Amasya Belediyesi Yayınları MEVLÂNÂ CELALEDDÎN-İ RUMİ



Benzer belgeler
Azrail in Bir Adama Bakması

SULTAN VELED DİVANI (ÇEV. PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY) ŞEYDA ARISOY

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 13.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Yunus Emre Hacı Bektaş-ı Velî Sultan Veled

Lütfi ŞAHİN /

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi

Mevlana Celaleddin Rumi Hayatı ve Eserleri

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

Es-Seyyid Eş-Şeyh Abdülkadir El Abri Hazretleri

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

MEVLÂNÂ NıN İNCİLERİ (Rubâîler) Farsça asıllarından çeviren: Ahmet Kırca

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

( Mesnevi den 8 şirli) r H i k â y ele

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

ULUSAL SEMPOZYUM TARİHİ SÜREÇTE MEVLÂNA VE ESERLERİ

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

GAZİ MUSTAFA KEMAL İLKOKULU HOŞGÖRÜ

Mevlana Değişim Programı

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

KİTABİYAT. Mevlānā Celāleddin-i Rumî, Mesnevî 1-2/3-4/5-6, Nazmen Tercüme: Ahmet Metin Şahin, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Prof. Dr. ÂMİL ÇELEBİOĞLU HATIRA DOSYASI

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Anlamı. Temel Bilgiler 1

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

MEVLANA VE ANADOLU GELENEĞİ -MEVLANA NIN KİMLİĞİ VE ANADOLU GELENEĞİ OLARAK İSİMLENDİRİLEBİLECEK KİMLİĞE KATKISI- M

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

2.5. AHİ EVRAN 2.6. HACI BEKTAŞ VELİ 20:38

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İslami edebiyatta her beyti ayrı kafiyeli bir nazım şekli olan Mesnevi tarzında vücuda geldiği için aynı isimle anılmaktadır.

snevi den ( Me 8şirli) r H i k â y ele

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Ali Nihanî nin Manzum Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi (İnceleme-Metin-Sadeleştirme-Dizin)

bir güzel insan M. CELÂLEDDİN ÖKTEN

UNESCO GENEL KONFERANSLARI TARAFINDAN İLAN EDİLEN ANMA VE KUTLAMA YIL DÖNÜMLERİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Mevlana ve Tefekkür. Kazım Öztürk tarafından yazıldı. Cuma, 20 Mart :14

Es-Seyyid Eş-Şeyh Abdülhamid El Abri Hazretleri

bitirdi yılında Yüksek Lisansını bitirdi. Bir ara ihtisas için yurtdışında bulundu. 1990

AYDIN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI 1. DÖNEM (OCAK - ŞUBAT - MART) VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufî Yorumlar

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

EDEBİYAT. Celâleddîn Ergûn Çelebi GENC-NÂME HAZİNE KİTABI

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI BÖLÜMÜ. Doç. Dr. HÜSEYİN AKPINAR Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir? Dinin Çeşitleri İslâm Dini nin Bazı Özellikleri...

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Kitap Değerlendirmeleri. Book Reviews

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

TASAVVUF KÜLTÜRÜ EĞİTİMİ PROGRAMI 23 Ocak-1 Mart 2017, İstanbul. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

KUBBEALTI SOHBETLERİ

Ölülerinizi onların iyilikleri ile yâd edin (anın). Onların kötülüklerini anlatmayın. Hadis-i şerif.

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

Rahmet, merhamet ve bereket ayı olan Ramazan-ı Şerif in şehrimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Hayatta gerek yaşayarak,gerek duyarak veya görerek,hiç kimse yoktur ki,etti de bulmadı,desin ve de denilsin.

Iğdır Sevdası. yıp olarak acı bir gerçeklik halinde karşımıza dikilmiştir.

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

KİTABIN TANITIM YAZISI Cuma, 12 Ekim :57

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

TASAVVUFÎ ŞİİR GELENEĞİNDE MEVLÂNÂ'NIN YERİ VE ÖNEMİ

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

Şerif Kocadon için mevlit

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

1. HAYATI ESERLERİ Divan Vâridât Ankâ-yı Meşrık Devriyye-i Ferşiyye...17

UNESCO GENEL KONFERANSLARI TARAFINDAN İLAN EDİLEN ANMA VE KUTLAMA YILDÖNÜMLERİ

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Pir Sultan ABDAL. Sana kıyanlar tarihin kara sayfalarında, sen ise milyonların kalbindesin Ey Ali Aşığı Pir Sultan

ÖZGEÇMİŞ. Kenan Erdoğan Unvanı. Adı Soyadı. Doçent Doğum Tarihi veyeri Yozgat 01 Mart 1963 Görev Yeri

Yusuf Bulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Transkript:

Amasya Belediyesi Yayınları MEVLÂNÂ CELALEDDÎN-İ RUMİ Hayatı Şahsiyeti Ailesi ve Çevresi Eserleri Amasya da Mevlânâ ve Mevlevîlik Eserlerinden Örnekler Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU AMASYA - 2010

AMASYA BELEDİYESİ www.amasya.bel.tr Kültür Yayınları No: 13 Ocak 2010 ISBN: 978-9944-0742-5-4 Editör Doç. Dr. Yavuz BAYRAM Yayın Danışmanı Osman AKBAŞ Amasya Belediye Başkanı Yrd. Sayfa Tasarımı Yasin VARIŞLI Kapak Tasarım M. Bülent KARAHOCAGİL

İÇİNDEKİLER Takdim...5 Önsöz...7 Giriş...9 Mevlânâ nın Ailesi...10 Mevlânâ nın Doğumu, Adı ve Lâkapları...11 Ailenin Belh ten Ayrılışı...13 Konya da Daimî İkâmet...15 Mevlânâ nın Tahsili...16 Tebrizli Şems in Konya ya Gelişi ve Kayboluşu...17 Mevlânâ nın Çevresi...22 Görüştüğü Bilgin ve Şeyhler...23 Tarikat Silsilesi ve Yolu...23 Hz. Mevlânâ nın Vasiyeti...27 Hz. Mevlânâ nın Lâkapları...27 Hz. Mevlânâ nın Elkâb-ı Âlîyeleri...31 Mevlânâ dan Seçmeler...33 Getirin bana o kaçak güzeli!...35 Âh mine l-aşk!...36 Mevlânâ nın Eserleri...38 Amasya da Mevlânâ ve Mevlevîlik...39 3

Mesnevî den Hikâyeler...43 Ölümden Kaçan Adam...45 Bakkal ile Papağanı...46 Hüthüt Kuşunun Marifeti...48 Akıllı Papağan...50 Çalgıcı...53 Dil Bilgini ile Gemici...55 Aslan, Kurt ve Tilki...56 Sağırın Ziyareti...58 Mesnevî İmbiğinden Birkaç Damla...61 4

Takdim Tarih boyunca insanlığa ışık tutmuş, ufuklar açmış, hedefler ortaya koymuş bu hedefleri ortaya koyarken de etrafındakilere kendi davranışları ile en güzel örnekleri sunmuş kutup insanlar vardır. Özellikle bizim tarihimizin içinde bu tür örnek şahsiyetleri arayıp bulma hususunda zorluk çekmediğimiz bir gerçektir. Günümüzde kanaat önderi diye nitelendirilen bir çok büyük şahsiyet sadece kendi dönemlerindeki ve çevrelerindeki insanların olgunlaşması, kemale ermesine değil aynı zamanda çağlar ötesine de ışık tutacak umdeleri, prensipleri ve hayat nizamlarını da bir miras olarak bırakmışlardır. Özellikle Anadolu nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde çok önemli roller oynamış olan Hoca Ahmed Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ gibi üstün şahsiyetler bizim için çok önemli kilometre taşlarıdır. Bu isimlerden kitabımızın konusunu da oluşturan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî; sevgi, barış ve kardeşlik ikliminin tesisi için, üzerinde durulması, hepimiz tarafından doğru bir şekilde anlaşılması ve öğretilerinin baş tacı edilerek, hayatımıza yön vermesi açısından büyük önem arz etmektedir. Hak aşkı ile halk muhabbetini bir potada birleştirmiş ender kişilerden olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî sanıyorum ki bugün sadece bizlere değil, kan ve gözyaşı ile kirlenmiş olan tüm dünya iklimi için çok önemli çıkış noktaları sunmaktadır. 5

İnsanın kendi benliğinden çıkması, halk içinde bile Hak tan yana olması, gönülde yanan aşk odunun aslında dirilişin muştusu olduğunu hissetmesi ve hissettirmesi, gönlü yıkan değil gönüller kazandırmayı bir hayat felsefesi haline getirmesi, farklılıkları ortadan kaldırıp, asılda var olan tekliği birliği ve beraberliği çağlar ötesine haykırması gibi daha sayamadığımız bir çok önemli hasleti kendinde barındıran Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî nin düğün günü (Şeb-i Âruz) olarak isimlendirdiği vefatının 736 ıncı yıl dönümü nedeni ile hatırasına küçük de olsa saygının ifadesi olmak üzere bu mütevazi çalışmayı tüm halkımıza sunmaktan mutluluk duyuyorum. Bu çalışmanın kısa sürede hazırlanması ve takdirlerinize sunulmasında başta değerli birikimi ve bilgileriyle katkıda bulunan Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU na, yine birikimi ve deneyimi ile emeğini esirgemeyen Doç. Dr. Yavuz BAYRAM a, Belediye Başkan Yardımcısı Osman AKBAŞ a ve diğer emeği geçen çalışanlarımıza teşekkür ediyor, Mevlânâ nın öğretisinin birlik, beraberlik ve kardeşliğimize vesile olmasını diliyorum. Cafer ÖZDEMİR Amasya Belediye Başkanı 6

