MEHMET ÇAĞATAY ÖZDEMİR 22. Fikir Sistemi Nedir? AYHAN TUĞCUGİL 2. Yeni Devletlerde Milliyetçilik ve İktisadi Politika II Doç. Dr.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Onlar konuşur, AK Parti yapar

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

TEMEİ, ESER II II II

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Biz yeni anayasa diyoruz

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Cumhuriyet Halk Partisi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Fotoğraf: Privat. Wolfgang Korn

Nâzım ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları - 1 ( )

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Bilgisayarın Yararları ve Zararları

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Cumhuriyet Halk Partisi

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ANAYASA HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ATATÜRK Ü ETKİLEYEN OLAYLAR VE FİKİRLER

ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

24 one. 26 referandum. için karar vakti. minute! evet çok doğru. 16 nisan ve sonrası. avrupa için utanç günü. notları. batı nın 16 nisan korkusu

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

2014 / 2015 YGSH HAFTA İÇİ KURS TAKVİMİ (YGSH) DAF NO DERS 2

tellidetay.wordpress.com

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin

İktisat Tarihi

5 Dk. Ülke Ile Ilgili Giriş Konuşması. Değerli katılımcılar hepinizi ülkem adına saygıyla selamlıyorum,

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

HOCAİLYAS ORTAOKULU. ÜNİTE 1: Bir Kahraman Doğuyor T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK-8

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Transkript:

AYLIK FİKİR VE SAN'AT DERGİSİ Fikir Sistemi Nedir? AYHAN TUĞCUGİL 2 Yeni Devletlerde Milliyetçilik ve İktisadi Politika II Doç. Dr. EROL GÜNGÖR 12 Güneşi Seyreden Adam NEVZAT YALÇIN 17 Her türlü haberleşme adresi : P.K. 211 Kızılay - ANKARA Havale : 10071978 numaralı posta çeki Sol, Barbar ve Câhildir Dr. AHMET BİCAN ERCILASUN 18 Şehitler Tepesinde Arif Nihat Hoca Ebedileşen Doç. Dr. NECMETTİN HACIEMINOĞLU 20 Arif Hocayla Diyolog MEHMET ÇAĞATAY ÖZDEMİR 22 Abone Şartları Yurt içi yıllık Yurt dışı yıllık 60 TL. 120 TL. ARİF NİHAT ASYA'dan Yayınlanmamış Şiirler 25 Sanatçı Dostlarım : 9 Tarık Buğra MEHMET ÇINARLI 26 Türk Kelimesinin Mânâsı Üzerine SÜLEYMAN TÜLÜCÜ 35 Ozan Yüreği HAYATİ BÂKİ Düşkünler Evi SEVİNÇ ÇOKUM Azerbaycanlı Türk Annelerinin Ninnisi NAFİZ NAYIR Mehmet Akif'e Dair Bir Kitap AYŞE ALMILA v 39 40 43 41 Kurucusu : HALİDE NUSRET ZORLUTUNA Sahibi : EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ Sorumlu Yazı isleri Müdürü : MERİÇ COŞKUN İdare Müdürü : MEHMET BASBüG Basıldığı yer : Yeni Igık Matbaası - Ankara İlân : Özel şartlara tabidir. Dergimiz deki yazılar, dergimizin ismi, yazının çıktığı sayı ve sayfa belirtilmeden iktibas edilemez. YJLr: 8 SAYI : 57 ŞUBAT : 1976

FİKİR SİSTEMİ NEDİR? AYHAN TUĞCUGİL Bir ideolojiye iki türlü bakabiliriz : Bir iddialar, sloganlar ve hareketler topluluğu olarak... Veya bir fikir sistemi olarak. Birinci bakış tarzında ideoloji, karmakarışık bir ormanı an dırır. Ortalıkta, birbirinden kopukmuş zannını veren münakaşalar, hareketler, tezler uçuşur. Komünizm, veya «bilimsel sosyalizm» adlı ideolojiye, aslında iyi niyetli, fakat sistemden habersiz bir adamın baktığım düşünelim. Bir gün bir meydanda veya dkulda «Tam bağımsız Türkiye» diye bağırarak yürüyen insanlar görecektir. Ertesi gün bir komünist gazetede «gerçek demokrasi» isteyen «gençler»le ilgili bir haber okuyacaktır. Daha öbür gün de bir komünistle karşılıklı çay içerken ondan, meselelere «bilimsel» açıdan bakmak gerektiği, «bilimsel» olmayan yaklaşımların yanıltıcılığı üzerine bir nutuk dinleyecek tir. Bu safdil vatandaşımız, «Tam bağımsız Türkiye» haykırışlarını dinlerken tabiî ki Lenin'in «emperyalizm» teorisinden habersizdir. Sosyalist lügatte, dünya devletlerinin «emperyalist» ve «emperyalist olmayan» diye ikiye ayrıldıklarını; «emperyalist»in, «komünisti rejime sahip olmayan endüstri ülkeleri» anlamına geldiğini; «emperyalist olmayan»ın da, gerçekte en gaddar imparatorluklar bile olsalar, «komünist» ülkeler demek olduğunu bilmez. «Bağımsızlık»ın ise kendi kafasındaki «istiklâl» kavramından çok farkı bulunduğunu ve bilimsel sosyalist terminolojide bunun sadece komünist olmayan ülkelere karşı düşünülebileceği ni ve bu cins bağımsızlığın ancak «sosyalist dünya»ya, yani komünist kuvvetlerin safına geçmekle sağlanabileceğini düşünmez bile. Bu nokta son on - onbes m yıl içinde biraz daha karıştı : Çin ve Rusya'nın aralarının gittikçe açılması, lügati biraz daha karıştırdı. Konuştuğunuz komünist Maocu ise «emperyalist olmayan devletler» Çin, Arnavutluk ve irili ufaklı birkaç Çin peykidir. Rusya «sosyalist maskeli emperyalist» olmuştur. 5-6 sene önce ülkücülerin sloganı olan «Ne Amerika ne Rusya» sözünü bugün Mao'cular kullanmaya başlamıştır. Fakat bu slogana bir de «...ne Çin» eklenmesi faşistlik olarak yorumlanmaktadır. Yok eğer Rus tipi «bilimsel ^ sosyalist»le konuşuyorsanız, «emperyalist olmayan» Rusya ve peykleridir. Bu çok bilimsel iki grup, bugün Türkiye 2

^ r sokaklarında birbirlerine kurşun sıkıyor... Meselâ Türkiye, ABD üslerinin faaliyetlerine kendi kararlarıyla son verebilse de bu, «bağımsızlık» sayılmaz. Çünkü komünistlere göre Türkiye komünist kamplardan birine, Rus veya Çin mandasına girmediği müddetçe bağımsız değildir; ABD ve Batı Avrupa'ya «tarihî materyalizm» açısından, Letfin' in «emperyalizm» teorisi açısından bağımlıdır. Buna karşılık Çekoslovak' lar SSCB'nin hoşuna gitmeyen lâflar ediyorlar diye, Macarlar başlarındaki Rus kuklalarım istemiyorlar diye veya Doğu Türkistan (Çin Halk Cumhuriyeti' nin resmî tabiriyle «Sinkiang», yani «Yeni Ülke») Türkleri Türk gibi yaşamak istiyor diye Rus veya Çin tanklarının bu ülkeleri talan etmesi asla bağımlılık anlamına gelmez. Hattâ Brejnev'in, bu istilâlarına aslında bağımsızlık garantisi olduğunu söyleyen bir doktrini bile vardır : Brejnev Doktrini : «Bir sosyalist ülkede sosyalist rejim tehlikeye düşerse müdahale diğer sosyalist ülkelerin hakkı ve görevidir.» Üstelik iyi niyetli yurttaşımız, «Tam bağımsız Türkiye» diye bağıranların asıl gayesinin «Türkiye» olduğunu sanmaktadır. Halbuki «emperyalizm» teorisi, bilimsel sosyalizmde «temel çelişki» olan sınıf kavgasını yerinden kaldırmamış 9 sadece ona «baş çelişki» sıfatıyla «emperyalist devletlerle sömürülen devletler arasındaki çelişki» yi eklemiştir. Türkiye'den bahsederken bile temel gaye «Türkiye» değil, «dünya proletaryasının «kurtuluşu»dur. Türkiye de olup biten ancak bu temel gaye için bir basamaktır. Yine bu iyi niyetli yurttaş, gazetede «Gerçek demokrasi» sözünü okuduğu zaman, halkı içeride tutmak için sınırlarına duvar örülen Doğu Almanya'nın resmî isminin «Demokratik Alman Cumhuriyeti» olduğunu hatırlamayabilir. Bu «demokrasiyi, kendi kafasındaki çok partili, hür propagandalı ve hür seçimli demokrasinin biraz daha iyisi, biraz daha gerçeği olarak alabilir. Çünkü bilimsel sosyalizmin «sosyalist demokrasi» tarifini, yani, en hakikî demokrasinin «üretim araçlarının sosyal mülkiyeti» olduğunu ve sadece bundan ibaret bulunduğunu, «siyasî demokrasi» denilen burjuva üst yapı kurumu ile uzak yakın bir akrabalığı olmadığını bilemez. Karşılıklı çay içerken dinlediği genci de çok sempatik bulacaktır. Çünkü o her «bilim», «bilimse]» dedikte bizim tonton vatandaşlarımız aklına fizik, kimya, v.s. gelmektedir ve kendisi de çağdaş, kültürlü, v.s. olduğu için ilme büyük hürmeti vardır. Bilimsel sosyalist ideolojide «bilim»in diyalektik ve tarihî maddecilik anlamına geldiğini, bu felsefelere komünistlerin «bilimlerin bilimi» olarak iman ettiklerini duymamıştır bile... Tonton vatandaşlarımızla komünist ler arasındaki diyalogun hikâyesi dah? çok uzatılabilir. «Devrim», «ilericilik», «faşist» gibi nice kavramda bu «Efendim nerde ben nerde?» komedisi devam edip gider... «Bilimsel sosyalizm»i bir sistem olarak kavrayamayan bu adam, fırsat buldukça meselâ «Ülkücülerle, sosyalist gençler Atatürkçü çizgide birleşsin» vecizesini yumurtlayabilecek, veya «ih- 3

