Türk Edebiyatında Düzyazı



Benzer belgeler
BİYOGRAFİ. Biyografi Nedir?

GÜNLÜK (GÜNCE)

RÖPORTAJ NEDİR? MÜLAKAT NEDİR?

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

ANI TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14

DÜZYAZI (NESİR) TÜRLERİ

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

İÇİNDEKİLER. Sorular... 9 Ödev... 10


ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İBRAHİM ŞİNASİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Anı (Hatırat) Nedir? Özellikleri Nelerdir?

11. Sınıf TÜRK EDEBİYATI. Mustafa CEYDİLEK Nuri CEYDİLEK. Redaksiyon. Burcu Yılmaz. Başak Kutucu. Esra Acar. Pınar Seyfittinoğlu

ÖZGEÇMİŞ. Özlem Nemutlu. Adı Soyadı. Unvanı. Yrd. Doç. Dr. Doğum Tarihi veyeri. İzmir-Bayındır Görev Yeri

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 60 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar. Edebiyatına

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar

-rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER. Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98

Yedi Güzel Adam'dan Biri: CAHİT ZARİFOĞLU

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

Sohbetin özellikleri şunlardır:

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

AKŞEHİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ ÖĞRETİM YILI DİL VE ANLATIM DERSİ 11. SINIFLAR 1.DÖNEM 1.YAZILI YOKLAMASI

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12

DERSLER VE AKTS KREDİLERİ

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

Türk Dili Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

Metin Edebi Metin nedir?

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

I- TARİHSEL SÜREÇ. Eski Türk Şiirine Kısa Bir Bakış/Mehmet Ölmez. pan Şiirini Tanıyor muyuz?/iskender Pala. Tekke Şiiri/Hasan Kavruk

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

NO ADI SOYADI AİDATLAR GÖZGÖZ SEFER GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00 2 ERCAN GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

ÖSY S S Y S d e M a M sa s l 1989-ÖYS CEVAP: D

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

Fen - Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi. Y. Lisans Yeni Türk Edebiyatı Hacettepe Üniversitesi 2010-

DR. MUHAMMED HÜKÜM ÜN ŞAİR - SOSYOLOG: KEMAL TAHİR ADLI ESERİ ÜZERİNE

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Kübra YILMAZ, Yudum HACIOĞLU, Kadri ŞAHİN, Abdülkadir Arslan

KÖYÜMÜZ AİLE LİSTESİ AKGÜL A Y K A N A T KAMİL AYKANAT A S M A G Ü L A Y C I L KENAN ATLAS CEMAL ATLAS ALİ AKTEN MEHMET AKTEN

Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir.

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Öteki Türler

1. BÖLÜM. Þiirin Anlamsal Özellikleri

Doç. Dr. Ahmet Özcan Çerkeş-ÇANKIRI da doğdu. İlkokulu Elazığ, ortaokulu Kars, lise öğrenimini Antakya da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

2 273 A-Seçmeli I (Şiir İncelemeleri) A-Seçmeli I (Çağdaş Türk Ede.Metin İnc.)

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri

İnci. Hoca GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (İLK İSLAMİ ESERLER)

135 yýlý geride býrakan köklü bir mizah dergisi geleneðine sahibiz, ama mizah dergilerimiz

TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Uluslararası Pablo Neruda Barış Şiirleri yarışmasında Bir Sohbetin Özeti adlı şiiriyle ödül aldı.

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...III

Gezi Yazısı Türünün Özellikleri (Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)

Slısan T O K G Ö 2 TÜRK BÜYÜKLERİ BİLGE ERCİLASUN T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

Çağdaş Türk Edebiyatı Araştırmaları. Songül Taş

Transkript:

Türk Edebiyatında Düzyazı Yazar Yard. Doç. Dr. Nurullah ÇETİN ÜNİTE 9 Amaçlar Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Türk düzyazısının belli başlı özelliklerini öğrenecek, Türk düzyazısının türleri hakkında bilgi sahibi olacaksınız. İçindekiler Giriş 177 Türk Düzyazısının Türleri 177 Türk Düzyazısının Dönemleri 178 Özet 198 Değerlendirme Soruları 198 Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar 199 Çalışma Önerileri Düzyazı türünde okuduğunuz kitapların hangi düzyazı türüne ait olduğunu bulmaya çalışınız. Düzyazıyla şiir arasındaki farkları irdelemeye çalışınız.

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 177 1. Giriş Düzyazı (nesir), en genel anlamda nazma ait vezin, kafiye gibi unsurlara yer vermeyen; anlatılmak istenen meramı, anlamın kendi içinde tamamlandığı cümleler halinde dile getiren yazılı metinlere denir. Düzyazıda genellikle dilbilgisi kurallarına uyulur. Anlam tek boyutludur, başka yan anlamlara çağrışım imkânı yoktur. Düzyazı (nesir) biçiminde yazılan eserlere mensur eser, düzyazıyla yazan kimselere nâsir denir. Türk edebiyatının ilk yazılı metinleri VIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtlarıyla verilmiştir. O zamandan beri de yazılı metinler verilmeye devam etmektedir. Türk düzyazısını türlerine göre üçe, dönemlerine göre de ikiye ayırmaktayız. 2. Türk Düzyazısının Türleri 2.1. Sade Düzyazı Halkın konuşma diliyle yazılmış, sanat oyunlarına ve süslü ifadelere yer vermeyen, kolay anlaşılan düzyazıdır. Geniş halk kitlelerine değişik konularda bilgi vermeyi amaçlayan Kur'an tercüme ve tefsirleri, hadis kitapları, evliyaların kerametlerine yer veren menakıpnameler, ilmihâl, vaaz kitapları, tasavvufî eserler, halk hikâyeleri, anonim Osmanlı tarihleri genellikle bu düzyazı türüyle kaleme alınmışlardır. Tanzimattan sonra batıdan yeni türlerin girmesiyle birlikte de kimi roman ve hikâyeler, tiyatrolar, eleştiri, deneme, gazete ve dergi yazıları da sade düzyazıyla yazılmıştır. 2.2. Sanatlı Düzyazı (Süslü Nesir-İnşa) Türkler, özellikle X. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde ve devlet olarak İslâmiyeti benimsemelerinden itibaren, İslâm medeniyeti etkisinde yeni bir kültür ve edebiyat geliştirmeye başladılar. Bu edebiyat ağırlık olarak XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. İşte bu süre içerisinde aydın kesimin ortaya koyduğu edebiyata Divan edebiyatı diyoruz. Divan edebiyatı bir anlamda şiir demek ise de düzyazı (nesir) türünde de eserler verilmiştir. İşte Divan edebiyatındaki güzel yazma amacını taşıyan bu türe süslü nesir ya da inşa, bu metinleri yazanlara münşi ve bu metinlerden oluşmuş eserlere de münşeât denmektedir. Tanzimattan sonra okullarda okutulan yazı -kompozisyon derslerine de inşa adı verilmiştir. AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

