AVANZÂDE MEHMET SÜLEYMAN KÜLTÜR VE EDEBÎ HAYATIMIZA KATKILARI. Seher ERDOĞAN ÇELTİK

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "AVANZÂDE MEHMET SÜLEYMAN KÜLTÜR VE EDEBÎ HAYATIMIZA KATKILARI. Seher ERDOĞAN ÇELTİK"

Transkript

1

2

3

4 AVANZÂDE MEHMET SÜLEYMAN KÜLTÜR VE EDEBÎ HAYATIMIZA KATKILARI Seher ERDOĞAN ÇELTİK DOKTORA TEZİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EKİM 2017

5

6 iv

7 v ETİK BEYAN "Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım Avanzâde Mehmet Süleyman - Kültür ve Edebî Hayatımıza Katkıları isimli bu tez çalışmasında; tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim." Seher ERDOĞAN ÇELTİK 31/10/2017

8 vi Avanzâde Mehmet Süleyman - Kültür ve Edebî Hayatımıza Katkıları (Doktora Tezi) Seher ERDOĞAN ÇELTİK GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Ekim 2017 ÖZET yılları arasında yaşayan Avanzâde Mehmet Süleyman, Osmanlının son döneminde yetişmiş eczacı kökenli bir yazardır. O, eczacılıkla beraber farklı türlerde pek çok eser de kaleme almıştır. Bu çalışmada Avanzâde Mehmet Süleyman'ın söz konusu eserleri araştırılıp konularına göre tasnif edilerek incelenmiştir. İyi derecede yabancı dil bilen yazar, pek çok eser tercüme ederek Türk kültür ve edebiyat hayatına yüz yirmiden fazla eser kazandırmıştır. Tezimizde Avanzâde Mehmet Süleyman tanıtılmış, hayatı hakkında bilgiler verilmiş, eserleri tespit edilerek konularına göre tasnif suretiyle değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Avanzâde Mehmet Süleyman mesleği gereği; başta sağlık olmak üzere çeşitli alanlarda eserler yazarak tavsiyelerde bulunmuş ve halkın bilinçlenmesine hizmet etmiştir. O, Sefiller ve Monte Cristo gibi eserleri tercüme ederek benimsediği sade dil anlayışı ile Osmanlıda bu eserlerin sevilerek okunmasını yaygınlaştırmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman eserlerinde özellikle kadın, aile ve çocuk kavramları üzerinde yoğunlaşmıştır. Kadınların ve çocukların eğitimi, sağlığı, popüler kültürü gibi konularda eserler yayınlayarak toplumda duyarlılık oluşturmak istemiştir. Halkın genel kültürünü arttırmak amacıyla rüya tâbiri, kıyafetname, tılsım-sihir, fizyonomi, beslenme ve yemek gibi değişik konularda da eserler kaleme almıştır. Bu çalışmayla Avanzâde Mehmet Süleyman'a dikkat çekilmiş ve onun hakkında yapılacak çalışmalar için temel kaynak oluşturmak amaçlanmıştır. Bilim Kodu: Anahtar Kelimeler: Avanzâde Mehmet Süleyman, Türk edebiyatı, tercüme, kültür, eczacılık Sayfa Adedi: Tez Danışmanı: xv+469 Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT

9 The Contributions of Avanzâde Mehmet Suleyman on Our Culture and Literature Life (Ph. D. Thesis) Seher ERDOĞAN ÇELTİK GAZİ UNIVERSITY SOCIAL SCIENCES ENSTITUTE October 2017 vii ABSTRACT Avanzâde Mehmet Suleyman who lived between and grown in the last period of Ottoman Empire is a pharmacy educated writer. Including pharmacy, he wrote many books in various genres. In the study the foresaid studies of Avanzâde Mehmet Suleyman has been analyzed and categorized according to their subjects. Since he knew a foreign language very well, he translated many books, thus he contributed to Turkish culture and literature with more than 120 works. In this study, Avanzâde Mehmet Suleyman is introduced, the necessary information is supplied about his life and his collected works are categorized and evaluated. As he was a pharmacist, he counselled and advised to the society by writing in various areas such as health in a simple writing style. By translating famous books such as "The Miserables" and "Monte Cristo" he made the book widespread with his simple writing style. In his studies, Avanzâde Mehmet Suleyman specially focused on women, family and kids. He aimed to bring commonsense by publishing his works on certain topics such as health and education of women, kids and the popular culture. He also wrote on different subjects like dream interpretation, fashion, miracle, physiognomy, nutrition and cooking to improve general knowledge in the society. With this study, it is aimed to attract attention to Avanzâde Mehmet Suleyman and tried to supply a fundamental source for further studies. Science Code: Key Words: Avanzâde Mehmet Suleyman, Turkish literature, translation, culture, pharmacy Page Number: xv+469 Supervisor: Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT

10 viii TEŞEKKÜR Doktora tezi yoğun bir emek ve mesainin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bu tez de aynı şekilde oluştu. Tezimizin kapsamlı olması ve Avanzâde Mehmet Süleyman üzerinde yeterli araştırmaların yapılmaması tez sürecinin uzamasına sebep oldu. Tez süresince pek çok kişi en az benim kadar yoruldu. Öncelikle, tezimin her satırını tek tek okuyan, yardım ve yönlendirmeleriyle tezin olgunlaşarak bu hâle gelmesini sağlayan danışman hocam Sayın Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT'a, destekleri için tez izleme komitesindeki sayın hocalarım Prof. Dr. Ülkü GÜRSOY ve Prof. Dr. Abide DOĞAN'a, üzerimde emeği olan ve tezimi bir an önce bitirmem için sürekli beni teşvik eden değerli hocalarıma, hep yanımda olan hayat arkadaşım Halil ÇELTİK'e, vakitlerini çalarak tezime ayırmak zorunda kaldığım canım oğullarım Tuna Berk ve Meriç Alp'e, her zaman yanımda olamasalar da yanımda olduklarını her an hissettiğim annem, babam, kardeşlerim, tüm akrabalarıma ve özellikle tezimin bitmesini dört gözle bekleyen dedem Kemal ERDOĞAN'a şükranlarımı sunuyorum.

11 ix İÇİNDEKİLER ETİK BEYAN... v ÖZET... vi ABSTRACT... vii İÇİNDEKİLER... ix KISALTMALAR... xv 1. GİRİŞ AVANZÂDE MEHMET SÜLEYMAN'IN HAYATI Hayatı Doğumu ve Çocukluğu Eğitimi Çalışma Hayatı Ölümü POPÜLER BİLİMDEN SANATA YAZI FAALİYETLERİ Romanlar Cinayet ve Macera Romanları Atalanta yahut Altın Gölü Kanlı İntikam Masum Kız Esrarengiz Paket Rocambole Şeytan Mağaraları Şeytan Mağaraları Romanına Zeyl Omnibüs Cinayeti Şeytankaya Cinayeti Numaralı Hane Erdem, Sadakat/Sadakatsizlik, İhanet Romanları Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı Gizli Oda Güzel Prenses Saray Entrikaları Monte Cristo Monte Cristo'nun Zeyli Yahut Lord Hop

12 x Sefiller Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları Aşk ve Fedakârlık Romanları Froe Adalarında Deniz Kızı Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları İki Rakip Hikâyeler Cinayet Hikâyeleri Bir Aktristin Âkıbeti Doktorun Esrarı Gizli Çekme[ce] İki Hemşire Katil Kadın yahut Müthiş Bir Cinayet Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas Ormanda Bir Kadın Cesedi Polislerin Katili Sevdalı Kız ve Polis Hafiyesi Bernard Şüpheli Kadın Yankesiciler Muallimi Yeşil Maske Zehirli İlaç Zehirli Yüzük Aşk, Sadakat, Erdem Temalı Hikâyeler Âlicenap Bir Kız Çalgıcı Kız Dilenci Sevdalı Kız İki Dost Deli mi Akıllı mı? İki Kızın Sevdalısı Oyuncu Kızı Recep'in Nişanlısı Tasvir

13 xi Vefa, Hayatta Kalma Mücadelesi Baha ile Şefika Bayram Gecesi Bîçare Kız Entrika, Yanlış Anlama Kara Sakallı Adam Teyzenin Kurnazlığı Trompet'in Şeytanlığı Üç Güzeller Aile Hayatına Dair Eserler Kızları Nasıl Evlendirmeli? Rehber-i Muamelât-ı Zevciyye Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç İzdivaçta Büyücülük Almanya ve Almanlar ile İlgili Eserler Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur? Almanya Devleti Almanya Tarihi Alman Kadınları Alman Durûb-ı Emsâli Alman Letâifi Japonya ve Japonlar ile İlgili Eserler Japonya ve Japonyalılar Küçük Kitaplardan Japonya - (Edebî Fıkra) Kadınlar Üzerine Yazılan Eserler Hamam ve Melahat İngiliz Kadınları Kadın Esrarı Kadın Saçları

14 Kızlara ve Hanımlara Jimnastik Muharrir Kadınlar Rehnümâ-yı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi Meslekî Eserler Eczacılara Mahsus Muhtıra Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar Gençlere Mahsus Hastalıklardan Ergenlik Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler Gizli Tertipler Gözlerdeki Esrar İdrar Tahlili İspanyol Nezlesi Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar Kuvvet İlaçları Meme Hıfzı's-sıhhası Mide Hastalıkları Muhafaza-i Sıhhat Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyaz Sinir Hastalıkları Tifüs yahut Lekeli Humma Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri Sağlıklı Beslenme ve Yemek Kültürü Üzerine Eserler Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı? Sıhhat Mutfağı Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri Yemek Hıfzı's-sıhhası xii

15 3.9. Seçkiler Binbir Çeşit Gizli Lisân Mükemmel Hazine-i Letâif Musavver Yeni Fennî Eğlenceler Musavver Fennî Eğlenceler Musavver Fennî Eğlenceler Siyasî ve Tarihî İçerikli Eserler Ahrar mı İttihat mı? Şeref Sokağı Esrarı Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi Takvimler Musavver ve Mükemmel Yeni Osmanlı Takvimi Musavver ve Mükemmel Yeni Takvim-i Maârif Musavver Takvim-i Cihan Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi Nevsal-i Nisvan Hanımlara Mahsus Takvim Tılsım, Sihir, Büyü vs. Popüler Kültür Konulu Eserler İlm-i Serâir İskambil Falı Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı? Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima Ahlak ve Tebâyi'-i Beşerin Simadan Keşfi Ulûm-ı Hafiyeden Âyine ile Keşf-i İstikbâl Ulûm-ı Hafiyeden İlm-i Ahvali'l-kadem Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet Sima ve Kıyafet Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi' Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık Ulûm-ı Hafiyeden İlmü'l-bedenin Esrar ve Hafayâsından Aza Seğirmesi Ulûm-ı Hafiyyeden Musavver ve Mükemmel Kıyafetname xiii

16 xiv Ulûm-ı Hafiyeden Yıldızname Süreli Yayınlar Güzel Prenses Âfiyet Hür Çocuk Mâlûmat Mütâlaa Salonu SONUÇ KAYNAKLAR EKLER EK-1: Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Fotografı EK-2: Nevsâl-i Nisvân'ın İlk Sayfası EK-3: Musavver ve Mükemmel Kıyâfetnâme'nin İlk Sayfası EK-4: Âfiyet Dergisinin Kapağı EK-5: Güzel Prenses Saray Entrikaları Roman Tefrikası 3. Formanın Kapağı EK-6: Musavver Takvîm-i Cihân'ın Kapağı EK-7: Musavver Takvîm-i Cihân'dan Bir Sayfa ÖZGEÇMİŞ

17 xv KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. C. Cilt Çev. Çeviren H. Hicri Haz. Hazırlayan(lar) M. Miladi M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra R. Rumi s. Sayfa S. Sayı TDEA Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi vb. Ve başkaları / benzeri vs. Vesair(e) Yay. Yayın(lar)ı YKY Yapı Kredi Yayınları

18

19 1 1. GİRİŞ Türk kültür hayatına önemli hizmetlerde bulunan aydınlarımızı ortaya çıkarmak, onları tanımak ve gelecek nesillere örnek olarak tanıtmak sosyal bilimlerin aslî görevlerindendir. Bu bağlamda çalışma konumuz olarak hakkında çok az bilgi bulunan Avanzâde Mehmet Süleyman ( )'ı seçtik yılları arasında yaşayan Avanzâde Mehmet Süleyman, Meşrutiyet dönemi aydınlarındandır. Dağılmaya yüz tutmuş imparatorlukta gördüğü aksaklıklar üzerine pek çok alanda yazılar kaleme almış ve kendince çözüm yolları bulmaya çalışmıştır. Yaşadığı dönemde pek çok eser vermesine rağmen daha sonra unutulmuş ve üzerinde birkaç makale dışında kapsamlı herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Çalışmamıza başlamadan önce, Avanzâde Mehmet Süleyman hakkında geniş bir araştırma yapmayı, onu Türk kültürü ve edebiyatı açısından inceleyip tanıtmayı düşünmüş ve tezimizde eserlerine dair bir sınırlama getirmemiştik. Kısa süren yaşamına pek çok eser sığdıran yazarın çalışmalarına baktığımızda çok geniş bir konu yelpazesi ile karşılaştık. O, aslen eczacılık eğitimi almış olmasına rağmen eczacılık, tıp, edebiyat, popüler bilim, tarih, askerlik, kültür, polisiye hikâye ve roman gibi pek çok alanda eserler vermiştir. Araştırma ve incelemelerimiz devam ettikçe aslında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın hakkıyla tanıtılabilmesi için edebî tercümelerinin ayrı; sağlık ve eczacılık konularındaki eserlerinin ayrı, edebiyat ile kültür alanındaki eserlerinin ayrı ve hatta süreli yayınlarla ilgili çalışmalarının ayrı birer yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olabilecek kadar geniş bir alana yayıldığını fark ettik. Yazarın hayatı hakkında yeterli bilgiye ulaşamadık. Askerî eczacı olması hasebiyle Genelkurmay başkanlığına dilekçe yazdık ancak tarafımıza onn hakkında herhangi bir bilge belge gönderilmedi. Bu sebeple bu bilgiler ile yazarın kendi eserlerinde hayatı hakkında elde ettiğimiz bilgileri bir araya getirerek hayatı hakkında birtakım yeni bilgileri ortaya çıkarmaya çalıştık. Avanzâde Mehmet Süleyman Kültür ve Edebî Hayatımıza Katkıları isimli bu doktora tez çalışması; yazarın hayatı, sanatı ve eserlerinin incelenmesi, onun kültür ve edebiyat sahasına katkıları, edebiyatımızdaki yeri ve öneminin tespit edilmesi amacını taşır.

20 2 Tez projesinde eserlerini telif ve tercüme olarak tasnif ederek incelemeyi uygun bulmuştuk; ancak çalışmalarımız ilerledikçe bu şekilde bir tasnifle inceleme yapmanın yazarın kültür ve edebiyatımıza olan katkısını ortaya çıkarmada yetersiz kalacağını gördük. Tez projesinde çalışma sırasında yazıların fişlenip konular tespit edildikçe, bu konu ve türlere göre tezin sürekli değişip genişleyecek ve çalışma bittiğinde son şeklini alacağını belirtmiştik. Bu sebeple eserlerin konu başlıklarına göre tasnifinin daha uygun olacağını anladık ve tezimizi buna göre şekillendirdik. Çalışmada öncelikle Avanzâde Mehmet Süleyman'ın hayatı ve eserlerine dair bilgiler araştırılmıştır. Daha sonra katalog taramaları ile eserler tespit edilmiştir. Bunlar tek tek okunup fişlenmiş, bilgisayar ortamına aktarılmış ve ilgili konu başlıkları altında tasnif edilerek değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Eserler, roman ve hikâye başta olmak üzere edebî emetinlerden başlanıp popüler bilim ve kültür eserleri ile süreli yayın faaliyetleri şeklinde tasnif edilmiştir. Buna göre Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif veya tercüme eserleri, şu 13 ana başlık altında tasnif edilmiş; her başlık altında ilgili eserler alfabetik sırayla tek tek incelenip değerlendirilmiştir: 1. Romanlar 2. Hikâyeler 3. Aile Hayatına Dair Eserler 4. Almanya ve Almanlar ile İlgili Eserler 5. Japonya ve Japonlar ile İlgili Eserler 6. Kadınlar Üzerine Yazılan Eserler 7. Meslekî Eserler 8. Sağlıklı Beslenme ve Yemek Kültürü Üzerine Eserler 9. Seçkiler 10. Siyasî ve Tarihî İçerikli Eserler 11. Takvimler 12. Tılsım, Sihir, Büyü vs. Popüler Kültür Konulu Eserler 13. Süreli Yayınlar

21 3 Bu çalışma hem Avanzâde Mehmet Süleyman ve eserlerini tanıtmak hem de edebiyat ve kültür tarihi alanında çalışacaklara malzeme sunmayı hedeflemektedir. Tezimiz, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tanınmasına ve ilerde farklı alanlardaki eserleriyle ilgili yapılacak ayrıntılı araştırma ve incelemelere kaynaklık ederse, amacına ulaşmış olacaktır. Muhakkak ki tezde bazı eksiklikler tespit edilecektir. Tezimizi okuyarak görüş ve katkılarını bizimle paylaşmak lütfunda bulunacaklara şimdiden teşekkür ederiz.

22

23 5 2. AVANZÂDE MEHMET SÜLEYMAN'IN HAYATI 2.1. Hayatı Bu başlık altında Avanzâde Mehmet Süleyman ( )'ın hayatına dair çeşitli kaynaklar ile kendi eserlerinden derlenen bilgiler verilecektir Doğumu ve Çocukluğu Avanzâde Mehmet Süleyman "H. 1287/M. 1871" tarihinde İstanbul'da Beşiktaş'ın Abbasağa Mahallesinde dünyaya gelmiştir (Schick 2015: 8; Bingöl 1992: 61). Mekteb-i Mir'at-i Tıbbiye'de doğum tarihi 1306/1890 olarak gösterilmiştir (Mirat-ı Mekteb-i Tıbbiye 1991: 53). Babası Avanzâde Süleyman Bey, Karahisar eşrafındandır (Schick 2015: 8). Hayatı hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Avanzâde Mehmet Süleyman'ın kaynaklarda Kemal ve Halit isminde iki oğlu olduğu belirtilmektedir (Bingöl 1992: 60). Irvin Cemil Schick, Halit Avan ve eşi Makbule Hanım'ın Haydarpaşa Lisesi'nde öğretmen olarak çalıştığını ifade etmektedir (Schick 2015: 9). Hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek amacıyla Genelkurmay Başkanlığı'na tarafımızdan bir dilekçe yazılmıştır. Ancak Genelkurmay'dan bilgi verilmesi için yazarımızın sicil numarası istenmiş olması sebebiyle herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ayrıca Omanlı arşivleri taranmış ancak yazar hakkında sadece bir belgeye ulaşılmıştır. Belgeden ilgili bahiste söz edilmiştir.

24 Eğitimi Beşiktaş Askerî Rüştiyesi'nde okuma hayatına başlayan Avanzâde Mehmet Süleyman, Darülfünun Tıp Fakültesi Eczacılık bölümünü bitirerek meslek hayatına atılır (Schick 2015: 8; TDEA 1986: 218). Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'den bilimtihan olarak 309/1893 yılında diploma almıştır. (Mir'at-ı Mekteb-i Tıbbiye 1991: 53) Çalışma Hayatı Mirat-ı Mekteb-i Tıbbiye'ye göre mezun olduktan sonra bir yıl Haydar Paşa Hastanesi'nde çalıştıktan sonra Yıldız Hastanesi'ne tayin olunur. 1880'de mezun olarak Haydarpaşa Askerî Tatbikat Mektebi'ne Fransızca ve Fizik derslerine muallim muavini olarak atanır yılında Sabah Gazetesi tahrir heyetinde yer alır (Fennî Eğlenceler 1309: 3). Binbir Çeşit isimli eserinde 1315 ( ) yılında "Yıldız Hastane-i Hümayun'unda mülâzım-ı evvel" olarak görev yaptığı belirtilir (Binbir Çeşit 1315: 2) tarihli Mükemmel Hazine-i Letaif kitabının sonunda da Avanzâde Mehmet Süleyman'ın görevi "Mülazım-ı Evvel" olarak kaydedilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, Rumi 1314 (Hicri , Miladî 1898) yılında yayımlanan Hanımlara Mahsus Takvim'de bir göz hastalığı ve romatizma sebebiyle aylarca yazı yazamadığını, evden dışarı çıkamadığını belirtilir (Hanımara Mahsus Takvim, s. 85). "1902 sonlarına doğru Musavver Terakki gazetesinde Rus-Japon savaşı üzerine yazdığı yazıları Rusya'nın tepkisini çektiği için 1903'te Kudüs'e sürülür." (Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi 2005: 279) İrvin Cemil Schick, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın oğlu Halit Avan'ın verdiği aynı bilgiyi tarihlerdeki tutarsızlık sebebiyle eleştirmiştir (Schick 2015: 11). Ona göre Osmanlı Rus Savaşı ile yazarın sürgün tarihleri arasında ihtilaf söz konusudur. Musavver Osmanlı Gazetesi Güzel Prenses'te Musavver Terakki'de çalışırken bir jurnal sebbiyle Kudüs'e sürüldüğü ifade edilmektedir (Güzel Prenses 1331: 383). Beş yıl Kudüs'te sürgün hayatı yaşayan Avanzâde Mehmet Süleyman, oradan Mısır'a kaçar. Mısır'a kaçışı Güzel Prenses'te 323 senesi evâsıtı" olarak 1 (

25 kaydedilmiştir (Güzel Prenses 1331: 383). İskanbil Falı isimli eserinde Mısır'a kaçtığını ve oradan İstanbul'a geçtiğini şöyle anlatır: "Menfâmdan Mısır'a kaçtım. On dört gün deniz üzerinde kaldıktan sonra kendimi zorla İskenderiye'ye atabildim. Orada yedi sekiz ay kaldıktan sonra Meşrutiyet'in ilanı üzerine Dersaadet'e geldim. Gelirken niyetim kötü idi. Kendi kendime ne diyordum biliyor musunuz? İstanbul'daki bu falcı, İstanbul'dan gideceğimi keşfettiği gibi geleceğimi de haber verdi. Mutlak öleceğimi de bilir. Gider gitmez yakasına sarılırım. Üç senedir ki ne bu falcıyı görebildim ne de yakasına sarıldım! Çünkü vaktim olmadı Şunu söylemeyi unuttum ki menfâmda üç değil, beş buçuk sene kaldım." (İskanbil Falı : 5). II. Meşrutiyet'in ilanından sonra (bâde'l-inkılap) İstanbul'a döner. İstanbul'da Sıhhiye-i Askeriye Tercüme ve İstatistik kısmında memur olarak görev yapar. Eczacı müfettişliği ve Cerîde-i Tıbbiye-i Askeriye muharrirliği gibi görevlerde bulunur. (Mirat-ı Mekteb-i Tıbbiye 1991: 53-54). Eczacılara Mahsus Muhtıra'nın kapağında "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Ecza Müfettişlerinden ve Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharriri" olarak tanıtılırken önsözde "Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi Üçüncü Şubesi Üçüncü Eczacı Fen Kısmına Memur Ecza Müfettişlerinden ve Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharrirlerinden Kol Ağası" görevinde olduğu bilgisi yer alır. Önsözün tarihi "3 Temmuz 1327" olarak kayıtlıdır (Eczacılara Mahsus Muhtıra 1329: 2). 5 Şubat 1329 tarihli Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki bir belgeye göre kıdemli yüzbaşı Avanzâde Mehmet Süleyman bir derece terfi etmiştir. 2 Gizli Tertipler'de Ağustos 1329 tarihinde "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Fen Kısmına memur Ecza Müfettişi ve Resmî Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharriri" imzasıyla karşımıza çıkar (Gizli Tertipler 1331: 4). İlm-i Kehanet isimli eseri yayınladığı 1 Eylül 1329 tarihinde "Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye"nin muharrirliğini yapmaktadır (İlm-i Kehanet 1331: 5). 7 2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO 4260/

26 8 İdrar Tahlili isimli eserden öğrendiğimize göre 1330 tarihinde "Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesinde Ecza Müfettişi"dir (İdrar Tahlili 1330: ön kapak a). Mide Hastalıkları isimli eserin kapağında "Muavin-i Tabib" görevinde bulunduğu görülmektedir (Mide Hastalıkları 1335: ön kapak a). Kızlara ve Hanımlara Jimnastik isimli eserin kapağında ve içerisinde basım tarihi ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu eserin kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Fen Komisyonuna Memur Resmî "Cerîde-i Tıbbiye-i Askeriye" Muharriri Binbaşı" olarak görevli bulunduğu bilgisi kayıtlıdır. (Kızlara ve Hanımlara Jimnastik : ön kapak a). Musavver Osmanlı Aile Gazetesi, Güzel Prenses'in Numara: 50, 7 Eylül 1329 tarihli nüshasında İsmail Halid Bey'in kaleme aldığı "Tercüme-i Hâlinden Bir Nebze" adlı yazıda Avanzâde Mehmet Süleyman hakkında bilgi yer alır 4 : "Elliyi mütecâviz âsârı vardır. Sefiller, Monte Cristo, 113 Numaralı Hâne, Omnibus Cinayeti, Şeytan Mağaraları, Lord Hop, Rocambole, İstanbul Esrarı gibi meşhur ve müteaddit romanlardan başka sıhhî ve fennî birçok âsâr-ı makbule ve nâfi'a vücuda getirmiştir. Yirmi beş seneyi mütecâviz zamandan beri bilâ-fasıla hayat-ı matbuat-ı Osmaniye'de bulunarak neşr-i âsâra çalışmakta olup hemen bütün cerâid-i yevmiye ve muvakkite heyet-i tahrîriyelerinde bulunarak neşr-i makalât eylemiştir evâhirinde Terakki nâmındaki haftalık gazeteyi sahibi ıslah için Süleyman Bey'e vermiş ve o da dört beş nüsha henüz çıkarmış idi ki gazetenin muharrir-i sâbıkı ile bedbaht sahibinin müştereken verdikleri jurnal üzerine Kudüs'e nefy ve tagrîb edilmiş ve orada altı sene kalmıştır. Hidemât-ı kalemiyede bulunmak üzere Kıbrıs'tan ve Mısır'dan davet edilmiş ise de teminat-ı kaviyye alamaması üzerine gidememiş ve nihayet 323 senesi evâsıtında menfâsından Mısır'a firar etmiştir. Bir sene kadar Mısır'da kaldıktan hürriyetten sonra Dersaadet'e gelmiş ve tekrar vatanına kalemen ve bedenen ibrâz-ı hizmet etmeye başlamıştır. Mebusluk tekâlifini kabul etmeyerek kalemen hizmeti tercih etmiştir. Daire-i sıhhiye-i askeriyede fen komisyonuna memur olup etibbâ-ya mahsus resmî "Cerîde-i Tıbbiye-i Askeriye" yi tahrir ve idare eylemekte bulunan mir mumilehy binbaşı rütbesini ve üçüncü Osmanî ile dördüncü Mecidî, gümüş imtiyaz, gümüş liyakat, sanayi'-i nefîse, Hicaz ve Yunan madalyalarını hâizdir." (Güzel Prenses 1331: 383). 3 Tanzimattan Günümüze Edebiyatçılar Ansiklopedisi'nde Kızlara ve Hanımlara Jimnastik'in 1914 yılında basıldığı bilgisi yer almaktadır. haziran09/ yazar_ isimleri_biyografiler.html ( ) 4 Aynı tercüme-i hâl Âfiyet Gazetesi'nde de verilmiştir (Âfiyet Gazetesi, Nüsha-i Fevkalâde, Sayı yok, s. 13).

27 Yazarın eserlerinden hareketle hayatı hakkında tespit edebildiğimiz bilgiler bunlardan ibaret olup onun hayatının bilinmeyen yönlerine ışık tutmuştur Ölümü Halil Bingöl, 51 yaşında öldüğünü ve mezarının Karacaahmet'te olduğunu ifade eder (Bingöl 1992: 62). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nde ölüm yeri İstanbul ve tarih 1922 olarak kayıtlıdır (TDEA: s. 218). İrvin Cemil Schick yazarın aile kabrinin fotoğrafını yayınlar (Schick 2015: 27).

28

29 11 3. POPÜLER BİLİMDEN SANATA YAZI FAALİYETLERİ Avanzâde Mehmet Süleyman, telif ve tercüme 135 eser yayımlamıştır. Öncelikle aşağıda bu eserlerin toplu listesi verilecektir. Bütün eserler ilgili konu başlığı aktında tasnif edilerek değerlendirilecektir. Eserlerden 130 tanesi müstakil olarak kaleme alınmıştır. Üç tanesi müşterektir. Müşterek eserlerden iki tanesi roman, bir tanesi resimli gazetedir. Ayrıca yazarın çeşitli gazete ve dergilerde yayınladığı ve daha sonra neredeyse çoğunu kitaplaştırdığı süreli yayınlardaki eserleri de dikkat çeker. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın kaynaklarda verilen ancak bizim araştırmalarımızada tespit edemediğimiz ve bazılarını da elde edemediğimiz 10 adet eserden söz edilmektedir. Bu eserler şunlardır: Cesur Seyyahlar, Çocuklara Mahsus Hikâye Cüzdanı, Hafif Mizaç, İstanbul Esrarı 5, Karmen, Aleksandre Salkırık, Siyah Peçeli Kadın, Köylü ve Şair, Çocuklara Mahsus Gazete, Maskeli Kadın. Bu eserlerden Avanzâde Mehmet Süleyman'a ait gösterilen Maskeli Kadın, aslında Orhan Mithat'ın tercümesidir. Ayrıca Monte Cristo'nun Oğlu ve İsti'ade-i Sıhhat isimli bir eserler de Avanzâde Mehmet Süleyman'a atfedilse de adı geçen eserlerin ona ait olmadığı tespit edilmiştir. 6 Bunlardan başka yazarın eserlerinde yazmayı tasarladığı, okuyucuya müjde olarak paylaştığı birtakım kitap isimleri de göze çarpmaktadır. Yazılması tasarlanan, müjdelenen eserler maalesef kuvveden fiile çıkarılamamıştır. Örneğin İhtiyarlamak Sanatı adıyla eser yayınlayacağını müjdelemiş ancak elimizde böyle bir kitap mevcut değildir (Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar 1330: 178). İzdivaç Dertleri, Eczacılara Mahsus Muhtıraya Zeyl, Fuhuş ve Esbâb-ı Fuhuş yazarın yazmayı tasarladığı eserler olarak kaydedilir. Ayrıca Omnibüs Cinayeti isimli eserin arka kapağında yazarın yedi adet eseri sıralanır. Bunlardan Meşhur Hırsızlar yahut Esrarengiz 5 Paul de Regla, İstanbul Esrarı, Çev. İsmail Halid, İstanbul, Tevhid-i Enasır Matbaası, Jules Lermina, Monte Cristo'nun Oğlu, Çev. Yusuf Ragıp (Özgürel), İstanbul, Şems Matbaası, 1331; Yusuf Ragıp, İsti'ade-i Sıhhat, İstanbul, Matbaa-i Ahmet İhsan, 1320.

30 12 Mahfaza, Gizli Cinayet, Siyah Elbiseler, Köylü ve Şair, İyi Yemekler ve Fena Gıdalar isimli eserlerine de kaynaklarda tesadüf edilememiştir. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'ndeki (kataloglarda yer almayan) Avanzâde Mehmet Süleyman adına kayıtlı İkizler (Albert Delpit) roman tercümesi Mustafa Refik'e aittir (Mustafa Refik, İkizler, İstanbul 1314). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserlerinin listesi, alfabetik sırayla şöyledir: 113 Numaralı Hane, 1. Cilt (İskender Efendi ile) (1317) 113 Numaralı Hane, 2. Cilt (Mütercim) (1318) 113 Numaralı Hane, 3. Cilt (Mütercim) (1318) Adem-i İktidarın İlacı (1336) Âfiyet Gazetesi (1331) Ahrar mı İttihat mı? (1327) Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü (1335) Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü (1335) Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü (1335) Aile Eczanesi [Alman Usulü] (1335) Âlicenap Bir Kız (1315) Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye (1335) Alman Durûb-ı Emsâli (1335) Alman Kadınları (1330) Alman Kadınları (1335) Alman Letâifi (1335) Alman Muharrireleri (1335) Alman Terbiyesi Alman Terbiyesiyle Çocuk Yetiştirmek (1335) Alman Usu lü Tütün İçmek (1335) Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri (1335) Alman Usulüyle Çocuk Yetiştirmek (1335) Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur? (1335) Almanya Devleti (1335) Almanya Tarihi (1335) Atalanta yahut Altın Gölü (Bert Wafet'ten tercüme) (1330) Baha ile Şefika (1336) Bayram Gecesi (1315)

31 Bel Soğukluğu (1326) Binbir Çeşit (1315) Bir Aktristin Âkıbeti (1335) Çalgıcı Kız (1336/1920) Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı (Mütercim) (1333) Dilenci Çalgıcı Kız (1336) Doktorun Esrarı (1335/1919/1338) Eczacılara Mahsus Muhtıra (1329) Eski İnsanlar ve Keşf-i İstikbal Aile Arasında Vesait-i Muhtelife İle Tefeülde ve Keşf-i İstikbalde Bulunmak İçin Vesait-i Süheyleden Bâhistir (1335) Froe Adalarında Deniz Kızı (1314) Gençlere Mahsus Hastalıklardan Ergenlik (1336) Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler (1326) Gizli Çekme(ce) (1335) Gizli Lisân (1330) Gizli Oda (1316) Gizli Tertipler (1331) Gözlerdeki Esrar (1335) Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları (Mütercim) (1335) Güzel Prenses Musavver Osmanlı Gazetesi (1331) Güzel Prenses Saray Entrikaları (Sisak Ferit ile) (1331) Hamam ve Melahat (1335) Hür Çocuk (1336) İdrar Tahlili (1330) İki Dost Deli mi Akıllı mı? (1335) İki Hemşire (1335) İki Kızın Sevdalısı (Tarihsiz) İki Rakip (1335) İlm-i Serâir (1324) İngiliz Kadınları (1336/1918) İskambil Falı (1326/iç kapak 1327) İspanyol Nezlesi (1336) İzdivaçta Büyücülük (1336) Japonya Edebî Fıkra (1312) Japonya ve Japonyalılar (1320) 13

32 14 Kadın Esrarı (1330) Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyaz (1335) Kadın Saçları (1335) Kanlı İntikam (Tarihsiz) Katil Kadın Yahut Müthiş Bir Cinayet (1335/1338) Kızlara ve Hanımlara Jimnastik (Tarihsiz) Kızları Nasıl Evlendirmeli? (1330) Kuvvet İlaçları (1335) Lord Hop (Monte Cristo Zeyli) (Jules de Gastyne'den tercüme) (1327) Mâlumat (1336) Masum Kız Esrarengiz Paket (1333) Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal (1335/1338) Meme Hıfzı's-sıhhası (1921) Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı? (1330) Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar (1332) Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar (1330) Mide Hastalıkları (1335) Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas (1335/1337) Monte Cristo, 6 Cilt (Alexandre Dumas'tan tercüme) (1327) Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname (1329) Muhafaza-i Sıhhat (1310) Muharrir Kadınlar (1311) Muhbir-i Terakkıyat-ı Fenniyye ve Medeniyye Musavver Takvim-i Cihan, 3. Sene (1311/1312) Musavver Fenni Eğlenceler, Birinci Kısım (Mütercim) (1309) Musavver Fenni Eğlenceler, İkinci Kısım (Mütercim) (1310) Musavver Fenni Eğlenceler, Üçüncü Kısım (Mütercim) (1312) Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima (1335) Musavver ve Mükemmel Yeni Osmanlı Takvimi 1. Sene (1309/1310) Musavver ve Mükemmel Yeni Takvim-i Maarif 2. Sene (1310/1311) Mükemmel Hazine-i Letâif (1316) Mütâlaa Salonu (1315) Nevsâl-i Nisvân (1315) Omnibüs Cinayeti (Fourtinier de Bovagobiet'ten tercüme) (1318)

33 Ormanda Bir Kadın Cesedi (1338/1919/1335) Oyuncu Kızı (Tarihsiz) Polislerin Katili (1335) Recep'in Nişanlısı (1315) Rehber-i Muamelât-ı Zevciye (1330) Rehnümâ-yı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi (1311) Rocambole (Mütercim) (1328) Sefiller 1, (Victor Hugo'dan tercüme) (1325) Sefiller 2, (Victor Hugo'dan tercüme) (1327) Sefiller 3, (Victor Hugo'dan tercüme) (1328) Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri (1335) Sevdalı Kız ve Polis Hafiyesi Bernard (1335/iç kapak 1333) Sıhhat Mutfağı (1917) Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı? (1335) Sinir Hastalıkları (1335) Şeref Sokağı Esrarı (1328) Şeytan Mağaraları, 5 Cilt (Ponson du Terrail'den tercüme) (1315) Şeytankaya Cinayeti (Tarihsiz) Şüpheli Kadın (1335) Tasvir (1316) Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi, Beşinci Sene (1314/1316) Teyzenin Kurnazlığı (1315) Tifüs yahut Lekeli Humma (1336) Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi (Tarihsiz) Ulûm-ı Hafiyeden Âyine ile Keşf-i İstikbâl (1330) Ulûm-ı Hafiyeden İlm-i Ahvali'l-kadem (1331) Ulûm-ı Hafiyeden İlmü'l-bedenin Esrar ve Hafayâsından Aza Seğirmesi (1331) Ulûm-ı Hafiyeden Yıldızname (1330) Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık (1331) Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet (1336) Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet Sima ve Kıyafet Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi' (1336) Ulûm-ı Hafiyyeden Musavver ve Mükemmel Kıyafetname (1330) Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri (1335) 15

34 16 Üç Güzeller (1315) Yankesiciler Muallimi (1338/1919/1335) Yemek Hıfzı's-sıhhası (1335) Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç (1338) Yeşil Maske (1335) Zehirli İlaç (1335) Zehirli Yüzük (1335) Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları (1331) Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif veya tercüme olarak kaleme aldığı bu eserler, genel olarak edebiyat, popüler bilim ve kültür ile süreli yayın faaliyetlerinden oluşmaktadır. Bu eserler aşağıda 13 ana başlık altında ele alınmıştır. Her ana başlık altındaki ilgili eserler alfabetik sırayla tek tek incelenip değerlendirilmiştir. Bu başlıkların sırası şöyledir: 1. Romanlar 2. Hikâyeler 3. Aile Hayatına Dair Eserler 4. Almanya ve Almanlar ile İlgili Eserler 5. Japonya ve Japonlar ile İlgili Eserler 6. Kadınlar Üzerine Yazılan Eserler 7. Meslekî Eserler 8. Sağlıklı Beslenme ve Yemek Kültürü Üzerine Eserler 9. Seçkiler 10. Siyasî ve Tarihî İçerikli Eserler 11. Takvimler 12. Tılsım, Sihir, Büyü vs. Popüler Kültür Konulu Eserler 13. Süreli Yayınlar

35 Romanlar Avanzâde Mehmet Süleyman'ın roman olarak 19 adet eseri mevcuttur. Bunlardan 9 tanesi cinayet ve macera romanları, 7 tanesi erdem, sadakat/sizlik, ihanet romanları ve üç tanesi ise aşk ve fedakârlık romanları adları altında tematik açıdan tasnif edilerek incelenmiştir. Romanların bir kısmı telif bir kısmı ise tercümedir. Eserlerin kapaklarından verilen bilgilere göre büyük çoğunluğunun tercüme olduğunu söylemek mümkündür. Ancak yazarın bu eserleri birebir tercüme ettiğini söylemek zordur ve tercüme olarak gösterilen bazı eserlerin de telif olma olasılığı çok yüksektir. Nitekim bu eserlerde yazarın kendi kültürüne has ifadeler kullandığı görülmektedir. Farklı din ve milliyetteki insan ve konunun seçimi de toplumun tepkisini çekmemek gayesiyle açıklanabilir. Eserlerden bir kısmı tefrika olarak yayınlanmış bir kısmı ise kitap şeklinde okuyucu ile buluşur. Tefrika olanların hacimce büyük olduğu görülmektedir. Bunlar okuyucunun tavrına göre hacim olarak uzamış ya da kısalmıştır. Hatta roman kurgusu okuyucudan gelen tepkiler doğrultusunda değiştirilmiş bile olabilir. Yazar, okuyucunun rağbet ettiği eserlerin benzerlerini hemen arkasından yayınlamış ve bu eserlere "nazire, zeyl" yaparak yeni eserler vücuda getirmiştir. Romanlardan çoğu tercüme olarak verilse de eserdeki birtakım ifadeler bunların telif olabileceği kanısını güçlendirmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus da müşterek roman vücuda getirilmesidir. Nitekim Güzel Prenses Saray Entrikaları ile Atalanta yahut Altın Gölü romanları Sisak Ferit, 113 Numaralı Hane romanının ilk cildi ise İskender Efendi ile birlikte tercüme edilir. Eserlerde genellikle zaman ve mekân yüzeysel kalırken olay öne çıkar. Birbirinin devamı niteliğinde yayınlanan eserlerdeki karakterlerin benzerliğinden söz etmek mümkündür. Romanlardaki kahramanlar iyi ve kötü özelliklere sahip olanlar şeklinde ikiye ayrılır. Yazar iyi şahısları eserin sonunda ödüllendirirken kötüleri cezalandırır. Roman karakterleri ruhî ve psikolojik yönleriyle işlenmez, daha çok fiziksel özellikler ile tanıtılır. Sadece Vera ve Anna gibi bir iki karakterin iç hesaplaşmaları verilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın roman yayınlamaktaki amacı okuyucunun anlatılan olayları örnek alması ve ondan ders çıkarmasını sağlamaktır. Romanların gerçek hayattan alındığına dair kapakta verilen ibareler de okuyucunun gerçek hayatta görebileceği bu

36 18 olaylardan ders çıkarması içindir. Yazarın nasihat-vâri üslubu ile atasözü, deyim, veciz söz ve kalıp ifadeleri bu bağlamda değerlendirilmelidir. Romanlardaki dil ve üslup konusunda üzerinde durulması gereken nokta, yazarın Ahmet Mithat-vâri bir üslubu benimsemesidir. Avanzâde Mehmet Süleyman da eserlerinde okuyucu ile sohbet eder gibidir, aralara girerek okuyucuya birtakım bilgiler verir, olayın akışına müdahale eder. Ayrıca tercüme eserlerin akışına müdahalesi ile tercümelerin daha çok adaptasyona kayması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Yazar benimsediği nasihat edici üslup nedeniyle eserde pek çok atasözü, deyim vs. kullanır. Romanlarda olayları çoğunlukla hâkim bakış açısıyla bazen de birinci şahıs üzerinden verir. Roman karakterlerinin iyiler ve kötüler olarak ayrılır ve iyiler sonunda kazanır. Bazen hata yapan ya da kendi insanî arzularının kurbanı olarak başkalarına zarar veren ancak sonunda pişman olanların bulunduğu da dikkat çeker. Kötüler romanın sonunda cezalandırılır. İyilerin başlarından türlü maceralar geçer, çeşitli meşakkatlere katlanan bu kişiler romanın sonunda sabır ve metanetlerinin ödülünü kazanırlar. Yazarın tercüme romanlarından en dikkat çekici olanları şüphesiz Monte Cristo, Lord Hop ve Sefiller'dir. Alexsandre Dumas'dan tercüme edilen Monte Cristo önsözünde sansürün eleştirisi dikkati çeker. Burada sansür sebebiyle isimleri değiştirilen ya da eserin bir kısmının çıkarıldığı Şeytan Mağaraları, 113 Numaralı Hane ve Omnibüs Cinayeti isimli romanlardan bahsedilir. Önsözden 1 Kânun-ı Evvel 1325 tarihinde yazıldığı ve kapaktan iki yıl sonra basıldığını öğrenilir. Eserin aslındaki fotoğraflarla süslendiği bilgisi de okuyucu ile paylaşılır. Lord Hop Monte Cristo'nun zeylidir. Önsözde Monte Cristo'nun Teodor Kasap tarafından yapılan ilk baskısının eleştirisi dikkat çeker. Eksik ve hatalı olması, kâğıt kalitesi, harf eksikliği ve resimsiz basılması gibi çeşitli noktalarda bu ilk tercüme tenkit edilir. Yazar Lord Hop'un resimli nüshasının temin edilememesi ve eldeki nüshanın resimsiz olması sebebiyle resimsiz olarak tercüme edileceğini söylese de -resimli nüshasını tercüme esnasında temin etmiş olmalı ki- romanın resimli olarak basıldığı görülmektedir. Eser, önsözde Monte Cristo'nun Esrarı olarak da isimlendirilmiştir. Kapakta Jules Gastyne ismi yer alsa da eser kaynaklarda Jules Hyppolyte Lermin'e ait gösterilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman, Victor Hügo'nun meşhur Sefiller isimli romanını da tercüme eder. 1911'de ilk cildini 1912'de ise ikinci cildini yayınlar. Sefiller ilk olarak Şemsettin Sami tarafından 1879 yılında tercüme edilmiştir. Yazar önsözde Şemsettin Sami'nin tercümesindeki -

37 19 yazarın yaşı, istibdat ve eksik tercüme gibi- sıkıntılardan söz eder. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Sefiller tercümesi Erol Kılınç tarafından kısmen sadeleştirilerek Ötüken Yayınları arasında 2013 yılında basılır. Atalanta yahut Altın Gölü, Sisak Ferit ile müşterek olarak tercüme edilmiş ve fotoğraflarla süslenmiştir. Önsözde romanın Avrupa ve Amerika'da adeta yağma edilircesine satıldığı ifade edilir. Muallim Dood, karakterinin sun'i insan ve hayvan üretebilmesi, denizaltı, zaman makinesi, cep telefonu, görünmez olma, yeni bir maden keşfi ve suyun dördüncü hâli gibi icatlarının dikkati çektiği eser; bu yönüyle fennî roman olarak değerlendirilebilir. Tefrika olarak yayınlanan romanda dikkat çeken husus kahraman ve çevresindekilerin sürekli olarak birtakım şeylerle mücadelesi ve başlarından geçen ilginç maceralarıdır. Eserin kahramanı olan Atalanta Yunan mitolojisindeki Arcadialı İasus'un kızı Atalanta ile benzerlik göstermektedir. Atalanta isimli mitolojik varlık ile roman kahramanının kaderleri de birbiriyle örtüşmektedir. Romanda dikkati çeken bir diğer husus da Mösyö Levi Kohen üzerinden Yahudiler ve Siyonist faaliyetleri hakkında bilgi verilmesidir. Burada Siyonizmin ne olduğu, amaçları ve faaliyetleri hakkında verilen bilgiler dikkati çekmektedir (s.117). Romanda spiritüalizm tecrübelerine de yer verildiği görülür. Litlo, Arno üzerinde ispritizma denemesinde bulunur (s. 146). Yazarın diğer eserlerinde de aynı şekilde hipnoz denemeleri de karşımıza çıkar. Eserde İstanbul'un mekân olarak kullanılarak S. Abdülhamit dönemine yönelik eleştirinin kurguya yerleştirilmesi de dikkat çeker (s. 878). Eserin sonunda tasavvufî bir boyuta kayan olay örgüsünde Atalanta'nın yaşadığı tüm meşakkatlerden sonra sufizme kaydığı söylenebilir (s ). Kanlı İntikam isimli romanda arkadaşı tarafından polise ispiyonlanan ve sevdiği kadını elinden alan arkadaşından kahramanın intikam almak için yaptıkları anlatılır. Romanda dikkat çeken nokta eserin tercümesinden kaynaklanan sıkıntılardır. Masum Kız Esrarengiz Paket'te yoğun bir çaba sonucu bir cinayetin çözümüyle birbirini seven iki gencin yollarının ayrılması söz konusudur. Rocambole'ün 23 Ağustos 326 tarihli önsözünde yazar; eserin ilk defa Türkçeye çevrildiğini ifade eder. Rocambole'de iki üvey kardeşin iyilik ve kötülük noktasında birbirlerine karşı mücadelesi; Andrea isimli kardeşin bir mirasa konmak üzere yasa dışı faaliyette bulunan bir çete

38 20 kurarak bunlarla birlikte hareket etmesi ve Arman'ın bu planı fark ederek Andrea'nın planını ortaya çıkarması söz konusudur. Rocambole'de dikkat çeken bir diğer husus ise Napolyon döneminde yaşanan Fransa-Rusya Savaşı'nın da eserin kurgusundan takip edilmesidir. Öyle ki dipnot olarak bu savaş hakkında okuyucuya bilgi dahi verildiği görülür. Şeytan Mağaraları, Panson du Terrail'den tercüme edilmiş olup önsözden öğrendiğimize göre eser gerçek hayattan alınmış bir olay üzerine kurulmuş ve altı dile tercüme edilmiştir. Yazarın gerçek hayattan alınan tarihî gerçeklikten kast ettiği romanın kurgusuna yerleştirilen Frauen Muhasarası olmalıdır. Şeytan Mağaraları romanı, Kırmızı Adamların Yemini adıyla tercüme edilmiş olsa da Maarif Nezareti tarafından Şeytan Mağaraları ismiyle içerisinde geçen kırmızı adam ibareleri sarı adamlara dönüştürülmüş ve beş bin nüsha olarak yapılan basılan eser hemen tükenmiştir (Monte Cristo 1327: 3-4). Eserde dönemin zihniyetini yansıtması açısından asil olma ve asaletin getirdiği birtakım unsurlar dikkat çekmektedir. Şeytan Mağaraları isimli romanda aynı kıza âşık olan ve çekilen kuraya sadakatle yemin eden dört askeri ve bunlardan bir tanesinin bu kız ile gizlice evlenmesiyle dört arkadaş arasında geçen mücadele anlatılır. Omnibüs Cinayeti, Şeytan Mağaraları romanının zeylidir. Omnibüs Cinayeti Şeytan Mağaraları romanının o dönem için gördüğü rağbet neticesinde ona zeyl olarak oluşturulmuştur. Romanda Mösyö Blanclen isimli karakterin Şeytan Mağaraları romanındaki Morewiet olduğu ve diğer romanın sonunda İtalya'ya kaçtığını öğrendiğimiz Morewiet'ın burada tekrar Paris'e dönerek isim değiştirmiş ve yasadışı işlere bulaşmış olduğu görülür. Omnibüs Cinayeti'nde omnibüs yolculuğu esnasında öldürülen bir genç kız cinayetinin çözülmesi söz konusudur. Romanda Mösyö Polet, ressam Phreneos ile evlenmesini arzu ettiği kızının kardeşinin de mirasına sahip olması için erkek kardeşinin kızını öldürtmesi, ancak kardeşinin diğer bir kızının olduğunun ortaya çıkarak cinayete tanık olan ressamın cinayeti çözmek için uğraşması ve sonunda cinayetin ortaya çıkarılması anlatılır. Romanın sonunda ressamın Mösyö Polet'nin kızı ile değil kendisine modellik eden Pia -öldürülen kızın kız kardeşi- ile evlendiği görülür. Romanda asillerin evlenirken kızlarının çeyiz getirmesi geleneğinin dönemin zihniyetini yansıttığı görülmektedir. Kapağından Tarik Gazetesi'nde tefrika edildiğini öğrendiğimiz Şeytankaya Cinayeti, Güzel Prenses Musavver Osmanlı dergisinde ise sayılar- Yeşil Ada Faciası adıyla kısmen tefrika edilir. Romanda bir adada evlilik dışı yaşanan bir ilişki sebebiyle yaşanan cinayetin bu ilişkiyi ifşa etmeden çözülmesi ve bu olaylar sırasında cinayeti araştırmaya giden Orlac isimli kahraman ile Azina isimli adada yaşayan genç kızın birbirine âşık olmaları anlatılır.

39 Numaralı Hane isimli eser üç cilt olup ilk cildi İskender Efendi ile Avanzâde Mehmet Süleyman müşterek, ikinci ve üçüncü ciltleri sadece Avanzâde Mehmet Süleyman tercüme etmişlerdir. İlk cilt 1337, iki ve üçüncü ciltler 1338 tarihinde basılır. Yazar eserin önsözünde Şeytan Mağaraları isimli esere olan rağbetin bu eseri tercümeye cesaret verdiğini ifade eder. Okuyucuların uzun kış gecelerinde hoş vakit geçirmelerini sağlamak da yazarın önsözde belirttiği amaçlardandır. Önsözde iki hususa da dikkat çeker. Bunlardan birisi tercüme eser seçimindeki güçlük, diğeri ise tercüme ederken benimsenen dil anlayışıdır. Monte Cristo önsözünden öğrendiğimize göre; romanının asıl isimi Lancer'in Esrarı'dır. İsmi 113 Numaralı Hane olarak değiştirilen romanın bazı bölümleri de sansür tarafından çıkarılmıştır (Monte Cristo 1327: 4). Roman Piyer Lancer isimli aile sevgisinden yoksun olarak büyütülen bir çocuğun bu yoksunluğunu cinayet, hırsızlık gibi birtakım suçlarla örtmeye çalışması üzerine kuruludur. Romanın ilk cildinde Lancer'in suç bataklığına itilmesinin sebepleri irdelenirken ikinci ciltte kumar tutkusunun insanı felakete sürükleyeceği mesajı dikkati çeker. Son bölüm bir suçlunun sonunda yakalanarak hak ettiği cezayı göreceği fikri üzerine oturtulmuştur. Romanda dikkati çeken önemli noktalardan birisi çocuk eğitimi ve ailenin çocuk üzerindeki etkisidir. Yazar ailelerin çocukları ile iletişim içinde olmaları gerektiği, onların eğitiminde sert bir tutum takınmanın yanlışlığı ve onları sevginden mahrum büyütmemek fikri üzerinde yoğunlaşır. Tüm bu fikirlerin romanın başında işlenen bir cinayetin çözüme kavuşturulması sürecinde okuyucuya verildiği görülür. Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencamı isimli roman, Güzel Prenses romanının gördüğü rağbet üzerine kaleme alınmıştır/tercüme edilmiştir. Kapakta Avanzâde Mehmet Süleyman'ın hem yazar hem de mütercim olarak kaydedilmesi eserin telif olma olasılığını artırmaktadır. Bu roman da Güzel Prenses gibi 10. sayıdan itibaren 50. sayıya kadar dergi formatıyla yayınlanmıştır. Önsözden eserin aile hayatı ile toplumsal hayatı yönlendirmek gibi bir gayesi olduğu ve olayların gerçek hayattan alındığı öğrenilir. Romanda anne-babasının rıza ve haberi olmadan âşık olduğu adama kaçan genç bir kızın başından geçen olaylar anlatılır. Ailesinin rızası olmadan kendisine denk olmayan biriyle evlendiği için türlü belalarla mücadele eden genç kız, hayatı boyunca erdem ve iffetini koruması sebebiyle romanın sonunda mutluluğa ulaşır. Yazarın bu eserde ecnebi karakterler üzerinden Müslüman toplumda yaşayan bireylerin başından geçmeyecek pek çok macera anlattığı ve böylece okuyucuya bir ders vermek gayesi güttüğü söylenebilir. Gizli Oda, yazarın A. Blonar'dan tercüme ve Tarik Gazetesi'nde tefrika ettiği eseridir. Romanda ana karakterin kendisine kötülük yapan ve tüm hayatını alt üst eden yakın dostunu - birbirlerine âşık olan çocuklarının mutlulukları için- cezalandırması anlatılır. Eski dostunun ölümüne sebep olan kahramanın da romanın sonunda yıldırım çarpmasıyla ölmesi tesadüf değildir.

40 22 Yazar bu romanla cezalanın yasal çerçevede gerçekleşmesi gerektiği mesajını okuyucuya vermek ister. Güzel Prenses Saray Entrikaları isimli roman Avanzâde Mehmet Süleyman ile Sisak Ferit'in müşterek eserlerindendir. Roman tefrika edilirken iç kapaklarda okuyucuyu aydınlatmak maksadıyla popüler bilim, sağlık, sıhhat, ev idaresi vs. gibi çeşitli alanlarla ilgili bilgilere yer verilir. Bu baskı şekli okuyucu arasında o kadar çok rağbet görür ki roman dergi formatına dönüşür ve 150 sayı yayınlanır. 52. sayının ön kapağında derginin tirajı olarak verilir. Bu rakam o dönem için yüksek bir rakam olmalı ki bu durumdan övgüyle söz edilmektedir. Güzel Prenses Saray Entrikaları, kahramanın verdiği sözü tutmak uğruna katlandığı fedakârlıklar üzerine kurulan merak ve heyecanın kurguya başarılı bir şekilde yerleştirildiği bir romandır. Ayrıca romanda namus kavramının sorgulandığı, erdem ve ahlak sahibi olmanın ne kadar önemli olduğu mesajı da dikkat çeker. Eserde kahramanın başından geçen olağanüstülükler geleneksel anlatılarımızı anımsatmakta ve yazarın diğer eserlerinde karşılaşmadığımız mekân tasvirleri görülür. Bu durum eserin müşterek olmasıyla açıklanabilir. Romanda yazıldığı dönemin izleri olarak kraliyet sistemi, din- adalet-namus anlayışı, kumar ve sakıncaları, Avrupa'daki taassup, sınır geçişlerinde yaşananlar vs. işlenmiştir. Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları, Âfiyet dergisinin ilavesi olarak verilmiş olup eserin kapağında yazar mütercim olarak kayıtlıdır. Romanın sonu yarım bırakılmış hissi uyandırmaktadır. Dergi ilavesi olması sebebiyle derginin yayın hayatından çekilmesi ile bağlantı kurulabilir. Eserde başından türlü macera ve felaket geçen kahramanın her şeye rağmen aşkına sadık kalması ve iffetini koruması tema olarak işlenmiştir. Froe Adalarında Deniz Kızı isimli eserin dış kapağında yazar mütercim olarak kaydedilse de iç kapağında muharrir olarak verilmiştir. Eserin kurgusu, İzlanda ve çevresi hakkında verilen bilgilerin yazarın kıyafetnamesindeki bilgilerle örtüşmesi telif olma ihtimalini artırsa da yazarın önsözde tercümeyi kısa kesmek zorunda kaldığını söylemesi bu durumun muğlak kalmasına sebep olmuştur. Eserde çocukları olmayan bir ailenin bir deniz fırtınası sonunda buldukları bebeği evlat edinip yetiştirmeleri, büyüyen kızın gerçek ailesini bulması, sevdiği insanla evlenmesi ve her iki ailesini de mutlu etmeye çalışması anlatılır. Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları isimli eser yazarın tasarladığı Osmanlı ailesinin hep bir arada okuyabileceği bir seridir. Bu seriye "aile romanları" serisi ismi verildiği ifade edilen önsözde "aile romanları" kavramının bir ilk olması üzerinde durulur ve serinin birinci kitabı olarak Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları'nın basıldığı ifade edilir. Önsözden yazarın roman anlayışı hakkında da bilgi sahibi olmaktayız. Nitekim kendisi safsata dolu romanlar yerine okuyucularından hakikî ve ibret-âmiz olanları tercih etmelerini ister. Eserde moda ve eğlenceye

41 23 düşkün bir eşin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla işsiz kalan aile reisinin kalpazanlık yapması, yakalanıp cezasını çektikten sonra yaptıklarından pişmanlık duyması, daha sonra namuslu yeni bir hayat sürmeye çalışması ve çocuklarıyla bir araya gelme çabası anlatılır. Roman modaya düşkünlük ve müsrifliğin insanı nasıl bir felakete sürükleyeceği ibret verici bir şekilde okuyucuya verilir. İki Rakip kapakta tercüme olarak verilir. Eserde aynı kıza âşık iki gençten farklı milliyete sahip olanın aşkından feragat etmesi söz konusudur. Romanın arka planının tarihî bir gerçekten hareket etmesi dikkat çekicidir. Burada anlatılan aşk hikâyesi arasında Prusya-Fransa arasında yaşanan savaşa tanıklık edilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Alman taraftarı tutumu da romandan takip edilebilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın roman anlayışı ve romanlarını genel olarak değerlendirdikten sonra ayrıntılı olarak roman incelemesine geçebiliriz Cinayet ve Macera Romanları Cinayetle ve macera etrafında kurgulanan romanlara baktığımızda bunların hepsinin tercüme olduğunu görmekteyiz. Eserlerden çoğunun Fransızca isimleriyle değil; sansür sebebiyle farklı isimlerle yayınlandığını yazarın bizzat kendisi ifade eder. Bu eserlerde merak duygusu metin içinde başarılı olarak yerleştirdiği için geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Bu tercümeler dönemin popüler olan eserleridir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme eserlerinin pek çoğu kendisinden sonra tercüme yapacaklara özellikle Rocambole tercümesi daha sonraki yıllarda Selami Münir Yurdatap'ın tercümelerine kaynaklık etmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman toplumda okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak ve bu şekilde toplumdaki çöküşü önlemek istemiştir. Bu sebeple cinayetle ilgili (polisiye) eser tercüme etmekle kalmamış bizzat kendisi de bu tarz hikâyeler kaleme almıştır. Bu eserlerde kişi, zaman ve mekân gibi unsurları sadece olayın akışını yönlendirmek üzere kullanmıştır. Onun merak unsurunu kurguya başarılı bir şekilde yerleştirmesi eserlerinin çok yakından takip edilmesini sağlamıştır. Yazar halkı kendisine okuyucu kitlesi olarak seçtiği için sade bir dil tercih etmiş ve halkın bilmediğini düşündüğü kelimelerin anlamlarını metin içinde parantez içinde ya da dipnotlarla vermiştir.

42 24 Rocambole, Ponson du Terrail'in 1859'dan itibaren yazmaya başladığı 22 ciltlik eseridir. Eserde Rocambole önce kötülüğün simgesini temsil etmiş ve bu sebeple yazarı tarafından öldürülmüş olsa da daha sonra iyiliğin sembolü olarak 1863 yılında Rocambole'nin Dirilişi adıyla yeniden yayın hayatına girmiştir. Rocambole artık korkusuz bir dedektif ve iyilik şövalyesi olmuştur (Üyepazarcı 2008: 53). Rocambole, Selami Münir Yurdatap'ın Avanzâde Mehmet Süleyman ve Ahmet Münif'in tercümelerini özetleyerek oluşturmasıyla yayın hayatında tekrar görülmüştür (Üyepazarcı 2008: 236). Cinayet ve macera romanı kategorisinde Atalanta yahut Altın Gölü, Kanlı İntikam, Masum Kız Esrarengiz Paket, Rocambole, 113 Numaralı Hane 7, Şeytan Mağaraları ile Zeyli Omnibüs Cinayeti ve Şeytankaya Cinayeti isimli eserler değerlendirilecektir Atalanta yahut Altın Gölü Bert Wafet, Atalanta yahut Altın Gölü, Lüsyen Matbaası, Dersaadet, Avanzâde Mehmet Süleyman ile Sisak Ferit romanı birlikte tercüme etmiştir. Lüsyen Matbaası, eserin başında "İntikam" ile "Abdülhamit ve Sherlock Holmes" isimli romanlara olan rağbet sebebiyle okuyuculara teşekkürlerini iletir. Sisak Ferit önsözde romanın Avrupa ve Amerika basınında adeta yağma edildiğini ifade eder. Olayların Amerika, Japonya, Filistin ve Osmanlı topraklarında geçtiği de burada okuyucuya duyurulur; bunun romanı daha garip bir mahiyete bürüdüğü ifade edilir (s. 2). Hacimlice olan eser fotoğraflarla süslenerek okuyucu için daha cazip hâle getirilmek istenir. Muallim Dood'un icatları eseri fennî roman olarak değerlendirebileceğimizi gösterir. Nitekim Muallim Dood, sun'i insan ve hayvan üretebilmekte, denizaltı, zaman makinesi, cep telefonu, görünmez olma gibi pek çok şey icat edebilmektedir. yapılmıştır: Romanın yayınlanması ile ilgili dipnot verilmiş ve okuyucuya şöyle bir duyuru "Altın Gölü romanı bir veya iki nüsha sonra hitama ereceğinden ve hâlbuki matbaamızın hurûfatının tecdid eylemekte bulunduğumuzdan, yalnız önümüzdeki 7 Erol Üyepazarcı, 113 Numaralı Hane isimli romanı Ali Nusret'e ait olarak gösterirse de bunun bir yazım hatası olduğu anlaşılmaktadır.

43 çarşamba günü neşredilmeyip gelecek cumartesi günü yine intişar edeceğini maa'li'tizâr beyan eder ve lütufkâr ka ri'lerimizin aflarını temenni ederiz." (s. 899). 25 Zihniyet Eserdeki kahraman ve kahramanın hayatı Yunan mitolojisindeki Atalanta ile örtüşmektedir. Mitolojiye göre bir erkek evlat isteyen Arcadialı İasus, doğan çocuğun kız olduğunu öğrenince onu dağ başındaki vahşi hayvanlara yem olması için terk eder. Atalanta doğa ve avcılık tanrıçası Artemis'in gönderdiği dişi bir ayı tarafından beslenip büyütülür. Sonra avcılar tarafından bulunur ve usta bir avcı tarafından genç kız oluncaya kadar yetiştirilir. Atalanta bir erkek gibi yetişmiş olsa da çok güzel ve cazibelidir. Evliliğin kendisi için yıkım olacağı kehaneti sebebiyle erkeklerden uzak durmuştur. Kendisini koşuda geçecek erkekle evleneceğini vaat etse de hiçbir erkek kendisini bu yarışta yenememiştir. Hippomenes, Atalanta'nın cesaret ve güzelliğine âşık olunca aşk tanrıçası Afrodit'ten yardım ister ve onun verdiği altın elmalarla Atalanta'nın dikkatini çekerek koşuyu kazanır ve böylece iki çift evlenir. Ancak kendisine teşekkür edilmemesi sebebiyle Afrodit tarafından lanetlenir. Zeus'un tapınağında birbirlerine kavuşmaları sebebiyle birer aslana dönüştürülürler. Roman kahramanı Atalanta bebekken annesi tarafından öldürülmesin diye bir mağaraya saklanmış ve burada bir ayı tarafından emzirilmiştir. Yazarlar Atalanta'nın mitolojik özelliklerini esere şu şekilde yerleştirmişlerdir: "Atalant -Rumcası Atalanta- malumunuz olduğu üzere kadim Cyrus kralının kızının ismi idi. Tevellüdünü müteakip Arkadi dağlarına götürülmüş ve orada hayvanât-ı vahşiye tarafından mahv ü telef edilmek üzere bırakılmış idi. Hâlbuki onu bir ayı bularak emzirmeye başlamış ve bilâhare avcılar tarafından görülerek alınmış idi." (s. 6). Ayrıca Atalanta koşu ve avcılıkta mahir bir kızdır. Erkeklerden daha güçlü ve kuvvetlidir. Özellikle Kont Arno de Brejal ile cambazhanede yarışması ve ona yenilmemesi sebebiyle Atalanta'nın onunla evlenmeyi kabul etmesi ve Muallim Dood'ın iki âşığın birbirine kavuşamaması için yaptığı şeyler mitolojik metnin o günün edebî anlayışına uyarlandığını göstermektedir. Eserde Mösyö Levi Kohen üzerinden Yahudilerin Siyonist faaliyetleri hakkında bilgi verilmesi de dikkat çekicidir:

44 26 "Öteden beri mevcudiyetinde şüphe olunmayan işbu Musevi cemiyeti bilhassa 1870 tarihinden beri ispat-ı mevcudiyet ve icrâ-yı faaliyete başlamıştır. Bu cemiyetin maksad-ı yegânesi ve gaye-i âmâli, kürre-i arzda dağınık bulunan umum Musevileri arz- ı Filistin denilen Kudüs-i Şerif kıtasında toplamak ve vatan-ı aslîleri dedikleri mezkûr kıtası müctemian bulunarak muhafaza-i mevcudiyet ve imkân elverdiği surette icrâ-yı hükumet eylemekten ibarettir. Kudüs-i Şerif'in mebni bulunduğu tepelerden birinin ismi de Siyon'dur. Franszıca Siyonist kelimesi de bundan me'haz olup siyon taraftarı demektir ki Kudüs-i Şerif'te temekkün ve temerküz fikir ve emelinde bulunanlara bu unvan verilir. Siyondan maksat da Kudüs-i Şerif'tir. Museviler kıta-i mezkûrede birleştikleri hâlde ayrıca bir millet olduklarını irâe ve ispat etmek fikrindedir. Bu fikir ve emel için kıtaât-ı hamsede bulunan umum Museviler maddeten ve manen çalışmakta ve silah kuvvetiyle buna muvaffak olamayacaklarını bildikleri için para kuvvetiyle iş görmeye karar vermişlerdir. Bu sebeple kıta-i mezkûrede zengin sermayeleri hâvi bankalar vasıtasıyla tedricen arazi satın almakta ve ziyaret bahanesiyle Kudüs-i Şerif'e gidip orada yerleşmekte ve bir daha çıkmamaktadırlar. Emelleri bir gün kıta-i mezkûrede bir millet-i siyasiye olduklarını cihan-ı medeniyete tanıtmaktır. Siyonistler Musevilerin masonları demektir. Bunlar her sene Avrupa'da hafiyyen akd-i ictimâ ile müzâkerât-ı lazımede bulunarak ittihaz-ı mukarrerât eylemektedirler. Kongre mukarreratından gazeteleri haberdar etmemekte ve efkâr-ı umumiyeyi taglît için umûr-ı hayriyeyi öne sürmektedirler. Siyonistlerin bilhassa içtimâgahları Londra'da bulunmaktadır. Bugün şehr-i mezkûra Chevis Colonial Trost namıyla iki milyon İngiliz lirası gibi bir sermaye-i azîmeyi hâvi bir de bankaları vardır. Bundan başka Phalistin ve Rochild vesaire gibi birkaç bankaları daha vardır. Dünyanın en ücra bir köşesinde bulunan bir Musevi fakiri bile böyle bir kongreden ve mukarrerattan haberdar olduğu gibi kazandığının bir cüz'ünü de o maksat için efrâz ve i'tâ eyler. Kıtaât-ı muhtelifede bulunan Museviler kadar hiçbir millet yekdiğerinin ahvâlinden haberdar olamaz." (s. 117). Romanda spiritüalizm tecrübeleri de kullanılır; Litlo, Arno üzerinde ispritizma denemesinde bulunur (s. 146). Eserin fennî roman özelliği taşıdığını söylemek de mümkündür. O dönem için bilinmeyen bir maden icat edilmiş ve bu sayede o dönem için hayal olan şeylerin gerçekleşmesi sağlanmıştır. Muallim Dood'ın yaptıkları buna örnek olarak verilebilir.

45 Nitekim Muallim Dood üzerinden Jules Verne'in yazdığı eserlerin bir dönem için fennî eser olarak kabul edildiği oysa o an için artık onların anlattığı hayallerin gerçek olduğu ifade edilmektedir: "Bundan kırk elli sene evvel meşhur fennî romanlar muharriri Fransalı Jules Verne seksen günde devr-i âlem mümkün olabileceğini bir eserinde yazdı. Bunu kemâl-i lezzet ve memnuniyetle okudular ve fakat itimat edemediklerinden dolayı çocuklara layık buldular ve berây-ı mütâlaa onlara verdiler Seksen günde devr-i âleme kimse inanmadı. Bugün devr-i âlem seyahati altmış günde icra olunabilir. Sonra yine o muharrir tahte'l-bahr sefinelerden ve hevâi aeroplanelardan bahsetti. Bunlara da inanılmadı. Hayal telakki edildi. Bugün ise o hayal hakikate munkalib oldu." (s. 326). Budizm de romanda kullanılan unsurlardandır. Eserde Atalanta ve Mahatma üzerinden Budist inanış verilmiştir: "-Malum ya: Amerika'da günden güne intişar etmekte bulunan bir nev'i Buda mezhebi vardır. Tekemmülün hadd-i gayesine vâsıl olmuş yüksek dereceli insanlar vardır ki fikirlerince öldükten sonra yeni bir şekilde doğmayıp nirvanada saadet-i uhreviyeye müstağrak olurlar. Bu adamlardan bazıları nev-fikri red ve inkâr eylemektedirler ki bunlarla Mahatma nam ve unvanı verilmektedir. Himalaya dağlarının en yüksek tepeleri üzerinde yaşamakta olup insanların tekemmüle vüsûlü için iyi fikirler ihsas ve telkin ile sarf-ı gayret eylemektedirler." (s. 395). Amerika ile Meksika arasında çıkan savaş da eserin kurgusuna yedirilmiş, Henriyet ve Chvezet isimleriyle kahramanlardan Atalanta ve Kont Arno'nun da bu savaşta gönüllü askerlik yaptıkları görülmüştür. Eserde dikkat çeken bir husus da İstanbul'un mekân olarak kullanılarak Sultan II. Abdülhamit dönemine yönelik eleştirinin kurguya yerleştirilmesidir: "Litlo: Pekâla! O hâlde beş altı hafta kadar şarkta bir seyahat etmek hoşunuza gider mi? İstanbul'u görmek ister misiniz? Abdülhamit'in sarayına kadar girebilirsiniz. Korkmayınız istediğiniz kadar gezebilirsiniz Şu sırada herkes İstanbul'u ve İstanbul'daki garâib ve acaib ahvâli görmek ister Bahusus İstanbul'da bir saray sahibi olarak yaşamayı arzu eder, razı mısınız?. -Filhakika İstanbul'u şu sırada görmek isterim. Âlem-i medeniyetin bütün gazeteleri İstanbul'dan bahsediyorlar. Hesapsız ahval ve vekâyi-i garibe nakl ve dercediyorlar." (s. 878). Eserin sonunda tasavvufî bir boyuta kayan olay örgüsünde Atalanta'nın yaşadığı tüm meşakkatlerden sonra sufizme kaydığı söylenebilir. Nitekim tefekkür âleminden eserde şöyle bahsedilmektedir: 27

46 28 "-Bu âlem, büsbütün başkadır. Buna tefekkürât âlemi derler. Bütün ebediyyet bu âlemdedir. Şair kendisine lazım olan kuvvet ve hissiyatı bu âlemdem alır. Mürettipler kompozitör ve musavvirler de nefha-i hayat ve tefekkürâtı bu âlemden ahz ve iktibas ederler. Herkes haberdar olmaksızın bu âleme nakl ve istihâle edebilir. Bazı zamanlarda gayr-i idarî denecek surette dâhil olabilir ki rüya bu cümledendir. Bu âlemi, bu âlemin künhüne vâkıf olanlar idrak ve ihâta edebilirler. Bunun için de idrak ve murakabeye ihtiyaç vardır. Tefekkürât âlemine bu iki kuvvet ile yani riyaziyat ve murakabe ile dâhil olunur. Bu âlemi ta'mîk ve tedkik edecek insanlar esrâr-ı kâinattan daha bir takımına âsâr-ı garâib-i desârına vâkıf olurlar. Bu tefekkürat âleminde kin ve garaz ve intikam arzuları yoktur. Kalbinde sırf arzu-yı muhabbet ve hayırhâhî vardır. Hint fakirleri ve Müslüman dervişleri bu tarikati bu âlemi pekiyi bilirler. Kolaylıkla vâsıl olurlar. Bu âlemdeki zevk ve safa pak ve nezihtir, ulvîdir. Bu lâyetenâhiyedir. Bir kere bu âleme dâhil olanlar bir daha çıkmasını katiyyen istemezler. Biz bu âleme dâhil oluruz. Daha başka âlemler de var. Bunlara da dediğim tarzda dâhil oluruz. İnsanlar ne zaman maddiyattan biraz başkaldırıp da bu âleme hasr-ı efkâr ederlerse mazhar-i istifade ve istifâza olurlar bunu sana müteaddit tecrübelerle irâe ve ispat edebilirim. Biz bir dakika gözümüzü kapamakla bu âlemlere dâhil oluruz. Hayret-efza vekâyi' görüyor ve mütenebbih ve mütezevvik oluyoruz. Bizim için zaman ve mekân yoktur. Bu dediklerimin mânâ ve mezâyâ-yı hakikîsini henüz tamamıyla idrak edemezsin. Çünkü maddiyat âleminde bulunuyorsun. Bu âlemden tecerrüt etmelisin. Biz bu hususta bir kadının müritleriyiz. Onun emrine tâbi ve onun tarikatine sâlik bulunuyoruz." (s ). Zaman ve mekân kavramlarının farklı bir boyutta değerlendirildiği bu tefekkür âlemi İslamiyet'teki sufizmle örtüşmektedir: "Görüyorsun ya: Bu âlemde ne zaman ve ne de mekân var. Aynı zamanda hayal ile hakikat arasında da bir fark yok. Hakikat denilen şey bir galat-ı hüsnden başka bir şey değildir ki fikr, buna karşı müdafaaya lüzum görmez. Vâkıf-ı gavâmız olanlar arzuya göre istedikleri zaman ve mekânda kendilerini bu âlemden öbür âleme naklettirebilecekleri gibi bu nakil keyfiyetini de istedikleri kadar temdîd edebilirler." (s. 955). Yapı Olay Örgüsü Atalanta, Mohawk isimli Hint kabilesinin son temsilcisidir. Mohawklar, Colorado'da Altın Gölü denilen bir bölgede yaşarlarken Amerikalı milisler tarafından yok edilirler. Bu

47 29 sırada kabilenin son üyesi Atalanta bebektir ve bir mağaraya annesi tarafından saklandığı için katledilmekten kurtulmuştur. Annesi de öldürülen çocuk bu mağarada bir ayı tarafından beslenir. Esirler Gölü olarak da bilinen Altın Gölü civarında ayı avı esnasında mağarayı keşfeden avcılar tarafından bulunur. Antonio Ramoni tarafından büyütülür. Onun cambazhanesinde gösterilere çıkan Atalanta, koşu ve binicilikte çok mahirdir. Kendisini bu alanlarda alt eden kimse çıkmaz. Arno ile yarışa giren Atalanta kaybedince ona tâbi olur ve onun her istediğini yapmaya başlar. Arno'ya âşık olan Marwood Morgan, Atalanta ile Arno'yu kıskanır ve onları ayırmak için bir plan yapar. Arno'yu zehirler, öldü zannıyla defnedilmesini sağlar ve sonra onu mezardan çıkartarak kaçırır. Ataltanta, Arno'nun yaşadığını fark edince onu bularak Ms. Morgan'ın elinden onu kurtarır. İki âşık evlenir. Bu sırada Muallim Dood diye bilinen doktor da olaya dâhil olmaya başlar; o da insanlar üzerinde çeşitli deneyler yapmaktadır. Arno ile Atalanta üzerinde de deneyler yapmak ister. Arno'ya verdiği bir ilaç onda iktidarsızlığa sebep olur. Sonra bunu tedavi ettirmek için uğraşırlarken Muallim Dood'un peşine takılarak Esirler Gölü'ne ulaşırlar. Burada kendilerine çeşitli tuzaklar kurulmuştur. Atalanta'nın koku yetisi ve yetenekleri sayesinde buradan kurtulurlar. Atalarından kendisine miras kalan Esirler Gölü'nü sahiplenen Atalanta buradan altın çıkarmaya başlar. Atalanta sırtındaki haritanın sırrını çözmek üzere çalışmalar yaparken tarihî bir vesikaya ulaşır ve bunu çözmek ister. Mösyö Levi Kohen adındaki bir Yahudi'ye müracaat eder; ancak Yahudiler açısından kutsal kabul edilen evrakı Mösyö Levi Kohen alıp kaçar. Atalanta ile Arno bu evrakın bir kopyasını çıkardığı için bu kopya ile esrarı çözmek üzere Filistin topraklarına yola çıkarlar. Yolda da kendilerini birtakım maceralar bekler. Filistin'de haritada bahsedilen yeri bularak burada kazı yapmak isterler. Filistin ziyareti sırasında konuk oldukları şerifin yeğeni Fatma Arno'ya âşık olur ve onunla evlenmek ister. Bu sırada bir kum fırtınası esnasında Arno kumların altında kalarak can verir. Atalanta bu olaydan sonra kendisine gelemez ve uzunca bir süre tedavi görür. Bu tedavi sürecinde Profesör Dood tekrar olaya dâhil olur, ancak bu kez iyi niyetli gözükmektedir. Atalanta'ya kendi icadı olan şeyleri göstererek omini hilyet denilen bir madde ile yapabilecekleri şeyler hakkında bilgi verir. Ayrıca bir gemi icat etmiştir bu gemi sayesinde geçmişte ve anda yaşanalar olaylar ayrıntılı ve adeta bir video filmi gibi seyredilebilmektedir. Atalanta iyileştikten sonra Altın Gölü ve çevresini düzenlemiştir ve burada yaşamaktadır. Kaptan Hikari ile Litlo da kendisi ile beraberdir. Burada bir çiftlik gibi

48 30 tanzim edilen yaşam dikkat çeker. Atalanta Fransa'dan çocuklar için öğretmen getirtmiştir. Bir taraftan Altın Gölü'nden eğitimli foklar yardımıyla altın ve kıymetli eserler çıkarılmaktadır. Omini hilyet kaplı gemi ile çıktıkları gezi esnasında bir gemi tarafından saldırıya uğrasalar da bundan kurtulurlar ancak gemidekiler Amerika hükümetine başvurarak Atalanta'nın gemisini korsan gemisi diye ihbar ederler. Atalanta gemisinin korsan olmadığnı ispat eder ve oradan uzaklaşır. Atalanta gemisinin sık sık omini hilyet sebebiyle tariz edilmesinden rahatsızlık duyar ve gemiyi batırmak ister bu sırada çıkan bir fırtınada gemi batar; Litlo ile Atalanta tesadüfen kurtulur, gemideki diğer kişiler ölür. Atalanta omini hilyet ile karanlık odadaki araştırmaları neticesinde Arno'nun hayatta olduğunu ve bir adada yaşadığını fark eder. Arno'yu bu adadan kurtarmak için aeroplaine ile adaya araştırma yapmaya giderler. Bu sırada Arno'nun aklını kaçırmış olduğu görülü. Arno adadan kurtarıldıktan sonra bir süre tedavi görür. Atalanta ve arkadaşları bu adanın su sarnıçlarını keşfederler ve Lemuria denilen yerlilerin yaşamlarına tanık olurlar. İyileşen Arno, Atalanta ve oğulları birlikte yaptıkları bir gemi yolculuğu sırasında bebekleri bir kuş tarafından kaçırılır. Roman buradan itibaren farklı bir mahiyete bürünmeye başlar. Buradan sonra Mahatma rahiplerinin devreye girdikleri görülür. Atalanta kaybolan çocuğunu bulmak için mahatmanın verdiği mâlûmata göre hareket eder. Atalanta ve Arno çocuklarını aramak üzere yola çıkarlar. Bu sırada Arno'yu kaybeden Atalanta, mahatma serbahanga ile cep telefonu ile görüşmekte ve ne yapması gerektiği konusunda onun yönlendirmelerini istemektedir. Atalanta, Serbahanga'nın yönlendirmeleri ve türlü meşakkatlerden sonra çocuğunu kurtararak tekrar Arno'ya kavuşur. Bu arada Muallim Dood, Fransa'da Baumier ailesinin bir odasını kiralayarak evin kızı Margarit'i kendisine âşık eder. Evin oğlu Richard, Amerika'daki fabrikalara mühendis olarak gönderilir. Ev halkı da bir süre sonra Amerika'ya gelir. Muallim Dood, Margarit'i öldürmek ister, genç kızı kaçırırken uçurumdan yuvarlanarak ölür. Son anda kurtulan Margarit eski sevdiği ile evlenir. Bu arada bu ailenin taşındığı yer Altın Gölü civarıdır ve burası kısa bir süre sonra yıkılarak yok olur. Eserin sonunda Atalanta'nın bir tefekkür âlemine daldığı görülmektedir. Bu âlemden bazen yaşadığı ana döndüğü görülür. Atalanta eşi ve çocuğu ile sakin bir adaya yerleşmiş

49 31 ve burada mesut olarak yaşam süren Atalanta, bacaklarını kaybeden bir kızın hayallerini gerçekleştirmesine yardım eder. Ona yardımı sırasında tefekkür âlemini keşfetmiştir. Kızı da bu âleme dâhil ederek onun mutlu olmasını sağlamıştır. Atalanta ile yakın çevresinde kendisine yardımı olan kişilerin de bu âleme geçmesine yardım etmektedir. Şahıs Kadrosu Antonio Ramoni, Cincinati'de doğmuş olup Ramoni cambazhanesini kuran ve işleten kişidir. Atalanta'yı manevî evladı kabul eder, onu büyütüp yetiştirir. 6). Atalanta Ramoni, "orta boylu, nazik ve narin vücutlu", siyah saçlı bir Mohawk'tır (s. Kırmızı pehlivan olarak bilinen Atalanta, Newyork cambazhanesinde çalışır. Fevkalâde özelliklere sahip bir kızdır. Sırtında Mohawklara has şifreli bir harita çizilen genç kızın çok güçlü olduğu, burnunun çok iyi koku aldığı bilinmektedir. "Cildi esmer olmakla beraber siması heykel gibi mümtaz bir güzelliği" vardır (s. 6). Eserin başında on altı yaşındadır (s. 14). Arno de Brezal, binicilikte fevkalade mahareti vardır (s. 12). Ayrıca yüzme ve eskrim gibi spor dallarında da kendisini eğitmiştir. Bir süre aklî dengesini yitirse de daha sonra tedavi ile eski hâline dönmüştür. Marwood Morgan, Amerika'da çelik kralı diye bilinen Mr. Morgan'ın kızıdır. Arno'ya âşık olmuş ve onu elde etmek için çeşitli hilelere başvurmuştur. Atlanta ile Arno'yu ayırmak için epeyce uğraşan Marwood Morgan sonunda kötülüklerinin cezasını canı ile ödemiştir. Litlo, Atalanta'nın çocukluğundan cambazhaneden tanıdığı kişidir, romanda Atalanta'nın sürekli yardımına koşar. Romanda "küçük yapılı" olarak tanıtılır (s. 144). Romanın sonunda onun da Atalanta'nın tarikatine girdiği görülmektedir. Doktor Hikari, Japon prensidir; ancak tahtta gözü yoktur. Kendisini ilme adamıştır. Atalanta ile tanışmış ve ona âşık olmuştur. Aşkına karşılık bulamadığı için kendisini Atalanta'ya adamıştır. Atalanta'nın gemisinin batması neticesinde hayatını kaybetmiştir.

50 32 Muallim Dood, üniversitede eğitim görmüş birisidir. Çeşitli deneyler yapmaktadır. Kendisini çift karakter olarak tanıtır, ancak romanın ilerleyen bölümlerinde ikiz kardeşi olduğu öğrenilir. Muallim Dood'a zaman zaman fantastik figürler yüklenmiştir. Nitekim romanın bir bölümünde yarısı insan yarısı teke şeklinde karşımıza çıkmaktadır (s. 219). Muallim Dood'un asıl amacı Atalanta ile evlenmek ve Altın Gölü'ne sahip olmaktır. Altın Gölü, Atala'nın atalarından miras kalan altınlarla dolu bir göldür. Ayrıca Muallim Dood bu gölün altında kendisine bir laboratuvar yapmıştır. Burada birtakım icatlarda bulunmaktadır. Omini hilyet ve suyun dördüncü hâli bunlardandır (s. 332). Kendisini serseri bir Yahudi olarak tanıtan muallim, iki bin senedir ihtiraât ile uğraştığını belirtir (s. 336). Zaman ve Mekân Mekân olarak Amerika'nın çeşitli eyaletleri ile karşılaşılmaktadır. "İki gün sonra Pitowil şehri ahalisi kemâl-i hayretle omuzunda kuvvetli bir adamı taşımakta ve deriden bir elbise giyinmiş olan genç bir kızın sokaklardan seri hatvelerle ilerlediğini görmüşlerdi." (s. 63). Osmanlı adalarından Kerpe adasının mekân olarak karşımıza çıkması ve mütercimin bu ada hakkında dipnot olarak mâlûmat vermesi dikkat çekicidir. Mütercim dipnotta Kerpe adasına birkaç kez kırmızı yağmur yağdığını adada yaşayanlar tarafından bizzat işittiğini söyler (s. 555). İstanbul da eserin mekânları arasında karşımıza çıkar. Ancak sadece isim olarak zikredildiği ve sadece Sultan II. Abdülhamit yönetiminin eleştirisi maksadıyla kullanıldığı görülür: "Litlo: Pekâla! O hâlde beş altı hafta kadar şarkta bir seyahat etmek hoşunuza gider mi? İstanbul'u görmek ister misiniz? Abdülhamit'in sarayına kadar girebilirsiniz. Korkmayınız istediğiniz kadar gezebilirsiniz Şu sırada herkes İstanbul'u ve İstanbul'daki garâib ve acaib ahvâli görmek ister Bahusus İstanbul'da bir saray sahibi olarak yaşamayı arzu eder, razı mısınız?. -Filhakika İstanbul'u şu sırada görmek isterim. Âlem-i medeniyetin bütün gazeteleri İstanbul'dan bahsediyorlar. Hesapsız ahval ve vekâyi-i garibe nakl ve derc ediyorlar." (s. 878)

51 33 Dil ve Anlatım Romanda bilinmeyen kelimelerin açıklamalarının parantez veya dipnot olarak okuyucu ile paylaşıldığı görülmektedir. Bu ifadeler yazarımızın hedef kitlesi ve benimsediği dil anlayışı ile açıklanabilir: "Bir loca beş yüz dolara 'bir dolar takriben yirmi beş kuruş kıymetinde gümüş bir sikkedir' ve galeri denilen tiyatroların ve cambazhanelerin en fena ve gerideki mevki'i beş dolara çıkarılmıştır." (s 3). "Bu kadın Ms. Marwood Morgan idi. Mis [İngilizcede genç kıza mis ve kadına misters denilir] Eliot namıyla otele kaydolunup âşıkıyla refikasını teseccüs eyliyordu." (s. 69). "-Bu kız sakın ipnotizma [göz ile gözlerine bakarak uyutmaya denilir] edilmiş olmasın?" (s. 925). Yazar metin içinde kullanılan Fransızca soeur kelimesinin anlamını okuyucuya dipnot olarak vermiştir. Bu ifadeden o dönem için soeur kelimesinin yaygın olarak kullanıldığını tespit etmek mümkündür: "Soeur Fransızca hemşire demektir. Avrupa'da manastırlara kapanıp kalan kızlara ve hastanelerde hastabakıcılığı eden kadınlara da soeur diye hitap ederler ki manası hemşire demektir. Türkçe de hemen soeur kelimesi kullanılır. Zaruret bizim burada soeur kelimesini tercümeye lüzum hissettirdi." (s. 959). Anlatıcının olayın akışına müdahalesi ve bazen okuyucu ile sohbet ediyormuş gibi bir üslup benimsemesi dikkat çekicidir: "Ka ri'lerimiz bu esrarengiz mahalle ait tafsilatı ileride bulacaklardır." (s. 79). "Amerika bandıralı buharlı yatı hatırınıza getiriniz. Cezayir limanında görmüş idik." (s. 286). "Bu hâli kalben tasvir ve tarif etmek mümkün olamayacağı için ka ri'lerimizin takdirine bırakarak sükût edeceğiz." (s. 122). "Atalanta, bir Türk gecelik fistanı giymiş olduğu hâlde evvelce yazmış olduğumuz veçhile hâricen gayet dar ve fakat dâhilen geniş bir pencerenin önünde duruyor ve pîşgâh-ı enzârında açılmış olan manzarayı hayretle seyr ü temaşa eyliyordu." (s. 304). "Muhterem ka ri'lerimiz de biraz ileride ihtiyar cambaz gibi esbâb-ı mezkûreye kesb-i vukuf edecektir." (s. 414). "İki dostun muhaverelerini burada tekrar etmeyeceğiz." (s. 445).

52 34 "Ka ri'lerimizin Esirler Gölü'nü terk ederek bir müddet Paris'in en kalabalık mahallâtından birine atf-ı nazar etmelerini rica ederiz." (s. 681). "Enzarımızı birkaç gün sonra olmak üzere Atalanta'nın Muallim Dood'u bulmuş olduğu mahalle müşâbih bir yere atfedeceğiz." (s. 945). "Şeytan Dood'un bir daha dirilmeyeceğine ka ri'lerimizi temin edebiliriz." (s. 960). Romanda anlatıcının zaman zaman değiştiği ve kahramanların anlatıcı olarak karşımıza çıkması söz konusudur: "Yalnız bu babda hikâyemizin eşhasından ve Fransa bahriye zabitanından Charles Daniel'den dinleyeceğiz." (s. 445). "Atalanta ile vukuu bulan sergüzeştini kendi ağzından dinlemek üzere sözü mumaileyhe bırakıyoruz:" (s. 947). özelliğidir: Kurguda anlatılan olayın içine metin yerleştirilmesi de dikkat çekici bir üslup "Burada ne fizyoloji [haytın fürûâtından ve aza-yı bedenin menâfi'i ve hidemâtından bahseden ilimdir ki ilm-i vezâifü'l-aza] ve ne de rüyaların psikolojisi [ilm-i ahvali'lruh] mevzuubahs olunmayacaktır. Rüyaya dair bu zamana kadar erbab-ı fen pekçok tedkikat ve tetebbuatta bulunmuşlar ve henüz bir netice-i kat'iyeye erememişlerdir. Rüya hakkında her biri bir mütâlaada bulunmaktadırlar ki mütâlaat-ı mezkûreden hiçbiri diğerine muvâfık ve mutâbık değildir. Rüya nedir? Esbab ve mahiyeti neden ibarettir? Biz bunu tasavvuratın bir eğlencesi olmak üzere ahz ve kabul edeceğiz. Çünkü rüya öyle garip bir surette vukuu bulur ve öyle safhalar ibraz ediyor ki teftiş ve muayenesi gayr-i kabildir. Üç nev' rüya vardır ki evvelkisi hezeyan, ikincisi imtidadlı rüyadan ve üçüncüsü de bir lahzalık rüyadan ibarettir." (s.870). Romanda dipnot olarak Avanzâde Mehmet Süleyman'ın konu ile ilgili eserlerine gönderme yapıldığı görülmektedir: "Ulûm-ı hafiyye kütüphanesi külliyatından İlmü'l-kadem, İlm-i Kıyafet, Tılsım Sihir ve Büyü, Yıldızname, Aza Seğirmesi, Ayine ve Çiçekler Vasıtasıyla Keşf-i İstikbal ve Tabirname kitapları idarehanemizde ve kitapçılarda bulunur." (s. 872). Eserin kurgusuna kutsal metinlerden parçalar yerleştirildiği de görülmektedir. Yazar Yahudilerden ve Mösyö Kohen'den bahsederken Talmut'tan alıntı yapmıştır:

53 35 "Çünkü hediye kabulü bais-i meskenet ve mahcubiyettir." (s. 114). Romanda anlatımı daha etkin hâle getirmek amacıyla atasözü kullanıldığı da görülmektedir: "Hintli kızın sağ elinin verdiğinden sol eli haberdar değildi." (s. 422). "İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır derler ki pek doğrudur " (s. 917) Kanlı İntikam Kanlı İntikam, Aleksandre Dumas, Tefeyyüz Kütüphanesi Romanları: 1, Matbaa-i Kader, İstanbul. Roman kendi içinde beş alt başlık hâlindedir. Bu başlıklar şunlardır: 1. "İzdivaca Karar, Fena Bir Latife, Katil Kim?", 2. "Zindandan Çıktıktan Sonra, İkinci İntikam!, Müntakimin Tasavvuratı", 3. "Bir Ailenin Mahvı, Para Mukabilinde Arzu-yı İstifrâş, Üçüncü İntikam!, Yirmi Sene Mahbusiyet!", 4. "İşkence, Bukağılar, Zincirden Gülleler!", 5. "Londra'ya Firar, Polis Müdürüne Mektup, İtiraf-ı Cürm, Katilin Âkıbeti". Eser, resimlerle süslenerek okuyucuya daha cazip hâle getirilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman bu eseri tercüme ederek okuyucuya nasihat etmek ister. Yapı Olay Örgüsü Kundura eskicisi François Pikot, zengin biriyle evleneceğini arkadaşlarına Le Piyan'ın kahvesinde söyler. Le Piyan, Pikot'nun evliliğini önlemek için arkadaşlarıyla iddiaya girer. Pikot, İngiliz asıllı diye polise jurnallenip tutuklanır ve bir daha ortalıkta gözükmez. Le Piyan, Pikot'nun evleneceği zengin kız ile evlenir. Piko, Josef Le Cher yardımıyla kendisini ispiyonların kimler olduğunu tespit ederek onlardan intikam almak ister. Le Piyan'ın kızı iğfal edilir, apartmanında yangın çıkar, Schopart bıçaklanır ve en sonunda Le Piyan öldürülür.

54 36 Piyot böylece intikamını alır. Antuan Allo, Pikot'nun mirasına konmak için onu esir eder ve kendisini aç ve susuz bırakarak işkence eder ve en sonunda onu öldürür. Romanın son bölümünde hayatının son demlerine geldiğini hisseden Allo, günah çıkarmak ister. Rahibe suçunu itiraf eder. Rahip Allo'nun itirafını bir mektup ile Paris zabıtasına bildirir. Zaman ve Mekân Eserde zamana bakılacak olursa romanın başında 1807 tarihi ile karşılaşılır. Sonunda ise zamanın 1828 yılına geçtiği görülür yani romandaki olaylar 19 yıllık bir dönemde gerçekleşmiştir. Eserde Fransa kraliyetinin yıkılışından da söz edilmektedir. Mekân olarak karşımıza Fransa çıkar. Yaşanan olaylar Fransa'da geçer. Le Piyan'ın kahvesi de iç mekân olarak değerlendirilebilir. Dil ve Anlatım Çeviride olay bazen geçmiş bazen geniş zamana ani geçişler yapılarak anlatılmaktadır. Bu durum okuyucuda huzursuzluk yarattığı için teknik kusur olarak kabul edilebilir. Yazarın "Unutmayalım." (s. 10) gibi ifadelerle olayın akışına müdahale etmesi dil ve anlatım özelliği olarak karşımıza çıkar Masum Kız Esrarengiz Paket Muharriri: Paris Emniyet-i Umum-ı Reis-i sâbık Goron [Marie François Goron], Mütercimi: A. Mehmet Süleyman, Sahip ve Nâşiri: Cemiyet Kütüphanesi, İstanbul Bâb-ı Âli Caddesi Numara: 69, Kader Matbaası, Eserin olay omurgasını Robert Derwal isimli kimyager ve mühendisin geçmişini aydınlatmak amacıyla bir cinayet üzerinden ailesini araması oluşturmaktadır.

55 37 Robert Derwal "Legion d'honneur" ödülünü almak için verilen baloda kendisi aleyhinde bulunan sahte baron Baurdeoul'ün ölümüne sebep olduğu gerekçesiyle tutuklanır. Baurdeoul'ün kalp krizi sonucu öldüğü ortaya çıkınca serbest kalır. Bu baloda Derwal, Dr. Meceinet'nin kızı Andrea ile karşılaşır. İki genç birbirlerine âşık olur ve Banker Jack Lenar'ın evinde görüşmeye devam eder. Ancak Andrea'nın babası kızının Derwal ile evlenmesine karşı çıkmaktadır. Derwal hapiste iken sütninesini onun evine gelerek bir mektup bırakmak ister. Kendisini evde bulamayan sütnine mektubu başkasına emanet etmek istemez; ancak bundan sonra bir daha ortalıkta görünmez. Bunu haber alan R. Derwal sütninesini aramak için emniyet müdürüne başvurur. Emniyet müdürü, R. Derwal'i emekli bir polis olan Lerish'e yönlendirir. Derwal ile Lerish sütnine Antoinet'ı aramak üzere araştırmalara başlarlar. Uzun uğraşlar sonunda Antoinet'in kızı olan Lousein'e ulaşırlar ve onunla görüşmek üzere Lousein'in evinde buluşmayı kararlaştırırlar. Ancak Doktor Marceinet, Lousein'in buluşmasından haberdar olarak onu görüşmeden bir gece önce yaralar. Derwal ile Lerish, Madam Louisein'i ziyarete gidince onun ölmek üzere olduğunu fark ederler. M. Louisein, Derwal'e annesinden kalan mektubu verir. Derwal mektubu okuyarak geçmişini öğrenir. Andrea ile evlenemeyeceğini fark eder ve geçmişinin hesabını sormak üzere Dr. Marceniet'nin laboratuvarına gider. Dr. Marceniet kendisinin suçunun ortaya çıkması sebebiyle idam olunmamak için intihar eder. Andrea bir arkadaşı ile Amerika'ya gitmek üzere gemi ile yola çıkar. Gemi yolda alabora olur. Derwal ise rahip olur. Eserdeki şahıs kadrosuna bakınca kahraman Robert Derwal karşımıza çıkar. "Robert Derwal namındaki mühendis ve kimyager bir genç" ve "henüz otuz yaşlarında" olarak tanıtılır (s. 2). R. Derwal, iyi bir derece ile doktor diplomasına sahip olmuş, "hipnotizma ve telkinât-ı mıknatısiye"de kendisini geliştirmiş ve kimya sahasında ismini duyurmuştur (s. 2-3). Avrupa'nın en meşhur nişanlarından birisi olan "Legion d'honneur" ödülü alır. Andrea, R. Derwlal'in sevdiği kızdır. Doktor Marcenet'nin "fevkalade güzel" olarak tanımlanan Andrea "bahar-ı hayatının yirminci sâlinde"dir. Doktor Marceniet ve Beridova arkadaş olup eserde yasal olmayan yollara başvuran kişilerdir. Frelon isimli gazetenin sahibi olan Beridova "şunu bunu gazetesiyle iğfâl ve tehdit ederek para kazanan" birisi olarak tanıtılır (s. 11). "Frelon Gazetesinin sahibi her

56 38 işe burnunu sokanlardan, kendisine ait olmadığı hâlde herhangi bir işi î'zâm edenlerden ve beyhude polise yaranmak isteyen kimselerden" dir (s. 19). Bardoul, uzun boylu, yüzü zayıf, vücudu çirkin olarak tanıtılır. Doktor Marceniet'nin çok yakın bir dostudur (s. 11). Mösyö le Werdowa polis komiseridir: "Polis komiseri Mösyö le Werdowa, evvelce emniyet-i umumiye müdüriyeti başkâtibi idi." (s. 26). Eserde verilen Paris tasviri, bu kitabın Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eseri olabileceğini ya da kendisinin olayın akışına müdahale ederek birtakım eklemelerde bulunduğunu göstermektedir: "Paris, azîm karanlıklar içinde ziyadar bir nokta mesâbesindedir. Tarîk-i terakki ve tekâmülde ilerlemiş olan Fransa'nın makarr-ı idaresi servet ve ihtişamıyla mağrur olan o Fransa'nın ki hâlâ birçok eyaletlerinde fakr ü sefalet hüküm-fermadır. Ahalinin her derecesinde bütün acılıklar his ve müşahede edilir. Yalnız Paris yaldızlı bir haptır. Hâlâ en meşhur sokaklarında pazarlar ve panayırlar kurulur. Rengârenk köylü elbiseli yüzlerce, binlerce erkekler ve kadınlar toplanır. Kendilerini eski ve kaba laternanın gürültülü ve patırtılı ahengine uydurarak bîtap düşünceye kadar sıçrarlar, oynarlar. Paris halkı zannolunur ki sırf zevk ve eğlence için halk edilmiş. Zevk ve sefahate fevkalade meyyal ve meftundur. Davul ve zurna lâ-yenkat'ı çalsa, Parisliler de oynasa. O zaman bütün düşüncelerini ye's ve kederlerini unuturlar. Ferdayı asla düşünmezler." (s. 99). Eserde anlatıcının olayın akışına müdahale ederek birtakım bilgileri okuyucuya hatırlatması da dikkat çeker: "Muhterem ka ri' ve ka ri'elerimiz tarifatımızdan şüphesiz bu adamın bir paçavracı olduğunu anlamışlardır." (s. 21). "Nakl eylemekte bulunduğumuz vaka-i feci'adan birkaç gün evveline irca'-ı nazar etmekle beraber ka ri'lerimizin lütfen bizimle Paris'in en güzel ve kibar mahallelerinden biri olan Oteiy mahallesine gelmelerini rica edeceğiz." (s. 39).

57 Rocambole Rocambole, İstanbul, Matbaa-i Kader, Kütüphane-i Selamet'in roman külliyatının ilki olarak tanıtılan eserin mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Muharriri Ponson du Terrail'dir. 23 Ağustos 326 tarihinin kaydedildiği önsözde yazar, eserin ilk kez Türkçeye tercüme edildiğini ifade eder. Roman fotoğraflarla süslenmiş; mukaddime, birinci cilt ve ikinci cilt olarak üç bölümden oluşmuştur. Zihniyet Eserin arka kapağında Napolyon'un 1812 yılında Rusya'ya açtığı savaş ve geri çekilmesi arka planda karşımıza çıkar. Açlık ve soğuktan kırılan Fransız askerinin geri çekilişini romandan takip etmek mümkündür. Ayrıca dipnot olarak bu tarihî olay hakkında bilgi de verildiği görülür. Arman'ın inancı dönemin zihniyetini yansıtması açısından dikkat çeker: "Cenâb-ı Hak âdil ve kerîmdir. Ben bu tarzda çalıştıkça o benim sıhhat ve kuvvetimi muhafaza eder." (s. 58). Eserde evlenecek kızların getirdikleri çeyiz parası da o dönemin zihniyetini yansıtmaktadır. Nitekim Hermin de Boproe, Louin ile evlenebilmek için üvey babasına çeyizi bırakacağını vaat etmiştir. Hermin üzerinden verilen gonca-bekâret benzetmesi de zihniyet başlığı altında değerlendirilebilir. Bilindiği üzere klasik metinlerde de gonca bekâreti temsil eder: "Hermin o kadar açılmamıştır. Henüz bir gonca sayılır." (s. 234).

58 40 Yapı Olay Örgüsü Miralay de Cregaz, Fransa'nın süvari alayının komutanı olup Fransa-Rusya savaşı sırasında ağır yaralanmıştır. Fransa, Napolyon'un Rusya'ya açtığı savaştan geri çekilmektedir. Miralay Philibon ve Bastian isimli iki askeri ile Fransa'ya dönmeye çalışmaktadır. Philibon ile miralay aynı kıza âşık olmuştur, ancak onunla miralay evlenmiştir ve Arman adında bir oğlu olmuştur. Miralay de Cregaz, öleceğini düşündüğü için Philibon'a eşi ile evlenmesini vasiyet eder. Aynı kıza âşık olma mevzusu sebebiyle miralaydan intikam almak isteyen Philibon, savaştaki durumu fırsat bilerek miralay ve Bastian'ı öldürür. Fransa'ya dönüp miralayın eşi ile evlenir ve Crelevon'a yerleşir. Bastian ölmemiştir ve iyileştikten sonra Philibon'u bularak kontese eşinin katili ile evlendiğini söyler. Bu arada Philibon'un da bir oğlu olmuştur. İsmi Adrea'dır. Kontes eşinin ve oğlu Arman'ın katili olan bir adam ile evlendiğinin farkına varınca kahrından ölür. Bastian, Philibon'un ölünceye kadar yardımcısı olur, böylece ona hayatı boyunca yaptığı kötülüklerden vicdan azabı duymasını sağlamak ister. Onun ölümünden sonra miralayın oğlu Arman'ın yardımcılığını yapar. Arman babasından kalan mirasa sahip olduktan sonra Fransa'da zor durumda olan insanları araştırarak onlara yardım etmeye başlar. Arman bir gece kendisine gelen bir mektup neticesinde eski bir şatoya gider ve ölmek üzere olan bir adamın vasiyetini dinler. Bu adam genç iken Therez isminde bir kıza tecavüz etmiş ve bundan vicdan azabı duymaktadır. Bütün mirasını namusunu kirlettiği bu kıza ve ondan kendi çocuğu olmuşsa ona bırakır. Therez'in kim olduğu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Sadece bir madalyon vardır. Arman, Baron de Cremor Cremaroit'ye Terez'i ve varsa çocuğunu bularak mirasını onlara ulaştıracağını vaat eder ve bu mirasın sahiplerini aramaya başlar. Andrea bu sırada Lonra'ya gitmiş, orada birtakım hırsızlık vs. gibi suçlar işlemiş ve yakalanacağını anlayınca Sir William ismiyle kendisini Fransa topraklarına atmıştır. Fransa'da İrlandalı asil bir aile mensup olarak tanınmaktadır. Colore sayesinde Baron de Cremor Cremaroit'nin iki milyonluk mirasından haberdar olan Sir William, mirasın sahiplerini bularak mirasa konmaya çalışır. Bir çete kurar ve bu çete ile gizliden gizliye mirası elde etmek için araştırmalarda bulunur. Bu araştırmaların neticesi olarak tecavüze uğrayan kadın Therez Dalteriot ve kızı Hermin'e ulaşır.

59 41 Hermin, Fernand'ı sevmektedir ancak babası fakir olduğu ve Hermin'in çeyiz parası için onunla evlenmesine karşı çıkar. Hermin çeyiz almamak koşuluyla Fernand ile nişanlanır. Bu sırada Bacara da Fernand'a âşık olduğu için kız kardeşi Seriz'i sık sık ziyarete gelmektedir. Bacara, Fernand'ın evleneceğini duyunca bunu engellemeye çalışır. Sir William, Bacara ile bir anlaşma yapar. Fernand'ın kendisinin olması için kız kardeşi Seriz'i Mösyö Boproe'ye satar. Hariciye nezaretinde özel kalem müdürü olan Mösyö Boproe, genç kızlara tutkundur. Seriz'e tesadüfünden sonra onunla birlikte olmak için her şeyi göze alır. William bu durumu da lehine kullanır. Mösyö Boproe'nin Seriz'e kavuşması için Hermin'in nişanını bozması gerekmektedir. Bu amaçla Bacara'nın ağzından Fernand'a bir mektup yazılır. Mektupta Bacara, Fernand'ın metresidir. Bu mektubu Hermin'in okuması sağlanarak nişanı bozması amaçlanmıştır. Bu durumdan çok etkilenen Hermin nişanı bozuktan sonra hava değişimi için annesi ile halasının şatosuna gider. Fernand'a bir tuzak daha kurulmuştur. Bu da çalıştığı yerdeki kasadan otuz bin frangı onun cüzdanına yerleştirerek hırsızlık ile itham etmektir. Fernand nişanlısının yazdığı mektubu okuyunca onu bulmak için evine koşar, ancak Hermin ve annesi çoktan oradan uzaklaşmıştır. Fernand, Hermin ile konuşamayınca bir buhran geçirir ve sokakta bayılır. Bu arada Bacara onu arabasına alarak kendi evine getirir. Ertesi gün polisler Fernand'ı tutuklarlar. Bacara bu olaydan sonra William tarafından kullanıldığının farkına varmıştır, ancak William planını bozmaması için onu bir akıl hastanesine yatırır. Bacara birkaç gün sonra hastaneden kaçmayı başarır. Polise giderek durumu anlatır. Kanıt olmadığı için herhangi bir muamelede bulunulamaz. Bu arada William, Hermin'in yanına giderek onu kendisine âşık etmeye çalışır. Hermin hâlâ Fernand'ı sevmektedir, William'a Fernand'ı hapisten kurtarması koşuluyla kendisi ile evleneceğini vaat eder. Arman, birtakım ipuçları sayesinde olanların suçlusunun kardeşi Andrea olduğu sonucuna ulaşır. Ondan haber almak için Bastian'ı Brittany'e gönderir. Andrea, Bastian ile Jerom'u uçurumdan atarak öldürür. Andrea, Brittany'e gitmeden kardeşi Arman'ın Jan isminde bir kızı sevdiğini öğrenir ve ondan intikam almak için Jan'ı kaçırır. Amacı Jan'ı metresi yapmak ve böylece ondan intikam almaktır. Arman olayların Andrea'nın planı olduğunu çözünce nikâh kıyılmak üzere iken onun foyasını ortaya çıkarır. Andrea ile Mösyö Boproe, Paris'e dönerek Seriz ile Jan'ı hapsettikleri eve giderler. Burada kızlara sahip olarak Arman'dan intikam alacaklarıdır. Rocambole yüksek bir meblağ karşılığı kızların yerini Arman ve Louin'e söyler. Böylece Seriz ve Jan'ı kurtarırlar. Arman, Andrea'yı öldürmek üzeredir, ancak Jan'ın isteği üzerine öldürmekten vazgeçer. Eserin

60 42 sonunda Arman Jan ile Seriz Louin ile Hermin de Fernand ile evlenir. Bacara düğün merasimine katılarak evlenenler için dua etmektedir. Kendisi rahibe olmuştur. Şahıs Kadrosu Bastian, Miralay de Cregaz kumandasında savaşa katılarak geri çekilen askerlerdendir. Eserde Arman'ın yardımcıdır. William'dan haber getirmek üzere gittiği Brittany'de William tarafından uçuruma atılır. Philibon, Rus savaşına katılan askerlerdendir. Aslen İtalyan olan Philibon intikam duygusu ile hareket eden bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Sevdiği kızı elinden aldığını düşündüğü miralayı öldürdükten sonra onun vasiyeti üzerine eşi evlenir ve oğlu Arman'ı denize atarak onu öldürmek ister. Böylece kendisi oğlu olan Adrea'ya miralayın bütün mirasının kalmasını sağlayacaktır. Madam Cregaz, severek evlendiği eşini savaşta kaybeder, eşinin vasiyeti üzerine Philibon ile evlenmek zorunda kalır. Onun eşinin ve oğlunun katili olduğunu öğrendikten sonra kahrından ölür. Andrea karakter olarak babasına benzemektedir. Onun gibi ahlaksızdır. Eserde orta boylu olmasına rağmen çevik ve atik olarak tanıtılan Adrea, yirmi üç yaşlarındadır. Saçları kumral, gözleri ise siyah olup bakışlarında muhteris ve müstehzi bir ifade kendisini hissettirmektedir (s. 35). Hırsızlık ve katil yoluyla kazandıkları ile geçinir. Babasından büyük bir miras alacağı için önceleri gününü gün etmiştir. Andrea, babasının ölümü esnasında aslında bütün mal varlığının miralayın oğlu olan Arman'a kaldığını öğrenir. Daha öncesinde metresinin Arman'a âşık olmasından dolayı ondan intikam almaya çalışan Andrea mirasını kaptırdığı için de Arman'a düşman olmuştur. Eserde kumral olarak tanıtılan Adrea, Londra'da saçlarını siyaha boyatmıştır. Arman, Philibon tarafından denize atıldığında tesadüfen balıkçılar tarafından kurtarılmıştır. Romanda yirmi sekiz yaşına geldiğinde tekrar tesadüf edilen Arman "uzun boylu", genç ve kuvvetli" olarak tanıtılır. Bu yıllarda Roma'da yaşayan Arman, resim ve heykel ile uğraşmaktadır.

61 43 Mart, Arman'ın sevgilisidir. Daha önce evlenme vaadiyle Adrea tarafından kandırılmış ve metres tutulmuştur. Mart yirmi üç yaşlarında, orta boylu, beyaz tenli, kumral saçlı ve mavi gözlü zarif bir kız olarak tanıtılır (s. 23). Colare, Adrea'nın yardımcısıdır. Paris'in yankesicilerinin reisidir. Polisler tarafından aranmaktadır. Louin'u öldürmek isterken Arman tarafından vurularak öldürülmüştür. Seriz ve Bacara iki kardeştir. Fiziken birbirlerine çok benzemektedirler. Ancak ahlak ve tabiat olarak tamamen zıttırlar. Seriz, Louin Roland isminde namuslu bir ameleyi sevmektedir. Bacara hafif meşrep bir kadın olmuştur ve kız kardeşini de kendisi gibi yapmak istemektedir, ancak o namuslu bir şekilde yaşayıp hayatını sürdürmek emelindedir. Seriz on altı yaşında olup eserde şu şekilde tanıtılır: "Fidan gibi bir boya, zambak gibi beyaz bir tene, güzel siyah saçlara, kiraz gibi dudaklara malik idi. Bundan dolayı çalıştığı sun'i çiçek imalathanesinde kendisine Seriz [Fransızca kiraz demektir] lakabı verilmiş idi." (s. 65). Yirmi yaşında olan Bacara ise "kusursuz denecek kadar güzel" olarak tanıtılır (s. 67). Fernand Roucherd, yirmi beş yaşında solgun benizli ve siyah saçlı bir delikanlıdır. Ailesinden kimse hayatta değildir (s. 75). Tiyatro metinleri yazmaktadır. Aynı zamanda Hariciye Nezareti'nde memur olarak görev yapmaktadır. Müdürünün kızı Hermin de Boproei'yi sevmektedir. Jan de Balder, Seriz'in arkadaşıdır. Beyaz ve kumral bir dilber olarak tanıtılır (s. 107). Asker olan babası bir savaşta şehit düşünce annesi ile birlikte yaşamaya devam ederler. Ancak annesi de bir süre sonra ölen Jan, dadısı Jertrod ile büyümüştür. Seriz ve nişanlısı ile birlikte bir yemekte Arman ile karşılaşır. Rocambole, William'ın kurduğu çetenin üyelerinden birisidir. On iki yaşında bir genç olarak karşımıza çıkar (s. 303). Madam Phiyore'in meyhanesinde çalışır. Nicola'nın Colore'yi öldürdüğüne dair yalancı şahitlik eder ve manevî annesi kabul ettiği Phiyore'ye de bu konuda baskı yapar. Colore'nin ölümünden sonra onun yerini almıştır. Çok açıkgöz bir çocuktur. Önce Arman'a karşı hareket ederken eserin sonunda para karşılığında onun yanına geçer ve kızların yerini Arman ile Louin'e gösterir.

62 44 Hermin, on dokuz yaşında Madam Therez'in kızıdır (s. 79). Kendisine gerçek babasından iki milyon kadar bir miras düşmüştür. Ancak bunu kendisi dahi romanın sonunda öğrenecektir. Fernand'ı seven Hermin, onu hapisten kurtarmak için William ile evlenmeyi dahi kabul eder. Zaman ve Mekân Eser Fransa-Rusya arasında 1812 yılında yapılan savaş ile başlar, Arman'ın otuzlu yaşlara gelmesi ve evlenmesi ile biter. Yaklaşık olarak otuz beş kırk yıllık bir zaman dilimindeki olaylar eserde karşımıza çıkar. Romanda kullanılan zaman ifadelerine bakacak olursak; "1812 tarihinde idi. Napolyon Bonapart tarafından sevk olunan muhtelit askerler Moskova ve Kremlin şehirlerini alevler içinde ve geride bırakarak rüc'et ediyorlardı." (s. 3). "Birinci bâbda nakl ve hikâye eylediğimiz müthiş vukuattan beri dört sene güzerân etmişti." (s. 14). "1840 senesi teşrîn-i evvelinin nihayetine doğru yani biraz evvel nakl ve hikâye eylemiş olduğumuz vâk'a-i müellimeden yirmi dört sene sonra bir akşam alâim-i vechiyesinden ve tavr-i kıyafetinden Fransız olduğu anlaşılan bir adam Tiber Nehri'ni 8 geçerek Trastevere'ye 9 vâsıl oldu." (s. 22). "1843 senesi Mart'ı Gara yortusuna müsâdif olan gecede bu hanenin dördüncü katı sûret-i mükemmelede tezyîn ve tenvîr kılınmış idi." (s. 39) Eserde mekân olarak İtalya ve Fransa'nın kullanıldığı görülmektedir. Milan, Roma gibi İtalyan şehirleri ile Paris sokakları da dış mekân olarak sık sık karşımıza çıkar. Örneğin Saint Culture Catherine, Saint Louis Omare, Vandam sokakları gibi... "Kaptan William evvelce Lonra'da emri altında çalışmış olan Paris yankesiciler reisi Colare ile görüştükten ve Culele'nin hanesinde teftişâtta bulunduktan iki gün sonra Saint Culture Catherine sokağında eski bir binanın kapısı önünde bir araba durdu." (s. 56). Eserde iç mekân tasvirleri de dikkat çekicidir. Bacara'nın odasının tasvirini burada örnek olarak vermek mümkündür: 8 İtalya'da bir nehir. 9 İtalya'da Tiber Nehri yakınlarında bir şehir.

63 "Odanın duvarları kıymettar taşlarla müzehhep şeritlerle kâmilen örtülmüştü. Zemine kalın ve kıymettar halı döşenmiş idi. Pencerelerle yatağın perdeleri kâmilen ipekten mamul ve kanepe, sandalyeler ise eflatun kadife ile müzeyyen idi. Bu oda ile içindeki mahlûku görüp de bir âşiyane-i aşk ve sevda dememek ve bu manzara karşısında fevkalâde mütehassis ve mütelezziz olmamak mümkünsüz idi." (s. 99). 45 gibidir: Dil ve Anlatım Romanda anlatıma kuvvet veren atasözlerinin kullanımı dikkat çeker: "Beşeriyet daima aldanmakta tev'emdir." (s. 16). "-İyi ama iki gözüm, bilmez misin ki çivi çiviyi söker." (s. 233). "Son pişmanî faide vermez." (s. 355). Eserde metin içi bilgilendirme de yapılmıştır: " Bundan dolayı çalıştığı sun'i çiçek imalathanesinde kendisine Seriz [Fransızca kiraz demektir] lakabı verilmiş idi." (s. 65). "Barona [İngiltere'de baron ile şövalye arasında unvan-ı mahsusî haiz adam demektir] Sir William daha doğrusu Kont Andrea kapının vurulması üzerine mülahazatına devam edemedi." (s. 93). Anlatıcı olayın akışında okuyucuya kendisini hissettirir bazen onunla konuşuyor "Sicim gibi ince bir yağmur yağarak sokakları ıslattığını ve sokakların gayet tenha olduğunu kayd ü beyan eylemiştik." (s. 56). "Sir William'ın Bacara'ya yazmış olduğu bu mektup ka ri' ve ka ri'elerimizin mâlumudur." (s. 126). "Madam Phiyore'ın Seriz'e odanızı göstereyim dediği sırada bayılmış olduğu hatırlardadır." (s. 216). "Mösyö Fernand, saat on bir buçukta [ka ri'lerimizin tağlît-i ezhânına meydan vermemek için saatlerin alafranga olduğunu ve mesela gündüz vakt-i zuhurda alafranga saatin on iki olduğunu, bundan maada on ikinin bir de nısf-ı leylde tesadüf edildiğini kayd ü ityâna lüzum gördük. Bunlardan birine gündüzün on ikisi diğerine de gecenin on ikisi denir] yazıhanesinden ayrıldı." (s. 126). "Şimdilik Seriz'i bırakarak Fernand Roucherd'ye ircâ'-ı nazar edeceğiz." (s. 124). "Şimdi Madam Boproe ile kızı Hermin de Boproe'yi nakl-i kelam edelim." (s. 226).

64 46 "Mösyö Boproe ile zevcesini ve kerimesini Dejone şatosuna avdet etmek üzere yolda bırakarak biraz ihtiyar madam Cremadic'e atf-ı nazar edeceğiz." (s. 246). "Daha uzağa gitmezden evvel Rocambole'ün harekât-ı ahîresine dair mâlumat verelim." (s. 336). "Şimdi Dejone şatosunda sofra başında bırakmış olduğumuz Sir William'a nakli kelâm edebiliriz." (s. 245). "Şimdi Matmazel Jan'a atf-ı nazar edelim." (s. 368). "Daha uzağa gitmezden evvel bu meşum tesadüfün ne suretle vukuu bulduğunu izah edelim." (s. 392). Eserdeki anlatım tercüme olduğunu ispat etmektedir, diyebiliriz. Çünkü yazarın kendisine ait olduğunu bildiğimiz eserlerinde bu şekilde tasvir ve anlatımdan söz etmek mümkün değildir: "Kânun-ı evvelin mağmum bir günü. Meşhur Seine Nehri'nin iki sahiliyle rûy-ı sema, hemen fark ve temyiz olunamayacak derecede kâmilen kesîf bir sis ile ihata olunmuş idi. İnce ince yağan yağmur, her tarafı ıslatmakta idi. Sisle karışık bir zulmete bürünmüş olan sokakları fenerler layıkıyla tenvir edemiyordu. Sükûn ve tenhayı müstağrak soğuk bir kış gecesi ikametgâhlarına gitmek üzere geç kalmış olan bazı kimseler süratle ilerlemekte idiler. Her taraftan azîm bir sıkıntı his ve müşahede olunuyordu. Saatler nısf-ı leyli iş'âr edip ve gecenin bu saatinde Paris sokakları çölden nümunenümâ olacak bir hâlde bulunuyordu. Faaliyet-i hayatiyenin başlıca menâbi'inden olan Pazar yerlerinde bile azîm bir tenhayı meşhûd olup balonun son arabası da çekilmiş idi." (s. 49) Şeytan Mağaraları Ponson du Terrail, Şeytan Mağaraları, Dersaadet, Kasbar Matbaası, Kapakta fiyatı "15 para" olarak kayıtlıdır. Eserin "bir bazen iki cüz'" neşrolunduğu ifade edilir. Beş cilt olarak basılmıştır. Monte Cristo tercümesinin önsözünde Şeytan Mağaraları romanının beş bin nüsha basılmış ve tükenmiş olduğu belirtilir. Asıl ismi Kırmızı Adamların Yemini iken Maarif Nezareti tarafından isminin Şeytan Mağaraları olarak değiştirildiği ve eserde geçen ne kadar kırmızı adam ibaresi varsa hepsinin sarı adamlar şekline dönüştürüldüğü ifade edilir

65 47 (s. 3-4). F. Özlem Bay, Avanzâde Mehmet Süleyman tarafından çevrilen eserin Fransızca adının Le Castel du Diable (Paris 1865) olduğunu belirtir (2013: 117). Bu ismin Türkçesi Şeytan Kalesi'dir ve Terrail'in söz konusu eseri ile Avanzâde Mehmet Süleyman'ın çevirisi arasında herhangi bir benzerlik bulunmamaktadır. Bu da Avanzâde Mehmet Süleyman'ın mütercim adıyla telif eserler yazmış olduğuna dair kanaatimizi güçlendirmektedir. Önsözde eserin Ponson du Terrail'in en meşhur eserlerinden birisi olduğu ve altı dile tercüme edildiği belirtilir. Tarihle alakalı hakikî bir roman olduğu, okuyucunun içerisinde hayale değil, o dönemde yaşanan gerçek hadiseleri bulacağı ifade edilir: "Şeytan Mağaraları, tarihe müstenid hakikî bir romandır. Ka riin bu romanda aklın kabul ve ihata edemeyeceği hayalâne değil, belki vakâyî-i medeniye ve rûz-merreden bulunan hâdisât-ı hakikiyye sahnelerine tesadüf edeceklerdir." (s. 2). Zihniyet Macaristan'da asil kızlarının asillerin isimlerini hayatta iken de taşıdıkları Kontes Heidi Mangaralı üzerinden verilir. Macar geleneğini yansıttığı için zihniyet açısından önemlidir: "Macaristan'da asilzâdegândan birinin bir kızı olursa, pederinin vefatında onun unvanına mâlik olabileceği gibi isterse pederinin hayatında dahi o unvanı hâiz olabilir. İşte bunun içindir ki Kont de Mangaralı'nın kerimesine kontes denilmektedir. Hatta unvanı pederi ber-hayat iken bile taşıyabilir. Nitekim güzel Heidi gibi." (s. 20). Eserde asillerin kendilerine hakaret edildiğini düşündükleri durumda düello etmeleri de dönemin zihniyetini yansıtması açısından önem arz eder. Kurgunun arkasında Rocco ve Frauen muharebeleri gibi tarihî gerçekler de takip edilmektedir: "Rocco'da vukuu bulan muharebe, şanlı ve kat'i i bir surette meseleye hitam vermiştir. Fransa sahaif-i tarihiyesinde Rocco muharebesi bir fasl-ı mühim teşkil eder." (s. 276).

66 48 Yapı Olay Örgüsü Paris'te düzenlenen maskeli balo partisi için kıyafet alan Marki de Wiler, mağaza çalışanı Tonny'e kıyafeti götürmesi için adres verir. Kendisi de arkadan gelmektedir. Bu sırada maskeli birisi ile düello eder ve ağır yaralanır. Tonny'den yatak odasındaki evrakı alarak arkadaşına ulaştırmasını söyler ancak arkadaşının adını söylemeye muvaffak olamaz. Buradan sonra çekmeceden çıkan hatıra defterinden olaylar takip edilir. Buna göre Frauen Muhasarası esnasında daha sonra Sarımontolular olarak tanınan dört arkadaş oldukça samimidirler ve savaşta izledikleri yöntemle Fransız karargâhına sağ salim dönerler. Bir Macar zenginin verdiği ziyafette gördükleri Heidi'ye hepsi de âşık olur. Kız ile kimin evleneceğine dair kura çekerler. Ancak Heidi, Mösyö Wiler'i sevmektedir. Mösyö Wiler bu olaylar olmadan bir yıl kadar önce Heidi ile karşılaşmış ve hatta onu hırsızların elinden kurtarmıştır. O zaman yüzünde maske olduğu için kim olduğunu bilmediği bir kıza yardımcı olmuştur. Heidi, Kont Mangaralı'nın gerçek kızı değildir, ölen kızına çok benzediği ve kendi babası Arman de Tresonoil vefat ettiği için kontun elinde büyür. Kont önce kızı yerine koyduğu Heidi ile sonrasında evlenmek ister. Bu sebeple Heidi ile evlenmek isteyenleri reddeder ve ısrar edenleri öldürür. Kont Wiler, Heidi ile gizlice görüşür ve onunla kaçarlar. Önce Marsilya'ya oradan Paris'e gelirler. Evlenen çift uzun süre gizlenerek yaşar. Kaçışlarının dördüncü yılında evliliklerini duyururlar. Marki bu tedbirsizliği nedeniyle arkadaşlarından kendisini öldüreceklerine dair yeni bir ant içtiklerini bir mektupla öğrenir. Markiz Wiler'i, Gaston de Lavaniet kaçırmak ister. Tonny, Mösyö Wiler'in ölümü üzerine onun intikamını alacağına ant içer ve sarı mantolularla mücadeleye etmek ister. Markiz Heidi, Macar Kont Mangaralı tarafından eşinin öldürüldüğü sırada -sarı mantolulardan önce davranarak- kaçırılır. Josef efendisini defneder. Romanın ilk cildi bu olaylarla biterken ikinci ciltte Tonny'nin gönüllü asker olmak üzere asker çadırına müracaat etmesi ve redif çavuşu tarafından rencide edilmesi söz konusudur. Tonny bu durumdan rahatsız olur, direkt olarak miralay ile görüşerek kendisini askere kaydettirir. Daha sonra kendisi ile alay eden Piyowan çavuş ile düello ederek onu alt eder, ancak onu öldürmez. Bu olaydan sonra dost olurlar.