tilâl»in, bilimsel sosyalist sistemin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilmediğinden komünistlere dönüp, «Çok iyisiniz, çok hoşsunuz ama, ihtilâl yapmasanız olmaz mı?» nasihatini verebilecektir. Aldığı netice, sadece, kendisi gibi tontonlardan bol alkış ve sistemleri bilenlerin tebessümlerinden ibaret kalmaya mahkûmdur. Komünistlerle bizim iyi niyetlimiz ayrı dalgalardan yayım yapmaya ve bizimki onları, arada bir yaramazlık etseler de, aslında devrimci, ilerici, «bilimsel» ve hattâ milliyetçi zannederken Bulgaristan'a uçak kaçıranların «Bizim Türk omuğumuzu size kim söyledi?» Veya Fransa'daki komünist terimizin Rum komünistleriyle birlikt? «Gerici ve şoven Türk askeri Kıbrıs' tan atılmalıdır» gibi hesap harici çıkışlarıyla karşılaştığında ağzı bir karış açık kalacak; eğer beyni az yıkanmışsa «Yahu, bunlar ne biçim Türk genci?» sorusunu akıl edebilecektir. Fakat beyninin yıkanması birkaç su ilerlemiş ve hattâ bilimsel sosyalistlere uzun yıllar yardım da etmişse, irkilişi ancak Nadir Nadi'nin «Yahu bunlar ne biçim ilerici?» saçmalığı mertebesinde kalacaktır (&). Beyin yıkamanın bu son safhasında artık ilerici,devrimci, sosyalist, gibi sözlerin arasında mânâ farkı kalmamış, bunlar, topu birden «cici», ülkücü, komandb, milliyetçi, sağcı, gerici ise «kaka» anlamına gelir olmuşlardır. Aynı iyi niyetli vatandaşımızın bir Türk Milleyetçisi ile maceralarını da inceleyebiliriz. Türk Milliyetçisi de ona «ilimcilik»ten, «ilim metodu»ndan bahsedecektir. O, kendilerini ilim yerine koymak gayretindeki ideolojilerle Türk Milliyetçisi ile maceralarını da yük farkın işte bu «ilimcilik»te yattığını anlayamayacak ve belki saf saf, «Ne iyi. İşte siz ilimcisiniz; onlar da bilimsel sosyalist. Neden kavga ediyorsunuz?» diye soracaktır. Belki de bütün fikirlerimizi kabul ettiğini, fakat Avrupa milletlerinin kültürüne direnmemizi tasvib etmediğini belirtecek ve «Milliyetçi olun ama şu güzelim batı kültürünü de kabul edin. Hem Atatürk 'muasır medeniyet' seviyesine çıkmamızı istememiş miydi?» diyebilecektir. Sistemden habersiz olduğundan, millî kültür - millet - milliyetçilik arasındaki bağların kuvvetini de bilmemekte; Gökalp'in ve Atatürk'ün hars - medeniyet ayrımından hajbersjiz bujlunmakta, kültürite medeniyetin ayrı nesneler olabileceklerine aklı bir türlü ermemektedir. (*) 1974 Ağustos'unda Paris'te Türkiyeli Öğrenciler Birliği^ Türkiye'li İşçiler Birliği (Türk değil «Türkiye'li»...), Fransız eski Muharipler Birliği ve Yunan İşçileri Birliği (Fransa'lı, Yunanistanlı değil, Fransız, Yunan!) bir bildiriyle «Birbirlerinin kardeşleri olan Kıbrıslı Rumlar ve Türkler, emperyalist ve saldırgan, gerici ve şoven Türk askerlerine karşı birlikte mücadele etmelidirler...» gibi yüksek fikirlerini ilân ettiler. Paris'teki «Türkiyelilerin gerçek kardeşlerine yıllardır gazetesini açan ve ekmek babalığı yapan Nadir Nadi, bu bildiriye çok kızdı ve «Bunlar da İlerici Ha!» başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşin tuhaf tarafı, aynı «fikirler»in, aynı günlerde kendi gazetesinde bol bol yazılıp çizilmekte oluşuydu... (Bakınız : A. Bican Er~ cüasm, «İki Mektup», Töre Dergisi Sayı : 42, Kasım 1974.)

Belki bir başka sohbette, «Çok iyisiniz, çok hoşsunuz ama, bu Turancılık ne oluyor? Bu devirde oklarla, yaylarla, at sırtında fethe mi çıkacağız?» diye nasihat verecektir, iyi niyetli yurttaşımız, bir taraftan «millet»i sadece siyasî bir kavram sanmakta, diğer taraftan Türk Milliyetçiliğine karşı yürütülen ve propaganda saldırısının tesirinde yüzbinlerce Türk Müliyetçisi'ni ok ve yaylarla Sovyetler Birliği ve Çin Halk Gumhuriyeti'ne harb açmağa hazır deliler zannetmektedir. Aslında birçok «aydın»ımızın Türk milliyetçileri hakkında besledikler acayip zan, okumuş kesimindeki erken bunamanın derecesini gösterir. Bu zavallılar şu satırlar yazılırken Türkiye'de sayıları milyona yaklaşan bir fikir sisteminin taraftarlarının tümünü bu derece aptal, kendilerini de bu derece akıllı görmekle aptallığın en büyük belirtisinin belki tarihteki en şiddetli numunesini yaşamaktadırlar. Aptallığın baş belirtisi, kendini çok akıllı, başkalarını ise çok aptal görmektir. II. İDEOLOJİLERE SİSTEMLİ BA KIŞ VE SİSTEMİN UNSURLARI Bu bölümle, «Bir ideolojiye iki türlü bakabiliriz: Bir iddialar, sloganlar ve hareketler topluluğu olarak... Veya fikir sistemi olarak. Birinci bakış tarzında ideoloji karmakarışık bir ormanı andırır.» sözleriyle başladık. Yukarda, iyi niyetli vatandaşımızla bir bilimsel sosyalist ve bir Türk Milliyetçisi arasında geçtiğini tasavvur ettiğimiz konuşmalar hep birinci bakış açısını misallendirdi ve her seferinde de hüsnüniyetli zat, çok kullanılan bir tabirle, «ağaçlara bakmaktan ormanı göremedi.». Sistem tarzı ele alışta durum çok farklı olacaktır, ister bilimsel sosyalizm, ister Türk Milliyetçiliği incelensin, iddialar, sloganlar ve hareketler, sistem içinde, bir mantık zincirinin birbirine sıkı sıkıya bağlı halkaları haline geliverir. Artık, Türk Milliyetçisi isen, Avrupa milletlerinin veya herhangibir milletin kültürüne direnmek bir keyif meselesi değil, «Suya girersen ıslanırsın.» ifadesi kadar kesin bir sebep - netice münasebetidir. Aynı şekilde, eğer bilimsel sosyalistsen, ihtilâl yapmağa mecbur olduğunu görürsün. Aksini teklif etmek, «Müslümanlık iyi, hoş ama, bir noktaya itirazım var: Gel Allah'ın birliğine inanmaktan vazgeç. Diğer bütün dediklerini kabul ediyorum.» demek kadar saçmalaşır. Şimdi, bu bölümün başlığını teşkil eden sorumuza dönebiliriz: Sistem nedir? Yurakda, standart aydınımızla komünist ve Türk Milliyetçisi arasında kurulan hayalî diyaloglardaki misaler ve yanlış anlamlar dikkatle incelenirse, «sistem» kavramının bazı unsurları hemen ortaya çıkar. Herşeyden önce, Türk Milliyetçisi ile komünist arasında gaye'de büyük bir farklılık göze batmaktadır. Yu karda verilen münakaşalarda konu ne olursa olsun, Türk Milliyetçisi'nin meseleye bakışında gaye «Türk Milleti», komünistinkinde ise «proleter^ sınıfadır. Birincisi her konuyu Türk Mil- 5