Önsöz Hiç şüphe yok ki Mevlânâ, yalnızca bizim için değil bütün dünya için son derece önemli bir âbidevî şahsiyettir. Mevlânâ nın bu özelliği, Anadolu da huzur ve güven ortamının sağlanması çabalarına, sevgi ve hoşgörü çerçevesinde etkin biçimde katkı sağlamasına dayanmaktadır. Öyle ki Hacı Bektaş-ı Velî ve Yunus Emre gibi gönül erleriyle birlikte Anadolu nun bağrında ektiği sevgi ve hoşgörü tohumları, kısa sürede yeşermiş ve zamanla başka coğrafyalara ve nihayet bütün dünyaya ulaşmıştır. Mevlânâ, bugün için başta Konya olmak üzere, ülkemizin her bir köşesinde, sevgi ve hoşgörüye dayalı bakış açısı ve bütün İslâmî duyarlılığıyla birlikte yaşamaya ve yaşatılmaya devam etmektedir. Anadolu da ilk mevlevîhânelerden birinin açıldığını bildiğimiz Amasya da; halkı, sivil toplum örgütleri ve yöneticileriyle birlikte Mevlânâ ya gönülden sahip çıkma potansiyeli taşıyan şehirlerimizdendir. Şüphesiz bu sahiplenmeyi, Amasya nın eşsiz tarihî tecrübeleri ve kültürel birikiminin doğal bir sonucu saymak gerekir. Amasya nın manevî havasını soluma fırsatı bulmuş bir akademisyen olarak, Amasya da bu anlamda örnek gelişmelerin sağlanabileceğine yürekten inanıyorum. Mevlânâ nın sevgi, samimiyet, inanç ve hoşgörü eksenli yaşam felsefesine ne kadar muhtaç olduğumuzu her geçen gün biraz daha iyi anlıyoruz. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Amasya Belediyesinin Mevlânâ ile ilgili çabalarının ayrı bir anlam ve önem taşıdığını ifade etmeliyim. Çünkü Mevlânâ, yüzyıllardan beri olduğu gibi, bugün de birleştirici ve uzlaştırıcı bir işlev görmeye devam etmektedir. Elinizdeki kitapta Mevlânâ nın hayatı, ailesi, şahsiyeti, çevresi, silsilesi gibi hususlarla ilgili bölümler, Mevlânâ ile ilgili önemli çalışmalar yürütmüş ve yayımlamış olan Sayın Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu na aittir. Bu arada www.semazen.net ve www.mevlanader.org gibi adreslerde, Hocamıza ve başka 7

araştırmacılara ait herkesin ulaşabileceği pek yararlı dosyaların yer aldığını da hatırlatmak isterim. Mevlânâ nın Eserleri, Amasya da Mevlânâ ve Mevlevîlik, Mesnevî den Seçme Hikâyeler bölümleri Doç. Dr. Yavuz Bayram; Mesnevî İmbiğinden Birkaç Damla başlıklı bölüm ise Belediye Başkan Yardımcısı Osman Akbaş tarafından hazırlanmıştır. Bu vesile ile hiçbir karşılık beklemeksizin, çalışmalarını bizimle paylaşma hususunda tereddüt göstermeden kitaba katkıda bulunan Sayın Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu na, Amasya Belediyesi ve şahsım adına teşekkür ediyorum. Bu arada başta Belediye Başkanı Sayın Cafer Özdemir ve Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Osman Akbaş olmak üzere, sevgi ve hoşgörüye hararetle ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde böyle bir kitapçık yayımlama ve Mevlânâ yla ilgili programlar yapma ferâsetini göstermiş olan Amasya Belediyesini gönülden kutluyorum. Mevlânâ nın hoşgörü ikliminin bütün hayatımızı kuşatması, sevgi ve kardeşlik bilincinin evliyâ memleketi Amasya ile birlikte bütün ülkemizde hâkim olması dileğiyle... Doç. Dr. Yavuz BAYRAM 8

Giriş Bugünkü sınırlara göre önemli merkezlerini Türkmenistan daki Merv, İran daki Nişabur ve Afganistan daki Herat ve Belh şehirlerinin oluşturduğu Horasan bölgesini Anadolu ya bağlayan güçlü halkalardan biri, Mevlânâ ailesi olmuştur. Bu halkalar sayesinde Horasan Anadolu ya, Anadolu da dünyaya açılma talihine erişmiştir. Anadolu nun bu sayede gerçekleşen yeni kimlik kazanma dönemine hâkim olan ve Mevlânâ ile özdeşleşen düşünceyi vuslat, muhabbet ve merhamet kavramları temsil etmektedir, diyebiliriz. Mevlânâ nın ataları, XIII. asrın başlarında bugün Afganistan ın kuzeyinde ve Özbekistan sınırına yakın bir bölgede bulunan Belh şehrinde ikamet etmekteydi. Bu şehir, İslâm öncesine yakın asırlardan itibaren Türklerin hâkimiyetinde bulunmuş, Gaznelilerin ve Selçukluların idaresinde önemli ilim merkezlerinden birisi hâline gelmişti. Şehir, Mevlânâ nın doğduğu yıllarda Hârizmşâhların hâkimiyetinde idi. Mevlânâ ve çevresiyle ilgili, kendi eserleri dışındaki, ilk başvuru kaynakları, oğlu Sultan Veled in 1291 yılında kaleme aldığı İbtidânâme adını da taşıyan Veled-nâme 1, kırk yıl kadar Mevlânâ ya hizmet etmiş olan Sipehsâlâr Ferîdûn b. Ahmed in 1300 lü yılların başında yazdığı Risâle 2 ve Ahmed Eflâkî nin 1353 te tamamladığı Menâkibu l-ârifîn dir. 3 Sultan Veled in eseri, her iki eser için de kaynak olurken; ayrıca Eflâkî, Sipehsâlar ın Risâle sinin önemli bölümünü kendi eserine aktarmıştır. Bunlardan İbtidânâme deki bilgiler, sağlıklı olmakla birlikte bütün hususları aydınlatmaya kafi gelmemektedir. Sipehsâlâr ın ve Eflâkî nin eserlerinde menkıbelerin arasına serpiştirilen bilgiler ise eksik veya yanlış değerlendirmelere yol açabilmektedir. 1 Veled-nâme, nşr. Celâleddîn-i Hümâî, Tahran, 1315 hş.; Aynı eserin diğer adıyla çevirisi: İbtidâ-nâme, trc. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara, 1976. 2 Zindegî-nâme-i Mevlânâ Celâleddin-i Mevlevî adıyla nşr. Sa îd-i Nefîsî, Tahran, 1325 hş.; Türkçeye çevirisi: Mevlânâ ve Etrafındakiler, trc. Tahsin Yazıcı, İstanbul, 1977. 3 El-Eflâkî, Şemseddin Ahmed, Menâkibu l-ârifîn, nşr. Tahsin Yazıcı, I-II, Ankara, 1976-1980; Türkçeye çevirisi: Ariflerin Menkıbeleri, I-II, trc. Tahsin Yazıcı, İstanbul, 1986-1987. 9

Mevlânâ nın Ailesi Hz. Mevlânâ nın babası, Hüseyin oğlu Sultânu l-ülemâ Bahâeddin Muhammed, Belh şehrinde âlim ve arifleriyle meşhur bir ailedendi ve büyük bir üne sahipti. Mevlânâ nın soyca anneannesi tarafından ünlü Hanefî fakîhlerinden Şemsü l-eimme Muhammed-i Serahsî ye (ö. 1097) bağlı bulunduğu 4, babaannesiyle Hârizmşahlardan olduğu ve baba tarafından Hz. Ebû Bekir e ulaştığı yönündeki bilgiler, birçok eserde yer almasına rağmen, kendilerinin ve Sultan Veled in eserlerinde bulunmamaktadır. 5 Ancak bu bilgiler, hiç olmazsa, aileye sahip olduğu değerler nedeniyle duyulan hürmet ve sevginin büyüklüğüne delil olarak görülmelidir. Mevlânâ nın babası Mevlânâ-yi Buzurg (Büyük Mevlânâ) Bahâeddin Veled in, hanımı Mümine Hatun dan, iki oğlu ve bir kızı dünyaya geldi. Büyük oğlunun adı Alâaddin Muhammed di. Kızı Fatıma Hatun, Belh ten ayrıldıklarında evli olduğu için burada kaldı. Dünyaya ün salan oğlu Mevlânâ Celâleddin Muhammed in ise üç oğlu ve bir kızı oldu. Büyük oğlu Bahâeddin Muhammed in (Sultan Veled) ve ondan bir veya iki yaş küçük oğlu Alâaddin Muhammed in anneleri, Semerkantlı Şerefeddin in kızı olan Gevher Hatun dur. Diğer oğlu Muzafferüddin Emîr Âlim ve kızı Melike Hatun un anneleri ise, Gevher Hatun un vefatından sonra evlendiği Konyalı Kira Hatun dur. 10 4 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 50-51 (Önsöz), 126, 243. Sultânu l-ulemâ, Şemsül l-eimme nin torunuyla, belki de daha doğru olarak torununun kızıyla evli olabilir. Bkz. Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlânâ Celâleddin, İstanbul, 1985, s. 38. 5 Mevlânâ nın Hz. Ebû Bekir in soyundan geldiğini göstermek amacıyla adına eklenen el-bekrî (Bekr e mensup) mensubiyet sıfatı, başta Sipehsâlâr ın Risâle si ve Menâkibu l-ârifîn olmak üzere kaynaklarda ısrarla kaydedilmektedir. Ancak bu mensubiyetten Mevlânâ nın ve babasının eserlerinde bahsedilmemesi, en güvenilir Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr yazmalarında ve nihayet türbelerinin kitâbelerinde de bu duruma işaret eden bir kayıt bulunmaması dikkat çekicidir. Sultan Veled in, Veled-nâme sinin, Celâleddin Hümâî tarafından yayınlanan Farsça metninde bu mensubiyeti ifade eden beytin, eski ve itibar edilmesi gereken yazmalarda bulunmadığını ise Gölpınarlı ortaya koymuştur. Bkz. Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.35-38.