67 49 Mangaralı, Markiz Heidi Wiler'i kaçırıp kimsenin bulamayacağı Blerancor şatosuna götürür. Sıkılmasın diye kardeşi Rejan'ı da şatoya getirmek üzere adamlarını gönderir. Kendisi ile evlenmesi için Marki de Wiler'e on gün düşünme süresi verir. On günün sonunda Heidi, Mangaralı'nın teklifini reddeder. Bu sonucu bekleyen Mangaralı Heidi'nin içeceğine koyduğu ilaçla onu uyuşturur, bu sırada Rejan gelir. Rejan'ı odasına götürür ve tekrar geldiğinde Heidi'nin kaçırıldığını fark eder. Heidi'yi ön keşif için gönderilen Şövalye Albert de Morewiet kaçırmıştır. Albert de Morewiet'ı aramak için gönderilen Tonny, Heidi'yi Morewiet'ın elinden kurtarır. Heidi'yi yolda karşılaştığı Kont Mangaralı ile Blerancor şatosuna getirir. Bu arada Tonny markize eşinin bir kızı olduğu haberini verir. Markiz onunla tanışmak ve onu koruyup kollamak ister. Bu tanışma sırasında Nicola'dan eşinin aslında ölmediğini öğrenir. Kont Mangaralı Fransız askerine hoş görünmek için bir ziyafet verir. Bu ziyafette sarı mantolu adamlar markizi kaçırmak üzere tekrar plan yaparlar. Plandan haberdar olan Tonny, onları engellemek ister ve arkadaşlarını yardıma çağırır. Bu sırada Kont de Wiler eski dostları ile tekrar karşılaşır ve yeni bir kura çekerler. Kura Morewiet'a isabet eder. Morewiet, Rejan'ı durumdan haberdar eder, Rejan onun yemininden vazgeçmesini talep eder; ancak o, bunu kabul etmez. Bu sırada Kont Mangaralı, Rejan ile Morewiet'ı bir kafese hapseder. Kont da kafese düşer ve ayağı kırılır. Şatonun cücesi, Morewiet ve Rejan'ı kafesten kurtarır. Rejan yaşadıklarından sonra buhran geçirir, Tonny, Rejan'ı Nicola ve Bawet ile Mösyö Wiler'in şatosuna gönderir. Bu sırada ordu savaşa gitmektedir. Mösyö Wiler savaşta en ön safta yer alarak ölmeyi vaat etmiştir. Mösyö Wiler eşi ile son kez görüşüp ayrılır, ancak markiz onu takip etmeye başlar. Onu sonunda bulur ve bir hotelde iki sevgili birbirine kavuşur. Bu sırada sarı mantolular Mösyö Wiler'in yeminine ihanet ettiğinin farkına vararak onu öldürmeye karar verirler. Marki Wiler eşi ile son kez görüştükten sonra ona Paris'e Josef'in yanına gitmesini söyler, ondan ayrılır ve kendisi savaşa katılır. Fransa ile Avusturya arasında savaş olmaktadır. Miralay de Lanjowen Fransız ordusunu komuta eder ve savaş taktiği sayesinde savaşın kazanılmasını sağlar. Tonny miralayın oğludur ve miralay bunu Tonny ile konuştukları neticesinde fark eder. Tonny, Bawet'ten hoşlanmaktadır, Madam Towaton ise evladı gibi büyüttüğü Tonny'ye âşık olmuştur.

68 50 Paris'e dönen markiz ile kardeşi Rejan'ı Marki Wiler'in dostu Baron Chartel himaye eder. Baron, Fransız ordugâhına giderek Mareşal de Sacis'ten üç sarı mantoluyu cezalandırmak için ister. Lawanet ile düello ederek onu öldürür. Tonny savaş sırasında yaralanınca Madam Towaton'un evinde tedavi edilir. Towaton ile aralarında bir münasebet peyda olur. Bu arada Baron Chartel, Norman ve Laroz'dan Marki Wiler hakkında bilgi edinir. Baron Chartel, Mangaralı'nın cücesinden de birtakım bilgiler alır. Paris polis müdürlüğünü olaylardan haberdar ederek Markizin korunmasını talep eder. Baron Chartel, cüceye markizi bulursa onu ödüllendireceğini vaat eder. Bu arada sarı mantolular Paris'e Wiler şatosuna giderek markizi kaçırma planı yaparlar, ancak polislerin durumdan haberdar olması bu durumu zorlaştırır. Markiz hamiledir ve doğum yapmak üzeredir. Morewiet, markizin kız kardeşi Rejan'ın kendisine olan ilgisini kullanarak markizi kaçırmayı planlamaktadır. Bu amaçla Rejan ile mektuplaşır. Rejan'ın şato kapısını kendisine açmasını sağlar. Cüce de evi gözlemektedir. Morewiet'ı görünce durumu Baron Chartel'e haber verir. Lassy önce Morewiet'ın yanında iken onun yapacaklarının artık haddini aşacağını düşündüğü için şatoya giderek bunu engellemek ister. Markiz doğum yapmıştır. Doğumdan sonra Rejan çocuğu Morewiet'a getirir. Baron ve Tonny, Morewiet yerine Lassy'yi takip edip suçlu diye kurşuna dizdirirler. Rejan ölen kişinin Morewiet olduğunu sanıp kendisini pencereden atar ve ölür. Morewiet bahçede Baron Cartel ile düello ederek onu öldürür. Baron son nefesinde tüm mal varlığını Tonny'ye bırakır. Bu sırada cüce ile yeni doğan bebek elinde olan sarı mantolu bir adam polisler tarafından Morewiet diye tutuklanarak garnizona götürülür. Sonunda bu adamın Mösyö Wiler olduğu anlaşılır. Morewiet bu esnada Paris'ten kaçıp başka bir ülkeye gitmiştir. Romanın sonunda Tonny'nin Madam Towaton'dan bir çocuğu olduğu ve onu madam Towaton ile bıraktığı görülür. Cüce, Piyovon Çavuş ile iyi ilişkiler kurmuştur. Wiler ailesi birbirine kavuşmuş ve oğullarıyla mesuttur. Tonny ile Bawet'nin de evlenmesi muhtemeldir.

69 51 Şahıs Kadrosu Tonny, Marki Lanjowen oğludur. Eserin başında ailesini tanımaz. Madam Towaton tarafından büyütülmüş, önce madamın mağazasında çalışırken Mösyö Wiler'in ölümü ve kendisine vasiyeti üzerine onun katillerinden intikam almak için gönüllü asker olur. Bu sırada ordu miralayı olan babasını tanır. Madam Twaton, otuz dört yaşında esmer bir kadındır (s. 3). Duldur, eşinin ölümünden sonra bir sabah evinin önüne bırakılan ve maskeli adamlar tarafından öldürülmek istenen bir çocuğu evlat edinmiş ve onu büyütmüştür. Namus ve iffetine oldukça düşkündür. Elbiseci dükkânı vardır. Josef, öldürülen markinin kadim hizmetçisidir. Marc de Lassy, Morewiet, Gastonde Lawanet ve Marki de Wiler dört askerdir ve iyi arkadaşlardır, daha sonra aynı kıza âşık olmaları aralarında husumet ortaya çıkarmıştır. Kontes Heidi Mangaralı, Marki de Wiler'in eşidir. Kont Mangaralı ve sarı mantolular tarafından roman boyunca kaçırılmaya çalışılmış, romanın merak unsurunu üzerinde tutan karakterdir. Rejan, Heidi'nin kız kardeşidir. Saflık ve güzellikte meleğe benzetilen Rejan, Heidi evlenip Paris'e gelinceye kadar kendisini manastıra kapatmıştır. Heidi evlendikten sonra onu manastırdan çıkartarak yanına alır. Morewiet'e âşık olan Rejan, Morewiet'a -kötülereyardım ettiği için roman sonunda ölür. Morewiet'i öldü zannederek intihar eder. Marki Lanjowen, Tonny'nin babasıdır. Savaşta Fransız ordularını komuta etmiş ve romanın ortalarında hastalıktan öldüğü görülür. Laroz, Fransız gönüllü askerlerindendir. Gaskonyalıdır. Geveze, asla yalan söylemeyen, cesur ve kendisini övmeyi seven birisi olarak tanıtılmıştır (s. 84). Norman, Laroz ve Tonny'nin silah arkadaşlarıdır. Madam Nicola, otuzlu yaşlarda son derce latif ve güzel olarak tanıtılır. Marki de Wiler binbaşı iken onunla münasebette bulunmuş ve Babet'i dünyaya getirmiştir. Bawet, Marki de Wiler'in kızıdır. Tonny ile birbirlerini sevmektedir.

70 52 Baron de Chartel, kuvvet, cesaret ve şecaati ile meşhur olan baron eserde şu şekilde tanıtılır: "Bu adamın irtifa'ı altı kademi mütecâviz idi. Geniş sadrı, enli omuzları, uzun boyu, elhâsıl heyet-i umumiyesi itibariyle cidden câlib-i dikkat ve hayret olur ve bu heybet ve tenasübüyle Herkül'ü andırır idi." (s. 235). Romanda Kont de Wiler kaybolduğunda markizi korumuştur. Cüce Gouliyat, Mangaralı'nın köşkünde önce ona hizmet ederken daha sonra Morewiet'a yardım eder. Para ve altını çok seven cüce Gouliyat, romanda kim tarafından para ve altınla ödüllendirilirse o tarafa bilgi taşımıştır. Zaman ve Mekân Romanda Fransa'nın 15. Louis döneminde Avusturya ile yapılan veraset savaşlarına tanıklık edilmektedir: "Fransız ordusunun Anvers şehrine duhulüyle kral 15. Louis muzaffer addolunmuş idi." (s. 229). Roman zaman olarak 1746 senesi ile başlatılmıştır: "1746 senesi kânun-ı sânisinin bir akşamı Paris'te Avrupa tiyatrosunda büyük bir balo veriliyor idi." (s. 3). Eserde zaman, kral 15. Louis'nin Flander'de tekrar savaştığı döneme tekabül etmektedir. Mekân olarak Tuna Nehri, Macaristan ve Paris gibi şehirler karşımıza çıkar: "-Genç Macar kızı Tuna'nın yukarı tarafında sol sahilde ve Avusturya hududunda kâin bir şatoda bulunuyor imiş." (s. 24). Romanın sonlarına doğru sarı mantoluların 1746'da Paris'te bir araya gelmeleri şu şekilde anlatılır:

71 "1746 senesi teşrin-i sânisinde eşhâs-ı vak'anın hemen kâffesi Paris'te bulunuyordu. Güya Paris'te birleşmek üzere karar vermişlerdi." (s. 283). 53 Dil ve Anlatım Eser metin içine yerleştirilen hatıra defteri üzerinden zaman, geçmişten ana doğru gidip gelmekte ve olaylar bu şekilde anlatılmaktadır. Anlatıcının olayın kurgusuna müdahale etmesi, kendisini okuyucuya fark ettirmesi ve onunla sohbet etmesi üslup özelliği olarak karşımıza çıkar: "Hikâyemizin buraya kadar olan kısmında Rejan'dan hiç bahsetmedik. Bunun sebebi ise bir melekten bahs ile tarif-i ahvâli mümkün olamayacağı kazıyyesidir." (s. 35). "Hikâyenin muharriri olmak sıfatıyla söyleyelim ki polis müdürü sözü Lavaniet'nin maznuniyetinden emin olmak suretiyle söylemeyip belki o babdaki bir şüphesini hakikaten tahvîl eylemek maksadıyla dermiyan etmiştir." (s. 63). "Ka ri'lerimiz, elbet bu delikanlının Tonny olduğunu anlamışlardır." (s. 77). "Gaskonyalı ile Norman'ı madam Nicola'nın sırrını öğrenmek üzere muvakkaten terk edelim." (s. 92). "Bu sebeple biz de kendilerini şimdilik terk ile Markiz de Wiler ile Macar asilzâdesini hâmil olan arabayı takip edeceğiz." (s. 92). "Kitabımızın birinci kısmında elbiseci Madam Towaton'un dükkânından zevcesi için balo elbiseleri ahz ettikten sonra ikametgâhına avdet ettiği sırada Kont de Lawanet ile düello edip aldığı cerihadan dolayı vefatına hükmolunan Marki de Wiler'in mevta teşhirhanesine nakleylediği ve daha sonra Tonny'nin teşhirhaneye gelerek markiyi ziyareti yazılmış idi. Hatta Tonny'nin morg denilen mevta teşhirhanesinde markinin cesedini ziyaret ettiği esnada teşhirhane bekçilerine biraz evvel getirilen ve mermer sütun üzerine yatırılan adamın bir marki yani asilzâde olduğunu söylemiş olduğu da henüz hatırlardadır zannederiz." (s. 144). "Hikâyemizin muharriri sıfatıyla, cücenin konttan habersiz işlerde bulunduğu mâlûmdur." (s. 165). "Madam Towaton'un sâbık yazıcısı bulunan Tonny, Marki Wiler'in vukuat-ı yevmiyesi muharrir olan bu kâğıtları okuduğu sırada muhteviyatına biz de vâkıf olmuş idik." (s. 235). "Bir müddet-i muvakkıte için tekrar Anvers'e gelelim Blerancor cücesini burada Marki Wiler'i taharri ile meşgul bırakmış idik." (s. 235).

72 54 Eserde zaman zaman karşımıza sanatsal bir üslup karşımıza çıkar. Bu üslup daha çok tasvirlerde görülmektedir: "Kâinat müstağrak-ı envâr-ı letâfet idi. Şems-i şu'le-bâr, neşr-i envâr eyliyor ve yaprakları, çiçekleri yaldızlıyor idi. Temmuz ayına mahsus olan bir hararet hükümferma idi." (s. 255). "Yol kenarlarında ve bahçelerde bulunan ezhâr-ı gûnagûn neşr-i revâyih-i latife etmekte ve sonbahara mahsus olan şems-i şu'le-bâr, bu sırada kâinata neşr-i envâr eylemekte idi." (s. 286) Şeytan Mağaraları Romanına Zeyl Omnibüs Cinayeti Fourtinier de Bovagobiet, Dersaadet, Kasbar Matbaası, Önsözde Şeytan Mağaraları romanının gördüğü rağbet sebebiyle okuyucuya teşekkür eden yazar o dönem için hiçbir esere bu derece rağbet edilmediğini de ifade eder. Şeytan Mağaraları'na zeyl olarak Omnibüs Cinayeti'ni tercüme eder. Okuyucuların kış mevsimini bu eseri okuyarak değerlendirebileceklerini de ekler. Omnibüs Cinayeti'nin Fransa'da meşhur bir gazete tarafından tefrika edildiğini söyler 10. Önsözde romanın hakikî bir olayı ihtiva ettiği ifade edilir. Burada 7 Kânun-ı sâni 1316 tarihi yer almaktadır. Buradan eserin iki yıl sonra basıldığı anlaşılmaktadır. Eserin sonunda "Avanzâde Mehmet Süleyman Bey tarafından tercüme edilip 1317 senesi Eylül'ünden itibaren cüz cüz neşr kılınacak romanlar" olarak Meşhur Hırsızlar yahut Esrarengiz Mahfaza, Gizli Cinayet, Siyah Elbiseler isimli romanlar tanıtılır (Omnibüs Cinayeti 1317: arka kapak). Bu romanların kimden tercüme edildiği de tanıtım sırasında dile getirilir. Buna göre Meşhur Hırsızlar yahut Esrarengiz Mahfaza, Ponson du Terrail; Gizli Cinayet, Emil Gaboriau; Siyah Elbiseler ise Paul Féval'den tercüme edilen polisiye eserlerdir. 10 İkdam Gazetesi'nde kitapla ilgili ilân vardır: Numara 2468, 19 Muharrem 1319/26 Nisan 1317/9 Mayıs 1901, s. 4 (Çitçi 2013: 572).

73 55 Zihniyet Eserde Bianca'nın naaşının gömülmesi esnasında verilen bilgiler Avrupa'daki mezarlık anlayışını gözler önüne sermesi açısından önem arz eder: "Burası ne fakirlerin ne de istirahat-i ebediyeye dalmış olan zenginlerin mezarlarına benzememekte idi. Bir takım tahta parmaklıklar tezyinât makamında taş yerine kaim olmakta idi. Öyle ya: Beş sene için kiracı olan mevtalara tezyinâtın ne lüzumu var?" (s. 113). Yine Margarit'in evleneceği kişiye götüreceği çeyiz parası da Avrupa feodal sistemindeki evlilik geleneği hakkında bir dönemin zihniyetini yansıtması açısından önemlidir. Yapı Olay Örgüsü Ressam Paul Phreneos'ün bindiği omnibüste bir cinayet gerçekleşir. Genç bir kız bilinmeyen bir şekilde oturduğu yerde ölmüştür. Ölüm nedeni de keşfedilememiştir. Paul Phreneos cinayeti arkadaşı Bionos ile konuşur. Phreneos, Mösyö Polet'nin verdiği davetlerde Margarit ile tanışır. Mösyö Polet'nin kızı olan Margarit ve babasına teşekkür amacıyla biri tiyatro locası ayırtır ve bu şekilde Margarit ile tiyatroya gider. Aralarında bir yakınlık oluşur. Margarit ressamdan hoşlanmaktadır. Tiyatroya gittiklerinde Phreneos, omnibüste karşılaştığı ve katil olacağından şüphelendiği adam ile karşılaşır, onu takip etmek ister; fakat başarılı olamaz. Phreneos bu cinayeti çözmek ister, arkadaşı Bionos ile birtakım araştırmalarda bulunur. Meyhane arkadaşı Piyedouch'un kendilerine yardım edeceğini düşünen Bionous, ona bu cinayetten bahseder, ancak Piyedouch cinayeti işleyen kişidir. Bu arada Margarit ressamı işyerinde ziyaret eder. Gizliden gizliye Phreneos'u seven Pia, bu durumdan çok rahatsız olur ve ümitsizliğe kapılır.

74 56 Phreneos ve Bionous, omnibüs cinayeti üzerine konuşurken Pia da Phreneos'a modellik etmektedir. Ölen kızın ismini duyan Pia, bir anda fenalaşır; çünkü ölen kişi kendi kız kardeşidir. Phreneos bu duruma çok üzülür ve Pia'ya yardım etmek ister. Cinayetin peşine düşerek polisinde desteği ile cinayetin çözülmesine yardımcı olur. Mösyö Polet erkek kardeşinin -mal varlığının kendi kızına kalması için- Bianca isimli kızını buldurarak öldürtür. Erkek kardeşi de Bianca'dan bir gün sonra öl(dürül)ür. Mösyö Polet, kardeşinin mallarının kızına kalacağını zannederken Pia'dan haberdar değildir. Cinayet için Mösyö August Blanchlen ile işbirliği yapar. August Blanchlen, Şeytan Mağaraları romanında tanınan kahraman olup o romanda İtalya'ya kaçmıştır. İtalya'da iken Astrody ailesini tanıdığı için Mösyö Polet'nin kendisinden istediği bilgilere çabucak ulaşmış ve cinayeti işlemiştir. August Blanchlen, metresi ile kiraladığı evde kendilerine gelen kişilerin istedikleri suçları işleyerek para kazanmaktadır. August Blanchlen ve metresi cinayetin çözülmesi sonucu küreğe mahkûm edilirler. Mösyö Polet ceza almaz ancak Omnibüs cinayetinin Paris'te duyulmasının verdiği rahatsızlıktan muzdarip olarak kızı ile yaşar. Phreneous ile Pia evlenir. Romanın sonunda iyi insanlar yaptıkları iyiliklerinin mükâfatını alırken kötüler cezalarını bulur. Şahıs Kadrosu August Blanchlen, "kırk yaşından ziyade olan şahs-ı meçhulün asker-vâri giyilmiş olan bıyık ve çifte sakalı ziyadece ağarmış" olarak tasvir edilir (s. 6). Romandaki kötü karakterdir ve cinayeti metresi ile işlemiştir. Bionous ile meyhanede tanışır ve kendisini ona Piyadouch olarak tanıtır. Paul Phreneos, sanatında mahir bir ressamdır, ancak sebatsızdır (s. 13). Kibirsiz, gönülsüz, zeki, sohbeti tatlı, gayet terbiyeli ve merhametlidir. Eserde uzun boylu ve mütenasip endamlı olarak tanıtılır (s. 35). Piyer Bionos, Phreneos'ün arkadaşı olup vasat bir ressamdır. Her zaman "şen ve şatır"dır (s. 13).

75 57 Pia, Phreneos'un ressam hanesinde ona çizimlerinde modellik eden İtalyan asıllı kızdır. Esmer ve uçuk benizlidir (s. 36). Gizliden gizliye Phreneos'u sevmektedir. Margarit fevkalâde güzeldir (s. 36). Yirmi yaşında bir sarışın olan Margarit zengin bir ailenin tek kızıdır. Uzun boylu olan Margarit, ölen annesine benzemektedir. Mösyö Polet, Margarit'in babasıdır. "Orta boylu, seri sözlü ve temiz kıyafetli" bir adamdır (s. 41). Kardeşinin mirasına konmak için onun kızını ortadan kaldırtmak ister. Bianca Astrody, on sekiz yaşında bir muganniyedir. Pia'nın kardeşidir. Milan şehrinden Fransa'ya gelen Bianca mugannilik ederek hayatını kazanmaktadır. Gizli gizli kardeşi ile görüşmektedir. Fransa'ya babalarının izini bulmak üzere gelmişlerdir. Sofia Corno, Astrodi Bianca'nın oda sahibidir. Bartolome Astrody, Pia ve Bianca'nın anneleridir. Sadece isim olarak zikredilir. August Blanchlen, Şeytan Mağaraları romanındaki Albert de Morewiet'dir. Metresi ile birlikte yasadışı işlerle uğraşmaktadır. Zaman ve Mekân Eserde kullanılan zaman ifadelerinden olayın kânun-ı evvelin sonlarında başladığı görülmektedir: "Genç kız kânun-ı evvel evâsıtında yalnız insanı bakmakla döndürmeye kâfi kısa, ince ve müsta'mel bir manto ile eskiliğinden dolayı parlayan siyah renkli bir ablak entari giyinmiş ve vaktiyle on iki yaşında bir kız için alınmış ve tüyleri dökülmüş olan manşon içinde ellerini soğuktan muhafazaya çalışmakta idi." (s. 7). Romanda Albert de Morewiet'ın Şeytan Mağaraları'ndan sonraki ahvalinden bahsedilirken zaman olarak 1880'lere gidildiği görülmektedir: "1800 senesi kânun-ı sânisinin evâhirine müsâdif bir günde Almanya'nın Hamburg limanından cesîm bir posta vapuru İtalya kraliyetinin evvelce mukarrer idaresi olup dört yüz bini mütecâviz nüfusu bulunan Nablus Körfezi'nde vâki Nablus şehr-i limanına müteveccihen hareket eylemişti." (s. 158). Dış mekân olarak Paris sokaklarına tesadüf edilir. Pigalle meydanı da sık sık karşımıza çıkar.

76 58 Dil ve Anlatım Eserin anlatımı dil ve üslup özellikleri yazarın kendi eserlerine benzememektedir. Bu sebeple bu eserin tercüme olduğu rahatlıkla söylenebilir. Romanda anlatıcının bazen olayın akışında kendisini hissettirdiği görülmektedir: "Bu yolcunun şöhretinden dolayı herkes tarafından tanılan ve tanılmamış bile olsa kartvizitini bıraktığı cihetle bulunması pek kolay olan Paul Phreneos idiği malumdur." (s. 18). "Mösyö Polet ile ne suretle peyda-yı muârefe eylediği ise kayd ü beyandan âzâdedir." (s. 173). Birbirinin devamı niteliğinde olduğu söylenen Şeytan Mağaraları ile romanın sonlarına doğru bir bağlantı kurulmuştur. Şeytan Mağaraları romanındaki kahramanlardan birisi olan Albert de Morewiet'ın bu romanda August Blanchlen adıyla yasadışı işlerle uğraşan bir katil olduğu görülür. Bu durum romanda şu şekilde anlatılır: "Şeytan Mağaraları romanında Marki de Wiler, Şövalye Albert de Morewiet, Kont Gaston de Lawaniet, Baron Marki de Lassy namlarında dört silah arkadaşının esnayı muharebede genç, gayet dilber ve son derece cazibe-perver bir Macar kızına ne suretle dil-dâde oldukları ve bu sebeple ne gibi vekâyi'-i acibe ve garibe tahaddüs eylediği mâlûmdur. Bu meyanda Marki Wiler ile Macar dilberi Matmazel Heidi'nin hafiyyen birbirlerini sevmiş olduklarından dolayı diğer üç silah arkadaşının kendisinden ne veçhile ahz-ı intikama karar verdikleri ve nihayetü'l-emr Marki Wiler ile rüfekasının üç arkadaşa galebe çaldıkları sırada Şövalye de Morewiet'nin ortadan kaybolduğu nakl ve hikâye edilmiştir." (s. 157) Şeytankaya Cinayeti Gaston Bergered, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Tarik Matbaası. Kapakta Tarik Gazetesi'nde tefrika edildikten sonra kitap hâlinde basıldığı ifade edilmektedir. Güzel Prenses dergisinin sayılarında bir kısmı Yeşilada Faciası adıyla tefrika edilmiştir.

77 Eserin arka sayfasında "Bahası 60 paradır" ibaresi yer alır. Gizli Oda isimli eser tanıtıldıktan sonra yakında neşredileceği müjdesi verilir: "Gizli Oda, gayet meraklı ve cinai bir romandır, yakında saha-i intişâre konulacaktır." Osmanlı Askeri isimli eserin de yakında neşredileceği belirtilir: "Osmanlı Askeri, bu eser de derdest-i tab olup yakında çıkarılacaktır." Eserde Azina (Matmazel Anayis) tasvirinde dönemin zihniyetine, kılık kıyafet anlayışına rastlanır: çeker: "Matmazel Anayis tebdil-i kıyafet etmiş idi. Esb-süvar olduğu zaman giydiği libası çıkararak müslinden beyaz esvap giymiş ve beline de pembe bir kurdela bağlayarak kurdelanın uçlarını büyücek bir Frenk bağı yaptıktan sonra eteğine doğru salıvermiş idi. Esvabın belden yukarı kısmı dekolte olmamakla beraber kolları pek kısa olduğundan dirseklere kadar yukarı tarafı görülmekte kızın taravet ve letâfet-i bedeni izhâr eylemekte idi. Kolları esvap içinde bulunduğu zaman farz ve tahmin olabileceği dereceden daha mülhem ve kavî olduğu görülüyordu. Bilekler, altın ve gümüş bileziklerle bezenmiş idi. Biraz kırmızıya meyyal olan kestane renginde gümrâh saçları kalın örgü teşkil etmekte ve gözlerindeki şaşa-i zekâ bu kızın nezaket ve terbiye ile tabiatını kaybetmemiş olan biraz kabaca görülen tavır ve muamelesiyle bir zıddiyet hâsıl eylemekte idi." (s ). Azina'nın meziyetleri verilirken bir kadından beklenen şeylerin ifadesi de dikkat "Misafir odasını matlûba muvâfık bir derecede ihzar için Azina'nın dâmen-dermiyanı gayret oluşu mustantıkı pek sevindirdi. Evsâf-ı matlûbeyi hâiz bir sahibe-i beyt de olsa bu kadar olabilirdi. Bir kadının, hizmetçiye muhtaç olmaksızın umûr-ı beytiyyeyi ifa eylemesi matlûb değil midir? İşte kızcağız bütün bu evsâfı hâiz..." (s. 76). Eser Focshorların evinde bir kumar sahnesi ile başlar. Aursoul Focshor piyano çalmakta, onunla evlenmek isteyen Henry de Croo ona hayranlıkla bakmaktadır. Orlac da ondan hoşlanmaktadır. Aursoul, başlangıçta Henry'den ziyade Orlac'a daha yakındır. Ancak Orlac, Şeytankaya cinayetini soruşturmak için gittiği adada Azina'ya âşık olur ve eserin sonunda evlenirler. Aursoul de Henry ile evlenir. Piyer samanlıkta bıçaklanarak öldürülmüştür. Bu cinayeti araştıran ekipte Orlac da vardır. Birkaç defa adaya gelip giden Orlac, Azina'ya âşık olur. Azina cinayetten sorumlu 59

78 60 olarak tutulan Piyer'in kardeşinin masum olduğunu ortaya çıkarmak için Orlac'a bilgi verir. Curantin cinayeti işleyen kişidir ve Piyer'in kardeşi Lui'nin boş yere ceza almasını engellemek için Azina'dan yardım ister. Azina ve Curantin iyi arkadaşlardır. Curantin ile Piyer sevgilidirler. Curantin, Piyer'den hamile kalır ancak Piyer onunla evlenmek niyetinde değildir. Sonunda bir gün onunla konuşmaya giden Curantin'in Piyer'in tavırlarına sinirlenerek ani bir hareketle onu bıçaklar ve ölümüne sebep olur. Azina bunu Orlac'a anlatıp Curantin'in durumunun ifşa edilmemesini, cinayetin duyulmamasını ister. Orlac olayın mahkemeye sevki konusunu bir türlü Azina'ya itiraf edemez. Son araştırma esnasında Azina'ya olan ilgisini dile getiren Orlac reddedilir. Avdan dönüş esnasında bir boğanın saldırısına karşı kendini Azina'nın önüne atıp boğayı öldürür. Curantin de boğanın saldırısına maruz kalıp ölmüştür. Böylece cinayetin suçlusu yaşamını yitirince olay gizli kalır ve ada halkının haberi olmadan olay çözülür. Azina, Orlac ile evlenmeyi kabul eder. Eserin sonunda Orlac ile Azina, Henry ile de Aursoul Focshor evlenir. Eserde cinayet düğümü olarak Dumasların bir teyzesi olduğu ve vasiyetinde kardeşlerden birine bir şey olursa mal varlığının diğerine kalacağı verilir. Orlac bundan hareketle Piyer'in kardeşi tarafından öldürüldüğü sonucuna ulaşır. Şahıs Kadrosu Madam Focshor ve kızı Aursoul Focshor Aursoul Focshor piyano çalabilmektedir. Henry de Courier: Orsol'a âşıktır. "Henry, zengindir. Çiftlik sahibidir. Arazisinden istifadesinin yolunu da bilir." (s. 7). Orlac, önce Aursoul ile evlenmek isterken daha sonra Azina'ya âşık olur. Mustantıktır. Şeytankaya cinayetini araştırmak üzere adaya giden görevlilerden birisidir. Eserde şu şekilde tanıtılır: "Mösyö Orlock içeriye girdi. Yek-nazarda bu zatın bir müstantik olduğu tahmin olunamazdı. Boyu uzun, sakalı matruş, yanakları dolgun olup bir süvari zabiti olmaya yakışırdı." (s. 4).

79 Baba Diboun ve kızı Curantin adada yaşamaktadır. Baba Dibon adanın memurudur. Eşi ölmüştür, kızıyla birlikte yaşamaktadır. Curantin şu şekilde tasvir edilmektedir: "Curantin, güzel bir kızcağız, cazibe-perver, nazik bir kız değilse de zinde vücudu, tenasüp-i tabiîsi nazara hoş gelirdi. Çehresi, elleri, kolları hararet-i şemsin tesiriyle esmerleşmiş, lakin yine taravet-i nev-civananesini muhafaza etmiş idi. Kızcağız muhteriz ve müctenib olmayıp kendinde tabiî bir serbestî var idi." (s. 12). Piyer Dumas, yirmi yaşlarında, gelecek sene kura çekecek olarak tanıtılır (s. 14). Azina (Matmazel Anayis) yirmili yaşlarda adada yaşayan güzel bir kızdır. 61 Üslup: Eserde tahkiye geleneğine yer verilir: "Gözlerinden hararetli ve kanlı yaşlar aktı." (s. 53). "Ertesi gün ale's-sabah şems-i tâbân katarât-ı şebneme eşi'a-nisâr Orlac ile Azina ava gitmek üzere yola çıkmışlar idi. Ormanların tarâvet ve ruh-perverleriyle kuşların nâgâmât-ı şevk-âveri Orlac'ı o muhabbet-i müellimeye dair serd-i efkâr etmek iktidarından mahrum bırakıyordu." (s. 83). Yeşilada'da cinayet araştırıran Orlac'a, Azina'dan bir tezkire gelir. Yazar burada; "işte tezkirenin muhteviyatı" ibaresi ile araya girmiş ve okuyucuya hitap etmiştir. Şu ifadelerde de yazarın esere müdahalesi, okuyucu ile sohbeti görülür: "Azina sözüne devam etti. Mustantık bütün bu haklı ve acıklı sözlere cevap veremedi. Mükâleme hayli devam etti. Bunun netayicini ba'de öğreniyoruz. Kızcağız mustantıkı düşünce içinde terk etti." (s. 59). Eserin sonunda yazarın okuyucu ile sohbeti söz konusudur: "Bu tarihten bir ay sonra Aursoul Focshor'un Henry de Croo ve Orlac'ın Azina ile izdivaç ettiklerini kayıt ve beyana lüzum var mı?" (s. 104). Tiyatro metni gibi diyaloglara yer verildiği de görülür: "Azina dedi ki:

80 62 -Tüfeğiniz dolu mudur? -Ah, hayır dolu değildir. -Namluların ikisine de kurşun koyunuz." (s ). Mekân Eserde bahsedilen Yeşilada Chateau Viet/Violet belediyesine bağlıdır (s. 5). Yeşilada insanlardan ve medeniyetten uzakta yaşayanların olduğu ve yılda bir iki kez vergi memurlarının uğradığı bir yerdir. Adaya cinayeti araştırmaya gelen heyet Mösyö Le Goff'un şatosunda misafir edilir. "Şato de Röbord" diye anılan şatonun tasviri şu şekildedir: "Şato bir tepenin eteğine doğru rüzgârdan bir dereceye kadar masûn, güzel bir mevkide bina edilmiş, mamafih tamamen denize nazır bulunmuş idi. Bina harabe yüz tutmuş ise de kadimde pek muhkem ve pek zarif olduğunu gösterecek âsârı henüz fark edilmekte idi. Pencerelerin altına tesadüf eden oymalar, büyük bir kapı, taş merdivenler, duvarlarının taşı bazı mahallerde sökülüp dökülmeye başlamış olan bu haneye harap olmuş bir servet ve ihtişam rengini vermekte idi. Binanın iki yüz sene evvel inşa edilmiş olması muhtemel idi. Mösyö Orlac salona girer girmez on yedinci asırdan kalma bir mahale dâhil olduğunu hissetti." (s. 20). İç mekân olarak kaşımıza şu satırlar çıkar: "Orlac'ın ikamet ve beytûtetine tahsis kılınan oda, vâsi ve müreffeh olup derununa müzeyyen ve mükemmel addolunabilir, bir yatağı var idi. Hemen iki yüz sene kadar evvelki bir zamanı tahattur ettirecek derecede bir takım eşyaları bulunup îzân-ı cümle çiçekli perdeler, birer ayağı kırılmış koltuklu sandalyeler ve kanapeler bu kabîlden idi. Müzeyyen ve musanna' aynalı konsol da bulunup bunun bakırdan mamul olan el tutacak mahalleri henüz parlaklığını muhafaza edebilmiş idi. Çekmeleri mahallerinde hareket etmiyor ve odanın bir tarafında müteaddit raflar ve bunların üzerinde ise tozlu ve kâr-ı kadim kitaplar bulunmakta idi. Bütün bu eşyadan sarf-ı nazar olunabilir, yalnız bir masa üzerinde mevzuu bulunan Çin mamulâtından vaz'ına mahsus bir vazo nazar-ı dikkatten dûr olamazdı. Vazonun derununa mevzu çiçekler henüz taze olup tarâvetlerini kaybetmemişlerdi." (s ).

81 Numaralı Hane İskender, Avanzâde Mehmet Süleyman, 113 Numaralı Hane I. Cilt, Kasbar Matbaası, Avanzâde Mehmet Süleyman, 113 Numaralı Hane II. Cilt, Kasbar Matbaası, Avanzâde Mehmet Süleyman, 113 Numaralı Hane III. Cilt, Kasbar Matbaası, Eserin birinci cildini Avanzâde Mehmet Süleyman, İskender Efendi ile müştereken tercüme etmiştir. İkinci ve üçüncü ciltlerin mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman'dır 11. Ciltlerdeki sayfa sayıları ayrı birer kitap olarak değerlendirilmeyerek birbirini takip etmiştir. Üçüncü cildin iç kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın fotoğrafı yer almaktadır. Fotoğrafın altındaki şu ibare dikkat çeker: "Bu kere üçüncü rütbede bir kıt'a nişan-ı âli-i Osmanî ile taltif ve tesrîr buyrulan mütercim-i kitap Avanzâde Mehmet Süleyman Bey" (s. 276). Eserin önsözünde Osmanlı okuyucusunun Şeytan Mağaraları isimli esere olan rağbetinin bu eseri tercümeye cesaret verdiği ifade edilmektedir. Uzun kış gecelerinde okuyucuların hoşça vakit geçirmeleri hedeflenmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin önsözünde roman tercüme etmedeki iki müşkülat üzerinde durur. Bunlardan ilki tercüme edilecek romanın seçimidir. Diğeri ise seçilen çeviride benimsenecek dil anlayışıdır. Yazar Osmanlı halkının anlayabileceği bir tercüme dili benimseyeceklerini ifade eder. Roman seçimi konusunda Mehmet Tahir'in gönderdiği mektuba atıf yapılarak ne kadar isabetli olduğu ispat edilmek istenmiştir. Eserin cinâî bir roman olduğu ve merakla olunacağı da belirtilmiştir. Mehmet Tahir'in mektubu önsözden sonra eserin başına aynen konulmuştur. Burada Mehmet Tahir, 113 Numaralı Hane'nin beş altı yıl önce kitapçılara cüz cüz gelerek satıldığını ve kendisinin o zaman merakla okuduğunu ifade etmiştir. Eseri İskender Efendi 11 İkdam Gazetesi'nde 1, 2 ve 3. cüzlerinin kitap ilanı yer alır: Numara 2349, 19 Ramazan 1318/28 Kanunuevvel 1316/10 Kanunusani 1901, s. 4 (Çitçi 2013: 534).

82 64 ile birlikte tercüme etmelerinin de Avanzâde Mehmet Bey'in meşgalelerinden dolayı isabetli bir karar olduğunu ilave etmiştir. Uzun kış geceleri roman okuyacaklara tavsiye etmiştir. Monte Kristo tercümesinin önsözünden öğrendiğimize göre eserin asıl ismi Lancer'in Esrarı'dır. Ancak sansür tarafından ismi değiştirilmiş ve bazı bölümleri çıkartılmıştır (Monte Kristo 1327: 4). Eser, cinayet teması etrafında kurgulunmıştır. Romanda ailesi tarafından ilgi görmeyen bir çocuğun büyüyüp bir hırsız ve katile dönüşmesi anlatılır. İkinci ciltte okuyucuya kumar tutkusunun insanı felakete sürükleyeceği mesajı verilmek istenir. Eserde dikkat çeken bir başka yön ise Lancer'in günlüğünden parçalar yerleştirilerek kurgunun oluşturulmasıdır. Roman fotoğraflarla zenginleştirerek okuyucuya sunulur. Yapı Olay Örgüsü Yedi haydutlar misafirhanesinin sahibi Nicola ile Tortille, Lavach ve Trepay isimli üç arkadaşı Cenfonne şatosunu soymayı planlamaktadır. Mevsim kıştır ve hava çok soğuktur. Şatodaki hizmetçilerden Jawot ile anlaşan bu haydutlar, şato hizmetçileri ile madam ve matmazeli de öldüreceklerdir. Planlarını konuşup harekete geçecekleri gün misafirhaneye gönüllü askerî birliğine teslim olmaya giden Lancer gelir, misafirhanede kalmak ister, önce kalmasına izin vermek istemeyen Nicola hırsızlık olayında kendilerine mahkemede şahitlik edebileceğini düşünerek izin verir. Lancer konuşulanların bir kısmını duyduğu için yapılacak hırsızlıktan pay almak hevesi ile misafirhanedeki odasından gizlice şatoya gider. Ms. Elen'in odasına giren Lancer onun güzelliğinden etkilenir. Bu sırada diğer haydutlar hizmetçileri ve madam Cenfonne'u öldürmüştür. Matmazel Elen Cenfonne'u öldürmek için odasının kapısını açmaya uğraşmaktadırlar. Lancer oda kapısını açarak haydutlara ateş eder. Bunlardan misafirhanenin sahibi Nicola'yı öldürürken Trepay'ı ağır yaralar. Lancer, hizmetçi Jawot'u şatonun kasasındakileri çalarken yakalar ve kendisi de buradaki altınlardan nasiplenir. Lancer ile Jawot daha öncesinde tanışmaktadırlar ve Lancer kızı tehdit ederek cinayetin muğlak kalmasına sebep olur. Hazırladığı planın uygulanmasında onu kullanır. Kendisine verilen ilaç sebebiyle uyuyan matmazel Elen

83 65 Cenfonne, Jawot tarafından uyandırılır. Genç kız olanlar karşısında dehşete düşer ve hizmetçili jandarmalara durumu haber vermesi için gönderir. Ertesi gün jandarmalar durum üzerinde araştırmaya başlamış ve misafirhane sahibinin eşini itham ederek şatoya getirmiştir. Lancer de tanık olarak onlarla birlikte gelmiş ve jandarmanın yaptığı araştırmaları kendi suçluluğunu kapatacak şekilde yönlendirmiştir. Böylece cinayet çözüme kavuşmamıştır. François Ravar eşinin öldürülmesi üzerine intikam almak için yemin eder. Trepay, ağır yaralı olarak şatonun yakınında bulunur sorgulamadan kısa bir süre sonra zaten ağır yaralı olan Lancer tarafından öldürülür. Kimse Trepay'ın ölümünden şüphelenmez. Elen Cenfonne, annesinin kendisine bıraktığı mektup ve günlükten gerçek babasının kim olduğunu öğrenirken babası zannettiği Marki de Cenfonne'nin gerçek babası olmadığı hatta onun Focmer ile birlikte babasının ölümüne sebep olduğunu öğrenir ve intikam almak için söz verir. Lancer ufak tefek sirkatlerde bulunmakta ve eline biraz para geçince bunu kumarda harcamaktadır. Onun sık sık gittiği kumarhane "113 numaralı hane" olarak bilinen kumarhanedir. Lancer bu kumarhaneden çıkarken bir gün tanımadığı birisi tarafından bir kahvehaneye götürülür. Romanın birinci cildi burada biter. İkinci cilt Paris'te arka arkaya gerçekleşen fecii fâil-i meçhul cinayetlerin faillerinin aranması ile başlar. Charles de Tonn ve Jrawar arkadaşlardır ve birlikte 133 numaralı haneye kumar oynamaya giderler. Bir gün Charles de Tonn bütün varlığını kumarda kaybedince bir cinayet işler ve bu cinayete ona borç para vermediği için Jrawar'ın da ortak olduğunu söyleyerek ondan intikam almak ister. Ancak soruşturmanın sonunda Jrawar'ın masum olduğu ortaya çıkar, Charles de Tonn ise idama mahkûm edilir. Saint Clare de 113 numaralı hanenin müdavimlerindendir. O da tüm mal varlığını bir gecede kaybedince borçlarını ödemek üzere namus sözü verir ancak sürekli borç aldığı kişi (kitapçı de Maret) kendisine borç vermez. Kitapçı de Maret, Saint Clare'i kendisine borçlandırarak ondaki eski ve kıymetli bir kitabı ele geçirmek istemiştir. Namus sözünü yerine getiremeyeceğini fark eden Saint Clare, buhrana girerek yakın arkadaşı bir bayanın paralarını almak için onu öldürür, ancak yaptığının farkında değildir. Cinayetin suçlusu olarak mahkûm olur. Kahvehanede Lancer'e hayat hikâyesini anlatan Sait Clare'in kendisidir ve kahvehane de onundur. Böylece iki cilt birbirine bir mekân ile bağlanmış olur. Doktor Simon tavan arasında yaşamaktadır ve karşı binadaki bir kızı gizliden gizliye sevmektedir. Simon'un bir arkadaşı Wan Prag kendisine yirmi bin frank emanet ederek

84 66 seyahate çıkar. Simon karşı binadaki genç kızın (Elen) bir gün kendisini ziyaret ederek hasta olan büyük babasını muayene etmesini ister. Lorwa Pepiet ismindeki bu hastanın aklî dengesi yerinde değildir. Elen'in babası Damberon bir gün doktorun yolunu keserek ihtiyar Pepiet'nin gerçekten hasta olmadığını ve numara yaptığı konusunda doktoru ikna etmeye çalışır. Doktor önce ikna olmaz, ancak Elen'in hastalığının tedavisi için teklifi kabul eder. Elen veremdir ve iyi bakılmazsa ölecektir. Bir süre sonra Damberon ile Simon Pepit'in milyonlarını sakladığı yeri bulduklarını sanarak kazı yapmak üzere şatoya giderler. Kazı işi için Simon'un arkadaşının emanet ettiği parayı ödünç olarak kullanırlar. Bu sırada Wan Prag da seyahatten döner ve Simon ile Damberon'un yaptıklarını öğrenir ve çıkacak olan milyonlara ortak olmak ister. Üçü kazı yaparlar ancak buldukları milyonlar tedavülden kalkmıştır. Zaten ihtiyar marki Pepiet de kazandığı onca parayı hükümetin izin verdiği tarihlerde değiştirmediği için kıymeti olmadığını anlayınca aklını yitirir. Kazı sırasında Damberon, Marki Pepiet'i öldürür. Simon bulunan paraların kıymeti olmadığını anlayınca aklını kaybetmiştir. Mahkeme tarafından Wan Prag Simon'a emanet ettiği para Marki Pepiet'nin ailesinden temin edilir. Elen sevgilisini deli gömlekleri içinde görür ve bu acı ile vefat eder. Madam Louren (Elen'in büyük annesi) ölünceye kadar gönüllü olarak Doktor Simon'un bakıcılığını üstlenir. Damberon cinayet sebebiyle yargılanmak istemediği için Fransa'yı terk eder ve yıllar sonra geri dönerek "um böte" ismiyle bir meyhane işletir. Romanın ikinci cildi ile üçüncü cildini birbirine yine bir mekân bağlar. Bu mekân "um böte" meyhanesidir. Lancer üçüncü cildin başında bu meyhaneye gelerek Paris'in meşhur haydutları ile birlikte hareket etmeye karar verir. Pek çok hırsızlık yapıp cinayet işlerler. Lancer birçok hırsızlık ve cinayet suçu işlemiştir. Bir hırsızlık çetesi kurarlar ve bu çetenin faaliyetleri sırasında Elen Cenfonne ile karşılaşır ve onun aradığı Focmer'i bulacağına söz verir ve onu bularak öldürür. Bunun karşılığı olarak Elen Cenfonne Lancer idam olurken ona adiyö diyerek el sallayacaktır. Jawot ile karşılaşan Lancer onu tartaklar. Jawot ondan intikam almak için François Ravar'a giderek eşinin katilinin kim olduğunu söyletir ve onun ihbarı ile Lancer ve çetesi yakalanır. Lancer, tevkifinden idamına kadar geçen sürede bir hatıra defteri tutar ve buradan onun neler yaptığı ve bu şekilde bir hayat benimsemesinin altında yatan nedenler öğrenilmektedir. Eserde Lancer'in hatıratı olay örgüsünün içine yedirilerek verilmiştir. Ayrıca romanın sonunda mahkeme duruşmaları da aynen verilerek okuyucunun mahkeme salonunda duruşmayı takip etmesi sağlanmak istemiş gibidir.

85 67 Şahıs Kadrosu Nicola, Yedi Haydutlar misafirhanesinin sahibi olup "Kırkını mütecâviz, orta boylu, kıvırcık saçlı, sert simalı, gözleri tamamıyla çukura batmış" bir adam olarak tanıtılır (s. 6). François Ravara isimli eşi ile misafirhaneyi işletmektedir. François Ravara, "uzun boylu, gayet zayıf" olarak tanıtılmıştır, eşi ile birlikte yasal olmayan yollardan para kazandıkları ifade edilmektedir (s. 6). Marki de Cenfonne sima ve tabiat olarak vahşidir ve "takriben kırk" yaşlarında olarak tanıtılmıştır. Kendisi birkaç arkadaşı ile yasal olmayan yollarla para kazanmaktadır. Lousien Warans ile Arman Warans iki kardeştir. Lousien Warans, Elen Cenfonne'ın gerçek babasıdır. Rahip Manez "uzun boylu ve tatlı simalı"dır (s. 106). İnsanlar üzerinde kendilerine muhalefet etmesine izin vermeyen bir tavrı vardır, savaşta gösterdiği şecaat sebebiyle kendisine nişan verilmiş olan rahip herkes tarafından tanınan ve sevilen bir adamdır. Lousien Warans'ın Marki de Cenfonne'u mahvedecek belgelerini sakladığı için marki ve Focmer tarafından öldürülmüştür. Piyer François Lancer, "uzun boylu, enli omuzlu"dur (s. 6). 1800'de doğmuştur. Eserde "henüz genç, nazik, zarif olmakla beraber mütenasip vücuda, mütebessim bir çehreye, kıvırcık saçlara, güzel bıyıklara mâlik" olarak tanıtılır. (s. 328). Eser Lancer'in sergüzeşti üzerine kuruludur. 9). Lavach, "dört kadem irtifâında ablak çehreli", küçük gözlü olarak tanıtılmaktadır (s. Kitapçı Domare: öldürülen insanlar üzerinde araştırma yapmayı çok sever. Jawot, şato hizmetçisi olup "güzel ve uzun boylu" olarak tanıtılır (s. 19). "Takriben yirmi yaşlarında, esmer, kuvvetli, mütenasibü'l-vücut" bir kızdır (s. 90). Saint Clare, "genç ve yakışıklı" bir asker olup 113 numaralı hanenin müdavimlerindendir (s.165).

86 68 Doktor Simon, "yirmi beş yaşında" olup "mütenâsibü'l-vücut"tur ve latif bir sima"sı vardır. Çok zeki olan doktor maddi sıkıntı sebebiyle üniversite araştırma yapan hocasının yanında asistan olması tekli edilse de reddetmek zorunda kalmıştır (s. 215). Zaman ve Mekân Eserde zamanın geri dönüşlerle Lancer'in doğumu olan 1800'lerdee kadar gider ve Lancer'in idam edildiği 1834 yılında sona erer. Yaklaşık otuz dört yıl içerir. Romandazaman ifadeleri olarak karşımıza şu ifadeler çıkmaktadır: "1828 sene-i miladiyesine müsâdif bir gün idi." (s. 5). "Bir teşrin-i sâni gecesi idi." (s. 6). "Madam François Lyon tevkifhanelerini pekâlâ biliyordu." (s. 31). "Bu iki mektup 1817 senesi Şubatının 17. gecesi irtikâp olunan bir denâiti pek güzel ilan e beyan ediyor." (s. 95). "İmdi 1829 tarihinde Lancer Paris'te bulunuyordu." (s. 138). "1814 senesi teşrin-i sânisinin dokuzuncu günü akşamı Pretory Saint German Okserva sokağında kitapçılık eden Mr. de Maret, alafranga saat iki raddelerinde küçük dükkânından çıkarak Dozet rıhtımına doğru süratle yürümekte idi." (s. 145) "Mevsim-i şita, sonbaharı takip etmiş olup kânun-ı evvelin evâhirinde bulunuyor idi." (s. 248). "1833 senesi temmuzunun evâhiri idi." (s. 297). "Bu, 1834 senesi kânun-ı evvelinin on dördüncü Pazar günü idi." (s. 315). "İşte 1832 senesi kânun-ı sânisinin sekizinci günü saat akşamın onu. Tevkifhanede beni taharri ediyorlar. Yarın şüphesiz idam olunacağım. Kuvve-i hafızam henüz berkemaldir. Hatıratımı muntazaman takip ve tahrir ediyorum. Çünkü hâtıratımı tâbi'ime tevdi' edeceğim. Artık bütün kâinata elveda!" (s. 359). Mekân olarak iç mekân ve dış mekân kullanımı dikkat çeker. İç mekân olarak Cenfonne şatosu ve Yedi Haydutlar misafirhanesinden bahsedilebilir. Dış mekân olarak Paris, Bonn şehri ile Paris'in pek çok sağından söz etmek mümkündür: "Bu sabah Bonn şehrine muvassalat eyledim." (s. 326).

87 69 Dil ve Anlatım Yazarın diğer eserlerinde de karşımıza çıkan anlatıcının kedisini olay örgüsüne dâhil etmesi ve gerektiğinde okuyucuya hatırlatmalarda bulunması dikkat çeker. Zaman zaman kahramanlar hakkında "biçare", "zavallı" gibi nitelendirilmelerde de bulunulmuştur: "Oda açıldıktan sonra cereyan eden ahvâl ka ri'lerimize malumdur." (s. 17). "Biraz da hikâyemizin kahramanını takip edelim." (s. 30). "Lancer'i Yedi Haydutlar Misafirhanesi'nde yattığı esnada terk etmiştik." (s. 30). Hikâyemizin vekâyi-i âtiyesine dair nakl-i kelâm eylemezden evvel bu vak'adan sekiz sene sonra Saint Jack meydan-i siyasetinde boynu sâtûr-ı adâletle kesilmiş olan bu katil-i meşhurun o devirdeki ahvâl-i husûsiyesine ait bazı mâlûmâtın i'tâsı lâzımdır." (s. 36). "Senfon şatosunda îka' olunan cinayete hemen rücû' etmek isteriz. Mâmafih Lancer'in Lyon şehrinde geçirdiği eyyâm-ı hayatiyesini de takip ve tedkik etmek isteriz." (s. 38). "Lancer'in bu hususa müteallik birçok mülâhazat ve mülâkemât-ı dakikası var ise de mucib-i sadâ' olmamak üzere nakl ve tercümesinden sarf-ı nazar kılınmıştır. Yalnız romanımızın kahramanı olan bu adama dair bazı mâlûmâtın nakl ve derciyle iktifa eyleyeceğiz." (s. 48). "Tarîk-i müstakimden inhiraf etmiş olan bu ruhtaki terakki-i sefaleti müeyyed olacak tafsilâttan vazgeçiyoruz." (s. 59). "Bu hatırât-ı müthişeye şurada nihayet verelim. Bundan sonraki edvâr-ı hayatını hikâye eylediğimiz sırada Lancer'in mektepten çıktığı zamandan gönüllü asker kaydolunarak Lyon'dan Grenowil şehrine gittiği güne kadar güzerân eyleyen vekâyi'- i hayatiyesini de bir münasebetle hikâye eyleyeceğiz. Artık hikâyemizi takip edebiliriz." (s. 60). "Lancer'in bu sırada pencere perdelerinin arkasında muhtefî olduğunu ve salonda cereyan eden bütün bu sözleri işittiğini unutmayalım." (s. 76). "Bu bîçare kızın ahvâli hakkında birkaç söz söylemek isteriz." (s. 96). "Lancer'in tevkifhanede bulunduğu sırada hayat-ı beşere dair mâlumât-ı mükemmeleyi hâvi bir defteri bilâhare hatıratını teşkil eden evrak ve defteri arasında bulunmuştur. Merkum bu defterde hayata ve cemiyet-i beşeriyeye ve husûsat-ı sâireye müteallik efkâr-ı amîka ve mülâhazat-ı dürbinânede bulunmuş ve felsefeye dair pek çok kuyûdat-ı dakîkaya tesadüf edilmiştir. Yine hayata dair cidden güzel ve manidar eş'ârda tertip ve tanzim edilmiştir." (s. 140). "Ka ri'lerimiz Dozet rıhtımında vukuu bulan mülâkatı ve bu mülâkattan sonra cereyan eden ahvâli bilirler." (s. 155).

88 70 Eserde metinde geçen Mansard isimli kelimenin ne anlamda kullanıldığı da şu şekilde izah edilmiştir: "Paris'te Mansard" büyük ikametgâhların tavan aralarına tabir olunur." (s. 214). "Bu hadise vukuu bulduğu sırada diğer bir mahalde de başka türlü bir hadise güzerân olmakta idi." (s. 265). Atasözleri ile vermek istenen mesaj daha etkili bir üslupla dile getirilmiştir: "İnsan ne ekerse onu biçer." (s. 34). "Jawot birtakım haydutlarla birleşerek evvelce madam Cenfonne iki hizmetçinin haydutlar tarafından katl ve itlâfına vasıta olmuş idi. Romanımızın birinci cildindeki vukûâtı okuyanlar bu Jawot'u ve Lancer ile olan münâsebeti pekiyi tahattur ederler." (s. 302). "Çünkü ka ri'lerimiz bu üç müttehimin irtikâp eylmeiş oldukları vukuâtı pekiyi bilirler." (s. 330). Zihniyet Eserde Lancer'in hayatı anlatılırken çocuk terbiyesi üzerine uzunca bir bölüm kaleme alınmıştır. Burada çocuk terbiyesi hakkında eserin yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtması açısından buraya alıyoruz: "Etfâlin tâlim ve terbiyeleri zannolunduğu derecede âsân değildir. Bu mesele-i mühimme üzerine hükemâ ve ahlakiyyun çitlerle yazı yazdıkları hâlde yine bu meselenin cidden halline muvaffakiyet elverememiştir. Nice çocuklar vardır ki on dört on beş yaşını bulurlar, ağırlaşırlar da tenhada yine haşarılıktan çekinmezler. Bunlara esaslı bir terbiye verilmiş nazarıyla bakılamaz. Bir çocukta doğru ve sâlim fikirler hâsıl olmalı, hüsn-i ahlak esası ne ise bununla ülfet etmeli. Hissiyatı gayet iffetli ve namuslu surette bulunmalı. Bir çocuk Huda-yı nâbit otlar gibi büyümeye bırakılırsa bunlar kendiliğinden hâsıl olmaz. Çocuğun zihnini bu yollara sevk etmeli ve aklını başına yolunda, erkânında, nisâbında intizâmında getirmeli ki o aklın düşüneceği, yapacağı şeylerde bilâhare iyi olsun. Küçük yaşta terbiyesi az ve yaramaz olan çocukların büyüdükçe sahib-i akl ve nezâfet olacakları söylenir Mâmafih terbiyeye erken başlamanın lüzumu vardır. Zihin herhalde çocuk büyüdükçe bir mahsul verir. Fakat daha bu mahsul çıkmadan iyi tohum ekilir ve güzel bakılırsa, elbet mahsul de iyi olur.

89 Bir validenin evladına hüsn-i terbiye verebilmesi için evvelâ kendini saydırabilmesi lazımdır. Bunun da tahtında yine şefkat ve muhabbet-i mâderâne mündemiç bulunmalı. Eğer çocuk bir kere kendini beğenmeye başlarsa, peder ve maderinin veyahut hâmilerinin sözlerini nazar-ı itibara almaz. Böyle bir çocuk kendince büyür, kendince büyüyen çocuğun aklı ise doğru muhakemeye alışmaz, doğru yol bulamaz. Bir çocuk bir kusur işler eğer itaat ve riâyette müsâmaha edilmiş ise iş güçleşir. Hem de pek fena neticelere sebebiyet verir. Terbiyeleri matlûb olan çocuklar, terbiyeyi peder ve validelerinden almalıdırlar. Hizmetçilerden veya bu makule adamlardan değil Çocuklar biraz büyümüş: bu zaman hiddet ve şiddet gösterilir veya dövülür ise ne netice çıkar? Çocuk erkek olursa -mademki biraz büyümüş ve aklını iyi kötü başına almıştır- bu sırada dayak ve şiddet anasına ve babasına karşı yüreğinde bir kin ve garez uyandırır. Küçükten beri hüsn-i terbiye alışmamış olduğuna göre bu kin ve garez pek çirkin neticelere sebep olur. Babasına, anasına yahut büyüğüne karşı kin bağlamakla kalsa yine iyidir. Lakin niçin azarlanır, dayak yer? Bir iyi huy için değil mi? iyi huylara düşman olur. Bir an evvel babasının elinden kurtulup babasından cebr ve şiddete mukâbil intikam almak sevdasını yüreğinde besler. Bunun neticesi baba oğul muhabbeti ve aile râbıtası mı kalır? Kızlar biraz büyüdükten sonra kusurları yüzlerine şiddetle çarpılırsa bunlar halîm ve selîm olup ses çıkarmasalar bile yine bir an evvel baba elinden kurtulmayı düşünürler. Zihinleri babadan daha tatlı dilli bir hâmi aramaya pek çabuk başlar. Niçin bazı ailelerde kızlar on iki yaşında iken gelin odası döşendiklerini de bu kadar izah anlatır Peki, yaramazca büyümüş çocukların kusurlarını tashihe çare nedir? Mademki bu kusurları başlangıçta yenmeye muktedir olamadık. Çocuklar kendi fenalıklarıyla değil kendi tesellimizle o kusurları kazandılar. Çocuklarımızın kusurlarına esir olmuşuz demektir. Buna karşı cebr ve şiddet hayır vermez. Nitekim vahşi canavarları şikâr etmek için üzerlerine gidilmez. Sonra insanı paralar. Bunları hile ile mülâyemetle tutmalı. Kusurlar da tıpkı bu canavarlar gibidir. Hile ile bunları yakalayıp kalb etmeli. Kızların terbiyesi daha kolaydır. Eğer bir valide meram ederse... çünkü kızı daima yanında bulunur. Kız üzerine validenin tesiri daha ziyade olur. İşte çocuklar pek küçük iken terbiyeye başlamakla bunların terbiyesizlik cihetine olan şaklabanlıklarına izin verdikten akıllarını başlarına alıncaya kadar bekledikten ve başı büyüdükten sonra başlamak arasında ne kadar fark var! Büyüdükten sonra terbiyede çocuğun her hâlini, kabiliyetini muhâkemesini başına aldığı aklını mülâhazaya almalı. Ona göre hareket etmeli tâ ki bir semere hâsıl olsun. Niçin derler ya ağaç yaş ve fidan iken istenen tarafa eğilir, kart ağaç ise güç eğilip bükülür Küçük çocukların zihni istenilen her tarafa fidan gibi sevk edilebilir. Lakin bu zihin bir derece kemâli bulduktan yani ağacın kökü ve dalları kuvvetleştikten sonra fena ve çatallı ve binanın çatısını yıkacak surette de büyümüş olsa yine bunun başka tarafa sevki güçtür. Cebr ve şiddet ile bükülmek istenirse kırılır. 71

90 72 Çocuklara terbiye vermekte vücutlarının da tesiri var. Cılız ve çelimsiz vücuda terbiye vermek güç olur. Nitekim çocuklar bir hafta-i müddet hastalanırsa çok yüz verilip sui-neticesi elli hafta sürer. Çocuğumun hastalandığına yanmam huyu değişmiş, sözü pek âdi takıma atf olunursa da bir hikmeti mutazammındır. Kaili kim olursa olsun Terbiye demek bir cihetle zihni beslemek ve akıl ve muhâkeme-i sıhhat ve âfiyetinde olmak demektir. Vücut sıhhatte olmadıkça akıl da sıhhatte olmaz. Bu cihetle çocukların âfiyetine de çok dikkat etmeli. Fikriyle vücudunu beraber beslemeli. Babalık analık kolay bir şey değildir. Semere iyi olsun denilirse zahmete girmeli. Yalnız insan kendini düşünmemeli. Dünyaya getirdiği ve halef bıraktığı yavruların âtisini de düşünmeli. Bugün terbiyesizce bir hareket gösteren çocuğa gülünür, belki bundan zevk alınır. Bu zevkin neticesi yamandır. Senelerden sonra acısı çıkar. Asıl vazifesini ifa ederse insan o vakit zevki hisseder. Bir baba halîm imiş. Bir ana gayet şefîk imiş. Evlada karşı yerinde sert ve hâkim olmazsa bu hilm-i şefkatten bir şey çıkmaz. En büyük maraz işte bu merhametten çıkar. Aile içinde vücutları bir ziynet olan on üç on dört yaşındaki kızlar yahut erkek çocuklar kendilerine isnat olunan kusurları tabiat ve fıtrat olmak üzere kabul ederlerse bunu zâtlarına ait değil familyaya ait de görürler. Bir genç bu gibi kusurlarına karşı söylenen sözleri işittiği zaman ne yapayım? Familyam beni iyi terbiye ede idi. Bu kusur bana ait değil, familyama aittir dediği de işitilmemiş bir şey değildir. Bu ise evlat ile ebeveyn arasındaki hüsn-i hâle rabıta-i muhabbete de halel getirir bir keyfiyettir. Bir itiyadın terki pek müşküldür. Bu itiyat filhakika devam ederse fıtratta merkûz imiş gibi bir hâle kesbeder. Hatta çocuk böylece büyürse o itiyadın terki artık kabil de olamaz. Onun bir lâzıme-i hayatı hükmüne geçer. Lakin çocuklukta, gençlikte çirkin huyunu kendine bir lâzıme-i hayat bilenlere karşı pek çok tedkik emek sarf olunursa muvaffakiyet de ümit olunur. Tedkik edin çünkü terbiye deruhte etmek büyük bir mesuliyet altına girmektir. Çocuğunuzun terbiyesi sizin elinizdedir. Siz ona karşı dünyada ve ahirette mesulsünüz. Valideler var ki evladının terbiyesi bir felakete yani kocasını ebediyyen kaybetmekle kendi eline kalmış. Bu valide bu cihette müsâmaha gösterip rahatını düşünürse tekmîl kabahat kendi üstüne yüklenir. Bir genç kızın terbiyesi için hele kusurlarını değişmez gördükten sonra birtakım tedkikat ve tetebbuat icrasına lüzum görülür. Bunu icra edecek bazen valide olursa bazen de koca olabilir. Valide için evladını başından atmak mümkün olmadığı gibi bir koca için zevcesinin kusurlarını tashih etmek uzun yorgunluğa vâbeste olduğunu anlayarak bu yorgunluğu ihtiyar etmemek de reva değildir. Vicdanî bir hareket sayılmaz. İnsandan insan çok fark var!" (s ).

91 Erdem, Sadakat/Sadakatsizlik, İhanet Romanları Bu başlık altında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Dilber Kontes, Gizli Oda, Güzel Prenses Saray Entrikaları, Sefiller, Monte Cristo, Lord Hop, Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları isimli yedi eser ele alınacaktır Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı, Âfiyet İdaresinin Meşhur Romanlarından Adet:5, İkdam Matbaası, Dersaadet, Eserin kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman, hem muharrir hem de mütercim olarak kayıtlıdır. Eser önsözden anlaşıldığına göre Güzel Prenses romanının çok beğenilmesi sebebiyle ona nazire olarak yazılmıştır. Bu ibareler romanın telif olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı, "mükemmel bir rehber-i hayat, reh-nümâ-yı aile hizmetini ifa edecek mükemmel ve hakikî bir roman" olarak okuyucuya tanıtılır (Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı 1333: 2) sayfadan itibaren roman bir dergi tefrikası hâline dönüşür. Dergi olarak 10. forma ile başlayıp 50. forma ile son bulmuştur. Dergi kapağında taşrada 25 paraya satıldığı belirtilmektedir. Örnek dergi kapağı: "Forma: 10 Para: 20. Kapakta fotoğraf var. Dipnot: Mahal-i Tevzi'i ve fürûhtu: Babıâli Caddesi İkdam yurdunda Güzel Prenses idarehanesi. Taşrada 25 paraya satılır." (s. 135). 12. sayıdan itibaren "taşrada abonesi 35 kuruş ve nüshası 25 para" olarak belirlenmiştir (s. 177). Roman anne ve babasını dinlemeyerek onların rızası olmadan sevdiği adama kaçan bir kızın sergüzeşti üzerine kuruludur. Ailesini terk eden kız yaptığı hatanın cezası olarak pek çok sıkıntı yaşamış, sonunda gösterdiği sabır ve yaptığı iyilikler neticesinde mutluluğa ulaşmıştır.

92 74 Zihniyet Eserde Hıristiyan karakterler üzerinden Noel gecesinin önemi verilir. Zihniyeti yansıtması açısından dikkat çeker: "Noel Gecesi Hazreti İsa'nın doğduğu gece olmak münasebetiyle Hıristiyanlarca pek mukaddestir." (s. 3). Clodilt'in duası din, inanç, kulluk noktalarında dönemin zihniyetini yansıtır: "-Allah'ım bana inayet ve merhamet eyle. Benim ne bedbaht bir mahlûk olduğumu biliyorsun. Bir tane evladım var. Muhafaza et Allah'ım. Bilirim ki günahım çoktur. Fakat sen gafûr ve rahîmsin. Bizim gibi zayıfların ve günahkârların günahlarını affedicisin. Senin merhamet ve inayet-i İlahiyene had ve payan yoktur. Bu zamana kadar çektiklerimi kâfi gör, Allah'ım! Daha ziyade cezalandırma. Zararı yok, ben daha birçok mezâhim ve meşâka tahammül ederim. Yalnız evladımı muhafaza et. Ona bir zarar eriştirme. Beni evladımın bulunduğu mahalle sevk ve îsâl etmeyi rica ederim. Çektiğim ızdırabatı ve döktüğüm kanlı gözyaşlarını görüyorsunuz. Bana kuvvet ve cesaret veriniz ve evladımı bana iade ediniz. Lütuf ve merhametinden yalnız bunu temenni ve tazarru ediyorum, Allah'ım." (s ). Binbir Gece masalları ile yapılan karşılaştırma romanın telif eser olma ya da yazarın tercüme esere müdahalesi ihtimalini kuvvetlendirmektedir: "-Binbir Gece hikâyesinde tasvir olunan bağ ve bahçeler, bu bahçeye nazaran hiç müşâhebesindedir." (s. 453). Yapı Olay Örgüsü Kont Houtpier'in kızı Clotild, kendisini kandıran Wiatan isminde bir delikanlı ile kaçarak evlenir. Clotild'in annesi kızının evi terk etmesinden kısa bir süre sonra kahrından ölür. Wiatan zengin kızları kandırarak paralarını yiyen ve para bitince onları terk eden birisidir. Clotild'i de aynı şekilde kandırıp onun ailesinden para sızdıramayınca eşini ve kızını terk edip Amerika'ya kaçar. Clotild yaptığından pişman olup babasından af dilemek ister, ancak babası onu şatosundan kovar. Clotild eşini aramak üzere Amerika'ya gider, tesadüf eseri onu bulur. Wiatan, kızı Lidy'yi kaçırır, kayınpederini öldürür. Amerika'nın

93 75 neredeyse bütün eyaletlerini gezerek oralarda beğendiği zengin kızlar ile evlenerek onların paralarını tüketir. Bu arada Clotild kızını aramaktadır ve bu arayış esnasında Wiatan ile de karşılaşır. Bazen onun elinde esir kalmış, bazen hasta bakıcı olarak ağır hasta olan Wiatan'a bakmak zorunda kalır. Sonunda Wiatan yaptığı kötülüklerin cezasını bularak ölür. Wiatan'ın Amerika'daki ilk eşi ile Polis müfettişi Rojier de Clotild'i bulmak için aramaya başlayarak olay örgüsüne katılmışlardır. Romanın sonunda Rojier ile Clotild kavuşur ve onuncu evlilik yıldönümlerini bir törenle kutlarlar. Roman hacmen büyük olduğu için olaylar da çok fazladır. Olay örgüsünü kısıtlı tutmamızın sebebi olaylar değişse de ana olay omurgasının değişmemesi nedeniyledir. Metnin içine mektuplar yerleştirilmiş ve kurgu bu şekilde oluşturulmuştur. Şahıs Kadrosu Romanın şahıs kadrosuna bakarsak çok kalabalık olduğunu görülür. Burada romanın kurgusunda önem arz eden belli başlı şahıslar üzerinde durulacaktır. Clotild, annesi ve babasını dinlemeyerek bir tiyatro kumpanyasında görüp âşık olduğu Wiatan'a kaçar. İyi niyetli, asil bir kız olan Clotild eşinin bir yalancı, hilekâr olduğunu, masum kızları aldatarak onların para ve servetlerine konduğunu fark eder; ancak Wiatan'dan bir kızı vardır. Clotild, Wiatan'ın kendisini terk etmesi üzerine zor durumda kalır, anne ve babasının yanına dönmek ister. Annesi kızının kaçmasından kısa bir süre sonra kahrından ölmüştür. Babası ise onu bir Noel gecesi evinden kovar. Ailesi tarafından kovulan Clotild yaptığı hatanın farkına varır ve bundan sonra kızı için yaşamaya karar verir ve pek çok zorluklarla karşılaşır. Clotild eserde iyilik ve güzelliğin timsali gibidir. Bu yönü ile Güzel Prenses romanındaki Anna karakterine benzemektedir. Alfred Wiatan, romanın ilerleyen bölümlerinde farklı isimlerle karşımıza çıkar. Önce Mr. John Gold, sonra Jerardy ve son olarak Kumandan Howard olur. "Karaca sakallı, genç, iri yapılı ve yakışıklı bir adam" olarak tanıtılır (s. 84). Romanda fiziksel olarak şu şekilde tasvir edilir: "Sinni otuz, saçları siyah ve kıvırcık, veçhen uzun, muntazam ve güzel olup gözleri büyük ve siyahtır." (s. 367).

94 76 Lidy, Clotild'in kızı olup "Kumral saç"lı ve "latif sima"lıdır (s. 336). Merhametli ve hayvanları çok sevmektedir (s. 300). Lidy kurguda Wiatan'ın annesinden kaçırdığı ve annesinin çocuğunu bulmak üzere türlü belalarla mücadele ettiği merak unsuru olarak karşımıza çıkar. Miralay Rojier, Newyork polislerinden olup Clotild'e âşıktır. Eserde "iri boylu, güçlü ve kuvvetli ve kumral sakallı" olarak tanıtılır (s. 280). Mrs. Gold, Alfred Wiatan'ın ikinci eşidir. Babası Alfred Wiatan tarafından öldürülür. Mrs. Gold romanın başında eşinin yanında iken daha sonra Wiatan'ın gerçek yüzünü görmüş ve Clotild'in yanında yer almıştır. Zaman Eser Clotild'in genç kızlık zamanından başlayıp ikinci eşiyle evliliklerinin onuncu yıl kutlamaları ile biter. Eserde yer alan zaman ifadeleri şunlardır: Clotild ile Fereich'in kırda bir hanede kaldıkları geceden beri bir hafta geçmişti." (s. 165). "Sonbaharın latif bir günü idi." (s. 298). "Teşrinievvelin üçünden yirmi birinci gününe kadar hanemde ikamet etmiş ve ba'de Coloumbia şehrine gitmiş." (s. 468). "Rojier eşyasını gara naklettirdi. O günü teşrinievvelin yirmi beşi olduğuna göre Clotild, miralay Rojier'den dört gün evvel hareket etmiş oluyordu. "Ben zîrde vazü'l-imza Marki de Cavva, bugün 15 Ağustos sene 18. gecesi hafiyyen Mr. Wilkes'in ikametgâhına girdim maksadım Robert Wikes'in miras hassasına nâil olmak için noksanım olan evrakı elde etmek idi." (s. 650). "Kânunuevvelin soğuk bir gününde Newyork rıhtımında iki kadın ile yakışıklı bir adam arabadan indiler." (s. 780). "Altı senelik bir iftirâktan sonra san ne derecelerde sabırsızlıkla muntazır bulunduğumu ve etmiş olduğum haksızlığın affını istirham etmek için ne kadar arzukeş olduğumu tarif edemem. Üç sene evvel çocuğun ile himayemi rica etmek üzere yanıma gelmiştin." (s. 784).

95 77 Mekân Neredeyse Amerika'daki bütün eyaletlerin mekân olarak kullanıldığı görülür. Wiatan kendisini takip eden polislerden kurtulmak için Amerika'yı karış karış gezmiştir: "Genç valide ile kızını kurtarmış olan hahır-hah adamların muâvenet-i nakdiyesiyle kadıncağız artık Fransa'dan kat'-ı ümit etmiş olmakla kendisini sefalet içinde nâmerdane bir surette terk etmiş olan zevcini aramak üzere Newyork'a gelmişti." (s. 9-10). "Miralay Rojier, Clotild'i Broooklyn'deki hanesine götürdü." (s. 86). "Akşamüstü Goldenfield Kasabası'na muvâsalat eylediler." (s. 182). "New Orleon'da düğün hazırlıkları görülüyordu." (s. 365) "Chigago şehrine yakın Michigan gölü kenarında sayfiye makamında Withal istasyonu vardır." (s. 437). "Clotild, yanında Jonno bulunduğu hâlde Louisburg şehrine muvâsalatla bir otele inmişti." (s. 439). "Clotild'i Jonno ile yolda bırakarak muvakkaten San Francisco'da dilber kontes Mercedes ile icra-yı habâsette bulunan Wiatan'ı takip edeceğiz." (s. 488). "Clotild, hâlâ Augusta şehrinde bulunuyordu." (s. 525). "-(Ra'şedar bir hâl ile) Aman yarabbi, ne dehşet! Wiatan denilen bu alçak geçtiği yerlere tohum-ı felaket saçıyor. Newyork'ta, New Orleon'da, Naziwille'de birtakım felaketlere sebebiyet vermiştir. Bu ne küstah bir herif imiş." (s. 528). "Huston Kasabası ahalisi, son derece güzel bir kadının küçük bir zenci çocuk ile beraber Mr. Albert'in cambazhanesine girdiğini görerek hayrette kaldılar." (s. 599). "Texsas'ta taht-ı emniyette bulunmadığı için yalnızca California'ya hicret ediyordu." (s. 636). "Santa Fe şehri civarında çöl gibi asla yeşilliği bulunmayan ölüm tepesi isminde bir ova vardır. Burada vaktiyle İspanyol muhacirleri yerlilerle hunrîzâne bir muhârebede bulunmuşlardı." (s. 662). Dil ve Anlatım Maeterlinck'ten yapılan alıntı metinlerarasılık bağlamında değerlendirilebilir:

96 78 "Meşhur âlim Maeterlinck: 'Altın ile gümüşün hâlis ve pâk su içinde tartıldığı gibi ruhlar da sükût içinde tartılır. Telaffuz ettiğimiz sözler ise ancak sükût içinde yüzmek sayesinde bir mânâ ifham ederler.' demiştir." (s. 787). Eserde İncil'den yapılan alıntı da metinlerarasılık unsuru olarak karşımıza çıkar: "Cenab-ı Hak: 'Size karşı kabahat işleyenler af ve refk ile mukabele ediniz' buyurmuştu. Yazar romanı bir beyitle bitirir. Beyit romanın vermek istediği mesajın özeti gibidir ve yazarın kendisine ait olmalıdır: çekicidir: "Sadık kalan iffetine zevcine Erişir encâm-ı saadet burcuna" (s. 799). Yazarın iyi karakterlerin tarafında olduğunu ifade eden sözler kullanması dikkat "Tali'siz kadını dua ile meşgul bırakarak muvakkaten enzâr-ı dikkatimizi John Gold'un hanesine atf edelim." (s. 57). "Gayret et zavallı kadın, gayret! Nihayet sevgili yavrucuğunu buldun ve kurtardın. Dünyada senin için yegâne medâr-ı ümid-i teselli olan, seni hayat bağlayan âguşunda tuttuğun çocuktur." (s. 120). "Hakkın var tali'siz valide! Hiss-i kable'l-vuku'un seni aldatmıyor. Evladının canhıraş gaybubetini pekiyi keşfettin. Artık onu göremeyeceksin. Artık onun tatlı sözlerini işitemeyeceksin. Sevgili Lidy'ciğini son defa olarak gördün, bedbaht kadın!" (s. 301). Yazarın olayın akışına müdahale ederek araya girmesi ve adeta okuyucu ile sohbet ediyormuş gibi konuşması üslup özelliği açısından önem arz eder. Eserde bu şekilde kullanım epeyce fazladır: "Muhterem ka ri' ve ka rielerimizi daha ziyade merak ve intizarda bırakmamak için bu kadıncağızın kim olduğunu bildirelim." (s. 3). "İşte Fransa'nın en meşhur ailelerinden bulunan Kont Hotpiyer'in kerimesi Kontes Clotild de böyle bir felakete uğramıştı. Sebep-i felaketi kendisinden dinleyecek olursak daha tatlı olur." (s. 4). "Tali'siz kadını dua ile meşgul bırakarak muvakkaten enzâr-ı dikkatimizi John Gold'un hanesine atfedelim." (s. 57).

97 "Alfred Wiatan polislerin elinden nasıl olup da kurtulmuştu. Mari Smith bu havadisi nereden almıştı? Bunu öğrenmek için cereyan eden bir hadise-i garibeden ka ri'lerimizi haberdar etmekliğimiz lazımdır." (s. 95). "Nazar-ı dikkatimizi bu adamlardan bilhassa ikisine atfedeceğiz." (s. 153). "Vâlide ile kızının bu hâlini kalemen tasvir etmek kâbil olmadığından bunun takdirini sevgili ka ri' ve ka rielerimize terk ediyoruz." (s. 194). "Bu üç arkadaşın ne yaptıklarını nakil ve hikâye eylemezden evvel birkaç hafta evveline yani miralayın Macter'in sarı arabadan kaçtığı geceye irca-ı nazar etmekliğimiz lazım geliyor." (s. 209). "Yukarıdaki babda nakl eylediğimiz hadisenin vuku'u bulduğu gecenin ferdâsı Wiatan elinde zarif bir çanta bulunduğu hâlde gazinodan içeri girdi." (s. 279). "Nakl ve hikâye eylediğimiz facianın sonunu bildirmezden evvel biraz geriye irca'-ı nazar etmekliğimiz icap ediyor." (s. 314). "Bundan ötesini evvelce nakl ve hikâye eylemiştik. Wiatan'ın son defa kendisini takip edenleri ne suretle şaşırtmış tâbir-i âherle ka ri'lerimizin malumudur." (s. 315). "Ferich Shereir'in gülü ve kuvvetli bir adam olduğunu ve Wiatan gibi kuvvetli bir adama ne suretle zabt ve rabt etmeye muvaffak olabildiğini yazmıştık." (s. 323). "Şimdi bir müddet-i muvakkate için geriye irca'-ı nazarla romanımızın eşhas-ı vak'asından birinden bahsedeceğiz." (s. 339). "Wiatan'ı sefineden çıkarak ormana kaçarken bırakmıştık." (s. 347). "Ka ri'lerimiz kaptan Weran namını almış bulunan adamın Wiatan olduğunu şüphesiz anlmışlardır." (s. 358). "Kaptan George Waren namını ahz etmiş olan Wiatan'ın entrikalarını tamamiyle nakl ve hikâye eylemezden evvel ka ri'lerimizin müsaadeleriyle bir doktorun tedavihanesinde şiddetli bir hummanın taht-ı tesirinde bırakmış olduğumuz Clotild'den bahsedeceğiz." (s ). "Romanımızın kahramanı olan Clotild adındaki tali'siz kadını, unuttuğumuza hükm etmemeli. Şimdi ondan bahsedeceğiz." (s. 388). "Bu muhavereden ka ri'lerimiz şüphesiz Baron Flaunbert'in Wiatan olduğunu anlamışlardır." (s. 389). "Otelin defterine ismini kaydettirmiş olan bu yolcu ka ri'lerimizce meçhul değildir: Newyork şehri polis reisi miralay Rojier ve yeğeni Matmazel Janet de Marpoun." (s. 407). 79

98 80 "Bağ ve bahçeleriyle, köşkleriyle, deniz hamamlarıyla gayet latif ve şâirane bir manzaraya mâlik olan Withal'e gelen ailelerden Mister Jean Watson ailesini ka ri'lerimize tanıtmak isteriz." (s. 437). "Clotild'i Jonno ile yolda bırakarak muvakkaten San Francisco'da dilber kontes Mercedes ile icra-yı habâsette bulunan Wiatan'ı takip edeceğiz." (s. 488). "Marry, Kont Houtpier'in ne maksatla gelmiş olduğunu ve Wiatan'ın ne türlü tezviratta bulunduğunu elhâsıl ka ri'lerimizin malumu bulunan ahvâli Clotild'e nakil ve hikâye eylediği sırada biz nazar-ı dikkatimizi Wiatan ile Mercedes'e atfedeceğiz." (s. 539). "Ka ri'lerimiz bu muhavereden Clotild'in nasıl bir canavarın eline düştüğünü ve o biçare kadının aleyhinde ne fikir ve emelde bulunduğunu şüphesiz anlamışlardır." (s. 552). "Wiatan'ın hapishane duvarından aşıp firar eylediği facialı geceyi ka ri'lerimiz derhâtır buyururlar." (s. 591). "Kâğıdın bâlâsında vaktiyle talihinin yâver olduğu esnadaki güzel fotoğrafı ve zîrinde muhterem ka ri'lerimizin mâlumu olan bütün cinayât ve habâsâtının hülâsası, takındığı sahte isimler münderiç idi." (s. 637). "Ka ri'lerimiz Clotild'in aziz muhibbi olan Ferich Sherer'i derhâtır ederler. Sherer dükkânında oturmuş bir hemşehrisi ile hasbihâl etmekte idi." (s. 748). "Clotild'i Jonno ile Coloumbiya şehrine gitmek üzere Newyork'tan hareket eylediği sırada bırakmıştık." (s. 463). "Amerika'nın cenûb sürat katarında bulunan bir erkekle bir kadını takip etmeye mecburuz. Zahirde bunlar zevç ve zevceye benziyordu. Hakikatte icrâ-yı habâsette teşrîk-i hayat eylemiş insan şeklinde birer canavar olup bizim gibi ka ri'lerimiz de kendilerini pekiyi tanırlar. " (s. 526). Yazar bu eserinde yeri geldikçe nasihat veren bir üslup takınır. Bu ifadelerden yazarın vermek istediği mesajları bulmak mümkündür: "Bir vakitler azîm bir kâşânede müdebdeb bir hayat geçiren asil ve zengin bir kız, ebeveyninin sözünü dinlemediği için şimdi genç bir valide olduğu hâlde tanımadığı, bilmediği bir memleketin sokaklarında yalnız kalmış oluyordu." (s. 92). "Koca bir kontes şimdi bir dilenci olmuş idi! Âkil olan adamlar için bu ibret alınacak bir vak'adır. Cenâb-ı Hak bu biçare validenin yardımcısı olsun." (s. 95) "Kontun şatosu bir kral sarayı gibi müzeyyen ve müdebdeb idi. Böyle bir yerde büyüyen bu genç, kibar, zengin ve dilber kadın şimdi dağ başlarında yaşıyordu. Tesil etmek derecesine gelmişti. Bu ne ibret alınacak bir hâl idi!" (s. 163).

99 "-Merhametsiz pederi kızının ne hâlde bulunduğunu gelsin de görsün. Acaba utanmaz mı? Bir hatada bulunmakla evlat kapı dışarı atılır mı?" (s. 165). "Senin gibi saf ve tecrübesiz kızlar işte böyle ufak ve ehemmiyetsiz zannettikleri arzu ve merak neticesiyle mahv ü perişan olurlar." (s. 550). "Talihsiz kız, tecrübesizliği, sâfiyeti menfur mel'un bir adamı sevmesi sebebiyle beyhude terk-i hayat eylemiş, o mel'una kurban olmuştu." (s. 569). Romanda Clotild'in annesinin hayali ile yaptığı konuşma da anlatım tekniği olarak dikkat çeker: "O sırada validesinin hayalini gördü. Ağlamaya başladı: -Valideciğim, sevgili valideciğim! Kızını hatasından dolayı muâheze etme. Seni ve pederimi terk ederek âşıkımın peşine düştüğümden dolayı müstehak olduğum cezayı maa'z-ziyadeten çektim. Bütün ümitlerim mahvoldu. Zevcem olan adam bile bana ihanette bulundu. En yakın adamımdan bile fenalık görmek suretiyle ceza-dîde oldum. Maddeten ve manen bittim. O derece meyus ve nevmid bulunuyorum ki ölmeyi yaşamaya tercih ediyorum. Sen ber-hayat değilsin fakat yukarıdan beni görüyorsun, ne hâlde bulunduğumu biliyorsun. Dikenli bir yolda yürüyorum. Bu yolun nihayeti meğer bir girdap imiş. Biraz sonra bu girdaba düşerek hayata veda' edeceğim." (s. 313). Yazar, romanda okuyucunun anlamını bilmediğini düşündüğü kelimelerin açıklamalarını metin içinde parantezle ve dipnot olarak vermiştir. Bu durum yazarın okuyucu olarak geniş kitlelere hitap etmek istemesinin göstergesi kabul edilebilir: "(Bir dolar 23 kuruşluk gümüş sikkedir.)" (s ). "(Amerika'da genç kıza matmazel yerine mis ve evlenmemiş kadına madam makamında misters ve erkekte mösyö makamında mister derler)" "Newyork şehrinin belediye dairesinin saati akşamın saat altısını (saatler hep alafrangadır) vuruyordu." (s. 20). "Elektrikli kız da kumpanyanın diğer artistleri (artist sanatkâr, tiyatro oyuncusu demektir) ile beraber gitti mi?" (s. 107). "İtalyanca erkek makamında senyör ve kadına senyora denilir. Cambaz kumpanyasında müstahdem bulunanlar elektrikli kadına her zaman Astrella demeyip senyora diye hitap ederlerdi." (s. 116). [Dipnot olarak verilmiştir.] "Philedelphia şehrinde yeni bir şantözden (tiyatroda şarkı çağıran kadına şantöz derler) bahsediyorlardı." (s. 165). "Tenörün (kalın ve yüksek sesle tiyatroda teganni eden adama tenör derler) biri meşhur Faust'tan taganni eyledikten sonra sıra Ms. Alborug'a geldi." (s. 171). "Merdivenin (doğrusu nerdübândır) yukarısında kimseyi bulamadı." (s. 175). 81

100 82 Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserlerinde benimsediği nasihat üslubuna bağlı olarak çok fazla atasözü, deyim, kalıp ifade ve veciz söz kullanır: "Son nedâmet para etmez." (s. 5). "Elbete biz de seni evlendirecektik. Turşunu kuracak değildik." (s. 6). "Dünyada iyi ve merhametli adamlar olmasa batardı, dedikleri meğer pek doğru imiş." (s. 18). "Cenâb-ı Hak büyüktür. Kimsenin ahını kimsede komaz." (s. 5). " Kendine o kadar güvenme! El elden üstündür arşa çıkıncaya değin " (s. 46). "Merhametten maraz hâsıl olur." (s. 46). "Sizi gökte ararken yerde buldum. Her şeyde bir hikmet vardır." (s. 78). "Tevekkeli demezler: Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer." (s. 127). "Düşmez kalkmaz bir Allah'tır." (s. 161). "Hayat işte böyledir madam. Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur derler, dost kazanmalı ki günün birinde lazım olur." (s. 163). "Daima iyilik etmeli. Balık bilmezse Hâlik bilir." (s. 163). "Ağlamak bir nev'i tesellidir." (s. 165). "En büyük kederler sâkitâne geçtiği gibi en büyük saadetler de aynı suretle geçer. Büyük ve derin nehirlerin akarken sesi çıkmaz." (s. 194). "Kalbinde Allah korkusu bulunmayan adamdan korkulur." (s. 213). "Tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer kürkçü dükkânıdır." (s. 213). "İki cambaz bir ipte oynamaz, derler." (s. 252). "Atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş idi." (s. 378). "Son pişmanlık fayda etmez." (s. 404). "Tilkinin dönüp dolaşacağı yer, kürkçü dükkânıdır." (s. 529). "Her şeyin bir istisnası vardır mösyö. Niçin derler: Her kuşun eti yenmez." (s. 546). "Yerin kulağı var, derler." (s. 569). Yazar romanda tiyatro metinlerindeki gibi bazı ifadeleri parantez içerisinde verir: "-(Niyaz-mendâne ve sûzişkârâne bir tavır ve lisan ile) Babacığım. Sevgili Babacığım." (s. 6).

101 [Miralay Rojier]-"(Birdenbire Clotid'e yaklaşıp elini tutarak ve dudaklarına götürerek) Korkmayınız azizem." (s. 10). "-(Gözleri yaşarmış olduğu hâlde) Beni muâheze etmeyiniz." (s. 11). "-(Clotild'in uzattığı eli ihtiramkârane eğilerek tuttuktan ve öptükten sonra) Kat'iyyen müsterih olunuz, mis." (s. 178) Gizli Oda Gizli Oda, A. Blonar, Dersaadet, Tarik Matbaası, İstanbul Avanzâde Mehmet Süleyman, A. Blonar'ın Gizli Oda isimli eserini tercüme etmiştir. Kapakta "Tarik" Gazetesi'nde tefrika" edildiği ve daha sonra kitap şeklinde neşredildiği bilgisi kayıtlıdır. Eserde, kendisine kötülük yapan çok yakın arkadaşından intikam almak isteyen Mösye Wores'in cezayı kendisinin vermesinden bahseder. Eserde kötülerin sonunda cezasını buldukları görülür. Wores de intikam almak adına dolaylı olarak suça karıştığı için eserin sonunda yıldırım çarpmasıyla can verir. Burada verilen mesaj kötülerin sonunda cezalarını çekecekleri ve intikam almak yerine bu işi yasal yollarla takip etmek gerektiğidir. Nitekim eserin sonunda kullanılan şu ifade Wores'in benimsediği yöntemin yanlışlığını ortaya koymaktadır. "Şüphesiz Cenâb-ı Hak, bu ihtiyara müstehak olduğu cezayı vermiş idi." (s. 144). Zihniyet Eserde Flemenk kıtasında geçen olayların kıtanın kendine özgü özelliklerinin, yaşam tarzının vs. verilmesi, zihniyet açısından önem arz eder: "Buralarda sakin olan ahalinin kısm-ı âzâmı balıkçılıkla temin-i maişet eyler. Felemenk kıtasının bu ve diğer bazı şehirlerinde imal ve bütün cihana ihraç ve ithal kılınan taze ve nefis bir nev-i peynir, Felemenk ticaretinin bir rükn-i mühimmini teşkil eder." (s. 2-3). Romanda kadına bakışı göstermesi açısından şu ifadeler dikkat çekicidir:

102 84 "Kadınların hâli malum Nerede olursa olsun, her zaman olduğu gibi bu pazarda öteberi iştirâ ettikleri sırada muttasıl gevezelikte bulunmaktan bir türlü fâriğ olamazlar. Ailelerin ahvâline dair bütün havâdisat işte bu kadınlardan alınır." (s. 54). Yapı Olay Örgüsü Eserde olaylar, iki yakın dost iken Bocoul'ün Wores'e ihanet etmesiyle birbirlerine düşman olmaları ile bunların birbirine âşık olup evlenmek isteyen çocuklarının etrafında gelişir. Bocoul, Wores'in icadını kendine mâleder ve onu suçlu pozisyonuna düşürür. Wores sevdiği kadını ve ülkesini terk etmek zorunda kalır. Bocoul onun sevdiği kadınla evlenir. Wores suçsuzluğu ortaya çıktıktan sonra ülkesine döner. Oğlu Piyer'in Bocoul'ün kızıyla evlenmek istemesi üzerine Bocoul ile görüşmek zorunda kalan Wores, onun tarafından aşağılanır. Wores geçmişin intikamını almak ve birbirini seven iki gence hizmet etmek maksadıyla Bocoul'ün evine kendi icat ettiği bir nev'i gizli kamera kurar ve böylece Bocoul'ün çıldırmasına sebep olur. Wores kurduğu bu sistemi evindeki gizli odadan takip eder. Bocoul duyduğu gizli seslerin tesiriyle uykusuz kalır ve geçirdiği bir kaza neticesinde ölür. Romanın sonunda Bocoul'ün kızı Catherine ile Wores'in oğlu evlenir ve balayı için Paris'e gitmeden önce Wores'i evinde ziyaret etmek isterler. Wores bu esnada gizli odasında yeni bir icat ile uğraşmakta iken icadının yıldırımı çekmesi sonucu ölmüştür. Yazar, romanında kötü niyetli kişileri ve yasal yollar yerine kendince intikam alması sebebiyle Wores'i cezalandırır. Şahıs Kadrosu Romanın şahıs kadrosu yazarın hacimli eserlerindeki gibi çok değildir. Burada karşımıza şahıslar olarak, Wores, Bocoul, Piyer, Catherine ve Bakkal Devantre'nin eşi çıkar. Wores, Monikindam'da "Baba Wores" olarak tanınmaktadır. Çektiği elem ve ızdırap sebebiyle altmış yaşlarında göründüğü ifade edilir (s. 5). "Zeki ve müdrik, âkil bir zat"

103 olarak tanıtılır (s. 9). "İlmi ve fazlı nisbetinde halîm ve sabûr olup mekûlat ve meşrubat hususunda da pek kanaatkârane hareket" eder (s. 20). Wores "mütenasip vücuda mâlik. Gücü kuvveti yerinde. Parlak gözlerinde âsâr-ı zekâ ve irfan nümâyan. Öyle zannolunduğu gibi kuvve-i müfekkiresi de haleldar değil, açık ve parlak nâsiyesinde âsâr-ı fazl ve irfan münceli." (s. 21) olarak anlatılır. Burada üslûbun değiştiği fark edilmektedir. Catherine, "fevkalade hüsn ü âna mâlik" birisi olarak tanıtılır (s. 5). Güzellik ve karakter bakımından annesi Catherine'e benzetilir. Yirmi yaşlarındadır (s ). Bocoul, yaklaşık altmış yaşlarında (s. 60), "zengin ve fakat taamkar ve müvesves" bir kişiliktir (s. 5). Bu sebeple Monikindam'da kendisinden hazzeden kişi sayısı çok azdır. Eserde şu şekilde tanıtılır: "Bocoul, garîbü'l-etvâr bir adamdır. Monikindam'da kendisini sevenler pek azdır. Rivayete göre merkûm vahşi ve tama'kar ve son derece hasûddur. Hanesine hiç kimseyi kabul etmediğinden biçare Catherine bu suretle fena bir ömür geçirmekte idi. Kızını can u gönülden sevdiği hâlde hakkında sairleri misilli tama'karane hareket ediyordu. Yalnız mücevherat ve tezyinat-ı saireyi asla kızından esirgemiyor ve hatta bu yolda israfâtta bulunuyordu." (s ). Piyer, Wores'in ticaretle uğraşan ve Amerika'da yaşayan oğludur. Yaklaşık yirmi beş yaşlarında olan Piyer'den eserde şu şekilde bahsedilir: "Yumuşak saçlarını, hafif mavimtrak gözlerini nazar-ı dikkate aldığımızda mumâileyhin hâlis Flemenk unsuruna mensup olduğunu anlarız. Yirmi beş yaşında ve şebâbetin en iyi bir zamanında bulunan bu genç, cidden kâr-azmûde ve tecrübedidedir. Dert ve mihnet görmüş, bir adamdır." (s. 36). Bakkal Devantre'nin eşi korkaklığı ile kendisinden söz ettirir: "Merkûme son derecede şişman olup her şeyden korkar idi." (s. 11) Bocoul'ün evindeki hizmetçi Jerterod kişiler arasında sayılabilir. Kendisinin fiziksel tasviri yok sadece birkaç bölümde olaylara dâhil olup yorum yaptığı görülür. Catherine'in kızı Catherine yirmi yaşındadır (s. 6). Eserin bir başka yerinde şöyle tasvir edilir: "Ne kadar da güzel Henüz on sekiz yaşlarında ancak tahmin olunabilir. 85

104 86 Hâl ve tavırlarında henüz âsâr-ı şebâbet müncelî Endamı mütenâsip idi. Sevimli simasında bir letafet ve gözlerinde ise bir cazibe meşhûd idi. Flemenk'in bütün zenginleri gibi başında ve aşık nâsiyesi üzerinde zî-kıymet mücevherât enzâra çarpıyor ve bunların üzerinde de ince ve hafif beyaz bir dantela bulunuyor idi. Catherine bir Flemenkliden ziyade, mavi gözleri kumral saçlarıyla Ren Nehri sahilinde perver-şiyâb olan bir dilberi tanzîr ediyordu. Müteveffiye validesi mutlak, Almanyalı olmalıydı." (s ). Zaman Eserde zaman ifadesi olarak 1880 yılının ilkbaharı karşımıza çıkar: "1880 senesinin ilkbaharı evâilinde "Monikindam" şehrinde cereyan eden feci ve hazin bir vaka, umumun cidden mucib-i hayret ve dehşeti olmuştur. İnsan vehle-i ûlâda bu şehirde medeniyetin icap ettirdiği her türlü debdebe ve tantanadan âri sokakları tarz-ı atik üzere inşa kılınmış eski ve ahşap haneleri, umumiyetle lenfâvi mizaç olan ahaliyi görünce garip bir hissin taht-ı tesirinde bulunmaktan hâli kalamaz. "Zuiderzee" Körfezi sevâhilindeki haneler ise hemen umumiyetle balıkçı kabilelerinden ibarettir." (s. 2). "Wores - (Lâ-kaydâne) Şimdi göreceksiniz. Sema, saf ve güşâde idi. Ağustos evâsıtında bulunuyor idi." (s. 142). Mekân Mekân tasviri eserde pek az yer alır. Mekân olarak karşımıza bir bakkal çıkar: 11). "Şehrin büyük caddesinde vâki köşe başında bakla Devantre"nin dükkânı vardır." (s. Wores'in oğlunun Amerika'dan dönüş yolculuğu sırasında uğradığı ülkelerin isimleri yer alır, ancak bu yerler hakkında herhangi bir tasvire rastlanmaz. Bu ülkeler; Fransa, Anvers, Amsterdam ve Brüksel'dir. Piyer'in yaşadığı Amerika'dan da sadece isim olarak bahsedilmiştir. Eserde Monikindam'ın ve Flemenk kıtasının mekân tasviri ansiklopedik bilgi mahiyeti taşıması açısından dikkat çeker: "Monikindam, hüznâver bir manzaraya maliktir. Güya ki kuvve-i fâtıra-i bütün ve hiddet ve sükûnetini bu şehre bahşeylemiş Her tarafta derin bir sükûn ve sükûnet-i caridir mamafih hariç-i şehirde vâsi ve nazar-rübâ bağlar ve çemenler, hoş ve

105 dilfirîp meralar bulunup buralarda hayvanat-ı ehliye ra'y edilir. Bütün bir memleketi gûnâgûn evrâk ve ezhârıyla tezyin eyleyen ağaçlar mâteessüf bu civarda bulunmaz. Denizin tozlu suları, cihet-i şimaliyenin kuru ve şedit rüzgârı, ötede beride müteaddit göllerin mevcudiyeti ağaçların neşv ü nümâsı mani-i azîmdir." (s. 3). "Zaten Flemenk kıtasının son derece münhat bulunması, emr-i ziraat ve hırâseti duçar-ı eşkâl eylemektedir. İ'sâr-ı âdiden beri Felemenk-i sekene tesis-i ziraat ve hırâset için rûz ü leyâl sarf-ı mesaiden geri durmuyorlarsa da sekene-i merkûmenin mesai-i vâkıaları semeredar olamamaktadır. Bu kıtanın toprağında kuvve-i inbâtiye hemen mefkud denilecek derecededir. Bütün bu ahvâli gören bir müdekkik, bir nazar-ı dürbîn, buralarda her türlü seyyiâtın husulüne sebep olan aşk ve sevda ve kin ve garazın bulunmadığına zâhip olur. Hakikat-i hâlde ise emr ber-akisdir. Aşk ve sevda kabâil-i vahşiye efradında bile bir eserdir. Aşk ve sevda taife-i insanın bulunduğu her yerde câri ve hüküm-fermâdır." (s. 3-4). 87 Dil ve Anlatım Yazarın diğerle eserlerinde olduğu gibi burada da atasözü, deyim, veciz söz gibi kalıp ifadelerin oldukça sık kullanıldığı görülür: "Çalışmayınca kazanılmayınca yenilmez. Ekilirse biçilir. Lüzum ve faydası olmayan işlere müdahale etmeyi kimse sevmez. Vakit nakittir! Hakikatini her fert pek güzel takdir eder." (s. 7). "Niçin derler: Tok ne bilir, açın hâlinden?" (s. 10). "Gençliğinde çalışmayınca ihtiyarlıkta rahat edilmez, derler. Öyle değil midir ki, şebâbette ekilirse şeyhûhatta biçilir." (s ). "Tebâyi'-i beşer muhtelif olduğu nisbette ahvâl-i garibeye ve fevkalâdeye ve esrarlı mevâda mütemâyildir." (s. 19). "Bir insan iyi bilip, iyi anlamak için ya çok okumalı yahut çok gezmeli, derler." (s. 36). "Dert ve elem insanı kocatır, müddet-i hayatı taksîr eder." (s. 124). "Bocoul, ektiğini biçmiş oldu." (s. 137). Eserde sık sık "rivayete göre" ifadesi kullanılarak anlatıya gerçek izlenimi verilmiş ve geleneksel anlatı tarzı bir üslup benimsenmiştir: "Rivayete göre aile cihetinden ve belki de diğer bir sebepten mütevellit büyük bir felaket mumiileyhin kuvve-i müfekkiresini haleldar etmiş." (s. 8).

106 88 "Bu esnada uzaktan gelen bir yolcunun rivayetine göre, Wores yolda küçük bir kız çocuğunu çiğneyip ezmiş Çocuk balonuyla oynarken yere düşmüş. Balonunu almak istediği sırada ihtiyar da balonu çiğnemiş imiş " (s. 14). (Bocoul için): "Rivayete göre merkûm vahşi ve tama'kar ve son derece hasûddur." (s ). "Bocoul, garîbü'l-etvâr bir adamdır. Monikindam'da kendisini sevenler pek azdır. Rivayete göre merkûm vahşi ve tama'kar ve son derece hasûddur. Hanesine hiç kimseyi kabul etmediğinden biçare Catherine bu suretle fena bir ömür geçirmekte idi. Kızını can u gönülden sevdiği hâlde hakkında sairleri misilli tama'karane hareket ediyordu. Yalnız mücevherat ve tezyinat-ı saireyi asla kızından esirgemiyor ve hatta bu yolda israfâtta bulunuyordu. Bocoul'ün ne kadar zengin olduğu meçhuldür. Bu babda hayli rivayet var. Mevsûken söylendiğine göre bu husus oldukça esrarengizdir. Aslen Monikindamlı bir sahib-i servetin oğlu olduğu hâlde gençliğini pek fena bir surette geçirmiş. Pederinin vefatını müteakip kendisine intikal eden serveti az bir zaman içinde Amsterdam şehri sefalethanelerinde mahv ve harap eylemiş, yalnız pederinin hanesini muhafaza edebilmiştir. Henüz genç olduğu hâlde derununda doğduğu memleketine çekilmiş ve tarik-i ticarete sülûk ederek iktisâb-ı servete çalışmış. Rivayete göre bu uğurda hayli meşakkat ve müşkülâta dûçar olmaktan dûr kalmamıştır." (s ). "Rivayete göre Bocoul, refikini uzak ve tenha bir mahalde katl ve itlâf ile naşını kaybetmiş " (s. 17). Yazarın kurguya gerçeklik hissi uyandırmak için müdahalesi söz konusudur. Bu da eserin üslup özelliği bağlamında değerlendirilebilir: "Hikâyenin muharriri olmak sıfatıyla bir hafta sonra Bocoul'ün hanesine girmiş olsaydık, biçare Catherine'in pek ziyade değişmiş olduğunu görür idik. Çünkü kızcağız müddet-i mezkûre zarfında ne ağzına bir lokma ekmek almış ne de geceleri bir saat olsun uyuyabilmiş idi. Ruhlarındaki kırmızılık uçmuş idi." (s ) "Mevsûkan rivayât olunduğuna göre bu sadme-i cedide marîzin kuvve-i müfekkiresini büsbütün haleldar kılmış. Bu sebeple marîz, odasına kapatıldı." (s. 93) Eserin sonunda gerçeklik hissi verilip okuyucu ile şu satırlar paylaşılmıştır: "Bu müthiş kazanın vukuundan ve pederlerinin nâşını defn ettirdikten sonra berây-ı seyahat Paris'e gittiler. Zevc ve zevce şimdi Amerika'da ikamet ediyorlar." (s. 144). Anlatıcı bu eserde kendisini okuyucuya sık sık fark ettirir. Olayın akışına müdahale ederek kendi fikirlerine yer verir, bazen okuyucu ile sohbet eder:

107 çıkar: "Nakl edeceğimizin vukuâtın zuhur-ı yafta olduğu zaman bütün Monikindamlılar ihtiyar Wores'i tanımakta idiler." (s. 4). "Uzatmayalım, merkûm bu suretle cem-i servet eylemişti." (s. 16). "Biz şimdi müteveffa Bocoul'ün ihtiyar Wores'i katl ve itlâf etmek üzere revolverini ateş ettiği sırada nasıl olup da kerîmesinin cerihadar olduğunu nakil ve izaha geçelim. Bundan önceki babda arz ve hikâye eylediğimiz üzere Bocoul kemal-i hiddet ve şiddetinden rovelverini keşîde ederek Wores'i katl ve itlâf eylemek istediği sırada isti'câli sebebiyle tayin-i hedefte hata eylemiş ve bu sebeple revolverin namlusundan çıkan kurşun kerîmesine isabet etmiş idi. Nihayeti anlaşıldı ya?" (s ). "Sadedde nakl-i kelâm edelim: Bizim Baba Wores'i Bocoul'ün hanesi pîşgahında bırakmış idik." (s. 19). "Dikkat edelim: Plandan Wores'in hanesi Bocoul'un ikametgâhı hatta bütün haneler sokaklar suret-i mükemmelede tanzim ve tersim edilmiş." (s. 23). Yazarın eserin kurgusunda kendisini hissettirmesi de üslup özelliği olarak karşımıza "Merkûmun genç kıza delikanlı hakkında sarf ve nakl eylediği sözleri burada tekrar etmek zâiddir." (s. 55). "Evvelce daima bir hatt-ı müstakim üzere yürümekte olduğu ve her adımda mülahazat ve müfekkirât-ı amîkada bulunduğunu yazmış idik." (s. 25). "Kendisinin iştigalâtını tamamiyle kayıt ve tafsîl etmek beyhudedir. Elbet, ileride bunun neticesini görüp anlarız." (s. 26). "Bu babda ihtiyar olunan mesârıfı mevzu-bahs etmiyoruz." (s. 26). "Hâlbuki şimdi herkesin kendisinin kuvve-i müfekkiresi daire-i intizama girmiş olduğuna kanaat-i tâme hâsıl ettiğini yukarıki faslımızın hitâmına arz ve beyan etmemiş miydik?" (s. 27). "Burada yine bir sual irad olunabilir: İhtiyarın oğlunun Amerika'dan bu kere avdetiyle Monikindam planının tertip ve tersimi arasında acaba bir münasebet-i mahsusa mutasavvur mudur? Bu suale hemen şimdiden cevap vermeyeceğiz her ne olursa olsun uzun bir gaybûbet ve iftirâkı müteâkip peder ile oğlun yeniden görüşmeleri tarafeyn için mucib-i haz ve sürûr oldu." (s ). "-Heyhat! Bu meseleden biz daha pek çok zaman sonra bahsedebiliriz." (s. 34). "Bir gün evvel Piyer'i lamba ziyası vasıtasıyla gördüğümüz cihetle pekiyi tanıyamadık. Bugün kendisine dikkat edecek olursak, tenasüb-i endama mâlik, genç, zeki ve faal idiğini öğreniriz." (s. 35). 89

108 90 "Bize gelince, elbet anlarız ki Bocoul bu hastalığa mahza ihtiyar Wores ile olan münasebet-i mâluma-i mâziyesi ve mûmâileyhin mahdumu için kerimesinin dest-i izdivacı talep olunduğu hâlde katiyen reddeylemesi neticesiyle giriftar olmuştur." (s. 90). "Onlar, kızcağızın yanında pederinin intihar etmesi sebebiyle mumaileyhin hastalanmış olduğu zehâbında bulunuyorlar idi. Hâlbuki hakikat-i hâlde bu merkezde olmadığı bizce mâlumdur." (s. 126). "Bizce bu ikinci kapı malumdur. Bu oda gizli odanın kapısı olup ihtiyarın buraya girdiğini evvelce görmüş idik." (s. 131). Eserde Bocoul'ün rahatsızlığından söz edilirken hastalık konusunda verilen bilgiler okuyucuda bir ansiklopedi maddesi okuyormuş hissi uyandırmaktadır: "Fransa erbab-ı kaleminden biri insanı, hususiyle Bocoul'ün dûçar olduğu bu türlü ahvali bir eserinde arîz ve amîk tavsîf ve teşrîhte bulunmuş ve netâyiç-i tedkikâtını pek güzel irâe ve ispat eylemiştir. Merkûmun bu hâle dûçar olmasına Amerika'dan gelen delikanlının vücudu olduğu anlaşılıyor idi. hâlbuki, bu hâl nâdirattan değildir. Ekseriya görülmüş ve görülmekte bulunmuştur ki irtikâb-ı sirkat ve cinayât etmiş veya fezâyih ve cerâim-i sâirede bulunarak fi'l-i kabîhini nasılsa bir diğere atf ve isnat edebilmeye muvaffak olanlar, bir müddet müsterihü'l-bâl imrâr-ı eyyâm edebilirlerse de, bî-günah şahs günahkâra takarrüb ettiği zaman fâil-i hakikînin huzur ve rahatı münselib olmaya başlar. Her an ve zaman şiddetli bir ızdırap duyar, geceleri uykusunu ızdırârî terk eder. Bütün bu ahvâle vicdan azapları denilir. Bu da adalet-i İlahiye neticesidir. Adalet-i Rabbaniye'yi hikâyemizin biraz daha ilerisinde pek güzel görüp anlayacağız." (s ). Bu ifadelerin metne yerleştirilmesi yazarın mesleği ile açıklanabilir. Bu eserde de tiyatro metinlerindeki gibi parantez içi ifadeler karşımıza çıkmaktadır: "-Evet, oğlum. Denâit. Fakat ne çare? (Bu sırada şiddetle oturmakta bulunduğu sandalyesinden kalktı. Yumruklarını ibrâz etti. Gözlerinde ateş-i tehevvür parlıyordu. Bir lahza sonra yine yerine oturdu. İki dakikalık bir sükûtu müteâkip sözüne devamla) Bu mektubu okur okumaz kendimden geçtim." (s ). "-Neniz var babacığım? -(Gülmeye çalışarak yavaşça cevap vererek) Bir şey yok, kızım, beyhude sen muzdarip olma. Yerine otur da müsterihen yemeğine devam et. (Bu sırada gözleri bir noktaya matuf olduğu hâlde karşısında bir cism-i mevhûmdan korkarcasına sözüne devamla) Birdenbire midemde bir ağrı hissettim. Bu şüphesiz bir et parçasından ileri gelmiş olmalı." (s ).

109 Güzel Prenses Saray Entrikaları Güzel Prenses Saray Entrikaları, Avanzâde Mehmet Süleyman-Sisak Ferit, Lüsyen Matbaası, Yazarın müşterek eserlerindendir 12. Eserin önsözünde Güzel Prenses Saray Entrikaları romanının birinci cildini alan okuyucuya İntikam, Altın Gölü, Abdülhamit ve Sherlock Holmes'un birinci ciltlerinin yarı fiyatına verileceği, Güzel Prenses Saray Entrikaları'nın ikinci cildini alanlara ise İntikam, Altın Gölü, Abdülhamit ve Sherlock Holmes'un ikinci ciltlerinin yarı fiyatına verileceği müjdelenir. Önsözde eserin kapağının bazen dört bazen sekiz sayfa olarak verileceği ve bu sayfalarda "ulûm-ı hafiyeye, garâbet-i fenniyeye ve havâdis-i kevniye ile şuûn-ı acîbeye, esrâr-ı beytiyeye ve sıhhiye"ye dair bilgi ve makalelerle süsleneceği; böylelikle eserin bir ansiklopedi gibi ciltlenerek kullanılabileceği ifade edilmektedir (s. 2). Ayrıca okuyuculardan gelen ilim ve fen alanındaki türlü sorulara, bazen bilmecelere ve bunları doğru cevaplayanlar arasından kura ile kazananlara ikramiyeler verileceği de belirtilmektedir. Okuyucuların her türlü müşkülatlarını çözme gayesi ile onlara yardımcı olunacağı, "İstimnâ-yı bi'l-yed" ve "Kısır Kadınlar" gibi faydalı eserlerin yarı fiyatına verileceği de müjdelenir (s. 2). 640 sayfalık hacimli bir eser olan bu kitap, kendi içinde alt başlıklara ayrılmıştır. Her bölüm için "bab" ibaresi kullanılmıştır. "Birinci bab" gibi Toplamda "doksan altı bab" olarak tasnif edilmiştir. Bizce eserin özellikle yazarın üslubuna benzemeyen mekân tasvirleri sebebiyle tercüme olma ihtimali yüksektir. Sisak Ferit ile müşterek yazıldığı göz önüne alındığında Sisak Ferit'in üslup özelliği olabileceği ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır. Eserde Anna Pascal isimli kahramanın başından geçenler anlatılır. Heyecanlı ve meraklı bir kurgu dikkat çeker. Zaman zaman olağanüstülükler de göze çarpar. Anna Pascal'ın başından geçenler -yaşanan olağanüstülüklere rağmen kahramanın ölmemesi geleneksel anlatılarımıza benzetilebilir. Roman bu yönüyle halk hikâyeleri ve mesnevilerdeki kurguyu hatırlatmaktadır. Eserde namus kavramı sorgulanmakta ve 12 Bu eser Avanzâde Mehmet Süleyman'ın oğulları tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak 2 cilt hâlinde yayımlanmıştır: 1. Cilt, Güzel Prenses; 2. Cilt, Güzel Prenses / Düşes Vera'nın Sonu, Bugünkü Dile Çevirenler: Kemal Avan-Halit Avan, İtimat Kitabevi, 1973.

110 92 namusun ne kadar önemli bir şey olduğuna vurgu yapılmaktadır. Ahlâkî yönden düşük olan karakterler cezalandırılmaktadır. Roman fotoğraflarla süslenmiş ve böylece okuyucunun zihninde bazı sahneler canlandırılmak istenmiştir. Prenses Vera ile sevgilisinin ilişkisi ve Lalenka ile Edward'ın yaşadıklarının bazıları geriye dönüş tekniğinden faydalanılarak anlatılmıştır. Zihniyet Her eser yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtır, o dönemden izler taşır. Eserde kraliyet şeklinde bir yönetim karşımıza çıksa suçlunun mahkeme tarafından suçlu bulunması hâlinde ceza aldığı, adli yargının kralın elinde olmadığı görülmektedir: "-Pederinize müracaatla onu bir vesile ile hapishaneye attırmak mümkün değil mi? -(Sabırsızlıkla) Ne budalaca fikir! Böyle bir şey belki memleketinizde kabildir. Fakat burada mümkün değildir. Muhakeme olunmadan kimse hapse atılamaz." (s. 228). Romanda Balkan devletlernideki adalet anlayışı ile Ortaçağ zihniyeti benzerlikleri açısından eleştirilmiştir: Bu memlekette mahkeme-i adalet yok mudur? Bu keyfi bir muameledir. Medeniyet ve insaniyetin bu devre-i terakki ve tekemmülünde bu türlü cezalar ve hükümler verilir mi? Şimdi kurûn-ı vustâ devri değildir " (s. 329). Din anlayışı o dönem için kul olmayı ve her şeyi Tanrı'dan niyaz etmeyi, ona tam bir teslimiyet içinde bağlı olmayı gerektirir. Romandaki şu satırlar da bu zihniyeti yansıtmaktadır: "-Allah'ım! Sen nasıl istersen öyle yap. Bütün ikbal ve idbârım senin elindedir. Beni nereye götürürsen oraya giderim Beni mahvetmek idam etmek için başıma toplandıkları zaman o an seni beni hiç bırakmadın. Sana karşı büyük bir itimadım, senden beklediğim büyük bir ümidim var!" (s. 200). Romanda kraliyet sistemi içinde bir hükümdarın varlığı, bu bağlamda değerlendirilebilir. Kral o dönemin inanç algısına paralel olarak Tanrı'ya yakarır ve ondan yardım ister:

111 93 "Hükümdar yalnız kalınca secde-i şükrana kapanarak: -Allah'ım âdil ve rahîmsin, evladımı kurtar." (s. 132). Romanın yazıldığı dönemde asansörün kullanımı da dönemin zihniyetini yansıtması açısından önemlidir: "-Korkma, bir şey yok, bir asansör (suud u nüzûl makinesi)ndeyiz." (s. 161). Romanda kumarın sakıncaları ve kumara düşkünlük de eleştirilir: "Muhabbette işi rast giden bir adamın kumarda kaybedeceği şüphesiz idi. Ne çare ki kumar gibi bir beliyyeye tutulan bir adam, yakasını bir daha kolay kolay kurtaramaz. Kumar, müthiş bir ibtilâdır. Bir kere buna kapılan adam rehâ-yâb olamaz." (s. 135). Eserde seçilen Çingene karakterleri üzerinden Çingenelerin yaşamları okuyucuya sunulmaktadır: (Lalenka'nın ağzından) "-Evet, ben kabilemle köyden köye, denizden denize gezerim. Şimdi çadırlarımız şehre civar olan şu ormandadır. Biz orada eğlenceli ve tatlı bir hayat geçiririz. Gençler tanbura ve keman çalarlar. Erkek, kadın hepsi kemal-i şevk ve meserretle oynarlar." (s ). Roman kurgusuna yerleştirilen aşağıdaki alıntı belediyelerin o dönem için yaptıkları gaz tasarrufunu göstermesi açısından ilgi çekicidir: "Bereket versin ki gayet muzallem ve herkesin derin bir uykuya dalmış olduğu o saatte belediye dairesi gazdan tasarruf etmekte olduğundan yollar adeta karanlık denecek bir hâlde bulunuyordu." (s. 189). Yahudilerin o dönem için ticaret ve tefecilikle uğraşmaları esere de konu olmuştur: "Sahibi bulunduğum emlâk ve arazi bana para ikrâz eden hilekâr ve faizci Yahudilerin elinde kaldı. Yüksek faizlerle para vermek sülük gibi insana yapışarak elindekini avucundakini kapmak için dünyada bunun kadar mâhir bir millet yoktur " (s. 243). Eserde kullanılan müzik enstrümanı da dönemin zihniyetini yansıtır. Laterna çalınması ve söylenen şarkı şu şekilde okuyucuya verilir: "Pencereden bakınca aksakallı bir ihtiyarın Yakomir'in hanesi önünde laterna çaldığını gördü.

112 94 Çalınan havayı bildiği için gözleri yaşardı. Pederinin hanesinde ve gençliğinin iyi zamanlarında bu şarkıyı dinler ve ekseriya taganni-sâz olurdu. Birdenbire ra'şedar oldu. Şarkının güftesi nesren şu yolda tercüme olabilirdi. Senenin en latif ve güneşli bir pazar günü idi. İkimiz el ele tutuşarak yürüyor idik. Kalplerimiz muhabbetle meşhûn idi. Bülbül terennümsâz oluyordu. Sakinâne bir hâlde ormanın kenarından yürüyor idik. Ah, o ne latif o ne mesut bir gün idi. Heyhat! O gün şimdi o kadar uzaktır ki ona bir daha vusûl mümkün değildir." (s. 280). Roman, devletlerin sınırları ve dönem hakkında bilgi verir: "O tarihlerde hudutlarda muntazam pasaportları olmayanların bir memleketten diğer memlekete geçmelerine müsaade edilmiyordu. Huduttaki memurlar aldıkları emir mucibince kuş uçmasına bile meydan vermiyorlar denecek kadar tarassudâtta bulunuyorlardı." (s. 334). eder: Şimendiferin taşıma aracı olarak kullanımı dönemin zihniyeti açısından önem arz çeker: "Şimendiferin düdüğünü duyuyor musunuz?" (s. 337). Eserde Avrupa'nın taassup konusundaki düşünceleri sebebiyle eleştirisi de dikkat "Mâlumdur ki asr-ı hâzır medeniyet ve mâarifete rağmen memâlik-i mütemeddinenin pek çok yerlerinde taassup ve cehalet hüküm-fermadır. Avrupalılar, taassubun memâlik-i şarkıyyede bulunduğuna kâildirler. Hâlbuki munsıf ve bî-taraf Avrupa müellifleri pek çok kasabalarda ve köylerde fikr-i taassup ve cehaletin şâyân-ı dikkat ve hayret derecede bulunduğunu ketm ü ihfâ edememekte ve sırasına göre yazdıkları eserlerde bu hakikati beyan ve dermiyan eylemekten çekinmemektedirler. Bugün hayalâta, sihir ve büyüye ve bu türlü hurafâta ve bâtıl işlere dair itikat edenler pek çoktur." (s. 394).

113 Romanda Lalenka ve arkadaşının hemen öldürülmek yerine Amerika'da olduğu gibi yedi kişilik bir heyet kurularak bu heyetin kararı ile cezalandırılması gerektiği fikri işlenmiş olup zihniyeti yansıtması açısından önem arz eder: "Demirci Acele etmeyelim arkadaşlar. Amerika'da olduğu gibi biz de burada bir heyet teşkil edelim, mahpuslarımızı öldürerek ellerimizi murdar kanlarıyla kirletmeyelim. Bunun için de yedi kişiden ibaret bir heyet teşkil edelim." (s. 396). Romandaki namus kavramı da dönemini zihniyetini yansıtması açısından dikkat çeker. Bireyin namusu için yaşadığı ve namusuna halel gelmemesi için ölünceye kadar çalışacağı fikri savunulur: "Dünyada bir insan sırf namus için yaşar. Namussuz insan bir taş-paredir. İnsaniyeti tezyin eden şey namus ve haysiyettir. Kendimde bu nefha-i hayat hissettikçe kendimi müdafaa edeceğim. Buna emin olunuz." (s. 418). Eserde Osmanlı yönetimini temsil eden İbrahim Paşa karakteri karşımıza çıkar. Burada o dönem için Balkanlarda yaşanan kargaşanın izlerini sürmek de mümkündür. Osmanlı yönetiminin tehlikede olduğu fikri şu satırlarda hissedilmektedir: " Ben, burada idare-i Osmaniyeyi temsil ediyorum. Hilalin taht-ı tehlikede bulunmasına inanma. Hilal, hiçbir zaman tehlikede kalamaz!" (s. 434). Bugün de hâlâ canlı olarak yaşadığı görülen evlilik sonrası aile büyüklerinin ellerinin öpülmesi geleneğine de dönemin zihniyeti olarak bakmak gerekir: " Zavallı şiddetli bir romatizmaya tutulduğundan bütün kışı Bulgaristan'da Sofya'daki şatosunda geçirmeye mecbur kalarak sevgili Vera'mı görmeye muvaffak olamadı. Sen henüz onun elini öperek dua-yı mâderânesini almak şerefine nâil olamadın." (s. 513). Eserden Bulgar halkına bakış ve Bulgarların o dönemdeki yaşantısı hakkında fikir edinmek de mümkündür: "Bulgarların ne kadar zalim ve şakî olduğunu bilmezsin. Bunlara mütemeddin bir millet nazarıyla bakan aldanır evladım. Kan dökmek bunlar için bir zevk addolunur. İndlerinde insanın zerre kadar ehemmiyeti yoktur. Bunlar ne kanun bilir ne de adalet. İnsaniyetten zerre kadar nasipleri yoktur. Bu barbar ve zalim herifler dağlarda ve ormanlarda tahassün ederler. Mütemeddin şehirlerdeki zarif kâşaneler 95

114 96 bu civarları sıkar. Şehirlerde yaşayamazlar. Çünkü şehirlerde gezecek insan değildirler. İnsan şeklinde yaratılmış birer hayvandırlar. Esasen kan dökmek tabiatlerinde vardır. Milel-i mevcûde arasında bunlar kadar hunhar ve zalim, bunlar kadar vahşi bir millet yoktur." (s. 529). "Bulgarlarda medeniye ve insaniyet mi arıyorsun? Bunlar kâmilen yabanilerdir. Son derece harîs ve menfaat-peresttirler." (s. 551). Gece vakti bir kadının eşi olmadan otele kabul edilmemesi de o dönemin zihniyetini yansıtır. Nitekim Vera eşini bırakıp gittikten sonra geceyi geçirmek için başvurduğu Bulgaristan'daki oteller tarafından reddedilir. Yapı Olay Örgüsü Orman kolcusu Pascal, kızını evinde bir bebekle yakalar. Bebeğin onun gayrimeşru çocuğu olduğunu sanarak Anna'yı evden kovar ve birkaç saat içinde kahrından ölür. Babasının evinden kovulan Anna, çocuğu da alarak nişanlısı saydgah bekçisi olarak tanıtılan Edward'ın yanına gider, ancak o da bu gayrı meşru çocuğu Anna'nın zannedip, onu kovar ve ona inanmaz. Anna sığınacak bir yer bulamayınca çocuğu çayıra bırakıp nehre atlayarak ölmek ister. Kont Adolaire, Anna'yı görür ve ölmekten kurtarır. Bu sırada dilenci Suzel çocuğu çalarak Çingenelere satar. Anna çocuğu öldürdüğü iddiasıyla hapse atılır ve idama mahkûm olur. Onu nehirden kurtaran Adolaire, Anna'nın bakire olduğunun farkına varır ve onun suçsuz olduğunu anlar. Onu kurtarması için avukatı Zollo'yu görevlendirir. Anna duruma itiraz etmez, onun amacı prensesin sırını ifşa etmemek için ettiği yeminin arkasında durmaktır. İdama mahkûm olan Anna'yı kurtarmak için Adolaire rahip kılığında Anna ile görüşür ve günah çıkartmak suretiyle onun sırrına vâkıf olur. Bu sırada Prenses Vera, Dük George ile evlenir. Dük, Kont Adolaire'in çocukluk arkadaşıdır. Adolaire zifaf gecesi dükün yatak odasına girer ve Vera'ya suçunu itiraf ettirmek isterken düke yakalanır. Dük, Adolaire'i eşine göz koymakla itham eder ve onu düelloya davet eder. Bu sırada Vera, ağaçların arasındaki Adolaire'i vurur ve onun öldüğünü düşünerek oradan ayrılır. Uzun süre hayat memat arasında gidip gelen Adolaire sonunda iyileşir. Anna'nın durumu Kral Cristian'a iletilir, kral küçük bir ceza ile serbest bırakılmasını ister. Bu durumdan haberdar olan Vera, Anna'dan kurtulmak amacıyla -sırrını bildiği için-

115 97 kral adına, gizlice idam fermanı imzalar. Anna idam edilmeden önce hapishanenin penceresinden konuştuğu Zingara'nın yardımı sayesinden idam edilse de ölmekten kurtulur. Zingara, celladın kızı kendisine getirmesi hâlinde büyük miktarda parayı kendisine vereceğini vaat eder. Kral Cristian'ın bir akıl hastanesini ziyareti sırasında Anna'nın kendi kızı olduğunu öğrenmesi ile cesedinin kralın aile kabristanına gömülmesi kararlaştırılır. Kral Cristian, kızı Prenses Vera'yı da yanına alarak Anna'nın naaşını görmeye gider. Burada Prenses Vera, Anna'nın kız kardeşi olduğunu öğrenir. Babasının bir süre odadan ayrılmasından faydalanıp Anna'yı boğazlayarak öldürmek ister, onu öldürdüğünü düşünür, ancak Anna yine ölümden kurtulmuştur. Lalenka isimli Çingene tarafından yatırıldığı akıl hastanesinden kaçan Edward, eski nişanlısının cesedini görmek üzere gizlice kraliyet kabristanına gider ve bu esnada Anna'nın yaşadığının farkına varır. Onu tabuttan çıkarıp ormana kaçırır. Anna kendine geldiğinde Edward ile birlikte hareket etmek istemez, onun ilan-ı aşkını reddeder. Edward bu duruma çok üzülür. Lalenka'nın bulunduğu Çingenelerin arasına gider. Anna, ihtiyar Suzel'in eline düşer. Suzel, Vera'yı tehdit ederek ona şantaj yapar. Vera, M. Zingara'ya Suzel'i öldürmesi için baskı yapar. Zingara, sevgilisi Vera'nın isteğini yerine getirmek üzere Suzel'in kulübesine gider ancak onu öldüremez, çünkü Suzel onun öz annesidir. Suzel ile M. Zingara bir plan yaparlar, böylece Vera'dan intikam aldıkları gibi Anna ile Zingara'nın evlenmesini sağlayarak hanedana damat olup büyük bir servete konacaklardır. Çıkardıkları yangından Anna'yı kurtaran Zingara, böylece onun kendisine borçlu hissetmesine sağlayacak ve sonunda onunla evlenecektir. Anna'yı kendisini polislerin takip ettiği fikrine inandırarak Helmano köyündeki Yakomirlerin evine götürür. Tenha bir köy olan Helmano'da Anna'nın tanınmaması için ismi değiştirilir. Zingara'nın nişanlısı olarak tanıtılır. Zingara, Anna'yı polislerden kurtarmak bahanesi, hile ve aldatmacayla zorla evlenmeye ikna eder. Prenses Vera, aşığı Zingara'nın peşine oda hizmetçisini takarak onun hakkında bilgi toplar. Anna ile evleneceğini duyan Prenses Vera da bir plan yapar. Evliliğin yapılacağı gün kiliseye giderek Anna'ya hediye vereceği vaadiyle nikâhı kıyacak olan pederi ikna eder ve düğün öncesi Anna'nın başına toka yardımıyla zehir zerk eder. Anna bu zehir ile delirerek oradan çıkıp uzaklaşır. Vera, Anna'nın kılığına girerek Zingara ile evlenir. Zingara eşi ile sınırı geçerek bir süre Bohemya'da kalmayı ve daha sonra krala durumu bildirip saraya davet edilmeyi planlar. Vera kıskançlığından Zingara'yı sınırdaki bir hapishaneye kapattırır. Bu arada Adolaire ile Anna da gizlice buluşmuş ve nikâh sonrası kaçırmayı planlamıştır. Adolaire, Anna diye Vera ile sınırı geçip gitmek ister, ancak Vera'yı görünce bütün planları alt üst olur.