178 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI İnşa adı verilen Divan düzyazılarının dili genellikle Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu, secili, cümleler uzun ve sanatlıdır. Bu nesir türüyle yazılmış metinleri belli bir kültür ve eğitim düzeyine erişmiş olan kesim anlayabilir. 2.3. Orta Düzyazı Süslü nesir ile sade düzyazı arasında yer alan bir düzyazı türüdür. Hem halkın konuşma dilinden farklı bir kültür diline sahiptir, hem de süslü nesrin sanatlı üslûbundan uzaktır. Doğrudan doğruya anlatılmak istenen meram ortaya konmaya çalışılır. Birçok dinî, ahlâkî, siyasî, coğrafî, tarihî eserler, biyografiler genellikle bu düzyazı türüyle yazılmıştır. 3. Türk Düzyazısının Dönemleri Yazılı ilk düzyazı örneklerinin bulunduğu dönemde bilimsel adıyla Eski Türkçe döneminde yazılan, Orhun nehri kıyısına dikilen Orhun Yazıtlarıdır. Bunlara yazıt denir; çünkü taş üzerine kazınarak yazılmış düzyazılardır. Bunlardan üçü çok bilinir; Kültigin Yazıtı, Bilge Kaan Yazıtı, Tonyukuk Yazıtı. Ayrıca, Ongin ırmağı kenarında Ongin Yazıtı, Şine-Usu gölü kıyısında Şine-Usu Yazıtı gibi yazıtlar da vardır. Orhun yazıtlarından iki yüzyıl öncesinde yazılan; fakat bulunuşu daha geç olan Yenisey Yazıtları vardır. Orhun Yazıtları etkileyici bir anlatımla, söylev türünde ve çok işlenmiş olduğu belli bir dille yazılmıştır. Uygur Türkçesiyle yazılmış yazıtlar ve yazmalar vardır. Altun Yaruk ile Irk Bitik (Fal Kitabı) bu yazmalardandır. Bunlarda Göktürk alfabesi kullanılmıştır. Huastuanift (Tövbe Duası), hem Uygur hem Mani alfabesiyle yazılmıştır. Sekiz Yükmek, Uygur alfabesiyle yazılan bir din kitabıdır. Türk düzyazısına matematik, astronomi, tıp gibi fen bilimlerinin; tarih, coğrafya gibi sosyal bilimlerin; din gibi felsefe biliminin yayılması ve bunlarla ilgili çevirilerin girmesi İslâmiyetin benimsenmesinden sonra olmuştur. Kaşgarlı Mahmut'un yazdığı Divan ü Lügat-it Türk adlı sözlüğü de bu dönem için düzyazı örneği sayabiliriz. 3.1. Klâsik Türk Edebiyatında Düzyazı VIII. yy. - XIX. yy. arası dönemde özellikle belli bir eğitim ve kültür düzeyine sahip yazarlar tarafından değişik türlerde düzyazı örnekleri ortaya konmuştur. Bunları burada kısaca tanım düzeyinde belirteceğiz. Türk edebiyatındaki tarihsel gelişimlerini ise "Çağdaş Türk Edebiyatında Düzyazı" bölümünde yer alan türler bünyesinde vereceğiz. Tezkire: Edebiyatçıların, sanatçıların ya da başka alanlarda ün yapmış kişilerin kısa hayat hikâyelerine ve özelliklerine ya isimlerinin harf sırasına ya da zaman sırasına göre düzenlenen biyografi kitaplarıdır. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 179 Münşeat: Mektupların, resmî yazıların, güzel yazı örneklerinin ve kısa mensur metinlerin bir araya toplandığı eserlerdir. Letâifname: Fıkraların, hicivlerin, mizahî metinlerin bir araya getirildiği eserlerdir. Seyahatname: Bir kişinin gezip gördüğü yerlerin güzellikleri, ayırıcı özellikleri, insanlarının örf ve âdetleri hakkında yazdığı gezi yazılarının toplandığı eserlerdir. Bu türün en önemli örneği Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesidir. Sefaretname: Yabancı bir ülkeye elçi olarak gönderilen bir görevlinin o ülkenin siyasî yapısı, örf ve âdetleri, gelişmişlik düzeyi, değişik özellikleri hakkındaki izlenimlerine yer verdikleri eserlerdir. Siyasetname: Devlet yönetiminde görev alacak yönetici adaylarına devletin nasıl yönetileceği hakkında bilgi veren, öğütlerde bulunan ahlâkî-didaktik eserlerdir. Bunların dışında Klâsik dönemde halk edebiyatında da halk hikâyeleri, fıkralar, masallar, efsaneler gibi türlerde düzyazı örnekleri verilmiştir. 3.2. Çağdaş Türk Edebiyatında Düzyazı 3 Kasım 1839 tarihinde ilân edilen Tanzimat Fermanıyla birlikte Türk toplum ve devleti, hemen her alanda batılılaşma sürecine girdi. Bu yeni eğilim kendini edebiyat alanında da gösterdi ve Türk edebiyatına özellikle düzyazı alanında birçok yeni tür girdi. Ayrıca dilde sadeleşme anlayışı da kendini göstermeye başlayınca, eskiye göre bu dönemde Türk düzyazısı bir ölçüde sade bir dil ve anlatıma kavuştu. 1860'lı yıllardan günümüze kadar devam edegelen Türk düzyazısını türlere göre ana hatlarıyla şöyle değerlendirebiliriz: 3.2.1. Bilgi ve Yorum Aktarımına Dayalı Türler Bu bölümde toplanan düzyazı türleri, roman, hikâye, tiyatro gibi sanat yapma amacı taşımayan doğrudan doğruya gerçek bilgilerin aktarımına ve yorumuna dayalı olan bilgilendirme ve ifade yollarıdır. Bunlar daha çok belli bilim ve sanat kesimleri için olmayıp, genel halk kitleleri için yayımlanan gazete ve dergilerde yayımlanır ve genellikle halkın anlayabileceği bir düzyazı diliyle kaleme alınırlar. Bunların başlıcaları şunlardır: 3.2.1.1. Haber Yazısı Belli bir zamanda ve yerde olmuş olayları merakı giderecek düzeyde ayrıntılı ve anlaşılır bir dille aktaran yazılara denir. Haber yazılarında inandırıcılık, belgelere dayanma, olayı tüm boyutlarıyla aktarma, yansız davranma, okuyucunun farklı yo- AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

