Packen müssen Sie selbst. Bei der Immobilie helfen wir! Seriensieger im Bankentest: Die besten Berater Nürnbergs! 018 01 / 80 04 12.

Benzer belgeler
Bald komm ich in die Schule. Anregungen zur Vorbereitung auf die Schule für Kinder und Eltern

Der kleine Hase möchte lesen lernen

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI (MAZERET)

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 22 Harekete Geç

FLASHBACK: Die Kantstraße? Mädchen, die ist im Westen, verstehen Sie? Da können Sie jetzt nicht hin.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 10 geçiyor. Almanya yı kurtarmak için 120 dakikan ve üç canın var. Komisere güvenebilir misin?

İçindekiler. Çözüm Anahtarı Sözcük Listesi Copyright 2002 Max Hueber Verlag. ISBN , 1. Auflage 1.

BÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

CÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

Bu dersimizde Bayan Graf bir eğitim kursuna gitmek istiyor. Bu konuyu bir arkadaşıyla görüşüyor.

Marie hat Heimweh. Sevgi evini özler

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 26 Zaman Deneyleri

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 25 Đşler sarpa sarıyor

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat Görevini tamamlamak için 65 dakikan var.

3. Neujahrsball der Deutsch-Türkischen Wirtschaft. Alman- Türk Ekonomisinin 3. Yeni Yıl Balosu

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 19 Soğuk Savaş ta Aşk

Almanca yapısal kalıp kavram sözlüğü Deutsches Konjunktionen Wörterbuch [Mevlüt Baki Tapan]

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 26 Ayhan a veda

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah, saat dakikan ve iki canın kaldı. Ayrıca sana yardım

Almanca aile birleşimi sınavı dört bölümdür: 1-Dinleme, 2-Okuma, 3-Yazma, 4-Konuşma

TED KDZ EREĞLİ KOLEJİ VAKFI ÖZEL ORTAOKULU 5.SINIFLAR ALMANCA ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın var, ve biri seni tanıyor.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve bir canın kaldı.

Forum Demenz / Alzheimer Wie gehe ich damit um? Sylvia Kern, Geschäftsführerin 1

Bald komm ich in die Schule. Yakında Okula Başlıyorum

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım 1989, akşam saat Görevini tamamlamak için 15 dakikan kaldı. Ama hala dikkatli olmak zorundasın.

GÜÇ KOŞULLARDAKİ BİREYLERİ DESTEKLEME DERNEĞİ (GÜÇKOBİR) (Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition)

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 20 Zamandan Zamana

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e çeyrek var. 65 dakikan ve bir canın kaldı.

TÜRKISCH. NIE MEHR SPRACHLOS! Zeigebilder: praktisch beim Einkaufen Umgangssprache: extra Slang-Kapitel Tipps: Fettnäpfchen vermeiden

Mehrsprachiger Elternabend

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 15 Zamanda Yolculuk

VORSCHAU. Önsöz. zur Vollversion

Schuljahr. Herkunftssprache Türkisch

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 17 Barikat Đnşası

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 20 var. 70 dakikan ve bir canın kaldı. Acele etmen gerekiyor. Seni kim takip ediyor?

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 19 Sahtekarlık ortaya çıkar

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11. Sadece 60 dakikan kaldı, ve ek bir canın yok.

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim


Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 21 Yeni Bir Plan

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 18 - Saklı Kutu

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 20 geçiyor. iki canın ve 95 dakikan var. Mesaj ne anlama geliyor?

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 2. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI

Kişisel hesap müşterek hesap Çocuk hesabı döviz hesabı kurumsal hesap öğrenci hesabı Aylık kesintiler var mı? Fragen, ob für das Konto monatliche Gebü

Herzlich willkommen! - Hoş geldin! ÜBUNGEN / ALIŞTIRMALAR. Ergänze den Dialog! / Diyaloğu tamamla!

DÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

[ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt

Reisen Unterkunft. Unterkunft - Finden. Unterkunft - Buchen. Nach dem Weg zur Unterkunft fragen

Die alttürkische Xuanzang-Biographie V

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 02 Firarda

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU YABANCI DİL (ALMANCA) YETERLİK SINAVI A

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 10 var. 60 dakikan ve bir canın kaldı.

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Almanca-Türkçe

HERE COMES THE SUN. 6. September bis 31. Oktober 2010 Uferhallen, Berlin-Wedding

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Türkçe-Almanca

Konjunktiv 1 (Dolaylı Anlatım)

24) a) helfe b) teile c) behandle d) greife

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 08 Meçhul adamın kimliği

Tavsiyeniz için 60, EUR ya varan primler. Arkadaşınıza tavsiye edin ve primlerden faydalanın

telc Türkisch-Zertifikate: Für alle, die mehr können

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 16 Đkarus

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 04 Uyarı Sinyalleri

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 17 Tarladaki şekiller

Wir verstehen uns gut Spielerisch Deutsch lernen

Almanyalý Türklerin bankasýna hoþgeldiniz. HypoVereinsbank ve YapýKredi iþbirliðinin tüm avantajlarý hizmetinizde.

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 04 Yeni iş arkadaşı

Antrag auf Erteilung/Verlängerung einer/eines İlk izin / Uzatma başvurusu

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 21 Hamburg da köpekbalığı

Ich bin ein Baum, einer von in dieser Stadt. Jeder einzelne von uns ist wertvoll. Ben bir ağacım, bu şehirdeki değerli ağaçtan biriyim.

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Angeben, dass man sich einschreiben will. ders almak istiyorum.

COMPUTER: Mission Berlin, 9 Kasım, sabah saat 10. Berlin e hoşgeldin. Kahramanın kim olsun? Berlin e hoşgeldin. Kahramanın kim olsun?

Kapitel. Das ist kein Geldautomat. Bu bir bankamatik değildir.

Geschäftskorrespondenz

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 05 Kral Ludwig yaşıyor

Bejahte Aussage im Futur

Hallo Manni! Merhaba Medo!

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 20 Dinleyici anketi

Derdini söylemeyen derman bulamaz.

Almanca yapısal kalıp kavram sözlüğü Deutsches Konjunktionen Wörterbuch [Mevlüt Baki Tapan]

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın kaldı.

ALMAN-TÜRK-1. Burada yaşadıklarım. Was ich hier erlebt habe. Projektzeitung der deutsch-türkischen Jugendbegegnung

Öğrenci Kitabı BEN DE BAŞARIRIM! telc TÜRKÇE B1 OKUL.

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak

Vergleich der Schülerantworten zwischen den Partnerregionen

HAMDİ ŞAHİN EINE NEUE GRABINSCHRIFT AUS SELEUKEIA AD CALYCADNUM. aus: Epigraphica Anatolica 39 (2006) Dr. Rudolf Habelt GmbH, Bonn

Persönliche Korrespondenz Brief

Persönliche Korrespondenz Brief

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Angeben, dass man sich einschreiben will

Offenbarung in Christentum und Islam

Auswandern Dokumente. Dokumente - Allgemeines. Dokumente - Persönliche Informationen. Fragen wo man ein Formular findet

Kontakt / Temas. Interkulturelles Netzwerk für Krebstherapie: - Türkisch / Deutsch Kültürler arası kanser tedavi ağı. - Türkçe / Almanca -

Muhabirler getürkt kelimesinin anlamını araştırırlar. Bunun için her geminin özel bir şekilde selamlandığı sıradışı bir limana giderler.

Transkript:

Seriensieger im Bankentest: Die besten Berater Nürnbergs! s Sparkasse Nürnberg wbg_vm_191x132_1_191x132 21.01.13 16:25 Seite 1 03534_A_Filmfestival_Tuerkei _BB12_191x132.indd 1 14.12.12 09:58 Vermietungshotline zum Ortstarif 018 01 / 80 04 12 Packen müssen Sie selbst. Bei der Immobilie helfen wir! Wir sind die führende Unternehmensgruppe der Wohnungswirtschaft in der Metropolregion Nürnberg. Sie können direkt bei uns mieten, wenn Sie eine Wohnung suchen. Natürlich provisionsfrei! Wir helfen Ihnen gerne denn Wohnen ist unser Produkt. Bitte rufen Sie uns unverbindlich an. www.wbg.nuernberg.de Wir gestalten LebensRäume.