leti'nin, diğeri «dünya proletaryasının çıkarları açısından değerlendirmektir. Aynı münakaşalarda, bilhassa standart vatandaşla komünist ve kısmen de vatandaşla Türk Milliyetçisi arasındaki yanlış anlamaların temelinde tarif farklılıklan yatmaktaydı. De mokrasii, ilim, istöfclâl, Turancılık, kültür kavramlarının vatandaşın kafasındaki mânâlarıyia sistem sahiplerinin aynı kelimelere verdikleri mânâlar arasındaki fark, tarafları, âdeta başka dillerden konuşur hale düşürmektedir. Sistem sahibinin meseleleri incelemede kullandığı metod, sistemin üçüncü unsurudur ve sistemleri birbirinden ayıran temellerden biridir. Metod, sistemin yapısının kuruluşunda, sistemin meseleleri ele alışında ve gaye'sine varmak için tutacağı yolların tes.bjitinide kullanılan mekanizmadır. Türk Milliyetçi! iği'nin metodu «ilim» bilimsel sosyalizmindi «diyalektik man tık»tır. Sistemlerin meseleleri ele alışları arasındaki bir diğer fark ve dolayısıyla sistemlerin dördüncü unsuru da kabuller, veya ilim tabiriyle «postülâlar»dır. Her şey den önce, sistemin metod unsurunun kendisini de bir kabulü teşkil eder. Kabul, ispat edilemeyen, fakat çeşitli sebeplerle doğruluğuna inanılan şeydir. Türk Milliyetçiliği'nin, metod olarak «ilim»i seçişi bir kabuldür. Çünkü bir metod kendi doğruluğunu ispatlayamaz. Fakat insanlığın binlerce yıllık tecrübesi, bize, ilmi, metod olarak seçmekle pek yanlış bir iş yapmayacağımızı söyler. İlim metodunun seçilmesi, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi'nin yegâne kabulüdür, tek postülâsıdır. Bilimsel sosyalizmin diyalektik mantığı metod alması da bir kabuldür. Metodun kendi doğruluğunu ispatlayamaıması kuralı, burada da geçerlidir. Ancak, Türk Milliyetçiliği'nden farklı olarak, bilimsel sosyalizmin kabulleri diyalektik mantıkla bitmez. «Maddecilik», bilimsel sosyalizmin bir başka postülâsıdır. Nihayet «tarihî maddecilik» denilen ve tarihin, cemiyet olaylarının sadece iktisat ilişkileriyle izah edilebileceğini iddia eden tez de bilimsel sosyalizmin bir başka kabulüdür. Sistemlerin beşinci ve son unsurları da uygulamaları, yani her alanda ileri sürdükleri tezler, kültür, iktisat, dış ve iç politika görüşleri din anlayışları ve gayelerini ilgilendiren her sahadaki tatbikat plânlarıdır. Düzenli, sı«nurları ve muhtevası iyice belirlenmiş bir şekilde sunulan uygulama plânları * doktrin adını alır. Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi'nin günümüz Türkiye'sinin kalkınması için tesb.it ettiği uygulama plânı «Dokuz Işık Doktrini»dir. Dokuz Işık, sistemimizin Türkiye'nin meselelerine tatbikinin sonuçlarını verir ve dolayısıyla Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi ile Dokuz Işık Doktrini arasında kesin bir sebep-netice bağı vardır. Aynı şekilde proleter ihtilâli, proletarya diktatörlüğü ve Brejnev doktrini de bilimsel sosyalist sistemin bugünkü cemiyetlere uygulanışının sonuçlarıdır. Bu uygulamalarla komünist sistem arasında, yine kuvvetli bir sebep-netice bağı mevcuttur. Bir fi- 8

kir sitemini, aralarında bağlantı bulunmayan bir iddialar yığını halinden çıkarıp ona «sistem» niteliğini kazandı ran en önemli özellik, işte bu, sistemin gayesi ile uygulamaları arasındaki kuvvetli bağdır. Bir teklifin sistem içinde tutarlı olabilmesi, gerçekten sistemin bir parçasını teşkil etmesi için, gayeden ve kubullerden hareketle ve sistemin metodunu kullanarak - bir matematik teoremi ispatlar gibi - adım a- dım bu teklife varılabilmesi; bu uygulamayla gaye arasındaki bağın açıkça gösterilmesi lâzımdır. Meselâ, Türk 9 Milliyetçiliği Fikir Sistemi'nin «Tarım Kentleri» teklifinin Türk Milliyetçiliğinin gayesinden, yani «Türk Milleti'nin Bekasımdan hareketle ilim metodunu adım adiitm tatbik ederek çıkartılması gerekir. Bu usulü kullanmadan, ^anki teklif o anda aklımıza esivermiş gibi «Tarım Kentleri kuracağız» demek sistemsizliktir ve gerek tutarlılık, gerekse * propaganda açısmidan zayıflık yaratır. Özetleyecek olursak; bir sistemde: DGaye, 2) Tarifler, 3) Metod, 4) Kabuller ve 5) Uygulama (Doktrin) unsurları bulunur. III. SİSTEME DÖRT MİSAL Bu beş unsur, yalnız Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi ve Bilimsel Sosyalizm gibi insan cemiyetlerini konu atan fikir sistemlerinde değil, tabiat ilimleri, Matematik gibi sistemlerde de mevcuttur. Bu yüzden, genel olarak «sistem» kavramını incelerken, misallerimizi sadece ideolojilerden seçmek mec buriyetinde değiliz. Buraya kadarki misallerimizi, ana konumuz olan Türk Milliyetçiliği ile bugürikü Türkiye'ye yöneltilmiş soğuk harp silâhlarından en çok gürültü çıkaranı olan komünizme aitti. Hakikaten, yeni harbin, fikir sistemleri savaşının Türkiye cephesinde esas kavga Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi ile SSCB ve Çin Halk Cutmhuriyeti'nin propaganda silâhı olan bilimsel sosyalizm arasında verilmektedir. Bu yüzden, sistemleri incelerken bilimsel sosyalizmden de misaller vermek, Türkiye'nin günlük meseleleri açısından da faydalıdır. Ancak aynı sebep, yani bilimsel sosyalizmin bir propaganda silâhı olması, onu bir sistem olarak ele alıp incelememizde bazı güçlükler çıkarmaktadır. Bugün memleketimizde bu ideoloji etrafında, bilimsel sosyalist sistemin kendisiyle ilgili - ilgisiz öyle büyük bir yaygara kopartılmakta, öyle büyük bir toz bulutu kaldırılmaktadır ki zaman zaman sistemi iyi bilenler bi- Je onu tanımakta güçlük çeker oluyorlar... Meselâ bilimsel sosyalizmi savunan ve piyasamızda bol bol satılan kitaplarda «ruh» kavramına sayfalar dolusu küfür edilirken bizim komünistlerimiz hiç çekinmeden, «Devrimciler öldür ülebilir, fakat ruhlarındaki devrim <.*) Türkiye'de «devrim» olduktan sonra komünistlerimizin Marks'm ruhuna mevlüt okutacakları, bu çelişkileri aksettiren güzel bir espiridir Fakat gerçeğin hayalden daha çarpıcı olduğunu şu anektod yeniden ispatlar gibi : İlk Türkiyeli komünistlerden Mustafa Suphi'nin başarısız meslek hayatı (ve bütün hayatı) Karadeniz'de yoldaşları ile boğularak sona ermiştir. M. Suphi ölümüyle sonuçlanan bu yolculuğa çıkmadan önce bir dostu tara-