Mevlânâ nın büyük oğlu ve sadık hâlefi Sultan Veled in, Şeyh Selahaddin-i Zerkûb un kızı olan Fatıma Hatun dan bir oğlu ve iki kızı vardı: Celâleddin Emîr Ârif Çelebi ile Mutahhara Hatun (Âbide) ve Şeref Hatun (Ârife). Ayrıca iki hanımlığından Nusret Hatun dan Çelebi Şemseddin Emîr Âbid, Sünbüle Hatun dan Çelebi Selâhaddin Emîr Zâhid ve Çelebi Hüsâmeddin Emîr Vâcid isimli oğulları dünyaya geldi. 6 Mevlânâ nın Doğumu, Adı ve Lâkapları Mevlânâ, Belh te 30 Eylül 1207 (6 Rebiülevvel 604) tarihinde dünyaya gelmiştir. 7 Mevlânâ nın adı Muhammed dir. Bütün kayıtlara göre babası da aynı adı taşımıştır. Başta kendisi Mesnevî nin mukaddimesinde kaydettiği üzere adı, ihtilafsız olarak bu şekildedir. Meselâ Ankaralı İsmail Efendi (ö. 1631) Hazret-i Mevlânâ nın ism-i şerîfleri Muhammed ve lâkapları Celâleddin dir. Babalarının isimleri dahi Muhammed ve lâkapları Bahâeddin dir. demektedir. 8 Dedesi Hüseyin in lâkabı da Celâleddin dir. 9 İslâm dünyasında hürmet belirtmek için önemli kişilerin isimlerinin önünde kullanılan efendimiz anlamındaki Mevlânâ lâkabı, Mevlânâ Celâleddîn Muhammed le birlikte özel bir isme dönüştü. 10 Hüdâvendigâr, Hünkâr, Hazret-i 6 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 250-251; krş. C. Humâî, Veled-nâme Önsözü, s.4-6. 7 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I,125; Sadece yıl olarak, Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.33. Bu tarihten beş on sene daha önce doğmuş olması gerektiği şeklindeki Gölpınarlı nın görüşü pek uygun görülmemiştir. Bu görüşü için bkz. Mevlânâ Celâleddin, s.44; Mevlânâ Şems-i Tebrîzî ile altmış iki yaşında buluştu, Şarkîyât Mecmuası, Sayı III, 1959, s.156-161. 8 İsmâil-i Ankaravî, Mesnevî-i Şerîf Şerhi, I-VI, İstanbul, 1289/ 1841, II, 12. 9 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 91. 10 Kadı Necmeddîn-i Taştî nin dilinden aktarılan şu bilgiler, bunun en eski kaydı olsa gerektir: Bütün dünyada üç şey geneldi. Hazret-i Mevlânâ ya mensup olunca özelleşti ve önde gelen kişiler, bunu güzel karşıladılar. Birincisi, Mesnevî kitabıdır. Her iki mısraa, mesnevî denilirdi. Şimdi mesnevi adı söylenince akıl, düşünmeksizin Mevlânâ nın Mesnevî si olduğuna karar veriyor. İkincisi, bütün âlimlere mevlânâ denilir. Şimdi mevlânâ adı söylenince Hazret-i Mevlânâ anlaşılıyor. Üçüncüsü, her kabre türbe denilirdi. Artık türbe denilince, türbe söylenince türbe olan Mevlânâ nın istirahatgahı anlaşılıyor. Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 50. 11

12

Mevlânâ, Mevlevî, Şeyh, Mollâ-yı Rûmî, Rûmî ve Hazret-i Pîr lâkap ve unvanları da Mevlânâ için kullanılmıştır. Hazret-i Mevlânâ ve Hazret-i Pîr saygı hitapları, Mevlevî çevrelerinde ve Anadolu da daha çok tercih edilmiştir. Bugün İran ve Pakistan da Mevlevî, Batı da Rûmî lâkapları, onu anmak için öncelikle kullanılmaktadır. Doğduğu şehre nispetle Belhî (Belhli) sıfatı, bilhassa ilk kaynaklarda babası ve kendisinin adlarının yanında yer almaktadır. Mevlânâ çocukluk döneminin dışındaki yıllarının hemen tamamını, önceki asırlardaki isimlendirmeyle Diyâr-ı Rûm da geçirdiği ve bu bölgedeki Konya yı vatan edindiği için Rûmî (Rum ülkesinden; Anadolulu) sıfatıyla anılmıştır. Bunların yanı sıra vatan edindiği şehre işaret etmek üzere XIII. asırdan itibaren Konevî (Konyalı) sıfatı da adıyla birlikte birçok eserde yer almıştır. Ailenin Belh ten Ayrılışı Mevlânâ çocukluk veya ilk gençlik yıllarında iken; babası Bahâeddin Veled Belh şehrinden ayrılmayı gerekli gördü. Bu yıllarda Belh te siyâsî istikrar bozulmuştu. Şehir 1198 de Gûrlular ın, 1206 da Hârizmşahlar ın eline geçmiş ve Moğol tehlikesi de baş göstermişti. Her hâlükârda Moğolların istilasından önce ailesini buradan uzaklaştıran Bahâeddin Veled in gerekçeleri açık olarak kaynaklara yansımamıştır. Ancak onun bu coğrafyadaki siyâsî gelişmelerle birlikte, fikirlerini Ma ârif isimli eserinde tenkit ettiği ünlü bilgin Fahreddîn-i Râzî nin (ö.1209) ve onun görüşlerine itibar eden Hârizmşâh Muhammed in (ö.1220) mânen ve madden mevcut etkinliğinden rahatsızlık duymuş olması mümkündür. 11 11 Bahâeddin Veled in, Belh ten ayrılmak üzereyken verdiği vaazda, Sultan Alâeddin Hârizmşâh la birlikte Fahreddîn-i Râzî nin bulunduğu hakkındaki rivayeti (Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 34) doğrulayan bir belge yoktur. Çünkü Fahreddîn-i Râzî nin ölüm tarihi (606/1209), bu hadiseden önceye rastlar. 13

Belh şehrinden ayrılırken Mevlânâ nın 5, kardeşi Muhammed Alâaddin in 7 yaşında olduğu belirtilmektedir. 12 Bu bilgiden hareketle bazı eserlerde ailenin Belh ten ayrılış tarihi olarak 1212 veya 1213 (609 veya 610) yılı gösterilmektedir. 13 Belh ten 1219 (616) yılı hududunda ayrılmış olmaları daha makul görülmektedir. Çünkü Sultan Veled, kafilenin göç yolu üzerinde bulunan Bağdat tan ayrılmak üzereyken; Belh şehrinin Moğollar tarafından istila edildiği haberinin buraya ulaştığını, söylemektedir. 14 Bu istila tarihi de 1220 (617) yılıdır. Haccetmek niyetiyle hareket eden kafile, Nişâbûr ve Bağdat a uğrayarak Hicaz da Hac vazifelerini yerine getirerek Şam üzerinden Anadolu ya intikal etti. Ahmed-i Eflâkî ye göre Şâm dan Malatya ya, sonra Erzincan a, buradan dört yıl kaldıkları yakındaki Erzincan Akşehir ine ve daha sonra yedi yıl veya daha fazla ikamet ettikleri Lârende ye (Karaman) vardı. 15 Sipehsâlâr a göre Hicaz dan Şam a, buradan Erzincan a ve hemen Erzincan a bağlı Akşehir e vardı, kışı burada geçirdi ve daha sonra Konya ya ulaştı. 16 Sipehsâlâr ise, ailenin Malatya ya uğradığından söz etmediği gibi, ailenin Erzincan Akşehir indeki dört yıllık ikametini de bir yıl göstermekte ve Lârende deki yıllara değinmeden Konya ya vardıklarını anlatmaktadır. Bahâeddin Veled, on yedi veya on sekiz yaşındaki 17 Mevlânâ yı Karaman da 1225 yılında kafilenin üyelerinden Semerkantlı Lala Şerefeddîn in kerimesi Gevher Hatun la evlendirdi. Bu evliliğin akabinde 1226 (623) da Sultan Veled ve daha sonra Alâeddîn Çelebi dünyaya geldi. Karaman da yedi yıl kadar süren ikamet esnasında Mevlânâ nın annesi Mümine Hatun ile ağabeyi Alâeddin Muhammed vefat ettiler ve bugün Mâder-i Mevlânâ Türbesi olarak bilinen yerde toprağa verildiler. 14 12 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 95. 13 Ayrıca bu göç için 618 (1221) yılı da zikredilmektedir. Bkz. Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.42. 14 Sultan Veled, Velednâme, s.40 (Önsöz), Metin, 191; krş. Çeviri İbtidâ-nâme, s.251/ beyit 4186-4187; Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 98. Değerlendirme için bkz. Helmuth Ritter, Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Etrafındakiler, Türkiyat Mecmuası, C. VII-VIII, s.268-281, İstanbul, 1942, s.270. 15 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 99-101. 16 Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.22-23. 17 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 110, 112.