116 98 Adolaire, arkadaşı dük ile bir satranç oynar ve oyunu kaybedenin ülkeyi on yıl süreyle terk etmesi kararlaştırılır. Oyunu Adolaire kaybettiği için Anna'yı da bulamayan Adolaire ülkeyi terk ederek Anna'yı bulmak üzere yabancı diyarlara gider. Edward, bir süre çingenelerin arasında yaşamış ancak bu hayatı sürdüremeyeceğine karar verince onları gizlice terk eder. Bohemya yakınlarındaki bir çiftlikteki Hanney ve Tobby Melzer ismindeki çiftin yanlarında yardımcı olarak çalışmaya başlar. Kısa zamanda Melzerler tarafından sevilen Edward, Melzerler'in hasta olan kızı Aniaz ile evlenmeye söz verir. Ancak Aniaz bir süre sonra ölür. Aniaz'ın öldüğü gün onu defnedecekleri mezardan bir kız çıkar. Bu kız delirmiş olan ve soğuktan donmak üzere olan Anna'dır. Melzerler bu durumu ilahî bir olay olarak kabul ederek onu evlat edinirler. Edward, Anna'yı tanır, ancak durumu Melzerlere anlatmaz. Tüm köy halkı Anna'yı çok sever ve ona ilahî bir varlık gibi davranır. Anna başındaki zehirden dolayı hastalanmıştır. Köydeki doktor bir tesadüf eseri onun başındaki yara izinden durumun farkına varır ve onu tedavi ederek iyileştirir. Bu esnada Lalenka, Edward'ın Anna için kendisini terk ettiğini fark ederek ondan intikam almak ister. Lalenka kabile reisinin eşinin intikamını almak üzere ona yardım etme sözü verir. Buna karşılık kendi intikamının alınmasını şart koşar. Kabile reisi Petra önce bunu etik bulmadığı için reddetse de eşinin intikamını almak için Lalenka'ya olan ihtiyacından dolayı kabul eder. Burada dikkat çeken ana olay omurgasına ek olarak başka bir olay parçasının ilavesidir. Petra'nın başından geçenler bu bağlamda değerlendirilebilir. İntikam için Edward'ın çiftlikte olmadığı bir zamanı seçerek Anna'yı kaçırmak isterler, ancak Hanney Melzer ses duyarak eşini uyandırınca durum fark edilir. Anna, Sancho Perez tarafından kaçırılırken Lalenka ve Petra köylüler tarafından yakalanır. Köylüler kendilerince Lalenka ve Petra'yı cezalandırmak isterler ve onları asmaya çalışırlar. Petra asılarak ölür, Lalenka'nın asılması sırasında Edward gelerek duruma müdahale eder. Lalenka polislere teslim edilmek üzere mahzene kilitlenir. Edward, ona gizlice yardım ederek kaçmasını sağlar ve Kont Adolaire ile Anna'yı aramak üzere yabancı ülkelere doğru yola çıkar. Lalenka, Petra'nın kendisine emanet ettiği evlatlığı - aslında Prenses Vera'nın kızı - Elva'yı kendi evladı kabul ederek ona bakmaya başlar.

117 99 Şahıs Kadrosu Eserin şahıs kadrosuna bakıldığında hacmi ile şahıs kadrosunda paralellik göze çarpar. Eserin kahramanı Anna Pascal çok iyi niyetli, kimseye kötülük edemeyen ve verdiği sözü sonuna kadar tutan ideal bir kız olarak karşımıza çıkar. Fiziksel olarak "latif sima"lı, "mavi gözlü, yaldızlı kumral saçlı" bir kızdır (s. 31). Güzelliği "ressamları dûçar-ı büht ve hayret edecek bir hüsn ü ânı hâiz" (s. 31) olarak tasvir edilir. "Uzun sakallı, orta boylu, geniş omuzlu güçlü ve kuvvetli bir adam" olarak tanıtılan Stefan Zica, M. Zingara'nın hizmetinde bulunmuş, cellât görevini ifa eden kişidir. Geçmişte Budapeşte'de yaşayan bu cellât, M. Zingara'nın zaaflarını kullanarak ondan para koparır. Eşi tarafından polise ihbar edilince Budapeşte'yi terk eder. Kral Cristian, Anna ve Vera'nın babası olup eserde tebasının iyiliğini ön planda tutan bir hükümdar olarak verilir: "Teb'am için müşfik bir hükümdar olduğum için hiçbir şeyden korkum yoktur. Hayalperest olmadığım için hayalâttan da korkmam. Yegâne gaye-i âmâlim, teb'amın huzur ve saadet ve refahatidir. Daima aff ve merhamet ederim, intikam almam, düşmanım yoktur." (s. 115). Prenses Vera romanın başında on yedi yaşlarında güzel bir kızdır. M. Zingara isimli bir gence âşık olmuş ve ondan evlilik dışı bir çocuk dünyaya getirmiştir. Eserde "dilber, cazibedar ve ruh-perver" ve nadir bir güzelliği olduğundan bahsedilir (s. 10, 27). Prenses Vera romanın başında güzel olarak tanımlanırken yaptığı kötülükler sebebiyle gitgide çirkinleşmekte ve güzelliğini kötü emelleri için kullanmaktadır. Nitekim eserde "melek şeklinde bir şeytan, hasenât namına işi ve gücü seyyiât işlemekten ibaret olan insan şekil ve suretindeki yılan tabiatlı bu kadın" olarak söz edilir. Vera'nın dinî duyguları da zayıftır ve bu sebeple hayır, iyilik vs. gibi ahlakî erdemlerden yoksundur (s. 166). Düşes Vera'nın oda hizmetçisi Jan, "tıraş olmuş, saçları tanzim edilmiş","sîmasında alâim-i iblisâne meşhûd" "renginde, saçlarıyla matrûş çehresinde nümâyân olan kırışıklar" olan bir adam olarak tanıtılır (s. 156). Kral Cristian'ın sadık oda hizmetçisi Bruno, onun saray odasındaki hizmetlerini görür, kendisinden esede çok az bahsedilir: "Sadık oda hizmetçisi Bruno, elindeki lamba ile koşarak geldi." (s. 127).

118 100 Yakomirler, Zingara'nın Anna'yı götürdüğü Helmano köyündeki köylü ailedir. Romanda "korkunç adamlar" olarak tanıtılır (s. 265). Marko Zingara, at cambazıdır. Kadınlar üzerinde müthiş bir tesire sahiptir. Kumara olan düşkünlüğü Macaristan'daki tüm servetini tüketmesine sebep olmuştur (s ). M. Zingara, Suzel'in oğludur ve onun kanını taşıdığı gerekçesiyle kendisini şu şeklide ona benzetmektedir: "Heyhat! Senin kanından hâsıl olan bir çocuk olduğum için o servet-i azîme ellerimin arasında ve az zamanda eriyip gitti. Sahibi bulunduğum emlâk ve arazi bana para ikrâz eden hilekâr ve faizci Yahudilerin elinde kaldı. Yüksek faizlerle para vermek sülük gibi insana yapışarak elindekini avucundakini kapmak için dünyada bunun kadar mâhir bir millet yoktur Paraları bitirdikten, emlak ve araziyi elden çıkardıktan sonra bir cambazhaneye giderek seyis, daha doğrusu at uşağı yazıldım. Daha sonra cambaz oldum." (s. 243). Suzel romandaki Çingene falcı karakteri olarak karşımıza çıkar. M. Zingara'nın annesidir. Kapıldığı ihtirasın sonucunu ailesinden ve evladından ayrı düşmek ve dilencilik yapmakla ödemektedir. Romanda "mavi gözlü", "fırsatçı koca karı", "ihtiyar", çirkin" ve "bed-maye karı" olarak tanıtılır. (s ). Suzel karakteri üzerinden kötülüklerin cezasız kalmayacağı fikri verilmek istenmiştir, denilebilir. Edward, Anna'nın nişanlısıdır. Anna'nın küçük bir çocukla kendisine gelmesi, onu aldattığı gerekçesi ve sevgilisine güvensizliği sebebiyle roman sonunda Anna tarafından reddedilir. Edward üzüntüden ilişkilerin karşılıklı güven üzerine tesis edilmesi gerektiği fikri verilmiş, Edward bunu yapmadığını için sevgilisini kendisini terk etmesi ve bir daha ona dönmemesi ile cezalandırılmış olmaktadır. Romanda fiziksel olarak şöyle tanıtılmıştır: "Edward, güçlü ve kuvvetli ve iri boylu", "kırlarda ve ormanlarda büyüyerek vücudu kemâliyle neşv ü nüma olmuş ve iktisâb-ı kuvvet eylemiş olan saydgah bekçisi bir herkül gibi kuvvetli idi." (s. 50). Lalenka, Edward'a âşıktır. Bu sebeple Anna'yı zaman zaman kıskanmış, bu kıskançlık romanın kurgusunda önemli bir unsur olmuştur. Lalenka sözünün eri, sevdiği için her şeyi göze alan, gözü kara bir kızdır. Eserde şu şekilde tanıtılır: "Bu kız siyah saçlara, badem gibi gözlere mâlik idi. Arkasına girmiş olduğu elbisesinden bir Çingene kızı olduğu anlaşılıyordu. Tabiatın ona bahşettiği gayet latif bir sima siyah saçları arasından arz-ı dîdar ediyordu. Sanatkâr kız, kırmızı bir kurdela ile mandolini boynuna asmış, Nermin parmaklarını aletin telleri üstünde

119 sür'atle gezdiriyor ve kalbinin derinliklerinden kopup geliyormuş gibi hazin bir sesle şarkısına devam ediyordu. Bu şarkı meşâhir-i musiki-şinasândan Amboroise Thomas'ın nefâis-i âsârından olup gayet hazin ve âşıkâne ye's ve ızdıraplarla memlû bulunuyordu." (s. 174). Eserde Türk muhafız karakteri olarak karşımıza Silistre Muhafızı Ahmet İbrahim çıkar. Silistre muhafızının yönetiminden Bulgar halkı memnun değildir, kadınlara olan zaafı kendisinin ölümüne neden olacaktır. Osmanlıdan gönderilen bir cellat tarafından vazifesini iyi yapmadığı gerekçesiyle boğularak öldürülmüştür. Zeliha, Silistre muhafızının haremindeki kızlardan biridir. Kendisi romanda "genç bir kız" olarak tanıtılıp, simasındaki ye's ve kederden söz edilmektedir. Yanakları üzerinde birtakım lekeler var olup bunların verem hastalığına işaret ettiği belirtilir (s. 467). Bunlardan başka Binbaşı Boris Korzakof, Hokar, Dük George, Avukat Zollo, Sancho Peres ve İlyas de Ribar gibi karakterler de romanın şahıslarındandır. Eserde karşımıza bir de bohçacı kadın tipi çıkmaktadır. Bu kadın Prenses Vera'ya Anna'dan haber veren biridir. Romanda şu şekilde görülür: 101 "Kapının önünde ahz-ı mevki etmiş olan filhakika köyden köye dolaşarak eşya-yı muhtelife satan bir çerçi kadın idi. Düğün olmak münasebetiyle tam iyi bir hane intihap eylemişti. Sırtında taşıdığı büyük bohçasında bir köylü evi için ne lazımda mevcut idi. Bohçada basmalar, soğuk bezler, peçeteler, eteklikler, havlular, yünlüler elhasıl bir köylü kadın için lazımlı şeyler ve dizi üzerinde tutmakta bulunduğu büyükçe sepette ise her türlü mutfak eşyası var idi." (s. 306). Zaman Eserde zaman, ilgili birtakım ifadelerle takip edilmektedir. Henüz eserin başında mevsimin sonbahar olduğu görülür: "- O kadar telaş etmeyiniz. Daha vaktiniz var. Sonbaharda saat altıdan evvel sabah olmaz." (s. 101). Bir pazar sabahı Kont Adolaire ile Anna karşılaşırlar:

120 102 "Bu latif pazar sabahı bu tenha mahalde size tesadüf edeceğimi bir hiss-i kable'lvukûu bana ifhâm ve îlâm ediyordu." (s. 300). Anna Melzerler'in çiftliğinde iken mevsim kış olmuştur: "Mevsim kış evâhiri idi. Sema güşâde, hava latif ve sakin olup kuşlar bu latif havayı alkışlamak istiyorlarmış gibi dallar üzerinde terennüm-sâz oluyorlardı." (s. 346). Anna'nın İbrahim Paşa'nın konağına götürüldüğü sırada ise mevsim sonbahardır. "Büyük camiin mermer taşları üstünde sonbaharın bu kasvetli gecesini temaşa etmekte olduğu sırada müthiş bir fikir zihnini alt üst etti. Mahûf bir hayal görüyor gibi oldu." (s. 516). Mekân Eserde mekânın hem iç hem de dış olarak kullanıldığı görülmektedir. Şu satırlarda iç mekân tasviri karşımıza çıkar: [Georgefinn Martini]" Hasta kadının odası koridorun nihayetinde bulunuyordu. Hasta bakıcı kadın kapıyı açarak ihtirâz ve tereddütle hükümdar içeri girdi. Odadan içeri girerken garip bir heyecanın taht-ı tesirinde bulunduğunu hissetti. Bir kuvve-i hafiye kendisini merkûmenin yanına doğru sevk ediyordu. Bu oda da diğerlerine benziyordu. Duvarları kireçle badana edilmiş olup pencerelerinde de demir parmaklık var idi. Bir köşede yatağın yanındaki masanın üzerinde Hazreti Meryem'in tasviriyle bir salîb bulunuyordu." (s. 120). Vera'nın eşi olan dükün konağındaki taraça tasviri de iç mekân tasviri olarak değerlendirilebilir: ".taraçaya doğru yürüdü. Burası rüzgârdan muhafaza için büyük camlarla setr ve muhafaza edilmiş ve bahçeye inen beyaz mermer merdivenler de çiçeklerle donatılmış idi." (s. 214). Binbaşı Boris'in evinin tasviri de iç mekân kullanımı açısından önemlidir:

121 "Binbaşı Boris'in hanesi muntazam olup odaları eşya-yı nefîse ve adîde ile dolu idi. Sofya'da bundan daha iyisi bulunamayıp şark ve garp zevk ve merakı karıştırılarak tertip ve tezyin edilmişti." (s. 616). Hükümdarın sarayındaki kilise ise şu şekilde tasvir edilir: "Delikanlı bir köşeyi dönerek hükümdarın sarayına yakın bulunan kiliseye vâsıl oldu. Kilise gotik tarz mimarisinde inşa olunmuş olup gayet zarif ve musanna çan kuleleri ve rengârenk cesîm camları muhtevi bulunuyordu." (s. 186). Eserde Bohemya ve Petra'nın ailesinin akıbetinin anlatıldığı bölümde Sevil şehri, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan, Silistre ve Meriç nehri dış mekân olarak karşımıza çıkar: "Bohemya'nın büyük ormanları ve Sevil şehrinin kestanelikleri altında görüştüğümüz bir adamın burada olması mümkün mü?" (s. 361). "Burası Bulgaristan'dır. Bulgaristan mütemeddin ve müterakki bir memleket olmayıp sırf eşkıya ve komitacı yatağı bir yerdir." (s. 529). Anna'nın kaçırılması sırasında Avusturya ve Macaristan'ın da mekân olarak kullanıldığı görülür: 432). "Arzusuna muvaffak olduğu takdirde Avusturya ve Macaristan sahiline çıkacaktı." (s. Romanda Silistre'nin de mekân olarak kullanıldığı anlatıcının Silistre'yi adeta bir ansiklopedi maddesi gibi tanıttığı görülür: 103 "Silistre, malum olduğu üzere Bulgaristan ile Romanya hududu arasında kâin olup on beş bini Müslüman ve on bini Hıristiyan olmak üzere yirmi beş bin nüfusu hâvi bulunuyordu. Memleket, Bulgaristan prensine ait olduğu hâlde riyaset-i idaresinde bir Türk memuru bulunmakta ve prens hükümet-i Osmaniye'ye her sene muayyen bir vergi vermekte idi." (s. 436). Meriç Nehri romanın sonunda mekân olarak karşımıza çıkar. Adolaire'in kendisini nehre atarak boğulduğu görülür:

122 104 "Bir takım vekâyi-i facianın vukû bulduğu bu gece Meriç Nehri sahilinde sarhoşa benzeyen bir adam sallanarak ilerliyordu." (s. 635). Dil ve Anlatım Eserde geleneksel anlatıya has üslup ifadeleri dikkat çeker: "Genç kız bir nazar-ı müsterahmâne ile pederine bakıyor ve gözlerinden kanlı yaşlar döküyordu." (s. 6). Anlatıcının, okuyucuyu olaya dâhil ettiği birtakım ifadeleri göze çarpar: "Ka ri'lerimizin bu ve bunlara mümâsil sualler îrad etmekte hakları var. Ne kadar merak etseler câiz. Filhakika Anna henüz bâkire idi. Bâkire kız şüphesiz çocuk doğuramazdı? O hâlde bu çocuğu kim doğurdu? Neden Anna'nın yanında bulunuyor? Niçin peder ve mâderini saklıyordu? Şimdilik kâr'ilerimizin elyevm hükümrân olan kralın ikametgâhına kadar bize refâkat etmeleri lazım." (s. 10). Anlatıcının eserdeki kötü ve iyi karakterler için kullandığı ifadeler okuyucu yönlendirmekte olup üslup özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır, bu ifadeler aşağıda altları çizilerek gösterilmiştir: "Bir gün evvel Anna'nın idamı için itham-nameyi imzalayan bu şeytan karı, şimdi mezbûreyi kurtaracağından bahsederek istirhamâtta bulunuyordu." (s. 45). "Sefil! Namus-ı mücessem denmeye seza bulunan Anna'yı güya yerdeki ve göktekilerden muhafaza etmek istiyordu. Hâlbuki kızcağızın önüne o kadar mevâki' çıkaracaktı ki yerdeki dikenlerin onların yanında ehemmiyeti bile olamazdı." (s. 253). "Biçare bakirenin duası indillah müstecâb olmuş muydu? Tatlı bir uykuya galebe edemeyerek uzandı ve latif bir rüya görmeye başladı." (s. 232). "Zavallı! Başına bir kere daha gelecek olan felaketten asla haberdar değildi." (s. 370). "Alçak! Melek gibi saf ve pak kızlar hakkında mel'ûnâne, şenâitkârâne fikirler perverde eden ve insan şeklinde yaratılmış bu gibi insanlara sad-hezâr lanet olsun." (s. 384). "Sefile! Bedbaht kadın, zevcinin sana söylediği sözleri ne çabuk unuttun? Bahusus bundan böyle fahişeler gibi sokaklarda gezeceksin, öyle mi, demiş idi. Senin arzu ve maksadın da bu değil mi? Yazıklar olsun senin gibi namussuz mahlûka. Alçak karı.

123 Eğer fikrini değiştirmeyecek olursan cennet yolundan çıkıp cehennem yoluna dâhil olursun. Şimdi takip eylediğin tarîk, bir tarîk-i felaketten başka bir şey değildir. Yürü! Sefile, yürü! Pîşgahında bizzat açmış olduğun uçuruma doğru ilerle!" (s. 611). Romanda anlatım tekniği olarak anlatıcının olaya müdahale etmesi söz konusudur. Anlatıcı bazen okuyucuyu da olayın içine dâhil etmek ister, bazen romandaki olayları hatırlatır, bazen de okuyucu ile sohbet etmek ister gibidir. Örnekler: 105 "Ka ri'in-i kirâmımıza evvelce de arz ettiğimiz veçhile tabu bir masanın üzerine vaz edilmişti. Şimdi şunu da ilave edeceğiz ki bu masanın her tarafından büyük ve beyaz bir kumaş ile ta zemine kadar örtülmüş idi." (s. 172). "Hikâyenin mâbâdini tarif etmezden evvel biraz mukâbiline atf-ı nazar etmekliğimiz icap ediyor." (s. 387). "Bugün hayalâta, sihir ve büyüye ve bu türlü hurafâta ve bâtıl işlere dair itikat edenler pek çoktur. Romanımızın ihtiva eylediği vekâyi'in güzeran olduğu memleketlerde bu cümledendir. Melzer ailesinin kızı Aniaz'ın terk-i hayat etmekle resm-i tedeffünü sırasında açılan kabirde Anna'nın bulunmuş olduğu mâlumdur." (s. 394). "Sahte doktorun Adolaire olduğunu şüphesiz ka ri'lerimiz anlamışlardır. Filhakika ihtiyar Fransız doktoru gibi paşanın konağına giren Kont Adolaire olup yanındaki çizmeli adam da Edward'dan başka kimse değildi." (s. 478). "Bu noksani-i terbiyeden ileri gelir. Vera'nın ise ne mahiyette bir mahlûk olduğu ka ri'lerimizin malumudur. "(s. 621). verilmiştir: Eserde Vera'nın psikolojik durumu ve iç hesaplaşması okuyucuya başarılı bir şekilde "Vera, meydanda hiçbir şey olmadığını gördüğü hâlde bilâ-mukâvemet titremekten kendini alamadı. Âdeta kalbi eziliyor gibi idi. Müthiş bir hiss-i havf vücudunu istila etti. Bacaklarının müsaade ettiği kadar sür'atle koşarak bu esrarengiz haneden uzaklaşmak istedi." (s. 160). [Anna'nın cesedin olduğu odada iken hissettikleri] "Her türlü merhamete karşı kalbi kapalı olan düşes ber-mutad bir cesîm-i müncemid gibi durmakta iken artık bu sözler üzerine hissiyat-ı merhamet-kârâneye ve intibâha gelmiş ve heyecanını zabt edemeyerek gözlerinden bilâ-ihtiyar bir tufan-ı sirişkâteşîn boşanmış ve bu bedbaht pederin tesiri onun da rikkat-i kalbini uyandırmış idi. Derin bir lisan-ı tesirle kızının âkıbet-i müellimesini nakl etmiş olan pederine cidden acımış idi." (s. 163). "Vera, bu anda müthiş bir heyecana kapıldı. Bir çeyrekten beri güç bela zabt edebildiği hissiyât-ı elîmesi tamamiyle galeyâna gelmiş olup vücudunu istila eden bu buhran-ı hatır-nâk şimdi bütün kuvvetiyle rev-nümâ oluyordu. Sîması, balmumu gibi

124 106 sararmış olduğu hâlde hâb-ı ebediyeye dalmış gibi görünen Anna'nın tabutu üzerine eğilerek ateşîn enzârıyla onun güzel çehresini temâşaya daldı." (s ). Vera'nın yaşadığı iç hesaplaşma ise şu şekilde verilmiştir: "Sonra sür'at-i berkıyye ile hain kadının zihninden müthiş bir fikir geçti. Ellerini şakaklarına kadar götürerek güya mermer taşların üstüne düşüyormuş gibi yere eğildi. -Aman ya Rabbi! Ben hemşiremin katili oldum!.. Evet bu benim hemşirem idi Bundan sonra Habil'in Kâbil'i öldürdüğünden değil, fakat Vera'nın hemşiresini öldürdüğünden bahsedecekler " (s. 170). Annelik duygusu Prenses Vera üzerinden romanın sonunda işlenir. Önceleri çocuğunu görmek istemezken romanın sonunda onu görmek isteyen Vera'nın çocuğuna karşı olan tavrında müthiş bir değişiklik göze çarpar: "-Evladım nerede? Hâlâ getirmediniz mi? Getireceğiniz yer o kadar uzak mı? Yoksa evladımı bana vermek istemiyor musunuz? Benden kaçırmak mı istiyorsunuz? Onu görmek, bağrıma basmak isterim Şefkat-i mâderâne ile onu sevip okşamak isterim Şefkat-i mâderâne beni boğacak Bu zamana kadar böyle bir hisse kapılmamıştım. Bu nasıl tatlı ve muhrik bir bir his imiş. Şefkat-i mâderâne denilen şey ne garip bir kuvvet imiş Tabiat hukukunu arz ü istirdâd ediyor Dünyada bir valide mahzâ evladı için yaşarmış Şimdi anladım: Validelik demek evlat demek imiş!" (s. 633). Eserde Anna karakterinin iç hesaplaşmasına da yer verilmiştir. Bu roman tekniği açısından dikkate değer bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır: "O anda bir sada kendisine şöyle diyordu: -Delisin. Yeminini nakz et. Bu kadar ızdırap çekmeye mahal var mı? Bir kelime hayatını kurtarabilir. Bu cezaya sen değil mücrim-i hakikî olan Prenses Vera layıktır Anna, mücadele-i nefsiyede bulunuyordu. Bu anda diğer bir sada da kendisine şöyle diyordu: -Muhafazasına yemin ettiğin esrarı muhafaza et! Son nefesine kadar sözünde sebat ve sadakat göster!" (s. 139). Eserde olayın akışına uygun olarak pek çok atasözü, veciz söz ve kalıp ifade dikkati çekmektedir. Bu ifadeler okuyucuya ders ve nasihat verme amacı taşımaktadır: "Aşkta tâli'i yaver olanın kumarda tâli'i yaver olamaz." (s. 111). "Muhabbette işi rast giden bir adamın kumarda kaybedeceği şüphesiz idi." (s. 135).

125 "Yaşamak zevk ile kaimdir. Hayat bir oyundan, bir piyangodan başka bir şey değildir." (s. 214). "Konduğu mirası teşkil eden azîm bir servetin az zamanda altından girip üstünden çıkmıştı." (s. 135). 107 "Eğer o kadının beni zabt ve teshîr eylediğini duyarsa işte o zaman kızılca kıyamet kopar." (s. 142). [Zingara'nın Anna'ya karşı hissettikleri hapisten kaçırmak için yaptıkları bahsi] "Şeytan kulağına kurşun!" (s. 156). "Meğer çok yaşayan çok bilirmiş." (s. 209). "Bir kuzu gibi halim ve selim olan bir adam, namus ve haysiyet meselelerinde bir arslan kesilir." (s. 227). "Teskin edinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi." (s. 315). "-(Omzundaki mantosunu çıkararak) Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur, derler." (s. 361). "-Hâlâ mahzun ve mükedder misin? Üzerinden yedi uzun sene geçti. Zaman her şeyi unutturur." (s. 361). "-Eyvah ki bu mesudiyet, sana pahalıya oturdu." (s. 122). (Pahalıya mâloldu ifadesinin eski kullanımı gibi). "İnsanın başkaları için kazacağı kuyuya kendisinin düşeceğini galiba bilmiyorsun " (s. 242). "Niçin derler? Denize düşen yılana sarılır " (s. 253). "Çünkü atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş olacaktı." (s. 253). "Çok yaşayan çok bilir. Benim gibi mahire bir kadının elinden uçan kuş bile zor kurtulur " (s. 253). "Yola getirinceye kadar senden emdiğim süt burnumdan geldi." (s. 281). "Fare kapana girdi." (s. 281). "Hazır olmuş armut ağzına düştü." (s. 282). "Bir ayağım çukurda " (s. 282). "Bazıları intikam bir yemektir ki soğuk yenir, demişlerdir." (s. 296). "Duvarın bile kulağı vardır, derler." (s. 477). "Şarap bir kere sirke olduktan sonra tekrar şaraba tahavvül eder mi?" (s. 423). "Tevekkeli sükût ikrardan gelir demezler." (s. 440).

126 108 "Kırdığın cevizler bini aştı." (s. 449). "Her gönülde bir arslan yatar, derler." (s. 456). "Şeytanette şeytana taş çıkaran bu sefil kadın, hâlâ kendisini mağlup addetmiyordu." (s. 503). "Kızım, saadet öyle bir şeydir ki daima bir kenara saklanıp gizlenir." (s. 527). " Ben de biliyorum nâdim oldun ama iş işten geçti." (s. 609). "O zaman kozumuzu pay ederiz." (s. 610). "-Malum ya: Dikensiz gül olmaz." (s. 618). Romanda Avanzâde Mehmet Süleyman'ın diğer eserlerinde görülmeyen sanatlı söyleyişler dikkatimizi çekmektedir. Bilindiği üzere bu eser müşterek kaleme alınmıştır. Belki eserin tercüme oluşu ya da Sisak Ferit'in benimsediği üslup anlayışı bu sanatlı ifadelerin kullanımını açıklayabilir: "Sonbahar güneşi neşr-i envâr ediyor, mürgân hoş-elhân terennüm-sâz olarak daldan dala uçuşuyor, hafif hafif vezân olan rüzgârın tesiriyle ağaçların yaprakları ve dalları sallanıyor. Zemin-i zümrüdîn çemenlerle mestûr Sema, bir renk-i laciverdiye bürünmüş. Yeşil çemenler üzerinde bulunuyordu." (s. 303). "Bu derece mefrûş ve müzeyyen bir oda görmemiş idi. Pencerelerdeki sırmalı perdeler, duvarlardaki ipek halılar, cevizden mâmul sedefli masalar ve dolaplar, uzun ve geniş sedirler odaya ziynet-bahş oluyordu. Ortada bulunan havzın etrafı rengârenk çiçeklerle tezyîn kılınmıştı. Havzın ortasındaki fıskıyeden billur taneleri gibi sular fışkırıyordu." (s. 467). "Kurt zaten yaklaşmıştı. Bir sıçrayışta inin en mürtefî noktasına vâsıl olup sonradan dört ayaküstüne vaziyet aldı ve yine uzanmaya başlayıp ileriye doğru hareket etti. Ve nihayet şikârının karşısına geçip durdu. Yeşil gözleri parıldıyor, pembe dili sarkmış, ağzı sivri ve keskin dişlerini meydana çıkarmıştı. Ürpermiş kılları fena bir koku neşr ediyordu." (s. 579). Romanda bazı ifadelerin tiyatro tekniği kullanılarak verildiği görülür. Burada parantez içindeki ifadeler tiyatro eserlerini anımsatmaktadır. "-(Omzundaki mantosunu çıkararak) Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur, derler." (s. 361).

127 Monte Cristo Alexandre Dumas, Monte Cristo, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman,, Matbaai Jirayer ve Keteon, Dersaadet Avanzâde Mehmet Süleyman'n Alexandre Dumas'ın meşhur eserinden yaptığı tercümedir. Tercümenin kapağında "aslındaki nefis resimlerle müzeyyen" notu vardır. İç kapakta Alexandre Dumas'ın bir fotoğrafı yer alır. Basım tarihi kapakta 1327'dir. Önsözde 1 Kânunuevvel 1325 tarihi göze çarpar. Avanzâde Mehmet Süleyman, esere yazdığı önsözde "Şeytan Mağaraları" romanının asıl adının "Kırmızı Adamların Yemini" iken sansür nedeniyle değiştirildiğini, eserde geçen kırmızı adamlar ifadelerinin hepsinin sarı adamlara dönüştürüldüğünü anlatır. 113 Numaralı Hane isimli romanın da gerçek isminin Lanser'in Esrarı olduğunu, sansür sebebiyle adının değiştirildiğini ve eserin neredeyse yarısının romandan çıkarıldığını dile getirir. Omnibüs Cinayeti isimli romanın adı aynı kalsa da tercümenin bir kısmının metinden çıkarıldığını ifade eder (s. 3-4). Yazar, önsözde istibdat dönemini ve sansür anlayışını şu şekilde eleştirir: "O tarihlerde muharrirler ve müellifler âsâr vücuda getirmeye çalışıyorlardı. Üzerlerine memur olan adam ise bunları mahvetmeye, bu eserleri vücuda getiren dimağları eserlerin dumanıyla boğmaya, remâd ile gözlerini körlen(dir)meye çalışıyordu Onun faal değil âtıl dimağlara ihtiyacı var idi. O düşman-ı insaniyet ve medeniyet idi. Mârifeti imâte ve cehâleti ise ihya emelindeydi. Eyvah o gayur, cesur Osmanlılara ki o devre-i menhusta her biri saf ve pak bir emel ile tenvîr-i efkâra ve tezhib-i ahlâka çalışıyorlardı. Ne mektep kitaplarına ne de romanlara lüzum var idi. Bunlar fikirleri açar, cinayet öğretir. Günün birinde o düşman-ı ilm ü mârifet öğrenilen cinayetlerden biriyle mahv ü nâ-bûd edilirdi " (s. 4) Monte Cristo'nun Zeyli Yahut Lord Hop Jules de Gastyne, İstanbul, Matbaa-i Keteon, Eser Monte Cristo romanının zeylidir. Yazar önsözde Monte Cristo'nun ilk tercümesinin eksik ve tertibinin hatalı olduğunu dile getirir. Tercümedeki dili de

128 110 beğenmeyen Avanzâde Mehmet Süleyman, aslındaki resimlerin eserde yer almaması ve kâğıt kalitesi, harflerinin eskiliği gibi noktalarda eleştirilerde bulunur 13 (s. 2). Yazar önsözde kendi tercümesine olan rağbet sebebiyle okuyucuya teşekkür eder ve onların ısrarı ile Monte Cristo zeylini neşre karar verildiğini ifade eder. Kış mevsimin bitmiş olmasına rağmen bu eseri neşrettiklerini de ilave eder. Lord Hop'un aslının da resimsiz olması sebebiyle kendilerinin de bu şekilde yayınladığını söyleyen Avanzâde Mehmet Süleyman, Paris'te resimli nüshasını arattığı hâlde bulamamıştır. Okuyuculardan birinde resimli nüsha varsa kendilerine ücret karşılığı ulaştırmaları istirhamında bulunur. Önsözde "Mart 1328" tarihi yer almaktadır. Yazar burada romanı Monte Cristo'nun Esrarı olarak da tesmiye etmektedir. Eser Jules de Gastyne'in olarak verilse de kaynaklarda Jules Hippolyte Lermina'ya ait gösterilmektedir. Eser üç ana kısma ayrılmış bunlar ise kendi içinde küçük alt başlıklar hâlinde okuyucuya sunulmuştur. Önsözde eserin resimsiz olduğu söylense içinde birçok resim yer almaktadır Sefiller Victor Hugo, Sefiller, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Sahip ve Nâşiri Kitapçı Haykazon, Matbaa-i Jirayer, Dersaadet Victor Hugo'nun Les Misarables adıyla 1862'de yayımlanan meşhur eseridir. Eser 1879 yılında Şemseddin Sâmi tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman eseri 1325/1910 tercüme edip birincisini 1327/1911, ikincisini 1328/1912 yılında iki cilt olarak yayımlamıştır. Tercümenin önsözünde eserin 30 yıl önce Şemseddin Sami'nin hem ömrü yetmediği hem de istibdat döneminin engellemeleriyle eksik tercüme edildiği ve basımının engellendiği ifade edilir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bu tercümesi, Erol Kılınç (2013) tarafından kısmen sadeleştirilerek herhangi bir inceleme eklenmeden üç cilt hâlinde Ötüken Yayınları arasında neşredilmiştir. 13 Edebiyatımızda ilk olarak Teodor Kasap tarafından 1871 yılında tercüme edilmiştir.

129 Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları, Lüsyen Matbaası, Dersaadet, Kapakta mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman olarak kayıtlıdır ve Âfiyet Gazetesi'nin ilavesidir. Roman kendi içinde küçük alt başlıklara ayrılmıştır. Bu başlıklar olay örgüsünün parçalarını oluşturmaktadır. Olay örgüsü Lusien'in başından geçen olaylara dayanırken bazı farklı olay parçalarına asıl olay omurgasına yedirilmiştir. Farklı mekân ve coğrafyalar da bu olayların yaşandığı yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişi kadrosu da olay nispetinde çeşitlenmiştir ve çok sayıda kişi roman karakteri oluşturulmuştur. Eğer roman tercüme ise tercümesi yarım kalmıştır, diybiliriz; çünkü romanın sonunda olaylar çözülmüyor, eser yarım kalmış izlenimi veriyor. Âfiyet Gazetesi'nin ilavesi olduğu için belki de gazetenin yayıma son vermesi sebebiyle yarım kalmış olabilir. Zihniyet Eserde Hıristiyan şahısların dinî vecibeleri yerine getirdikleri görülür. Hıristiyanlıktaki isim günü anlayışının romanda yer alması zihniyet açısından önem arz eder: "Hıristiyanlarda bir isim günü vardır. Her sene bugünde bir şenlik yapılır ve akraba ve ehibbâ toplanarak ve gülüp oynayarak vakit geçirilir." (s. 5). Romanda Lusien karakteri üzerinden verilen bekâret-gonca benzetmesi de dönemin zihniyeti ve eserin yazarın telif eseri olduğu fikrini güçlendirmesi açısından dikkat çeker: "Hakikaten Lusien henüz inkişâf etmemiş gonca bir gül idi. Goncalardaki letafet, iffet ve melahatin bir timsal-i bedi'ası bulunan bu gonca kızda bütün şaşasıyla pertev-nisâr oluyordu." (s. 15).

130 112 Yapı Olay Örgüsü Lusien babası Vali Souliet'nin vefatından sonra Kontes Hella de Platan'ın yanında kalmaya başlar. Kontes Hella de Platan'ın verdiği partilerden birinde Bernard Blerwa'yı görür ve ona âşık olur. Baron Bernard Blerwa ile Kontes Hella de Platan arasındaki ilişki baronun Kontes Hella de Platan'ın bir Rus prensi olan Garin'e olan ilgisini kıskanarak o gece gördüğü ilk kadın olan Lusien'e evlenme teklif etmesiyle sona erer. Lusien teklifi hemen kabul eder. Lusien ile baronun evliliğini kıskanan Kontes Hella de Platan, Robert Gidot ile bir plan yapar. Buna göre Robert Gidot, Lusien'in servetine konacak, Platan da intikamını alacaktır. Romanın ana olay omurgası intikam planları üzerine kurulur. Gidot, Lusien'in dilenci olan annesinin Bernard Blerwa'nın evine gelmesini sağlar. Bernard'ın babası olan baron Yuakim bu durumdan rahatsız olur. Asalet meraklısı olan Yuakim, ne olduğu belli olmadığı gibi asil de olmayan bir kız ile evlenen oğlunu aşağılar. Bu arada Lusien'e Doktor Maks Choviet ile aşk yaşadığı iftirası atılır. Lusien eşi tarafından evden kovulur. Bernard, Doktor Maks Choviet'yi silahla vurur ve onun öldüğünü sanarak evden kaçar. Lusien eşini kurtarmak için suçu üstlenir. Ağır yaralanan doktor iyileşir. Lusien hamiledir. Bernard dönüşünde Kontes Hella de Platan ile evlenir, ancak Bernard'ın hayat tarzı kontesi çabuk sıkar. Kendi başına yurtdışı gezilerine çıkar ve bu arada eşini Prens Garin ile aldatmaktadır. Bernard hapiste doğum yapan Lusien'den oğlunu alır. Suçsuz olduğu anlaşılan Lusien hapisten çıkınca oğlunu görmek için Bernard'ın şatosuna gider. Kontes Hella de Platan'ın oğlu Gaston'u öldürme planlarını öğrenir ve onu ölümden kurtarır. Ancak çocuğu yine Bernard'a teslim etmek zorunda kalır. Gaston'un rahatsızlığı sebebiyle peçeli kadın olarak kendini tanıtan Berth'in yardımıyla kılık değiştirerek şatoya hasta bakıcı olarak girer. Gaston'a verdiği bir ilaç etkisiyle öldü sanılan oğlunu oradan kaçırmak ister. Bu planı öğrenen Gidot oğlunu kaçırır. Oğlunu kurtarmak için Gidot ile evlenmek zorunda kalır. Ondan kaçıp kurtulmak isterken Prens Garin tarafından Rusya'ya kaçırılarak izdivaca zorlanır. Prens Garin ile düğün günü Gidot tarafından tekrar kaçırılır. Gidot oğlunu yine kaçırır ve mirasını ister. Mirasının bir kısmını vermeyi kabul etse de oğluna ulaşamaz. Bu arada Gidot'nun ilk eşi olan Souzan onu takip etmektedir. Gidot polisler tarafından aranırken Madam Hella ile karşılaşarak onunla birlikte sahtekârlıklarına devam eder. Lusien genç bir kıza refakat etmek üzere bir iş bulur ve bu arada oğlunu araştırmak

131 113 üzere bir hafiye tutar. Daha sonra oğlunun Amerika'ya götürüldüğünü öğrenerek Amerika'ya gider. Burada da birkaç yerde bakıcılık yapar. Oğlunu bulur ancak oğlunu götüren banker aile ona bir oyun oynayarak oğlunun öldü zannetmesine sebep olurlar. Bu arada Bernard da Amerika'ya gelmiştir. Burada iki sevgili görüşürler. Bernard, Gidot'nun peşine düşer, onu bulup Lusien'den ayrılmasını sağlayacak ve tekrar evleneceklerdir. Lusien Amerika'ya gelirken gemide eşini öldüren bir adamın suçunu ortaya çıkarır. Bu adam kendisinin hapse atılmasına sebep olur. Romanın devamında hapiste mahkûmların çıkardığı bir kavgadan söz edilse de devamı gelmez. Roman burada tamamlanmamış bir şekilde bitirilir. Şahıs Kadrosu Romanın kişi kadrosu eserin hacmiyle paralellik oluşturur. Eserde pek çok şahsın varlığı dikkat çeker. Mösyö Robert Gidot, Matmazel Lusien Danwel, Baron Blerowa, Kontes Hella de Platan, Mösyö Souliet, Maks Choviet, Baron Yuvakim Blerwa, Hizmetçi François, Souzan, Rotier, Margarite, Marinka, Gardiyan Frederik Jervel, Rahip Cartier, Doktor Wellington ve eşi Alis Wellington bunlardan bazılarıdır. Eserin şahıs kadrosundaki dilenci tipi yazarın başka eserlerinde de karşımıza çıktığı için dikkat çekicidir. Zaman Romanda zaman olarak şu ifadeler çıkar: "Bedbaht Lusien'in mahkûm olduğu zamandan beri altı ay güzerân olmuştu." (s. 52). "Kânunıevvelin yirmi üçüncü günü idi." (s. 118).

132 114 Mekân Mekân olarak Paris, Belissiny kasabası, Amerika, Rusya, Odessa, San Francisco, Lion şehirleri görülür. Dil ve Anlatım Anlatıcının okuyucu ile sohbet edasında olayın akşına müdahalesi dikkat çeker. Bu durum Avanzâde'nin hemen hemen bütün eserlerinde benimsediği bir üslup özelliğidir: "Muhterem ka ri'lerimizin enzâr-ı dikkatini bir muhavereye celp edeceğiz. Bu muhâvere neye dair ve kimlerin arasında cereyan ediyor? Bunu biraz aşağıda öğreneceğiz. Şimdilik hep beraber muhâvereyi dinleyelim." (s. 3). "Robert Gidot'nun efkâr ve âmâlini keşfeylediği zamandan beri zavallı Lusien'in ne hâlde bulunduğu malumumuzdur. Âlâm ve ızdırabâtı gittikçe artıyordu." (s. 123). Yazar, metinde parantez içi bilgilerle okuyucu ile bazı açıklama ve bilgileri paylaşır: "Mösyö Gidot'nun dest-i izdivacını talep ve mirasından bahs eylediği kızın ismi Lusien Danwel (Lusien mehtap demektir) olup ahiren vefat eden vali Souliet'nin mirasına konacaktı." (s. 4). Yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi anlatıcının, şahıslar hakkındaki düşüncelerine bu romanda da rastlarız: "Zavallı Lusien" (s. 8) "alçak kadın" (s. 10). Metinde kullanılan atasözü, deyim, kalıp ifadeler ve ceviz sözler yazarın benimsediği nasihat üslûbunu ortaya çıkarması açısından önem arz eder: "Koyunun bulunmadığı yerde keçiye çelebi derler." (s. 326). "Berth yutkunuyor, son pişmanlık para etmez, Lusien öldü demeye cesaret edemiyordu." (s. 354). "Garip kuşun yuvasını Allah yapar." (s. 403). "Dünyada iyi adamlar olmasa batardı dedikleri pek doğrudur." (s. 510). "Meyhane kapısında dost çok bulunur. Zindan kapısında hiç bulunmaz." (s. 510).

133 115 Kurguda geriye dönüş tekniğinden faydalanıldığı da görülmektedir: "Masa başına oturdu. Banknot destesini önüne koyarak tahayyülata başladı. Birkaç sene evvel bu paranın üçte biri eline geçseydi şimdi başka bir hayat içinde olacaktı! Gazetelere geçmek aktrist olmak arzu-yı şedidi yeniden canlandı, lakin akrabaları katiyyen muvaffakat etmiyorlardı. Artistlik öğrenemeyecek derecede fakir değillerdi. (Pederi küçük bir fabrikacı olup az çok servetleri vardı.) Fakat Souzan'ın hafifmeşrepliklerini bildikleri için tiyatroculuk mesleği içinde ahlakının bozulmasından korkuyorlardı. Souzan'in ağlamalarına, istirhamlarına, iffetini muhafaza edeceği hakkındaki teminatına rağmen pederi suret-i kat'iada reddediyordu. Kızının arzularına hiçbir zaman karşı koymamış olan validesi de bu sefer pederinin fikrine iştirak etmişti. Mamafih Souzan zahiren olsun biraz yola gelir gibi idi. Çünkü iki üç ay sonra fabrikada pederinin eli ayağı olan muhasebe memuruyla izdivaç edecekti. Artık herkes küçük hanımın eski çılgınlıklardan vazgeçeceğine kanaat getirmişti. Souzan suret-i kat'iada artistlikten vazgeçmeye karar vermişti, çünkü artık bir ihtiyacı kalmamış neşesi gelmiş, her şey yoluna girmişti. Akrabalarından biri, evvelce tatil zamanlarını nezdinde geçirdiği bir kadın bu sefer yine Souzan'ı davet etti, mahallelerine bir komedi kumpanyası gelmiş haftada bir oyun veriyordu. Souzan daimi müdavimler sırasında bulunuyordu. Bi't-tesadüf aktör ve aktrislerden birkaç tanesiyle bilhassa Richard Honet ile kesb-i muârefe etti." (s. 344) Aşk ve Fedakârlık Romanları Bu başlık altında Froe Adalarında Deniz Kızı, Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızı ve İki Rakip isimli üç eser değerlendirilecektir Froe Adalarında Deniz Kızı Froe Adalarında Deniz Kızı, Dersaadet, Mahmut Bey Matbaası, Eserin dış kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kayıtlı iken iç kapakta muharrir olarak gösterilmektedir Eser hakkında Sabah gazetesinde isimsiz kısa bir tanıtım yer alır: "Yeni Kitaplar", Sabah Gazetesi, Numara 2605, 27 Şubat 1897, s. 4.

134 116 Yazar eserde bu eserin bazı nedenlerden dolayı tercümesini kısaltmak durumunda kaldığını şu şekilde dile getirir: "Romanımızın buradan aşağısını bazı esbaba mebnî hülâsa etmeye mecbur olduk. Evvelce tasarlanarak yazılıp ikmâl edilen romanın esası ve esasındaki letâfeti kaybetmemeye çalışacağız. Bu sebeple bi't-tabi babları da birleştirmek lüzumu derkârdır. Bundan dolayı muhterem ka ri'lerime arz-ı i'tizâr eylerim." (s. 72). Eser İzlanda'nı Froe adalarında çocukları olman bir ailenin deniz fırtınası sonrası bir bebek bularak onu evlat edinmeleri ve yetiştirmelerini anlatır. Genç kız daha sonra gerçek ailesini bulur ve sevdiği insanla evlenerek mutlu bir hayat sürer. Harold karakteri üzerinden insanlara kötülük edenlerin sonunda mutsuz olacağı mesajı verilir. Yapı Olay Örgüsü Cristian ve eşi Meina, İzlanda'nın Froe (Flatey) adasında yaşamaktadır. Çiftin çocukları yoktur. Fırtınalı bir günde deniz kenarına giden Cristian, bir bebek bulur. Bu sırada eşi de kendisini merak ettiği için aramaya çıkmıştır. Cristian ve Meina bebeği alıp kulübelerine getirirler. Bebeğin annesi olarak tahmin edilen kadın ertesi gün ölü olarak bulunur. Cristian ve Meina bebeği evlat edinirler ve onu kendi çocukları gibi büyütürler. Kıza denizden geldiği için denizkızı (duhter-i emvâc) lakabını verirler. Adını ise İdiet olarak kararlaştırırlar. Meina bir gün evinde ölü olarak bulunur. Bu tarihten sonra Cristian kızlarını tek başına büyütür. Adanın kıskanç genci Harold, büyüyüp evlenme yaşına gelen İdiet sevmektedir. İdiet başka ülkeleri merak etmektedir. Rodric de bir seyyah gibi dünyanın farklı ülkelerini dolaşmıştır. Bir gün deniz kıyısında karşılaşan bu iki gencin arasında bir yakınlık doğar ve zamanla birbirlerini sevmeye başlarlar. Durumdan haberdar olan Harol, İdiet'i Rodric'ten kıskanmaya başlar. Rodric'e birkaç kez saldırıda bulunur ve yaralar. Bir gün İdiet'i memnun etmek için deniz kıyısındaki uçuruma inmek zorunda kalan Rodric, Harold'un verdiği sicimin kopması nedeniyle yaralanır. Harold özellikle kopmak üzere olan bir sicim vermiştir. Rodric uzun süre iyileşemez. O hasta iken Rodric'i aramaya gelen bir genç, Cristian'ın kulübesinde misafir kalır. Fransa'nın Hover şehrinden gelen gencin ismi Gonteran olup bir tacirdir. Gonteran ile İdiet birbirlerine çok benzemektedirler. Adeta

135 117 iki kardeş gibidirler. Gonteran gittikten sonra İdiet ortadan kaybolur. Harold, İdiet'in yeni âşığı ile kaçtığı dedikodusunu yayar ve böylece Rodric'ten intikam almak ister. Rodric, İdiet'i uzun aramalara sonunda bulur. Uzun süre hasta kalan İdiet iyileştikten sonra Rodric ile evlenmeleri kararlaştırılır. Bir gün Fransa'dan bir mektup gelir, Rodric İdiet'in kendisini terk ederek Fransa'ya gideceğini düşündüğü için çok korkar. İdiet'in gerçek babası ve kardeşi adaya gelir, mezarlık ziyaretinden sonra İdiet'in gerçek babası Rodric ile evlenmelerine izin verir. Aile ve manevi baba Cristian ile Rodric ve İdiet hep bir arada yaşama kararı alırlar, bazen Fransa'ya bazen de Froe adlarında kalacaklardır. Şahıs Kadrosu Cristian ihtiyardır, eserde sağlam bir vücut ve kavi bir bünyeye sahip olduğundan bahsedilmektedir (s. 3). İdiet'in kumral sarıya salan bir rengi olduğu ifade edilir (s. 20). Duhter-i emvâc olarak lakap takılır. Ada dışındaki hayatı merak etmektedir ve gerçek memleketini arama isteğine sahiptir. Rodric, İdiet'in sevgilisidir. Denizde avlanmayı çok sever, bazı gemilerle ticaret de yapmaktadır. Harold, İdiet'i sevmektedir, mizacen çok kıskançtır. Çocukluğunda bile İdiet'in başka çocuklarla oynamasını kıskanan Harold; Rodric ile İdiet'i ayırmak için uğraşan eserdeki kötü karakterdir. Gonteran, İdiet'in erkek kardeşidir. Eserde kendisinden çok bahsedilmez. İdiet'e çok benzediğinden söz edilir. Zaman ve Mekân Romanda zaman İdiet'in fırtınalı bir gecede bulunmasından evlenmesi ve gerçek ailesini bulmasına kadar geçen süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Romandaki zaman ifadeleri şunlardır:

136 118 "Mevsim-i şitanın evâhirine doğru Froe adaları civarında gündüzler sekiz saat kadar devam eder." (s. 19). "Froe cezâirinde temmuz ve ağustos aylarında gündüzler uzar." (s. 37). Eserde Trosawon şehrinden ve İzlanda'daki Froe adasından mekân olarak bahsedilmektedir. Özellikle Trosawon şehrinin ayrıntılı olarak anlatılması, yazarın kıyafetnamedeki eserindeki bilgileri anımsatmaktadır: "Torsawon Froe cezâirinin başlıca bir belediyesidir. Stromoe cezâirinin cenûb-ı şarkiyesinde kâindir. Cristian'ın kulübesi şehr-i mezkûrdan sekiz kilometre kadar bu'd-ı mesafede vâki'dir. Torsawon'da vali oturduğu gibi sekiz azâ-yı hakîmeden ibaret bir de mahkeme vardır. Bu mahkeme kararîsinin doğrudan doğruya icra veya idam cezası Kopenhag şehrine aittir. Bir iki tabipten başka birkaç tane Katolik rahibi de bulunmaktadır. Her civar Cezâir-i sekenesi çocukları vaftiz ettirmek üzere bu rahiplere müracaat ederler. Bura cezâir-i sekenesinin ikamet eyledikleri mahaller, hemen kâmilen birer kulübeden ibarettir. Bu kabîl kulübeler nevâdirden sayılmaz. Mahsulat-ı mahalliye balık yağı, iç yağı ve deri gibi eşya-yı mahdûdeden ibarettir. Adaların içeri taraflarında ve sahralarda sakin olanların ikametgâhları büsbütün başka bir tarzda inşa kılınır. Her ne kadar sahil-nişîn olanların kulübelerine müşâbih ise de arada hayli fark vardır. Ekseriya iki odadan ibaret olan kulübenin taksimat-ı dâhiliyesinden bir mutlak mutfağı teşkil eder. Bunlara ekseriya ya kapının güşâdıyla derunu aydınlanır veyahut ocaktan gelen ziya ile iktifa kılınır. Bazı memurin ve amelelere mahsus kısmen kârgirce ikametgâhlar da mevcuttur. Bunlar da medenî şehirlerde olduğu gibi pencereler de bulunur. Rutubet ziyadecedir." (s ). Dil ve Anlatım Anlatıcının olayın akışında kendisini fark ettirmesi söz konusudur: "İhtiyar ile zevcesi arasında burada bize taallükü olmayan birkaç söz daha güzerân etti. Bu da tabiîdir. Zevc ile zevce arasında muhterem ka ri'lerin duyup öğrenemeyeceği şeyler geçebilir." (s. 4). "Hikâyenin muharriri olduğumuz cihetle beyan edebiliriz ki Gonteran'ın sefinesinin tahrik-i çarh-ı azimet ettiği zaman İdiet müteessifâne deniz kenarında oturuyor, bu hâli görüp ağlıyor ve ayaklarını zemine vurarak çırpınıyordu." (s. 74).

137 119 Yazarın okuyucuya kendi varlığını hatırlatması dikkat çeker: "Hususiyle bu âlicenap ve fedakâr delikanlının denizkızını ne suretle bulduğunu ve bu hususta tesadüf eylediği ahvâl-i fevkalâde-i garibeyi vasf ü beyan eylemek mümkün değildir. Olsa bile biz zaten tarîk-i îcâzı ihtiyar eylemek mecburiyetine düştük." (s. 86). Anlatımı kuvvetlendirmek amacıyla kullanılan atasözü ve deyimlerden faydalanılmıştır: "Gün doğuncaya kadar meşîme-i şebden neler doğar?" (s. 34) Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları, Aile Romanları:1, Kadınlar Dünyası Matbaası, Aile romanları serisinin birinci kitabıdır. Eserin önsözünde bizde ailelere mahsus roman neşredilmediğinden duyulan üzüntü dile getirilir. Ailenin bir arada okuyup hoş vakit geçireceği eserlerin olması gerektiği ifade edilir. "Aile romanları" adıyla seri hâlinde yayınlanması tasarlanan eserlerin okuyucu açısından rahatça temini için böyle bir tasnife ihtiyaç duyulduğu ifade edilir ve peyderpey bu serinin yayınlanacağının müjdesi verilir. Yazar, Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları isimli eserin "aile romanları" ismiyle Osmanlı basınında çıkan ilk kitap olmasıyla övünür. Eserin bu isimlendirmeden dolayı tamamen nasihat dolu olmadığını ekler. Avanzâde Mehmet Süleyman, okuyucularından safsata dolu eserler okumak yerine bu şekilde hakikî ve ibretâmiz olanları tercih etmelerini tavsiye eder. Eserde iyi huylu ve örnek olması istenilen kadınlar ile davranışları tasvip edilmeyen kadın karakterlerin karşılaştırması söz konusudur. Madam Liopold ile Beatrice birbirine zıt iki karakter gibi çizilmişken Madlen ile Juliet de aynı şekilde okuyucuya verilmiştir. Madlen ile Beatrice sadelikten hoşlanan insanların kadr ü kıymetini bilen olgun ve kıymet bilen insanlardır. Madam Liopold ile küçük kızı Juliet, moda ve eğlence üzerine hayatlarını kuran fedakârlık vs. gibi insanî vasıfları önemsemeyen karakterlerdir.

138 120 Yapı Olay Örgüsü Liopold Carbiet bir fabrikada hakkâk olarak çalışmaktadır. Fabrika kapatılınca işsiz kalan Liopold Carbiet çok üzülür. Akşam yemeğinden sonra durumu ailesine açar. Yemekten sonra aile dostu Doktor Merald kendilerini ziyarete gelerek bir mektup getirir. Bu mektupta annesinin arkadaşı olan Madam Remirlon'dan Liopold Carbiet'ye yüz elli bin frank miras düştüğü ifade edilmektedir. Aile bu duruma çok sevinir, Liopold Carbiet mirası almak üzere Marsilya'ya gider. Bu sırada Jean, zengin olduklarını düşünerek daha da müsrif olmuştur. Liopold Carbiet ise Marsilya'da kaldığı sürede birtakım masraflarda bulunmuştur. Otelde tanıdığı Pablo de Figores, Liopold Carbiet'eye borç vererek onu ilerde kendisi için çalışmaya mecbur bırakmayı düşünür. Madam Remirlon'un yeğeni mirasın tek varisi olduğu iddiasıyla mahkemeye başvurur ve kazanır. Liopold Carbiet mirastan mahrum kaldığı gibi borçlanmıştır da bu sırada Pablo de Figores kendisi ile kalpazanlık işi yapmasını teklif eder. Liopold Carbiet, vicdanen bu işi önce kesinlikle reddederken daha sonra borçları ve Figores'in kalp paralarda malzemeden çalmadığı iddiası sebebiyle kabul etmek zorunda kalır. Liopold Carbiet para kalıplarını madenden imal eder böylece işleri daha kolaylaşır. Bir süre sonra Paris'e dönen iki ortağın Liopold Carbiet'nin kızkardeşi Beatrice'in Figores ile evlenmesine razı olmaması üzerine araları açılır. Figores, Liopold Carbiet 'yi ihbar ederek İtalya'ya kaçar. Liopold Carbiet'nin suçlu olduğu ortaya çıkar, yaptıklarından çok pişman olur. Mahkeme kendisini on yıl hapse ve Fransa'ya girmeme cezasına çarptırır. Madam Liopold, bu yaşananlardan ders çıkartır ve kendisinin de bu suçta payı olduğunu fark eder. Çocukları ve Beatrice ile bir arada yaşam mücadelesi verirler. Bu sırada kız kardeşi kendilerine destek olur. Madam Liopold bir süre sonra verem olup ölür. Çocuklarını kız kardeşine emanet etmiştir. Beatrice de çocukların bakım ve terbiyesi ile ilgilenmektedir, ancak teyzelerinin yanında daha refah yaşayacaklarını bildiği için onları teyzelerinin yanına yerleştirdikten sonra kendisi bir manastıra girerek rahibe olur. Liopold Carbiet, hapis cezasını çektikten sonra Fransa'ya gelir, ancak başka bir isimle gelmiştir. Kendisine yardımda bulunduğu bir bayan hizmetçilerinden birinin pasaportunu Liopold Carbiet'ye verir. Böylece Liopold Carbiet, artık Mösyö Le Brej olarak

139 121 tanınmaktadır. Liopold Carbiet, önce bir tesadüf eseri muayenehanesinin tabelasından tanıdığı yakın dostu Doktor Mareld'in yanına gelir. Oradan kızlarını aramaya çıkar. Liopold Carbiet yaptıklarından çok pişman olur ve bundan sonraki yaşamını kızları ile birlikte namuskarâne bir şekilde geçirmek ister. Kızlarının teyzelerinin yanında olduğunu öğrenince onları görmek için sürekli kapılarında nöbet tutar. Bir gün kızlarla sokakta karşılaşır. Lüksemburg bahçesine giden kızlarını takip ederek onlarla konuşmaya çalışır. Büyük kızı Madlen babasına karşı bir merhamet ve şefkat beslemeye başlar. Küçük kız Juliet'in müzik ve eğlence dışındaki şeyler pek de ilgisini çekmemektedir. Madlen bu yaşlı ihtiyarın babası olacağından şüphelenmektedir. Daha önce kızlara babalarının bir fırtına sebebiyle boğularak öldüğü söylense de Madlen buna inanmamıştır. Liopold Carbiet'nin bir omnibüs kazası neticesinde yaralanması ve bu arada Madlen'in halasına yazdığı mektupta onun yaşadığını öğrenmesi Madlen'in otelinde tedavi gören babasını ziyarete giderek gerçeği öğrenmesini sağlar. Bir süre sonra kardeşine de babalarının yaşadığını haber verse de Juliet babası ile ilgilenmez. Madlen bir süre sonra babasının yaşadığını ve kendisinin onunla görüştüğünü teyzesine haber verir. Teyzesi onu tehdit eder ve kendileri ile babası arasında seçim yapmaya zorlar. Madlen babasını tercih ederken Juliet teyzesi ile kalmaya karar verir. Juliet, Jaim de Figores isimli bir delikanlıdan hoşlanmaktadır. Bu delikanlı kalpazan Figores'in oğludur ve o da babası gibi kısa yoldan zengin olmaya çalışmaktadır. Bu arada Madlen ile babası bir dükkân açar ve Liopold Carbiet'nin hapishanede bir arkadaşının kendisine verdiği nezle ilacını Doktor Madlen ile yapıp satar. Madlen ile Juliet mektuplaştıkları sırada Madlen, Jaim'in babasının bu hâle düşmesine neden olan Figores'in oğlu olduğunu fark eder. Durumdan babasını haberdar eder. Babası, teyzesi ve teyzesinin eşi Juliet'in bu çocuk ile evlenmesine karşı çıkarlar. Juliet ise reşit olunca onların izni olmadan evlenmeye karar verir. Jaim serseri bir arkadaşı ile birlikte kalpazanlık yapmaktadır. Polis kendilerini yakalar. Juliet bu duruma çok üzülür ve yaptığı hataların farkına vararak babasından özür dileyerek onun yanına gider. Bir süre sonra başka birini severek onunla evlenir. Madlen, Jan Remilon isminde bir doktoru sevmektedir. Remilon, Marsilya'da kendilerine miras bırakan madamın torunudur. Madlen'in babası kızının Jan Remilon ile evlenmesine izin verir.

140 122 Şahıs Kadrosu Liopold Carbiet, Jean Carbiet'in eşidir. Jean Carbiet, Liopold Carbiet'nin eşi, "genç ve kumral güzeli" olarak tanıtılır (s. 5). Müsrif ve modaya tutkun bir kadındır. Liet ve Madlen isimli iki kızları vardır. Eserin başında Liopold Carbiet'nin kızlarından Madlen 3, Liet ise 11 aylıktır. Beatrice, Liopold Carbiet'nin kız kardeşi olup onlarla birlikte yaşamaktadır. Ayrıca yeğenlerin bakım ve terbiyeleri ile de ilgilenmektedir. Beatrice "uzun boylu, gayet şirin ve sevimli", "zeki ve hassas" olarak tanıtılır (s. 7). Beatrice önünü görerek hareket etmek ister bu sebeple tasarruflarda bulunur. Madam Walecor, Jean'ın kız kardeşidir. Zengin birisiyle evlenip rahat bir hayat sürmektedir. Ancak çocukları yoktur. Doktor Merald, Liopold ailesinin samimi dostudur. Beatrice karşı ilgisi vardır. Pablo de Figores: Kalpazan, Jaime adında bir oğlu vardır (s.20). Jan Remilon; zeki yakışıklı bir doktordur. İyi bir tahsil ve terbiye görmüştür. Zaman ve Mekân Lüksemburg bahçesi romanda dış mekân olarak karşımıza sıkça çıkmaktadır. Liopold Carbiet'nin kızları çocukken buraya gezmeye götürülmektedir. Romanda zaman olarak 17 Mayıs 1800 tarihinde kendisine vasiyetnameyi bildiren mektup karşımıza çıkar. Dil ve Anlatım Eserde anlatımı kuvvetlendirmek amacıyla atasözü, veciz sözler sıkça kullanılmıştır: "Elhasıl Liopold Carbiet ailesinin pek müsrifane idare ediliyor, ak akçenin kara gün için olduğu hatıra bile getirilmiyordu." (s. 6).

141 "Cenâb-ı Hak şefîk ve rahîmdir. Bir kapıyı kaparsa diğerini açar, gördünüz mü?" (s. 14). "İnsanın alacası içindedir, derlerse doğrudur ve bu her adam göre değildir." (s. 32). "Sanat kolda altın bileziktir." (s. 40). "Son nedamet para etmez, derler." (s. 62). Anlatıcının olaya müdahale ettiği görülür: "Ne faide ki iş işten geçmiş olur." (s. 206). 123 "Bütün tarihçe-i hayatını olduğu gibi nakl ve hikâye eyledi. Hayatı hemen kâmilen - tabii vak'aya temas eden kısmı- ka ri' ve ka ri'elerimizce malum bulunduğundan tekrarına şüphesiz lüzum ve ihtiyaç yoktur." (s. 70). "Tesadüf, mükemmel bir yardımcıdır. Herkese ve bilhassa zabıtaya, romancılara büyük ve kıymettar hizmetlerde bulunur." (s. 211). "Bundan ötesi muhterem ka ri'lerimizce malumdur." (s. 214). Romanın sonundaki nasihat üslubu ve nasihat edilen şeyler yazarın kendisine ait bir eser olduğu hissini uyandırmaktadır. "İnsanların affettiği bir hata ya da kusuru cenâb-ı Hak da affeder. Hayatta her insan üç gayeye ermek için çalışmalıdır. Sıhhat, din ve ahlak. Sıhhati yerinde olarak bir din ile mütedeyyin bulunan mu'tekid ve hüsn-i ahlak ile müteallik olanlar dünyada ve ahirette mazhar-ı fevz ve necât olurlar. İtikadsızlar ve ahlaksızlar ise her iki dünyada da bed-nâm ve rüsvây olurlar." (s. 215). Zihniyet Eserde, yazarın evvilik taraftarı tutumu karşımıza çıkar: "Evlilik iyi şeydir. O zaman evliliğin tadına doyum olmaz." (s. 4). Eserde müsriflik ve moda tutkusu Jean Carbiet üzerinden verilmiştir. Onun modaya olan aşırı düşkünlüğü ve eşinin kazandığı paradan tasarruf etmemesi eleştirilmiştir: "Madam Liopold Carbiet gayet müsrif bir kadın olduğundan eline geçen parayı kâmilen sarf ediyordu. İdare ve tasarrfufun ne olduğunu bilmez bu kadın, zevcinin kazandığı paradan ailesinin hâlini değilse bile âtisini düşünmüyor ve ayda bir lira olsun bir tarafa atmıyordu.

142 124 Modaya ve tertibe pek meraklı olduğundan senede birkaç kat elbise yaptırıyor ve kıymettar harçlarla tezyin ettiriyordu. Elhasıl Liopold Carbiet ailesinin evi pek müsrifâne idare ediliyor, ak akçenin kara gün için olduğu hatıra bile getirilmiyordu." (s. 6). Eserde Jean'ın karşısına olması gereken ideal kadın kahraman olarak Beatrice konulmuştur. Jean ne kadar müsrif, kaygısız, geleceği düşünmeyen, modaya süs ve ziynete düşkün ise Beatrice tam tersidir. Yazar bu iki karakteri adeta okuyucu için örnek teşkil etsin diye koymuştur. Okuyucuya Jean gibi değil Beatrice gibi olun mesajı verilmek istenmiştir. Jean'ın moda ve süs düşkünlüğünün karşısında Beatrice sade hayat ve giyimden hoşlanmaktadır: "Her şeyde usûl-i sadegîyi severim." (s. 46). "Paris kibar-ı mehâfeli birçok aile rezaletlerine cevelangâh oluyor, bu itikadsizlikten ve ahlaksızlıktan ileri geliyordu. Genç kızlar hoppa büyümüş çocuklar gibi delikanlılarla ve müteehhile kadınlarla meşgul oluyorlar ve bu suretle eğlenmiş, iyi bir aile hayatı geçirmiş oluyorlardı " (s. 202) İki Rakip İki Rakip, Sahip ve Nâşiri: Kütüphane-i Sûdi, Aile Romanları Adet: 4, Kadınlar Dünyası Matbaası, Kapakta Avanzâde Mehmet Süleyman'ın mütercim olduğu bilgisi kayıtlıdır. Eser çeşitli isimlerle alt başlıklar hâlinde toplam on bir bölümden oluşmuştur. Bunlar; "Bir Kız Resminin Karşısında", "Bir Dest-i Tahribkâr", "Şahs-ı Meçhûl ile Ressam Arasında", "İki Rakipten Biri", "İki Rakipten Biri Diğerini Nasıl Kurtarır?, "Müşkül Bir hâl-i Mevki", "Mücadele-i Nefîse ve Fikir İntihâbı", 9 (9. bölüm için alt başlık konmamış sadece 9 rakamı yer almakta), "Mühim Bir Muhavere", "Vefât", "Netice"dir. Eser Prusya-Fransa savaşı yıllarında birbirinden hoşlanan Alman asker ile Fransız kız Bert Hermen'in ilişkilerinin savaşın gidişatına göre sona ermesi, Bert Hermen'in kendi vatandaşından olan August Boudevan ile evlenmesini konu edinir. Eser; savaşın insan ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini ve yapılan iyiliğin hiçbir zaman karşılıksız kalmayacağını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

143 125 Yazarın diğer eserlerinden farklı bir kurguya sahip olan romanda Ahmet Mithat tarzı tarihî gerçeklerden hareketle roman kurgusu dikkati çeker. İki Rakip'i tarihî roman kategorinde değerlendirmek pek mümkün gözükmemektedir. Arka planda Prusya- Fransa savaşı yer alsa da aşk etrafında şekillenen fiktif yapının romanda daha ön plana çıkmış olduğu gözükmektedir. Zihniyet Eserde Fransa ve Prusya arasındaki savaşa yer verilir. Yazarın Alman yanlısı tutumu dikkat çeker. Kendi düşüncelerini metnin içine yedirdiği de görülür: "Fransa hükümeti tedbirsizde Prusya'ya ilan-ı harb eylediği zaman Monseron Köşkü'nde ikamet edenlerin huzur ve saadeti münselib olmuştu." (s. 4). Yazar, Almanları "mütemeddin, müterakki ve muhibb-i sanâyî ve insaniyetler" olarak tanıtır ve onların insaniyete kastetmeyeceklerini ifade eder: "İnsaniyete karşı kastetmezler." (s. 11). Alman hayranlığı aşağıdaki satırlarda da bariz bir şekilde hissedilmektedir: "Almanlar hiçbir vakitte başka milletler gibi değildirler.. Almanlar geçtikleri yerleri tahrip değil imar ederler." (s. 13). Kaynaklarda 1 Eylül 1870 tarihindeki Sedan Mağlubiyeti'nden ise şu şekilde bahsedilmektedir: "Sedan mağlubiyet ve mahkûriyeti haberi Paris'e vâsıl olduğu zaman umumî bir ye's ve nevmîdiyi mucib oldu. Almanlar Sedan şehrinde kahhar darbelerle Fransızları mağlup etmişleri idi. Bu nâgehanî felâket Monseron Köşkü sahiplerini de müteessif ve müteessir etti." (s. 4). Eserde mum-pervane mazmununun kullanımı da dikkat çeker. Bu kullanım; eserin telif olabileceği ya da yazarın tercüme esere müdahale ettiği intibaı oluşturmaktadır:

144 126 "Varsın Von Damper mumun etrafında dolaşarak kendini yakan pervane gibi Matmazel Hermen'in etrafında dolaşsın. Eminim ki o da pervane gibi kendini yakar." (s. 24). Eserin sonunda Mr. Hermen'in Mr. Boudovan'ı hem oğul hem de damat olarak görmesi de telif eser olma ihtimalini arttırmaktadır: "(Elini samimâne sıkarak) Sevgili Mösyö Boudovan kerimem sizindir. Siz kerimem ile izdivaç etmek suretiyle hem damadım hem de evladım olacaksınız. Evladım olacaksınız. Evladım demekle muharebede ebediyen kaybetmiş olduğum Joel Hermen'i kastediyorum. Bir evlat kaybettim. Sizi efrâd-ı ailemiz meyânına ithal etmekle de bir evlat kazanmış oluyorum. Doğrusu fevkalâde mesud ve müftehirim." (s. 64). Yapı Olay Örgüsü Prusya-Fransa Savaşı çıkmadan Monseron köşkünde yaşayan anne, baba, kız ve erkek çocuktan müteşekkil aile, savaş çıkınca köşkü terk eder. Joel isimli erkek evlat, sağlık durumu elvermese de savaşa katılır. Alman askerleri, Paris'i abluka altına alınca Fransızlar tarafından terk edilen evlere yerleşir. Alman askeri Von Damper de Monseron köşküne alayı ile birlikte taşınır. Köşkte kaldığı oda Hermen ailesinin kızı Bert Hermen'e aittir. V. Damper, Hermen'e ait olan duvardaki resme âşık olur. Alay, köşkü terk eder. V. Damper resmi geri almak için geldiğinde evin yağmalandığını ve resmin tahrip olduğunu görür, resmi çerçeveden çıkarır ve yanına alır. Giderken belediye binasını ziyaret eder ve durumdan belediyeyi haberdar eder. Savaş bittikten sonra resmi yapan ressamı bulan V. Damper, bu resmi ressama tamir ya da tekrar yapması için götürür. Ressam August Boudovan, Hermen ailesinin dostudur. Joel ile arkadaştır. O da Bert Hermen'e âşıktır. Onun resmini de bu aşkla yapmıştır. V. Damper'in isteği üzerine resmi tekrar yapar. Resim aslından daha güzel olur. V. Damper bu resmi Hermen ailesine hediye ederek aile ile ilişkilerini geliştirmeye başlar. Bert Hermen'de de ona meyyal bir tavır hissedilir. Hatta A. Boudovan ile birlikte yaptıkları bir ziyaret sırasında B. Hermen, Boudovan'a hiç yüz vermez ve V. Damper ile ilgilenir. Boudovan bu durumdan derin bir üzüntü duyarak Paris'i terk eder ve bir daha dönmeyi de düşünmez. Joel savaş sırasında ölünce Bert Hermen, V. Damper ile görüşmeyi keser ve ona artık bir araya gelemeyeceklerini ifade eder. Daha

145 127 öncesinde Mrs. Hermen, kızını Boudovan'ın bir Fransız ve V. Damper'in bir Alman olması sebebiyle tercihlerini doğru yapması konusunda uyarmıştır ve zaman anneyi haklı çıkarır. V. Damper savaş sırasında zor durumda kalan Hermen ailesinin köşkü olan Monseron'u Banker Barniet aracılığı ile satın almıştır. Ancak evlilik hayalleri suya düşünce evi Ressam Boudovan üzerine geçirtir ve Paris'i terk edip Almanya'ya gider. Ressam Boudovan, Bert Hermen'in resmini yaptığında V. Damper'den para almaz. Bunun karşılığını ileride bir gün ödeyeceğini söyleyen V. Damper, bu son olanlardan sonra köşkü ressama hediye eder. Banker Barniet durumu ressama iletir ve ressam olanları duyunca V. Damper için üzülür. Bert Hermen ile annesi köşklerinde bir süre daha kalmak için bankere başvururlar. Burada köşkün asıl sahibinin ressam olduğunu öğrenirler ve ona durumu izah ederler. Bert Hermen daha önceki tavrından dolayı üzüntü duymaktadır ancak ressamın gönlünü nasıl alacağını da bilemez ve sonra ona bir mektup yazarak onun köşke gelmesini sağlar ve eserin sonunda Bert Hermen ile ressam Boudovan evlenir. Şahıs Kadrosu Eserin şahıs kadrosunda Bert Hermen, Binbaşı Von Damper, Ressam August Boudevan, Banker Barbiet, Mösyö ve Madam Hermen ve Joel Hermen karşımıza çıkmaktadır. Bert Hermen'in çok güzel bir kız olduğu romanda geçen resim tasviri üzerinden verilir. Bert Hermen savaş sebebiyle evlilik kararını şekillendirmek zorunda kalmıştır. Erkek kardeşinin Almanlar tarafından öldürülmesi, sevdiği Alman Binbaşı V. Damper'le olan ilişkisinin sonlanmasına sebep olur. Eserde Hermen ailesinin diğer üyelerinden ayrıntılı olarak söz edilmez. Joe Hermen'in hasta olduğu hâlde savaşa katılacak kadar cesur olduğu görülür. Madam Anne Hermen geleceği öngörmesi ve kızının doğru kararlar almasını sağlama noktasında kurguda dikkat çeker. Binbaşı Damper bir Alman askeridir. Eserde Alman askerlerinin maharetleri yeri geldikçe anlatılır. Bu tavır, eserin telif olduğu ya da yazarın müttefik Almanya'yı romanlarında da taraftar olarak görmesi sebebiyle tercüme eserin kurgusuna müdahale ettiği hissi uyandırmaktadır. Von Damper eserde şu şekilde tanıtılır: "Von Damper, otuz yaşlarında uzun boylu, yakışıklı, ciddi ve vakur bir adam idi.

146 128 Saçları kumral, yanakları kırmızı, gözleri mavi, dişleri mevcut ve muntazam, siması sevimli olan Von Damper Hannover'in en zengin ve mârûf bir ailesine mensup bulunuyordu. Fransızcayı lisan-ı mâderzâdi gibi muntazam ve mükemmel biliyordu. Filhakika Damper hayattan bir kısmını Paris'te geçirmiş olduğu için bir Parisli gibi Paris'ten bahsedebiliyordu." (s. 5-6). Romandaki kişilerden birisi de Banker Barbiet'tir. Barbiet Von Damper'in mali işlerini yürütmektedir. Zaman Eser, Prusya-Fransa savaşının arka planda yer aldığı bir aşk üçgeni etrafında şekillenen olaylar üzerine kuruludur. Savaş ile ilgili malzemenin romanda kullanımı birtakım tarihlerin de karşımıza çıkmasını sağlamıştır. Fransızların 4 Eylül Meclis Baskını romana konu olur: "Eylülün dördüncü günü Fransızlar Fransa'yı beyhude bir felakete sürüklediklerinden dolayı Meclis-i Mebusân ve Âyân dairelerine hücum ettiler." (s. 4). Almanların Paris'e girişinden de söz edilirken tarihin 3 Eylül olduğu görülür: "Eylül'ün on dokuzunda Almanlar Fransa'nın makarr-ı idaresi olan Paris şehrine de girmişlerdi. Monseron gibi Paris şehri ile etraf ve civarı da Alman imparatorunun şanlı askerleri tarafından ihata ve işgal edilmişti." (s. 5). Teşrinievvelde Alman askerleri boşaltılan köşke yerleşir: "Alman askerleri ve zabitleri boş hanelere yerleşiyorlardı. Teşrin-i evvelin içinde Monseron Köşkü'ne de Hannover alayına mensup iki zabit ile hizmetçi askerleri yerleşti" (s. 5). "Bir Dest-i Tahripkâr" isimli ikinci bölümde teşrin-i sânînin sonu olduğu ifade edilmektedir; savaş ve ordunun durumu hakkında bilgi veren ifadeler de yer almaktadır:

147 "Teşrin-i sânînin son günlerinde bir sabah Hannover alayının derhal Loire Nehri'nin köşesine çekilmesi emir verildi. Coulmiers Muharebesi neticesinde Fransızların eline geçen Orléans şehri tekrar Prusyalılar tarafından zabt edilmişti. 129 Fransızların genç ordusu beyhude Paris ablukasını yarmak gayretinde bulunuyorlardı. Metz Mütarekesi'nden sonra Frederick Charles ordusuyla orada kalmıştı. Bu ordunun kuvvetini artırmak üzere Paris civarlarında bulunan alaylara bu suretle mezkûr orduya iltihak etmeleri için emir verilmişti." (s. 9-10). "Şahs-ı Meçhûl ile Ressam Arasında" başlıklı üçüncü bölümde vakit 1871 yılı Mart ayının başlarıdır: "Mart evâili.. Fransa Almanya'nın şerâitini kabul etmekle musâliha-nâme imza edilmiş, muharebesi bu suretle resîde-i hadd-i hitâm olmuştur." (s. 14). "İki Rakipten Biri Diğerini Nasıl Kurtarır? başlıklı altıncı bölümde zaman şu şekilde ifade edilmektedir: "70-71 muharebesi hitama ermiş, musâliha akd edilmiş, muhâriplerin birbirlerindeki esirleri vatanlarına avdete başlamış, yalnız Paris ahval-i dâhiliye nokta-i nazarından teşevvüşten kurtarılamamıştı." (s. 27). Eserdeki zaman daha çok savaşı takip edebilmek noktasında eserin kurgusuna yedirilerek verilmiştir, diyebiliriz. Mekân Romanda iç ve dış mekân olarak Monseren köşkünün yer aldığı söylenebilir. "Bir Kız Resminin Karşısında" başlıklı bölümde köşk şöyle tanıtılır: "Monseron yolu üzerinde ağaçlar arasında zarif ve dilnişîn bir köşk vardır. Monseron namındaki bu köşkün bahçesi emsâli nadir bulunan hadikalardan olup derununda her türlü rayihadar çiçekler ve nadir bulunur ağaçlar, sâyedar yollar, kameriyeler, müteaddit havuzlar mevcuttur. Fransa'ya pek pahalıya oturmuş olan bu köşkün muharebeden evvel Paris'in zengin tüccarlarından Mösyö Hermen'e ait bulunurdu." (s. 3).

148 130 Dil ve Anlatım Eserin anlatımında en dikkat çekici nokta Von Damper'in iç hesaplaşmasıdır. "Mücadele-i Nefîse ve Fikir İntihâbı" başlıklı sekizinci bölümde yer alan bu hesaplaşma; karakter oluşturmada çok yüzeysel olan yazarın ilk defa bu kadar psikolojik yöne ağırlık vermesi açısından dikkat çeker: "Sokakta Von Daimer/Damper başını önüne eğmiş olduğu hâlde sendeleyerek yürüyordu. Bir aralık durdu. Sen Nehri'nin önüne gelmişti. Ağır ağır cereyan etmekte olan nehre baktı. Dudakları üzerinde acı bir tebessüm peyda oldu. Mücadelât-ı nefîsede bulunuyordu. Daha artık yaşamamalıydı. Dilber bir kız kalbini çalmış olduğu için vücudunu da Seine Nehri'nde boğup öldürmek istiyordu.,bu hâl-i ye's ve nevmidî ile artık yaşayamazdı. Seine Nehri tebessüm-nisâr bir huri gibi gülüyordu. Etrafına bakındı. Kimse yoktu. Biraz ileride on tane bağlı boş sandal var idi. Daha uzakta ve nehrin sol sahilinde ve Vilno Seine Jorj karşısında bir Fransız ve sağ sahilinde bir Prusya postası gördü. Güneşte toplar, kılış ve tüfekler parıldıyordu. Paris, hâlâ bir sahne-i harp hâlinde bulunuyordu. Ayakları önünde akıp giden nehre bir kere daha baktıktan sonra birdenbire hatırına bir şey gelmiş gibi yürümeye başladı." (s ). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın edebî romanları yukarıda incelenmiştir. Bu eserlerde tefrika edilenlerin hacimce büyük olduğu görülmektedir. Tefrika romanlar okuyucunun tavrına göre hacim olarak uzamış ya da kısalmıştır. Hatta roman kurgusu okuyucudan gelen tepkiler doğrultusunda değiştirilmiş bile olabilir. Yazar, okuyucunun rağbet ettiği eserlerin benzerlerini hemen arkasından yayınlamış ve bu eserlere "nazire, zeyl" yaparak yeni eserler vücuda getirmiştir. Eserlerde zaman ve mekân yüzeysel kalırken olay öne çıkar. Birbirinin devamı niteliğinde yayınlanan eserlerdeki karakterlerin benzerliğinden söz etmek mümkündür. Romanlardaki kahramanlar iyi ve kötü özelliklere sahip olanlar şeklinde ikiye ayrılır. Yazar iyi şahısları eserin sonunda ödüllendirirken kötüleri cezalandırmıştır. Roman karakterleri ruhî ve psikolojik yönleriyle işlenmemiş, daha çok fiziksel özellikler ile tanıtılmıştır. Sadece Vera ve Anna gibi bir iki karakterin iç hesaplaşmaları verilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın roman yayınlamaktaki amacı okuyucunun anlatılan olayları örnek alması ve ondan ders çıkarmasını sağlamaktır. Romanların gerçek hayattan alındığına dair kapakta verilen ibareler de okuyucunun gerçek hayatta görebileceği bu

149 131 olaylardan ders çıkarması içindir. Yazarın nasihat-vâri üslubu ile atasözü, deyim, veciz söz ve kalıp ifadeleri bu bağlamda değerlendirilmelidir. Romanlardan çoğu tercüme olarak verilse de eserdeki birtakım ifadeler bunların telif olabileceği kanısını güçlendirmektedir. Yazarın eserlerinde farklı din ve milliyetteki insanları seçmesinin sebebi toplumun tepkisini çekmemek gayesiyle açıklanabilir. Her edebî eserin yazıldığı dönemden izler taşıdığı bilinmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın romanlarına da döneminin zihniyeti yansımıştır. Romanlardaki dil ve üslup konusunda üzerinde durulması gereken nokta, yazarın Ahmet Mithat-vâri bir üslubu benimsemesidir. Avanzâde Mehmet Süleyman da eserlerinde okuyucu ile sohbet eder gibidir, aralara girerek okuyucuya birtakım bilgiler verir, olayın akışına müdahale eder. Benimsediği nasihat edici üslup nedeniyle eserde pek çok atasözü, deyim vs. kullanır. Romanlarda olayları çoğunlukla hâkim bakış açısıyla verir, bazen birinci şahıs anlatımlarına döndüğü görülür Hikâyeler Avanzâde Mehmet Süleyman'ın 28 hikâyesi vardır. Bunlardan on beşi cinayet, sekizi aşk ve sadakat, üçü vefa, dördü entrika teması etrafında gelişir. Hikâyeler bu kurguya göre tasnif edilerek aşağıda değerlendirilmiştir. Cinayet teması etrafında şekillenen hikâyeler, bir dedektifin cinayeti çözmesi ve suçluların cezalandırılması şeklinde kurgulanmıştır. Hikâyelerin bir kısmı tercüme ve bir kısmı teliftir. Bazıları "küçük hikâyeler" serisi başlığı altında yayımlanır. Bunlar yazarın teif eserleridir. Seri şu kitaplardan oluşmaktadır: 1. Recep'in Nişanlısı 2. Bayram Gecesi 3. Üç Güzeller 4. Köylü ve Şair 5. Âlicenap Bir Kız

150 132 Teyzenin Kurnazlığı isimli eser, Teyzenin Kurnazlığı ve Trompet'in Şeytanlığı; İki Dost Deli mi Akıllı mı? isimli hikâye ise İki Dost Deli mi Akıllı mı? ve Kara Sakallı Adam olmak üzere iki küçük hikâyeden meydana gelir. Yazarın hikâyelerinde daha sanatsal bir dil ve üslup dikkati çeker. Öyle ki bazı pasajların Tanzimat dönemi hikâye ve romanlarını anımsattığı görülür. Hikâyelerde yazarın kadına bakışını tespit etmek mümkündür. Yazar kahramanlar aracılığıyla okuyucuya birtakım düşüncelerini aktarmak ister. Kadın eğitimi, millî mektep meselesi bunlara örnek gösterilebilir. Hikâyelerin pek çoğu onun bir mesaj gayesi ile oluşturmuştur, denilebilir. Alicenaplık, pişmanlık gibi iyi hasletlerin ön plana çıkarılarak mesajın eserin bütününe yayıldığı söylenebilir. Hikâyelerden üç tanesi Âlicenap Bir Kız/Alphonse Karr, Çalgıcı Kız/Clod Leimetri ve Oyuncu Kızı/François Copee'den tercüme edilmiş, "küçük hikâyeler" serisi ise telif olarak gösterilmiştir. Bunlardan başka, Bayram Gecesi, Recep'in Nişanlısı, Teyzenin Kurnazlığı, Üç Güzeller telif olarak kaydedilmiştir. Bîçare Kız, İki Kızın Sevdalısı isimli eserlerin telif olma ihtimali çok yüksektir. Baha ile Şefika, Dilenci, İki Dost Akıllı mı Deli mi? ve Tasvir isimli hikâyeler tercüme olarak kaydedilmiştir. Bizce bu eserlerden Baha ile Şefika, İki Dost Akıllı mı Deli mi? ve Tasvir isimli eserlerin telif olma ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır. Bunun dışında yazarın tercüme ettiği eserlere kendine has birtakım ifadeler eklediğini de söylemek mümkündür. Âlicenap Bir Kız, Bayram Gecesi, Üç Güzeller, Teyzenin Kurnazlığı ve Recep'in Nişanlısı 1315 tarihiyle yayınlanmıştır. Tasvir 1316 yılında yayınlanır. İki Dost Akıllı mı Deli mi 1335; Baha ile Şefika, Çalgıcı Kız ve Dilenci 1336 yılında basılır. 15 Yazarın telif ve tercüme hikâyeleri hakkındaki bu kısa değerlendirmeden sonra eserlerin ayrıntılı incelemesine geçebiliriz. Söz konusu eserler, konu veya temaları dikkate alınarak cinayet; aşk, sadakat, erdem; vefa, hayatta kalma mücadelesi; entrika, ders verme gibi dört alt başlıkta ele alınarak incelenecektir: 15 Eshabil Bozkurt, tercüme eserlerinin basım tarihlerini bir liste hâlinde vermiştir (Bozkurt 2013: 55-57).

151 Cinayet Hikâyeleri Uzun zaman ikinci sınıf eser muamelesi gören polisiye eserler daha sonra hak ettiği yeri kazanır. Polisiye eserin tanımı konusunda birtakım sıkıntılar yaşanması, tam olarak bir tanım yapmayı zorlaştırır. Üyepazarcı'ya göre polisiye eser için olmazsa olmaz iki esas unsur vardır: Suç ve muamma (Üyepazarcı 2008: 27-28). Bizde ilk polisiye roman çevirisi 1881 yılında yapılır. Bu tarih Tanzimat'tan sonra ülkede yaşanan değişim ve gelişimin sonucu olarak polisiye roman okumaya hazır bulunan bir topluma evrilmenin de başlangıcıdır. Batılılaşmanın tüm alanlarda oldukça etkin bir şekilde kendisini hissettirmesi polisiye romanın doğuşunu uygun ortam ve koşulları hazırlarken kentleşme, sanayileşme, toplumsal yaşamın karmaşıklaşması ve polis teşkilatının kuruluşu, romanın bir tür olarak yerleşmesi gibi sebepler polisiye roman için uygun ortamın oluşmasında etkili olmuştur (Üyepazarcı 2008: 515). Avanzâde Mehmet Süleyman, cinayetten bahseden eserler de kaleme almıştır. Bu eserler bir dedektif etrafında gelişen kısa tercüme ve telif eserlerden müteşekkildir. Dedektif serisi hikâye olarak 15 eser karşımıza çıkar. Bu eserler bir dedektif etrafında muammanın çözüldüğü kurgu şeklindedir. Dedektif hikâyelerinden Nat Pinkerton, Ethel King, Nick Carter'in maceralarının anlatıldığı eserlerin tercüme olduğu; ancak Jully ve Jim Pinkerton'un sergüzeştleri üzerine kurulan eserlerin telif olduğu tespit edilmiştir. Polis Hafiyesi Bernard'ın macerasını anlatan Sevdalı Kız hikâyesi, kapakta tercüme olarak gösterilse de bizce Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eserleri arasında sayılmalıdır. Bu hikâye grubunda değerlendirebileceğimiz eserlerin isim listesi şöyledir: Eser Yazar Baskı Tarihi Doktorun Esrarı Nat Pinkerton Katil Kadın Yahut Müthiş Bir Cinayet Nat Pinkerton Ormanda Bir Kadın Cesedi Nat Pinkerton Yankesiciler Muallimi Nat Pinkerton Bir Aktristin Âkıbeti Jully Pinkerton 1335 Gizli Çekme Jully Pinkerton 1335 Polislerin Katili Jully Pinkerton 1335

152 134 Yeşil Maske Jully Pinkerton 1335 İki Hemşire Jim Pinkerton 1335 Zehirli İlaç Jim Pinkerton 1335 Zehirli Yüzük Jim Pinkerton 1335 Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal Ethel King Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas Ethel King Şüpheli Kadın Nick Carter 1335 Sevdalı Kız Polis Hafiyesi Bernard 1335 Edebiyatımızda Nat Pinkerton serisi "Amerika'da ilk özel dedektif bürosunu kuran Allan Pinkerton'dan esinlenerek" oluşturulmuş olup dedektif öyküleri arasında en çok öyküsü yayımlanan dedektif serisidir (Üyepazarcı 2008: 107). Erol Üyepazarcı, "dime novel" olarak tanımlanan Nat Pinkerton serisini "on paralık öyküler" adıyla tercüme ettiği kategoride değerlendirir. Türk edebiyatındaki Nat Pinkerton tercümelerinin Almanya ve Fransa'daki çevirilerine ya da sahte çeviri diye nitelendirilen yerli yazarların oluşturdukları hikâyelere dayandığını belirtir (Üyepazarcı 2008: 109). Nick Carter, polisiye edebiyatımızda "ilk çeviri onparalık öykü kahramanı"dır. İlk olarak Sultan II. Abdülhamit'in isteğiyle çevrilen Nick Carter, 1928 yılına kadar yayın hayatımızda görülmektedir (Üyepazarcı 2008: 554). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Şüpheli Kadın eserindeki dedektif kahraman da Nick Carter'tir. Eser onun macerası üzerine kuruludur. "Dime novel/onparalık" öykülerin "daha çok eğitim düzeyi düşük ya da genç okuyucuları hedef alan küçük hacimli ve çoğu zaman aynı kahramanın maceraları" şeklinde oluşturulduğu görülür. Bu durum bize halk yazarı olarak tanıdığımız Avanzâde Mehmet Süleyman'ın neden bu eserleri tercüme ettiğini ve kendisinin de polisiye eser kaleme aldığını gösterir (Üyepazarcı 2008: 147). Tercüme diye verilen ve kimden tercüme olduğu belirtilen eserlerin dahi telif olabileceği kanısındayız. Tercüme olsa bile birebir tercüme yerine yazarın müdahale ile kendi kültürüne has birtakım ifade ve anlatımları ile esere dâhil olduğu kanaatindeyiz. Eserleri adapte etmiştir, diyebiliriz. Söz konusu eserler aşağıda ele alınmıştır:

153 Bir Aktristin Âkıbeti Bir Aktristin Âkıbeti, (Mütercimi) Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaa-i Orhaniye, Cemiyet Kütüphanesi, Zabıta romanları külliyatı adıyla yayınlanan eser, Jully Pinkerton'un sergüzeşti etrafında oluşturulmuştur. Eser, diğer dedektif hikâyelerinde olduğu gibi, bir suç unsurunun bir dedektif tarafından çözülmesi şeklinde kurgulanmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin kapağında mütercim olarak kayıtlıdır. Üyepazarcı; Jully Pinkerton serisinin Amerika'da bulunmadığını ve Avanzâde'nin kendi eseri olduğunu ifade etmektedir (Üyepazarcı 2008: 572). Bizim kanaatimize göre de eser teliftir. Yazarın kimden tercüme ettiğini belirtmediği diğer eserlerinin de telif olma olasılığı bizce çok yüksektir. Eserin sonunda serinin ilk kitabının sonundaki bilmecenin cevabı, kazananlar ve hediyeleri nereden temin edecekleri bilgisi yer alır. Sonuna bir tane de bilmece ilave edilmiştir. Olay, polis hafiyesi Jully Pinkerton'un, opera tiyatrosu mugannisi/ opera ses sanatçısı Ms. Ellfras'ın öldürüldüğü cinayeti araştırmaya başlaması, zekâ ve hafiyelik tecrübesiyle cinayeti çözmesi üzerine kurulur. Jully Pinkerton olayı araştırmak üzere Ms. Ellfras'ın evine gider olay yerinde tedkikatta bulunur. Suç ile ilgili bilgi ve belge toplamaya çalışır. Apartmandaki komşular, Mr. Wilhelm, hizmetçi Mabel ve kostümcü kadının bilgilerine başvurur. Ms. Ellfras'ın banka hesaplarını kontrol eder. Apartman ve çevresinde topladığı bilgilerden sonra tiyatrodaki görevlilerden de bilgiler toplamaya başlar. Ms. Ellfras'ın tiyatro binasındaki odasında bir mektup bulur. Mektupla cinayet arasında bir bağlantı olacağını düşünür. Jully Pinkerton tiyatroda Ms. Ellfras'ın odasında kostümcü kadın ile konuşurken birisinin kendilerini dinlediğini fark eder. Dinleyen kişi tiyatroda aktör olan Mr. Doch'tur. Onunla konuşan Pinkerton, Mr. Doch'un katil olabileceğinden şüphelenir. Tiyatronun müdürü Mr. Harry ile Ms. Ellfras ve Mr. Doch hakkında konuşur ve cinayeti aydınlatmak için bilgiler toplamaya devam eder. Mr. Doch'un katil olacağına hükmettikten sonra onun evine gizlice girerek cinayeti aydınlatacak ipucu bulmak ister. Mr. Doch evinde gizlenerek onu gafil

154 136 avlamak ister, ancak başaramaz. Cinayeti çözen fakat itiraf ettiremeyen J. Pinkerton bir plan yapar. Bu plana göre; Mr. Doch sahneye çıkınca mumlanmış olan Ms. Ellfras'ın cesediyle karşılaşacak ve onu canlı zannedip suçunu itiraf edecektir. Plan başarıya ulaşır ve Mr. Doch suçunu itiraf ederek hapse atılır. Mr. Doch, Ms. Ellfras'ın üvey kardeşidir, daha önce de birtakım vukuatları olmuştur. Polisiye eserlerde suç unsurunu tespit edip suçluya aramak esas olduğu için kişiler üzerinde çok durulmaz, tanıtılmaz. Sadece isimlerinden söz edildiği de olur. Bu eserdeki şahıs kadrosuna baktığımızda J. Pinkerton, Ms. Elfras, Mr. Wilhelm, Polis müfettişi Mr. Buldin ve Mr. Doch ile diğer birtakım yardımcı karakterler karşımıza çıkar. Burada Ms. Elfras diğerlerinden farklı olarak biraz daha ayrıntılı tanıltılmıştır: "Güzel sadası, hüsn ü ânı ve faziletiyle kendisini umuma sevdirmiş ve tanıtmış olan Ms. Ellfras'i kim ve ne sebeple cerh ve katl edebilir?" (Bir Aktristin Âkıbeti 1335: 3). Philadelphia'da geçen hikâyedeki zamanın olay örgüsünde herhangi bir fonksiyonundan söz edilemez. Sadece olayın kânunuevvelde gerçekleştiği belirtilir Doktorun Esrarı Doktorun Esrarı, (Mütercim) Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Evkaf Matbaası, İttihat Ticarethanesi Kütüphanesi, Doktorun Esrarı, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme eserleri arasında sayılabilir. Kapakta Nat Pinkerton sergüzeştleri serisinin altıncı kitabı olarak tanıtılır. "Bilmeceli Meşhur Hikâyeler Külliyâtı" adı altında neşredilen eserin fiyatı "5 kuruş"tur. İç kapakta külliyatın altıncısı olduğu belirtilen eserin basım tarihi olarak tarihleri kayıtlıdır. Bu eseri cinaî hikâye/romanlar kapsamında değerlendirmek mümkündür. Bu açıdan eserin halka okuma alışkanlığı kazandırmak istemesinden bahsedebiliriz. Eserin kurgusundaki merak unsurunun hat safhada tutulması okuyucunun kitabı elinden bırakmadan bir solukta okumasını sağlanmıştır. Ayrıca bir seri hâlinde yayınlanması bu seriden bir tane okuyanın devamını da okuma isteğini artırmış olmalıdır.

155 137 Olayın daha ön planda olduğu eserde kişi ve mekân tasvirlerine pek rastlanmaz. Merak unsuru çerçevesinde kişi ve mekân hakkında yeri geldikçe kısa bilgiler verilir. Olay Newyork'ta geçmektedir. Mekân olarak Doktor Glenis ve Mr. ve Mrs. Wilcokeslerin ikamet ettikleri caddelerden ve Pinkerton'un araştırmaları sırasında gittiği yerler göze çarpar. Mr. ve Mrs. Wilcokesler, Myrtle Avenue sekizinci; Doktor Glenis ise Myrtle altmış altıncı caddede ikamet etmektedirler. Frankston ve Glandal ise Peter Tomkins'in kullandığı mekânlar olarak karşımıza çıkar. Pinkerton da Frankston ve Glandal'a tetkikatta bulunmaya gider. Eserde "güzel bir yaz sabahı" diyerek zaman ifadesine yer verilmiştir (Doktorun Esrarı : 3). Kitabın sonunda okuyucuya bir duyuru yapılır. Külliyatın bundan sonra "Bilmeceli Meşhur Hikâyeler Külliyatı" adıyla neşrolunacağı müjdesi verilir. Arka sayfada hangi bilmeceye ait olduğu belirtilmeyen kazananlar listesi vardır. En arka sayfada ise bir bilmece yer alır, bilmece ile erkek ve bayanlara verilecek hediye listesi de eklidir. Kitap, Esrarengiz Bir Gaybûbet", "Ambalaj Kâğıdı", "Tehlikeli Bir Vaziyet", "İtiraf" ve "Doktorun Esrarı" ismiyle beş bölümden oluşur. Hikâye, eşi kaybolan Mr. Wilcokes'un eşini bulması için Nat Pinkerton'a başvurması ve onun olayı çözmesi üzerine kuruludur. Eserde cinayetin polis hafiyesi tarafından çözüldüğü ve katilin cezalandırıldığı görülür. Brooklynli kibar ve yaşlıca bir bayan olan Anny Wilcokes on beş gündür kayıp olan eşinin akıbetini öğrenmek ve onu bulabilmek için meşhur polis hafiyesi Nat Pinkerton'un ofisine gelir. Eşinin nasıl kaybolduğunu Pinkerton'a anlatır ve onu bulana 2000 dolar ödül koyduğunu söyler. Ancak o güne kadar hiç kimse kendisine eşi hakkında bir bilgi getirmemiştir. Bu durumdan muzdarip olan A. Wilcokes, son çare olarak Pinkerton'a başvurur. Pinkerton, Mrs. Wilcokes ile eşinin kaybolması üzerine konuşarak bilgi toplar. Mr. Wilcokes, verem hastasıdır. Hastalık birinci derecededir ve arkadaşı Doktor Glenis tarafından tedavi edilmektedir. Kaybolduğu gün kulübe gitmek için evden çıkmış; fakat bir daha evine dönmemiştir. Mr. Wilcokes, oldukça pozitif ve iyimser birisidir. Pinkerton, Mrs. Wilcokes'ten edindiği bilgilere ilave olarak polis müfettişi Mc Cotel'i arayarak durum hakkında bilgi aldıktan sonra araştırmalarına başlar. Pinkerton, Brooklyn polis müdürü Mister Vilman ile görüşür. Mr. Wilcokes'in kaybolması ile ilgili olarak Peter Tomkins adında bir şahsın yakalandığını öğrenir. P.

156 138 Tomkins'i bir de kendisi sorgulamak ister, sorgudan sonra onun katil olamayacağını düşünür. Peter Tomkins, Mr. Wilcokes'un kıyafetleriyle yakalanır. Pinkerton, P. Tomkins'i sorgulayarak onun kıyafetleri nerede bulduğunu öğrenir ve bu doğrultuda ipuçları aramaya başlar. P. Tomkins'ten Mr. Wilcokes'in kıyafetlerinin sarılı olduğunu öğrendiği ambalaj kâğıdını aramaya giden Pinkerton, ambalaj kâğıdından hareketle Ridi ismindeki kimya imalathanesine ulaşır. Pinkerton gerekli araştırmalar yaptıktan sonra Mrs. Wilcokes'i evinde ziyaret eder. Ancak Mrs. Wilcokes evde değildir. Hizmetçi N. Pinkerton tarafından Bush Street caddesi 80 numaraya görüşme için çağrıldığını belirtir. N. Pinkerton bir gariplik olduğunu fark eder ve biri tarafından takip edildiğinin de farkındadır. Hemen bahsedilen adrese gider. Terk edilmiş gibi köhne bir binaya gelen Pinkerton, Charles Tampey adlı bir dolandırıcının tuzağına düşer. Charles Tampey daha sonra öğreneceğimize göre Doktor Glenis tarafından para karşılığı Pinkerton'u öldürmek üzere tutulmuştur. Pinkerton, Tampey'i tanımaktadır. Daha önce hırsızlık suçundan hapse giren C. Tampey'in tuzağından maharetle kurtulan Pinkerton onu kelepçeler ve polislerin gelip götürmesi için haber gönderir. Pinkerton araştırma için Ridic isimli ecza fabrikasına gider. Fabrikada edindiği bilgilerden katilin Doktor Glenis olduğunu tespit eder. Pinkerton, Doktor Glenis'in Myrtle Avenue'deki köşküne gider. Hizmetçisine muayene için geldiğini söyler. İçeri girdikten sonra da birtakım araştırmalarda bulunan Pinkerton doktora kendisine düzenlenen suikast ve cinayet suçlarını itiraf ettirir. Ancak cinayet sebebini öğrenemez. Burada kurguda bir sorun var zannedilse de bu durum daha sonra aydınlanır. Doktorun elinde kafatası vardır ve bu kafatası Mr. Wilcokes'e ait olarak gösterilir. Oysa doktor ortadan kaybolalı sadece 15 gün olmuştur. Oysa on beş günde ceset çürümez. Bir sonraki bölümde doktorun cesedi parçalayarak yaktığını öğrenmekteyiz. O yüzden Mr. Wilcokes kafatası doktorun elindedir. Hapishaneye gönderilen doktor, bir mektup bırakarak intihar eder. Bu mektuptan Mr. Wilcokes cinayetinin nasıl gerçekleştiği öğrenilir. Doktor Glenis hastalığı verem üzerine pek çok araştırma yapmış ve kendince hastalığın tedavisini bulmuştur. Reçeteler hazırlamaktadır. Veremi iyileştireceğini düşündüğü ilacı, hiç bir deneme yapmadan

157 139 arkadaşının üzerinde kullanır ve onun ölümüne sebep olur. Bu vicdan azabı ile daha fazla yaşamak istemez ve intihar eder. Kitabın arkasında serinin yedinci kitabının N. Pinkerton'un sergüzeştlerinden bahseden "Meçhul Kadın" isimli eser olacağı okuyucuya haber verilir. Eserdeki şahısların uzun uzadıya tanıtılıp tasvir edilmediği, yeri geldikçe şahsı tanıtıcı ibarelerin yer aldığı görülür: Anny Wilcokes "hâl ve tavrından kibar olduğu anlaşılan yaşlıca bir kadın" (s. 3) olarak tanıtılır. Mr. Wilcokes, eşi tarafından "bütün manasıyla şen ve nikbîn bir adam" (s. 4) şeklinde anlatılır. Mr. Wilcokes önce muallim diye tanıtılırken daha sonra kendisinden doktor olarak söz edilmiştir. Charles Tampey, Pinkerton'un gözünden "uzun boylu ve pejmürde kıyafetli", yüzünde "yara izleri ve çenesinde sarı bir sakal" olan biri olarak tasvir edilir (s. 11). Eserde bazı ifadeler tiyatro metinlerindeki gibi parantez içinde verilmiştir: "-(Muzdaribâne bir ah çekerek) Bu sebeple fevkalâde ızdırap ve endişe içindeyim." (s. 3). "-(Hiddetler ve bir tavr-ı âmirâne ile) Sen sus koca karı! Sana söz düşmez!" (s. 12) Gizli Çekme[ce] Gizli Çekme[ce], (Mütercimi) Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaa-i Orhaniye, Cemiyet Kütüphanesi, Gizli Çekme de zabıta romanları külliyatından olup meşhur polis hafiyesi Jully Pinkerton'un sergüzeştlerindendir. Kapakta Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kayıtlı olsa da yazara ait telif eserlerdendir. Son sayfada "Fiyatı 60 paradır" ibaresi yer alır. Burada okuyucunun çözmesi gereken bir bilmece yer alır. Polislerin Katili isimli kitabın sonundaki bilmecenin de cevabı verilir. Eser polisiye hikâye olup, merak unsuru sayesinde okuyanı cezbetmektedir. Jully Pinkerton -eserlerin kapağında da belirtildiği üzere- seri hâlinde yayınlanmış olup her

158 140 hikâyede farklı bir olay işlenmektedir. Eserde zaman; "kânunıevvelin bir sabahı" olarak ilk bölümde karşımıza çıkmaktadır. Gizli Çekme'de mekân olarak John Barde'in ikamet ettiği Seven Street ve Charles Binington'un oturduğu Parker Street isim olarak zikredilir. Mekânlarda ayrıntılı tasvir yer almaz, mekân sanki okuyucunun hafızasında bir yer fikri oluşsun diye kullanılmış gibidir. Eserin sonunda Bir Aktrist'in Akıbeti isimli kitabın sonundaki bilmecelerin cevabı ve kazananların listesi verilmiştir. Kitap kazananların isimleri verilmiş ve hediye kitaplarını nasıl alabilecekleri anlatılmıştır Gizli Çekme, suçlunun intikam almak amacıyla bir cinayeti başka bir sahsın üzerine yıkmak istemesi üzerine kurulur. Olayı iki polis müfettişi araştırmaya başlar, suçlanan fabrikatör masumiyeti konusunda Jully Pinkerton'dan yardım ister. J. Pinkerton ile iki polis müfettişinin birlikte hareket etmesiyle olay çözülür ve gerçek suçlu ortaya çıkartılır. Kitap kendi içinde alt başlıklar altında bölümlere ayrılarak okuyucuya sunulmuştur. Birinci Bölümün adı Heyecan-âver Bir Tevkîf adını taşır. İkinci bölüm Hafiye Kadının Tesellisi'dir. Üçüncü bölüm Garip Bir Ziyaretçi olarak adlandırılmıştır. Son bölüm ise Maske Aşağı'dır. Polis başmüfettişlerinden Mr. Badven, ihtiyar Yahudi Abraham De Bernel'in fabrikatör John Barden tarafından öldürüldüğüne dair bir mektup alır. Eserin kurgusunda mektup aynen konulduğu görülür. Mektupta J. Barden'in kumar oynadığı ve kaybettiği paraları Abraham de Bernel'den borç aldığı, borcunu ödemesini istemesi üzerine onu öldürdüğü anlatılmaktadır. Ölüm silahı olan hançer ve borç senetlerinin John Barden'in çalışma odasındaki gizli çekmede saklı olduğu ifade edilmektedir. Mr. Badven ve mesai arkadaşı Müfettiş Boldin bu mektuptan hareketle teftişe çıkarlar. John Barden'in evine giderler ve mektupta söz edilen gizli çekmeyi bulurlar. Burada mektupta yazdığı gibi kanlı bir hançer ile senet kâğıtları vardır. Fabrikatör tutuklanır. Müfettiş Boldin önce fabrikatörün bu işi kesinlikle yapmamış olacağını Mister Badven'e söylerken kanıtları görünce suçlu olabileceğini düşünür. Fabrikatör ile Müfettiş Boldin daha önceden tanışmaktadırlar. Fabrikatör, Müfettiş Boldin'den kendisinin suçsuzluğunu ispat için polis hafiyesi July Pinkerton'a gidip durumu kendi adına araştırmasını rica eder. Müfettiş Boldin arkadaşının bu isteğini yerine getirir. Bu bölüm olaydaki merak unsurunun oluşturulduğu yerdir.

159 141 Hafiye, yaptığı araştırmalar neticesinde fabrikatörün suçsuz olduğunu fark eder. Hem fabrikatörü teselli hem de soruşturmada aydınlatılması gereken noktaları kendisine sormak için hapishaneye gider. Görüşme neticesinde suçlu olabileceğini öğrendiği Charles Binington hakkında tahkikat yapmaya başlar. J. Pinkerton kılık değiştirir, Charles Binington'un oturduğu eve giderek daha önceden planladığı şekilde ona sahte bir mektup yazdırır. Bu sırada fabrikatörün durumu hakkında da bildiklerini ona anlatarak Charles Binington'un dikkatini bu noktaya çeker. Burada, kurulan tuzağa Charles Binington'un çekildiği görülür. Charles Binington sahte belgeler hazırlayarak fabrikatörün üzerine Abraham De Bernel cinayetini yıkmayı tasarlamıştır. Charles Binington, hazırladığı sahte belgeleri John Barden'in evine gizlice yerleştirmek ister. J. Pinkerton ve Müfettiş Boldin, Charles Binington'u takip ederek onu suçüstü yakalarlar. Charles Binington, fabrikatörün babasının muhasebe işlerini takip etmiş, onun paralarını çalmıştır. John Barden bunu fark edince Charles Binington'u şikâyet ederek onun hapse girmesine sebep olmuştur. Abraham De Bernel'in Sam Miller tarafından öldürüldüğünü S. Miller'in bizzat kendisinden dinleyen Charles Binington, cinayeti fabrikatöre atarak kendisinden intikam almak ister. Jully Pinkerton cinayeti çözerek suçluyu hapse attırır ve fabrikatörün hapisten çıkmasını sağlar. Eserdeki kişiler Abraham De Bernel, Mister Badven, John Barden, John Barden'in eşi Lousy, July Pinkerton, Müfettiş Boldin, Charles Bininton ve July Pinkerton'un ismi verilmeyen yardımcılarıdır. Kişiler özel olarak tanıtılmamış, olayın akışında yeri geldikçe kendilerinden söz edilmiştir İki Hemşire İki Hemşire, Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaa-i Orhaniye Kollektif Şirketi, Cemiyet Kütüphanesi, İki Hemşire, zabıta romanları külliyatı altında neşredilmiştir. Tercüme olarak verilse de yazarın telif eserlerindendir. Olay Pinkerton'un oğlu Jim Pinkerton'un sergüzeşti etrafında dönmektedir.

160 142 Eserde zaman ifadesi olarak şu ibare dikkat çeker: "İlkbaharın güzel ve sıcak bir günü idi." (s. 2). Mekân olarak Newyork-Cenral Park, Davier Street, Londra'dan söz edilir. Liverpool isimli gemi de iç mekân olarak karşımıza çıkar. Eser "Garip Bir Tesadüf", "İşte Bu!", "Sofra Başında" ve "Müthiş Bir Kaza" adıyla dört bölümden müteşekkildir. Marry Focson'u zenci hizmetçisi Central Park'a gezmeye götürür. Bu sırada trafikte meydana gelen bir kaza sonucu Marry Focson yirmi yıl önce kardeşini öldüren katili lüks bir otomobilde görür. Olayın etkisi ile baygınlık geçirir. Zenci hizmetçi onu ayıltmak için yakındaki çeşme başına götürür. Ayılınca katili tekrar görmek ümidiyle olay yerine gitse de katili bulamaz. Bunun üzerine Jim Pinkerton'a başvurur, durumu anlatır ve ondan katili bulmasını ister. J. Pinkerton yardımcılarını toplar ve tarif edilen adamın eşkâline benzeyen zenginler hakkında bilgi ve fotoğraf toplamalarını ister. J. Pinkerton bu bilgi ve fotoğraflarla Marry Focson'a gider. Marry Focson'a fotoğrafları göstererek katili teşhis etmesini ister. Marry Focson'un katil diye gösterdiği kişi Wilhelm Melvil'in Pinkerton'a göre katil olma ihtimali düşüktür. Çok zengin bir ailenin varlıklı tek varisidir. Pinkerton, Melvillerin bir gemi ile Londra'ya hareket edeceklerini söyler. Marry Focson ile bu gemiye binip eğer katil o ise katile suçu itiraf ettirmeyi planlar. Gemide Marry Focson'u gören Mr. Melvil'in tavırları Pinkerton'daki şüphenin kesinleşmesini sağlar. Melvil, Pinkerton'dan kaçmak istediği sırada geminin kazan dairesine düşer. Gemide yakalanan Melvil hapse atıldıktan kısa bir süre sonra ölür. Bütün mal varlığı eşine kalır. Eşi ise Marry Focson ile dost olup tekrar evlenmez ve iki arkadaş bundan sonraki hayatlarında birbirlerine destek olur. Son bölümde olaydaki bütün düğüm unsurları çözülür. Melvil'in hayatı ve nasıl mağazayı soyup katil olduğu bu bölümde anlatılmaktadır. Mr. Melvil zengin bir ailenin tek oğludur, ancak mizaç olarak kötü birisidir. Babası onu cezalandırarak az bir miktar para ile kapı önüne koyar ve mirasından kendini mahrum edeceğini belirtir. Eğer Amerika'ya gidip kendi kendisine çalışıp yaşamayı öğrenirse onu affedeceğini belirtir. Amerika'ya gelince de ahlaksız davranışlarını ve sefih hayatını

161 143 sürdüren Mr. Melvil babasının biriktirdiği parayı alıp gelmesini ve kendisini affettiğini belirten mektubunu aldıktan sonra Focsonların Davier Street'teki bakkaliye mağazasını soyarak kardeşlerinden Betty'i öldürüp Marry'i de ağır yaralar ve mağazanın bütün parasını da çalarak Londra'ya kaçar. Babası kısa bir süre sonra vefat edince büyük bir mirasın varisi olur. Şahıs kadrosunda Jim Pinkerton, Marry Focson, Betty Focson, Elen Astor, Wilhelm Melvil'i görmekteyiz. Şahıslardan Mr. Melvil'in eşkâli ile ilgili olarak aksakallı olduğundan bahsedilir. Melvil'in karakter özelliklerine de yer verilmiştir. Marry Focson da "ihtiyar ve ak saçlı" olarak tanıtılmıştır (s. 2). Kitabın arkasında Avanzâde Mehmet Süleyman'a ait olduğu belirtilen "Zehirlenmeden Tütün İçmek Usulü" isimli bir kitabın tanıtımı yer alır. Pinkerton'un Kızı diye bir kitap daha tanıtılır. Pinkerton'un Oğlu başlığı altında "Zehirli Yüzük" ve "Zehirli İlaç" isimli kitaplar tanıtıldıktan sonra bu serinin üçüncü kitabının "İki Hemşire" olduğu belirtilir. "Baha ile Şefika" ise ailelere mahsus neşredilen hikâyelerden birincisi olarak tanıtılmaktadır Katil Kadın yahut Müthiş Bir Cinayet Katil Kadın yahut Müthiş Bir Cinayet, (Mütercimi) Avanzâde Mehmet Süleyman, Evkaf Matbaası, Dersaadet, Yazarın tercüme eserlerinden olan Katil Kadın Yahut Müthiş Bir Cinayet, meşhur hikâyeler külliyatı içerisinde neşredilir. Kitabın sonunda serinin beşinci kitabı olarak Nat Pinkerton'un sergüzeştlerinden Yankesiciler Muallimi ismindeki hikâyesinden söz edilerek 21 Kânunuevvel 1335 tarihinde çıkacağı belirtilir. Eser, Nat Pinkerton'un bir cinayeti araştırmak üzere yola çıkması ve yardımcısı Paul ile birlikte bir cinayet şebekesini ortaya çıkarması üzerine kurgulanmıştır. "Esrarengiz Vücut Parçaları", "Garip Bir Sergi", "İlk İz", "Dava Vekili Nolle'nin Yanında", "Müttehimlerin Âkıbeti" olmak üzere beş bölümden oluşur. Eserde zaman olarak olayın başladığı 7 Ağustos 1893 tarihi yer alır:

162 144 "1893 senesi Ağustos'un yedinci günü" (Katil Kadın Yahut Müthiş Bir Cinayet : 2). Mekân olarak ise Philedelphia karşımıza çıkar. Olayın getiği 7 Ağustos 1893'te eğlenmeye giden gençler denizde balık tutarken içinden insan kolu çıkan bir paket bulurlar. Sonra cesedin başı ve daha sonra da kalbi bulunup zabıtaya teslim edilir. Amerikan polisi cinayeti çözmekte zorlanır. Nat Pinkerton olaya dâhil olur. Pinkerton delilleri muayene ettikten sonra cesedi kokmaması için tahnit ettirir ve evine götür. Sonra bir plan yapar. Cesedi teşhir edeceğini gazetelere ilan göndererek duyurur. Yardımcısı Paul ile cesedi görmeye gelenleri gözlemleyerek kim farklı bir tepki verirse onu takip ederek katile ulaşmayı hedefler. Sergiye gelen kadınlardan biri cesedi görünce bir korku ve hayret nidası çıkarır. Bunu fark eden Pinkerton, muavinini kadını takibe gönderir. Bu kadın Park Caddesi 113 numarada ikamet eden sarraf Felen'in kızıdır. İsmi Edit'tir. Kadını takip eden ve hakkında mâlûmat toplayan Paul durumu patronuna iletir. Pinkerton kılık değiştirerek Edit ile görüşmeye gider. Babasının izin vermemesi üzerine gizlice evlenen Edit hamile kalınca doğum için Avrupa seyahatine çıkmaya karar verir. Babası onu Avrupa seyahatinde zannederken o, Mrs. Milton diye birisinin bu tarz doğumlar için kullandığı mekâna gider ve orada Feb isminde bir kızı tanır. Bu kız; Nolle isminde bir dava vekili tarafından evlilik vaadiyle iğfal edilmiş ve hamile kaldıktan sonra doğum için Mrs. Milton'a gelmiştir. Feb doğumdan sonra sevgilisi ile bir otelde buluşacaktır. Pinkerton, Edit'ten gerekli bilgileri aldıktan sonra dava vekili Mr. Richard Nolle ile bir müşteri gibi konuşmaya gider. Mrs. Milton ile de bir görüşme yapmak isteyen Pinkerton, yine kılık değiştirir. Kendisini dava vekili Nolle'nin gönderdiğini ve bir genç kız ile bir ilişkisinin olduğunu belirtir. Bu kızın doğum için yardıma ihtiyacı olduğunu, Mr. Nolle gibi bu kadından kurtulmak istediğini ve bunun gizli kalması gerektiğini söyler. Mrs. Milton bu durumu halledeceğini belirtir ve sevgilisini almak için saat dokuza randevu verir. Dava vekili Mr. Nolle, Edit'i kandırıp iğfal eden adamdır. Pinkerton bunu Edit'e ispat için Nolle'yi evinde görüşmeye çağırır. Edit onları gizlice izler ve sevgilisi Arthur'un aslında Nolle olduğunu öğrenir. Pinkerton, kadın kılığına giren yardımcısı Paul'u hamile sevgilisi diye Mrs. Milton'a emanet eder. Pinkerton, güya sevgilisi Paul'u Milton'un

163 arabasına bindirdikten sonra daha önceden ayarladığı araba ile onları takip eder. Paul, Milton'u tam kendisine saldıracakken yakalar ve kelepçeler, bu sırada Pinkerton da gelir. Cinayet böylece çözülmüş olur. Pinkerton, Edit'in durumunu gizli tutar ve ona uygun birisini bularak evlenmelerin sağlar. Son bölümde bütün düğümler çözülmüş ve okuyucunun zihninde halledilmemiş hiçbir şey kalmamıştır. Eserde kişilerin tasviri yapılmaz, kişiler kurgulanan olayın içinde olayı aydınlatmak için oluşturulmuş karakterler olarak karşımıza çıkar. Başlarından geçen maceralar da ana kurguyu desteklemek için oluşturulmuştur. İngilizcede "duvarın kulağı var" (s. 15) diye verilen atasözü bizdeki yerin kulağı var atasözüne denk düşmektedir. Bu tarz eserlerde genellikle suçlu veya yaşadığı yer tasvir edilmektedir. Mr. Nolle eserde Pinkerton'un tahkikatı üzerinden tanıtılır. 145 "Tesadüf güya hafiye memuruna muavenet etmek istiyormuş gibi daktilograf kullanan ve son günlerde buna izin veren dava vekilinin Richard Nolle namında bir dava vekili olduğunu ve kendisinin Philedelphia'nın en kibar mahallesinde mukim bulunduğunu öğrendi. Pinkerton'un komşularından icra eylediği tahkikat neticesinde siyah saçlı genç bir kızın dava vekili Nolle'nin yanında çalıştığını ve temmuzun birinde ayrıldığını tezahür etti. Niçin ve neden dolayı ayrılmış olduğuna dair sorulan sualler cevapsız kaldı. Hafiye memuru dava vekili Nolle hakkında tahkikat-ı serîa ve amîkada bulunmaya başladı. Nevelle, Philedelphia'dan ziyade Newyork'ta iş görüyormuş. En ziyade mehâkim-i cinâiyede vekâlet ediyormuş. Birkaç defa en muğlak vecâî davalarda ihraz-ı muvaffakiyet eylediği için şöhret kazanmış ve Newyork'un muteber ve muhterem dava vekilleri sırasına dâhil olmuş. Son zamanlarda Nolle evkâtını en ziyade Newyork'ta geçiriyormuş. Hatta rivayete göre bir seneden beri Philedelphia'dan ziyade senenin kısm-ı azamını Newyork'ta geçirmiş. İzdivaç bahsine gelince: Daha talebe iken bir genç kızla izdivaç etmiş. Aşk üzerine mebni olan bu izdivaç saadet-i matlûbeyi temin edememiş. İkâmetgâhında münâzaa ve mücadele eksik değilmiş. Hatta zevcesinden ayrılmak için mahkemeye müracaat edeceğini de ahbablarına söylemiş." (s. 13).

164 Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Evkaf Matbaası, Meşhur hikâyeler külliyatı serisinin ikinci eseri olup Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme eserleri arasında zikredilebilir. Bu eserde polis hafiyesi olarak karşımıza Ethel King çıkmaktadır. W. Rinar "altmış yaşlarında henüz dinç" olarak tanıtılmaktadır (Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal : 2). "Sonbaharın latif bir mevsimi" ibaresinden olayın zamanı hakkında bilgi edinmekteyiz (Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal : 2). Mekân olarak karşımıza Philidephia çıkmaktadır. "Sonbaharın latif bir sabahında oldukça yakışıklı bir delikanlı Philadelphia'da Broad Street İstasyonu'nda geziniyor, şapkasında siyah, ince bir tül bulunmasına nazaran delikanlının matem-zede olduğu ve diğer taraftan merkûmun şen ve mesut olduğu anlaşılıyordu. Çünkü gezindiği esnada hafifçe ıslık çalıyor ve elindeki bastonunu havada çevirerek daireler resmediyordu." (s. 2). Eser, "Zengin Amcanın Yeğeni", "Boğuk Bir Hayal", "Mavi Parmaklar" ve "Canlı Hayal ve Mahiyeti" adlarıyla dört bölümden oluşmuştur. Ethel King hikâyede bir cinayetin arkasındaki sır perdesini aralamıştır. Birkaç gün evvel annesi vefat eden Arthur Rozvey, Broad Street İstasyonu'nda amcası [aslında dayısı] Wilhelm Rinar'ı bekler. Arthur'un annesi yakınlarının isteği dışında bir evlilik yaparak fakir bir amele ile evlenmiştir. Bu sebeple babası tarafından mirasından mahrum bırakılmıştır. Mrs. Rozvey'in eşi vefat ettikten kısa bir süre sonra babası da vefat eder. Amca W. Rinar Harisburg'daki şatoya oturarak babasının mirasına sahip olur. Mrs. Rozvey'e belli bir miktar aylık verir. Mrs. Rozvey bu parayı oğlu için kabul eder. Amca W. Rinar kardeşinin ölüm haberini alınca yeğenini görmeye gelir, onun kendisiyle yaşamasını istemektedir. W. Rinar'ın ölen eşinin de bir yeğeni vardır. Eşi hayatta iken bu yeğeni ile görüşmemiş ve onun kızkardeşi de tıpkı Mr. Rozvey gibi fakir birisiyle evlendiği için kabul görmemiştir. Eş Elen, kardeşi Marry'i görmek istememiş ve mirastan onu mahrum etmiştir. Ancak hastalığının son zamanlarında yaptığından pişmanlık

165 147 duymuş, eşine yeğenini bularak yanına almasını vasiyet etmiştir. Yeğenin adı Anny Colson'dur. W. Rinar, Philedelphia'ya gelmişken eşinin yeğenini de bulup onu da yanında götürmek ister. Bunun için gazetelere ilan vermeye niyetlenir. Ancak bu konuyu Artur ile konuştuğunda Anny ile Arthur'un komşu olduklarını öğrenir. Anny, Arthur'un üst katındaki odada kiracı olarak yaşamaktadır. Arthur, Anny ile amcasının haberi olmadan görüşür ve ona kendisi ile ilgili olarak amcasına kötü şeyler söylememesi için onu tehdit eder. W. Rinar, Anny ile görüşüp durumu ona izah eder ve onu yanına alıp götürmek istediğini belirtir, Anny mağrur bir kızdır, bu durumu önce kabul etmez; ancak sonra amcasının ısrarını geri çevirmez. Amca W. Rinar öldürülür. Şatodaki herkes onun bir hayal tarafından öldürüldüğünü düşünmektedir. Anny Colson, Ethel King'e bir mektup yazarak bu olayı aydınlatmasını ister. Ethel King, Harisburg'daki şatoya gelir. Şatodaki herkes onu Anny'nin arkadaşı Dolly Gordon olarak tanımaktadır. Şatoda Anny ile Elen Estorner da vardır. Ethel King olay yerinde incelemelerde bulunur. Şatodaki hizmetçiler W. Rinar'ın şatonun eski sahibi tarafından öldürüldüğünü söylerler. Ethel King yardımcısı Charley Locus'a telgraf çekerek onu şatoda çağırır. Bu sırada Arthur da şatoya gelecektir. Ethel King bir plan yapar. Charley hayal kılığındaki adamı yakalar, King mavi boyalardan diğer suçlunun Arthur olduğunu anlar. Arthur Anny'yi de öldürüp bütün mirasa konmayı amaçlamıştır. Arthur tevkifhanede intihar eder ve suç arkadaşı Martin idama mahkûm edilir. Arthur Rozvey hakkında "yakışıklı", "Philadelphia Darülfünun öğrencisi" olduğu bilgisi verilir (s. 2). Eserde tiyatro metinlerindeki gibi parantez içinde duygu durumlarını ifade edilmesi dikkat çeker: "-(Ciddi ve vâkurâne bir tavırla) Size biraz evvel de dedim ki ben sadaka kabul etmem." (s. 6).

