Rabbimizin yarattığı her şeyde sonsuz hikmetler vardır, demek caiz midir?

Benzer belgeler
HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

ÇOCUKLARA KARŞI GÖREVLERİMİZ

İbadet Hayatımızda Şaban Ayı Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs :46:24

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi?

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Terceme : Muhammed Şahin

MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

3 Her çocuk Müslüman do ar.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Anlamı. Temel Bilgiler 1

2. Haramı ve helali tayin etmek Allah ın hakkıdır. Bir harama helal demek vebal olduğu gibi helale haram demek de vebaldir.

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır:

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

Yazar Rehnüma Cumartesi, 20 Kasım :00 - Son Güncelleme Cumartesi, 20 Kasım :09

FAİZ VE ZARARLARI Bünyamin OKUMUŞ I-Konunun Planı II- Konunun Açılışı ve işlenişi

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Muharrem Ayı Gönderen Kadir Hatipoglu - Ekim :55:52

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Abdestte başı mesh etmenin şekli

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

Kur an ın Bazı Hikmetleri

EV SOHBETLERİ DERSLERİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

İslâm, güzel ahlâktır. İslâm, güzel ahlâktır. İslâm, güzel ahlâktır.

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

2015 YILI MEZİTLİ MÜFTÜLÜĞÜ

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

TESLİMİYET KAHRAMANI ÜMMÜ SÜLEYM BİNT MİLHÂN (Radıyallahu anha)

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

İlmin Öldürücü Bir Silaha Dönüştürülmesi Çarşamba, 13 Mayıs :30

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

SADAKA VE KURBAN Gönderen Kadir Hatipoglu - Mart :23:59

Kadının abdestte başörtüsünün üzerini mesh etmesinin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn

İbadetin Manası ve Çeşitleri

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

RAMAZAN ORUCUNU DEVAMLI OLARAK 30 GÜN TUTAN KİMSENİN HÜKMÜ

AİLE: HAYATA AÇILAN PENCERE

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Günümüz Fıkıh Problemleri

VEDA HUTBESİ. Zafer KOÇ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Bismillahirrahmanirrahiym Elhamdü lillahi Rabbil Alemiyn, Vessalatü vesselamu ala Rasülina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmeiyn.

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran :17

Dua ve Sûre Kitapçığı

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

KÂFİRLERİN BAYRAMLARINA KATILMANIN HÜKMÜ

Türkçeye Tercüme Edilen Hadis Kitaplarında Geçen Zayıf Hadislerin Numaraları

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

MEVLİD KANDİLİ VE HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) SEVGİSİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

Transkript:

1

İçindekiler Rabbimizin yarattığı her şeyde sonsuz hikmetler vardır, demek caiz midir?... 3 İlmî vücutlara da cenab-ı hakkın isimleri tecelli ediyor mu? Harici vücutlar gibi hayatlı mıdır?... 4 Şafii mezhebine göre, "cuma namazının farzının birinci rekatına yetişen, ikinci rekatı tek başına tamamlayabilir" hükmünün delili nedir?... 6 Kevser suresindeki venhar kelimesinin, kurban kesmek olmadığı iddiası doğru mudur?... 7 Hadiste başları deve hörgücü gibi olan kadınların cennetin kokusunu bile alamayacakları ifade edilmektedir. Bunlar ebedi cehennemde mi kalacaklardır?... 8 "İnsanlar içerisinde, kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocasıdır, erkek üzerinde en fazla hak sahibi ise annesidir." Hadisinin kaynağı ve sıhhati nedir?... 9 Caminin altında faizli işlemler yapan bir bankanın ATM kulübesi bulunmaktadır. Bu durum caiz midir, ne yapmak gerekir?... 9 Gücümüzün üstünde yük yoksa, neden unutursak affet diye dua ediyoruz?... 10 Müslüman bir ailenin çocuğu, hayata daha avantajlı başlamış olmuyor mu? Bunun ilahi adaletteki hikmeti nedir?... 12 "Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." Hadisini açıklar mısınız?... 14 2

Rabbimizin yarattığı her şeyde sonsuz hikmetler vardır, demek caiz midir? Allah ın yarattığı her şeyde mutlaka pek çok hikmetin bulunduğuna şüphe yoktur. Ancak, Allah ın sıfatlarının sonsuz olması, bu sıfatların tecelli ettiği varlıkların da sonsuz olmalarını gerektirmez. Bu sebeple, Allah ın sonsuz hikmetinin varlığından hareketle her şeyde sonsuz hikmet vardır demek isabetli değildir. Zira, varlıkların hepsi, kabiliyetleri sınırlı, vücutları sınırlı, yapıları sınırlı olduğundan, onlarda tecelli eden isim ve sıfatların tecellisi de sınırlıdır. Nitekim her sıfatın tecellilerinde pek çok mertebelerin bulunduğu kabul edilmektedir. Örneğin, bir sineği yaratmadaki HALIK isminin tecellisi ile güneşi yaratmadaki HALIK isminin tecellisi aynı değildir. Keza, bir karıncanın hayatında tecelli eden HAKİM isminin hikmet tecellisi ile bir insanın hayatında tecelli eden HAKİM isminin tecellisi çok farklıdır. 3

İlmî vücutlara da cenab-ı hakkın isimleri tecelli ediyor mu? Harici vücutlar gibi hayatlı mıdır? Daha önceki alimler, özellikle ehl-i tasavvuf, ilmî vücut sahibi olan varlıklara ayan-ı sabite sözcüğünü kullanmışlardır. - Ayân kelimesinin Sabit kelimesine izafe edilmesi ve onunla sabitlenmesi, ilmî vücutları itibariyle bunların adem-i mutlaktan müberra olmasına delalet içindir. Çünkü, sonsuz olan ezelî ilim, adem-i mutlakın varlığına izin vermez. - Evet, her şeyin ve her mevcudun iki cephesi vardır. Birisi, mahiyet ve zatı; diğeri ise, hariçteki vücudu ve suretidir. Yani, cismani boyutudur. Her şeyin aslını ve özünü teşkil eden ise, zatı ve mahiyetidir. Bu da Allah ın ezeli ve ebedi ilminde manevi ve ilmi olarak mevcuttur. Buna vücud-u ilmî de denir. Şayet, Cenab-ı Hak, ezeli irade ve kudreti ile, ilminde sabit olan bu mahiyetlere ve asıllara harici bir vücut verirse, o zaman bunlar âlem-i ilim ve âlem-i maneviden çıkıp mahlukat ve şehadet alemine intikal etmiş olurlar. - İşin erbabı olan bazı alimlerin Âyân-ı sabite vücudun kokusunu bile almamıştır (Merkezu l-ebhasi l-akadiye) demeleri, onların bulundukları o vücud-u ilmiyedeki halleri itibariyledir; yoksa bunlardan bazılarının daha sonra Allah ın yaratmasıyla harici vücut giymeyecekleri anlamına gelmez. - Allah ın ilminde var olan varlıkların manevi olan program ve projeleri ile, Halık ve Kudret sıfatlarının tecellisiyle harici vücut giyen varlıkların mahiyeti çok farklıdır. Biri ilmi, diğeri kevnidir. Biri ancak akılla idrak edilen manevi ve ilmi bir boyuttur, diğeri ise, elle tutulan maddi bir yapıdır. - "âyân-ı sâbite", "hakâik-ı eşyâ-yı ilmiye"/eşyanın ilmî hakikatleri diyebileceğimiz, hakâiki mümkinâta dair ilmî vücudlar çerçevesinde düşünülen zâtlar ve mahiyetler, Allah ın ezeli ilminde yer alan ve esmâ-i ilâhiyenin sûret-i tecellilerinden ibarettir. - Diğer bir ifadeyle, her şey, ister mevcud olsun, ister madum olsun, Allah ın ezeli ve ebedi ilminde sabit ve daimdir ki, buna ayan-ı sabite denir. - Her şeyin ve her mevcudun iki cephesi vardır. Birisi, mahiyet ve zatı; diğeri ise, hariçteki vücudu ve suretidir. Yani, cismani boyutudur. Her şeyin aslını ve özünü teşkil eden ise, zatı ve mahiyetidir. Bu da Allah ın ezeli ve ebedi ilminde manevi ve ilmi olarak mevcuttur. Buna vücud-u ilmi de denir. Şayet, Cenab-ı Hak, ezeli irade ve kudreti ile, ilminde sabit olan bu mahiyetlere ve asıllara harici bir vücut verirse, o zaman âlem-i ilim ve âlem-i maneviden mahlukat ve şehadet alemine intikal etmiş olur. Üstad Bediüzzman'ın bu ifadeleri şöyle anlaşılırsa isabetli olur kanaatindeyiz: a) Öyle de, âlem-i gaybdan sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın dahi mânen hayattar bir vücud-u mânevîleri ve ruhlu birer sübut-u ilmîleri vardır ki, Levh-i Kazâ ve Kader vasıtasıyla o mânevî hayatın eseri, mukadderat namıyla görünür, tezahür eder ifadesinin manası şudur: Geçmiş ve gelecekte mahluklardan canlı olanların hayatlarının Allah ın ilmindeki mahiyeti manevidir. Bu gelecekte yaratılacak olan canlıların harici vücutlarıyla ilm-i ilahide var olduğu anlamına gelmez. Çünkü, ilim sıfatı -kudret gibi zorlayıcı bir özelliğe sahip olmadığı gibi-cisimlerin bünyelerini ihtiva etme özelliğine de sahip değildir. Üstad hazretlerinin..ve Ruhlu birer sübut-u ilmidir ifadesinden de bunu anlamak mümkündür. Bu sübut-u ilminin şeklini bilmesek de bunun harici bir vücut olmadığı bilinen bir gerçektir. 4