Konya da Daimî İkâmet Büyük Mevlânâ Bahâeddin Veled ailesiyle birlikte, İbtidânâme nin dışındaki rivayetlere göre Sultan Alâaddîn in ısrarlı davetleri üzerine, Karaman dan Selçuklu devletinin başkenti Konya ya intikal etti. Ailenin reisi, Konya da 23 Şubat 1231 (18 Rebiulahir 628) tarihinde vefat etti. 18 Eflâkî ye göre vefat ettiğinde seksen beş yaşındaydı ve bu sırada oğlu Mevlânâ 24 yaşına ulaşmıştı. 19 A. Gölpınarlı, Bahâeddin Veled in Ma ârif isimli eserindeki bir ifadesine dayanarak, hicrî 546 (1151-1152) yılında doğmuş olması gerektiğini dile getirmektedir. 20 Sultan Veled in ifadesine göre, Bahâeddin Veled Konya ya varıştan iki yıl sonra vefat etmiştir: 21 İki yıl sonra Tanrı takdiriyle Bahâeddin hastalandı, başını yastığa koydu...... ansızın âhiret âlemine göçtü. Bu duruma göre aile, hicrî 626 yılında Konya ya varmıştır. Belh ten yolculuğa çıkış yılı 616 yılı kabul edilirse, Konya ya varış yılı olarak da 626 yılı uygun göründüğüne göre bu arada on yıl kadar bir zaman geçmiştir. Bu zaman dilimi güzergâhta ve ikamet yerlerinde geçen yıllarla yaklaşık olarak uygun düşmektedir. Padişah Celâleddin, babasının yerine geçti, oturdu; yeryüzü halkı ona yüz tuttu. Babası gibi zâhitti, bilgindi; bütün bilginlerin başı-başbuğuydu, padişahıydı. 22 Mevlânâ bir yıl sonra babasının müritlerinden Seyyid-i Sırdân lâkaplı Şeyh Burhâneddîn-i Muhakkık-ı Tirmizî nin Konya ya gelişiyle ona bağlandı ve bu bağlılık 9 yıl sürdü. 18 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I,103,116. 19 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 108, 112. 20 Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.34. 21 Sultan Veled, Veled-nâme, s.41 (önsöz), 192-193; krş. İbtidânâme, 242-243/ beyit 4221, 4240. 22 Sultan Veled, İbtidânâme, s.244/ beyit 4256-57. 15

Mevlânâ, Seyyid in hizmetinde dokuz yıl kaldı; böylece hem sözde, hem özde onun eşi oldu. 23 Eflâkî ye göre Bazıları, Mevlânâ nın o anda, bazıları da Belh te babasının zamanında Seyyid e mürit olduğunu söylerler. Seyyid lâla ve atabek gibi daima Hüdâvendigâr ı omuzunda taşır ve dolaştırırdı. 24 Ancak bu bağlılığın her durumda olgun yaşlarda gerçek bir anlam kazandığı aşikârdır. Mevlânâ, mürşit kabul ettiği ve mürit olarak bağlandığı Burhâneddin-i Muhakkik in tavsiyesiyle bir müddet tahsil için Şam ve Hâlep te bulundu. Dönüşte Kayseri de hocasını ziyaret ederek onun nezaretinde çile çıkardı. Seyyid, Kayseri de hicrî 638 (1240-41) de vefat edince de kabrini ziyarete gitti. 25 Mevlânâ nın Tahsili Mevlânâ nın ciddî bir tahsil gördüğü ve tasavvufî bir terbiyeden geçtiği kaynaklardaki bilgilerden ve eserlerindeki açık delillerden anlaşılmaktadır. Babası vefat ettiğinde 24 yaşında iken medresede onun yerini alabilecek ilmî özellikler taşıdığı belirtilen Mevlânâ, buna rağmen tahsiline devam etti. Mevlânâ nın, babası hayattayken 1221-1228 yılları arasında tahsilini ikmal için Hâlep ve Şam a gitmiş olduğu belirtilmektedir. 26 Ancak 1225 yılında Karaman da evlendiği ve sonrasında art arda iki çocuğunun dünyaya geldiği gözden uzak tutulmamalıdır. Eflâkî nin ifadesiyle Bahâ Veled hazretleri yokluk âleminden varlık âlemine göçtüğünün ikinci yılında, Mevlânâ hazretleri, zâhir ilimlerinde derinleşmek ve 16 23 Sultan Veled, İbtidânâme, s.248/ beyit 4318. 24 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 117, 128; krş. Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.19, 34. 25 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 131. 26 Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.46; Sadeddin Nüzhet- Mehmed Ferid, Konya Vilayeti ve Harsiyâtı, Konya, 1926, s.116 (Sadece Şam da üç sene kadar kaldığı belirtilmektedir).

olgunluğunu eksiksiz duruma getirmek için Şam a hareket etti. Derler ki, bu, onun ilk seferi idi. 27 Bu dönemin ne kadar sürdüğü kesin değildir. Yine Eflâkî Onun yedi yıla yakın Şam da kaldığını söylerler; fakat dört sene oturdu diyenler de vardır. demektedir. 28 Mevlânâ nın Hâlep Hâlevîye medresesindeki hocası Kemâleddîn bin Adîm dir (ö.1262). Sipehsâlâr, Mevlânâ nın tahsili için şu bilgileri vermektedir:...lügat, arabiyât, fıkıh, tefsir, hadîs, ma kûlât ve menkûlât gibi ilimlerde o çağda zamanın bütün ilimlerin başta gelenlerindendi ve bütün fenlerde yüksek icazetler elde etmiş, gençliğinin ilk çağında Hâlep şehrinde türlü bilim ve sahâlarda dünyada eşi olmayan Mevlânâ Kemâleddîn b. Adîm den faydalanmakla meşgûl olmuştur. 29 Tebrizli Şems in Konya ya Gelişi ve Kayboluşu Mevlânâ nın hayat hikâyesinde Tebrizli Şems in özel bir yeri vardır. Karşılaşmaları ve birbirlerine olan sevgileri etrafında çok şeyler anlatılmış ve yazılmıştır. Şemseddin Muhammed-i Tebrîzî, Konya ya ilk olarak 29 Kasım 1244 (26 Cemaziyelahir 642) tarihinde gelmiştir. Sultan Veled in diliyle buluşmanın etkisi ve Şems in ilk sözleri şu şekildedir: 30 Ansızın Şemseddin gelip ona ulaştı; nûrunun ışığında da gölge, yok olup gitti. Aşk dünyâsının ardından defsiz, sazsız aşk sesi erişti. Maşuk hâllerini anlattı ona; böylece de sırrı yücelerden de yücelere vardı. Dedi ki: Sen bâtına rehin olmuşsun ama şunu bil ki ben, bâtının da bâtınıyım. 27 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 127. 28 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 129. 29 Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.40. 30 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.249/ beyit 4335-4338. 17

18

Mevlânâ nın öğrenci ve müritlerinde, kendileriyle önceki gibi ilgilenilmediği için büyük hoşnutsuzluk oluştu. Şems ten yakınmaya başladılar: Bu adam kim oluyor ki Şeyhimizi, ırmağın bir saman çöpünü kapıp sürüklediği gibi kaptı da bizden ayırdı. 31 Arzuları önceki düzene dönmekti: Onlar, Şems buradan giderse padişahımız yalnızca bize kalır; Önceden olduğu gibi ihsanlarına ereriz; dudaksız-damaksız şekerlerini yeriz; Gene onun güzelim öğütleriyle beş duygudan, altı yönden ibaret dünyadan sıyrılırız (demekteydiler). 32 Bu hoşnutsuzluklar ve yakınmalar nedeniyle Tebrizli Şems, 21 Şevval 643 (10-11 Mart 1246) günü Konya dan ayrılmıştı. Sultan Veled bu beraberliğin süresini bir-iki yıl olarak belirtmektedir: Bir zaman beraber kaldılar; bir-iki yıl rahat ve huzûra daldılar. 33 On altı ayı biraz aşan bu zaman diliminde aralarında gerçekleşen imtizaç ve sevgiden sonra bu ayrılış Mevlânâ yı son derecede etkiledi. İlgi ve himaye bekleyen müritler yaptıklarından pişman olup çare aradılar. Sultan Veled bunu şöyle ifade eder: Lûtfet, bilgisizlikle suçlar işledik ama tevbemizi kabul et. Feryâd ederek defâlarca bu sözleri söylediler; aylarca gece-gündüz, bu çeşit yalvardılar. Şeyh, onların bu hâlini görünce, yollarını düzene soktu; o incinmeden vazgeçti. 34 31 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.51/ beyit 811 32 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.55/ beyit 877-879. 33 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.50/ beyit 795. 34 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.56/ beyit 899-901. 19

