Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur'ân Kıssalarının Fiilen Gerçekleşmemiş Hadiseler Olduklarına Dair



Benzer belgeler
11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

5. SINIF 4.ÜNİTE: KURAN DA KISSALAR. 1. Geçmiş peygamberlerden ve olaylardan bahseden haberlere ne denir? a) Olay b) Haber c) Hadis d) Kıssa

PEYGAMBERLER TARİHİ SORULARI

Hz. Peygamber'in ilk muhatapları olan Mekkelilerle mücadelesini anlatan Kur'ân'da tam

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Sıra no Sûre Adı. Âyet sayısı O.B.E.B

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

KUR'AN SÛRELERİNİN RESMİ VE İNİŞ SIRALAMASI

İkili Simetrik Kitap ❸

HAC SURESİ İniş Sırası: 103 Mushaf Sırası: 22 Medeni Sure 78 Ayettir. Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

Sonra onların ardından bir başka kavim (insan kuşağı) yaratıp inşa ettik. 1


Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Âyet Sayısı Sıra umarasından Büyük Olan Sûreler

Birinci İtiraz: Cevap:

Kur ân-ı Kerîm sûrelerinin sondan sayılması 1

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Uzun ve kısa sûreler. Uzun sûreler kümesi

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sûre adı no. sayısı no

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

İkili Simetrik Kitap ❷

Kuran-ı Kerim'de ismi geçen hayvanlar

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Peygamber ve Peygamberlere İman


İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.


Elişa, Mucizeler Adamı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Tanrı nın İbrahim e Vaadi

İkili Simetrik Kitap ❷

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı nın İbrahim e Vaadi

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Onu kendi haline bırakın, Allah'ın diyarında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

MUHTASAR KUR AN RİSALESİ

İkili Simetrik Kitap ❷

19 lu gruplar halinde sûrelerin sondan sıra numaraları ile âyet sayıları 1

İkili Simetrik Kitap ❷

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Ateş adamı

Zengin Sayılar (abundant numbers or excessive numbers) σ(n) > 2n

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kırk Yıl


İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Kadın ve Yönetim Hakkı

YILLIK DERS PLANI DERSİN ADI : KUR AN-I KERİM EK ÖĞRETİM 5.KUR (HATİM) ÖĞRETİM YILI: KURSUN ADI : KUR AN KURSU SINIF / DÖNEM :...

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Şimşon, Tanrı nın Güçlü Adamı

4. Yazılı belgeler dikkate alınırsa, matematiğin M.Ö yılları arasında Yunanistan da başladığı söylenebilir.

İkili Simetrik Kitap ❷

) ı-ı {b Hz. ibrahim SEMPOZYUMU BiLDiRiLERi. Editör Prof. Dr. Ali BAKKAL Ekim Islam Aı aşmm:darı Merk. Dem. No: Tas.

KUR AN-I KERİM DE İSMİ GEÇEN HAYVANLAR. kuranimiz.net

PEYGAMBERLERE ÎMÂNIN HAKİKATİ. Hâfız el-hakemî

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Hayatta gerek yaşayarak,gerek duyarak veya görerek,hiç kimse yoktur ki,etti de bulmadı,desin ve de denilsin.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.


Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

APOCRYPHA KRAL JAMES İNCİLİ 1611 SUSANNA. Susanna


Anlamı. Temel Bilgiler 1

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Kur ân da Hz. Meryem in Adının Geçmesi

Şimşon, Tanrı nın Güçlü Adamı


7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Gidyon un Küçük Ordusu


KAPADOKYA. Melih ÖZTEKİN. Eralp ÖZYAĞCI. Mert ÇİL. Başak DEMİRBAŞ

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Tanrı Köle Yusuf u Onurland- ırıyor

Sıra umaraları Kümesi ve Âyet Sayıları Kümesi


Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

YARATILIŞ MİTLERİ DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

SORU:Ahir zaman alametleri, Ahirzaman alametlerinden abbasi meliki horasana vardığı zaman doğu tarafından iki dişli parlak bir yıldız çıkar.

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

Transkript:

Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur'ân Kıssalarının Fiilen Gerçekleşmemiş Hadiseler Olduklarına Dair Bahattin Dartma* (AKADEMİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ AĞUSTOS/EKİM 2003 SAYI:18, s. 163-176) Giriş Kur'ân'ın, hacim itibariyle önemli bir bölümünü kıssalar oluşturmaktadır. Onun kıssalara bu kadar geniş yer vermesinin sebebi, insanların ibret ve öğüt alarak, 1 hidâyette olmayanların hidâyete gelmelerini, hidâyette olanların ise hidâyete daha fazla sarılmalarını sağlamaktır. Ve Kur'ân, bu en güzel kıssaları, 2 tarihte fiilen olmuş birer hâdise olarak sunmaktadır: "Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz..." 3 Ancak, Kur'ân'da yer alan kıssalar hakkında, "bu olayların (kıssaların), insanların öğüt ve ibret almaları için uydurulmuş (üstûre/masal) edebî metinler/ürünler olup, tarihte fiilen meydana gelmemiş/gerçek hayattan alınmamış oldukları" 4 şeklinde özetleyebileceğimiz, Kur'ân'ın sıhhatini ve orijinalliğini zedelemeye yönelik bir takım iddialar ortaya atılmaktadır. Hatta kimileri, bazı peygamberlerin tarihî varlığından bile şüphe etmektedirler.5 'Kur'ân kıssalarının, edebî metinler oldukları, insanların öğüt ve ibret almaları için anlatıldıkları' doğrudur. Yanlış olan taraf, 'onların, uydurulmuş (Ustûre/masal), tarihte fiilen vuku bulmamış oldukları' şeklinde, târihî hakikatlere ve arkeolojik verilere tamamen aykırı olan iddia ve kabullerdir. Şimdi, bu küçük çaplı etüdümüzde, hem üzerinde durmak istediğimiz asıl konu olmadığı ve hem de ilgili eserlerde yeterince bilgi verildiği kanaatini taşıdığımız için "kıssa" kelimesinin kökü, lügat ve terim anlamları ve faydalan gibi hususları bir tarafa bırakıp, 6 Kur'ân kıssaları hakkında ileri sürülen bu vb. maksatlı görüşlerin, tarihî gerçeklere ters düştüğünü, daha açık bir ifade ederek, kıssalarda anlatılan olayların tarihte fiilen gerçekleştiklerini somut delillerle kısaca ortaya koymaya çalışacağız. Bunun için de arkeolojinin bulgularından istifadeyle, Nuh, Hûd, Salih, İbrâhîm ve Mûsâ(as)'ın peygamber olarak gönderildiği dönemlere ait bir takım kesit ve pasajlar sunup bazı mukayeseler yapacağız. I. Nuh (as): Nuh (as), peygamber olarak gönderildiği kavmine, duyurmakla mükellef olduğu ilâhî mesajı tebliğ etmiştir: "Andolsun Nuh'u kavmine gönderdik: Ey kavmim,

dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben size büyük bir günün azabının inmesinden korkuyorum." 7 "Andolsun biz Nuh'u da kavmine gönderdik: Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım, Allah'tan başkasına tapmayın. Gerçekten ben, sizin acı bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, dedi." 8 Ancak kavmi onun tebliğ ettiği bu mesajı kabul etmemiştir: "Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve 'cinlenmiştir' dediler. Ve ona çeşitli eziyetler yapılarak tebliğden menedildi." 9 Bu sebeple de onlar, suda boğulmak suretiyle tarih sahnesinden silinmişlerdir: "Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık... ve âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk..." 10 Kur'ân, bunları ortadan kaldıran tufan manzarasını şöyle tasvir etmektedir: Biz de nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık, su[lar] takdir edilmiş bir işin olması için birleşti. Nuh'u da tahtalar ve çiviler[le yapılmış gemi] üzerinde taşıdık." 11 "(Nihayet) ey yer suyunu yut! ve ey gök (suyunu) tut! denildi. Su çekildi; iş bitirildi; gemi de Cûdî üzerine oturdu." 12 Tufanın, hem 'göğün kapılarının açılması', yani kesintisiz bir şekilde yağan sağnak yağmur sularıyla ve hem de 'topraktan gözelerin/kaynakların fışkırması' yani tektonik hareketler sonucu karanın yarılarak yerden fışkıran suların birleşmesiyle meydana geldiği 13 bildirilmektedir. Bu arada o çevrede bulunan nehirlerin (Fırat, Dicle vb.) de taştığı, Hint okyanusu yüksek basınç merkezinden Basra körfezi alçak basınç merkezine doğru şiddetli hava akımlarının (antisiklon) tesiriyle denizin kabardığı 14 da ileri sürülmektedir. Konuyla ilgili İngiliz arkeolog Sir Leonard Woolley ve ekibi, 1922-1934 yılları arasında Mezopotamya'nın târihî şehirlerinden Ur'da uzun süre kazılar yapmış; MÖ IV bin yıldan kalma kral mezarlarını ortaya çıkarmış; tufandan önceki kral listesini içeren kil tabletleri bulmuştur. 15 Woolley'in Ur şehrinde yaptığı bu kazılarda: Birinci tabakada kral mezarlarına tesadüf edilmiş; İkinci tabakada modern usullerle döndürülerek imâl edilmiş çanak ve çömlek kalıntıları bulunmuş; Üçüncü tabakada 3 ile 3.70 m. arasında değişen kalınlıkta tufandan geriye kalan kurumuş çamur tabakası görülmüştür. Daha sonra, bu çamur tabakasından alınan

örneklerle Fırat nehir suyundan alınan çamur örnekleri laboratuarda incelenmiş ve yapılan analizler sonucu numunelerin aynı elementleri ihtiva ettiği görülmüştür. İşte söz konusu tesbit, mil tabakasının tufan esnasında oluştuğunu gösterdiğine ve ayrıca tufan sırasında, Kur'ân'ın "yeryüzünde kaynaklar fışkırttık" 16 ifadesinden, 'Fırat nehrinin de taşmış' olduğuna dair kuvvetli bir işaret olarak kabul edilebilecek niteliktedir. Çamur katmanının altındaki Dördüncü tabakada ise tekrar basit bir şekilde elle yapılmış çanak-çömlek kalıntılarına rastlanmıştır. 17 Böylece Kur'ân'da anlatılan tarihî bir olay, arkeoloji disiplini tarafından da aynen doğrulanmış olmaktadır. II. Hûd (as): Kur'ân'da zikredilen ve MÖ 2800-2280 târihleri arasında yaşadığı 18 bildirilen Ad kavmi, Nuh kavminden sonra gelmiş ve fizik olarak da onlardan daha üstün özelliklerde yaratılmışlardır : "... Düşünün ki Allah sizi, Nuh kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı. Üstelik yaratılışta size irilik ver-di..." 19 Allah onlara geniş bir servet vermiş ve paha biçilmez-nimetler bahsetmiştir: "Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik..." 20 Onlar da bu sayede şu geçici dünyada ebedî kalacakları zehabına kapılarak inşaat alanında fevkalâde bir ilerleme kaydetmişlerdir :"Belki ebedî yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?" 21 Hatta kurdukları İrem şehrinin bir benzeri olmadığı bizzat Kur'ân tarafından zikredilmiştir: "Görmedin mi Rabb'in ne yaptı Ad kavmine? Sütunlu İrem'e? Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı." 22 Konuya ilişkin olarak, 1837 yılında James R. Wellested tarafından Hısn-ı Gurâb yakınında, II. Ad kavmine ait, MÖ 1800 yıllarında yazıldığı bildirilen ve üzerinde, Hz. Hûd'un adının ve Kur'ân'ın bu kavmin maddî zenginliği hakkında verdiği bilgilere paralel bilgiler veren arkeolojik bir kalıntıdaki şu ifadeler dikkate değer görünmektedir : "Bu kalenin içinde, uzun bir zaman son derece rahat ve müreffeh bir hayat yaşadık. Öyle ki, yaşantımız her türlü sıkıntı ve ızdırabtan uzaktı. Kanallarımız her zaman su ile dolu idi... Hükümdarlarımız ise her türlü kötü düşünce, ard niyet ve ahlaksızlıktan uzak asîl krallardı. Onlar kötü kişi ve bozgunculara çok sert davranırlardı. Bizi Hz. Hûd'un kanunlarına göre idare ederlerdi. Bütün önemli kararları bir kitaba yazarlardı. Mucizelere ve ölümden sonraki hayata inanırdık." 23 Görüldüğü gibi Ad kavmi hakkında Kur'ân'da verilen bilgilerle arkeolojik kalıntıdaki bilgiler kayda değer bir paralellik arzetmektedir.

III. Salih (as): Kur'ân, kendilerine peygamber olarak Sâlih(as)'ın gönderildiği Semûd kavminin, Ad kavminden sonra geldiklerini, Hicr denilen yerde yaşadıklarını ve peygamberleri yalanladıklarını haber vermektedir: "Düşünün ki Allah, Âd'dan sonra sizi hükümdarlar yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi..." 24 Andolsun Hicr halkı (Semûd) da peygamberleri yalanladılar." 25 Onların Hicr'de yaşadıkları hadîslerde de yer almaktadır.26 Ayrıca Asurlulara ait bir kitabede (MÖ 715) Semûd kavminin Hicr'de yaşadığı belirtilmekte; Yunan tarihçileri de Hz. isa'nın doğduğu yıllarda Thamudeni' dedikleri Semûdluların, Hicr'de oturduğunu söylemektedirler. 27 Öte yandan Arab tarihinde Nûh(as)'dan sonra gelen Ad ve Semûd kavimlerine, helak olmuş anlamında 'el-arabu'1-bâ'ide' denmektedir. 28 Bütün bunlar, vaktiyle Ad ve Semûd adlı kavimlerin yaşadıklarını gösteren arkeolojik ve târihî delillerdir. Şimdi, Semûd kavminin yaşadığı yerlerden biri olan Hicr'in coğrafî konumunu tesbit ettikten sonra biraz da burada bulunan arkeolojik kalıntılardan bahsedelim. Hicr, Arabistan'ın kuzeybatısında Hicaz (Medîne) ile Şam arasında, 29 Teymâ'nm yaklaşık olarak 110 km. güneybatısında, bu günkü Alâ'nın 15 km. kuzeyinde bulunan bir yerdir. 30 27 derece kuzey, 38 derece güney meridyenleri arasında bulunmaktadır. 31 Halen Medîne-Tebük demiryolu üzerinde bir istasyon olan 'Medâ'in-i Salih' adıyla anılmaktadır. 32 Semûd kavmi, oturdukları bölgelerin dağlarında evler yontmuşlar, ovalarında da saraylar yapmışlardır: "... Onun düzlüklerinde saraylar yapıyor, dağlarında evler yontuyorsunuz..." 33 Onların kayaları/merdivenleri ilk yontan millet oldukları ve Vâdî'l-Kurâ'da (köy/şehir olarak) bütünüyle taştan yapılmış 1700 yerleşim birimi kurdukları 34 söylenmektedir. Yaz günlerinde ovalardaki saraylarında, kış günlerinde de dağlardaki evlerinde 35 lüks bir hayat yaşamışlardır. Mimaride, özellikle de dağları/kayaları oyarak ev ve saray yapımında çok maharet, 36 toprağı işlemede de bir hayli başarı elde etmişlerdir. 37 Oldukça müreffeh bir hayat Semûd kavmi, olumsuz düşünce ve davranışlarından vazgeçerek hidâyete gelmemeleri nedeniyle helak olmuşlardır. 38 Onlardan geriye ibret nişanesi olarak ıssız evlerinden başka bir şey kalmamıştır: "İşte şunlar zulümleri yüzünden çökmüş ıssız kalmış evleridir. Şüphesiz bunda bilen kavim için bir ibret vardır." 39 Bu gün bunlardan hala ayakta duranlar vardır.