b) Varlıkların ilmî vücutlarını bir ağacın çekirdek ve meyvesine /veya geçen seneki bahar ile bu seneki baharın varlığına benzeten Üstad hazretleri, bu ifadeyle de, ilmî vücutların harici vücutlardan çok farklı olduklarının altını çizmiştir. Her nevi ve her cüz'ünün ilm-i İlâhiyede muhtelif tavırlarla müteaddit vücutları bir silsile-i vücud-u ilmî teşkil eder şeklindeki ifadesi bu konuda çok açıktır. c) Ve vücud-u haricî gibi, o vücud-u ilmî dahi, hayat-ı umumiyenin mânevî bir cilvesine mazhardır ki, mukadderât-ı hayatiye, o mânidar ve canlı elvâh-ı kaderiyeden alınır şeklindeki ifadesinden de anlaşıldığı üzere, malum-u ilmî olanlar, harici vücuda sahip olanların mazhar olduğu bir hayata değil, umumi hayatın manevi bir cilvesine mazhardır. d) Üstadın...Evet hayat-ı ezeliye güneşinin ziyası olan bu cilve-i hayat, elbette yalnız bu âlem-i şehadete ve bu zaman-ı hazıra ve bu vücud-u haricîye münhasır olamaz; belki herbir âlem, kabiliyetine göre o ziyanın cilvesine mazhardır; ve kâinat bütün âlemleriyle o cilve ile hayatdar ve ziyadardır şeklindeki ifadesini de şöyle anlamak mümkündür: Allah ın ezeli olan Hay isminin bir cilvesi olan hayat, yalnız alem-i şehadete, vücud-u hariciyeye ve hazır zamana muhasır değildir. Bilakis, alemi gaybın çeşitli versiyonlarını teşkil eden her bir alem dahi - kendi kabiliyetine göre bu hayat cilvesine mazhardır. Üstadın burada..vücud-u haricîye münhasır olamaz ifadesinden açıkça anlaşılıyor ki, o bu ifadeyle ilmî vücudu harici vücuttan ayrı tutmaktadır. Keza belki herbir âlem, kabiliyetine göre o ziyanın cilvesine mazhardır şeklindeki ifadesinden de anlaşılıyor ki, Üstad her alemin hayatla ilgili farklı kabiliyeti vardır. Bazılarının kabiliyeti vücud-u hariciyeye göredir. Diğer bazılarının ki ise vücud-u ilmiye göredir. Üstadın düşüncesinin daha önceki İslam alimlerinin düşüncesiyle örtüştüğünü düşünüyoruz. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, Ayan-ı sabite "harici vücut bakımından hayatlı değildir. Çünkü gerçek hayat vücud-u hariciyeye bağlı olarak tahakkuk eden bir vasıftır. 5

Şafii mezhebine göre, "cuma namazının farzının birinci rekatına yetişen, ikinci rekatı tek başına tamamlayabilir" hükmünün delili nedir? Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazdan bir rekate yetişen, namazın tamamına yetişmiş sayılır." [Buhârî, Mevâkît 28, 17; Müslim, Mesâcid 161, (607); Muvatta, Vukût 16, (1, 10); Ebû Dâvud, Salât 241, (1121); Tirmizî, Salât 377, (524); Nesâî, Mevâkît 30, (1, 274); İbnu Mâce, İkâmet 91, (1122).] Şafiiler bu hadisten çıkardıkları genel kaideye göre bahsedilen hükmü çıkarmışlardır. Mâlik, Sevrî, Evzâ'î, Leys, Züfer, Muhammed, Şâfiî ve Ahmed (rahimehullah) bu hadise delil göstererek cumâ'nın bir rekatine yetişen kimsenin, ikinci rekati tek başına tamamlayacağını söylemişlerdir. Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf (rahimehümullah): "Bir kimse, imam selam vermezden önce iftitah tekbirini alıp uyacak olsa geri kalan iki rekati tamamlar" demişlerdir. Nehâî, Hakem ve Hammâd da böyle hükmetmişlerdir. Atâ, Mekhûl, Tâvus ve Mücâhid ise bazılarınca istiğrab edilen bir görüş ileri sürmüşlerdir: "Cumâ hutbesini kaçıran, namazı dörde tamamlar, zîra cumâ namazı hutbe sebebiyle kısaltılmıştır, (hutbe iki rekat namaza bedeldir)." (Bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Üçüncü Bab, Namaz Vakitleri) 6

Kevser suresindeki venhar kelimesinin, kurban kesmek olmadığı iddiası doğru mudur? Tefsir kaynaklarında verilen bilgiye göre, ayette yer alan Ve n-har emri -kelimenin farklı anlamlarına göre- beş ayrı yoruma tabi tutulmuştur: Birincisi: (Hacda kesilecek olan) Hedyini veya Kurbanını kes! manasına gelir. İkincisi: Kan akıt manasına gelir. Üçüncüsü: Namaz kıl ve (tekbir aldıktan sonra) sağ elini sol elinin üzerine koy manasına gelir. Dördüncüsü: Tekbir alırken ellerini kaldır anlamına gelir. Beşincisi: "(Namaz kılarken) Nahrini(göğsünü) kıbleye yönelt manasına gelir. (bk. Maverdi, ilgili ayetin tefsiri. Ayrıca bk. Taberi, İbn Kesir, ilgili yer) - Bu ayetin manası çok açık olsaydı, Hanefi mezhebine göre, kurban vacip değil farz olurdu. Kelimenin delaleti tam açık olmadığı için İmam-ı Azam bunu vacip olarak değerlendirmiştir. - Hanefi mezhebinden İmam Ebu Yusuf ve İmam Muahmmed de dahil, diğer üç mezheb alimlerine göre, ayetteki emir kurban la ilgili değil, -yukarıdaki- son üç maddedeki manalar kastedilmiştir. Bu sebeple, onlara göre kurban kesmek vacip değil sünnettir. Sünnetin delili ise sahih hadislerdir. 7