166 Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Evkaf Matbaası, Eser meşhur hikâyeler külliyatı serisinin üçüncü kitabıdır. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme eserlerindendir. Olayı aydınlatan polis hafiyesi Ethel King'dir. Mekânın tasvirine eserde rastlanmaz. Mekândan olayın akışı esnasında sadece isim olarak bahsedilir: "Nihayet şahs-ı meçhul homurdanarak çıktı. Bahçeyi geçerek kapıdan çıkıp "Garden Street" caddesine saptı ve gözden nihan oldu." (s. 3). Belirli bir zamandan söz edilmez, sadece mevsimin sonbahar olduğu belirtilir. Eva Nivobren adında öksüz ve yetim olan ve aynı zamanda zengin olan bir kız vardır. Bu kız Jack Haufin adıyla tanıdığı kişi ile izdivaçtan Ethel King sayesinde kurtulmuştur. Ethel King önceleri kendisini damdönor Ethel Briyar olarak tanıtır. J. Haufin olarak kendisini tanıtan ve kürek mahkûmu olan Hard, polisin elinden kurtulmuştur. Hafiye memuru Lait ile E. King bu konu üzerine konuşurlar. E. King Mis Nivobren'i koruma altına almak ister. Hard'in intikam almaya geleceğini tahmin etmektedir. Bu arada Mis Nivobren'in yeşil bir elması vardır ve bu elmasın uğursuzluk getireceğine dair bir inanıştan da söz edilmektedir. E. King, Lait ile evinde bu olay üzerine konuşurken yabancı birinin Ethel King'i görmek üzere geldiğini ve hizmetçi Sara'nın çabalarıya adamın dışarı çıkarıldığı görülür. Mr. Lait'ten bu adamı takip etmesini isteyen E. King de Mr. Nivobren'i korumak üzere onun evine gider. Hafiye memuru Lait bu meçhul şahsı takip edince Hard ile arkadaşlarına ulaşır ve onların bir plan yaparak M. Nivobren'in evini soymayı, Hard'ın da M. Nivobren'i kaçırıp metres yapmayı hedeflediğini öğrenir. Bu durumu polis merkezine haber vermeye gider ve yardım ekibi talep eder. Ancak polis merkezinde genel müdür yoktur ve Mc. Naif adındaki polis müfettişi de oradaki iki polis memurunu yardıma gönderir. Mr. Lait, E. King'in yardımcısı Charley'e de durum hakkında haber gönderir.

167 John Lait yanındaki polis memurlarıyla Hard ve arkadaşlarının saklandığı eve baskın yapar; ancak yaralanır ve oradan kaçmak zorunda kalır. E. King'e haber göndermeye çalışırken ölür. M. Nivobren'i seven Mr. Autboren, Ms. Nivobren'in fabrikasında mühendis olarak çalışmaktadır. O akşam kendisini görmeye gelir, Ms. Nivobren küçük bir oyunla Mr. Autboren'in servetini değil; kendisini sevdiğini tecrübe eder. O gece yaşanacaklar E. King'e bir mektup ile haber verilir. E. King gerekli hazırlıkları yapar. Gece Ms. Nivobren'i Venimokanevada/Philedelphia'daki Robert ismindeki yeğeni de görmeye gelmiştir. Önce onu eve kabul etmeseler de sonra evde kalmasına izin verilir. Hard ve arkadaşları saldırır ve Ms. Nivobren'i kaçırmaya çalışırlar, ancak Charley'in yardımı sayesinde saldırıyı önlerler ve Hard ile arkadaşları yakalanır. Bob ve Path öldürülür, diğerleri ise idama mahkûm olur. Eserin sonunda Ms. Nivobren ile Mr. Autboren'in evlendikleri ve Ethel King'in bu olaydaki mahareti ile ününün arttığı öğrenilir. Eserdeki şahıs kadrosuna bakarsak; Müfettiş vekil-i Mc Naif, John Lait, Ralf, Bob, Jimmy, Hard ve Ethel King karşımıza çıkar. John Lait eserde şu şekilde tanıtılır: "John Lait, Etel King, Nik Carter, Nat Pinkerton gibi iktidar ve maharete mâlik değildi." (s. 7). Hard, "gayet küstah ve bu nisbette tehlikeli bir haydut" olarak tanıtılır (s. 4). Eserde kendisinden şöyle söz edilir: 149 "Bu küstah herif, firara muvaffak olduktan sonra nereden ve suretle tedarik eylediği anlaşılamayan bir para ile kıyafetini düzmüş, kendisine oldukça yüksek bir mevki temin eylemişti. Etel King olmasaydı Jack Haufin nam-ı müstearıyla milyoner mis Nivobren ile izdivaç edecekti. Kıyafeti fevkalade muntazam, tavrı kibarane olup gözünde bir tek gözlük ve parmaklarında ise müteaddid kıymettar yüzükler bulunuyordu." (s. 4). Eserin arkasında Katil Kadın yahut Müthiş Cinayet isimli eserin 11 Kânunuevvel 1335'te yayımlanacağı müjdesi yer alır (s. 16).

168 Ormanda Bir Kadın Cesedi Ormanda Bir Kadın Cesedi, (Mütercim) Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Türk Dünyası Matbaası, 1338/ 1919/ Ormanda Bir Kadın Cesedi, meşhur hikâyeler külliyatı serisinin ilk kitabı olup Nat Pinkerton sergüzeştlerindendir. Yazarın tercüme eserleri arasında zikredilebilir. Kapakta fiyatının "5 kuruş" olduğu kayıtlıdır. Eserin en arka sayfasında bilmece, hanımlara ve beylere verilecek hediye listesi yer alır. Eserde zaman olarak "Sonbahar resîde-i hitâm bulmuştu." (s. 2) ibaresi dikkat çeker. Mekân olarak Central Railway Station, N. Pinkerton'un av partisine gitmek için kullandığı ulaşım aracı olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Fred Mismer''in adresi zikredilir: "Mismer Newyork'da 56. sokakta 78 numaralıda ikamet ediyordu." (s. 14). "Ormanda Bir Facia", "Mühim Keşfiyat", "Esrarengiz Harfler", "Hakikî Müttehim" olmak üzere dört bölümden oluşan eser; bir cinayetin Nat Pinkerton tarafından çözülmesi üzerine kurulur. Nat Pinkerton'a Hartfordlu meşhur sermayedarlardan olan Alphonse Warret tarafından bir davet mektubu gelir. Mektupta N. Pinkerton, A. Warret tarafından Hartford'da düzenlenen av partisine davet edilmektedir. Av partisi için Hartford'a giden N. Pinkerton geyik avı için gittikleri ormanda bir kadın cesedi ile karşılaşır. Ceset, onun Central Railway Station istasyonunda dikkatini çeken ve onun gibi Hartford'a seyahat eden kadına aittir. N. Pinkerton olay yeri incelemesi neticesinde topladığı otomobil izi, yüzük ve cüzdan gibi ipuçlarını alarak Newyork'a döner. Cinayeti burada araştırmaya devam eder. Yardımcıları da N. Pinkerton'un istediklerini araştırırlar. N. Pinkerton, öldürülen kadının erkek kardeşi olan Charley Landor'un hırsızlık suçuyla adalete teslim olduğunu öğrenir. Ondan bilgi almak üzere hapishaneye gider. Charley Landor'dan edindiği bilgilerden hareketle katilin Fred Mismer olduğu sonucuna ulaşır. F. Mismer'in evinde araştırma yapmak için gider. Burada evin hizmetçisi silahla onları tehdit etse de sonunda N. Pinkerton gerekli ipuçlarını toplayarak F. Mismer'in suçlu olduğunu ispat eder. Kendisi 14. sokaktaki mahfelde kumar oynamaktadır. N. Pinkerton da yanındaki iki memurla onu yakalamak için 14. sokaktaki mahfile gider. F. Mismer kumar oynarken tevkif edilir.

169 151 Eserin son bölümünde düğüm çözülür. F. Mismer, Ally ile evlenmiş, Ally ve Cahrley'i kandırmıştır. Cahrley'i kumara alıştırmış ve çalıştığı bankayı soymaya ikna etmiştir. Soygundan sonra paranın büyük bir kısmını kendisi almış, Charley elindeki cüz'i miktarı bitirdikten sonra polise teslim olmuştur. Araları son zamanlarda gittikçe açılan Fred-Ally çifti ayrılmaya karar verir. Bir tartışma esnasında Ally'nin kendisini polise ihbar edeceğini söylemesi üzerine ona kardeşi Charley ağzından bir mektup yazarak onu Hartford ormanına çağırır. Ormana giden Ally'yi uçurumdan iterek ölümüne sebep olur. Suçlu idama mahkûm edilir. Charley Landor, N. Pinkerton'un referansı ile küçük bir ceza alır, cezası bittikten sonra yine eskisi gibi namuslu bir yaşam sürer. eder: Eserde Nat Pinkerton'un tavrı eserin zihniyetini yansıtması bakımından önem arz "Bu esrarı inayet-i Hak ile keşif ve bu kadının intikamını ahz edeceğim." (s. 7). Devamında hâkim bakış açısıyla verilen zihniyet dikkat çekmekte, bu ifadeler eserin telif ya da tercüme esere yazarın müdahalesi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir: "Bütün avcılar bu işte bir hikmet-i İlahiye'nin mevcudiyetine kanî olmuşlardı. Böyle olmasaydı Cenab-ı Hak polis memurunu sayd ü şikâr ve mecrûh geyik sebebiyle mahal-i cinayete sevk etmezdi." (s. 7). Kişi olarak N. Pinkerton'un yardımcıları Paul ve Morrison karşımıza çıkar. N. Pinkerton'u Central Railway Station'a uğurlamak için geldikleri ve ipucu toplamakda ona yardım ettikleri görülür Polislerin Katili Polislerin Katili, (Mütercim) Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaa-i Orhaniye, Cemiyet Kütüphanesi, Zabıta romanları külliyatı serisinden olan eserin mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman olarak kayıtlıdır. Oysa eser yukarıda da zikrettiğimiz üzere yazarın telif eseridir. Eser "Fevkalâde Bir İctima'", "Jully Pinkerton'un İkametgâhında" ve "Tuzak" olmak üzere

170 152 üç bölümden oluşmuştur. Zaman kavramı olarak herhangi bir ibare kullanılmamıştır. Mekân olarak Baltimore şehrinde polislerin toplantı yaptığı bir lokanta karşımıza çıkar: "Baltimore şehrinin en meşhur lokantalarından biri olan Wilhelm Haver'in büyük salonunda resmî elbiseyi hâmil yüzlerce polis memurları toplanmışlar idi." (s. 3). Mekân bahsinde Polis memuru Elmer'in Lancaster Street'teki olay mahallinde öldürüldüğü görülmektedir. Yine Mrs. Emmy'nin evinin Lombar Street'te 32 numaralı hanede olduğu belirtilir. Jully Pinkerton cinayeti araştırmak için Philidelphia'dan gelir. Avanzâde Mehmet Süleyman, okuyucularının anlamlarını bilmediğini düşündüğü kelimelerin anlamlarını metin içinde köşeli parantez veya dipnot olarak ya da eserin başına/sonuna eklemiştir. Eserde küre kelimesinin parantez içinde anlamının verildiği görülür: " bir küre (yuvarlak) bulunup buna da dikiş iğnesine müşâbih bir iğne merbût idi." (s. 16). Olay Baltimor'da öldürülen ve ölüm nedenleri bilinmeyen on üç polis memurunun cinayetini çözmeye çalışan polis teşkilatı toplantısında bir polis müfettişinin daha ölümü üzerine John Lompmaney isimli polis memurunun Philidelphia'ya giderek Jully Pinkerton'dan yardım istemesi ve onun cinayeti çözmesi üzerine kuruludur. Jully Pinkerton kanıt toplarken şüphelendiği Charles Hanton'u takibe başlar, bu sayede onu ve arkadaşını suçüstü yakalayarak cinayeti çözer. Baltimor'da on üç polis memuru öldürülmüştür. Bu ölümler dolayısıyla polis teşkilatı bir toplantı yapmaya karar verir. Toplantı Wilhelm Haver isimli lokantada yapılır. Bu toplantıda Charles Hanton isimli polis memuru bu işin ruhanî bir boyutu olduğu fikrini ortaya koyar. Bu toplantıda polis müfettişi Mr. Haltey de öldürülür. Öldürülen polis memurlarının otopsilerinde ölüm nedeni bulunamaz. Toplantıya katılan polis memurlarından John Lompmaney, Philadelphia'a giderek Jully Pinkerton'dan yardım ister. Jully Pinkerton bu muammayı çözmek üzere Baltimore'a hareket eder. Burada otopsi sonuçlarıyla ilgilenen J. Pinkerton, muavininden Charles Hanton'u takip etmesini ister. Jully Pinkerton, Elmer ismindeki bir polis memuruna yardım için gittiği sırada meydana gelen cinayette polislerin nasıl öldürüldüğüne bizzat şahit olur. Böylece cinayet aletini bulmuş olur. Bu alet küre şeklinde küçük bir mermidir. Ucunda ufak bir lastik vardır ve bu

171 153 mermi başına atılan kişiyi zehirleyerek anında öldürmektedir. J. Pinkerton, garson kıyafetiyle Charles Hanton ve arkadaşının dikkatini çekerek onları kendi yaptığı planın içine çeker. Buna göre; Charles bu garson kız ile ilişki yaşamak için onun sevgilisi olan polisi ortadan kaldıracaktır. Jully Pinkerton'un muavini Charles onun emri üzerine daha önceden tanıdığı Mrs. Miller'in odalarından ikisini kiralayarak planı uygulamak için gerekli ortamı hazırlar. Charles Hanton'un ortağı John Routh binanın dışından ateş edecek ve o küre şeklindeki minik silah Emmy'nin sevgilisi olan polisin kafasına gelip onu zehirleyerek öldürecektir. Jully Pinkerton muavini Charles'e bir mankeni polis kıyafetinde giydirip pencere kenarında masaya oturtmuştur. Plan işler ve Charles Hanton ile John Routh suçüstü yapılarak yakalanır. Eserin son bölümünde suçluların cinayetleri nasıl işledikleri ve neden bu şekilde bir cinayetler silsilesi tasarladıkları açıklanır. Buna göre suçluların ailesi polisler sebebiyle ölmüşlerdir. Babanın yankesicilikten küreğe mahkûm olup orada ölmesi, diğer kardeşlerin zindanlarda bulunması ve kız kardeşlerinin bir polis tarafından iğfal edilmesi bu iki suçluyu bu şekilde bir intikam hevesine düşürmüştür ve zehirli iğne atan silahı keşfederek cinayeti bu aletle işlemişlerdir. Suçlulardan John idam edilmek istemediği için intihar ederken Charles ise ömür boyu küreğe mahkûm edilir. Şahıs kadrosunda polislerin müfettiş-i umûmisi Haltey, John Routh, Charles Hanton, Jully Pinkerton, Luicy ve diğer bazı yardımcı karakterler görülmektedir. Şahısların diğer eserlerde olduğu gibi fizikî olarak tanıtımı yapılmamış, sadece isimlerinden ve bazen birkaç özelliğinden bahsedilir. Charles Hanton "henüz genç, uzun boylu, nahif bir polis memuru" olarak tanıtılır (s. 10). John Routh (s. 21) olarak tanıtılan suçludan daha sonra Jorch (s.22, 32) olarak söz edilmiştir Sevdalı Kız ve Polis Hafiyesi Bernard Sevdalı Kız ve Polis Hafiyesi Bernard, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet/İstanbul, Kader Matbaası, Kütüphane-i Sûdî, 1335/1333. Eser, Kütüphane-i Sûdî'nin küçük romanlar koleksiyonu başlığı altında yayınlanır. Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kaydedilmiştir. Eserin dış kapağında basım tarihi 1335 iken iç kapakta 1333 tarihi yer almaktadır.

172 154 Eserde doğrudan zaman ifadesine yer verilmemiştir. Sadece şu ifadelerden mevsimin kış oldğu anlaşılmaktadır: "Sabahtan beri kar yağıyor. Müthiş soğuk var." (s. 3). Mekân olarak Newyork ve Lookfield karşımıza çıkar ancak bunların tasviri yerine daha çok olay akışına göre kısaca tanıtımı dikkat çeker: "Pederim Herbert de Bouger ile Newyork'tan yirmi kilometre uzakta Lookfield civarında ve Manver House malikânesinde ikamet ediyoruz. Bu malikâne Nour nehri sahilindedir." (s. 5). Soğuk bir kış akşamı polis hafiyesi Bernard ile eşi salonlarında otururken yabancı bir kadın gelip Bernard ile konuşmak ister. Gelen kişi babası öldürülen Olga de Bouger'dir ve hafiye Bernard'dan babasının gerçek katillerini bulmasını ister. Olga de Bouger babası ile Newyork-Lookfield civarındaki bir malikânede yaşamaktadır. Olga komşuları olan Henry Daslan ile evlilik kararı alır. Nişanlılık sürecinde Henry çok sık olarak Olga'yı ziyarete gelmektedir. Bir sabah Henry'nin kıyafetleri, elleri kan içinde görülür. Herbert de Bouger de kayıptır. Onun öldüğü düşünülerek Henry tutuklanmıştır. Bu olanlar dört gün önce gerçekleşmiştir. Şu an halasının yanında ikamet eden Olga, hafiye Bernard'a kartvizit bırakarak durumdan haberdar olmak ister. Bernard olay üzerine epey düşündükten sonra ipucu toplamak üzere trenle Lookfield'a gider. Önce hapisteki Henry ile görüşür. Daha sonra Bougerlerin malikânesine gidip araştırmada bulunur. Ancak olayla ilgili herhangi bir ipucuna ulaşamaz. Newyork'a geri döner. Üç hafta bu olay üzerinde çalışsa da bir sonuca ulaşamaz. Olga de Bouger'i ziyaret ederek durumdan haberdar etmek ister. Olga durumu öğrenince çok üzülür. Amcası Olivia de Bouger'in kendi malikânelerini zabtettiğini söyler. Olivia de Bouger elindeki vasiyetname gereği iki hafta önce malikâneyi zabtetmiştir. Vasiyetnamedeki imzadan şüphelenen hafiye Bernard, Olga'dan babasının imzalı mektuplarından birini ödünç alır ve on gün sonra tekrar döneceğini söyler. Vasiyetnamedeki imzayı kontrol için gidince vasiyetname ile hafiyenin kendi elindeki mektubun aynı tarihte yazıldığını ve birisinin kendinden emin diğerinin ise titrek bir elle yazdığı dikkatini çeker. Herbert de Bouger, teşrinisâninin onunda kaybolmuştur. Olivia hakkında biraz araştırma yapan hafiye, Boston'da yaşadığını ve kötü bir şöhrete sahip olduğunu öğrenir. Lookfield oteline giderek müdürü ile görüşür. Müdürden Dorse isminde birisi hakkında bilgi edinir. Buradan istediği bilgiyi aldıktan sonra M. House giderek

173 Olivia ile görüşmek ister. Köşkün satılacağına dair duyduğu haber üzerine köşkü satın almak isteyen birisi olarak girer ve Olivia'nın nasıl birisi olduğunu fark eder. Köşkten ayrılmadan önce ahırlara gider ve etrafı gezer burada İrlanda asıllı bir at bakıcısı ile sohbet eder. Eserin sayfaları eksik. Sayfa 18'den 23'e geçiyor, bu sebeple olaylar yarım kalmış durumda. Eserin şahıs kadrosuna bakacak olursak; Olivia de Bouger, Frederich Bernard, Olga de Bouger, Henry Dasland, Herbert de Bouger, Ellen Lourian ve M. House'u görürüz: Olivia de Bouger "taamkar ve vicdansız" olarak tanımlanır (s. 13). Boston şehrinde yaşamaktadır ve orada kötü bir şöhreti vardır. Polis Hafiyesi Bernard Lourian "zamanın gayet mahir ve muktedir polis hafiyesi olan Frederik Bernard" olarak tanıtılır. Eşi Ellen Lourian'dır ancak herhangi bir fiziksel özellik vs.'den bahsedilmez. Olga de Bouger eserde şöyle anlatılmıştır: 155 "Yabancı kadın, uzun boylu, narin ve gayet güzel yirmi yaşlarında genç bir kız idi. İri ve cazibedar kara gözleri güzel ve necîb simasına letafet-bahş oluyordu. hâl ve tavrından, gayet zarif ve o nisbette sade elbisesinden asil ve kibar bir aileye mensubiyeti anlaşılıyordu." (s. 4) Şüpheli Kadın Şüpheli Kadın, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kadınlar Dünyası Matbaası, Kütüphane-i Sûdî, Aile romanları serisinin üçüncü kitabıdır. Eserdeki cinayeti polis hafiyesi Nick Carter çözer. Burada Nick Carter'e Chick ve Pachy adındaki yardımcıları destek olur. Avanzâde Mehmet Süleyman kapakta eserin mütercimi olarak kayıtlıdır. Eserde mekânın kullanımına bakarsak tasvirden söz etmek pek mümkün değildir, sadece isim olarak yer verilir. Paul Hauber'in evi ve çiçek seraları Faurley civarındadır: "Bunun New York şehrinde üç dört çiçekçi dükkânı vardı. Hanesiyle çiçek yetiştirmeye mahsus seraları "Faurley" civarında bulunmaktadır." (s. 4).

174 156 Mekân olarak karşımıza Faurley, Newyork, Manhattan ve Greenwich çıkar. Mekânların tasviri yapılmamış, sadece ismen zikredilmiştir. "Nehri geçtikten sonra Faurley'ye gitmek üzere tramvaya bindi. Tramvaydan indikten ve birtakım sokaklardan geçtikten sonra nihayet çiçekçinin cerh ve katledilmiş olduğu haneye vâsıl oldu." (s. 12). Ayrıca otomobil de ulaşım aracı olarak kullanılmıştır: "Dantey namındaki şoförünü çağırarak kapalı ve küçük otomobilini derhal getirmesini emretti." (s. 12). John Hober Manhattan'da ikamet etmektedir: "Madlen'den bana hayır gelmeyeceğini anlayarak öteden beri ikamet eylemekte bulunduğum "Manhattan"a gittim." (s. 71). Nora Hauber'in de Greenwich'te ikamet ettiği belirtilir ve evin bir katlı olduğu zikredilir: "Doğruca Greenwich 'e gittim. Misters Hauber bir katlı bir hanede ikâmet ediyor." (s. 73). Polis müfettişi Mr. George Mc Closky, Nick Carter'e bir cinayetten söz eder ve kendi mıntıkasında olmadığı için bu olaya onun bakmasını ister. G. Mc Closky cinayeti kendisine gelen bir dostunun ağzından nakleder ve bu kişinin kim olduğunu ifşa etmek istemez. Nick Carter, yardımcıları Chick ve Pachy ile bu cinayeti aydınlatmak için çalışmaya başlar. Öncelikle gazetelerdeki bu cinayetle ilgili haberleri toplayıp buradan hareketle bir ön araştırma yapmak isterler. Bu işin bir cinayet olduğuna hükmettikten sonra N. Carter bir plan yapar; buna göre yardımcıları kendisini tanımayacak ve herkes müstakil araştırmalarda bulunacak, sanki birbirlerine rakipmiş gibi davranacaklardır. N. Carter, George Mc Closky kılığına girerek Paul Hauber'in evine tahkikat yapmaya gider. Daha sonra polis hafiyesi kılığında eve tekrar döner. John Crogan adındaki polis memurundan cinayet ile ilgili bilgi toplar. Polis memuru Crogan'ın ağzından cinayet ihtimali tüm ayrıntılarıyla verilir. Madlen White isimli kadına Paul ve John Hauber kardeşlerin her ikisi de âşıktır. Önce Jonh Hauber'den şüphelenilse de J. Crogan'ın verdiği bilgi üzerine M. White'tan şüphelenilmeye başlanır. N. Carter bu anlatılanların doğruluğunu ispatlamak için

175 157 kanıt toplamaya başlar. Madlen White ile Paul Hauber'in evinde karşılaşırlar, kadın N. Carter ile J. Crogan'ın konuştuklarını kapı arkasından dinlemiştir. N. Carter, M. White' a cinayetle ilgili birtakım sorular sorarak bilgi toplamaya çalışır. N. Carter, Madlen White ile J. Hauber'in bahçe âletlerinin bulunduğu kulübe ve civarında araştırma yapar. Tedkikat üzerine biraz daha çalışan N. Carter, M. White'ı eve gönderir. Bu sırada yardımcıları Chick ve Pachy ile görüşür ve N. Carter onların topladığı ipuçlarını da değerlendirir. Buna göre P. Hauber'in Nora Fellin isminde bir kadın ile evlenip anlaşamayınca ayrı yaşadıklarını ve bu kadından dokuz yaşlarında bir çocuğu olduğu bilgisine ulaşılır. Kayın biraderi Timutty Fellin ise Hauber'in çiçekçisinde çalışmaktadır. P. Hauber'in çalışma odasında bulunan evraklarından onun eski eşi ile sorun yaşadığı öğrenilir. P. Hauber birbirinden habersiz iki evlilik yapmıştır. N. Carter araştırma esnasında bulduğu kadın ayak izini Nora ile Madlen'in ayak izleri ile karşılaştırır. Kendisinin suçlanacağını hisseden M. White intihara teşebbüs eder. N. Carter onu intihar etmekten kurtarır ve cinayeti kendisine itiraf etmesini sağlar. Eşinin bir kadınla görüştüğünü gören M. White, durumdan şüphelenerek onları daha yakından dinlemek ister bu esnada eşinin evli olduğunu ve oradaki kadının onun eşi olduğunu anlar ve kapıldığı kıskançlıkla zaten bir bıçağın üzerine düşüp yaralanan eşine elindeki bıçakla bir darbe de o açar. Ancak P. Hauber, M. White'ın kendisini yaraladığını fark etmez ve düştüğü zaman aldığı bıçak darbesi neticesinde yaralandığını düşünür. John Hauber de M. White'ı sevmektedir. N. Carter bu cinayet olayında kadının maruz kaldığı baskıyı mahkeme heyetine ispat ederek onun hapse girmesini önler ve altı ay sonra John ile M. White evlenir. N. Carter'in ünü daha da yayılır. Eserin sonunda N. Carter yardımcılarına bu işi bir ekip hâlinde çözdüklerini söyler. Yardımcıları olmasa belki bu cinayeti aydınlatamayacağını ifade eder. Eserin şahıs kadrosunda George Mc Closky, Nick Carter, John Hauber, M. White, Timutty Fellin, Doktor Briyan, Chick ve Pachy gibi karakterler karşımıza çıkar. Meşhur polis hafiyesi "Nik Carter" eserde şu şekilde tanıtılır: "Nick Carter koyu renkteki saçlarıyla, matruş simasıyla, tavır ve kıyafetindeki safvet ve sadegî ile her hususta emniyet ve itimadı haiz bir zatı temsil ediyordu." (s ). Timmuty Fellin, maktulün kayın biraderidir, fiziksel olarak tanıtılmamış sadece ipuçlarını ortaya çıkarmada yararlanılan bir karakter olarak yaratılmıştır. N. Carter'in yardımcılarından Chick onun yeğenidir. N. Carter de Chick'in amcasıdır:

176 158 "Hariçte Chick üstadı ve amcası Nick Karter'e dedi ki: " (s. 64). Teknik yapıda tesadüf ile cinayetin bazı noktalarını aydınlatacak ipuçlarına ulaşılır. Bu durum eserde şu şekilde dile getirilir: "Tesadüf romancılarla zabıta memurlarına yardım etmese hiçbir iş göremezler. Ben de bir hüsn-i tesadüfte bulundum ve bundan istifade ettim." (s. 56). Bu kitabın son sayfasında Avanzâde Mehmet Süleyman yeni çıkacak olan İki Rakip isimli eserini tanıtır: "Yeni romanımız "İki Rakip" namında âşıkane olduğu kadar feci ve müessir bir vakayı havi olan roman neşredilecek ve evvelki romanlarımız gibi karilerimiz tarafından seve seve okunacağından eminiz." (s. 88) Yankesiciler Muallimi Yankesiciler Muallimi, (Mütercim) Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Evkaf Matbaası, Eser, bilmeceli hikâyeler külliyatı serisinden olup yazarın tercüme eserleri arasında gösterilmektedir. Bilmeceyi çözenlerden yetmiş beş kişiye hediyeler takdim edileceği de ifade edilmektedir. Kapakta fiyatı "5 kuruş" olarak kaydedilmektedir. Kitabın arkasında bilmeceyi doğru cevaplayanların listesi verilmiştir. Ayrıca Genç Türk Mürekkepleri başlığı altında Avrupa kaynaklı değil, millî mürekkeplerin tercih edilmesi tavsiye edilmektedir. Daha sonra yeni bilmece ve kazanılacak hediyelerin listesi verilir. Eserde zaman konusunda karşımıza herhangi bir ifade çıkmazken mekânda yankesici çocukların ikamet ettikleri mekân şu şekilde tasvir edilmektedir: "Duvardan oldukça dûn olan olan hane kesme taşlardan inşa edilmişti. Bütün pencereleri kalın demir parmaklıklarla teçhîz edilmişti. Yan taraftaki pencere ziyadar olup buradan kalın sesli bir adamın sesleri işitiliyordu." (s. 9). Eser yankesici çetesini çökertmek amacıyla müfettiş Mc. Cottel'in Nat Pinkerton'dan yardım istemesi ve onun yardımcısı Paul Briet ile birlikte yankesicileri yakalaması üzerine

177 159 kuruludur. "Genç Bir Yankesici", "Yankesicinin Takibi", "Yankesiciler Muallimi", "Tom Gaston'un Âkıbeti" olmak üzere dört bölümden oluşmuştur. Çocuk yaşta bir yankesici hırsızlık yaptığı için polisler tarafından tutuklanır. Jonny isimli yankesiciden bütün uğraşlara rağmen hiçbir bilgi alınamaz. Bunun üzerine Polis Müfettişi Mc. Cottel, Nat Pinkerton'dan yardım ister. Nat Pinkerton gelip çocuğu sorguya çeker; ancak ağzından laf alamaz ve onun serbest bırakılmasını ister. Çocuk serbest bırakılır. Yardımcısı Paul Beriet ile çocuğu takip eder. Kimin hesabına çalıştığını öğrenip elebaşlarını yakalamak isterler. Paul Beriet, Jonny'nin peşine takılıp saklandıkları yere kadar gelir. Ancak Tom Gaston tarafından yakalanarak zindana kapatılır. Bu arada Pinkerton, Jimmy ve John isimli iki hırsız çocuğu takip ederek Foulton Avenue'deki bir eve ulaşır. Burada Paul Hofrey isimli eski azılı bir hırsız ve Madam Life ile eşi Jack Jones Life'ı tutuklar. Hırsız çocukları önüne katarak ustalarının ikametgâhına gider. Yolda çocuklar T. Gaston'un kendilerini nasıl hırsızlığa alıştırdığını, öğrettiği taktikleri vs. Nat Pinkerton'a anlatırlar. N. Pinkerton bu çocukların yardımıyla Tom Gaston'un ikametgâhına rahatça girmiştir. Bu sırada T. Gaston hafiyenin yardımcısı Paul Beriet'yi çocuklara su ile işkence ederek öldürmeye çalışmaktadır. N. Pinkerton durumu görünce hemen yardıma koşar, Gaston'u yakalayıp kelepçeler ve yardımcısını kurtarır. Çocukları da bu azılı hırsızın elinden kurtarmış olur. Böylece şehir de yankesicilikten kurtulur Yeşil Maske Yeşil Maske, (Mütercim) Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaba-i Orhaniye Kollektif Şirketi, Cemiyet Kütüphanesi, Yeşil Maske, kapakta mütercim olarak tanıtılan Avanzae Mehmet Süleyman'ın telif eserlerindendir. Zabıta romanları küllliyatı içerisinde neşredilir. "Meşhur polis hafiyesi Jully Pinkerton'un harikulade sergüzeştleri"nden olarak tanıtılır. Hikâyede olayın zamanını gösteren herhangi bir ifade dikkati çekmez. Mekânların tasvir yerine kısaca tanıtıldığı ve olayların akışının daha ön planda yer aldığı dikkat çeker. İç mekânların sadece tanıtım maksadıyla yerleri belirtilmiş; fakat fizikî olarak tasviri yapılmamıştır. Mesela Elizabeth Listerin "Kanton Caddesinde 18 numarada" ikamet etmektedir (s. 19).

178 160 Lilieth de Novel'in annesiyle birlikte yaşadığı ev şu şekilde tanıtılır: "Matmazel Lilieth Danville, ihtiyar validesiyle Philadelphia'nın 34.sokağında kâin küçük bir hanede ikamet ediyordu. Bu küçük hane, bir mutfak, bir yatak odası ve bir yemek odasından müteşekkildi." (s. 3). "Müthiş Bir Gece", "İsticvâb ve Tahkikat", "Suikast", "Jully Pinkerton Vefat Eder" ve "Yeşil Maskeli Şahıs" olmak üzere beş bölümden oluşan eser; bir cinayetin çözümü için kendisine başvurulan polis hafiyesi Jully Pinkerton'un olayı araştırması ve çözmesi üzerine kuruludur. Lilieth; annesi ve kendisini geçindirmek gayesi ile işten eve, evden işe giden birisidir. Yirmi beş yaşlarında olan Lilieth'in kısmeti çıkmamıştır. Bir gün kendisini takip eden bir adam dikkatini çeker. Bu durumdan annesini haberdar eder. Bu meçhul şahıs üç gün Lilieth'i takip ettikten sonra bir akşam evlerine misafir olur. Lilieth'e talip olduğunu belirtir. O gece Lilieth'in annesi öldürülür. Lilieth annesinin öldürüldüğü gece uyanmış ve katili görmüştür. Katilin yeşil bir maskesi vardır. Katil evden çıktıktan sonra ne olduğunu anlamak için yataktan kalkıp annesini uyandırmak ister, fakat annesinin bir hançerle bıçaklandığını fark eder ve bu korku ile sabaha kadar baygın vaziyette kalır. Sabahleyin feryatlarına komşular yetişir ve zabıtaya haber verilir. Polis müfettişi Mr. Buldin olay yerinde incelemelerde bulunur. Ancak cinayet çok esrarengizdir ve polisler cinayeti çözecek herhangi bir ipucuna ulaşamaz. Bunun üzerine Jully Pinkerton'a başvurur. Jully Pinkerton, Lilieth ile cinayet gecesi hakkında konuşur, bilgi toplamaya başlar. Lilieth'nin Baltimor'da çok zengin, dul bir halası vardır ve onları tanımamazlıktan gelmektedir. Marry Danville'in bir amele ile evlenmesi sonucu babası ve kız kardeşi ona darılmıştır. Bu yüzden Lilieth ve Marry Danville ile hala Mrs. Elizabeth görüşmemektedir. Mrs. Elizabeth ile Lilieth ve annesi beş yıldır görüşmemektedir. Jully Pinkerton, Washington Street'e gidip orada tahkikatta bulunur. Mrs. Elizabeth Listerin'le görüşür. Lilieth ve annesine kendisini Henry Marvin olarak tanıtan ve aslında Charles Hawk olan kişinin kurduğu planın farkına varır. C. Hawk, Mrs. Listerin'in kiracısıdır ve onu gizliden gizliye zehirler. Jully Pinkerton'un bu cinayeti araştırdığını öğrenince ona suikast düzenleyip öldürmek ister. J. Pinkerton, C. Hawk'ın bombalı suikastinden kurtulur; ancak gazetelere kendisinin öldüğü bildirilir. J. Pinkerton kılık değiştirerek polis merkezine gider ve katili yakalamak için yaptığı planı polis Müfettişi Mr.

179 161 Buldin'e anlatır. Bir tiyatroda cambazlık yapan katili Victoria Tiyatrosu'nun öğleden sonraki oyununda yakalamak için gerekli hazırlıklar yapılır. Son bölümde katil yakalanır ve okuyucunun baştan beri merakını celp eden düğümler çözülür. Katilin asıl isminin Marning olduğu, ev sahibi olan Mrs. Listerin'i yavaş yavaş zehirleyerek öldürmek ve onun yeğeni ile evlenip mirasa konmak istediği anlaşılır. Katil idama mahkûm edilir. Mrs. Elizabeth yeğenini yanına alır. J. Pinkerton'un bu olayı çözmedeki üstün başarısı herkes tarafından takdir edilir. Eserdeki şahıs kadrosunda karşımıza Lilieth, annesi, akrabası, Mrs. Elizabeth, Mr. Buldin, Charles Hawk ve Jully Pinkerton çıkar. Şahısların kısa tasvir ve tanıtımları dikkat çeker. "25 yaşlarında", "henüz evlenmek için bir talibi çıkmamış", "saf ve şirin simalı" (s. 4) olarak tanıtılan Lilieth "bir mağazada satıcı" (s. 3) olarak çalışmakta ve kazandığı ile kendisi ve annesini geçindirmektedir. Annesi "gözlerinden ma'lûl" (s. 3) olarak tanıtılırken babasından şöyle bahsedilir: 3-4). "Kızın babası çalışkan ve gayet iyi bir adam olup fabrikaların birinde amele idi." (s. Lilieth tanıtılırken takınılan nasihat verici ve örnek gösterici üslup dikkat çeker: "Sabahları erkenden işinin başına gidiyor, akşamları da işinden fârig olur olmaz doğruca hanesine avdet ediyordu. Hiçbir yere bakmaz, bir yerde durmaz, serî adımlarla ikametgâhı fakirânesine avdet eylerdi." (s. 4). Mrs. Elizabeth Listerin ise "ak saçlı, yaşlı bir ihtiyar" olarak tanıtılır (s. 19). Cinayet gecesi çok canlı bir biçimde anlatılan eserin bazı diyaloglarında tiyatro eserlerindeki gibi parantez içi ifadeler dikkat çeker: "- (Hafiye işaretini göstererek) Madam ben hafiye memuruyum." (s. 19). "-(Tâzimkârane) O hâlde buyurunuz efendim." (s. 19).

180 Zehirli İlaç Zehirli İlaç, Avanzâde Mehmet Süleyman, Matbaa-i Orhaniye, Cemiyet Kütphanesi, Zehirli İlaç, zabıta romanları külliyatı altında neşredilmiş olup kapakta mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman gösterilir; ancak yazarın telif eseridir. Olaylar Jim Pinkerton'un sergüzeşti üzerine kuruludur. Eserin sonunda fiyatı "60 para" olarak kaydedilmiştir. Nat Pinkerton'un öldüğü ve geride Jully ve Jim Pinkerton isimleriyle bir kız ve oğul bıraktığı okuyucuya duyrulmuştur. Bu ilan yazarın kendi yazdığı bu iki seriyi Nat Pinkerton serisi ile bağlantı kurma amacına yöneliktir. Böylece Nat Pinkerton serisini takip eden okuyucu onun çocuklarının maceralarını da heyecanla bekleyecektir. Eser "Felaket ve Nagehani Bir Ziyaret", "Tahkikat", "Meçhul İhtiyar Bir Hasta", "Müthiş Keşfiyât" ve "Müthiş Bir Takip" başlıklarından müteşekkildir. Eserde mekânın ayrıntılı kullanımı söz konusu değildir, mekân olarak J. Pinkerton'un arkadaşı Wilhelm Cracson'un şatosunu ziyareti sırasında şatonun yeri şu şekilde tanıtılmıştır: "Pinkerton'un oğlu meşhur polis hafiyesi Jim Pinkerton, Amerika'nın meşhur Brooklyn şehrinde vâki' Flatbosch caddesinde küçük ve zarif bir köşke girdi." (s. 2). Arkadaşı W. Cracson'u ziyarete giden J. Pinkerton, onun bütün servetini Onion Gold Kumpanyası'nın hisse senetlerine yatırdığını ve kumpanyanın hisse senetlerinin değer kaybetmesi üzerine bütün mal varlığını kaybettiğini öğrenir. Arkadaşı J. Pinkerton'a durumu anlatır, dert yanar. Pinkerton bu işin içinde bir iş olduğunu fark eder. Bu sırada W. Cracson'u bu yatırımı yapmaya ikna eden arkadaşı John Terizon'un eşi kendisini ziyarete gelir. Ona kaybettiği paralar için duyduğu üzüntüyü anlatır ve eşinin kasasından aldığı paraları getirir. Ancak W. Cracson bunu kabul etmez. Durumdan iyice işkillenen J. Pinkerton bu konuda araştırma yapmaya karar verir. Yanında Doktor Michael Fenmour ile J. Terizon'un evine gider. Burada J. Terizon'un hizmetçi ve eve gelen sözde Doktor Samuel Tomson ile anlaşarak Mrs. Terizon'u zehirlediği anlaşılır. Mrs. Terizon'un babası vefat etmiştir, ancak bu durum kimseye söylenmez ve onun yerine birisi kiralanarak onun imzasını taklit üzerine çalışmaktadır. J. Terizon'un planına göre pederinin imzasını taklitle onun bütün mirasını önce eşine, eşini yavaş yavaş zehirleyip öldürerek kendi hesabına geçirecektir. Evine gelen Terizon şoförünün hazırladığı otomobil ile kaçmaya başlar. J. Pinkerton onu yolda birisinden aldığı bisikletle takip eder. Otomobilin benzini bitince

181 hafiye memuru suçluyu aralarındaki boğuşma neticesinde yakalar. Terizon yirmi yıla mahkûm olur. 163 alır. Eserin sonunda düğüm çözülür, kötü karakterler ceza alır. Cracson mal varlığını geri Jim Pinkerton'un yardımcısı John Bariet'tir. J. Bariet, Paul Bariet'nin oğludur. Sözde Doktor Samuel Tomson, Michael Fenmour'un ağzından şu şekilde tanıtılır: "Charite Hastanesi'nde hayli zaman hizmetçilikte bulunmuş idi. Cahil, küstah ve edepsiz biridir." (s. 13). Michael Fenmour "Newyork Hastanelerinin birini idare eden meşâhir-i etibbâdan" olup "aksakallı"dır (s. 6). Eserde dikkati çeken bir diğer nokta ise mister ve misters gibi kelimelerin parantez içinde anlamlarının verilmesidir: "Misters (İngiltere ve Amerika lisanında mösyö demektir) Wilhelm " (s. 2). "Misess (Madam demektir)" (s. 3) Zehirli Yüzük Zehirli Yüzük, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Cemiyet Kütüphanesi, Zabıta hikâye ve romanları külliyatı altında neşredilen eser, Jim Pinkerton'un sergüzeştlerinden birisini ihtiva eder. Kapakta mütercim olarak Avanzâde Mehmet Süleyman'ın isimi kayıtlıdır. Ancak eser, yazarın telif eserlerindendir. Arka kapaktan fiyatının 100 para olduğu öğrenilmektedir. Eser "Tatlı Bir Eğlence Arasında Müthiş Bir Facia", "Tatlı Bir Eğlence Arasında Müthiş Bir Facia", "Jim Pinkerton Taht-ı Tehlikede" ve "Tevkif" adıyla dört bölümden oluşur. Eserde zaman ve mekân olarak karşımıza şu ifadeler çıkar:

182 164 "1901 senesi sonbaharının bir gecesinde Amerika'nın meşhur Newyork şehri müesseselerinin en büyük ve en mühimi olan Alexandra Tiyatro'sunda sanatkârane bir müsamere-i musikiye tertip ve i'tâ ediliyordu." (s. 2). Thomas'ın yaşadığı yer ise şu şekilde verilmiştir: "Altmış beşinci sokakta numara 77'de." (s. 19). Mekân olarak Central Park da karşımıza çıkar. Emil Aik, oğul Thomas ile Central Park'ta buluşur ve ona para verir (s. 24). Eser Alexsandra Tiyatro'suna musiki dinlemeye giden Emil Aik'in öldürülmesi ve Jim Pinkerton'un bu cinayeti çözmesi üzerine kurgulanmıştır. Jim Pinkerton da aynı etkinlik için Alexsandra Tiyatro'suna gelmiştir. Gösterinin ikinci kısmında birden elektrikler kesilir ve Emil Aik hançerlenir. (Jony Newton elektriği keser ve Thomas da Emil Aik'i hançerle öldürür.) Elektrikler geldiğinde Emil Aik'in ölmüş olduğu fark edilir. J. Pinkerton katilin peşine düşer, ancak onu yakalayamaz. Elinde delil olarak sadece hırsızın şapkası vardır. Pinkerton şapkanın içindeki adresten şapkayı satan dükkâna ve oradan şapkayı satın alanlara ulaşmayı planlar. Bu arada polis müfettişi Mc. Cottel de tiyatro binasına gelir. Polis memurlarını da burada araştırma yapmak için görevlendirir. J. Pinkerton olay yeri incelemesinde bulunur ve tiyatrodaki görevli hizmetlileri sorgular. Emil Aik'in hizmetlisini de sorguya çekerek cinayeti çözmek için ipuçları toplamaya çalışır. Şapkanın satın alındığı dükkâna giden J. Pinkerton'a bir tuzak kurulur; onu bir binanın üstüne asansörvari bir araçla çekerek öldürmeyi planlarlar. Pinkerton bu esnada suç ortaklarından birini öldürür, diğerini yakalar. Sorgu neticesinde Thomas ismine ulaşır. Mc. Cottel ile J. Pinkerton, Thomas isimli suçluyu sorgulamak üzere iş yerine giderler. Burada suçluya suçu itiraf ettirirler. Thomas, Emil Aik'in gayr-i meşru çocuğudur. Aik onu evlat olarak kabul etmemiştir. Bu sebeple ona şantaj yaparak ondan para koparmaktadır. E. Aik artık daha fazla Thomas'a para vermek istemeyince onu öldürür. Thomas yüzüğündeki zehri içerek eserin sonunda intihar eder. Ölmeden önce, olayın düğümünü çözecek düğüm unsurları Thomas üzerinden açıklanarak anlatılır. Cinayetin suçluları Jimmy John, Jony Newton ve Thomas'tır. Eserin yazıldığı dönemde elektrik lambalarının kullanımı zihniyeti yansıtması açısından dikkate değerdir:

183 "Elektrik lambaları ortalığı gündüzden daha revnakdar bir hâle getirmişti." (s. 2). Eserin şahıs kadrosuna bakılınca şahıslardan J. Pinkerton ve Emil Aik'in tanıtıldığı, diğerlerinin sadece ismen zikredildiği görülür. J. Pinkerton şu şekilde tanıtılmaktadır: 165 "Pederi gibi fevkalade zeki, cesur ve müdekkik olan Jim Pinkerton az zamanda mesleğinde teferrüd ederek her taraftan büyük bir şöhret kazanmış, mesleği icabatından olarak müsamere salonuna dâhil olduğu zaman Newyork'un en kibar ailelerini teşkil eden hâzirûnu bir kere nazar-ı dikkat ve teftişattan geçirmişti." (s. 3). Bir doların Osmanlı parasıyla kaç kuruşa denk geldiği metin içinde verilir: "... milyon dolarıyla (bir dolar 23 kuruştur) hayatını kurtarmış idi." (s. 3). Centilmen kelimesi şu şekilde açıklanır: " centilmen (kibar bir zat demektir) gördü." (s. 3). Emil Aik şu şekilde tanıtılır: "Emil Aik, Newyork'un başlıca zenginlerinden biri olup sahibi bulunduğu yüzlerce emlak ve akarından senevî milyonlarca dolar alarak zaten büyük ve mühim olan servetini gittikçe artırıyor idi. On sene evvel izdivaç etmiş olan bu zengin ihtiyarın evladı olmamış, izdivacından birkaç ay sonra zevcesi vefat eylemişti. O zamandan beri ihtiyar münzevîyâne yaşıyor ve nadiren ikametgâhından dışarı çıkıyordu." (s. 4). Cinayetin araştırılması esnasında polis müfettişi Mc. Cottel'in olaya dâhil olduğu görülmektedir. Ayrıca John Paul ve Morrison gibi polis memurları da cinayeti araştırmada görev almışlardır. Tahkikat esnasında Emil Aik'in hizmetçisi John Boris'ten bilgi alınır. Jimmy John şöyle tanıtılır: "Jimmy John, çoktan beri taharri olunduğu hâlde ele geçmeyen meşhur bir haydut olup hırsızlardan ve katillerden mürekkep bir çetenin de reisi idi. Pinkerton'un kurşunu boşa gitmemiş, bir şeriri ortadan kaldırmıştı." (s. 19). Thomas karakteri şu şekilde anlatılır: "Odanın bir köşesinde ve yazıhane önünde kibarâne giyinmiş uzun boylu bir adam oturuyordu." (s. 20) "Simasından yorgun ve meyus görünen bu adam otuz yaşını mütecaviz bulunmadığı hâlde elli yaşında görünüyordu" (s. 20).

184 Aşk, Sadakat, Erdem Temalı Hikâyeler Bu başlık altında Âlicenap Bir Kız, Tasvir, Recep'in Nişanlısı, Dilenci, Sevdalı Kız, İki Kızın Sevdalısı, Oyuncu Kız, Çalgıcı Kız, İki Dost Deli mi Akıllı mı? isimli sekiz hikâye incelenip değerlendirilecektir Âlicenap Bir Kız Âlicenap Bir Kız, Kasbar Matbaâsı, Dersaâdet, Eser, "Küçük Hikâyeler" serisinin birincisidir. Kapakta eserin muharriri olarak Avanzâde Mehmet Süleyman yazılıdır. Ancak metin içinde Alphonse Karr'ın bir hikâyesi olarak nakledilir. Zihniyet Eserde halk hikâyesi geleneğindeki gibi sevenlerin birbirine kavuşamaması ve tüm kahramanların eserin sonunda ölmesi söz konusudur. Olay ön plana çıkarılmış, kahramanların psikolojisi üzerinde neredeyse hiç durulmamıştır. Hikâyenin başında klasik eserlerdeki girizgâhı andıran satırlar, yazarın üslubunu ve dönemin kadına bakış açısını göstermektedir: "Kulûb-ı nisvân bazen pek dakîk, pek nâzik ve pek hassastır. Bazen ne rakîk, ne nâzik, ne de hassastır. İşte size hayât-ı mütezâddeye mâlik bir mahlûk Bir tıfl-ı nevzadın girye ve nâlesiyle müteessir olur, tebessümüyle mütebessim olur. Bazen sadâ-yı musikî nisvânı pek mütehassis eder. Bir kuşun terennümü, onları bazen derin düşüncelere sevk eder. Bir söz, bir rica, bir nazardan pek çabuk müteessir görünürler. Vâ esefâ ki bazen de bunların hiçbiri, evet hiç biri kârger-i te'sîr olamaz; bir kadının kalbini müteessir ve mütehassis kılmaktan pek bâid kalır. Bir kadın kuvvetli bir müdâfi'dir. Bir kadın pek zayıf ve pek mukâvemetsizdir. Bu sözleri sencîde-i mîzân tedkîk etmeli, bir kadına karşı hareket etmelidir.

185 Bir kadının kalbi metîn ve rasîn bir kaledir. Ekseriyâ mâhir bir kumandan buna karşı bir iş göremez. Muktedir bir muharrir, bunları tasvîrde kalemini idareden âciz kalır. 167 Mâhir bir ressam fırçasını düşürür, renklerin imtizâcını unutur. Elindeki boya tabağını düşürür, kırar. Bir şâir, vezni kafiyeyi şaşırır, bir şey söylemekten âciz kalır. Bunların kâffesinin husûlune bir nazar-ı kifâyet eyler. Kulûb-ı nisvân, hiçbir zaman hallolunamaz bir mesele-i mühimmedir." (s. 3-4). Yapı Olay Örgüsü Tek çocuk olan Elizabeth, annesinin vefatından kısa bir süre sonra babasını da kaybeder. Babası ölmeden önce onu, güvendiği bir notere emanet eder. Elizabeth'in vasisi olan noterin Marry isminde bir kızı vardır ve bu iki kız, kardeş gibi birlikte büyürler. Elizabeth'in babasından epey bir mal varlığı kaldığı için evlenme çağına gelince çokça talibi olur, ancak o sevdiği biriyle evlenmek ister. Bir akraba ziyareti sırasında tanıdıkları George'dan iki kız da hoşlanır. George, her gün Elizabeth'i görmeye gelir ve onunla ilgileniyormuş gibi davranır. Elizabeth ona âşık olur. George daha sonra Marry ile evlenmek istediğini ifade eden bir mektup gönderir. Ancak George'un bir meşguliyeti olmadığı için iki sevgili evlenemez. Elizabeth mirasından onlara yardım etmek ister böylece iki sevgili evlenecektir. Marry'nin babası buna izin vermez. Marry'nin babası hastalanıp ölünce George'un bir Lord'un yanında memuriyete başlamasıyla iki sevgili evlenir. İki tane de çocukları olur. Elizabeth sakladığı sevdasına sadık kalır ve kimse ile evlenmez. Marry ve George'un çocuklarıyla meşgul olur, onlarla kendi evladı gibi ilgilenir. George'a olan aşkını onun saadetini uzaktan seyrederek ve onun çocuklarına bakarak gizliden gizliye yaşar. George bir süre sonra hastalanır ve ölür. Aradan bir iki yıl geçince Marry tekrar evlenmek hevesine kapılır, Elizabeth, George'un hatırasını tek başına yaşayacağı için bu duruma sevinir, Marry'yi destekler ama evlilik gerçekleşmez. Kısa bir zaman sonra Marry de hastalanıp ölür. Elizabeth, George'un çocuklarına bir anne gibi bakar, onları büyütüp iyi bir çeyiz ile onları evlendirir ve eserin sonunda Elizabeth de hastalanıp ölür. Eserde aşk ve sadakat teması işlenir. Birisini sevmenin onun mutluluğu için çalışmayı gerektirdiği ve bunun büyük bir âlicenaplık olduğu anlatılır.

186 168 Şahıs Kadrosu Eserin şahıs kadrosunda Elizabeth, Marry, Geroge ve noter karşımıza çıkar. Şahısların sadece birkaç satırla tanıtıldığı, özelliklerinin ayrıntılı verilmediği dikkat çeker. Elizabeth ve Marry'den şu şekilde bahsedilir: "Elizabet gayet zengin Mari fakir ve gayet güzel. Evvelkisi yalnız bir letâfete, ikincisi harikulâde bir hüsn ü âna mâlik. " (s. 4). Dil ve Anlatım Yazarın eserlerinde anlatıcının olaya dâhil olması bir üslup özelliğidir ve neredeyse tüm eserlerinde sıkça karşımıza çıkar. Bu eserde de şu ifadelerde anlatıcının olaya dâhil olduğu görülür: "George, genç bir delikanlıdır. Az ve çok bir şöhrete mâlik. Bu delikanlıyı genç kızlar görmüşler. Biliyorlar. Delikanlı hakkında fikirleri nedir? Bunu henüz bilmiyoruz." (s. 4). "Bu sözleri müteâkip bîçare kız, ölünün solmuş, sararmış olan dudaklarına bir bûse bıraktı. Bu bûse bütün eyyâm-ı hayâtiyesini teşkîl eden müddet zarfında arzu ettiği ilk ve son bir zevk yahut bûse idi. Taayyüb etmeyiniz, bu bûsenin cihân kadar değeri vardır. Bir bûsenin kıymetini sevdâlı gönüllerden suâl ediniz." (s. 13). Metne yerleştirilen veciz sözler üslup özelliği olarak göze çarpmaktadır: "Muhabbet, şaraba benzer, eskidikçe kıymetini artırır." (s. 8). "Mâneviyât pek âlî ve pek büyük bir kuvvettir." (s. 11) Çalgıcı Kız Çalgıcı Kız, Clod Leimetri, Şehzadebaşı Evkaf Matbaası, 1336/1920. Kapakta eserin savaş döneminde yaşanmış gerçek bir olayı anlattığı ifade edilirken resimli olduğu da vurgulanır:

187 169 "Hayatın nazik, refik olduğu kadar hassas ve âşıkâne sahnelerinden şûh ve zarif kadınların hayatından, hayat-ı âşıkanelerinden zevk ve safa âlemlerinden bahis ve son harp senelerinde cereyan eden bir vak'a-yı musavver-i hakikî ve meraklı bir romandır." (Çalgıcı Kız : ön kapak a). Eserin dördüncü sayfasında hikâyenin kahramanı Rita'nın fotoğrafı yer alır. Eser savaş yıllarında bir gazinoda şarkı söyleyerek büyük annesi ve kendisini geçindirmeye çalışan çalgıcı Rita'nın ahlaken düşkünlüğe uğraması ve sonrasında pişmanlık duyarak sevdiği erkek ile evlenip mutlu bir hayat sürmesini konu edinir. Eserde ahlakî düşkünlüğe bulaşıp pişman olanların da bu düşkünlüklerini terk ederek mutlu ve namuslu bir yaşam sürecekleri tezi savunulur. Zihniyet Çalgıcı kızların yaşadıkları, Osmanlıdaki hâlleriyle birlikte verilişi dönemin zihniyetini yansıtması bakımından önemlidir: "Oyuncu ve çalgıcı kızlar her zaman ve mekânda mergup ve mahbup olurlar Güzellikleri az olsa da beis yoktur. Biraz mâhirane bir tuvalet noksan olan güzelliği itmam ve ikmal eyler Avrupa'da değilse de bizde mesela Galata'nın bir sermayesi "muganniye-i şöhre" "aktiris-i meşhur" nam ve unvanıyla hayalhanesinden bile geçirmediği bir derecede servet ve şöhrete mazhar olur " (s. 2). Yapı Olay Örgüsü Gomon gazinosunda çalgıcılık yapan Rita, diğer çalgıcılar gibi değildir. Savaş zengini Philip Martel ve Charles Owret, Rita ile metres hayatı yaşamak ve onunla eğlenmek fikrindedirler. Charles, Rita ile görüşmek için onu evine kadar takip eder ve onunla ilgilenir. Daha önce hiçbir erkeğin kendisi ile ilgilenmediği Rita bu durumdan çok etkilenir ve Charles ile sevgili olur. Bu işret hayatı Rita üzerinde bir değişime neden olmuş ve erkeklerle düşüp kalkan kadınlara dönüşmeye başlamıştır. Bir süre sonra Charles'i terk edip Sergio isimli bir Rus ile ilişki yaşamaya başlar. Ondan sonra sokakta karşılaştığı "Panphill Bagol"le birlikte olur. Bu gayri ahlakî tutum ve Rita'daki değişim büyük

188 170 annesinin gözünden kaçmamıştır. Torunun bu davranışlarından çok muzdariptir. Durumu aile dostları ve Rita'nın çocukluk arkadaşı olan Jean Merall'e açar ve ondan yardım ister. Rita'ya âşık olan Jean onunla konuşmak ister ve bu tutumunun yanlışlığını ispat etmek ister. Rita önceleri Jean'ın bu tavrından hoşlanmaz. Hatta onu da yoldan çıkarmak ister, ancak başaramaz. Jean namuslu bir çocuktur ve Rita da bu şekilde yaşamaya söz verip yaptıklarından pişmanlık duyarsa onunla evlenmek niyetindedir. Bir müddet sonra Jean'a âşık olan Rita, yaşadığı ahlaksız hayattan pişmanlık duyar ve kurtulmak gerektiğini düşünmeye başlar. Jean'ın evlilik teklifini kabul ederek namuslu bir hayat sürmeyi tercih eder. Şahıs Kadrosu Rita Gomon Palas gazinosunda keman çalarak hayatını kazanır. Annesi öldüğü için büyük annesi ile birlikte yaşamaktadır. Eserin başında ahlaklı iken sonradan sefihâne bir yaşam tarzını benimser. Eserde kendisi şu şekilde tasvir edilir: "Dilber Rita namındaki keman çalan kız da böyle bir elmas-pâre idi. Gomon Palas'ta icra-yı ahnek eyleyen "Rita Caren" orkestra kumpanyasında keman çalan matmazel Rita nadir bulunur bir kumral dilber idi. Kısa kesilerek bukle edilmiş, kurdelelerle tezyin kılınmış başı, tâbnâk siması, cazibedar gözleri, şuhane edası, kısa etekliğin saklayamadığı beyaz ve tombul bacakları, ne semiz ne zayıf olan bedeniyle inzar-ı umumiyeyi kendisine celp ve cezb ediyordu." (s. 2). Rita tabiat olarak "oldukça hafif ve uyanık bir kız"dır. "Mektep ve medreseden ziyade saza ve söze, darü'l-elhan gibi yerlere meyl ve inhimâkı" vardır (s. 3). Philip Martel ve Charles Owret harp zengini kişiler olarak tanıtılır. Bunlar gazinolarda eğlenip günü birlik ilişkilerle sefih hayat süren kişilerdir. Eserde sefih hayat yaşamayı tercih edenlerin karşısına Jean Merall, bir ahlak timsali olarak yerleştirilmiştir. Eserde kendisinden "uzun boylu, mütenasibü'l-vücut, ciddi, kara ve tatlı gözlü biraz mahcup tavırlı bir genç" olarak bahsedilir (s. 22). Taş oymacılığı yapan Jean Merall, Ritaların eski komşusu ve çocukluk arkadaşı olup küçükken adeta abi-kardeş gibidirler. Sergio Rusyalı bir genç olup Rita'nın ikinci âşığıdır. "Uzun boylu, iri vücutlu, yeşil gözlü tam bir Moskof" olarak tanıtılır (s. 15).

189 171 Zaman Olayların ilkbahar mevsiminde olduğu hissedilmektedir ve aşağıdaki satırlar mayıs ayının zaman ifadesi olarak yer aldığını gösterir: "Mayısın birinci günü idi. Hava gayet latif ve sakin idi. Çalgıcı kız, karar-ı kat'isini vermişti. Delikanlıya hitaben diyor idi ki:" (s. 31). Mekân Eserde iç mekân olarak Gomon Palas gazinosu, dış mekân olarak Paris'in mahalleleri karşımıza çıkar. Rita ve Jean Merall'in tenezzüh için gittiği Marley ormanın da mekân olarak kullanıldığı görülür: "-Evvela karnımızı doyuralım. Karnım aç? Tuhaf! Bugün seninle beraber bulunduğum için büyük bir açlık hissediyorum Sonra Marley ormanına gideriz (İki elini başının yan tarafıyla göstererek) Orada uzun boynuzlu geyikler var.. Ah, geyiği ne kadar severim!" (s. 25). Dil ve Anlatım Yazarın nasihat verici üslubu eserde şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: "Aşk ve sevda bir ateş-pâredir. Bu ateşle oynayan genç kızlar ellerini yakmamak için (s.4) pek ziyade ihtiyatla hareket etmeye mecburdurlar. Aksi hâlde ateş ellerinden kalplerine ve sonra bütün vücutlarına sirayet ederek mahv ve tebah olmalarını intaç eyler " (s. 3-4). Yazarın olayın akışına müdahalesi bu eser de üslup özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır: "Muhavere uzuyordu. Çalgıcı kız ile mösyö Panfil arasında geçen muhavereyi muhterem ka ri'lerimizin nezahet-i ahlakiyelerini muhafaza etmek üzere buraya nakl edemeyeceğiz." (s. 18). Anlatıcının kahramanlar karşısında hissettiği duyguyu okuyucu ile paylaştığı görülür:

190 172 "Nankör Rita, bu mektubu ve bunu takip eden âşıkâne ve niyaz-mendâne mektupları sorup aramamıştı bile " (s. 21) Dilenci Sevdalı Kız Dilenci, Sevdalı Kız, İtimat Kütüphanesi, Kader Matbaası, Dersaadet, Avanzâde Mehmet Süleyman, kapakta mütercim olarak gösterilir. Yazarın kendi eserlerindekinden farklı bir üslupta kaleme alınması eserin tercüme olduğu kanısını arttırmaktadır. Hikâye kendi içinde beş bölüme ayrılarak kurgulanmıştır. Eserde Kont Wizervil'in Fransa'daki devrim sonrasında ailesini Almanya'ya göndermesi, kendisinin hapse düşmesi, oradan kaçarak akıl hastanesinde tedavi görmesi ve sonunda kendisinin öldüğününü sanan ailesine kavuşması anlatılır. Sonunda kötülerin cezalandırılması ve iyilerin ödüllendirilmesi söz konusudur: "Wizervil ailesine haksız olarak reva gördüğü çirkin muameleden dolayı umumun nefret ve istikrâhına maruz olan Maipar memlekette duramayarak uzaklaşmaya, başka bir memlekete giderek orada ikamete mecbur oldu." (s. 52). Zihniyet Eserin arka planında Fransa'daki siyasal yaşamın yansımaları görülür: 16. Lui'nin âkıbeti, Cumhuriyet'in ilanı, 18. Lui'nin Paris'e girmesi, Vaterlo Mağlubiyeti gibi. "1815 Temmuzunun sonu idi. Vaterlo Mağlubiyeti'nden sonra Kral 18.Lui ikinci defa olarak Paris'e giriyordu." (s. 7). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserlerinin pek çoğunda evin kadını veya evdeki genç kız ev işleri, çocuk eğitimi ve kitap okuma gibi işlerle meşgul olur. Burada da Kontes Orel ve kızı Matild'in kitap okuma ve ev işleri gibi şeylerle meşgul oldukları görülür. Dönemin zihniyetini yansıtması açısından önem taşır:

191 173 7). "Ana kız bazen kitap okuyorlar, bazen de umûr-ı beytiye ile meşgul oluyorlardı." (s. Eserde dikkat çeken bir diğer husus ise asil olma mevzusudur. Wizerviller asil bir aileden gelmektedirler. Kont Wizervil sarayın teveccühüne mazhar olmuştur. Oğlu Edgar da Kral ve Kont Artura'nın iltifatına nail olmuştur. İhtilal zengini olan Maipar ise asiller arasına katılabilmek emeliyle Matild ile evlenmek arzusundadır. Asalet anlayışı Maipar üzerinden şöyle işlenir: "-Neden öğle olsun? Hakkımı istemekten başka ne fenalık ediyorum? Bana bak madam. Ben ne markiyim ne de kont. Benim asaletimi teşkil eden şey servetimdir. Servetimi de istediğim gibi kullanmakta muhtârım. Siz asilzadesiniz. Asilzadelerin de elbet paraları vardır. Bundan başka verdikleri sözü de ifa ederler." (s. 21). Yazarın romana karşı olan tavrını da burada görmek mümkündür. Bu durum Matild üzerinden şu şekilde anlatılmaktadır: "İşte genç kızlar, daima böyle hayalâta dalarlar. Ne vakit izdivaç ederler, aile sahibi olurlarsa o zaman hayal-perverlikten bir dereceye kadar kurtulurlar. Çünkü daima hayali romanları okuya okuya hayal-perver olurlar Bu dediklerin hiçbir sebebe müstenid değil. Hep zanniyât ve tahayyülât " (s ). Yapı Olay Örgüsü Fransa'da iç savaş çıkınca Kont Olivye Wizervil, hamile eşini küçük oğluyla birlikte Almanya'ya gönderir. Kont, Kraliçe Antuanet'in muhafızlığını yapmaktadır, cumhuriyetin ilanından sonra kont ve hizmetçisi hapsedilir ve Abbe hapishanesine gönderilir. Kendisinin öldüğü rivayeti yayılır. Kontes Fransa'daki hayat normale dönünce memleketlerine geri dönerek tekrar şatolarında yaşamaya başlar. Ailenin paraya ihtiyacı olduğu zamanlarda Maipar, hep yanlarındadır. Kontes sık sık ondan borç almaktadır. Mösyö Maipar zengin ancak asil değildir. Kontese verdiği borç sayesinde Matild ile evlenmenin hesabını yapmaktadır. Böylece baron olabilecektir. Kontesten verdiği borçların faiziyle birlikte hemen kendisine iadesini ya da kızıyla evlenmesini kabul etmesini ister. Kont Wizervil, Bisetri bimarhanesinde yirmi üç yıl tedavi gördüğü için aklını kaybetmiş vaziyette dilenci gibi gezmektedir. Kendi şatosunun çevresinde dolaşırken kızı

192 174 tarafından fark edilir. Kont Wizervil'in şatodaki yaşadıkları hatırasında canlanır ve tekrar aklı başına gelir. Aile birbirine kavuşur. Kontun şatosunda sakladığı gizli hazinesi aileyi Mösyö Maipar'a olan borcundan kurtarır. Edgar seyahati esnasında Viyana'da Markiz de Charles Mova ile arkadaş olur. Marki, Matild'e âşık olur ve onunla evlenmek ister. Şahıs Kadrosu Eserdeki şahıs kadrosunda karşımıza Kont Wizervil, eşi kızı Matild, oğlu Edgar, Mösyö Maipar çıkar. Kont Wizervil, Paris'teki siyasî çalkantılar sebebiyle ailesini Almanya'ya gönderdikten sonra esir düşer. Yaşananalar sebebiyle aklını kaybeder ve dilenci kılığında şatosunun etrafında gezinir. Edgar, annesi tarafından hayatı tanıması için seyahate gönderilen Wizervil ailesinin oğludur. Kontes Wizervil ile kızı Matild, dikiş vs. gibi ufak tefek ev işleriyle meşgul olarak hayatlarını sürdürürler. Mösyö Maipar, assalet merakı sebebiyle Wizervil ailesine damat olmak ister. Bu sebeple onlara borç verir. Eserde yer alan karakterler arasında hizmetçi Annet'in de ismi geçmektedir. Wizervillerin hizmetçisi olan Annet cesur görünmek istese de korkak bir yapıya sahiptir. Zaman ve Mekân Fransa'da yaşanan siyasal olaylar eserdeki zamanı takip etmemizi sağlar. Roman 1815'in Temmuz sonu ile başlar: "1815 Temmuzunun sonu idi. Vaterlo Mağlubiyeti'nden sonra Kral 18.Lui ikinci defa olarak Paris'e giriyordu." (s. 7). Mekân olarak karşımıza Povatiye kasabası ve Wizervil şatosu çıkar. Eserin başında olayın geçtiği Povatiye kasabasındaki Wizervil şatosunun tasviri dikkat çekmektedir. Burada Wizervil şatosunun mazisi ve şu anki hâli anlatılır.

193 175 Dil ve Anlatım Eserde anlatımda kopukluklar dikkati çeker: "Rivayete göre Kont Wizervil, 1792 senesi eylülünün ikisinde Abbe hapishanesi önünde vukuu bulan iğtişaşât esnasında cerh ve katl edilmişti. Fakat yaşamak için paraya ihtiyacı var idi. Bunun için çare düşünürken Povato civarındaki cesim arsasına dokunulmamış olduğunu haber alarak sevindi." (s. 5-6). Yukarıdaki paragrafın ilki kontu anlatırken alttaki kontun eşini anlatır. Arada bir kopukluk oluşu yazarın tercüme yaparken bazı bölümleri atladığı ve bunu yaparken de bağlantıyı tam olarak kuramadığı izlenimi uyandırmaktadır. Eserde dikkat çeken bir başka husus da yazarın olayın akışına müdahale ederek araya girmesidir. Bu duruma sıkça tesadüf edilmektedir: "Genç kızın markiyi sevdiği ka ri'lerimizin malumudur. Şu hâlde genç markinin şatoda nasıl bir hüsn-i kabul gördüğü kolayca takdir olunabilir." (s. 14). "Şimdi madam Kontes ile kızına gelelim:" (s. 15). "Bu muhavere ka ri'lerimizin hatır-ı nişanıdır." (s. 15). "Ka ri'lerimiz bu adamın kim olduğunu şimdi öğreneceklerdir. Mösyö Maipar'ın şatoya geldiği ve hatta şatodan çıktığı sırada ihtiyar bir şahs-ı meçhul ile kavga etmiş olduğu şüphesiz unutulmamıştır." (s. 43). "Eski servet ve refâhatini ve nükûdunu iktisap etmiş olan Wizervil ailesini soran muhterem ka ri'lerimize cevaben deriz ki pek mesutturlar. Darısı mesut olmayanların başına!" (s. 52). Eserdeki sanatsal ifadeler ve benzetmeler üslup özeliği olarak dikkat çekicidir: "Mübaşir müthiş bir kâbus gibi Wizervil şatosuna çökmüştü." (s. 41). Yine sanatsal benzetmeler üslup özelliği olarak kaydedilebilir: "Heyhat! Bütün bu parlak hayalât def'aten mahv ve kurulmuş olan şatolar sonbaharda dökülen yapraklar gibi birdenbire hâk ile yeksân olmuştu." (s. 43). "Wizervil ailesini muhât evlâ-yı sema bir renk-i laciverdiye bürünmüş, har ve nevvâr bir güneş eş'a nisâr olmuş bulunduğu hâlde birdenbire zuhur eden fırtına sebebiyle o sema-yı zî-safa renk-i laciverdisini kaybederek mahûf ve muzallim bulutlarla örtülmüş ve güneş ortadan kaybolmuştu." (s. 43).

194 176 Üçüncü bölümde dikkat çeken bir başka özellik de karşılıklı konuşmaların tiyatro metinlerindeki gibi parantez içinde açıklamalarıyla verilmesidir: "- (nefret ve istikrahla) Pekâlâ öyle olsun mösyö. Size borcumu tamamen te'diye edeceğim." (s. 31) İki Dost Deli mi Akıllı mı? İki Dost Deli mi Akıllı mı?, Sahip ve Nâşiri: Kütüphane-i Sûdi, Matbaa-i Orhaniye, İstanbul, "Kütüphane-i Sûdi'nin Küçük Romanlar Koleksiyonu" olarak tanıtılan kitabın kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak gösterilir. Yapı Olay Örgüsü İki dost bir yazıhanede oturup konuşurlar. Bu kişilerden biri ressam Charles Hamun diğeri de romancı Morris Gaslon'dur. Charles Hamun, eski sevgilisi Alice ile tekrar görüşme kararı almıştır; ancak arkadaşı Morris Gaslon buna engel olur. Charles Hamun arkadaşının kendisini engellemesine içerler. Bunun üzerine Morris Gaslon ona yaşanmış ve kahramanın henüz vefat ettiğini söylediği bir hikâyeyi nakleder. Hikâyede Alfred isminde bir delikanlı ile Liliet isminde bir genç kız birbirlerine âşık olurlar. Alfred, Paris'e döndükten sonra bir süre iki sevgili mektuplaşır. Ancak bir süre sonra mektuplar kesilir. Alfred artık Liliet'e mektup yazmaz. Alfred ailesinin isteği üzerine edebiyat âlemine atılır ve başka bir kadınla evlenir. Alfred'in evlendiği kadın olarak tanıtılan Jean, kısa bir süre sonra vefat eder. Alfred bir süre bu acıya alışmaya çalışır. Sonra eski sevgilisi Liliet'e dönmek ister ve ona tekrar mektup yazar. Liliet on yıl geçmesine rağmen aşkına sadık kalmış ve Alfred'i beklemiştir. Alfred, Liliet ile tekrar karşılaştığında onun fiziksel değişiminden rahatsızlık duyar. Eşine olan sevgisini Liliet'in yanında defalarca dile getirir; hatta ona olan aşkını Liliet'e anlatmaktan hiç çekinmez. Alfred'i hâlâ seven Liliet bu duruma daha fazla tahammül edemez, bir nehir kenarında Alfred ile birlikte otururken

195 177 intihar eder. Alfred bu vicdan azabı ile yıllarca yaşar. Mecnun gibi dolaşır. Arkadaşına bu olayı hikâye eden Morris Gaslon hikâyenin kahramanının öldüğünü söylemişken daha sonra ölmediğini ağzından kaçırır ve bu hikâyeyi anlattıktan sonra kendisini kötü hissederek dışarı çıkar. C. Hamun, anlatılan hikâyedeki esas kahramanın dostu olduğunu fark eder. Nitekim Alfred de edebiyat âlemine yönelmiştir. Şahıs Kadrosu Eserde geçen şahıs kadrosu çok sınırlıdır. C. Hamun ve Morris Gaslon olaydaki esas karakterlerdir, ancak onlarla ilgili herhangi bir tasvir ifadesi yoktur. Sadece ibret olsun diye anlatılan hikâyedeki sevgililerden söz edilir. Alfred ve Liliet, eserde şu şekilde tanıtılır: "Alfred yirmi ve Liliet ise on yedi yaşında idi. Liliet kumral saçlı, mavi gözlü, sahibei melahat ve sebahat birkız olup Alfred'in ilk defa enzar-ı âşıkâne-i sanatkarânesine tesadüf eylemişti." (s. 4). Alfred'in eşi Jean'dan ise Alfred'in gözünden okuyucuya anlatılır: "Müteveffa gayet güzel olduğundan başka âkıle ve müdire bir kadın olduğu için delikanlı bir türlü unutamaz. Onun gibi bir kadın daha bulamayacağını hükm ile bir türlü müteselli olamaz. Zevcesi Jean, hayatında zevcine zevk ve inşirâh veriyor, onu çalıştırtmıyor, her hususta ona istinatgâh oluyordu. Delikanlının az ve çok çalışabilmesi de zevcesi sayesinde mümkün olabilmekte idi. Bu sebeple Alfred hem sahibe-i melahat ve fazilet-i zevciye bir sanatkâr hem de kavi ve emsalsiz bir istinatgâh kaybetmiş oluyordu." (s. 6-7). Zaman ve Mekân Zaman ile ilgili herhangi bir ifade yer almaz. Mekân olarak Paris ve Réunion şehirleri kullanılmış; ancak sadece isimleri geçmektedir. Réunion şehrinde yaşayan Liliet bir daha geri dönmemek üzere Paris'e Alfred'in yanına gider. Eserin sonunda farklı bir hikâye daha yer almaktadır. Bu hikâyenin adı Kara Sakallı Adamdır.

196 İki Kızın Sevdalısı İki Kızın Sevdalısı, Povenaki Penaditis Matbaası, Dersaaadet. İki Kızın Sevdalısı küçük bir eserdir. Dış kapakta kimin yazdığına dair bir bilgi yer almamaktadır. Kitap kendi içinde 1, 2, 3 rakamlarıyla alt başlıklara ayrılmıştır. Yapı Olay Örgüsü Sevgilisini kaybeden delikanlı Paul Gautier, onun yaşadığı odayı kiralamak ve orada sevgilisinin hatırasıyla yaşamak ister. Sevgilisi Louise'in yaşadığı odada şimdi terzilik yaparak geçinen bir genç kız yaşamaktadır. İsmi modistra (terzi) Antuanet'tir. Kirasını düzenli ödeyemediği için odanın sahibesi tarafından yakında kapı önüne konulacaktır. Delikanlı bu odayı kiralamadan önce görmek ister. Bekçi kadın eşliğinde odaya gider. Bekçi kadın bir iş için odadan ayrılır. Delikanlı odada fenalaşır ve oda sahibesi genç kıza başından geçenleri anlatır. Buna göre çiçekçilik yapan sevgilisi de daha önce bu odada yaşamıştır. Kendisi çalıştığı işyeri tarafından Amerika'ya mağazanın şubesini açmak üzere görevlendirilmiştir. Delikanlı gitmeden sevdiği kızın tek akrabası olan dayısına onunla evlenmek isteğini bildirse de kızı zengin biriyle evlendirmek isteyen dayısı izin vermez. Delikanlı ve sevgili çokça mektuplaşırlar. Bu sırada dayı, kızı zengin biriyle zorla evlendirir ve kızcağız üzüntüsünden ölür. Haberi delikanlıya bir mektupla kızın dayısı haber verir. Delikanlı bu haberle sarsılır ve uzun bir müddet kendisine gelemez. İyileştikten sonra Paris'e dönen delikanlı sevgilisinin kaldığı bu odada, onun hatıralarıyla yaşamak ister. Antuanet, delikanlıya bu odayı ne zaman isterse gelip görebileceğini söyler. Delikanlı ara ara gelip odayı görür, bu sırada Antuanet ile sohbet etmeye de başlar. Bir süre sonra Antuanet hastalanır, bu sebeple odadan ayrılamaz. Delikanlı kızın bu hâlde sokağa atılmasına razı olmaz. Onun kirasını öder ve kendisi iyileşinceye kadar bekleyeceğini ev sahibesine bildirir. Sonunda iyileşen kız ile delikanlı arasında bir muhabbet doğar ve delikanlı kıza evlenme teklif eder. İki genç evlenerek başka bir evde yaşamaya başlarlar.

197 179 Şahıs Kadrosu Eserde geçen kişi sayısı da oldukça azdır. Bekçi kadın ve Louise'in dayısının isimlerinden hiç bahsedilmemiştir. Sadece Paul Gautier, Louise ve Antuanet'in isimleri geçmektedir. Eserde Paul'un ruh hâli ayrıntılı bir şekilde verilir: "İşbu delikanlının sürat-i fevkalâde ile yürüdüğü için divane yahut şaşkın bir kimse olduğuna zâhib olunuyor idi. Merkûm bir hane pîş-gahında durdu." (s. 2). "Dördüncü kata vâsıl oldukta delikanlı kendisini harap ve perişan eden, dizlerini ve nefesini kesen şedîd bir heyecana kapılarak durdu. Bütün vücudu fena hâlde lerzân olmaya başladığı için hemen duvara dayanmaya cehd etti." (s. 3). Zaman ve Mekân Eserde herhangi bir zaman ifadesi göze çarpmaz. Olay Paris'in Hal sokağında geçmektedir. Mekân olarak Paris ve Amerika karşımıza çıksa da mekânı tanıtan ibareler neredeyse hiç yoktur. Antuanet'in kaldığı oda ise şöyle tanıtılır: "İşbu oda gayetle küçük ve alçak olup tavan arasına benziyor idiyse de fevkalâde temiz olduğu, mefruşatı dahi intizamında bulunduğu için müzeyyen ve mutantan bir oda gibi görünüyor idi." (s. 4). Dil ve Anlatım Genel olarak sade bir dille üçüncü şahsın ağzından anlatılan eserde aşağıdaki sanatsal ifade üslûp açısından dikkat çekicidir: "Bu anda çeşmân-ı ahuvânından şu'le-i saadet lemeân ediyor idi." (s. 8).

198 Oyuncu Kızı Oyuncu Kız, Yuvanaki Penaditis Matbaası, Dersaadet. Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin kapağında mütercim olarak kayıtlıdır. Romanın başında "Fransa meşâhir-i üdeba ve hikâye-nüvistlerinden François Copee'nin bir hikâyesi" olduğu bilgisi verilir. Yapı Olay Örgüsü Olay Paris'in Saint Jermen Mahallesi, Annovalid civarındaki caddelerden birine yakın bir sokaktaki köşkte yaşayan ailenin âkıbeti üzerine kurulur. Yazar bu köşkü tesadüfen görmüştür. Bir temmuz gecesi köşkün daha önceleri sımsıkı kapalı olan pencerelerinin açık olduğunu fark eder, bir piyano eşliğinde bir kadın şarkı söylemektedir. Kahraman bu şarkıdan çok etkilenir. Birkaç gün sonra arkadaşları ile Diyep gazinosunda buluşan kahraman, dinlediği bu şarkının Norveç gemicilerinin bir şarkısı olduğunu öğrenir. Şarkıyı söyleyen muganniye ise Shitolberg'dir. Shitolberg, Kont Vasil Robanof ile yaşadığı aşk nedeniyle sahnelerden uzaklaşmıştır. Shitolberg, konttan ilk görüşte etkilenmiştir. Onlar görüşmeye başladıktan sonra kont çok kıskanç biri hâline gelmiştir. Bu kıskançlıkta Shitolberg'in daha önceki şuhane hayatının etkisi olduğu sanılmaktadır. Bu bilgileri dostu olan bir Rus asilzadesinden öğrenen kahramanımız; Diyep gazinosundaki sohbeti sırasında Shitolberg'in veremli olduğunu, şarkı söylemeden yaşayamayacağı da öğrenir. Birkaç gün sonra Paris'ten ayrılarak Normandiya'daki akrabasının yanına giden kahraman, gazeteleri karıştırırken Aida Shitolberg'in ölüm ilanını görür. Kahramanımız şarkıcının ölümünden Kont Vasil'i sorumlu tutar ve ona içten içe kin beslemeye başlar. Paris'e dönüşünde Shitolberg hakkında bilgi aldığı asilzade dostuyla konuşan kahramanımız ondan, Kont Vasil'in bu durumdan çok etkilendiğini hatta mühlik hastalıklar üzerine bir heyete katılarak Afrika'ya gittiğini işitir. Onun Afrika seyahatini Shitolberg'e saygı olarak yorumlarlar. Kontun köşkü metruk hâlde bıraktığını ve sevdiğine saygı için ölünceye kadar böyle kalacağını da öğrenir ve kont hakkındaki olumsuz düşüncelerinden dolayı pişman olduğu gibi onun için üzüntü duyar.

199 181 İki sene kadar sonra gazetelerde kontun katıldığı heyetin Afrika'da mahvolup gittiğini öğrenen kahramanımız o sokaktan geçerken köşkün harap, kırık dökük hâlini görüp hüzünlenir. Aradan bir sene daha geçer. Kahramanımız bir gün yolda asilzade Rus dostunu görür ve ona köşkün durumunun zihninde uyandırdıklarını anlatır. Arkadaşı kontun yeniden evlendiğini ve iki üç çocuğu olduğunu söyler. Afrika'ya safariye giden kontun orada ağır bir hastalığa hastalığa yakalandığı için bir karavan ile Saint Louis şehrine gönderildiğini öğrenir. Kont Vasil, orada iyileşmiş ve dostları tarafından hastalığı sebebiyle Avrupa'ya gönderilmiştir. Kont köşke Shitolberg'in ölümünden sonra kimsenin giremeyeceğini söylemiş ve o yüzden metruk hâlde bırakmıştır. Eserin sonunda, eşine sadık olmayan kontun yaşadığı devir ile onun anısına duyduğu saygı ironik bir dille anlatılmıştır. Şahıs Kadrosu Şahıs kadrosunda karşımıza ismini bilmediğimiz anlatıcı kahraman şarkıcı Shitolberg ve onun eşi Kont Vasil çıkar. Shitolberg'in sesinin güzelliğinden bahsedilirken kendisinin veremden öldüğü söylenir. Kont Vasil ise "gayet güzel bir delikanlı" olarak tanıtılır (s. 7). Zaman ve Mekân Eserde reel bir zaman ifadesi yerine bir temmuz ayı gibi müphem zaman tercih edildiği ve masalları anımsatan kalıp ifadeler kullanıldığı görülmektedir: "Aylar geçti. Bir sene oldu. Bir sene daha geçti." (s. 12). "Bir sene kadar daha geçti." (s. 13). "Temmuzun sıcak ve gayet sıkıntılı bir gecesi saat on bire doğru haneye avdet ediyordum." (s. 4). Mekân olarak Paris Saint German, Normandiya, Annovalid sokağı ile karşılaşılır:

200 182 "On beş sene evvel her gün yahut iki günde bir Paris'te Saint Jermen mahallesinin nihayetinde kâin ve Annovalid civarındaki büyük caddelerden birine müntehî bir dar sokaktan geçer idim." (s. 2). Dil ve Anlatım Hikâyede Kont Vasil'in köşkünün kelimelerle resim yapar gibi okuyucunun gözünde canlandırıldığı tasvir göze çarpar: "Bu sokağın misli Paris'te nadirdir. Sokakta hiçbir dükkân yoktur. Paris'in bu kadar sükûnet içinde başka bir sokağını bilmiyorum. Birçok bahçeler bir sıraya tesadüf etmiş, bahçelerin alçak duvarları üstünden ağaç dalları sokağa doğru aşmış idi. Mayıs içinde sükûn-âver sokağa tatlı bir leylak kokusu saçıyor, haziranda ise keskin akasya rayihasını nisâr eyliyor idi. Bahçe duvarlarındaki araba kapılarından birinin içeriye bir kupa yahut bir landonun duhûlü için açıldığı zaman oradan geçen bir bahçeye imâle-i nazar etse iki tarafı ağaçlı geniş ve kumsal bir güzel yol görür ve bu yolun nihayetinde ve en kibarlara bir hücre-i münzevîyâne bulmaya layık bir hane müşahede eder. Bahs olunduğu zaman bu sükûn-âver sokakta yalnız bir küçük kâşâne var idi. Bir kattan ibaret olan bu kâşâne-i latîfin çifte merdivenine, geniş pencerelerine ve siyah taştan sanatkârane yapılmış olan damına mütehayyirâne bakmadan ve bu ilticâgâh-ı şâirenin damını aşmış olan yüksek ağaçları temaşa etmeden bu sokaktan geçmez idim. Şüphesiz bu mesken-i dilnişîn bir zaman ihtifâgâh-ı âşıkânede olmuştur, Paris'in bu mahallesi sonradan yapıldığı için bir vakit bu güzel köşkün bahçe arasında şehirden hariç bir kuş yuvasını tanzîr etmiştir." (s. 2-3). Eserde görülen sanatsal üslup da dikkat çekicidir: "Hele gurûb zamanı büyük ıhlamur ağaçlarının dalları arasından süzülerek geçen ziya-yı âfitâb bu hane-i dil-pezîrin pencerelerine latif renkler husûle getirir idi." (s. 3). "Sükût-ı leyl içinde gayet latif ve ruh-perver bir kadın sadası hevâ-yı sâkiti tatlı bir surette ihtizâza getirdi. Bu sadâ-yı samiâ-nüvâz hüzn-âver bir parça taganni etti. İhtimal bu parça mâhir bir musiki-şinasın mahsul-i irfan ve dikkati değildir, avâmîdir. Bir üstad-ı bahçıvanın yetiştirdiği bir zühre-i tâbdar değil, bir yabanî gül gibidir. Fakat hangi memleketin anlayamadım. Ne lisanda taganni ediliyor? Fark etmedim. Fakat memalik-i şimaliye mahsulâtından olduğunu teferrüs edebildim. Taganni-i mahzunâne, lakin sada âlî ve nihayet tesirli idi." (s. 5).

201 Recep'in Nişanlısı Recep'in Nişanlısı, Yuvanaki Penaditis Matbaası, Dersaadet. "Küçük hikâyeler" serisi olarak tanıtılan eserin muharriri Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Kapakta basım tarihi yer almaz; ancak Maarif Nezaret'nin ruhsat tarihinden 335 yılında basıldığını öğrenmekteyiz: "Maarif Nezaret-i Celilesinin 18 Zilhicce Nisan 315 tarihli ve 98 numaralı ruhsatnamesiyle tab ve temsil kılınmıştır." (ön kapak a). Yapı Olay Örgüsü Recep ve nişanlısı Nadide birbirini çocukluktan beri tanıyıp sevmektedirler. İki sevgili evlenmek için kavilleşirler. Recep, Nadide'yi babasından isteyecektir. Ancak denizci olan Şaban da Nadide'yi istetir ve babası Nadide'yi ona verir, söz kesilir. Bir deniz seferi sırasında Şaban ile Recep aynı gemidedir. Gemi fırtınaya tutulur. Şaban bıçakla Recep'e saldırır, çünkü ikisi de aynı kıza âşıktır. Recep ona karşı koymaz. Bu sırada Şaban fırtınadan sallanan gemiden denize düşer, Recep onu kurtarır. Şaban karaya çıkınca sözü bozar, Nadide ile Recep'in birbirleri ile evlenmeleri gerektiğini ifade eder. Şahıs Kadrosu Şahıs kadrosunda Recep, Şaban, gemi kaptanı Şükrü Reis ve Nadide karşımıza çıkar. Olay bu üç kişinin etrafında dönmektedir. Recep, "güzel çehresinde umumiyetle âsâr-ı zekâ ve metanet-nümâyân olan" ve "henüz yirmi dört yirmi beş yaşlarında bulunan", "iri kara gözlü" olarak tanıtılmaktadır (s. 6-7). Nadide ise "uzun siyah saçları, son derece latif ve cazibeli gözleri, la'l-gûn lebleri, ruhları, inci gibi dişleri, tarz-ı tebessümü, masumane hâl ve tavrı" olan birisidir. (s. 7). Şaban, "genç, zengin, müsrif ve sefih" olarak tanıtılır.

202 184 Zaman ve Mekân Eserde iç mekân olarak kullanılan Ziynet-i Derya gemisi şu şekilde karşımıza çıkar: "Ziynet-i Derya, üç direkli cesîm bir sefîne olup müteaddit ambarları vardır." (s. 3). Bundan başka mekân olarak hiçbir yer isminden söz edilmez. Geminin Karadeniz'de fırtınaya yakalandığı görülür: "Müthiş bir kasırgaya tutulan ve meşâhir-i mellâhînden Şükrü Reis'in taht-ı temellükünde bulunan Ziynet-i Derya Sefinesi, Karadeniz'in müthiş dalgaları arasında yuvarlanıp gitmekte idi." (s. 2). Dil ve Anlatım Eserdeki Karadeniz tasvirindeki şiirsel anlatım, üslup açısından dikkat çekmektedir: "Takriben bir saatten ibaret bir zaman-ı muvakkit, Karadeniz'in bütün manzarasını değiştirmiş, güneş sararmış, hazin bir renk alan hutut-ı şuaiyesi suları yarıp geçmekte, kıvılcım misali nurlarını etrafa saçmakta, sarı kırmızı bulutlar altında tedricen kaybolup gitmekte idi Bir yığın sehâib-i muzallime, o bahr-i pür-emvâcın sema-i muhîtisini kâmilen kaplamış, sanki bütün kâinatı bir zulmet-i ebediyeye bürümekte bulunmuş idi Yine bu zamanda artık gündüzün aydınlığı da büsbütün zâil oluyor. Sath-ı bahr kararıyor. Semaya bir mir'at-i in'ikâs olan deniz, hurşid-i mağrib-ârâdan ahz ü iktibas eylediği eczâ-yı nuraniyeyi artık iade eyliyordu." (s. 3). Eserde üslup açısından dikkati çeken bir diğer tasvir de şudur: "Ertesi günü sema, bir renk-i laciverdîye büründü. Şems-i şu'le-bâr, eşi'a-i nûranisini kâinata îsâr eylemeye başladı. O mehîb o müthiş dalgalar tamamiyle kaybolmuş, deniz kâmilen sükût-yâb olmuş, semadan iktibas-ı renk ve nur eylemeye başlamıştı." (s. 12). Eserin sonunda yazarın araya girip okuyucu ile sohbet ettiği görülür: "Bilmem ertesi günü Recep ile Nadide'nin izdivaç etmiş olduklarını ve şimdi mesudane ve bahtiyarane ömür-güzâr olduklarını söylemeye lüzum var mı?" (s. 14).

203 Tasvir Tasvir, Kasbar Matbaası, Dersaadet, "Küçük Kitaplar"ın beşincisi olan Tasvir'in kapağında mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman olarak kayıtlıdır. Yapı Olay Örgüsü Eser, fotoğraf çerçevesinde gördüğü bir kadına olan aşkı sebebiyle acılı bir adamı konu edinmektedir. Bu şahsın adı Frenoz'dur. Dostları Frenoz'un hâline üzülürler ve fotoğraf çerçevesindeki kadının gerçek hayatta var olup olmadığını araştırmaya başlarlar. Sonunda Louissy Lator adlı kadını bulurlar ve Frenoz ile onu bir araya getirmek için bir akşam yemeği düzenlerler. Louissy 'nin Hint asıllı bir sevgilisi vardır, onunla Hindistan'dan yeni dönmüştür. Louissy aslında sevgilisi ile mutlu değildir. Frenoz ona gelecekle ilgili ümit verse sevgilisini terk edecektir; ancak Frenoz hayalinde yaşattığı sevgilisi ile gerçek hayattakini karşılaştırarak sevgilisinin hayalinde kalmasını tercih eder. Şahıs Kadrosu Şahıs kadrosunda karşımıza Frenoz, Louissy, Frenoz'un dostları olarak Ressam de Wereni, Baron Trezoriye ve Andre Tayburg tanıtılmaktadır. Mekân Olay Paris'te geçmektedir. Mösyö Frenoz âşık olduktan sonra çok meyus olmuş ve hava değişimi için Trevil'e gitmiştir. De Villes şehri de mekân olarak kullanılmıştır.

204 186 alınmıştır Vefa, Hayatta Kalma Mücadelesi Bu başlık altında Baha ile Şefika, Bayram Gecesi ve Bîçare Kız isimli üç hikâye ele Baha ile Şefika Baha ile Şefika, Dersaadet Kadınlar Dünyası Matbaası, Kapakta "aşk hikâyeleri" başlığıyla "ailelere mahsus" olarak tanıtılan eserin fiyatı "3 kuruş"tur. Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kayıtlıdır. Eserde kahramanların Müslüman olarak seçimi de dikkat çeker. Olayın kurgusunda yer alan deniz fırtınasının bir benzeri "Biçare Kız" hikâyesinde de yer almaktadır. Tesadüflerin çok fazla kullanılması kurguyu zayıflatmıştır. Meselâ bir tahta parçasıyla adaya ulaşan anne ve çocukların yanlarında ıslanmamış Kur'an ve kibrit bulması buna örnek verilebilir. Hikâyede kayda değer hiçbir tasvire rastlanmaz yaşındaki çocuklar vahşi kabilenin tapındığı maymunu öldürerek kabileye bir yaratıcının varlığını ispat etmeye çalışırlar. Bu olay aslında yaşındaki çocuklardan beklenecek bir davranış değildir. Bu teknik bir kusur gibi görünmektedir. Eserin sonunda Cemiyet Kütüphanesi tarafından basılan ve yazara göre okunmaya değer olarak tavsiye edilen kitapların listesi verilir. Bu listede Âsuman ile Zeycan, Şahmerân, Şah İsmail, Derdi Yok ile Zülfü Siyah, Arzu ile Kamber gibi çeşitli hikâye kitaplarının ismi vardır. Bunlar arasında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Biçare Kız isimli kitabı da yer alır. Zihniyet Hikâyede anne Âbide Hanım çocuklarını adada korumuştur. Çocukların dinî terbiyesi ile ilgilenmiş onlara Kur'an öğretmiştir. Bu durum eserin zihniyeti açısından önem taşır. Ölmeden önce onlara verdiği nasihat dikkat çekicidir: "- Evlatlarım, Nihayet ben de pederiniz gibi öleceğim ve sizi bu dünyada yalnız bırakacağım, sizi Cenâb-ı Hakk'a emanet ediyorum. Gece ve gündüz Cenab-ı Hakk'a

205 187 ibadet ve itaatte kusur etmeyiniz. Baha, oğlum sen kardeşinden büyüksün. Şefikacığımı, sevgili kardeşini daima muhafaza et. Onu sev, sakın dövme. Daima beraber bulununuz ve ana ve babanıza hayır dualar ediniz. Daima yemiş, yumurta toplayarak beraberce karnınızı doyurunuz. Sözlerimi iyi dinle ve unutma oğlum. Şefikacığım sen de kardeşine itaat et, sözlerinden dışarı çıkma, sizi Allah'a emanet ediyorum, ciğerparelerim." (s. 8). Yazarın bu hikâye ile vermek istediği mesaj eserin sonunda şu şekilde ifade edilmektedir. "İyi adamları ve kendisini unutmayarak daima ibadet ve itaatte bulunan insanları Cenab-ı hak hemişe muhafaza ve mesut eder." (s. 16). Yapı Olay Örgüsü Âbid Efendi ailesini Avrupa seyahatine götürür. Hindistan'a dönerken gemileri fırtınaya yakalanır. Anne ve çocuklar, Âbid Efendi'nin tutturduğu bir tahta parçasıyla bir adaya ulaşırlar. Âbid Efendi kaybolur. Anne ve çocuklar bu adada yaşamaya başlarlar. Bir müddet sonra anneleri de ölen çocuklar, adada yalnız kalırlar. Daha sonra, yakınlardaki bir adadan gelen siyâhîler tarafından esir alınıp başka bir adaya götürürler. Adadaki kabilenin reisi, Şefika ile evlenmek ister; ancak Şefika kabul etmez. İki kardeş adanın tapındığı maymunu öldürünce diri diri yakılmak üzere bir ağaca bağlanırlar. Bu esnada yakın adalardaki vahşilerle bu adadaki siyahîler savaşa tutuşur. Baha ve Şefika bu defa da diğer adaya esir olarak götürülür. Bu adada beyaz bir yaşlı esir vardır. Kabile onu besleyip yemek ister. Şefika ile esirin yakınlıkları, çocukların ellerindeki Kur'an'da Abidler ailesi ibaresinin yer alması baba ile çocukların birbirini tanımasına vesile olur. Şefika kabilenin reisinden babasının yerine kendisinin öldürülmesini ister. Bu durum kabile reisini çok duygulandırır ve onları affeder. Adaya gelen bir gemiyle memleketlerine gitmelerine izin verir. Böylece Hindistan'a ulaşırlar. Bir ay sonra Şefika zengin ve namuslu bir tüccarla Baha da tacirin akrabalarından bir kızla evlenir.

206 188 Şahıs Kadrosu Bu küçük hikâyede Hindistanlı Müslüman bir tüccar ailenin başından geçenler anlatılır. Bu aile Hindistan'da Âbidler ailesi olarak bilinir. Eserin başında bu aile tanıtılır. Aile geçimini ticaretle sağlar. Baba Âbid Efendi ve anne Âbide Hanım, 4 yaşındaki oğulları Bahâ ile 3 yaşındaki kızları Şefika hikâyenin kahramanlarıdır. Âbidler ailesi herhangi bir özelliklerine değinilmeden Müslüman ve namuslu bir tüccar ailesi olarak tanıtılır. Zaman ve Mekân Eserin başında Şefika'nın üç yaşında olduğunu ve sonunda yaşlarına geldiği görülür. Buradan hikâyedeki zaman diliminin yıllık bir dönemi kapsadığı çıkarımı yapılabilir. Mekân olarak Hindistan, Avrupa ve ailenin fırtınadan sonra ulaştığı adalar karşımıza çıkar. Dil ve Anlatım Eserde tasvire rastlanmaması onun dil ve anlatım özelliği olarak değerlendirilebilir Bayram Gecesi Bayram Gecesi, Yuvanaki Penayotidis Matbaası, Dersaaadet, Eser "küçük hikâyeler serisinin ikinci eseridir. Kapakta basım tarihi yer almamaktadır. Ancak Maarif Nezaret'inden alınan izin bilgileri doğrultusunda 315'te basıldığı sonucuna ulaşabiliriz: "Maarif Nezaret-i Celilesinin Zilhicce 326 ve 17 Nisan 315 tarihli ve 98 numaralı ruhsatnamesiyle tab' ve temsil kılınmıştır." (Bayram Gecesi 315: ön kapak a).

207 189 Avanzâde Mehmet Süleyman diğer eserlerinde mahallelerinde dul, fakir insanlara yardımda bulunulmasını nasihat eder. Bu eser, yazarın bu nasihatlerini kurguya dökerek okuyucuya ulaştırma gayreti gibi gözükmektedir. Yazar bu hazin hikâye ile okuyucuların vicdanlarına seslenerek toplumda zor durumda kalan insanlara yardım edilmesi gerektiği mesajını verir. Eser 12 sayfalık küçük bir hikâyedir. Zihniyet Hikâyedeki kadının kıyafetleri dönemin giyim-kuşam anlayışını göstermektedir: "Ayağa kalktı, başörtüsünü, yeldirmesini giydi." (s. 9). En fakir evde bile bir resimli mecmua bulunması dönemin zihniyetini yansıtması açısından dikkate değerdir: "Resimli bir mecmuayı kızına verdi." (s. 9). Yapı Olay Örgüsü Bir anne ve kızın hayatını konu alan hikâye hazin bir sonla bitmektedir. İsmi belirtilmeyen ancak yazar tarafından kendisine Melek ismi uygun görülen bir anne ile Vicdan ismindeki kızı çok fakirdir. Anne ufak tefek dikiş ve çamaşır işleri yaparak geçimlerini sağlamaktadır. Anne ve kız çok sıkıntı çekmekte, zaman zaman aç kalmaktadırlar. Bayram gecesi teslim edilmek üzere bir dikiş işi alan anne bu işi bitirmek için uğraşır ve bayramdan bir gece önce işi bitirip teslim etmek üzere yaşadıkları kulübeden ayrılır. Kazanacağı para ile kızına bayram için bir şeyler almayı istemektedir. Emaneti teslim ettikten sonra bayram için ufak tefek bir şeyler alan kadın, yaşadıkları kulübenin olduğu mahalleye giderken mahallede yangın çıktığını görür. Yangın kadıncağızın evinde çıkmıştır. Kızı yanarak can vermiştir. Anne yangını görünce bayılır. Etraftakiler ona yardımcı olur. Kızını kaybeden anne tedavi için Teşfiye-i Nisâ Hastanesi'ne götürülür.

208 190 Şahıs Kadrosu Şahıs kadrosunda karşımıza Vicdan ismindeki kız ve Melek ismindeki anne çıkar. Yazarın bu isimleri özellikle tercih ettiği fark edilmektedir. edilir: Anne şu şekilde tasvir edilir: "Valide pek güzel. Cazibe-perver simasında, kara gözlerinin üzerindeki kirpiklerinin saldığı sâyeler, bütün çehresini kaplıyor, bu suretle bir tesir-i mahsus hâsıl ediyor. En küçük bir tebessümünde etrafa saf-ı şu'âtın pertev-nisâr olduğu, tatlı ve inşirâhbahş-ı in'ikâslar bıraktığı görülür. Bu emsalsiz dilber, bu peri-i nazik-ter, envâi naz ve ni'am içinde perver-siyâb olmuş, nice tatlı ümitler, nice vâsi' hayaller perverde eylerken vâ-esefâ ki tâli'-i nâ-sâzi bir gün içinde bütün o ümitleri, bütün o arzuları kâmilen zîr ü zeber eylemiş, kendisini bu dâr-ı fenada yalnız Hayır yalnız değil Bir kızıyla bir kızıyla beraber bırakmış." (s. 3). Vicdan, annesine çok benzeyen, uzun, kumral saçlı ve mavi gözlü olarak tasvir "Vicdan! Ne güzel, ne latif bir isim Bu isim, sefîle kadının kızınındır. Bu dilber kız validesinin âdeta bir timsâlidir. Başını tezyîn eden ve perişan bir hâlde omuzlarından aşağı sarkan saçları uzun ve kumral. Gözleri ise semâvî renktedir " (s. 6). Zaman Eserde zaman ifadesi olarak şu satırlar göze çarpar: "Ramazan mevsim-i bahara tesadüf etmişti. Bu mâh gufrânın otuzuncu, rebi'-i baharın da gayet latif bir günü idi."(s.2). Mekân Mekân olarak karşımıza anne ve kızın ikamet ettikleri Marmara sahiline yakın bir fakirhane çıkar:

209 191 "Pîş-gâh-ı enzârınıza Marmara sahiline karîb fakirhane bir mahalle getiriniz, bu fakirane mahallenin bir tarafında yine Marmara'ya yakın, şedâid-i rüzgârdan bir dereceye kadar masûn bir kulübe, daha doğrusu bir uzletgah-ı fakirane var. Bu kulübede bir valide ile bir de kızı iskân ediyor." (s. 3). Dil ve Anlatım Eserdeki anlatımda, yazarın bir üslûp özelliği olarak olaya müdahale etmesi şu şekilde karşımıza çıkar: "İşte bir hikâye: Esası sade ve fakat gayetle hazin. Ramazan mevsim-i bahara tesadüf etmişti. Bu mâh gufrânın otuzuncu, rebi'-i baharın da gayet latif bir günü idi. Âfitâb-ı cihan-ârâ, güllere, yapraklara eşi'a-i hayat-ı bahşâşı isâr ediyordu. Hava, bir râyiha-i şevk-âver ile meşhûn olup bu letâfet-i tabiiyye içinde Marmara'nın birbirini velî ve takip eden hafif ve küçük mevceleri sahile yakın beyaz taşlara çarparak gayet hoş, âhenkdar bir sada hâsıl ediyor, civar bahçelerden birinde bir kuşcağız zemzeme-sâz olarak sanki bu sadaya cevap veriyordu. Pîş-gâh-ı enzârınıza Marmara sahiline karîb fakirhane bir mahalle getiriniz, bu fakirane mahallenin bir tarafında yine Marmara'ya yakın, şedâid-i rüzgârdan bir dereceye kadar masûn bir kulübe, daha doğrusu bir uzletgah-ı fakirane var. Bu kulübede bir valide ile bir de kızı iskân ediyor." (s. 2-3). Eserde annenin gözyaşlarını gören usta bir ressamın bu manzara karşısında çıldıracağı, kaleminin bu manzarayı çizmede aciz kalacağı belirtilmiş ve arkasından bu durumu gören şairin şu şiiri yazacağı ifade edilmiştir: "Bir gözyaşı bahr-i bî-girândır Bir jâlede bir deniz nihândır Şâirce değilse de mukaffâ Bir gözyaşı şiirdir musaffâ İltifâtın olmaz ihtimâli Bir kere düşün değil mi şebnem Çeşm-i sihre sirişk-i mâtem? Bir katre tebahhür eylemişken Bir âşıkanın te'sirinden Olmaz mı o katre-i şiire nâtık Tâbir değil midir muvâfık?" (s. 5).

210 192 Eserin sonunda yazarın araya girip okuyucu ile âdeta sohbet etmek istediği görülür: Bu konuşma üslubunu takındığı ifadeler şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: "Hikâyenin bundan ötesini de istiyor musunuz? Bayram gecesi zuhur eden harîkten sonra zavallı valideyi berây-ı tedavi ve teşfiye-i nisâ hastanesine götürüyorlardı.." (s. 13). Eserin sonunda küçük hikâyeler serisindeki kitapların listesi verilmiştir Bîçare Kız Kitabın başında "Yangın-gaybûbet" başlığı yer almaktadır. Bundan başka herhangi bir alt başlık yoktur. Anlatımdaki nasihatvâri üslûp eserin telif olduğu kanısı uyandırmaktadır. Buradaki düşüncelere yazarın başka eserlerinde de tesadüf edilmektedir. Zihniyet Hacı Ahmet Efendi, zamanı gelen çocuklarını mahalle mektebine gönderir. Yakın dostlarının ecnebi mektebe gönderme tavsiyelerini şu şekilde reddeder: "Ecnebi mektepleri birer fesat ve tezevvürât ocağıdır. Öğle yerlere evlatlarımı, ciğerparelerimi veremem. Biraz geri kalsınlar da din ve ahlak sahibi olsunlar. Aile muhabbeti, ana, baba ve kardaş muhabbeti duysunlar ki ileride kendilerinden hayır ve menfaat görülsün. Ecnebi mektebine verilen çocuklar vâkıâ biraz fazla tahsil görürler ve fakat ailelerine karşı muhabbetsiz ve bîgâne kalırlar." (s. 4). Avanzâde Mehmet Süleyman, kadın eğitimi üzerinde dururken kızlarımızın millî mekteplerde okutulması gerektiğini savunmuştur. Yukarıdaki alıntı yazarın bu düşüncesini destekler mahiyette olduğu için önem arz etmektedir. Bu küçük hikâyede yazar kendi düşüncelerini kahramanlar üzerinden vermektedir. Eserin sonunda geleneksel anlatımızı hatırlatan dua ya da temenni diyebileceğimiz şu ibareler de zihniyeti yansıtması açısından dikkate değerdir. Yazar iyilerin sonunda

211 193 iyiliklerinin karşılıklarını bulacağı mesajını vermek ister. Şu satırlar aslında eserin mesajı gibidir: "Cenâb-ı Hak iyilik edene iyilik eder ve dâreynde mazhar-ı necât eyler. Hemân cenâb-ı Hak cümlemizi iyilikten ayırmasın, âmin." (s. 16). Yapı Olay Örgüsü Bu hikâyede Cezayirli bir ailenin çocuklarından birinin kaçırılması ve başından geçenler anlatılır. Cezayir'de yaşayan ailenin sokağında yangın çıkar. Yangın gecesi Hacı Ahmet ve Saliha Hanım'ın Mevhibe isimli kızları kaybolur. Aynı gece bir kız çocuğu daha kaybolmuştur. Cezayir ile Amerika arasında işleyen bir geminin fırtınaya yakalandığı esnada Suriyeli bir tüccar olan Feyzullah Efendi de bu gemidedir. İki küçük kız anne ve baba diye feryat ederken yanlarındaki adamlar kızlara çok kötü davranmaktadır. Feyzullah Efendi bu kızların kaçırıldığından şüphelenir ve adamların peşine düşer. Karaya çıkarken yaşadığı bir kaza neticesinde onları takip edemez. Kazanın ardından uzunca bir süre tedavi görür. Gemide yaşananları bir türlü unutamayan Feyzullah Efendi bu olayı aydınlatmak ister. Araştırma ve çabaları neticesinde kaçırılan çocukları kurtararak ailelerine teslim eder. Şahıs Kadrosu Hikâyedeki aile anne, baba, iki kız ve iki erkek olmak üzere dört çocuktan oluşmaktadır. Ailenin önce fakirken sonra babanın dürüst ve çalışkanlığı sayesinde orta halli olduğu ifade edilir. Ailenin babası Hacı Ahmet Efendi'nin bir bakkalı vardır. Tartısı daima doğruyu gösterir. Daha sonra ailenin annesi Saliha Hanım tanıtılır. Saliha Hanım eşi gibi beş vakit namazını kılan, şükreden, ev işleri ve çocuklarının terbiyesi ve eğitimiyle meşgul olan bir hanımdır. Kızlardan Mevhibe yedi, Nadire dokuz yaşındadır. Erkek çocuklardan Halil yedi ve ağabeyi Nadir on yaşındadır.

212 194 Feyzullah Efendi ve ailesi eserde şöyle tanıtılır: "Feyzullah Efendi, Suriye'nin muteber bir ailesine mensup olup ara sıra berây-ı ticaret Amerika'ya gidip gelir, Amerika'ya Suriye malları göndererek ve Amerika'da mal getirerek kesb-i servet eylemekte idi. Dört evladı, âbide ve sâliha bir zevcesi ve bir bacanağıyla bir baldızı var idi. Feyzullah Efendi gayet merhametli, âlicenap ve hayırhâh bir zat olup bazı zenginler gibi hasis değildi. Para kazandıkça umûr-ı hayriyyeyi fevkalâde sevdiği için fukara ve zuafâya bezl-i sadakat eylemekten, imdat ve muâvenetlerine koşmaktan asla geri durmazdı. Hanesinden misafir, kapısı önünden fukara eksik olmazdı. Gelenlere para ve sıcak yemek verilir, cümlesi de memnunen ve mutayyîben geri gönderilirdi." (s. 10). Dil ve Anlatım Eserin teknik olarak kusurları vardır, zaten bizce yazar bu eseri aile terbiyesi ve eğitim konusundaki görüşlerini ifade etmek için oluşturulmuş olmalıdır. Olayın arasında Feyzullah Efendi'yi ve ailesini tanıtması ve sonra tekrar olaya geri dönmesi teknik kusura örnek olarak gösterilebilir Entrika, Yanlış Anlama Bu başlık altında Kara Sakallı Adam, Teyzenin Kurnazlığı, Trompet'in Şeytanlığı ve Üç Güzeller olmak üzere toplam 4 hikâye değerlendirilmiştir. Bunlar genel olarak bir entrika veya olayları yanlış anlama etrafında kurgulanmış traji-komik hikâyelerdir Kara Sakallı Adam Eserin arkasında kitabın fiyatının "60 para" olduğu kayıtlıdır. Arkada Sevdalı Kız, Gizli Define (Moralızade Vassaf Kadri Bey tercümesi) ve Yumurcağın Hikâyesi isimli kitapların tanıtımı yapılır.

213 195 Yapı Olay Örgüsü Eserde Jean Marniet adlı karakterin başından geçen traji-komik bir olay anlatılır. Jean Marniet yalnız yaşayan ara sıra dostları ile görüşen birisidir. Yılda bir kez İsviçre'ye tatile gitmeyi alışkanlık hâline getirmiştir. O yıl İsviçre'ye gitmeden önce Jean Pleson ismindeki arkadaşı kendisine bir emanet bırakır. Jean Pleson'un kardeşi İsviçre'ye yerleşmiş ve İsviçre'de Loserin şehrinin Paris sokağında yaşamaktadır. Jean Marniet'ten verdiği emaneti kardeşine teslim etmesini rica eder. Jean Marniet arkadaşına yardımcı olmak ister. Bu esnada kendilerinin kara sakallı birisi tarafından dinlendiğini fark eder. Yolculuk esnasında da bu kara sakallı kişi tarafından sürekli takip edilmiştir. Tren kompartımanında kendisine saldırıp emaneti çalacağını düşündüğü bu kara sakallı adamdan çok korkar. Sonunda emaneti yerine ulaştırır. Paris'e dönüşte başından geçenleri dostlarına anlatır. Arkadaşı Jean Pleson da olanları dinler ve Jean Marniet adına bir ziyafet vermek ister. Ziyafete gelen Jean Marniet ile aşağı yukarı başından benzer bir olay geçen arkadaşını tanıştırır. Mösyö Barniet olarak tanıtılan bu kişi Jean Marniet'in yolculuk boyunca karşılaştığı kara sakallıdan başkası değildir. Mösyö Barniet ise Jean Pleson'a başından geçenleri yolculuk esnasında bir deli ile karşılaştığını anlatmıştır. Şahıs Kadrosu Eser Jean Pleson, Jean Marniet ve Mösyö Barniet isimli üç şahısın etrafında döner. Jean Marniet eserde şu şekilde tanıtılır: "Otuz otuz beş yaşlarında bulunan Jean Marniet hâl ü vakti yerinde bir adam olup hiç teehhül etmemişti. İntizam ve serbesti ile yaşıyor, beş onu geçmeyen sadık ve samimi dostlarıyla evkat-güzar oluyor; boş kaldığı zamanları ise mütâlaa ile imrâr eyliyordu. Takip eylediği hayattan pek memnun görünen Jean Marniet'nin başka bir arzusu olmayıp yalnız her sene ilkbaharda İsviçre'ye giderek bir müddet orada kalmayı i'tiyad eylemişti." (s. 15).

214 Teyzenin Kurnazlığı Teyzenin Kurnazlığı, Yuvanaki Penayotidis Matbaası, Dersaadet. Eser "küçük hikâyeler" serisinden çıkmış olup yazarı Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Kapakta basım tarihi yer almaz. Maarif Nezareti'inin ruhsatnamesindeki tarihten 17 Zilhicce 1316 ve 17 Nisan 1315 yılında basıldığı anlaşılmaktadır: "Maarif Nezaret-i Celilesinin 17 Zilhicce 1316 ve 17 Nisan 1315 tarihli ve 98 numaralı ruhsatnamesiyle tab ve temsil kılınmıştır." (ön kapak a). Eserde iki ayrı küçük hikâye yer almaktadır. Birincisi yeğenini evlendirmek isteyen bir teyze ile yeğenin hikâyesidir; diğeri ise dostu ile ilişkisini fark eden şahsın bunu ifşa etmemesi için verilen rüşvetin anlatıldığı hikâyedir. İlk hikâyenin adı Teyzenin Kurnazlığı ikincisinin adı ise Trompetin Şeytanlığı'dır. Teyzenin Kurnazlığı, kendi içinde 1, 2, 3 gibi rakamlarla bölümlendirilmiştir. Bu küçük hikâye toplam beş bölümdür ve kurguya yerleştirilen mektuplardan oluşturulmuştur. Yapı Olay Örgüsü Teyze Margaret, yeğeni Alfred'e bir mektup yazar. Mektupta Alfered'in artık evlenmesi gerektiğini nasihat edip onun için bulduğu kızı görmesini ister. Roza isimli yardımcından da söz eden Margarit, Roza'nın da evlenmek üzere olduğunu ve ikisinin düğününü bir arada yapmak istediğini yazar. Alfred bu mektup üzerine teyzesini ziyarete gider. Şatoya gidince ortalıkta kimseyi göremez ve teyzesine bir mektup bırakarak oradan ayrılmaya karar verir. Bu sırada Roza dışarı çıkmış, sevmediği birisiyle evleneceği için ormanda çiçeklerle dertleştikten sonra geri dönmüştür. Şatoda Roza ile Alfred karşılaşırlar. Margaret de gelir. Roza ve Alfred'in evliliklerinin gerçekleşmeyeceğini söyleyip biraz da kurnazlık ederek aslında birbirlerinden hoşlanan Roza ve Alfred'in evlenmelerini sağlar.

215 197 Şahıs Kadrosu Üç kişilik şahıs kadrosuna sahip olan eserde Roza şu şekilde tasvir edilir: "Zavallı Roza'nın ter ü taze siması bu tesir-i nâgihâni ile sarardı. Uzun kirpiklerinin saldığı sâyeler o vech-i melihi kapladı. Fakat onu bir tebeddül ile o sima-yı safta bir tatlı tebessüm hâsıl oldu. Etrafa pertev-nisâr oldu. İnşirâh-bahş in'ikâslar bıraktı." (s. 9). Dil ve Anlatım Teyzenin Kurnazlığı adlı hikâyede üslup dikkat çekicidir. Eserin başındaki şu bölümü bu üslup özelliğini göstermesi açısından buraya alıntılıyoruz. Sanatsal ifadelerin özellikle tasvirlerde yoğun olarak kullanıldığı görülmektedir: "Şems-i şu'le-bâr güllerin pembe teveccühâtını rengîn evrâkını revnakdâr ediyordu. Bir râyiha-i şevk-âver ile hava meşhûn olup bu letafet-i tabiiyye içinde bir ırmağın suları beyaz taşlara çarparak gayet hoş bir çağıltı hâsıl ediyor ve ormanda bir kuşcağız zemzeme-saz olarak sanki bu sadaya cevap veriyordu." (s. 2). Üslup açısından dikkate değer satırlar daha çok tasvir ifadelerinde göze çarpmaktadır: "Âfitâb-ı âlem-ârâ güllere yapraklara eşi'a-i hayat-bahşâsını saçıyordu. Ezhar-ı hoşbû, saf havayı ta'tîr ediyordu. Irmağın suları çağlayarak akıyordu. Ormanda bir kuşcağız bu çağıltıyı tanzîr, belki Roza ile Alfred'in izdivacını da tes'îd eyliyordu." (s. 9) Trompet'in Şeytanlığı Teyzenin Kurnazlığı isimli hikâye kitabının içindeki ikinci küçük hikâyedir.

216 198 Yapı Olay Örgüsü Gezmek için Toulouse şehrine giden Trompet, kalmak için bir otele girer. Otel sahibesi tarafından -dostuyla olan buluşmasını engelleyeceği için- otele kabul edilmez. Kendisine otel odalarının tamamının dolu olduğu söylenir. Trompet durumun farkına varır ve otel sahibesinden intikam almak amacıyla otele gizlice girer, dostuyla otel sahibesinin konuşmalarını dinler. Oteldeki kaşık, çatal vs. hepsini çalar. Ertesi günü otel sahibesinin eşiyle muhabbet eder ve onları yemeğe davet eder. Amacı otele sahibesine ders vermektir. Yemekte kullanılan çatal, kaşık, tabak vs. otelden çalınan takımlardır. Otel sahibesi, önce yemek takımlarını çalan hırsız olarak itham ettiği Trompet'e sırrını ifşa etmemesi için iltifatlarda bulunur ve durumu eşine söylememesi için rüşvet verir. Şahıs Kadrosu Bu küçük eserde, Trompet isimli kişi kurnaz bir karakter olarak karşımıza çıkar ve kendisine yalan söyleyen otelciye bir ders vermek ister. Kendisi eserde şu şekilde tanıtılır: "Mösyö Trompet şen ve şâtır, hatır-nüvaz iyi bir arkadaştır. Kalbi saf ve temizdir. Yarenliği sever, latifeden hoşlanır. Lakin latife latif olmalı Borkisieon Kasabası'nda doğmuştur." (s. 10) Üç Güzeller Üç Güzeller, Yuvanaki Penayotidis Matbaası, Dersaadet. "Küçük hikâyeler" serisinin üçüncü kitabı olan eserin yazarı Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Kapakta basım tarihi yer almasa da Maarif Nezareti'nin basım ruhsatındaki tarihlerden 18 Zilhicce 316 ve 17 Nisan 1315 basıldığını öğrenmekteyiz: "Maarif Nezaret-i Celilesinin 18 Zilhicce 316 ve 17 Nisan 1315 tarihli ve 98 numaralı ruhsatıyla tab ve temsil kılınmıştır." (ön kapak a).

217 199 Zihniyet Alfred'in annesi, oğluna evlenmesi için nasihatte bulunur. Kendisinin yirmi beş yaşında olduğunu ve artık evlenmesi gerektiğini belirtir. Annenin kadına bakışı, zihniyeti temsil etmesi bakımından önemlidir: " Vakt-i merhûnunda bir kadınla izdivaç edip insaniyetten beklenilen hizmeti ifa etmeli. Bir erkek daima bir kadına muhtaçtır. Ben ihtiyarladım yarın öbür gün ölüp gideceğim. O vakit sana bakacak yemeğini hazırlayıp, çamaşırını yıkayacak biri lazım. Bu da zevceden başka kimse olamaz." (s. 5). Yapı Olay Örgüsü Alfred her sabah işe giderken üç tane güzelle karşılaşır. Bunlardan üçüne de âşık olur. Hangisi ile evleneceğine karar vermek isterken kızlar sırayla evlenmeye başlar. Alfred önce Oktavy ile evlenmeye karar verir; ancak onun evlendiğini öğrenir, sonra Louinten ile evlenmek ister. O da evlenmek üzeredir. Charlotte'u da elinden kaçırmak istemeyen Alfred ona rastlar rastlamaz, kendisine olan duygularından söz eder. Charlotte kendisinin de birisi ile görüştüğünü ve evlenmek üzere olduğunu ifade eder. Alfred'in ısrarı üzerine babası ile durumu konuşacağını şayet babası Alfred'le evlenmesine taraftar olursa ertesi günü bir işaretle durumu kendisine haber vereceğini belirtir. Charlotte babasının Alfred'le evlenmesine izin verdiğini işaretle ona anlatır. Eserin sonunda Charlotte'un Alfred'in ismini bildiğini öğreniriz. Sanki Alfred'in evliliği için bir plan hazırlanmış gibidir. Şahıs Kadrosu Şahıs kadrosunda Oktavy, Louinten ve Charlotte isimli üç güzel kız ile Alfred ve annesi karşımıza çıkar. Üç güzellerden "sarı kumral rengi"nde olanın isimi Oktavy, açık kumral Louinten ve "esmer" olan Charlotte'tur (s. 6). Üç güzeller eserde şu şekilde tasvir edilir: "Üç hemşirelerden biri esmer, ikincisi kumral, üçüncüsü de kemale ermiş bir başak gibi sarımtırak kumral renginde idi. Üçünün de elbise, şapka, şemsiye ve hatta

218 200 dantelarına varıncaya kadar aynı biçimde, aynı renkte idi. Tatlı tatlı konuşarak daima yan yana gidiyorlardı." (s. 3). Mekân Eserde mekân olarak Bolonya ormanları geçmektedir. Alfred daire müdürüne aniden hastalandığını telgraf çeker ve Bolonya ormanına iç sıkıntısını gidermek için gezmeye gider. Bolonya ormanı Alfred'in ifadesine göre Paris'in en güzel mesire yeridir. çarpar: Dil ve Anlatım Eser birinci tekil şahıs ağzından anlatılmaktadır. Hikâyede sanatsal ifadeler göze "Üç güzellerin, daha şairane tabirle peri-i peykerlerin tesâvir-i dil-pezîri iyice zihnime nakşolunmuş idi. Vaktiyle bir romanda okumuştum: Zaman-ı kadîmde esâtir perileri varmış! Bu kızların mutlak o perilerden olduğuna kanaat kesbeylemiştim." (s.3). Olayın birinci şahıs, yani kahramanın ağzından anlatılması okuyucu ile sohbet havası yaratmaktadır: "Size bu güzelleri tarif edeyim. Bu üç peri-i peykerin biri büyük, ikincisi ortanca, üçüncüsü de küçük idi. Şüphesiz üçü de kardeş hemşireler olacak." (s. 3). Eserde anlatıcı olayın akışına karışarak kendisini okuyucuya tanıtır: "Üç hemşireye muhabbetim ciddi ve samimi idi. Söylemeyi unuttum: Ben de yani sergüzeştini size nakleden bendeniz henüz genç ve bekârdır. Temeddüh olmasın ama genç olmakla beraber mahcup ve müsta'idim. Yakışıklı bir adamım. Tenasüb-i endamım var." (s. 4) Aile Hayatına Dair Eserler Avanzâde Mehmet Süleyman aile hayatı üzerine de eserler kaleme almıştır. Kızları Nasıl Evlendirmeli?, Rehber-i Muamelât-ı Zevciyye, Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç ve İzdivaçta Büyücülük adlı kitapları bu grupta değerlendirmek mümkündür. Bu

219 201 eserlerde evlilik meselesine değinilmiş, erken yaşta evliliğin sakıncaları, evlenen çiftlerin yaş farkları üzerinde durulmuştur. Birtakım sağlık problemleri hakkında bilgiler verilmiş; bu rahatsızlıkları sebebiyle doktora gitmeyen insanların hurafeler veya bu alanda uzman olmayan birtakım sahtekârlar tarafından suiistimal edilmeleri önlenmek istenmiştir. Eşlerin birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiği, evlilik ve doğum yaşı, hamilelik süreci, moda anlayışı, İslam anlayışı, din ve namus algısı, çocuk eğitimi, kadın hakları ve hıfzıssıhha gibi konularda okuyucu aydınlatılmak istenmiştir. Osmanlı toplumunda sağlıklı bir aile anlayışı oluşturmaya çalışan Avanzâde Mehmet Süleyman, sağlıklı bir aile oluşturabilmek için aile bireylerinin birbiriyle anlaşmaları gerektiğini düşünür. Bu sebeple damat adayı seçerken makam, mevki gibi geçici vasıflar yerine güzel ahlakı esas almaları gerektiğini ailelere hatırlatır. Aile hayatını konu alan eserlerde; kadının toplum içindeki fonksiyonuna, eğitimine, ev içindeki görevlerine de yer verilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman, kadın eğitimine çok önem vermekte ve bunu her fırsatta dile getirmektedir. Kadın ailenin temel taşıdır; kadını eğitmek aileyi eğitmek, aileyi eğitmek ise toplumu eğitmek demektir. Bu sebeple kadınların eğitimi üzerinde ısrarla duran yazar, onların ecnebi mekteplerinde değil, millî okullarda okutulmasını, kendi din ve kültürleri doğrultusunda eğitim alarak çocuklarını da aynı bakış açısıyla yetiştirmesini ister 16. Avanzâde Mehmet Süleyman moda ve tüketim toplumu üzerinde de durmuştur. Modayı tüketim kültürüyle eleştirmiştir. Bilindiği üzere tüketim kültürü Sanayi Devrimi ile ortaya çıkar. Bu tarihten sonra "öncelikle İngiltere'de, sonrasında ise diğer batı ülkelerinde üretimin kitlesel bir düzeye erişmeye başlamasıyla birlikte, üretilen malların satılabilmesi açısından ihtiyaçların farklılaştırılması ve yeni ihtiyaçların yaratılması, temel bir ilke ve amaç" kabul edilir (Yanıklar 2010: 27). Bu durumun farkında olan yazarımız halkı, özellikle kadınları, uyarmak ister: "Moda, hassaten Hıristiyanlar arasında taammüm etmiş fena ve muzarr bir âdettir. Avrupa fabrikalarını kazandırmak ve kendilerini rezil ve rüsvay etmekle beraber saadet-i ailelerini ihlal etmek ve paralarını beyhude sarf ve istihlâk etmek isteyenler modaya tâbi olurlar." (s ). 16 "Mâmâfih çocuğun eğitimi aile içinde ön planda anneye ve büyükanneye aittir. Bu nedenle de modernleşme devrinde yazarlar kadının, yani annenin eğitimli olmasının üzerinde önemle durmuşlardır." (Ortaylı 2016a: 135).