İbn Batûta ( 770/1367), hicrî sekizinci yüzyılda el-ûlâ'ya uğradığında burası hakkında şu ifadelere yer vermektedir : "Semûdkavminin ikâmetgâhları anılan yerde kırmızı taştan dağlar içinde oyulmuş olup eşikleri nakışlarla süslüdür. Gören yeni yapılmış zanneder. Bu kavmin çürümüş kemiklerini bahsedilen evlerde görmek mümkündür." 40 İstahrî (v. 340/951) ise Semûd evlerini şöyle tasvîr etmektedir : "Semûd kavminin dağlar içinde (taştan yapılmış bu) evlerinin bizim evler gibi olduğunu gördüm. Uzaktan bakıldığında bunlar birbirine bitişik zannedilir. Aralarına girildiğinde ise ayrı oldukları görülür. Kumluk olan çevresi dolaşılabilir. Fakat yukarısına güçlükle çıkılabilir." 41 Evliya Çelebi'nin de kayda değer niteliktedir : "Bu dağları öyle mağara mağara, yâr yâr edip saraylar yapmışlar ki, kayaları peynir gibi kesmişler. Kayalara pencereler, kapılar açmışlar, oymalar yapmışlar. Birbirlerine yollar açmışlar. Köşkler, divanhaneler, yer altı odaları var ki her birine bin-iki bin adam sığar..." 42 İbn Batûta (770/1367)'nın el-ûlâ hakkında bilgi verirken söylediği, "Sâlih(as)'ın nâka[deve]sının çöktüğü yer dahi orada iki dağ arasındadır. Bunların arasında bir mescid kalıntısı olup halk orada namaz kılar. Hicr ile Ûlâ'nın arası yarım günlük veya daha az bir mesafedir" 43 sözleri de bu bilgileri te'yîd etmektedir. Anlaşılan o ki, Semûd kavminden günümüze kadar gelen bu eserler, söz konusu kavim hakkında Kur'ân'ın verdiği bilgilerin doğruluğunu yeterince ortaya koymaktadır. IV. Ibrâhîm (as): İbrâhîm (as), kavmini tevhide çağırmıştır. Başta ailesi olmak üzere, çevresine ve devrin idarecilerine, tevhid ilkesini benimsetmek için var gücüyle gayret etmiştir: "Onlara ibrahim'in haberini de oku : Babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? Demişti. Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyoruz, dediler. Peki dedi, siz dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı? Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, dediler. İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz? dedi." 44 "Babasına demişti ki, babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun?" 45 Bir türlü tevhidi benimsemeyen kavmi, bu yüzden onu ortadan kaldırma teşebbüsünde bile bulunmuştur: "Kavminin ibrahim'e cevabı, sadece : Onu öldürün yahut yakın demeleri oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan toplum için ibretler vardır." 46

Hz. İbrahim'in MÖ yaklaşık olarak 1940 yıllarında, 47 yani bronz çağında 48 Irak'ın, bugünkü Nâsıriye şehrinin 10 km. kadar güneyinde, Bağdat'ın 300 km. güneydoğusunda ve Fırat nehrine 18 km. uzaklıkta yer alan Ur (Tel el- Mukayyer/Muğîr/Muquayyar) şehrinde dünyaya geldiği; Mukayyer'in İbrahim'in kavmi diye tanıtılan Keldânîlerin 49 eski Ur şehri olduğu, 1854'te Kırım savaşı esnasında British Museum adına, J. G. Taylor tarafından burada ilk kazıya başlandığı zaman Ravvlinson tarafından bir tümülüste bulunan belgelerden tespit edildiği 50 bildirilmektedir. Ayrıca Ur ve çevresinde yapılan kazılar esnasında iki belge daha daha ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi "Tarah oğlu Abraham" yazılı olan bir tablettir. Bu tablette sadece bu isim yazılıdır, başka bir kayıt yoktur. İkinci belgede ise Ur peygamberinin yakalanması için Acbor oğlu Elnathan'ın aldığı tedbirler yazılıdır. Bu belgeyi teyîd eden bazı Sabi'î kaynakları da mevcuttur. Söz konusu kaynaklarda Hz. İbrâhîm'in zamanın me-lîki tarafından takibat altına alındığı ve tutuklandığı kaydedilmektedir. 51 İbrâhîm, bir kıtlık nedeniyle 12. sülâle 52 (veya Hiksoslar 53 (2214-1703 54 ) döneminde Mısır'a gitmiştir: "Peygamber İbrâhîm (as) üç yalandan başka hiç yalan söylememiştir. (Bunların) ikisi Allah'ın zâtına aittir. Biri 'ben gerçekten hastayım', diğeri 'belki bu işi büyükleri olan şu put yapmıştır' demesidir. Bir tanesi de Sâre hakkındadır. İbrâhîm yanında Sâre olduğu halde bir cebbarın 55 memleketine gelmişti. O (Sâre) insanların en güzeli idi. İbrâhîm ona : Bu cebbar senin benim karım olduğunu bilirse, senin için bana galebe çalar. Bina'enaleyh sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çünkü sen İslâm'da benim dîn kardeşimsin. Zîrâ yeryüzünde seninle benden başka müslüman bilmiyorum, dedi. Cebbarın ülkesine girdiği zaman onun bir adamı Sâre'yi gördü. Cebbara vararak : Gerçekten senin ülkene öyle bir kadın geldi ki, o kadının senden başkasının olması uygun olmaz. Cebbar hemen Sâre'ye haber göndererek onu getirtti. İbrahim (as) namaza kalktı. Sâre cebbarın yanına girince cebbar elini ona uzatmaktan kendini alamadı. Fakat şiddetli bir şekilde eli tutuldu. Bunun üzerine cebbar ona : Allah'a duâ et de elimi salsın, sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu yaptı. Fakat (o yine) aynı hareketi tekrarladı. Eli ilk defakinden daha şiddetli olarak tutuldu. Cebbar Sâre'ye az öncekinin aynısını söyledi. O da onu tekrarladı. Fakat cebbar aynı hareketi yine yaptı. Bu defa eli ilk ikisinden daha şiddetli bir şekilde tutuldu. Artık cebbar, Allah'a duâ et, elimi salıversin. Allah şahidim olsun sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu tekrar yaptı ve cebbarın eli salındı. (Bu sefer) Cebbar, Sâre'yi getiren adamı çağırarak: Sen bana insan değil, ancak bir şeytan getirmişsin! Bunu hemen ülkemden çıkar, Hacer'i de ona ver, dedi. "56 Bu hâdise, Lût Gölü yakınındaki Kumran mağaralarında bulunan ve MÖ 50 - MS 50 yılları arasına tarihle[nebil]en ceylan derisine yazılmış tarihî bir vesikada da aynen geçmektedir. Söz konusu belgede olay şöyle anlatılmaktadır: "Onun yüzüne bakınca, o ne kadar güzel, başındaki saçlar ne ince, gözleri ne kadar güzel, burnu ne hoş! Bütün ışıltılar onun yüzünde, göğsü nasıl güzel! Beyazlığı ne