18. Filmfestival Türkei / Deutschland 3 Das 18. Merhaba 18. kez Merhaba Genau zehn Jahre ist es nun her, dass unser Festival zum Filmfestival Türkei/Deutschland wurde. Gestartet 1992 als Türkische Filmtage verband sich mit der Neuorientierung im Jahr 2003 der Wunsch einer ergiebigen künstlerischen Begegnung der beiden Kinokulturen und zugleich eines intensiven Austausches der Kulturgruppen in Deutschland. Das haben wir jedenfalls damals geschrieben. Viele hundert Filme und unzählige Festivalgäste aus beiden Ländern später hat sich dieser Wunsch auch dank unserer langjährigen Sponsoren und Unterstützer erfüllt: Auch in diesem Jahr können Sie sich als Zuschauer an den zehn Festivaltagen ein komprimiertes Bild des Filmschaffens in unseren beiden Ländern machen. Sie werden wieder lachen, Sie werden wieder weinen und Sie werden wieder staunen. Vor allem aber werden Sie Einblicke in das Leben in der Türkei und in Deutschland erhalten, die so hoffen wir bereichernd sind. Das Sie dafür offen sind, dafür danken wir Ihnen. Denn nach wie vor sind wir der Überzeugung, dass gerade die Kultur dazu geeignet ist, Brücken zu bauen, wenngleich sie auch allzuoft dazu missbraucht wird, Gräben aufzureissen. Eine ganz eigene künstlerische Begegnung, auf die wir sehr stolz sind und auf die wir uns sehr freuen, ist das Zusammentreffen von Hannelore Elsner u n d Türkan Şoray, unseren Ehrenpreisträgerinnen 2013. Beide Schauspielerinnen verbindet vieles. Sie sind für viele Cineasten die Grand Dames der jeweiligen Kinokultur und prägten diese mit ihrer Schauspielkunst über Jahrzehnte hinweg. Und so spiegeln die filmischen Biografien der beiden auch die jeweilige Kinolandschaften wider. So wie es einmal mehr auch unser Programm in diesem Jahr versucht. Wir freuen uns auf Sie! Für das Festivalteam, Frank Becher Festivalimizin Türkiye/Almanya Film Festivali olmasının üzerinden tam on yıl geçti. 1992 yılında Türk Film Günleri olarak başlayan ve her iki ülkenin sinema kültürlerinin verimli sanatsal buluşmaları ve aynı zamanda Almanya da yaşayan kültür gruplarının yakınlaşmaları arzusu 2003 yılında değişim ve yenilemeye yol açmıştı. Hedefimiz buydu. Her iki ülkeden yüzlerce film ve sayısız festival konuğu sonrasında bu arzumuz sponsorlarımız ve destekçilerimiz sayesinde de yerine geldi: Bu yıl da seyirci olarak festivalin on günü boyunca iki ülkenin sinema sanatına geniş bir açıdan bakma şansı bulabileceksiniz. Yine gülecek, yine ağlayacak ve yine şaşıracaksınız. Ama özellikle de Türkiye ve Almanya daki yaşam hakkında fikir edinebilecek ufkunuzu genişletebileceksiniz. Her zaman olduğu gibi, biz hala kültürün köprüler inşa etmek için en iyi araç olduğuna inanıyoruz. Birçok kez bu suistimal edilse de. Büyük bir gurur ve gerçekleşmesinden büyük mutluluk duyduğumuz, kendine has bir sanatsal buluşma da 2013 yılının onur konukları olan Hannelore Elsner ve Türkan Şoray ın buluşması olacaktır. Her iki oyuncunun birçok ortak özellikleri var. Birçok sinemasever için ikisi de ülke sinemalarının divaları olarak kabul edilirken, onlarca yıl sinemalarına oyunculuklarıyla damgalarını vurdular. Ve sinemasal biyografileri her iki ülkenin sinema dünyalarını yansıtıyor. Artık festival sizin festivalinizin ve Nürnberg'e gelecek olan sanatçılarımızın festivali. Görüşmek dileğiyle! Festival ekibi adına, Frank Becher Ein besonderer Dank Ohne Förderer, die in der Unterstützung von Veranstaltungen wie unser Filmfestival eine Notwendigkeit aus gesellschaftspolitischer Verantwortung sehen, gäbe es solche Events sicherlich nicht oder kaum. Wir bedanken uns bei: Özellikle teşekkür ettiklerimiz Toplumsal sorumluluktan gelen bir motivasyonla festivalimizi destekleyen kurum ve kuruluşlara çok teşekkür ediyoruz:

4 Ehrengast türkan şoray onur konuğu Türkan şoray NİCE SEVDALARIN KAYNAĞI: TÜRKAN ŞORAY Aksine, karşılıksız kalacağı önceden bilinen her bir istek ve arzuya hınzırca göz kırpar. Bunun içindir ki o, hem gökteki yıldızlar denli ulaşılmaz, hem de düş şatolarının ışıldayan devasa perdelerindeki kadar yakındır bize. Ona duyduğumuz deva bulmaz hayranlığımızın sınırları, loş salonların perdeyle koltukları arasındaki mesafe kadardır. Hem çok uzaktır, hem de çok yakın. Uzaklık; ona duyduğumuz özlemin büyüklüğü kadar, yakınlık ise; perdedeki izdüşümünün bizim utangaçlıklarımıza armağan ettiği o tarif edilmez sıcaklıkta ve içtenlikte yatar. Karşılıksız da olsa, adını bir türlü koyamadığımız bir garip sevdadır yaşanılan aramızda. O kadar gizlidir ki bu ilişki, bir o bilir, bir de biz. Onu yalnızca bir yanıyla tanımlayabilmek kolay değil, hatta olanaksızdır. O; hem ana hem bacı, hem fettan, hem masum, hem nice sevdalara ve de serüvenlere açık bir sevgili, hem de arzunun o dayanılmaz ve karşı konulmaz nesnesidir. Hem yakınımızda hem de çok uzaklarda olması bundandır.. Onun perdeden bizlere yansıyan izdüşümün düş dünyamızda oluşturduğu duygularla örtüşebilmek için, hem onda görmek istediğimiz her bir şeyin toplamı, hem de hiç biri değildir. Belki de yarım asırı aşkın bir süredir bizler üzerinde oluşturduğu büyüsünün sırrı belki de bu çeşitliliğinin oluşturduğu karmaşasından gelir. Herkesin onda, asla kayıtsız kalamayacağı bir şeyler bulabilmesi de bu yüzdendir. Türkan Şoray ı starlar skalasında bir yerlere koyup anlatabilmek pek mümkün değil, hatta bir noktada olanaksızdır. Ne kendisinden öncekilerden bir şeyler ödünç almış, ne de bir sonrakilere kendisinden bir şeyler armağan etmiştir. Ödünç almaması kendisine özgü olmaktan, benzerinin bulunmaması ise yaşamının her kertesinde kendisini yinelemek yerine yenilemekten kaynaklanan, sinemaya olan deva bulmaz aşkının o bilinmez tutkusundan gelir. Onun içindir ki, onun yaşı hiç olmamıştır. Hep aynı; bildiğimiz, örtüşebildiğimiz ve de sevdiğimiz kadar kalmıştır. Ya da bir diğer deyişle, hep aynı yaştadır. Bizim gibi sevdalılara nicelerini eklemek, çoğaltmak için. Sinemanın büyüsü de, starların ölümsüzlüğü de buradan gelir. Ama söz konusu Türkan Şoray olunca, bu kadarla yetinmek de mümkün değildir. Daha da fazlasını aramak, o büyüsünün gizleri içinde bir başka şeylerin kapılarını da aralamak, kendisine bağışlanan, sinemaya denk düşen yeteneğinin yanısıra eşsiz ve kimilerine göre benzersiz güzelliğinin de kodlarını çözümlemek gerek. Özellikle iri ve bir çırpıda bildik tanımlamalar içine girmeyen gözlerinin odakta kaldığı yüz hatlarında, tüm beklentilerin ve de karşılıksız kalacağı önceden bilenen hayranlıkların tüm esintilerini görmek mümkündür. Kimi zaman saf, savunmasız, edilgen ve her bir ilgiye açık çehresi, aynı zamanda tarifi olmayan bir fettanlık ve kabule açık bir cinselliğin kışkırtıcılığını da içerir. Çünkü o çehre; ondan umut edilen tüm beklentileri boşa çıkarıp reddetmez. Yarım asırlık starlık ve de kendisine yakıştırılan sultan lığın filmlerle taçlandırdıkları arasında neler yok ki? Sinemaya ilk adımını attığı Köyde Bir Kız Sevdim le başlayan Otobüs Yolcularıyla adını duyurup, Acı Hayat, Ne Şeker Şey, Siyah Gözler, Sürtük, Tapılacak Kadın, Dünyanın En Güzel Kadını ile devam eden, Vesikalı Yarim ile tescillenen, Kölen Olayım, Seninle Ölmek İstiyorum, Cemo, Çile, Dönüş, Azap, Mahpus, Selvi Boylum Al Yazmalım, Hazal, Mine, Gramafon Avrat ve daha niceleriyle sinemamızın unutulmazları arasına giren bir starı, dahası Türkan Şoray ı anlatmak, anlayabilmek ne mümkün? Onun sinemadaki serüveni; aynı zamanda bizlerin de, loş salonların devasa perdesine yansıyan görüntülerinde karşılığını bulduğu, yaşanmış, özlem duyulup da bir türlü yaşanma olanağı bulamamış, ya da yaşanıp da tamamlanamayıp yarım kalmış nice sevdalarımızın serüvenidir de aynı zamanda. Burçak Evren Sinema Yazarı Istanbul