ateşi söndürülemez.» gibi gayet spiritüalist sözler sarfedebilmektedirler O) Bu yüzden, «sistem» yapısı incelenirken Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi ve Bilimsel Sosyalizmin yanma, fikir sistemi olmayan, fakat «sistem» özelliğini çok belirli şekilde gösteren iki misal daha eklemek faydalı olacaktır. Bu bölümde ele alacağımız iki yeni misali fiziğin mekanik ve matematiğin geometri konularından seçelim. Bilimsel sosyalizmin aksine, bu iki sahanın çevresinde hiçbir propaganda bulutu yoktur ve dolayısıyle bu sistemlerin yapıları ve unsurları açık seçik görülür. Ayrıca, tabiat ilimleri ve matematik gibi kesin sahalardan alınan misallerle fikir sistemlerini karşılamak, fikir sistemlerinin sağlamlıkları hakkında daha iyi bir kanaat edinmek imkânını verecektir. Fiziğin (klâsik) mekanik dalı, birbirlerine belirli kuvvetlerle etki eden veya belirli bir kuvvet alanında bulunan taneciklerin (partiküllerin) dengede (Statik) veya hareket halinde (dinamik) iken bağlı oldukları kanunları inceler. Umumiyetle «mekanik» dendiği zaman kastedilen saha budur bu lise fizik müfredatının ışık, ısı, elektrik gibi konularının dışında hep bu mekanik incelenir (Sarkaç, eğik düzlem, kaldıraçlar, makaralar, v.s...). Matematiğin sentetik geometri sahası ise düzlem ve uzay şekillerine ait teoremleri bulmayı konu almıştır. Eski Yunan'daki geometrinin büyük bölümü (Öklid geo metrisi), klâsik lise müfredatındaki geometrinin en çok üzerinde durulan kısmı bu geometridir (Doğrular, üçgenler, çemberler, düzlemler, küp, küre, silindir, v.s...). Şimdi, sistemin ne olduğu sorusuna cevap verebilecek ve bu cevabımızı Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, Bilimsel Sosyalist Sistem, mekanik ve geometri gibi dört ayrı sistemden misaller vererek açıklayabilecek durumdayız. Fakat, yine de önce dört sistemi sistemsiz şekilde ele alalım. Böylece daha sonra sistemli tarzda yeniden incelediğimizde her birinin yapısı ve unsurları daha iyi belirecektir: Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi: 1) Tarım Kentleri kuracağız. 2) Dünyada 100 milyon Türk yaşamaktadır. 3) Türk kültürünü korumak ve geliştirmek istiyoruz. 4) Türkiye'nin Ortak Pazar'a girmesine karşıyız. Bilimsel Sosyalist Fikir Sistemi: 1) Her türlü mülkiyet hırsızlıktır. 2) Nato'ya karşıyız. 3) Dinin halk üzerindeki tesiri yok edilmelidir. 4) Yaşasın halkların kurtuluş savaşı. Mekanik: 1) Dünya güneş etrafında bir elips fmdan ikaz edilmiş ve ortalık bu kadar karışıkken böyle bir teşebbüste bulunmaması salık verilmiş. Mustafa Suphi'nin cevabı gerçek komünistleri utan;tan kıpkırmızı edecek bir idealist hava taşımaktadır : «Vallahi kardeşim bu bir dervişliktir. Kaderde ne varsa o olur.»

çizer. 2) Sarkacın salimim, ucuna asılan ağırlığa bağlı değildir. 3) Etki tepkiye eşittir. 4) Bir merminin azami menziline gidebilmesi için yerle 45 açı yapacak şekilde ateşlenmesi gerekir. Geometri: 1) İki açıları eşit olan üçgenlerin üçüncü açıları da eşittir. 2) Bir doğruya dışındaki bir noktadan yalnız bir paralel çizilebilir. 3) Bir dik üçgenin hipotenüsünün karesi, dik kenarların kareleri toplamına eşittir. 4) Bir çember üzerinde eşit açılar, eşit yaylar (ve kirişler) görür, 5) v.s... Yukarıda verilen şekilleriyle dört saha da bir sistem teşkil etmemektedir. Bunlar ister ideoloji, ister fizik, iş ter matematik olsun en çok birer ifadeler ve iddialar yığınından ibarettirler. m Bu dört misalin «sistem» olabilmeleri için 1) Önce gayelerini belirtmeleri; 2) Gayeden uygulamaya kadar, bütün boyunca kullandıkları kavramların tariflerini vermeleri; 3) Gerek sistemi, gerekse gayeleri ile uygulamaları arasındaki bağı kurarken kullanacakları metodu belirtmeleri; 4) Yaptıkları kabulleri (kullandıkları postülâları ve aksiyonları) açıkça belirtmeleri; " 5) Nihayet tıygüliamalarım, tekliflerini, varsa doktrinlerini sitemin ka bullerini kullanarak; göstermeleri gerekir. Demek ki, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, «sistem» olarak ele alınmadığında önce gayesini, «Türk Milleti'nin bekası» olarak açıklıyacaktır. Hemen arkasından «millet»ten ve «Türk Milletinden kastedilen tarif edilecektir. «Beka» da tarif edilmelidir ve bu tarif «Türk milletini, onu belirleyen değerlerle birlikte ebediyete kadar yaşatmak» şeklinde verilince sistemimizin ana meselelerinden biri aydınlanacaktır. Sonra bu gayeye varmak ve sistemi kurmak için «ilim metodu»nu seçtiğimizi açıklıyacak ve bundan ne kastedildiğini anlatacağız. Bu açıklama tek kabulünüz olacak. Nihayet Türk milliyetçiliği'niin gayesine varmak ve dış politikaya ait tedbirler, dil, din görüşü bilhassa Dokuz Işık Doktrini gayeden hareketle ve ilim metodu kullanılarak elde edilecektir. Halbuki yukarıdaki sistemsiz ele alışta tarım kentleri, Ortak Pazar bu son safhaya, uygulama doktrin safhasına ait tekliflerdir. Dünyada yüz milyon Türk yaşadığı bir id dia veya teklif değil, «Türk Milleti» tarihinin bir sonucudur. Nihayet Türk kültürünü korumak ve geliştirmek isteği, bir tez değil, sistemimizin gaye unsurunun açıklanmasından ibarettir. Bilimsel Sosyalist Sistem önce «Komünist cemiyet düzeni kurmak» şeklinde gayesini açıklamalıydı. (Bu bilimsel sosyalizmin ne zaman varacağunu kendilerinin de bilmediği nihâî ga" yesidir. Biz bundan sonra bu sisteme yapacağımız atıflarda daha yakın gayeyi, özellikle Türkiye'de bugün güttükleri «proletarya'nın kurtuluşu - emperyalizmin kovuluşu» gayesini esas alacağız.) Daha sonra «komünist cemi-