sevimli! Kollarının görünüşü ne biçimli. Elleri ne kadar uygun. Avuçları ne hoş, parmakları uzun ve ince. Bacakları ne güzel! Kalçaları kusursuz. Bütün kızların ve gelinlerin hiçbiri onun kadar güzel değil. Hepsinin üstünde, o çok akıllı bir kadın. Ve kral, Horkanoş'un ve onun iki arkadaşının bu sözlerini duydu. Üçü de tek adam gibi konuşuyorlardı. Kral onu çok görmek istedi, onu getirmeleri için adanı gönderdi. Onun güzelliğine hayran kaldı ve onu karılığa aldı ve beni öldürmek istedi. Sâre, krala, "o benim erkek kardeşimdir" dedi. Ben Abram'ı kurtardı ve beni öldürtmedi. Bu benim için iyi idi (böyle söylemesi bana uygun geldi) ve ben Abram, Sâre'nin benden zorla alındığı gece büyük bir acı ve üzüntü ile ağlarken kardeşimin oğlu Lût da benimle ağladı. Önce büyük bir üzüntü ile gözlerimden yaşlar akarak dua ettim : "Bütün dünyanın Efendisi, Sen ey Yüce Tanrı; bütün kulların, bütün beylerin efendisi ve onları yargılayan Sen kutsal, dinle şimdi! Mısır firavunu Zoan, -bu isim kıral adı değil, Mısır'da Nü deltasında bir şehir adıdır (deniyor)-benim karımı elimden aldığı için önünde ağlıyorum. Onu benim için yargıla. Senin güçlü elini onun ve evindekilerin üzerine indir ve bu gece karımla beraber olmasın. İnsanlar, Senin yeryüzü krallarının efendisi olduğunu bilsinler" ve ben ağlıyorum, acı içindeyim. O gece Yüce Tanrı, ona ve evine bulaşıcı bir hastalık getiren bir rüzgar gönderdi ve rüzgar çok fena idi. Kralı ve bütün evini yakaladı ve iki yıl kadının yanına yaklaşamadı. İki yıl konraya kadar bu hastalık daha güçlendi ve daha acıklı hal aldı. O Mısır'ın bütün bilginlerini, sihirbazlarını, doktorlarını çağırdı, fakat hiç biri iyileştiremedi. Rüzgar onları da vurdu ve kaçırdı. Sonra Harkanoş, bana geldi ve Kral'ı için dua etmeni, elimi onun üzerine koyarak yaşatmam için bana yalvardı. Lût, ona dedi ki: "Abram benim amcamdır, karısı Sâre kralla olduğundan kral için dua edemez. Git, krala, karısını kocasına göndermesini söyle, o zaman o dua edecek ve kral da yaşayacak." Horkanoş, Lût'un söylediklerini duyunca krala giderek: "Kralını, beyimin başına gelen bütün bu felaket Abram'ın karısı Sâre'nin yüzünden, Sâre'yi kocası Abram'a geri ver, bütün bu bela başından gidecek ve sen yaşayacaksın!" Kral bana: "Sâre'nin uğuruna bana neler yaptın? Sen bana onun için 'kız kardeşim' dedin. Onun için ben onu karı olarak aldım. Karını al. Mısır ülkesinden çıkıp git ve şimdi benim için dua et. Evimden ve benden bu felaket uzaklaşsın." Ben dua ettim, elimi başına koydum ve onun üzerinden bela ayrıldı, fena rüzgar gitti ve o yaşadı ve kral bana bunun bozulmayacağına yemin ettirdi. Kral bana ince keten elbiselikleri ve Hâcer'i verdi ve beni götürecek insanları da belirledi ve ben Abram, bol sığırlar, gümüş ve altınla

zengin oldum ve Mısır'dan ayrıldım. Kardeşimin oğlu Lût da benimle idi. Lût'un da büyük malları vardı ve oradan bir de karı aldı." 57 Böylece, tarihî varlığından bile şüphe edilen îbrâhîm(as)'ın, 58 hem fizikî olarak varlığı ve hem de tebliğ sürecinde yaşadığı olaylar, tarihî ve arkeolojik bulgu ve belgeler tarafından da ortaya konmuş olmaktadır. V. Musa (a.s): Tiran insan Firavun İsrâiloğullarına, kız çocuklarına dokunmaksızın erkek çocuklarını boğazlayıp öldürmek suretiyle bir soy kırım siyaseti uygulamıştır: ".Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı ve bunda sizin için Rabb'ınızdan büyük bir imtihan vardı." 59 1896 yılında yapılan arkeolojik kazılarda, Hz. Musa dönemi Firavunlarından olan Mineptah'ın kahramanlık ve kazandığı zaferlerden bahseden, MÖ 1207 tarihli bir levhadaki şu ifadeler de bu hususu doğrulamaktadır: "İsrailliler imha edilmiştir/silinip süpürülmüştür. Ve onların yeniden türemeleri için geride hiçbir tohum bırakılmamıştır." 60 Bu bilgiler, "sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı" âyetine uygunluğu bakımından son derece önemlidir. Kur'ân'ın, yaklaşık olarak MÖ 13. asırda -ki bu Hz. Musa dönemidir- vukûc bulmuş bir olayı harfiyyen aktarması oldukça anlamlı olsa gerektir. 61 Ayrıca ilgili belgedeki "tohum/sperma"kelimesinin, âyette geçtiği gibi kız çocuklarının değil, erkek çocuklarının öldürüldüğüne dair kuvvetli bir işaret olarak görünmektedir. Hz. Musa Allah(cc)'dan aldığı mesajı Firavun ve çevresinde bulunanlara götürerek tebliğ etmiştir: "Firavun'a git, çünkü o çok azdı. De ki: Arınmağa gönlün var mı? Seni Rabb'in yoluna ileteyim de O'ndan korkasın. Ona büyük mucizeyi gösterdi." 62 Ancak onlar bu tebliği kabul etmemişlerdir: "Andolsun biz ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, yine de yalanladı ve diretti." 63 "Andolsun biz Musa'yı mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle, Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a gönderdik. Bu yalancı bir büyücüdür, dedi-ler." 64 Bunun üzerine hidâyete gelirler diye Allah tarafından Firavun ve çevresindeki insanlara kuraklık ve mahsûl kıtlığı gibi mucize kabilinden birtakım musibetler