Ehrengast türkan şoray onur konuğu Türkan şoray 5 EINE UNFASSBARE LIEBE: TÜRKAN ŞORAY Türkan Şoray zu beschreiben ist ein hoffnungsloses Unterfangen. Vergleiche mit anderen Kinolegenden und Stars gibt es praktisch nicht. Ihre Fähigkeit, sich immer wieder neu zu erfinden, beruht vor allem auf einer bedingungslosen Liebe für die Kinokunst. Eine Leidenschaft, für deren Vollendung sie sich aber nie interessierte. Generationen von Kinoverliebten konnten sich gerade deswegen mit dieser rastlosen Suche nach einer unerreichbaren Liebe identifizieren. Deswegen ist sie auch zeitlos und das liegt wohl nicht zuletzt auch an der Magie des Kinos und der Unsterblichkeit der Stars. Diese Erklärungsversuche reichen natürlich nicht aus, eine lebende Legende wie Türkan Şoray greifbar zu machen. Wir müssen uns schon anstrengen, um ein Gefühl dafür zu bekommen, worin ihre Einmaligkeit liegt. Die Quellen ihres künstlerischen Talents und ihrer Anziehungskraft zu entschlüsseln, könnten dabei helfen, uns dem Phänomen Türkan Şoray anzunähern. Hoffnungsloses Unterfangen, dennoch ein Versuch: Zum Beispiel wäre es keineswegs übertrieben zu sagen, dass niemand sich ihrem unverwechselbaren Blick entziehen kann. Ein Blick, aus dem ihre Seele spricht und im Handumdrehen jeden ergreift, fasziniert, träumen lässt, um ihn am Ende mit einem Gefühl der Unnahbarkeit zurück zu lassen. Ein Blick, der rein, schutzlos, passiv und voller Neugierde sein kann, zugleich aber auch unheilbringende Verführungen heraufbeschwört, nicht ohne mehrdeutiges körperliches Begehren. Kurzum, ein einladendes schelmisches Augenzwinkern, bei dem wir aber wissen, dass unsere Träume zum Scheitern verurteilt sind. Acı Hayat (Bitteres Leben), Ne Şeker Şey (Wie süß sie ist), Siyah Gözler (Schwarze Augen), Sürtük (Das Flittchen), Tapılacak Kadın (Eine Frau zum Vergöttern), Dünyanın En Güzel Kadını (Die schönste Frau der Welt) und nicht zuletzt mit dem Film Vesikalı Yarim (Meine berüchtigte Geliebte) wurde sie zum absoluten Star und spielte unvergessliche Rollen in Klassikern des türkischen Kinos wie in Kölen Olayım (Lass mich dein Sklave sein), Seninle Ölmek İstiyorum (Ich will mit dir sterben), Cemo, Çile (Leid), Dönüş (Die Rückkehr), Azap (Die Qual), Mahpus (Gefangen), Selvi Boylum Al Yazmalım (Meine Liebste im roten Kopftuch), Hazal, Mine und Gramofon Avrat (Das Grammophon-Weib). Türkan Şorays Werk gleicht einem beispiellosen Kinoabenteuer, an dem wir seit gefühlten Ewigkeiten teilnehmen. Für uns ist es vor allem ein Abenteuer, in dem wir unseren eigenen, ganz persönlichen Lieben begegnen, sei es vollends erfüllte, herzblutend auf der Strecke gebliebene oder nur voller Unschuld herbeigesehnte. Und das verdanken wir einer Frau, die wir seit über einem halben Jahrhundert auf der Leinwand bewundern... BURÇAK EVREN Filmkritiker Istanbul Die unfassbaren Grenzen unserer Faszination für Türkan Şoray sind im Grunde genommen sehr konkret abgesteckt. Die Erfüllung unseres Traums ist nur ein Steinwurf entfernt von unserem Kinosessel, von dem aus wir sie auf der Leinwand bewundern. Je größer das Gefühl der Unerreichbarkeit für uns, desto warmherziger und ehrlicher bohrt sie sich in unsere Herzen mit ihrem Blick. So gesehen kann man von einer unerfüllten, seltsamen Liebe sprechen zwischen uns und ihr. Eine geheime Leidenschaft zwischen ihr und jedem von uns. Was ist Türkan Şoray für uns? Eine abenteuerhungrige Geliebte? Eine liebevolle Mutter? Eine leidenschaftliche Verführerin? Ein Schwesterherz? Oder das unwiderstehliche Objekt der Begierde? Wahrscheinlich alles und nichts, weswegen sie uns so nah und doch so fern ist. Ein Trugbild, eine Projektionsfläche für unsere Träume und Alpträume, Sehnsüchte, Hoffnungen und Katastrophen, die nur einen Augenschlag voneinander entfernt liegen. Diesem Gefühlschaos verdanken wir letztendlich auch die Faszination für einen großartigen Menschen, dem wir seit über einem halben Jahrhundert verfallen sind. Das künstlerische Schaffen der unumstrittenen Sultanin des türkischen Kinos umfasst über 200 Filme. Ihre Karriere begann sie mit dem Film Köyde Bir Kız Sevdim (Ich liebte ein Mädchen im Dorf) und wurde mit Otobüs Yolcuları (Busreisende) erstmals einem Massenpublikum bekannt. Mit Werken wie

6 Ehrengast türkan şoray onur konuğu Türkan şoray Nr. 29 18.3. 18.45 KommKino Nr. 43 20.3. 18.30 KommKino Selvi Boylum, Al Yazmalım Meine Liebste im roten Kopftuch TR 1977, 95', OmU Regie / Yönetmen: Atıf Yılmaz Darsteller / Oyuncular: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin, Nurhan Nur Der Fernfahrer Ilyas kommt aus Istanbul in Asyas Dorf. Die beiden verlieben sich, heiraten und bekommen einen Sohn. Eines Tages kommt Ilyas von einer seiner Fernfahrten nicht zurück. Asya kann das Leid nicht ertragen und verlässt ihr Dorf. Unterwegs trifft sie auf Cemşit, der sie und ihren Sohn aufnimmt. Doch dann kehrt Ilyas zurück und Asya muss sich entscheiden zwischen ihrem Herzen und ihrem Verstand. Meine Liebste im roten Kopftuch ist basierend auf dem Roman des im Jahre 2008 in Nürnberg verstorbenen kirgisischen Autors Tschingis Aitmatow und ein Meilenstein in Türkan Şorays Karriere. Kamyon şoförü İlyas, İstanbul'dan Asya'nın kaldığı köye gelir. Birbirlerine aşık olup evlenirler bir de oğulları olur. İlyas, sık sık çıktığı yolculukların birinden eve dönmeyince, Asya, bu acıya dayanamaz ve oğluyla birlikte yollara düşer. Yolda Cemşit le karşılaşırlar. Cemşit onlara kol kanat gerer ve birlikte yaşamaya başlarlar. Bir gün İlyas döner ve Asya, artık bir seçim yapmak zorundadır. 2008 yılında Nürnberg te hayata veda eden Cengiz Aytmatov un eserinden uyarlanan Selvi Boylum, Al Yazmalım Türkan Şoray ın kariyerinde bir mihenk taşı. Nr. 6 15.3. 20.30 KommKino Nr. 25 17.3. 20.45 KommKino Bir Aşk Uğruna Um der Liebe Willen TR 1994, 136', OmU Regie / Yönetmen: Tunca Yönder Darsteller/Oyuncular: Türkan Şoray, Can Gürzap, Tunçel Kurtiz, Meltem Savcı Nr. 11 16.3. 19.00 KommKino Nr. 36 19.3. 18.30 KommKino Dönüş Die Rückkehr TR 1972, 94', OmU Regie / Yönetmen: Türkan Şoray Darsteller / Oyuncular: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Bilal İnci, Hikmet Taşdemir Istanbul, zu Beginn des zweiten Weltkrieges. Die in Wohlstand lebende Selma fühlt sich seit langem in einer gewissen Leere. Die Probleme in der Familie und die Vernachlässigung durch ihren Ehemann führen Selma auf den Gutshof ihres Bruders in Edirne. Dort lernt sie den Leutnant kennen, der ihr Herz erobert. Es kommt zu einer Abrechnung zwischen den beiden Männern. İkinci dünya savaşının ilk yıllarında, varlık içinde yaşayan Selma, kendini büyük bir boşluğun içine düşmüş hisseder. Aile içersindeki sorunlar ve kocasının ilgisizliği, Selma'yı çileden çıkarmaktadır. İstanbul daki hayatından sıkılan Selma, Edirne de kardeşinin çiftliğinde karşısına çıkan binbaşıyla tanışınca, kocasıyla binbaşı arasında bir hesaplaşma başlar. İbrahim, der sich von seinem Umfeld immer mehr entfremdet, beschließt als Arbeiter nach Deutschland zu gehen. Seine im Dorf zurück bleibende Frau Gülcan lernt vom Dorflehrer lesen und schreiben, um die Briefe Ibrahims lesen zu können. Türkan Şoray, die bei Die Rückkehr auch Regie führte, befasste sich als eine der ersten im türkischen Kino mit dem Thema Gastarbeiter aus der Sicht einer Frau. Kendi toplumuna giderek yabancılaşan İbrahim, Almanya'ya işçi olarak gitmeye karar verir. Karısı Gülcan İbrahim in gönderdiği mektupları okumak için, köy öğretmeninden eğitim alır. Yönetmenliğini de Türkan Şoray ın yaptığı Dönüş Filmi, Türk sinemasında Almanya ya göç olgusunu bir kadının gözünden anlatan ilk filmdir.