220 202 Nitekim "tüketim kültürü" zamanla "daha fazlası için duyulan arzu ve daha fazla arzunun üretimi anlamında ihtiyaçların sınırsız"lığına dönüşmüştür (Yanıklar 2010: 27). Osmanlı toplumunda moda ve tüketim kültürünün oluşmasını magazin basını tetiklemiştir. Figaro, Femina, Lecturs Pour Tous, Mapple gibi dönemin kadın, moda ve salon dergileriyle giyim tarzı, kadın sağlığı, cilt ve saç bakımı, ev dekorasyonu gibi konular Osmanlı toplumunun gündemine girmiştir (Çıkla 2004: 92-93). Bahsedilen gündemi yakından takip eden Avanzâde Mehmet Süleyman; kadınların moda, süslenme, saç boyası, pudra vs. gibi konularda boş yere para harcamalarını ve sağlıklarını yitirmelerini önlemek istemiştir. Bu amaçla eserlerinde kadınların evde kendilerinin yapabileceği pudra, saç boyası gibi reçeteler vermiştir Kızları Nasıl Evlendirmeli? Kızları Nasıl Evlendirmeli?; Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Mâlûmat Kütüphanesi: 2, Necm-i İstikbal Matbaası, 1330, 1. Tab. Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kaydedilse de eserin kimden tercüme olduğuna dair bilgi yer almamaktadır. Fiyatı "bir kuruş"tur. Yazar, önce evliliğin tanımını yapmış, daha sonra evlilikten ne anlaşılması gerektiğini ifade etmiştir 17. Örtünme meselesine değinmiş; Müslüman kızların çarşafla gezme konusundaki hassasiyetleri, erkeklerle çok yüz yüze gelmemeleri, kızlığa ve kadınlığa mahsus mahcubiyet ile paklık konusunda Hıristiyan kızlarından daha saf ve masum olduklarını savunmuştur (s. 3). Avanzâde Mehmet Süleyman "namus, hayâ ve iffet"i insanlığın olmazsa olmaz meziyetleri kabul eder. Ona göre; "hayâ ve namus", insanı mümtaz kılan ve şerefli yapan unsurlardır. Hayâ ile iman birbiriyle eşdeğerdir; hayâsı olmayanın dini ve imanı da olamaz. Yazar, insanı "insaniyet ve diyânetle kâim" olarak tanımlar (s. 3). Eserde ebeveynlerin kızlarının evliliğinde neler dikkat etmesi gerektiği konusunda uyarılar yer alır. Ailelerin kızlarına karşı sert ya da yumuşak davranmaması, orta yolu 17 Evlilik, II. Meşrutiyet döneminde üzerinde önemli durulan meselelerdendir. Avanzâde ile bu dönem yazarlarının görüşleri için bkz: Keçeci Kurt 2015.

221 tutmaları ve fark ettirmeden onları sürekli gözetim altında bulundurmaları gerektiği tavsiye edilir ). Yazara göre; kızlar ilk olarak dini, ikinci olarak ise muhafaza-i sıhhati bilmelidir (s. Eserde muhabbet; yaldızlı, süslü fakat zehirli bir ilaca benzetilmektedir. Kızların birinci düşmanı olarak muhabbet, ikinci düşmanı olarak muhabbet-nameler (aşk mektubu) gösterilmektedir. Bohçacı kadınların arabuluculuğu konusunda da uyarılar yer almaktadır. Avanzâde Mehmet Süleyman kadın eğitiminin yaygınlaşması hususunda halkı aydınlatmak ister. Kızları Nasıl Evlendirmeli? isimli eserde de bu konudaki düşüncelerini ortaya koyar. Ona göre; kızlar, Darü'l-fünunlara, inâs sultaniyelerine gönderilmeli; ancak kesinlikle ecnebi okullara verilmemelidir. Kızların eğitiminde ev idaresi, çocuk yetiştirme ve hıfzıssıhha gibi temel konulara önem verilmelidir. Yazara göre; ülkenin âlim ve fâzıla kadınlardan ziyade bilgili, evini çekip çeviren, ev idare etmesini bilen, çocuğuna iyi terbiye veren, din ve hıfz-ı sıhhat konusunda yeterli bilgiye sahip kadınlara ihtiyacı vardır. Âlim ve fâzıla kadınlar toplumda yeteri kadar vardır ve bu kadınlar toplumu aydınlatmak için çalışmak yerine "mey-mahbub üzerine şiir söylemekte" ve "hayalât üzerine hikâye ve roman" yazmaktadır. Burada âlime kadınların bencil oldukları vurgulanır ve bu durum eleştirilir: "Fakat acaba bunlardan kaçı talim ve terbiye-i etfâle, talim ve terbiye-i nisvân ile buna mümâsil hayat-ı ictimaiye ve mesail-i mühimmeye dair hizmet-i vazifede bulunmuştur? Eli kalem tutan muharrirelerimizden hemen kısm-ı azamı mey ve mahbub üzerine şiir söylüyorlar veya hayalât üzerine hikâye ve roman yazıyorlar. Âlime bir valideden ziyade biraz cahil ve fakat hakikî bir valide bence daha iyidir. Âlime kadın ne umûr-ı beytiye bakar ne de çocuğa bakmaya tenezzül eder. Biraz canı sıkıldı mı hemen kendisini ya komşuya veya civardaki mesireye atar. Valideler var ki memedeki evladını evde hizmetçiye veya komşu hanıma bırakarak düğüne, seyrana giderler " (s ). Eserde çocuk eğitimi konusuna da değinilmiştir. Ailelerin çocuklarına ne çok sert ne de fazla mülayim davranmaları; orta yolu bulmaları gerektiği vurgulanmıştır: "Evladınız hakkında ne zalimane davranarak iğbirâr ve infiallerine meydan veriniz ve ne de lüzumundan ziyade rahîmâne davranarak onları şımartınız." (s ).

222 204 Yazar dönemin kendi menfaatlerini düşünen yazarlarını da eleştirir: "Yaşasın bizim muharrirler! İçlerinde o kadar faziletkârları var ki zerre kadar düşünmezler. Hırs-ı menfaat, gözlerini bürümüş. Beş on para çeksinler de ne olursa olsun. Hürriyet-i matbuat, hürriyet-i ticaret, hürriyet-i kelam var " (s. 13). Yazar ebeveynlerin çocuklarına kitapları kendilerinin almasını ve onlar okumadan önce okumalarını tavsiye eder (s. 14). Zararlı olarak gördüğü kitapların her tarafa yayılmasından rahatsızlık duyan yazar, ebeveynleri bu konuda uyarır: "Yakın zamana gelinceye kadar muzırr ve müfsid-i ahlak kitaplar Babıâli caddesindeki kitapçıların hududunu geçemiyordu. Şimdi kolera mikrobu gibi şehrin her tarafına yayıldı. Bütün tütüncü dükkânları kütüphaneye döndü. Hep bu hezeyannamelerle doldu. Meçhulü'l-hüviyeten birtakım muharrirler, vakanüvisler peyda oldu. Gizli isimler çoğaldı. Gözünüzü açınız. Muzır kitaplar birer mikroptur. Mikroplara karşı dezenfekte yani taharet ve nezafet lazım. O kitapları da dezenfekte etmeden, sıkı bir muayeneden geçirmeden hanenize sokmayınız." (s. 14). Eserde evlilik meselesine değinilmiş, ailelerin kızlarını evlendirecekleri kişilerde arayacakları vasıflar üzerinde durulmuştur. Buna göre; zengin değil; güzel ahlaklı damatlar tercih edilmelidir. Para her zaman bulunabilir; ancak güzel ahlaklı insanı bulmak zordur. Eserinin sonunda "Ey muhterem ve müşfik valideler!" diye annelere hitap edilerek onlara nasihatlerde bulunulur. Burada evlatlarını zorla evlendirmemeleri, makam ve mevkiye bakarak damat seçmemeleri konusunda uyarılara yer verilir: "Ey muhterem ve müşfik valideler! Her biri bin türlü meşakkatlerle, maddi ve manevi fedakârlıklarla vücuda gelen kızlarınızı, ciğer paresi evlatlarınızı kuru nam ve unvan, mevki-i memuriyet ve alâyiş uğrunda birine vererek bedbaht etmeyiniz. Kocatacak derecede çok da bekletecek olursanız kendi kendilerine koca bulmaya, âşıkdaşlıkta bulunmaya, teverrüm etmeye sebebiyet vermiş olursunuz. Kızınıza koca olacak adamın nam ve unvanına, kıyafet-i zâhiresine aldanmayınız, koca olacak adam her zaman bulunur. Bir evlat ise kolaylıkla vücuda gelemez. Muamelat-ı beşeriyenin iyi ve fena cihetlerini her an kızlarınıza anlatmaktan geri durmayınız. Hissiyatlarına hemen kapılıvermesinler. Fakat vicdanlı ve hakikî bir koca az bulunur. Kızlarınıza yüz vermeyiniz. Kalplerini kıracak derecede de tekdir ve tevbih etmeyiniz. Zor ile izdivaçlarına teşebbüs etmeyiniz. Sonra bedbaht olmalarına, ölüm yataklarında inleyerek terk-i hayat etmelerine meydan vermiş olursunuz." (s. 16).

223 Rehber-i Muamelât-ı Zevciyye Rehber-i Muamelât-ı Zevciye; Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Mâlûmat Kütüphanesi: 4, Hukuk Matbaası,1330, 1. Tab. Kadın ve erkeğin yaratılışındaki farklılara dikkat çeken yazar, onların dünyada birlikte yaşamak için var olduklarını, bütün din ve mezheplerin de bu anlayışı benimsediklerini ifade eder. "Muamelât-ı zevciye"nin ne anlama geldiği ve nasıl olması gerektiği üzerinde durur. Eserde boşanma meselesine de yer verilmiş, çok geçerli bir sebep olmadıkça boşanmanın tercih edilmemesi tavsiye edilmiştir: "Esbab-ı kaviye ve meşrua bulunmadıkça zevc ve zevce arasındaki müfârakat, bir cinayettir." (s. 7). Doğadaki tüm canlıların eş olarak yaratıldığına değinen yazar, insanlar için de bu durumun geçerli olduğunu ifade eder. Arkasından toplumdaki görücü usulü ile evlenme meselesine geniş bir şekilde yer verir. Eserde evlilik yaşı meselesi de irdelenmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, Osmanlı toplumundaki erken yaşta evliliklerden çok rahatsızdır. Ona göre erken yaşta evlilik bireylerin hem fiziken hem de ruhen taşıyamayacağı bir yüktür. Özellikle kızların çok erken yaşta evlenmesi ve anne olması; ona taşıyamayacağı ağırlıklar yüklemekte ve onların erken yaşta verem sebebiyle ölümüne neden olmaktadır. Evlenme yaşının erkekte en erken 20-25, kızda ise 18 olmasını tavsiye etmektedir. Yazar, evlenme yöntemi konusunda belirgin bir tavır sergilemez; görücü usulü ya da severek evlenenlerin ikisinde de bazen çiftlerin anlaşabildiği bazen de anlaşamadığını ifade eder. Eserde o dönemde evlenilecek erkek ve kızlarda aranılan vasıfların neler olduğu da ifade edilir. Buna göre; makam, mevki, para gibi vasıflar önemli değildir. Evlenecek çiftlerin sağlıklı olduklarına dair doktor muayenesinden geçmesi, belge alması gerektiğini savunan yazar, bunun gelenek hâline gelmesi gerektiğini belirtir. Evlilikte çiftlerin yaşlarının birbirine yakın olmasını da tavsiye eder.

224 206 Kadınların muayyen günleri ve doğum için uygun yaş dönemleri hakkında bilgi verilmiştir. Çiftlerin birbirinden uzak durmaları gereken dönemler ve durumlar hakkında açıklamalar yapılmıştır. Kadınların eşlerine karşı nasıl davranmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunulmuştur. Eserde örtünme meselesi üzerinde sıkça durulmuş, kızların modayı takip etmek adına İslam'a aykırı giyinmeleri eleştirilmiştir: "Fezâil-i İslamiye ve ahlakiyeden ayrılmamalı. Çarşafını daraltıp unsur-ı gayr-ı İslam'a mensup kadınlar gibi kıçını meydana çıkarmamalı. Boğazını, gerdanını bir karış açmamalı. Bu hareketler hafif mizaçlığa ahlak cihetinden zaafa delâlet eder." (s. 23). Avanzâde Mehmet Süleyman, "moda"yı Hıristiyanlar arasında yaygınlaşan ve Avrupa fabrikalarını zengin eden, israfına sebep olan ve saadetlerini engelleyen bir kavram olarak tanımlar. Modayı takip ederek farklı farklı şeyler alanların kendilerini rezil rüsva ettiklerini söyler. Ona göre moda için harcanan paraları biriktirmek ve çocukların geleceği için kullanmak gerekir. Kadınların süslenmek istemelerini doğal karşılayan Avanzâde Mehmet Süleyman, bu işin makul ve sade bir tarzda yapılması gerektiğini savunur. Ona göre "Kanaatkârlık bitmez tükenmez bir hazinedir, israf ise haramdır." (s ). Avanzâde Mehmet Süleyman, tek eşlilik taraftarıdır. Bu eserinde de bunu dile getirir. Erkeklerin başka kadınlara bakmasını, sarkıntılık etmesini ve onları taciz etmesini kınar. Erkeklerdeki bu çirkin tavırları gaflette olmalarına bağlayan yazar, bu bağlamda din, namus gibi konularda uzunca tavsiyelerde bulunur. O, Allah korkusunu unutmanın bu gibi fenalıkların ortaya çıkmasına sebep olduğuna inanmaktadır. Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre; insan, din ve namusu olduğu müddetçe insandır. İnsanın kendi din ve namusu ne kadar kıymetli ise başkalarının din ve namusu da o derece kıymetlidir. Bu sebeple kimsenin din ve namusuna tecavüz etmemelidir. Yazar buradan erkeklerin mahallelerinde yaşayan yaşlı ve dullara sarkıntılık değil; yardım etmeleri gerektiğini hatırlatır. Mahallesindeki yoksul, sefalet içindeki insanları bulup onlara yardım ederek ahiret mutlulukları için çalışmalarını tavsiye eder (s ). Eserde zaman zaman konunun dağıldığı ve farklı alanlara kaydığı dikkat çeker. Avanzâde Mehmet Süleyman da bunun farkındadır; ancak bunu bilinçli olarak yapmaktadır. Eserin bütünlüğünden uzaklaşan bu konuları kitaba koymasının nedeni, meselenin daha fazla okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamaktır. Bu konularla ilgili başlı

225 başına bir eser oluştursa kimse tarafından okunmayacağını belirten yazar, bunları başka bir isim ve unvanla yazsa kimsenin önemsemeyeceğini söyler. Dönemin dine aykırı popüler kitaplarının yanında bu tarz eserlere rağbet edilmediğini belirtir. Bu eserleri vatanına ve halkına hizmet amacıyla kaleme aldığını vurgular: 207 "Bu mevzua (rehber-i muamelât-ı zevciye) dair yazdığım eserde başka mevzuların bulunması bu sebeptendir. İntihap ve vaz eylediğim nam ve unvanlar altında vatanıma ve vatandaşlarıma kalemen hüsn-i hizmete çalışıyorum. Muvaffak oluyor muyum? Olmuyor muyum? Bunun farkında değilim. İnsan hemcinsine elinden gelen bir hizmet ve muavenette kusur etmemeli. İnsan takdir etmezse elbet Allah takdir eder." (s. 28). Eserde mizaç çeşitleri hakkında bilgi verilerek eşlerin birbirlerinin mizaçlarını tanımasının muamelât-ı zevciyeye yardım edeceği belirtilir. Mizaçların türüne göre kadın ve erkeklerin özelliklerinden, beslenme, ortam ve kıyafet seçiminde nelere dikkat etmeleri gerektiğinden söz edilir. Onların yapacakları ve uzak duracakları aktiviteler, yakalanabilecekleri rahatsızlıklar hakkında bilgiler verilir. Kuvvet artırıcı yiyeceklere değinilip "Adem-i İktidarın İlacı" isimli esere atıf yapılır. Kitapta çiftlerin evlilik yaşı üzerinde de durulur. Evlenecek çiftler arasındaki yaş farkının çok olmaması gerektiği vurgulanır. Aradaki yaşın fazla olması erkeklerin birtakım arayışlar içine girmelerine ve doktor yerine bilimsel olmayan yöntemlere başvurmalarına sebep olmaktadır. Sara, raşitizm gibi hastalıkların, birbirine genetik olarak uygun olmayan çiftlerin evlilikleri neticesinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Eserde hamilelik için uygun yaş 26 olarak verilmekte; babalık için yaş tavsiye edilmekte; korunma yöntemleri konusunda okuyucu aydınlatılmaktadır. Avanzâde Mehmet Süleyman erkek ve kadınların en ufak bir sorunda boşanmalarını doğru bulunmaz. Ona göre, sorun çözülmeye çalışılmalıdır. Yazar, gazetelerde kadın hakları ve hukukunu savunanları da eleştirmiştir. Ona göre bu kişilerin savundukları düşünceler afakîdir, toplumda kadının konumunu hiç dikkate almamaktadır. Kadınlarımız daha sokakta serbestçe gezememekte, namus ve iffetini koruyamamaktadır. Kadın hukukunu savunanların öncelikle bunları dile getirip çözmesi gerekmektedir (s ). Eserin sonunda Rehnüma-yı İzdivaç'ın tanıtımı yapılmıştır.

226 Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç; Müellif A. Mehmet Süleyman, İstanbul, El- Âdil Matbaası, bölümdür. Kitabın başında fihrist, sonunda ise mükemmel bir lügatçe yer alır. Toplam 12 "İfade-i Mahsusa" başlıklı önsözde, her insanın evlenmesi gerektiği ve bütün dinlerin bunu emrettiği, kadın ve erkeğin birbirine muhtaç olduğu ve birbirinden ayrı yaşamayacağı belirtilir. Umumhanelerde dost tutan kişilerin yaptıkları şiddetle eleştirilir ve bu hayat tarzı kesinlikle tasvip edilmez (s. 8). Avanzâde Mehmet Süleyman evliliği neslin devamını sağlayacak kurum olarak görür. Bu kurum aynı zamanda milletin ve devletin de devamlılığını sağlayacaktır. Son dönemdeki savaşlarda pek çok kişinin ölümü ve neslin giderek bozulması onu aile kurumu üzerinde ısrarla durmaya itmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre; insan için evlilik vazgeçilmez iken aile için de çocuk vazgeçilmezdir. Avrupa'da evlilik üzerine yazılan kitaplar, çıkarılan dergilerden bahseden yazar, bizim ülkemizde bu tarz eserlerin çok az olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirir: "İzdivacın kadr ü kıymeti, hıfz-ı sıhhati hakkında Avrupa'da türlü türlü kitaplar, mecelleler, gazete ve mecmualar vardır. İzdivaç ve hıfz-ı sıhhate dair en az yazı yazılan yer memleketimizdir. Hâlbuki bu gibi âsâra da en ziyade biz muhtaç bulunuyoruz." (s. 8-9). Bizde bu alanın en önemlisi olarak Besim Ömer Paşa'nın Sıhhat-nümâ-yı İzdivaç (Sıhhat-nümâ-yı İzdivaç; Yahut Evleneceklerle Müteehhil ve Mücerred Bulunanlara Nasihat Yazar: Debey Çeviren Besim Ömer, 1303/1886, 1306/1889, 1311/1893) isimli tafsilatlı ve mükemmel eseri gösterilir ve ayrıca bir iki küçük eserden başka yayın olmadığı ifade edilir. Bu eserlere ne kadar ihtiyaç duyulduğunun altı çizildikten sonra sağlıklı bireyler ve ailelerin sağlıklı nesiller ve sağlıklı devlet, millet teşkil edeceği vurgulanır: "Bizde izdivaca dair ne kadar eser yazılsa yine azdır. Bu gibi sıhhî, mühim ve kıymettar eserlere ekmek derecesinde ihtiyacımız var. Sağlam ve güzel efrat hangi memlekette tababet terakki etmiş, kavaid ve şerâit-i hıfz-ı sıhhat bilinmiş ise orada

227 yetişir. Aileler bu sayede kuvvetlenir. Aileler kuvvetlendikçe milletler ve hükümetler zî-kuvvet ve zî-şan olurlar." (s. 9). Avanzâde Mehmet Süleyman bu eseri oluştururken Doktor D. P. Garnier'nin İzdivaç isimli eserinder yararlanmıştır. Evli ya da bekâr herkesin rahatça başvurabilmesi için "mümkün olduğu kadar sade bir lisan ile" yazılan eserde, "zaruri elfaz ve ıstılahlar, kelimeler için" de kitabın sonuna "mufassal bir lügatçe" konulmuştur (s. 9). Kitap, resimlerle de desteklenmiştir. Eserde evliliğin önemi, dinlerin ve milletlerin ona ne derece değer verdiği üzerinde durulmuştur. Kur'an'daki evlilik bahsine ve hadislere yer verilmiştir. Evlilik neslin devamını sağladığı için mukaddes olarak kabul edilmiştir. Aile teşkiline engel olarak görülen istimna, bel soğukluğu ve adem-i iktidar gibi rahatsızlıklar üzerinde durulmuş, bunlardan korunmak için neler yapılması gerektiği, bunların tedavileri vs. üzerinde de ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Osmanlı toplumu için büyük önem taşıyan bekâret konusuna değinilmiş, hem kadın hem de erkek için bekâretin önemi vurgulanmıştır. Burada yazarın Fuhuş ve Esbâb-ı Fuhuş ismiyle bir kitap yazma tasarısı olduğu şöyle ifade edilmiştir: "Fuhuş hakkında yazdığımız Fuhuş ve Esbâb-ı Fuhuş namındaki kitabımızda ahlak ve içtimâiyat nokta-i nazarından şayan-ı dikkat ve garâbet birçok mâlûmat verilmiştir. Bu kitabı yakında neşredeceğiz." (s. 53). Eserde kadın ve erkek arasındaki mukarenetten bahsedilir. Tavsiyelerde bulunulur. İslam dininin bu konuda emrettikleri hakkında da bilgi verilir. Eserde genç yaşta istimna sebebiyle insanların evlenememesi ve nüfusa katkı sağlayamaması bir problem olarak sunulur. Daha sonra mizaç türlerine ve buna göre insanların fiziksel ve karakter özelliklerine yer verilir. İslam âdâbına mugayir kadın davranışları eleştirilirken kadının toplumdaki görevi bir nasihat mektubu formunda verilir. Annelerin çocuklarını neden emzirmeleri gerektiği üzerinde durulur, anneler ve sütnineler için reçete verilir. 209

228 210 Eserde hıfz-ı sıhhat için nezafet ve temizliğin önemi vurgulanır. İslamiyet'teki beş vakit abdestin faydalarına değinilir. Banyo çeşitlerinden söz edildikten sonra soğuk duşun faydaları üzerinde durulur. Avanzâde Mehmet Süleyman rahim hastalıkları ile ilgili bilgiler; kadınlar için reçeteler, kuvvet ilaçları ve şurup tertipleri verir. Eserde hamilelik hakkında bilgi verilir. Hamile kadınların beslenmesi konusunda tavsiyeler yer alır. Hamilelik takibi konusunda bilgi, hamilelikte yüzde oluşan lekeler için reçete verilir. Doğum, çoğul gebelik, erken doğum, düşük, kısırlık vs. hakkındaki bilgiler de dikkat çeker. Eserin sonunda Fransızcadan tercüme edilen iki mektuba yer verilir. İlk mektup bir adamın evlenme ve çocuk sahibi olma üzerine düşünce ve duygularını anlatır. İkinci mektup evlenecek erkeğe zevce seçimi konusundaki tavsiyeleri ihtiva eder. Avanzâde Mehmet Süleyman da daha önce "Hemşiremden Mektup" isimli bir yazısında, bir bayana evlilikle ilgili nasihatler vermiştir İzdivaçta Büyücülük İzdivaçta Büyücülük; Müellif Avanzâde Mehmet Süleyman, Âfiyet Kütüphanesi: 14, Kader Matbaası, İtimat Kütüphanesi tarafından neşredilen İzdivaçta Büyücülük, on beş sayfalık küçük bir eserdir. Fiyatı "üç kuruş"tur. Halk arasında damadın bağlanması ya da bağlatılması meselesi diye bilinen rahatsızlık nedir, bu konudaki rivayetler nelerdir, bunlara değinilmiştir. Hastalığın tıbbî alt yapısı irdelenmiştir. Avrupalıların "anafrodizi" dedikleri bağlanmanın sebeplerinin neler olduğu anlatılmıştır. Cinsel isteksizliğe sebep olacak yiyecek ve içecekler hakkında bilgi verilir. Bu konuda eskiden hangi otların kullanıldığı anlatılır. Cinsel isteksizliğin birdenbire verilen 18 Avanzade Mehmet Süleyman, Kadınlara Mâlûmat: Hemşiremden Mektup, Sabah Gazetesi, Numara 3998, 28 Kânunuevvel 1900, s. 1-3 (Ayrıca bkz: Özkan 2015).

229 bir ilaçla kesilemeyeceği, sadece afyon vb. ilaçlarla kişinin uyutulabileceği, halkın zannettiği gibi bir bağlanmanın fiziksel olarak yapılamayacağı, sadece damadın manevî yönden çökertilmesinin böyle bir şeye sebep olabileceği anlatılır. Geçici iktidarsızlığa sebep olan bitkilerin, içeceklerin ve kimyasal maddelerin neler olduğu ifade edilir. Yazar, İzdivaç Dertleri adıyla yayınlayacağı kitabının müjdesini verse de böyle bir eser vücuda getirememiştir. 211 "İşte tababette bu keyfiyete 'sun'i ma'dûmiyet-i şehvet' tabir edilir. Bir de bunun sun'i olmayanı vardır ki bu da muhtelif sebeplerden ileri gelir. Bunu da yine böyle bir kitapta ayrıca mevzubahis ve makal edeceğiz. Bu kitap 'İzdivaç Dertleri' nam ve unvanıyla yakında saha-i intişara vaz olunacaktır." (s. 6). Avanzâde Mehmet Süleyman evlilik ve aileye her zaman büyük önem vermiş, bunun dinin gereği olduğunu da her fırsatta dile getirmiştir. Evlenen bireylerin oluşturacakları aileler, vatan için faydalı evlatlar dünyaya getirecektir. Yazar kitabın sonunda şöyle bir nasihat ve duada bulunur: "O hâlde şevk ve hevesle, şen ve şetaretle izdivaç ediniz. Çoluk çocuk dünyaya getiriniz. Allah'ımızın peygamberimizin emir ve arzularını yerine getiriniz. Vatanımıza evlat ve efrat yetiştiriniz. Mesut ve bahtiyar olunuz. Bizden dua sizden icra." (s. 15) Almanya ve Almanlar ile İlgili Eserler Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye, Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri, Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur?, Almanya Devleti, Almanya Tarihi (İkinci Kısım), Alman Kadınları, Alman Durûb-ı Emsâli, Alman Letâfeti, Alman Usulü Aile Eczanesi 19 Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Almanya üzerine kaleme aldığı eserlerdir. Yazarın bu eserleri vücuda getirmesinde Birinci Dünya Savaşı öncesi Avrupalı devletlerin izlediği siyaset sebebiyle Osmanlı Devleti'nin kendisini Almanya'ya daha yakın hissetmeye başlaması ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Alman taraftarı tutumu etkili olmuştur, denilebilir. Selçuk Akşin Somel, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Almanya 19 Bu eser sağlık ile ilgili olduğu için yazarın meslekî eserleri bölümünde incelenmiştir.

230 212 ve Almanlarla ilgili eserlerinin Alman hükümetinin desteğiyle neşredilen propaganda malzemeleri olduğunu söyler (Somel 2009: 40). Almanya son döneme kadar Osmanlı için uzak bir ülkedir. Ancak Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı öncesi kendisine pazar arayışı ve bu doğrultuda bir politika benimsemesi onları Osmanlılara yakınlaştırmıştır. Avrupa devletlerinin Osmanlıdan pay koparmak için adeta yarışa girmesi de bu yakınlaşmayı pekiştirmiştir. Bilindiği üzere Berlin Kongresi, Osmanlının Avrupa'da büyük oranda toprak kaybına sebep olmuştur. "Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan gibi geleneksel güçler, imparatorluğun yağmasına yönelik bir politika izlemeye" başlamışlardır. Böylece Osmanlı "artık Avrupa sermayesi tarafından baskı altına alınmış" bir ülke durumuna düşmüştür (Ortaylı 2016: 45). Avrupa devletlerinin ekonomik baskısı Osmanlı Devleti'ni Almanya ile gittikçe artan bir ittifaka doğru itmiştir. Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamit diğer büyük Avrupa devletlerinin politikası sebebiyle onlara güvenmemiş ve Almanlara karşı daha ılımlı bir politika takip etmiştir. Almanya'nın Osmanlıdaki nüfuzu ise "orduda ve mülkî teşkilattaki ıslahatlara yardım edecek heyetler ve Bağdat Demiryolu sayesinde" gittikçe artmıştır (Ortaylı 2016: 57-58). Osmanlının son döneminde Almanya'ya umut bağlayan sadece Sultan II. Abdülhamit değildir. "Ülkenin pek çok çevresinde Almanya yeni bir kurtarıcı" olarak görülmüştür (Ortaylı 2016: 81). Öyle ki istibdat ve Sultan II. Abdülhamit'in izlediği iç politikadan rahatsız olanların büyük çoğunluğu Almanya'ya umut bağlamıştır. Cenevre'deki İttihat ve Terakki Cemiyeti, V. Murat'ı despot hükümdarın elinden kurtarması için Alman imparatorundan destek istemiş, Almanya ile iyi ilişkiler kurmaya gayret etmiş ve yayın organlarını Almanca dahi çıkarmışlardır (Ortaylı 2016: 81-82). O dönem aydınında, özellikle İttihat ve Terakki'ye yakın olan kimselerde, Almanlara karşı bir sempati oluşmuş ve bu durum, basın dünyasına yansımıştır. Bunun bir örneği de Avanzâde Mehmet Süleyman'ın yazdığı (bahsin başında adlarını kaydettiğimiz) sekiz eserdir. Avanzâde Mehmet Süleyman, ticaretin yabancıların ve gayrimüslimlerin elinde olduğunun ve yerli yatırımın desteklenmesi gerektiğinin farkındadır. Müslümanları ticaret konusunda teşvik etmek ister. "Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri" isimli eserinde bu konuya yer verir. Bu konuda Almanların ticaret anlayışını benimsemesi, o dönem Almanya-Osmanlı arasındaki ilişkinin etkisiyle olmalıdır. O, ticaretin Osmanlı toplumunda

231 213 da Avrupa devletlerindeki gibi gelişmesi için farklı alanları okuyucuya tanıtarak ticarî yatırım konusunda onları teşvik etmek ister. Banka tahvili, turfanda sebze meyve ticareti, kestane üretimi ve ticareti gibi Osmanlıya has yiyeceklerin üretilerek satılması vs. bu türden yatırım alanları olarak okuyucuya tanıtılır. Ayrıca geri dönüşümün ülke ekonomisine olan katkısına da dikkat çekilir. Avanzâde Mehmet Süleyman; coğrafî yapısı, nüfusu, şehirleri, eğitim durumu, sanayii, ticareti, tarihi vs. açsından Almanya ve Almanları, Osmanlılara tanıtmak amacıyla bu eserleri kaleme almıştır. Eserlerde, müttefik Almanya; yeri geldikçe İngiltere, Fransa gibi büyük devletlerle karşılaştırılmış ve onlardan üstün olarak gösterilmiştir. Alman aile hayatı, kadınlarının tutumları da Osmanlı kadınına tanıtılmış ve örnek olması amaçlanmıştır (Polat 2016: 44-45) Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye, Müellif: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, 1335 (1917). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eserindendir. Eserin önsözünde yazılış tarihi 15 Kânun-ı sani 1322 olarak kayıtlıdır. Osmanlı Alman Muhâdeneti Kütüphanesi serisinden çıkmıştır. Yirmi dört sayfalık küçük bir eserdir. Yazar önsözünde askerlikle ilgili olarak ciltlerle kitap yazılsa bile az geleceğini; ancak kendisinin Almanya'daki askerî hayat hakkında bilgi veren küçük bir eser vücuda getirdiğini ifade etmiştir. Önsözde askerlik mesleğinin şan ve şerefine değinilmiş; asker, "bir memleketin talim ve terbiye görmüş genç, dinç, gayur, cesur ve münevver bir ferdi" olarak tanımlanmıştır. Bir milletin eğitim-öğretimi, ilerlemesi ve yücelmesinin askerlikle mümkün olacağı vurgulanmıştır (s. 2). Cengâver ve bahadır olan milletlerin başarılı ve galip oldukları, her zaman ve mekânda varlıklarını koruyabildikleri ifade edilmiştir. 20 Osmanlı devletinde hatta bütün Türk dünyasında Türklerin ticarete yeterince eğilmedikleri iktisadî hayatın gayri müslimler tarafından yönlendirildiği fikri çok daha eskiye kadar gitmektedir. Mesela Gaspıralı İsmail Bey birkaç hikâyesinde Türklerin ticaretten uzak olduğu fikrini işlemiştir. Avanzâde'nin bu eserinden üç yıl önce 1914'te Ömer Seyfettin de "Ticaret ve Nasip" adlı kitapçığında bu konuya değinmiş hatta Doğuran Ev adlı hikâyesiyle fikirlerini örneklendirmiştir (Polat 2016: ).

232 214 Eser kendi içinde iki bölüme ayrılmıştır. Birinci kısımda Almanların devlet olma sürecine değinilmiş, asker olma vasıflarına vurgu yapılmıştır. Bu bölümde Türkler ve Almanların ortak düşmanı olarak Japonlar gösterilmiştir. Eserde Birinci Dünya Savaşı öncesi devletlerin kamplaşmaları ve bu durum karşısında Almanların başarı kazanacağına olan inanç şu şekilde ifade edilmektedir: "Doğrusunu söyleyelim: Bugün dünyanın büyük ve zengin devletleri iki buçuk seneden beri Almanya ve müttefiklerini, hakikat-i hâlde yalnız Almanya'yı mağlup etmeye çalışıyorlar. Fakat daha iki buçuk ve hatta beş sene daha çalışsalar yine Almanları mağlup edemezler. Bu bir hakikattir. Buna sebep Almanya'nın bir millet-i askeriye ve müsellaha olmasıdır. Almanlar esasen gayur, cesur ve muharip olarak bir millet-i müsellaha şekil ve suretinde teşkil ettikleri için katiyen mağlup edilemezler." (s. 3-4). Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin farklı cephelerde savaşması ve büyük devletlerin Osmanlı devletine bakışı şöyle verilmiştir: "Yine bugün Türkler bir devlet ve millet-i muazzama sıfatıyla düvel-i muazzama meyanına kayd u idhâl ediliyor ki bu da muharebe-i umûmiyede kendi mülkünde ve hariç yerlerde kuvvet ve kudretiyle ibraz-ı mevcudiyet ve isbat-ı şehâmet ve celadet eylemesinden münbaistir." (s. 4). Yazar Alman askerlerinin özelliklerini, eğitim durumlarını, askerliğe seçilmek için yapılması gerekenleri, askerlikte asalet kavramının önemini, asker olma sürecini, zabitlerde olması gereken hasletler vb., asker ve zabit maaşları, askerlerin eğlenceleri, yaşam tarzları vs. hakkında izahat verir. Eserde Alman topçuları ve General Falkenhayn'ın fotoğrafları da yer alır. Daha sonra kışlaların özellikleri, askerler arası iletişim, ast-üst ilişkisi hakkında bilgi verilir. Eserde Alman imparatorunun (II. Wilhelm) Alman ordusu ve askeri açısından yeri ve önemine değinilir, imparatorun deniz merakı ve denizciliğe verdiği önemden söz edilir. Daha sonra Alman ve Fransız askeri karşılaştırılır. Fransız askerini nazariyata önem vermesi, Alman askerini ise nazariyat ve uygulamayı bir arda yürütmesi noktasında karşılaştıran yazar; Alman askerini Fransız askerinden üstün tutar (s. 21). Yazar, Alman ırkının özellikleri ve üstünlüklerinden bahsederek askerlik ile ırk arasında bir bağlantı kurar. Bu bölümde kendi kitabına da atıfta bulunur:

233 215 "Esasen Alman ırkı, urûk-ı saire gibi bozuk değildir. 'Almanlar gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olmalı?' nam eserimizde mücmelen verdiğimiz mâlûmattan da müstebân olduğu üzere Alman ırkı gayet kavi ve sağlamdır. Bütün efrad sağlam ve boylu boslu ana ve babadan doğuyor. 'Alman Usulü Çocuk Yetiştirmek' namındaki kitabımızda bildirdiğimiz üzere Alman kadınları çocuk yetiştirmeyi pekiyi bilirler. Almanya'da kadınlığın ne mertebede bulunduğunu, bunların hayat-ı umumiye ve hususiyelerini anlamak için 'Alman Kadınları' ve 'Alman Muharrirleri'ni nazar-ı mütâlaadan geçirmelidir." (s. 22). Alman ırkı, asker olmak için yaratılmış bir ırk olarak nitelendirilir. Yazara göre, Almanlardaki aile hayatı medenîdir ve ileri milletlerin hiç birisinde bulunmamaktadır. Almanlar çalışma noktasında bir saate benzetilmiş ve Alman toplumunun tamamına çalışma his ve gayretinin hâkim olması takdir edilmiştir: "Bütün Almanlar bir saat makinesi gibi muntazaman ve mütehaddin bir şevk ü gayret-i âzmâne ve gayurâne ile çalışırlar. En küçük ferdinden en büyük ferdine kadar kâffesinde aynı his, aynı fikir, aynı gayret mevcuttur." (s ). Alman askeri gibi olmak için neler yapmak gerektiği hakkında bilgiler verilir. İlk olarak onlar gibi sağlam bir ırka sahip olmalı ve Almanlar gibi sağlam ve gürbüz çocuklar yetiştirmelidir. Onlardaki gibi bir askerî talim ve terbiyeyi kurmalı ve uygulamaya geçirmelidir. Onların bu durumlarının altındaki maddî ve manevî unsurlar tespit edilerek araştırılmalı, beslenme, giyim tarzları örnek alınmalı ve eğitim, konferans gibi hususlara önem vermelidir (s. 23). Her askerde olmazsa olmaz vasıflar sıralandıktan sonra askerin bu zihniyetle yetişmesi gerektiği ifade edilmektedir: "Her askerde hamiyet-i milliye, muhabbet-i vataniye talim ve telkine ve hükümdara ve sadakatine teşvik ve tergîb eylemelidir. Memleketini ve hükümdarını seven her asker, terakki ve teâli eder. Her askeri bu nokta-i nazardan yetiştirmeye gayret ve itina eylemelidir." (s. 24). Savaşçı millet olarak Almanlardan sonra ikinci sırada Türkleri gören Avanzâde Mehmet Süleyman, onlar için de bir kitap yazmak istediğini dile getirir: "Almanlardan sonra ikinci derecede millet-i müsellaha olan ve efradı bazı fezâili sebebiyle cihan-ı medeniyette büyük bir nam ve şöhret kazanmış olan Osmanlı askeri için de bir kitab-ı mahsûs ihzar etmekteyiz. Türk askerinin kıymet ve meziyet-i askeriyesini mezkûr eserde âcizane tasvire çalışacağız." (s. 24).

234 216 Görüldüğü üzere eserde tam bir Alman hayranlığı dikkat çekmekte ve bu hayranlığın geniş kitlelerde de uyandırılması için gayret sarf edildiği görülmektedir. Devrin şartları icabı Almanlarla müttefik olmayı halka uygun politika olarak göstermenin yolları aranmaktadır. Alman eğitiminin insanını üstün kıldığı kabul edilebilir; fakat bu üstünlüğü ırkî özelliklere bağlamak bir hayranlığın göstergesi olmalıdır Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Osmanlı ve Almanya Muhâdeneti Kütüphanesi: 6, Cemiyet Kütüphanesi,1. Basım, Önsözünden öğrendiğimize göre Almanca bir makaleden iktibas edilerek vücuda getirilmiştir. Ancak bu makalenin ismi veya kim tarafından yazıldığına dair herhangi bir bilgi verilmemiştir (Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri 1335: 3). Ticarete atılmak, para kazanmak isteyenler için bir rehber olması amacıyla kaleme alınmıştır. Eserdeki nasihatlerin faydalı olabilmesi için ülkemizin koşullarına göre düzenlendiği de ifade edilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, medeniyet ve terakkide önemli bir yere sahip olduğuna inandığı Almanların ticaret ve sanayide de oldukça mesafe kat ettiklerini, bu durumdan Osmanlıların da istifade etmesi amacıyla ve bazı vatandaşların ısrarıyla bu eseri meydana getirdiğini söylemiştir (s. 3). Eserde ticaretin tarihi ile ilgili bilgiler verildikten sonra paranın icadı ve öncesindeki mübadele ile ticaretin/alış-verişin nasıl yapıldığına değinilmiştir. Hareketli ve seri olmanın gerekliliği ve bunun faydalarına yer verilmiştir. Para kazanmak için yapılması gerekenler sıralanmış; ibadet ve fazilet sahibi olmak, para kazanmanın ön şartı olarak kabul edilmiştir (s. 4). Ticarette başarılı olmak için tanıdık-bildik çokluğuna ve iyi ilişkiler kurmanın önemine değinilmiştir. İnsanı ticarette başarıya götüren önemli unsurların başında azim ve sebatla çalışmak gösterilmiştir. Eserde dikkat çeken bir başka husus da anlatımda atasözlerine benzer veciz ifadelerin kullanımıdır. Bir örnek vermek gerekirse:

235 217 "Hayat, dokunulmuş bir kumaştır. Bu kumaş vakitten mâmuldür." (s. 6). Kazanılan paranın mutlaka bir kısmının tasarruf için ayrılması gerektiğine vurgu yapılırken bu durum bir Alman atasözü ile desteklenir. Paranın bankada bekletilmesi tavsiye edilmez, belli bir meblağa ulaşan paranın işletilmesi gerektiği ifade edilir. Süs ve ziynet için para harcanması da tasvip edilmez. Çalışmanın formülü eserde şu şekilde ifade edilmiştir: "Gündüz çalışan, akşam düşünen, gece uyuyan adam hiçbir zaman kaybetmez, daima kazanır." (s. 9). İsraf konusuna da yer verilen eserde yiyecek atıklarının çöpe değil, toprağa atılarak gübreye dönüşmesi, kullanılmayan madeni şeylerin toplanıp satılması tavsiye edilir. Ekmek israfı konusuna da dikkat çeken yazar bu konuda şunları söyler: "Ne kadar kuru olursa olsun ekmek kırıntılarını atmamalı. Bunlardan mükemmel bir çorba yapılır. En sert ekmek fırında veya ateşin karşısında pamuk gibi yumuşacık olur. " (s. 9). Müsrif olmamak gerektiği vurgulanır. Geri dönüşümün faydalarından da bahsedilir. Musevilerden ticareti ve ticaret usulünü öğrenmek gerektiğine vurgu yapılır. Ticarette sürümden kazanmanın daha makbul olduğu şu şekilde ifade edilir: "Pahalı verip az satmaktan ise ucuz verip çok satmak daha kârlıdır. Ticarette elyevm câri olan usûl budur." (s. 11). Daha sonra emr-i vâki üslupla kaleme alınan tavsiyeler gelir. Bu tavsiyelerin içinde Alman Kadınları'nı okumak da vardır: "Süse ve ziynete meyil ve heves etme. Süs ve ziynet aileleri mahv u harabîye uğratır. Alman Kadınları namındaki kitabı oku. Almanya'da ailelerin neden kuvvetli, sağlam ve zengin olduklarını görürsün. Onlar her hususta usul-i sadegîyi iltizam ederler. Sade giyinmek, sade yiyip içmek servet ve refaheti mucip olur." (s. 11). "Alman Usulüyle Çocuk Yetiştirmek" isimli eser de tavsiye edilmektedir:

236 218 "Almanya'da sağlam ve gürbüz aynı zamanda güzel ve yakışıklı evlat ne suretle yetiştirildiğini öğrenmek için 'Alman Usulüyle Çocuk Yetiştirmek' namındaki kitabı dikkatle oku." (s. 11). Rekabetin fayda ve zararlarından söz edilir. Daha sonra Almanların ticaret usulü anlatılır ve Amerikalılar yerine Almanların ticaret usulünün benimsenmesi gerektiğine değinilir. Hangi alanlara yatırım yapılabileceği konusunda tavsiyeler yer alır. İthal edilen ürünlerin tespit edilerek bunların imal edilmesi bir yatırım yöntemi olarak tavsiye edilir. Bu kitap yazılırken neden Alman usulü ticaretin benimsendiği ve kitabın nasıl oluşturulduğu şöyle ifade edilmektedir: "Alman usulü zenginlikten maksad-ı aslî, sa'y u gayret, mülahaza ve tefekkürât, teşebbüsât, azim ve sebattır. Bunları ve ticarete dair onların bazı akvâl ve mülâhazâtı alınarak şu kitap vücuda getirilmiştir." (s. 16). Evde talaştan sirke yapımını anlatan bir eser de kaleme alacağının müjdesini veren yazar, matbaa mürettiplerinin işlerinin zorluğundan bahseder ve onlar için bir iane sandığı oluşturulması gerektiğine değinir. Osmanlıda oluşturulan ihracat heyetinden söz ettikten sonra ticaretle uğraşan ve uğraşmak isteyenlerin yatırım için bu heyete müracaat edebileceğini belirtir. Almanya'daki sigara izmarit kutuları ile bunlardan elde edilen gelirin ülkedeki fakir çocuklar yararına kullanılmasından söz edilir. Buradan geri dönüşümün gerekliliği ve önemi ön plana çıkarılmıştır. Daha sonra ticaret açısından turfandacılık ve bunun nasıl bir gelir sağlayacağından bahsedilmiştir. Turfanda ürünlerin saklanması için soğuk hava depolarına müracaat edilmesi tavsiye edilmiştir. Yatırım için bir diğer alternatif olarak banka tahvili ve ikramiyeli tahvillerden söz edilir. Bir başka ticari iş olarak nakliyecilikten bahsedilir. Nakliye işinin Hıristiyan ve Musevilerin elinde olduğu, bu işe Müslümanların da yönelmesi gerektiği vurgulanır. Burada o dönemde ticaretin yabancıların elinde olduğu ve yerli yatırımın desteklenmek istendiği dikkat çeker. Bir diğer yatırım yöntemi de kooperatif şirketleridir. Yazar birden fazla Müslümanın bir araya gelerek bu şekilde şirketler kurması gerektiğine inanır. Son dönemde Bursa'da rağbet gören bir fıstık çeşidi diye tanıtılan kestane ticaretinden bahsedilir. Yazar kestane

237 219 gibi ülkemizde bilinmeyen pek çok yabani nebatın dağlardaki varlığından ve bunların faydalarından söz eder. Bu ürünlerin değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeker. Ülkemizdeki endemik bitkilerin varlığı ve önemine o dönemde vurgu yapılması dikkat çekicidir. Kitabın arkasında Eski İnsanlar ve Tefeül ve Keşf-i İstikbal isimli kitabın reklamı yapılmış, meraklısı için mündericatı ilave edilmiştir Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur? Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur?, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Osmanlı ve Alman Muhâdeneti Kütüphanesi: 7, Cemiyet Kütüphanesi, Eserde Almanların diğer milletle göre daha sağlam, kuvvetli, kanlı canlı, uzun boylu ve endamlı (mütenasibü'l-vücut) olduğu ifade edilir. Tarih boyunca tüm insanlığın uzun boylu olmak arzusunda bulunduğu belirtilir. Daha sonra Alman kalem erbabından birinin insan boyu hakkında yazdığı fıkranın tercümesine yer verilir. Yazar burada tercüme yapılan fıkranın sahibinden isim olarak bahsetmez. Alıntının sahibi gibi alıntılanan metnin sonu da belli değildir. Fıkrada öncelikle boy tanımı yapılır, bazı milletlerdeki ortalama boy ölçüleri belirtilir. Boy uzunluğu ve kısalığının bağlı olduğu etkenler hakkında bilgi verilir. Yazıda insan hayatı üç evreye ayrılır. İlk iki evrenin önemi ile her üç evrede vücuda nasıl bakılması gerektiği ifade edilir. Erkek ve kadın vücutlarının şekillenmesinden söz edilir. Tarih boyunca boyu ile şöhret bulmuş isimlerden (Herkül, Jüpiter, Titan, Henak gibi) ve kavimlerden örnekler verilir. Daha sonra tarihteki meşhur cüceler hakkında bilgiler yer alır. Uzun boylu olmak için gerekli şartların neler olduğu sıralanır. Kız ve erkek çocukların doğumdan itibaren boy-kilo karşılaştırması yapılır. Doğumdan itibaren kadın ve erkekte boy ve kilonun nasıl olduğunu gösteren bir cetvele yer verilir. Vücut katı ve sıvı kısım olmak üzere ikiye taksim edilir, bunların nelerden oluştuğu ve vücuttaki su oranı belirtilir. Ardından yeni doğan çocukların boy cetveli ve boyun yıllık uzama cetveli verilir.

238 220 Avanzâde Mehmet Süleyman, çocukların sağlıklı ve uzun boylu olması için nelere dikkat edilmesi gerektiğini sıralar. Çocukları bazı hastalıklardan korumak için şurup reçetelerine yer verir. Yurt dışında içilen biraların faydalı olduğunu ancak ülkemizdekilerin sudan yapılması nedeniyle faydalı olmadığını, genel olarak biranın nelere faydası olduğunu anlatır. Evde bira yapımını anlatan bir kitap kaleme alacağını da okuyucu ile paylaşır: "Evlerde herkesin kendi kendisine ehven-i fiyatla idareli, sıhhî bir biranın nasıl imal ve istihzâr olunacağını ayrıca bir kitap ile bildireceğiz." (s. 24). Kitabın sonunda çocuk yetiştirilirken dikkat edilmesi gereken hususlarda tavsiyeler yer alır. Bu konuda "Alman Usulü Çocuk Yetiştirmek" isimli kitaba müracaat edilmesi tavsiye edilir: "Evlatlarımıza iyi bakalım. İyi ve sağlam evlat yetiştirelim. Nasıl yetiştirileceği Alman Usulü Çocuk Yetiştirmek kitabında tarif edilmiştir. İyi yetiştirilmiş evlat bizim için güzel, sevimli, sağlam ve gürbüz birer evlat, vatan için de güçlü kuvvetli, boylu boslu birer fert ve istifadeli birer unsur olurlar. Kitabımızın hacmine göre kuvvetli ve uzun boylu evlat yetiştirmeye ait bildireceğimiz tedâbir ve vesayâ bunlardan ibarettir." (s. 24) Almanya Devleti Almanya Devleti, A. Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Osmanlı ve Almanya Muhâdeneti Kütüphanesi: 12, Cemiyet Kütüphanesi, Kitap, Alman devletini oluşturan kıtanın tarihinden, coğrafî yapısından, bilim ve medeniyete katkılarından, sanayi ve ticaretinden, siyasî ve idarî yapısından, hükümdarlarından ve onların tahtta kalma sürelerinden, demiryollarından, kara ve deniz kuvvetlerinden bahseden muhtasar bir eser olarak hazırlanmıştır (Almanya Devleti 1335: 2). Rakamsal ve istatiksel bilgiler ile yazarın eseri oluştururken yararlandığı kaynaklar eserin bilimsel ve objektif yapısını öne çıkarır (Gürses 2012: 1299). Müttefikimiz olan Almanya hakkında tarihî ve coğrafî bilgi vermeyi çok arzu ettiğini ifade eden Avanzâde Mehmet Süleyman, Alman coğrafyasından bahseden herhangi bir eserin bulunmaması sebebiyle bu eseri kaleme almıştır.

239 221 Eserde o gün için yetmiş milyona yakın bir nüfusa sahip olduğu belirtilen Almanlar hakkında Kamusü'l-âlâm'ın bilgilerine yer verilir. Alman ırkının kökenleri ve lisanları, yaşadıkları yerler, Almanya'nın yüzölçümü, nehirleri, dağları vs. hakkındaki bilgiler dikkat çeker. Daha sonra Almanya'nın siyasî yapılanması, dinî anlayışı, imparatorluğun tarihî gelişimi, eğitimi hakkında bilgi verilir ve önemli Alman bilim adamı, şair, yazar vesairenin kimler olduğu ifade edilir. Almanya'daki eğitimin yaygınlaşması, İngiltere ve Fransa ile karşılaştırılmalı olarak verilir: "Maarif her yerden ziyade Almanya'da münteşirdir. Fransa'da ve İngiltere'de okuyup yazmak bilmeyen efrad hayli miktarda bulunduğu hâlde Almanya'da hemen hiç yok gibidir." (s. 15). Sanayi, deniz ticareti, demiryolları hakkında da bilgiler yer alan eserde, daha sonra Alman hükümdar ve imparatorların isimleri, tahta kalma süreleri ve hangi hanedana mensup oldukları bilgisi yer alır. Bazı istatistikler okuyucuyla paylaşılır. Burada Alman nüfusu, millî sermayesi, okullarda okuyan öğrenci miktarları, ölüm oranları ve işçi sayıları üzerine istatistikî bilgiler yer alır. Daha sonra Almanya'nın yıllık üretim ve tüketimi tablo hâlinde verilir. Almanya, Fransa ve İngiltere demiryolu ağı bakımından rakamlar verilerek karşılaştırılır. Almanya'nın aile kazancı 1896 ve 1912 yılları baz alınarak mark üzerinden verildikten sonra altın mevcudu açısından Almanya, Rusya, Fransa, İtalya ve İngiltere karşılaştırılır Almanya Tarihi Almanya Tarihi, İkinci Kısım, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Osmanlı ve Almanya Muhâdeneti Kütüphanesi: 14, Cemiyet Kütüphanesi, Eserde Alman İmparatorluğunun kuruluşu, oluşumu, birleşerek imparatorluk olması, eyalet prens ve krallarının isim listesi yer alır. Daha sonra Berlin şehri hakkında "Berlin Şehrine Dair Mâlûmat" başlığı altında bilgi verilir. Şehrin koordinatları ve coğrafî konumu belirtilir. Almanya'nın başkenti olması nedeniyle öneminden bahsedilir, nüfusu ve kasabalarının isimleri sıralanır.

240 222 Şehrin güzellikleri, meydanları, bahçeleri, heykelleri, imparator sarayı, opera tiyatrosu, kiliseleri vs. gibi yapılardan ve buraların güzelliklerinden söz edilmiştir. Daha sonra okulları, fakülteleri, akademileri, ilmiye cemiyetleri, müzeleri, rasathanesi ve kütüphaneleri hakkında bilgiler verilmiştir. Sanayi ürünleri ve fabrikalarından da bahsedilmiştir. Berlin şehrinin tarihinden, kim zamanında tesis olunduğundan bahsedildikten sonra Almanya'nın oluşumunda Prusya'nın etkisine ve Fransa ile yapılan savaşlara da değinilmiştir Alman Kadınları Alman Kadınları, Avanzâde Mehmet Süleyman, Orhaniye Matbaası, Osmanlı ve Almanya Muhâdeneti Kütüphanesi: 1, Cemiyet Kütüphanesi, 1. Basım, Eserin önsözünde Cemiyet Kütüphanesi'nin Osmanlı-Alman dostluğunu pekiştirmek, müttefik Almanya'nın Osmanlılar tarafından yakından tanınmasını sağlamak amacıyla Osmanlı ve Alman Muhâdeneti Kütüphanesi adıyla bir külliyat oluşturmak istediği ifade edilmektedir: "Cemiyet Kütüphanesi Alman ve Osmanlı hükümât-ı muazzaması arasında tesis-i muhâdenet için iki millet efrâdının ciddi bir surette çalıştıklarını nazar-ı memnuniyet ve minnetle görerek bir hizmet-i nâçizânede bulunmak üzere Osmanlı ve Alman Muhâdeneti Kütüphanesi nam ve unvanıyla bir kütüphane tesis ve bir külliyât neşrine karar vermiştir. Maksat, bu zamana kadar hakkıyla tanıyamamış olduğumuz şanlı müttefikimizi muhterem Osmanlılara tanıtmak ve aradaki muhâdeneti artırmaktır." (s. 2). Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre insanlığın temel gayesi, meşru şartlar altında bir aile vücuda getirmek ve bu ailenin evlat ve ahfâd ile çoğalmasıdır. Bunun için Alman ailesinin örnek alınması gerektiğini düşünür. Hafif meşrep kimselerin evlilik karşıtı tavrını eleştirir ve bu kimselerin toplum hayatında az bulunmalarından duyulan memnuniyeti dile getirir. İnsaniyeti koruyacak ve devam ettirecek yegâne vasıta olarak din ile güzel ahlakı gören yazar, güzel ahlakın tamamlayıcısı olarak vicdanı kabul eder:

241 223 "İnsaniyeti muhafaza etmekle beraber tekâmül ettirecek yegâne vasıta-i mühimme-i kaviyye ve müessire bir din ile mütedeyyin ve hüsn-i ahlak ile mütehallik olmaktan ibarettir. İtikatsız adamlarda hüsn-i ahlak aramak meyvesiz ağaçlarda meyve aramaya benzer..vicdan denilen haslet-i ulviye ise din ve ahlak sahiplerinde bulunur." (s. 3-4). Ailenin devlet ve millet açısından önemi şu şekilde dile getirilir: "Ailelerin teşekkülünden, evlat ve ahfâdın tekessüründen bir memlekette kuvvet ve kudret, şan ve şevket doğar." (s. 4). Eserde Almanlar ile Fransızlar karşılaştırmalı olarak anlatılırken Almanların üstün faziletleri övülür; Fransızların tasvip edilmeyen yönleri ise eleştirilir. Fransızların zevk ve sefahate düşkünlüklerinin karşısına Almanların sanat ve ticaretteki başarıları konulmuştur. Müsrif olmamaları, hesap kitap işlerini iyi bilmeleri ve bu konuda taviz vermemeleri, gereksiz konuşmayıp gülmemeleri, az içki tüketmeleri, kumarhane vs. gibi yerlere çok gitmemeleri gibi konularda Almanlardan övgüyle söz edilmesi dikkat çekicidir. Alman kadınları ile Fransız kadınları modaya bakış ve aile kurma açısından karşılaştırılır. Alman kadınları aile kurma, modaya önem vermeme ve ciddiyet noktasında takdir edilmektedir: "Her Alman bir aile sahibidir. Bütün dünyası ailesinden ibarettir. Almanların erkekleri gibi kadınları da gayet ciddiyet-perverdirler. Gayet sade giyinip kuşanırlar. Fransız kadınları gibi moda fabrikalarının canlı ve paralı dellâlları değildirler." (s. 4-5). Almanların nüfusları hakkında bilgi verilmiş ve nüfus artışları ile aileye verdikleri önem arasındaki bağlantıya dikkat çekilmiştir (s. 5). Eserde savaşın devam ettiği ve Almanları dizginlemek amacıyla diğer devletlerin Almanlara karşı savaş açtığı ifade edilirken Almanların yenilmeyeceğine olan inanç da dile getirilir: "Almanya beş on sene sonra dünyadaki büyük ve küçük bütün müterakki ve mütemeddin milletleri geride bırakacak, bütün dünya Almanya malı ile dolacak idi. Bu hâli gören bazı milletler Almanya'ya karşı harb-i hâzırı açtılar. Almanya'yı ezmek, terakki ve tekâmülden geri bırakmak ve bu suretle boğup öldürmektir. Fakat hak ve kuvvet-i harb ve sanat sahibi bir millet-i muazzama ve muhteşeme kolay kolay ölmez ve öldürülemez." (s. 5-6). Alman ve Fransız aile hayatı karşılaştırılır. Almanların aile hayatına düşkün oldukları vurgulanırken, Fransızların aile hayatını önemsememeleri, zevk ve sefahate düşkünlükleri, hafif meşreplikleri eleştirilir.

242 224 Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz ve Fransızların aynı safta olması; Fransızların İngilizlerin elinde oyuncak olması şeklinde değerlendirilmiştir: "Bugünkü Fransa maatteessüf İngiltere'nin elinde bir bâziçedir. Ona satılmış olduğu için beyhude paradan ve candan oluyor. Başta gayet vatanperver ve dûr-endîş zevât bulunsaydı her Fransız ferdinin kadr ü kıymeti takdir olunurdu " (s. 7). Yazara göre, milletlerin varlıklarını idame ettirmeleri kadın-erkek herkesin çalışması, aile hayatı kurarak nesli devam ettirecek bireylerin vücuda getirilmesiyle mümkündür: "Bir millet yaşamak için erkekli ve kadınlı çalışmaya, izdivacı ve aileyi, evlat ve ahfâdı çoğaltmaya ve bu suretle milletin ve vatanın kuvvet ve şevketini artırmaya mecburdur. Aksi hâlde mahv ve inkırâz tehlikesine mâruz olur." (s. 7). Eserde Alman kadınlarının süs ve ziynete düşkün olmamaları, sade yeme-içmeyi, sade giyinmeyi tercih etmeleri, inançlarına ve ailelerine bağlılıkları, çok çalışmaları, israftan kaçınmaları, zevk ve sefahatten uzak durmaları sebebiyle övüldüğü görülür (s. 7-8). Yazar, bu eseri Birinci Dünya Savaşı'nın yaşandığı ancak sonuçlanmadığı bir dönemde vücuda getirmiştir. Ona göre bu dönemde toplumda kadına yüklenen vasıflar şunlar olmalıdır: Ev işleriyle ve çocuklarının tahsil ve terbiyesiyle meşgul olma, çocuklarının kıyafetlerini biçip dikme. Yazar, savaş yıllarında israfı önlemek için kadınlara her şeyi çarşı ve pazardan almak yerine evde kendilerinin üretmesi gerektiği fikrini aşılamak ister (Alman Kadınları 1335: 9). Böyle bir zihniyetle hareket eden Avanzâde Mehmet Süleyman'ın moda karşısındaki tavrı, modayı ahlakî bir düşüklük olarak kabul etmesi kaçınılmazdır: "Daima çalışan ve düşünen bir erkek ve kadında seyyiât namına bir şeye tesadüf edilemez. Moda, bir seyyie-i ahlakiyedir. Sârî ve müthiş bir illet, hânümansız bir âfettir. Aileleri mahv ve tahrip eden iktisada mâni olan modadır." (s. 9). Yazar moda konusunda da Almanları örnek olarak gösterir. Almanların millî servet ve kudretlerini modaya düşkün olmamalarına bağlar: "Moda, Almanya'da nâ-mâlum denecek derecededir. Bu sayede Almanya'da servet ve kudret-i milliye suret-i daimede artmaktadır." (s. 9).

243 225 Almanlar ev içi düzen konusunda da takdir edilmektedir. Eserde kadın insaniyetin ocağı olarak gösterilir, muhabbet ve şefkatin kaynağıdır: "Kadın, aile ve insaniyet ocağıdır, insan fabrikasıdır. Erkek ikbal-peresttir, kadın ise menba'-ı muhabbet ve şefkattir." (s. 10). Alman kadınlarının vasıfları sıralanan eserde bu vasıfların tüm kadınlarda aranması gerektiği de ima edilmektedir: "Alman kadını menba'-ı muhabbet ve şefkat olmakla kalmaz. Yuvasını yapar. Aynı zamanda ona dilfirîb ve nazar-rübâ bir şekil verir. Okuyup yazar. Hesap ve kitabını yapar. Diplomalı veya mekâtib-i âliyeden mezun değildir. Fakat bir kadınlığa ve valideliğe ait mâlumata vâkıftır. Ölçüp biçmeyi, kesip dikmeyi, yuvası demek olan evini takdir ve tahsini celp edecek derecede tertip ve tezyin etmeyi, evladına esaslı ve ciddi talim ve terbiye vermeyi elhâsıl her şeyi bilir. Kadınlığı valideliği hakkıyla bilir. Her ailenin küçük ve büyük idare-i tasarrufuyla vücuda getirilmiş bir serveti vardır. Yevm-i cedid, zevk-i cedid düsturu Alman ailelerinde mâlum ve mergup değildir. Reis ve resise-i aile dünü unutmaz. Bugünü ihmal ve imhâl etmez. Yarını düşünen bir fert aç kalmaz. Haset-tab mezmûm bir haslettir. İsraf ve tebzîr ise haramdır. Âkil ve dûr-endîş olan ne müsrif ne hasis ne de tama'kar olur." (s ). İsveç, Norveç, Felemenk ve İsviçre kadınlarının da Almanlarla benzer oldukları ifade edilir (s. 12). Almanların tüm fertlerinin bir saat gibi düzenli çalışmaları neticesinde gün geçtikçe güçlendiği ifade edilir (s. 12). Osmanlıların Fransız ve İngilizleri daha çok tanıdıkları ve etkileşimde bulundukları belirtilir. Ancak İngiliz ve Fransızların son dönemdeki politikaları Osmanlıları bu iki devletten uzaklaştırarak Almanlara yaklaştırmıştır. Bu durumun yansımalarını Avanzâde Mehmet Süleyman'da ve eserde görmekteyiz. Yazar, Almanya'yı müttefik olarak görmekte, onları yakından tanımak gerektiğine inanmaktadır: "Biz şarklılar bu zamana kadar umumiyetle İngilizleri ve be-tahsis Fransızları tanıdık. Onların lisanlarını öğrenip onların âsârını okuduk. Almanları tanımadık. Doğrusunu söyleyelim ki ben de evvelkilerini diğerlerine tercih ederdim. Bu da bilmemezlikten ileri geliyordu. Fakat hakikat namına söylemek lazım gelirse Almanların hüsn-i ahlakını, sa'y ve gayretini, ciddiyetini medh ü senâ etmemek kâbil değil." (s ).

244 226 Alman aile yapısı, Alman kızlarının ciddiyeti, sağlamlığı eserde örnek teşkil edecek şekilde dile getirilmiştir: "Almanların kızları da zayıf ve hoppa mizaç değildirler. Bunların her biri adeta ciddi, hakikî birer valide, birer aile reisesi zannedilir. Alman çocukları bile ana ve babaları gibi ağır başlıdırlar ve gayet terbiyelidirler. Her aile efradı arasında bila-istisna büyük ve derin bir muhabbet, safvet ve irtibat hüküm-fermâdır. Hırıltı ve dırıltı vukuu bulmaz. Her fert vazife-i insaniye ve içtimaiyesi ve aileviyesini bilir ve bunu hakkıyla ifa eder. Bütün Almanya adeta küçük bir ailedir." (s. 13). Aile kavramının bir millet ve devlet için ne ifade ettiği şu şekilde dile getirilmektedir: "Bir memleketi yaşatan, yükselten ailedir. Bir hükümetin, bir milletin kuvvet ve azametini, şeref ve haysiyetini, servet ve refahetini artıran ailedir." (s. 13). Yazarın diğer eserlerinde de altını çizdiği olması gereken kadın tipi, burada Alman kadınları üzerinden verilir: "Alman kadınları mahir bir terzi gibi biçki biçerler, dikiş dikerler, fanila ve çorap örerler. Kendilerine ve evlatlarına lazım olan eşya ve melbûsatı evlerinde kendileri yaparlar. Donlarını gömleklerini bile mağazalardan mübâya'a etmeyip bizzat evlerinde kesip dikerler. Ud ve keman çalmazlar. Musikiyi sevmekle beraber umûr ve vezâif-i beytiye ve idariyelerini ifaya çalıştıkları için saz çalacak, şarkı ve gazel okuyacak vakitleri yoktur. Âlât-ı musikiyeden olmakla beraber tezyinât-ı beytiyeden addolunan piyanoya bile Alman hanımlarında milel-i saire hanelerine nazaran az tesadüf edilir. Ayakkabıları geniş, burunları sivri olmayıp müdevver ve ökçeleri alçaktır. Ayaklarını, ayakkabılarına değil, ayakkabılarını ayaklarına uydururlar. Bu sebeple rahim, bel vesaire hastalıklarına dûçar olmazlar. Hemen her Alman kadını, kanlı canlı, boylu boslu ve güçlü kuvvetli ekseriyetle sarışın bir dilberdir." (s ). Korse konusunda Alman ve Fransız kadınları karşılaştırılmış ve Alman kadınlarının nadir olarak kullandıkları korseyi Fransızların oldukça sık olarak tercih ettiklerinden söz edilmiştir. Bu konuda da Alman kadınları Fransız kadınlarından üstün tutulmuştur. Evli yaşayanların bekârlara göre pek çok tehlikeden uzak olduğunu belirten yazar, gençlerin evlenmeleri konusunda teşvik edici bir tutum benimser. Eserde, Alman, İngiliz ve Fransızların savaş politikaları da karşılaştırılmıştır:

245 "Dünyanın en zengin devletleri olan İngilizler ve Fransızlar mesârıf-ı harbiye için sıkıntı çekiyorlar ve hariçten akd-i istikrâzâta mecbur oluyorlar. 227 İkinci derecede zengin olan Alman devleti ise hariçten değil dâhilden yani Alman milletinden istikrâzâtta bulunuyor. Almanlar, İngilizler ve Fransızlar kadar müstemlikâta mâlik olmadıkları için onlar kadar zengin değildirler. Fakat ticaret ve hıref ve sanayi Almanya'da daha ziyade müterakki bulunduğu için Alman milleti zengindir. Bütün mesârif-i harbiyeyi Almanya'da temin eden Alman milletidir." (s. 17). Alman kadınlarının savaş sebebiyle pek çok konuda fergat göstermesi Osmanlı kadını için örnek olsun diye düşünülmüş ve bu durum şöyle dile getirilmiştir: "Alman kadınları Harb-i Umumî münasebetiyle kıyafetlerini bir kat daha sadeleştirmeye başladılar. Dantelâ, kurdela vesaire gibi haraçlara para vermiyorlar. Mücevheratlarını Isparta kadınları gibi şimdi mesârif-i harbiyeye medâr olmak üzere hükümete veriyorlar. Böyle bir millet terakki ve tekâmül etmez de ne olur? Böyle muazzam ve muhteşem bir milletin sırtı yere gelir mi?" (s. 17). Almanların zengin olmasının nedenlerinden biri olarak onların hepsinde bir varak olarak yanlarında taşıdıkları, evlerinde bulundurdukları on maddelik Alman nasihatleri gösterilir. Bu maddeler aynen metin içine yerleştirilmiştir. Bu nasihatlerde daha çok yerli malı üretimi ve kullanımı önerilmekte, yabancı sermaye ve üretimin tercih edilmemesi tavsiye edilmektedir. "Kuvvetli ve Şanlı Bir Millet Olmak için Ne Yapmalı?" bölümünde Almanların büyük bir millet olmasının temeli, dindar ve güzel ahlaklı olmalarına bağlanır: "Almanya gibi muntazam ve muazzam bir milletten kuvvet ve kudret doğar. Bu kuvvet ve kudret sayesinde cihana meydan okur. Fevkalâde müterakki ve mütekâmil bulunan Almanların kuvvet ve kudretlerini husûle getiren kuvvet ikidir: Biri dindarlık, diğeri hüsn-i ahlak ile mütehallik bulunmak. Bütün efrâd-ı millet dindar, vakur ve ciddidir." (s. 18). Almanların yerli malı kullanma konusundaki hassasiyetine Osmanlıların bu konudaki kayıtsızlığı eleştirilir: yer verilirken "Bize gelince: Biz Almanlar gibi hareket etmekten henüz pek uzağız. Doğruyu söyleyelim: Süse ve ziynete az ve çok meyl ü inhimâk göstermekle beraber zevk ve safayı da severiz. Mahsulât ve mamulâtımız fevkalâde mebzûl olmamakla beraber arzu edersek yerli kumaşları giyer, Odessa'nın, Marsilya'nın ve Romanya'nın unlarını yemeyiz. Avrupa'dan gelen lüzumlu ve lüzumsuz birçok eşyaya paralarımızı

246 228 vererek Avrupalıları kazandırmayız ve kendimizi ve sevgili vatanımızı fakr ü zarurete maruz bulundurmayız." (s. 23). Alman kadınlarının ev işleri ve ev idaresine vâkıf olmalarının yanında sanat ve edebiyatta da kendilerini geliştirmeleri takdir edilerek anlatılır: "Alman tarih-i sanayii ve edebiyatı tedkik edilecek olursa Almanya'da kadınlardan sanayi-i muhtelifeye ve edebiyata mensup birtakım muhteria ve edebiyeler yetişmiş olduğu anlaşılır. Umûr-ı idare-i beytiyeye vâkıf olmakla beraber tam manasıyla birer ev kadını olan, iyi evlat yetiştirmeyi bilen, fedakâr ve muhabbetkar birer zevce bulunan Alman kadınları arasında sanayi-i muhtelifeye mensup sanatkârlar, edibeler ve muharrireler yetişmesi şâyeste-i takdir ve tahsin görülüyor." (s ). Alman kadınlarının matbuat hayatında yer almaları da övülür: "Bu kadınlar arasında cerâid-i yevmiye ve mevkûte sütunlarında sûret-i dâimede yazı yazanlar da nâdir değildir. Bâhusus Madam Bertafon Zotner namında yazı yazan, yazdığını tatlı tatlı okutturan, makalât-ı siyâsiyesiyle Avrupa'nın her tarafında şöhret kazanan sulha mesâlimat-ı umumiyenin takarrürüne hizmet eden muktedir muharrireler de vardır." (s. 24). Alman kadınlarının matbuat hayatına da değinen yazar, Alman Muharrireleri isminde bir kitap çıkaracağı ve bu kadınlardan bahsedeceğini söyler: "Bunlardan tesis ettiğimiz kütüphane eczası meyanında neşr olunacak Alman Muharrireleri namındaki kitapta bahsedeceğiz ve yazdıkları makalelerden nümuneler göstereceğiz." (s. 24). Almanya'da eğitim ve kadın eğitimi hakkında bilgiler veren yazar bunların Osmanlı kadınına örnek teşkil etmesini ister: "Alman mekteplerinde tedrisat ciddi bir esasa mübtenî olduğu için tahsil ve tedriste bulunan kızlar mekteplerden dindar, halûk ve mâlumattar olarak çıkarlar. Nazariyat cihetinden kuvvetli olan bu genç kızlar mâlumat-ı ameliyeyi de evlerinde küçük ve büyük validelerinden ve hala ve teyzelerinden öğrenerek mâlûmatlarını tezyit ve tekmil etmiş ve bu sayede ileride iyi bir valide ve iyi bir reise-i aile olmak üzere yetişmiş olurlar." (s. 24).

247 Alman Durûb-ı Emsâli Alman Durûb-ı Emsâli, Avanzâde Mehmet Süleyman, Orhaniye Matbaası, Alman ve Osmanlı Muhâdeneti Kütüphanesi: 3, Cemiyet Kütüphanesi, 1. Basım, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eserlerindendir. Kitabın sonunda fiyatı "60 para" olarak kayıtlıdır. Eser, yazarın önsözde bahsettiği üzere Prusya kralı Büyük Friedrich'in eserlerinden ve Alman dilinde kullanılan bazı Alman durûb-ı emsalinin bir araya getirilmesinden oluşturulmuştur. Önsözünde Büyük Frederich'in hayatı hakkında anekdotlar da yer alır: "Tam kırk altı sene icrâ-yı saltanat etmiş olan Büyük Frederik dâima az uyur ve çok çalışırdı. Hiçbir gece beş saatten ziyâde uyku uyumamış ve hasta olmamıştır. Seksen dört yaşında terk-i hayât eden Büyük Frederik, yemekle mîdesini doldurmaz, çok uyumaz, vücûdunu atâlete alıştırmaz, çok çalışır âlim ve âdil bir hükümdâr-ı âlîtebâr idi." (s. 2-3). Eserdeki atasözlerine bakıldığında aşk, vatan, millet, gençlik-ihtiyarlık, dostluk, menfaat, zaman, ilim- irfan, tamahkârlık, letafet vs. gibi çok geniş bir yelpaze göze çarpar. Örnekler: "Her hâlükârda zevâhire aldanmamak kâr-ı âkildir" (s. 4). "Vatana her hâlükârda hizmet etmek ve vatanını ve vatandaşlarını seven her fert için bir borçtur" (s. 5). "Hasîs olan kimse kendi nefsinin düşman-ı azîmidir. Harîk ve tama'kâr olan bir adam ise bütün insanların düşmanıdır" (s. 6). "Para biriktirmeye kast edinmiş olan paranın kıymetini öğrenmemiş demektir. Hakikî zengin olmak için parayı devr ettirmenin yolunu bulmalıdır" (s. 9). "İlim ve san'at ikiz çocuklar olup pederleri zekâdır. Bunlar şiddetli ve tabiî râbıtalarla yekdiğerine merbûttur" (s. 12). "Hırs ve hevesler de evlâtlarımıza benzer. Onlar hem sever hem de okşarız. Lâkin büyüdüklerinde onlardan muzdarip oluruz" (s. 17). "Tarih hükümdârânın mektebidir" (s. 21). "Vakti kazanan adam, her şeyi kazanır" (s. 22). "Sağırlara va'z ve nesâyihte bulunmak beyhûde çene yormak demektir" (s. 23). "Açgözlü, dişleriyle kendi mezarını kazan adamdan başka bir şey değildir" (s. 23).

248 Alman Letâifi Alman Letâifi, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Orhaniye Matbaası, Alman ve Osmanlı Muhâdeneti Kütüphanesi: 8, Cemiyet Kütüphanesi, Eserin önsözünden "Sene 3 Kânun-ı sani 1332" tarihinde yazıldığını öğrenmekteyiz. Eser, ismi verilmeyen bir Alman yazarın okullarda öğrencilerin verdikleri ilginç ve komik cevapları toplayarak bir araya getirmesiyle oluşturulmuştur. Kitabının içinde büyükler için de latifelerin bulunduğu ifade edilmiştir (s. 2). Eserin yazılış amacı şöyle dile getirilmektedir: "Muhterem ka rilerimizi velev bir ân-ı muvakkit için güldürüp eğlendirir, hoş ve latif bir vakit geçirtir ise bu kitabı telif etmekten müfîd-i aslî ve hayırhâhî husûle gelmiş olur." (s. 2). Eserde toplam yetmiş fıkra yer alır. Örnek: "İki çocuk arasında: -Senin pederin ne yapar? -Hiç! Seninki ne yapar? -Benimki de öyle! -Hiçbir şey yapmaz mı? -Yapar! -Ne yapar? -Sabahtan akşama annem ile kavga eder! -Benimki de öyle!" (s ). Almanya ve Almanlar üzerine kaleme alınan eserler yukarıda görüldüğü üzere Osmanlı devleti için müttefik olan bir devleti kendi milletine tanıtma ve sempati oluşturma kaygısı güder. Yazar Osmanlı devletinin izlediği savaş politikasına paralel olarak bu

249 231 eserleri vücuda getirmiştir, diyebiliriz. Eserlerde İngiliz, Fransızlar ile Almanlar çeşitli yönlerden karşılaştırılmış, Almanların diğerlerinden üstünlüğü her fırsatta dile getirilmiş ve ispat edilmek istenmiştir. Bu doğrultuda Alman kadınlarının hayatları örnek gösterilmiş, Almanların askerî hayatı, ticareti, sanayisi vs. gibi pek çok alandaki çalışmalarından gıbta ile söz edilmiş ve bunlar istatistikî verilerle desteklenmiştir Japonya ve Japonlar ile İlgili Eserler Avanzâde, Almanlar gibi Japonlarla da ilgilenmiş, Japonya ve Japonyalılar hakkında aşağıdaki eserleri hazırlayarak Japon kültürünü tanıtmayı amaçlamıştır. İrvin Cemil Schıck, Halit Avan'ın verdiği Rus-Japon Savaşı sırasında Japonya ve Japonyalılar üzerine yayınladığı eserler sebebiyle Rus sefaretinin baskısıyla babasının Kudüs'e sürüldüğü bilgisinin yanlış olduğunu ifade etmektedir (Schick 2015: 11). Burada Japonya ve Japonlar üzerine iki eser karşımıza çıkar Japonya ve Japonyalılar Japonya ve Japonyalılar, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Asır Matbaası, Eser, Musavver Terakki Gazetesi'nde yayınlandıktan sonra kitap hâlinde "Japonya ve Japonyalılar" adıyla basılmıştır. Ansiklopedik bir eserdir. O dönemin vikipedisi, denebilir. Arka kapakta fiyatı 5 kuruş olarak kaydedilmiştir. Kitap kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. "Kore Kıtası" başlıklı bölümde Kore kıtasının komşuları, nüfusu, yüzölçümü, başkenti, yeryüzü şekilleri, yaz-kış sıcaklıkları, sahil şeridi, tarım, hayvancılık faaliyetleri ve madenleri ve konuşulan dil hakkında bilgi verilir. "Aynular" başlıklı bölümde Japonya topraklarında yaşamış olan ve yaşayan kabileler hakkında bilgiler dikkati çeker. Aynuların fiziksel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, evlilikleri vs. fotoğraflarla zenginleştirilerek okuyucuya sunulur. "Japonya'da Sanayi-i Nefise" başlıklı bölümde Japonlardaki resim sanatı ve Japon ressamlar hakkında bilgi verilmektedir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde başlıksız olarak

250 232 yine sanayi-i nefise hakkında verilen bilgiler de vardır. Japon ırkı, sanayisi, şehirleri, kıyafetleri ve giyim kuşamları, gazete ve basın hayatı, iskânların yapısal ve fiziksel özellikleri, yeme alışkanlıkları, misafir ağırlamaları anlatılır. Daha sonra deprem ve yangınlar hakkında bilgiler verilir. Kadının toplumdaki yeri ve değeri, kızların terbiyesi, Japon kadınların kıyafetleri de bahsedilen konular arasındadır. Eser ara ara konulan fotoğraflar, Japon haritası, önemli isimlerin fotoğrafları, arma ve posta pulu fotoğraflarıyla da zenginleştirilmiştir. "Port Arthur" başlıklı bölümde ise limanların özellikleri tanıtılmıştır. Daha sonra ülkenin iklim şartlarından bahsedilmiştir. "Japon Elbiseleri" başlıklı bölümde Japon kıyafetleri ve giyim-kuşamı hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde Japonların çocuk bakımı konusundaki bilgi ve tecrübeleri de okuyucu ile paylaşılmıştır. "Japon Yemekleri" başlıklı bölümde Japonların beslenme alışkanlıklarından bahsedilir. "Japonya'da Fabrikalar" başlıklı bölümde ise ülke sanayinden ve sanayileşmesinden söz edilmektedir. Burada ipek sanayi, kömür ocakları, şimendifer hattı, gemi inşası gibi konulara yer verilir. Bu bölümün sonunda Japonların musiki anlayışlarına da değinilir. "Japonya'da Tiyatro" başlıklı bölümde tiyatro sanatından ve tiyatro binalarının fizikî şartlarından söz edilmektedir. "Kore ve Mançuri" başlıklı bölümde Kore'nin jeopolitik konumundan bahsedilir. Daha sonra Koreliler, ülkede edebî hayat ve konuşulan dil hakkında bilgi vardır. Korelilerin kadına bakışına, kılık-kıyafet anlayışına, batıl inanışlarına da yer verilmiştir. Ülkenin hangi bölgesinde ne tür tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığına dair verilen bilgiler de dikkat çeker. "Kara Yolları"nda ise karayollarının durumu ve yeryüzü şekillerinden bahsedilir. Dağlar, akarsular, ormanlar, vadiler vs. tanıtılır. Daha sonra meskûn yerler ile özelliklerinden ve burada kimlerin yaşadıklarından, iklim şartlarından söz edilir. Eserin sonunda Japonların ve Çinlilerin yeme alışkanlıklarına da yer verilir.

251 Küçük Kitaplardan Japonya - (Edebî Fıkra) Küçük Kitaplardan Japonya - (Edebî Fıkra) Üçüncü Kitap, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kasbar Matbaası, Kitap "Memâlikine Dair Bazı Mâlumât-ı Müfide" alt başlığı altında Japonya hakkındaki bilgileri ihtiva etmektedir. Eser küçük bir kitapçık gibi, diyebiliriz. Kitabın ilk sayfasında bu eserin Fransız Tıp Akademisi azalarından biri tarafından tıp dergilerinin birinde yayınlanan eserin tercümesi olduğu ifade edilmektedir. Eserde Japonya'nın iklimi, dağları vs. gibi coğrafî yapısı hakkında kısaca bilgi verilir. Çok fazla depremin meydana geldiği, hangi tarım ürünlerinin yetiştiği, hayvancılık, madenler ve petrol çıkarılması konularında da bilgiler yer alır. Başkenti ve önemli şehirlerinin neler olduğu ifade edilir. Suları ve su şebekesi, ülkenin konumu, rüzgârları, binalarının yapısı, nüfus, beslenme usulleri, avcılık faaliyetleri ile yetiştirilen meyveler hakkında bilgiler verilir. Japonların içkiyi sevmedikleri ve kendilerine has pirinçten yapılan bir içkileri olduğu anlatılır. Japon hıfz-ı sıhhası hakkında bilgi verilir. Japonya'da görülen hastalıklar, tedavi yöntemlerinden de bahsedilir. Japon insanın yapısı ve özelliklerinden, sağlam bir bünyeye sahip olduklarından söz edilir. Sağlam bünyeli olmalarının sebepleri sıralanır. Çok katlı binaların ve rutubetli ortamların zararlı olduğu vurgulandıktan sonra Japonların rutubetsiz yerlerde ve tek katlı ahşap evlerde yaşamalarının sağlıkları üzerindeki etkisine değinilir Kadınlar Üzerine Yazılan Eserler Meşrutiyet dönemi, kadın hareketlerinin başladığı, kadınların toplumsal hayatta alenî bir şekilde artık sosyal bir varlık olarak yer aldığı dönemi ifade eder. Bu dönemde kadın eğitimi meselesi üzerinde önemle durulmuş, kadınlara özel dergiler çıkarılmış, kadın hakları üzerinde tartışmalar yapılmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman da döneminde kadın meselesi üzerinde durmuş, bu konudaki düşüncelerini eserleri vasıtasıyla okuyucu ile

252 234 paylaşmıştır. Dönemin kadın eğitimi anlayışından hareketle sağlık, eğitim, çocuk bakımı, ev idaresi, spor vs. gibi konularda onları aydınlatmaya çalışmıştır. Kanter, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın "Osmanlı Türk kadınının Batılılaşmaya meylederek dinî bilincini ve geleneksel kadın kimliğini yitirmesi endişesiyle" eserler kaleme aldığı tespitinde bulunmuştur (Kanter 2012: 128). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın yayınladığı eserlerin büyük bir kısmı kadınlar içindir. Kadınlar üzerine müstakil olarak eser yayınladığı gibi diğer eserlerinde de yeri geldikçe kadınların işine yarayacak, onları aydınlatacak konulara da değinmiştir. Yazar, Osmanlı toplumunda kadınların yaşadıkları ahlakî dejenerasyonu önlemek amacıyla Avrupa milletlerinin kadınlarının ilim, irfan ile ahlakını tanıtan ve bunları emsal gösteren eserler kaleme alır. Bunlardan bir tanesi İngiliz Kadınları, bir diğeri ise Alman Kadınları'dır. Alman Kadınları isimli eseri Almanya Üzerine Kaleme Alınan Eserler arasında değerlendirdiğimiz için burada tekrar vermeyi uygun bulmadık Hamam ve Melahat Hamam ve Melahat, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, İtimat Kütüphanesi, Kader Matbaası,1335. Kitabın iç kapağındaki basım tarihi (1323) ile dış kapaktaki tarih (1335) birbirinden farklıdır. Fiyatı 3,5 kuruştur. Kitabın sonunda Âvanzade Mehmet Süleyman'ın Kadın Saçları adlı eseri tanıtılmıştır. Yazar eserin adının güzellik hamamı manasında kullanıldığını belirtir. Cilt temizliği için halis sabun kullanılmasını tavsiye eder. Halis sabun kuru ve hafif olandır. Nasıl doğru banyo yapılacağı halkında bilgiler verir. Örneğin; banyoda sabunlandıktan sonra sabun artıkları iyice temizlenmeli, banyo sonrası havlu ile iyice ovularak kurulanmalı. Ada ve sahillerde yaşayan insanların güzellik sırları deniz ve suyunun güzelliğine bağlanır. Deniz suyu ile banyo, deniz ürünleri tüketme ve deniz havası insanlara güzellik vermektedir. Kaynak suları ile yapılan banyoların da güzellik kaynağı olduğu belirtilir. Suni güzellik yani kozmetikler yardımıyla oluşan güzellik yerine hamam ve banyo ile

253 235 yapılan doğal güzellikleri tercih etmek gerektiği vurgulanır. Banyonun faydalarına ve bazı hastalıklara, özellikle semirmek, kuvvetlenmek isteyenlere ve rahim hastalıklarına iyi geldiğine değinilir. Eserde Enbiya Sûresinin "Biz her şeyi sudan yarattık" anlamındaki 30. ayeti iktibas edilerek suyun insan hayatındaki önemine vurgu yapılmıştır: "Ve minel mâi külli şeyin hayy. Dünyada her şey su ile hâsıl olur ve sudan hayat ve kuvvet bulur." (s. 6) Eserde banyo türleri ve bunların faydalarına yer verilir. Köpük banyosu, nişasta banyosu, kükürtlü banyo, arsenikli banyo, kallavi banyolar ve muattar banyoların faydaları üzerinde durulur. Özellikle Bursa'nın kaplıcaları, bunların suları ve faydaları üzerinde durulduktan sonra Avrupa'daki kadınların banyoda hangi ürünleri kullanarak güzelleştikleri, ancak ürünlerin pahalı olduğu belirtilir. Bunlara alternatif olarak banyo yapmak gösterilir. Kükürtlü banyo için kaplıcalara müracaat edilebileceği, evde kükürtlü banyo yapmak için neler yapmak gerektiği, bu banyo hangi rahatsızlıklara iyi geldiği anlatılır. Bu bölümün sonunda şu şekilde bir ibare dikkat çeker: "Sahib-i esere müracaat olunduğu takdirde bu kaplıcaların sularındaki eczalar daha doğrusu eczaların reçeteleri tahrir ve itâ edilir." (s. 8) Kitapta günlük banyo yapılması gerektiği, çocukların çabuk büyüyüp yapılı olması için ceviz yaprağının kaynatılan suyu ile banyo yapılmalarının faydası vurgulanır. Kokulu banyo için hangi bitkilerin kullanılabileceği ve kokulu banyo için reçeteler yer alır. Güzellik ile cilt, el ve tırnak bakımı için reçeteler verilmiştir. Tırnak bakımından da söz edilir. Güzellik için salatalık, kavun ve çilek gibi meyvelerin güzellikte kullanımı ve reçeteleri verilir. Kozmetikler yardımıyla güzelleşmelerden de bahsedilir. Banyo çeşitleri ve faydaları tekrar edildikten sonra hastalıklara karşı direnci artırdığı söylenir.

254 İngiliz Kadınları İngiliz Kadınları, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, İngiliz ve Fransız Müessir-i İlmiye ve Edebiye Kütüphanesi: 1, İtimat Kütüphanesi, "İngiliz kadınlarının hâl ve şanlarından, hayat-ı hususiye ve umumiyelerinden bahis" diye tanıtılan eserin basım tarihi kapakta 1918 olarak verilirken iç kapakta 1336 tarihi yer alır. Eserde öncelikle iklimin kavimler üzerindeki etkisinden söz edilir. Daha sonra Avrupa'da kadınların iş hayatına atılmasından hatta kadınların erkeklerin çalıştıkları işlerin pek çoğunda çalışmaya başlamasından bahsedilir (s. 3). İş hayatına atılan kadının karşısına örtünme meselesi problem olarak çıkmıştır. Yazar örtünmenin kadınların iş hayatını olumsuz yönde etkilememesi gerektiğini "Mesturiyet kat'iyen mani-i feyz ve terakki değildir. Evvel emirde bunu derpîş etmek gerektir." diye savunur (s. 3). Örtünmenin kadınların çalışma hayatına engel teşkil etmediğini belirtse de bizdeki kadınların Avrupa kadınları gibi hareket etmelerini pek de doğru bulmaz: "Saniyen Avrupa'da kadınlar şu şu hâlde bulunuyorlar diye bizimkilerin de aynı ahvâlde bulunmalarını talep etmek şüphesiz doğru değildir. Bir kere arada ırk, din ve mezhep itibariyle fark-ı azîm vardır." (s. 3). Daha sonra insanlığa düşen vazifelerin önemine vurgu yapar. Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre terakki ve tekemmül için önemli olan bilim ve teknolojide son noktaya ulaşmak değil; ahlakî olgunluktur (s. 4). O, kadınlarımızın boyun, gerdan ve baldırlarını Hıristiyanlar gibi hatta onlardan daha ileri düzeyde açmalarını ahlakî bir yoksunluk kabul eder ve bu durumdan duyduğu üzüntüyü dile getirir. Ülkenin içinde bulunduğu durum ile bu ahlakî bozukluk arasında bağlantı kurar: "Dört beş seneden beri Cenab-ı Hak biz sükût-ı ahlakide ilerledikçe her türlü musibetleri ve felaketleri bedbaht memleketimize musallat etti. Bundan mütenebbih ve mütenassıh olacağımız yere ahlaksızlığımızı gittikçe artırdık." (s. 6). Eserde İngiliz gazetelerinin birinden alıntı yapılmıştır. Alıntılanan bu bölüm İngiliz kadınlarının iffet ve namuslarına düşkünlüklerinden bahsetmektedir. İngiltere'deki kadınların Emile Zola'nın Nana isimli eserini okumadıkları da ifade edilir:

255 "İngiltere'de hiçbir kadının elinde Zola'nın Nana gibi ahlakı ifsad eden romanları bulunmaz." (s. 7). Bazı yerlerde kadınlar için ayrı gazete ve dergi çıkarılmasından bahseden yazar; kadın ve erkeğin aynı gazeteyi okumasını ahlak noktasından sakıncalı bulur: 237 "Bazı yerlerde genç kız ve kadınlara mahsus ayrıca gazeteler basılır ve kitaplar yazılır. Bazı yerlerde ise erkeklerle kadınlar aynı gazeteleri ve kitapları okurlar ki ahlak nokta-i nazarından bunun mahâzîr-ı azîmesi kabil-i inkâr değildir." (s. 7). Eserde okudukları bilhassa âşıkane romanlar sebebiyle kızlarımızın ve kadınlarımızın ahlakî deformasyona uğramasından bahsedilir (s. 8). Bunun sebebi ailelere has kitap ve dergi neşredilmemesidir. Yazar ailelerin birlikte okumaktan sıkılmayacağı eserlerin olması gerektiğini ve bu amaçla kitap tercümesi yaptığını dile getirir. "Bizde ailelere mahsus mütâlaa kitapları yoktur. Geçen sene ilk defa olarak kızlarımıza ve kadınlarımıza mahsus bir iki roman tercüme ettim. Bunlar sırf ailelere mahsustur. Aileler arasında yüz kızarmadan okunabilecek kitaplara çok ihtiyacımız vardır." (s. 8). İngiltere'de kadınlara özel ciddi ve ahlakî eserlerin basıldığı ve kadınlar tarafından bunlara çokça rağbet edildiği ifade edilir. Londra'da kadınlar için haftalık ve aylık olarak düzenli kitap, risale vs. basıldığı bilgisi de okuyucu ile paylaşılır (s. 8). İngiliz kadınlarının süs ve ziynete düşkün olmadıklarını, onlar için sade bir hayatın daha değerli olduğunu, kadınların fikir ve mâlûmatlarıyla tezyin olmak istediklerini belirten yazar; bu durumun Türk kadınları için örnek teşkil etmesini arzu eder. Daha sonra İngiliz ve Fransız kadınlarını karşılaştırır ve Fransız kadınlarını hafif meşreplikleri nedeniyle eleştirir. İngiliz kadınlarının çocuklarına çok düşkün olduklarını, onlara kendilerinin baktıklarını, oysa Fransız kadınlarının evlatlarını mürebbiyelere teslim ettiklerini ifade eder. Daha sonra İngiliz kadınlarının özelliklerine yer verir. İngiliz kadınlarının bir diğer dikkate değer özelliği olarak yardım kurumlarını sık sık ziyaret etmeleri gösterilir. Eserde dikkatimizi çeken şey yazarın ahlakî bir bakış açısıyla İngiliz kadınlarının faziletlerinden bahsetmesi ve Türk kadınları için onların örnek olmasını istemesidir. O, kadınlarımızın Fransız kadınları değil; İngiliz kadınlarını kendilerine model almalarını

256 238 sağlama çabasındadır. Genç kız ve kadınlarımız arasında revaçta olan roman okuma alışkanlığı konusunda yazarın diğer eserlerinde de rastlanan benzer tavır dikkat çeker Kadın Esrarı Kadın Esrarı, Aile Kütüphanesi: 4, Artin Asaduryan ve Mahdumları Matbaası,1330. Eser aile kütüphanesi serisinin dördüncü kitabıdır. Önsözde yer alan 1 Mart 328 tarihinden yazarın eseri iki yıl önce vücuda getirdiği öğrenilmektedir. Eserde aynı konuların bölümlerde tekrar ele alınması konu bütünlüğünü bozmuştur. Bu sebeple inceleme yaparken küçük alt başlıklar altında tasnif ederek değerlendirmeyi uygun bulduk. Kadınlar için elzem ve faydalı bir kitap yazmak gayesi ile hareket eden yazar, yazılış amacını belirtikten sonra Kadın Esrarı ile muhteva bütünlüğü olan Reh-nümâ-yı Aşk ve İzdivaç ve Rehber-i Muâmelât-ı Zevciye isimli eserleri de yakında yayınlayacağının müjdesini verir: "Sıhhatten, letafet ve halâvetten, kadın ve kadınlıktan bâhis âsâra -edep ve terbiye dâhilinde- şiddet-i ihtiyac beni şu eseri tahrir ve neşre sevk etmiştir. Bunu 'Rehnümâ-yı Aşk ve İzdivaç' ile 'Rehber-i Muâmelât-ı Zevciye' namlarındaki eserler takip edecektir." (s. 2). Kadın ve Eğitimi Avanzâde Mehmet Süleyman, bu eserde kadın eğitimi meselesi üzerinde durur. Ona göre; bir milletin ilerlemesi ve gelişmesi kadınların eğitimi ile mümkün olacaktır 21. Kadınları sadece insanı değil; insanlığı doğuran varlıklar olarak kabul eder (s. 2-3). Onların terbiyesi için ise ciddî eserlere ihtiyaç vardır: "Tekrar edelim: Bir milleti, bir memleketi ihya edecek ancak fezâil-i ahlakiyesiyle temeyyüz etmiş olan kadınlardır. Şu hâlde böyle kadınlar yetiştirmeliyiz. Bunun için de edep ve terbiye dâhilinde yazılmış ciddi, fennî ve sıhhî eserlere ihtiyaç vardır ki 'Esrâr-ı Nisvan' da bu cümledendir." (s. 3). 21 Aşağı yukarı aynı dönemde yaşamış ve aile üzerinde kadının etkisinin farkında olan Nigar Binti Osman da kadın eğitimi üzerinde ısrarla durmuştur (Kurnaz 1992: 64).

257 Kızların eğitiminde üzerinde durulan önemli bir mesele de millî mektepler meselesidir. Yazar geleceğin ailesini teşkil edecek kızlarımız için ciddî İslam mektepleri açmak gerektiğini düşünür. O, kızlarımızın ecnebi mekteplerde okutulmasına kesinlikle karşıdır bu sebeple ailelerin kızlarını millî mekteplerde okutmalarını tavsiye eder: 239 "Ciddi İslam mektepleri vücuda getirmeliyiz. Hakkıyla talim ve terbiye-i etfâl için evlatlarımızı ecnebî mektepleri yerine bu millî mekteplere vermeliyiz. Kadınlarımıza en ziyade mübâheset-i diniye, sıhhiye, idariye öğretmeliyiz." (s. 29). Eserde Nazım Bey'den alındığı ifade edilen şu bölümde valideye bakış ve ona yüklenen fonksiyonlar dikkat çekmektedir: "Benim zannıma kalırsa bir memleket için yetişecek ricâl-i devletin en mühim vasıtaları olan valide, saniyen valide, salisen validedir. Birinci valide valide-i murzi'adır ki evladını emzirir. İkinci valide valide-i müşfikedir ki evladını âgûş-ı muhabbetinde her türlü muhâtarât-ı melhûzeden sıyânet eder. Üçüncü valide valide-i mürebbiyedir ki evladını istikbal için insan edecek surette terbiye eder. Acaba dünyada valideden büyük ve sebeb-i rif'at-ı dâreyn olacak ne vardır? Çünkü cennet validelerin ayağı altındadır." (s 76). Yazarın tılsım sihir büyü gibi popüler içerikli eserlerinde kadınlar konusundaki fikirleri bazı kadınları incitmiştir. Eserde "Kadınlar ve Kadınların Hoşlandıkları Şeyler" adlı bölümdeki yazdıkları sebebiyle amacının kadınları rencide etmemek olduğunu ifade eden yazar, onlardan özür diler. Osmanlı kadınını başka milletlerin kadınlarıyla karşılaştırır, İstanbul'da yaşayan kadınımız ile taşrada yaşayanları da kıyaslar. Daha sonra Osmanlı kadını hakkında şu sözleri sarf eder: "Kim ne derse desin, kadınlarımız saf, cahil ve hayal-peresttirler. Kadınlarımız milel-i saire kadınlarına nazaran pek güzeldirler. Bu derece saf, bu kadar güzel bulunan İstanbul gibi ab ve havasıyla şöhret-şiâr bir şehr-i dilârâda perver-şiyâb olan kadınlarımız ekseriyetle ve esas itibariyle cidden sahibe-i fazilet ve numune-i iffet ve ismettirler." (s. 21). Burada köylü kadın ile şehirli kadın, çalışan ile çalışmayan/tembel kadın kıyaslaması dikkat çeker. Yazar çalışkanlıkları sebebiyle köylü kadını şehirdeki tembel kadına tercih eder: "Ayaktaki köylü kadın, köşeye kurulan bir hanımefendiden büyüktür. Şüphe yok bir köylü kadın, meşakk-ı sa'y ile akşama kadar yorulur ama akşam yer, içer, uyur. Lakin vaktini atalet ile geçiren bir hanımefendiyi hiçbir şey hoşnut etmez. Çünkü tembellik pas gibidir. Pas, çeliği nasıl yiyip bitirir ise tembellik de insanı durduğu yerde eritir. Bâhusus kâffe-i zemâim-i ahlak, tembellikten doğduğu cihetle ondan ne kadar kaçınılsa layıktır." (s. 74).

258 240 Hayatın her alanında sadeliği kadınlar için düstur olarak kabul eden yazar; terakki, aile saadeti ve millî servet ile kadınların benimsedikleri sade hayat arasında bağ kurar: "Sade hayat, sade etvâr, sade huzûzât, sade âşiyân, sade tezyîn, sade taam, sa'y ve gayretin, ta'b ve melâlin her birimizi bâr-ı sıkleti altında ezen envâi ıztırârın vasıta-i tenâkısıdır. İnhimak-ı haz, zahmete girmektir. Bu sözler bizim için bir düstûr-ı hareket olmalıdır. Kadınlarımız bu düstura tabi'iyyet eyledikleri takdirde mazhar-ı saadet ve istirahat oluruz. Yoksa şimdiki gidişle terakki ve teâlî, saadet ve istirahat-i aile, servet-i milliye katiyen ihzâr ve temin edilmiş olamaz." (s. 28). Meşrutiyet döneminde birtakım sosyal ve ahlakî çöküntülerin artması sebebiyle devletin bu konu üzerinde eğildiği bilinmektedir. Yazar döneminde mesire yerlerinde kadınların rahatça gezip eğlenemedikleri ve gayr-i ahlaki davranışlara maruz bırakılmaları sebebiyle olsa gerek kadınların ahlak ve sıhhatlerini korumak için kadınlara özel mesire yerleri vs. olması, muhtaçlar için yardım heyetleri kurmak gerektiğini savunur: "Kadınlarımızın sıhhati ve ahlakını hüsn-i muhafazayı düşünüyor isek bu babda tedâbir-i mukteziyeyi ittihazdan geri durmamalıyız. Kadınlarımıza ara sıra hava alabilmeleri, seyr ü tenezzühte bulunabilmeleri için -sırf kadınlara mahsus- bahçeler vücuda getirmeliyiz. Sokaklarda el ve söz ile tecavüzât ve tarizâta hedef olmamalarını temin ve çirkin umumi-haneler nerede varsa sadd ü bend ile bu babda tedâbir-i müessireye tevessül etmek lazımdır. Mahallelerde bî-kes dul, fakir, elhasıl her surette muhtac-ı muâvenet ve sehâbet olanlar için imdat ve muâvenet heyetleri vücuda getirmeli. Bunu hükümetten beklemeyerek kendi aramızda yapmalıyız. Zenginlerimizden fakirlerimizden akıllıları ve hamiyetlileri ileri gelip bulundukları mahallelerde böyle bir heyet vücuda getirmeli." (s. 28). Eserde yer alan kadının çarşıya alışverişe gitmesi, köyde ise oduna vs. gitmemesi, kadının şayet eşi, abi, kardeş vs. gibi bir yakını olmadan dışarıya çıkmaması gibi tavsiyeleri de kadınları gayr-i ahlakî durumlara maruz kalmaması noktasında değerlendirmek gerekir. Yazar kadının çarşıya alışverişe gitmesi, köyde ise oduna vs. gitmesine karşıdır. Kadın şayet eşi, abi, kardeş vs. gibi bir yakını yoksa ancak o zaman dışarıya çıkmasına izin verilebileceğini savunur. Ona göre kadının sesi bile namahremdir.

259 Kadınların hayır şirketlerinin yaptığı gibi maddî ve manevî olarak korunması gerektiğini hatırlatan yazar, bu görevi toplumun vazifesi olarak kabul eder, devletin ilerleyip gelişmesini de buna bağlar (s. 29). "Efkâr ve Mülahazat Kadınlara Dair" başlıklı bölüm eserde kadınlar için nasihatlerin arka arkaya sıralandığı bölümdür. Yazar burada kadınların vazifelerini de hatırlatmak ister. Kadınların kendi çocuklarına bakması, emzirmesi vs. buna örnek gösterilebilir. Bu bölümdeki nasihatlerden birkaç örnek verecek olursak; "Tavr-ı mahcubâne dahi kadınları hoş gösteren etvâr-ı zîbâdan biri sayılır." (s. 64). "Evladın kesreti validenin ziynetidir." (s. 65). 241 "Hizmetkârlarınıza, halayıklarınıza nezaret etmemek hanenizle kesenizi onların keyfine terk etmektir. Mücerreb olmayan hizmetkârlara lüzumundan ziyade itimat çok haneyi harap etmiştir. İşinizin görülmesini ister misiniz? Mümkün olduğu kadar başı ucunda kendiniz bulununuz. Görülmesini isterseniz bütün bütün başkasına havale ediniz. İnsan kendini kayırmaktan herhalde fayda görür. Zira ukala demiştir ki çalışanlar için servet, açıkgözler için ibret, tembeller için ümmet, salihler için cennet mukarrerdir." (s. 66). "İşsizlikte işten ziyade lezzet vardır zannedenler hata ederler. Çünkü tembellik endişeye ve lüzumundan ziyade rahat can sıkıntısına sebep olur. Dahası var: Tembellik güzelliğin anasıdır. Güzellik ise pek çok fenalıklara sebep olur. Her şeyden evvel dostu düşman eder. Çünkü bir güzel düşünmeksizin ağzına gelen sözü söyler ve bir sözün sonu nereye varacağını hatıra bile getirmez. Bu cihetle tembellik yalnız hayatın değil hayat-ı ictimâiyenin esası olan insaniyetin bile düşmanıdır. Çünkü iş işlemeyenler her fenalığı yapmaya hazırdır." (s ). "Tembellik pas gibidir. Vücudu durduğu yerde çürütür. Misalde dendiği gibi 'İşleyen anahtar daima ışılar'. Vakit, her şeyden azizdir, deriz. Eğer bunu biliyor isek niçin vaktimizi boş yere sarf ediyoruz? Çünkü boş boşuna vakit geçirmek en büyük sefahattir. Çünkü kaybolan vakit bir daha ele geçmez ve bizim elverir dediğimiz vakitler daima pek azdır." (s. 65). "Bir valide çocuğunu kendisi irza' etmek gerektir. Emzirmek ilk validemizin hiss-i tabiî-i mâderâne ile icra eylediği bir fiil olmasına nazaran semâvi bir vazife demektir. Rütbe ve menzileti ne olursa olsun bir kadının en büyük şan ve şerefi çocuğunu kendisi emzirip gözetmektir. Çocuğunu emzirmekten kaçınan valide onun ilk busesinden, ilk tebessümünden mahrum kalır. Bu bir saadettir ki valide ondan mahrum kalmamalıdır." (s. 65).

260 242 Matbuat Hayatı Eserde dönemin matbuat hayatına yönelik eleştiriler de dikkat çeker. Yazar, ahlakî kaygı gütmeyen ve insanların ihtiraslarını tahrik eden yazarlara menfaatlerine göre hareket ederek vatana hizmet etmedikleri için kızar: "Nefret o adamlara ki açık saçık ibareler, hissiyat ve ihtirasâtı tahrik ve teheyyüc edecek âsâr ile cerr-i menfaate çalışırlar Paradan ziyade bu biçare milletin hüsn-i ahlaka muhtaç ve müftekır olduğunu idrak edebilselerdi bu gâfil ve menfaat-perest adamlar, hamiyet ve muhabbet-i vataniye namına o türlü âsâr neşrini mugayir-i vicdan bulurlardı." (s. 3). Avanzâde Mehmet Süleyman, dönemin matbuat hayatındaki durgunluktan bahsettikten sonra bu durgunluk sebebiyle ahlaka aykırı eserlerin neşrinin arttığını ifade eder (s. 19). Kitapçıların ahlaka mugayir eser yayınlamak yerine ciddî ve fennî eserler yazması gerektiğini düşünen yazar; toplumun ahlak ve faziletlerini muhafaza etmeyi kitapçılara tevdi eder. O, matbuat âlemine hitap ederek herkesin kardeşliğinden söz ettikten sonra vatan ve vatandaşın faydası için ortak hareket etmek gerektiğini de vurgular: "Âkil ve namuskâr bir adam, derununda yiyip içtiği, yatıp kalktığı bir evi ateşe veremez. O evin tahribine değil tezyîn ve îmarına çalışır. Bunun gibi ben de muharrirlerimizden, tâbi' ve nâşirlerimizden vicdanlarına müracaatla istirham ederim: Hepimiz kardeşiz. Adeta bir evde oturuyoruz demektir. Şu hâlde ciddi ve nâfi' eserler neşretmek suretiyle vatana ve vatandaşlara hüsn-i hizmet edelim." (s. 21). Yazar, kadınların sağlık ve sıhhat meseleleri ile toplumsal hayatın düzeni üzerine yayın yapmak yerine faydasız hikâye ve romanla uğraşmalarını yersiz bulur: "Eli kalem tutan muharrirelerimiz var. Bunlar ne yapıyorlar? Sahayif-i matbuâtta âsâr-ı kalemiyesi görülen muharrirelerimizin, müellifelerimizin mesâil-i hayatiye, ictimaiye ve nisvaniyeye dair bir makaleleri görülüyor mu? Hemşirelerinin sıhhat ve selametine ait pek nâfi bir eser vücuda getirebilirken buna mukabil cerâid-i yevmiye ve mevkûtemizde faidesi olmayan hikâyeler ve romanlar yazıyorlar. Niçin bu muharrireler bu zamana kadar kadınlarımızın pek ma'yûb bir dereceye kadar varan kıyafetlerine dair bir fıkra yazmadılar? Niçin erkek ve kadın mesirelerinin ayrı olmasına ve bu yüzden birçok çirkin hâllerin ortadan kalkacağına dair bir mütâlaa derc ve neşrine muharrirelerimiz, edibelerimiz tarafından sarf-ı ehemmiyet ve hamiyet olunmuyor. Beş on hafif mizaç kadınlar, edep ve terbiyeye mugayir kıyafetleriyle faziletkâr kadınlarımıza sui-emsal olup duruyorlardı. Geç yetişti, fakat çok şükür tam ve iyi bir zamanda hükümetimiz bir beyanname neşriyle bu çirkin kıyafetlere hitam verdi." (s ).

261 243 Güzellik Eser "melahat-i maneviye" ve "melahat-i maddiye" olarak iki ana başlık altında tasnif edilmiştir. (s. 4). Birinci kısımda güzellik tanımı yapılmış; süse olan düşkünlüğün artmasından duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Tabiî ve sun'i olarak ikiye ayrılan güzellik kavramından sun'i olanın zahirî olduğu ve sahte olduğu ifade edilmiştir: "Suni güzellik zahirdir. İpekli ve dantelalı elbiselerin, mücevherâtın, zehirli pomatların, düzgünlerin verdiği güzellik sahtedir." (s. 8). Yazara göre kadınların zahirîden ziyade ahlakî güzellikleri ön planda olmalıdır: "...Hilkaten güzel yaratılmış olan kadınlarımızın yüzlerinin güzelliklerinden ziyade ahlaklarının güzel olmalarına çalışmalıyız." (s. 29) Erkeklerin güzelliği için ayrılan bölümde, erkeklerin kadınlara nasıl davranması gerektiği üzerinde durulmuştur. Erkekler için süslü kadınların değil; iffetli ve namuslu kadınların makbul olduğu vurgulanmıştır. Yazar, piyasada kadınlar ve erkeklerin birbirlerine hoş görünmelerini anlatan pek çok eser bulunduğunu ancak bunların çoğunun millî ahlak ve terbiyemize aykırı olduğunu ifade eder. Bu eseri yazarken ahlak ve eğitim noktasında sosyal hayatımıza uygun düşmeyen bölümleri tercüme etmediğini söyler. Bu ifade -kapakta tercüme ya da telif olduğuna dair herhangi bir ifade yer almaz- eserin tercüme olabileceği ihtimalini göz önünde tutmak gerektiğini bize hatırlatmaktadır: "Erkeklerin kadınlara ve bi'l-mukabele kadınların erkeklere karşı hoş görünmek için ne yapmak icap edeceğine dair elsine-i muhtelife üzere muharrer müteaddid kitaplar vardır. Bunlarda birtakım kavâid ve şerâitten bahsediliyorsa da ahlak-ı milliye ve terbiye-i içtimaiyemizle katiyen münasebet ve irtibatı bulunmayan kavâid ve şerâit-i mezkûrenin nakl ve tercümesinden sarf-ı nazar edilmiştir." (s. 18). Evlilik Yaşı Esere iffet kavramı, örtünme ve evlilik yaşı meselesi üzerinde de durulmuştur. Müslüman kadınların örtünme konusunda diğerlerine örnek teşkil ettiği belirtilmiştir.

262 244 Erken yaşta evlilik sebebiyle Türk kadınlarının güzelliklerinin çabuk kaybolduğu, çabuk hastalandıkları ve erken öldükleri savunulmuştur: "Eğer biz de kızlarımızı pek erken evlendirmek âdet-i sakîmesi olmasa kadınlarımız, daha uzun müddet yaşarlar, alil ve imrâz-ı muhtelifeden masûn bulunurlar, çocukları daha sağlam ve bu nisbette de letafet ve halâvetleri payidar olur. Erken evlendirilen bir kız, bir iki çocuk doğurdu mu evvel emirde ve bây-i hâl-i zâfiyete, fakrü'd-dem ve rahim hastalığına dûçâr oluyor. Izdırabât-ı gûnâgûn içinde bir müddet yaşıyor, daha sonra verem döşeğinde teslim-i nefes ediyor." (s. 23). Avanzâde Mehmet Süleyman evlilikte eşlerin birbirlerine karşı tavır ve davranışlarını eleştirir. Geçmişte eşlerine sadık kalan insanların asil davranışlarını örnekler vererek anlatır. Yazar, Avrupa'da olduğu gibi ülkemizde de kanunla belirlenmiş bir evlenme yaşı olması gerektiğini ifade eder. Ülkemizin nüfusunun artması gerektiğini söyler. Ülkemizdeki bu nüfus azlığı ve vücutça nitelikli bireylerin azalmasını kadınların erken yaşta evliliğe bağlar (s ). Örtünme Kadınlarda örtünme usulü ve örtünmenin gerekliliğine "Hanımlarda Tesettür" başlığı altındaki bölümde değinir. Örtünmenin dinî bir vazife olduğu, hangi yaşlarda nasıl örtünmek gerektiği, çarşaf ve peçenin nasıl kullanılması gerektiğini anlatır. Örtünme konusunda belli bir usul benimsemek gerektiğini savunur (s. 28). Yazar yeni moda olan maşlah kullanımına karşı çıkar (s. 35). Alafranga giyimi benimseyen kadınlarımızı eleştirerek onların kendi gelenek görenek ve dinî anlayışlarına göre giyinmeleri gerektiğini savunur: "Alafranga modalar Hıristiyan modalarına mahsus olup her Müslim hanım kendi dinine, şeref-i millîsine yakışır tarzda alaturka telebbüs ve tesettüre mecburdur." (s. 34). Eserde iffet kavramı için ayrı bir başlık açılmıştır. Burada önce iffetin tanımı yapılmış, daha sonra iffetin on bir faziletinden söz edilmiştir. Bu bölüm "Takvim-i Ebuzziya"dan alınmıştır. Ancak bölümün tamamı mı yoksa bu eserden bir kısım mı buraya alınmış buna dair açık bir ibare yoktur. Yazarın alıntılarda belli bir sistem takip etmediği görülmektedir.

263 245 Sağlık, Ekonomi ve Toplumsal Hayat Eserde Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Osmanlıdaki sağlık politikası konusunda düşüncelerine de rastlamaktayız. Yazar, Avrupa'daki verem müessesinin ülkemizde de açılması gerektiğini düşünür. İstibdat döneminde zengin olup hâlâ kendilerine maaş bağlanması konusunda hükümet kapısını aşındıranların kınandığı eserde yardım toplama konusunda zenginlere çağrıda bulunulur. Ülkemizin yerli üretime geçmesi gerektiğini vurgulayan yazar devletin ilerlemesini millî sermayeli şirketlerin kurulmasına bağlar: "Dâhili şirketleri, Dârü's-sınâaler, müessesât-ı nâfia-i milliye ne vakit tesis ve güşâd edecek? Daha bir kibrit, kâğıt, şeker fabrikamız bile yok. Senevî bu üç madde sebebiyle kaç yüz bin liranın memleketimizden çıktığı düşünülüyor mu?" (s. 25). Eserde Avrupa'daki kadınlar ile Müslüman kadınlar miras, eğitim, meslek edinme, hak ve hukuk ile toplumdaki mevkileri konusunda karşılaştırılır. Yazar Müslüman kadınların Avrupa'daki kadınlardan bu hususlarda daha iyi ve üstün şartlarda yaşadıklarını iddia eder. Daha sonra Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, Avusturya, Amerika'da yaşayan kadınlar ile Müslüman kadınların hak ve hukuk arayışlarına ayrı ayrı değinir Kadın Saçları Kadın Saçları, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kader Matbaası, Aile Kütüphanesi: 1, Vatan Kütüphanesi, 1. Basım, 1335 (iç kapakta 1323 tarihi var). Saç bakımı, sağlığı, uzatılması, dökülmemesi ve boyanmasından bahseden bir eserdir. Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre saç "kadın denen mahlûk-ı latifin bir ziyneti"dir (s. 3). Saçların rengi konusundan bahsedilirken Venüs ve Hz. Havva'nın saçlarının kumral olduğu bilgisi okuyucu ile paylaşılmıştır:

264 246 "İlahe-i hüsn ü an addolunan Venüs de kumral saçlı idi. Avrupalı müdekkiklerin rivayetine göre Havva anamız da kumral saçlı idi." (s. 3). Saç rengi konusunda bir istatistikten söz edilir. Buna göre siyah saçlı olanlar kumral saçlılara göre daha çok ve daha çabuk evlenmeye yatkındır. Balzac, Monnen ve Madelein Leroiva gibi isimlere göndermeler dikkat çeker. Balzac'ın Otuz Yaşında Kadın isimli eserinden şu ibare alıntılanmıştır: (s. 5). "Gayet uzun saçlara mâlik olan kadınlar zayıf ve solgun fakat gayet beyaz olurlar." Eserde saç rengine göre karakter özelliklerine yer verilir. Saç bakımında neleri kullanmanın sakıncalı olduğu bilgisi okuyucu ile paylaşılır. Saç için çeşitli tertipler önerilir. Bunlar saçların temizliği için, kepek önleyici, saçları kıvırcık yapmak ve kıvırcık olarak daha uzun süre kullanmak, yağlı saçlar, saç ağarmasını önlemek, saçkıran, saç dökülmesini önlemek için tavsiye edilen tertiplerdir. "Saç Boyaları" başlığı altında boyalar hakkında bilgi verilmiş, bitkisel boyaların tercih edilmesi önerilmiştir. Madeni boyaların sakıncaları, cilt üzerinde oluşturduğu rahatsızlıklar ve kaş boyama hakkında bilgi verildikten sonra iğreti saçların bakımından söz edilir. İğreti saçtan kasıt perukalar olmalıdır. Eserde tüy dökücü tertiplerden de bahsedilmiş ve çeşitli reçeteler verilmiştir. Bu tertiplerden bahsederken yazarın kendisine müracaat edilmesi konusundaki ifadesi dikkat çekicidir: "Kıl düşüren sabunun terkibinde sıhhati, cildi katiyen ihlal edecek bir madde yoktur. Kemal-i emniyet ve kat'iyyetle istimal edilir. İhtiyacı olanlar, Bâbıâli caddesinde Cemiyet Kütüphanesi'nde bulunan sahib-i esere müracaat edebilirler. Bu sabunun imali ile pazar-ı füruhte çıkarılması hususu pek yakında mümkün olabilecektir." (s ).

265 Kızlara ve Hanımlara Jimnastik Kızlara ve Hanımlara Jimnastik, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Arakis Matbaası, Aile Kütüphanesi Adet: 12, Tefeyyüz Kütüphanesi. 22 Yazar eserin kapağında "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Fen Komisyonuna Memur Resmi 'Cerîde-i Tıbbiye-i Askeriye' Muharriri Binbaşı Avanzâde Mehmet Süleyman" olarak tanıtılır. Eserde önce kadın tabiatı hakkında bilgi verilir. Başka milletlerin kadınlarının nasıl yaşadığı anlatılır ve bizim kadınlarımızla karşılaştırılır. Bizim kadınlarımızın korkak ve içine kapanık olmasının tesettür ile alakası olmadığı belirtilerek bunun din anlayışı ile ilgili olmadığı savunulur. Daha sonra taşra ve İstanbul kadınları arasındaki farklılıklardan söz edilir. Ülkemiz kadınlarının vasıfları şu şekilde sıralanır: "Bugün hepimiz biliriz ki Arnavut, Çerkes, Arap, Kürt, Türk kadınları da erkekler kadar kavî, cesur, vakur, namuskâr, vefakâr ve metindirler. Erkekler gibi çalışırlar, her yere gidip gelirler. Hiçbir şeyden korkmazlar. Her türlü meşâk ve mezâhime karşı sabûr ve mütehammildirler. Gayet dindardırlar. Mesturiyete fart-ı riayet ve hürmetleri vardır. Kocalarına, çocuklarına fevkalâde muhabbet ve meveddet gösterirler. Hafif mizaçlık bunlarca katiyyen malum değildir. Elhasıl kadınlar cihetinden niseviyyetin, insaniyetin, İslamiyet'in, faziletin parlak birer timsalidirler." (s. 4-5). Taşra Hristiyanları ile İstanbul kadınları karşılaştırılırken moda ve kadın arasındaki ilişki de eleştirilir: "Taşra Hıristiyan kadınları da âdât ve ahlak, tebâyi' ve meşrep cihetinden İslam kadınları gibi cesur ve faziletkârdırlar. İstanbul'daki kadınlar gibi taşra kadınları nîm-üryan denecek kılığa ve kıyafete girmezler. İstanbul'dakiler ise Avrupa kadınları gibi modaya tâbîdirler. Çarşafların aşağısını yukarısını keserek kısaltırlar. Darlaştırırlar. Modadır diyerek düğmelerle, püsküllerle ve daha bilmem nelerle donatırlar. Gerdanlarını bir karış açarlar. Alınlarından yukarılarını, kulak tarafını kâkülleriyle beraber bilâ-iltizâm küşâde ve dağınık bırakırlar. Kollar dirseklerine kadar üryandır " (s. 5). Bu durumdan kadınlardan ziyade onların eşleri veya velileri duyarsızlıkla suçlanır. Hürriyetten önce hafif mizaç kadın sayısının çok az olduğu ancak hürriyetten sonra bu sayının çoğaldığı belirtilir ve bu durumdan duyulan rahatsızlık ifade edilir. Burada yazarın modayı takip edenlere ve hafif mizaç kadınlara karşı bakışını yakalamak mümkündür. 22 Elimizdeki nüshalarda eserin basım tarihi bulunmamaktadır. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi'nde basım tarihi 1914 olarak verilmiştir (TDEA 2005: 279).

266 248 Eserde jimnastik ile idmanın hayat ve sağlık açısından faydalarına değinilir. Fotoğraflarla jimnastik hareketleri gösterilir ve bunlar hakkında bilgiler verilir. Jimnastiğin kadınların sinirlerine iyi geldiği ifade edilir. Hıristiyan kadınlarının atik, çevik ve kıvrak olması; küçük yaşta jimnastik ve idman benzeri hareketleri yapmalarına bağlanır. Daha sonra Müslüman ve Hıristiyan kızları karşılaştırılır. Jimnastiğin faydaları, önemi üzerinde durulduktan sonra jimnastik faaliyetleri için ekstra para harcamaya gerek olmadığı ifade edilir: "Elhâsıl vücudu işletmek, kuvvetlendirmek ve ahvâl-i âdiye ve fevkalâdede bundan müstefîd olmak icap eder ki bu da ihtiyacât-ı hayatiyeden addolunabilir. Bu sebeple her kadın jimnastiğin menafî ve fevâidini takdir etmeli, hem kendisi öğrenmeli hem de evlatlarına öğretmelidir. İdman talimlerinin envâi ve derecâtı vardır. Bunun için talimgâhlara, jimnastik salonlarına gitmeye birçok masraflar ederek alât ve edevât almaya, beyhude vakit kaybetmeye ve bunu büyük bir iş sanarak üşenip düşünmeye, lüzum yoktur." (s. 11). Yazar bu noktada dinin "mestûriyet ve fazilet-i İslamiye erkekler gibi kadınların da jimnastik yapmak üzere" bir yerlere gitmeye mani olduğunu hatırlatır (s. 11). Bu düşünce Avanzâde Mehmet Süleyman'ın böyle bir eser vücuda getirmesini sağlamıştır, denilebilir. Spor ve yüzmenin gereklilik ve faydalarını örnekleriyle anlatarak kadınları iknaya çalışan yazar, Fahriye Hanım'ın namusunu korumak için yaptıklarını örnek gösterir. Eserde jimnastiğin tanımı alıntı şeklinde verilir; ancak alıntının kimden yapıldığına dair bir ifade yer almaz: "[Jimnastik, idman, riyazât-ı bedeniye, hıfz-ı sıhhanın harekât-ı bedeniyeden bahseden] kısmıdır." Türk kadınlarının jimnastik salonlarına devam etmesine taraftar olmayan yazar, La Baron Estaf'ın namuslu kadınların jimnastik salonlarına gitmemesi gerektiğini tavsiye ettiğini ifade eder. Avanzâde Mehmet Süleyman kadınlarımızın ev işlerinden bazıların yaparak da bir nevi jimnastik yapabileceklerini ifade eder. Evdeki işlerin hepsini hizmetçiye, yemeğin tamamını aşçıya yaptırıp köşe minderine ya da sandalye/koltuğa çekilen kadınları tasvip etmez. Güneşli havalarda bahçede çocuklarla oynamak da bir çeşit jimnastiktir, ancak burada çocukların terlememesine dikkat etmek gerekir.

267 249 Jimnastiğin mutlaka alet ve edevat ile yapılması gerekmediği, ev işleriyle meşgul olmanın da bir çeşit jimnastik hareketi olduğu, yürümenin ve beden hareketlerinin faydaları hatırlatılır. Jimnastiğin faydası için beli bir düzen ve kural dâhilinde yapılması gerektiği vurgulanır. Eserde temiz havanın faydaları, Doktor Safray referans gösterilerek anlatılır. Çalışmanın insana sağlıklı ve uzun bir ömür bahşettiği ifade edilir. Doktor Galite'in Bovasiyer'inden hareketle kadınlarda görülen kansızlık, kabızlık, zâfiyet ve sinir hastalıkların nedeninin hareketsizlik olarak tespiti dikkat çeker. Sağlık açısından nefes almanın önemi belirtildikten sonra nefes ve kan akışı hakkında okuyucu bilgilendirilir. Oturmak için tercih edilen evlerin geniş, ferah ve yüksek tavanlı olması gerektiği vurgulanır. Bu bölümde Doktor Rıza Tevfik'ten de hareket konusunda alıntı yapıldığı görülür. Rıza Tevfik sıhhat açısından jimnastikten şöyle söz eder: "Sıhhat dediğimiz hâl-i îtidal ve muvâzeneden ibarettir. İşte bu nokta-i nazardan Jimnastikin hizmeti pek büyüktür." (s. 28). Daha sonra jimnastik tarihinden, jimnastiğin günümüze kadar geçen sürecinden söz edilir. Jimnastiğin 1804'ten sonra bir Alman tarafından yazılan "Gençler İçin Jimnastik" isimli eserden sonra tekrar önem kazandığı ve günümüzde artık bir bilim dalı olarak kabul edildiği belirtilir. Jimnastiğin Alman ve İsveç olmak üzere iki usulü olduğu ifade edildikten sonra bu usullerin faydalarına yer verilir. Jimnastiğin eserde fizik tedaviyi de kapsar bir biçimde anlatılması dikkat çekicidir. Güreş de bir jimnastik türü olarak tanıtılır. Jimnastik yapmadan önce nasıl beslenilmesi, hangi yiyecek ve içeceklerden uzak durulması ve hangilerinin tükerilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Anadolu, Rumeli, Arabistan kadınlarının vücutça sağlam ve sağlıklı olduğu, İstanbul kadınları ile karşılaştırmalı olarak anlatılır. Açık havanın önemi ile ev işlerini kadınların kendilerinin yapması gerektiği tekrar hatırlatılır.