Hadiste başları deve hörgücü gibi olan kadınların cennetin kokusunu bile alamayacakları ifade edilmektedir. Bunlar ebedi cehennemde mi kalacaklardır? - Bu tür rivayetlerle rastgele hüküm vermekten kaçınmak gerekir. Ehl-i sünnetin ittifak ettiği konulardan biri, büyük günah işleyenlerin dahi kâfir olmadıkları hususudur. Bu sebeple, tesettüre riayet etmeyen kadınların tekfir edilmesi son derece tehlikeli ve yanlış bir yargıdır. - Benzer bir rivayeti Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Allah ın Resulü şöyle buyurdu: Ateş ehlinden /Cehennem halkından iki sınıf var ki henüz görmedim: Biri; yanlarında inek/sığır kuyruğuna benzeyen sopalar/joplar bulunan, onlarla insanları döven bir topluluk. Diğeri ise; giyindiği halde açık olan (teni gösteren ince elbise giyinen veya bedenlerinin bir tarafı tamamen açık olan), erkeklere olan meyillerini yansıtan/veya omuzlarını sallayarak, çalımlı (kötü kadınların yürüyüşüyle) yürüyen, başları bir tarafa meyleden develerin hörgücü gibi olan kadınlar. Bu kadınlar cennete giremez ve kokusu şu kadar/çok uzak mesafeden alınabilen- cennetin kokusunu dahi koklayamazlar. (Müslim, Libas, 125) Bu iki sınıf insanın cennete giremeyeceği hükmünün açıklaması hususunda iki yorum yapılmıştır: a. Hadiste geçen iki sınıf insan, yaptıklarında bir sakınca olmadığını söyleyip bilerek- bu haram fiilleri helal sayarlarsa kâfir olup ebedi olarak cehennemde kalacaklardır. Çünkü haramı helal kılan dinden çıkar. b. Bunlar kâfir olmamakla beraber, Allah ın yasakladığı büyük günahları ve zulümleri işledikleri için, ilk önce cennete giden kurtuluş ehli kimselerle birlikte cennete giremeyecekler, ancak bir miktar azap çektikten sonra mümin oldukları için- yine cennete gireceklerdir. (bk. Nevevî, ilgili hadisin şerhi) 8

"İnsanlar içerisinde, kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocasıdır, erkek üzerinde en fazla hak sahibi ise annesidir." Hadisinin kaynağı ve sıhhati nedir? Hz. Aişe'den rivayetle, Hz. Aişe: "Ya Rasullalah insanlar içerisinde kadın üzerinden en fazla hak sahibi kimdir?" Peygamberimiz buyur du ki: "Kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocasıdır." Hz. Aişe: "İnsanlar içerisinde erkek üzerinde en fazla hak sahibi kimdir?" Peygamberimiz buyurdu ki: "Erkek üzerinde en fazla hak sahibi annesidir." (Hakim, El Müstedrek, Kitabu El Birri ves Sıle, c. 4, s. 167, Hadis no: 5/7244) Bu hadis Müstedrek ve Bezzar'da iki farklı senetle gelmiştir. El Münziri Fit Terğib'de Bezzar'daki isnadının hasen olduğunu bildirmiştir. (Bezzar, Fit Terğib, Darul Fikr, Beyrut - 1988 c. 3, s. 53) Caminin altında faizli işlemler yapan bir bankanın ATM kulübesi bulunmaktadır. Bu durum caiz midir, ne yapmak gerekir? Camiler İslamın en önemli sembollerinden biri olup, Allah adına vakfedilmiş mekanlardır. Bu sebeple faizli işlemlerin yapıldığı bir kuruluş adına hizmet veren ve onun logosunu taşıyan bankamatik cihazının cami müştemilatından olan bir yere konumlandırılması caiz değildir. Konu ile ilgili şikayetleri müteselsilen, ilçe müftülüğü, il müftülüğü veya Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğüne iletiniz. (camiyonetimi@diyanet.gov.tr) 9

Gücümüzün üstünde yük yoksa, neden unutursak affet diye dua ediyoruz? Konuyu kısaca bir kaç madde halinde şöyle açıklayabiliriz. a) Ayette yapılan dualardan biri unutmak tır. Unutkanlık iki kısımdır: Biri insan gücünün dışındadır ki mazeret kabul edilir. Diğeri ise insan gücünün içindedir ki mazeret kabul edilmez. Mesela: Bir insanın elbisesinde bir kan bulunsa ve adam onu anında unutup yıkamazsa sorumlu değildir. Ama eğer yıkayacak kadar zamanı olduğu halde yıkamayı sonra unutsa sorumludur. Keza, bir insan sürekli okuduğu halde Kur an dan bazı sureleri unutsa sorumlu değildir. Ancak Kur an okumayı terk ettiği için unutsa sorumludur. Rivayete göre, Hz. Peygamber bir ihtiyacını hatırlamak istediği zaman, parmağına bir ip bağlardı. Ayette unutkanlıkla ilgili dua bir özür olarak kabul edilmeyen şekline yöneliktir. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri) Keza ayette yer alan hata etmek de iki kısımdır. Mesela: Bir insan bir ava tüfek attığı zaman, eğer ortada yanlışlıkla bir kimseye değme ihtimali olmadığı halde yine de birine isabet ederse kişi bundan sorumlu olmaz. Fakat eğer orada yanlışlıkla birine değme ihtimali varsa yapılan bu hata dan kişi sorumludur. Ayetteki dua bu tür hatalar içindir. (Razi, a.g.y) b) Ayette yer alan dua bir farz-ı muhal takdirine göredir. Çünkü bu ayette dua eden müminler, özür kabul edilmeyen bir günah işlemekten beridir/uzaktır. Bununla beraber, takvalarından dolayı gösterdikleri titizlikle adeta şöyle diyorlar: Ya rab! Eğer bizim yapacağımız bir unutkanlık veya hata, mazeret kabul edilmeyen türden olursa bizi onunla cezalandırma! (Razi, a.g.y). c) Duadan asıl maksat, duaya konu olan şeyin tahakkukundan ziyade, Allah a karşı tazarru göstermek, acizlik içerisinde ona yalvarıp yakarmaktır. Nitekim, Kur an da kesin olarak belli olan konularda da dualar söz konusudur. Meallerini vereceğimiz ayetlerde bunu görebiliriz: Mesela: Hz. peygamberin duası: Rabbim! (Onlar hakkında) hakkıyla/adaletle hükmünü ver. (Enbiya,21/112), Müminleri duası: Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vadettiklerini ikram et! (Al-i İmran, 3/194), Meleklerin duası: Tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (Mümin,40/7) Bu ayetlerdeki duaların hepsi, olacağı muhakkak olan konularla ilgili yapılmıştır. Demek ki bu dualardan maksat, peygamberin, meleklerin ve müminlerin yalvarıp yakarmaları esastır. (Razi, a.g.y) d) Unutarak (veya hata eseri olarak) yanlış yapanların sorumlu tutulmaları aklen mümkündür. Bu, çok zayıf bir ihtimal de olsa, bundan kaçınmak, olması halinde bağışlanmasını dilemek, samimi bir müminin yapacağı iştir. Böyle bir ihtimale ihtimal vermek kişinin takvasını arttırır. Ayetteki dua buna yöneliktir. (Razi, a.g.y) e) Ayette yer alan nisyan=unutkanlık tan maksat, unutmaktan ziyade yapılması gereken işi terk etmektir. Andolsun Biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık mealindeki ayette unutmak, terk etmek manasında kullanılmıştır. Nitekim, Adem bundan ötürü sorumlu tutulmuştur, mealindeki ayet ile, Onlar Allah ı unuttular (Allah a karşı görevlerini terkettiler), Allah da onları unuttu(terketti) (Tevbe, 9/67) mealindeki ayette unutma işi terk etme manasında kullanılmıştır. 10