Ehrengast türkan şoray onur konuğu Türkan şoray 7 Mein Kino und Ich / Sinemam ve Ben Lesung und Signierung mit: Türkan Şoray ile imza günü 15.03.2013, 17.00 Uhr Glasbau, 2. OG Künstlerhaus / KunstKulturQuartier Die junge Tochter einer bürgerlichen Familie, die in dem Istanbuler Viertel Fatih, eine von osmanischer Architektur geprägten Straße lebt, kommt durch einen Zufall zum Kino und schafft es, über viele Jahre hinweg immer am Sternenhimmel zu bleiben Was sich wie ein Satz aus einem schönen Märchen liest, ist die Wahrheit: Die wahre Geschichte von Türkan Şoray Diese Lebensgeschichte, die bisher von vielen Schriftstellern niedergeschrieben wurde und aus verschiedenen Perspektiven erzählt wurde, diese ungleiche Lebensgeschichte wird dieses Mal aus erster Hand erzählt, von der Person, die sie selbst erlebt hat: "Ich bin mir der Bedeutung meiner Arbeit nicht bewusst; ich fühle keine Verpflichtung. Ich habe keine Bedenken, ob ich erfolgreich bin, oder nicht, keine Ängste, keinen Ehrgeiz, kein Ziel. Deshalb war ich vor der Kamera nie aufgeregt, ich spiele meine Rolle entspannt, mit meinem instinktiven Talent. Ich spiele eigentlich nicht. Wenn ich vor der Kamera tue, was von mir verlangt wird, erscheint es mir, als erlebte ich meinen eigenen Alltag." Türkan Şoray, die in den folgenden Jahren mit den Frauenrollen in über 200 Filmen von ihren Zuschauern wie ein Familienmitglied betrachtet, von Männern und Frauen gleichermaßen verehrt wurde, ist für ihre Zuschauer ohne Frage viel mehr als nur ein Filmstar. Das filmische Schaffen von Türkan Şoray, das von den Melodramen der 60er Jahre über die gesellschaftspolitischen der 70er Jahre - und nach all den Krisen des türkischen Kinos - hin zu Filmen, die zu Symbolen der Emanzipation der Frauen in der Türkei reicht, wirft auch ein Licht auf die Geschichte des türkischen Kinos. MEIN KINO UND ICH, das erste Buch, in dem uns Türkan Şoray die Geschichte von Türkan Şoray erzählt Fatih te iki yanında cumbalı ahşap evlerin dizili olduğu eski bir Osmanlı sokağında orta halli bir ailenin kızı, tesadüfler sonucu adım attığı sinema dünyasında yıllar boyunca hep zirvede kalmayı başarır... Bir masal cümlesi gibi görünen bu sözler aslında bir gerçektir; Türkan Şoray ın gerçek hayatı...bugüne kadar birçok yazar tarafından şu ya da bu yönüyle anlatılan, yazılan bu benzersiz hayat, bizzat o hayatı yaşayan, o hayatın sahibi tarafından kaleme alındı: "Yaptığım işin ne kadar önemli olduğunun farkında değilim; hiçbir sorumluluk hissetmiyorum. Başarılı veya başarısız olmak gibi hiçbir endişem, korkum, hırsım, hedefim yok. Bu yüzden kameranın önünde hiç heyecanlanmadan, rahat, içgüdüsel yeteneğimle, rolümü canlandırıyorum. Rol yapmıyorum, o gün kamera önünde benden yapmamı istedikleri, benim için sanki gündelik yaşamda yaşadıklarım gibi geliyor" sözleriyle anlatıyor Türkan Şoray... Sonraki yıllarda sinemada canlandırdığı 200 ün üzerinde kadın karakterle Anadolu insanının sanki aileden biri olarak gördüğü, erkeğiyle, kadınıyla bağrına bastığı Şoray, bu yanıyla hiç kuşkusuz bizlerin hayatında bir sinema yıldızı ndan çok daha fazla şeyi temsil ediyor. Türkan Şoray ın 60 lı yılların melodramlarından 70 li yılların toplumsal gerçekçi filmlerine evrilen, ardından gelen sinemadaki büyük krizi atlatıp kadının özgürleşmesinin sembolü olacak filmlere uzanan sinema hayatı, aynı zamanda Türk sinemasının tarihine de ışık tutan birinci elden tanıklık özelliği taşıyor. SİNEMAM VE BEN, Türkan Şoray ı Türkan Şoray dan dinlediğimiz ilk kitap..

8 Ehrengast Hannelore elsner onur konuğu hannelore elsner Burghausen - İstanbul - Nürnberg» Ich sah so bayerisch-türkisch aus! «66 Folgen lang gefiel sie als Ermittlerin mit enormem, niemals versiegenden Charme, benutzte aber kaum je die Waffe, sondern ihren scharfen Verstand, geladen mit sehr viel weiblicher Intuition. Den bislang von Männern dominierten Spielplatz rollte sie mühelos auf und schaffte das Kunststück, nie in serieller Routine zu erstarren. Es folgten TV-Filme in Serie, dann spielte sie 1998 mit Iris Berben in der Buchverfilmung»Andrea und Marie«, was das Fachblatt»Die Bunte«zu dem Jubelschrei»Erotik-Gipfel der Powerfrauen«animierte, andernorts wurde dieser Film so charakterisiert: eine»dreiecks-liebesgeschichte zwischen französischer Lebensfreude und deutscher Melancholie.Den Gedanken, Schauspielerin zu werden, diesen Gedanken hatte ich nicht«, sagt eine, die wie keine zweite am Sternenhimmel des deutschen Films funkelt: Hannelore Elsner. Ihr allererster Film wurde in Istanbul geprobt, aber nie gedreht: der Regisseur hieß Halit Refiğ und war damals 24 Jahre alt. Sie war 16 und»ich sah so bayerisch-türkisch aus!«von wegen. Sie war und ist der Lichtblick in einer oft schattenreichen Landschaft der des deutschen Films. Dabei fing alles ganz klein an: geboren im oberbayrischen Burghausen, ging sie in Neuötting, der Nachbarstadt des Wallfahrtsorts mit der Schwarzen Madonna, in eine Klosterschule der Englischen Fräulein, um Lesen und Schreiben zu lernen. Und dort probierte sie auch ihr späteres Alleinstellungsmerkmal aus: die Stimme. Sie spielte im Schultheater, las vor und kam an damit. Aber sie wollte ja weder Schauspielerin noch Vorleserin werden. Und fand sich doch in den Kinderschuhen des deutschen Nachkriegsfilms wieder, etwa beim damals schon unsterblichen Freddy Quinn und seinem Film»Freddy unter fremden Sternen«. Nicht viel später landete sie auf dem Berliner Flughafen Berlin Tempelhof, agierte dort als desorientiertes Starlet in Will Trempers ambitionierter Ballade»Die endlose Nacht«. Ein Film, der zu Beginn des Neuen Deutschen Films stand und der 1963 den»preis der deutschen Filmkritik«erhielt. 1973 brillierte sie in der Hunsrück-Fräulein-Ballade»Die Reise nach Wien«von Edgar Reitz, wo sie neben der Erzfränkin Elke Sommer ungebremst das große Spektrum ihrer spielerischen Ausdrucksmittel beweisen konnte. Und im Oktober 1994 griff das einstige Englische Fräulein zum Revolver: Sie wurde Kommissarin! Insgesamt Da haben wir es. Deutsche Melancholie? Das klingt wie Bleigießen. Aber»französische Lebensfreude?«Genau hier kommen Hannelore Elsner, ihre Aura, ihre Ausstrahlung, ihre oft fast traumwandlerische Präsenz ins Spiel. Nichts in ihrer filmischen Erscheinungsbild war und ist»deutsch«: Selbst wenn sie einst»leichte Mädchen«spielte, waren sie geprägt von lebendiger, gar nicht anrüchiger Leichtigkeit und einer ganz speziellen Sanftheit. Sie leuchtet aus ganz natürlichen Quelle gespeist auf Leinwand und Bildschirm stets äußerst energiebewusst, agiert mit großer spielerischen Präzision selbst in kleinsten Gesten und Blicken womit sie sich scheinbar mühelos jeden Luftraum erobert. Und dann kam das Jahr 2000. Ein Regisseur namens Oskar Roehler, den damals niemand kannte, drehte einen Schwarzweiß-Film namens»die Unberührbare«mit Hannelore Elsner über seine Mutter, die in Leben und Werk so kämpferische wie sperrige Nürnberger Schriftstellerin Gisela Elsner. Hannelore Elsner liefert in diesem Ausnahmefilm ein so tragikomisches wie berührendes Kabinettstück in Sachen Schauspielkunst ab, indem sie sämtliche Register schauspielerischer Erfahrung zieht und doch niemals überzieht. So schuf sie das facettenreich schillernde und enorm vielschichtige Porträt einer verletzten, zerbrechenden Frau, der die Welt abhanden kommt. Und hierfür wurden Film und Hauptdarstellerin preisgekrönt, sogar in der Türkei, nämlich beim»international Istanbul Film Festival«im Jahre 2001, wo»die Unberührbare«den Hauptpreis, die»goldene Tulpe«erhielt. Und in Istanbul schließt sich ein Kreis: Hannelore Elsner erinnerte sich an ihren allerersten Aufenthalt in dieser Stadt und an den Mann, der damals beinahe ihr erster Regisseur geworden wäre: Halit Refiğ»Der mich entdeckt hat, der den Grundstein für meinen Beruf gelegt hat«, wie sie in ihrer Autobiographie»Im Überschwang«schreibt. Ein Türke also hat die entscheidende Entwicklungshilfe für eine der bedeutendsten deutschen Filmschauspielerinnen und damit für das deutsche Kino geleistet! Wer hätte das gedacht? Jochen Schmoldt Journalist

