karada savaş yürüten güçler YPG/YPJ, Burkan El Fırat ve Peşmerge idi. Havadan müdahale, bombardıman ise ABD önderliğindeki savaş koalisyonu öncelikle ABD uçaklarıtarafından gerçekleşiyordu. PYD bu saldırıların azlığından yakınıp daha fazla bombardıman talep etse de, bombardımanlar İD güçlerinin çekincesiz toplu halde hareket etme konusunda taktik değiştirmeye zorlamış ve İD yi değişik biçimlerde, örneğin takviye işlerini zora sokma vb. noktalarda geriletmiştir. Peşmergeler esasında yerleştikleri mevzilerden tespit edilen hedeflere ateş etme biçiminde savaşta yer aldılar. YPG/YPJ ve Burkan El Fırat güçleri ise İslam Devleti güçleriyle göğüs göğüse denen doğrudan karşılıklı savaş verenler. Bu temelde Kobanè deki direniş ve çatışmaları değerlendirdiğimizde durum, askeri açıdan savunmadan dengeye ve saldırıya geçme; giderek hakim olmaya doğru gelişen bir durumdur. Bu, aynı zamanda genelde İslam Devleti ne karşı mücadelede Irak ve Suriye genelinde- andaki durumu da yansıtmaktadır. İslam Devleti nin ilerlemesinin durdurulduğu ve andaki duruma bakıldığında geriletilmeye başlandığı; İslam Devleti nin ele geçirdiği yerlerin bir bölümünün geri alındığı, kimi yerlerin de geri alınmak üzere olunduğu bir durum sözkonusudur. YPG/YPJ komutanlığının 14 Aralık 2014 tarihli verilerine göre, 15 Eylül den bu tarihe kadar çatışmalarda öldürülen İD güçlerinin sayısı 2.951 dir. Bu dönemde yaşamını yitiren YPG/YPJ güçlerinin sayısı da 263 olarak verildi. Saldırılarda öldürülen sivillerin sayısı verilmedi. 14 tankın ve birçok askeri aracın imha edildiği ve önemli ölçüde silah ve cephanenin, askeri mühimmatın ele geçirildiği de verilen bilgiler arasındadır. Ekim ayı sonlarında Kobanè nin üçte ikisinin İD nin elinde olduğu yazılıyordu. Andaki durumda Kobanè nin %80 inin YPG/YPJ ve müttefiklerinin denetimine geçtiği, her geçen gün yavaş da olsailerlenildiği yönünde bilgi verilmektedir. Bu gelişmeye bağlı olarak da Kobanè de yaşayan sivillerin sayısının 20.000 e kadar yükseldiği belirtilmektedir. Andaki gidişatı değiştirecek önemli bir gelişme yaşanmazsa, Kobanè nin önümüzdeki kısa sürede İslam Devleti nden temizlenmesi mümkündür. Fakat savaş değişik biçimlerde, ölçülerde ve yerlerde süreceğe benziyor. Kobanè somutunda ise, savaş şimdilik son bulsa dahi, yaşayabilme mücadelesi, bu açıdan yaşama savaşının kısa sürede bitmesi zordur. Kentin neredeyse yarısı harabedir. Anda 20.000 kadar olduğu söylenen nüfusun temel ihtiyaçlarını karşılamak bile yardım olmaksızın- mümkün değildir. Buna bir de kış mevsiminin zorlukları eklendiğinde, insanlar aç, susuz, ilaçsız, yakıtsız vb. vd. tüm temel ihtiyaçlardan mahrum durumdadır. Bu açıdan Türkiye Kuzey Kürdistanlı demokratların, devrimcilerin, komünistlerin, TC nin insani yardım koridoru nu açmaya zorlaması için de mücadele etmeyi, ellerinden geldiği kadar doğrudan yardım sağlamayı, Kobanè halkıyla dayanışmanın asgari görevlerinden biri olarak görmesi, buna uygun davranması gerekiyor. 25.12.2014 13 gündem