180 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI rumlamasına imkân vermeyecek şekilde, açık ve anlaşılır bir dil ve üslûpla aktarılması gibi unsurlara dikkat edilir. 3.2.1.2. Fıkra? Gazete ve dergi gibi süreli yayınlarda, bir yazarın periyodik olarak genel bir başlık altında günün sosyal ve siyasî olaylarını kendi bakış açısına, siyasî, ideolojik eğilimine ve düşünce yapısına göre değerlendirdiği kısa yorum yazılarına fıkra denir. Türk edebiyatında fıkra yazarlığı ne zaman başlamıştır? Türk edebiyatında fıkra yazarlığı, Şinasi'nin 1860 yılında Agâh Efendi ile birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval gazetesindeki yazılarıyla başlamıştır. O zamandan günümüze kadar fıkra yazan başlıca yazarlar şunlardır: Namık Kemal, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Burhan Felek, Peyami Safa, Refi Cevat Ulunay, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Bedii Faik, Necip Fazıl Kısakürek, Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Çetin Altan, Oktay Ekşi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Hasan Pulur, Mehmet Barlas, Fehmi Koru, Taha Akyol, Gürbüz Azak, Ahmet Taşgetiren, Cengiz Çandar, Yavuz Gökmen, Gülay Göktürk. 3.2.1.3. Makale Öğretici düzyazının bir türü olan makale, bir düşünür, bilim adamı ya da araştırmacının seçtiği bir konuda kendi duygu ve düşüncelerini delil, bilgi, bulgu, belge ve diğer kaynaklardan da yararlanarak açıkladığı ve kesin yargılarla sonuca ulaştığı yazı türüdür. Makaleler, içeriklerini belirleyen konularına göre birçok türe ayrılır. Örneğin resim, müzik, tiyatro gibi sanat dallarını ele alan makalelere sanat makalesi, ulusal ya da uluslararası politika konularını irdeleyen yazılara politik makale, askerlikle ilgili bir konuyu işleyen yazıya askerî makale, psikolojik konulara değinen yazılara psikolojik makale, bir bilim dalıyla ilgili makalelere bilimsel makale, dinî konuları işleyen yazılara da dinî makale denir. Makaleler genellikle gazetelerde, popüler ve bilimsel dergilerde yayımlanır. Gazetelerin çoğunlukla ilk sayfasında yer alan ve o gazetenin genel fikrî yapısını temsil eden yazılara başmakale, bu yazıyı yazan kişiye de başyazar denir. Türk edebiyatında ilk makaleyi, İbrahim Şinasî ilk sayısı 22 Ekim 1860'ta çıkan Tercüman-ı Ahval gazetesinde yayımlamıştır. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 181 3.2.1.4. Röportaj (Mülâkat) Mülâkat ya da röportaj, karşılıklı buluşmak, görüşmek demektir. Kendi uzmanlık alanlarında tanınmış kişilerle hayatları, çalışmaları, eserleri ya da istenilen herhangi bir konuda sorulu cevaplı olarak karşılıklı konuşma, görüşme ve bunların yazıya geçirilmesine röportaj denir. Röportajlar her zaman yüz yüze mi yapılır? Bazı röportajlar, yüzyüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.? Röportajlar genellikle soru-cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslûbu içinde vermeyi tercih ederler. Metin içerisinde kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini de aktarırlar. Çoğu röportaj, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır. Gazeteciler, ülke içinde başka şehir ya da ülke dışında başka ülkelere gazetecilik çalışması için gittiklerinde oralarda yaptıkları röportajları ve gezi izlenimlerini birlikte, aynı kurgu içinde kaleme almaktadırlar. Türk edebiyatında röportaj türünün ilk örneklerini Evliya Çelebi vermiştir. Modern anlamda ise Ruşen Eşref Ünaydın'ın Diyorlar ki (1918); adlı çalışması bu türde verilmiş ilk örnek arasındadır. Bunun dışında diğer bazı röportajlar şunlardır: Hikmet Feridun Es, Bugün de Diyorlar ki (1932), Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (1960); Gavsi Ozansoy, 40 Yıl Sonra Diyorlar ki (1962); Tahir Kutsi, İç Göç (1964); Halil Aytekin, Doğuda Kıtlık Vardı (1965); Abdi İpekçi, Liderler Diyor ki (1969); Yaşar Kemal, Bu Diyar Baştan Başa (1971); Fikret Otyam, Gide Gide 10 (1969); Yaşar Nabi Nayır, Edebiyatçılarımız Konuşuyor (1976, konuşmalar değişik kişiler tarafından yapılmıştır.); İsmail Parlatır-İnci Enginün - Orhan Okay - Zeynep Kerman - Kâzım Yetiş - Necat Birinci, Röportajlar (1997). Türkiye gazetelerinde röportaj çalışmaları yayımlanan başlıca gazeteciler arasında şunları sayabiliriz: Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Vasfiye Özkoçak, Füsun Özbilgen, Leyla Umar, Nuriye Akman, Ayşe Arman, Fehmi Koru, Yazgülü Aldoğan, Hüsamettin Aslan. Aşağıda Haldun Taner'le yapılan bir röportajı görüyorsunuz: - Keşanlı Ali Destanı'nı yazmaya sizi neler zorladı? - Her yazarın bazı sevgili temaları oluyor. Mitosların kulis arkasını deşmek de beni en çok saran temalardan biri. Lûtfen Dokunmayın tarih plânında bir Baltacı hiyaneti efsanesinin tartışmasını yapıyordu. Keşanlı Ali Destanı ise gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisini yapıyor...... - Bu oyununuzu alışılmış müzikallerden ayıran özellikler neler? AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

182 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI - Alışılmışlıktan kastiniz Amerikan modeli müzikallerse, hemen söyliyeyim ki, bu tarza karşı ne ilgim, ne de sempatim var. İlerde olacağını da hiç sanmam. Biz bambaşka bir yolun yolcusuyuz. Keşanlı Ali Destanı ile yepyeni bir halk tiyatrosu üslûbuna gitmeyi deniyoruz. Amacımız akşam yemeğinden sonra hazmı kolaylaştıran bir eğlence sağlamak değil. Söyleyeceğini güldürü kılığında söyleyen, seyirciyi tedirgin eden aktif bir uyarı tiyatrosu...... - Keşanlı Ali Destanı'nın kahramanları hayattan mı alınmadır? - 1960'ta ünlü bir kondu efesinin vurulması beni çok ilgilendirmişti. Yerinde incelemeler yaptım. Olayın kahramanları ile aileleri ile görüştüm. Arkadaşım Mehmet Kemal'in aracılığı ile tanıkları buldum. Konuştum. Oyunun hareket noktası o olay oldu. Ama oyundaki Keşanlı Ali daha çok da kendi fantazimin ürünüdür. Deli Bozuk Zilha, 1962'de Keşanlı Ali tipi kabare tiyatrosunda Gültepe No.8 adlı şansonla sunduğum gecekondulu kızın gelişmiş bir portresidir. Helâcı Şerif Abla ise on beş yıl önce yayınlanan Bayanlar 00 hikâyemin kahramanı. - Oyununuzu yazarken, gecekondu çevreleriyle ilgiler kurdunuz mu? - Gecekondu bölgelerine karşı ilgim ve sevgim yeni değil. Altındağ'ı, Taşlıtarla'yı çoğu dostum benim aracılığımla tanımışlardır. Kondulara ait gazete haberlerini, onlar üzerine iktisadî raporları ilgi ile izlerim. Gecekonduları sade canayakın insanlardan ötürü değil, ayrıca toplumumuzun küçük çapta bir maketi saydığım için de çok ilginç buluyorum. Konuşan: Ayhan Sümer 3.2.1.5. Tefrika (Dizi Yazı) "Tefrika" ayrılık, ayrılma, bölünme, ayırma, bölme demektir. Terim anlamı ise gazete, dergi gibi süreli yayınlarda bölüm bölüm, parça parça birbirinin devamı olarak yayımlanan uzun metindir. Gazetelerde genellikle romanlar, pehlivan hikâyeleri, anılar, uzun röportajlar tefrika hâlinde yayımlanır. Tefrika romanı: Gazete ve dergilerde her sayıda bir parçası yayımlanan geniş okuyucu kitlesinin ilgisini çeken, sürükleyici, akıcı romandır. Türk edebiyatında ilk dizi olarak yayımlanan eser, Şinasî'nin Şair Evlenmesi adlı piyesidir. Bu eser 1860'ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin 2-5. sayılarında tefrika edilmiştir. 3.2.1.6. Gezi Yazıları Eskiden gezi notlarının kaleme alındığı eserlere "seyahatname" deniyordu. Modern zamanlarda ise Türkçe bir sözcük olan "gezi" terimi tercih edildi. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 183 Gezi yazısı, bir kişinin ya da grubun yurdun değişik bölgelerine ya da başka ülkelere değişik amaçlarla yaptıkları gezilerde gözleyip izlediklerini, tespitlerini, ele geçirdikleri bilgi ve bulguları, oralarla ilgili duygu ve düşüncelerini anlattıkları yayınlara denir. Gezi yazarı gezip gördüğü yerlerin hem kendisi hem de okuyucular için tarihî ve coğrafî açıdan ilgi çeken yönlerini, özelliklerini, kültürel, jeolojik güzelliklerini, halkının gelenek, görenek, töre ve âdetlerini akıcı, ilgi çekici ve etkili bir üslûpla kaleme döker. Gezi yazıları genellikle mensur ise de manzum olanlar da vardır. Gezi yazarları, gözlem ve izlenimlerini daha çok tasvîrî bir üslûpla kaleme alırlar. Bazı yazarlar, olay ve olguları olduğu gibi aktarırken, bazıları günlük, mektup, röportaj gibi türlere ait tekniklerle yazma yöntemini tercih ederler. Dünya edebiyatının en önemli seyahatnameleri arasında 13. yüzyılda yayımlanmış Marko Polo'nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren Seyahatnamesi ve 14. yüzyılda yaşamış Arap gezgin İbn-i Batuta'nın İslâm dünyası gezilerini konu edinen Seyahatnamesi yer alır. Türk edebiyatının ilk seyahatname eserleri arasında Farsça yazılan Hoca Gıyaseddin Nakkaş'ın Acâibü'l-Letâif adlı eseriyle Ali Ekber Hatâî'nin 1515'te yazdığı Hıtâînâme adlı eseri sayılabilir. Seydî Ali Reis (ö.1562) Mir'atü'l-Memâlik (1557) adlı seyahatnamesinde Belücistan, Hindistan, Afganistan, Buhara, Maveraünnehir'le ilgili gözlemlerini ve yaşadığı olayları anlatmıştır. III. Sultan Murat (1575-1575) döneminde Tokatlı İbrahim oğlu Ahmet, Acâibname-i Hindistan adlı eserinde Kabil, Hindistan, Basra, Yemen, Hicaz izlenimlerini aktarır. Trabzonlu Mehmet Aşık'ın (1555-?) Menâzıru'l-Avâlim adındaki eseri de gezi edebiyatının önemli eserlerindendir. Türk edebiyatının en önemli seyahatname eserlerinden biri Evliya Çelebi'nin (1611-1682) 10 ciltlik seyahatnamesidir. Evliya Çelebi, 40 yıllık gezilerinden elde ettiği coğrafî, etnografik, tarihî, kültürel pek çok bilgiyi akıcı ve mübalâğalı bir üslûpla kaleme almıştır. Türk edebiyatında "seyahatname" adıyla birçok eser yazıldığı gibi, adı "seyahatname" olmadığı hâlde bu türe özgü özellikler gösteren başka eserler de vardır. Pirî Reis'in Bahriye adlı eseri buna bir örnektir. İlk seyahatnameler, genellikle başka ülkelerde elçi olarak gönderilen devlet memurlarının gittikleri ülkenin yaşama biçimi, kültürel özellikleri, sosyal ilişkileri, giyim kuşamları, sokakları, şehircilikleri, bürokrasileri ve başka özellikleri hakkında Türk okuyucusu için aktardıkları ilgi çekici bilgilerden oluşmaktadır. AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