Ehrengast hannelore elsner onur konuğu hannelore elsner 9 Burghausen - İstanbul - Nürnberg» Hem Bavyeralı hem Türk e benziyordum!oyuncu olmak. Benim öyle bir fikrim hiç yoktu«. Bu sözler Alman sinemasının yıldızlı gökyüzünde eşsiz parlayan kadına ait: Hannelore Elsner. İlk filminin provaları İstanbul da yapıldıysa da, film maalesef çekilemedi. Henüz 16 yaşındayken onu ilk keşfeden ve bir film çekmek üzere İstanbul a davet eden Türk yönetmen Halit Refiğ'di. O zamanlar 24 yaşında genç bir yönetmen olan Halit Refiğ in onu oyuncu olarak seçme nedenini Hannelore,» Oyuncu değildim. Hem Bavyeralı hem Türk e benziyordum, sadece onun için seçti.«diye açıklıyordu. Oysa öyle değildi. Hannelore Elsner, çoğu zaman gölgeli bir manzarada Alman sinemasında umut ışığı oldu. Hannelore Elsner için her şey çok küçük başlamıştı. Bavyera nın Burghausen kasabasında doğdu. Neuötting de, Siyah Madonna nın bulunduğu hac mekânına komşu kasabada, İngiliz Kız Okulu nda okudu. Bavyera nın güneydoğu bölgesinde birçok okul değiştirirken, hiç kasıtsız olarak sonradan emsalsiz özelliği olacak olanı deneme şansını buldu: sesini. Okul tiyatrosunda oyunculuk yaptı, zaman zaman okuyucu oldu ve bununla da başarılı oldu. Ancak ne oyuncu olmak istiyordu, ne de okuyucu. Fakat o ne kadar istemese de kendini Alman savaş sonrası filmlerinin henüz emekleme döneminde olduğu bir zamanda sinemanın içinde buldu. örneğin, döneminde bile ölümsüz gözüyle bakılan Freddy Quinn in»freddy unter fremden Sternen«(Yabancı Yıldızlar Altında Freddy) filminde. Aradan fazla zaman geçmeden, Berlin Tempelhof havalimanına indi ve orada Will Tremper in iddialı baladı»die endlose Nacht«(Sonsuz Gece) adlı filminde şaşkın bir yıldız adayını canlandırdı. Yeni Alman sinemasının başında duran bu film, 1963 yılında»alman Sinema Eleştirmenlerinin Film Ödülü«nü almıştı. Bu farklı bir sinema ile ilk ciddi buluşması oldu. Ancak»Lümmel von der ersten Bank«(Birinci Sıradaki Haylazlar) gibi birçok film ve birçok tiyatro oyunu da ardından geldi. 1973 yılında, duvarın inşasından sonra ilk Batı Alman sanatçı olarak Doğu Almanya nın DEFA-Film yapımında rol aldı:»aus dem Leben eines Taugenichts«(Bir Haylazın Hayatı) adlı edebiyat uyarlaması olan filmde düşes karakterini canlandırdı. Hannelore Elsner için iyi bir yıldı, çünkü hemen ardından Edgar Reitz in çektiği»die Reise nach Wien«(Viyana Yolculuğu) adlı filmde, koyu Frankonyalı Elke Sommer in yanında oyunculuğunun tüm ifade araçlarını ispat etme şansını buldu. Bu filmin senaryosunun bir yazarı da Alexander Kluge olmuştu. Fakat sinema sanatı o za manlarda profesyonel bir oyuncunun geçimini kazanabileceği bir meslek değildi. Ve gittikçe daha fazla insan oturma odalarından dışarı çıkmadıkları için, televizyon izlemeyi tercih ettikleri için,»tatort«(olay Yeri) ve Die schöne Marianne«(Güzel Marianne) gibi sayısız televizyon dizilerinde rol aldı. eksilmeyen cazibesi olan komiser olarak göz kamaştırırken, silah yerine kadınsı içgüdüyle dolu keskin zekâsını kullandı. Bu zamana dek erkeklerin egemen olduğu oyun sahasına son hızla girdi ve dizinin rutinine kendini kaptırmama sanatında da son derece başarılı oldu. Bir dizi televizyon filminin ardından 1998 yılında Iris Berben ile yine edebiyat uyarlaması olan»andrea und Marie«(Andrea ve Marie) adlı filmde rol alınca,»die Bunte«dergisinin»Güçlü kadınların erotik zirvesi«manşetini atmasına neden olmuşsa da, başka yerlerde film şöyle tanımlandı:»fransız yaşama sevinci ile Alman melankolisi arasında üçgen aşk hikâyesi.«alman melankolisi deyince, insanın aklına daha çok yılbaşında yapılan kurşun dökme geleneği geliyor. Ama»Fransız yaşama sevinci?«burada Hannelore Elsner in aurası, karizması, ve çoğu zaman takındığı hayal âlemi ifadesi giriyor işin içine. Filmdeki görünümü»alman«olmadı hiç: bir zamanlar oynadığı»hafif kız«rollerinde bile canlı, hiç edepsiz olmayan bir hafiflik ve çok özel bir yumuşaklık sergiledi. Perde de ve ekranda çok doğal bir kaynaktan gelen enerjisinin her zaman farkında olarak parlarken, en ufak jestler ve bakışlarda bile büyük bir dikkatle hareket ediyor ve bununla birlikte her hava sahasını kolaylıkla fethediyor. Ve 2000 yılına geldiğimizde, ismini daha önce kimsenin duymadığı bir yönetmen olan Oskar Roehler hayatında ve eserlerinde savaşçı olduğu kadar solipsist olan Nürnbergli yazar, annesi Gisela Elsner i anlattığı»die Unberührbare«(Çıkış Yok) adlı siyah-beyaz bir film çeker. Gisela Elsner 1991 yılında Nürnberg şehrinin Büyük Kültür ödülünü almış, bir yıl sonra da Münih te intihar etmişti. Hannelore Elsner bu sıradışı filmde trajikomik olduğu kadar dokunaklı bir oyunla, oyunculuk konusunda bir başyapıt sergiliyor. Ancak oyunculuk yıllarının tüm deneyimlerini seferber ederken, hiçbir zaman abartıya kaçmıyor. Böylelikle yaralanmış, kırılmakta olan ve dünyası elinden kayıp giden bir kadının renk renk parlayan muazzam bir portresini çizmeyi başarıyor. Hannelore Elsner, bu rolü hakkında; Hanna Flanders karakterinin yüzünde her şeyin okunabilinmesini istedim. Kaderini, hayatını, gücünü, cesaretini, yaşama savaşı ve sevinci yani her şeyi der. Bunların hepsini de başardı. Ve bunun için film ve başrol oyuncusu ödüllendirildi. Üstelik Türkiye de, Uluslararası İstanbul Film Festivali nde 2001 yılında Altın Lale ile. Ve İstanbul da çember tamamlanıyor: Hannelore Elsner bu şehre ilk gelişini hatırlıyor, ve neredeyse ilk yönetmeni olacak olan Halit Refiğ için biyografisinde»beni keşfeden ve mesleğimin temel taşını koyan adam«der. İngiliz Kız Okulu nda okumuş olan Hannelore Elsner in bu okulların kurucusu olan Maria Ward ın hayatını anlatan ve 1985 yılında çekilen»maria Ward Zwischen Galgen und Glorie«(Maria Ward Darağacı yla Şöhret Arasında) başrolde oynaması da biyografisinin hoş bir ironisi olmuştu. Mater»Peri«Peregrina Neuötting deki Maria Ward Okulu nun müdürü buna ne derdi acaba? 6 Ekim 1994 tarihinde İngiliz kız okulu mezunu eline silah aldı: komiser oldu! 66 bölüm boyunca olağanüstü, hiçbir zaman Demek ki, Alman sinemasının kalkınmasında ve en önemli oyuncusunun keşfedilmesinde bir Türk'ün rolü çok büyüktür. Jochen Schmoldt Gazeteci