verilmiştir: "Andolsun biz, Firavun ailesini tuttuk, öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlık ve ürünleri azaltmakla sıktık." 65 Fakat onlar bu felâketleri sihir diye niteleyerek yine hidâyete gelmemişlerdir: "Ve dediler ki : Bizi büyülemek için ne kadar mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz." 66 Kuraklık ve kıtlık ile imtihan fayda vermeyince bu defa şu musibetlere maruz bırakılmışlardır: "Biz de ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular." 67 Ancak sonuç değişmemiş, bütün bunlara rağmen onlar ilâhî çağrıyı benimsememişlerdir. 68 Kaynaklarda anlatıldığına göre olay şöyle olmuştur : Firavun ve bağlıları Allah'ı inkârda ısrar edince doğru yola gelmeleri için Allah (cc) onlara birtakım musibetler vermiştir. Onlara tûfân/sürekli bir yağmur vererek her şeylerini perişan etmiştir. Mısır deniz gibi olmuştur. Bunun üzerine Musa'ya gelerek: Ey Musa! Rabbine dua et de bu belayı üzerimizden kaldırsın, o zaman sana îmân eder ve seninle birlikte İsrâ'iloğullarını göndeririz, demişlerdir. Mûsâ(as)'ın duası üzerine Allah bu musibeti onlardan kaldırmış ve ürünleri yeniden olmaya/bitmeye başlamıştır. Onlar, istediğimizi bulamadık, yağmursuz kaldık diyerek sözlerinden dönmüşlerdir. Allah (cc) bu kez üzerlerine çekirgeleri göndermiştir. Çekirgeler bütün ürünleri ve meyveleri yeyip mahvetmişler; evlerini ve elbiselerini bile sarmışlardır. Yine Musa'ya gelmişler: Bunu da üzerimizden kaldır, o zaman sana îmân ederiz, demişlerdir. Musa (as), Allah'a dua ederek bu belânın da üzerlerinden kalkmasına vesile olmuştur. Çekirgeler denize dökülmüşlerdir. Fakat onlar yine îmân etmemişler ve şöyle demişlerdir: Nasılsa ekinlerimizden bir kısmı duruyor, onlarla idare ederiz. Bunun üzerine Allah onlara uçmayan bir çekirge türünü/kene denilen böcekleri musallat etmiştir. Bunlar geriye kalan ekin ve nebatları yeyip bitirmişlerdir. Hatta elbise ve bedenlerine kadar girerek derilerini emmeğe başlamışlardır. Bu kötü durumları engelleyememişlerdir. Tekrar Mûsâ(as)'a gelerek yalvarmışlar, bu musibetten de kurtulmaları için yardım talebinde bulunmuşlardır. Musa (as) isteklerini yerine getirmiş, ancak onlar yine îmân etmemişlerdir. Allah bu kez üzerlerine kurbağalan göndermiştir. Bunlar evlere girerek kaplara doluşurlar, yiyecekleri sararlarmış, öyleki, herhangi bir örtüye veya yiyeceğe el uzatsalar kurbağa çıkar ve ağızlarına burunlarına atlarmış. îmân edeceklerine dair söz vererek bu âfetten de kurtulmaları için Mûsâ(as)'dan yine yardım istemişlerdir. Musa (as) tekrar dua etmiş ve onları bu durumdan da kurtarmıştır. Kurbağalar bir yağmurla sürülüp denize dökülmüş ama onlar bu defa da îmân etmemişlerdir. Allah (cc) bu sefer üzerlerine kan musibetini göndermiştir. Firavun ve taraftarlarının sulan kana dönüşürmüş. İsrâîllîlerle onlar aynı yerden su içtiklerinde biri su diğeri kan akmaya başlarmış. Öyle ki, bir isrâîllî ağzına su alıp Firavun'un yandaşlarından birinin ağzına bıraksa o su bile kana dönüşürmüş. Çaresiz bir şekilde tekrar

Mûsâ(as)'dan yardım istemek zorunda kalınmışlardır. İstekleri yerine getirilmiş, ancak sonuç değişmemiş, yine îmân etmemişlerdir. 69 Bu olayları doğrular mahiyette, Londra British Museum'da bulunan bir papirüste, bir büyücü(!) -ki bundan maksat Musa (as) olmalıdır- yüzünden Mısır'da meydana gelen seri felâketlerden bahisle yer alan, "hububatı mahveden su baskını, farelerin tarlalarda yığınlar oluşturması, pirelerin kasırga gibi yayılması, akreb ve sineklerin her tarafı kaplaması..." 70 ifâdeleri, yukarıda zikredilen, "biz de ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular" âyetine uygunluğu bakımından dikkate değerdir. İsrâiloğullarının batıl inançlarından biri de buzağıya tapmaktı: "Musa kavmi, kendisin(in, Rabb'i ile mülakata gitmesin)den sonra kendilerinin zînet takımlarından yapılmış, böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tanrı diye) benimsediler..." 71 Hatta Hz. Musa'nın, kavminin buzağıya taptığını duyunca elinde bulunan levhaları attığı ve bu levhaların kırıldığı rivayet edilmektedir. 72 Bu batıl inancı ortadan kaldırmak için olmalı ki Allah onlara bir inek kestirmiştir: "Musa kavmine, Allah size bir inek kesmenizi emrediyor, demişti... "73 Belki de bundan maksat, ruhlarının derinliklerine iyice yerleşmiş olan bâtıl inançları tamamen söküp atmaktı. Çünkü, insanın iştiyakla taptığı şeyi, kalbinden tamamen söküp atarak bir daha ona tapmamasının en etkili yollarından biri de şüphesiz ki, taptığı şeyi bizzat kendi eliyle imha ve itlaf etmesi olabilir. Bunun üzerine kavmi, ilâhî bir ceza olarak çıkarıldığı çölde Mûsâ(as)'dan su isteyince, Allah tarafından gelen bir vahiyle ona taşa vurması istenmiş; Mûsâ(as)'ın taşa vurmasıyla taştan, her kabîle için on iki göze fışkırmıştır. 74 Mûsâ(as)'ın vurup da âyette belirtildiği gibi tam on iki gözenin fışkırdığı kayanın bugün hala Sînâ Dağı yakınlarında, üzerinde on iki deliğiyle mevcut olduğu 75 belirtilmektedir. İşte Kur'ân'da zikredilen ve onun nüzulünden yaklaşık olarak 18 asır önce meydana gelmiş olan olayların, arkeolojik kalıntılarda da aynen yer alması oldukça önemlidir. Bir başka mesele de Kur'ân'daki kıssaların kaynağının, önceki ilâhî kitaplar olduğu meselesidir. Müsteşrikler tarafından, "Kur'ân'ın, özellikle de kıssaların, orijinal değil, önceki kitaplardan devşirme oldukları" 76 öne sürülmektedir. Bu tür