184 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI Kimi yazarlar, gittikleri ülkelerden gönderdikleri mektuplarda bulundukları ülke ile ilgili bazı bilgiler de vermişlerdir. Sultanların sefer sırasında konaklar arası mesafeleri gösteren menâzil kitapları, her gün yapılan işleri anlatan rûznâmeler de gezi türüne ilişkin bilgiler içermektedirler. Haydar Çelebi Rûznâmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Keçecizade İzzet Molla (1785-1829) sürgüne gönderildiği Keşan ve İstanbul'a dönüş izlenimlerini Mihnet-Keşan (1269) adlı eserinde anlatır. Ömer Lütfi, Ümit Burnu Seyahatnamesi'nde dört yıl din bilgisi hocası olarak kaldığı Ümit Burnu ve havalisini değişik yönleriyle tanıtır. Türk edebiyatında modern zamanlarda da yurt içine, İslâm dünyasına, Batıya ve başka ülkelere yapılmış pek çok gezinin notları yayımlanmıştır. 3.2.1.7. Günlük Roman, hikâye gibi kurmaca gerçekliğe dayalı edebî türlerden ayrı olarak gerçek gerçekliğe dayalı edebî türlerden biri olan günlük, bir kişinin her gün, o günkü önemli ve kayda değer bulduğu olayları, gözlemlerini, izlenimlerini, duygu, düşünce ve hayallerini kaleme aldığı notlara denir. Günlük notlarının başına o günün tarihi atılır. Bu notlar daha sonra kronolojik olarak toplanıp kitap haline getirilir. Ancak tarihi düzensiz günlükler de vardır. Günlükler, çoğunlukla yazarın gerçek yaşantılarını ve bu yaşantılardan çıkardığı tecrübeleri ve sonuçları içerir. Türk edebiyatında İzzet Melih'in Sermet (1918) ve Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu (1922) adlı romanları bir bakıma günlük-roman örneği olarak gösterilebilir. Roman kahramanı Sermet, günlük yaşantısını yer ve tarih vererek aktarıyor. Bu bölümler birer günlüktür. Müftüoğlu Ahmet Hikmet'in Gönül Hanım (1920) romanının "Mehmet Tolun Bey'in Rûznamesi" başlıklı kısmı da günlük tarzında tutulan notlardan oluşmaktadır. Hemen hemen her meslekten kişiler günlük tutmaktadırlar. Ancak bu türde yazmayı en fazla edebiyatçı olanlar, yani şair ve yazarlar tercih etmektedirler. Başlangıcından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar ortaya konan günlükler, genellikle faydaya dönük gündelik işlerin kayıtlarından ve seyahat notlarından oluşan ve bildiğimiz anlamda modern günlük türünün ayırıcı özelliklerini kazanamamış klâsik metinlerden oluşmaktaydı. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise günlük, edebî bir tür olma özelliğini kazanmaya başladı. Modern günlük metinlerinde yazarın gün içindeki anlık durumları, refleksleri, duygu ve düşünceleri ön plâna çıkmıştır. Metnin kurulmasında çağrışımların önemli bir payı vardır. Yazar, içe bakış tekniğiyle bilinçaltını deşifre eder. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 185 Günlük tutmaya pek fazla rağbet edilmeyen Türk edebiyatında bu türün Tanzimattan sonra ortaya çıktığını görüyoruz. Tanzimattan önce ortaya konan vakâ'yinâme, seyâhatnâme, sefâretname gibi eserlerde günlük türüne özgü kimi nitelikler bulunabilirse de bu eserler esas itibarıyla günlük değillerdir. Ancak bu arada Sünbülî Şeyhi Seyyid Hasan Efendinin 1660-1664 yılları arasındaki dergâh hayatıyla ilgili Sohbetnâme adlı notlarını günlük türü içinde değerlendirmek gerekir. Bizde batılı anlamda ilk günlük yazarı Şair Nigâr Bint-i Osman (1862-1918)'dır. Nigâr Bint-i Osman 20 defter tutarındaki notlarının başına o günün tarihini koymuş ve günlüklerinin bir kısmı Hayatımın Hikâyesi (1959) kitabında yayımlanmıştır. Şair bu eserinde genellikle çocukluğu, evlilikleri, boşanmaları gibi başından geçen olayları, çektiği acı ve çileleri anı üslûbuyla aktarmıştır. Türk edebiyatında devlet yöneticileri, sanatçı, edebiyatçı, yazar, bilim adamı gibi değişik kesimlerden kişiler günlük tutmuşlardır. Bunları genel özellikleri itibarıyla şu şekilde sınıflandırabiliriz: a. Siyasî ve Askerî Muhtevalı Günlükler Türk-Hint İmparatorluğunun kurucusu, devlet adamı, şair, nakkaş, hattat, musikîşinas Babür Şah (1483-1330)'ın Türk -Çağatay nesrinin önemli eserlerinden olan Vakâyi' (Babürname) adlı eserinde asker, devlet adamı, sanatçı ve sade bir vatandaş olarak başından geçen olayları, gezip gördüğü yerleri, tanıştığı kimseleri, başarılarını ve zaaflarını günü gününe anlatmıştır. Devlet-i Aliyye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa Sadrazam Kara Mustafa Paşanın 1683'teki İkinci Viyana Kuşatması sırasında 10 Temmuz ile 14 Eylül arasındaki olayları Vekâyi-i Beç adlı günlüğüne günü gününe kaydetmiştir. Aslı Viyana Millî Kütüphanesinde bulunan bu günlüğü Richard F. Kreutel, Almancaya çevirerek yayımlamış, Türkçeye de Esat Nermi Viyana Kuşatması Günlüğü ve Müjdat Kayayerli, Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa adıyla çevirip yayımlamışlardır. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran ve Mısır Seferinin günlüğü Haydar Çelebi Rûznamesi adıyla yayımlanmıştır. III. Selim'in sır kâtibi olan Ahmet Efendi (Ahmet Faiz)'nin Rûznamesi, 15 Mart 1791- Aralık 1802 tarihleri arasında III. Selim'in her gün resmî ve gayri resmî olarak neler yaptığı konusunda bilgiler vermektedir. Bu eser, V. Sema Arıkan tarafından "III. Selim'in Sır Kâtibi Ahmed Efendi Tarafından Tutulan Rûzname"adıyla yayımlanmıştır. Sahaflar Şeyhi Esat Efendi, II. Mahmut'un Çanakkale ve Edirne seyahatine ait notları günlükler halinde tutmuş ve bunları Sefernâme-i Hayr, Rumeli Seyahati (1837) nin günlüklerini de Ayatü'l-Hayr adıyla toplamıştır. AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