yet»t.en kastedilen tarif edilmeli, bu gaye için diyalektik mantığın metod seçildiği belirtilmeliydi. Sonra «maddecilik», «tarihi maddecilik», «emeğin değer teorisi» gibi kabuller ilân edile* cek, ve gerekli tarifler yapılacaktı. Nihayet uygulama - proleter ihtilâli, proleter diktatörlüğü, emperyalizmin kovulması, dünya sosyalizminin birliği (burada Cinciler ayrı Rusçular ayrı teklifler >ıapar) gelecekti. Halbuki misal olarak aldığımız sistemsiz sunuşta ük madde, «her türlü mülkiyet hırsızlıktır», ancak emeğin değer teorisinin kabulünden sonra ortaya atılabilir. «Nato'ya karşıyız!», Lenin'in emperyalizm teorisi ortaya konulduktan sonra anlam kazanır. Dinin halk üzerindeki tesirinin yok edilmesi bir uygulama teklifidir ve tarihî materyalizm kabulünden, alt yapı - üst yapı münakaşalarından sonra - ve diyalektik mantık kul* lamlarak - ileri sürülebilir. «Yaşasın halkların kurtuluş savaşı» da, aynı kabulden ve mantıktan hareketle emperya lizm teorisinden geçerek söylenebilir. Mekanik önce «Cisimlerin denge ve hareket kanunlarının bulunması...» şeklinde gayesini ilân eder. Sonra tarifle rini - «cisim» tarifinden başlayarak verir. Metod olarak ilim metodunun seçildiği söylenir. Nevton'un dört postülâsı verilir... Ve bu postülâlârdan hareketle ilim metodu - deneme, gözlem, teori kurma, teoriyi deneme v.s. - ile sonuçlara, uygulamalara gidilir. Sistemsizlik misalimizde 1., 2. ve 3. iddialar, bu sistemli çalışma sonucu havada kalmaktan kurtulur ve - ilmin ispat e- debileceği derecede ispat edilirler. Buna karşılık 3. misaldeki «Etki tepkiye eşittir» ifadesi Nevton postülâlarından biridir ve ispat edilemez. Benzer şekilde geometri, önce, «Düzlem ve uzay şekillerine ait teoremlerin bulunması» gayesini açıklar. Hemen arkadan «düzlem», «uzay», «teorem», v.s.'nin tarifi gelir. Kabul edilen metod «matematik (mantık)»tır. Sonra geometrinin aksiyomları ve postülaları, yani kabulleri yer alacaktır. Meselâ sistemsiz incelemedeki 2 numaralı iddia Öklid geometrisinin postu! alarmdan biridir ve bu postülâyla çelişik postülâlârdan hareketle değişik geometri sistemleri kurulmuştur. Nîha yet postülâlârdan hareketle ve matematik mantık kullanılarak lise öğrencilerine ter döktüren teoremlerin ispatı başlayacaktır. Geometri, üzerinde çok durduğumuz, sistemin teklifleri ile geri kalan kısmı arasındaki sıkı bağı çok açık gösteren bir sahadır. Herhangibir geometri teoremini ispatlamış bir insan bu sıkılığın derecesini bilir. Sistemsiz ele alış misallerimizde ikinci iddia postülâ, diğer üçü, üçgenlerin eşitliği, dik üçgenlerin kenarlarına ait teorem (Pilsagor teoremi veya eskilerin tabiriyle «eşek davası») ve çemberdeki eşit açıların yaylar görmesi hep geometrinin uygulamaları sonu cudur ve kesinlikle isbatlanır. Şu halde sistem: Gayesi, kullandığı kavramların tarifi ve gerek sistemi kurarken, gerekse gayeden uygulamaya giderken kullanacağı metod açıklanmış, yaptığı kabuller açıkça ve ayrı ayrı belirtilmiş, nihayet uygulamaya ait teklifleri daha önceki dört unsur kullanılarak çfkarılabilen bir yapıdır. (Devam edecek) 10

Yeni Devletlerde Milliyetçilik ve İktisadî Politika-II- Doç. Dr. EROL GÜNGÖR Yetişmiş bir elite ve bol kaynaklara sahip bulunan yeni devletlerden biri de Mısır'dır. Mısır onaltmcı yüzyı * İm başlarından ondokuzuncu yüzyıl, sonuna kadar Osmanlı idaresi altında bir eyalsfc olarak yaşamış^ sonra İngiliz sömürgesi olmuş, İngiliz nüfus ve himayesi altında bir krallık devri yaşamış, ve nihayet ihtilalci subayların kır&!lığı devirmeleri üzerine bağımsız bir üike olarak ortaya çıkmıştır. Böylece Mısır yirmi yılı aşkın bir zamandanberi Marksistlerin tam bağımsız a- dını verdikleri tipe giren bir ülke halinde yaşamaktadır. Mısır'da Osmanlı hâkimiyetinden de çok önceleri idareci bir elit ile yoksul fellah kitlesi arasında derin bir ayrılık bulunuyordu; bu ayrılık günümüzde bile büyük ölçüde devam etmektedir. Memleketin çok verimli topraklara sahip bulunması, zengin petrol yatakları ve nihayet dünya coğrafyasında işgal ettiği yer gözönünde tutulunca sosyal bünyesindeki bu tezat daha çok göze batar bir hale gelmektedir. Gerçekten, yabancı kültürü ile yetişmiş olan, yabancılarla devamlı ticari ve kültürel münabesetleri bulunan Mısırlı üst tabaka ile kaderi binlerce yıldır değişmemiş köylü arasındaki tezat B rahmanlarla Paryalar arasındaki tezadı andıracak kadar büyüktü. Bu ayrılıklar devam ettiği müddetçe Mısır'ın ne millet olmasına ne kalkınmasına ne de bağımsız kalmasına imkân vardı. Üstelik Mısır'ın okumuş ve müreffeh üst tabakası kök olarak da kozmopolitti, çoğu Mısır'da yaşayan yabancı asıllı ailelerdi. 11

Nasır'm idare ettiği genç subaylar hareketi iktidara geldiği zaman Mısır'ın yeni rejimi milliyetçiliği prensip edinmiş ve bütün reformları bu açıdan yapmaya başlamıştı. Nasır önce hem Mısır'ın millî birliğine bir engel olarak gördüğü hem de kendi iktidarına rakip olmasından korktuğu aristokrasiyi ortadan kaldırdı. Eski üst tabakanın Mısır hayatındaki yeri elinden alınırken bütün yabancı mallarının ve işletmelerinin davletleştirilmesi bu radikal hareketi tamamladı. İlk bakışta tam bir sosyalizm gibi görünen bütün bu tedbirler Nasır'm milliyetçilik anlayışının birer neticesıiydi. Nitekim onun 1952'de yayınlanan «İhtilalin Felsefesi» adlı kitabında bütün ağırlık iktisadi rejim meselesinden ziyade Arap milliyetçiliğine verilmiştir. Başlangıçta Nasır sosyalizminin adı bile Arap Sosyalizmidir; Nasır dışa doğru dal reler halinde Mısır, Arap ve İslâm kar deşliğinden, Arap ve Afrika birliklerinden bahseder. Nasır'm ve dolayısiyle Mısır devrim hareketinin milliyetçiliği 1952'den sonraki yıllarda yavaş yavaş Marksiz me kaymış ve Nasır 1962'de yayınlanan «Millî Misak» adlı kitabında mülkiyetin tamamen dejvlet eltine geçjmesi gerektiğini söylemiştir. Ona göre sınıf mücadelesi tarihin kaçınılmaz bir gereğidir, bu mücadelede bütün işçiler, köylüler ve devrimci aydınlar el ele vereceklerdir. Nasır bunlara «Halk Güçleri» adını verir. Halk güçleri devrimci bir çatı altında - yani Nasır'm A- rap Sosyalist Birliği adlı partisinde - birleşmelidir. 12 Mısır ihtilali bankaları, sanayii, ticareti ilh. hep de vletleş tir dikten ve büyük mülkiyeti ortadan kaldırdıktan sonra sahne dışında kalan eski üst tabakanın yerini doldurmak ve ülkenin bütün işlerini yürütmek için yeni kadrolar bulmak zorundaydı. Mısır'ın iyi eğitim görmüş tecrübeli üst tabakası ortadan çekilince bir «yeni sınıf» doğdu. Yeni sınıf rejimin ayakta kalabilmesi için gerekli olan subaylar, yüksek bürokratlar ve gizli polis teşkilatından meydana geliyordu. Rejime sadakat tan başka hiçbir meziyeti bulunmayan bu adamlar kendilerine tanınan haklar ve gösterilen müsamahayı alabildiğine istismar ederek servet sahibi olmanın yolunu tuttular. Mısırlı subaylar akşam kışladan çıkar çıkmaz sivil elbise giyerek ticarethanesinin başına geçiyordu. Mısır - İsrail savaşlarındaki feci mağlubiyetler bu laçka sistemin içyüzünü ortaya çıkarmıştı, ama Nasır için dönüş yok gibiydi. Rejimin bekçileri yine kaldı bilgi ve maharet isteyen işler ise bilhassa Rusya dan getirilen teknisyenlerle kapatılmaya çalışıldı. O kadar ki, Nasır'm son günlerinde Mısır'da adeta bir Sovyet teknisyenleri kolonisi teşekkül etmişti. Mısır uzun süren bir Nasır rejimi içinde nisbetle hayli modernleşti, fakat bu modernleşmenin pahası çok a- ğırdı. Nasır sosyalizmi ülkede hiçbir gelişme yaratmaya muvaffak olamadı, ancak Nasır'ın Doğu ile Batı arasında bir. çeşit şantaj politikası takip e- derek hem Rusya hem de Amerika'dan aldığı büyük yardımlar - ve dolayısiy- n