iddiaların tamamen uydurma olduğu konusunda da şunlar söylenebilir: Kur'ân'da anlatılanla, günümüzde tedavülde olan mevcut İncil[ler] ve Tevrat'ta yer alan kıssalar arasında bazı benzerlikler bulunmakla beraber bu hâdiseler, İncil ve Tevrat'ta bir tarih kitabı gibi uzun uzadıya anlatılırken, Kur'ân'da, bütün ayrıntıları ile değil, hangi maksat için veriliyorsa onların sadece o bölümü yer almaktadır. İncil ve Tevrat'ta yer alan kıssalarda ve verilen diğer bilgilerde, birbirleriyle çelişkili, bilimsel verilere ve ulûhiyete ters düşen pek çok unsur yer almaktadır. Kur'ân'daki kıssalarda ise bu tür unsurlar kesinlikle bulunmamaktadır. 77 Meselâ Tevrat'ta Tanrının, yarattığı bir kulu ile güreşmesi ve kulu karşısında aciz kalıp yenilmesi; 78 Lût Peygamber'e kızlarının, nesillerini devam ettirmek için şarap içirdikten sonra onunla ilişki kurmaları ve neticede birer erkek çocuk doğurdukları 79 gibi ilâhî vahiyle bağdaşmaması bir yana, insan aklı ve insafına sığmayan ve son derece saçma-sapan şeyler bulunmaktadır. Bir de Kur'ân'da yer alan -ve yukarıda, târîhen varlıklarına dair târihî ve arkeolojik delillerini sunduğumuz- Ad ve Semûd kavimleriyle ilgili kıssalar, İncil ve Tevrat'ta yer almamaktadır. Eğer Kur'ân kıssalarının ve verdiği diğer bilgilerin kaynağı önceki kitaplar olsaydı, bu kavimlerin kıssalarının Kur'ân'da yer almaması gerekirdi. Dolayısıyla Kur'ân'ın, içerdiği bilgileri hiçbir kitaptan almadığı, orijinal bir ilâhî kitap olduğu apaçık ortadadır. Sonuç Bütün bunlardan şu neticeleri çıkarabiliriz: 1. Kur'ân ile arkeolojik kalıntıların verdiği bilgiler arasındaki bu derece uygunluk ve örtüşmeler, Kur'ân'da yer alan kıssaların tarihte fiilen gerçekleşmiş birer hâdise olduklarının çarpıcı birer göstergesidirler. Dolayısıyla "Kur'ân kıssalarının, insanların öğüt ve ibret almaları için uydurulmuş (üstûre/masal) edebî metinler/ürünler olup, tarihte fiilen meydana gelmemiş/gerçek hayattan alınmamış oldukları" şeklindeki görüşler tamamen asılsız olup, kuru iddia ve iftiralardan ibarettir. 2. Başta peygamberler olmak üzere, Kur'ân'da geçen târihî olayların kahramanları gerçek kişilerdir. 3. Bunlar Kur'ân'ın, geçmişe dair gaybî bilgi ve haberler verme yönünde mucciz olduğunu gösteren önemli vesikalardır. Kur'ân, nüzulünden asırlarca önce meydana gelmiş olayları aynen nakletmekte ve böylece gaybî bilgi verme yönünde muciz olduğunu göstermiş bulunmaktadır. 4. Kur'ân, kıssalarını ve ihtiva ettiği diğer bilgilerini, hiçbir kaynaktan iktibas etmemiş, alıntılamamıştır. O, kıssaları da dahil olmak üzere bütün bilgilerini, doğrudan orijinal kaynağından almıştır. Başka bir ifadeyle, bu bilgi ve belgeler,

bütünüyle Kur'ân'ın kaynağının, en ufak bir şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde 'vahiy' olduğunu gösteren kanıtlardır. * Doç.Dr. Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı 1. Kur'ân : Araf 7/176; Hûd 11/120; Yûsuf 12/111 2. Kur'ân, Yûsuf 12/ 3 3. Kur'ân, Kehf 18/13. Konuya ilişkin olarak yarıca bkz., Âl-İrnrân 3/62; Kasas 28/3 4. Halefullah, Muhammed Ahmed, el-fennu'l-kasasiyyufî'l-kıır'âni'l-kerîm, 4. baskı, Kahire, 1972, s. 21-22, 116 vd., 131 vd., 162, 171 vd., 178, 179, 180 vd., 252-257, 267; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Ank. 1983, s. 172; ġimģek, Kur'ân Kıssaların GiriĢ, İst. 1993, s. 50, 52, 54; a. mlf, Günümüz Tefsir Problemleri, İst. 1995, s. 249, 250, 252; ġengül, İdris, Kur'ân Kıssaları Üzerine, İzmir 1994, s. 39, 122, 123, 130, 131, 132, 133, 134 5. Cerrahoğlu, İsmail, Teftir Tarihi, Ankara 1988, II, 356-357 6. Kanaatimizce bu tür konulara dair, yeni çalışmalardan biri olan İdris Şengül'ün Kur'ân Kıssaları Üzerine adlı eserinde yeterli bilgi bulunmaktadır. 7. Kur'ân, Araf 7/59 8: Kur'ân, Hûd 11/25-26. Konuya dair ayrıca Mü'minûn (23), 23; Nuh 71, 1-4 9. Kur'ân, Kamer (54), 9. Konuya ilişkin olarak ayrıca Bakara (2), 13; Araf (7), 60; Hûd (11), 27;Mü'minûn(23), 24-25; Şuarâ' (26), 111, 116; Nuh (71), 22-24 10. Kur'ân, Yûnus (10), 73. Konu hakkında başka âyetler için meselâ Hûd (11), 37; Mü'minûn (23), 27; Furkân (25), 37; Ankebût (29), 14; Necm (53), 52 11.Kur'ân, Kamer (54), 11-13 12. Kur'ân, Hûd (11), 44 13. Doğru, A. Mecit, "Tufan Efsanesi ve Ağrı Dağının Önemi", Milliyet, 7 Eylül 1986, Pazar, s. 10; Ceram, C. W., Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler (çev ; Harullah Örs), İstanbul 1994,8.260 14. Bayram, Sadi, "Kaynaklara Göre Anadolu'da Proto Türk İzleri", Türk Dünyası AraĢtırmaları, sy.62 İstanbul 1989, s. 17 (16. dipnot); Ceram,Tanrılar, s. 260 15. Engin, Arın, Sümer Türkleri, İstanbul 1968, s. 85, 100; VVarshofsky, Fred, "Nuh, Tufan ve Gerçekler", Bilim ve Teknik, sy. 121, Ankara 1977, s. 17 (Readers Digest'ten); Sarbay, Ahmet, "Nûh(as)'ın Gemisi Nerede?", Târih ve Medeniyet, sy. 16 İstanbul 1995, s. 58 16. Kur'ân, Kamer (54), 12 17. Gürbüz, Ali, "Nuh'un Gemisi Ağrı Dağı'nda mı?", Zafer, sy.107. 1985. s. 16; Mehrân, Muhammed Beyyûmî, Târîhu'l-1'Irâki'l-Kadîm, İskenderiyye, 1990, s. 67; Caymaz, Tayfun, "Tufan Mitosu", Bilim ve Ütopya, sy. 25, İstanbul 1996, s. 15