186 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI Sultan Reşat ve Vahdettin'in saray başmabeyinciliğini yapmış olan Lütfi Simavi, görevi esnasında tutmuş olduğu notları 1924'te Sultan Mehmet Reşat Hanın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim adıyla yayımlamıştır. Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın Balkan, Birinci Dünya ve İstiklâl Savaşlarıyla ilgili notları günlükler hâlinde On Yıllık Savaşın Günlüğü - Org. İzzettin Çalışlar'ın Günlüğü (1997) adıyla yayımlanmıştır. Günlüğü İsmet Görgülü ve İzzeddin Çalışlar yayına hazırlamışlardır. Atatürk, Anafartalar Savaşı sırasında tuttuğu günlüğü (Belleten 28. sayı, 1943) nü bir okul defterine kaydetmiştir. 1922'li yıllarda Falih Rıfkı Atay, genellikle Kurtuluş Savaşı ile ilgili günlüklerini Çankaya (1961) adıyla yayımlamıştır. Ayrıca 1922'de Cemal Tollu da Kurtuluş Savaşı ile ilgili günlük tutmuştur (Türk Dili, Nisan 1962, C.XI,S.127,s.601). Siirt Mebusu Mahmut Bey de 1922 yılı Millî Mücadele notlarını günlük halinde "Türkün Kaderini Değiştiren Ay" adıyla yayımlamıştır. Ruşen Eşref Ünaydın, bazı günlüklerini Ayrılıklar (1923), Atatürk'ü Özleyiş (1957) gibi kitaplarında yayımlamıştır. Samet Ağaoğlu da özellikle Demokrat Parti'nin kuruluşu ile ilgili tuttuğu günlükleri Siyasî Günlük (1992) adıyla yayımlamıştır. b. Seyahat Günlükleri Bazı yazarlar, gezip gördükleri yerlerle ilgili izlenimlerini, yapıp ettiklerini, görüşmelerini, görevleriyle ilgili çalışmalarını günlük tutarak not etmişlerdir. Duyûn-ı Umûmiye Müfettişi Ali Bey (1844-1899) tarafından yazılan Seyahat Jurnali (1898) adlı eser, bir seyahatname ise de günlük türüne özgü bazı özelliklere de sahiptir. Ali Bey, bu eserinde 1885-1888 yılları arasındaki Güneydoğu Anadolu, Musul, Bağdat ve Hindistan'a yaptığı üç yıllık seyahatiyle ilgili notlarını sade, gösterişsiz bir üslûpla kaleme almıştır. Bu eser, bazı ayıklamalarla birlikte Şemsettin Kutlu tarafından Lehçetü'l-Hakâyık adlı kitap içerisinde yeni harflere aktarılarak yayınlamıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, 1910 ve 1911 yıllarında Avrupa'ya düzenlediği seyahatlerde Avrupa seyahatiyle ilgili gezi günlükleri tutmuştur. Bu günlüklerinin başına tarih koymuş ve Avrupa'da bulunduğu sıralarda kaldığı yerler, gezdiği değişik mekânlar, görüştüğü kimseler ve tüm yapıp ettikleri hakkında bilgi vermiştir. Ahmet Hikmet'in günlükleri M.Kayahan Özgül'ün hazırladığı Bîgâne Durmayın Aşinanıza, Müftüoğlu Ahmet Hikmet'in Mektup, Şiir ve Günlükleri (1996) adlı eserin "Avrupa'da Bir Cevelan" adıyla 3. bölümü olarak yayımlanmıştır. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 187 Ahmet Refik Altınay, 1918'deki Kafkasya gezisini Kafkas Yollarında (1919) adlı eserinde aktarmış, Mustafa Butbay'ın, 1920 yılında düzenlediği Kafkasya gezisiyle ilgili izlenimleri de Kafkasya Hatıraları adıyla yayımlanmıştır. Falih Rıfkı Atay, 1949'da Zonguldak, Amasra gibi yerlere düzenlediği gezi düşüncelerini Cumhuriyet gazetesi (Ağustos 1949) nde günlük halinde yayımlamıştır. Burhan Arpad'ın Uçuş Günlüğü (1959), Gezi Günlüğü (1962), Günü Gününe (1962), Avusturya Günlüğü (1963) gibi kitaplarında yer alan günlükleri genellikle seyahat notlarıdır. Aynı şekilde Selahattin Batu da seyahat günlüklerini İsviçre Günleri (1966), Avusturya ve Venedik Günleri (1970) gibi kitaplarında toplamıştır. Bu türde yazılmış diğer bazı günlükler: Samiha Ayverdi, Yer Yüzünde Birkaç Adım (1984); İhsan Süreyya Sırma, Tunus Hatıraları (1985); Demir Özlü, Berlin Güncesi 1989 İlkbaharı (1991); Ata Anbarcıoğlu, Gezi Anıları (tarihsiz); Murat Özsoy, Turkuaz Günlüğü (1990); Ahmet Bican Ercilasun, Moğolistan ve Çin Günlüğü (1991). c. Edebiyat, Sanat ve Kültür Muhtevalı Günlükler Türk edebiyatında günlük türünde en çok edebiyatçılar ürün vermişlerdir. Onların tuttuğu günlüklerde kendi şahsî yaşantıları, sosyal ve siyasî fikirleri, eserleri ve sanatçı kişilikleri ilgili bilgileri bulabildiğimiz gibi içinde yer aldıkları sanat ve edebiyat çevreleriyle ya da dönemlerinin sosyal ve siyasî olaylarıyla ilgili bilgiler de bulmaktayız. Bu bakımdan bu günlükler değişik açılardan önemli zenginlikler içermektedirler. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşı sırasında tuttuğu günlüklerini Balkan Harbi Rûznâmesi, 1917'den sonra kaleme aldığı günlüklerine de Rûzname adını vermiştir. Ömer Seyfettin'in bir kısım günlükleri Türk Dili (Nisan 1962, S.127, s.586-590) 'nin Günlük özel sayısında da yayımlanmıştır. Ali Canip Yöntem de 1920'de Ömer Seyfettin'in hastalığı ve ölümüyle ilgili tuttuğu günlükleri yayımlamıştır ("Ömer'in Ölüm Hastalığına Dair Notlarım", Ömer Seyfettin,1947). Cumhuriyet döneminde yayımlanan ilk günlük kitabı Günlük (1955) adıyla Salah Birsel'e aittir. Salah Birsel, 20 Ocak 1949-4 Mayıs 1955 tarihleri arasındaki günlüklerinin toplandığı bu kitabında genellikle edebiyatla ilgili sorunlara yer vermiştir. İkinci günlük kitabı Kuşları Örtünmek (1976) 1972-1975 yıllarını kapsar. 1982'de Hacıvat Günlüğü,1986'daYaşlılık Günlüğü,1988'de Aynalar Günlüğü, 1992'de Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu adlı kitaplarını çıkardı. Birsel, günlüklerinde daha çok şiir ve sanat konularına yer vermiştir. Kendine özgü bir üslûp geliştirmiş, hiç duyulmamış sözcükler üreterek canlı, ilgi çekici bir konuşma üslûbunu yakalamıştır. AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