10 Ehrengast Hannelore elsner onur konuğu hannelore elsner Nr. 8 15.3. 21.00 Filmhauskino Nr. 32 18.3. 20.45 KommKino Die Unberührbare Çıkış Yok D 2000, 104', OmeU Regie / Yönetmen: Oskar Roehler Darsteller/Oyuncular: Hannelore Elsner, Vadim Glowna, Jasmin Tabatabai, Nina Petri Die linke Schriftstellerin Hanna Flanders lebt vom Nachruhm ihrer großen Karriere. Der Fall der Mauer im Herbst 1989 bedeutet für sie das Ende ihrer Ideale. Hanna beschließt völlig überstürzt nach Berlin überzusiedeln. Die Begegnungen mit alten Freunden und Kollegen aus der ehemaligen DDR werden für Hanna jedoch zu schmerzvollernüchternden Erfahrung. Desillusioniert kehrt sie nach München zurück. Der mit internationalen Preisen ausgezeichnete Film ist der aus Nürnberg stammenden Schriftstellerin und Mutter Oskar Roehlers, Gisela Elsner gewidmet. Geçmişte büyük bir üne sahip olan yazar Hanna Flanders, artık unutulmuş olmanın verdiği acıyla yaşamaktadır. Özünde politik olmayan yazar, istek ve ideallerini Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin sosyalist toplumuna bağlamıştır. Milyonlarca Alman duvarın yıkılmasına sevinirken, solcu yazar için bu gelişme umutlarının tükenmesi anlamına gelmektedir. Hanna ani bir kararla Berlin'e yerleşmeye karar verir. Uluslararası birçok ödüle sahip film, Nürnberg li yazar, Oskar Roehler in annesi olan Gisela Elsner e adanmıştır. Nr. 15 16.3. 21.15 KommKino Nr. 40 19.3. 20.30 KommKino Die Reise nach Wien Viyana Yolculuğu D 1973, 103', OmeU Regie / Yönetmen: Edgar Reitz Darsteller/Oyuncular: Hannelore Elsner, Elke Sommer, Mario Adorf, Nicola Brieger Eine Kleinstadt im Hunsrück, 1943. Während die Männer an den Fronten des II. Weltkrieges sterben, fühlen sich die jungen Frauen Marga und Toni um ihre schönsten Jahre betrogen. Beim Ehrenfest für einen Jagdflieger stolpern die beiden über eine Zigarrenkiste voller Geld. Spontan beschließen sie, ihre Lust zu stillen und eine Reise nach Wien anzutreten. Auf ihrem Streifzug durch die fremde Großstadt erleben sie nichts als Enttäuschungen. Desillusioniert kehren die beiden Frauen in die Heimat zurück Almanya nın Hunsrück bölgesinde bir kasabada 1943 yılında erkekler İkinci Dünya Savaşının cephelerinde ölürken, iki genç kadın Marga ve Toni en güzel yıllarının kendilerinden çalındıklarını düşünürler. Bir savaş pilotu adına yapılan onur töreni sırasında iki genç kadın içi para dolu bir puro kutusu bulurlar. Bu parayla hayatlarını yaşamaya, eğlenmek için Viyana ya gitmeye karar verirler. Ancak büyük şehir hiç de bekledikleri gibi değildir. Büyük bir hayal kırıklığıyla iki genç kadın, memlekete döner

Ehrengast Hannelore elsner onur konuğu hannelore elsner 11 Nr. 5 15.3. 18.45 KommKino Nr. 22 17.3. 18.45 KommKino Vivere Yaşamak D/NL 2006, 93'. OmeU Regie / Yönetmen: Angelina Maccarone Darsteller/Oyuncular: Hannelore Elsner, Esther Zimmering, Kim Schnitzer, Aykut Kayacık Die Schwestern Francesca und Antonietta Conchiglia könnten unterschiedlicher kaum sein. Francesca fährt Taxi und hält den Haushalt zusammen, seitdem die Mutter die Familie vor Jahren verlassen hat. Die jüngere Antonietta dagegen ist ein aufmüpfiges und neuerdings schwer verliebtes Mädchen, das unbedingt der grauen Enge der Kölner Vorstadt entfliehen will. Kurz vor Heiligabend brennt Antonietta mit ihrem holländischen Freund Snickers und dessen Band im Tourbus nach Rotterdam durch. Francesca soll sie zurückbringen und gabelt unterwegs die liebeskranke Gerlinde auf. Francesca ve Antonietta birbirinden çok farklı karaktere sahip iki kız kardeş. Francesca taksi şoförlüğü yaparak ailenin geçimini sağlarken, anneleri aileyi yıllar önce terk ettiğinden beri hasta olan babası ve kız kardeşi ile de ilgilenmek zorundadır. Antonietta ise asi ve aşık, Köln ün varoşlarından kurtulmaktan başka bir düşüncesi olmayan bir yeni yetme. Noel e birkaç gün kalmışken Antonietta Hollandalı sevgilisi Snickers ve onun rock grubuyla evden kaçar. Onu geri getirmek de Francesca nın görevidir. Yolda karasevdalı Gerlinde ile karşılaşır. Buchlesung & Signierung Hannelore Elsner Im Überschwang Aus meinem Leben Mit viel Wärme, Poesie und zartem Humor erzählt Hannelore Elsner aus Ihrem Leben. 15.03.2013, 17:00 Uhr Festsaal, Künstlerhaus / KunstKulturQuartier

N u r i B i l g e C e y l a n "Es war einmal in..." Eine Fotoausstellung im Rahmen des 18. Filmfestivals Türkei / Deutschland Eröffnung: Mittwoch, 06. März 2013, 20.00 Uhr Kunsthaus im KunstKulturQuartier / Königstr. 93, 90402 Nürnberg Zeitraum der Ausstellung: 07. März bis 05. Mai 2013 Öffnungszeiten sind Dienstag, Donnerstag bis Sonntag 10.00 Uhr - 18.00 Uhr Mittwoch 10.00 Uhr - 20.00 Uhr Werkschau Nuri Bilge Ceylan vom 07.04. bis zum 01.05.2013 im Filmhaus Nürnberg So., 07.04. um 17 Uhr UZAK - WEIT (2002, OmU) So., 14.04. um 17 Uhr İKLİMLER - JAHRESZEITEN (2006, OmU) Sa., 20.04. um 17 Uhr MAYIS SIKINTISI - BEGRÄNGNIS IM MAI (1999, OmU) So., 21.04. um 17 Uhr ÜÇ MAYMUN - DREI AFFEN (2008, OmU) So., 28.04. um 17 Uhr KASABA - DIE KLEINSTADT (1997, OmU) & KOZA (1995, ohne Dialog) Mo., 29.04. - Mi 01.05. um 18 Uhr BİR ZAMANLAR ANADOLU'DA - ES WAR EINMAL IN ANATOLIEN (2011, OmU)