Yine ayette yer alan Hata dan maksat fasit tevillerle yapılan hatalar kastedilmiş olabilir. (Razi, a.g.y). f) Ayette yer alan Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme mealindeki dua ise, genel olarak insan gücünün yettiği şeyler olmakla beraber, yine de -Yahudiler gibi- daha öncekilere teklif edilmiş oldukça zor işler manasına gelir. (krş. Razi, a.g.y) g) Bazı alimlere göre, Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! mealindeki ayette söz konusu olan mâ lâ tâkate lena ifadesi, gücün yetmediği değil, gücün zorlandığı anlamına gelir. (Razi, a.g.y) Diğer bazı alimlere göre, burada söz konusu olan Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! duası, bir teklif için değil, azapla ilgilidir. Buna göre ayetin asıl anlamı: Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyecek olan azabı bize yükleme!/bize azap verme çünkü azabına tahammül edecek, dayanacak gücümüz yoktur şeklinde olur. Bu son görüşler mütezile alimlerine aittir. (bk. Razi, a.g.y) Özetle diyebiliriz ki: Ayette cezasından muaf tutulmak istenen unutkanlık ve hata dan maksat, kişinin kasdının bulunduğu ve söz konusu unutma ve hata dan dolayı mazur sayılmadığı durumlardır. Daha öncekilerin başına gelenlerden sığınılan husus ise, gücün tamamen dışında olmamakla beraber, çok zor ve meşakkatli olan tekliflerdir. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! duası ise, teklifle ilgili değil, bela ve musibetler olarak da değerlendirilebilir. (krş. Beydavî, Kurtubi, ilgili yer) 11

Müslüman bir ailenin çocuğu, hayata daha avantajlı başlamış olmuyor mu? Bunun ilahi adaletteki hikmeti nedir? - İslamiyeti hiç duymayan veya duysa da yanlış şekilde duyanlar sorumlu olmazlar, bunlar fetret kapsamına girerler ve cennetliktirler. - İslam da -ayet ve hadislerin verdiği bilgiye göre- Allah a karşı sorumlu olmak için üç temel husus vardır: Bunlar akıl, büluğ/erginlik ve tebliğin duyulması. Buna göre; - Akıllı olmayanlar, ister mümin bir ailede, ister kâfir bir çevrede yaşasın, asla sorumlu değildir. - Yine, büluğ/erginlik çağına gelmemiş bir çocuk ister müslüman bir ailenin, ister kâfir bir ailenin çocuğu olsun hiç bir eyleminden dolayı sorumlu tutulmaz. - Keza, Allah ın gönderdiği vahyi ve peygamberin tebliğini duymamış hiç bir kimse yaptıklarından sorumlu değildir. Bir elçi/peygamber göndermeden kimseye azap edecek değiliz. (İsra, 17/15) mealindeki ayette bu husus açıkça vurgulanmıştır. Meşhur alimlerden Katade de söz konusu ayeti yorumlarken şunları söylemiştir: Allah, daha önce -elçiler vasıtasıyla- Allah tan bir haber almadan, O ndan -uyarıcı veya müjdeleyici mahiyette bir açıklama gelmeden hiç kimseye azap etmez. Çünkü O, ancak suçları sebebiyle insanları cezalandırır. Bir peygamber gelmeden bir emir ve yasak söz konusu değil ki, ona muhalefet etmekten bir suç söz konusu olsun. (bk. Taberî, 17/15. ayetin tefsiri) - Allah mülkün yegâne sahibi olarak hiç kimseye verecek bir hesabı yoktur. Çünkü mülkün sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Bununla beraber, Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız. (İsra, 17/15) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, Allah sonsuz merhamet ve ihsanıyla, Hak isminin gereği olarak, insanlar için ezelî yasayla lütfetmiş olduğu hak ve hukukun özellikle altını çizmiş ve açıkça buna vurgu yapmıştır. İşte bu, sizin ellerinizle işlediğiniz günahların karşılığıdır. Çünkü Allah kullarına haksızlık edecek değildir (Ali İmran, 3/182) mealindeki ayet ve benzerlerindeki Allah tarafından kullarına haksızlık ve zulmün yapılamayacağı na dair ifadelerde de Allah ın kendi iradesiyle kullarına lütfettiği hak-hukukun varlığına ve onun da bizzat bu hak-hukuku gözettiğine işaret edilmektedir. Bediüzzaman hazretlerinin -eserlerinin bir çok yerlerinde olduğu gibi- şu ifadelerinde de sonsuz adalet ve merhametinin gereği olarak kendine bir görev saydığı hak ve hukuklarına riayet etmediği takdirde bunu bir nevi haksızlık ve zulüm saydığına işaret edilmiştir:...(ölümden sonra yeni bir hayat olmalı ki ) o Bâki olan Rabb'in mezkûr hakikî dostları ve müştakları idam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedî'nin kemalâtı naks u kusurdan ve kudreti acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin. Elhasıl: Madem Allah var, elbette âhiret vardır... (Sözler/onuncu söz/zeylin birinci parçası) 12

- Sözün özeti: Bir insan Allah ın gönderdiği mesajı makul bir sebepten ötürü alamamışsa, bu kimse sorumlu olmaz. - Ancak kimin makul bir sebepten ötürü -söz gelişi- İslam ın mesajını alıp almadığını tespit etmek bizim gücümüzün, bilgi kapsamı alanımızın dışındadır. Her doğan çocuk fıtrat dini olan İslam ı kabul edebilecek bir kabiliyette doğar. Sonra annesi, babası, çevresi, onu Yahudî, Hıristiyan, Mecusî yaparlar. (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5) manasına gelen hadisin ifadesine göre, aklın yanıltılabileceği ve yanılabileceğini göstermektedir. Aklını yanıltılabilecek bir atmosfere sokan kimsenin sorumlu olmaması düşünülemez. Bu sebeple, -bir kısmını bilsek bile- genel olarak İslam ın mesajını alıp almadığı konusunda kimin gerçekten makul bir mazerete sahip olup olmadığını tespit etmemiz imkân haricindedir. O halde bize düşen Allah ın şu ilkesine itimat edip bağlı kalmaktır: Allah adildir, hiç kimseye zulmetmez. Öyleyse, Allah kimi cehenneme koyarsa, bu mutlaka adil bir hükümdür. Dolayısıyla, böyle bir kimse İslam ı kabul etmemekte makul bir mazerete sahip değildir. İlave bilgi için tıklayınız: Müslüman bir ülkede doğduğunuz için müslüman olmuşsunuz, dinleri araştırıp doğru din İslam dinidir diye müslüman olmuş değilsiniz diye iddia eden birisine nasıl cevap verebiliriz? Fetret ehlinin, yani İslam'dan haberi olmayanların sorumluluğu var mıdır? Mekke'de doğan bir çocukla, dünyanın her hangi bir yerinde doğan biri nasıl eşit olabilir? 13

"Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." Hadisini açıklar mısınız? DİLENCİLİGİN ZEMMİ 3684 1 عن اب ن ع م ر ر ض ي ا ه لل ع ن ه ما قال: [ق ال ر س ول ا ه لل #: ت زال ال م س أل ة ب أح د ك م ح ت ى ي ل قى ا ه لل و ل ي س ب و ج ه ه ز ع ة ل ح م ]. أخرجه الشيخان والنسائي.«المزعة» القطعة ن اللحم صغيرة كالتفة ن الشئ 1. (4863)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." [Buhârî, Zekât 52; Müslim, Zekat 103, (1040); Nesâî, Zekât 83, (5, 94).] الم س ائ ل ك د وح ي ك د ح ب ه ا ال هرج ل و ج ه ه ف م ن ش اء :# 3683 2 وعن سمرة بن جندب ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل أب قى ع لى و ج ه ه و ن ش اء ت ر ك ه. إه أن ي س أل ال هرج ل ذ ا س ل ط ان في أ ر ي ج د ن ه ب دا ]. أخرجه أصحاب السنن.«الك دوح» الخموش.و«س ؤ ال الس ل ط ان «قيل أراد به أن يطلب حقه ن بيت المال 2. (4864)- Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İstemeler bir nevi cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü cırmalamış olur. Öyle ise, dileyen (hayasını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var ki, kişi, zaruri olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1639); Tirmizî, Zekat 38, (681); Nesâî, Zekat 92, (5, 100).] 3684 4 وعن عائذ ب ن ع م ر و قال: [س أل ر ج ل ر س ول ا ه لل # فأع ط اه ف ل م ا و ض ع ر ج ل ه ع لى أ س ك فهة ال ب اب ق ال #: ل و ت عل م و ن ا في ال م س أل ة ا شى أح د الى أح د ي س أل ه ش ي ئا ]. أخرجه النسائي 3. (4865)- Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan birşeyler istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının eşiğine basar basmaz, Aleyhissalâtu vesselâm: "Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz kimse kimseye birşey istemek için asla gitmezdi!" buyurdular." [Nesâî, Zekat 83, (5, 94, 95).] 3688 3 وعن الزبير ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل #: ن ي أخ ذ أح د ك م أح ب ل ه ث هم ي أت ى ال ج ب ل ف ي أت ى ب ح ز ة ن ح ط ب ع لى ظ ه ر ه ف ي ب يع ه ا خ ي ر ل ه ن ا ن ي س أل النهاس أع ط وه أو ن ع وه ]. أخرجه البخاري 4. (4866)- Hz. Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de." [Buhârî, Zekat 50, Büyû' 15.] AÇIKLAMA: 1- Dinimiz dilenme meselesine de yer vermiş, onunla ilgili bazı teferruatı teşri etmiştir. Zaruret haline gelen bir durumda, insanlara halini açmak meşru kılınmış ise de, dilenmeyi kazanç vasıtası veya meslek haline getirmeyi haram kılmıştır. Yukarıda kaydedilen hadisler bu hususu ifade etmektedir. Bu mevzuda müteakiben gelecek başka hadisler de mevcuttur. Alimlerimiz ن س أل النهاس ت ك ث را ف إنهم ا ي س أل ج م را "Kim, insanlara (mal) artırmak için talepte 14

bulunursa ateş talep etmiş olur" hadisine dayanarak ihtiyacını görecek miktar dışında istemeyi haram addetmiştir. 2- Hattabî'ye göre, dilencinin, kıyamet günü yüzünün eti ve derisi dökülmüş olarak hesap vermeye gelmesi, onun itibarını, değerini, mevkiini kaybederek, iyice düşüp alçaldığını ifade eder. Hattâbî devamla der ki: "Veya dilencinin azabı, yüzüne tatbik edilecektir; bu sebeple yüzünün eti dökülecektir. Çünkü, ceza prensip olarak cinayetin işlendiği azaya uygulanır. Dilenci de, dilenmek suretiyle yüzünü alçaltıp zelil etmiştir. Veya dilenci, yüzü tamamen kemik olduğu halde ba's olunur. Böylece bu hal ona, kendisini tanıtan bir alâmet olur." İbnu Ebî Cemre, yüzden etin dökülmesini, "Kişide hiçbir güzellik kalmaz, çünkü yüz güzelliği yüzde mevcut etle tahakkuk eder" der. Mühelleb, zahirî mânayı esas almak ister. Ona göre, burdaki sır şudur: "Kıyamet günü, güneş yaklaşacaktır, eğer kişi yüzünde et olmaksızın gelirse, güneş ona daha çok eziyet verir. Hadisle, zengin olduğu halde malını artırmak düşüncesiyle dilenene sadakanın helal olmadığı murad edilmiştir. Amma, muzdar kalıp isteyen kimseye herhangi bir ikab yoktur, onun istemesi mübahtır." 3-4866 numarada kaydedilen Hz. Zübeyr (radıyallahu anh), rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm, "kişinin rızkını temin için dilenmektense, nefsini en meşakkatli işte yormasının daha hayırlı olacağını" ifade etmektedir. Bu da şeriat-ı garramız nazarında dilenmenin ne kadar çirkin olduğunu ifadeye kafidir. Kişi isteyince, istemenin zilletini çektiği gibi, verilmeyince de reddedilmenin zilletini çeker, bu esnada sarfedilecek kınamalar haysiyet kırıcı hakaretler de caba. Kendisinden istenen kimse her isteyene vermeye kalksa, zamanla o da darlığa düşer. İstemek meşru, her isteyene vermek vacib olsa, bedava geçime alışan insanlar çoğalır, iktisadî hayat bozulur. Bu sebeple dinimiz istemeyi çok dar kayıtlarla meşru kılmış, kazanmaya gücü yetene dilenmeyi haram etmiştir. ن ي ت ك فهل ل ي أن ي س أل النهاس ش ي ئا و ات ك فهل ل ه ب ال ج نهة. فق ا ل :# 3684 4 وعن ث و ب ان ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل ث و ب ان ر ض ي ا ه لل ع ن ه : أن ا. ف ك ان ي سأل أح دا ش ي ئا ]. أخرجه أبو داود والنسائي 5. (4867)- Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün): "Cenneti garanti etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?" buyurdular. Sevban (radıyallahu anh) atılıp: "Ben, (Ey Allah'ın Resulü!)" dedi. Sevban (bundan böyle) hiç kimseden birşey istemezdi." [Ebu Davud, Zekat 27, (1643); Nesâî, Zekat 86, (5, 96).] AÇIKLAMA: Burada istemek kelimesi, dilenmeden daha geniş bir mânada kullanılmıştır. Çünkü hiçbir şey istememek talep edilmektedir. Nitekim, Ashab'tan gelen rivayetler, onların Aleyhissalâtu vesselâm'ın bu nevi tavsiyelerini, söylediğimiz manada anladıklarını te'yid etmektedir. Zîra Ebu ف ل ق د كان ب ع ض او ل ئ ك النهف ر ي س ق ط سو ط ه ف م ا ي س أل ا حدا ا ن ي ن او ل ه Davud'un aynı babtaki bir başka rivayetinde "(Bu hadisi işitenlerden bazıları vardı ki, yere kamçısı düşse "şunu bana ver!" demez ا يهاه (bineğinden inip kendisi alır)dı" denmektedir. Nevevî: "Bu hadiste, istemek denebilen bir şey ne kadar basit de olsa ondan kaçınmaya teşvik var" der. Ancak alimler, nefse ölüm getirecek bir darlık karşısında talebin meşru olduğuna hükmederler. Çünkü derler, "Zaruretler haramı mübah kılar." Hatta bazıları: "Böyle bir durumda istemez ve ölürse, asi olarak ölmüş olur" demiştir. 15