Mevlânâ, oğlu Sultan Veled i Şems i bulup getirmesi için Şam a gönderdi. 15 ay kadar sonra hicrî 644 (1246-1247) de birlikte geri döndüler. Ancak beraberlik uzun sürmedi ve hicrî 645 (1247-1248) yılı içerisinde tamamen kayboldu. Eflâkî, bu son geliş ve kayboluşun arasında ayrıca bir Şam yolculuğu olduğunu kaydetmektedir: Kimya Hatunun ölümünden yedi gün geçtikten sonra Şaban 644 h./ Aralık 1246 da tekrar Şam a gitti. 35 Eflâkî, Şems in kayboluşunu şöyle tespit etmektedir: Şemseddin in kaybolup gizlendiği tarih 645 (1247) yılının Perşembe günüdür. 36 Eflâkî, ayrıca İkinci seferinde tam altı ay medresenin hücresinde Mevlânâ ile sohbet ettiler. demektedir. 37 Şems i, aralarına Mevlânâ nın oğlu Alâaddin in de karıştığı söylenen bir grubun öldürdüğü rivayeti kaynaklarda daima tereddütle aktarılırken, Sultan Veled yirmi iki yaşlarında yaşadığı olan biteni anlatırken her hangi bir öldürme olayından hiç söz etmemektedir. 38 Şems ona gelişmeler üzerine şöyle demişti: Bu sefer öylesine bir gitmek istiyorum ki hiç kimse benden bir nişan bile bulamayacak. Aramakta herkes acze düşecek, kimse benden bir nişan bile bulamayacak. Böylece birçok yıllar geçecek de gene kimse izimin tozunu bile göremeyecek... Derken herkesin gönlündeki keder geçip gitsin diye ansızın herkesin arasından yitiverdi. 39 20 35 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 20 (Önsöz), 74. 36 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 97. 37 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 100. 38 Bkz. B. Fürûzanfer, Mevlânâ Celâleddin, trc. F. N. Uzluk, İstanbul, 1986, s.103-107. 39 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.64/ beyit 1043-45, 1043.

Mevlânâ, Tebrizli Şems in ardından onu bulabilmek için iki defa Şam a gitti. İlk gidiş ve dönüşten sonra Konya da birkaç yıl geçince 40 tekrar aynı arzuyla Şam a yöneldi. Eflâkî, Mevlânâ nın bu defa Şam da bir yıldan çok veya az kaldığını söylemektedir. 41 Mevlânâ, bu arayış ve üzüntülerden sonra kendisine nâib ve hâlife olarak Konyalı kuyumcu Şeyh Selâhaddin i seçti: Şeyh in (Mevlânâ) coşkunluğu, onunla yatıştı; bütün o zahmet, dedi-kodu, esenliğe dönüştü. 42 Mevlânâ Şeyh Selâhaddin le on yıl bir arada bulundu 43 ve bu arada oğlu Sultan Veled i Şeyh in kızı Fatıma Hatun la evlendirdi. Şeyh Salâhaddin 29 Aralık 1258 (1 Muharrem 657) günü vefat etti. 44 Mevlânâ, son on yılını Mesnevî nin de yazılmasına sebep olan Çelebi Hüsâmeddin le sohbette bulunarak geçirdi. 45 Bu iki muhterem zatla geçen yıllar, Mevlânâ ve çevresindekiler için huzurlu ve verimli yıllar oldu. Bu dönemler, çevresindekileri himaye ettiği, ekseriyetle manzum ve mensur eserlerinin oluştuğu yıllardır. Mevlânâ, Hicrî tarihle altmış sekiz; miladî tarihle altmış altı yaşında bulunurken 17 Aralık 1273 (5 Cemâziyelâhir 672) günü Yaratıcıya kavuşmuştur. Hâlifesi Çelebi Hüsâmeddin ise ondan yaklaşık on bir yıl sonra 3 Kasım 1284 (22 Şaban 683) günü vefat etti. 46 Vefatında elli yaşlarında olan sadık oğlu Sultan Veled ise, babasının maddî ve manevî mirasını lâyık şekilde temsil ederek 11 Kasım 1312 de bu dünyadan göçtü. 40 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.75/ beyit 1238. 41 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 104. 42 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.87/ beyit 1449. 43 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.137; Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 107,110, 119. 44 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 120. Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.112. 45 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.152. 46 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 144. 21

Mevlânâ nın Çevresi Mevlânâ nın babası Bahâeddin Veled, bulunduğu ve yolculuğu sırasında uğradığı şehirlerde daima devlet adamlarının ve ilim erbabının teveccühünü kazanmış bir zattı. Anadolu Selçuklularının en güçlü sultanlarından olan Alâaddin Keykubad I (slt.1220-1237), Konya daki ikameti esnasında ona büyük hürmet göstermiş, hatta onun müridi olmuştu. Sultan Veled, Sipehsâlâr ve Eflâkî bu hususta birçok bilgi vermekte ve beraberliklerinden söz etmektedirler. Aileye yönelik bu ilgi ve hürmet, bu asra kadar devam etmiştir. 47 Mevlânâ, babasının vefatının akabinde bir müddet daha Şam ve Hâlep te tahsil görüp muhtemelen 1240 civarında her yönüyle babasının yerini aldı, Selçuklu devlet adamları tarafından büyük saygı gördü ve varlığından istifade edildi. Sultan İzzeddin II (slt. müstakil ve müşterek olarak 1246-1249, 1249-1254, 1257-1259, 1259-1262) ve Sultan Rükneddîn Kılıç Arslan IV (slt. müşterek ve müstakil olarak 1254-1257, 1259-1262, 1262-1266) Mevlânâ yı ziyaret eder ve sohbetlerine iştirak ederlerdi. Rükneddin Kılıç Arslan Mevlânâ nın müridi ve oğul diye hitap ettiği kişilerdendi. 48 Eflâkî, eserinde birçok yerde sultan ve devlet adamlarının katıldığı sohbet ve semâ gösterilerinden söz etmektedir. On beş yıl devletin hâkimiyetini elinde tutan Muîneddîn Pervâne (ö. 1277), Mevlânâ ya son derece hürmet gösterir ve onun için ziyafetler ve sohbetler düzenlerdi. Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh indeki sohbetlerin ekserisini onun evinde ve ona hitaben söylemiştir. Pervâne nin hanımı Gürcü Hatun da büyük bağlılık içerisindeydi. Müstevfîlik (maliye bakanlığı), vezirlik ve atabeklik görevlerinde bulunmuş olan Pervâne nin damadı Mecdeddîn Atabek(ö.676/1277), ünlü vezir 22 47 Veled Çelebi (İzbudak) şöyle demektedir: Hazret-i Pîr Efendimizin sâye-i senîyelerinde bizler bile hemîşe selâtîn ve vüzerâ ve eşrâf ve a yândan bînihâye i zâz ve ikrâm ve ihsânâ mazhar olagelmekteyiz. Konya Sâlnâmesi 1332 h., İstanbul, 1332, s.749. 48 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 87; Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1993, s.531-532.

Sahib Ata Fahreddin Ali nin (ö.687/1285) yanı sıra Sahib Şemseddin, Alameddîn Kayser, Taceddîn Mu tez, Celâleddin Karatay, Hatîroğlu Şerefeddin Mes ûd ve Emîneddîn Mikâil gibi birçok devlet adamı, Mevlânâ yı sık sık ziyaret eder, kimi zaman mektuplarla ulaştırdığı ricalarını yerine getirirlerdi. 49 Görüştüğü Bilgin ve Şeyhler Mevlânâ, ailesinin ve kendisinin taşıdığı özellikler nedeniyle bir arada bulundukları dışında elbette bir çok bilgin ve arifle görüşmüştür. Bunların hepsini belirlemek mümkün değildir. Kaynaklara göre, Mevlânâ Şam da bulunduklarında Şeyh Muhyiddîn-i Arabî, Sa deddîn-i Hamevî, Şeyh Osmân-ı Rûmî, Evhadüddin-i Kirmânî, Sadreddîn-i Konevî ile sohbet etmiştir. 50 Konya da onun zamanında bulunmuş olan ve görüştüğü önemli zevat arasından isimleri öne çıkanlar, şunlardır: Konyalı Sadreddin (ö. 1274), Şirazlı Kutbeddin (ö. 1310), Fahreddin-i Irâkî (ö. 1289), Şeyh Necmeddin-i Râzî (ö.1256), Urmiyeli Kadı Sirâceddin (ö. 1283), Hintli Safiyyeddin (ö.1315). Tarikat Silsilesi ve Yolu Sipehsâlâr, Sultânu l-ulemâ Bahâeddin Veled in zikir telkini ve hırka silsilesini şöyle vermektedir: Babası Ahmed el-hatîbî, Ahmed-i Gazzâlî, Ebû Bekr-i Nessâc, Muhammed-i Zeccâc, Ebû Bekr-i Şiblî, Cüneyd-i Bağdâdî, Seriyy-i Sakatî, Ma rûf-i Kerhî, Dâvûd-i Tâî, Habîb-i Acemî, Hasan-i Basrî, Hz. Ali ve Hz. Peygamber. 51 Mevlânâ nın zikir silsilesi ise, Menâkibu l-ârifîn de şu şekilde sıralanmaktadır. Seyyid Burhâneddin-i Muhakkik-i Tirmizî, Bahâeddin 49 Meselâ Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 30, 39, 48, 52,57, 60, 149, 155, II, 108; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.514, 524-525, 543, 561. 50 Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.35; Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 92-93. 51 Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.18. 23