18. Mehrân, Dirâsâtün Tûrîhiyyetün mine'l-kur'ânit-kerîm, Beyrut, Dâru'n-Nehzati'l-Arabiyye, 1988, l, 259, 260; Bayram, ağ. inak., s. 32; Sankçıoğlu, Ekrem, BaĢlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İsparta 1999, s. 52. Diğer târihler için Mehrân, aynı yerler. " 19.Kur'ân, 'Acraf (7), 69 20. Kur'ân, 'Ahkâf (46), 26 21. Kur'ân, Şucarâ' (26), 129 22. Kur'ân, Fecr (89), 6-8. Geniş bilgi için, Yazır Hamdi, Hak Dîni Kur'ân Dili, İstanbul 1979,V, 3635 23. Mevdûdî, Ebû'1-Alâ, Târih Boyunca Tevhîd Mücâdelesi ve Hz. Peygamber (der. Naim Sıddıkî- Abdulvekîl), (çev. N. Ahmed Asrar), İstanbul 1983,I, 410, 411-412; aynı yazar, Tefhîmu'l- Kur'ân, (çev. Muhammed Hân Kayânî ve arkadaşları), İstanbul 1991, 11,51,54 24. Kur'ân, A'râf(7), 74 25. Kur'ân, Hicr (l5), 80 26. Buhârî, Sahîh, (İstanbul 1981), Salât, 53, Enbiyâ', 17, Meğâzî, 80; Müslim, Sahîhu Müslim, (İstanbul 1981), ez-zühd ve'r-rekâ'ik, 1/38 27. Cevâd Alî, el-mufassal fi Târihi'l-cArab Kable'l-Ġslâm, Beyrut, 1976, I, 324, 325, 326; Günaltay, M. Şemseddîn, Ġslam Öncesi Araplar ve Dinleri,Ankara 1997, s. 37 28. Belâzürî, Kitâbu Cümel min Ensâbi'l-EĢrâf(Ü\k. Süheyl Zekkâr-Riyâz Ziriklî), Beyrut 1996, I, 8; İbn Haldun, Târîhu Ġbn Haldun, Beyrut 1979, II, 18, 19; es-seyyid Abdu'lazîz Salim, Dirâsât fi Târihi'l-cArab: Târîhu'l-1 Arab Kable'l-Ġslâm, İskenderiye: Müessesetü Şebâbi'l-Câmica, s. 52; Yazır, Kur'ân Dili, İstanbul 1979, VIII, 5800, 5805 29. Buhârî, Sahîh, Enbiyâ', 53, 54, 55; Fahreddîn er-râzî, et-tefsîru'l-kebîr, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, XIV, 161; Yakut el-hamavî, Muccemu'l-Buldân,Beyrtu: Dâru'l-Kitâbi'l-cArabî; El- Hamavî, Muccem, II, 221 (el-hıcr mad.); Ġbn Kesîr, el-bidâye ve'n-nihâye, (thk. 'Ahmed Ebû Mülhim, Ali Necîb Atâvî, Fu'âd es-seyyid, Mehdî Nâsiruddîn, GAlî Abdussâtir), Beyrut 1985, I, 123; aynı müellif, Tefsîru'l-Kur'âni'l-cAzîm, (thk., Muhammed İbrahim el-bennâ, Muhammed 'Ahmed Aşûr, cabdulcazîz Ganîm), İstanbul 1985, IV, 263; 'Âlûsî, Rûhu'l-Mecânîfi Tefsîri'l-Kur'âni'l-cAzîm ve's-setfi'l-mesânî, Beyrut, Dâru'1-Fikr, 1987, VIII, 162; Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu'l-Aclâm, İstanbul 1308, III, 1931 (Hicr mad.); Reşîd Rızâ, Menâr, Beyrut Dâru'l-Ma'rife, XII, 120 30. Harman, Ömer Faruk, "Hicr", Diyanet Ġslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1998, XVII, 454; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s. 53 31. Rânâ İhsan 'Âlehî, "Medâ'inü Salih ve mâ Câverahâ", er-risâletu'l-ġslâmiyye, sy.46 Bağdat 1972, s. 25 32. Mevdûdî, Tevhîd, I, 414; aynı müellif, Tefhim, II, 55; Ateş, Süleyman, Yüce Kur'ân'ın ÇağdaĢ Tefsiri, İstanbul.1990, X, 459; İbn câşûr, Tefsîru't-Tahrîr ve't-tenvîr, Tunus, VIII, 216; Rânâ İhsan, adı geçen, mak., s. 24 33. Kur'ân, 'Acrâf (7), 74. Ayrıca bk., Fecr (89), 9

34. Zemahşerî, el-keģģâf an Hakâ'iki't-Tenzîl ve cuyûni'l-ekâvîl fi Vücûhi't-Te'vîl, (Dâru'I-Fikr), IV, 250; Ebû's-Sucûd, el-clmâdî, ĠrĢâdu'l-cAkli's-Selîm ilâ Mezâyâ'l-Kur'âni'l-Kerîm, Beyrut Dâru İhyâ'i't- TürâsiVArabî, IX, 155; Yazır, Kur'ân Dili, VIII, 5804-5805; Ateş, ÇağdaĢ Tefsir, X, 459 35. Ebû'1-Leys es-semerkandî, Bahru'1-Ulûm, (thk. Alî Muhammed Muavvaz, Âdil 'Ahmed Abdu'l- Mevcûd, Zekeriyyâ' Abdu'l-Mecîd en-nûtî), Beyrut Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1993,1, 552; Âlûsî, Rûhu'l-Mecânî, VIII, 164; R. Rızâ, Menâr, VIII, 503 36. Mevdûdî, Tefhim, IV, 54; Rânâ Ġhsan, adı geçen mak., s. 26, 27; Sıddıkî, Mazharuddîn, Kur'ân'da Târih Kavramı, (çev. Süleyman Kalkan), Pınar yayınları, İstanbul s. 82 (6. dipnot) 37. Mehrân, Dirâsât, I, 284, 285. Ayrıca bk. R. Rızâ, Menâr, VIII, 503 38. Kur'ân, Şucarâ' (26), 158 39. Kur'ân, Nemi (27), 52 40. İbn Batûta, Tuhfetu'n-Nuzzârfî Ğarâ'ibi'l-emsâr ve cacâ'ibi'l-esfâr (Seyahatname), (Sadeleştiren ve baskıya hazırlayan Mümin Çevik), İstanbul 1993,1, s. 78 41. İstahrî, Mesâlikü'l-Memâlik, Leiden, 1927, s. 19-20; Yakut el-hamavî, Muccem, II, 221(el- Hıcrmad.) 42. Evliya Çelebi, Seyahatname, (tashîh ve sadeleştiren MU'min Çevik), İstanbul 1985, Seyahatname, IX, 219 43. Ibn Batûta, Seyahatname, I, 78 44. Kur'ân, Şuarâ' (26), 69-76 45. Kur'ân, Meryem (19), 42. Konuya dair ayrıca bk. Bakara (2), 258; Enam (7), 76-79; Ankebût (29), 16-18 46'. Kur'ân, Ankebût (29), 24. Olayın geçtiği başka âyetler için meselâ bk. Enbiyâ' (21), 68-69; Sâffât (37), 94-98 47. Mehrân, Dirâsât, I, 126, 260, 266, 280 48. Tantâvî Cevherî, el-cevâhirfî tefsîri'l-kur'âni'l-kerîm, Dâru'1-Fikr, XIII, 95 49. İbn Kesîr, el-bidâye, I, 132; Seyyid Kutub, FîZılâli'l-Kur'ân, Kahire 1992, II, 1138 50. Bilgiç, Emin, "Ur", Türk Ansiklopedisi, İstanbul Milli Eğitim Basımevi, 1971, XXXIII, 23. Ayrıca bk., Şemseddîn Sâmî, Kamus, II, 1070 (Ur mad.); Engin, Sümer Türkleri, s. 84, 100; Afif Abdulfettâh Tabbâra, "Hz. İbrâhîm", (ter., Mehmet Aydın), Ankara Univ. Ġlahiyat Fak. Dergisi, XXIV. cilt., Ankara 1981, s. 548; Kuzgun, Şaban,Hz, Ġbrâhîm ve Haniflik, Ankara-Kayseri, 1985, s. 32; Harman, Ömer Faruk, "İbrâhîm", Diyanet Ġslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 2000, XXI, 267; Üstüner, Ali Cengiz, "Mezopotamya'da Sümer Uygarlığı", Türk Dünyası AraĢtırmaları, sy.128 Ekim 2000, s. 64 51. Kuzgun, Hz. Ġbrâhîm, s. 25-26 52. 'Ahmed cabdu'l-hamîd Yûsuf, Mısrufî'l-Kur'ân'i ve's-sünne, Kahire s. 9, 16