le büyük borçlar - sayesinde Mısır'ın çehresi biraz değişti. Bu borçların büyük bir kısmı ise Harp malzemesine ve Nasır'm Arap memleketlerinde nüfuz kurmak jiçijn yapjtığı harcamalara gidiyordu. Nasır'm bütün gayretleri arkasında dışa dönük ve yayılmacı bir milliyetçilik siyasetinin bulunduğu muhakkaktı, fakat bu siyasetin Marksist bir sosyalizmle yanyana gidemiyeceği aşikârdı. Bazı Batılı müşahitler Nasır sosyalizmi altındaki Mısır'ın Üçüncü Napolyon Fransasina veya Musolini İtalyasına benzediğini söylüyorlar ki bu doğrudur. Mısır'la Sovyetler Birliği arasındaki yakın münasebetler rejimi marksizme doğru gitgide zorluyor, Nasır'in askerî rejimini Marksist formüle uydurmak hususunda azami gayret gösteriliyordu. Milliyetçi bir burjuvaziye dayanan Nasır idaresi Sovyet teorisyenleri tarafından kitabına uydurul- + du; işçi sınıfının gelişmediği ülkelerde ilerici güçler sosyalizme giden yolu a- çacaktı. Fakat bu yolun açılması için Mısır'ın ilerici güçleri şu şartları gerçekleştirmeliydi : Sovyetler birliğiyle kuvvetli bağların kurulması, batılı emperyalistlere karşı çıkılması, komünist partilerinin kurulmasına müsaade e- dilmesi, toprak reformu yapılması, bütün büyük sanayiin devletleştirilmesi, ilh. Dikkat edilirse, yukarıdaki talepler * Sovyeter Birliği'nin yardım vaadettiği bütün ülkelere yapılan standart taleplerdir ; Türkiye'de de Sovyet taraftarları her hükümetten bunların yapılmasını isterler. Mısır Sovyetlerin bu istekleri karşısına çıkacak durumda değildi, daha doğrusu Arap milliyetçiliğin den de sosyalizmden de vazgeçemiyordu. Kruşçev Mısır seyahati sırasında Nasır'ın bu politikasından hiç hoşlanmadığını ima etmiş, hatta bir defasında proletarya kardeşliğinin Arap kardeşliğinden daha önemli olduğunu sert bir dille belirtmişti. Fakat Sovyetler Birliği sonraları milliyetçiliğin açıkça karşısına çıkmanın doğru olmadığına karar vermiş, Mısır ise ona birçok noktalarda gerekli gördüğü tavizi vermekten kaçınmamıştır. İki tarafın da bu zaruretleri tanıması üzerine Sovyet teorisyenî Mirski'nin formüle ettiği ve Mısır dolayısiyle bütün geri kalmış ülkeler için geçerli sayılan yeni model ortaya çıktı: Geri kalmış bir ülke Sovyetler Birliği'nin yardımları sayesinde iktisadi kalkınmasını gerçekleştirerek «kapitalist olmayan yollardan» sosyalizme geçebilirler. Bu ülkelerin kendi halerine bırakılarak bir kapitalist gelişme merhalesinden geçmeleri şart değildir. Diğer taraftan Nasır'ın en yakın adamlarından Kemaleddin Rifkat da Arap Birliği Konferansında (Cezair, 1964) milliyetçilikle sasyalizmîn ayrılamayacağını, ancak milliyetçiliğin sosyalist bir muhteva kazanması gerektiğini belirterek fiilî duruma teorik bir temel kazandırmaya çalışıyordu. Sovyetler Birliği'nin milliyetçilik karşısında esnek bir tavır takınması ve milliyetçi esaslara dayanan bağımsızlık hareketlerinji desteklemesi ona çok şey kazandırdı. Bilhassa Mısır'da 13

bir çeşit askeri diktatörlük demek olan Nasır rejiminin sosyalizm adına desteklenmesi çok önemli tavizler alınmasına imkân vermişti. Bu tavizlerin en büyüklerinden biri Nasır'm - Sovyetlerden gelen istek üzerine - hapisteki bütün komünistleri affetmesi ve onlara devlet elindeki Mısır basınında iş vereceğini vaadetmesi idi. Gerçekten, Kruşçev'in isteği ve Nasır'm kabulü ile Mısn* basını hapisten çıkarılmış komünistlerin eline-geçti. Basından komünistlerin uzaklaştırılması ve tekrar hürriyet havasının gelmesi ancak Enver Sedat idaresinin yakın yıllarında mümkün olmuştur. Mısır Nasır tipi milliyetçilikten birşey kazanmadığı gibi sosyalizmden ye sosyalist blokla sıkı münasebetlerinden de zararla çıktı. Fakat bu poli tikadan bir dönüş yapılabilmesi için önce o politikanın şampiyonunun aradan çekilmesi şarttı. Nasır öldükten sonra Mısır yine milliyetçi Arap âlemine dönük bir politika yürütmeye devam etti. Sedat idaresindeki Mısır artık Marksist değildir; marksist rejimin yıllardanberi açtığı yaraları sarmakla meşguldür. Artık Mısır'ın bütün pamuk mahsulü silahlanmak yolunda Sovyetler Birliği'ne ipotek edilmiyor. Mısır siyasi ve sosyal hayatına sokak sloganları yerine gerçekçilik hakim olmaya başlamıştır. Aynı gerçekçiliğe Mısır'ın milliyetçilik anlayışında da rast lanıyor. Mısır Arap dünyasının öbür ülkelerinde sosyalist ihtilaller tertiplemek gibi maceralardan vazgeçmiştir; devamlı bir îsrail tehlikesi körükleyerek civardaki Arap ülkeleri üzerinde nüfuz kurmak veya iç huzursuzlukları bu bahane ile baskı altoda tutmak hevesi de kalmamıştır. Bununla beraber Mısır yine ülke içinde olduğu kadar dışarıda da Arap milliyetçiliği davasına sahip bulunmaktadır. Çeyrek yüzyıllık maceradan elde ne kalmıştır? Mısır milliyetçilikle işe başladı, sonra marksist oldu, sosyalist politikasının her sahada getirdiği acı tecrübelerden sonra akılcı bir yol tutarak sosyalizmden ve Sovyet blokundan vazgeçip milliyetçiliğe döndü. Sosyalist olmasaydı ne kazanırdı bilemeyiz, ama muhakkak ki bugünkü kayıplarına uğramazdı. CEZAYİR Cezayir yüz yılı aşkın bir sömürge devrinde Fransız kültürünün olduğu kadar teknolojisinin de oldukça büyük tesirinde kalmıştı. Fransa'da tahsil gören ve Cezayir gibi bir memleket için sayıları hayli kabarık olan aydınlar bağımsızlık savaşı boyunca milliyetçilikten istifade ettiler, fakat milliyetçilik onlara kitleleri harekete geçirmeye yarayan bir duygudan fazla şey ifade etmiyordu. Bu adamlar Fransa'da yetişen fakat o kültürün dışında kalan bütün yabancılar gibi sosyalist muhitlerde gelişmişler ve sosyalist fikirlerle dolmuşlardı. İlk bakışta Avrupalı be yazdan ayırdediimelerine yolaçan renkleri belki onlara sadece sosyalist değil, ayni zamanda Cezayirli oldukla- <* rını daima hatırlatıyordu. Bununla beraber Cezayirli aydınlar ülkelerini sadece beyaz sömürgeciden kurtarılması 14