24

Veled, Şemsü l-eimme Abdullah-i Serahsî, Hatîb-i Belhî, Ahmed-i Gazzâlî, Ebû Bekr-i Nessâc, Muhammed-i Zeccâc, Şiblî, Cüneyd-i Bağdâdî, Seriyy-i Sakatî, Ma rûf-i Kerhî, Dâvûd-i Tâî, Habîb-i Acemî, Hasan-i Basrî, Hz. Ali ve Hz. Peygamber. 52 Bahâeddin Veled in, Necmeddîn-i Kübrâ nın (ö.1221) hâlifesi olduğu da kaydedilmektedir. 53 Buna göre de silsile şöyledir: Ammâr-i Yâsir, Ebu n-necîb-i Suhreverdî, Vecîhüddin el-kâzî, Muhammed-i Bekrî, Ahmed-i Dîneverî, Mimşâd-i Dîneverî, Cüneyd-i Bağdâdî. 54 Ayrıca tarikat terbiyesinin dışında sohbet cihetiyle Ahmed-i Gazzâlî, Ebu Bekr-i Nessâc, Ebû Alî-i Fârmedî ile devam eden başka bir silsileye sahip oldukları nakledilmektedir. 55 Oğlu Sultan Veled, Mevlânâ nın buyruğuyla sırasıyla Şems e, Şeyh Selâhaddin e, Çelebi Hüsâmeddin e uymuştur. Tebrizli Şemseddin, Şeyh Selâhaddin ve Çelebi Hüsâmeddin, Mevlânâ nın nâib ve hâlifeleri durumundaydı. 56 Mevlânâ nın eserlerini kaplayan aşk ve vecd in daha önceki örneklerini, Ahmed-i Gazzâlî (ö.517/1123-24) ile ünlü şairler Senâ î (ö.1131) ve Şeyh Attâr (ö.1220?) dile getirmiştir. Sultan Veled in İbtidânâme sindeki şu ifadeler bu fikrî ve manevî beraberliği anlatmaktadır: Ama Senâî ve Attâr ın divanlarınna, Allah bizi aziz sırrıyla kutlasın, Mevlânâ nın, özünde özü, içinde içi olan Senâî ile Attâr ın sözlerinin özü-özeti bulunan faydalı sözlerine meyletmek, meyleden kişinin, gönül ehlinden ve velîler bölüğünden olduğuna delildir. 57 52 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 252. 53 Câmî, Abdurrahmân, Nefehâtü l-üns, nşr. Mahmûd-i Âbidî, Tahran, 1375 hş., s.459; Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, s.39-40. 54 Sarı Abdullah Efendi, Cevâhir-i bevâhir-i Mesnevî, İstanbul, 1287, cilt 1, s.26. 55 Sarı Abdullah Efendi, Cevâhir-i bevâhir-i Mesnevî, s.26. 56 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.137, 199. 57 Sultan Veled, İbtidâ-nâme, s.266. 25

Mevlânâ nın tasavvufî silsilesinde ve anlayışında bu ortak özellik gözlerden uzak tutulmamalıdır. Farklı bir ilâhî hikmet anlayışına ve yorumuna sahip olan Muhyiddin ibn-i Arabî (ö. 1240) ile Mevlânâ arasında doğrudan bir benzerlik ve yakınlık o yıllarda görülmemekteydi. Sonraki asırlarda birlik ve yakınlığı usûl edinen sevenlerinin yorum ve gayretleriyle kimi eserlerde böylece uyum teessüs edilmiştir. İlim öğrenme mekânları olan medreselerin, Mevlânâ nın ve babasının hayatında büyük yeri vardır. Tahsil dönemlerinde ve sonrasında hayatları bu mekânlarda geçmiştir. Rivayete göre, Sultan Alâaddin ikametleri için sarayına davet ettiğinde Sultânu l-ulemâ İmamlara medrese, şeyhlere hânkah, emîrlere saray, tüccarlara han, başıboş gezenlere zaviyeler, gariplere kervansaraylar uygundur. cevabını vermiştir ve Mevlânâ da aynı şekilde davranmıştır. 58 Mevlânâ nın ailesinin yanında ve ayrıca Şam da ve Hâlep te geçirdiği tahsil yılları, ailenin bu yöndeki hassasiyetini göstermektedir. Mevlânâ, ilmî faaliyetleri nedeniyle önemli Hanefî fakîhleri arasında yer almaktadır. 59 Âlim ve müftülerin özelliklerine sahip Mevlânâ Fetva aylığının bize helal olması için hangi hâlde olursam, olayım, fetva getirirlerse, engel olmayın ve bana getirin. derdi. İstiğrak ve semâ hâlinde de fetva yazardı. 60 İlmî birikimi, binlerce âyet-i kerime ve hadis-i şerifle donattığı Farsça ve Arapça şiirlerinde ve mensur eserlerinde görünmektedir. Yaşadığı yıllarda toplumda yaygın olan şiir sevgisinin, Mevlânâ da da bulunduğu ve bu nedenle onun Arapça ve Farsça birçok divan okuduğu âşikardır. Taşıdığı duyuş, aşk ve vecd hâlini terennüm etmekte kendisine örnek aldığı meşhur mutasavvıf şairler Senâî ile Şeyh Attâr ın şiirde açtığı yolun en büyük temsilcisidir. Böylece Mevlânâ ilmin, irfanın ve şairce duyuşun buluştuğu bir bilge kişi olarak, toplumun gündelik hayatıyla yakından ilgilenmiş ve insan ruhunun problemlerine ikna edici çözümler sunmuştur. Taşıdığı aşk ve istiğrak 26 58 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 101, 129. 59 Meselâ el-kureşî, Muhyuddin Ebû Muhammed (Yaşadığı yıllar 1297-1374), el-cevâhiru l-muziyye fî tabakâti l- Hanefîye, I-V, nşr. Abdülfettâh Muhammed el-halevî, 1993, s.iii, 343-346. 60 Sipehsâlâr, Mevlânâ ve Etrafındakiler, s.98; Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 306.

hâli, onu çevresinden ve gündelik hayattan uzaklaştırmamıştır. Mevlânâ dan nakledildiğine göre: İnsanda iki büyük nişan vardır: Birincisi bilgi, ikincisi fedakârlıktır. Bazısında bilgi var, fedakârlık yok. Bazısında fedakârlık vardır, bilgi yoktur. Her ikisine de sahip olana ne mutlu. 61 Hz. Mevlânâ nın Vasiyeti Size, gizlide ve açıkta Allah tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır. 62 Hz. Mevlânâ nın Lâkapları 63 Mevlânâ lâkabı, efendi, sahip, mâlik anlamında Arapça sıfat olan Mevlâ kelimesiyle; biz anlamındaki Arapça bitişik şahıs zamiri nâ dan oluşmakta ve efendimiz anlamına gelmektedir. Arapça da genel olarak el-mevlâ, diğer Doğu 61 Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 331. 62 Câmî, Nefehâtü l-üns, s.465; Kemâleddîn Efendi, Mevzû âtu l- ulûm, I-II, İstanbul, 1313h., I,747. Veled Çelebi, bu vasiyetnâmeyi Hayru l-kelâm adıyla şerh etmiştir (İstanbul, 1330 h.). 63 Adnan Karaismailoğlu, Konyalı Mevlânâ, Yeni İpek Yolu, Konya Özel Sayısı III, Konya Ticaret Odası Yay., Aralık, 2000. 27

28

dillerinde Mevlânâ lâkapları, İslâm dünyasında hürmet belirtmek için önemli kişilerin isimlerinin önünde kullanılmıştır. Aynı kullanım Osmanlı döneminde âlim ve faziletli kişiler için de söz konusu olmuştur. Mevlevî lâkabı, Allah, sahip, efendi gibi anlamlar taşıyan Mevlâ kelimesine nispet yâ sı eklenerek oluşturulmuş bir kelime olup Mevlâ ya mensup anlamındadır. Allah a bağlı, ilâhî, dinî anlamıyla bu kelime İslâm dünyasında önemli bilgin ve şeyhler için lâkap olarak kullanılmıştır. Günümüzde de bilhassa Hindistan da bu anlamıyla kullanılmaktadır. Mullâ (Mollâ) kelimesi de lâkap olarak Mevlânâ için az da olsa kullanılmıştır. Bu kelime, muhtemelen Arapça Mevlâ kelimesinin İranlılar tarafından bu şekilde telaffuz edilmesiyle oluşmuştur. Türkçede de bazen Munlâ (Monlâ) şeklinde telâffuz edilen kelime de aynı özellikte olmalıdır. Hudâvend kelimesiyle eş anlamlı olan Hudâvendigâr da Menâkıbu lârifîn den ve Sipehsâlâr ın Risâle sinden anlaşıldığına göre Mevlânâ için çocukluk yıllarından itibaren kullanıla gelmiştir. Menâkıbu l-ârifîn de babasının bu lâkabı Mevlânâ için kullandığı belirtilmektedir. Anılan iki eserde bu unvan çoğunlukla Hazret-i Hudâvendigâr Mevlânâ ve Hudâvendigâr Mevlânâ Celâleddin şeklinde anılmaktadır. Hudâvendigâr kelimesi efendi, sahip, sultan ve Allah anlamlarını taşımaktadır. Kelimenin efendi, sultan ve benzeri anlamından hareketle Türkçede başta Sultan Murad Hüdâvendigâr olmak üzere çeşitli şahıslar için kullanıldığı vâkidir. Şeyh lâkabı Mevlânâ için oğlu Sultan Veled in eserlerinde, XIV. asır kaynaklarında ve sonrasında kullanırken günümüz kaynaklarında pek anılmaz. İhtiyar, önemli kişi, bilgin ve önder gibi anlamlar taşıyan kelime mezhep ve tarikat önderleri için de kullanılmıştır. 29