53. Heykel, Muhammed Huseyn, Hz. Muhammed Mustafa, (çev. Ömer Rıza Doğrul), İstanbul 1972, s. 85 54. Corcî Zeydân, el-carab Kable'l-Ġslâm, Beyrut Menşûrâtu Darı Mektebeti'l-Hayât, s. 74 55. Hadiste 'cebbar' diye nitelenen bu zâtın XI. Mısır kralı 'Panos' olduğu söylenmektedir. Bk. Kuzgun, Hz. İbrâhîm, s. 63. Konuya ilişkin başka görüşler için ayrıcı bk. Aynî, Aynî, Umdetu'l- Kârîġerhu Sahîhi'l-Buhârî, Mısır 1392/1972, XII, 408 56. Buharı, Sahîh, Enbiyâ', 8; Müslim, Fezâ'il, 41/154 57. Çığ, Muazzez İlmiye, Ġbrahim Peygamber: Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre, İstanbul 1997, s. 88-89; aynı müellif, "İbrâhîm Peygamber Karısı Sârâ'yı Neden Firavun'a Sundu?", Bilim ve Ütopya, sy.33, İstanbul 1997, s. 34 58. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II, 356-357 59. Kur'ân : Bakara (2), 49. Olayın anlatıldığı başka âyetler için meselâ bk. İbrâhîm (14), 6; Kasas (28), 4 60. Maurice Bucaille, La Bible le Coran, et la science; Kur'ân-ı Kerîm, Tevrat Ġncil ve Bilim, (çev., Enver Tahir Rıza-Hamit Kemal), s., 219; Mevdûdî, Tefhim, II, 85; aynı müellif, Kur'ân'da Firavun, (deri. Ahmed İdrîs), (çev. Ömer Turan), İstanbul 1993, s. 25; I. Finkelstein - N. Silberman, "Kutsal Kitabın İzinde", Cogito, sy. 27, 2001, s. 23 61. Olayın anlatıldığı yerler için bk. Kur'ân : Tâhâ (20), 38-39; Kasas (28), 7-11. 62. Kur'ân, Nâziât (79), 16-20 63. Kur'ân, Tâhâ (20), 56 64. Kur'ân, Mü'min (40), 23-24 65. Kur'ân, Acrâf (7), 130 66. Kur'ân, Acrâf (7), 132 67. Kur'ân, A'râf (7), 133 68. Kur'ân, Acrâf (7), 134-135; Zühruf (43), 48, 50 69. Taberî, Târihu'l-ümem ve'l-mülûk, Beyrut Dâru'1-Fikr, 1987, I, 388, 394-395; aynı müellif, CâmiVl-Beyân an Te'vîli Âyi'l-Kur'ân, Beyrut, 1988, [X, 34-39; İbnu'1-Esîr. el-kâmil fi't- Târîh, Beyrut Dâru Sâdır, (EDIDIT CAROLUS JOHANNES TORNBERG LUGDUNI BATAVORUM, E. J. BRİLL, 1868), I, 186. Ayrıca bkz., F. er-râzî, Tefsir, XIV, 217; İbn Kesîr, el- Bidâye, I, 248; Yazır, Kur'ân Dili, IV, 2268-2269 70. Sarbay, Ahmet, "Kur'ân Arkeolojiye de Rehber", Târih ve Medeniyet, Ocak-1995, s. 61 71. Kur'ân, A'râf (7), 148. Olayın geçtiği başka âyetler için meselâ bk. Bakara (2), 51-54,93;Tâhâ(20), 88,91

72. Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul 1982, I, 271; Taberânî, El-Mu'cemıt'l-Kebîr, (nşr. Hamdî cabdulmecîd es-selefî) Kahire Mektebetu İbn Teymiye, XII. 42 (Hadis no. 12451) 73. Kur'ân, Bakara (29), 67 74. Kur'ân, Bakara (2), 60; 'Acrâf (7),. 160 75. Mevdûdî, Tefhim, I, 79. Ayrıca bk. Örs, Hayrullah, Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966, s. 103 76. Meselâ bk. Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, 1983, s. 172; aynı müellif, "Oryantalizm ve Batıda Kur'ân ve Kur'ân İlimleri Üzerine Araştırmalar", Ankara Univ. Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXI. Ankara 1989, s. 120, 121-122, 123, 125, 126, 127, 129; Şengül, Kur'ân Kıssaları, s. 159 vdd.; Paret, Rudi, Kur'ân Üzerine Makaleler, (ter., Ömer Özsoy), Ankara, 1995, s. 55, 56, 57, 97, 98, 129-130; Akdemir, Salih, "Müsteşriklerin Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Yaklaşımları", Ankara Univ. Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXI. Ankara 1989, s. 189, 193-194, 196-198; es-sibâ'î, Mustafa, Oryantalizm ve Oryantalistler, (ter. Mucteba Uğur), İstanbul 1993, s. 45, 46, 65; Demirci, Muhsin, Vahiy Gerçeği, İstanbul 1996, s. 154-155; Duman, Zeki, Vahiy Gerçeği, Ankara 1997, s. 76-77 77. Bu tür konular hakkında geniş bilgi için meselâ bk. Maurice Bucaille, La Bible le Coran, et la selence, s., 15-16, 34-52, 86, 91-108, 110-196 78. Tevrat, Tekvin, 24-29 79. Tevrat, Tekvin, 30-38 Abstract An Examination ofthe Qur'anic Stories From an Archeological Perspective: Historical Facts and Archeological Findings Some ofthe orientalists and so-called innovative lalamic intellectuals have revealed some purposeful views recently and claimed that the anecdotes in the Koran took place an important part of it are not true. Their aim is to show that the Koran is not an original and divine book. With a comprehensive statement their aim is to abolish (vanish) the Koran. Their views claimed that "the anecdotes in the Koran did not occur actually, were adapted, and takenfrom other books" are completely irrelevant and incorrent. Historical and archaeological data clearly indicate that the anecdotes in the Koran actually occured in the past history. Key words : archaeology, anecdote, story, adaptation, document.