268 250 İsteyenlerin jimnastik aletlerini İstanbul ve Beyoğlu'ndan tedarik edebileceği bilgisi okuyucuyla paylaşılır. Bu bölümde daha önce fotoğrafları bulunan jimnastik hareketlerinin nasıl yapılacağının talimatları yer alır. Beden hareketlerinin faydası olarak şunlar sıralanır: İştahı açması, sinirlere iyi gelmesi, hazmı kolaylaştırması, insan tabiatını düzene sokması, tenasüb-i endama faydası, insanı güzelleştirmesi, ahlakı güzelleştirmesi, tatlı ve eğlenceli bir aktivite olması. Daha sonra beden ve ruh sağlığı için yapılması gerekenler on madde olarak verilir. İşsizliği haricî ve dâhilî olarak ikiye ayıran yazar, dâhilî işsizliği ev işleri yaparak gidermenin mümkün olduğunu ifade eder. Kadın için nelerin önem arz ettiği, hikâye ve roman okurken nelere dikkat etmek ve her ele geçen kitabın okunmaması gerektiği ifade edilir: "Diyanete, ahlaka, hıfz-ı sıhhate dair eser okumayan bir kadın, beyhude ömür geçiriyor ve ömrünü mahv ü harabîye sevk ediyor demektir. Roman ve hikâye de okumalı fakat müntehab romanlar okumalı. Rastgele bir hikâyeyi bir romanı okumak illet sahibi olmak, meraka ve heyecana düşmek, ahlakı bozmak, sinirli olmak, kalp illetine uğramak, iffet ve haysiyeti haleldar etmek, saadet-i aileyi yıkmak demektir. Âkıle ve fâzıla bir kadın, pâkdâmen ve faziletkâr bir zevce, hakikatli ve şefkatli bir valide her eline geçen eseri ne okur ne de evlatlarına okutur. Muzır eserler, muzır yemeklere benzer. Erkek ve kadın daima iyilik etmeli, iyi şeyler yemeli. İyi eserler okumalı, iyi işler görmeli ki dünyada ve ukbâda iyi olabilsin." (s ). Jimnastik kıyafetleri konusunda okuyucu aydınlatılır. Yazar, kendi eserlerini okuyucuya tavsiye ederken gazetelerde her gördükleri kitabı okumamaları konusunda onları uyarır: "İdman talimleriyle beraber her kadına, reise-i aileye lazım olan şeylerden biri de Kız mı Oğlan mı?, Kısır Kadınlar, Kadın Esrarı ve Gençlerde İstimnâ-yı bi'l-yed namlarındaki eserlerdir. Bu eserleri hayatını, sıhhatini, evladını, zevcini sevenler okumalıdır. Gazetelerde her görülen kitabı okuyan kadın, dûçar-ı felaket ve bedbahtî olur." (s. 46).

269 Muharrir Kadınlar Muharrir Kadınlar Birinci Kısım, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, Yazılış tarihi "6 Mayıs 1310" olarak kaydedilen önsözde Avrupa'daki kadın hareketlerine değinilmektedir. Kadınların bilinegelen eski vazifeleri sıralandıktan sonra Avrupa'daki kadınların erkek mesleği olarak nitelendirilen pek çok alanda çalışmaya başladıkları anlatılır. Kadınların matbuat âleminde kendilerini göstermeye başladıkları da ifade edilir. Eserin düzenlenişi ve oluşturulması hakkında bilgi verilir, seçilen isimlerde hangi kıstasların esas alındığı belirtilir: "İşte şu sırada biz de kariîn-i Osmaniyeye Avrupa muharrireleri hakkında bir nebze mâlûmat vermek sadedinde bulunduk. Maksadımız umum medenî âlemde silk-i tahrirde bulunan kadınlara bir nazar atfetmekten ibarettir. Bunun için bir tertibe, bir sıraya riayet için mecburiyet görmedik. Her milletin âsâr-ı edebiye ve ilmiyesini gördüğümüz, hâl ve şanına vukuf peyda ettiklerimizi beş on satır yazıyla bir resmiyle kariîn-i Osmaniyeye gösterdik." (s. 3). Fransa'da 1894'te kadınlara dair mübahaselerin yapıldığı bir konferanstan söz eden Avanzâde Mehmet Süleyman, bu mubâheselerden kendimize pay çıkarmamız gerektiğini düşünür. Bu pay, kadınlar ile onların edebiyat ve fenniyatla olan meşgaleleri üzerine olmalıdır. Konferansta eğlenceli vakit geçirmek için roman ve hikâye okumanın çok da tavsiye edilmediği ifade edilir (s. 6-7). Avanzâde Mehmet Süleyman kadınların fen bilimlerine olan ilgileri ve bu alandaki meşgalelerini eski dönemlerden örnek vererek anlatır. Âlime ve mütefenninlerin tâ İskenderiye dönemindeki örneklerine kadar götürür (s. 6-7). Kadın muharrirlere geçmeden önce tarihte kadınların neler yaptığına dair kısa bir mâlûmat verir. Osmanlı ve İslam kadınları üzerine piyasada yazılmış birkaç eserin olması ve bu konuda eser vücuda getirmenin zorluğu sebebiyle Osmanlı kadınları için yazacağı eseri ertelediğini ve başka bir ciltte bu konuyu ele alacağını ifade eder: "Hem de bu babda mufassal ve muhtasar matbuat-ı Osmaniye arasında birkaç eser vücuda getirilmiştir. Mamafih iktidarsızlığımızı ve cem-i mâlûmatta fıkdan-ı bıda' ile tesadüf olunacak müşkülatı dikkate almakla beraber bu yolda bir eser tertibini de vakt-i âhire ta'lîk eyledik.

270 252 Tedkikat ile olan işler netâyic-i hasene tevlîd eyler. Bunun için biz de Osmanlı muharrirelerinden bahsi de diğer bir cilde terk ederek hatm-i kelâm eyledik." (s. 9-10). Esere alınan şahısların tercüme-i hâlleri fotoğraflarıyla birlikte verilmiştir. Eserde yer alan muharrirelerin isimleri şunlardır: önemli Karmen Silva (s ) Yazar, Resimli Vilhelmin Heimburg (s ) Yazar, Resimli Henry Grevil (s ) Hikâye yazarı, Resimli Marian de Bove (s ) Yazar, Resimli Madam Richard (s ) Tiyatrocu ve musiki-şinas, resimli Madam Severin (s ) Muharrir, şair, filozof, resimli Agusto Holmes (s ) Şair, musikişinas, resimli Louise Abeme (s ) Ressam, resimli Jip Kontes dö Martel dö Janovil (s ) Yazar, resimli Madam Madelin Bres (s ) Doktor, resimli Adelina Patiti (s ) Opera sanatçısı, resimli Madam Morosniti (s ) Resimli, tiyatro oyuncusu Madam Bertafon Zotener (s ) Resimli, yazar, savaş karşıtı yazılar ve dergiler, Madam dö Routh (s ) Resimli, yazar Ameli Polone (s ) Yazar, resimli

271 253 La Baronne Estaf (s ) Edip, resimli Burası Rasim Bey 23 tarafından yazılmıştır. Eserin sonunda bu konu ile ilgili şu not yer almaktadır: "La Baronne Estaf ser levhalı bir sahifelik fıkra Rasim Bey biraderimiz tarafından yazılmış ise de imzası sehven unutulmuştur." Souzan de Yeşanberg (s ) Musikişinas, tiyatrocu, resimli Juliyet Konno (s ) Musikişinas, resimli Madam Sara Bernard (s ) Tiyatro aktirisi, resimli. Marie Esterozi (s ) Aktris, resimli İnsanın sağlıklı ve sıhhatli olması için tıp ve hıfzı's-sıhhanın önemine değinen yazar; doktorluk mesleğini seçen kadınları takdir eder: "Tababet, mahirâne bir piyano çalmaya, münşiyâne bir mektup tahririne benzemez. Tababeti bir kadının meslek ittihaz edişini, takdirâttan sarf-ı nazar câlib-i muhassenât görülür." (s. 52). Eserde Mamam Madelin Bres'in çıkardığı gazete, çocuk beslenmesi ve terbiyesi konusunda yaptığı yayınlar sebebiyle takdir edilir: "Genç valideler bu gazetede bir nevzâdın suret-i tagaddi ve terbiye vesairesine dair mâlûmat-ı mukteziyeyi tamamiyle bulabilmekte ve bundan müstefid olmakta bulunmuşlardır." (s. 55). Yazar Madam Madelin Bres'i tanıttığı yazının sonunda Moliere'in ünlü sözüne yer verir: "Âlime kadınlar bazen beşeriyete nâfi harikulâde işlere yarayabilirler." (s. 55). Yazar burada savaş karşıtlarının yaptığı kongrelerden ve Avrupa'nın tutumundan bahseder. Savaş karşıtlığının savaşı çıkaranlar tarafından körüklendiği ancak bunu 23 Rasim Ali Ükem, doktor olup 1923 yılında Kadının Hayatta Vazifesi ismiyle bir eser yayınlamıştır. Bu eserde kadın ve erkeğin farklılıkları ve hayattaki vazifeleri üzerinde durulmuştur. Bilimsel nitelikten ziyade popüler içerikli olan eser için Avanzâde Mehmet Süleyman'ın yayınlarının örnek teşkil ettiği söylenebilir. Doktor Rasim Ali'ye ait olan yukarıdaki yazıyı kendisinin dönemin dergi ya da gazetelerinde tefrika etmiş olma ihtimalinden söz edilebilir.

272 254 kendilerinin karşısında savaşan milletlerin kamuoyunu yönlendirmek için kullandıkları bir eylem tarzı olduğu bilinmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman da konuya bu dikkatle yaklaşmaktadır: "Bazen sulh kongresi namıyla kongreler de in'ikad eyler. Avrupa'da, Amerika'da sulh ve selamet fikir ve arzusunun milel-i mevcude arasında neşr ve ta'mîmi ve harp ve cidâlin külliyen meydandan kaldırılarak düvel-i muhtelifenin binlerce milyonlarca mesârif-i kesîre ve müteaddide ihtiyarına mecbur ve bu sebeple pek çok terakkiyât-ı harf ve sanayi ve muamelât-ı ticariyeden mahrum eden teslîhâta hatime çekilerek sulh ve asayiş-i umumînin halelden masûniyeti, istirahat ve refahiyet-i beşeriyenin temini maksadına arzu ve gayret edenler hemen pek çoktur." (s. 66). Yazar, Ameli Polone'nin ahlakî kaygı ile Franz gazetesinde yazılar kaleme aldığını söyler. Çocuk terbiyesi ve eğitimi üzerine yazdığı iki önemli eseri olduğunu belirtir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın kaynaklarından biri olarak Madam Polone'yi görmek mümkündür: "Madam Polone'nin şayan-ı sitâyiş olan ahvalinden biri zuafâ ve fukarâya vasi' ve iktidarı yettiği kadar muavenette bulunmasıdır. Madam Polone'nin Mekteplerle Tavan Araları ismiyle müşahedât-ı amîka mahsulü olarak neşreylediği bir eser enzâr-ı dikkati câlib olmuştur. Ceride-i Etfal namıyla bir gazete tesis etmiştir. Muhtelif mecmualar ve gazeteler makalâtını istinsah eyledikleri gibi Umûr-ı Beytiyye namıyla intişar eden bir gazeteye gayet faydalı makaleler yazar." (s. 77). Yazar, La Baronne Estaf'ı erdemli oluşu, sade bir yaşam tarzı benimsemesi sebebiyle över ve onu örnek seçişini anlatır: "La Baronne Estaf, Fransa muharrireleri meyanında mehâsin-i ahlak ve fezâil-i kalem ile ihraz-i mertebe-i imtiyaz etmiş bir nadire-i ediptir. Fransa'da nisvânın mazhar olduğu kemal-i serbestî aşüftelik ve perişanî-i fikir, laubalilik gibi muayib-i ictimâîyi hâsıl etmekle beraber zevk ve tezyin gibi her hâlükarda mâhi-i servet olan temâyülâtı dahi derece-i ifrâta vardırdığından La Baron Estaf ittisâf ettiği hüsn-i tertibi muktezâsı hem cinsine tarîk-i sadegîye teşvik eylemektedir." (Muharrir Kadınlar 1311: 80). Yazar, La Baronne Estaf'ın sade hayatı öven sözlerini alıntılamıştır: "Ey sadegi-i mukaddes. Siz gözleri bu hâkdan-ı fenadan çevirdiniz mesâib ve seyyiâtımızın esrarı bundan ibarettir.

273 Hayat ne derece cereyân-ı sadegîye kapılırsa o derece esbâb-ı bahtiyarı ziyadeleşir. 255 Sade hayat, sade etvâr, sade huzûzât, sade âşiyan, sade tezyîn, sade taam, sa'y ve gayretin, ta'b ve melâlin, her birimizi bâr-ı sıkleti altında ezen envâî ıztırârın vasıta-i tenâkısıdır." (s. 80). Burada mugannilere ve tiyatroya bakış da dikkat çekicidir. Muganniyeleri tiyatroları şenlendiren ve oraya can veren kişiler olarak nitelendiren yazar, izleyicileri bazen güldüren bazen ağlatan, mütebessim kişiler olarak tanımlamıştır. Tiyatroyu ise sanayi-i nefisenin en mühim, en latif şubelerinden birisi olarak nitelendirilmiştir (s. 84). Muharrir Kadınlar aslında Meşhur Kadınlar ismiyle tasavvur edilmiş; ancak bazı sebepler nedeniyle Muharrir Kadınlar ismiyle yayınlanmıştır: "Bizim maksad-ı aslîmiz birinci ve ikinci defterleri işgal etmek üzere ale'l-umûm Avrupa meşâhir-i nisvânından bahsetmek idi. Bu defterlere Meşhur Kadınlar unvanı verilmek iktiza ederken bazı esbâbı mebnî Muharrir Kadınlar sernamesi verilmiştir." (s. 84). Eser Avrupa'nın meşhur kadınlarını tanıttıktan sonra çeşitli makale, mektup vs. gibi evraklar eklenerek zenginleştirilmiştir. "Mâlûmat-ı Tarihiye" başlığı ile esere alınan yazıda kadınların tarih boyunca icat ettikleri şeyler hakkında bilgiler verilmiştir. Bu bölüm Newyorklu Lion Miad'ın "Muhterî Kadınlar" isimli eserinden alıntılar yapılarak kaleme alınmıştır ve bu eserden bazı fıkralara da yer verilmiştir. "Muharrir Kadınlara Dair Bir İstatistik" başlıklı yazıda Fransa'da bir gazetede kadınlar üzerine yazılan istatistikî rakamlardan söz edilmektedir. Fransa'da yazı işleriyle uğraşan kadınlardan eserde bahsedildiği ve diğerlerinin de daha sonra peyderpey tanıtılacağı söylenir. "Şuûnât-ı Mütenevvia" adlı yazıda ise kadın doktorlar ve yaptıkları anlatılır. Tedkikat-ı Cedide'de kadınların icat ettikleri şeyler hakkında bilgi verilir. "Kızlar Mektebi" başlıklı makale Kadri Bey'den alıntılanmıştır. Amerika'daki leylî kızlar mektebi hakkında mâlûmat verilir: "Taife-i nisâya mahsus Avrupa'da ve Amerika'da müteaddit mektepler mevcut ise de, Amerika'nın Newyork şehrinde açılan leylî kızlar mektebine dair meşâhir-i muharrrîn-i Osmaniyeden Kadri Beyefendi tarafından verilen mâlûmatı, diğerlerine nisbetle şayan-ı tercih bulduğumuzdan ber-veçh-i âti naklettik." (s. 113).

274 256 "Maârif Gazetesi ser-muharriri Avanzâde Mehmet Süleyman Beyefendiye" başlığı ile Avanzâde Mehmet Süleyman'a Mehmet Celal tarafından gönderilen mektuba yer verilir. "Tuhaf Bir Familya"da Fransa'da Plateşelemin kasabasında havva gazı fabrikasında çalışan müstahdem Mösyö Shiron ve eşinin sahip olduğu çocukların eğitimlerindeki harikuladelikler anlatılır. "Kadınlarda Dimağ" başlıklı yazıda kadın dimağı üzerine yapılan tartışmalar vs. anlatılır. Burada yazar, âlim ve mütefenninlerin kadın dimağını gramajı sebebiyle hafife aldıklarını ve dimağın gramajla değerlendirilemeyeceğini ifade eder (s. 132). Yazının devamında beyinleri gramaj olarak daha küçük olan önemli isimler, beyin ağırlıklarıyla birlikte sıralanır. Kadın beyninin ağırlık olarak erkek beyninden hafif olmasının onlar arasında zekâ olarak bir farklılık yaratmadığına dikkat çekilir. Kadın zekâsının erkeğe üstünlük sağladığı bir Amerika örneğiyle verilir. "Mis Douglas ve Hukuk-ı Etfâl" başlıklı Ms. Douglas'ın hukuk-ı etfal üzerine yazdığı makalesinden bahseder. Yazar bu makalenin neden önemli olduğunu ve buraya neden alındığını şu şekilde ifade eder: "Makalede şâyân-ı dikkat bazı noktalara ve hassaten heyet-i ictimâiye-i beşeriyenin saadet-i âtiyesini daima gözetenler için tedkikât-ı amîkaya değer meselelere tesadüf olunuyor. Makale-i mebhûsenin hülasasını arz etmeyi faideden hâli görmedik." (s. 141). Burada medenî ülkelerde ebeveynlerin çocuğa karşı tavır ve davranışlarıyla ilgili kanunların bulunmaması tenkit edilir (s ). Rousseau'nun Emile adlı eserinin toplum gelişmesine ve çocuk hukukuna katkılarına yer verilir (s. 143). Makalede anne ve babalar için verilen nasihatler de dikkati çekicidir. Yazının devamında çocukların beslenmesi ve bakımı konusuna yer verilir. Çocuklara moda diye sıkı, dar kıyafetlerin giydirilmemesi, onların yaşlarına uygun, rahat hareket etmelerini sağlayacak kıyafetlerin tercih edilmesi gerektiği vurgulanır (s ). Çocuklarda temizlik ve titizliğe çok aşırı dikkat edilmemesi tavsiye edilir. Aşırı titizliğin onlarda araştırıcı tavrı ve merakı yok ettiğine de dikkat çekilir (s. 145).

275 Eserde köyde ve şehirde büyüyen çocuklar karşılaştırılır. Köyde yaşayan çocukların temiz hava teneffüs etme, yeşil alanda büyüme ve evcil hayvanlarla bir arada yaşama sebebiyle daha şanslı oldukları; köylü çocukların şehirdekilere oranla daha güçlü ve gürbüz yetiştikleri ifade edilir (s ). Yazıda çocuklara nasıl davranılması gerektiği ve çocuk eğitimi üzerinde durulur. Çocuklara istenilen davranışın örnek gösterilmesi, onların da birer haysiyeti ve kişiliği olduğu, dayak, kötü söz gibi muamelelerden uzak durulması, onların yaşlarına uygun cümle ve ifade kalıpları kullanarak iletişimde bulunulması, istenilen davranış için ikna edilmesi gerektiği anlatılır (s ). Bu bölümün sonunda "mülahaza" başlıklı küçük bir bölüm olarak şu ifadeler konmuştur. Burada bu bölümün kimden alıntılandığı ifade edilmektedir: "Heyet-i içtimaiyede maişet-i içtimaiye, ahlak-ı beşeriye üzerine büyük bir kitabın tahriri için me'haz ittihaz olunmaya sezaver bulunan bu mühim makale muharrir-i halûk Mehmet Sadık Beyefendi'nindir. Kendilerine arz-ı şükran-ı firâvân ederiz." (s. 147). "Madam Elen Buled ve Bir Makalesi"nde Madam Elen Buled'in makalesi özetlenmiştir. Burada köpeklerin insanlara alışması ve evcilleşmesi sürecine yer verilmiştir. "Madam Mari an dö Bove'nin Bir Makalesidir Tekessür-i Nüfusa Bir Misal ve Batın Hesabı" başlıklı yazıda Smith ailesinin Hollanda'dan Amerika'ya göç ederek orada çoğalması anlatılmıştır. Yılın belli dönemi aile fertlerinin bir araya gelerek verdikleri ziyafetin şöhretinden bahsedilmiştir. Yazının devamında hicretten o güne kadar kaç batın gelebileceği bir örnekle hesaplanmıştır. Eserin başına ve sonuna ifade ve ifade-i mahsusa başlığı altında önsöz ve sonsöz yazılmıştır. Bu bölümü aynen aktarıyoruz: 257 "Muharrir Kadınlar'a burada hâtime verdik. Mukaddimede arz edildiği üzere birinci kısmı teşkil eden bu kitabın neşrinden sonra aksâm-ı sairesi de peyderpey neşredilecektir. Şu kadarki kitabımızın aksâm-ı sairesinde bütün kadınlara dair mâlûmat-ı dakîka-i saire arîz ve amîk derc ve tarif kılınacaktır. Tedkikat-ı lazıme icra edilmektedir. Osmanlı muharrir ve edibelerine dair mâlûmat-ı lazımeyi hâvi kısım da tab ve neşr olunacaktır.

276 258 Gerek Avrupa ve gerek Osmanlı muharrirelerine dair -velev cüz'î- daha ziyade vukufları bulunup da beyan-ı mâlûmatı havi tarafımıza irsal olunacak varakaların imzalarıyla beraber kitabımızın aksâm-ı sairesine derc edileceğini arz eylerim. Bu hizmetin icrasında bulunacaklara şimdiden hâlisane teşekkür olunur. Şüphesizdir ki bir zatın tedkikatı ne kadar amîk ve cem'-i mâlûmatı ne kadar seri ve vâsi olsa yine noksandan âri ve beri olamaz." (s. 158). İçindekiler "Muhteviyat" başlığı altında kitabın sonuna konmuştur Rehnümâ-yı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi Reh-nümâ-yı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi, Avanzâde Mehmet Süleyman; İstanbul, Kasbar Matbaası, Eser lekeleri çıkarmak için birtakım bilgilerin yer aldığı bir risaledir. Yazarın telif eserlerinden olup bahası 2 kuruştur. Akmişe ve Akmişeler Üzerindeki Lekeler, adlı bölümde kumaş üzerindeki lekelerin nasıl çıkarılması gerektiği hakkında bilgiler verilir. Kumaş lekelerini kendi içinde ikiye ayırır. Eserde maddeler, kumaşlar gibi çeşitli materyal üzerinde oluşan lekeler ve bunların nasıl çıkarılabileceği, pamuk, keten, ipek vs. kumaşların birbirinden nasıl ayırt edileceği vs. anlatılmaktadır. Ahşap zemin üzerindeki lekelerin nasıl çıkarılacağı hakkında bilgeler verilmektedir. Çamur lekesi, kahve lekesi, su lekesi, vernik, yağlı boya, mum, meşrubat, ter, is, kurum, hamur, mürekkep, yağ lekesi, leke sabununun yapılışı ve kullanımı, nikel, demir, kalay vs. gibi madenlerde oluşan lekeler için çözüm önerileri, sünger temizliği, çamaşırların güzel kokması için bir nevi vernel tarifi, eserin sonunda ecza terimlerinin Türkçe ve Fransızcasının verildiği bir cetvel yer almaktadır. Eserde bazı kumaşların dokuları ile ilgili resimler de vardır Meslekî Eserler Avanzâde Mehmet Süleyman, Darülfünun Tıp Fakültesi Eczacılık bölümünü bitirmiştir. Farklı türlerde eserler kaleme alan yazarımızın alanı ile ilgili pek çok çalışması

277 259 vardır. Bunlar arasında Eczacılara Mahsus Muhtıra, Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar, Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler, Gizli Tertipler, Gözlerdeki Esrar, İdrar Tahlili, İspanyol Nezlesi, Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar, Kuvvet İlaçları, Meme Hıfzı's-sıhhası, Mide Hastalıkları, Muhafaza-i Sıhhat, Sinir Hastalıkları, Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyâz, Tifüs yahut Lekeli Humma, Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri isimli eserleri sayabiliriz. Bu eserlerden ülkede o dönemde görülen salgın hastalıkların neler olduğunu öğrenmekteyiz. Buna göre Frengi, Bel Soğukluğu, Uyuz, Veba, Lekeli Humma, İspanyol Nezlesi ve Kolera gibi hastalıklar salgın olarak yayılmıştır. Yazarın bu hastalıkların pek çoğu üzerine eser kaleme aldığını göz önünde bulundurursak toplumu salgın hastalıklar konusunda aydınlatmak gibi bir misyon üstlendiğini söyleyebiliriz. Avanzâde Mehmet Süleyman, Osmanlı toplumu için büyük tehdit oluşturan Lekeli Humma, İspanyol Nezlesi, Uyuz Hastalığı gibi rahatsızlıklar konusunda devletin seferberliği ile birlikte hareket etmiş ve bu seferberliği yaygınlaştırmak istemiştir. Bu sebeple toplumu; bu hastalıklar, tedavi yöntemleri, bulaşma yolları vs. gibi konularda bilgilendirmek ve aydınlatmak amacıyla eserler kaleme almıştır. O dönem için eserleriyle çok geniş bir kitleye hitap ettiğinin farkında olan yazar, halkı bilgilendirerek hastalıkların yayılmasını ve tehlikeli boyutlara ulaşmasını önlemeyi amaçlamıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın kendisinden önce ve kendi döneminde başkaları tarafından da bu tarz eserlerin yazıldığı bilinmektedir. Kolera hakkında; İsmail Suphi (1330) Kolera Tabibi, Edhem Necdet (1910) Kolera Tabibi, Hamdi b. Aziz Paşa (1310) Kolera, Kolera Hastalığında İttihazı Lazım Gelen Tedâbir ve Ettibbâya Rehber (1911) ve Kolera Karantinası Hakkında Bir Nizamname (1311) isimli eserler karşımıza çıkmaktadır. Lekeli Humma konusunda; Lekeli Hummaya İttihaz Olunacak Tedâbir-i Tahaffuziye ve Mania-yı İstilâiye Üzerine Talimatname (1914), Server Kamil (1332) Kafkas Cephe-i Harbinde Lekeli Humma, Lekeli Hummadan Sakınmak ve Bitlerin Çare-i İtlâfı (1331), Lekeleli Hummadan Sakınmak Bitleri Öldürmekle Olur (1332) isimli eserler yayınlanmıştır.

278 260 Veba konusunda; Veba talimatnamesi (1911), Nenter, Çev. Ali Hüseyin ve Mehmet Refi (1900) Veba ve Mikrobu, Ali Vahit (1918) Veba: Veba Hastalığı Hakkında Malûmât-ı Müfide isimli eserler tespit edilmiştir. Hasan Raif'in İspanyol Nezlesi ismiyle 1335'te yayınlanmış bir eseri vardır. Belsoğukluğu ve Frengi hastalıkları üzerine; Mehmet Sedad (1331) Bel Soğukluğu ve Frengi Neden Olur ve Çare-i Tedavisi Nasıldır, Nuri Osman (1919) Frengi hastalığı ve Korunma Çareleri, Necmeddin Arif (1317) Frengi İlletinin Tedavisi, Celaleddin Muhtar (1317) Frengi Makalâtı, Milaslı İsmail Hakkı (1317) Frengi İlleti Hakkında Herkese Elzem Olan Malumât, Osman Nuri-Haçik Papasyan (1326) Bel Soğukluğu ve Tedâbir-i Vâkiye ve Şâfiyesi, Rıza Nur (1911) Bel Soğukluğuna ve Frengiye Yakalanmamak Çaresi ve Yakalanmış Olanların Tedavisi, Avadis Karakoç (1326) Blenoraji: Bel Soğukluğu İhtilâtâtı ve Tedavisi, Hasan Reşad (1340) Frengi, Bel Soğukluğu, İzzet Kâmil Arca-İzzet Kamil (1329) Emrâz-ı Zühreviyeden Bel Soğukluğu İhtilâtâtı ve Tedavi ve Tedâbir-i Sıhhiyesi Kahra-i Leyine isimli eserler yayınlanmıştır. Hastalıklar üzerine bu kadar çok eserin kaleme alınması o dönem Osmanlı toplumunun bu hastalıklardan oldukça muzdarip olduğunun göstergesi kabul edilebilir. Devlet bu rahatsızlıklarla baş etmeye çalışmış, talimatnameler yayınlamıştır. Dönemin aydınları da eserleri ile toplumu bilinçlendirerek hastalığın yayılmasını ve tehlikeli boyutlara ulaşmasını önlemek istemiştir. Osmanlı devletinin son döneminde yaşanan sıkıntılar sosyal hayatta değer yargılarının alt üst olmasına sebep olmuştur. Bu durum "kadın ve çocuklar" üzerinden topluma yansımıştır. Fuhuşta ciddi bir artışın görülmesi devleti onunla mücadeleye itmiştir (Yetkin, Aydın 2011: 22). Fuhuş olaylarının artışı beraberinde birtakım hastalıkları da getirmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Frengi vs. gibi hastalıkları üzerine kaleme aldığı eserleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Yazar toplumda yaşanan bozulmanın neticelerini önlemek ve engellemek amacıyla bu hastalıklarla ilgili eserler kaleme almıştır. Eserlerinde yeri geldikçe evliliğin güzelliklerinden bahsederek toplumu evliliğe özendirmek ve evlilik dışı ilişkileri tasvip etmediğini dile getirerek toplumu yönlendirmek istemiştir.

279 Eczacılara Mahsus Muhtıra Eczacılara Mahsus Muhtıra, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Avanzâde Mehmet Süleyman eserin kapağında "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Ecza Müfettiş"i ve "Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharriri" olarak tanıtılmıştır. Eserin önsözünde eczacılar için böyle bir muhtıranın ilk defa basıldığı vurgulanmaktadır. Eser, eczacılık ile ilgili eserler, Cerâid-i Franseviye'deki önemli bilgilerin toplanması ve bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur (s. 2). Avanzâde Mehmet Süleyman, daha hacimli olarak tasarladığı eserini sarf edilen parayı karşılamayacağı endişesiyle bu şekilde tertip etmek zorunda kalmıştır. Bu eser ile memleketine, mesleğine ve meslektaşlarına hizmet etmek istemiştir. "3 Temmuz 1327" tarihinde yazıldığını öğrendiğimiz önsözde Avanzâde Mehmet Süleyman'ın görevi şu şekilde kaydedilmiştir: "Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi Üçüncü Şubesi Üçüncü Eczacı Fen Kısmına Memur Ecza Müfettişlerinden ve Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharrirlerinden Kol Ağası A. Mehmet Süleyman" (s. 2). Eczacılara Mahsus Muhtıra, eczacılıkla ilgili kaleme alınmış bilimsel içerikli bir metindir, denilebilir. Burada eczacılıkla ilgili layihalar, kanunnameler ve kanun maddelerine ilgili konu başlıklarının altında yer verilmiştir. "Eczacı Mektebinin Teşkilât Kanunu" başlıklı bölümde, eczacılık eğitimindeki aksaklık dile getirilmiştir: "Abd-i âciz tabikat-ı mektepte birkaç sene Fransızca ve hikmet-i muallim muavinliklerinde bulunarak her iki dersin ehemmiyetine binaen birtakım mâlûmat-ı zâide kayıt ve tahrir ettirmekte iken bir aralık ortada vücudu olmayan bir programdan güya harice çıkılmamış olacağından bahisle tedrisatın mümkün olabileceği kadar muhtasar ve Hikmet'in de 'Gono'nun Fransızca hikmetine mukabil Türkçe muhtasar hikmet kitaplarının birinde tedrisi lüzumu dermiyan kılınmıştır. Hâlbuki rüşdi ve idadi mezunlarından olmayan mevcut talebede fazla tedrisat ve bu suretle iktisab için bî-nihaye bir şevk ve heves görülüyor idi. Mektep mezunlarında nazariyatın matlûb derecede kuvvetli olunamaması esbabı mâlûmat-ı mebsûtadan münfehim olur. Ameliyatın kuvvetli bulunmasına gelince bu da, mektebin bulunduğu Haydarpaşa Hastanesi'nin cesâmetine ve her zaman için

280 262 hastanede beş-altı yüz hasta bulunmasına mebni şakirdânın ders zamanlarından gayri evkatta cerrahhanede ameliyat-ı muntazamanede bulunmalarından münbaistir. Muhtasaran vermiş olduğumuz mâlûmat-ı ânifeden müstebân olacağı veçhile programın adem-i mükemmeliyetine ve sinîn-i tedrisiyenin azlığına ve tarz-ı tedrisâtın cereyanına rağmen mekteb-i mezbûrun sedd ve bendiyle mekteb-i tıbbiye-i askeriyede eczacılık sınıfının tarih-i güşâdına değin tatbikat mektebinden yirmi otuz sene zarfında hayli eczacı neş'et etmiş ve bunlardan pek büyük istifade edilmiştir." (s ). Avanzâde Mehmet Süleyman istibdattan sonra izlenen sağlık politikalarından umutludur ve bu durumun Osmanlının geleceğini aydınlatacağını düşünmektedir: "Osmanlılar her suretle terakki ve teâliye hâhişger ve cidden terakki-perver bulunduklarından istikbâlimiz parlaktır. Harbiye nezaretiyle sıhhiye dairesinin bedâyet-i hürriyetten beri sırf terakki ve teâliye mâtûf faaliyet ve ikdamât şükrângâyât ise bize hâl ve âti için büyük ümitler bahş eylemektedir." (s. 51). Yazar -dipnot olarak- askerî eczacı ve baytarlar hakkında ayrıca nizamname yayınlayacağını ve bu yayının Eczacılara Mahsus Muhtıra'ya zeyl olacağını bildirse de böyle bir yayına tesadüf edilmemiştir (s. 55). Eserde "Teşkilat-ı Cedide-i Sıhhiye (Daire-i Sıhhiye-i Askeriye)" ve "Baytar Müfettiş-i Umumiliği" başlıklı bölümlerde bu şubede görevli kimselerin isimleri ve görevleri listelenmektedir. "Kıdem Defteri" başlıklı bölümde tıpkı Mir'ât-ı Mekteb-i Tıbbiye'deki gibi hangi şahsın hangi görevde bulunduğuna dair uzunca bir liste yer almaktadır. Eserin sonunda isim karalandığı için okunamayan ve işini iyi yaptığı ifade edilen bir eczacının muayenehanesi vs. hakkında bilgi yer almaktadır Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kasbar Matbaası/Şems Matbaası, Aile Kütüphanesi: 9, Tefeyyüz Kütüphanesi, Herkesin anlayabileceği "açık lisanla yazılmış ciddi ve sıhhî bir eser"dir. Eserin başına fihrist konulmuştur. Anlatılan konu ile ilgili olarak fotoğraflar yer almaktadır. Eserin sonundaki ibareden 1 Ağustos 328'de yazıldığını öğrenmekteyiz (s. 216). Kitabın

281 sonuna "Kitapta Müsta'mel Elfâz ve Istılahatın Türkçeleri" eklenmiş ve fiyatının beş kuruş olduğu kaydedilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin yazımında Doktor İsmail Hakkı ve Ömer Fevzi Beylerden yardım aldığını ifade etmiştir. Eserde "adem-i iktidar"dan içtimâi bir rahatsızlık olarak söz edilmektedir. Burada "adem-i iktidar"ın modern toplumların hastalığı olmasından ve vahşî topluluklarda bu hastalığın görülmemesinden bahsedilmektedir. Eserin başında niçin böyle bir kitap yazma ihtiyacı hissettiğini belirten yazar, okullara sağlık derslerinin konulmasını tavsiye eder. Toplumumuz için ilk olarak dinî eğitim sonra da sıhhî eğitimin öncelikli olması gerektiğini savunur. Yazılan sıhhat kitaplarının azlığını, hatta neredeyse yokluğunu, olanların da avama yönelik yazılmamış olmasını eleştirir. Sağlık alanında Avrupa'daki gibi dergilere ihtiyaç duyulduğunu, kendisinin de böyle bir tasarısı olduğunu ifade eder. Bu fikri Mısır'da iken tasarladığını ancak kuvveden fiile çıkaramadığını belirtir. Bu hayalini gerçekleştiremeyen yazar, avam ve öğrenciler için sıhhat kitapları yazmak istemiş; fakat bu fikir kitapçılardan rağbet görmemiştir (s ). Hıfzı's-sıhha konusunda eser kaleme almanın zorluklarından olarak bu tarz kitapların ayıp olarak algılanması ve hoş görülmemesi meselesine yer verildikten sonra bu fikrin topluma vereceği maddî ve manevî zarar konu edilir. Avanzâde Mehmet Süleyman, gençleri "bilâhare dûçar olacakları müthiş bir tehlikeden haberdar etmek" ve "evlad-ı vatana bu suretle bir hizmet-i naçizanede bulunmak" amacıyla böyle bir eser vücuda getirdiğini ifade eder. Hareketi hoş görülmezse eczacılık ile ilgili eserler yayınlamayacağını da dile getirir (s ). Yazar istimnâ-yı bi'l-yed konusunda halkı aydınlatmak amacıyla bir kitap yazdığını; ancak Maarif Nezareti tarafından ayıp bahanesi ile sansürlendiğini belirtir. Sağlık alanında vatana ve millete emeği geçen iki önemli isim olarak Doktor Ömer Besim Akalın ve özellikle sade bir dil benimseyen Miralay Hüseyin Remzi Beylerden bahsetmektedir: 263 "Bu hususta memlekete en ziyade hizmet eden muallim-i muhterem Besim Ömer Bey'dir. Bu zat-ı âli-kadrin evlenmeye, evlenmezden evvel ve sonra bilinmesi icap eden hıfz-ı sıhhate, çocuklara, kadınlara ve bunlara ârız olan hastalıklara dair

282 264 birçok eserleri vardır ki bazıları resimlerle de müzeyyendir. Galiba bunların nesih matbûsu da gayet ender olarak bulunur. Sade yazan ve bu hususta hizmette bulunanların biri de muallim-i muhterem merhum Doktor Miralay Hüseyin Remzi Bey'dir ki bu zât-ı âli kadrin de mebâhis-i mezkûreye dair hayli kitapları vardır." (s. 14). Kitapçıların kendisine alanıyla ilgili değil de roman tercümesi yaptırmalarını şu şekilde eleştirir: " Mesleğim esasen fennî olduğu hâlde yirmi küsur seneden beri vücuda getirdiğim otuzu mütecâviz âsâr için sarf eylediğim zamana bugün doğrusu acıyorum. Ben bir mekteb-i âli mezunu bulunduğum hâlde bizim bazı kıymet-nâ-şinâs kitapçılarımız bana hep roman tercüme ettirdiler Bunların zaten öteden beri âdetleridir. Fennî kitaplar yazması ve tercüme etmesi lazım gelenlere de roman tercüme ettirirler Kitapçıların sözünü tutmayıp da kendi başına kitap tab ve neşrine kalkışanların ise vay hâline! Bin türlü müşkülât hazırdır " (s ). Eserde fennî ve sıhhî kitaplar yerine açık saçık roman hikâye tercümesi yayınlamaları ve suçu da halk istiyor diyerek onların üzerine atan kitapçıların tenkit edildiği görülür (s ). Kitapçıların ve halkın sıhhat kitaplarına rağbet etmemesinden duyulan üzüntü de dile getirilir (s. 17). Kadınlarımızın İslam geleneğine göre örtünmeleri gerektiği üzerine Şeyhülislam'ın yayınladığı beyannamenin gerekliliği vurgulanır. Maarif Nezareti'nin okullara din ve sağlık dersleri koymaması, ayrıca Meclis-i Umûr-ı Sıhhiye'nin de denetleme konusundaki yetersizlikleri eleştirilir (s ). Eserde gazetelerde ilanı çıkan ilaçları halkın bilinçsizce kullandığı, böylece aldatılarak kandırıldığı dile getirilir. Oluşan mağduriyet konusunda kurumların lakayt tavırları da tenkit edilir (s. 20). Gazetelere ilan vererek adem-i iktidarı tedavi eden ilaçlar diye satılan ilaçların hastalık için bir faydası olamayacağı bu ilaçların içerikleri verilerek ispat edilmiştir. Halk bu konuda aydınlatılmış ve boş yere paralarını israf etmeleri önlenmek istenmiştir. Bu amaçla Hasan Hüseyin Bey'in "Tabâbet-i Hâzıra" isimli bu tarz ilaç satanların eleştirildiği makalesi derc edilmiştir. Adem-i iktidarın sebeplerinden biri olarak istimnâ-yı bil-yed gösterilmiş ve bunun sakıncaları konusunda bilgi verilmiştir. Adem-i iktidarın sebeplerinden birisi olarak görücü usulü evliliklerde yenge hanımın tavırları gösterilmiştir. Bu hastalıkla ilgili olarak Ömer

283 265 Besim Bey'in makalesi de eklenmiştir. Burada hastalığın tanımı, çeşitleri, tedavi yöntemleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Tedavi amaçlı tüketilmesi gereken faydalı yiyecekler, tavsiye edilen aktiviteler ile bir yemek listesi eklenmiştir. Calinos, İbn Razi gibi tıpçıların hastalık hakkındaki tedavilerinden örnekler konulmuştur. Zifaf gecesi güveyin arkasından vurma âdetinin bu hastalığı önlediği de ifade edilmiştir. Kısırlık, akamet ve adem-i iktidar terimlerinin arkalarındaki fark vurgulanır. Hastalığın oluşma sebepleri ve tedavi önerileri, hangi rahatsızlıklar tarafından tetiklendiği ifade edilir. "Hayat Hakkında Nazariyat" başlıklı bölümde dünyanın yaratılışı, madenler, kimya ile elementler hakkında bilgi verilmiştir. "Hayat Yanmaktan İbarettir" başlıklı bölümde ise Doktor Hasan Bey'in insandaki canlılık alameti olan ısı, vücut sıcaklığından bahsettiği makalesinden alıntı yapılmıştır. Solunumun nasıl gerçekleştiği anlatıldıktan sonra vücuttaki göğüs ve karın boşluğu ile oradaki organlar hakkında bilgiler okuyucu ile paylaşılmıştır. Kalp, şekli vs. hakkında bilgi verilir ve kan dolaşımının nasıl gerçekleştiği anlatılır. Kandaki maddeler hakkında bilgiler yer alır. Temiz havanın insan sağlığı açısından önemi vurgulanır. "Erkeklerde Aza-yı Tenasülüye" başlıklı bölüm alt başlıklar hâlinde ayrıntılı şekilde bilgi verilerek oluşturulmuştur. Yazar adem-i iktidarın daha iyi anlaşılabilmesi için bu bölümün bu şekilde ayrıntılı olarak yazılması gerektiğini ifade etmiştir: "Bu bahis yazılmamış olsaydı, adem-i iktidarın tedavisine dair yazılacak mebahisten bir şey anlaşılamayacak idi. Bu sebeple bu bahsi tayy edemezdik." (s. 83). İstimna-yı bil-yed'in sözlük karşılığı, tanımı, sakıncaları hakkında bilgi vererek aileleri uyarmak isteyen yazar, istimna-yı bi'l-yed ve âşıkane tavırlar sebebiyle gençlerin vereme yakalanıp öldüğünü; bu durumun aile, vatan ve millet için ne kadar vahim olduğunu ifade eder (s ). Daha sonra tütün meselesine değinir, zararları konusunda Besim Ömer Bey'e müracaat ederek ondan alıntı yapar. Eserde muamelat-ı zevciye konusundaki tavsiyeler de dikkat çeker. Adem-i iktidarın sebepleri Doktor Hayez'in Erkeklerde Adem-i İktidar isimli eserine gönderme yapılarak maddeler hâlinde sıralanmıştır.

284 266 Tenasül organlarındaki tuhaflıklar, bozukluklar sebebiyle oluşan adem-i iktidar hakkında bilgi verilmektedir. Daha sonra çocuk bahsine değinilmekte ve kısırlık meselesi üzerinde durulduktan sonra yazarın Kısır Kadınlar isimli eserine gönderme yapılmaktadır. Eserin yazımında Doktor Garnier'nin "Adem-i İktidar" isimli kitabı gibi Avrupalı pek çok doktorun bilgisine ve eserine başvuru dikkat çeker. Yazar bu eseri oluştururken Avrupa'da bu konuda yazılmış pek çok esere müracaat etmiştir, diyebiliriz. Adem-i iktidar tedavisinde kullanılan reçetelere de yer verilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, yakında çıkacak kitaplarının müjdesini verir ancak eserlerden sadece birini neşreder. Okuyucuların bu eserlerdeki nasihatlere uymasını tavsiye eder: "Yakında çıkaracağımı söylemiş olduğum İhtiyarlamak Sanatı, Rehber-i Muamelat-ı Zevciye namlarındaki kitaplarımı sorunuz ve iyice okuyup olunan vaaz ve nesayih mucibince de hareket ediniz. Memnun ve mesut olursunuz." (s. 178). Lenfavi mizaçlıların adem-i iktidara yakalanmaya daha meyyal oldukları belirtilir. Sinir hastalıkları ile adem-i iktidar arasındaki ilişkiye değinildikten sonra hastalığın tedavisi sürecine geçilir. Hastalığın nev'i ve derecesi, tedavi süreci ve yöntemleri anlatılır. Hastalık sürecinde beslenme konusunda nelere dikkat edilmesi gerektiği ifade edilir. Hastalık için tıbbî ilaçlar ve tedavi yöntemleri konusunda bilgi verilir. Eserin sonunda kitabın sade bir dille yazılmasına tekrar vurgu yapılmıştır. Eserin nasıl vücuda getirildiği hakkındaki bilgiye yer verilmiş, adem-i iktidar üzerine yazılan bazı kitaplar eleştirilmiştir: "Bu kitap mümkün olduğu kadar sade yazılmıştır. Üç dört yüz sayfalık Fransızca bir kitaptan telhîs edilmiş, Fransızca aynı mevzua dair âsârdan da mâlûmat ahz ve ilave edilmiştir. On altı sayfalık adem-i iktidar kitabı tahrir ve neşredenlere gelince: Bunu takdirinin karîlerin nazar-ı dikkat ve muhakemelerine terk etmekle iktifa eylerim. Maksat, hizmet değil halkı iğfalden, cerr-i menfaatten ve hokkbazlıktan ibarettir " (s. 216).

285 Gençlere Mahsus Hastalıklardan Ergenlik Gençlere Mahsus Hastalıklardan Ergenlik, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, İtimat Kütüphanesi, Kader Matbaası, Kütüphane-i Âfiyet'in dördüncü kitabıdır. Fiyatı 20 kuruştur. Eser, "hayatını ve ebeveynini ve vatanını seven ve sinn-i büluğ denilen tehlikeli geçitten geçmekle başlayan akıllı ve zeki gençlere reh-nüma-yı sıhhat ve selamet-i olmak" amacıyla yazılmıştır (s. 2). Eser kendi içinde üç bölüme ayrılmıştır. İlk bölümde ergenlik döneminde gençlerin ciltlerinde oluşan rahatsızlıklardan, sivilcelerden söz edilir. Bu sivilcelerin türleri ve ortaya çıkış nedenlerine yer verilir. Ergenlerin düştükleri yanlışlar ortaya konur. Onlara tavsiyelerde bulunulur. İşret, sigara, alkolden uzak durmaları tavsiye edilir. Ergenlerin yiyecek ve içecek konusunda nelere dikkat etmesi gerektiği ifade edilir. Ergenlikte cilt problemi yaşayanların sert ve soğuk rüzgârlardan, soğuklardan, çok sıcaklardan sakınmaları gerektiği vurgulanır. Yeme-içme ve temizlik konusunda dikkatli olunması tavsiye edilir. Cilt temizliği ve banyonun önemi meselesi üzerinde durulur. Ergenlerin beslenme alışkanlıkları, yiyecek ve içecek konusunda nelere dikkat etmeli, örneğin limonata gibi asitli içecekler yerine şurup ve gülsuyu tercih edilmeli, çok fazla yağlı ve etli yiyecek yerine sebze ağırlıklı beslenme tercih edilmeli gibi. Özellikle meşrubat konusunda ölçülü davranmalı ve kanlarını ıslah edecek içecekleri tercih etmeliler. Sivilcelerin temizliği ve tedavisi hakkında bilgi verilir. Ergenlikteki cilt sorunlarına karşı reçete verilmiştir Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Âfiyet Kütüphanesi: 13, İtimat Kütüphanesi, Önsözde Avanzâde Mehmet Süleyman imzası ve "Rumi 1 Nisan 1334" tarihi yer alır. Fiyatı beş kuruştur.

286 268 Eserin önsözünde kitabın adında yer alan "gençler" kelimesi ile erkeklerin yani delikanlıların kastedildiği ifade edilmekte; kızlar için "Kızları Nasıl Evlendirmeli?" isimli kitaba başvurmaları tavsiye edilmektedir. Ailelerin ergenlik dönemindeki çocuklarını sürekli gözetim altında tutmaları ve onları bekleyen tehlikelere karşı uyanık olmaları gerektiği hatırlatılmaktadır. Anne ve babaların çocukları evleninceye kadar onları korumaya çalışmaları gerektiği vurgulanmaktadır (s. 2-4). Eserin yazılış amacı son bölümde şu şekilde dile getirilir: " Sıhhî ve gizli nasihatlerden maksat ve gaye nedir? Bu nasihatler nelerden ibarettir? Sinn-i büluğa ermiş bulunan bir gencin reh-güzar-ı hayatında tesadüf edeceği müthiş birtakım tehlikeler vardır ki maksat genci bu tehlikelerden haberdar etmek ve nesâyih-i lazıme-i atâsıyla onu ikaz ve irşat eylemektir." (s. 33). Önsözde; eserin hacmini o dönemdeki kâğıt sıkıntısı belirlese de amacına hizmet için yeterli bir hacme sahip olduğu ifade edilir. Yazar, ergenlik döneminde gençleri bekleyen üç tehlikeyi görmüştür. "İstimnâ-yı bi'l-yed", "bel soğukluğu" ve "frengi" adıyla üç ayrı bölüm açarak bu üç tehlike hakkında gençleri ve aileleri uyarıp aydınlatmak istemiştir. İlk bölümde istimna-yı bi'l-yedin sakıncalarından söz edilmiş, anne ve babaların bu durumu fark edemeyebileceklerine değinilmiştir. Bu bölümün sonunda gençlere hitaben nasihatlerde bulunulmuştur. Onların akıllarını başlarına toplamaları, kendisinin anlattıklarından ibret almaları, evlenip evlat sahibi olarak vatan ve insaniyete olan görevlerini ifa etmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Evlat yetiştirmenin değil; sağlam ve ahlaklı evlat yetiştirmenin hüner olduğunun altını çizen yazar, insaniyet ve vatan açısından bunun önemine değinir: "İnsaniyet ve vatan sağlam efrad, ebeveyn sağlam evlat ister. Çürük ve malül vücuttan hiçbir istifade memul değildir. Sağlam fikir, sağlam vücutta bulunur. Bu memleketin kuvvet ve şevketi, sağlam efraddan müteşekkil ailelerden doğar." (s. 12). İkinci bölüm "bel soğukluğu"na ayrılmış, hastalığın sebepleri ve tedavileri üzerinde durulmuştur.

287 269 Yazar, bel soğukluğuna geç evlenmenin sebep olduğunu söyler. Bu bağlamda evlilik yaşı meselesine değinir, erkeklerde evlenme yaşının yirmi beş ve üstü olması gerektiğine dikkat çeker. Bekârlığın birçok tehlikeleri bulunduğunu, bekârların yaşamlarının düzensiz olduğunu ifade eder. Evliliği bu tehlikelerden korunma yolu olarak görür. Daha sonra hastalığın sebeplerini ve tedavisini anlatır. Eserde ailesinin yanında yaşamayı tercih etmeyenler için nasihatler de dikkati çeker. Avanzâde Mehmet Süleyman, ev ile otel/ pansiyon karşılaştırması yaparak aile sıcaklığını, baba ocağının güzelliklerini dile getirerek gençleri anne ve babasının yanında yaşamaya teşvik etmek ister (s. 16). Gençlerin ya aileleriyle ya da evlenerek eşleriyle birlikte yaşaması gerektiğini savunan yazar; bekârlığı yaldızlı haplara benzetir (s. 18). Avanzâde Mehmet Süleyman; kendi döneminde gençleri aydınlatacak bu tarz kitapların bulunmadığını; şu an böyle aydınlatıcı eserlerin yazılmasından duyduğu memnuniyetini dile getirmiş, kendi eserlerinden pek çoğunun da bu kabilden olduğunu ifade etmiştir (s. 20). Kitabın üçüncü bölümü frengi hastalığına ayrılır, ancak yazar burada da bel soğukluğu hakkında bilgi vermeye devam eder. Hastalığın iyi tedavi edilmesi gerektiği, iyi tedavi edilirse hastalıktan kurtulabileceği ve iyileşmeyenlerin tedavisinde eksiklik olabileceğine değinir. Daha sonra Frengi hastalığının ne olduğu, kimler arasında yaygın olarak görüldüğü, yayılma alanı ve nasıl bulaştığına dair bilgiler verir. Frengi hastalarının psikolojilerine de temas eder. Eserde hastalığın uzun ve masraflı tedavi süreci hakkında bilgi verilir. Hastalığın iyice tedavi edilmesi ve tedavi tamamlanmadan evlenilmemesi gerektiği üzerinde durulur. Eğer tedavi tamamlanmadan evlilik gerçekleşirse eşlere de bu hastalığın bulaşacağı ve doğacak çocukların da bu hastalıktan muztarip olacakları belirtilir. Avanzâde Mehmet Süleyman eserin sonunda gençlere nasihatlerini maddeler hâlinde özetler.

288 Gizli Tertipler Gizli Tertipler, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Akd Matbaası, Aile Kütüphanesi: 17, Tefeyyüz Kütüphanesi, Eserin önsözünden nerede ve ne zaman kalem alındığını öğrenmekteyiz: "Ağustos 329 Beşiktaş" Avanzâde Mehmet Süleyman eser basıldığında "Daire-i Sıhhiye-i Askeriye Fen Kısmına memur Ecza Müfettişi ve Resmî Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharriri" olarak görev yapmaktadır (s. 3). Kapakta "Sıhhî, fennî, idarî, beytî ve sanâyiî 2000 gizli tertibi hâvî" olduğu kayıtlıdır. Avanzâde Mehmet Süleyman önsözde, iki bin tertipten bin tanesini istibdat döneminde topladığını, gerisini de bir sene içinde bir araya getirerek böyle bir eser vücuda getirdiğini ifade eder. Tertiplerin toplanması sırasında memuriyet hayatı, yaptığı kitap tercümeleri sebebiyle bir yoğunluk ve yorgunluk yaşamıştır: "Vazife-i resmiyenin verdiği yorgunluğa bir de hariçte kitap tercümesi gibi meşâguli hususiye de munzam olunca o zaman iki bin tertibin cem ve telfîkindeki müşkülât nazarlarda taayyün eder." (s. 3). Yazar, eseri vücuda getirirken gazetelerde yazdıklarından da faydalandığını, Arapça ve Türkçe eserlerden iktibasta bulunduğunu ifade eder. Sonuçta "sanayi-i muhtelifeye, umûr-ı idareye, tababete, cerrahiye, mebâhis-i sıhhiyeye, mesâil-i beytiyyeye elhâsıl her şeye temas eder türlü tertipleri" ihtiva eden bir eser ortaya çıkar (s. 3). Yazarın dil anlayışını göstermesi bakımından önsözde yer alan ifadelere de burada yer vermek gerekmektedir: "Eserden herkesin istifadesini bir kat daha artırmış olmak üzere sade yazılmasına, elfâz ve ıstılahat-ı fenniyeden azâde bulunmasına dikkat ettim." (s. 4). Yazarın tıbbî malzemeler ile bazı gerekli maddeleri kolayca bulabilmek için "muvazzah bir fihrist" ilave edeceğini belirtmesi de onun dil anlayışı ile yüklendiği görevi göstermesi açısından önem arz etmektedir. Bazı tertiplerde ecnebi kaynaktan okunduğuna dair ibarelere, bazı reçetelere, Ceridei Tıbbiye-i Fransevi'den alındığı belirtilen bir tertibe de rastlanmaktadır. Ayrıca

289 Avrupa'daki fennî mecmualardan alınan bilgiler, La Baron Estaf'tan alıntı (keder ve elem üzerine) da dikkat çeker. Yazar, rüya tabirnamesinde verdiği bilgiyi de burada aynen kullanır. Verilen tertiplerin evde rahatça uygulanması için göz kararı ölçüler belirler. Sağlık açısından vücut için ne aşırı çalışma ne de tembellik tavsiye edilir. Beden çok çalıştırılarak yorgun bırakılmamalı; ancak tembelliğe de alıştırılmamalıdır (s ). Eserde ilmî kitaplar okuyucular için tavsiye edilirken ahlaka aykırı romanların okunması sakıncalı bulunur: "Tarih coğrafya ve ulûm-ı tabîiyyeye ait kitapların mütâlaası gayet hoş ve tatlıdır. Zihin açılır, mâlûmat tevessü' eder ve vakit gayet hoş geçer. Âdâba mugayir romanların mütâlaası, nim-üryan resimler, tablolar bilhassa genç evlad-ı vatan ile genç kızlar için pek ziyade muzırdır. 271 Bunların vücudu adeta insan için muzır bir mikroptur. Hüsn-i ahlaka halel îrâs eder. İstimna-yı bilyede îtiyât peyda ettirir. Binaberîn aile rüesâsı çocuklarının aldıkları ve okudukları kitaplara cidden dikkat etmelidir." (s ). Eserde açık havada gezmenin faydaları, temizlik, İslam açısından temizliğin önemi, uykunun insan sağlığı açısından kıymeti, erken yatıp erken kalkmanın faydaları, ay ve güneş hareketlerinin neyi temsil ettiği, hayvan hareketlerinin neye delâlet ettiği, hangi gıdanın midede ne kadar zamanda hazmedildiğine dair bir liste, hangi maddenin kaç derecede eridiğini gösteren liste, difteri, kurdeşen gibi çocuklardaki bazı hastalıkların tedavisi için bilgiler, kavun ile ilgili Fransız gazetelerinden birinden alınan bir fıkra, bazı gıdaların besin değerlerini gösteren liste, hayvanların kuluçka dönemlerini gösteren liste, çilek gibi bazı meyvelerin tanıtımı, saç bakımı, diş temizliği, haşerelere karşı neler yapılır gibi bilgiler okuyucu ile paylaşılmıştır. Kitabın bazı yerlerinde alıntılar yapılsa da kaynak belirtilmemesi ve Avrupalı bazı doktorların (Fonsagorio, Servil, Bartolof vs. gibi) isimleri verilerek bilgilerine başvurulması dikkat çeker. Eserdeki bazı cümleler de yazarın üslubu açısından değerlendirilebilir: "Sevda kuyu kovasına benzer. Gülerek iner, ağlayarak çıkar. Arslanın kuyruğu olmaktan ise kedinin başı olmak daha hayırlıdır." (s. 284). Kitabın sonunda eserin ikinci cildinin de baskıya hazır olduğunun müjdesi verilir:

290 272 "Birçok sıhhî, tenâsülî, beytî ve idarî olmak üzere iki bin sekiz tertipten ibaret Gizli Tertipler'in ikinci cildi derdest tab ve temsildir." (s. 288). Eserde yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk için gerekli bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler hem eski kaynaklar hem halk arasında dolaşan rivayetler hem de Batılı özellikle Fransız kaynaklardan alınmıştır Gözlerdeki Esrar Gözlerdeki Esrar, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Âfiyet Kütüphanesi: 1, İtimat Kütüphanesi, Eserin kapağında "Gülhane Hastanesi Göz Tabip-i şehîri Niyazi Bey'in nazar ve mütâlaasından geçmiş" ve takdirini kazanmış olduğu bilgisi kayıtlıdır. Yazar, göz sağlığı ve gözlerdeki esrardan bahsetmeden önce meslektaşı olduğunu belirttiği Şerefeddin Bey'den 24 bir fıkra alıntılamıştır. Fakat alıntının nerede bittiği anlaşılamamaktadır. Eserde gözün fonksiyonu, ağırlığı, büyüklüğü, yüzdeki yeri vs. gibi gözün fizikî yapısı ile ilgili bilgiler dikkat çeker. Bu bilgiler esnasında Fever'e atıf yapılır. Daha sonra örneklerle gözün yapısı anlatılır ve kornea tanıtılır. Görmenin nasıl gerçekleştiği anlatılır. Gözün yapısı hakkında bilgi verilirken kavramların Fransızcasına da yer verilmesi dikkat çekicidir. Eserin bazı bölümlerinde sanki okuyucu ile sohbet ediyormuş gibi bir üslup benimsenmiştir: " Biz ibtidâ göz bebeğini müteâkip mevcudiyetini zikrettiğimiz cism-i billûrîyi öğrenelim de arkası sıra da cism-i züccâcîyi mütalâa ederiz." (s. 12). Daha sonra şaşılık nasıl olur, tedavisi nedir, bunlar hakkında bilgi yer alır. 24 Esad Şerefeddin Köprülü, tıp fakültesi botanik hocalığı yapmıştır. Nebât-ı Saydelaniye isimli eseri 1910 yılında basılmıştır.(tanker, N., Koyuncu M., Coşkun M., Farmösatik Botanik, Ankara Ü. Eczacılık Fakültesi Yayınları, 1998: 2; Asuman Baytop, Türkiye'de Botanik Tarihi Araştırmaları, Ankara. TÜBİTAK Yayınları, 2004: 187, 283).

291 Sayfa on altıda başlıksız bir bölüm ayrımı söz konusudur. Sadece yıldızla ayrılmış olan bu bölümde üslup değişir. Daha sanatsal ifadedeler dikkati çeker. Burada göze sanatsal bir bakış söz konusu. Sanatkârların göze bakışı ve eserlerinde ona nasıl yer verdiklerine değinilir. Örneğin; "İngiliz şairleri muhabbet gözlerden doğar, derler." (s. 18). Göz sağlığı için yapılması ve dikkat edilmesi gerekenler, ışığın geliş yönü hakkında bilgi verilir. V. Hugo'dan alıntı yapılır: "Göz bir penceredir ki bununla insanın beynine girip çıkan fikirler his ve müşahede edilir." (s. 21). İlm-i kıyafet âlimlerinin insanı tanımada gözü çok önemli bir vasıta kabul ettikleri belirtilir. Göz rengi ile karakter arasındaki ilişkiye değinildikten sonra hangi göz renginde olan kişinin hangi özelliklere sahip oldukları anlatılır. Gözün şekline göre kişilik tahliline ve daha sonra insanda meydana gelen duygu durumlarına göre gözde meydana gelen değişikliklere yer verilir. Yazar, merak edenlerin daha ayrıntılı bilgi için Kıyafetname'ye müracaat etmesini tavsiye eder: "Nazardaki tenevvüât ve tesirâtı zikr ve ta'dat etmek imla-yı sahâif eylemek lazım geleceğinden bunun tayin ve tecrübesini muhterem kar'î ve kar'îelerime bırakmayı münasip gördüm. [İlm-i Kıyafete müracaat oluna.]" (s. 25). İnsanın duygularını gözlere bakarak anlamanın mümkün olduğuna değinilen eserde Bufon'dan bir paragraf alıntı yapılır: "Bu mucize-i hilkat hakkında serd-i mütâlaa vazifesini hekim-i şehîr Bufon'a terk edelim. Müşârunileyh diyor ki: 273 'Bizim tahassüsât-ı hafiyemiz bilhassa gözlerde incilâ-nümâ-yı zuhur olur. Ahval-i kalbiyyemiz en ziyade gözlerde kabil-i rü'yettir. Ruhumuzla en ziyade haiz-i nisbet olan gözlerdir. Zannolunur ki gözler ruhumuzla temas etmekte ve onun bütün harekâtına iştirâk eylemektedir. Ruhun en şedid ihtirasâtına, en mütelâtüm tesirâtına tercüman olduğu gibi en sükût-âmiz harekâtını, en nazik tahassüsâtını tefsir eder. Onları şiddet ve safvet-i asliyeleriyle ruhta tecelli ettikleri heyet-i tabi'alarıyla gösterir. Onları öyle âsâr-ı seri'a ile ifade eder ki nazardârı olduğu ruhun ateşini, hayalini, kuvvetini diğer bir ruha infaz eyler. Ziya-yı fikri ateş-i ruhu alır verir, denilebilir ki o, ruhun şekli, fikrin zebânıdır'." (s ). Göz renkleri hakkında bilgi yer alır. Göz şekillerinin güzelliklerinden bahsedilir.

292 274 Göz sağlığı konusunda nelere dikkat etmeli, neler yapmalı, göz bakımı nasıl yapılmalı gibi konularda bilgiler verilir. Gözü yoran, özellikle akşamları uzak durulması gereken şeylerden bahsedilir. Bunlarda birisi de geceleri kitap okumaktır: "Geceleri beyaz kâğıt üzerine ince harflerle matbu hikâye ve roman kitapları okumak ise gözlerin ölümüdür. Gece roman mütâlaası kadar muzarrat-bahş olan bir şey yoktur. Gözlerini hayatını seven gençler geceleri saatlerce mütâlaada bulunmazlar." (s. 32). Göze yabancı bir cisim kaçarsa neler yapılması gerektiğinden bahsedilir. Çocuklarda şaşılık, göz sağlığı ve gözlük kullanımı konusunda dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler verilir İdrar Tahlili İdrar Tahlili, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Eczacı Kütüphanesi: 2, Eser, Avanzâde Mehmet Süleyman "Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesinde Ecza Müfettişi" iken kaleme alınmıştır. Kapakta adı ve yazarı Fransızca olarak da verilir: "Analyses des Urines Par des Procédés simples et pratiques Par Mehmed Suleiman Inspecteur des pharmacies militaires a la sectiou sanitaire au ministére de la Guerre" Eserin fiyatı Dersaadet için 2 kuruş, taşra için 90 paradır. Kitabın sonunda Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserleri arasında Monte Cristo'nun oğlu ve İsti'âde-i Sıhhat verilse de yazarın bu eserlerine tesadüf edilmemiştir. Eserin önsözünde Eczacılar Mahsus Muhtıra'nın satışı ile ilgili bilgiye ulaşmaktayız. Buna göre; o dönemde ülkede binden fazla eczacının bulunduğu hâlde muhtıra üç dört ayda sadece 250 adet satılmıştır. Yazar, muhtırayı bazı arkadaşlarının ısrarı üzerine yazdığını belirtir. Meslektaşlarının kayıtsızlığı kendisinin alanıyla ilgili eserler kaleme

293 alma cesaretini kırmıştır. Ancak yine bazı kişilerin ısrarı neticesinde İdrar Tahlili'ni vücuda getirmiştir (s. 2). Eczacıların görev icabı idrar tahlili yapmaya mecbur olduklarını bildiren yazar, bu konu ile ilgili gerek muhtasar ve gerek mufassal bir eser bulunmadığı için onlara hizmet etmek amacıyla İdrar Tahlili'ni yazmıştır (s. 2). Yazar eserini "mücmel ve fakat kıymettar bir reh-nümâ" olarak tanıtır (s. 3). Eserin yazımında yararlanılan kaynaklar ise şöyle ifade edilir: 275 "İşbu İdrar Tahlili için Türkçe kütüb-i tıbbiyeye, Dorvele, Boşardaye bilhassa Fransa'da yazılmış üç muhtelif zatın idrar tahliline ait kitaplarına müracaat ettim. Doktor Tevfik Salim Beyefendi'nin 25 kitaplarından müstefîd oldum ve iktisabâtta bulundum." (s. 3). Eser idrarın muhteviyatını ortaya koyan bilimsel bir çalışmadır İspanyol Nezlesi İspanyol Nezlesi, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Ufuk Matbaası, Ufuk Matbaası'nda 1336 yılında basılan eser, "Doktor Gazetesi sahibi ve sermuharriri" olarak tanıtılan Avanzâde Mehmet Süleyman tarafından kaleme alınmıştır. Kapakta fiyatı 5 kuruş olarak kayıtlıdır. Önsözde o dönemde İstanbul'da sık karşılaşılan rahatsızlıklar; Frengi, Bel Soğukluğu, Uyuz, Veba, Lekeli Humma ve İspanyol Nezlesi olarak sıralanır. İspanyol Nezlesi hastalığından bir yıl kadar önce İstanbul'da insan hayatını kaybetmiştir. Yazar bu hastalığın en az veba ve kolera kadar tehlikeli olduğunu belirtir. Aşağıdaki satırlar önsözün ne zaman kaleme alındığını göstermektedir: "Şu satırlar kânunı evvel evâhirinde yazıldığına göre hastalık on beş günden beri icra-yı ahkâm ediyor." (s. 2). Hastalıktan korunmak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğu anlatılmaktadır. 25 Tevfik Salim Sağlam doktor olup Kafkas cephesinde albay olarak görev yapmıştır (Hatemi, Kazancıgil 2010).

294 276 Yazar, İspanyol Nezlesi için özellikle kış aylarında dikkat etmek gerektiğini ifade eder. Kendisinin bu kitabı kaleme almaktaki amacını ve kitabın hacmi nedeniyle kış mevsiminde hıfzı's-sıhha için ayrıntılı bilgi veremediğini belirtir: "Kitabımız hacimce müsait olsaydı hıfz-ı sıhha-i şitadan uzun uzadıya hâmerân-ı bahs u makal olurduk. Hâlbuki bu küçük kitabımızla maksadımız ka ri'lerimizin daima düşündüğümüz, kıymettar bulduğumuz sıhhatlerini muhafaza için muhtasaran tedbir-i sıhhiyeden bahseylemekten ibarettir." (s. 2). İspanyol nezlesinden korunmak için yapılması gerekenler on madde hâlinde sıralanmıştır. Daha sonra hastalığın seyri hakkında bilgi verilmiştir. Eserden anladığımız kadarıyla İspanyol nezlesi hakkında bir beyanname yayınlanmış. Hastalıklardan korunmak noktasında temizliğin önemi vurgulanmıştır. Eserde hekimlerin hastalarını doğru bilgilendirmeleri ve onların rahatsızlıklarını tespit ederken etkili bir iletişim kurmaları gerektiği ifade edilmektedir. Yazarın dönemde doktor-hasta ilişkisi ve iletişim meselesine değinmesi de dikkat çekicidir. "Netice" başlıklı sonsözde İspanyol nezlesinin neden salgın hâline gelmesinden ve hastalığın teşhisinin zorluğundan söz edilir. Eserin sonu dua ile biter: "Cenab-ı Hak ümmet-i İslamiye ile bilâd-ı Osmaniyeyi bi'l-cümle ilel ve emrâzdan ve her türlü âfâttan masûn mahfûz buyursun. Âmin, bi-hürmeti seyyidi'l-müslimîn." (s. 16) Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Âfiyet Kütüphanesi: 10, İtimat Kütüphanesi, 2. Basım, Eserin kapağında kısırlık için insanlığa hayrı dokunmayan hassa gözüyle bakılır. Kısır kadın meyvesiz ağaca benzetilir ve ıslah edilmesi gerektiği vurgulanır. Son sayfada fiyatı üç buçuk kuruş olarak kaydedilmiştir.

295 Eserin önsözünde insan, hayvan ve bitkilerin çift olarak yaratıldığından ve bu şekilde varlığını idame ettirdiğinden söz edilir. Kadın ve erkeğin evlenerek çocuk dünyaya getirmeleri gerektiği fikri savunulur. İzdivaç üzerine Kitab-ı İzdivaç'tan alındığı ifade edilen veciz sözler önsöze adeta damga vurur. Örnek vermek gerekirse: "Vücud-ı benî-i âdem ve bekâ-yı kâffe-i akvam kanun-ı izdivaç üzerine müessistir. 277 İzdivaç, cemiyet-i beşeriyenin esası ve cemiyet-i beşeriyeyi terkip eden efrad-ı ailenin mu'tena bir rabıtası, âlem-i insaniyetin ruh-efza bir bahçesi, âhenk-i insaniyetin bir muvâzeneti, ahlak-ı beşeriyetin bir rükn-i aslîsidir. İzdivaç, hayatı intâc eder bir muhabbet, bir saadettir. Erkek hakikaten bir erkek, kadının sahihan bir kadın olduğu ancak izdivaç ile meydana çıkar. İzdivaçtan maksat idâme-i ömür ve sıhhat ve teksîr-i nev-i beşer ile insaniyete arz-ı hizmettir. Zü'l-hayatın kâffesi kanun-ı izdivaca tâbidir." (s. 2). "İzdivaç, ahlak-ı hamîde ve hasâil-i memduhenin vasıta-i beka ve iktisâbıdır. İzdivaç, melce-i beşeriyet, gülistan-ı saadete tetimme-i sıhhat ve hayat ve gaye-i insaniyettir." (s. 3). Avanzâde Mehmet Süleyman kadın ve erkeğin birbiri için yaratıldığını ispat için kutsal kitap ve tabiat kanunlarına başvurur ve bir aile oluşturan kadın ve erkeğin neslin devamı için çocuk dünyaya getirmesi gerektiğini düşünür: "Kitab-ı mukaddesi, kitab-ı insaniyeti, kitab-ı tabiatı açınız. Bunu göreceksiniz: Erkek ile kadın birleşmelidir. Ve çoluk çocuk vücuda getirerek nesillerini muhafaza ve idame etmelidir." (s. 3). Eserde kısırlığın hem kadından hem de erkekten kaynaklanabileceği ifade edildikten sonra bu eserin kadınlardaki kısırlıktan söz edeceği belirtilir. Erkekler konusunda "Adem-i İktidar" isimli esere müracaat edilmesi tavsiye edilir. Ayrıca çocuk sahibi olmayan ailelerin bu yolda sarf ettikleri paralara, tütsülere, adak ve hacı hocaya vs. yer verilerek bu konuda halk aydınlatılmak istenmiştir.

296 278 Yazar Avrupa'ya verdiği sipariş kitaplardan birinin arkasında "kısır kadınları sun'î olarak doğurtmak usulü"nden bahseden bir eser gördüğünü ve bu eseri siparişle elde ettikten sonra "tercüme ve temsil" 26 ile bu eseri oluşturduğunu ifade etmektedir (s. 5). Toplam 24 sayfa olan eserde kısırlık sadece kadınlar açısından ele alınmıştır. Kendi içinde iki bölüme ayrılan eserin birinci bölümde kadınlardaki kısırlığın sebepleri, tedavisi ve sunî döllenme anlatılmıştır. İkinci bölümde ise çok doğuran ve çabuk hamile kalan kadınlar için korunma yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir. İlk bölümde kadında kısırlığın nedenlerine -rahimde bir noksanlık, rahimde kitle ve hastalıklar- yer verilmiştir. Rahimdeki rahatsızlık ortadan kaldırıldığında sorunun çözüleceği ifade edilmiştir. Eserde erkeğin kısırlığına da yer verilmiştir. Erkekte kısırlığın nedenleri ve oluşumu kısaca anlatılmıştır. Daha sonra suni döllenmeden söz edilmiş ve bu yönteme ahlakî açıdan olumsuz bakmanın yanlışlığı üzerinde durulmuştur. Daha sonra doktorların suni döllenme tecrübeleri ve neticeleri hakkında bilgi verilmiştir. Suni döllenme yapmak için kullanılan aletler tanıtılmıştır. Yazar ikinci bölümde erkek ve kadın için doğum kontrol yöntemlerinden bahseder. Kadınların korunma yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Korunma yöntemlerinin uygulaması hakkında kadınların doktor ve eczacılardan bilgi alarak bunları kullanmayı öğrenmeleri gerektiğine değinir. Suni döllenmenin hangi durumlarda yapılabileceği ve bu durum için en uygun zamanın hangisi olduğu konusunda bilgiler verilir. Ayrıca "Kadın Ne Yapmalıdır" başlığı altında kadın hastalıkları hakkında kısa bilgi verilirken hastalıklardan korunmak için temizliğin nasıl yapılması ve temizlikte nelere dikkat edilmesi gerektiği okuyucu ile paylaşır. Bu konuda Kadın Esrarı isimli esere gönderme yapar: "Gerek tezeyyün ve gerek temizlik için bir kadının bilmesi lazım gelen şeyler Kadın Esrarı nam kitabımda münderictir." (s. 24). 26 Yazarın "tercüme ve temsil" ifadesini tercih ederken "temsil" ibaresi ile Osmanlı toplumunun ahlakına aykırı düşündüğü bölümleri almadığı ya da toplumun gelenek göreneklerini esas alarak tercüme yaptığı anlaşılmalıdır.

297 Kuvvet İlaçları Kuvvet İlaçları, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Kütüphane-i Sıhhat: 6, Kütüphane-i Sûdi, Eserin önsözünde Avrupa'nın Türklere bakışına rastlamaktayız. Yazar zayıflığın o dönem için iyi görülmediğini, kilolu olmanın güç ve kuvvetle eşdeğer tutulduğunu ifade eder. Daha sonra Avrupa'da birisinin güçlü kuvvetli olduğunu göstermek için kullandığı darb-ı meseli söyledikten sonra eskiden Türklerin nasıl olduğunu anlatır: "Avrupa'da bir darb-ı mesel vardır. Bir adamın kuvvetli olduğunu ifham ve îlâm için Türk gibi kuvvetli derler. Filhakika Türk boylu boslu, güçlü ve kuvvetlidir. Aynı zamanda güzel ve mütenasibü'l-vücuttur. Türklerin gerek kadınları ve gerek erkekleri sevimli ve yakışıklı adamlardır. Çocukları gayet güzeldir. Fakat son zamanlarda Türkler eski kuvvet ve kudret-i bedeniyelerini muhafaza edemeyerek kaybetmişlerdir." (s. 2). Yazar diğer eserlerinde de bu kitapta yer alan tertipler gibi reçeteler verdiğini okuyucuya hatırlatır: " Gerek tarafımdan yazılan Âfiyet Gazetesi'nde ve gerek ayrıca neşrettiğim sıhhî kitaplarda kuvvet verici birtakım şuruplardan bahsetmiş olduğum ka r'ilerimin hatır-nişânı olsa gerek." (s. 2). Daha sonra herkes tarafından kullanılabilecek kuvvet ilaçlarının tertiplerini verileceği söylenir ve bu tertiplerin isimleri sıralanır. Eserin devamında tertibin, buna ilaç tarifi veya reçete de diyebiliriz, muhteviyatını, Fransızcasını, nasıl hazırlandığını, kimlerin kullanabileceği ve hangi rahatsızlıklara iyi geldiği ifade edilir. Bütün reçeteler aynı şekilde eserde yer almıştır. Ayrıca her reçetenin hazırlanırken dikkat edilmesi gereken püf noktaları da belirtilmiştir. Piyasadaki uyduruk eserlere tonlarca para verilmemesi gerektiği de hatırlatılmıştır (s ). Tertiplerden bazıları Fransız doktorların tertipleri olarak verilir. Fransız Doktor A. Ribon bunlardan birisidir. Yazar, kuvvet ilaçları yaptırmak için şuna buna boş yere para harcamak yerine kendisinin verdiği reçeteyi evde ve ya bir eczacıya yaptırıp kullanabileceklerini söyler (s. 22).

298 280 Kitabın sonunda "Kuvvetlenmek İçin Vasıtalar" başlıklı bir bölüm yer almaktadır. Burada yazarın kuvvetlenmek için ilaç dışında neler yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine tavsiyeleri dikkat çeker. "Kuvvet İlaçları" adıyla en sonda yer alan bölümde ise bireysel ilaçlardan söz edilip sinir hastalıklardan kurtulmak için neler yapmak gerektiğine değinilir. Bu bölümde kuvvet verici baharatlardan da söz edilir. Ayrıca tütün ve alkolün zararları ve kullanılmaması gerektiği üzerinde durulur Meme Hıfzı's-sıhhası Meme Hıfzı's-sıhhası, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Necm-i İstikbâl Matbaası, Aile Kütüphanesi:16, İtimat Kütüphanesi, Avanzâde Mehmet Süleyman kitabın kapağında "Doktor Gazetesi sahibi ve muharriri" olarak kaydedilmiştir. Eserde memelerin bakımı hakkında bilgi verilir. Korsenin sakıncalarından söz edilir. Memelerin sert ve güzel olması için bir reçete verilir. Doğum sonrası memelerde oluşan çatlaklar için neler yapılabileceği anlatılır. Doğum sonrası vücutta oluşan çatlaklar ve kırışıklıklar için yapılması gerekenlerden bahsedildikten sonra bir reçete verilir. Düzgün/pudranın zararlarından söz edilir. Mutlak kullanmak isteyenler için bir düzgün tertibi/reçetesi verilir. Düzgün kullanmanın zararları dinî boyutu ile şu şekilde dile getirilir: "Yani Allah'ın verdiği renk üzerine renk vaz ve ilave etmek küstahlığında bulunuyorlar." (s. 10). Boyanmanın (güzellik) zâhiren (iç) ve bâtınen (dış) olarak iki türlüsü olduğu ifade edildikten sonra önemli olanın bâtınen boyanma olduğu vurgulanır. Bâtınen boyanmaktan ise kadının kalp, fikir, terbiye, nezaket, ilim ve irfan gibi boyalala süslenmesi kastedilir. Daha sonra evde yapılabilecek bir düzgün ve sıhhî bir sürme tarifi Fransızcaları ile birlikte verilir.

299 281 Eserde zararlı olduğu ve kullanılmaması gerektiği ifade edilen bir ruj tertibi de verilmiştir. Tüy dökücü bir reçete, el çatlakları ve hemeroit/basur için de reçeteler yer alır. Hemoroit/basur için verilen reçetelerin Fransız bir tıp dergisinden alındığı belirtilir Mide Hastalıkları Mide Hastalıkları, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Matbaa-i Orhaniye, Kütüphane-i Sıhhat: 5, Kütüphane-i Sûdi, Avanzâde Mehmet Süleyman kapakta "tabip muavini" olarak tanıtılır. Kitabın başında, kullanılan tıbbî terimlerin anlamlarını veren bir lügatçe yer almaktadır. Eser bilimsel bir hüviyet taşımaktadır. Önce sindirim sistemi organları hakkında bilgi verilir. Sonra bu organlar ve yapıları hakkında ayrı başlıklar altında ayrıntılı açıklamalar yapılır. Yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak ve yapıları hakkında ayrıntılı bilgiler yer alır. Daha sonra mide hastalıkları, tedavileri, hastaların nelere dikkat etmeleri gerektiği hakkında bilgi ve reçeteler verilir. Eserin son bölümünü mide sağlığı için verilen nasihatler oluşturur Muhafaza-i Sıhhat Muhafaza-i Sıhhat, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Âlem Matbaası-Ahmet İhsan ve Şürekâsı, Asır Kütüphanesi, Muhafaza-i Sıhhat, Mekteb-i Asrî Rüştüye kısmı için yazılmıştır. Gustave Laven'den tercüme dilmiştir. Eserdeki bilgiler Osmanlı toplumunun âdet ve alışkanlıklarına uygun şekilde tertip edilmiş, uygun bulunmayan noktalar çıkarılmıştır: "Esası Doktor Gustav Laven'in bir eseridir. Âdetimize ve usûl-i taayyüşümüze muvâfık olmayan yerlerini tayy ve bazı mürettebi tavzîh ve ilave ile lisanımıza naklettim." (s. 4). Önsözde "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" mısraı ile sağlığın önemi ve din açısından insanın sağlığı konusundaki yükümlülükleri hatırlatılır:

300 282 "Sıhhat-ı vücut olmayınca insan ne hâlıkına karşı vazife-i ubûdiyeti hakkıyla ifa ve ne de ebnâ-yı cinsine karşı vezâif-i insaniyeyi eda edebilir. Sıhhatin kadrini bilmek ve muhafazasına dikkat etmek cenâb-ı Hakk'a bahşâyiş-i ilahîsinden dolayı şükreylemektir, sıhhatini muhafazaya sâî olmayan nefsine sui-kasd edebilir demektir, muhafaza-i sıhhat-i vücut herkes için bir farîza-i zimmettir." (s. 3). Eserde havanın insan, hayvan ve bitkiler açısından önemi üzerinde durulmuştur. Havanın hangi durumlarından sakınmak ve cereyanda kalmamak gerektiği hatırlatılmıştır. Alınacak veya kiralanacak evlerin süs, güzellikten ziyade sıhhat açısından değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Sağlık açısından nemli bölgelere uzak yerlerin yaşam için tercih edilmesi ve içme sularının kullanımı ve tüketiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği anlatılır. Tuvalet temizliği ve bakımı için nelerin yapılması gerektiği belirtilir. Yatak odaları için temiz havanın önemine değinilen eserde geniş, ışık alan ve rahatça hava girebilen odaların yatak odasın olarak tercih edilmesi gerektiği vurgulanır. Odalarda soba ve mangal konusunda dikkatli olunmasının altı çizildikten sonra sigara ve tütün dumanının zararları üzerinde durulur, kahvelere gidilmemesi tavsiye edilir. Duvar kâğıtlarında arsenik sebebiyle özellikle yeşil ve kırmızı renklerin tercih edilmemesi gerektiği tavsiye edilir. İçilecek suların temizliği üzerinde ısrarla duran yazar, suyun içmek için uygun olup olmadığının nasıl anlaşılacağını anlatılır. İçmek için uygun olmadığı düşünülen suların kaynatılıp süzüldükten sonra tüketilmesini tavsiye eder. Ayrıca lağım ve köprülere yakın yerlerdeki su kuyularından su içilmemesini tembih eder. Ağır diye tabir edilen içilince midede hazımsızlık yaratan suların tüketilmemesi, terli iken soğuk su içilmemesi, içmek için soğuk suyun çok tercih edilmemesi tavsiye edilir. Eserde hamam kültürü üzerinde de durulur. Hamam sıcaklığı olarak derece uygun sıcaklık olarak tavsiye edilirken hamama gitmek için günün hangi saatlerinin daha uygun olacağı, orada ne kadar kalınması gerektiği hakkında da bilgi verilir. Deniz hamamı konusunda okuyucu aydınlatılırken soğuk suda yirmi dakikadan fazla beklemenin zararlı olduğu, sarı hastalık dönemlerinde mümkünse hamama gitmemek, günde dört saatten fazla denizde kalmamak gerektiği de vurgulanır.

301 Yaşamak için uygun ev koşullarından söz edilir. Yeni yapılan binalara hemen oturmak yerine biraz zaman geçtikten sonra taşınılmalı, güney cephe, ışık alan, geniş ve yüksek pencereli, döşemesi sert ağaçtan yapılmış evler tercih edilmelidir. Evin sağlık için uygun hâle gelmesi için üç temel madde sıralanır: Odalarda çok fazla eşya yer almamalı, duvar kâğıtları çok renkli ve desenli olmamalı ve odalar ışık alabilmelidir. Yemek alışkanlıkları üzerine ayrılan bölümde; yemek seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında bilgi verilir. Yenecek yemeğin lezzeti açısından değil; besin değeri ve faydası açısından tercih edilmesi, nelerin yenmesi ve nelerden uzak durulması gerektiği üzerinde durulur. Yemek saatlerinin belli bir düzene oturması, yemekten sonra acıkıncaya kadar bir şey yememek gerektiği, böylece midenin dinlenebileceği hatırlatılır. Yemeğin yavaş yenmesi, diş sağlığının da beslenme açısından önemli olduğu, süt ve yumurta gibi besinlerin taze olarak tüketilmesi, doktorların aşırıya kaçmamak kaydıyla şarap ve bira içmeye izin verdiği, kabızlıktan kurtulmak için müshil vs. kullanılmaması ve kabızlık için doktorla temas hâlinde olmak gerektiği anlatılır. Giyim, eserde işlenen bir diğer konudur. Rahatsız edici kıyafetlerin tercih edilmemesi, kıyafet seçiminde modadan ziyade sağlık ve rahatlığın ön planda olması gerektiği üzerinde durulur. Korsenin zararlarından ve tercih edilme sebeplerinden söz edilir. Vücut oluşumunun devam etmesi sebebiyle genç kızların korse kullanımına kesinlikle izin verilmemelidir. Korse; kalp, akciğer, karaciğer, vücut gelişimi, kan dolaşımı, nefes ve hazım konusunda rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Sağlık açısından ayakkabı seçiminde dikkat edilmesi gerekenler hakkında da bilgi verilir. Kıyafet seçiminde nelere dikkat etmek gerektiği üzerinde durulur. Eserde vücut ve bedenin dinlenmesi, iş yapılırken itidalli olmak, vücudu tembelliğe alıştırmamak ve çok yormamak gerektiği ifade edilir. Kitap okuma alışkanlıklarına da yer verilen eserde yazarın roman okuma konusundaki düşünceleri dikkat çeker: 283 "Tarih, edebiyat ve ulûm-ı tıbbiyeye ait kitapların mütâlaası hoştur. Fakat hıfz-ı sıhhat nokta-i nazarınca romanlar şayan-ı dikkat görülür. Hele nasıl olursa olsun bir roman mütâlaasına dalarak yemek vaktini saatlerce geçirmeyi veyahut gece uykusunu hemen kâmilen feda etmeyi asla ve kat'iyyen hıfz-ı sıhhat tecvîz edemez. Bundan başka âdâba mugayir romanların mütâlaası dahi bi't-tabî merdûddur. Bu gibi romanların mütâlaası bilhassa gençler için pek ziyade muzırdır. Hüsn-i ahlaka halel verir. Âdât-ı mezmûmeye alıştırır. Binaenaleyh familyalar rüesâsı çocukları ve

302 284 himayetkerdeleri olan gençler tarafından mütâlaa olunan kitaplara cidden dikkat etmelidir." (s. 26). Şehir merkezinden uzakta temiz hava alınmalı ve gezinti yapılmalıdır. Temizliğe önem verilmelidir. Bu noktada beş vakit abdest almanın temizliğin başı sayılacağı ifade edilir. Zihin dinginliği için erken yatıp erken kalkmanın önemine değinilir. Tok karna uykunun insanı dinlendirmek yerine yoracağı belirtilir. Çocukların sağlığına da yer verilen eserde, okullarda sınıfların havalandırılması ve teneffüslerin sıkça yapılması gerektiği ifade edilir. Daha sonra çocuk eğitiminde öğretmenlerin yapması ve yapmaması gerekenlere geçilir. Öğretmenin çok sert olmaması, çocuğu azarlamaması gerektiği belirtilir. Evlerde ebeveynlerin onlarla faaliyet yapmaları ancak çocuklara istemedikleri bir faaliyeti zorla yaptırmamaları hatırlatılır. Bu bölüm çocuk yetiştirme hakkında faydalı nasihatleri içermektedir. Bölümün sonunda çocuk terbiyesinde ebeveyne düşen görevler ve mürebbiye meselesine değinilir. Seyahat konusunda da okuyucu aydınlatılmak istenir. Burada yolculuk esnasında yanınıza almanızda fayda görülen şeyler sıralanır. Seyahat esnasında beslenme konusuna da değinilir. Kitabın sonunda "Mevâd-ı Münderice" başlığı altında kitap içindeki bölümler ve sayfaları yer alır Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyaz Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyaz, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Kütüphane-i Âfiyet: 3, İtimat Kütüphanesi, 1. Basım, İtimat Kütüphanesi, Son sayfada fiyatının 100 para olduğu kayıtlıdır. Seyelân-ı ebyaz rahim hastalıklarından kabul edilir ve şehirdeki kadınlarda daha sık görüldüğü ifade edilir. Hastalığın çeşitlerinden ve belirtilerinden söz edilir. Hastalık hakkında verilen bilgiler "Dictionaire Medical"den alınmıştır. Daha sonra hastalığa karşı tıbbî birleşimler, ilaç yapımı, hangi maddelerin ne kadar kullanılacağını gösteren reçeteler

303 yer alır. Evde kendi kendine tedavi yöntemleri hakkında bilgi de verilir. Hastalığın çeşitleri, teşhis ve tedavisi ve evde uygulamak üzere reçeteler kayıtlıdır. Eserin sonunda sonsöz mahiyetinde "Bir İki Söz" söyleyen yazar, kadınların güzelliğine ve mütenasibü'l-vücutlarına zarar vermesi noktasında seyelân-ı ebyaza dikkat çeker. Ayrıca çocuk sahibi olmayı engellediği için kadınları bu konuda uyarır. Ona göre sağlam ve sağlıklı aile bireylerinin çoğalması ve nüfusun artması vatan için "terakki ve teâli" demektir, seyelân-ı ebyaz bunu engellediği için hastalık konusunda ailenin temelini teşkil edecek olan kadınları uyarmak ve bilgilendirmek istemiştir. Nitekim bu eseri meydana getirmesinin temel amacı budur: 285 "Sağlam kadınların çocukları da kendileri gibi iyi huylu, sağlam vücutlu olduktan başka mensubu oldukları vatanın terakki ve teâlisine de vasıta-i kaviyye olurlar ki bu fakirin öteden beri yegâne maksadını teşkil eden şey de bu noktadır. Hemen Cenab-ı Hak, ümmet-i Müslimini hemîşe dârında mazhar-ı selamet ve saadet ve nail-i feyz ü necât buyursun duasını yâd ve tekrar ile hatm-i makal eylerim." (s. 2) Sinir Hastalıkları Sinir Hastalıkları, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kadınlar Dünyası Matbaası, Kütüphane-i Sıhhat: 8, Kütüphane-i Sûdi, Kitap, 48 sayfalık küçük bir eserdir. Sinir hastalıkları hakkında halkı aydınlatmak için kaleme alınmıştır. Kendi içinde bölümlere ayrılan eser, toplam 4 bölümden oluşmuştur. Bu bölümler kendi içinde alt başlıklara da ayrılmıştır. Asab denince ilk akla kadının geldiği, kadının erkekten daha sinirli bir mahlûk olduğunu ifade edilir. Bu bölümde kadının sinirli olmasının sebeplerine, nazik ve zayıf olmaları ile sinirlilik arasındaki ilişkiye değinilir. Kadınlardaki asabiyetin sebepleri arasında okudukları romanlar da gösterilmektedir: "Kadınlar nazik ve zayıf mahlûklardır. Hele bizim kadınlarımız büsbütün. Bu zâfiyete ve nezakete bir de cehaleti, hayalperverliği ve sinirliliği de ilave edersek kadınlarımızı tamamen anlamış oluruz. Cehalet okuma yazma bilmemek değildir. Kadın az okuma yazma öğrendi mi bütün romanları ve hikâyeleri alıp okur. Bütün vaktini bu gibi efsanelerle geçirir ve bilmeyerek kendisine fenalık eder.

304 286 Çünkü okuduğu romanlar ve hikâyeler ahlakını tebdîl ve kendisini hayalâta sevk eder. Hayalperver olur. Aynı zamanda asabiyetini de artırır. Tam manasıyla sinirli bir hanım olur. Tabiatta asabilik yoksa bile asabi olur." (s. 4). Yazar kadınların asabi olmasının nedeni olarak şunu görür: "Her hanenin bütün ağırlığı kadının üzerindedir. Erkek hariçte çalışır." (s. 4). Avanzâde Mehmet Süleyman, kadının görevleri olarak şunları sıralar ve bununla kadının asabiliği arasındaki ilişkiyi dile getirir: "Kadına gelince: Hanenin umûr-ı idaresinden başka çocuk doğurur, çocuğa bakar. Yemeği, çamaşırı düşünmeye, zevcinin ve çocuklarının istirahat ve saadetini ihzar ve temine çalışır. Bu az bir şey değildir. İşte bu münasebetledir ki asabi yani sinirli olmayan evli bir kadın bir müddet sonra asabi olur. Bunlardan bazıları da valide olmak münasebetiyle evlatlarına karşı merhametli olur. Bu huyunu evlatlarına anlatacak derecede ifrata varır. Evlatları bundan yüz bulur. Validelerini tanımazlar. Evde kendisini tanıttırmaya çalışır Bu suretle valide azim bir yorgunluğa duçar olur." (s. 4-5). Bu durumun çözümünü şu şekilde ifade eder: "Kadın biraz evini, kendini, zevcini ve çocuklarını kullanmayı bilse o kadar yorgun düşmez ve asabi olmaz." (s. 5). Kadınların aile hayatı, ev işleri, ev idaresi, çocuk yetiştirme üzerine kitapları okuması gerektiğine inanan yazar, onların öncelikle dindar ve güzel ahlakla tezyin edilmesi gerektiğini savunur. Kadınların evlatlarının geleceği için para biriktirmesi, israftan kaçınması gerektiğini ifade eder (s. 5-6). Yazar kadının asabi olmasının nedenleri olarak cehalet, ev idaresi ve çocuk yetiştirme görevlerinin zorluğunu ve kadının yorgunluğunu göstermiştir. Kadının yorgunluğunun sebepleri ve bu yorgunluğun asabiyete olan tesiri üzerinde durur. Yazar evlilik yaşı meselesine de değinir. Özellikle kızların erken evlenmesine karşı çıkar. Bu durumun zaten hassas olan kadın bünyesini çabuk yıprattığını ve çeşitli hastalıklara sebep olduğunu ifade eder: "On dört on beş yaşında kız evlendirmemeli. Yirmisinden hiç olmazsa on sekizinden evvel kız evlendirmemeli. Erken evlendirilen kızlar sinir, rahim, mide ve sair birçok vahim hastalıklara dûçâr olurlar." (s. 8).

305 Yazar genç kızların bakımına çok dikkat edilmesi gerektiği üzerinde durduktan sonra onların hayalî ve âşıkane eserler okumasının önlenmesi gerektiğini ifade eder (s. 9). Yazar genç kızların talim ve terbiyesine önem verilmesi, onlara okutulacak kitaplara dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Kızlar için "terbiye-i ahlakiye, içtimaiye, hıfz-ı sıhhat, umûr-ı idare-i beytiyye, aile ve aile teşkili, çocuk yetiştirmek, terbiye-i diniye" gibi onlara has kitapların yazılması gereğinin üzerinde durur (s. 10). Genç kızların on dört on beş yaşlarında evlendirilmesi, evin bütün yükü altında ezilmesi ve evlilik yaşı meselesi bir kez daha kurcalanır (s. 10). Yazar genç kızların ergenlik döneminde başıboş bırakılmaması, anne ve babanın gözetiminde olması gerektiğine değinir. Genç kızların ilk gördükleri erkekten hoşlanarak onunla görüşmek isteyeceğini, başındaki sevda nedeniyle kitaplara yöneleceğini ve âşıkane hülyalı eserlerin tesirinde kalacağını, anne ve babaların bu konuda dikkatli olmaları gerektiğini ifade eder: 287 " Teselli ve imrar-ı vakit için âşıkâne eserler bulup okur. Bu eserlerdeki kızlar ve kadınlar gibi hareket etmeyi kurar. Peder ve valideleri bu hâllerden haberdar olamazlar. Kuş kafesten kaçtıktan, iş işten geçtikten sonra işten haberdar olurlar." (s. 11). Hayalî ve âşıkane romanların genç kızlara okutulmaması gerektiği, bunları okuyan kızların sinir hastalıklarına yakalanacakları belirtilir (Sinir Hastalıkları 1335: 12-13). Romanlar kadınlardaki sinir hastalığının sebeplerinden biri olarak görülür, asabiyet, kolera, veba gibi hastalıklarla eşdeğer tutulur: "Bir iki sene roman okuyan bir kız, üçüncü senesi behemehal sinir hastalığına tutulur. Asabiyet yani sinir hastalığı ise gençlikte başlayıp hitam-ı ömre yani mezara kadar devam eden, insanı âlâm ve ızdırabât-ı müdhişe içinde süründüren, her dakika bin kere öldürüp dirilten bir illettir. Kadınların vebası, hanımların kolerası, kızların düşman-ı âzamı, kadınların müthiş kâbusu addolunan bir musibettir." (s. 13). Asab kelimesinin Larousse'ye göre sözlük anlamının ne olduğuna yer verildikten sonra asabiyetin tesirlerinden söz edilir. Terimlerin tanımından, otomatizmden ve kas spazmının belirtilerinden de bahsedilir. Fizikî ile ruhî yapının birbiriyle olan alakası, asabî bünyenin sakıncalarından söz edilir. Her olayın insanlar tarafından farklı algılanıp yorumlanabileceği, herkesin kendi

306 288 bakış açısına göre anlatabileceği ve önemli olanın kişinin kendisinin bizzat tanık olduğu olaydaki şahsî görüşü olduğu ifade edilir: "Malumdur ki ne kadar basit olursa olsun bir hadiseyi muhtelif surette nakil ve hikâye ve herkes kendi nokta-i nazarını muhafaza eder. Bu babda âmil-i yegâne şahsî nokta-i nazardır." (s. 25). Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre çocuk ve genç eğitiminde beden eğitimi ile egzersizine önem verilmelidir (s. 30). Sinir hastalıklarının maddî ve manevî olarak iki şekilde tedavi edileceği ifade edilir. Yazar burada tedavinin nasıl olması gerektiği, tedavi sırasında neler yiyip içmek gerektiği konusunda bilgiler verir. Avanzâde Mehmet Süleyman, nevrasteni hakkında bilgi verirken Doktor Yusuf Ragıp Bey 27 'i referans gösterir. Ayrıca Avrupalı Doktor Bovere'den de referansı vardır. Buna göre tedavi sırasında deniz ve dağ havasının nevrasteni tedavisi ve agorafobi gibi sinir hastalıklarının tedavisindeki etkisi üzerinde durulmuş, İstanbul'un hangi semt ve mekânlarının tedavi için uygun olup olmadığı ifade edilmiştir. Nevrasteninin tanımından sonra belirtileri üzerinde durulur. Özellikle kadınlar üzerinde nevrasteninin ne gibi belirtilerle ortaya çıktığına yer verilir. Nevrasteninin tedavisi konusunda maneviyatın ve fikrin kuvvetlendirilmesi gerektiği vurgulanır: "Fikri, kuvve-i maneviyeyi kuvvetlendirmeli." (s. 41). Batı kaynakları referans gösterilerek ilaç tedavisi ile diğer tedaviler hakkında bilgi verilmiştir. Doktorların nevrasteni hakkındaki düşüncelerine yer verilir ve tedavi süreci anlatılır. Yine genç kızların eğitimine dikkat etmek gerektiği, ergenlik döneminde başıboş bırakılmamaları gerektiği üzerinde durulur. Kız çocuklarının eğitimine verilen önemin bir nesli kurtaracağı ifade edilir. Burada sadece kız değil, delikanlıların da eğitimine önem verilmesi gerektiği vurgulanır. Ancak kızların eğitimi üzerinde ısrarla durulur. Yazara göre eğitim; kızların hayat hakkındaki tecrübelerini artıracak ve asab rahatsızlıklarına 27 Yusuf Ragıp Kösemihalzade doktor olup İstiade-i Sıhhat (1905), Tebdil-i Hava (1907), Zeyl-i İstiade-i Sıhhat (1904), Hıfzı's-sıhha-i Umumiye (1911) isimli eserleri vardır.

307 289 yakalanmalarını önleyecektir. Ona göre; doğacak çocuğun bile sinirli olup olmayacağı anne ve babanın bu konudaki eğitimine bağlıdır (s.48). Avanzâde Mehmet Süleyman; sinir hastalıklarının tedavisinin pahalı olması sebebiyle hastalığa yakalanmamak için yapılması gerekenleri tekrar hatırlatır. Bu bağlamda yazarın önleyici sağlık tedbirlerini o zamandan dile getirdiğini ve bu alana hizmet ettiğini söylemek mümkündür Tifüs yahut Lekeli Humma Tifüs yahut Lekeli Humma, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kadınlar Dünyası Matbaası, Afiyet Kütüphanesi: 8, İtimat Kütüphanesi, Avanzâde Mehmet Süleyman halkı aydınlatmayı ve eğitmeyi kendisine düstur kabul etmiştir. Bu sebeple halkın anlayabileceği bir dil anlayışı benimsemiştir. O, bütün eserlerinde sade bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Tifüs yahut Lekeli Humma isimli eser de bu amaçla sade bir dil ile kaleme alınmıştır. Eserin kapağında bu durum şöyle dile getirilir: "Tifüs veya Lekeli Humma tabir olunan hastalık hakkında herkesin anlayabileceği sade bir lisan ile yazılmış mâlûmattan, hastalığa tutulmamak çarelerinden, hastalık zamanında ittihaz olunacak tedâbirden ve tedavi usullerinden bâhistir." Eserin fiyatı arka kapakta "100 para" olarak kayıtlıdır. Yazar önsözde "risalecik" diye tanımladığı eserini yazma amacını şu şekilde ifade eder: "İşte size bu satırcıkları hediye etmekten maksadım hem sizi muhafaza etmek, hem de bu hastalığa yakalananlarınızı hekim gelinceye kadar ucuz ve belki parasız vasıtalarla tedavi etmektir. Unutmayınız ki: 'En müthiş hastalık lekeli humma ise en dehhâş hastalık cehalet hastalığıdır'." (s. 4). Ayrıca böyle bir eser yayınlamakla devlete ve millete faydalı olmak ister: "... kendinizi ve çoluğunuzu çocuğunuzu bu müthiş hastalığa yakalandırmamak için icap eden yolları, usulleri ve hekimlerin, hükumetimizin lekeli humma salgınında

308 290 neler düşündüklerini siz de biraz öğrenirseniz onlara akıllıca yardımınız dokunur ve salgınların önü çabuk alınmış olduğu gibi hastalarınız da süratle şifa bulur." (s. 4). Lekeli hummanın literatürdeki isimlerinden söz edildikten sonra Almanlar tarafından hangi isimle tanındığı anlatılır. Hastalığın yayılma zamanlarına ve özellikle ordu salgınlarında salgının nasıl kontrol edildiğine değinilir. Hastalığın bulaşma yollarından, salgının engellenmesi ve verem mikrobundan korunmak için yapılması gerekenlerden bahsedilir. Humma mikrobunun diğer bazı mikroplar gibi belli olmadığı bu sebeple çok farklı bulaşma yolları olduğu ifade edilir. En çok bit ısırmasıyla yayılan bu rahatsızlıktan korunma yollarının neler olduğu anlatılır. Bitlerden korunmak için yapılması gerekenler sıralanır. Hastalığın kuluçka evresi ve belirtileri hakkında bilgiler verildikten sonra ilk belirtilerden ve diğer evrelerinden de bahsedilir. Benzer hastalıklarla karıştırılma ihtimalinden ve bu hastalıkların birbirlerinden nasıl ayırt edilebileceğinden söz edilir. Daha sonra lekeli hummanın nasıl tedavi edilmesi gerektiği hakkında bilgi verilir. Hastalıktan korunmak için hem ailelerin hem de hekimlerin neler yapması gerektiği anlatılır. Hastalık esnasında hem hastanın kaldığı oda hem de evin dezenfektesinin nasıl olacağı ve nelerin yapılmaması gerektiği sıralanır. Kitabın sonunda Doktor Binbaşı Zühdü Bey'in Gülhane ve Etfal Hastanelerinde Dâhiliye uzmanı olduğu ve Gedikpaşa'daki muayenehanesinde hastalarının tedavi ettiğine dair bir bilgiye yer verilmiştir Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kader Matbaası, Âfiyet Kütüphanesi: 7, İtimat Kütüphanesi, Kitabın dış kapağında uyuz hastalığına sebep olan mikrobun resmi konulmuştur. 15 sayfalık küçük bir eserdir. Eserde uyuz hastalığının çok eski tarihlerden beri bilindiği, Yunan ve Latin kaynaklarında bu hastalıktan epeyce bahsedildiği ifade edilmektedir. Hastalığa ilk olarak Arap kaynaklarında rastlanmış ve hastalık Arap doktorları tarafından teşhis edilmiştir.

309 291 Kitapta hastalığın belirtilerinden, bulaşmasından, tedavisinden bahsedilir. Bu hastalık üzerine kimlerin çalıştığı kronolojik olarak sıralanır. Uyuz mikrobunun şekil özellikleri, cilt üzerine nasıl yerleşip dağıldığı, vücuttaki yayılma alanı anlatılmıştır. Müzmin uyuz hastalığı hakkında da bilgi verilmiştir. Hastalığın bulaşma yolları, uyuz hastalarıyla temas edilmemesi, uyuzun havyalardan da bulaştığı, hastalıktan korunmak için temizliğe çok dikkat edilmesi gerektiği ifade edilir. Tedavisinde kullanılan eski usullere kısaca değinildikten sonra yeni yöntemlerden söz edilir. Doktor Hardy'nin kullandığı yöntem ve reçetelerine yer verilir. Uyuz hastalarının kıyafetlerinin nasıl dezenfekte edileceği anlatıldıktan sonra sık ve nişastalı banyonun önemine değinilmiştir. Tedavi reçeteleri verilmiş, çocuklarda hastalığın nasıl tedavi edileceği üzerinde durulmuştur. İnsan vücudundaki tahribatı ve vücudun hangi bölgelerinde görüldüğü anlatılmıştır. Hastalığın tedavisi ile ilgili farklı reçeteler ile çocuk ve gençlere reçete verilmiş, tedavi yöntemlerinden bahsedilmiştir. Osmanlı tabiplerinden Binbaşı İhsan Beyefendi'nin uyuz hastalığı için yazdığı reçetesi ve reçetedeki tertibin Fransızcası da buraya derc edilmiştir. Kitabın sonuna "Doktor Zihni Bey" diye bir başlık açılmış ve burada doktorun iç hastalıklarında uzman olduğu ve her akşam Gedikpaşa Hamamı köşesinde bulunan muayenehanesinde hastalarına bakıp, onları iyileştirdiği ifade edilmiştir. Bu ifade kitabın arkasına konan reklam gibidir Sağlıklı Beslenme ve Yemek Kültürü Üzerine Eserler Avanzâde Mehmet Süleyman, beslenme kültürü oluşturmak, farklı lezzetleri Türk toplumuna tanıtmak, toplumun beslenme kültürünü genişletmek ve sağlıklı beslenmeye teşvik amacıyla eserler kaleme almıştır. Sıhhat Mutfağı, Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı?, Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri ve Yemek Hıfz-ı Sıhhası, Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü, Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü ve Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü isimli eserler onun bu amaçla kaleme aldığı eserlerdir. Bunlardan dört tanesi "Kütüphane-i Sıhhat" serisi adı

310 292 altında Kütüphane-i Sûdi tarafından neşredilir: Sıhhat Mutfağı, Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı?, Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri ve Yemek Hıfzı's-sıhhası. İrvin Cemil Shick; "Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze, 100 Türlü Çorba, 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usulleri" adıyla aile aşçısı serisindeki üç eserden yaptığı seçmeleri, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın hayatı ve eserleri üzerine bir inceleme ile kitap hâlinde yayınlamıştır (Schick 2015) Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Orhaniye Matbaası, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın farklı kitaplardan derleyip bir araya getirdiği çorba tariflerinden oluşmaktadır. Eserin başında yemeklerle ilgili terimler ve açıklamalar birlikte verilmiştir. Böylece okuyucunun bilmediği tahmin edilen terimleri öğrenmesi ve eseri okurken ya da tarifleri denerken zorlanmaması amaçlanmıştır. Daha sonra çorba tariflerine geçilmiştir. Toplam yüz adet çorba tarifi vardır. Bunların listesi kitaptaki sıraya göre şöyledir: 1. Ekmek Çorbası 2. Sebze Çorbası 3. Çorbaların Terbiyelenmesi 4. Haşlama 5. Etli Çorba 6. Tirid 7. Hasta Çorbası 8. Koyun Budu Çorbası 9. Krema Çorbası 10. Tavuk Çorbası 11. Bal Çorbası 12. Salata Çorbası 13. Hindistan Cevizi Çorbası

311 Piliç Çorbası 15. Püre Çorbası 16. Kuşkonmaz Çorbası 17. Sebze Çorbasının Diğer Türlüsü 18. Güvercin Çorbası 19. Keklik Çorbası 20. Tavşan Çorbası 21. Sığır Kuyruğu Çorbası 22. Böbrek Çorbası 23. Ördek Çorbası 24. İrmikli ve Tabyukalı Çorba 25. Fasulye Çorbası 26. Balık Çorbası 27. Yumurta Çorbası 28. Makarna Çorbası 29. Makarna Çorbasının Nev-i Diğeri 30. Makarna Çorbasının Diğer Türlüsü 31. Yufka Çorbası 32. Yufka Çorbasının Nev-i Diğeri 33. Peynirli Çorba 34. Kuzu Kulağı Çorbası 35. Pirinç Çorbası 36. Yuvarlak Çorba 37. Süt Çorbası 38. Süt Çorbasının Nev-i Diğeri 39. Şehriye Çorbası 40. Badem Çorbası 41. Yeşil Sebze Çorbası 42. Taze Fasulye Çorbası 43. Patates Çorbası 44. Sütlü Kuzu Kulağı Çorbası 45. Pırasa Çorbası 46. Pırasa Çorbasının Nev-i Diğeri 47. Soğan Çorbası 48. Soğan Çorbasının Nev-i Diğeri

312 Sarımsaklı Çorba 50. Nev-i Diğeri 51. Muatter Çorba 52. Pirinçli ve Sebze Çorbası 53. Bezelyeli Çorba 54. Kremalı Sarımsaklı Çorba 55. Brüksel Lahanası Çorba 56. Domates Çorbası 57. Kurbağa Çorbası 58. Eliza Çorbası 59. Peynirli Çorba 60. Mantarlı Çorba 61. Salatalı 62. Sebzeli Bezelye Çorbası 63. Yaz Çorbası 64. Bezelye Çorbasının Diğer Nev'i 65. Mercimek Çorbası 66. Keklikli Çorba 67. Havuçlu Çorba 68. Şalgam Ezmesi Çorbası 69. Hindiba Çorbası 70. Sütlü Patates Çorbası 71. Helvacı Kabağı Çorbası 72. Soğanlı helvacı Kabağı Çorbası 73. Mercimekli Bezelye Çorbası 74. İskorçina Çorbası 75. Sucuklu Çorba 76. Lahana Çorbası 77. Lahana Çorbasının Diğer Türlüsü 78. Pirinçli Lahana Çorbası 79. Sucuklu Çorba Nev-i Diğeri 80. Brüksel Lahanasının Çorbası 81. Karnabahar Çorbası 82. Hıyar Çorbası 83. Pancar Çorbası

313 Kestane Ezmesi Çorbası 85. Kerevizli Çorba 86. Balık Suyu Çorbası 87. Diğer Türlüsü 88. Diğer Türlüsü 89. Istakoz Çorbası 90. Diğer Türlüsü 91. Balık Fırını Çorbası 92. İstiridye Çorbası 93. Midye Çorbası 94. Kereviz Çorbası 95. Sümüklü Böcek Çorbası 96. Bira Çorbası 97. Nişasta Çorbası 98. Mayıs/Mayes Çorbası 99. Fıstık Çorbası 100. Kiraz Çorbası Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kader Matbaası, Eserde Avanzâde Mehmet Süleyman'ın derlediği hem alafranga hem alaturka sebze yemeklerinin tarifleri yer alır. Verilen yemek tariflerinde ailelerin bütçeleri de göz önünde bulundurulmuştur. Önsözden anlaşıldığı üzere sebze yemekleri bu serinin ilk kitabıdır. Yazar eserin önsözünde yemek pişirmenin bir sanat olduğunu ve bunu pek az kişinin bildiğini ifade eder. Yemek pişirmede erkek aşçıların maharetinden bahseder. Ancak ailelerin ekonomik endişeler sebebiyle çok fazla erkek aşçı tutamadıklarını, daha ucuz olması sebebiyle kadın aşçıları tercih ettiklerini ya da aile reiselerinin yemek yaptığını söyler. Ailelerin yemek kültürlerinin çok sınırlı olduğunu ve sağlıklı beslenme kavramından çok uzak bulunduklarını da belirtir. Bu bilgiler dönemin yemek kültürü hakkında bize ışık tutmaktadır.

314 296 Avanzâde Mehmet Süleyman; yeni usullerle, bilimsel, sağlık nokta-i nazarından ve ekonomik bir bakış açısıyla kaleme alınmış kapsamlı bir yemek kitabının olmamasından yakınır: "Elhâsıl bizde yeni, fennî ve sıhhî ve idari bir usul, fenn-i tabâhatten bâhis bir eser yoktur. Vâkıâ bu zamana kadar müteaddit yemek kitapları neşr edilmişse de doğrusunu söylemek lazımdır ki bunların arasında alaturka alafranga usullerden bâhis mükemmel ve mufassal bir eser yoktur. Fenn-i tabâhatte terakkiyât-ı zamaneyi de nazar-ı dikkate almak ve terakkiyat-ı medeniyeden bu fennin de hissedar olup olmadığını takip ve tedkik ederek yeni bir eser vücuda getirmek veya vücuda getirilmiş olan esere zamîme olarak ilaveler neşretmek lazımdır" (s. 3). Okuyucuların elinde yemek tariflerinin tam olarak bulunması amacıyla çorbalar, sebzeler gibi tasnif edilerek yayınlandığı ifade edilir ve diğerlerinin de neşrolunacağının müjdesi verilir: "Tatlılar, hamur işleri, et yemekleri, çorbalar İlâ-âhire ayrı ayrı birer kitapta bildirilecektir. Bir kısmın diğer kısma şumûlü yoktur. Elinizde bulundurduğunuz bu kitap yalnız sebze yemeklerinden bâhistir. Diğer kısımlar da derdest-i tab ve temsilîdir. Bunlar da muntazaman neşrolunacağından kar'îler emin ve mutmain olabilirler." (s. 4). Kütüphane-i Sûdi'nin sahibi, matbuat hayatındaki çalışmaları, sıhhî eserler neşri sebebiyle takdir edilmekte ve kendisine teşekkür edilmektedir (s. 4-5). Yazar, lokantalardaki yemeklerle aynı oranda nefis yemeklerin artık evlerde de pişirileceğini iddia eder. Ona göre lokantadaki yemekler kullanılan yağlar sebebiyle sağlıklı değildir. Bu yemek kitapları ile okuyucular yemek pişirmenin püf noktalarını öğrenecek ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığı kazanacaktır. Avanzâde Mehmet Süleyman, salça türlerinden bahseden ayrıca bir kitap yazacağına dair bir bilgi verse de yazarın eserleri arasında böyle bir kitaba tesadüf edilmemiştir. Yemek tarifleri verilirken besin değerleri, faydalı olup olmadığı bilgisi de okuyucu ile paylaşılır. Eserde yüz tane tarif olduğu ifade edilse de yetmiş tane yemek tarifi yer almaktadır. Bunların isimleri şöyledir: 1. Sarımsaklı Enginar 2. Izgarada Enginar 3. Enginar Fırında 4. Diğer Türlüsü

315 Peynirli Enginar 6. Enginar Tavası 7. Bezelyeli Kuşkonmaz 8. Terbiyeli Kuşkonmaz 9. Patlıcan Kızartması 10. Tereyağlı Patlıcan 11. Domatesli Patlıcan 12. Pancar 13. Tereyağlı Havuç 14. Salçalı Havuç 15. Zeytinyağlı Havuç 16. Havuç Tavası 17. Erişteli Havuç 18. Kremalı Havuç 19. Havuç Ezmesi 20. Deve Dikeni 21. Salçalı Deve Dikeni 22. Kereviz 23. Kereviz Türlüsü 24. Kereviz Kızartması 25. Salçalı Kereviz 26. Kereviz Saltası 27. Mantar 28. Mantar Kızartması 29. Mantar Tavası 30. Tereyağlı Mantar Tavası 31. Salçalı Mantar 32. Tereyağlı Hindiba 33. Salçalı Lahana 34. Tereyağlı Lahana 35. Kırmızı Lahana 36. Elmalı Lahana 37. Kestaneli Lahana 38. Mantarlı Lahana

316 Sucuklu ve Pastırmalı Lahana 40. Bezelyeli Lahana 41. Pirinçli Lahana 42. Karnabahar Fırını 43. Salçalı Karnabahar 44. Pirinçli Karnabahar 45. Tereyağlı Karnabahar 46. Turp Lahanası 47. Tereyağlı Hıyar Dolması 48. Salçalı Hıyar Tavası 49. Bademli Tereyağlı Kabak Dolması 50. Japon Kabağı 51. Sebze Köftesi 52. Fırın Hindibası 53. Ispanak 54. Tereyağlı Ispanak 55. Peynirli Yumurtalı Ispanak 56. Tereyağlı Bakla 57. Tereyağlı Fasulye 58. Salçalı Fasulye 59. Fasulye Kızartması 60. Fasulye Silkmesi 61. Yumurtalı Fasulye 62. Fasulye Türlüsü 63. Pastırmalı Fasulye 64. İç Fasulyesi 65. Etli Kuru Fasulye 66. Kestaneli Sebze Türlüsü 67. Tereyağlı Top Salata 68. Salata Dolması 69. Mercimek 70. Mısır Buğdayı

317 Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Orhaniye Matbaası, Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü isimli eser, serinin diğer kitapları gibi yüz tane alaturka ve alafranga yumurta tarifinin yer aldığı bir seçkidir. Avanzâde Mehmet Süleyman tarafından tercüme edilmiştir. Yazar önsözde eserin tercüme olduğunu şu şekilde ifade eder: "Eser, aslen Avrupa lisanlarının birinden mütercemdir." (s. 3). Tariflerin çoğu ismi verilmeyen tercüme eserden alınmıştır. Bu tariflerde rom, şarap gibi dinimizce yasak olan gıdalar kullanılmaktadır. Avanzâde Mehmet Süleyman bu tarifleri özellikle aynen almıştır; şarap, rom vs. kullanıp kullanmamak okuyucunun tercihine bırakılmıştır. Bunlar yerine sirke, şıra, hardalye ve şekersiz likörlerden faydalanılabileceği ya da bunların hiç kullanılmayabileceği de ifade edilmiştir. Avrupa'da yemeklerin rom ile terbiye edilmesinden bahsedilmiş bu konuda bilgi verilmiştir. Yumurtanın çok sevilen ve tüketilen bir besin olmasına değinen yazar, yumurtanın taze ya da bayat olduğunun nasıl anlaşılacağını da anlatır. Önsözde yemek yemenin bir sanat olduğu, sağlıklı beslenmenin nasıl olması gerektiği ve sağlıklı gıdanın nasıl hazırlanabileceği konusunda Yemek Hıfzı's-sıhhası isimli esere müracaat etmeleri tavsiye edilmektedir: "Yemek yemek bir sanattır. Yemek kitaplarından evvel "yemek hıfz-ı sıhhası"nı bilmek lazımdır. Nasıl yemek yemeli? Faydalı ve sıhhî gıdalar hangileridir! Ne türlü yemek tabh ve ihzâr edilir? Bu gibi nukât-ı mühime-i sıhhiyeyi öğrenmek için ahîren tab ve neşredilen "Yemek Hıfz-ı Sıhhası" namındaki eser-i mühimmeden birer tane edinmelerini ashab-ı zevk ve sıhhate bilhassa tavsiye ederiz." (s. 3). Kitabın bir bölümünde rakamlarda karışıklık yaşanmıştır. Bu durum aşağıdaki listede gösterilmektedir. Yazar salça çeşitleri üzerine bir kitap yazacağını da burada belirtmektedir. Aynı isimdeki farklı tariflere de yer verilir. Yemek tarifleri verilirken faydalı bilgilerle okuyucu aydınlatılmaya çalışılır. Kitapta yer alan yumurta tarifleri şunlardır:

318 Rafadan Yumurta 2. Fırında Yumurta 3. Sirkeli Yumurta 4. Kremalı Yumurta 5. Tereli Yumurta 6. Domatesli Yumurta 7. Ezmeli Yumurta 8. Mantarlı Yumurta 9. Enginarlı Yumurta (21. sırada tekrar) 10. Pastırmalı Yumurta 11. Sucuklu Yumurta 12. Etli Yumurta 13. Balıklı Yumurta 14. Peynirli Yumurta 15. Beyz-i Müncemid yani Donmuş Yumurta 16. Peynirli Yumurta 17. Paris Usulü Yumurta Yemeği 18. Midyeli Yumurta 19. Şaraplı Yumurta 20. Sarımsaklı ve Mantarlı Yumurta 21. Enginarlı Yumurta (9. sırada var) 22. Patlıcanlı Yumurta 23. Beyinli Yumurta 24. Beyinli ve Yağlı Yumurta 25. Ciğerli Yumurta 26. Kızarmış Yumurta 27. Kurbağalı Yumurta 28. Et Sulu Yumurta 29. Tarhunlu Yumurta 30. Yumurta Dondurması 31. Kaynamış Yumurta 32. Kremalı Yumurta 33. Patatesli Yumurta 34. Baharatlı Yumurta

319 Soğanlı Yumurta 36. Sütlü Yumurta 37. Makarnalı Yumurta 38. Pirinçli Yumurta 39. Yumurta Dolması 40. Salçalı Yumurta Dolması 41. Haşlanmış Yumurta Salatası 42. Yumurta Köftesi 43. Rus Usulü Yumurta 44. İmparator Yumurtası 45. Yumurta Kayganası 46. Unlu Yumurta Kayganası 47. Peynirli Kaygana 48. Ekmekli Kaygana 49. Soğanlı Kaygana 50. Sazan Balıklı Kaygana 51. Mantarlı Kaygana 52. Domatesli Kaygana 53. Kuşkonmazlı Kaygana 54. Kerevizli Kaygana 55. Salatalı Kaygana 56. Tomalaklı Kaygana 57. Beyinli Kaygana 58. Pastırmalı Kaygana [Kitapta diye kayıtlı] 59. Sebzeli Kaygana 60. Peynirli Kaygana 61. Ekmekli Kaygana 62. Domatesli Kaygana 63. Soğanlı Kaygana [Kitapta diye kayıtlı] 64. Mantarlı Kaygana 65. Patatesli Kaygana 66. Patatesli ve Havuçlu Kaygana 67. Karnabaharlı Kaygana 68. Kuşkonmazlı Kaygana

320 Türlü Kaygana 70. Pirinçli Kaygana 71. Sütlü Kaygana 72. Yufkalı Kaygana 73. Balıklı Kaygana 74. Kremalı ve Vanilyalı Kaygana 75. Reçelli Kaygana 76. İspanyol Usulü Yumurta 77. Usâreli Yumurta 78. Kalıp Yumurtası 79. Sütlü ve Peynirli Yumurta 80. Armutlu Kaygana 81. Elmalı Kaygana 82. Portakallı Kaygana 83. Kirazlı Kaygana 84. Reçelli Kaygana 85. Dondurmalı Kaygana 86. Cevizli Kaygana 87. Kestaneli Kaygana 88. İstiridyeli Kaygana 89. Rus Mücveri 90. Kalıpta Kremalı Yumurta. 91. Fevkalâde Kayganalar 92. (Sufle) Mücmer yahut Mücver /95 Çikolatalı Kaygana 93. Tapyukalı Kaygana 94. Tatlı Mücverler ve Kayganalar 95. Kabaklı Mücver ve Kaygana 96. Kompostolu Mücver 97. Marbalı Mücver 98. Mücverler Türlüsü 99. Kayganalar Türlüsü 100. Diğer Tertip

321 Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı? Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı?, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kader Matbaası, Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı? isimli eser, Kütüphane-i Sıhhat serisinin ikinci kitabı olarak tab edilmiştir. Toplam 36 sayfalık küçük bir eserdir. Eserde nasıl daha iyi ve uzun ömürlü yaşanacağı hakkında bilgiler yer alır. Yaşamdaki aktivite, yiyecek içeceklerin mizaç, yaş, mevsim, gün ve iklime göre nasıl şekillendirilmesi gerektiği üzerinde durulur. İyi ve uzun yaşamak için mizaca göre hayat düzenlemesi yapılması gerektiği vurgulanır. Yazara göre her gıda, her bünye için uygun değildir. Her bünye kendi özelliğine göre gıda tercih etmelidir. Eserde mizaç çeşitleri hakkında bilgi verilir. Mizaç dört çeşit olarak tasnif edilir. Her bir mizaçtaki kişilerin fizikî, ruhî ve fikrî yapısı; hangi gıda ve içeceklerin hangi mizaclara uygun olup olmadığı hakkında bilgiler verilir. Yazar burada yakında basılacağı müjdesini verdiği kitabına göndermede bulunur: "...Mizaç hususunda mâlûmat-ı mufassala almak arzusunda bulunan ka ri'lerimiz muharririn emzîceye dair yazıp yakında tab ettireceği esere müracaat edebilirler." (s. 13). Yaş ve mesleğe göre beslenme konusunda bilgiler verilir. Çocuk beslenmesinde nelere dikkat edilmesi gerektiği, çocuklara hangi gıda ve içeceklerin faydalı, hangilerinin zararları konusunda aydınlatıcı bilgiler dikkat çeker. Yaş sınırlamasının yapılmamış ve hangi yaştaki çocuğa hangi gıdanın verilmesi gerektiğine değinilmemiş olması eserdeki bilgilerin günümüz için geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Ergenlik döneminde nasıl beslenilmesi gerektiğine dair bilgilerin de okuyucu ile paylaşıldığı görülür. Ergenlik sonrası erkek beslenmesi üzerine ayrı bir bölüm açılmış, daha sonra orta yaş ve ihtiyarların beslenmesine yer verilmiştir. İhtiyarlar için ayrılan bölümde onların karşılaşacakları rahatsızlıklar hakkında da bilgiler dikkat çeker.

322 304 Kitapta mevsimlere göre beslenmede nelere dikkat edilmesi, nelerin yenmesi ve içilmesi, nelerin yenip içilmemesi gerektiğine yer verilir. Hangi mevsimde hangi hastalıkların görülebileceği, bunlara yakalanmamak ve bunları önlemek için neler yapılması gerektiği anlatılır. Burada özellikle yaşlı ve çocukbeslenmesi üzerinde önemle durulur. Yazar, bu bölümün sonunda yakında çıkacağı verdiği kitabın - bu kitap kendisin mi değil mi anlaşılamadı - tanıtımını yapar: " Vücuda kuvvet ve kudret bahşeden mekûlat ve meşrubata ait esrar-ı fenniye ve müfideden İyi Yemekler ve Fena Gıdalar nam ve unvanıyla yakında çıkarılacak eserde bahsedilecektir. Bu eser mühim, her hayat sahibine lazımdır. İnsan karın doyurmak veya doldurmak için değil, beslenmek ve kuvvetlenmek için yaşar. Bu düstura göre hangi meyveler, sebzeler ve etler vücuda yarar, hangileri yaramaz olduğunu anlamak icabat-ı sıhhiye ve hayatiyedendir." (s. 36) Sıhhat Mutfağı Sıhhat Mutfağı, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kader Matbaası, Kütüphanei Sıhhat:1, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eseri olan Sıhhat Mutfağı, "Ailelere Mahsus Yeni Sıhhî Yemek Kitabı" olarak tanıtılmıştır. Eser birtakım mide ve bağırsak rahatsızlıklarından muzdarip olanların yararı ve halkın bu rahatsızlıklara yakalanmamalarını sağlamak, başka bir ifadeyle sağlıklı beslenme konusunda halkı bilinçlendirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Yazar bu tarz eserleriyle halk arasında bir beslenme kültürü oluşturmayı hedeflemiştir. Eserdeki sağlıklı beslenme önerileri ile Avanzâde Mehmet Süleyman, birtakım yeni gıdalarla yeni yemekler üretmek değil, mevcut gıdalardan sağlıklı yemekler yapma konusunda okuyucuyu yönlendirmek istemektedir: "Sıhhat mutfağında ka ri' ve ka ri'lerimiz yeni yeni gıdalar bulacak değillerdir. Yine eski gıdaları görecekler. Yalnız bunları şeklen az ve çok değişmiş daha doğrusu kavâid-i sıhhiyeye göre tabh ve ızhar edilmiş bulacaklardır." (s. 7).