Belhî ve Rûmî sıfatları bazen birlikte bazen ayrı olmak üzere yaygın olarak kullanılagelmiştir. Ancak Rûmî sıfatının Mevlânâ nın ve Sultan Veled in eserlerinde bulunmadığı, Sipehsâlâr ın Risâle si ile Menâkıbu l-ârifîn de de belirtilmediği bilinmektedir. Mevlânâ için üzerinde durulacak son mensubiyet bildiren sıfat, Konevî (Konyalı) sıfatıdır. Mevlânâ nın adıyla birlikte önceki asırlarda anılmış olan bu sıfatın, her nedense son asırda dillerde dolaşmaması ve hatta araştırmaya dayalı eserlerde dahi yerini koruyamamış olması dikkat çekicidir. Muhyiddîn Ebû Muhammed el-kureşî (1297-1374), el-cevâhiru l-muziye fî tabakati l-hanefiye isimli eserinde Mevlânâ nın Hz.Ebubekir e ulaştırdığı soy silsilesini verdikten sonra, el-ma rûf bi-mevlânâ Celâleddîn el-konevî Mevlânâ Celâleddin el- Konevî diye meşhurdur. kaydını koymuştur. 30

Hz. Mevlânâ nın Elkâb-ı Âlîyeleri 64 Mollâ-yı Rum Rahm eyle gel ey dâverim Yokdur benim bir yâverim Sensin hemân dâd-âverim Yâ Hazret-i Mollâ-yı Rum Mollâ Şeh-i cihân-ı velâyet Cenâb-ı Mollâ dır Mekîn-i taht-ı kerâmet Cenâb-ı Mollâ dır Celâleddîn-i Rûmî Erenler şâhı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî dir Meleklerle felek âvâze-i bang-i kudûmidir Mollâ Hünkâr Uluvv-i kadr-i Mevlânâ yı yok bir ferdin inkârı Bilir bay ü gedâ pîr ü cüvân hep Mollâ Hünkâr ı 31 64 Hüseyin Vassâf; Sefîne-i Evliyâ, I, 322-323.

Mevlânâ Sanma kim devr eyleriz şevk-ı kudûm ü nây ile Olmuşuz âvâre feyz-i aşk-ı Mevlânâ ile Mevlevî Bî-vâsıta feyz alır Şems ten Gûyâ ki kamer de Mevlevî dir Bir cezbe ider cihânı tenvîr Eflâk de yer de Mevlevî dir Andelîb-i gülşen-i nağme-künândır Mevlevî Nağme-i can-sûz-ı neyle hem-zebândır Mevlevî On sekiz bin âleme sırr-ı nihândır Mevlevî Devr eden çarh-ı felekten bir nişândır Mevlevî Hüdâvendigâr Düşürse kâfile-i semt-i hâne ber-dûşân Tavâf-ı kûy-ı Hüdâvenedigâr a dek gideriz 32

Mevlânâ dan Seçmeler

34

Getirin bana o kaçak güzeli! Gidin a iş erleri, çekin getirin sevgilimizi; getirin bana o kaçak güzeli. Tatlı mı tatlı nağmelerle, altın gibi bahanelerle o güzel yüzlüyü, o ay parçası güzeli çekin getirin eve. Bir başka zaman gelirim der, söz verirse inanmayın sakın! Verdiği sözlerin hepsi de düzendir, aldatır sizi o. Pek sıcak bir soluğu vardır onun; Büyücülükle, suyu düğümler, havayı bağlar o. Benim güzel sevgilim kutlulukla, neşeyle bir geldi mi, otur artık da Hakk ın şaşılacak şeylerini seyre dal. Onun güzelliği parladı, yüzü ışık saldı mı, güzellerin güzelliği de neymiş? Güneş gibi yüzü, mumları söndürür gider. Yürü a tez giden gönül! Yemen e, sevgilime git de o değer biçilmez akike selâmlarımı ulaştır, saygılarımı bildir. Mevlânâ (Gazel, VII, 224) 35

Âh mine l-aşk!.. Aşkın sarhoş etti beni, ellerimi çırpmaya koyuldum; sarhoşum, kendimden geçmişim; ne bilirim ne yaptığımı? Koruktum, üzüm oldum şimdi; artık kendimi ekşi yüzlü gösteremem ki. Helva satan sevgili, şeker gibi, tatlı mı tatlı bir avuç helva soktu ağzıma benim. O, helvacı dükkânı açtı açalı evimi barkımı aldı götürdü; dükkânsız bıraktı beni. Mevlânâ (Gazel, V, 124) Tanıdıktan, dosttan, akrabadan gelen bir cefa, hilekârın üç yüz bin eziyetine eşittir. Mevlânâ (Mesnevî, III, 623) 36 İmanın sağlamlığının göstergesi, ölsen bile ölümün sana tatlı gelmesidir. Ölümün kötülüğü gitti mi, zaten o ölüm değil, ölümün bir suretidir; bir göçmeden ibarettir o. Vuslat ebedilik içinde ebediliktir; ama bu ebedilik önce yokluk (ölüm) şeklinde tecelli eder. Mevlânâ (Mesnevî, III, 4609, 4612, 4659)

Zevk-i aşkı matbah-ı Mollâ da ikrâr eyledim Tâb-ı âteş-bâz ile sûzişler izhâr eyledim Seyyîd-i Sırdân ın oldum vâye-dâr-ı himmeti Mahzen-i Zer-kûbdan cevherler îsâr eyledim Nûra gark oldum füyûzât-ı Ziyâü l-hakk ile Şems e döndüm âşıkâne neşr-i envâr eyledim Hazret-i Sultân Veled lutfuyla oldum kâmyâb İltifâtıyla dil-i mahmûrı hûşyâr eyledim Nâzım oldum cephe-sâ-yı feyz-i Mevlânâ-yı Rûm Hamdüli llâh rü yet-i envâr-ı dîdâr eyledim Mehmed Nâzım Paşa 37

Mevlânâ nın Eserleri 65 38 Mesnevî Dîvân-ı Kebîr Fîh-i Mâ Fîh Mecâlis-i Seb a Mektûbât Rubâîler Mevlânâ nın adını, asırları ve coğrafyaları aşıp bütün dünyaya duyuran eseri, 25.700 beyitten oluşan 6 ciltlik Mesnevi dir. Her ne kadar mesnevi nazım şekliyle yazıldığından bu adı almışsa da zamanla mesnevi dendiğinde Mevlânâ nın bu eseri akla gelir olmuştur. Mesnevi-i Şerîf ve Mesnevî-i Ma nevî olarak da bilinen bu Farsça eserde, insanlara ibret ve örnek oluşturacak alegorik hikâyeler, dualar, nasihatlar yer almaktadır. Mevlânâ, bu eseri aracılığıyla Anadolu da kardeşlik ve dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde toplumsal huzura ve barış ortamına büyük katkı sağlamıştır. Mesnevi, o kadar geniş bir etki sahası oluşturmuştur ki zamanında ve sonraki dönemlerde yaşayan pek çok şair ve yazar, eserinde ondan ya ilhâm almış, alıntı yapmış ya da bir vesileyle ona göndermede bulunmuştur. İletişim imkânlarının son derece kısıtlı olduğu bir dönemde Şeyyâd İsâ, Elvân Çelebi, Kirdeci Ali, İzzetoğlu, Yûsuf-ı Meddâh, Mehmed Hatîboğlu, Sultan Veled, Muhyî, Muîn bin Mustafa, Gülşehrî, Âşık Paşa, Ahmedî, Bedr-i Dilşâd, Şeyhî, Ârif, Gelibolulu Mehmed Zaîfî, Yazıcıoğlu Mehmed gibi pek çok ismin eserinde ondan övgü ve hayırla bahsetmesi ve eserinden alıntı yapması bu etkinin somut bir göstergesidir. Mevlânâ nın diğer ünlü eseri, kendi mahlası yerine Şems ve Şems-i Tebrîzî mahlaslarını kullandığından Dîvân-ı Şems, Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, Külliyât-ı Şems, Külliyât-ı Şems-i Tebrîzî olarak da anılan Dîvân-ı Kebîr dir. İçerik, dil ve anlatım bakımından Mesnevi ye çok benzeyen bu Farsça eserin beyit sayısı, bazı nüshalarda 50.000 e kadar ulaşmaktadır. 65 Bu bölüm, Doç. Dr. Yavuz Bayram tarafından hazırlanmıştır.