3686 8 وعن عاوية ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل # ت ل ح ف وا في ال م س أل ة ف و ا ه لل ي س أل ن ي أح د ن ك م ش ي ئا ف ت خ ر ج ل ه ا لحاح في المسألة وا كثار نها «س أل ت ه ش ي ئا و أن ا ل ه ك ار ه ف ي ب ار ك ل ه ف يم ا أع ط ي ت ه ]. أخرجه سلم والنسائي.«ا لحاف 6. (4868)- Hz. Muaviye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İstemede ısrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı (sebebiyle) bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez." [Müslim, Zekat 99, (1038); Nesâî, Zekat 88, (5, 97, 98).] AÇIKLAMA: Bu hadiste Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), normalde yasaklanmış olan istemeyle, mecbur kalındığı taktirde istemenin mühim bir edebini öğretmektedir: Israr etmemek... Sadedinde olduğumuz hadiste ilhafla ifade edilen bu hali ısrar etmek diye tercüme ettik. Ancak bir kısım dilencilerin bu husustaki halini ifade için sırnaşmak kelimesi de kullanılabilir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Nesâî'de gelen bir başka hadislerinde ilhafın ne olduğunu açıklar; "Ebu Saidu'l-Hudrî anlatıyor: "Annem beni Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gönderdi. Yani ondan ciddi bir ihtiyacımız için birşeyler isteyecektim. Yanına varıp oturdum (ihtiyacımı söyleyemedim). Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana yöneldi ve (niyetimi anlamışcasına): "Kim (başkasına ihtiyaç arzından) istiğna ederse, Allah onu müstağni kılar. Kim iffetini korumak isterse Allah onun iffetini korur. Kim (azla) yetinmek isterse Allah ona kifayet verir. Kim bir okiyye değerinde malı olduğu halde başkasından isterse "ilhaf"ta bulunmuş olur" buyurdular. Ben (kendi kendime): "Bakûte adındaki devem bir okiyye (=40 dirhem)den daha değerli!" deyip geri döndüm ve Aleyhissalâtu vesselâm' dan istekte bulunmadım." Şu hade, bu rivayete göre, ulemanın ısrar diye açıkladığı ilhaf, 40 dirheme tekabül eden bir malı olduğu halde dilenmektir. 4870 numaralı hadis bu miktarın altın cinsinden olduğunu tasrih edecektir. Ebu Said rivayeti, ayrıca Ashab'ın, bu kırk dirheme sahip olmaktan ne anladığını da göstermektedir: Bundan maksad 40 dirhemlik nakid para değil, bu değerde, paraya tahvil edilebilecek bir maldır. Sözgelimi bir devesi olmak, bağı bahçesi olmak gibi. 3684 4 وعن اب ن الف راس ي: [أ هن أب اه ر ض ي ا ه لل ع ن ه ق ال : ي ا ر س ول ا ه لل أس أل ق ال :. و إن ك ن ت ب ده فاس أل ال هصال ح ين ]. أخرجه أبو داود والنسائي 7. (4869)- İbnu'l-Firâsî'nin anlattığına göre, babası (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resulü! (ihtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?" diye sormuş, Aleyhissalâtu vesselâm da: "Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalmışsan, bari salihlerden iste!" buyurmuşlardır. [Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesâî, Zekat 84, (5, 95).] AÇIKLAMA: Burada salih, ihtiyacı görmeye muktedir olan demektir. Hayırlı kimse mânasına da gelir. Salihler, isteyeni boş çevirmezler ve gönül rızası ile verirler. Ayrıca salihlerin ihsanı helal maldandır, kıymetli, haysiyetlidir, rencide edici değildir. Salih olan Allah rızası için verir, minnet etmez, hayır duada bulunur. ن س أل النهاس و ل ه ا ي غ ن يه ج اء ي و م ال ق ي ا ة :# 3644 6 وعن اب ن سعود ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [قال ر س ول ا ه لل 16

و س أل ت ه في و ج ه ه خ م وش أو خ د وش أو ك د وح ق يل : و ا ي غ ن يه ق ال : خ م س ون د ر ه ما أو ق يم ت ه ا ن الذهه ب ]. أخرجه أص ح ا ب الس ن ن 8. (4870)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, kendisini müstağni kılacak miktarda malı olduğu halde isterse, kıyamet günü, istediği şey suratında bir tırmalama veya soyulma veya ısırma yarası olarak gelir!" Yanında bulunanlar: "Kişiyi müstağni kılan (miktar) nedir?" diye sordular. "Kırk dirhem altın veya o kıymette bir başka şey!" buyurdular." [Ebu Davud, Zekat 23, (1626); Tirmizî, Zekat 22, (650); Nesâî, Zekât 87, (5, 97); İbnu Mace, Zekat 26, (1840).] AÇIKLAMA: 1- Hadiste dilenciliğin cezası olarak kıyamet günü suratta hasıl olacak yaralar humuş, huduş ve küduh kelimeleriyle ifade edilmiştir. Bunlar bir bakıma müterâdif kelimelerdir. Mânayı te'yiden üçü de söylenmiştir. Bazı alimler, kelimeler arasında mâna farkı olduğunu söylemiştir. Buna göre az isteyen, çok isteyen ve aşırı isteyen herbirinin mertebesine göre yara farklıdır, tercümede tırmalama, soyma, ısırma diye bu derecelemeyi belirtmeye çalıştık. 2- Hadiste zenginliğin ölçüsüne temas edilmekte ise de, İmam Malik ve Şafii rahimehumallah: "Zenginliğin malum bir sınırı, tarifi yoktur, insanların haline itibar edilir" demişlerdir. Kişi kazanabiliyorsa, Şafii'ye göre, tek dirhemle de zengindir. Çalışmaktan aciz kimse, iyali de çoksa, bin dirhemi de olsa fakirdir. Alimlerden bir kısmı, bu hadise dayanarak 50 dirhemi olan kimsenin zengin sayılacağına ve sadakanın ona haram olacağına hükmetmiştir (Sevrî, İbnu'l- Mübârek, Ahmed, İshak). Ebu Hanife ve ashabı sadakayı haram kılan miktarın 200 dirhem olduğunu söylemişlerdir. Bu onlara göre aynı zamanda zekatı farz kılan nisabtır. ن س أل النهاس ت ك ث را فإنهم ا ي س أل ج م را ف ل ي س ت ق هل أو :# 3641 4 وعن أب ي هريرة ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل. ل ي س ت ك ث ر ]. أخرجه سلم 9. (4871)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim (malını artırmak için) insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur. Öyleyse ister azla yetinsin isterse çoğaltmayı istesin, (artık kendisi bilir)!" [Müslim, Zekat 105, (1041).] 3642 14 وعن قبيصة بن خارق ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ت ح همل ت ح م ال ة ف ل ق ي ت ر س ول ا ه لل # أس أل ه فيه ا. فق ال : أق م ح ت ى ت أت ين ا ال هصد ق ة ف ن أ ر ل ك ن ه ا. ث هم ق ال : ي ا ق ب يص ة إ هن ال م س أل ة ت ح ل إه ح د ث ث ة : ر ج ل ت ح همل ح م ال ة ف ح ل ت ل ه ال م س أل ة ح ت ى ي ص يب ه ا. ث هم ي م س ك و رج ل أص اب ت ه ج ائ ح ة ف اج ت اح ت ال ه ف ح ل ت ل ه ال م س أل ة ح ت ى ي ص يب ق و ا ا ن ع ي ش أو ق ا ل س د ادا ن ع ي ش ور ج ل أص اب ت ه ف اق ة ح ت ى ي ق ول ث ث ة ن ذ و ي ال ح ج ى ن ق و ه : ل ق د أص اب ت ف نا ف اق ة ف ح لهت ل ه ال م س أل ة ح ت ى ي ص يب ق وا ا ن ع ي ش أو ق ال س د ادا ن ع ي ش ف م ا س واه هن ن ال م سأل ة ي ا ق ب يص ة س ح ت ي أك ل ه ص اح ب ه س ح تا ]. أخرجه سلم وأبو داود والنسائي.«الحمالة» بفتح الحاء أن يقع حرب بين قو ين فتقع بينهم قتلى فيلتزم رجل أن يؤدي ديات القتلى ن عنده طلبا فة التي تعرض ل نسان فتستأصل اله وتدعه حتاجا الى الناس.و«الق و ام» ا يقوم به Œللصلح واتقاء الفتنة.و«الجائ ح ة» ا بكسر السين ا يكفي.و «الس ح ت «الحرام سمي به نه يسحت البركة أي يذهبها أو»أ ر ا نسان ن اله ونحوه.و«الس داد. نه يهلك آكله 10. (4872)- Kabisa İbnu Muharik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca): 17