halkların kardeşliği için 24 NİSAN 1915-24 NİSAN 2015 100. YILDÖNÜMÜNDE ERMENİ SOYKIRIMINI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ! 14 Ermeni soykırımı Jön Türkler ile başlamadı. II. Abdülhamid döneminde Ermeni soykırımı için hazırlıklar yapıldı ve 200 binden fazla Ermeni katledildi. Jön Türkler, II. Abdülhamid döneminde başlatılan soykırımı tamamladılar. Osmanlı toprakları üzerinde yaşan bir ulusu, ulus olmaktan çıkardılar. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı başladığında, Osmanlı İmparatorluğu zayıflamıştı. 1909 da iktidara gelen Jön Türkler, zayıflamış Osmanlı imparatorluğunu yeniden canlandırmak için Pantürkizm siyasetini uygulamaya başladılar. Pantürkizm siyasetinin uygulanabilmesi için imparatorlukta yaşayan tüm azınlık ve milliyetlerin Türkleştirilmesi gerekiyordu! Ermeni ulusu, bu planın gerçekleşmesinin önünde engeldi. Jön Türkler için Birinci Emperyalist Paylaşımı, Pantürkizm rüyasını gerçekleştirmek için kaçırılmayacak bir fırsattı! Jön Türkler çok kısa zaman içerisinde kendi partilerini İttihat ve Terakki yi kurdular. 1908 yılının Haziranında Jön Türkler Sultan İkinci Abdülhamid hükümetini yıktılar, 1909 yılında tahtan indirdiler. Jön Türk devriminden bir yıl sonra, Türk milliyetçiler Kilikya bölgesindeki Adana şehrindeki Türkleri Ermenilere karşı kışkırttı. Katliamlar Adana dışında diğer Ermeni şehirleri olan Maraş ve Kesap a da sıçradı. Bazı bölgelerde Ermeniler kendilerini savundu ve katliamdan kurtulmayı başardılar. Bir ay içerisinde 30 bin Ermeni öldürüldü. Ermeni sorununun soykırımla çözme fikrine kesin olarak en son 1910 yılının başlarında İttihat ve Terakki Partisi nin merkez komitesi tarafından yapılan gizli toplantılarında karar verildi. 1911 de, Selanik te yapılan toplantılarda esas olarak imparatorlukta yaşayan Türk olmayanların özellikle Ermenilerin Türkleştirme politikalarından bahsediliyordu. Bu toplantılarda Jön Türklerin düşünceleri ilk kez yazılı hale dönüşmüş oldu. Bundan sonra da İçişleri bakanı Talat ın imzasıyla, yerel yönetim makamlarına Ermenilerin yok edilmesi hakkında bilgi veren, gizli telgraflar gönderildi. 1914 Şubat ında İttihat ve Terakki Partisi merkez komitesi, Doktor Nazım, Şakir Bahattin ve Mithat Şükrü nün başkanlığını yapacağı bir komite kurdu. Bu komite Ermenilerin tehciri ve katliamı ile ilgili tüm sorumluluğu üzerine alacaktı. Bu komitenin aldığı kararlar uygulanmaya başlandı. Ermeni devlet görevlileri işlerinden çıkarıldı. Ermeni askerler ordudan atıldı ve bu askerlerden işçi grupları oluşturulmaya başlandı. Hapishanelerden katiller ve suçlular Mayıs 1914 te Erzurum katliamını yapmaları için çıkarıldı. Jön Türk hükümeti, Ermenilerin katliamına ordudaki Ermeni askerlerden başladı. Böylece Ermenilerin askeri potansiyeli yok edilecekti. Şubat 1915 te Savunma bakanı Enver in verdiği kararla tüm Ermeni askerler ordudan çıkarılıp, 50-100 kişilik gruplara ayrılarak öldürüldüler. Böylece Ermeniler katliamın ilk başından itibaren askeri gücünü kaybetmiş oldular. Birinci Paylaşım Savaşından önce, Türkiye de 2 milyondan fazla Ermeni yaşıyordu. 1.5 milyon Ermeni 1915-1923 tarihleri arasında katledildi. Katliamdan kurtulanlar Arap çöllerine sürüldü. Daha önce