188 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI Nurullah Ataç, 1953'ten 1957 yılına kadar yazdığı günlüklerini gazetelerde yayımlamış; daha sonra bunlar toplanarak önce 1960'ta, daha sonra 1972'de iki cilt halinde yayımlanmıştır. Ataç, günlük yazmaya Fransızca haftalık Carrefour gazetesinde çıkan Monsieur Maurois'nın "Le Journal d'andre Maurois" adlı güncesinden etkilenerek ve ona özenerek yazmaya başlamıştır. Nurullah Ataç'ın günlükleri kendi özel hayatından ve yapıp ettiklerinden çok, okuduğu kitapların, dergilerin, gazetelerin, görüp duyduklarının kendisinde bıraktığı izlenimleri, çağrışım yoluyla oluşan düşünceleri aktarmıştır. Üzerinde durduğu en önemli konular arasında Türkçenin Arapça ve Farsçadan gelmiş yabancı sözcüklerden kurtulması için ortaya koyduğu düşünceler, sanat, edebiyat tartışmaları yer almaktadır. Yayımlanmış günlük türündeki bazı eserlere şu örnekleri verebiliriz: Oktay Akbal, Günlerde (1968), Anılarda Görmek (1972), Yeryüzü Korkusu (1983), 80'lerde Bir Yazar (1994); Tomris Uyar, Gündökümü 75 (1977), Sesler, Yüzler, Sokaklar (1981), Günlerin Tortusu (1985), Yazılı Günler (1989); İlhan Berk, Elyazılarına Vuruyor Güneş (1983), İnferno (1995); Oğuz Atay, Günlük (1988); Cahit Zarifoğlu, Yaşamak (1990); Cemal Süreya, 999. Gün / Üstü Kalsın (1991); Necati Cumalı, Yeşil Bir At Sırtında (1991); Vüs'at O. Bener, Bay Muannit Sahtegî'nin Notları (1991); Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler (1993); Nilgün Marmara, Kırmızı Kahverengi Defter (1993); Atilla Birkiye, Saptamalar (1985); Mazhar Candan, Günceden (1981) ve Geceden Kalan (1986); Ayşe Şasa, Yeşilçam Günlüğü (1993); Nuri Pakdil, Klas Duruş (1997); Ahmet Oktay, Gece Defteri (1998); Muzaffer Buyrukçu, Arkası Yarın (1976), Sıcak İlişkiler (1982) Dillerinde Dünya (1985); Dünden Bugüne (Günlükler) (1997); Turgay Gönenç, Tarihsiz Günlükler (1990); Enis Batur, Kesif Saint Nazaire Günlüğü (1998); Kemal Özer, Tanık Günler (1994). 3.2.1.8. Anı (Hatıra) Toplumların sosyal hayatlarında anı anlatmak (hatıra nakletmek) önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları naklederler. Türkiye'de Kurtuluş Savaşına katılmış hemen hemen her asker, çocuklarına ve torunlarına savaş anılarını uzun uzun anlatmışlardır. İnsanların hayatlarında önemli bir yer tutan, iz bırakan olaylar kolay kolay unutulmaz ve gerek sözle gerek yazıyla bunlar nesilden nesle aktarılır. Dolayısıyla anılar, milleti, yüzyıllar boyu bir devam zinciri içinde, millî birlik halinde tutan, toplumu nesilden nesle bağlayan bir kültür unsurudur. Tarih, önemli ölçüde anılara dayalı olarak kurulur. Edebî bir tür olarak anı, bir kişinin aklının erdiğinden itibaren görüp yaşadığı, kendisi ve toplum için önemli gördüğü olayları ve durumları belli bir sistem içinde yazıya döktüğü, genellikle otobiyografik metinlere denir. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 189 Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken, anı, hem bireysel hem de toplumsal anlamda pek geniş bir alanı içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken, anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını hafızaya ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri, yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen yansıtmaktan uzaktır. Yaşanmışı unutulmayan izler halinde verebilir. Anıların yazılış sistemi genellikle kronolojiktir. Yazar, yaşayıp gördüklerini belli bir tarih sırası içinde verir. Ama kimi yazarlar kronolojiyi gözetmeden aklına geldiği gibi rastgele yazarlar. Bazı anılarsa, roman üslûbuyla yazılırlar. Bu durumda yazar da anı-romanın bir kahramanı konumundadır. Bazı anı kitapları toplum içinde belli özellikleriyle kendini göstermiş kişilerin portrelerinden oluşmaktadır. Yazar, görüp tanıdığı önemli kişilerin, siyasî, edebî, kültürel kişiliklerini, kişisel özelliklerini ve başka yönlerini tasvirî ve çözümleyici bir üslûpla anlatır. Bu tür anı kitaplarına Halit Fahri Ozansoy'un Edebiyatçılarımız Geçiyor (1939), Yahya Kemal Beyatlı'nın Siyasî ve Edebî Portreler (1968) adlı eserleri örnek olarak gösterilebilir. Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960) adlı kitabında yirmi dört şair ve yazarın fiziksel ve ruhsal portrelerini, sanatları ve eserleri ile ilgili düşüncelerini, kendileriyle yaptığı görüşmeleri, onların kendi üzerinde bıraktığı izlenimleri kaleme almıştır. Hakkı Süha Sezgin'in 101 kişiden oluşan Edebî Portreler'i de Beşir Ayvazoğlu tarafından alfabetik bir düzen içinde yayımlanmıştır (İstanbul 1997). Vecihi Timuroğlu 'nun Yazınımızdan Portreler (Ankara 1991) adlı eseri 26 kişiden oluşmaktadır. Beşir Ayvazoğlu da "Osmanlının Yadigârları", "Yeni Devir Yeni Yüzler", "46 Sonrası" ve "Onlar da Bizden" adlı 4 bölümde topladığı 40 kişinin portresini Defterimde 40 Suret (İstanbul 1996) adıyla yayımlamıştır. Türk Edebiyatında şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vekayi'name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı eseri olmasalar da bu türe özgü bazı unsurları barındırmaktadırlar. Babür Şah (1488-1530) 'ın Vakâyi (Babürname), Timur'un Tüzükât, Ebulgazi Bahardır Han'ın Şecere-i Türk adıyla bizzat yazdıkları eserleri bir anlamda anı eserleridir. Hümayunname (Farsçadan çeviren: Abdürrab Yelgar,1944), Hümayun'un kızkardeşi Gülbeden'in kaleminden çıkmıştır. Yine Hümayun ile ilgili anıları ibrikçisi Cevher Tezkiretü'l-Vâkıat adıyla kaleme almıştır. Kanunî Sultan Süleyman'ın sadrazamı ve eniştesi Damat Lutfî Paşanın anıları Asafname adıyla Hayat Tarih Mecmuası (S.2, Mart 1968) 'nda yayımlanmıştır. Kadı Macuncuzade Mustafa Efendi (1597) adında Kıbrıs'a tayin edilen bir kadı, Kıbrıs'a yakın bir yerde Malta korsanları tarafından esir edilmesini ve başından geçenleri, AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