gereken ve kendilerini hazmedebilecek olan bir yer gibi gördüler. Çokları yerli kültürden iyice kopmuşlardı, Cezayir kurtuluşunun lideri ve ilk cezayiı Başkanı Ben Bella ana dili olması gereken Arapçayı bilmiyor, Fransızca konuşuyordu. Belki de Cezayirli kurtuluş liderlerinin nutukçu birer sosyalist olarak yetişmelerinde Fransız sol geleneğinin büyük tesiri olmuştur. Cezayir bağımsızlığını kazandığı andan itibaren Ben Bella'nın sosyayalist programı iki istikamette tatbikata konuldu. Bunlardan birincisi siyasi bir programdı ve Asya ve Afrika'nın milliyetçi - sosyalist (veya devrimci) ülkelerinden müteşekkil bir blok meydana getirilmesi gayesini güdüyordu; Ben Bella Cezayir'i bu blokun en itibarlı ülkesi haline getirmeye karar vermişti. İkinci' program iktisadi sahada bir sosyalizm tatbikatıyla ilgiliydi. Cezayir iktisadi kalkınma konusunda ilk iş olarak'fransız idaresi devrinden kalan iktisadi yapıyı ortadan kaldırmayı hedef edindi. Sanayi tesislerinden sinemalara kadar Fransızların elinde ve idaresinde bulunan herşey devletleştirildi. Bilhassa sanayideki devletleştirmeler hükümetin eline büyük bir güç veriyordu, fakat Cezayir bunlardan istifade edebilecek bir durumda değildi. Yabancı sömürücülüğünün canlı örnekleri sayılan ve Cezayir iktisadiyatının alt yapısını teşkil eden tesisler devlet eline geçince bu faaliyetlerle ilgili bir milyon Fransız ülkeyi terkederek Fransa'ya dönmüştü. Büyük çiftliklerin işletilmesi de ayni şekilde imkansız hale gelmiş, sadece Fransızlarca işletilmeye devam edilen petrol tesisleri yeterli kapasite ile çalışır olmuştu Böylece, bir yıllık bir tatbikattan sonra Cezayir sosyalizmi iflasla neticelendi. Bu iflasın siyasi sahadaki akisleri ise iktidar değişikliğine kadar büyük hadiselere yol açtı. İktisadî sıkıntısı gitgide artan ve demokratik gelenekleri zayıf olan her memlekette görüldüğü gibi, Ben Bella idaresi ayakta kalabilmek için gitgide sertleşmeye, bir takım ideolojik aldatmaca yolları bulmaya yöneldi. Ben Bella içerideki iktisadi ve sosyal başarısızlığını bir dış politika başarısı ile kapatmaya çalışıyordu. Kendi şahsı etrafında bir çeşit efsane yaratılması ı- çin büyük paralar sarf etti; yaptırdığı propagandaya göre Ben Bella Cezayiri her bakımdan yüceltecek büyük bir liderdi, ama birtakım çıkar çevreleri bu büyük adamın sosyalist planlarını engellemeye çalışıyordu. Böylece içerideki muhalefeti sindirirken bir yandan da dünya çapında gösteriler düzenleyerek şöhretini arttırmaya çalıştı. Sonradan yapılan açıklamaya göre, Afrika - Asya Ülkeleri Konferansının Cezayir'de toplanması uğrunda (1965) tam onbeş milyar frank harcamıştı. Ben Bella'nın bir hükümet darbesiyle ortadan kaldırılmasından bu yana Cezayir büyük bir gelişme göstermiş değildir, hâlâ petrolden elde ettiği yüksek gelirle ayakta duran bir ülke manzarası vermektedir. Ama Cezayir artık içeride ve dışarıda büyük ölçüde 'lafazanlık'a dayanan bir sosyalizm hevesinde de değildir. Ben Bella'nın

'milletlerarası blok politikasına kar- ı sonraki idare Arap milliyetçiliğine öncelik vermiş bulunuyor. Mamafih bu Arap milliyetçiliğinin Cezayir sınırlarını aşan bazı tezahürlerine rastlansa bile yeni Cezayir dıştan ziyade iç meselelere eğilmiş durumdadır. GANA Gana bağımsızlığını kazanıncaya kadar bir İngiliz sömürgesiydi. Fakir bir memleket olmakla beraber Tropikal Afrikanın en gelişmiş ülkesi sayılan Gana, Kwame Nkrumah'm liderliğinde geçirdiği bir sosyalizm tecrübesi sonunda sömürge devrindekinden de kötü bir duruma düşmüştür. Gana bağımsızlığını barışçı yollardan kazandı. Ülkenin lideri Nkrumah tahsilini îngilterede yapmış ve Gana bağımsızlığında başlıca rolü oynamış bir aydındı. Nkrumah bir hristiyan - sosyalist olarak işe başladı, yavaş yavaş Leninizme kayarak orada karar kıldı. Yazdığı kitaplarda felsefi ve siyasi esasları anlatılan bu ideoloji Marksizm - Nkrumahizm adını almıştır. Nkrumahizm Ganamn meselelerinden ziyade bütün Afrikayı içine alan bir birliğin meselelerine yönelmiştir Bu yüzden Nkrumah Pan - Afrikanizm ideolojisinin önderlerinden ' sayılır. Bazı yorumcular Ganamn küçüklüğü ile Nkrumah'ın emellerinin büyüklüğü arasındaki tezattan dolayı böyle bir paradoksun çıktığım söylemektedirler. Gerçekten, Nkrumah gibi geniş ufuklu ve hırslı bir adam ancak Ganamn çetin problemlerini görmezlikten gelmek suretiyle kendini tatmin edebi- lirdi. Tek mahsul (kakao) ziraatme dayanan bir ülkenin kalkınabilmek i- çin emeli yüksek politikacılardan ziyade rasyonel düşünen mütevazı teknisyenlere ihtiyacı olabilirdi. Nitekim Nkrumah yurtiçi kalkınma hamlelerinin hepsinden tam bir başarısızlıkla çıktı ve tıpkı Ben Bella gibi yurtdışı poitikada zaferler kazanmayı denedi. Nkrumah sosyalizmi tam bir des potizm halinde gelişti. Devlet Başkam kendisini Ganamn ve Afrikanın büyük kurtarıcısı olarak görüyor, şahsını bir ilah yapmak için her vasıtayı kullanıyordu. İlk iş olarak memleketin her tarafına heykellerini diktirme ye başladı. İç huzursuzluklara meydan vermemek için kendi partisini tek parti haline soktu, kendisini de değişmez lider ilân etti. Nkrumahizm ideolojisinin ilkeleri Gaha vatandaşının temel eğitim konusu oldu. Öğretmenlerinin çoğunu Doğu Almanya ve Çekos lovakyadan getirdiği birtakım parti okulları kurdu ve buralarda sadece kendi itibarım, pan - Afrikanizm ideolojisini yaymak üzere kullanılacak olan adamlar yetiştirmek için milyonlarca lira harcadı. Gana İngiliz Milletler Topluluğu içindeydi ama kısa zamanda Sovyet Rusyanın bir uzantısı haline gelmişti. Bir taraftan Cinle yakın mûna sebetler geliştiriliyordu; nihayet Nkrumah'ın yardım almak üzere Çine gittiği bir zaman (1966) ülkede hükümet dar besi oldu ve Nkrumah'ın sosyalist reji mi yıkıldı. Gariptir ki, kendisini ilahlaştıran ve her tarafa heykelini dikti ren bu adam devrildikten sonra kısa za manda hafızalarından büe siliniverdi. 16

Güneşi Seyreden Adam Doğu'dandır kocaman güneşin her sabah yükselişi; Yâni, çocuğum, Batı'ya her ışık Doğu'dan gelir... Konf üeyus bunu böyle gördü, sen de öyle bil. Ufacık bir adam, bir ikindi... Ayakları, bastığı yerde; gövdesi uzar da uzar. Doğum yeri, taa Doğu'nun altın ufkunda, lâkin adam, Batı'ya, batan güneşe bakar mest, hayran! Ne eski Hind gözündedir, ne eski Çin; insan azmanı, dev azmanıdır artık adam, Güneşi seyrediyordur bir aynadan... Sonra şaşkın, bakar ki uzayan gölgesidir, Derken, Batı'da güneş batar, ne gölge kalır, ne adam Nevzat YALÇIN