de başlamış olan Ermeni aydın ve kanaat önderlerine yönelik büyük tutuklamalar 24 Nisan 1915 de başladı. Daha sonra bu tutuklamalar dalga dalga devam etti. İl ve ilçede tutuklanan aydınlar işkencelerden geçirildi, kimi mahkeme kararı ile kimi herhangi bir mahkeme kararı olmadan, ölüme mahkûm edildi. Ölüme mahkûm edilenler şehir ve kasaba merkezlerinde idam edildiler. Örneğin, İstanbul da tutuklanıp, daha sonra Ayaş ve Çankırı ya gönderilen 200 civarındaki aydın, kimi zaman tek tek, kimi zaman gruplar halinde buralardan alınıp yollarda öldürüldü. 24 Nisan 1915, Ermeni halkını yok etme hareketinin ilk aşamasıydı. Bu yüzden Ermeniler, 24 Nisan 1915 i Ermeni soykırımında ölenlerin anısına adadılar. 1915 te İstanbul da tutuklanan Ermeni aydınlarının, öldürülmesi soykırım planının birinci aşamasıydı. İkinci aşamada, yaklaşık 60.000 Ermeni askere alındı ve öldürüldüler. Böylece eli silah tutabilen Ermeni erkekleri öldürüldü. Ermeni soykırımının üçüncü aşaması, Ermeni halkının genç yaşlı çoluk çocuk demeden katledilmeye başlanması ve Suriye çöllerine doğru sürülmesiydi. Tehcir sırasında binlerce insan Türk askerler, Kürt kapkaççılar, polisler tarafından öldürüldü. Kalanlar da açlıktan, bulaşıcı hastalıklardan öldü. Kadınlar ve çocuklar işkencelere maruz kaldılar. Birçok insan zorla müslümanlaştırıldı. Ermeni soykırımı, 20. yüzyılda yapılan ilk soykırımdır. Ermeni soykırımı hakkında, 100. yıldönümünde daha fazla yazılıp çizilecektir. Son yıllarda Ermeni soykırımının yapıldığını keşfedenler, tarihi kendileri ile başlatmakta, kendileri ile bitirmektedir. Bu gruplar kendilerinden önce ülkelerimizde, Ermeni Soykırımı hakkında tavır takınanları, yazılıp çizilenleri görmezlikten gelmektedir. Kuşkusuz son yıllarda, sosyalist/komünist harekette, Ermeni soykırımın tanınması ve bu bağlamda kimi faaliyetlerin yürütülmesi olumludur. Bu olumluluk ama kendilerinden önce tavır takınanları inkâr etme temelinde olmamalıdır. Ülkelerimizin Bolşevikleri, 1983 ten beri, Diasporadaki Ermenilerin geri dönme, yerleşme ve ayrılma hakkını savunmada tek konumundadır. Bu savunu ne yazık ki, kitlelere mal edilememiştir. Bundan 32 yıl önce net tavır takınan ve Ermeni soykırımı ile ilgili onlarca yazı ve toplantı yapan Bolşeviklerdir. Bolşevikler, Ermeni soykırımı ile ilgili açık ve net tavır takındıklarında, diğer sol suskunluğu tercih etme durumundaydı. Daha sonraları Ermeni soykırımını keşfedenler, kendilerinden önce berrak tavır takınanları görmezlikten gelmektedir. Tarihteki Ermeni soykırımının esas sorumlusu, onun örgütleyicileri, Osmanlı devletidir, onun o günkü yöneticileri olan Türk milliyetçisi İttihat ve Terakki yönetimidir. O günkü dönemde Osmanlı devleti ile ittifak içinde olan ve Osmanlı Ordusunun yönetiminde de yer alan Alman emperyalistleri bu soykırımın sorumluluğunu paylaşmaktadır. Soykırımın uygulamasında, Ermeni halkının tehcir edilmesinde yer alan sürülmesinde aktif olarak yer alan Osmanlı ordusu, polisi, jandarmasının tüm elemanları, valiler, yerel yöneticiler ve memurlardır. Resmi devlet görevlilerinin yanı sıra, bu soykırıma izin veren, düne kadar birlikte yaşadıkları Ermeni komşularını korumayanlarda sorumludur. Gidenlerin mallarına konan, katliamları gördüğü hâlde engellemek için hiç bir şey yapmayanlar, bu soykırıma ortaktır. Tehcir sırasında ganimet lere konmak için katliam yapan Türk halkı ve Kürt halkı da bu soykırımda sorumluluğa sahiptir. Halkın aktif katılımı olmadan hiç bir soykırım gerçekleştirilemez. Türk ve Kürt halkları şimdiye dek, egemen sınıfların resmi tarihini sorgulamayarak, kendi sorumluluğunun ve suçluluğunun hesabını vermemiştir. 15 halkların kardeşliği için