"Es war einmal in... " - Fotografien von Nuri Bilge Ceylan Als Regisseur ist Nuri Bilge Ceylan den BesucherInnen des Filmfestivals Türkei/Deutschland sicher ein Begriff, fast alle seine Filme wurden hier präsentiert. Ein breiteres Kino-Publikum kennt ihn durch seine in Cannes ausgezeichneten Filme Uzak, Drei Affen und Es war einmal in Anatolien. Weniger bekannt ist Nuri Bilge Ceylan als Fotograf, den wir mit dieser Ausstellung erstmals in Deutschland präsentieren. Dabei begann seine bildnerische Karriere mit der Fotografie. Auch wenn alle Aufnahmen ein extremes Breitbildformat aufweisen - fast doppelt so breit wie das gewohnte Kleinbildformat - sind sie kein Neben- oder Abfallprodukt des Filmemachers Ceylan, die am Rande von Dreharbeiten entstanden. Bei den ausgestellten Arbeiten wird sofort ersichtlich, dass Nuri Bilge Ceylan das Cinemascope-Format ganz bewusst bildnerisch einsetzt und seine Vorteile ausspielt. Die üblicherweise mit Panoramakameras aufgenommenen, menschenleeren Landschaften sind bei ihm nur selten zu sehen. Der Mensch in der Landschaft, die ihn prägt, die seinen Lebensraum bildet, ist ein zentrales Thema. Bilder nicht der industriellen, der modernen Türkei, sondern vielfach aus der Provinz. Sie versuchen einer Übergangsgesellschaft ihre Wurzeln zu vermitteln, sie erzählen von einer im Verschwinden begriffenen Welt und haben so oft eine melancholische Anmutung. Nicht die pulsierende Metropole Istanbul mit ihren Hochhäusern wird gezeigt, sondern die alten Viertel, oft erinnernd an Ara Gülers bekannte Istanbul Bilder. Die Zeit erhält bei Ceylan einen anderen Rhythmus, langsam, gleichsam entschleunigt, dem Subjekt, dem fotografierten Objekt seine Bedeutung (wieder-) gebend. Es ist sicher kein Zufall, dass eine Vielzahl der Aufnahmen im schneereichen Winter entstand. Der Winter als bildprägende Jahreszeit, der den Landschaften ihre überbordende Pracht und Farbigkeit entzieht und umso mehr ihre Grundformen betont, als eine leblose Jahreszeit, in der der Mensch mit seiner Umgebung weniger verbunden, ihr gleichsam entrückt erscheint. Nicht nur bei den Winteraufnahmen fällt auf, dass Ceylan in seiner Farbigkeit sehr zurückhaltend ist, Pastelltöne überwiegen, das leuchtende Blau des Mittelmeerraumes findet sich in seinen Landschaftsdarstellungen kaum. Eine gewisse Distanz erzeugt auch durch die meist erhöhte Aufnahmeposition. Von oben kann die Szenerie überblickt werden und Fotograf und Betrachter sind nicht selbst Teil der Geschichten, sondern erzählen von ihnen. Es sind durchkomponierte Bilder, jede dieser Panoramafotografien scheint eine Geschichte anzudeuten. Es passiert sehr viel, allerdings nicht direkt im Vordergrund, sondern oft an den Rändern oder im Hintergrund. Die Geschichten werden nicht vom Anfang bis zum Ende erzählt, es bleibt bei bildnerischen Andeutungen und für den Betrachter ergibt sich eine Vielzahl von Vermutungen, die den besonderen Reiz dieser Arbeiten ausmachen. Man ist versucht, die vermeintlich dazugehörende Geschichte zu erfinden. Unterstützt wird diese nicht vorhandene Eindeutigkeit auch durch die abgebildeten Personen. Die Menschen schauen oft direkt in die Kamera. Die Blicke scheinen dabei irritierend brüchig zu sein, es ist kein Posen für und vor der Kamera, manchmal hat man eher den Eindruck eines abwehrenden Blickes oder des Versuches nicht zu viel Preis zu geben. Oft sind es verschlossene Gesichter, etwas melancholisch, sie scheinen nicht zu sprechen oder zu agieren. Ceylan demaskiert dabei nicht oder desavouiert die Abgebildeten, ganz im Gegenteil, er verleiht ihnen in seinen Bildern eine Würde, die ihnen wahrscheinlich im realen Leben nicht zuteil wird. Matthias Strobel Direktor KunstKulturQuartier Kent, Taşra, Su ve İnsan Nuri Bilge Ceylan dan Türkiye Manzaraları Nuri Bilge Ceylan, Avrupalı sinefiller için en önemli çağdaş yönetmenlerden biri. Uzak ve Bir Zamanlar Anadolu da filmleri Cannes da Jüri Büyük Ödülüne layık görüldü. Aynı zamanda Avrupa nın birçok festivalinde ödüller aldı, onurlandırıldı ve hatta iki filmi Oscar ın Yabancı Dilde En İyi Film dalında adaydı. Daha az bilinen ise, Ceylan ın sinemacılığından çok daha öncesine dayanan başarılı fotoğraf geçmişi. Nuri Bilge Ceylan, sineması ile paralel giden dönemde ürettiği panoramik fotoğraflarıyla, içinde uyuyan fotoğraf devini yeniden uyandırdı. Fotoğrafın hiçbir sanat dalında olmayan gizemi gerek araştırma gezilerinde gerekse filmlerin çekimlerinde Ceylan ı fotoğraf çekmeye yöneltiyor. Ve Ceylan yeni döneminde, tıpkı filmlerde olduğu gibi çarpıcı orantısı ile onu bekleyen panoramik boyutun içine figürlerini yerleştiriyor. Nuri Bilge Ceylan ın manzara fotoğrafları, Hollanda nın büyük manzara ressamlarının tablolarını andırırken, metropol fotoğrafları yalnızlığın hüzünlü portreleridir. Ceylan ın fotoğraflarında deniz - umudun metaforu - bengisuya dönüşüyor ve insan portrelerinde, filmlerindeki karakterlerinin hikâyelerini özetliyor. O, kamerasıyla bir sihirbaz ve bu görsel sihir, fotoğraflarına bakanları büyülüyor, tıpkı filmlerini izleyenleri büyülediği gibi. Nuri Bilge Ceylan ın filmleri kolayca tüketilmiyor, vakit geçirmek için izlenecek filmler değil. Yönetmen, karakterlerini ve sahnelerini bir romancı gibi tasarladığı için, bizi de hikâyenin içine çekiyor. Bizden, karakterleri iyice tanımamız için zaman ayırmamızı bekliyor, onların düşüncelerini ve hareketlerini anlamak ve idrak edebilmemiz için. Ceylan, hiçbir şeyi öylesine söylemiyor, anlattıklarını derinlemesine betimliyor. Bu da, filmlerinin Türkiye de de çok tartışılmasını kaçınılmaz kılıyor. Çünkü Ceylan, Akdeniz insanının şen şakrak öykülerini değil, kırılgan ve hayatta çuvallayan karakterlerin öykülerini anlatıyor. Karakterleri kendi yollarında ilerliyor, çünkü seçtikleri yol yanlış da olsa, vahim sonuçlara doğru da gitse, o yolda ilerlemek zorundadırlar. İşte bu da iktidarda olan siyasetçilerin göstermek istediği, yükselişte olan, siyaseten güçlü bir Türkiye resmine hiç uymuyor. Filmlerini tanımayanlar ve sergide fotoğraflarını ilk kez görecek olanlar, muhteşem fakat efkârlı, hüzünlü, melankolik fotoğraflarla karşılaşacaktır. Filmlerinde olduğu gibi, burada da mutlu mesut bir kaygısızlık bulamıyoruz. Bulabildiklerimiz, geniş alanlar, kar altında bir İstanbul, başıboş köpekler, sakin sular ve gözlerimizi asla gözlerinden kaçıramayacağımız insan portreleri. Gözlerimizi kaçıramıyoruz, çünkü yüzlerine fotoğrafçının bakış açısından baksak da, onlar bize aynı arayan ve soran gözlerle bakıyorlar. Bu fotoğraflar, sıradan gibi gözüküp, asla sıradan olmayan anların gizemini kendilerine bakan gözler üzerinden iletiyor. Nesnelerle uzay arasındaki boşluklara adeta fısıltıları yerleştiriyor. Onun fotoğrafları konuşmak yerine susmayı yeğliyor. Müziği, notalardan çok es lerin oluşturduğunu ve büyük sessizliklerle daha çok şey anlatılacağını iyi biliyor Ceylan. Bu onun aynı zamanda iflah olmaz varoluşçu yanını da oluşturuyor. Kış manzaraları, bulutlu gökyüzünün kararttığı kentler, sakin sular veya kadınların, erkeklerin ve çocukların portreleri hiç fark etmiyor fotoğraflar bizi büyüleyici bir şekilde içlerine çekiyor ve daha biraz önce hiç alakamız olmayan ve hatta varlığından bihaber olduğumuz öykülere dâhil oluyoruz. Ceylan bir resim sihirbazı ve kendini bu sihre kaptıran bir daha asla kurtulamayacaktır. Matthias Strobel Direktör KunstKulturQuartier

14 PREISVERLEIHUNG Ödül Törenİ 23. März /23 Mart 21 Uhr/saat 21 de Tafelhalle Äußere Sulzbacher Str. 62 Bester Kurzfilm / En İyi Kısa Film Öngören Preis / Öngören Ödülü Publikumspreis / Seyirci Ödülü Beste Darstellerin / En İyi Kadın Oyuncu Bester Darsteller / En İyi Erkek Oyuncu Bester Film / En İyi Film Mit allen nominierten Wettbewerbs-Regisseuren und Jury-Mitgliedern/ Tüm festival konuklarının katılımı ile. Wir laden alle Impressum/Künye Herausgeber: InterForum e.v. Redaktion: Çiğdem Özdemir, Festivalbüro Übersetzung: Tunçay Kulaoğlu, Çiğdem Özdemir Gestaltung: Ilker Oygün, Festivalbüro Fotos: InterForum Kunst & Kultur Nürnberg International e.v. Titelmotiv: Soğuk / Kälte von Uğur Yücel Alle Filmfotos: mit Genehmigung der Produzenten Auflage: 40.000 Nachdruck von Bildern und Inhalt nur mit schriftlicher Genehmigung des Herausgebers. Infos Tickets Kino-Tickets: Eintritt/Giriş: 7, Eröffnungsgala : Vorverkauf 12, /8,, Abendkasse 15, /10, 10er-Karten/10 luk bilet paketi: 55, gültig in KunstKulturQuartier und CineCittà/KunstKulturQuartier ve CineCittà da geçerlidir Veranstalter/Düzenleyen: InterForum e.v. in Zusammenarbeit mit dem KunstKulturQuartier (KuKuQ) der Stadt Nürnberg. Kartenvorverkauf KunstKulturQuartier, CineCittà 10er-Festivalkarten sind erhältlich bei/10 luk festival kartları aşağıdaki satış merkezlerinden temin edilebilir: Kultur-Information im Künstlerhaus, Königstraße 93 Festival-Stand im KunstKulturQuartier (1.OG) Festival-Stand im CineCittà (vor Arena), Çayhaus (Villa Leon) Reservıerung Reservierungen für Filmvorstellungen sind nicht möglich. Film gösterimleri için rezervasyon yapmak mümkün değildir. KATALOG Der Festivalkatalog erscheint am 14.03.2013 und kann für 5,- an folgenden Orten erworben werden/festival kataloğu 14.03.2013 tarihinden itibaren aşağıdaki adreslerden 5 karşılığında temin edilebilir: Festival-Stand im KunstKulturQuartier, Königstraße 93 (1.OG) Während des Festivals/Festival boyunca Stand im KunstKulturQuartier, Stand im CineCittà Der Vorverkauf für alle Filmvorstellungen und Rahmenveranstaltungen beginnt am 04.03.2013 / Tüm film gösterimleri ve yan etkinlikleri için bilet ön satışları 04.03.2013 tarihinden itibaren başlayacaktır.