Bu iki büyük eseri dışında Mevlânâ nın sohbetlerinden oluşan Fîhi Mâ Fîh ve yedi vaaz ve öğüdünün bulunduğu Mecâlis-i Seb a adlı eserleri de vardır. Her ikisi de kısmen Farsça kısmen de Arapçadır. 147 mektubundan oluşan Mektûbât ını ve divanında yer aldığı halde ayrı bir eser olarak bilinen Rubâîler i de diğer eserleridir. Şüphesiz Mevlânâ, bütün bu eserleri yanında yetiştirdiği öğrencileri ve halifeleri vasıtasıyla da Anadolu nun huzur ve barış ortamına kavuşmasına, insanlar arasında hoşgörünün yayılmasına katkı sağlamıştır. Eserleri Türkçe olmadığı halde, adının Anadolu ve Rumeli nin dört bucağında saygı ve hürmetle anılması, onun eserlerinde ortaya koyduğu duygu ve düşünceleri kadar yaşam tarzı olarak benimsediği ve uygulamaya koyduğu hoşgörüsüyle de ilgilidir. Amasya da Mevlânâ ve Mevlevîlik 66 Şüphesiz Anadolu nun İslâmlaşması sürecine büyük katkılar sağlayan Mevlânâ nın tesiri, bu süreçte önemli bir işleve sahip olan Amasya gibi tarihî bir şehre de ulaşmıştır. Nitekim Ahmed Eflâkî, Amasya Mevlevîhânesinin Anadolu da inşa edilen ilk mevlevîhânelerden olduğunu belirtmektedir. 2008 yılında Amasya Anadolu İmam Hatip Lisesi kütüphanesinde 564 yıllık olduğu ve 1444 te (Sultan İkinci Murâd dönemi) istinsah edildiği tahmin edilen yeni bir Mesnevî nüshasının tespit edilmiş olması, Amasya da Mevlânâ nın ve Mevlevîliğin geçmişiyle ilgili önemli ipuçları taşımaktadır. Nitekim Amasya da ilk mevlevîhânenin 14. yüzyılın başlarında (1314) Alâaddin Ali Pervâne Bey tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Hüseyin Hüsâmeddîn in Amasya Tarihi nde de Saraçhane Camiinin ilerisinde bir mevlevîhânenin bulunduğu belirtilmektedir. Bu mevlevîhânenin eski kayıtlarda Mevlevîhâne-i Merhûm Alâeddîn der Amasya, 66 Bu bölüm, Cumhuriyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Adnan Gürbüz ün Amasya Mevlevîhânesi ve Vakıfları (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 2, Mayıs 1996, s. 287-292) adlı makaleden yararlanılarak Doç. Dr. Yavuz Bayram tarafından hazırlanmıştır. 39

40 Mevlevîhâne-i Pervâne der Amasya ve Mevlevîhâne-ı Merhûm Alâaddîn Pervâne gibi adlarla yer aldığı bilinmektedir. Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlânâ dan sonra Mevlevîlik adlı eserinde, Celâlî isyanlarında mevlevîhânenin yandığını, şeyh İbrahim Çelebi nin öldüğünü; mevlevihanenin 1637 de Sadrazam Bayram Paşa nın emriyle yeniden inşa edildiğini; 1720 ve 1800 yıllarında tamir gördüğünü belirtmektedir. Bu arada Amasya Mevlevîhânesinde bazı şeyhlerin ve Mevlevî büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu da kaynaklarda belirtilmektedir. Adnan Gürbüz, Amasya Mevlevîhânesinin vakıf gelirlerinin 1520 de 6.393 akçe, 1576 da ise 16.405 akçe olduğunu; 17. yüzyılda mevlevîhâne için yıllık biri 720 kuruşluk diğer 360 kuruşluk iki ayrı gelir tahsis edildiğini, 1835 te gelirin 1680 kuruş olduğunu tespit etmiştir. Hüseyin Hüsâmeddîn, Amasya Mevlevîhânesi şeyhlerini şöyle sıralamıştır: Eş-Şeyh Velîyü d-dîn Ahmed Dede (1276), Eş-Şeyh Alâaddîn Ali Dede (1284), Eş-Şeyh Celâleddîn Mehmed Dede (1300), Eş-Şeyh Yusuf Dede (1314), Zileli Nusretzâde Eş-Şeyh Cemâleddîn Ahmed Dede (Şadgeldi Paşa döneminde), Eş- Şeyh Mehmed Cûî Dede (1436 dan önce), Eş-Şeyh Mecdüddîn Küpeli Dede (1436 dan önce), Eş-Şeyh Müstencid Dede (1436), Eş-Şeyh Ömer Çelebi (1567), Eş-Şeyh İbrahim Çelebi (1602 den önce), Eş-Şeyh Mehmed Ârif Dede (?),Eş- Şeyh Mahmûd Dede (?), Eş-Şeyh Abdülkadir Dede (?),Eş-Şeyh Alâaddîn Dede (?),Eş-Şeyh Bilâl Efendi (1700), El-Hâc Osman Sâkıb Efendi (1706), Eş-Şeyh Ebû Bekir Dede (1706), Eş-Şeyh Sâlih Dede Efendi (1719), Derviş Mehmed Dede (1738), Eş-Şeyh İsmail Dede (1753), Hâcîzâde Eş-Şeyh Ahmed Dede (1763), İsmail Dedezâde Feyzullah Dede (1776), Es-Seyyîd Hasan Dede (1780), Eş-Şeyh Ahmed Dedezâde Feyzullah Dede (1790), Hüseyin Dede Efendi (1794), Es-Seyyîd Mehmed Kâmî Dede (1795), Ey-Seyyîd Mehmed (1812), Kâmî Dedezâde Es-Seyyîd Mehmed Sâbit Dede (1813), Es-Seyyîd Ahmed Selîm Dede (1828), Es-Seyyîd Hasan Dede (?), Es-Seyyîd Ali Rızâ Dede (?),

Es-Seyyîd Mehmed Sıdkî (?), Es-Seyyîd Ahmed Dede (?), Es-Seyyîd Celâleddîn Mehmed Dede (?). Yukarıdaki bilgiler, Mevlevîliğin Amasya daki geçmişinin 13.yüzyıla kadar uzandığını göstermektedir. Yüzyıllar boyunca başta Anadolu ve Rumeli olmak üzere bütün Selçuklu ve Osmanlı topraklarında etkili olan bu tasavvufî gelenek, şüphesiz Amasya nın tarihî, kültürel ve sosyal yapısının oluşumunda da önemli bir rol oynamıştır. Cumhuriyet ten sonra tekke ve zâviyelerin kapatılmasıyla Amasya Mevlevîhânesi de kapanmış; bir süre sonra binasıyla birlikte bu sûfî geleneğin Amasya nın sosyal hayatı üzerindeki izleri de hemen hemen tamamen silinmiştir. Bununla birlikte bir tarîkat şeklinde olmasa da, Mevlânâ sevgisi ve hoşgörüsü bütün Türkiye de ve dünyada olduğu gibi, Amasya da da yaşamaya ve yaşatılmaya devam etmiştir. 41

42

Mesnevî den Hikâyeler67 [YAVUZ BAYRAM] 67 Mesnevî den seçilerek bu bölüme alınan hikâyelerin metni, Doç. Dr. Yavuz Bayram tarafından yayıma hazırlanmıştır. Samsun da bir kitabevinin sahibi olan Sayın Mustafa Apaydın ın maddî desteğiyle hazırlanan ve tamamı 115 adet olan bu hikâyelerin tümü inşallah yakında yayımlanacaktır.

44

Ölümden Kaçan Adam Kuşluk vaktine doğru adamın biri, koşa koşa Süleyman Peygamber in sarayına geldi. Yüzü korkudan ve kederden sapsarı kesilmiş, dudakları morarmıştı. Süleyman Peygamber, adama; -Efendi, ne oldu? Bu ne hâl? diye sordu. Adam; -Azrâil, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki!.. dedi. Süleyman Peygamber; -Eee! Benden ne istiyorsun? dedi. Adam, isteğini şöyle dile getirdi: -Ey Peygamber! Senin gücün var. Rüzgâra emret! Beni ta Hindistan a kadar götürsün. Belki böylece canımı Azrâil den kurtarırım. Süleyman Peygamber, adamın bu isteğini kabul etti. Rüzgâra emretti. Rüzgâr da adamı, Hindistan da bir adaya kadar götürdü. Ertesi gün Süleyman Peygamber, halkla buluşunca Azrâil i de yanında gördü. Azrâil e; -O müslümana niçin hışımla baktın? diye sordu. Azrâil, bu soruyu şöyle cevapladı: -Ey cihanın zevâlsiz padişahı! Ben ona hışımla ne zaman bakmışım? Yolum uğradı da onu orada görünce şaşırdım sadece. Çünkü Allah bana; Haydi yarın var şu adamın canını Hindistan da al. Buyurmuştu. Ben de kendi kendime; Adamın yüz tane kanadı olsa, yine de Hindistan a gitmesi zor. diye düşünmüştüm. Adam, her hâlde benim şaşırmamı hışım zannetmiş olmalı. İşte ey insanoğlu! Kaderden, alna yazılmış olandan kaçmak mümkün değildir. O adam, kimden kaçıyordu? Allah tan mı? Ne boş zahmet!.. 45