190 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI türlü anılarını Sergüzeşt-i Esirî-i Malta (1597) adlı eserinde anlatır. Tameşvarlı Osman Ağa da 1788'de Kara Mustafa Paşa'nın Viyana kuşatması sırasında düştüğü esaret anılarını kaleme alır (M.Şevki Yazman, Viyana Muhasarasından Sonra Avusturyalılara Esir Düşen Osman Ağa'nın Hatıraları (1961). XVI. yüzyılda şair Zaifî, anılarını Sergüzeşt-i Zaifî adlı mesnevîsinde kaydetmiştir. Bu yüzyılda ayrıca Barbaros Hayreddin Paşa'nın anıları, Seyyid Muradî Reis tarafından Gazavât-ı Hayreddin Paşa (Barbaros Hayreddin Paşa'nın Hatıraları, 1995) adıyla kaleme alınmıştır. XVII. yüzyılda Kâtip Çelebi, Mîzânü'l-Hak, Süllemü'l-Vüsûl, Fezleke, Cihannümâ, Keşfü'z-Zünûn gibi eserlerinde; Evliya Çelebi de Seyahatname'sinde bazı anılarını aktarmışlardır. Yukarıda verdiğimiz örnekler tarzında pek çok eser, anı türüyle ilişkilendirilebilecek niteliktedir. Burada siyasî ve edebî mahiyetteki anı eserlerin başlıcaları örnek olsun diye düzenlenmiştir. Bunlar kesin sınırlandırmalar değildir. Bir siyasî anı kitabında edebî anılar da olabilmektedir. a. Siyasî ve Askerî İçerikli Anılar Tanzimat döneminden itibaren anı yazma geleneği devlet yönetiminde bulunmuş önemli kişiler arasında da yaygınlaştı. Siyasî ve askerî olayların ağırlıklı olarak işlendiği bu tür anı eserlerinde daha çok siyasî çekişmeler, tarafların birbirilerini suçlamaları, görevden alınanların, sürgüne gönderilenlerin kırgınlıkları, sızlanmaları, suçlanan kişilerin kendilerini savunmaları, devlet yönetiminin nasıl işlediği ya da işlemediği; devlete, millete yapılan ihanetler gibi konulara yer verilmiştir. Belli başlı siyasî ve askerî nitelikli anılara şu örnekler verilebilir: Reşid Paşa'nın Hatıraları (1939); Midhat Paşa, Hayat-ı Siyasiyye, Hidematı, Menfa Hayatı (1907); Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir-i Cevdet (1853-1887), Maruzat (1890); Ali Kemal, Yıldız Hatırat-ı Elimesi (1910); İsmail Müştak Mayakon, Yıldız'da Neler Gördüm (1940); Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları (1963), Ateş ve Güneş, Zeytindağı; Rıza Tevfik, Ben de Konuşayım (1993); Hüseyin Cahit Yalçın, Siyasal Anılar (1976), Refik Halit Karay, Minelbab İlelmihrab (1964); Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları (1953); Afet İnan, Atatürk'ten Hatıralar (1950); Celal Bayar, Atatürk'ten Hatıralar (1955); Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı (1975). Türk'ün Ateşle İmtihanı'ndan Yine bir subay beni Mustafa Kemal Paşa'nın karargâhına götürdü. Solda, toprak yığınlarının altında birkaç evin ışığı yanıyordu. Bir tek ses karanlıktan geliyordu. O da, telefon servisini yapan bir askerin: "İnler Katrancı, İnler Katrancı" diye bir köyle konuşmasıydı. Sağ taraf bir çukur. İçinden su geçiyor. Arkasında üç ev daha var. Bu evlerin arkasında, yine ışıkları yanan çadırlar, uzun ve sivri bir direk. Telsiz tesisatı. Köy yolları karanlık, çamur içinde. Ay batmış. Gece yarısı oluyor. Küçük bir tahta köprüyü geçerek öbür taraftaki eve gittik. Mustafa Kemal Paşa'nın koruyucuları kapıda. Onlardan biri beni yukarıya çıkardı. Pa- ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 191 şa'nın yaveri Yüzbaşı Muzaffer Bey beni paşanın odasına götürdü. Çok aydınlık ve tek lüks lambası olan bir Anadolu odası. Mustafa Kemal Paşa, oturduğu koltuktan güçlükle kalkmaya çalıştı. Çünkü, kaburga kemikleri hâlâ ağrılar içindeydi. Yanında Mustafa Kemal Paşa'nın ikiz kardeşiymiş gibi kendisine benzeyen bir albay ayakta duruyor. Mustafa Kemal Paşa'ya doğru, kalbimde gerçek bir saygı ile gittim. O kendi halinde odada, bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu. Ne saray, ne şöhret, ne herhangi bir kudret onun o odadaki büyüklüğüne yaklaşamaz. Gittim, elini öptüm. b. Edebî Muhtevalı Anılar Halide Edip Adıvar Tanzimat döneminden itibaren edebiyat alanında varlık gösteren pek çok sanatçı ve yazar, özellikle olgunluk yaşlarında yazdıkları anılarında edebiyata nasıl başladıkları, içinde yer aldıkları edebî topluluk ya da çevreleriyle olan ilişkileri, mücadeleleri, dönemlerinin siyasî, sosyal, edebî, kültürel görünümüne ilişkin düşünce, gözlem ve izlenimleri, eserleriyle ilgili açıklamaları gibi daha çok edebiyat tarihçilerinin ve edebiyatçıların biyografilerini merak edenlerin işine yarayabilecek zengin bir malzeme bırakmışlardır. Edebiyata ilişkin özellikleri ağır basan bu anıların başlıcaları şunlardır: Ebuzziya Tevfik, Nümûne-i Edebiyyat-ı Osmâniyye (1876); Yakup Kadri, Anamın Kitabı (1957), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969); Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl (1936), Saray ve Ötesi (1942); Ahmet İhsan Tokgöz, Matbuat Hatıraları (1930); Hüseyin Cahit Yalçın, Edebî Hatıralar (1935); Yahya Kemal Beyatlı, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım (1973), Siyasî ve Edebî Portreler (1968). Bunlardan başka hariciye ve elçilik, cezaevi -avukat, tiyatro, basın, eğitim ve öğretmenlik, din, tarikat konularıyla ilgili anılar da yazılmıştır. 3.2.1.9.Biyografi (Yaşamöyküsü) Kendi alanlarında ünlü olmuş, siyaset adamı, edebiyatçı, sporcu, bilim adamı, ses, sinema, tiyatro sanatçısı, gazeteci, ticaret adamı gibi kişilerin hayatlarını, neler yaptıklarını, ülke ve dünya insanlığına neler kazandırdıklarını, hayatlarının önemli başarılarını ve dönüm noktalarını bütünüyle anlatan yazı ve kitaplara biyografi (yaşamöyküsü) denir. Bir kişinin hayatını ayrıntılı olarak veren kişisel biyografi kitapları olduğu gibi, birden çok kişinin hayat hikâyelerini bir araya getiren genel biyografi eserleri de vardır. Örneğin antolojilerde, ansiklopedilerde, yıllıklarda birden çok kişinin biyografileri çok kısa olarak ana hatlarıyla verilir. Bu eserlerde ya da yazarın kitabının arka kapağında veya iç sayfasında yer alan biyografiler genellikle kısadır. Ayrıntıları atılmış daha çok doğum ölüm tarihleri, doğum yerleri, bitirdikleri okullar, çalıştıkları işler, yazdıkları eserler ve önemli başarıları anılmakla yetinilir. AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