Wettbewerb Spielfilme UZUN Metraj Fİlm YarişMAsi 15 Jury Spielfilme UZUN Metraj Fİlm YarişMAsi Seçİcİ kurulu Jurypräsident / Jüri Başkanı Prof. Dr. Michael Verhoeven Regisseur, Produzent Yönetmen, Yapımcı Für den Wettbewerb der Spielfilme konnte dieses Jahr einer der führenden internationalen Regisseure des deutschen Kinos gewonnen werden: Herr Michael Verhoeven wird als Jurypräsident zusammen mit seinen deutschen und türkischen Jury-KollegInnen die nominierten Spielfilme begutachten und die besten auszeichnen. Der national und international mehrfach ausgezeichnete Kinokünstler Verhoeven ist durch seinen vielfältigen Einsatz für die Kinokunst mit klarem Bezug zur Gesellschaftspolitik bekannt. Er gilt als der politische Regisseur des deutschen Kinos, schreibt, produziert, schauspielert, führt Regie für Spiel- und Dokumentarfilme und betreibt, um die Kunst hoch zu halten, auch Kino und Theatersäle. Das Filmfestival Türkei/Deutschland fühlt sich geehrt und freut sich sehr über die Jury-Präsidentschaft von Herrn Michael Verhoeven. Bu yılın uzun metraj filmleri yarışmasının jüri başkanlığını Almanya nın en önde gelen yönetmenlerinden Michael Verhoeven üstlendi. Mart ayında Türk ve Alman jüri arkadaşlarıyla birlikte yarışma filmlerini ödüllendirecek olan Sayın Verhoeven, Alman sinemasının en sosyal politik yönetmeni olarak da tanınmaktadır. Ödüller ötesi ünvana da sahiptir Michael Verhoeven: Vietnam savaşını konu ettiği OK adlı filmiyle 1970 Berlinale sinin yarışma bölümüne katılmış, filmin yarışmadan çıkartılıp sansür edilmesi söz konusu olunca yarışmadaki diğer yönetmenler filmlerini geri çekmiş ve bu unutulmaz sanatçılar dayanışmasıyla Berlinale ana yarışma dalı o yıl iptal edilmek zorunda kalınmıştır. Türkiye Almanya Film Festivali Sayın Michael Verhoeven in jüri başkanlığını üstlenmesinden onur duymaktadır. Cornelia Klauß Reis Çelik Necla Algan Robin Greene Engin Altan Düzyatan Journalistin & Kuratorin Drehbuchautor, Regisseur Filmkritikerin, Dozentin Regisseur, Filmredakteur Schauspieler Gazeteci, Yönetmen Yönetmen, Senaryo Yazarı Sinema Yazarı, Öğretim Görevlisi Yönetmen, Sinema Yazarı Oyuncu Berlin İstanbul İstanbul München İstanbul Die deutsch/türkische Jury wird unter den 8 nominierten Spielfilmen insgesamt 3 Preise vergeben. Bester Spielfilm Beste Darstellerin Bester Darsteller Türk-Alman jürisi yarışmada bulunan 8 filmi değerlendirecek ve 3 ödül verecek. En İyi Film En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu

16 Wettbewerb Spielfilme UZUN Metraj Fİlm YarişMAsi Nr. 39 19.3. 20.15 Festsaal Nr. 54 21.3. 21.00 Filmhauskino Die Besucher Ziyaretçiler D 2012, 92', OmeU Regie / Yönetmen: Constanze Knoche Darsteller / Oyuncular: Uwe Kockisch, Jakob Diehl, Corinna Kirchhoff, Anjorka Strechel, Anne Müller Als Jakob seinen drei erwachsenen Kindern einen Überraschungsbesuch in Berlin abstattet, bricht bei diesen zunächst Panik aus: mit Händen und Füßen versuchen sie, ihre mangelnde Selbständigkeit vor ihrem Vater und sich selbst zu vertuschen. Nach und nach jedoch erweist sich die spontane Aktion des bis dahin völlig unspontanen Mannes als wohltuende Schocktherapie für alle. Jakob aniden Berlin de yaşayan üç yetişkin çocuğunu ziyaret etmeye karar verdiğinde, üçü de panik yaşar: eksik olan özgüvenlerini babaları ve de kendilerinden gizlemek için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. Ancak zamanla aslında hiç ani hareket etmeyen babalarının bu ani kararı tüm aile fertleri için bir şok terapisi haline gelir Jakob un karısı ve çocukların annesi olan Hanna dahil. Gespräch: 19.03.2013, 20:15 Bild Constanze Knoche Gespräch: 20.03.2013, 21:15 Nr. 38 19.3. 19.00 Filmhauskino Nr. 61 22.3. 21.00 Filmhauskino Die Brücke am Ibar İbre Köprüsü D 2012, 88', dmeu Regie / Yönetmen: Michaela Kezele Darsteller / Oyuncular: Zrinka Cvitešić, Mišel Matiĉević, Andrija Nikĉević, Miloš Mesarović Jugoslawien Ende der 90er: Der Kosovo-Konflikt befindet sich auf seinem Höhepunkt. Besonders drastisch erleben dies die Einwohner eines Dorfes am Grenzfluss Ibar. Als sich der Albaner Ramiz, schwer verwundet und auf der Flucht, in das Haus der Serbin Danica flüchtet, reagiert diese zunächst abweisend. Doch trotz aller Gegensätze beginnen die beiden Gefühle füreinander zu entwickeln. Yugoslavya da 90 lı yılların sonunda Sırplar ve Hırvatlar arasındaki savaş en acımasız haliyle devam ederken, iki halkı birbirinden ayıran İbre nehrindeki bir köyün sakinleri savaşın tam ortasında kalır. Hırvat Ramiz ağır yaralı olarak Sırp Danica nın evine sığındığında, Danica önce karşı çıksa da, tüm tehlikelere rağmen Ramiz i evinde saklamaya karar verir. Zamanla aralarında sıcak ilişkiler gelişir. Gespräch: 22.03.2013, 21:00 Michaela Kezele

Wettbewerb Spielfilme UZUN Metraj Fİlm YarişMAsi 17 Nr. 41 19.3. 21.00 Filmhauskino Nr. 50 20.3. 21.15 Festsaal Kuma Die Zweitfrau AT 2012, 93', OmU Regie / Yönetmen: Umut Dağ Darsteller / Oyuncular: Nihal Koldaş, Begüm Akkaya, Vedat Erincin, Murathan Muslu, Alev Irmak Kuma handelt von der Freundschaft zwischen zwei Frauen einer türkischen Familie in Wien: Fatma, eine Mutter mit Prinzipien, die für die Familie alles ist, und Ayşe, einem Mädchen aus Anatolien, dem neuesten Familienmitglied. Diese Freundschaft wird auf die Probe gestellt, als ein Schicksalsschlag Ayşe mehr von der Welt um sie herum entdecken lässt. İç Anadolu nun bir köyünde yaşayan Ayşe, gelin olarak biraz uzaklara, Avusturya nın başkenti Viyana ya gider. Ailenin annesi Fatma, üzerine kuma getirilmesine razıdır, hatta bu onun fikridir, zira pençesine yakalandığı kansere yenik düştüğü anda eşinin ve emin ellerde olduğunu bilmek ister. Fakat ailenin iki kızı, neredeyse kendileri ile yaşıt olan kumayı kabullenmeye yanaşmazlar. Ancak kısa bir süre sonra, beklenmedik bir gelişme, ailenin tüm dengelerini altüst eder. Gespräch: 20.03.2013, 21:15 Umut Dağ Nr. 52 21.3. 18.45 Filmhauskino Nr. 62 22.3. 21.30 Festsaal Gözetleme Kulesi Der Wachturm TR 2012, 96', OmU Regie / Yönetmen: Pelin Esmer Darsteller / Oyuncular: Olgun Şimşek, Nilay Erdönmez, Menderes Samancılar, Kadir Çermik, Laçin Ceylan Nihat hat Zuflucht gefunden in einem Wachturm auf einem Waldhügel, wo er als Wärter arbeitet. Seher hingegen ist an einem Busbahnhof an einer Autobahn gelandet und arbeitet als Bushostesse. Die beiden, die vor anderen weggelaufen sind, treffen aufeinander und kämpfen nun gemeinsam gegen ihre Schuldgefühle, gegen die sie vorher alleine antreten mussten. Nihat ıssız bir ormanın tepesinde bir yangın gözetleme kulesine bekçi olarak sığınmıştır. Seher ise bir otobüs firmasında hostes olarak Tosya'da otoyol kenarında küçük bir otogara kendisini zor atmıştır. Başkalarından kaçarken birbirlerine denk gelen bu iki insan suçluluk duygularına karşı, kendi kendilerine verdikleri savaşı birlikte sürdürmek zorunda kalırlar. Gespräch: 22.03.2013, 21:30 Pelin Esmer