323 Yazar, sağlıklı beslenme konusunda Doktor Şükrü Kâmil Bey'in Sofra Hıfzü'ssıhhası isimli küçük eserinden başka herhangi bir eserin bulunmaması sebebiyle de bu eseri kaleme almıştır. İstanbul'da ve memlekette kaliteli yağların kullanılmamasına dolayısıyla oluşan rahatsızlıklar ekonomiye bağlanmıştır. Fakirlerin zenginlere oranla bu rahatsızlıklara daha çok yakalandığı tespit edilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman bu rahatsızlıktan muzdarip olanların neler yapması gerektiğini ve daha fazla bilgi için hangi kaynaklara başvuracaklarını ifade etmiştir (s. 4). Mide ve bağırsak şikâyeti olanların kendi kendilerinin hekimleri olması gerektiğine dikkat çeken yazar; hastaların vücutlarına faydası ve zararı olan yiyecek ve içecekleri tespit ederek ona göre beslenmeleri gerektiğini belirtir. Beslenme konusunda az yemek yemenin altına çizen yazar, sofraya aç oturmak ve yarı aç yarı tok kalkmak gerektiğini ifade eder. Vapur kazanına benzettiği mideyi aşırı derecede yemek ile doldurmanın zararlı olduğunu söyler. Ayrıca yenilen yemeklerin iyi çiğnenmesini de tavsiye eder. Yiyeceklerin pişirilme yöntemlerinin de mide açısından fayda ve zararlı olduğu ifade edilelerek ona göre bir beslenme yöntemi takip edilmesi önerilir. Yazara göre yemek, karnı doldurmaktan ziyade fayda amacıyla tüketilmeli ve mide rahatlatılmaya çalışılmalıdır (s. 7-8). Eserde yemek terimlerinden garnitürün tanımı ve tanıtımı yapılmıştır: 305 "Bir etin yanına konulan pişmiş sebzelerden herhangi birine garnitür denilir. Bu tarzda ihzar olunan kızartma leziz, yumuşak ve hassalı olur. Her mideye gelir. Kolayca hazm ve temsil edilir." (s. 9-10). Ayrıca et yemekleri, börek, poğaça, farklı muhallebi yapımları, çorba çeşitleri, reçel, püre ve ezme tariflerine de yer verilmektedir. Bu tariflerin hepsi yeni ve farklı olması açısından dikkat çekmektedir. Böylece halkın beslenme kültürüne katkı sağlanmak istenmiş ve beslenme alışkanlıklarının yeniden düzenlenmesi hedeflenmiştir. Yazar, "Sıhhat Mutfağı" isimli eserde bizdeki beslenmeden söz ederek farklı lezzetlere açık olmayan o dönemki beslenme kültürünü eleştirir. Bizdeki yemek kültürünün

324 306 birbirinden işiterek ya da görerek veya anne ve teyzelerden öğrenilerek oluştuğunu ifade eden Avanzâde Mehmet Süleyman, tabahat mekteplerinin eksikliğinden, tabahatten bahseden kitap, gazete ve dergilerin neşredilmemesinden şikâyet eder: "Bunlar hemen hepimizce meçhul gibidir. Çünkü tabâhat mektebi olmadıktan başka tabâhatten bâhis ne gazete intişar eder, ne de ara sıra kitap tab ve temsil edilir." (s. 19). Basılan yemek kitaplarının yeni usullerle olmaması ve azlığı da eleştirilen hususlardandır: "Yemek kitaplarımız bile eski usullerden bâhistir. Devr-i sâbıkta iki üç yemek kitabı basılmıştır. Hâlâ o eski kitaplar On, on beş seneden beri yeni bir yemek kitabı basılmamıştır." (s. 19). Avanzâde Mehmet Süleyman sağlıklı yemek pişirme konusunda kitapçıların ve yazarların kayıtsızlığını ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirmektedir: "Arzu edilir ki müelliflerimizden ve kitapçılarımızdan biri ara sıra usul-i tabahattan bâhis bir kitap veya mevkût veya gayr-i mevkût küçük bir gazete çıkarsın ve bizdeki usul-i tabahatın ıslahı çarelerinden bahseylesin." (s. 20). Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü, Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü ve Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü isimli eserler birbirinin tamamlayıcısı mahiyetinde "Aile Aşçısı" olarak üç kitaptan oluşmuştur. İlki çorba, ikincisi yumurta pişirme ve üçüncüsü ise sebze yemeklerini ihtiva etmektedir. Eserlerde verilen tariflerin masraflı olmadığı yani ucuz olduğu, hem alaturka hem de alafranga tariflerin bir arada bulunduğu ifade edilmektedir Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kütüphane-i Sûdi, Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri isimli eser Kütüphane-i Sıhhat serisinin üçüncü kitabıdır. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif eserlerindendir. Eserde zayıfların şişmanlamaları ve şişmanların zayıflamaları için neler yapmaları gerektiğine değinilmektedir. Öncelikle zayıf insanların nasıl şişmanlayacağı ve zayıflığın

325 307 sebepleri üzerinde durulmuştur. Gam, keder, maişet telaşı, ırsiyet, zevk ve sefahata düşkünlük zayıflığın sebepleri olarak sıralanmıştır. Avrupa'da yapılan bir istatistik burada okuyucu ile paylaşılmıştır. Buna göre zayıflık; zevk, eğlence, sefa ve sefahate düşkün milletlerde daha sık görülmektedir: "Avrupa'da dikkat edilmiş ve istatistiklerle sabit olmuştur ki zevk ve safaya, sefahate, sevdaya ayş ü işrete meyil ve inhimâk gösterilen memleketlerdeki ahali ekseriyetle kuru denilecek derecede zayıf ve solgundur." (s. 3). Yazar eserde köylü ile şehirli kadını; zayıflık, güçlülük, dirilik gibi çeşitli yönlerden karşılaştırmış ve köylü kadınların şehirdekilere nazaran daha sağlam olduğunu ifade etmiştir. Eserde semirmek yani kilo almak için neler yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Kilo almak için bir Alman doktor tarafından denenen yatak ve karanlık şartıyla kilo alma yönteminden bahsedildikten sonra, kilo almak için reçeteler verilmiştir. Reçetede verilen süt için yurtdışından getirilen Nestle marka sütler yerine ülkedeki kendi sütlerinin kullanılması tavsiye edilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın yerli malı kullanmayı ve millî sermayeyi teşvik eden tavrı burada da göze çarpmaktadır. İthal edilmiş, içeriği bilinmeyen sütler yerine ülkemizde üretilen sütlerin kullanımı tavsiye edilmektedir. Kilo almak için her bünye için farklı gıdaların tüketilmesi gerektiğine de dikkat çekilmiştir. Kilo için kuvvet ilaçlarının kullanımı tavsiye edilmiş ve bu ilaçların neler olduğu hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra bu ilaçların hangi bünyeler tarafından kullanılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Avanzâde Mehmet Süleyman; gazete ile dergilerde konunun uzmanı olmayan ve sadece halkı sömürerek para kazanan satıcılara itibar edilmemesi gerektiğini eserlerinde sık sık dile getirmiştir. Buradaki reçeteleri kullanan kişilerin gazetelerde bu şekilde verilen ilanlara itibar etmesine gerek olmadığını da ifade etmiştir: "... Bu nokta-i mühimmeye dikkat ve riayet edenler ilanlarla fevâid-i mevhûmesi medh ü sena olunan kuvvet, şebâbet, yok bilmem ne ilaçlarına asla muhtaç olmazlar." (s. 17).

326 308 "Arsenik"in ne olduğu, nelerde, hangi hastalıkların tedavisinde kullanıldığı anlatılır. Bir arsenik tertibi verildikten sonra kullanımından bahsedilir. Ardından arsenik zehirlenmesi için panzehir tertibi verilir. Çok bira içenlerin kilo problemi yaşamalarından ve mide genişliği hastalığına yakalanmalarından söz edilmiş, arkasından semirten gıdaların isimleri sıralanmıştır. Yazar, eserde zayıflığın ne olduğunu tanımlar, boy-kilo uyumuna dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder. Boy ve kilo uyumunu gösteren bir çizelgeye yer verir. Buna göre şişman olanların yemesi ve yememesi gereken gıdaların listesini yapar. Fransız bir doktorun zayıflamak konusundaki tavsiyelerine yer verilir. Buna göre zayıflamak için az yemek yemeli ve hareket etmelidir. Hareketin önemine değinir. Zayıflamak reçetelerinin 15 gün süreyle uygulanması ve eğer fayda görülmüşse devam edilmesi, ayrıca bol su, günde iki litre olmak üzere, tüketmek gerektiği de ifade edilir. Zayıflık eserde "kuru ve kansız bir vücut demek değildir" diye tanımlanmış; şişmanlığın çocuk sahibi olmayı engellediğine dikkat çekilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman "aile"yi her zaman önemsemiş ve toplumun temel taşı olarak kabul etmiştir. Ona göre aile; milleti yetiştiren çekirdektir. Ailenin tam olarak teşekkül etmesi çocuk sahibi olmasına bağlıdır. Çocuksuz aileyi faydasız mahlûka benzetir: "Hele şişman zevc ve zevce olursa evlat da vücuda getiremeyeceklerinden adeta birer faydasız mahlûk addolunur." (s. 28). Yazar, şişmanlığa bir sağlık problemi olarak bakar ve bundan kurtulmak için çeşitli yöntemler önerir. Bu yöntemlerin başında hareket etmek ve az yemek gelir. Hareket açısından yürümenin faydasına dikkat çeker. Yürümenin dinimiz açısından da önemsendiğini ifade eder: "Yürümenin fevâidi fahr-i kâinat efendimiz hazretlerinin zaman-ı saadetlerinden beri tanınmış ve kabul olunmuştur. Hakkında hadis-i şerif bile vardır." (s. 29). Günde iki saat yürünmesi ve her yarım saatte on dakika mola verilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Günlük 10 km.'den fazla yürünmemesi gerektiği, yürüme şekli, yürüyüşün kimlere faydası olduğu, nerelerde ve hangi saatlerde yürümenin faydalı olduğu da ifade edilmiştir.

327 309 Avrupalı bir doktorun Kamus-ı Tıbbiye'sinde tercüme ettiği bölüm eserin sonun konmuş ve burada şişmanlarda görülen hastalıklardan bahsedilmiştir. Yazar şişmanlığın altında yatan nedenlere bakmak gerektiğini ifade etmiş ve kadınlardaki şişmanlık üzerine yazacağı kitaba gönderme yapmıştır: "Semiz ve şişman kadınlarda daha birtakım rahatsızlıklar husule gelir ki bunları Kadın Hastalıkları namındaki eserimde bildireceğiz." (s. 35). Zayıflamak için birtakım hapların bulunduğunu söyleyen Avânzade Mehmet Süleyman bunları tavsiye etmemektedir. Zayıflamak yöntemi olarak çay banyosundan bahseder Yemek Hıfzı's-sıhhası Yemek Hıfzı's-sıhhası, Avanzâde Mehmet Süleyman, Orhaniye Matbaası, Kütüphane-i Sıhhat serisinin dördüncüsü olan Yemek Hıfzı's-sıhhası, Avânzade Mehmet Süleyman'ın telif eseridir. Eserde gıdanın tanımı ve tasnifine yer verilmiştir. İyi ve fena gıdaların üzerinde durulmuş ve bu konuda halk aydınlatılmak istenmiştir. Gıdalar kendi içinde tasnif edilmiştir. Gıdaların özellikleri, hangi rahatsızlıklara iyi gelip gelmediği hakkında bilgiler verilmiştir. Kâğıt sıkıntısı sebebiyle eserin muhtasar kılındığı,verilen bilgilerin bu sebeple sınırlandırıldığı, kapsamlı ve mükemmel bir kitap için on formalık kâğıda ihtiyaç duyulduğu ifade edilir: "Eserimizin muhtasar ve müfit bir tarzda tahriri icap ettiğinden her madde hakkında maatteessüf mâlûmat-ı mufassala verilemeyecek. Bütün yemek hıfz-ı sıhhasına ait mâlûmatı kâğıtsızlık sebebiyle üç formaya sığdırmak mecburiyetindeyiz. Hâlbuki mükemmel bir yemek hıfz-ı sıhhası için böyle on formadan ibaret bir kitap yazmak lazımdır." (s. 11). Eserde vücuda hangi gıdaların ne kadar gerekli olduğu miktar olarak belirtilmiş, sağlıklı beslenme üzerinde durulmuş, çalışan, ihtiyar ve çocuk beslenmesinden söz edilmiş hangi gıdaların ne kadar faydası olduğuna değinilmiş, meyve, sebze, hayvansal gıdalar,

328 310 içecekler vs. hepsi hakkında bilgiler verilmiştir. Belli başlı meyve ve sebzelerin tek tek besleyici özelliklerinden bahsedilmiştir. Yemeğin çokluğundan ziyade faydasına dikkat ederek hazırlanması gerektiğini belirtilmiştir. Yemeğin hazmı problemine de yer verilen eserde hava, korse, hareket ve maneviyatın beslenme üzerindeki tesiri üzerinde durulmuştur. Eserin sonunda sağlık açısından ne yapıp yapmamak gerektiği özet olarak kısaca verilmiştir Seçkiler Televizyon, cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojik aletlerin hayatımıza girmediği dönemde insanların eğlenceleri masal, fıkra, oyun vs.'dir. Avanzâde Mehmet Süleyman ailelerin bir arada eğlenebilmelerini ve iletişimde bulunmalarını sağlamak amacıyla Mükemmel Hazine-i Letâif ve Musavver Fennî Eğlenceler gibi eserler meydana getirmiştir. O, roman ve hikâyeyi insanları yalnızlaştırdığı, aile ile paylaşımı engellediği ve en önemlisi toplumda ahlakî çöküntü yarattığını düşüncesiyle uzak durulması gerekenler arasında sayarken bunların yerine ailenin hep birlikte okuyup eğleneceği, eğitici, öğretici eserleri ve etkinlikleri tavsiye etmiştir. Ailenin birlikte okuyacağı eserlerden bir tanesi de Mükemmel Hazine-i Letâif'tir. Alman Letâifi isimli eseri Almanya ve Almanlar Üzerine Yazılan Eserler bahsinde değerlendirdiğimiz için bu bölümde tekrar vermedik Binbir Çeşit Binbir Çeşit; Avanzâde Mehmet Süleyman, Yovanaki Panayoditis Matbaası, Dersaadet, Eserin kapağında fiyatı "10 para" olarak kaydedilmiştir. Önsözde yazarın rütbesi "Yıldız Hastane-i Hümayunu'nda mülâzım-ı evvel Avanzâde Mehmet Süleyman" olarak verilmiştir. Yazar önsözde eserini "şuûn-ı garibe ve acibe ile mâlûmat-ı fenniye ve ilmiye" ile oluşturduğunu söyler. Binbir Çeşit'i okuyanı eğlendirirken istifade etmesini sağlayacak bir eser olarak nitelendirir (s. 2).

329 Eser gazete kupürlerinden ilginç haberlerin derlenmesi ile oluşturulmuş gibidir 28. Sonunda birinci kısmın hitamı olduğu ifade edilse de ikinci kısım mevcut değildir Gizli Lisân Gizli Lisân, Mâlumat Kütüphanesi: 4, Hukuk Matbaası, Dersaadet, Edebî ve kültür hayatımızda çiçekler önemli bir yere sahiptir. Edebiyatımızda çiçek kültürü üzerine manzum ve mensur olmak üzere pekçok eser vücuda getirilmiştir. Bu eserler çiçeklere zevk ve kültür taşıyıcısı olma fonksiyonu yükler. Nâzım Hikmet Polat, çiçekler üzerine yazılan kitapları bir liste hâlinde verir (2015: 31-36). Gizli Lisan, çiçeklerin kültür hayatında ifade ettiği anlamlarından bahsetmesi noktasında kültüre hizmet eder. Kapakta Avanzâde Mehmet Süleyman mütercim olarak kayıtlıdır. İç kapakta Âyîne ile Keşf-i İstikbâl (1 kuruş), Kızları Nasıl Evlendirmeli? (40 para), Rehber-i Muâmelât-ı Zevciye (2 kuruş) ve Gizli Lisan (60 para)'ın reklamları ve fiyatları yer almaktadır. Eser dış kapakta Mâlûmat Kütüphanesi serisinin dördüncü kitabı olarak kayıtlı iken iç kapakta beşinci kitap olarak gösterilmektedir. Önsözden öğrendiğimize göre aile kütüphanesi serisi Fransızca olarak yayınlanmış eserlerden oluşmaktadır. Avanzâde Mehmet Süleyman bu eserlerden Osmanlı toplumunun yapısına uygun bulduklarını tercih etmiştir. Sıhhî ve fennî konulardan bahsetmek üzere aile kütüphanesini bizzat kendisinin teşkil ettiğini söyleyen yazar; aile kütüphanesinin Fransızca kısmını karıştırırken bu esere tesadüf etmiş ve tercümeye karar vermiştir. O, bu eserin piyasada kadın erkek ilişkileri üzerine yazılan eserler mesabesinde olmadığını ve böyle bir niyet ile de yayınlamadığının altını çizmiştir. 9 Temmuz 337 tarihi yer alan önsözden eserin ne zaman kaleme alındığı konusunda bilgi sahibi olmaktayız. Kitapta çiçeklerin insanlar için neler ifade ettiği, hayatımızdaki yeri ve önemi üzerinde durulmuş, insanların hayatlarına pozitif bir istikamet vermelerinden bahsedilmiştir. Zengin- fakir, genç-ihtiyar herkesin çiçekler karşısında duygulandığını ve herkes için mutluluk verici olduğu belirtilmiştir. Daha sonra Gizli Lisan'ın Fransızca nasıl 28 Eser hakkında Sabah gazetesinde isimsiz kısa bir tanıtım yer alır: "Yeni Kitaplar", Sabah Gazetesi, Numara 2699, 1 Haziran 1897, s. 4.

330 312 yazıldığı, neyi ifade ettiği anlatılmıştır. Fransızların bu eseri doğu kaynaklarından aldığı bilgisi paylaşılmıştır. Yazar; eserin aslının "lisân-ı ezhâr" yani çiçeklerin lisanı, dili anlamına geldiğini ve bunun "lisân-ı musâlaha" ya da "lisân-ı selâmet" ismiyle tesmiye edilebileceğini belirtir (s. 6) yıl önce basılmış olan bir eserden lisan-ı ezhârın kadınların icadı olduğu ve kadın edebiyatı anlamında kullanıldığını öğrendiğini ifade eder. Çiçek demetlerinden oluşturulan ve tezkire/mektup olarak gönderilen "selam"ın Avrupa'da da aynı isimle kullanıldığını ifade eder. Lisan-ı ezhârın kimler tarafından keşfedildiğini tercüme eserin aslından şu şekilde nakleder: "Cebel-i Lübnan eteklerinde cenneti tanzîr edercesine uzanmış olan geniş bir vâdi vardır ki Şâm-ı şerîfe makarr olmağla mârûftur." (s. 8). Eserde bir hikâye anlatılır. Buna göre Şam'da yaşayan Muhammet ile Aksiyâni isimli iki genç birbirini sevmektedir. Muhammet fakir, Aksiyani ise zengindir. Aileler iki gencin birbirlerine olan ilgisini fark edince görüşmelerini yasaklar. Muhammet aşk acısının ıztırabıyla seyahate çıkar. Aksiyani ise kendisini çiçek bahçesine atar ve çiçeklerle o kadar meşgul olur ki aşkını unutacak dereceye gelir. Aksiyani her gün bir demet çiçek yaparak oradan geçen bir seyyaha vermeye başlar. Bu seyyah Muhammet'tir. Böylece çiçek demetleri iki âşık arasında iletişimi sağlar. Âşıklar her demete farklı bir anlam yüklerler. Bu durum bir süre sonra Aksiyani'nin babası tarafından fark edilir. Adamcağız insafa gelerek iki âşığın evlenmesine izin verir. İki âşık arasında çiçeklerin her birinin bir anlamı vardır ve bu anlam sayesinde kavuşup evlenirler. Yazar bu hikâye ile ezhâr-ı lisanın nasıl ortaya çıktığını naklettikten sonra hangi çiçeğin ne anlama geldiğini liste hâlinde verir. Önce çiçek demetlerinden bahser, demetlerin nelerden mürekkep olacağını ve ne anlama geldiğini anlatır. Daha sonra tek tek çiçeklerin mânâlarına yer verir. Birkaç örnek vermek gerekirse; "Beyaz haşhaş, kartopu, horozibiği yâhut örfü'l-dîk denilen çiçek, zeyniyâ, yabânî yasemin, ada çayı ve beyaz gülden mürekkep ezhârı birleştirmeli. Şu mânâ hâsıl olur: Şüphe, iftirâ, tekayyüz, kendinizi ihtiyâtlı bulundurunuz, dostlarınızı intihâb ediniz. Size hürmetim var. Samîmâne dostluk" (s. 10). "Dördüncü misâl: Âtide esâmisi muharrer olan nebâtâttan bir demet yapınız:

331 313 Girit lâlesi, her dem taze, iğ ağacı, anber çiçeği, zağferân. Dördüncü misâlin mânâsı: Beni terk etmeyiniz. Sizi dâima seveceğim. Tasvîriniz dimâğımda menkûştur. Dilbersiniz. Hüsnünüzü sui-isti'mâl etmeyiniz." (s. 12). "Girit Lâlesi: Girit lâlesi yahut şakâyık-ı nûmâniye, ilkbaharın çiçeklerindendir. Parlak ve müteaddid renkleri hâvi güzel bir çiçektir. Hastalığa, metrûkiyete delâlet eder. Sevgilisi veya zevci tarafından terk olduğunu veya hasta olduğunu mübeyyin olmak üzere kullanılır." (s. 11). "Pelin: Azab-ı kalbe, gaybûbete ve ızdırâbât-ı aşka delâlet eder. Gümüş gibi parlak yaprakları olup gayet acı bir nebât olmağla her tarafta mâlûmdur." (s. 13). "Süpürge otu: Vahdeti ve inzivâyı, yalnızlığı ifhâm eder. Ben yalnızlığı severim. Vahdet ve inzivâyı tercih ediyorum, gibi." (s. 19). "Limon ağacı: Muhâbere ve mekâtibeye arzu ve hâhiş göstermek. 'Sizinle muhâberede bulunmak arzusundayım', 'Sizinle her zaman mektuplaşmak isterim' gibi mahallerde kullanılır." (s. 21). "Kayın ağacı, Erguvan ağacı: Korkaklığa delâlet eder." (s. 25). "Mînâ çiçeği: Fevkâlâde memnûniyet ve mahzûziyet mânâsı anlaşılır." (s. 27). "Ada çayı: Sizi takdir ve takdîs ediyorum, kıymetinizi biliyorum mânâlarını ifade etmek üzere gönderilir." (s.30) "Zakkum ağacı: Şûh-meşreplik, işvekârlık, zarâfet ve nezâket mânâlarını ifâde eder." (s. 33). "Ceviz ağacı: Emniyet ve îtimâd mânâlarını ifâde eder." (s. 36). "Portakal çiçeği:bekârete ve 'Hayâtımı size takdîm ediyorum. Hayâtım size âittir.' demek üzere kullanılır." (s. 37). "Yabanî hindibâ: Kehânete, fala ve istihâreye delâlet eder." (s. 39). "Yabanî sedef: Sizinle her tarafa gitmeye hazırım mânâsına gelir." (s. 40).

332 Mükemmel Hazine-i Letâif Mükemmel Hazine-i Letâif, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1316 (iç kapak 1315). Önsözde yazılış tarihi "15 Teşrinisâni 313" olarak kayıtlı olup "gülünçlü fıkralardan, tuhaf sergüzeştlerden tarihî, coğrafî ile letâif-i sâireden bâhis" bir eser olarak tanıtılır (s. 2) 29. Mükemmel Hazine-i Letâif, "henüz işitilmemiş ve diğer âsâr-ı matbuâtta görülmemiş fıkarât ile Fransızcadan ve elsine-i sâireden mütercim ve muktebes âsâr-ı latife ve mudhikeden teşkil ve telif" kılınarak meydana getirilmiştir (s. 2). Avanzâde Mehmet Süleyman eseri oluştururken hangi kaynaklardan yararlandığını şu şekilde ifade etmektedir: "Kitabımızın mükemmeliyeti daha doğrusu mündericatın tenevvüü ve bu suretle karîin-i kirâmın mucib-i inşirâhı olması için Fransızca ve Almanca letâifinden bâhis kütüp ve risâile müracaat olundu, Türkçe bu kabîl âsârdan da bazı iktibasâtta bulunulmuştur." (s. 221). Bu eser bir fıkralar seçkisidir. İçinde iki kısa komedya olarak tanımlanan tiyatro eseri yer almaktadır. Kitaptaki fıkraların çoğu batı kaynaklıdır. Tiyatro eserlerinden ilki İlk Eğlence yahut Gençlik Belası isminde Fransa'da geçen bir komedya, ikincisi de İki Hemşire adı altında iki kardeşin aynı kişiye olan aşklarını anlatan bir komedyadır. Bu eser yabancı kahramanları konu edinir. İlk tiyatro eseri ikincisine nazaran daha uzundur. Eserde toplam 222 fıkra yer alır. Ayrıca iki kısa komedya ve bir kısa hikâye vardır. Eserin başında her fıkra için başlık konurken sonlara doğru başlıksız fıkraların sayısı artmıştır. Kitaptaki hikâye, fıkra ve tiyatroların ortak özeliği güldüren, güldürürken düşündüren ve ders veren bir mahiyete sahip olmalarıdır. Kitabın sonunda Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bir fotoğrafı yer alır. Altında şu ibare vardır: "Muharrir-i Kitap: Mülazım-ı Evvel Avanzâde Mehmet Süleyman Bey" 29 İkdam Gazetesi'nde kitap hakkında bir ilan yer alır: Numara 1784, 16 Safer 1317/12 Haziran 1315/24 Haziran 1894, s. 4 (Çitçi 2013: 568).

333 Musavver Yeni Fennî Eğlenceler 1 Musavver Fennî Eğlenceler, Birinci Kısım, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kütüphane-i Kasbar, Yazar önsöze "Sabah Gazetesi Heyet-i Tahririyesinden Avanzâde Mehmet Süleyman" olarak imza koymuştur. Musavver Yeni Fennî Eğlenceler, Tom Tit müstearıyla tanınan Arthur Good'un eserinin tercümesidir. Eserdeki eğlencelerin aslı Fransız İllüstrasyon adlı haftalık resimli dergide tefrika edilmiş daha sonra kitaplaştırılmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman bunu dilimize tercüme etmiştir (Bozkurt-Karadağ, 2016: s. 1-10). Önsözden öğrendiğimize göre; eserin aslı Türkçeden başka on yedi dile tercüme edilmiş ve yalnız Fransa'da on sekiz baskı yapmıştır (s. 2). Musavver Yeni Fennî Eğlenceler, insanın aile fertleriyle birlikte masraf yapmadan hoşça vakit geçirmesi amacıyla fennî ve ilmî mâlûmat ve nazariyatla desteklenerek vücuda getirilmiştir (s. 2). Avanzâde Mehmet Süleyman daha önce üç cilt olarak fennî eğlenceleri neşrettiğini fakat eserin çok fazla rağbet görmesi sebebiyle bittiğini ve Mikran Efendi'nin isteği ile yeni eseri yazdığını söyler (s. 2-3). Eğlenmek için ekstra masraf yapmaya gerek olmadığını ifade eden yazar; eserde vakit geçirmek için yapılan eğlencelerden, her evde bulunan malzeme ve cihazlar vs. ile yapılan oyunlardan bahseder. Amaç aile fertleriyle hoş ve eğlenceli vakit geçirmektir. Birinci bölüm toplam 144 sayfadır. İçinde 57 adet etkinlik ve hazırlığından söz edilir. Oyunlardan bazıları resim ve fotoğraflarla anlatılır. Buradakilerden bazıları sabun ve sabun köpükleri vs. ile yapılan eğlencelerdir. Eserdeki oyunlar evdeki ve eldeki malzemelerin kullanımı ile yapıldığından ev halkının birlikte eğlenceli vakit geçirmek için bu esere başvurabileceği ifade edilir: "Tedariki müşkül birtakım alât ve edevâta ihtiyaç mess etmeksizin bilâ-müşkülât her hanede bila-masraf mevki'-i icraya konulması mümkün olabilen tecârüb-i fenniye ve ilmiyeden biri de tarif etmek istediğimiz El Dokunmadan Bir İpi Düğümlemek eğlencesidir. Hanenizde bulunuyorsanız, yemekten sonra efrâd-ı ailenizle oturup tatlı tatlı konuşuyorsunuz. Bir aralık çocuklardan eğer varsa Allah bağışlasın- birinin

334 316 oynaması veyahut hazır bulunan uzak ve yakın akrabadan veya sevgili komşulardan birinin bir aralık vukuu bulan arzusu üzerine vakit geçirecek ve vesile-i sohbet olacak bir eğlence icrâsına karar verilir. Bu hususta en iyi vasıta bizim fennî eğlencelerdir, dersek yalan söylememiş oluruz." (s ). Devvar Damlalar isimli eğlenceden söz edilirken Avrupa'dan gelen meşrubat ve mayiâtın zararları da dile getirilir: "Bu fennî eğlencelerimizle bir tecrübe-i fenniyede bulunmakla beraber Avrupa'dan gelen şurup gibi birtakım mayiât ve meşrubâtın mazarratını isbat edeceğiz. Büyük bakkaliye mağazalarında ve eczanelerde anizet, kirş, zermot gibi birtakım meşrubât satılıyor. Bu meşrubatın esası ispirtoludur. İspirtonun ise sıhhate ve vücuda olan mazarrat-ı vahimesi malumdur. Meşrubat-ı mezkûrenin şarlatanlıkla yazılan ilannamelerinde bunlar mukavvi, muhazzım olmak üzere gösterilmiştir." (s ). Yazının devamında bu maddelerin tahlili yapılır Musavver Fennî Eğlenceler 2 Musavver Fennî Eğlenceler, İkinci Kısım, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kütüphane-i Kasbar, Kapakta eserin 11 dile tercüme olunduğu ifade edilmektedir. Önsözde yazım tarihi "20 Haziran 309" olarak kaydedilirken Avanzâde Mehmet Süleyman'ın imzası "Maarif Ceridesi Muharriri" olarak yer alır (s. 2). Yazar önsözde daha önce basılan Musavver Yeni Fennî Eğlenceler'in çok rağbet gördüğü ve kısa zamanda tükenme noktasına geldiğini ifade edilir. Okuyucularına teveccühlerinden dolayı teşekkür eder. İlk esere gösterilen ilgi sebebiyle ikinci bir eser yazma cesareti gösteren Avanzâde Mehmet Süleyman, bu eserin de diğeriyle aynı rağbeti görmesini temenni eder. Eğer aynı rağbet devam ederse üçüncü ve dördüncüsünü de yayınlayabileceğinin müjdesini verir. Eserin aslının on bir dile tercüme edildiği bilgisi önsözde tekrar edilmiştir. Eseri basan Kasbar Matbaası'na da teşekkür edilmiştir. Eserde toplam 47 oyundan söz edilir. Oyunların çoğunda resimle anlatım söz konusudur. Eserin sonunda basılan yanlış bilgilerin tashihi yapılmıştır.

335 Musavver Fennî Eğlenceler 3 Musavver Fennî Eğlenceler, Üçüncü Kısım, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kitabın kapağında Avanzâde Mehmet Süleyman eserin mütercim ve muharriri olarak gösterilir. Maârif Ceridesi'nde derc olunduktan sonra kitap şeklinde dahi basıldı" notu yer alır. Eshabil Bozkurt ile Ayşe Banu Karadağ, Fennî Eğlenceler'in eğlenceli eğitim açısından Fransızcadan çevrildiğini belirtirken Avanzâde'nin birinci ciltte mütercim, bu ciltte mütercim ve muharrir olarak kaydedilmesinden hareketle bazı yerleri kendisinin yazmış olabileceğini söylerler (2016: 1-10). Toplam 120 sayfadan ibaret olan eser, birinci ve ikinci kısımları neşredilen Fennî Eğlenceler kitabının üçüncü bölümüdür. İçerik olarak onlarla aynı mahiyette eğlenceli fennî konulara yer verilerek fennin sevdirilmesi ve hoş vakit geçirilmesi amaçlanmıştır. Yer yer resimler konulmuştur. Kitap hakkında bir fikir vermesi için eserde yer alan konu başlıklarının bazılarını aşağıya alıyoruz: Ateşsiz yürüyen vapurlar Resimli yumurtalar Kırılmış şişe Bir bıçağın düşmesiyle bir cevizi kırmak Kristof Colomb'un yumurtası Cisimlerin bölünebileceğine garip bir misal Bir yumurtanın çiğ veya pişmiş olduğunu uzaktan anlamak Elektroskop Kelebek ve yelpaze Cisimlerin ısıyı iletmesi Sıvıların basıncına bir örnek Lamba şişesini elektrik makinesine dönüştürmek İtaatli ve itaatsiz yumurta Gayet basit bir mikroskop

336 318 Suyun taşmaması Sönmeyen mum Müziği seven demir tel Sert taşları kırmak Bir iğneyi suda yüzdürmek Bir bastonu iki bardak üzerinde kırmak Fildişini yaldızlamak Sesle kırılan bardak Silinebilen mürekkep Renkli ateşler Konuşan oyuncak bebekler Bedava bir pusula Hanımlara kış eğlenceleri Siyasî ve Tarihî İçerikli Eserler Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserleri içinde siyasî nitelik taşıyanlar da vardır. Bu eserler; Ahrar mı İttihat mı?, Şeref Sokağı Esrarı ve Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi'dir. Yazarımız siyasî tavır olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne yakınlık duymaktadır, diyebiliriz. Ancak onunki koyu bir taraftarlık değildir. Nitekim Ahrar mı İttihat mı? isimli eserinde Ahrar Fırkası ile İttihat Terakki arasında kalmış ve onların birbiriyle ittihat etmesini temenni etmiştir; ancak İttihat ve Terakki'ye daha yakın olduğu hissedilmektedir. Ahrar mı İttihat mı?, Şeref Sokağı Esrarı isimli eserler İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne hizmet etmek amacıyla kaleme alınmış gibidir: "Bu öyle bir cemiyettir ki kırk milyon nüfusu bir derd-i deva-pezirden kurtardı. Öyle bir dert ki devası hemen meçhul tabir-i essahla malum iken icra ve tatbik edilemiyordu. Bir millet-i muazzama hakkında emsali nâ-meşhud bir kahramanlık ibraz ederek daha nice milyonların ve nüfusun mahv ü tebâh olmamasına sebebiyet veren ve şayan-ı hayret bir gayret ve hamiyet gösteren, elhâsıl Osmanlı millet-i muazzamasına azim bir yararlık göstermiş olan cemiyeti hemen lekelemeden, tebdil-i hissiyat eylemeden ihtiyaten tevakki ve ictinâb eylemeli. Hele matbuatımızı nazar-ı dikkat ve intibah önünde tutarak bir fikir hâsıl etmelidir." (Şeref Sokağı Esrarı, s. 16).

337 Avanzâde Mehmet Süleyman, ülkeyi istibdattan kurtaranların İttihat ve Terakki Cemiyeti olduğunu ifade eder: 319 "Otuz iki seneden beri memleketimizde olanca şiddet ve kuvvetiyle bir istibdat hüküm-fermâ idi. Son derece zalimâne ve kahharâne olan böyle bir istibdâda asr-ı hâzıra değin hemen hiçbir kavim ve millet hedef olmamıştır. Her millet az ve çok dûçar-ı zulm ve i'tisâf olmuşsa da memleketimizde olduğu gibi ne otuz iki sene gibi bir müddet-i tavîle devam etmiş ne de memleket bu derece harap ve perişan olmuştur. Zâyiâtımız nâ-kâbil-i telafidir. Mühlik bir uçuruma doğru memleket sürüklenmekte ve tam uçuruma yuvarlanacağı sırada bir mucize neticesiyle istihlâs edilmiştir. Bu uçurumdan memleketi kurtaran İtithat ve Terakki Cemiyeti'dir ki 10 Mart 325 tarihinde resmen bir fırka-i siyasiyeye kalb olmuş bulunduğu cânib-i hükumetten tamîmen ilan ve ihbar edilmiştir." (Ahrar mı İttihat mı? 1327: 3-4). Trablusgarb ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi ise Trablusbarb'ın İtalyanlar tarafından işgalini eleştirmek üzere yazılmıştır. Burada Trablusgarp coğrafî, tarihî, jeopolitik durum vs. gibi çeşitli açılardan okuyucuya tanıtılmış, işgalle ilgili belge, mektup, basında çıkan yazılar vs. birer vesika olarak sunulmuştur. Bu dönemde Trablusgarb'ın işgali üzerine yazılan başka eserler de vardır. Bunlardan bir tanesi Donanma Mecmuası'nın hediyesi olan "Meydan-ı Cihaddan İlustrasyon" (1330) isimli eserdir. Diğerleri Ahmet Mikdat (1327) "Feryad-ı Dehşet-engîzdir Hâk-i Trablusgarp, Hasan Sırrı (1330) Hukuk-ı Düvel-i Nokta-i Nazarınan Osmanlı-İtalya Muharebesi, Mehmed Sefa (1335) Fezâilü't-talyan fi Trablusgarp'tir. "Feryad-ı Dehşetengîzdir Hâk-i Trablusgarp bir şiir kitabıdır. Görüldüğü üzere İtalya'nın Trablus'u işgali basın dünyasına da yansımış, bu eserlerle işgal kınanmıştır Ahrar mı İttihat mı? Ahrar mı İttihat mı?, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Karabet Matbaası, Ahrar mı İttihat mı? isimli kitap, yazarın telif eseridir. Hacmen küçük olan eserde Ahrar ile İttihat ve Terakki partilerinin oluşumundan bahsedilir. İttihat ve Terakki'nin kuruluşu anlatıldıktan sonra Prens Sabahattin'in "teşebbüs-i şahsî" ile "adem-i merkeziye" düşüncelerine İttihat Terakki'nin uzak durmasının sebepleri

338 320 sıralanır (s. 4-5). Daha sonra Prens Sabahattin'in ayrı fırka kurması anlatılır ve onun fırkasına geçenlerin isimleri zikredilir. İki fırka arasında oluşan rekabetten örnekleriyle söz edilir: "İki fırka arasında şiddetli bir rekabet ve münâferet mevcut olup hatta husûmet-i şahsiyeye kadar varmıştır Bu hâl, devam edecek olursa saadet ve selamet-i memleketi tehlikeye düşürür. Fırka münazaaları daima, bahusus bu gibi hâllere bîgane olmaklığımız sebebiyle bizim için pây-i hâl bâis-i mazarrat olur." (s. 6). Yazar her hükümette farklı siyasî yapılanmaların olduğunu ve olması gerektiğini ifade eder. Farklı siyasî yapılanmaların faydalarına değinir. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin programına yer verdikten sonra partinin yıllık kongresinden bahseder. Programda memleketin yükselmesi için alınan kararlar dikkat çeker. Bu kararlardan biri halkın anlayacağı dilde eser yazımının desteklenmesi ve teşvik edilmesidir: "Ahalinin anlayabileceği bir lisanla yazılmış âsâr telifine teşebbüs etmek (bu âsâra hükûmetin, milletin vezâif-i müşterekesi verginin ne olduğu, nereye sarf olunacağı, ahalinin maarife sarılması, şirket teşkili, ticaret, ziraat ve sanayi-i rüşdî ve ibtidâîye müteallik) bunun için müsabakalar açarak müddet-i muayyene zarfında gönderilenlerden birinciliği kazanan eserin ehemmiyetine göre mükâfât-ı nakdiyede bulunmak." (s. 11). Vatanın yararı için İttihat Terakki ile Ahrar Fırkası'nın birlikte hareket etmesi temenni edilir (s. 12). Yazar fırkaları memleketin faydası için gerekli vasıtaları hazırlamak için kurulmuş heyetler olarak tanımlamaktadır (s. 12). Meşrutî yönetimlerde hâkimiyetin millette olduğuna vurgu yapan Avanzâde Mehmet Süleyman, milletlerin memleketin faydasını korumak ve savunmak için fırkalar kurabileceğini söyler (s. 12). Yazarın çok partili hayata bakışı ve siyasete alet edilmemesi gerekenleri ifade ettiği şu satırlar da dikkat çekicidir: "Hiçbir fırka şahsiyet-i milliyeyi kendinde cem ve temsile çalışamaz. Meclis-i Mebusan'da birkaç sınıf-ı muhalifin şahsiyeti avâmil-i müessire makamına geçebilir. Bunlar daima yekdiğeriyle çarpışır, münakaşada bulunur. Fakat birinin elinde -eğer lüzum kalmışsa- mehîb bir silah-ı tehdit, diğerinin lisanında anâsır-ı mevcudiyet-ı vatanı tefrikaya düşürecek bir temenni-i avâm-firîb bulunamaz. Bazıları bizde fırka-i siyasiyeye ihtiyaç yoktur ve bazıları da Fırka-i İttihat ve Terakki ile Fırka-i Ahrâr'ın i'tilâf ve ittihadı suretiyle yalnız bir fırka-i siyasiye vücuda getirilmesi fikir ve reyinde bulunuyorlarsa da makul değildir. İki fırkanın ittihadı avâmil-i müessire gibi icra-yı tesir edemedikten maâda tesirât ve hidemât-ı matlûbe ve muntazarayı da ifa edemez." (s. 13).

339 321 Eserde İttihat ve Terakki'nin görevleri şunlar olarak belirtilir: "Meşrutiyet'i himaye ve müdafaa ve anâsır-ı Osmaniye arasında fikr-i ittihadın tesis ve temerküzü Bugün cemiyet yahut fırka-i ittihat bir timsal hâlinde isbat-ı vücut etmektedir. Lakin kanunun tamâmi-i tesisini ve Meclis-i Mebusan'ın teşkilini görünce fırkaya kalb olunduğunu ilan etti. İttihat ve Terakkiye ferdâ-yı inkılâbda bazı eşhas daha dâhil olmakla beraber namuslu ve muktedir birtakım evlâd-ı vatandan ibaret olması bu fırkadan bizi her zaman memlekette hidemât-ı ciddiye ve nâfia ifa etmesini ümid-vâr kılar." (s. 14). Yazının devamında fırka içinde birkaç kişinin kötü hareketini partinin tümüne genellememek gerektiğini belirtir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın burada İttihat ve Terakki'ye yakınlığı hissedilmektedir. Eserde Ahrar Fırkası ile İtthat ve Terakki Fırkası için temennilerde bulunulduktan sonra her iki fırkanın neler yapması gerektiği anlatılır: "Her iki fırka el birliği ile Meclis-i Mebusânımızda mübâhasat ve müzakerât-ı ciddiyede bulunur ve fırka-i müzaherede bunlardan birine icabında muavenet ve müzaherette bulunursa saadet ve selamet-i memleket temin edilmiş olur ve semerât-ı nâfia ve ciddiye iktitâf edilmiş olur. İşte yalnız o zaman yalnız bu vatan-ı azizin, ma'zûm ve mazlum bir millet-i muazzamanın hâli değil istikbâli de emin bir şehrâh-ı terakki ve mesûda dâhil olur." (s. 15). Avanzâde Mehmet Süleyman vatana faydalı hizmetlerde bulunmak için her iki fırkanın da gerekli olduğu kanaatindedir (s. 16) Şeref Sokağı Esrarı Şeref Sokağı Esrarı, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Şeref Sokağı Esrarı isimli eser; yazarın telif eserlerindendir. Hacmen küçük olan eserin fiyatı kapakta "20 para" olarak kayıtlıdır. Eserde Şeref Sokağı'nın yeri, konumu, nerede olduğu ve adının nereden geldiği hakkında bilgi verilir. Bu eserle Nur-ı Osmaniye civarındaki Şeref Sokağı'nın birdenbire kıymetlenmesinin nedeni üzerinde durulur. Buna göre; İttihat ve Terakki'nin bu sokağa taşınmasıyla kiralarda fahiş bir fiyat artışı olmuştur. Yazar Şeref Sokağı Esrarı adlı eseri niçin yazdığını şu şekilde ifade eder:

340 322 "Şeref Sokağı ile bu sokakta ikamet eden İttihat ve Terakki Cemiyetinden ve vukuatından bî-tarafâne bahsetmek mütâliîn-i kirâma bu babda muktezâ-yı mâlumat-ı sahihayı verebilmek üzere bu kitabı yazmaya lüzum gördük." (s. 2). Kendisinin hiçbir siyasi yapılanmaya yakınlık duymadığını ve bu eser için herhangi bir yardım almadığını belirtir (s. 2). İttihat ve Terakki Cemiyeti binasının tanıtıldığı eserde, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin istibdatta sürgün iken hürriyetin ilanıyla dönenler ve mebus seçilmek isteyenlerin uğrak yeri olduğu, milletin arzu ve emellerinin bu cemiyet üzerine kurulduğu ifade edilmektedir. Eserde İttihat ve Terakki'nin adeta bir kurtarıcı olarak görülmesi dikkat çeker: "İttihat ve Terakki Cemiyeti, millet-i Osmaniyeyi bir derd-i mühlikten kurtarmıştır." (s. 8). Avanzâde Mehmet Süleyman, bu eserinde de istibdat meselesine değinmiştir. Önce "istibdat"ın tanımını yapmış daha sonra ise istibdadın anlatılamayacak kadar derin izler bıraktığı maddî ve manevî olarak telafisi mümkün olmayan açıklanması imkânsız olan bir dönemi ifade ettiğini belirtmiştir. (s. 9). Eserde Meşrutiyet'in ilanının ülkede büyük bir sevinçle karşılandığı ifade edildikten sonra yurt dışındaki yansımalarına da yer verilmiştir. Daha sonra hürriyetin getirdiklerine değinilmiş, Ahrar Fırkası'nın İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden ayrılmasından söz edilmiştir. Kamil Paşa'nın Ahrar Fırkası'na geçişinin iki cemiyet arasında rekabeti artırdığı ifade edilmiştir. Bu sırada ülke içinde devam eden karışıklıklardan da bahsedilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk başta belli bir program dâhilinde hareket ettiği ve bu sebeple başarılı olduğu söylenmektedir. Prens Sabahattin'in İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden ayrılmasından duyulan üzüntü de ifade edilmektedir (s ). Eserin sonunda yer alan ibare sanki eserin devamı varmış izlenimi bıraksa da eser burada son bulmuştur: "Nüsha-i âtiyemizde biraz yukarıda îrad olunan es'ileye bî-tarafâne cevap vererek Şeref Sokağı hakkındaki esrarı ve nukât-ı muzlime-i sâireyi tenvîr edecektir." (s. 16).

341 Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul. Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi isimli kitap Avanzâde Mehmet Süleyman'ın siyasî içerikli eserleri arasında sayabileceğimiz son eseridir 30. Eserde tarihî, coğrafî bilgiler savaş ile ilgili bilgi, belge, mektup, tezkire, Avrupa basınında savaş ile ilgili çıkan gazete yazılarının sureti hep bir arada verilmiştir. Böylece okuyucunun pek çok belgeyi bir arada görüp değerlendirmesine imkân sağlanmıştır. Eser fotoğraflarla da zenginleştirilmiştir. Eser; Hülasa-i Vekâyi-i Harbiye, İtalya'nın Ültimatomu, İlan-ı Harp Notasının Tercümesi, Taraf-ı Hükumetten Tebliğ Olunan Beyanname-i Resmî, Sadrazam Sait paşa Hazretleri Tarafından Teşkil Kılınan Heyet-i Vükelâ, Mâlûmat-ı Tarihiye ve Coğrafya, Bahr-i Sefîd, Akdeniz, İklim ve Havası, İtalyanların Hezimeti, İtalyanların Tazallümü, Muharebe-i Hâzırada Kim Kazanacak?, Trablusgarp Hakkında Bir Vesika-i Mühimme, Derne'nin İstirdâdı, Yirminci Asrın Medenî ve Vahşîleri, Protestoname, Trablusgarp Mebuslarının Takriri, Nutk-ı Hümayun Sureti, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî, Trablusgarp'a Dair Kısm-ı Tarihî ve Coğrafî bölümlerinden oluşmuştur. Kitabın kapağında İtalya ültimatomunu hazırlayan heyet üyelerinden ikisinin fotoğrafına yer verilmiştir. Eserin yazılış amacı ve muhteviyatı şu şekilde ifade edilmektedir: "Bugün yirminci asr-ı medeniyette bulunuyoruz. Dünyada kıtaât-ı meçhule namına bir şey kalmamış ise o da bizim memâlikimizdedir. Daha doğrusu aratılırsa biz öteden beri ne birbirimizi tanımışız ve ne de bulunduğumuz yeri Buna da sebep, sûr-ı muhtelife ile seyahatin bizde âdet olmuş bulunması, vesait-i nakliye ve vesâil-i mukteziyye ile âsâr-ı tarihiye ile coğrafyanın mefkûdiyetidir. 30 Eser üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır: Küçükefe 2015.

342 324 Bu defa devletimiz ile İtalya arasında zuhur eden harbe Trablusgarp vilayeti sebep oluyor. Eminim ki Trablusgarp'ı bilenler, o kıta-i vâsia ve mübarekeye dair mâlûmatı bulunanlar pek azdır. Bunun gibi İtalya ve İtalyalıları da bilmeyenler çoktur. Şu eser, Trablusgarp, Fizan ve Bingazi'ye ait bütün mâlûmat-ı tarihiye ve coğrafyayı, eşkâl ve tesâvir-i lâzımeyi ihtiva edecektir. Bu eser heyet-i umumisi itibariyle hem bir tarih-i harp, hem de o kıtaat-ı mübârekeye ait mâlûmat-ı tarihiye ve coğrafya ile ahalisinin âdât ve ahlakından sanayi ve ticaretinden bahsedecek dindaşlarımız, kardeşlerimiz bulunan Trablusluları aynı zamanda düşmanımız olan İtalya ve İtalyalıları bizde tanıttıracaktır." (s. 2). "Muharririn İfadesi" bölümünde İtalya'nın işgali uzun zamandan beri planladığı ve şimdi uygulamaya koyduğundan bahsedilmektedir. (s. 2). Eseri oluştururken hangi kaynaklara başvurulduğu şu şekilde ifade edilmektedir: "Elhasıl eserimiz bir (tarih-i harp) vazifesini ifa edecektir. Eserin her suretle tekemmülü için elsine-i şarkiye ve garbiyyede bu hususa ait âsâr tedkik ve tetebbu' ve âsârı mezkûredeki mâlûmat cem' ve telfîk edilmiştir." (s. 2) Eserde savaşın çıkışı, İtalyanların savaşa bakışı, Avrupa'nın savaşa karşı tepkisi ifade edilmektedir. Birinci Dünya Savaşı öncesi siyasi kamplaşmalar, diğer devletler ve Fransa'nın Osmanlılar karşısında yaptıkları ve İtalya'nın işgali, Avrupa devletlerinden destek görülmemesi, matbuat ve gazetelerin savaşa bakışları hakkında bilgiler verilir. Avrupalı devletlerin güçlü olan İtalya'nın yanında yer almasını eleştiren yazar, Osmanlının zayıflığını reddeder. Yazar burada zaman zaman duygusal davranmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman, Avrupa ve Amerika'nın Trablusgarp Savaşı'nda bizim lehimize hareket ettiğini düşünür: "Bugün Avrupa ve Amerika hemen kâmilen bizim lehimizdedir. Hak ve hakikat taraftarı olan gazeteler fezâil-i ahlakiyemize dair imla-yı sütun etmektedirler. Fakat bu lehdarlığın bize ne dereceye kadar faide-bahş olacağını muhtac-ı mülahaza görürüz. Çünkü hakayık-ı bedîhiyedendir ki her zaman ve mekânda kavînin hatırı sayılır. Bugün İtalya düvel-i muazzama meyanında olduğundan başka Avusturya ve Almanya da resmen müttefikidir. Fransa ve bi't-tahsis İngiltere ile birtakım mesâil-i siyasiyeye ait itilafâtı, dostluğu vardır. Biz ise infirâd tabir-i âherle herkesle dost geçinmek politikasını ittihaz etmişiz." (s. 3-4).

343 325 Eserde İtalya'nın verdiği ültimatomun mahiyeti, ne zaman, nerede, kime verildiği hakkında bilgi yer alır. Ültimatomun tercümesi konmuştur. Bu bölümde Takrirler ve Notalar adıyla küçük bir alt başlık açılmıştır. Burada savaş öncesi İtalya'nın gönderdiği nota ve Bab-ı Âli'nin cevabını içeren notlar verilmiştir. Bu bölüm İtalya'daki Osmanlıların saldırılara cevap verdiği Arta Körfezi'nin iki adet fotoğrafı ve İtalya Kralı Galli ile Amiral Oberi'nin fotoğraflarıyla süslenmiştir. İbrahim Hakkı Paşa'nın istifanamesi, Sultan Mehmet Reşat'ın bu istifa karşısında yerine Musa Kazım Efendi'nin atandığına dair hümayunları eklenmiştir. Hükümet tarafından matbuata tebliğ edilen beyannamenin sureti, bazı vekiller ve valilere tebliğ edilen telgrafların suretleri verilmiştir. Dâhiliye Nezareti tarafından İtalyan tebaasının asayişini sağlamak için yazılan tezkireye de yer verilir. Yazar, Afrika topraklarının İslam ümmeti olmasını anlatır. Müslümanların birbirini gözetmesi gerektiğini, Osmanlı devletinin çöküşü ile Avrupa'nın yükselişini din ve dindaşların birbirine bağlılığına yorar. Kamusü'l-âlâm'dan alıntı yapılarak Afrika kelimesinin etimolojisi yapılır. Daha sonra dağlar hakkında bilgi verilir. Atlas dağlarından söz edilirken Atlas'ın kökeninden ve Batlamyus'un isimlendirmesinden bahsedilir. Dağ silsilelerinden sonra havzalar, göller hakkında bilgi verilir. Akdeniz'in dünya devletlerince önemine değinildikten sonra, Trablusgarp Savaşı'ndan dünya devletlerinin beklentileri anlatılmıştır. Fransa ile Osmanlının durumu ve Fransızlara olan borçlara yer verilmiştir. Yazar, Avrupa devletlerinin Trablusgarp Savaşı'na çıkarları çerçevesinde baktıkları konusunda şöyle bir tespitte bulunur: "Diğer Avrupa devletlerinin Akdeniz'deki menâfiini zikre hâcet yoktur. Bunlarınki mâl olmaktan ziyade siyasîdir. Rusya boğazlara göz atmaksızın, Avusturya, Selanik'e bakmaksızın Akdeniz'de yükselen bulutları göremiyorlar." (s. 29). Trablusgarp'ın iklim özelliklerine yer verilir. Hangi bitkilerin yetiştiği, yörede hangi hayvanların yaşadığı, haşerat, binek hayvanları ve madenler hakkında bilgiler yer alır. Burada dikkati çeken Ankara keçisinin İngilizler tarafından da yetiştirilmeye başlandığı bilgisinin verilmesi ve elmas madenlerini İngilizlerin çıkarmasıdır.

344 326 Trablusgarp'ın nüfusu hakkında bilgi verilir, nüfusu başlangıçta Berberîler ve Zenciler oluşturmaktadır. Daha sonra adaya gelen farklı milletlerle karışan beş cinsten bahsedilir. Osmanlı erkân-ı harbiye heyeti, ikincisi İtalya filosu kumandanı Amiral Faravelli ve üçüncü olarak Vekayi-i Harbiye'den alınmış Osmanlı Zabitân-ı Asâkiri'nin fotoğrafları yer alır. Daha sonra Afrika kıtasında yaşayan kavimlerin coğrafi dağılımı, buradaki kavimlerin medenileşmesi ve Afrika'daki dinî yapı hakkında bilgiler verilir. İtalyanların Trablus çıkartması ve burada yaşayan Müslüman ve Türklerin yaptıkları savunma hakkında bilgi verilir. I. Dünya Savaşı öncesi kamplaşmalara bağlı olarak Avrupalı ülkelerin savaş karşısındaki kayıtsızlıkları eleştirilir. Eserde İngilizlerin küstürülmesi, Avusturya'nın bulanık suda balık avlaması ve Almanların kadim dost olarak görülmesi dikkat çekicidir. İtalya'nın bir aylık harp sırasındaki yaptıkları, deniz savaşları hakkında bilgi verilir. Savaşın bir aylık süreci ayrıntılı olarak anlatılır. Trablus'un limanları ve genel manzarasını gösteren bir fotoğraf yer alır. İtalyanların vahşetini kınamak ve yaptıklarının kanunen yasak olduğunu ispat edecek şekilde yazılan Yirminci Asrın Medenî ve Vahşîleri bölümü dikkat çeker. Osmanlılar tarafından tüm hariciye nazırlarına gönderilen protesto namenin sureti verilir. Trablus'taki vekillerin Meclis-i Mebusan Riyaseti'ne sunduğu 9 maddelik takrire yer verilmiştir. Takririn altında 2 Teşrinievvel 327 tarihi ve Sadık ve Mahmud Naci adlı vekillerin ismi yer alır. Meclis-i Mebusan'da okunan nutk-ı hümayunun ve Mustafa Celalettin Paşa'nın Trablusgarp üzerine yazdığı layihanın suretleri konmuştur. Afrika topraklarında hangi devletlerin nüfusu bulunduğuna dair bilgiler verilmiştir. Fraye Presse adlı gazeteden Keza Hersek imzasıyla çıkmış yazı yer alır. Paris'te İtalyanları protesto etmek için toplanan sosyalist mitingi ve aldıkları kararlardan söz edilir. Ayrıca İtalyanları protesto eden başka isimlerden bahsedilir, Fransız Mösyö Simbat

345 Vepresanse gibi. Daily Telgraf gazetesinde yayınlanan Trablusgarp başlıklı yazı da dikkati çeker. Afrika kıtasının temeddün edişi hakkında tarihî bilgiler verilir. O güne kadar bu toprakların kimlerin hâkimiyetine girdiği kronolojik olarak sıralanır. Trablus ve Bingazi'nin coğrafi yapısı, fizikî özellikleri vs. anlatılır. Naphraye Gazetesi'nden Trablus Savaşı üzerine yazılan bir yazı buraya konur. İtalya gemicileri için Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ tarafından gönderilen ve Dâhiliye Nezaretince Aydın ve sair vilayetlere tebliğ olunması için gönderilen zabıtnamenin sureti yer alır. Boğazların Muhasarası, İtalyanların Çanakkale Boğazını abluka altına almak istediğine ve Rusya ile gizli antlaşmalar yaptığına dair söylentilere değinildikten sonra Boğazlar Meselesi'nin tarihî gelişiminden söz edilir. Trablusgarp ve çevresinin havası, yolları, madenleri, sanayi, maarifi, tarihî dokusu vs. hakkında bilgi verilir. Phraye Presse gazetesinde bu savaş üzerine yazılanlar vardır. Kamil Paşa'nın İngiliz kral ve kraliçesiyle savaş üzerine yaptığı görüşmeye yer verilir. İtalyanların Trablus ve çevresini bombardıman etmesi, Alman ve Avusturya basınında Türklerin lehine yazılar çıkması, Viyana tarafından kınanması vs. anlatılır. Tobruk ve Trablus kumandanı Mirliva Edhem Paşa'nın gönderdiği savaşın seyri ve askerî birlikler üzerine bilgi veren telgrafın sureti de rikkat çeker. Trablusgarp'ın tarihî, coğrafî ve kültürel dokusundan bahsedilir. Kitabın sonunda devam eden bu savaşın sonlamasından sonra bu esere bir zeyl yazılması planlandığı ifade edilmektedir: 327 "Tarih-i harbimiz burada hitam buluyor. Muharebe ise malum olduğu üzere hâlâ devam ediyor. Maahazâ muharebenin tarz ve şekli ve suret-i cerayanı tarih-i harbin tahrir ve devamına müsait olunacak derecede olamamakla ileride alacağı şekle göre kitabımıza ileride tafsilat-ı harbiye ile musâlihâ-nameyi de ihtiva edecek bir zeyl neşri musammemdir." (s. 176) Takvimler Takvimler "zamanı değerlendirmek ve planlamak için kurulmuş düzeni, yılları, mevsimleri, ayları, günleri vakitleri göstermek üzere hazırlanan cetveller" olarak tanımlanmaktadır (Şenkardeşler 2013: 9). İnsanoğlunun zamanı, yaşamı düzenleme ve onlara hâkim olma arzusu takvimin doğuşundaki temel etkenlerdir. Tarımsal faaliyetlerin

346 328 düzenlenmesi vs. gibi toplumun temel ihtiyaçlarına göre de güneş, ay gibi takvim türleri ortaya çıkmıştır. Zaman kullanımı, yaşamı düzenleme ve sosyal hayatı yönlendirme noktasında takvimlerin önemi inkâr edilemez. Onlar aynı zamanda bireylerin ve toplumların sosyalleşmelerini de sağlamaktadır. Takvimler kitle iletişim araçlarının bu kadar yaygın olmadığı dönemin radyosu, televizyonu, cep telefonu ve interneti gibidirler (Şenkardeşler 2013). Osmanlı devletinde müneccimbaşılar tarafından düzenlenen takvimler, "deprem, yangın, ay-güneş tutulmaları, yağmur, kar ve dolu yağması, kuyruklu yıldızların görülmeleri, gemilerin denize indirilmeleri ve deniz olayları gibi hadiseler ilk sırayı çekmektedir. Bunların yanında bazı tayin ve aziller, sürgünler, isyanlar, savaş ilanları ve barış kayıtları, devletle ilgili mühim bazı gelişmeler"in kaydedildiği cetveller olmuştur. (Aydüz, 2000: 140). Osmanlı devletinde 1800'lü yıllardan sonra takvimlerin de Avrupaî bir mahiyet kazandığı görülür. İlk olarak Mehmet İhsan'ın "Yeni Takvim"i ile adeta "yeni bir kimliğe" bürünmeye başlar ve gittikçe ticarî yönü öne plana çıkarılır. Daha sonra Cemil'in takvimleri ile "cep takvimi" kavramı ortaya çıkmış, Avanzâde Mehmet Süleyman ile bir ivme kazanmıştır. Onun takvimlerinin musavver olması takvimcilik yarışında kendisini bir adım daha öne taşımıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman aynı zamanda kadınlara özel olarak takvimler çıkarmış ve yabancı dil bilgisi yayınladığı takvimlerin içeriklerinin başarısını artırmıştır (Cezayirlioğlu 2009). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın takvimlerinden dördü genel manada takvim olup beşincisi hanımlara mahsus olarak hazırlanmış, Nevsal-i Nisvan da takvim hususiyeti sebebiyle bu başlık altında değerlendirilmiştir. Yazarın toplam altı takvim vücuda getirdiği tespit edilmiştir Musavver ve Mükemmel Yeni Osmanlı Takvimi Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bu ilk takvim çalışması küçük boy 200 sayfadan oluşur.

347 329 İfâde-i Mahsusa başlıklı giriş bölümünde zamanın padişahının lütfuyla çeşitli kitaplar ile günlük ve haftalık gazeteler neşredildiği, ilim ve maarifin yaygınlaştırıldığı söylenerek padişah övülmüştür. Yazarın, bu övgünün devamında kendisinin de üç beş yıldır matbuat hayatında faaliyet gösterdiğini, bu faaliyetlere ek olarak bir de takvim neşretmeye başladığını belirtir. İlk defa neşredeceği bu takvimin teşvik görürse ikinci, üçüncü yıllarda da neşrine devam edeceğini kaydeder. İlk defa neşrettiği hâlde eserine mükemmel sıfatını koymaya cesaret ettiğini; takvimde pek çok faydalı bilgilere yer vermek arzusunda olsa da sayfaları büyütüp hacmi arttırarak erbâb-ı mütâlaaya müşkilât çıkarmamak için etraflı bilgiler veremeyeceğini söyler. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bu ifadelerinden hareketle kendisinin takvim çalışmalarıyla önemli bir boşluğu doldurarak halkı bilgilendirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Takvimde havayla ilgili durumlar, zaman ve mevsimlerle ilgili mâlûmat, sinîn-i âhirenin muhtevi olduğu önemli hususlar, Avrupa muharrirleri, terâcim-i ahvâl (biyografi), milletlerin meşhurları, tabiatın gariplikleri, tarihî ve coğrafi mâlûmatlar, Hicretten önceki ve sonraki olaylar, sınâî ve tabiî barometre cetvelleri gibi pek çok mâlûmatın da yer alacağını belirtir. İfade-i Mahsusa'da kendini Mekteb-i Tıbbıyye-i Şâhâne Eczâcılarından Avanzâde Mehmet Süleyman olarak tanıtır. İfade-i Mahsusa'dan sonraki ilk iki sayfada Sultan II. Abdulhamid'in 16 Şaban 1258 Çarşamba (10 Eylül 1258/22 Eylül 1842) günü doğduğu, Kamerî 11 Şaban 1293 Cuma, mâlî seneyle 19 Ağustos 1292 (31 Ağustos 1876) tarihinde tahta geçtiği 31 ifade edilir. Hükümdârânın İsimleriyle Tevellüd ve Kuûdları başlığı altında zamanın 30 ülkesinin/devletinin, başkentleri, hükümdarı, doğum tarihi ve tahta/makama geçiş tarihleri sıralanır. 8. sayfadan itibaren takvim başlar. İlk sütunda gün adı, sırasıyla 8 Mart (Rûmî), 20 Mart (Erfencî), 2 Ramazan gününden itibaren, her günün namaz vakitleri, karşı sayfadaki sütunda vukuat ve mevâsim-i ziraat, son satır ise mülâhâzât-ı kaydıyye başlıklı bilgi notuna ayrılır. Takvimin düzeni, şu tablodaki gibidir: 31 Türk Tarih Kurumu'nun web sayfasındaki tarih çevirme kılavuzunda 16 Şaban 1258 Perşembe değil Cuma olarak görünüyor. 11 Şaban 1293 Cuma da 20 Ağustos 1292/1 Eylül 1876 Cuma gününe denk geliyor.

348 330 Eyyâm Şühûr Martı Rûmî Mart-ı Efrencî Ramazan Evkât Rûzkasım Sayıları Tulûı Şems Zuhr Asr-ı Evvel Işâ İmsâk Vukuat ve mevâsimi ziraat Pazartesi ,45 6,00 9,25 1,20 10,4 Nevrûz-ı sultani Mülâhâzâtı kaydıyye Takvim boyunca ilgili sayfalarda bugünkü takvimlere benzer şekilde leyleklerin geliş zamanı, nevruz-ı sultanî, fırtına, hırka-i saadet ziyareti, arefe, ıyd-ı fıtır (Ramazan bayramı) gibi o vakte mahsus durumlara işaret edilir. Takvimin günlerle ilgili cetveli bittikten sonra girişte belirtilen ek bilgilere yer verilir. 4 Nisan günü İstanbul'da yarım görülebilecek bir ay tutulması gerçekleşeceği Husuf ve Küsuf başlığı altında verilir. Devamında nevruzun gelişi hatırlatılır. Vukuat-ı Tarihiyye başlığı altında Hicretten önceki ve sonraki olayların kronolojik listesi verilir. Takvim-i Tevarih itibariyle Hz. Âdem'in Hicretten 6213, Avrupalıların kaydına göre 4582 yıl önce dünyaya gelişinden başlayan liste, 1243 yılı Tesis-i Mekteb-i Tıbbiye ile son bulur. Faydalı İstatistikler başlığı altında, istatistik meraklılarının sabırlı olması gerektiğinden bahsettikten sonra bugünkü gazete ve dergilerde de yer alan "Bunları Biliyor musunuz?" şeklindeki kısa notlara benzer bilgilere yer verilir. Meselâ İngiltere'deki bir fabrikada günlük üretilen ip uzunluğunun dünyanın çevresini 7 bin defa dolaşacağı, yine dünyada bir yılda 26 bin kişinin doğduğu ve bunun da dakikada bir çocuğa denk geldiği; insanların boyları gibi bilgiler yer alır. İstatistik başlığı altında dünya ülkelerindeki nüfus yoğunluğu sıralanır. Posta pulunun tarihi, dünyanın zenginlerinin 12 kişiden ibaret olduğu belirtilip listesi verilir, hepsi de İngiliz veya Amerikalıdır. Mâlumât-ı Fenniyye başlığı altında Diyojen'in küpü, kutb-ı şimâlî, Moğolistan'a fennî seyahat, İtalya'da siyah kar yağışı, zencilerin okuma hevesleri, lehimsiz (halkalarında ek izi olmayan) zincirler, pamuk taşından porselen, Grönland'ın batı sahilinde bir Eskimo tarafından neşredilen (Ottawa Journal?) gazetesinin dünyanın en kuzeyinde çıkan gazete olması, en soğuk memleket, tabiî sınâî barometre ölçümleri, garâb-i hilkatten sakallı kadın başlıklı bir yazı ve iki resim yer alır. Mâlumat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye başlığı altında Havai Adaları tanıtılır.

349 331 Emile Zola, Piyer Loti, Oktav Foiyet, Mösyö Pastör, Monsiet, De Fresinet, Emil Bayar, Tom Tit, Rahip Kanaip'in resimleriyle birlikte tanıtımları yapılır. Mikyâsât-ı Atîka ve Cedîde başlıklı bölümde alafranga ve alaturka saatlerin birbirine çevriminden bahsedilir. Uzunluk ölçülerine yer verilir. Ahval-i Havâiyyeye Dair Mâlûmat başlığı altında Güneş'in sıcaklığının kuvvetinden, sineğin kuvvetinden, Güneş-Dünya arasındaki mesafeden bahsedilir. Sınâî Berk başlığıyla Londra'da Mösye Levil tarafından elektrik akımıyla şimşek oluşturması anlatılır. Şubat'ın neden kısa kaldığının hikâyesine yer verilir. Avrupa Muharrireleri başlığı altında, yukarda bahsedilen erkek yazarlar gibi, bayan yazarların resimleriyle birlikte Madam Suverin, Henry Gravil (Madam Alis Duran'ın müstearı)'in biyografilerine yer verilir. Takvimin sonunda, Muharririn Âsâr-ı Sâiresi başlığıyla Avanzâde'nin Musavver Fennî Eğlenceler, Muhafaza-i Sıhhat, Mükemmel Leke Risalesi, Musavver Osmanlı Takvimi isimli kitaplarının okunması tavsiye edilir. Daha sonra da Kasbar Matbaası tarafından neşredilen kitapların fiyatlarıyla birlikte listesi verilir. Son sayfada, matbaada, 10 dakika içinde her lisandan kartvizit basılabildiği, isteyenler için adresli mektup zarfları hazırlanabileceği söylenerek matbaanın reklamı yapılır Musavver ve Mükemmel Yeni Takvim-i Maârif Muharrir ve Mürettibi Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, , 2. Sene. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın ikinci takvim çalışması küçük boy 192 sayfadan oluşur. Yazar, İfade-i Mahsusa başlıklı girişte, geçen yıl ilk defa "Musavver Osmanlı Takvimi" neşrettiğini, okuyucuların bunu çok beğendiğini söyleyerek teşekkür eder. Birkaç yıl öncesine kadar sadece günleri tasnif edip bazı günlük olaylara işaret eden basit cetvellerden oluşan ve bir de duvara asılan takvim varken padişahın himmetleriyle

350 332 matbuatın gelişip üç dört yıldır çeşitli neşriyatla birlikte Avrupa'dakilere benzer takvimlerin yayımlanmaya başladığını kaydeder. Geçen yılki takviminin mükemmel bulunmayıp karınca kadrince olduğunu, bir şeyin sağlam bir temeli atıldıktan sonra onun üzerine başkalarının ilaveler yapmasının mümkün olduğunu söyleyerek takvim çalışmalarının kendisi ve başkaları tarafından geliştirilebileceğini belirtir. Bu yıl takvim çalışmasına geç kaldığını ve takvimi Musavver Takîm-i Maârif başlığıyla neşrettiğini söyler. Bazı gazetelerin kendi isimleriyle takvimler yayımladıklarını belirtir. Kendi takvimindeki bazı bilgilerin Maarif gazetesindeki bilgilerden hareketle hazırlandığını, İllüstrasyon gazetesinin yayımladığı takvimlerde de durumun böyle olduğunu belirtip bunun hoş görülmesini ister. Avanzâde Mehmet Süleyman, bu takvimde öncekinden farklı olarak ölçü birimlerine yer vermeyeceğini, ilk mektepten beri herkesin bunları öğrendiğini ve her yıl bir arşının şu kadar metreye denk geldiği şeklinde bilinen şeyleri tekrar etmenin uygun olmayacağını ifade eder. Yazarın bu takvimi de yine bir öncekine benzer şekilde hazırlanmıştır. İfade-i Mahsusa'dan sonra, önceki takvimde olduğu gibi Sultan II. Abdulhamid'in 16 Şaban 1258 Çarşamba (10 Eylül 1258/22 Eylül 1842) günü doğduğu, Kamerî 11 Şaban 1293 Cuma, mâlî seneyle 19 Ağustos 1292 (31 Ağustos 1876) tarihinde tahta geçtiği bilgisi tekrar edilir. Daha sonra yıl içinde olacak ay ve güneş tutulmalarının vaktine dair bir liste verilir. Bir önceki takvimde belirtilen tabloya uygun şekilde yılın günleri taksim edilerek namaz vakitleriyle birlikte listelenir. Gerekli görülen yerlerde o güne ait nevruzun başlaması, filizkıran fırtınası, koyun kırkma zamanı, leyleklerin azimeti, kırlangıç fırtınası gibi açıklamalara yer verilir. Takvim günleri bittikten sonra devlet hükümdarlarının listesi (s ), Takvim-i Ziraat başlığıyla hangi ayda neyin ekilip dikileceğine dair bilgiler ve sayfa aralarında Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa ile merhum Muallim Naci ve Hemedan'daki bir caminin resimleri (s ) yer alır. Müşâhedât-ı Cevviyye başlığı altında hava olaylarını önceden haber almak için rasathane denilen gözlemevlerinin önemine değinilir (s ). Amerika'da yeni bir kuyruklu yıldız keşfedildiği haber verilir (s. 126). Elektrik yardımıyla hava olaylarıyla ilgili bilgilerin başka yerlere ulaştırılma imkânlardan söz edilir (s. 126).

351 333 Rüzgâr hızı, kullanılan tarihler, zaman ölçülerinin karşılaştırmaları (s ), Avrupa'daki büyük göller ve adalar (s. 136) ve 166. sayfada bahsedilecek olan garaib-i hilkatten kolsuz Mösyö Antuan'ın ayağıyla tüfek tutup ateşleyen resmi (s. 137), devletlerin yüzölçümleri, gölleri, dağları vs. hakkında dünya coğrafyasına dair istatistikî bilgiler sıralanır. Bu bölüm Franz Mayer ve Mudgon'un resmiyle biter (s ). Tebdil-i Havaya Dair Mâlûmat başlığı altında tabii barometrelerle birlikte hava olaylarındaki değişimlerin takibinden bahsedilir, güzel havayla ilgili işaretlere (s ), sıcaklık ve kuraklık işaretleri (s. 155), yağmurun yağış zamanını tahmin (s. 156), fırtınanın çıkışına, kar yağışına dair işaretler (s ) gibi bilgilere yer verilir. Posta tarifesi, taahhütlü mektup, kitap ve gazete posta ücretleri ile telgraf tarifeleri hakkında bilgiler verilir. Bölüm sonunda Guy de Maupassant'ın resmi yer alır (s ). Teracim-i Ahval başlığıyla daha önce resmine yer verilen Muallim Naci, Frans Mayer, Guy de Maupassant, garâib-i hilkatten kolsuz Mösyö Antuan ve mulâsık (yapışık) kardeşler, Gaston Tissandier, Roy Fig biyografisine yer verilir (s ). Fransa ve İsviçre gibi Avrupa'nın pek çok yerinde, insan şeklinde kayaların bulunduğu söylenir (s. 168). Bazı Vakayi-i Meşhure başlığıyla 1815 Vaterlo Savaşı, 1852 Kırım Savaşı, ve 1866'da iğneli tüfeğin yaygınlaşması gibi olaylar tarihleriyle birlikte sıralanır (s ). Maymun ve Sineklerin lisanı başlıklı kısa yazı da dikkat çekicidir (s. 173). Şikago Sergisi başlıklı yazıda, Şikago'da bir eşya sergisi açıldığı, elinde avcunda olanları harcayarak Amerika'daki bu sergiye gidenlerden bazılarının memnun bazılarının memnuniyetsiz olduğu ve umduğunu bulamayanlardan bazılarının intihar ettiği söylenir (s. 174). Yine bunun devamında grizu gazı, renkli fotoğraf, deniz suyunda altın, alüminyum madeni gibi kısa yazılar yer alır (s ). Malumât-ı Tarihiyye başlığı altında 1136'da İstanbul'da matbaanın açılması, 727'de Osmanlı'nın kurucusu Sultan Osman Han'ın vefatı, Hicretten 973 yıl önce Kudüs'ün kurulması, 945'te tulumbanın icadı, 1280'de Şûrâ-yı Devletin teşkili, 1276 Süveyş Kanalı inşaatının başlaması gibi çeşitli olayların listesi tarihleriyle birlikte sıralanır (s ). Parisli Madam Mari an Bove ile İngiliz yazar Modgon'un kısa tanıtımı vardır (s ).

352 334 Rumeli Şimendifer Piyangosu'nun iki ayda bir çekileceği ve büyük ikramiyenin Frank olduğu bilgisi paylaşılır (s ). Posta vapurlarının günleri hakkında bilgi verilir (s ). Henri dö Parvil'in Depa Gazetesinde muharrir olduğu, Kamil Flamaryon'un daha 19 yaşında yazmaya başladığı belirtilir (s ). Velospid başlıklı kısa yazıda karada ve denizde yürüyeninden başka havada yürüyen (uçan olmalı) çeşidinin de yapıldığı haber verilir (s. 187). Kuyruksuz kediler ile 24 parmaklı adam haberleri de ilgi çekici olarak kaydedilir (s ). Bir Şahsın Sinnini Tayin Etmek başlıklı yazıda, sayfada verilen cetveldeki bir sütundan kişinin sayıyı söylemeden yaşını göstermesi sonucunda birtakım hesaplarla o kişinin yaşını tahmin etme oyununun nasıl olduğu anlatılır (s ). Takvimin sonunda, "Muharririn Âsâr-ı Sairesi" başlığıyla Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserleri kaydedilir. Bunlar: Musavver Fennî Eğlenceler, Muhafaza-i Sıhhat, Musavver ve Mükemmel Osmanlı Takvimi 1306, 1310, Musavver ve Mükemmel Takvim-i Maarif 'dir (s. 192). Takvim burada "son" notuyla biter. Takvimin sonuna farklı renkte altı sayfalık bir kâğıtla Kasbar Matbaası'nca yayımlanan eserlerin listesi verilir ve matbaanın reklamı yapılır Musavver Takvim-i Cihan Muhbir-i Terakkıyat-ı Fenniyye ve Medeniyye Musavver Takvim-i Cihan, Muharrir ve Mürettibi Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, , 3. Sene. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın 3. takvimidir. Musavver Takvim-i Cihan başlığıyla neşredilir. İlk sayfadaki takvim adının üstünde Muhbir-i Terakkiyat-ı Fenniyye ve Medeniyye notu yer alır. Yazar, İfade-i Mahsusa başlıklı giriş bölümüne, Avrupa'da her yıl yüzlerce takvim basıldığını, bunların her birinin kendince bir hususa ağırlık vererek yayımlandığını, genellikle hepsinde o yılın günlerinin listesiyle birlikte bir yıl önceki önemli hava olayları,

353 335 meşhurların vefatı, yeni keşifler vs. hakkında bilgiler yer aldığını ve bu takvimlerin çok fazla rağbet gördüğünü kaydeder. Her yıl takvim içeriğinin değiştiği hâlde özünün ve tertibinin değişmediğini belirtir. Avrupa'da neşredilen bu takvimlerin başka yerlere ve İstanbul'a da gelip rağbet bulduğunu ifade eder. O, iki yıldır yayımladığı takvimlerin rağbet bulduğunu, bunların takvim kısmı çıkarılırsa, geri kalan kısımlarının fennî ve medenî konulara ayrılmış birer kitap kabul edilebileceğini belirtir. Avanzâde Mehmet Süleyman, gördüğü rağbetler sonucu takvim tertip etmeye devam ettiğini söyledikten sonra, okuyucuların musavver bir takvimde fennî ve medenî terakkiyat hakkında bilgiler de görmek isteyeceklerini, ancak bu fennî bilgilerin bir arşının kaç metreye denk geldiği şeklinde her yıl tekrarlanıp herkesin bildiği ve kimseye bir faydası olmayan bilgileri neşretmek olmadığını söyler. Rağbet edildiği sürece takvim neşretmeye devam edeceğini belirtir. Bu takvime Musavver Takvim-i Cihan ismini uygun görür. İfade-i Mahsusa'dan sonraki ilk iki sayfa, önceki takvimlerdeki gibi Sultan II. Abdulhamid'in 16 Şaban 1258 Çarşamba (10 Eylül 1258/22 Eylül 1842) günü doğduğu, Kamerî 11 Şaban 1293 Cuma, mâlî seneyle 19 Ağustos 1292 (31 Ağustos 1876) tarihinde tahta geçtiği haberlerine ayrılmıştır (s. 8-9). Küsuf ve Husuf başlığıyla 1311/1895 yılına ait ay ve güneş tutulmalarının vakitleriyle tam veya yarım tutulma durumlarıyla nevruzun gelişi belirtilir (s. 9-10). 41 Derece Arzında Bulunan Memalik başlığı altında bazı şehir isimleri sıralanır. İfade başlıklı bölümde de bu şehirlerin İstanbul ile aynı derecede bulunmaları sebebiyle aynı takvimi kullanabileceği ifade edilir (s. 11). Takvim kısmında, yazarın da belirttiği gibi öncekilere göre bir farklılık yoktur. Günler, belirli vakitlerin saatleriyle birlikte şu tablodaki şekilde sıralanır. İlgili günün karşısında mevsim ve ziraatle ilgili bilgiler kaydedilir. Eyyâm Şühûr Martı Rûmî Mart-ı Efrencî Ramazan Evkât Rûzkasım Sayıları Tulûı Şems Zuhr Asr-ı Evvel Işâ İmsâk Vukuat ve mevâsimi ziraat Mülâhâzâtı kaydıyye Takvim cetvelinin bitişinden sonra "İlm-i Heyet Hakkında Bazı Mütâlaat" başlıklı yazıda, insan ihtiyaçlarının genişlemesiyle birlikte astronomik gözlemlerin başladığı Ay, Güneş ve yıldızların gözlemlendiği belirtilir. Bu ilmin eski Mısır'da geliştiği söylenir.

354 336 Yazının devamında rasat (gözlem) dürbünlerinin tarihi anlatılır. Bunlar sayesindeki gözlemlerle gök hakkındaki bilgilerin arttığı belirtilir. Dünya ve Merih'in Güneş'e uzaklıkları, yıl uzunlukları, yerçekimi gücü hakkında bilgiler verilir. Mihver-i arz adıyla yörüngeler anlatılır (s ). Yazının devamında "Kürre-i Arz Hakkında Mâlûmat-ı Heyetiyye" başlığıyla Dünya'ya dair gözlemlerle ilgili bilgilere yer verilir (s ). Şems, Kamer ve Seyyarât başlıklı yazıda Ay, Güneş ve gezenler hakkında benzer bilgiler kaydedilir (s ). Kalemin Tarih-i İstimali yazısında kalem tarihi anlatılır. Avrupa'da ilk kalemlerin kaz tüyü olduğu, 1835'te demir kalemlerin kullanılmaya başlayıp 1841'de yaygınlaştığı yazılır. 14 ve 16. yüzyıllarda tahta ve gümüşten de kalemler yapıldığı, 1751'de çelik kalemin icat edildiği belirtilir. Yazının sonunda, bizim kamış kalemlerin güzelliği ve faydasını anlatmanın malumu ilam olacağı söylenir (s ). Kalemin devamında eldiven, şemsiye ve cep mendilinin kullanım tarihine yer verilir (s ). Nevruz-ı Sultani yazısında Güneş'in Hamel (Koç) burcuna girdiği güne bu adın verildiği belirtilir (s. 123). İctima yahut İctimâ-ı Neyyireyn (Ay ve Güneş) başlıklı yazıda Ay'ın kaybolmasıyla hilâlin görünmesi arasında geçen sürede Ay, Dünya ve Güneş'in yaklaşık olarak aynı hizaya geldiği ve bu âlemin tam bir devrinin 360 bin yıl olduğu kaydedilir (s ). Şehrimizin Bir Senelik Tahvilât-ı Havaiyyesinin Mikdar-ı Vasatiyyesi başlıklı yazıda İstanbul'a ait hava olaylarıyla ilgili bir yıllık ortalamaların listesi neşredilir (s ). Keşfiyyat ve İhtiraat başlıklı yazıda ginetograf, ginetofonograf, balonlu şimendiferler, radifon, havanın üçüncü gazı, suni elmas, elektrik ve maden ocakları kazaları ile ilgili keşif ve icatlardan bahsedilir (s ). İnşaat-ı Cesime başlıklı yazıda Londra Kulesi ve Londra Köprüsü hakkında bilgiler kaydedilir (s ). Terâcim-i Ahval bölümünde Fransis Manyar, Löi Fig'ten bahsedilir (s ). Keşfiyyat ve İhtiraat-ı Cedide ve Terakkıyat-ı Fenniyye başlıklı bölümde, Hıfzı'ssıhha ve Tabâbet (s ), Seyahat-ı Havaiyye (s ), Seyr-i Sefâin (gemi)de Terakkıyat (s ), Bulutlarda İlancılık (reklamcılık) (s ) alt başlıklı yazılara yer verilir.

355 337 Takvim-i Ziraat ve Hirâset bölümümde aylara göre ziraî işlemlerin vakitleri kaydedilir, ilgili aya ait genel sağlık ve sıhhatle ilgili özellikler hakkında bilgiler verilir (s ). Dünyada Mevcut Edyân başlığı altında ilgili din mensuplarının miktarı belirtilir (s. 168). Kısa alt başlıklarla şu coğrafi bilgilere yer verilen bir bölüm yer alır: Meşhur şehirlerin nüfusu kaydedilir. Büyük denizlerin derinlik ve genişlikleri; kıtaların yüzölçümleri, nüfusları, şimendifer ve telgraf hatlarının uzunlukları gibi istatistik bilgiler kaydedilir (s ). Ezanî Saatin Beyanı yazısında bu tabirin anlamı açıklanır, saatin 12'yi gösterdiği belirtilir (s ). Devamında vasati saat anlatılır (s ). Kürre-i Arzda Mevcut Nukud yazısında dünyadaki altın, gümüş ve kâğıt para miktarı kaydedilir (s. 175). Şems/Kamer Vasıtasıyla Tayin-i Cihet yazılarında güneş ve ay yardımıyla nasıl yön belirleneceği izah edilir (s ). Süreyya Paşa başlıklı yazıda 13 Teşrinisani 310 ve 26 Cemaziyelevvel 312 tarihinde vefat eden Mâbeyn-i Hümayun başkâtibi Süreyya Paşa'nın tanıtımı yapılır (s ). Bulduğu serumla kuşpalazını tedavi eden Doktor Ru tanıtılır (s ). Fransız kimyager Henri Mossan tanıtılır (s ). Rusya imparatoru II. Nikola ile Japonya imparatoru Mu Tsu Hitu ve Fransa musikişinası Şarl Gunu, Fransız siyasetçi Kazimir Periye ve 3. Aleksandre hakkında tanıtıcı kısa yazılar neşredilmiştir (s ). Kitabın sonunda Mündericat başlığıyla takvimin konu başlıklarının bir listesi verilmiştir. Görüldüğü gibi bu takvimde, daha çok fennî konular ve gökbilimi ile bazı biyografilere yer verilmiştir. Öncekilerden farklı olarak, kitabın sonunda Avanzâde Mehmet Süleyman'ın veya matbaanın eserlerinin listesi yoktur.

356 Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi Beşinci Sene, Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul, Kasbar Matbaası, Önsözde yazılış tarihi "1 Teşrin-i evvel sene 1313" olarak verilmektedir. Avanzâde Mehmet Süleyman, ifâde-i mahsusa başlıklı giriş bölümünde takvimi kısaca tanıtır 32 : "İfade-i Mahsusa Her sınıf erbab-ı mütâlaanın mazhar-ı rağbet ve teveccühü olacak ve tahrir ile birkaç seneden beri bazar-ı intişara ve fürûhte vaz olunan takvimlerime gösterilen âsâr-ı rağbet ve teveccühün minnettar ve müteşekkiriyim. Şehr-i yâr maarif-küster ve tâcdâr-ı maâli-perver efendimiz hazretlerinin lutfen ve inayeten terakki-i maarif hususunda ibzâl buyurdukları envâı in'am u eltâftan hissemend-i şevk ve gayret olan, Yıldız Hastanesi Hümayunları Umûr-ı Tahririyesine memur bu abd-i kem-bidâları beşinci defa olmak üzere bu sene-i mübarekede dahi resimli bir takvim tertip ve tahriri emelinde bulunarak Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi unvanıyla eydi-i mütâlaaya alınan işbu takvimi bazar-ı intişara vaz'a cür'et-yâb olmuştur. Bütün âmâl ve efkâr-ı sâibe-i hümayunları terakki-i mülk ve kaziyesine ma'tûf ve masrûf bulunan halife-i zî-şân efendimiz hazretlerinin mekâsid-i ulviye-i hudapesendelerine imtisâlen bende-i esdak ü ahkarlarının sarf-ı nakdîne himmet ve gayret etmeleri veledü'l-icap ağver-i meyâmin-i mevfûr-i hazret-i hilafet-penahi uzmâlarında feda-yı can u ser eylemeleri vezâyif-i ubûdiyetkârâne ve sadakat-i şiârânenin icâbât-ı kat'iyye ve bâhiresindendir. Bu vazife-i nazifeyi bir vecîbe-i zimmet bilen min-gayr-i hadd-i takdir eden bendegân-ı sadakat-nişân ü vezâif-i asliye ve meşâgıl-ı muvazzafasından intihaz-ı fırsatla âcizâne ve mûrâne terakki-i matbuat emrinde de bezl-i sa'y u kûşiş eylemektedir. Bu cümleden olmak üzere 1314 sene-i mâliyesine mahsus olarak bi't-tahrir meydan-ı intişara çıkardığı takvimi eydî-i erbab-ı mütâlaaya takdim eylemekle kesb-i fahr ü mesâr eyleyen abd-i âciz, her an ve zaman vird-i zebân-ı mesâdikat-beyânı olan fizûni-i eyyâm-ı ömr ve âfiyet cenâb-ı mülûkâne ve temâdi-i şan u şevket hazret-i cihan-bâni-i dâî vâcibetü'l-edâsını tekrar ale't-tekrar yâd u tezkâr ile tezyin-i lisan-ı sadakat ve ubûdiyet eder ve bu suretle hatm-i güftâr u makâl eyler." 1 Teşrin-i evvel sene 313 Avanzâde M. Süleyman 32 İkdam Gazetesi'nde takvimin reklamı yapılmıştır: Numara 1265, 29 Şaban 1315/10 Kanunusani 1312/22 Kanunusani 1898, s. 4 (Çitçi 2013: 588).

357 339 Önceki takvimlerde olduğu gibi Sultan II. Abdulhamid'in 16 Şaban 1258 Çarşamba (10 Eylül 1258/22 Eylül 1842) günü doğduğu, Kamerî 11 Şaban 1293 Cuma, mâlî seneyle 19 Ağustos 1292 (31 Ağustos 1876) tarihinde tahta geçtiği bilgisine yer verilir. Daha sonra padişahların görev süreleri ve doğum, ölüm tarihleri bir tablo şeklinde verilmiştir. Hicretten önceki olaylar, dünya tarihi ve peygamberler tarihi hakkında bilgi yer almaktadır. Daha sonra o yılın olayları "Vukuat" başlığı altında verilmiştir. Takvim üç sütun hâlinde düzenlenmiştir. Birinci sütun Mart-ı Rumi adıyla 1 Mart'tan başlar. İkinci sütun Hicrîdir, üçüncü sütun ise Mart-ı Efrenciye adıyla bugünkü takvime göre düzenlenmiştir. Miladi takvimde olduğu gibi ibadetle ilgili günün altı vakti belirtilmiştir. Takvimde mevsimlerin belli özellikleri; "Vukuat ve Mevâsim-i Vukuat" başlığı altında mevsimsel değişikliklere işaret edilmiştir. Yazarın Mükemmel Hazine-i Letâif isimli eserinin tanıtımı da yapılmıştır: "Mükemmel Hazine-i Letâif... muharririn cümle-i âsârından olup ahîren saha-i intişâre vaz olunan işbu kitap bu zamana kadar çıkan letâif kitaplarına ezher cihet rühcâniyeti ve mündericâtından dolayı mükemmeliyeti hâiz bulunduğu gibi henüz gayr-i matbu ve nâ-şîde letâifi ve emsal-i tarihiyeyi ve bir perdelik gayet gülünçlü müteaddit komedyaları ve fıkraat-ı saireyi hâvi bulunmakla erbab-ı zevk ü edebe bilhassa tavsiye olunur." s. 64). "Mütâlaa Salonu" adlı eserin tanıtımı yapılır: "Her zaman için eydî-i erbâb-ı mütâlaada mucib-i istifade ve bâis-i inşirah bir kitap bulundurmak ümniyyesiyle haftada bir kere tab ve temsil kılınan formasında bir hikâye, durûb-ı emsâl, müteaddit letâifi ve tuhaf sergüzeştleri ve bir de tefrika olarak daimi câlib-i dikkat bir romanı ihtiva eden ve gayet nefis ve büyük kıt'ada tab olunan bu eser-i nefis ve mükemmeli cümleye tavsiyeyi vecâib-i kadir-şinâsiden addeyleriz." (s. 64). verilmiştir. Eserde o yıl içinde gerçekleşecek olan ay ve güneş tutulmasının tarihleri de Dünyanın kaç yaşında olduğunun çeşitli kişilere göre hesabı, ziraat erbabına göre mevsimlerin özellikleri ve önemli günler yer almaktadır. Zaman tayin ederken yıldızların yakınlaşmasını ifade eden terimlerden nasıl faydalanıldığı, zaman ile ilgili bazı terimlerin ne anlama geldiği ve ne maksatla kullanıldığı anlatılmıştır.

358 340 Daha sonra Emevi tarihi hakkında bilgi verilir. Başa geçen padişahların dönemleri tarihsel olarak kaydedilmiş ve daha sonra Abbasi halifeleri sıralanmıştır. "Tevârih-i Musta'mele" başlığı altında alt başlıklar olarak hicri tarihi miladiye, miladi tarihi hicriye çevirme hakkında bilgi verilir. "Mebânî-i Azîmeden" başlığı altında Eckmühl adında Fransa'daki deniz fenerinin neden, nasıl, ne zaman ve ne amaçla yapıldığı hakkında bilgi yer almaktadır. Deniz fenerinin fotoğrafının ileriki sayfalarda yer alacağı yazılı olsa da takvimde böyle bir fotoğraf yer almamaktadır. "Sene-i Kebîse ve Ona Dair Mâlumât" başlıklı bölümde şubat ayının dört yılda bir nasıl 29 çektiği anlatılmaktadır. "Vücûd-ı Beşer" başlıklı bölümde insan vücudu hakkında bilgi verilir. Burada insan uzuvları, Avrupa'nın boy ortalaması ve kilo ortalamaları hakkında da bilgiler dikkat çeker. "Şafak ve Fecre Dair Mâlumât" başlıklı bölümde şafak ve fecr kavramları anlatılır. Alacakaranlık kavramından bahsederken Fransız Filozof Lamber'e [Johann Heinric Lambert] atıf vardır. "Şafak-i Kâzib ve Fecr-i Kâzib" adlı bölümde şafak-i kâzib ve fecr-i kâzib kavramları hakkında bilgi vardır. Bu bölüm Takvim-i Ebuzziya'dan alınmıştır. "Takvim-i Ziraat ve Harâset" başlıklı bölümde her ay için ayrı bir bölüm açılmıştır. "Mart" başlıklı bölümde mart ayında yapılan tarımsal faaliyetler hakkında bilgi verilmiş, daha sonra "Martta Takayyüdât-ı Sıhhiye" adıyla açılan alt başlıkta bu ayda görülen rahatsızlıklar hakkında bilgilendirme yapılmıştır. İlgili hastalıklar için bazen reçeteler verilmiştir. Nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül, teşrîn-i evvel, teşrîn-i sâni, kânun-ı evvel, kânun-ı sâni ve son olarak şubat ayı için küçük alt başlıklar açılmış, burada ilgili ay hakkında bilgi ve görülen rahatsızlıklarla ilgili mâlûmat ve reçeteler yer almıştır. "Mâlumât-ı Hesabiye" başlıklı bölümde ölçüler ve karşılıkları yer almaktadır. Örneğin, arşının metre karşılığı, parmak santimetre gibi Sıvıların, hububatın ölçüleri, ağırlık ölçüleri, eski ölçüler vs. eski ölçülerin yeniye, yenilerin eskiye, Osmanlı ölçülerinin İngiliz ölçülerine dönüştürülmesi hakkında bilgi verilmektedir. "Meskûkât-ı Umûmiye" başlıklı bölümde tedahüldeki Osmanlı, İran, Fransa, Danimarka, İsveç, Norveç, Moris [Mauritius] Adası, Almanya, İngiltere, Avusturya ve Macaristan, Flemenk, Portekiz, Rusya, Çin, Hindistan, Hinduçini (Fransız), Japonya,

359 341 Mısır, Zengibar, Habeş, Fas, Amerika, Kanada, Terno Adası, Arjantin, Brezilya, Şili, Guatemala, Meksika paraları listelenmiştir. "Devâir-i Resmiye" başlıklı bölümde devlet daireleri ve yerleri liste hâlinde yer almaktadır. "Emâkin-i Husûsiye" Dersaadet ticaret odası vs. gibi mekânlar ve "Mebâni-i Hayriye" başlığı altında Darüş-şifa gibi hayır kurumlarının yerleri verilmiştir. "Ecnebi Sefaret ve Konsoloshaneleri" başlığı altında ise devletlerin sefaret ve konsolosluklarının nerede oldukları listelenmiştir. "Dersaadet'te Yevmi Kurulan Pazarlar" başlığı altında hangi gün nerede pazar kurulduğuna dair kayıt yer alır. "Dersaadet'te Bulunan Müzehaneler" müzelerin nerelerde olduğu kayıtlıdır. "Ticari ve Askeri Limanlarından Bazılarının İmyâl ve Bahriyelerini Mübeyyin Cedveller" bölümünde deniz milleri ve sahillerin listesi verilmiştir. Deniz yolu ile gönderilecek telgrafnamelerin ücret listesi de dikkat çeker. "Tarih-i Miladiden Mali-i Osmanîyi Bulmak" adlı bölümde Miladi tarihin mali tarihe nasıl çevrildiği anlatılır. "Tarih-i Mali-i Osmaniyeden Tarih-i Miladiyi Bulmak" bölümünde mali tarihi miladiye çevirme hakkında bilgi verilir. "Tabiî Barometreler" başlığı altında güneşin doğuşu, üç günlük ayın üzerinde beyaz bulut gibi görünmesi gibi sekiz maddeden söz edilmektedir. "Sıcak ve Kurak Alâimi" başlıklı bölümde sıcaklık; güneş, ay, baykuşların ötüşü vs. gibi altı sebebe bağlanmaktadır. "Yağmur Nüzûlüne Dair Alâim" başlıklı bölümde yağmur alametleri 15 madde hâlinde sıralanmıştır. "Fırtına Zuhuruna Dair Alâim" başlıklı bölümde altı madde vardır. "Fırtınaya Dair Bazı Mâlumât-ı Mühimme" başlıklı bölümde dikkat edilmesi gerekenlerden kısaca söz edilir. "Kar Nişaneleri"nden söz edilir. "Dolu Nüzûlüne Dair Alâim"de dolu yağacağına dair işaretler anlatılır.

360 342 "Posta Tarifesi" başlıklı bölümde Dersaadet'ten ülke içi ve dışına gönderilen mektupların gramajına göre ücretinden bahsedilmektedir. Arkasından "Taahhütlü Mektuplar" ve "Kitap ve Gazetelerin Posta Ücreti"nden bahsedilir. "Tegraf Tarifesi" verilir. "Yevm-i Garbî", "Yevm-i Vasatî veya Âdi", "Saat-i Ezanî" ve "Saat-i Vasatî" bölümlerinde zamanın bölümlenmesinden bahsedilir. Daha sonra "Pusula Vasıtasıyla Vakit Tayini veya Pusulayı Saat Makamında İstimal Etmek"ten söz edilir. "Âlât-ı Rasadiye İsti'mal Etmeksizin Nısfü'l-nehâr Hakikî İstikametini Tâyin Etmek"te toprağa bir çubuk dikerek onun gölgesine göre nasıl vakit tayin edileceği anlatılmaktadır. "Sada Vasıtasıyla Vakit Tayini" başlıklı bölümde top sesiyle vakit tayini anlatılmaktadır. Gün, ay ve vakitleri gösteren baştaki takvimden burada da yer almaktadır. Diğer sayfada ise hangi mevsimde hangi ziraî olayların gerçekleştiğini gösteren bir cetvel vardır. Güneş takvimine göre gündüz ile gece uzunluk ve kısalıklarını gösteren bir cetvel de dikkat çeker. Yunan Muharebesi sırasında basılmış bir tuğranın ön ve arka yüzünü gösteren fotoğraflar vardır. Sadrazam Halil Rif'at Paşa, Serasker Rıza Paşa, Bahriye Nazırı hasan Hüsnü Paşa, Şûrâ-yı Devlet Reisi Sait Paşa, Hâriciye Nazırı Tevfik Paşa, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa, Tophane Müşîri Zeki Paşa, Evkaf Nâzırı Galip Paşa, Maarif Nâzırı Zihni Paşa, Ticaret ve Nâfia Nâzırı Mahmut Celalettin Paşa, Rüsûmat Emini Nazif Paşa, Atina Sefiri Devlet-i Mülkiye Azası Âsım Bey, Şehit Abdülaziz Paşa'nın fotoğrafları yer almaktadır. Eserin sonunda Kasbar Matbaası'nda bulunan ibtidâi, idadi ve rüşdî mektepleri kitaplarının yazar ve fiyat listesi vardır. Daha sonra fıkıh ve kavânine dair kütüphanede bulunan bazı kitapların listesi yapılmıştır.

361 Nevsal-i Nisvan Nevsal-i Nisvan, Muharriri: Avanzâde Mehmet Süleyman, Hanımlara Mahsus Gazete Kütüphanesi, Yuvanaki Panayotidis Matbaası, Dersaadet, Nevsal-i Nisvân, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Hicrî 1315 (Rumi ve Miladi ) yılı için hanımlara mahsus olarak yayımladığı bir takvim olarak karşımıza çıkar. Takvimin imtiyaz sahibi Hanımlara Mahsus Gazete'nin imtiyaz sahibi olan İbnülhakkı Mehmet Tahir'dir. Kapakta birinci sene ifadesi yer almış ve ilgi görürse devamı geleceği belirtilmişse de devam etmemiştir. Ertesi yıl yayımlanan Hanımlara Mahsus Takvim bunun devamı mahiyetindedir. Nevsal, hanımlara mahsus ilk takvim olmasından dolayı önemlidir (Yüksel 2002: ). Avanzâde Mehmet Süleyman, İfade-i Mahsusa'da, Avrupalı meşhur filozoflardan birisinin "erkek ile kadın arasında bir fark varsa, o da sonrakinin kadın olmasından ibarettir" diyerek erkekle kadının farklı olduğunu ifade ettiğini söyler. "Sırf hanımefendilere mahsus bir takvimin arz-ı vücut edememiş" (s. 2) olmasını dile getirerek bu düşünceden hareketle kadınlara yönelik eserlerin farklı olması gerektiğine inanarak bu yıllığı hazırladığını belirtir. Bu cümlede eserine takvim demiş olması önemlidir. Yazarın bu eseriyle bir yıl sonra basılan Hanımlara Mahsus Takvim'i arasında esas itibarıyla önemli bir fark görünmemektedir. Her iki eserde de yılın günleriyle vakitlerin listesi aynı şekilde bir tablo hâlinde sıralanır. Takvimin sonunda daha çok hanımlara hitap eden çeşitli yazılara yer verilmiştir. Burada önemli olan hanımlar için bir takvim hazırlanmış olmasıdır. Takvimcilikteki rekabetten dolayı eserine takvim yerine nevsal ismini vermiş olmalıdır. Takvimlerde padişahın doğum ve cülus tarihi için ayrılan birer sayfa, Nevsal'de tek sayfada özetlenmiştir (s. 4). "Eyyam ve Leyali-i Mubareke-i İslamiyye" (s. 5) başlığıyla Rumi 1313/ Hicri 1315 yılı dinî günlerinin listesi verilmiştir. Devamında Hüsuf ve Küsuf (s. 6) başlığıyla ay ve güneş tutulmalarının vakitleri haber verilmiştir. "En Mükemmel Nasır İlacı" (s. 7) yazısından sonra takvim yer almıştır (s. 8-31). Takvim cetvelinden sonra Sıcak Suyun Faydası (s. 32), Osmanlı Kadınlarında Terakkiyat (s ), Bir İslam Kadınındaki Zekâ (s ) başlıklı yazılar vardır. Osmanlı devlet nişanlarından hanımlara verilen nisanlarla ilgili bir yazı yer alır.

362 344 Nevsal-i Nisvan'ın sayfaları Osmanlıda ve başka devletlerde verilen kadınlara ait nişanlara ayrılmıştır. Diğer salnamelerde gördüğümüz, Osmanlı Devleti'ne ve diğer devletlere ait nişanlar hakkındaki bilgi, burada sadece kadınlara mahsus bir nişan olan "Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'nin Nişanlarından Nisvâna Mahsus Şefkat Nişân-ı Hümayunu" yazısında Almanya, Rusya, Japonya, İngiltere gibi çeşitli devletlerdeki nişanlardan bahsedilmiştir (s ). Diğer yazılar "Şems Vasıtasıyla Tayin-i Cihet, Kamer Vasıtasıyla Tayin-i Cihet" (s.62-63), "Pudralar" (s.72-74), "Kavaid-i Sıhhiye"dir (s ). Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin sayfaları arasında Nigar Binti Osman, Makbule Leman, Hamiyet Zehra ve Zeynep Cemal'in kadınlarla ilgili şiirlerine yer vermiştir. Nevsal-i Nisvan'ın aslında tertip bakımından Avanzâde Mehmet Süleyman'ın diğer takvimlerinden bir farkı yoktur. Takvim yerine nevsal (yıllık) denilmiştir. Kapakta yer almadığı hâlde, sayfaların üst kısmında "Musavver Nevsal-i Nisvan" üst bilgisi eklenmiştir. Nevsal ile diğer takvimlerinin farkı, takvim sonuna konulan yazıların içeriğinden ibarettir. Yazılar daha çok hanımlara hitap etmektedir Hanımlara Mahsus Takvim Hanımlara Mahsus Takvim, Rumi 1314 (21 Şevval Şevval 1316). Takvimin ilk iki sayfası (ilk yaprağı) kayıptır. Rumi 1314 (Hicri , Miladî 1898) yılının takvimidir 33. Avanzâde Mehmet Süleyman, eserin başında amacını şöyle ifade eder: "Bazı muharrirelerimizin manzum ve mensur âsâr-ı makbule ve mergûbelerinden birer parçaları ahz u iktibas kılınmış ve her haneye lüzum ve ehemmiyeti müstefî-i tarif ü beyan bulunan bazı tertibât-ı sıhhiyye ve nasâyıh-ı beytiyye de ilave kılınmıştır. Bir takvime ait mâlûmata hadd u pâyân olamasa da kitabımızın bu kadarından ziyadeye hacmi müsait değildir. Kadınlara küçük bir hediyeden ibaret olan bu eser, inşâ Allah tâkib-i ezmân ile daha tekemmül eder ve terakkiyât-ı maârifimize bi-hakkın çesbân bir nümûne-i bedîa olur. 33 İkdam Gazetesi'nde takvimin reklamı yapılmıştır: Numara 1278, 14 Ramazan 1315/24 Kanunusani 1313/5 Şubat 1898, s. 4 (Çitçi 2013: 588).

363 Belki ileride sâir ashâb-ı sa'y u gayret de bu misillü âsârın tertib ve tahririne bir eazdan gayret ve himmet olurlar. Asıl iş nümûnesindedir." "Yıldız Hastane-i Hümâyûnuna Memur" olarak imzası yer alır. İlk sayfaları kayıp olan takvimin İfade-i Mahsusa'dan sonraki bölümünde, önceki takvimlerde yer alan ilk iki sayfa tekrarlanır. Bu sayfalarda Sultan II. Abdulhamid'in 16 Şaban 1258 Çarşamba (10 Eylül 1258/22 Eylül 1842) günü doğduğu, Kamerî 11 Şaban 1293 Cuma, mâlî seneyle 19 Ağustos 1292 (31 Ağustos 1876) tarihinde tahta geçtiği belirtilir Cemaziyelevvel 1294, 5 Mayıs 1293/17 Mayıs 1877 tarihinde de gazi unvanını aldığı kaydedilir (s. 6-7). Esâmî-i Selâtîn-i İzâm Hazerâtı başlığı altında Osmanlı padişahlarının tahta çıkış tarihi, saltanat süreleri ve ömürlerinin ne kadar olduğunun bir listesi yer alır (s. 8-9). Husuf ve Küsuf başlıklı bölümde Rumi 1314, Hicri , Miladî 1898 yalında meydana gelecek ay ve güneş tutulmaları haber verilir (s. 10). Nevruz-ı Sultani bölümünde nevruzun başlangıcı hatırlatılır (s. 11). Diğer takvimlerindeki gibi yılın günleriyle vakitlerin listesini içeren şu tablodaki gibi bir cetvelle hazırlanmış takvim yer alır. Vukuat ve mevâsim-i ziraat bölümünde yılın ilgili gününe denk gelen ziraat işleriyle fırtına, kuşların göçü gibi senenin güncel bilgilerine yer verilir. Son sütundaki mülahazat-ı kaydıyye, takvim sahiplerinin kendi kişisel notları için ayrılmış bir sütundur. 345 Eyyâm Şühûr Martı Rûmî Şevval Mart-ı Efrencî Evkât Adedi Rûz- Kasım İmsak Tulûı Şems Zuhr Asr-ı Evvel Asrı Sânî Işâ Vukuat ve mevâsimi ziraat Pazar ,45 6,00 9,25 1,20 10,4 Nevrûz-ı sultani Mülâhâzâtı kaydıyye Takvimdeki günler cetvelinden sonra diğer takvimlerde yer alan güncel bilgelere benzer şekildeki yazılara yer verilir. Bu yazıların diğer takvimlerdekinden farkı, içeriğinin hanımlara yönelik olmasıdır. 34 Bu tarihler, Türk Tarih Kurumu'nun web sayfasındaki tarih çevirme kılavuzunda 16 Şaban 1258 Perşembe değil Cuma olarak görünüyor. 11 Şaban 1293 Cuma da aynı kılavuzda 20 Ağustos 1292/1 Eylül 1876 Cuma gününe denk gelir. Avanzâde Mehmet Süleyman yaşadığı günün tarihini verdiğine göre, Tarih Kurumu'nun kılavuzunda bir hata olmalıdır.

364 346 İlk yazı, "Moda Hakkında Birkaç Söz" başlıklıdır. Adından anlaşılacağı üzere modaya ayrılmıştır. Yazının girişinde hanımlar için süslenmemin önemli olduğu belirtilip modanın kısa bir tarifi yapılır: "Süs, kadınların tab'an hakkı olduğunu kimse inkâr etmiyor. Fakat bu süs nasıl olmalı? Bu meseledir. En vahşi akvâmın kadınları yarı çıplak gezseler bile vücutlarına resimler yaparak süslenirler. Akvâm-ı medeniyyede bu süs ve ziynet libasların şeklinde ve biçiminde ve rengindedir. Bunlar da lâ-yenkati tebeddül ve teceddüd etmek üzerine olup bu tahavvüle moda nedir." (s. 60). Avanzâde, modayı lüzumsuz bir süs olarak görür: "Moda uğruna yani lüzumsuz ve fazla bir süs ve ziynet için sarf olunan paraların yekûnuna bakılsa akıllara hayret gelir. Milyon derecesini aşıyor!" (s. 62). Yazının devamında dönemin modası hakkında bilgiler verir. "Validelere Nasihat" başlıklı yazıda, çocukların çoraplarının düşmemesi için çorapların üstünün sıkıca bağlandığı bunun da kan dolaşımı bozukluğu ve kaşıntıya sebep olduğu vurgulanmaktadır (s ). 63). Hastalık sebebiyle sararıp solanlara kolonya sürülürse yüzleri eski hâle dönecektir (s. Küçük çocuklar kiraz gibi meyveler yerken onları güldürmemelidir; çekirdek nefes borusuna kaçabilir (s. 64). Çiçek demetleri imbikten geçirilmiş suya konması, ömürlerini uzatıp daha uzun süre kokmalarını sağlayacaktır (s. 64). Yerinden çıkan yaldızlı çivilerin parlaklığının bozulmaması için çekicin altına mantar tıpa koyarak çakmak gerekir (s ). Kavâid-i Sıhhıyye ve Tertib-i Etfâl yazısında çocuklar için hareket ve temiz havanın önemli olduğu, ders sürelerinin uzun tutulmaması, çocuklara sert davranılmaması gerektiği

365 347 üzerinde durulur. Onlarda doğuştan bir adalet fikri bulunduğu, bunun zedelenmemesi için onlara adil davranılması gerektiği, çocuğun istemediği bir şeyi zorla öğretmenin doğru olmayacağı ifade edilir. Onların kahvehane ve tiyatro gibi kalabalık yerlere götürülmemesi, böyle yerlere alıştırılmaması istenir. Onların hayal gücünü zayıflatan veya ahlakî açıdan olumsuz örnekler içeren kitaplardan uzak tutulması tavsiye edilir. Çocukların yayınında kötü sözler kullanmanın zararına değinilir (s ). Vesâyâ-yı Beytiyye yazısında ev için birtakım tavsiyeler verilir. Bu yazının alt başlıkları şöyledir: Sararmış giysileri nasıl beyazlatmalı? İpleri çürütmemek için çare, çinkodan mamul kapların temizliği, sun'i kil râyihası, iyi sabunlar (s ). Sürat başlıklı yazıda zamanın tarifi yapılır: "Mâlumdur ki ecsâm ve mevâd-ı muhterekenin bir zaman-ı muayyen zarfında kat ettikleri mesafeye lisan-ı fende sürat namı verilmektedir. Bu zaman hareketin süratine nazaran alelade saniye veya saat olarak kabul olunmuştur." (s. 71). Yazının devamında, insan tırnağı ve insan saçının ne kadar uzadığı, ayaktan kalbe doğru giden kan miktarı gibi çeşitli hususlara ait bir saniyelik zaman zarfındaki sürat ölçümlerinin metre cinsinden bir listesi verilir (s ). Dünyanın Cesîm Matbaalarından Bazıları başlıklı yazıda dünyadaki bazı büyük matbaalar hakkında bilgi verilir. Meselâ Berlin'deki hükümet matbaasında 1200 mürettip gece gündüz çalışmakta, 256 tane makina bulunmaktadır. Bunların 200'ü el, 156'sı buharla çalışmaktadır. Matbaa üç katlıdır (s ). Sinekleri Teb'id Etmek İçin yazısında yarım çay kaşığı beyaz peynir, bir kaşık şeker, bir kaşık kaymağı karıştırıp odaya koymak tavsiye edilir (s ). Ayakları Sıcak Tutmak İçin Ne Yapmalı? yazısında özellikle kışın ayakların temiz tutulması, bu sebeple akşamları ılık suyla ve süngerle yıkamak, yün çorap giymek ve ayakkabıların altını kalın tutmak tavsiye edilir (s ). Bakır Kaplar yazısında bu kapların temizliğine dair tavsiyeler vardır (s. 77). Bu yazının devamında da altın yaldızlı çivilerin temizliği hakkında tavsiyeler verilmektedir (s ).

366 348 Başta Hâsıl Olan Kepek yazısında tavsiyeler verilir. Bir gram mazı tozu, sekiz gram kolonya, bir gram boraks yani tenkâr, 30 gram saf ve hâlis badem yağı karıştırılıp her akşam bu yağdan sürüp sabah ılık suyla yıkamak kepeği ve kaşıntıyı önceleyecektir denir (s ). Yüzdeki Çatlaklara Karşı isimli yazıda soğuk nedeniyle hanımların yüzünde oluşan çatlaklar için bir tarif yer alır (s. 80). Avanzâde Mehmet Süleyman, Saçları Kuvvetlendirmek adlı yazıda saçların kuvvetlenmesi için hâlis kına kına kabuğunun kaynatılıp sabah akşam saçlara sürülmesini tavsiye eder. Saf ispirtonun da faydalı olduğunu duyduğunu kaydeder (s. 80). Lavanta Çiçeği isimli yazıda bu çiçek çayının yemekten sonra içilmesinin hazımsızlığa iyi geleceği söylenir. Yağı da eklem ağrılarına faydalıdır. Bir fanila üzerine damlatılıp ağrıyan yere konulursa ağrıyı giderir (s. 81). Bu yazının içine, herhangi bir açıklama yapılmadan moda resmi adıyla bir resim eklenmiştir. Ağız Kokusu isimli yazıda ağız kokusuna karşı bir dirhem boraksın yüz dirhem suda eritilip yarım dirhem timol (kekik yağı) ekleyip gargara yapmanın faydalı olduğu belirtilir (s ). Bu yazının içinde de modayla alakalı bir hanım resmi yer almıştır. Karşı sayfaya da kitap okuyan valide alt yazısıyla elindeki kitaba bakan bir hanım resmi eklenmiştir (s. 84). Saçlar isimli yazıda sertleşen saçları yumuşatmanın formülü verilir (s ). Çocukların Ağız Ağrıları başlıklı yazıda küçük çocukların ağız temizliğine dikkat etmemelerinden dolayı ağızlarında oluşan ağrıyı gidermek için ağız temizliğinin önemi vurgulanıp şu karışımlar tavsiye edilir: Yaralara koyuca şekerli su sürülebilir. Ayva çekirdeğini sıcak suda kaynatıp biraz şap katarak yaralara sürmeli. İyileşme olmazsa 30 gram dut şurubu, 10 gram adi bal veya gül yapraklarıyla kaynatılmış bal, 1,5 gram boraks karıştırılıp yarala sürülür (s ). Kürre-i Arzda İnsanlar isimli yazıda 1897 yılındaki bir hesaba göre dünya üzerinde 1 milyar 535 milyon insan olduğu bilgisi paylaşılır (s. 85). Avanzâde Mehmet Süleyman, takviminin sonundaki İ'tizar başlıklı yazısında kendisinin göz rahatsızlığı ve romatizma hastalığı sebebiyle aylarca dışarı çıkamadığını,

367 yazı yazamadığını ve takvimleri istediği gibi tertip edemediğini belirterek özür diler. Bu nottan onun takvimi neşrettiği 'de hastalandığı anlaşılmaktadır: 349 "Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi ile Hanımlara Mahsus işbu musavver takvimin tahriri ve tab' olunduğu müddetçe gözlerime ârız olan hastalık ve vücuduma târî olan şiddetli bir romatizma haftalarca, aylarca yazı yazmaktan ve sokağa çıkmaktan bu âcizi menettiği için arzu ve emel-i âcizî dâhilinde takvimlerin hüsn-i tertib ve tahririne ve sâiresine muvaffak olamadığımı maa'l-itizar ka ri' ve ka riât-ı muhterememe arz u inbâ (haber verme) eylerim." (s. 85). Takvimin başında "Bazı muharrirelerimizin manzum ve mensur âsâr-ı makbule ve mergûbelerinden birer parçaları ahz u iktibas kılınmış" şeklindeki notta belirtilen manzum ve mensur parçalar yer almamaktadır. Yazarın, takvimi istediği gibi tertip edemediğini belirtmesinden de anlaşılacağı üzere bu bölümlere ilave edilememiş olmalıdır. Ancak burada bulunmayan bu manzum parçalar Nevsâl-i Nisvan'da yer almaktadır. Takvimin sonunda "Avrupa kraliçe ve imparatoriçelerinden bazıları" notuyla Rusya, İngiltere, İtayla, İsveç, Romanya, Portekiz, Monako, Flemenk, Yunan ve Karadağ'a ait kraliçe ve prenseslerinin resimlerine yer verilmiştir (s ). Avanzâde Mehmet Süleyman yayınladığı takvimlerle yeni takvim anlayışının Osmanlı toplumunda yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bunu yaparken yakından takip ettiği Avrupa basın ve yayın hayatındaki gelişmelerle eserlerini desteklemiştir. Takvimlerine eklediği fotoğraflarla da Osmanlıda takvim anlayışını bir adım öteye taşımıştır Tılsım, Sihir, Büyü vs. Popüler Kültür Konulu Eserler İnsanoğlu için bilinmezlik bir muammadır. Gelecek hakkında tahminde bulunma, gelecekten haber verme gibi meseleler insanlık için dünyanın yaratılışından beri mevcuttur. İnsandaki gelecek kaygısı, geleceği önceden öğrenme isteği onu birtakım arayışlara yöneltmiştir. "Ulûm-ı hafiyye" diye nitelendirilen ve bu konuda yazılan eserler rağbeti Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bu alana yönelmesini sağlamıştır. Bu gruptaki eserler dönemin popüler kültür hayatını göstermesi açısından önem yaşır.

368 İlm-i Serâir İlm-i Serâir, Müellifi: Âvânzade Mehmet Süleyman, Kütüphane-i Sudî, Ulûm-ı Hafiyye Külliyâtı, Adet: 5, Kader Matbaası, Bâb-ı Âli Caddesi, İstanbul, Önsözde eserin üç bölümden oluştuğu belirtilir. Birinci kısım "Keşf-i İstikbâl" diye adlandırılan "Usûl-i Tefe'ül" yani fal usulü diye başlık atılan bölümdür. Bu bölüm kendi içinde "Kudret-i Rabbaniye" ile "Tali, Kader" olmak üzere iki alt başlık altında verilmiştir. "Usûl-i Tefe'ül" bölümünün "Esbâbı" alt başlıklı kısımda "kudret-i Rabbaniye", "kader ve kaza" ve "tesadüf" olmak üzere kendi içinde tasnif edilmiştir. Kudret-i Rabbaniye'de Pisagor, Firesid, Eflatun, Epiktetos ve Bousset gibi âlimlerden örnekler verilmiştir. Mevcut felsefe okullarındaki öğretilerden de örnekler sunulmuştur. Bu bölümde Hazreti İsa'dan alıntı var fakat kaynak belirtilmemiştir. Dünyadaki kötülükleri vs. görünce insanların İlahî adalete şüphe ile bakmaları noktasına değinilmiş ve sadece sonuç odaklı olaylara yaklaşmanın yanlışlığı vurgulanmış ve bazı haksızlıkların -İslamî anlayışla- ahirete bırakılmasından söz edilmiştir. "Kader ve Tâli' " kısmında kader ve tali kavramları tanımlanmaktadır. Jupiter ve Senec'in kader ve tâli' konusunda rivayet edilen görüşlerine yer verilmektedir. Burada çeşitli felsefe okullarının benimsedikleri ekollere de temas edilerek konu desteklenmektedir. Son bölüm olan "Tesadüf"ün aslında kadere denk geldiği ifade edilmektedir İskambil Falı İskambil Falı, Mütercim: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Aile Kütüphanesi:1, Kader Matbaası, 1. Basım, (iç kapak 1327). İskanbil Falı, kapakta"mazi, hâl ve istikbale ait esrarı keşif ve istihrâc için müteaddit ve mükemmel usullerden bâhis istifadeli ve eğlenceli bir eser" olarak tanıtılır. Fiyatı 100 para olarak kaydedilir (İskanbil Falı : ön kapak a).

369 Önsözde eserin yazım tarihi ve yeri "fî 7 Kânun-ı sâni 1326 [20 Ocak 1911] Beşiktaş" olarak kaydedilmiştir (s. 6). Yazar; eserin fennî ya da hayalî olmadığını, sadece insana hoş vakit geçirteceğini söyler. İskambil falını boş vakit için eğlenceli bir araç olarak kabul eder; iskambil falı ile sigara ve işreti karşılaştırır. Canı sıkılan birinin sigara ve işret yerine iskambil falı ile meşgul olmasını tavsiye eder. Ona göre, sigara ve işret insanı maddî ve manevî zarara uğratır; oysa iskambil falı ile kişi hoş vakit geçirir. Görüldüğü üzere içki ve sigara gibi kötü alışkanlıkların karşısına iskambil falı gibi daha masum bir oyun konulur. Avanzâde Mehmet Süleyman başından geçen bir falcı hikâyesini de önsözde okuyucuyla paylaşır. Bu hikâye yazarın sürgünü hakkında bizlere bilgi vermesi açısından önem arz eder: 351 "Mezbûre sık sık bize geldiği için vürûdunda biraz hoş beşten sonra hele şu kâğıtları açıver bakalım ne diyor? dediğim sırada eline bir de sigara tutuşturur ve bir de kahve ısmarlardım. Yol kapalı dedikçe kızardım. Nihayet bir gün dedi ki: -İstanbul'a gideceksin. Yol görünüyor fakat tuhaf bir surette Dolambaçlı gideceksin. Bundan siz bir şey anlamadınız değil mi? Fakat ben sonradan anladım. Menfâmdan Mısır'a kaçtım. On dört gün deniz üzerinde kaldıktan sonra kendimi zorla İskenderiye'ye atabildim. Orada yedi sekiz ay kaldıktan sonra Meşrutiyet'in ilanı üzerine Dersaadet'e geldim." (s. 5). Yazar fal ve falcılığa aldanmayı doğru bulmaz, bunun sadece bir eğlence olduğunu hatırlatır. Biraz uğraşınca fal işini kendilerinin de yapabileceklerini ve okuyucu için eğlence olsun diye bu eseri tercüme ettiğini ifade eder: "Nerede olursa olsun birçok şarlatan falcılar bulunduğu gibi işlerine de şarlatanlık karıştırıyorlar. Ve bu sayede birçok biçareleri soyup soğana çeviriyorlar. Cezayirli falcılar bu zümredendir. Bu gibilere aldanmayınız ve beyhude mutazarrır olmayınız. Esas hep birdir. Yani adi bir fal! Bunu biraz meleke ve mümârese peyda ederek siz de yapabilirsiniz. Zaten bu kitabı da bu maksatla vücuda getirmişler. Gayet mükemmel ve bu nisbette icrası kolay bir usuldür. Karî'lerimi bundan mahrum bırakmayı istemeyerek hemen tercümesine başladım. Elinizdeki şu kitap meydana geldi." (s. 6).

370 352 Avanzâde Mehmet Süleyman eğer esere rağbet olursa bunun bölümleri olarak tanımladığı tali, kısmet, ilm-i kıyafet, ilm-i sima, rüya tabiri gibi konuları da ayrı ayrı kitap olarak yayınlayacağı müjdesini verir. Bu tarz eserlere rağbetin fazla olması sebebiyle Avanzâde Mehmet Süleyman tali, kısmet, ilm-i kıyafet, ilm-i sima, rüya tabiri gibi eserler de yayınlar. Kitapta "Küçük Fal" adlı bölümde 32 iskambil kâğıdıyla bakılan fal anlatılır. Faldaki kartların neyi ifade ettiği hakkında bilgi verilir. Moro ve Eteya'nın iskambil kartlarını nasıl anlamlandırdığı belirtilir. "Büyük Fal"da ise 52 kart kullanılır. Eserde bu kartların ne anlama geldiği, fal bakarken nasıl kullanılacağı ayrıntılarıyla verilir. Yirmi birlik ve yedişerlik fal usulleri ile nasıl fal bakılacağı anlatılır. Büyük Bahis ve Küçük Bahis bölümleri de fal hakkındadır. "Bilinmesi İcap Eden Nukat-ı Mühimme" başlıklı son bölümde atalarımızdan kalan karanlıkta tırnak kesilmemesi, köprü altından geçmeme gibi inanışlara uyulması tavsiye edilir. Bu bölümde yazar cetvelli bir falnameyi kitaba eklemek istediğini ancak eserin hacmi sebebiyle ayrı bir kitap olarak basılmasını uygun gördüğünü belirtir (s. 74). Son bölümde insanın hâlini görmek için ara sıra aynaya bakması gerektiği böylece gözlerindeki değişimden vs. kan akışını ve sağlığını takip etmesinin mümkün olacağı ifade edilir. İlm-i sima ve kıyafetname konusuna da kısa bilgilere yer verilir. İlm-i simanın kısa tanımından sonra falcıların aslında ilm-i sima bilgisinden yararlandıkları söylenir. İnsanların fala inanarak hareket etmelerinin yanlışlığı ifade edilir: "İlm-i sima insana pek çok şeyler öğretir. Baştan, ayaktan, elden, gözden ve eşkâl ve alâim-i saireden insanın ne kıratta bulunduğu keşif ve istihrâc olunur. Falcılar, açtıkları faldan ziyade insanın ahval ve kıyafetinden keşfiyatta bulunurlar. Simalarından ne fikirde adam olduğunu anlarlar. Âkil olan insanlar, keşfiyat ve istihrâcı falcının kudret ve maharetinden ziyade kendilerine atıf ve isnat ederler. İnsan, aynada yalnız kendi simasını görür. Bu sebeple bazı sui-efkâr sahibi olanlar falcılara müracaat edemezler. Mahir ve muktedir bir falcı da bir nevi aynadır. Âmâl ve ef'âlinden emin ve mutmain olan adamlar tefeüle ihtiyaç hissetmezler bile. Manen zayıf olanlar, ikbalden pek çabuk idbâre düşerler. Çünkü her şeye itimat ederler. Bununla insanlar her zaman aldanırlar." (s ). Eserin sonu, yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi nasihatlerle son bulur:

371 353 "Kuvve-i maneviye, kuvve-i maddiye galebe çalar. Kuvve-i maneviyeyi bozmak duçar-ı za'f etmemek icap eder. Ekilmedikçe biçilmez. İnsan ne ekerse onu biçer. İyi insanlar daima iyilik görürler; fena insanlar ise daima fenalık görürler. Kanun-ı tabiat hem cinsine iyilik ve muâveneti emreder. Ufak bir iyiliğin günü birinde servet ve saadeti dâi olduğu nadirâttan değildir. Fena amelde bulunan bir adam, beyhude ümide düşmemelidir. Böyle bi sahib-i amel için tefeülün hiçbir faydası yoktur. Tefeül beşeriyetin iç yüzünü gösteren bir aynadır. Yalnız zahiri tezyin etmek mucib-i menfaat olamaz. Bâtını tezyin etmelidir. Batınen saf ve pak olan adamlar, daima mazhar-ı selamet muvaffakiyet olurlar. İyi bir insan daima hâl ve atiden ümitvârdır. Fena insan ise daima endişe-nâk bulunur." (s. 78). Tefeülün Avrupa'da önem kazandığından söz edildikten sonra remil, ilm-i kıyafet vs. konularda eserler yayınlanacağı haber verilir. Kitabın sonunda Muabbir Yahut Mükemmel Tabirname, Cedvelli Falname ve Mükemmel Kıyafetname isimli eserlerden ilk ikisinin tercüme edilip sonuncusunun tercümesinin bittiği belirtilir. Bu eserlerin de Aile Kütüphanesi kapsamında basılacağının müjdesi verilir Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı? Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı?, Mütercimi: A. Mehmet Süleyman, Dersaadet, Aile Kütüphanesi: 7: Arakis Matbaası, 1. Basım, Kitap, kapakta "Sade bir lisan ile yazılmış olup herkese lazım bir eser" şeklinde tanıtılır (ön kapak a). Eser toplam 56 sayfa olup kendi içinde alt başlıklara ayrılmıştır. Sonunda eksik sayfalar vardır. Önsözde yazım tarihi 11 Mayıs 1326 olarak kayıtlıdır. Eser bu tarihte kaleme alınmış fakat 1330'da basılmıştır. Eserde aile fertleri ve çevredekilerin çocuğun cinsiyetine olan merakları anlatılmıştır. Çocuğun kardeşler tarafından da merak edildiğine ve ay dedenin bir kardeş daha getireceğine inanılmasına değinilerek şu tekerlemeye yer verilmiştir: 3). "Ay dede, nur dede, oğlun kızın çok dede. Birisini bize ver, Allah sana çok vere " (s. Tıp biliminin henüz cinsiyeti belirleyecek kadar ileri gitmediği, eski zamanlarda hükümdarların doğacak çocuklarının cinsiyetini önceden bilmek için kâhinlere başvurduğu ifade edilmiştir. Yıldızlardan tefeül konusundan da bahsedilmiştir.