192 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI Her döneme, her mesleğe ve her millete ait kişilerin biyografilerini veren eserlere evrensel biyografi, bir millete ait kişilerin biyografilerini verenlere ulusal biyografi, bir bölgeye mensup kişilerin biyografilerinin toplandığı eserlere bölgesel biyografi, belli bir mesleğe mensup kişilerin yer aldığı eserlere meslekî biyografi, belli bir dönemde yaşayanların hayat hikâyelerinin verildiği eserlere de dönem biyografisi denir. Dönem biyografisine çağdaş insanların yer aldığı Who's Who? (Kim Kimdir?) adlı eseri gösterebiliriz. Biyografiler yazım tekniğine göre de farklılıklar arz etmektedir. Bunları kısaca şöyle sınıflandırabiliriz: a. Bilimsel biyografi Biyografik bilgileri kronolojik bir sıra içerisinde, alt başlıklar halinde, onun dönemi içindeki konumunu, getirdiği yenilikleri, gösterdiği başarıları, eserlerini, eserlerinin değişik özelliklerini eleştirel bir tutumla, belgelere, araştırma ve incelemelere dayalı olarak veren çalışmalara bilimsel biyografi ya da biyografik monografi denir. Bu tür eserlerde kişinin doğumu, yetişmesi, öğrenimi, çalışma hayatı, türlerine göre eserleri, eserlerinin önemi, şekil ve muhteva özellikleri, başarıları, ödülleri ve başka özellikleri bölümler halinde verilir. Bilimsel biyografi türüne şu örnekler verilebilir: Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret Devir-Şahsiyet-Eser (1971); İsmail Parlatır, Recaizade Mahmut Ekrem (1995); Ö.Faruk Huyugüzel, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Hayatı ve Edebî Eserleri Üzerinde Bir Araştırma (1984). b. Biyografik roman Roman, hikâye gibi tahkiye kurgusu içerisinde, olay anlatımı üslûbuyla kişiyi bir roman kahramanı gibi olayların içindeki konumlarıyla sunan eserlere de edebî biyografi ya da biyografik roman denir. Biyografik romanlarda kişinin ruhsal ve fiziksel özellikleri, davranışları, duyguları, düşünceleri, tepkileri, tavır alışları, giyinişi gibi pek çok değişik özellikleri ayrıntılı olarak verilip bir anlamda onun portresi çizilir. Hayatı içerisinde canlı, yaşayan bir kişilik olarak sergilenir. Buna örnek olarak M. Emin Erişirgil'in Mehmet Akif /İslâmcı Bir Şairin Romanı (1956); Tahir Alangu'nun Ömer Seyfettin (1968) adlı eserleri verilebilir. Ayrıca Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı romanı da bu türün en iyi örneklerindendir. Yazar bu romanında hocası Mustafa İnan'ı merkez alarak bir dönemin idealist neslinin hayatını yansıtmıştır. c. Nekroloji Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresinde yer alan kişiler tarafından onun üstün niteliklerinin, erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazılara denir. Bu yazılar bir anlamda öleni çok seven birinin ağıtları, duygusal, öznel açıklamalarıdır. Bu tür yazılara örnek olarak Yahya Kemal'in ölümü dolayısıyla kaleme alınmış şu yazıları verebiliriz: Vehbi Cem Aşkun, "İstanbul Aşığını Kaybetti" (Dün- ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 193 ya, 5 Kasım 1958); Nimet Behsuz, "Büyük Şairin Arkasından" (Yeni Gün, 3 Kasım 1958); Cenap Gedikoğlu, "Bir Dev Şair Göçtü" (Yeni Gün, 5 Kasım 1958). Oto-biyografi: Bazı ünlü kişiler hayattayken kendi hayat hikâyelerini yazmışlardır. Bunlara da oto-biyografi (özyaşamöyküsü) denir. Önceleri biyografiler, genellikle kralların, büyük din adamlarının ya da olağanüstü kahramanlıklar göstermiş kişilerin hayatıyla sınırlıydı. Bunların biyografilerinde genellikle onların gerçek özelliklerinin ve niteliklerinin yanında efsanevî, menkıbevî özellikleri de vurgulanırdı. Kahramanların yüceltilmiş kişilikleri o topluma bir özgüven aşılıyor, ayrıca model kişilikleri sunularak onlar gibi olunması salık veriliyor ve bazı hikmetli davranışlarıyla da ibretli dersler verilmesi amaçlanıyordu. Örneğin Tanzimattan önce klâsik Türk edebiyatında yazılan menakıbnameler, tarikat büyüklerinin kerametlerle dolu olağanüstü hayatları verilir. Türk edebiyatında ilk biyografik eser, Malik Bahşi'nin Feridüddin-i Attar'dan çevirmiş olduğu Tezkiretü'l-Evliya'dır. Daha çok mesleklerine göre düzenlenmiş ve birden fazla kişinin biyografisinin yer aldığı tezkire, menakıb, vefeyat, devha, sefine, tuhfe, hadika, fihrist, silsilename, şairname, gazavatname, sicil gibi adlar altında birçok eser kaleme alınmıştır. Menakıpname ya da velâyetname denilen eserlerde tarikat büyüklerinin, evliyaların, pir ve şeyhlerin olağanüstü halleri, kerâmetleri ve diğer kişisel özellikleri anlatılır. Yayımlanmış bazı menakıpnamelere şu örnekler gösterilebilir: Hacımsultan Velâyetnamesi (Rudolp Tschudi); Hacı Bektaş Velâyetnamesi (Erich Gross). Vakayinamelerde de birçok devlet adamının biyografilerine ait malzemeler bulmak mümkündür. Şuara Tezkireleri: Şairlerin biyografilerine, eserlerine yer veren, şiirleri hakkında değerlendirmelerin bulunduğu eserlere şuara tezkiresi denir. Türk şairlerinin biyografilerinin toplandığı ilk Türkçe şuara tezkiresi XV. yüzyılda kaleme alınan Ali Şir Nevayî (ö.1501/907) 'nin Mecâlisü'n-Nefâis (1491/896) adlı eseridir. Tanzimattan günümüze kadar yazılmış biyografilere şu örnekleri verebiliriz: Recaizade Mahmut Ekrem, Kudemadan Birkaç Şair (1885); Muallim Naci, Osmanlı Şairleri (1890); Beşir Fuad, Viktor Hugo (1886); Süleyman Nazif, Mehmet Akif (1924); Kenan Akyüz, Tevfik Fikret (1947); Mehmet Kaplan, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri (1948); Olcay Önertoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Romancılığı ve Romanımızdaki Yeri (1965); Birol Emil, Mizancı Murad Bey, Hayatı ve Eserleri (1979); Nurullah Çetin, Behçet Necatigil, Hayatı, Sanatı ve Eserleri (1998). AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ

194 TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 3.2.1.10. Deneme Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir. Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür. Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların -eskilerin ifadesiyle- ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın "baktığı" şeyi deneme yazarı "görür". Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar. Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir. Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (1609-1657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercüman-ı Ahval (1860)'in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde "musâhabe" üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır. ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ

TÜRK EDEBİ YATINDA DÜZYAZI 195 Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır. Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim'in Bize Göre (1928), Gurebahane-i Laklakan (1928); Ahmet Rasim'in pek çok yazısı; Mahmut Sadık'ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay'ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay'ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür. Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı "denemeci" olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (1898-1957), Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973), Suut Kemal Yetkin (1903-1980), Mehmet Kaplan (1915-1986), Nurettin Topçu (1909-1975), Salah Birsel (1919- ), Vedat Günyol (1912- ), Enis Batur (1952- ), Cemil Meriç (1917-1987), Mehmet Salihoğlu (1922- ), Uğur Kökden (1934- ), Nermi Uygur (1925- ) bunlardan birkaçıdır. Aşağıdaki örnek, çağdaş bir deneme yazarımız olan Vedat Günyol'un bir denemesidir. TÜRK'ÜN MUTLULUĞU: ATATÜRK Şeflerin ödevi hayatı sevinç ve istekle karşılamak hususunda uluslarına yol göstermektir" diyordu Atatürk ölümünden bir yıl önce yabancı bir devletin dışişleri bakanına. Tarihimizde ilk defa gerçekten halka yönelmiş, köylüsüyle elele kurtuluşunun, mutluluğunun destanını yazmış bir devlet adamımızın dünyaya seslenişiydi bu. İmparatorluklar kurmuş bunca devlet adamları uluslarına ne getirmişti yağmalar talanlar, sönmüş ocaklar, kinler, her iki yandan göz yaşları ahlar vahlar pahasına kazanılan topraklarla kendi şan şeref edebiyatları, fetih gururları dışında? Anadolu halkına, köylüsüne ne kazandırmıştı bunca fetihler istilâlar "hanedan" gururu, şan şeref tutkuları dışında, hayatı sevinç ve istekle karşılamak için ne yol göstermişlerdi uluslarına? Bir Atatürk gösterdi halkına, köylüsüne hayatı sevinç ve istekle karşılamanın, insan gibi yaşamının yolunu. Çünkü bir halk çocuğu, bir halk adamıydı Atatürk. Gücünü zorbalıktan, tanrısal desteklerden değil, halkın güveninden, halka güveninden, sevgisinden alıyordu. Halktan gelmiş, halka yönelmişti. Atatürk Türk ulusunun mutluluğunu kendi mutluluğundan ayırmıyordu. O da, her insan gibi mutlu olmak istiyordu elbet. Ama bir başkumandan, bir devlet şefi olarak, tek AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