Sol, Barbar ve Câhildir Dr. Ahmet B. ERCÎLASUN Marksizme ait teori ve pratikten başka herşeye gözünü kapayan solcu yarı aydınlar, Türkiye'de bir barbarlar ve câhiller zümresi haline geldi. Tek gerçek olarak sâdece iktisadî hayatı kabul eden Marksist teorinin böyle bir cehalete sürükleneceği zâten belliydi. Marksist olduğunu iddia eden bütün devletler ve partiler, bir nevi oport tünizm demek olan revizyonizme sapmayıp hakikaten teoriye yüzde yüz sâdık kalsalar, bugünkü kısmî dünya hâkimiyetlerini asla temin edemezlerdi. Fakat dünya komünistleri bir yana, Türkiye'dekiler bir yana!... Bizdeki bâzı kaşarlanmış eski tüfekler, fırsatçı emperyalist Rusya'nın peşinde giderken, daha çok genç safderunlar da «Ne Amerika, ne Rusya» diyerek Marksist teoriyi katıksız olarak tatbik ettiğini zannettikleri Mao Çin'inin ardına takılmışlardır. Birinciler Komünist Rusya' nın dünya hâkimiyeti uğruna her türlü sahtekârlığa ve barbarlığa pirim verirken, ikinciler kopkoyu bir cehalet taassubu içinde yuvarlanıp durmaktadırlar. Geçen mevsim İstanbul'un Şehir Tiyatrolarında Galile'nin hayatı ile ilgili bir oyun oynadı. Bu oyunun yazarı Bertolt Bireht «her komünist, eserinde mutlaka komünizmin propagandasını yapmalıdır» diyecek kadar sanatım Rus emperyalizminin hizmetine vermiş bir adam; bizim yerlilere göre de epik tiyatronun 'kurucusu bir büyük sanatkâr (!) dır. Bu oyunu sahneye koyan, dekorculuktan yönetmenliğe geçmiş bir zat ile televizyonda bâzı konuşmalar yapıldı. Çeşitli tabakalardan insanlar bu zâta oyunla ilgili sorular sordu. O zat da bu soruları doğrusu pek enfes bir şekilde cevaplandırdı. Hele TÜBİ TAK'a mensup bir ilim adamının sorusuna verdiği cevap, solcuların insani duygulara ne kadar bağlı (!) olduklarını veciz bir şekilde ifâde ediyordu. Fizikçi profesör, «bizim bildiğimize göre» diyordu, «Galile sakin ve pasif bir kimşeydi; siz ne maksatla onu aktif ve isyankâr bir insan olarak gösterdiniz?» İlim adamı araştırıcı zihniyete yakışır bir tarzda meseleyi can damarından yakalamış ve asıl sorulacak soruyu sormuştu. Çünkü Galile'nin hayatını canlandıranlar, bilinen Galile'den bambaşka bir Galile ortaya koymuşlardı. Fakat sosyalizm için insan hayatımn ve gerçeğin ne kıymeti var? Bay yönetmen gayet ilgisiz bir şekilde cevap verdi : «Benim için Galile'nin yaşamının hiç önemi yok. Galile'nin yaşamı * şöyle ya da böyle olabilir. Ben kendime göre bir Galile ortaya koydum. Önemli olan sanatçının yorumudur...» 18

p İşte, realist olduklarını iddia eden sosyalistler için realite budur. Realitenin kendilerine göre yorumu, Beyazı siyah, siyahı beyaz göstermek. Düşününüz bir kere; hayatı belli, mizacı belli bir Galile var. Ve bir kimsenin hayat çizgisini yanlış aksettirmemek en basit bir insanlık kaidesi. Ama bay yönetmen «Galile'nin yaşamının hiç önemi yok» diyor. Onun hayatım istediği gibi aksettirirmiş. İnsan hayatı mukaddestir bayım; ona sâdık kalmağa mecbursunuz. Bir insanın yapmadığı işleri ona isnat edemezsiniz. Hayattaki insanlar için bu ne kadar böyleyse, ölmüş olanlar için de o kadar böyleydi. Hattâ ölmüş insanlara karşı, onları koruyan kanunlar olmadığına göre daha fazla vicdan borcumuz vardır. Mukaddesat gibi, vicdan gibi sözlerden anlayacağınızı sanmıyorum. Yaptığınız işe benzer bir örnek verirsem belki anlarsınız. Şimdi, bir oyun yazarı kalksa. Nâzım Hikmet'in hayatım anlatan bir piyes yazsa ve aynen sizin gibi «Nâzım'ın hayatının benim i- çin önemi yoktur.» deyip onu şeriat olarak ele alsa ve Moskova'ya değil de Arabistan'a kaçmış gibi gösterse bunu nasıl karşılarsınız? Bu barbarlıktır ve sizin yaptığınız işin de bundan farkı yoktur Bay yönetmen! Barbar sol, barbarlığı ölçüsünde cahildir de. Türk târihinin, Türk edebiyatının câhili. Edebiyatımızın en büyük şaheserlerinden olan ve bütün dünya araştırıcıları tarafından incelenen Dede Korkut Hikâyeleri hakkında en basit bilgilerden bile mahrumdur. Önümde solun en ciddi gazetesi Cumhuriyet var. 25 Aralık 1975 tarihli nüshası. Altıncı sayfaıda bir filim haberi veriliyor : «Dede Korkut Sovyetler Birliğinde filme alındı.» Sovyetler Birliği dediği Azerbaycan. Azerbaycan' dan Sovyetler Birliği diye bahseden bu zihniyet Âzerbeyean'ı «bağımsız» sayar da «Türkiye Cumhuriyeti» dedikleri memleketimizi nedense «bağımlı» kabul eder. Bu, işin ayrı ve hazin bir yanıdır. Bizim teşhir etmek istediğimiz sol cehalet başkadır. Haberin üst tarafına filimde oynayan Azeri san'atkârların resimleri konmuştur. Birinin altında şu ibare var: «Şefika Memedova- Harun rolüne her nasılsa bir kadın çıkı- Burlak Harun rolünde.» Ya, işte böyle aziz okuyucular! Dede Korkut Hikâyelerinde sizin hiç bilmediğiniz «Burlak Harun» diye bir kahraman var. Ve bu Harun rolüne her nasılsa bir kadın çıkı. yor. Be adamlar! Haydi, Burla Hatun'u bilmenizden vazgeçtik. Ama gazetecilik yapıyorsunuz, hiç olmazsa açın kita bı da bakın. Araştırmaların sonuna indeks denen bir liste de konuyor; «B» harfini açar rahatça bulursunuz. İşin içinden mürettip hatâsı diye sıyrılmağa kalkmayın. Çünkü aynı hatâ, haber metninde de «Burlak» diye devam ediyor. Herhalde bu kadın kahramanın adını o pek sevdiğiniz âsî «Torlak Kemal»e benzettiniz. On beş satırlık haberde meşhur «Bamsı Beyrek»i de «Bahsi Beyrek» yapmışsınız. Doğrusu Nâdir Nâdi'nin gazetesinin ciddiyetine bir diyecek yok. Uğru Mumcu gibi trans ferlerden sonra daha da ciddileşti. Yukarıdaki gibi ciddî bilgiler her gazeteye nasip olmaz. Yaşasın Cumhuriyet! 19

Şehitler Tepesinde Ebedileşen ARİF NİHAT HOCA Doç. Dr. NECMETTİN HACIEMİNÖĞLU Arif Nihad Asya gençlik çağında başladığı şairliği yetmiş yıllık ömrünün sonuna kadar devam ettirebilen nadir sanatkârlardandı. Onunla beraber yola çıkanların çoğu bir noktada kalmışlardır. Çünki yetiştikleri devir ve sosyal çevre herkesi buna zorluyordu. Düşününüz : Savaştan yeni kurtulmuş fakir ve dertli bir millet. Ha rap ve perişan bir vatan.. Arkadan köklü ve hoyat bir kültür ihtilâli. Millî kültürün red ve inkâr edilmesi. Türk şiir sanatının hor görülmesi. Bütün mazinin kötülenmesi. Dokuz asırlık muh teşem yazı dilinin değiştirilmeye kalkışılması. Bizde hiçbir geleneği olmayan Batı San'at anlayışının devlet eliy le kabul ettirilmesi Sonra tepeden inme ihtilâller inkilâplar, darbeler. Tek partili baskı rejimleri: Saldırgan 20 yabancı ideolojiler. Yıkıcı ve bölücü akımlar. Mukaddes ve yüce bildiğimiz bütün milli değerlerin yok edilmesi. IV&lliyetiçiliğin ayıp, Türkçülüğün suç ülkücülüğün çağ dışı sayılması Maddecilikle, ümanizmin en itibarlı görüş olması. Şiir zevk ve seviyesinin sıfır noktasına yaklaşması... İşte rahmetli Arif hoca hayatının tam elli yılını böyle bir cemiyette geçirmiştir. Ama bu kötü şartların hiç biri Onu şairlikten vaz geçiremedi. 0- nun şiirlerinin san'at seviyesini düşüremedi. Duygu coşkunluğunu durduramadı. İlhamını kurutamadı. Hayal dünyasını daraltamadı. Ümidlerini kırıp heyecanım sınırlayamadı. ^ Gerçekten, edebiyat meraklıları kabul etmektedirler ki, geçen yarım asırda şiir telakkisi defalarca değişti- i