"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da: "Ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz: * Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez. * Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. * Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında istemek, ey Kabisa haramdır." [Müslim, Zekat 109, (1044); Ebu Davud, Zekat 26, (1640); Nesâî, Zekat 86), (5, 96, 97).] AÇIKLAMA: 1- Hamale, aralarında çıkan iki kabilenin veya kimselerin arasını bulup sulhü temin etmek için bir tarafa ödenecek meblağa denir. Şu halde hadiste Kabisa (radıyallahu anh) böyle bir vazifeyi üzerine almış ve yüksek meblağ sebebiyle borçlu duruma düşmüştür. Bu durumda olan kimse başkasından para isteyebilir. 2- Hadiste, dilenmesi caiz olan bir kimse fakirliğe uğrayan adamdır. Ancak bunun fakirleştiğine dair, kendi kavminden aklı başında üç kişinin şehadeti şart koşulmaktadır. Nevevî bu şehadet meselesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapar: "Resulullah, şahidin kavminden olmasını şart koştu. Çünkü onlar, adamın iç halini, mal durumunu, gizli olan ibadet durumunu bilecek ehl-i hibredirler. Bu söylenenleri arkadaşlık sebebiyle yakından tanıyanlar bilebilir. Akıl şartı zikredilmiştir. Çünkü şahitte teyakkuz (uyanıklık) gerekli bir vasıftır, gaflet sahibinin şehadeti makbul olmaz. Şahidin üç olması şartına gelince: Bu hususta ashabımızdan (Şafiilerden) bazısı der ki: "Fakra düşmüş olmanın sübûtunda beyyine budur." Böyle düşünenler, hadisin zahirini esas alarak, bu meselede az sayıda şahidin kabul edilmeyeceğini söylemiştir. Ancak cumhur, zina hariç diğer şahidliklerde olduğu gibi, bu meselede de iki adil kimsenin yeterli olacağını söylemiş, hadiste geçen "üç"ü, istihbaba hamletmiştir. Bu şart ayrıca, kendisinin malı olduğu bilinen kimseye hamledilmiş; dolayısıyle, zengin kimsenin malından telef olduğu, fakirleştiği husustaki şahsî beyanının makbul olmayacağına hükmedilmiştir. Malı olmadığı bilinen kimse için beyyine yani şehadet şart değildir, kendi beyanı esas alınır." Şu halde, hadiste zikredilen bu üç hal dışında dilenmek haramdır. 3644 11 وعن أن س ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [أت ى ر ج ل ن ا ن ص ار ي س أل ر س ول ا ه لل # فق ال : أ ا في ب ي ت ك ش ى ء ق ال : ب لى ب ي د ه و ق ال : ن ي ش ت ر ي # ح ل س ن ل ب س ب ع ض ه و ن ب س ط ب ع ض ه و ق ع ب ن ش ر ب في ه ال م اء. فق ال : ائ ت ن ى ب ه م ا. فأت اه ب ه م ا. فأخ ذ ه م ا. هذ ي ن ق ال ر ج ل : أ نا آخ ذ ه م ا ب د ر ه م. ق ال ر س ول ا ه لل #: ن ي ز يد ع لى د ر ه م هرت ي ن أو ث ثا. ق ال رج ل : أن ا آخ ذ ه م ا ب د ر ه م ي ن خ ر ق د و ا Œفأع ط اه م ا إيهاه و أخ ذ الد ر ه م ي ن ف أع ط اه م ا ل ن ص ار ي وق ال : اش ت ر ب أح د ه م ا ط ع ا ا ف ان ب ذ ه الى أه ل ك و اش ت ر با ف ا ت ن ي ب ه. فأت اه ب ه ف ش ده فيه ر س ول ا ه لل # ع ودا ب ي د ه. ث هم ق ال ل ه : اذ ه ب ف اح ت ط ب و ب ع و أر يهنهك خ م س ة ع ش ر ي و ا. ف ف ع ل ث هم ج اء و ق د أص اب ع ش ر ة د ر اه م ف اش ت ر ى ب ب ع ض ه ا ث و با و ب ب ع ض ه ا ط ع ا ا فق ال ل ه #: هذ ا خ ي ر ل ك ن أن ت ج ئ ال م س أل ة ن ك ت ة في و ج ه ك ي و م ال ق ي ا ة إ هن ال م س أل ة ت ص ل ح إه لذ ي ف ق ر د ق ع أو ل ذ ي غ ر م ق ط ع أ و ل ذ ي د م وج ع ]. أخرجه أبو داود وهذا لفظه والتر ذي باختصار.11. (4873)- Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ensârî bir zat gelip Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan birşeyler istemişti. 18

"Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam: "Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, birkısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var." "Onları bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları eline alıp: "Şunları satın alacak yok mu?" buyurdular. Bir adam: "Ben bir dirheme satın alıyorum" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam: "Ben onlara iki dirhem veriyorum" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensariye verdi ve: "Bunun biriyle ailen için yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra: "Git, odun eyle, sat ve on beş gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bak, bu senin için, kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!" buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti: "Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış inanlar dışında, kimseye caiz değildir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1641); Tirmizî, Büyû 10, (1218); İbnu Mace, Ticârât 25, (2198).] AÇIKLAMA: Hadiste geçen elem verici kan tabiriyle katil ve yakınları kastedilmiştir. Çünkü diyet ödeyerek sulha bağlanan kan meselesinde, katilin ödeyecek yeterli miktarda parası olmadığı taktirde, katil ve yakınları sıkıntı ve elem içerisinde kalır. Resulullah bu durumda katil tarafın dilenerek de olsa, malum meblağı temin etmeye ruhsat tanımıştır. Hadis, fukaralık probleminin çözümünde en müessir, en muteber yolu da göstermiştir: En zaruri eşyalardan bile olsa ucuzpahalı satıp basit bir sermaye teşkil edip, bu parayı meşru olan bir iş, bir ticarete maya yapmak. Bu tarzda hiçbir kimseye minnet mevcut değildir. Kişi ailesi içerisinde daha sade, maddî teçhizattan daha mahrum bir vaziyette yaşayabilir. Başkasına borç pahasına lüks hayatı Resulullah tavsiye etmemektedir. Zahmetli bile olsa çalışarak kazanmak, minnetli yaşamaktan pek çok evladır. و ه و و اق ف ب ع ر ف ة ف أخ ذ ب ط ر ف # 3643 12 وعن حبشي بن جنادة السلولي ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [أت ى أع ر اب ى ر س ول ا ه لل ف أع ط اه إي اه. ف ذ ه ب ب ه ع ه. ف ع ن د ذل ك ح ر ت ال م س أل ة. فق ال #: إ هن ال هصد ق ة ت ح ل ل غ ن ي و ل ذ ي هرة س وي و.ر د ائ ه و س أل ه إي اه ت ح ل ا ل ذ ي ف ق ر د ق ع أو غ ر م ف ظ ع أو د م وج ع و ن س أل النهاس ل ي ث ر ى ب ه اله ك ان خ م وشا في و ج ه ه ي و م ال ق ي ا ة و ر ض فا ي أك ل ه ن ج ه نهم. ف م ن ش اء ف ل ي ق ل ل و ن ش اء ف ل ي ك ث ر ]. أخرجه التر ذي.وزاد رزين رحمه ا ه لل: «و إن ي ع ط ي ال هرج ل ال ع ط يهة ف ي ن ط ل ق ب ه ا ت ح ت إب ط ه أو ج اع ل ه ا ف ي ب ط ن ه و ا ه ي إه ن ار فق ال ل ه ع م ر ر ض ي ا ه لل ع ن ه: ف ل م ت ع ط ي ي ا ر س ول ا ه لل ا هو ن ار. فق ال : أب ى ا ه لل ل ي ال ب خ ل و أب و ا إه س أل ت ى. ق ال وا: و ا ال غ ن ى الهذ ى ي ن ب غ ي ع ه ال م س أل ة ق ال ق د ر ا ي غ د يه أ و ي ع ش ي ه».«الم ر ة» بكسر فات.و «الف ق ر ال م د ق ع» هو الذي يلصق صاحبه بالدقعاء وهى التراب Œالميم: الشدة والقوة.و«الس و ى» التام الخلق السليم ن ا 19

لشدته وقيل هو سوء احتمال الفقر.و«الغ رم» أداء ا تكفلت به.و«الم فظع» الشديد الشنيع.و«الد م الم وج ع» أن يتحمل إنسان دية فيسعى فيها يؤد يها الى أولياءالمقتول وإن لم يؤدها قتل المتحمل عنه وهو نسيبه أو حميمه فيوجعه قتله.و«ال هرض ف «جمع. رضفة وهى الحجارة المحماة 12. (4874)- Habeşî İbnu Cünâde es-selûlî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın." [Tirmizî, Zekat 23, (653).] Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir. Resulullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resulü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar: "Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular." 3644 14 وعن اب ن س عود ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ق ال ر س ول ا ه لل #: ن ن ز ل ت ب ه ف اق ة ف أن ز ل ه ا ب النهاس ل م ت س ده ف اق ت ه و ن. ن ز ل ت ب ه ف اق ة ف أن ز ل ه ا ب ا ه لل ف ي وش ك ا ه لل ل ه ب ر ز ق ع اج ل أو آج ل ]. أخرجه أبو داود والتر ذي وصححه 13. (4875)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa), onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder." [Tirmizî, Zühd 18, (2327); Ebu Davud, Zekat 28, (1645).] AÇIKLAMA: Bu hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herhangi bir sebeple maddî sıkıntıya düşen, fakr u zarurete maruz kalan kimsenin, insanlara şekvâ etmeyip Allah'a yönelmesini tavsiye etmektedir. Tîbî, hadiste, "İçine düştüğü fakirliğin giderilmesinde insanlardan dilenmeyi esas alan" kimsenin kastedildiğini söyler. Hadisin Ebu Davud'daki veçhinde و ن ا ن ز ل ه ا ب ا ه لل ا و ش ك ا ه لل ل ه ب الغ ن ى ا ه ا ب م و ت ع اج ل ا و غ ن ى ع اج ل "Kim fakrını Allah'a açarsa, Allah'ın ona acil bir ölüm veya acil bir zenginlikle imdat etmesi yakındır" buyrulmuştur. Şarihler, acil bir ölümden yakınlardan zengin birinin ölümüyle mirasa konması diye yorum çıkarmışlardır. 20

3648 13 وعن اب ن ع ب اس ر ض ي ا ه لل ع ن هما قال: [ق ال ر س ول ا ه لل #: ش ر النها س الهذ ى ي س أل ب و ج ه ا ه لل و ي ع ط ى ب ه. و ق ال : ت س أل وا ب و ج ه ا ه لل إه ن ه ]. أخرجه رزين 14. (4876)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanların en şerlisi, "Allah rızası için" diyerek dilenip de, istediği verilmeyen kimsedir." İbnu Abbas derdi ki: "Allah rızası için" diyerek istekte bulunmayın. Bu tabiri sadece Allah'tan isterken kullanın." [Rezin tahric etti. Hadis Suyutî'nin elcamiu's-sagîr'inde mevcuttur. (Feyzu'l-Kadir şerhi 4, 159); Nesâî'de de, hadisin birinci kısmı, uzun bir rivayetin bir parçası olarak geçer. (Zekat 74, (5, 83-84).] AÇIKLAMA: Bu hadis, belirtilen iki kaynakta farklı şekilerde harekelenmiş ve mana da biraz farklı şekillerde tevcih edilmiştir. el-camiu's-sagir'de şöyle: ش ر النهاس الهذ ى ي س أل ب ا ه لل ث هم ي ع ط ى "İnsanların en şerlisi, kendisinden "Allah adına" denilerek istenir de buna rağmen vermeyen kimsedir." Şarih Münavî, manayı belirttiğimiz şekilde tevcih eder. Nesâî'de ise şöyle و ا خ ب ر ك م ب ش ر النهاس... الذي ي س أل ب ا ه لل ع هز و ج هل و ي ع ط ى ب ه "Size insanların en şerlisini haber veriyorum.. "Allah adına" diyerek ister, fakat "Allah adına" diyerek istenince vermez." Şarih Sindî: "Bu kimse iki çirkinliği birleştirmiştir. Biri: Allah'ın adını vererek istemesidir, diğeri de Allah'ın adını vererek isteyene vermemesidir" demek suretiyle, hadiste ortaya çıkan iki mühim edebe dikkat çeker. 1) İstemelerde "Allah adına", "Allah aşkına", "Allah rızası için" gibi tabirlerden kaçınma gereği. 2) Bu gibi tabirler kullanılarak talepte bulunulduğu takdirde, imkan nisbetinde isteneni yerine getirme gereği. 3644 14 وعن علي ر ض ي ا ه لل ع ن ه: [أنهه س م ع ر ج ي س أل النهاس ي و م ع ر ف ة. فق ال : أف ي هذ ا ال ي وم وفي هذ ا ال م ك ان ت س أل ن غ ي ر ا ه لل و خ ف ق ه ب الد هرة ]. أخرجه رزين 15. (4877)- Hz. Ali (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, arafe günü (dilenerek) insanlardan (sadaka) isteyen bir adam görür ve: "Yani şu günde, şu yerde Allah'tan başkasından mı istiyorsun?" der ve adama çubuğunu vurur. [Rezin tahric etmiştir.] 3646 18 وعن ع مر ر ض ي ا ه لل ع ن ه قال: [ت ع ل م وا أي ه ا النهاس ا هن ال هطم ع ف ق ر و إ هن ال ي أ س غ نى وإ هن ال م ر ء إذ ا أي س ن ش ى ء. اس ت غن ى ع ن ه ]. أخرجه رزين 16. (4878)- Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle hitap etmiştir: "Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağni olur." Rezin tahric etmiştir. (Bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Kanaat Bölümü, Hadis no: 4863-4878) 21