372 354 Yazar; röntgen ile cinsiyeti tespit etmenin mümkün olmadığını, ancak ileride bunun mümkün olabileceğini belirtir. Cinsiyetin tespitinden bahseden ve çocuk yetiştirmeyle ilgili eserlerden istifade edilebileceğini söyler (s. 5). Çocuğu Kim Doğurur? başlıklı bölümde önce aile kavramı tanımlanır. Doğum ve doğacak çocuğun yapısına etki eden faktörler anlatılır: "Doğurmak keyfiyetine mizacın, yaşın, tarz-ı hayatın, tagaddinin (mekûlât ve meşrubâtın), iklimin, ırkın ilh. tesiratı vardır ki doğacak evladın azlığı ve çokluğu, güzel ve sağlam olup olmadığı az ve çok bu tesirâta tâbidir." (s. 6). Doğum yaşı, hamilelik öncesi ve sonrası beslenmenin önemi, iyi ve dengeli beslenme ve faal bir yaşam sürdürme üzerinde durulmuştur. İyi ve güzel çocuk doğurmak için yapılması gerekenler bu bölümde maddeler hâlinde verilmiştir. Erkeğin gebelik için taşıması gereken özellikler anlatılır. Erkeğin beslenmesinin önemi, spor yapması gerektiği, gebelikten korunma yöntemlerinden bahsedilir. Buradaki bilgilerin hâlâ geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Yazar kadının tenasüliye organlarını tanıması gerektiğine vurgu yaptıktan sonra organların bölümlerini ayrıntılı olarak anlatır. Rahim, fallop tüpleri, yumurtalık vs. gibi. Eserde kullanılan sohbet üslubu yazarın hedef okuyucu kitlesini göstermesi açısından kayda değerdir. Burada adeta okuyucu ile sohbet havası hissedilmektedir: (s. 19). "Rahim torbasının mümkün mertebe dışarısını gördük. Şimdi de içini ziyaret edelim." Bu bölümde kızlık zarının ne olduğu, tipleri hakkında bilgi verilir. Hünsalık kavramının ne olduğu ve nasıl teşhis edildiği anlatılır. Cinsel organların temizliğine önem verilmesi gerektiği üzerinde durulur. Korunma yöntemi hakkında öneriler yer alır. Yazar, çocuk yapmanın vatan ve millet açısından gerekliliğini şu şekilde dile getirdikten sonra kendi kitabına gönderme yapar: "Bu çocuk yapmak ve yapmamak meselesi üzerine bi'l-vesile bir iki söz söyleyeceğim: Vatanımızda zürriyet çoğalmalıdır. Bir milletin kuvvet ve şevketi

373 355 nüfusunun artmasıyla bu da meşru surette izdivaçların çoğalmasıyla ve çocuk vücuda getirilmesiyle olur. Kısır Kadınlar ismindeki kitabımda beyan ve dermiyan eylemiş olduğum gibi bizde pek çok aileler vardır ki beş altı veya üç dört çocuk yapmakla sükût ve alîl, sefil ve zelîl oluyorlar. Mukârenette ise imsâk edilemiyor. Bu sebeple çocuk yapmaktan korkuluyor. Hayat-ı içtimaiye bizde de tekemmül ederse o zaman izdivacın, ailenin, çocuğun, ulviyeti, kıymet ve ehemmiyeti bir kat daha tecelli etmiş olur." (s ). Yazının devamında Fransa'nın aile ve çocuk anlayışı eleştirilir, Almanların aile ve çocuğa bakışı örnek gösterilir. Bu bölümün sonunda birtakım temennilerde bulunulur. Bu temennilerin devletin sosyal kurumlarında oluşan aksaklıkları tespit etmesi ve dönemine ışık tutması açısından değerlendirmek doğru olur: "Nüfusumuzu artıralım. İzdivaçları, çocukları çoğaltalım. Hüsn-i ahlak sahibi olalım. Birbirimize yardım edelim. Dul kadınlara, bî-keslere, öksüzlere ve yetimlere imdat ve muavenette bulunalım. Elbet ileride hükümet de bakar. Ancak bu vesilelerle hayatımızı, namusumuzu, memleketimizi muhafaza edebiliriz. Başka türlü bizim için felah ve necat yoktur." (s. 25). Döllenme için hangi günlerin uygun olduğu, döllenmenin gerçekleşmemesinin nelerden kaynaklanmış olacağı vs. anlatılmıştır. Hamilelikte psikolojik ve fizyolojik özelliklerin çocuğa etkisi, genetik faktörlerin doğacak çocuk üzerindeki tesiri, farklı ırktan kimselerin evliliklerinden daha sağlam bir çocuğun dünyaya geleceği düşüncesinin ifadesi (melez ırk teorisi) -farklı ırktaki kimselerin farklı coğrafyalarda yaşamış olmaları zorunluluğu getirilmiş-, bünye ve mizacın doğacak çocuk üzerindeki etkisine yer verilmiş, daha sağlıklı ve sağlam çocuk doğurmak isteyenlerin bu konularda nelere dikkat etmeleri gerektiği üzerinde durulmuştur. Hamile kalmak için uygun günlerin hangileri olduğu, eşlerin mizaçları ile doğacak çocuk arasındaki ilişki anlatılmıştır. Gebelik öncesi hem anne ve hem de babanın beden ve zihnen istirahat etmesi gerektiği düşüncesi savunulmuştur ki bu düşünce günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Yazar burada Fransız doktorların gebelik için uygun zaman konusundaki düşüncelerine de yer vermiştir. Eserde kadın ve erkeğin farkından söz edilmiştir. Burada kadına bakış önemlidir. Avanzâde Mehmet Süleyman kadınların o dönemde toplumsal hayatta görünmeleri ve çalışma hayatına yönelmelerini desteklese de bunu kabullenmesi zor olmuştur. Ayrıca o dönemde toplumsal hayatta yaşanan aksaklıkların kadın üzerindeki etkisini de fark eden

374 356 yazar, bu duruma da dikkat çekmek ister. Meşrutiyet döneminde artan fuhuşla mücadele ile Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tavrı arasında bu bağlamda bir ilişkiden söz edilebilir. Yazar kadının haz aracı olmadığını belirtir, onun ailenin birtakım vazifelerini üstlenen bir varlık olması sebebiyle eğitimine önem verilmesi gerektiğini düşünür. Burada modaya düşkünlük noktasında kadınların yönlendirilmesi gerektiğinin de altını çizer: "Biz evvel emirde kadınlarımızı idare etmeyi bilmeliyiz. Kadını ezvâk ve huzûzât-ı nefsaniyenin itfa' ve izalesi için kullanmamalıyız. Kadın her şeyden evvel umûr-ı idare-i beytiyeyi sonra çocuk doğurmayı ve doğurduktan sonra da iyi bakabilmeyi öğrenmelidir. Gücendirmeyerek, kırmayarak onları yola getirmeli, her şeyi öğretmeli. Umûr-ı idare ve sıhhiyedeki mâlûmatlarını da artırmalı. Süslenmenin de usulünü anlatmalı. Usul-i sadegiyi kulaklarına, paraların birkaç günde yıpranıp mahvolacak dantela, kumaş, taş parçalarına verilmemesini beyinlerine sokmalı. Süs ve ziynetten ziyade paraların ati için, evlatlar için muhafazası lazım geldiğini, yatmanın kalkmanın, mukarenetin, hamlin, tevlîdin âdâp ve erkânını öğretmeli İyi ve memlekete nâfi' evlat yetiştirmek için yalnız kadınla yatakta yatmak kâfi değildir " (s ). Kadının hamile olup olmadığını nasıl anlayabileceği, hamile iken neler yenip içilmesi gerektiği üzerinde durulur. Hamile kadının odasının, yatağının havalandırılması; yürüyüş yapması vs. gerektiği anlatılmıştır. Eşi hamile olan bir erkeğin nelere dikkat etmesi gerektiği vurgulanmıştır. Çocuğun cinsiyetini belirlemede anne mizacının etkisi üzerinde de durulmuştur Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Matbaa-i Kader, 1. Basım, Kapakta "Huruf-ı Heca" üzerine (alfabetik) tertip edildiği bilgisi yer almaktadır. Eserin 25 forma olarak tasarlandığı hâlde çeşitli sebeplerle 19 formada sonlandırılmak zorunda kaldığı ifade edilir ve tarih olarak şu ibare eklenir: "Hitam fî 1 Haziran 1327" (s. 301). Eserin önsözünde rüya hakkındaki bilinmezliklere değinilmiş, rüyanın sebebi, önemi üzerinde durulmuş, rüyanın bilinmezleri çözülürse insaniyetin esrar ve gizeminin yarısının çözüleceği ifade edilmiştir (s. 2).

375 357 Yazar, rüya kavramını tanımladıktan sonra peygamberlerin rüyalara verdiği öneme değinir: "Rüya, büyük bir âlemdir. Âlem-i ahiret ile münasebettardır. Gaflet, bunun ehemmiyetini takdire mâni oluyor. Rüya ile ince hakikatler keşfedilir. Rüyanın peygamberân-ı izâm hazerâtınca ne kadar ehemmiyetle takdir edilmiş olduğu malumdur." (s. 2-3). Önsözde İbn Haldun referans gösterilerek rüyaların türleri hakkında bilgi verilir: "Rüya üçtür. Biri Allahu Taâlâ hazretlerinden, biri melekten, biri dahi şeytandandır. Allahu Taâlâ hazretlerinden olan te'vîle muhtaç olmayan rüya-yı sahîhadır. Melekten olan te'vîle muhtaç olan rüyadır. Şeytandan olan adgâs-ı ahlâmdır." (s. 5). Rüyanın ilim olarak kabul edildiği ve rüya tabirinin nefis ile gayb arasında bir münasebetle tarif edilebileceği ifade edilir (s. 8). Rüya tabir eden kişilerin bu konuya vâkıf ve hâkim olmaları gerektiğinden söz edildikten sonra ünlü rüya tabircilerinden bahsedilir. Rüyanın tanımı ve çeşitleri hakkında bilgi verilir. Rüya tabir kitapları ve tabircileri hakkında bilgiler yer alır. İbn Sîrîn'in yorumladığı rüyalar örneklerle anlatılır. Bu bölüm Mevzuâtü'l-ulûm'dan alınmıştır. Burada nereden itibaren alıntı yapıldığını gösteren bir işaret vs. yoktur. Sadece bölümün sonuna köşeli parantez ile Mevzuâtü'l-ulûm ibaresi konmuştur. Hazreti Yusuf'un rüyasına yer verilir. İstirdad alt başlığı altında "Rüya-yı reddiyenin tabiri tez, rüya-yı ciddenin tabiri geç zuhur eder." ifadesi dikkat çeker. Daha sonra rüya tabiri ile ilgili hadis, meşhur rüya tabirleri ve tabircileri hakkında bilgiler yer alır. Yakazadaki emir ve işler rüyadaki emir ve işlerden daha önemli sayılmaktadır. Semerkandî, Muhammet bin Sîrîn, İmam Ebu Yusuf ve Ebu Harirî gibi isimlerin bu konudaki görüşlerine yer verilir. Rüyaların bazıları tarafından rahmanî ve şeytani olarak ikiye ayrıldığı; ancak peygamberimizin nefsanî, şeytanî ve rahmanî olmak üzere üç şekilde tasnif ettiği ifade edilir. Yazının devamında kitaplarındaki rüya çeşitlerine de yer verilir. İbn Sîrîn'e göre rüyaların önemi rüya gören insanın uyuma şekli, maddî ve manevî vazifelerini yerine getirmesi vs. gibi birtakım şartlara bağlıdır. Sabah ve gündüzleri

376 358 görülen rüyaların bahar ve yaz akşamları görülen rüyalardan daha şümullü olduğu ifade edilir. İbn Sîrîn'in rüya tabiri üzerine meşhur bir kitabı bulunduğundan bahsedilir. Daha sonra muabbirlik ve önemine yer verilir. Arapların muabbirliği zamanla çok basitleştirdiği söylenir. Rüya çeşitleri sıralandıktan sonra bunlar hakkında açıklamalarda bulunulur. Hakkanî rüyaların tanımı yapılır ve peygamberin ölüm tarihini söylemesi ile hadisin doğruluğu ispat edilir. Rüyanın tabire muhtaç olduğu Hz. İbrahim'den örneklerle anlatılır. Hadisten hareketle rüyaların iyilerine hulüm, kötülerine kerih tabiri kullanıldığı söylenir. Fen kitaplarındaki rüya tanımlarından biri buraya konulmuş, daha sonra uykunun nasıl gerçekleştiği anlatılmıştır. "Günlerin Rüyaya Tesiri" başlıklı bölümde ayın hangi günlerinde görülen rüyaların nelere delalet ettiği ifade edilir. İbrahim Hakkı'nın uyku hakkında söyledikleri alıntılanmıştır. "Rüyaya Ait Garâib" başlıklı bölümde uyuyan kişinin yastığı altına konanlar, kişinin yedikleri vs. ile görülen rüya arasındaki bağlantı ifade edilir. Burada arası açık eşleri birbirine yaklaştırma konusunda yapılacaklar dile bahsedilenler Kitabü'l-esrar'dan alınır. Uyuyan kişinin odasında bıldırcın yumurtası olması durumunda göreceği rüya Bufon'dan nakledilmiş olarak verilir. "Nevm ve Esbâb-ı Nevm" başlıklı bölüm Litre'nin kamusundan tercüme edilmiştir. Burada uyku konusunda farklı fikirlerin olduğu, ancak Frank ve Mösso'nun fikirlerinin kabul gördüğü ifade edilir. Bu bölümde uykusuzluğun sebepleri, uykusuzluktan kaynaklanan rahatsızlıklar, sun'î uykunun tanımı verilir. "Rüya" başlıklı bölüm de Litre'nin Kamus-ı Tıbbiye adlı eserinden tercüme edilmiştir. Burada fiziksel nedenler veya hastalığa bağlı olarak görülen rüyalardan bahsedilmiştir.

377 359 "Kâbus" adlı bölümü Avanzâde Mehmet Süleyman kendisi yazmıştır. Bölümün sonuna kendi ismini koyar. Bu bölümde kâbusun tanımı yapılmış ve nedenleri sıralanmıştır. "İpnotizm ve Manyetizm" başlıklı bölümde hipnotizmin tanımı yapılmıştır. Tanım bir kitaptan alınmış, ancak hangi kitap olduğu belirtilmemiştir. Daha sonra farklı hipnotizm tanımlarına yer verilmiştir. Mösyo Levis'in uyku usulleri hakkındaki ihtarları yer alır. Daha sonra hipnotizm ve hipnoz ile uyutulan kişinin yapabilecekleri hakkında bilgiler verilir. Muallim Şarko'nun hipnotizm hâlini anlattığı bölüm buraya alınır. Daha sonra Hasbi Efendi Tabirnamesi'nden seher vaktinde görülen rüyaların tabiri alıntılanır. Burada İbn Sîrîn'den örnekler verilir, rüya tabircilerinin rüya tabirinde dikkat etmesi gerekenler ve rüyada görülen şeylerin delâlet ettikleri, rüya yorumlarken nelerin esas alınması gerektiği anlatılır. Adgas rüyalar örnek ayetlerle anlatılır. Daha sonra rüya çeşitleri; batıl rüyalar ve hak rüyalar hakkında bilgiler verilir. Esdak rüyanın tanımı, ne zaman görüldüğünden bahsedilir. "Sadık Rüyanın Alametleri" başlıklı bölümde alametler hakkında bilgi verilir. "Hülasa" başlığıyla sonsöz mahiyetindeki bölümün sonunda Avanzâde Mehmet Süleyman imzası yer alır. Burada doğu ve batı zihniyeti ile inançlı inançsızların ve Fransız kaynakların rüyaya bakışına yer verilir. Batılı kaynakların önceleri rüyayı önemsemediği daha sonra gereken değerin verildiği ifade edilir. Felsefecilerin rüyayı inkâr ettikleri, bugünkü medenî milletlerdeki tabirnamelerin Arap ve Hint tabirnamelerinden alındığı belirtilir. Avanzâde Mehmet Süleyman rüya üzerine ciltlerle kitap yazılabileceğini, kendisinin muhtasar bir eser vücuda getirdiğini ifade eder. Eserin muhtasar olması onun kütüphane köşelerinde unutulmasını önleyecektir. Yazar bu eseri yazma sebebi olarak daha önce yazılan tabirnamenin artık piyasada yer almaması ve o dönem için ihtiyacı karşılayacak bir rüya tabirnamesnin bulunmamasını gösterir. Eseri yazarken çok yorulduğunu; ancak "oldukça mükemmel" bir eser vücuda getirdiğini ifade eder (s ).

378 360 Daha sonra ayrı bir başlık olarak Yeni Rüya Tabirnamesi açılır. Burada "Terakkiyat-ı hâzıra ile mütenâsip - huruf-ı heca sırasıyla" ibaresi yer alır ve harf sırasına göre rüyada görülenlerin neye delalet ettiği anlatılır. "Zeyl" başlığıyla ilave tabirler de dikkati çeker Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima Ahlak ve Tebâyi'-i Beşerin Simadan Keşfi Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima Ahlak ve Tebâyi'-i Beşerin Simadan Keşfi, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Kütüphane-i Sûdi, 1. Basım, Matbaa-i Orhaniye, Kitap kısımlara ayrılmıştır. Bu kısımlar da kendi içinde bablara ayrılmıştır. Birinci kısımda ilm-i sima hakkında bilgi verilir. Öncelikle ilm-i sima tanımlanır: "İlm-i sima, insanları simalarından yani yüzlerindeki hutût ve alâimden, harekâtından, sadasından ve ahvâl ve etvâr-ı umumiyesinden tanımak sanatından bahis tarih-i beşer kadar eski bir ilim olup katiyen kabil-i red ve inkâr değildir." (s. 2). Daha sonra ilm-i simanın fonksiyonundan söz edilir. İlm-i simanın asırlardan beri bilinip kullanıldığı anlatılır. Avrupa'da bu ilim hakkında pek çok eserin olduğu, bizde bununla ilgili eserin neredeyse hiç olmadığı ifade edilir. Eserin tercüme olduğu belirtilir, ancak kimden ya da hangi eserden çevrildiğine dair herhangi bir bilgi verilmemiştir. İlm-i simanın kendi içinde üç bölümde incelenebileceği belirtilir: 1. Hayat-ı maddiye ve uzviye 2. Hayat-ı maneviye 3. Hayat-ı ahlâkiye Daha sonra bu taksim hakkında bilgi verilmiştir. Kitabın sayfaları kayıp olduğu için buralarda neler anlatıldığını bilmiyoruz. Ama anlaşıldığı kadarıyla ilm-i sima ile insan organları arasındaki ilişkiye değinilmektedir. İlk olarak alından bahsedilmektedir. Alın şekline göre seciye hakkında bilgiler yer almaktadır. Burada Percetti diye bir bilim

379 adamına atıf yapılmaktadır. İlm-i sima uzmanlarına göre seciyeyi gösteren en önemli alametin alın olduğu ifade edilir. Gözlerin ilm-i simada akıl ve seciye tespitindeki yeri ve önemine değinildikten sonra gözlerdeki hareket, şekil, renk ile seciye arasındaki ilişki açıklanır. Kaşlar ve seciye arasındaki ilişki bir sonraki konudur. Burada üçüncü kısma geçilmiştir. Bu kısım "hayat-ı ahlakiyenin ve hissiyenin âyineleri" başlığı altında değerlendirilir. Burun ve yanaklar alt başlığı ile burun ve yanakların şekil ve özellikleri ile karakter arasındaki ilişkiye dikkat çekilir. Bu bölümde Lavater isminde bir ilm-i sima uzmanından söz edilmektedir. [Johann Casper Lavater olmalıdır.] Bu bölümün sonunda yanak ve bunun ilm-i simada neden hayat-ı ahlakiyenin ve hissiyenin aynası olduğu ifade edilmiştir: 361 "Maahâzâ şunu da ilaveten söylemek icab eder ki yanaklar kendiliğinden kat'i bir mânâyı ifade etmeyip ancak hissiyatın kuvvetli tercümanları bulunan sair aksâm-ı simaiyyenin ifade eylediği mânâyı aksettirir ve işte bu sebepten dolayıdır ki yanaklar ile buruna hayat-ı ahlakiyenin ve hissiyenin âyineleri tesmiye olunur." (s. 18). Dördüncü kısım, "Yüzün Alt Kısmını Teşkil Eden Uzuvlar, Hatlar" alt başlığı ile verilir. Burada dudak şekilleri ile karakter arası ilişki vurgulanır. Beşinci kısım, "Yüzün Tezeeyün ve Tetevvücü" alt başlığı altında saç ve sakallar hakkında bilgiyi içerir. Burada Horder'den alıntılar dikkat çeker. Saç, sakal ile karakter arasındaki ilişki üzerinde durulur. Altıncı kısım, "Kamet ve Evza' " alt başlığı ile yer alır. Burada boy, omuzlar, göğüs, karın, yürüyüş ve vaziyetler ile ilm-i sima ilişkisi değerlendirilir. Adım atış şekli ile karakter arasındaki ilişki ortaya konur. Gülme bahsinde Lavater'e gönderme yapılır. Yedinci kısım, "Efkâr ve Hissiyatın Nâkilleri" alt başlığı ile ses ve karakter ilişkisini içerir. Duygu hâllerine göre sesler ve demevî, safravî gibi insan tipleri ile ses özellikleri arasındaki ilişki hakkında bilgi verilir. Nağme ve feryatlar ile karakter ilişkisi de işlenir. Keder, inilti, hıçkırık ve gözyaşları ile kişilik özellikleri arasındaki bağlantıya değinilir. Sekizinci kısım, "İşaret-i Kâşife Buruşukluklar" başlığını taşır. Kırışıklıkların hangi organda, ne şekilde olursa neyi ifade ettiği, kırışıklıklarla karakterin ilişkisi, buruşuklukların kadın ve erkekte neyin göstergesi olduğu anlatılır.

380 362 "Dokuzuncu Fasıl", "Renk" ana başlığı altında birinci fasıl ve onun da alt başlığı olarak "Televvünât" olarak yer alır. Burada yüzün renginin nelere bağlı olarak değiştiği anlatılır. Cilt rengi ile korkak, haris vs. gibi insan tipleri arasındaki ilişkiye yer verilir. "İkinci Fasıl"ın alt başlığında "simadaki benler ve vücuttaki nazîreler" yer alır. Burada benler ve lekelere, et benlerine, benlerin nerede bulunduklarına yer verilir. Özellikleri ile karakter arasında nasıl bir ilişki olduğu ortaya konur. Üçüncü Kısım'da hayvanlarla insanlar arasındaki şekil benzerliklerine yer verilir. Burada bazı hayvan resimleri ile insan yüzleri yan yana konarak benzerliğe dikkat çekilir. İnsanlarla benzerliği olan hayvanlar şunlardır: Maymun, tilki, papağan, ayı, kurt, arslan, tavşan, sansar, karga, keçi, at, baykuş, kedi, deve, öküz-sığır, koyun, kartal. Hayvanlar ve insanların simaları arasındaki şekil benzerlikleri, bu şekildeki insanların özellikleri ve huyları hakkında bilgi verilmiştir. Arslana ve ata benzeyen insanlardan bahsederken Aristo'dan alıntı yapılmıştır. Onbirinci Kısım "Milletler ve Tedkikât-ı Simaiyye" başlığını taşır. Bu kısımda ilm-i simada şahsın milliyetinin bilinmesinin büyük bir fayda sağlayacağından söz edilir. "Simanın Şekli ve Muhtelif Milletler" adlı alt başlıklı bölümde yazar, millet yerine nesil kelimesini tercih eder ve sebep olarak şunu gösterir: "Millet yerine nesil tabirini kullanıyoruz. Çünkü milleti keşfetmeye kalkışmazdan evvel akvâmın ilk kademe-i inkısâmı olan nesil hususunda kesb-i vukûf etmek daha iyi olur." (s. 65). "Simanın Şekli ve Muhtelif Milletler" adlı bölümde kuzey halklarından, Kalmuklar, Estonya, Litvanya, Finlandiya, Kazaklar, Ruslar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, Yunanlılar, İspanyollar ve Flemenklerden söz edilir. Milletlerin önce fiziksel daha sonra karakteristikî kişilik özelliklerinden bahsedilir. Coğrafya ile milliyet arasındaki bağlantıya dikkat çekilir: "Şurası da inkâr edilemez ki her iklim haiz olduğu esbap yahut tevlit ettiği müessirat ile külliyen muhtelif seciyeler vücuda getirir. Binâberîn her millet, hususi bir simaya ve bir seciye-i mahsusaya sahiptir." (s. 71).

381 363 "On İkinci Kısım"da "Yüzün Taksimatı İtibariyle Seciye" alt başlığı yer alır. Burada baş üç kısma taksim edilmiş ve bunlar arasındaki uyumdan hareketle fotoğraflar üzerinden kişilik tahlili yapılmıştır. "On Üçüncü Kısım" ise "Tesâvir-i Simaiyye" alt başlığıyla verilmiştir. Burada "hasudlar, inatçı, müdâhin ile hayırhah adam, mürâi ve ketum, yalancı, bahîl, hadîd, mağrur, obur, cebîn ve alçak, edepsiz, şerir, adil ve âlicenap adam" alt başlıkları yer alır. Hasudlardan bahsederken Aristo'ya yapılan gönderme dikkat çeker. "Hatime" bölümünde ilm-i simanın insanların gerçek yüzlerini görme ve ona göre hareket etme konusundaki faydalarına yer verilir (s. 87) Ulûm-ı Hafiyeden Âyine ile Keşf-i İstikbâl Ulûm-ı Hafiyeden Âyine ile Keşf-i İstikbâl, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Keteon Matbaası, Alile Kütüphanesi: 11, 1. Basım, Kitap toplam 16 sayfalık küçük bir eserdir. Kendi içinde alt başlıklara ayrılmıştır. Bu alt başlıklarda hangi üründen bahsediliyorsa onunla nasıl keşf-i istikbal yapıldığı anlatılmıştır. Eserde anlatılanların Avrupa'daki kullanımlarıyla ilgili örneklere yer verilmiştir. Sultan Abdülhamit'in keşf-i istikbal konusunda kâhinler ve remmallerin yardımını aldığı ifade edilmiştir. Yazar çiçeklerle gelecek hakkında tahmin yapılan bölümde kendi kitabına atıfta bulunur: "Tılsım, Sihir ve Büyü namındaki kitabımda bu hususa dair hayli malûmat vermiş olduğumdan eski zamanlarda keşf ve tayin-i istikbal için neler yapıldığına dair malûmat almak isteyenler eser-i mezkûre müracaat edebilirler." (s. 3). Eser, şu bölümlerden oluşur: Ulum-ı Hafiyeden Çiçeklerle Keşf-i İstikbal (s. 3-5) Soğan Vasıtasıyla Keşf-i İstikbâl (s. 5-7) Hububat Taneleriyle Keşf-i İstikbal (s. 7)

382 364 Kuşlar Vasıtasıyla Nakil veya Keşf-i İstikbal (s. 8-10) Duman Vasıtasıyla Tefeül (s ) Ayna Vasıtasıyla Keşf-i İstikbal (s ) Kuyular vasıtasıyla Keşf-i İstikbal (s ) İstihare Suretiyle Keşf-i İstikbal (s ) Ulûm-ı Hafiyeden İlm-i Ahvali'l-kadem Ulûm-ı hafiyeden İlm-. Ahvali'l-kadem, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Lüsyen Matbaası, Kapakta "İnsanların ayakkabılarından ahlak ve tabiatlarını anlamak, ayaklarından ve yürüyüşlerinden erkeklerin ve kadınların mizaçlarını ve letafet ve hüsn ü ânlarını takdir ve tayin etmek için meraklı ve herkes için istifadeli bir eser" olarak tanıtılır. Yazar eserin önsözünde kadem ilminin ne olduğundan, nasıl geliştiğinden ve Avrupa'ya nasıl yayıldığından bahseder. Buna göre kadem ilmi üzerine önce Araplar çalışır. Arap eserlerinin Avrupa'da tercümesi neticesinde Avrupa'da yayılır. Yazar, Türkçede bu ilim hakkında daha önce yazılmış bir eserin bulunmadığını ifade eder (s. 3-4). "Ayakkabı Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyî" başlıklı bölümde kadem ilminin Arap ve Avrupalılar tarafından bilindiği ve hükümlerine rağbet edildiği tekrar edilir. Kadem ilminin tanımı yapılır ve Fransızcasının "ıskarpoloji" olduğu ifade edilir. Bizde insanların kılık-kıyafete göre değerlendirildiğinden ve bu durumun yanlışlığından söz edilir. Burada Fransızca bir darb-ı mesele de yer verilmiştir: "Ayakkabını bana göster, senin nasıl adam olduğunu sana bildireyim!" Eserde kadem ilminin nasıl ortaya çıktığı, son dönemde kimin bu ilmi yeniden gündeme çıkardığı ismi belirtilmeyen bir Fransızca kaynaktan alıntılanır. Burada kadem ilmini İsviçreli Mösyö Garre'nin keşfettiği ifade edilir (s. 9).

383 Daha sonra kitapta verilen ayakkabı şekillerinin üzerinden hareketle ayakkabıların hangi bölgesinin daha çok aşındıran kişilerin karakter özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir. Toplam altı ayakkabı şekli üzerinden kişilik tahlili yapılmıştır. Örnek Metin: 365 "(Beşinci şekil) -Ökçenin bir tarafıyla orta tarafını delik açacak surette aşındıranlar- Bunlar halîm ve selîm olurlar. Her türlü evâmire hürmet ve derhal itaat ederler. Yumuşak huylu olup dik başlılık etmezler. Başkalarına îka'-i zarar etmeyi sevmezler. Yürürken de bu maksatla hareket ederler. Böyle adamların ahlak ve tebâyi'i iyidir. Bununla beraber her şeye çabuk inanırlar. Kalplerinde kötülük yoktur. Bu sebeple iyi adam addolunurlar." (s ). Daha sonra "Ayakkabılar ve Rüya" başlıklı bir bölüm yer almaktadır. Burada rüyalarda görülen ayak ve ayakkabıların neye delalet ettiği ifade edilmektedir. Örnek Metin: "Ayak parmakları: Mala Ayak kemiklerinden bir şey çıkması: Memâta Ayaklarda görülen kıllar: Borca" (s. 14) "Eğri ve çarpık ayak görmek: Karîben size vukûu bulacak bir izdivaç tekellüfüne işarettir." (s. 14) Eserin sonunda fiyatı 30 kuruş olarak kayıtlıdır. Dünyanın En Mükemmel saati diye Lonjin saatlerinin reklamı ve İstimnâ-yı bi'l-yed isimli kitabın tanıtımına yer verilmiştir Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet Sima ve Kıyafet Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi' Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet Sima ve Kıyafet Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi', Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, İtimat Kütüphanesi, Kader Matbaası, Eserde "Yüz ve Baş", "Gözler", "Kulaklar", "Burunlar", "Ağız ve Dudaklar" adıyla küçük alt başlıklar altında bilgiler yer almaktadır. Daha sonra İbrahim Hakkı'nın kıyafetname konusundaki manzumesi yer alır. Ardından "Milletler ve Tedkikat-ı Simaiyye" başlıklı bölüm gelir. "Simanın Şekli ve Muhtelif Milletler" başlıklı bölümle eser son bulur.

384 366 Gözler başlıklı bölümde gözün özelliğine göre karakter analizi yapıldıktan sonra birkaç beyitle örneklenmiştir: "Gözleri gök olanda olmaz edeb Gözü çakır bahâdır olsa aceb" (s. 7) "Göz karası zekâ alâmetidir Sürh olursa şecaât âyetidir" (s. 7) "Ol kişinin ki tiz ola nazarı Uğruluğuyla mekr olur hüneri" (s. 8) Eserde ayak bahsinden ayrı bir başlık olarak söz edilmemiştir. Ayak bahsinden bir iki madde ile söz edildikten sonra İlm-i ahvâlü'l-kadem ve "Aza Seyirmesi" isimli eserlere müracaat edilmesi tavsiye edilmiştir: " Ayak ve ayakkabıları hakkında daha ziyade mâlûmat almak ve ayakkabılarının ahvalinden bir adamın ahlak ve tebâyi'ini keşf ve tayin etmek için İlm-i ahvâlü'lkadem namındaki esere müracaat etmelidir. Avanzâde Süleyman Bey'in eseri olan bu küçük ve kıymettar kitap her kitapçıda bulunur. İlm-i kıyafetin tekmil edilmesi için aynı zamanda her kitapçıda bulunan Aza Seyirmesi namındaki eseri de ahz ve tedarik etmelidir." (s. 19). İbrahim Hakkı'dan alınan beyitler ise şu şekilde kitaba yerleştirilmiştir: "İlm-i kıyafet hakkında merhum İbrahim Hakkı Efendi Hazretleri de manzum olarak istidlâl-i âtide bulunmaktadır: Fevâid-i melhûzesine ve bahsimize taalluk eylemesine mebnî ber-veçh-i zîr nakl ve derc edildi" (s. 19): "Kim ki boyudur tavîl Sade dil olur cemîl Kim ki boyudur kasîr Hîlesi vardır kesîr Kim ki vasat boyludur Âkıl u hoş huyludur Kim ki saçı sert olur Akılla cür'et bulur Kim ki saçı nerm olur Ebleh ve bî-şerm olur Kim ki saçı sarıdır Kibr ü gazab kârıdır Kim ki saçıdır kara Sabrı var onu ara Kumral ise saç güzel Sahibidir bî-bedel Saçı az olan latif Oldu ârif ü zarîf Saçı çok olsa zenin Fehmi az olur anın

385 367 Başı küçük aklı az Olsa ona deme râz Başı büyük olanın Aklı çok olur anın Yassı ise fark-ı ser Sahibi çekmez keder Cild-i seri berk olan Hayır eder etmez ziyan Akra'a olma yakın Bed-hûy olur pek sakın Cebhesi dıyk olanın Dıyk ola hulkı anın Yumru olursa cebîn Sahibi zişt ü gabîn Cebhesi olan arîz Bed-hûy olur çün marîz Mu'tedil olsa cebîn Sahibini bil emîn Cebhesi bî-çîn olan Kâhil olur bî-gümân Çîni uzundur fehîm Az ise olmuş kerîm Kaş arası çîn olan Gam yüküdür ol heman Üznü kebir olsa bol Câhil ve kâhildir ol Üznü küçük uğrudur Evsat olan doğrudur İnce olan kaş ucu Fitnedir işi gücü Kaşta çok olan kılı Mükesser olur gussalı Kaşı açık doğrudur Çatma ise uğrudur İnce kaş olur cemîl Kibre tavîl delîl Kaşı mukavves olan Dilber olur her zaman Göz çukur olsa kalîl Olmuş o kibre delîl Çeşmi siyehdür matbu' Çeşmi kızıldur şeci' Gözleri göktür lebîb Lîk elâ gözlü edîb Çeşmi küçüktür hafif Çeşmi büyüktür zarif Didesi yumru hasûd Evsat olandır vedût Çeşmi kıpık oldu şeyn Bakışı süst oldu zeyn Noktalı göz ok olur Değmesi pek çok olur A'vere olma yakın Sık bakan olmaz emin Şaşıya etme nazar Kim sana eğri bakar Çeşmi güleçtir güzel Kirpiği sık bî-bedel Vechi büyüktür alîl Kibre küçüktür delîl Yumru olandır bahîl Yassı olandır cemîl Vechi arıktır muhîl Etli olandır sakîl Vechi pek uzun olan Laf ile söyler yalan Kim ki türşdür yüzü Telh olur ekser sözü

386 368 Vechi müdevver gerek Bedrden enver gerek Çün mütebessim olur Anı gören kâm alır Benzi kızıldır edib Esmer olandır lebib Benzi sarıdır alîl Esvede mâil muhîl Gözleri gök ışkırak Olsa ol ondan ırak Levni olan mu'tedil Hem ak olur hem kızıl Enf eğer olursa dıraz Sahibidir fehmi az Enf eğer olsa kasir Havf olur onda kesir Enf ucu ağza yakın Olan adamdan sakın Sükbe-i enf olsa bol Kibr ve haset dolmuş ol Olsa kulkuli kanad Cem' ola kahr u inad Enfi kim olsa arîz Şehvet iledir marîz Enfi o kim eğridir Himmet anun fikridir Ağzı küçüktür güzel Lakin olur pür-vecel Ağzı büyüktür şecî' Eğri olandır şenî' Ağzı gibidir zenin Hey'et-i bız'ıdır anun Gunneli söz olsa ger Kibirden olur haber Savtı dakîk er kişi Şehvet-i zendir işi Er kişi sesli zenân Ekseri söyler yalan Sözde kim olsa serî' Fehmidir onun refî' Kim ki sesidir kaba Himmeti var merhaba Ses çatal olsa o can Halka eder bed-güman Handesi çok olsa hâ Umma sen onda hayâ Yüz güleç ü söz leziz Olsa o candır aziz Yufka ü ahmer dudak Sahibi anlar sebak Şefe galiz olsa bil Sahibi muğzib sakîl Dişleri ayrı olan İşler ol ekser yaman Mu'tedil olan dişi Sıdk ve safâdır işi Nükheti hoş olanın Hulkı da hoşdur onun İnce zekanlı herif Aklı da onun hafif Ger zekan enli olur Sahibi gılzat bulur Mu'tedil olsa zekan Âkıl olur hem hasen Lihye tavîl olsa ger Sahibidir bî-hüner Lihyesi sıktır sakîl Sohbeti eyler tavîl

387 369 Rîşi siyâh u kalîl Oldu zekâya delîl Köse ki hiç rîşi yok Onun olur mekri çok Olsa değirmi sakal Sahibidir pür-kemâl Olsa kafası arîz Ahmak iledir ol marîz Boynu olan çok dıraz Rüştü onun olur az İnce ki gerdân olur Sahibi nâdân olur Boynu galiz olsa ol Rûz ve şeb olur ekûl Boynu olursa kasîr Hîlesi olur kesîr Boynu olan mu'tedil Hayr iledir müşteğil Her yeri evsat olan Dilber olur bî-gümân Rubai Cehd eyle bir ârif-i dânâyı bul Yâ bir sanem-i latif ü ra'nâyı bul Bu ikisinin biri nasîb olmazsa Evkatını zâyi' etme tenhâyı bul" (s ) Günümüz Türkçesiyle Boyu uzun olan güzel ve sâde dil olur. Boyu kısa olanın çok hilesi vardır. Boyu orta olan, akıllı ve hoş huylu olur. Saçı sert olan akıllı ve atılgan olur. Saçı yumuşak olan, ebleh ve arsız olur. Saçı sarı olan, kibirli gazalı olur. Saçı kara olan, sabırlıdır, onu ara. Saçı kumral ise güzeldir ve sahibi bedelsizdir. Saçı az olan lütüfkâr, bilgili ve nazik olur. Saçı çok olan kadın, anlayışsız olur. Başı küçük olanın aklı azdır, ona sır söyleme. Başı büyük olanın, aklı çok olur. Başının tepesi yassı ise, sahibi keder çekmez. Başının derisi parlak olan, hayır yapar, ziyan vermez. Kele yaklaşma sakın, kötü huylu olur.

388 370 Alnı dar olanın ahlakı da dar olur. Alnı yumru olan, kötü ve aldatıcı olur. Alnı normal olanı, emin olarak bil. Alnı kırışıksız olan, mutlaka tembel olur. Alnı uzun olan anlayışlı, az ise cömert olur. Kaş arası kırışık olan, her zaman gam yüklüdür. Kulağı uzun ve bol olan, cahil ve tembeldir. Küçük kulaklı olan uğursuz; orta olan doğrudur. Kaş ucu ince olanın işi gücü fitnedir. Kaşının kılı çok olan, kırık ve gussalıdır. Kaşı açık olan doğrudur, çatma olan uğursuzdur. İnce kaş güzel olur; uzunu kibre delildir. Kaşı kavisli olan, her zaman dilber olur. Göz çukuru az ise, o kibre delil olmuştur. Siyah gözlü olan itaatli, kızıl gözlü olan cesurdur. Gök gözlü olan zeki, ela gözlü olan edîb olur. Küçük gözlü olan, hafif; büyük gözlü olan zarif olur. Gözü yumru olan hasetçi, orta olan dost olur. Kıpık gözlü olan, yaramazdır; bakışı tembeldir. Noktalı göz ok olur, demesi pek çok olur. Tek gözlüye yakın olma, sık bakan olmaz emin. Şaşıya bakma, çünkü sana eğri bakar. Güleç gözlü olan güzeldir. Kirpiği sık olansa bedelsizdir. Büyük yüzlü olan illetlidir; küçük yüz kibre delildir. Yumru yüzlü olan cimridir, yassı olan güzeldir.

389 371 Arık yüzlü olan borcuna sadık değildir; kalın ve etli yüzlü sevimsizdir. Uzun yüzlü olan lafla yalan söyler. Yüzü sert olanın, çoğu sözü acı olur. Yuvarlak yüzlü olan, aydan daha nurlu olsa gerektir. Çünkü böyleleri mütebessim olur ve onu gören kâm alır. Benzi kızıl olan edib, esmer olan zeki olur. Benzi sarı olan hastalıklı, siyahımsı olan tevekkeli olur. Gözleri gök ve mavi olsa, ondan ırak ol. Rengi normal olan hem ak, hem kızıl olur. Burun eğer uzun olsa, sahibinin anlayışı kıttır. Burnu kısa olan, çok korkak olur. Burun ucu ağza yakın olan adamdan sakın. Burun deliği bol olsa, o, kibir ve haset dolmuştur. Burun kanatları hareketli olanda kahır ve inat toplanmıştır. Burnu geniş olan, şehvet düşkünüdür. Burnu eğri olanın fikri himmettir. Küçük ağızlı olan güzel, fakat çok korkak olur. Ağzı büyük olan cesur, küçük olan kötü olur. Kadının tenasül uzvunun yapısı ağzı gibidir. Genizden gelen söz, kibirden olsa gerek. İnce sesli erkek, kadına düşkündür. Erkek sesli kadınlar çoğunca yalan söyler. Sözü seri, hızlı olanın anlayışı yüksektir. Kaba sesli olanın himmeti vardır. Çatal sesli olan, sürekli halktan kuşkulanır. Gülmesi çok olandan hayâ umma.

390 372 Yüz güleç, söz lezzetli olan, candır, azizdir. Yufka ve kırmızı dudaklı olan dersi iyi anlar. Kalın dudaklıların muzipliği ağırdır. Dişleri aralıklı olan, çoğunca yaman işler yapar. Mutedil dişli olanın işi hoş ve doğrudur. Ağız kokusu hoş olanın, ahlakı da hoştur. İnce çeneli olanın aklı hafiftir. Enli çeneli olan, kaba olur. Çenesi normal olan, akıllı ve güzel olur. Uzun sakallı olan, hünersiz olur. Sık sakallı olan kabadır ve sohbeti uzatır. Siyah ve az sakal, zekâya delildir. Hiç kılı olmaya kösenin hilesi çok olur. Değirmi sakallının olgunluğu çoktur. Enli kafalı olan, ahmaktır. Boynu çok uzun olanın olgunluğu azdır. Boynu ince olan, nâdân olur. Boynu kalın olan, gece gündüz obur olur. Boynu kısa olanın hilesi çok olur. Boynu orta olanın işi hayır yapmaktır. Her yeri orta olan, şüphesiz dilber olur. "Milletler ve Tedkikat-ı Simaiyye" başlıklı bölümde bir kişi ilm-i sima ve kıyafet noktasından araştırılacaksa milliyetinin özelliklerine de başvurulması gerektiği ifade edilmiştir. "Simanın Şekli ve Muhtelif Milletler" başlıklı bölümde millet yerine neden nesil terimini kullandığını izah eder:

391 "Millet yerine nesil tabirini kullanıyoruz. Çünkü milleti keşfetmeye kalkışmazdan evvel akvâmın ilk kademe-i inkısâmı olan nesil husûsunda kesb-i vukûf etmek daha iyi olur." (s. 20). Burada Tatar, Kalmuk gibi bazı milletlerin çehre özellikleri sıralanmaktadır. Daha sonra Estonya, Litvanya, Finlandiya, kazak, Rus, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İsviçreli, Yunan, İspanyol, Portekiz ve Flemenkler hakkında bilgiler yer alır. Bu bilgiler "Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima Ahlak ve Tebâyi'-i Beşerin Simadan Keşfi (1335)" isimli eserde de tekrarlanır. Avanzâde Mehmet Süleyman eseri bitirirken şunları ifade eder: "Bu bahiste mütalaât ve mesrûdâtımız ilm-i sima-i milelin meraklı teşrihâta zemin olabilen bir hakikat olduğunu ispat için kâfi ve vâfidir." (s. 36). İklimin şahsiyet üzerindeki etkisine de yer verilmiştir: "Şurası da inkâr edilemez ki her iklim hâiz olduğu esbâb yahut tevlîd ettiği müessirât ile külliyen muhtelif seciyeler vücuda getirir. 373 Binâberîn her millet, hususi bir simaya ve bir seciye-i mahsusa sahiptir. Âtideki simaları tefrik eden hususatı tedkik ve muayene eylerek bu babda kolayca kanaat kesbetmek kabildir." (s. 36). Âtideki simalar diye söz edilse de eserde hiçbir sima fotoğrafı yer almamaktadır Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Aile Kütüphanesi:18, Tefeyyüz Kütüphanesi, Arakis Matbaası, Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık, kapakta "Yeraltındaki su menba'larını, hazineleri, madenleri, katil ve canileri keşfetmek için bir çubuktan ve ilm-i kehânet denilen esrarengiz bir ilimden bâhis resimli, ciddi ve meraklı bir eser" olarak tanıtılır.

392 374 Önsözde "kehanet" ve kâhin/kâhine" kavramlarının tanımları yapılmış, daha sonra kehanetten ve İsraillilerin kehanete verdiği önemden söz edilmiştir. Son dönemde Fransa'da kehanet meselesinin tekrar gündeme geldiği ve Kranon'un bu mesele üzerine bir risalesi bulunduğu ifade edilir. Avanzâde Mehmet Süleyman bu risaleyi Osmanlı okuyucusuna tanıtmak amacıyla Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık adlı eseri kaleme almıştır. Bizde kehanet üzerine herhangi bir çalışmanın yapılmadığını zaten İslam dininde kehanetin haram kılındığını belirtir. Osmanlıda bu konu ile ilgili olarak Selanikli Tevfik Beyin 35 ' sene kadar evvel "asâ-yı kehânet" sernamesiyle yayınladığı makaleden başka eserin bulunmadığını da ifade eder (s. 3). Avanzâde Mehmet Süleyman bu eserin yayınlamasının sebebi olarak şunları söyler: "Ûlûm-ı hafiyenin bütün eczasını muhterem ka ri'lerimin şifahî ve tahrirî vukuu bulan arzu ve ısrarı üzerine neşre karar vermekliğim üzerine kehanete dair bir şey yazmamak caiz olamayacağından Doktor Kranon'un risalesine tercüme ve neşre karar verdim." (s. 4). Arapların ilm-i kehanet konusundaki çalışmalarından da söz edilen eserin önsözünde yazım tarihi "1 Eylül 329" olarak kayıtlıdır: Avanzâde Mehmet Süleyman'ın imzası ise "Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye Muharriri"dir (s. 5). Toplam 47 sayfa olan eser, kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. Eserin neredeyse tamamında sihirbaz çubuğu anlatılmaktadır. Hazine ararken vs. neler okunması, nasıl aranması gerektiği konusunda bilgiler verilmiştir. "İlm-i Kehanet" başlıklı bölümde ilm-i kehanet çubuğunun fındık ağacından imal edildiği ifade edilmektedir. Çubuğun fotoğrafı vardır. Bu çubuğun Fransız akademisi müsabakalarında tetkik edildiğinden bahsedilmektedir. Bu bölümde çubuğun kullanımı ile ilgili bir fotoğraf ve su menbalarını sihirbaz çubuğuyla keşfeden Tenor S.'nin fotoğrafı olmak üzere iki fotoğraf yer almaktadır. 35 Mehmet Tevfik Biren mülkiye mezunu olup Kudüs mutasarrıflığı yapmıştır. (Satış 2015: 555) Avanzâde Mehmet Süleyman ile Kudüs münasebeti ile bir tanışıklıkları söz konusu olabilir. Mehmet Tevfik'in de yaşadığı dönemde tercüme eserleri ile dikkat çektiği görülür. Ayrıca Ameliyât-ı Cerrâhiye isimli eseri vardır (Er-Acıduman 2007: 43).

393 375 "Sihirbaz Değneğinin Birkaç Asırdan Beri İstimali Hakkında Mâlûmat" başlıklı bölümde sihirbaz çubuğunun eskiden günümüze kullanımlarından bahsedilmektedir. Burada sihirbaz çubuğunun kullanımlarını gösteren iki resim bulunmaktadır. "Herkes Sihirbaz Çubuğu İmal Edebilir mi?" başlıklı bölümde sihirbaz çubuğunun nasıl imal edildiği anlatılır. Çubuğun hangi ağaçlardan imal edilemeyeceği, hangi ağaçların sihirbaz çubuğu imal etmeye elverişli olduğu ve niçin fındık ağacının tercih edildiği açıklanır. Daha sonra çubuğun maden ve su kaynağı aramada nasıl kullanıldığı tarif edilir. Çubuğun farklı şekillerde üretilip kullanıldığı da belirtilir. Özetle aletlerin gelişimi ve hangi yüzyılda nasıl kullanıldığından bahsedilir. Aletin nasıl tutulması gerektiği, imal şekillerinin yanında kullanım şekilleri ve çubuğu herkesin kullanamayacağı da ifade edilmiştir. Araştırma saatinin önemi ve araştırma sırasında neler giyilmesi gerektiği vurgulanmıştır. "Sihirbaz Çubuğu İsti'mali Meselesi Fünun Akademisi Tarafından Reddediliyor" başlıklı bölümde Fransa'daki meşhur âlimlerin bir komisyon oluşturup bu çubuk hakkında araştırma yaptıklarından söz edilir. Eserdeki diğer bölümler Define İçin Bardak Hareket Ettirmek, Define İçin Bakır Tas Hareket Ettirmek, Vasıtasız Hareket Eden Çubuk Vasıtasıyla Keşf-i Hazâin ve Defâin'dir Ulûm-ı Hafiyeden İlmü'l-bedenin Esrar ve Hafayâsından Aza Seğirmesi Aza Seğirmesi, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Lüsyen Matbaası, Aile Kütüphanesi: 15, Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme eserlerinden olup önsözünde aza seğirmesinin ulûm-ı hafiyeye ait eski kitaplarda bile yer aldığı ifade edilmektedir. Vücudun hemen her tarafı seğirdiği için eserin adı "Aza Seğirmesi" konmuştur. Aza seğirmesinin sadece sinir ile açıklamasının mümkün olamayacağı manevî bir kuvvetin de buna neden olduğu ifade edilmektedir:

394 376 "Bazı adamların zan ve itikadın veçhile seğirmek, sinirden mütevellit olmayıp bundan kuvve-i maneviyenin tesiri vardır. Bu kuvve-i maneviye nedir? Mahiyeti neden ibarettir. Bu suallere hâl-i hazırda cevap vermek müşküldür. Rüya, manyetizma, ervâh ile muhâbere, ilm-i nücûm, tılsım ve sihir gibi birçok kuvve-i hafiyenin esbab ve mahiyeti meydana çıkarılacak olursa, o zaman bu kuvve-i maneviyenin de esbab ve ledünniyâtı anlaşılmış olur." (s. 2-3). Yazar önsözde Aza Seğirmesi'nin Fransızca nüshasındaki şu ifadeleri alıntılamıştır: "Akvâm-ı şarkiye gibi akvâm-ı garbiyede bugün vücud-ı beşerden bir kısmının seğirmesine ve bundan ya iyilik veya fenalık vukû istidlâl olunacağına dair kanaat-ı vicdaniye hâsıl etmeleri ve bunu tecrübelerle tevfîk ve teyîd eylemeleri şâyân-ı dikkattir. Akvâm-ı şarkiyenin böyle bir itikaddatta bulundukları öteden beri mâlum bir keyfiyettir. Şark lisanı üzere yazılmış bir eserde müsteşrikînden biri bu keyfiyet-i garibeye dair tesadüf eylediği satırları lisanımıza nakil ve tercüme eylemiştir." (s. 2-3). Aza seğirmesinin iyi ya da fena şeylere delalet ettiği tecrübe ile sabitlenmiş ve "tecrübe de büyük bir ilim" kabul edilmiştir. Önsözde seğirmeleri iyi ya da kötüye yormanın gelenekteki yerinden söz edildikten sonra kötüye yormak yerine iyiye yormak gerektiği üzerinde durulmuştur. Bu düşünce hâlâ toplum içinde geçerliliği olan bir anlayıştır: "Şunu da nazar-ı dikkatten dûr tutmamalıdır ki insan, kendisine bir fenalık geleceğini his ve istidlâl etse bile bunu fenalığa değil daima iyiliğe yormalıdır. Aynı zamanda sadaka vermeli ve bir müddet tezkiye-i nefse gayret ve müdâvemet eylemelidir. Rüyada da böyledir. Fena rüya bile yine iyiliğe yormalıdır." (s. 4). Eserde vücuttaki hangi organın seğirmesinin neye işaret ettiği anlatılır. Kitap kendi içinde üç bölüme ayrılır. İlk bölüm vücut seğirmesi ve bunun neye işaret olduğunun anlatıldığı kısımdır. İkinci bölümde ise vücuttaki benler ve onların ne anlama geldiği ifade edilir. Son bölümde ise gülme ile insanların ahlak ve tabiatı hakkında nasıl bilgi sahibi olunacağı anlatılır. Kitabın arkasında İlmü'l-kadem, Kısır Kadınlar, İstimna-yı Bilyed, Lonjin Saatleri (saatçi reklamı), Aşk adlı eserlerin tanıtımı yapılmaktadır.

395 Ulûm-ı Hafiyyeden Musavver ve Mükemmel Kıyafetname Avanzâde Mehmet Süleyman, Ulûm-ı Hafiyyeden Musavver ve Mükemmel Kıyafetname, Tefeyyüz Kütüphanesi, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, İstanbul Eserde önce kıyafet ve firaset ilmi kısaca tanıtılır. Avrupa kavimlerinden muhtelif kıyafetleri ve Avrupa akvamından bir görüntü olmak üzere iki resim dikkati çeker. Daha sonra firaset ilmi konusunda tanınmış kitaplar, isimler ve bu konudaki ayet ve hadislerden söz edilir. Firaset konusunda Hz. Ömer örnek verilir. Daha sonra firaset ilminin tanım ve tasnifinden söz edilir. Bu tasnife göre birincisi tecrübeyle oluşandır. İkincisi ise firaset-i şer'iyyedir. Şer'i firaset konusunda hadisler, önemli isimler ve söyledikleri sözlerden bahsedilir. Kitapta ilm-i kıyafet'ül-âsâr, ilm-i kıyafetü'l-beşer ve ilm-i ektâfın tanımları yapılır. İlm-i ektâfın Hazreti Ali tarafından kurulduğu ifade edilir. Kıyafetnamenin önemini vurgulamak üzere Halit Ziya'nın mukaddimesinden alıntı yapılmıştır. Mukaddimede kıyafetnameden ne anlaşılması gerektiği ifade edilir. İlm-i simanın tanımı yapılır. İlm-i simaya tarihin ilk çağlarından beri önem verildiği hatta fen bilimlerinden çok daha erken ortaya çıktığı ve her dönemde önemsendiği belirtilir. Bu bölüm kronolojik bir bilgilendirme mahiyet taşır, diyebiliriz. Daha sonra Yunanlılarda ilmi sima ile ilgilenen önemli isimlerden söz edilir. Yunanlılardan sonraki dönemlerde ilm-i sima ile kimlerin ilgilendiği, Montaigne, Bacon, Mark Orwel gibi, örneklerle anlatılır. Lavatar sayesinde ilm-i simanın bilim olarak kabul edildiği bildirilir. İnsanların görünüşleri ve hareketlerine göre karakter tahlili yapılır, yani kim nasıl davranır, bilgi verilir. İlm-i sima ile ilgili ilk eserin 13. asırda yazıldığı 15. yüzyılda ise mufassal ve mükemmel kıyafetnamelerin varlığından söz edilir 36. "Vücud-ı Beşer" isimli kısımdan baş ile ilgili bölüm buraya özetlenmiş olarak alınmıştır. Daha sonra insan ırkları ve bu ırkların tasnifinde kimlerin esas alındığından söz edilir. 36 Eser hakkında bir değerlendirme için bkz. Çakır 2008:

396 378 Avrupalı bir hükemanın "İnsanlarda İhtilaf" isimli eserinden alıntı yapılır (s. 30). Burada insan ırklarının tasnifiyle ırkların özelliklerine yer verilir. Tatarlar, Çinliler, Japonyalılar, Malezyalılar, Hintliler-Bengalalılar-Siyanlılar, Araplar, Rumlar, Avrupalılar, Afrikalılar, Habeşistanlılar, Singambiyalılar, Kongolular, Hotantulular gibi kavimler, bu ırkların fiziksel özellikleri, yaşam şekilleri, dinî inanışları, geçim kaynakları, hayat tarzları vs. hakkında bilgiler verilmiş ve diğer ırklarla karşılaştırması verilmiştir. Daha sonra erkek ve kadın diye iki ayrı başlık açılmıştır. "Kadınlarda Dimağ, Mukayese-i Zükûr ve Nisvân, Sima-yı Urûk, Sima-yı Milel, Kadın, Mizaç, Sima-yı beşerdeki Havârık, Ailelerin Fizyonomisi, Hastalıkların Fizyonomisi, Yaşların Fizyonomisi, Adliye ve Umûr-ı Zabıta Nokta-i Nazarından Kıyafetnameden İstifade" başlıkları yer alır. Ayrıca kitabın büyük bir kısmının fotoğraflarla süslenmiş olması dikkat çekicidir. Irklar hakkında bilgi verilirken seyyahlardan alıntılar yapılmıştır, ancak bu seyyahların çoğu yabancıdır. Tatarlardan söz ederken Seyyah Taverniye'den alıntılar yapılır. Ayrıca Sanşe adlı Rus hekimin Buffon'a yazdığı mektuba da yer verilir. Çinliler Jan Hugot'tan alınan bilgiler doğrultusunda fiziksel olarak tanıtılmıştır. Ayrıca Dampih, Jantil gibi seyyahların görüşlerine, Palafoks'un makalesine ve seyyah Şarden'in muhtasarına atıfta bulunulmuş, bunlardan alıntılar yapılmıştır. Çin dili hakkında da bilgi verilmiştir. Dampiye'in izahatından, Taverniye ve Lober'den alıntılar yapılmıştır. Malezyalılardan bahsederken Dampiye, Seyyah Estervi, Seyyah Arjansula, Mösyö Kuk, Marko Polo'nun Tarif-i Coğrafya'sından ile Formoz Hatıratı isimli eserden faydalanılmıştır. Ayrıca Taverniye, Tevenu'dan da alıntı yapılır. Yazar bu makalenin Bufon'dan alındığını belirtmiştir. Ancak anlatılanların hepsinin mi yoksa sadece Malezyalılar kısmının mı Bufon'dan alındığına dair bir bilgi yoktur. Yine burada Bufon'da yaptığı alıntıyı tırnak işaretiyle vermiştir. Yazar kitabını ecnebi kaynaklara dayanarak yazdığını şu şekilde belirtir: "Hintliler değil ise de İranlılar, Araplar ve bir dereceye kadar Rumlar bizim en yakın komşularımız olduklarından onların şekil ve kıyafetlerini, ahlak ve âdetlerini az ve çok bilirsek de makalemizi re'sen kaleme almayıp kütüb-i ecnebiyeden nakl ve iktibas eylediğimizden onların komşularımızı nasıl tanıdıkları hakkında bir fikir vermek üzere devam edeceğiz " (s. 65).

397 İranlılardan bahsederken Ksenofon ve Marsillen'e başvurulur. Araplar anlatılırken Gustave Le Bon, Larrey, Heredot, Granjo ve Nusret Hilmi Bey'in tercümesinden yararlanılmıştır. Rumlardan bahsederken Teofil La Valle'nin Tarih-i Osmani'sinin birinci cildine, Singambiyalılar'da ise Seyyah Dore'nin seyahatnamesine başvurulur. Hotantulular anlatılırken Seyyah Kolb ve Taverniye'den faydalanılmıştır. İnsan/Erkek bölümünde Halit Ziya'dan alıntı yapılır. Tırnak işareti içinde verilen bu alıntı insanın doğum ve ölüm anını anlatır. Yine bu bölümde Lavater'den alıntı vardır. Burada ise insan tabiatından simanın nelere delalet ettiği, kişinin simasından hareketle neler düşündüğünün, hissettiğinin anlaşılacağı ifade edilir. Simanın insan vasıflarını anlattığına dair Bufon'dan tercüme edilmiş bir bölüm de dikkat çeker. Ayrıca Avrupalı bir hükemanın görüşleri diyerek isim verilmeksizin iktibasta bulunulur. Kadın başlıklı bölümde kadın ve erkek tabiatının farklılıkları üzerinde durulduktan sonra kadın ve erkeğin toplum içindeki vazifesine değinilir. Bu bölümde dikkat çeken şey kadına aile içinde vazife verilmesi gerektiği ve onun dışarıda çalışmasının doğru olmadığı fikridir: "Kadın aile içinde çalışmaya mecburdur." "Bir kadın, hanesinde, ailesi dâhilinde bulunmalıdır. Kadının hanesi haricinde bir vazifesi yoktur." (s. 98). Bu bölümde kadın erkek eşitliğini savunanlar karşı olan tutum da dikkat çeker: 379 "Bu kadar sade bir şeyi birtakımları uzattıkça uzatmakta, bunu bir mesele-i mühime ve muazzama addederek halline çalışmakta ve bu uğurda ciltlerle kitaplar vücuda getirmektedirler. Bunların fikri ve arzusunca kadın da onlara mâlik olmalı imiş. Aralarında müsâvât-ı tâmme bulunmalı imiş." (s. 99). Kadın ve erkeğin vazifesi ile hukukunun birbirine karıştırıldığı, Osmanlı kadını ile Avrupa kadınının farklı değerlendirilmesi gerektiği savunulur: "Evvela hukuk başka vazife başkadır. Bir kadın erkek gibi bazı hukuk-ı medeniyeye mâlik olabilir. Fakat bu hukuka nailiyetiyle vezaif-i aileden tecerrüt etmesi lazım gelmez. Bu nazariye-i makule aynı zamanda Avrupa kadınlarıyla bizim kadınlar hakkında da câridir. Ekseriyet bu fikirdedir.

398 380 Avrupa kadınlarıyla bizim kadınlar arasında hiçbir fark bulunmadığı zannında bulunan efkâr-ı sahîfe ashabına burada diyecek bir söz yoktur. Bu derece basit bir şeyi anlamamak temerrüdden başka bir şey değildir. -Bu hususa dair istihsâl-i mâlûmat için Kadın Esrarı nam kitabıma müracaat oluna-." (s ). Osmanlı kadınının dışarıda çalışmasına engel olarak örtünme gösterilmektedir: "Bizim kadınlarımız evvel emirde Müslüman'dır. Mestûriyet onların erkekler gibi gezip çalışmalarına manidir. Bunu anlamamak, fezâil-i ulviye-i İslamiyeyi anlamamak demektir." (s. 100). Daha sonra Fizyolociya-yı Dimağ bölümünden alıntı yapılmıştır. Burada kadın ve erkek beyninin ağırlıklarının birbirinden farklı olduğu, zekânın beynin ağırlığıyla ilgisi ve buna bağlı olarak erkeklerin kadınlardan daha zeki olduğu fikri ortaya konur. Dimağı eğitimle büyüyeceği, eğitim verildikçe kafanın da büyüdüğü savunulur. Kadın ve erkeklerin kafalarının hacimlerinin farklı olduğu erkeklerin kafalarını fazla kullanmaları sebebiyle erkek kafalarının kadınlarınkinden büyük olduğu ifade edilir. Genç kızların eğitimle kafalarının büyüyeceği belirtildikten sonra dimağını fazla kullananların kafalarının büyüklüğü G. Dolone'nin bu konu üzerindeki çalışmalarına da yer verilir. Dolone'nin araştırmalarına göre çalışkan çocukların kafaları tembellerinkinden daha büyük, şehirde yaşayan çocuklarınki de köy ve kasabada yaşayanlarınkinden daha büyüktür. Daha sonra Darwin'in beyin ağırlı ile zekâ arasında ilinti bulunduğunu gösteren çalışmalarından söz edilir. "Kadınlarda Dimağ" başlıklı bölümde bazı âlim ve mütefenninlerin kadın zekâsını beyin ağırlığının küçüklüğü sebebiyle çocukların zekâ seviyesine indirdiği ifade edilir. Bazı bilim adamlarına göre de kadın zekâsının eğitimle gelişecek ve erkeklerin zekâ seviyesine ulaşabilecektir. Burada Bairon ve Küvie'nin beyin ağırlıklarını tespiti neticesinde beyin ağırlığı ile zekânın paralel oldukları fikrine yer verilir. Bairon ve Küvie'nin nazariyesine göre; bir kavim modernleştikçe kadın ve erkek arasındaki beyin ağırlığı ve buna bağlı olarak zekâ farkı artmaktadır. Onlara göre, medenî toplumlardaki erkeklerin zekâ ile ilgili işlerle daha fazla meşgul oldukları kadınların ise bu konularla ilgilenmedikleri sonucuna ulaşırlar. Bu bölümde alıntı yapılmış ancak kaynak belirtilmemiştir. Ayrıca küçük punto ile yazılmış ve köşeli parantezle verilmiş paragrafların alıntı olup olmadığı da belli değildir. Erkek ve kadınların farklı kabiliyetlerde doğdukları iddia edilir:

399 381 "Bu hâlde erkeklerin hassaten kuvve-i fikriye ile mümtaz olduklarına ve fünun-ı ciddiye ve müsbete tahsiline daha heveskâr olmak isti'dadıyla doğduklarına, kadınların ise ihtisasât-ı şedîdeye ve heyecana daha kabiliyetli bulunduklarına hükmetmek lazım gelir." (s. 114). Yazar, yukarıda kadın, zekâ, beyin ağırlığı ve erkek zekâsı üzerine o dönemde yapılan çalışmaları derlemiş gibidir. Bilimsel çalışmaların gelişimi ile paralel olarak makaleler değerlendirilmiştir. Burada kadınların zekâları konusunda kesin hüküm vermenin yanlışlığı ifade edilir: "Fakat yalnız dimağları biraz küçük olduğu bahanesiyle esbâb-ı saire taharri etmeden ve cihet- tefevvük yahut nerede olduğunu tafsil eylemeden ale'l-amiyâ kadınların mertebesi erkeklerden herhalde her hususta aşağıdır diye bir hükm-i kat'i çıkarmak da pek muvâfık-ı insaf görülmese gerek " (s. 114). Daha sonra Müller'in beyin konusundaki çalışmalarına ve zekâ ile beynin ağırlığı arasında sanıldığı gibi bir münasebetin bulunmadığını iddia ettiği ifade edilir. Bu bölümün sonunda zekânın beyin ağırlığı ile değil, ortaya koyduğu eser nispetinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır. "Mukayese-i Zükûr ve Nisvân" başlıklı bölümde kadının fıtrî özellikleri ve toplum içindeki vazifesi anlatılır ve kadın ve erkeğin fıtraten farklı olduğu vurgulanır. Sima-yı Urûk başlıklı bölüm Kant ve Könisberg'in çalışmalarına dayanır. Burada iklim özelliklerinin ırkların fiziksel yapısı üzerine etkisine değinilmiştir. Sima-yı Milel bölümünde Tanrı'nın her milleti farklı ve belli bir amaçla yarattığı ifade edilir. Milletlerin birbirine üstünlüğü olmadığı, hepsinin dünyada varoluşunun bir nedeni, fonksiyonu olduğu vurgulanır. Daha sonra bütün milletler teker teker tanıtılır. İtalyanlardan bahseden kısmın Fransız Lavater'in Mübâhis-i Kıhfiye" isimli eserinden aynen tercüme edildiği dipnot olarak yer alır. Kadın başlıklı bir diğer bölüm Doktor Besim Ömer tarafından yazılmıştır. Burada kadın ve erkeğin kafa yapılarının farkından hareketle tabiatları açıklanır. O günün kadın ve erkeği şu şekilde anlatılır: "Kadın hâl-i hazırda ne manen ne de maddeten erkeğe müsâvi değildir. Erkeğin dimağı ile kadınınki arasında fark küllidir. Burası gayr-i kabil-i inkârdır. Lakin kadın bu hâl-i tüfûliyetle kalması, daha aşağı teşekkülât-ı uzviyenin tevârüs ve

400 382 intikâlinden ziyade bugüne kadar terbiye-i maneviyesinde edilen kusur ve ihmalden ileri gelmiştir." (s. 159). Kadının eğitimine önem verilmemesi tüm insanlığı etkilemiştir. Bu sebeple kadın eğitimine verilmesi gereken önem vurgulanır: "Kadınların terbiye-i bedeniye ve maneviyesine hizmet, hidemât-ı medeniyenin en müstahseni, vezâif-i vatanperverânenin en mukaddesi, terakkiyat-ı milliyenin en ziyade şâyân-ı hürmetidir. Çünkü kadın beşerin mezra'ası aile namındaki rabıta-i mukaddesenin ukdesi, cemiyet-i beşeriyenin esas metîni, beşer validesi, insaniyet bahçesidir. Temeddün ve terakkiyatın birinci dersi, terbiye-i nisvandır. Kadın ancak iktisab edeceği kemâlât ile zevci hizasında bulunabilir. Evladın ilk ve esaslı terbiyesi validelere aittir. İlk terbiye âgûş-ı mâderde tahsil edilir. Kadınları terbiye, evlat ve ehfâdı ve hatta insâli, cemiyet-i beşeriyeyi terbiyedir." (s ). Kadının toplumu yetiştirme ve çocuk terbiyesindeki önemi vurgulanır. Burada "Genç bir kızın terbiye-i bedeniye ve maneviyesine hizmet iyi bir valide istihzârına himmettir", "Aile demek kadın demektir" gibi ifadeler dikkat çeker. Beden terbiyesinin kadın için önemi, hıfz-ı sıhhat derslerinin kız mekteplerinde hakkıyla okutulması gerektiği, kadına verilen eğitimin batıl ve cehaleti yok edeceği ifade edilir. Eğitimin zorla değil, isteğe bağlı olarak verilmesi gerektiği belirtilir. Hıfz-ı sıhhat eğitimi ile kadın, çağın hastalıklarına karşı bilinçlenir ve ev halkını bu hastalıklardan korumak için gerekli tedbirleri alır. "Mizaç" başlıklı bölüm de Doktor Besim Ömer tarafından kaleme alınmıştır. Burada Litre'nin bünye tanımına yer verilir. Mizaç ve bünyenin aynı anlamda kullanıldığı ancak tıp dilinde farklı anlamlar ifade ettiği belirtilir. Zayıf ve kuvvetli bünyelerin hastalıklar karşısındaki dirençleri hakkında verilen bilgiden sonra mizaç türlerine geçilir. Mizaç türlerinin isimlendirilmesinden bahsedilir, dört farklı mizaç türünün olduğu ifade edilir. Daha sonra bu mizaç türlerinin fiziksel özellikleri, mizaçların yatkınlıkları ve dirençleri anlatılmıştır. Sima-yı Beşerdeki Havârık başlıklı bölümde yüzdeki organların neyi temsil ettikleri anlatılmıştır.

401 Ailelerin Fizyonomisi başlıklı bölümde bölüm altına metnin içeriği hakkında küçük alt başlıklar oluşturulmuştur. Burada çocuğun anne ve babaya ve akrabalara benzemesi hususunda bilgiler verilmiştir. Hastalıkların Fizyonomisi başlıklı bölümde de bölüm altına içerik hakkında bilgi veren küçük alt başlıklar yerleştirilmiştir. Burada fizyonomi ile ilm-i sima aynı anlamda kullanılmıştır. Çeşitli hastalıkların insanların simasında bazı belirtilerle kendisini gösterdiği ifade edilir. Bu bölümün özet mahiyetinde oluşturulduğu şu şekilde belirtilir: 383 "İnsana ârız olan hastalıkların birkaç yüz miktarında bulunmasına nazaran bunlardan her birinin vücûd-ı beşerde husûle getirdiği âsâr ve alâimi bir tafsil-i bast ve beyan etmek ciltlerle yazı yazmaya mütevakkıftır. Bu sebeple kitabımıza imrâz-ı malumeden yalnız bazılarının muhtasaran alâim-i mahsusasını derc edeceğiz." (s. 182). Yaşların Fizyonomisi başlıklı bölümde çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemlerinde organların gelişim ve değişiminden bahsedilir. "Adliye ve Umûr-ı Zabıta Nokta-i nazarından Kıyafetnameden İstifade" başlıklı bölümde sokakta işlenen suçların yanında görkemli konak vs. 'de işlenen suçlardan bahsedilir. Sokak suçlarının cezasının verildiği; ancak aristokrat kesimin yaşadığı yerlerde suçluların göz ardı edildiği ifade edilir. Burada zabıtanın ilm-i kıyafet sayesinde vücudunda değişiklikler yapan suçluları daha kolay tespit edeceği belirtilip bu eserin Avrupa'da olduğu gibi bizde de zabıta, jandarma, hâkimler vs. tarafından ciddiyetle okunması gerektiği ifade edilir: "İşte böyle fenalıkları tebdil-i kıyafetle örtmek isteyen adamlar ilm-i kıyafet ile meydana çıkarılır. Ve mahiyet ve itibarları enzâr-ı dikkat ve ibret önünde izhar ve ilan edilmiş olur." (s. 192) Ulûm-ı Hafiyeden Yıldızname Ulûm-ı Hafiyeden Yıldızname, Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet, Aile Kütüphanesi: 8, Yeni Osmanlı Matbaası, Yazar önsözde, yıldıznameyi "ilm-i ahkâm-ı nücûm"dan bahseden ilk eser olarak tanıtır. Bundan önce taş basması şeklinde sayfalık Yıldızname isminde bir kitabın

402 384 bulunduğunu ancak eksikleri olduğunu ifade eder. Yazım tarihi önsözde "11 Haziran 328" olarak kayıtlıdır. Eserin dili ve özelliği olarak verilen bilgiler dikkat çeker: "Mükemmel olmasına sarf-ı gayret edilmiş olduğu gibi herkesin anlayacağı surette yazılmasına ve her ferdin bundan istifade eylemesine de dikkat olunmuştur." (s. 2). "Yıldıznamede Müsta'mel Bazı Istılahat" başlıklı bölümde burçlar hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Buradaki bilgiler Kamus-ı Türkî'den aynen alınmış ve kaynak belirtilmemiştir. Örneğin; burc-ı akreb Kamus-ı Türki s. 943, burc-ı esed s. 108, burc-ı sünbüle s. 737'den aktarılmış. Daha sonra yıldızların dünyaya yakınlık ve uzaklıları hakkında bilgi verilmiştir. Burçların mıntıkaları, hangi burcun hangi aya tekabül ettiği, simgesi ve derecesi gösterilmiştir. Yıldıznamelerin ortaya çıkışı ve tarihî seyri hakkında bilgi verilir. İlk dönemlerdeki meşhurlardan, Nostradamus gibi, kısaca bahsedilir. Musevilerdeki ilm-i nücum hakkında bilgi yer alır. İlm-i nücumun nasıl ortaya çıktığı, her fert ile milletin bir yıldızın tesirinde olduğundan bahsedilir. Bu ilmin sahih olup olmadığı anlatıldıktan sonra Arapların yıldız ilmine hizmetlerinden söz edilir. Pusuladan önce yıldızlardan yön bulmada yararlanıldığı hatırlatılır. Daha sonra tarihteki takvim sahipleri anlatılır. Hangi yıldızın hangi duyguya tesiri olduğu konusunda bilgilere yer verilir. Astroloji ve astronominin yıldızlar üzerine yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıktığı anlatılır. Yıldız hareketlerinden yararlanılarak nasıl takvim yapıldığı hakkında bilgi verilir. İlm-i nücumun nasıl uygulandığı, hangi yıldızın hangi rengi ve durumu temsil ettiği ifade edilir. İlm-i nücumun hükümleri, nasıl tertip edildiği, şark ve garbın ilm-i nücuma bakışı tarihteki ünlü isimlerden örneklerle anlatılır. Çinliler, Japonlar gibi bazı kavimlerin ilm-i nücuma bakışları hakkındaki bilgiler de dikkat çeker. Kişilerin doğdukları zamandaki yıldızlarına göre kişilik ve karakter özellikleri hakkında bilgi verilir. Burçlara göre insan tabiatları tanıtılır. Utarit, Müşteri vs. gibi yıldızların alametleri, bu yıldızlara mensup kimselerin fiziksel ve karakteristik özelliklerinden bahsedilir.

403 385 "Yıldızların Vücuda Tesiri" başlıklı bölümde hangi yıldızın vücudun hangi organına tesir ettiği anlatılır. Kişinin tesirinde bulunduğu yıldıza göre yakalanacağı hastalıkların neler olduğu ifade edilir. Daha sonra hayvan, bitki ve madenlerin hangi yıldızların tesiri altında kaldıkları ve bu durumun onları nasıl etkilediği hakkında bilgi verilir. Her kavim ve milletin bir yıldızın tesirinde olduğu ifade edilir. Alman, Fransızların vs. hangi yıldızların tesiri altında olduklarından söz edilir. "Tâli' Zâyirçesi" başlığı altında burç cetveli resim olarak verilmektedir. Bu cetvelin Keldaniler döneminde bile olduğu ve ilk olarak Asurlular tarafından tertip edildiği ifade edilmektedir. Burçların ayın hangi günlerinde birbirinden ayrıldıkları anlatılmaktadır. On iki burçtan hangisinin vücudun hangi bölgesine hâkim olduğu liste hâlinde verilmiştir. Hangi burcun hangi hastalıklara denk geldiği anlatılmıştır. Rakamlarla kişinin talihi arasındaki bağlantı ilm-i nücumdan hareketle gösterilmeye çalışılır. Rakamların iyiyi mi kötüyü mü temsil ettiği hakkında bilgi verilir. Rakamların dinî boyutuna da gönderme yapılır. Tarihteki meşhur kimselerin rakamlarla ilgili olarak başlarından geçen ilginç olaylar anlatılır. Ebced hesabı hakkında da bilgi verilir. Bir kişinin yıldızını bulmak ve kişinin iyi mi kötü mü olduğunu anlamak için yapılacak hesaplar ilave edilmiştir. Birbirine dost ve düşman olan burçların listesi verilmiştir. Haftanın günlerine ait tılsımlar verilerek eser sonlandırılmıştır Süreli Yayınlar Avanzâde Mehmet Süleyman basın hayatında aktif olarak yer alan biridir. Pekçok gazete ve dergideki yazıları ile dikkat çeker. Öğrenciliği sırasında "Musavver Terakki", "Mâlûmat" gibi dergi ve gazetelerde yazıları çıkmaya başlamış, daha sonra "İkdam", "Sabah", "Tercüman-ı Hakikat, "Tanin" gibi gazetelerde uzunca bir süre çalışmıştır. 37 Ayrıca Âfiyet, Güzel Prenses, Doktor gibi gazeteleri çıkarmıştır. "Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye"nin de muharrirleri arasındadır. Bundan başka kaynaklarda 1918'de Hür Çocuk isimli dergiyi çıkardığı bilgisi de yer alır. (Türk Dünyası Edebiyatçıları Asnsiklopodisi 37

404 : 279) Aile Tabibi ismiyle bir dergi çıkardığı da bilinmektedir (Gazel, Ortak 2006: 230). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın diğer eserlerinde olduğu gibi burada da halkı aydınlatmak, kültür seviyesini yükseltmek gibi amaçları kendisine düstur kabul ettiği söylenebilir. Yayınladığı dergilerden özellikle Güzel Prenses'in yüksek bir tiraja (1200) ulaştığı ve Anadolu'da hapishanelerdeki mahkûm ve gardiyanlar tarafından dahi takip edildiği görülür. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın çok yönlü kişiliğini yayınladığı dergilerden de takip etmek mümkündür. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın dergi faaliyetleri açısından Hür Çocuk, Mâlûmat, Mütâlaa Salonu, Güzel Prenses ve Âfiyet isimli dergileri incelenecektir. Bunlardan Hür Çocuk ile Mâlûmat birbirinin devamı; Güzel Prenses ile Âfiyet de birbirinin tamamlayıcısı niteliğindedir. Avanzâde Mehmet Süleyman da bu konuda "Güzel Prenses ailelerin dert ortağı ise Âfiyet de ailelerin hekimidir." (Âfiyet, Sayı 1, s. 2) der Güzel Prenses Dergi, Güzel Prenses Saray Entrikaları isimli romanın kapak içlerindeki boş sayfaların değerlendirilmesi amacıyla yerleştirilen yazılardan oluşur. Üçüncü formadan başlayıp 153. Formaya kadar ulaşır. Toplam 150 sayıdır. Dergide 80. sayı yoktur. Fiyatı "20 para"dır. Haftada muntazaman iki nüsha olarak neşredildiği ifade edilir. 81. sayısından sonra pazartesi, çarşamba ve cumartesi günleri olmak üzere haftada üç kez neşredilmiştir. Lüsyen Matbaası'nda 1331 yılında basılan derginin her sayfası otuzar satırlık ikişer sütun ve 16 büyük sayfa olarak yayınlanır (Sayı 5, s. 18). "Roman neşriyle temin-i menfaat değil, faideli ve ibret-âmiz roman neşriyle tenvîr-i efkâra ve tehzîb-i ahlâka ve sekiz sahifelik mâlûmatı hâvi bir kapak itâsı suretiyle de tevsi'-i mâlûmata hizmet etmek" amacıyla ilk forması ücretsiz olarak yayınlanır (Sayı 5, s. 18). Dergi 43. sayıdan sonra "Güzel Prenses Musavver Osmanlı Aile Gazetesi" olarak tanıtılır. Bu sayıdan itibaren yayın tarihi de verilmeye başlanır. Nüshası 20 ve abonesi 100 para, nüshasının fiyatı Dersaadet ile taşra için 50 kuruş ve yazarı Avanzâde Mehmet Süleyman olarak kayıtlıdır. Sahibi ve imtiyaz müdürü ise Sisak Ferit'tir. "Siyasiyattan

405 387 maâda her şeyden bâhis olarak şimdilik haftada üç nüsha neşrolunur." ibaresi de dergiye eklenmiştir. Ayrıca Fransızcası da verilir: "Güzel Princesse Journal de la Famille, İllustré, Paraissant 3 fois par semaine, Tirage 1200 excemplaires, Directeur Propriétaire: Sisak Ferit, İmp. Loussine - Galata" 52. sayıda dergi aboneliği 100, nüshası itibariyle seneliği 45 ve altı aylığı 25 kuruştur. Burada her nüshada ücretsiz olarak 16 sayfalı bir roman forması verildiği ifade edilir. Derginin 76. sayısından itibaren 1331 olan basım tarihinin kapakta yer almadığı görülür. 81. sayıdan itibaren ise derginin kapak formatı değişir. Kapakta artık "Saray Entrikaları resimli ve meraklı romandır." ile "Şimdilik haftada muntazaman üç defa neşr olunur." ibareleri yer alır. Sayfa numaraları da birden başlar. Derginin iki kez mahkemeye verildiği ancak suçsuz olduklarının anlaşılarak beraat ettikleri ifade edilir (Sayı 61, s ; Sayı 70, s. 538; Sayı 71, s. 546). İfade-i Mahsusa'da: Güzel Prenses romanının yakında sona ermesi sebebiyle Âfiyet'in haftada iki kez neşredileceği okuyucuya duyurulur (Sayı 110, s. 117). Ayrıca dergiye gönderilen mektupların çokluğundan bahsedildikten sonra yakında yayın hayatına girecek olan Âfiyet Gazetesi ile bu mektuplara cevap verileceği ifade edilir (Sayı 63, s. 482). Güzel Prenses romanının 154. formasının da tükenmesi sebebiyle Rumeli şimendifer tahvilinden romanın tüm formalarını takip eden ve bunu idarehaneye bildirenler arasında kur'a çekileceği kur'adaki meblağdan iki bin lirasının Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne ayırdıktan sonra kalanın ilk doksan kişiye taksim edileceği müjdelenir (Sayı 50, s. 386). Güzel Prenses'in birkaç sayı sonra sona ereceği haber verildikten sonra, okuyucuların roman formalarını tam olarak saklamaları ve kendilerine birtakım hediyeler verileceği ifade edilir (Sayı 151, s. 281; Sayı 152, s. 285). Okuyuculardan gelen istek doğrultusunda şehrin dava vekillerinden bir heyet oluşturulduğu ve hukukî müşkülatları olan okuyuculara bu suretle yardımcı olacakları belirtilir (Sayı 15, s. 97).

406 388 Güzel Prenses romanını yakından takip eden Mekteb-i Harbiye, Mühendishane ve Bahriye-i Şahane ile Tıbbiye-i Şahane talebeleri için "her biri 1200 küsur sayfalık 31 büyük ciltten ibaret meşhur La Grand Ansiklopedi dedikleri Fransızca mecelleyi" temin ettikleri, öğrencilerin herhangi bir kelime ile müşkülat yaşadıklarında kendilerine başvurabilecekleri de ifade edilir. Güzel Prenses'in hem İstanbul'da hem de taşrada büyük bir kitle tarafından takip edilmesi romanın bir aile gazetesine dönüşmesini sağlamıştır: "Bundan böyle Güzel Prenses bir roman kapağı değil bir aile gazetesidir." (Sayı 43, s. 322). Artık "ailelerin terakkiyât-ı fikriye ve tekemmülât-ı bedeniyesine hâdim olup ismi gibi her şeyin güzel olmasına güzelce çalışacak bir aile gazetesi olan Güzel Prenses'in şimdiki hâlde ilavesi: Güzel Prenses yani Saray Entrikaları namındaki meraklı roman" olur (Sayı 43, s. 322). İfade-i Mahsûsa'da Ramazan'ın gelişi tebrik edilir ve güzel temennilerde bulunulur. Ramazan münasebetiyle Güzel Prenses'in pazartesi, çarşamba ve cuma olmak üzere haftada üç gün neşredileceği müjdelenir (Sayı 31, s ; Sayı 32, s. 233). Burada gönderilen mektuplara verilen cevapların neden geciktiğinin izahı yapılmaktadır, hiçbir mektubun cevapsız bırakılmayacağı da ifade edilmektedir (Sayı 31, s ). İfade-i Mahsûsa'da, Güzel Prenses Saray Entrikaları romanında Silistre muhafızı İbrahim Paşa olarak çizilen karakterin gerçek hayattan alınmadığı ve zaten romanın tercüme olduğu üzerinde durulur (Sayı 33, s. 247). Okuyucu Mektupları Derginin büyük bir bölümünü okuyucunu yazdığı mektuplara cevap vermek için oluşturulan bölümler teşkil eder. Bu bölümler Faydalı Sualler Faydalı Cevaplar ya da Muhâbere-i Aleniye başlıkları altında okuyucudan gelen sağlık vesaire gibi konulardaki sorular ile teşekkür ve takdirlere verilen cevaplardan oluşmuştur. Bir mektuba verilen cevapta -Avanzâde Mehmet Süleyman ya da Sisak Ferit'ten hangisine ait olduğu tam olarak anlaşılamayan- roman üzerine düşüncelere yer verilmektedir:

407 389 "Roman mürebbi' ve müzekki-i ahlaktır. İbret almak, ıslah-ı hâl etmek için okunur. Fakat nesih ve selis ve namuskarâne yazılmış olması lazımdır. Fennî olursa daha makbûldür "Altın Gölü" romanı gibi. Romanların iyisi olduğu gibi fenası da vardır. Sizin gibi evlâd-ı vatan rastgele roman ve hikâye alıp okumamalıdır. İntihap edilmiş, iyi yazılmış bir romandan istifade edilir. Roman insanın iyi ve fena şeyleri görüp tefrîk etmesi için tertip ve tahrir edilmiş bir âyinedir. Hacmimiz müsait olmadığı için bu kadarını kâfi görürüz." (Sayı 7, s. 34). Faydalı Sualler ve Cevaplar bölümünde okunacak roman tavsiyesi isteyen okuyucuya verilen cevap, derginin benimsediği faydacı roman anlayışını göstermesi açısından dikkat çeker: "Hangi romanları okumalı, diyorsunuz. Cevabımız: fennî, ahlakî, tarihî ve içtimâî romanları okuyunuz. Müstefit olursunuz. İdarehanemizin neşr eylediği romanlar gibi ki İntikam tarihî, Altın Gölü fennî, Abdülhamit ve Sherlock Holmes tarihî ve ibretâmiz romanlardır. Kütüphanelerimiz tarafından neşr olunan romanların kâffesinin okunmasını tavsiyeye mütecâsir olamayacağımızı beyana lüzum görürüz. Dediğimiz gibi romanlar, insanları müstefit ederler. Roman, vakit geçirmeye hâdim olmayıp ahlakın, tâlim ve terbiyenin, mâlumât-ı muktesebenin izdiyâdına vasıta olursa makbuldür. Bu gibi romanlar mürebbi' ve müzekki-i ahlak olur." (Sayı 8, s ). Okuyucu mektuplarına verilen bir cevapta milletlerin terakki için başka milletleri birebir taklit etmesinin sakıncalarından ve öncelikle millî unsurlara dayanan bir terakkinin esas alınmasından bahsedilmesi dikkat çeker: "Mekteplerin çoğalması Maarif'in hakkıyla neşr ü ta'mîmi ahalinin seviye-i mâlumât ve irfanının artırılması, terbiye-i içtimâiyenin ıslah ve tekemmülü, akîde-i diniyenin takviyesi, ahlakın metin ve muntazam olması lazımdır. Bir millet terakki ve tekemmül için başkalarını taklitten evvel kendi muhit-i içtimâiyesini ıslah ve takviye etmelidir. İnsanlar ruhsuz, dinsiz, maârifsiz ve ahlaksız ne yaşayabilir ve ne de terakki ve tekemmül edebilirler. Diyanetini ve ahlakını hüsn-i muhafaza edemeyenler mahv ve muzmahil olurlar. Maarif ile hüsn-i ahlak da lazımdır. Hüsn-i ahlak olmayınca vesâit ve kuvvâ-yı sâire faydasızdır. Fikrimizce bir millet Anglo-Saksonları ve daha bilmem kimleri taklit etmekle terakki ve tekemmül edemez. O millet evvel emirde kendi muhitinde terakki ve tekemmül etmeli. Sonra kendinden müterakki olanlarının iyi şeylerini ahz ve iktibas eylemelidir. Bugün biz filanı ve filanı taklit ile terakki ve tekemmül edeceğiz derken milletimize mahsus an'anâtı, terakkiyâtı elhasıl mevcudiyeti de kaybederiz. Taklit için, taklide müsteid olmalı Bir de terakki ve tekemmül tedrici olursa, pâyidâr olur. Üç beş senede bir millet hiçbir zaman diğer müterakki bir millet gibi olamaz. Terakki ve tekemmül bir hasîsedir, her isteyene mukadder ve müyesser olamaz." (Sayı 8, s. 43). Derginin roman anlayışı ve romanın nasıl olması gerektiği düşüncesi de cevap mektuplarına şöyle yansımıştır:

408 390 " Mâlum-ı âlileridir ki roman aşk üzerine kurulur. Bundan bahsetmemek mümkün olamaz. Aşka kör körüne kapılmaktan mütevellit fenalıklar birer birer gösterilerek tashih-i efkâr ve tezhîb-i ahlak ettirilir ki romandan maksat ve gaye budur ve bu olmalıdır. Tarihî, fennî romanların bile bazılarında bu mesele vardır. Aşk, insandan ref' ve imha edilemeyecek bir kuvvettir. Aşksız roman hemen olamaz denebilir. Yalnız bu makul olacak surette yazılmış olmalı. Roman para kazanmak için değil, memlekete hizmet için yazılır, meydana çıkarılır. Islâh-ı efkâra hâdim olmayan roman muzarırdır. Bundan başka roman okuyan da biraz çocukluktan çıkmış, gençlikten kurtulmuş olmalı. İyi bir terbiye ve tahsil görmüş olmalı. Metin bir ahlaka sahip olmayan genç, okuyacağı fena bir romanla ahlakını değilse bile efkârını bozabilir. Roman okuyacaklar, iyi roman intihâp etmelidirler, bu nokta-i mühimmeye dikkat bir farîzadır, tiyatro da böyledir. Emel ve maksad-ı ahlak fâzıla-i Osmaniye olmalıdır. Yazılan yazılar buna delildir. Bir millet yalnız ahlakıyla bekâ-pezîr olur ve bunlarla terakki ve tekemmül eder. Zamanımızda öyle kitaplar neşr olunuyor ki maatteessüf bunları görüp de müteessif olmamak kabil değil. Fakat elden ne gelir?" (Sayı 31, s. 229). Ayrıca eğitimin millî olması meselesi de dergide bu mektuplara verilen cevaplarda dile getirilmiştir: "Bu pek derin bir bahistir. Daha Türk ve Müslüman evlatlarına mahsus ciddi bir mektebimiz bile yok. Evlatlarımızı kısmen ecnebi mekteplerinde terbiye ve tahsil ettiriyoruz. Hiç olmazsa ibtidâi terbiye ve tahsil için bile ciddi bir mektebimiz, bir müessese-i hayriyemiz yok!" (Sayı 31, s. 228). Eskişehir'de Heveskerân-ı İslam Heyeti Gençleri Adına Müdür Saadettin Nuri Bey'den alınan mektupta gençlerin Güzel Prenses romanını piyese dönüştürerek Eskişehir'de sahneleyecekleri ifade edilmektedir Muhâbere-i Aleniye (Sayı 30, s ). Okuyucuya verilen cevaplardan anlaşıldığına göre bu roman çok geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmış ve bu sebeple sahnelenmek istenmiştir. Toplamda 21 mektuba cevap verilmiş gibiyse de sayfanın biri yırtık olduğu için mektup sayısı kesin değil. Bilmece Dergide pek çok bilmece sorulmuş, cevabı verilmiş ve bilmeceyi doğru cevaplayanlara hediyeler verilmiştir. Kazananlara "Abdülhamid ve Sherlock Holmes" ve "İntikam" gibi romanlar hediye edilmiştir. (Sayı 3, s. 6; Sayı 4, s. 11; Sayı 5, s. 22; Sayı 5, s. 23; Sayı 6, s. 31; Sayı 7, s. 36;Sayı 6, s. 27;Sayı 10, s. 59; Sayı 13, s. 88;Sayı 14, s. 93;Sayı 15, s. 100; Sayı 15, s. 102;Sayı 16, s. 108; Sayı 19, s. 134; Sayı 25, s. 177; Sayı 24,

409 391 s. 173; Sayı 30, s ; Sayı 36, s. 271; Sayı 40, s. 304; Sayı 45, s. 343; Sayı 54, s. 416; Sayı 60, s. 464; Sayı 74, s. 576; Sayı 105, s. 100; Sayı 105, s. 100; Sayı 110, s. 120; Sayı 115, s. 140; Sayı 115, s. 140; Sayı 119, s. 156; Sayı 120, s. 160; Sayı 120, s. 160; Sayı 121, s. 164; Sayı 122, s. 168; Sayı 83, s. 12). İlginç Haberler Güzel Prenses'te okuyucunun ilgisini çekecek haberlerin de paylaşıldığı görülür. Bunlar daha çok "şuûn-ı garbiyye" başlığı altında verilmiştir (Sayı 3, s. 3-4; Sayı 4, s. 12; Sayı 6, s. 30; Sayı 9, s. 54) Şuûn-ı Garîbe (Sayı 12, s. 78; Sayı 12, s. 78; Sayı 13, s. 87; Sayı 13, s. 87; Sayı 14, s. 93; Sayı 15, s. 102; Sayı 20, s. 141; Sayı 22, s. 158; Sayı 24, s. 174). Ayrıca "Hayvanat-ı Garibeden Bir Ceylan" başlığı ile ceylan türlerinden söz edilmiştir (Sayı 19, s. 129). Bundan başka dördüncü ve beşinci sayılarda Sakallı Kadınlar isimli bir yazı yer alır (Sayı 4, s. 16; Sayı 5, s. 24). Kar tanelerinin büyütülmüş resimlerinin verildiği Mikroskopla Büyütülen Kar Taneleri adlı yazıyı da burada zikredebiliriz (Sayı 8, s. 48). "Garip Havadisler Ecel Gelmeyince İnsan Ölmez " isimli yazıda intihara karar veren birinin başarısızlıkla biten deneyimi anlatılır (Sayı 9, s. 52). Durmayan Bir Saat'te yedi sekiz aydır durmadan çalışan bir saat hakkında bilgi verilmektedir (Sayı 9, s. 52). Yemek Müsabakası Olur mu? adlı yazıda Amerika'da Newyork şehrinde yemek meraklılarının bir kulübü olduğu ve bunların yılda bir kere yemek müsabakası yaptıkları bilgisi verilir (Sayı 9, s. 52). Afrika'nın Göbeğinde Akvâm-ı Muhtelifede Garip Âdetler'de Mombotiko kralı ve ahalisinin âdetlerinden, yaşam tarzlarından söz edilir. Kralları Monza tanıtılır. Dilleri, yüz ölçümleri, nüfusları vs. gibi bilgiler kaydedilir (Sayı 16, s ). Reklam, Tanıtım Dergide bazı reklamlarla birlikte Avanzâde Mehmet Süleyman'ın ve başka yazarların eserlerinin tanıtıldığı görülür. Galata'daki Viner Bank Frainik isimli bankanın reklamına sık sık yer verilir (Sayı 3, s. 4; Sayı 4, s. 12; s. 39; Sayı 18, s. 127; Sayı 21, s. 148; Sayı 27,

410 392 s. 200; Sayı 31, s. 230; Sayı 37, s. 280). Omurca Çiftliği fabrikası binasının fotoğrafı ve ürünleri sayılarak bunların tavsiye edildiği görülür (Sayı 3, s. 5; Sayı 4, s. 14). Kiraya verilecek Villa Belair adlı köşkün ilanı yer alır (Sayı 15, s. 99; Sayı 16, s. 108; Sayı 22, s. 156; Sayı 25, s. 181; Sayı 27, s. 200). Acele Satılık Akar adıyla bir ilan da yer alır. Ahali sinemasının reklamı yapılır (Sayı 67, s. 520). Fransızca ve Piyano Muallimesi reklamı verilir (Sayı 16, s. 110; Sayı 20, s. 143; Sayı 31, s. 230; Sayı 38, s. 288). "Dikkatli Okuyunuz! Konyak Âleminde Bir Teceddüd" adıyla konyak reklamına yer verilir (Sayı 17, s. 117; Sayı 22, s. 158). Felsefe Mecmuası tanıtılıp tavsiye edilir (Sayı 18, s. 125). "Hanımefendilere" başlığıyla Yakup mağazası reklamı vardır (Sayı 24, s. 169; Sayı 26, s. 185; Sayı 27, s. 193). Ali Kemal'in Bir Safha-i Şebâb hikâyesinin tanıtımı yapılır ve okunması tavsiye edilir (Sayı 21, s. 150; Sayı 21, s. 150). "Meccânen Kapak İ'tâsı" başlığıyla meşhur İntikam ve Altın Gölü romanlarının ikinci ciltlerine mahsus kapakların renkli olarak basıldığı ve Yakup mağazasından meccanen temin edilebileceği haber verilir (Sayı 28, s. 201; Sayı 29, s. 209;Sayı 30, s. 217). Altın Gölü romanının resimli tanıtımı dikkat çeker (Sayı 34, s. 249; Sayı 35, s. 257; Sayı 37, s. 273; Sayı 38, s. 281; Sayı 40, s. 297). İntikam romanı da resimle tanıtılır (Sayı 36, s. 265; Sayı 41, s. 305). Serope Kapamaciyan Efendi'nin mağazası tanıtılır ve tavsiye edilir (Sayı 44, s. 329; Sayı 45, s. 337). İzzet Melih'in Tezat isimli romanının neşredildiği okuyucuya duyurulur (Sayı 44, s. 336; Sayı 45, s. 343). Beşiktaş Apollon Bahçe ve Tiyatrosunun reklamı verilir (Sayı 60, s. 464). Dergi kapağında yakında yayın hayatına girecek olan Âfiyet Gazetesi/Dergisi'nin tanıtımı yer alır (Sayı 61, ön kapak). Aynı bilgi 62, 63. sayının ön kapağında tekrar edilir. Âfiyet Gazetesinin haftaya yayınlanacağı müjdelenip mündericatı haber verilir (Sayı 68: ön kapak). 76. sayının kapağında ise bu hafta yayımlanacağı belirtilir. Âfiyet'in tanıtımı ile Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları tefrikasından bahsedilir (Sayı 78, s. 601). Arka kapakta İntikam, Altın Gölü ile Abdülhamit Sherlock Holmes isimli eserlerin tanıtımı yer alır. Gizli Tertipler isimli eserin tanıtımı yapılır (Sayı 110, s. 120). Sağlık, Fen, Kadın Güzel Prenses'teki bazı yazılar okuyucuyu fennî sıhhî, idarî ve sanayi konusunda bilgilendirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Kadınların bakımları konusunda birtakım

411 reçeteler verildiği gibi sağlık diş bakımı vs. gibi konularda da reçeteler okuyucu ile paylaşılır. Ayrıca uzun yaşamak için yapılması gerekenler, gençleri istimna gibi rahatsızlıklardan uzak tutmak için tavsiyeler dikkat çeker. Esrâr-ı Haml ve Tenâsül tefrika olarak birden fazla sayıda yayınlanır. Bu yazılarda çocukların anne ve babadan genetik olarak aldıkları şeylere değinilir. Çocukların sadece eşkâl olarak değil huy, karakter ve mizaç olarak da anne babaya benzeyeceği konusunda bilgilere yer verilir. (Sayı 3; s. 6; Sayı 4; s. 11; Sayı 5, s. 22). Mâlûmat dergisinde de aynı isimle neşredilir (Sayı 4, s. 8). İnsan ve Kurbağa başlıklı yazıda Avrupa'da bazılarının insan soyunu maymuna bazılarının ise kurbağaya bağlamasında söz edilmiş ve bunun mantıksızlığı üstü örtülü olarak eleştirilmiştir. Bu bilgiyi, okuyucuların eğlenceli vakit geçirmesi için paylaşılmıştır: 393 "Avrupalılar bu ya: Bazıları insanın kurbağadan ve bazıları da maymundan husûle geldiğini iddia ederek bu vadide nazariyeler serdinden, sahifeler imlâsından geri durmazla Biz bu şekli eğlenceli olmak itibariyle enzâr-ı kariîne arz eyledik." (Sayı 3, s. 8). "Faydalı Tertipler" başlıklı yazılarda birtakım reçete/tertipler verilerek sağlık sıkıntıları vs. çözülmeye çalışılmıştır. Meyve ağaçlarının bakımı, yanık tedavisi, saç bakımı, cam tutkalının yapılışı, baş ağrısı için ne yapılaması gerektiği, evde kolonya yapımı hakkında bilgiler yer alır. (Sayı 3, s. 3). El bakımı için bir reçete ve yapımı hakkında bilgi verilir. İpekli kumaşlardan yağ lekesini çıkarmak için bir formül kaydedilir. Boğmaca öksürüğüne karşı iki reçete verilip kullanımı anlatılır. Tüy dökmek ve balgam için de tertiplerden bahsedilir. Yanıklar ve uçuk için reçeteler yer alır. Siğiller ve bitler için tertipler verildikten sonra çocuklar için kuvvet verici bir çorba tarifi de eklenir. Sinek, hamam böceği ve karınca gibi hayvanları evden uzaklaştırmak ve ya yok etmek için neler yapılacağı, halıların nasıl temizlenmesi gerektiği anlatılır. Yumurtayı taze tutmak için ne yapılacağından bahsedilir. Bayılan kimseleri ayıltmak için bazı tertip ve öneriler sunulur (Sayı 5, s. 20; Sayı 6, s. 31; Sayı 35, s. 264; Sayı 37, s. 280; Sayı 44, s. 335; Sayı 49, s. 375; Sayı 50, s. 382; Sayı 51, s. 392; Sayı 52, s. 400; Sayı 54, s. 415; Sayı 55, s. 424; Sayı 56, s. 432). Bir Kız Nasıl Kadın Olur? başlıklı yazıda bir bayanın bebeklikten itibaren hangi yaşlarda hangi davranışlarda bulunduğu hakkında kısa bilgiler yer almaktadır (Sayı 8, s. 46). Bir Erkek Çocuğu Nasıl Erkek Olur? yazısında da bir erkeğin bebeklikten itibaren

412 394 hangi yaşta hangi davranışlarda bulunduğu kısa kısa anlatılarak yaşa uygun davranışın ne olduğu ifade edilmektedir (Sayı 8, s. 46). Hangi Yaşta Evlenmeli? adlı yazıda erkekler ve kadınlar için uygun olan evlenme ve çocuk sahibi olma konusunda bilgi verilmiş, bunu yaparken Avrupa'daki ülkelerde evlenme yaşları da belirtilmiştir (Sayı 9, s. 51). Güzellik Sanatı başlıklı yazılarda kadınlar için birtakım tavsiyeler dikkati çeker. Banyo, cilt, tırnak vs. bakımı konusunda tavsiyeler yer alır. Sanat-ı Melahat yani Güzel Olmak Sanatı Hamam ve Melahat'te kadınların güzellik için banyoda sabun kullanmaları tavsiye edilir. Sabunun kalitesine dikkat çekilerek Avrupa'dan gelen sabunların değil yerli sabunların tercih edilmesi istenir (Sayı 10, s ). El bakımında nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiği izah edilir, bunun için bir reçete verilir (Sayı 11, s. 69). Serâir-i Hüsn ü Ân Güzelliğin İç Yüzü adlı yazıda tırnakları beyazlatmak, pembe rengi vermek ve parlatmak için reçeteler verilir. Daha sonra güzellik sütü olarak bilinen bir reçete ile nasıl kullanılacağı anlatılır (Sayı 11, s. 71). İnsanların sağlıklı olmak için içki, tütün tüketmemeleri, sui-istimalden ve çok yemekten uzak durmaları gerektiği izah edilir. El bakımı, tırnak ve saç temizliğine dikkat çekilir (Sayı 12, s. 77). Memelere Dair Konu ile yazısında sağlık ve bakım tavsiyeleri ile çatlaklar için reçeteler önerilir. Spor yapmanın önemi vurgulanıp Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Kızlara ve Kadınlara Jimnastik isimli kitabı tavsiye edilir (Sayı 13, s. 85). Yüzdeki Çillere Dair'de çil ve siyah lekeler için üç tane reçete verilmiştir (Sayı 13, s. 84). Sima İçin Sirke'de sirkenin cilt için faydasına dikkat çekilip sirke ile yapılan bir reçete ilave edilir (Sayı 13, s. 84). "Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye Çikolata Yemeli mi Yememeli mi?" başlıklı aile reis ve reiselerine ithaf edilen yazı, gazetelerdeki çikolata ilanları üzerine kaleme alınmıştır. Çikolatanın insan sağlığına zararlarına değinilmiş ve çocuklara ödül olarak verilmesinin yanlış olduğu vurgulanmıştır. Çikolatanın Avrupa'dan ithal edilmesi sebebiyle de paramızın yurt dışına akmasına da karşı çıkılmıştır (Sayı 13, s. 86). Güzel Tertipler başlığı altındaki yazılarda diş, saç, el, ayak bakımı gibi konularda verilen tavsiyeler dikkat çeker (Sayı 17, s. 120). Saç boyalarının zararları, hangi hastalıklara sebep olduğu, insanın yaşı ile barışık olması gerektiği, Paris'te bile saç boyamaya iyi gözle bakılmadığı anlatılır (Sayı 18, s. 126). El, ayak gibi organlardaki çatlak

413 395 ve yarıklar için üç reçete verilir (Sayı 18, s. 128). Kellik ve saçların kuvvetlenme ve saç temizliği için reçeteler sunulur (Sayı 19, s. 134). Saçların nasıl kıvırcık yapılabileceği, kınanın saçlara faydası Fransız bir kaynaktan alıntı ile izah edilir. Saç renginin sık sık değiştirilmesinin sakıncalı olduğu ifade edilir. Bitkisel boyaların kullanılması gerektiğinin altı çizilir. (Sayı 20, s. 142). Saçtaki kepek ve kir ile saçkıran konusunda da bilgilerle reçeteler/tertipler verilir (Sayı 21, s. 149; Sayı 76, s ; Sayı 78, s. 608). Ayna ile kadın arasındaki ilişki üzerinde durulduktan sonra diş ve diş eti bakımıyla ilgili reçeteler kaydedilir (Sayı 22, s. 157; Sayı 23, s. 166; Sayı 24, s. 175; Sayı 25, s. 181; Sayı 26, s. 190). Siğiller için ne yapılacağı anlatılır. Amonyaklı su ile nelerin temizliği yapılacağı ifade edilir. Uzun yaşamak isteyenler için bir tertip verilir. Afyon ve benzeri şeylerle zehirlenenler için neler yapılacağı anlatılmaktadır. Yaldızlı çerçeve ve levhaların temizliği hakkında bilgi verilir (Sayı 26, s. 192). Ağız ve diş sağlığı ile bakımı için altı adet reçete kaydedilir (Sayı 27, s. 199). Kadınların erkeklerden daha çok kokuya düşkün olduğu belirtilip ten rengine göre kadın kokularından bahsedilir (Sayı 33, s. 248). Aksam-ı Muhtelife-i Vücûdun Hacm-i Vasatîleri başlıklı yazıda vücut organların uzunlukları metre cinsinden verilmiş ve altında başka alet ve edevata ihtiyaç kalmadan bunlarla ölçüm yapılabileceği ifade edilmiştir (Sayı 15, s. 102). Dergide istimna meselesi üzerinde durulmuş ve bu konuda pek çok yazı yayınlanmıştır. Bu yazılar Avanzâde Mehmet Süleyman'a ait olmalıdır; çünkü yazarın Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler (Dersaadet 1326) kitabının birinci bölümü bu konuya ayrılmıştır. Burada, İstanbul'da her yıl iki bin kişinin veremden öldüğü bilgisi paylaşılır. Bu iki binin binden fazlasının genç kız ve erkeklerden oluştuğu ifade edilir. Ailelerin istimna konusunda evlatlarını uyarmaları istenir. Gençlerin akıllarını başlarına toplayarak bu illetten kurtulmaları tavsiye edilir. (Sayı 17, s. 118). İstimnâ-yı bi'l-yed konusundan muzdarip kişilerden on sekiz tane mektup geldiği de belirtilir (Sayı 18, s. 127). Bunun tedavisinden bahsedilir (Sayı 21, s. 150). Bir okurun konuyla ilgili mektubu aynen eklenir (Sayı 42, s. 320). Tavsiyelerde bulunulur (Sayı 43, s. 328). İlaç tertipleri verilir (Sayı 44, s. 336; Sayı 61, s. 472) Gençlerin ve gençliğin özelliklerinden söz edilir (Sayı 62, s. 480). Gençlerin ailelerce gençlik ve ergenlik konusunda bilgilendirilmesi gerektiği ifade edilir (Sayı 63, s. 487). Ergenlik dönemi hakkında bilgiler verilir (Sayı 65,

414 396 s. 503; Sayı 66, s. 511; Sayı 67, s. 520; Sayı 68, s. 528; Sayı 69, s. 536; Sayı 70, s. 544; Sayı 71, s. 552; Sayı 73, s. 568; Sayı 74, s. 576). Tababet ve Aşk başlıklı yazılarda aileler, evlatlarının ergenlik dönemleri hakkında bilgilendirilmek istenir (Sayı 63, s. 488; Sayı 64, s. 496; Sayı 65, s. 504; Sayı 66, s. 512). Yememeli başlıklı yazıda bir liste verilir ve bunların sağlık açısından yenmemesinin faydalı olacağı ifade edilir (Sayı 45, s. 344). Nelerin yenmemesi üzerine ve ne zaman yenmemesi üzerine tavsiyeler yer alır (Sayı 46, s. 352). Nelerin ne zaman yenilmesi veya nelerin yenilmemesi üzerine bir liste verilir (Sayı 47, s. 360). Tavsiye edilen yiyecekler Kuvvet İlaçları adıyla verilir (Sayı 61, s. 471;Sayı 84, s ). Lekelere Dair başlıklı yazılarda lekelerin çıkarılabileceğine dair bilgi verilir. (Sayı 45, s. 344). Mürekkep, pas, meyve, yağlı ve boya lekeleri için ne ile yıkanacağına dair bilgi verilmiştir (Sayı 46, s. 352). Yağ lekeleri konusunda çıkarmak için yapılacaklar anlatılmaktadır. (Sayı 47, s. 360). Çamaşır yıkamada kullanılacak sabun ve suyun nasıl olması gerektiği anlatıldıktan sonra çamaşır yıkarken kül ve soda kullanımı hakkında da bilgiler verilir (Sayı 48, s. 368). Çamaşır yıkarken leke çıkarma konusunda tavsiyeler yer almaktadır (Sayı 49, s. 376). Kumaşlardaki yağ lekelerinin çıkarması için çözüm önerileri yer alır. Boraksın faydalarına değinilir. Yağ lekesi çıkarmada benzin vs. gibi kullanılan maddelerden söz edilir (Sayı 50, s. 384; Sayı 53, s. 408). Faydalı Tertipler başlığı altında verilen tertiplerde temizlik, leke çıkarma gibi konularda bilgiler dikkati çeker (Sayı 84, s ). Bu konular, yazarın Musavver Leke Risalesi isimli eserinde de yer alır (Rehnümâyı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi, İstanbul 1311). Esrar-ı Aile başlıklı yazılarda bizdeki evlilik meselesi üzerinde geniş bir şekilde durulduğu görülür. Bu yazılar Kızları Nasıl Evlendirmeli (İstanbul 1330) kitabındaki yazılara benzer. Bizde evlenmenin nasıl yapıldığı vs. hakkında genel bilgiler verilir. Kız ve erkeğin evlenme yaşından bahsedilir; evlenme hususunda halkın doğru bildiği yanlışlara değinilir (Sayı 48, s. 366; Sayı 49, s. 374; Sayı 50, s. 381). Erken yaşta evliliğin sakıncalarından bahsedilip bu sebeple veremden ölenlere değinilir (Sayı 51, s. 391). Aile hayatıyla ilgili tavsiyeler verilir (Sayı 52, s. 399). Erkeklerin ailelerine sahip çıkması istenir (Sayı 54, s. 414). Aile hayatının sağlıklı ve mutlu geçmesi için öğütler sıralanır (Sayı 55, s. 423;Sayı 56, s. 431;Sayı 57, s. 439). Evlilik gemiye, kadın geminin kaptanına benzetilir (Sayı 59, s. 455). Eşleri dışarı hayatına düşkün kadınların bakımlı olmaları

415 gerektiği ifade edilir (Sayı 60, s. 463). Kadınların eşlerine güzel görünmesi gerektiği belirtilir (Sayı 61, s. 472). Erken yaşta evlenen kızların sıkıntıları (Sayı 62, s. 480), kadın olmanın zorluğu (Sayı 63, s. 488), kadının ev içi vazifeleri sebebiyle çok yıprandığı anlatılır (Sayı 64, s. 496; Sayı 65, s. 504; Sayı 66, s. 512). Yüz Sene Nasıl Yaşamalı başlıklı yazılarda sağlıklı bireyler yetiştirmenin önemi vurgulanır. Doğup büyüdükten sonra ölmesinin doğal bir süreç olduğu belirtilir. Almanların nüfusunun arttığı, Fransızların artmadığı söylenir (Sayı 48, s. 366). Bunun nedeni şu şekilde ifade edilir: "Buna başlıca sebep Fransızlarda zevk ve sefahatin ve Almanlarda ise fen ve mârifetin, aynı zamanda tenâsül ve izdivacın kesret-i mevcudiyetidir." (Sayı 49, s. 373). Bir milletin terakki etmesinin sebepleri arasında ise şunlar gösterilmektedir: "Bir memleket, bir millet hıfz-ı sıhhati ne kadar iyi bilirse o memlekette din ve ahlak ve zürriyet kavî ve çok bulunursa o nisbette mazhar-ı terakki ve tekemmül olur." (Sayı 49: s. 373). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın "hıfz-ı sıhhat"ten kastı "yaşamak ilmi"dir. Buna herkesin vâkıf olmadığından, hıfz-ı sıhhatten bahseden kitapların olmamasından şikâyet eden yazarın Hıfz-ı Sıhhat isimli eseri neden kaleme aldığı da anlaşılır. Bu ilmin yayılması için herkesin anlayacağı tarzda eserlerin olması gerektiği ifade edilir: 397 "Herkes bu yaşamak sanatına vâkıf olmak isterse de usul ve kavâidini bilmez. Yalnız bu sanattan bahseden kitap yoktur. Herkes hıfz-ı sıhhat kitaplarını alıp okuyamaz. Okusa da ihtimal ki kendisine lazım olanları keşf ve istihrâc edemez. Hâlbuki yalnız yaşamak ilminden bahseden bir kitap olursa bunu herkes edinir, okur, mucibince amel eder, bu sanatı akrabasına ve ahbaplarına da öğretir. Bu sayede rahat ve çok yaşamak, nüfus artmak suretiyle memleket terakki ve tekemmül eder. Şunu da bilmelidir ki Fransızların dûçar olduğu nüfus azlığı, zevk ve sefahat, izdivaca adem-i rağbet gibi hastalığa biz de müptelayız." (Sayı 49:s. 373). Sağlam ve güçlü bir millet olmak için nüfusun önemine dikkat çekilir, sağlam ve sıhhatli bir nüfus için neler yapılması gerektiği üzerinde durulur (Sayı 50, s. 381). Devletin güçlü olması teknolojiden ziyade nüfusun sağlam ve kuvvetli olmasına bağlanır: "Kuvvetli bir Osmanlı devleti, donanmadan, şimendiferlerden elhâsıl her şeyden evvel kuvvetli ve sağlam bir nüfusa muhtaçtır." (Sayı 50, s. 381).

416 madde hâlinde sıhhatin nasıl korunacağı anlatılır. Halkın bu maddeleri düstur kabul edip dikkatle uygulaması ve evlatlarına da ezberletmesi tavsiye edilir (Sayı 50, s. 381). Çocukların mikroplara alışması gerektiği, onları sarıp sarmalayıp korumaya çalışmanın çok da doğru bir yöntem olmadığı söylenir. "Cehalet hastalığın ölüm kapısıdır. İnsan öbür dünyaya bu kapıdan girer." gibi ifadeler dikkat çeker (Sayı 51, s. 391). Daha sonra beslenme ve sağlık açısından dikkat edilmesi gerekenler üzerinde durulur (Sayı 52, s. 399; Sayı 53, s. 408). Sağlığı korumak için maddeler hâlinde tavsiyeler verilir (Sayı 54, s. 414). Sıhhat ve Servet başlıklı yazıda ise sağlığın en büyük servet olduğu ifade edilir (Sayı 80, s. 3-4). Sağlıklı ve uzun ömürlü yaşam konusunda seri hâlinde pek çok yazı kaleme alınmıştır. Aşağıdaki yazılar da bunların devamı mahiyetindedir: Çok Yaşamak Meselesi (Sayı 137, s ; Sayı 138, s ; Sayı 139, s. 233; Sayı 142, s ; Sayı 143, s ; Sayı 144, s ; Sayı 145, s ; Sayı 145, s ; Sayı 146, s ; Sayı 147, s ). Dergide ayakkabı seçimi konusunda da bilgiler okuyucu ile paylaşılmıştır. Ayakkabı Hakkında Yirmi Nasihat başlıklı yazılarda bu konu üzerinde durulmuştur. (Sayı 48, s. 367). Ayakkabı seçiminde dikkat edilmesi gerekenler ve sivri, küt burunlu ya da dar ayakkabı giymenin zararları üzerinde durulmuştur. (Sayı 49, s. 375). Yüksek ökçenin zararlarıyla tırnak batmasından söz edilir (Sayı 50, s. 382; Sayı 51, s. 392; Sayı 52, s. 400; Sayı 48, s. 367). Gül bitkisi hakkında bilgi verildikten sonra gül yağının nasıl çıkarılacağı anlatılmıştır (Sayı 34, s. 255). İhtiyar Gazeteler'de Almanya, Belçika, Amerika ve Fransa gibi ülkelerdeki eski gazetelerden söz edilmektedir. Ansiklopedik bilgi mahiyetinde olan yazıda sözü edilen gazetelerin hâlâ basın hayatında olduğu belirtilir (Sayı 41, s. 312). Akrep, yılan sokması için ne yapılacağı, kıl dökmek ve çıkmasını önlemek için ne yapılabileceği ifade edilmektedir (Sayı 23, s. 165). Dergideki diğer konu başlıkları şöyledir: Hayvanât-ı Muhtelifede Müddet-i Ömr (Sayı 32, s. 240).

417 399 Maden Kömürü (Sayı 144, s. 256). Meşhur Cüceler (Sayı 136, s ). Japonya'da Kadınların Ehemmiyeti (Sayı 107, s ; Sayı 108, s. 109). Nasıl Uyumalı? (Sayı 81, s. 2). Tırnak Kırılmasına Karşı Bir Tertip (Sayı 80, s. 3). Soğanın Faydaları (Sayı 81, s. 3). Dolama ve Kan Çıbanı (Sayı 81, s. 4). İnci: Kapakta incinin oluşumundan bahsedilir. (Sayı 83, s. 9). İhtiyarlar İstatistiki (Sayı 82, s. 8). Sinematografın Faydası (Sayı 82, s. 8). Limon Nasıl Saklanır? (Sayı 82, s. 8). Tavukçulukta Kuvve-i Elektriye (Sayı 82, s. 7). Tuzun 21 Faydası (Sayı 83, s ). Kendi Kendine Kurşun Kalem Yapmak (Sayı 84, s. 16). Hikâye Roman Tiyatro Dergide küçük hikâyeler başlığı altında üç yazı karşımıza çıkar. Bunlardan ilki başlıksızdır. İkincisi Cenab-ı Hak'tan Ümit Kat' Etmemeli?, üçüncüsü ile Kabahat Kimde? adıyla yayınlanır. Küçük Hikâyeler'de "Baca eğri olsun zararı yok yeter ki dumanı doğru çıksın!" sözünün nereden geldiği üzerine bir küçük hikâye oluşturulmuş. Burada oğluna kız aramaya giden bir kadının akıllı ve hazır cevap bir gelin adayının verdiği cevaplardan etkilenerek onu gelin alması anlatılır (Sayı 3, s. 5) Küçük Hikâyeler Cenab-ı Hak'tan Ümit Kat' Etmemeli? isimli hikâyede Rumeli'de kendisini Bulgar askerler tarafından göz konan bir kızın akıllılıkla onların elinden kurtularak İstanbul'a ailesinin yanına dönüşü anlatılır (Sayı 4, s. 13).

418 400 Küçük Hikâyeler: Kabahat Kimde? isimli eserde eşi müsrif olan bir askerin bütün mal varlığını kumarda kaybetmesi ve kumandanı ile yaşadıkları neticesinde hayatını düzene koymasından bahsedilir (Sayı 5, s ). "Ciddi rağbet-âmiz bir hikâye" olarak tanıtılan eser tefrika olarak yayınlanır (Sayı 9, s. 54; Sayı 10, s ). Güzel Prens'in başına küçük bir bölüm ilave edilmiştir. Burada hikâyenin İngiliz çocuklarına mahsus yazılmış bir eserden alındığı ifade edilmektedir. O dönemdeki eğitim anlayışı eleştirilmektedir: "Hâl-i hâzırdaki usûl-i ilm ve terbiye ile ve mekteplerde okutulmakta bulunan kitaplarla metin-i ahlakı, ciddi mâlumâtı, hakikî muhabbet-i vataniyeyi hâiz evlat ve insan yetiştiremeyiz. Ciddi, hakikî, vatanperver, mâlumât-şinas evlat yetiştirmek için mâlûmatlı ve ağırbaşlı validelere, nâfi kitaplara, ciddi kitaplara ihtiyaç vardır. Bu hikâye terbiye-i ahlakiye için yazılmış hikâyelere bir misaldir." (s. 54). Buradaki alıntıdan anlaşılacağı üzere yazı, ahlâk terbiyesi için örnek teşkil etmesi maksadıyla İngiliz çocukları için yazılan bir eserden iktibas edilmiştir. Hikâyede babası vefat eden bir prensin başından geçenler anlatılmaktadır. Çeşitli maceralar yaşayan prensin sonunda samimiyet valisi ile çıktığı yolculuk ile "muzafferiyet-i hakika"ya ulaşması anlatılır. Eserin alegorik bir yapısı vardır. Hikâyenin sonunda okuyuculara kıssadan hisse çıkartılır: "Âdil, gayyûr ve rahîm olanlar mesut ve bahtiyar, zalim ve hodpesend olarak zevk ve muhabbete dalanlar ise hakir ve zelil olurlar." (s. 64) Kardeşin Kardeşe İhaneti Yahut Ahlaksızlıktan Bir Numûne başlıklı hikâye; H. K. imzalı bir okuyucu tarafından gönderilmiştir. Hikâyede annesi ile geçinemeyen bir kızın evli ablasının yanına taşınması ve onun eşini baştan çıkararak abla ile eşinin boşanmasını ve sonunda enişte ile baldızın evliliği konu edinmektedir (Sayı 11, s. 72). Saadet Servet ve İktidar ile Hâsıl Olamaz!; mutlu olamayan bir şahın veziri ile birlikte mutluluğu araması ve onu bir çobanda bularak durumdan ders alması üzerine kurulu bir hikâyedir (Sayı 12, s. 79).

419 401 İyilik Zâyi' Olmaz adlı hikâye de tefrikadır (Sayı 15, s. 101; (Sayı 16, s ). Eserde Edmound Derval isminde fakir bir mektep talebesinin bir ameleye yardım etmesi ve yıllar sonra bu amelenin onu iç savaşta linç edilmekten kurtarması anlatılır. Güzel Prenses Sarıyer'de; hikâye gibi kurgulanan yazı heyetinin düşüncelerinin verildiği bir metindir. Güzel Prenses romanı hikâyenin kahramanı gibi konuşturulmaktadır (Sayı 24, s. 176; Sayı 23, s. 168; Sayı 25, s. 184; Sayı 27, s. 200). Güzel Prenses, Sarıyer gezisinde hanımların gezip gördüğü yerleri anlattığı gibi onların modaya fazla rağbet ederek geleneksel kıyafetlerden uzaklaşmasını ve bütün paralarını ziynete harcamalarını eleştirir. Onlara fakirlere yardım etmeyi, dinimizi iyi bilip uygulamayı Avrupa'daki kadınlar gibi sade giyinmeyi tavsiye eder. Güzel Prenses'e başlığı altında okuyuculardan Seher Hikmet Hanım'ın Kin isimli kısa bir hikâyesine yer verilir. Yazının başında bu hikâyenin bir şiir olduğu ifade edilse de metin okunduğunda bunun bir hikâye olduğu anlaşılmaktadır (Sayı 33, s ). Zevc İntihabı Bir Hikâye-i Âşıkâne: Tefrika hikâyedir (Sayı 53, s. 407; Sayı 54, s. 415; Sayı 55, s. 424; Sayı 56, s. 432; Sayı 57, s. 440; Sayı 59, s. 456, Sayı 60, s. 464). Yerden Çıkarılmış Hazine: Hikâyedir (Sayı 140, s ; Sayı 141, s ). Sert Kalpli Bekârlar yahut Zırhlı Adamlar tefrika bir hikâyedir (Sayı 141, s ; Sayı 142, s ; Sayı 143, s ; Sayı 144, s. 255). Garip Bir Talebe (Sayı 147, s ). Pantolon Hikâyesi (Sayı 147, s ; Sayı 148, s. 269). Bir Vak'a-i Sahiha Hakikî Jean Valjan (Sayı 148, s ; Sayı 149, s ). Beyaz Eseri Kadın, kısa hikâyedir (Sayı 149, s ;Sayı 150, s ). Köy Adâvatı, tefrika hâlinde yayınlanmış kısa hikâyedir (Sayı 150, s. 280;Sayı 151, s ;Sayı 152, s ;Sayı 153, s ). Nedâmetkâryan Gemici, kısa hikâyedir (Sayı 113, s. 132; Sayı 114, s ).

420 402 İğfal Olunmuş adıyla yayınlanan kısa hikâyedir (Sayı 114, s ; Sayı 115, s ). Moda Kurbanı (Sayı 115, s. 140; Sayı 116, s ; Sayı 117, s ); Sayı 118, s ). Yeşil Ada Faciası: Bir kısmı da Mütâlaa Salonu'nda tefrika edilen eser, Seytankaya Cinayeti adıyla kitaplaştırılmıştır (Sayı 118, s ; Sayı 119, s ; Sayı 120, s ; Sayı 121, s ; Sayı 122, s ; Sayı 123, s ; Sayı 124, s ; Sayı 125, s ; Sayı 126, s ; Sayı 127, s ; Sayı 128, s ). Kıskanç Kız (Sayı 129, s ). Kurnaz Âşık (Sayı 129, s. 196; Sayı 130, s ). Gençlik Belası tefrika tiyatrodur. Uzun zamandır dergi kapağında hikâye tercümesi yapıldığı ve değişiklik amacıyla tiyatro tercüme edildiği kaydedilir. Gülünçlü ve eğlenceli bir perde komedyadır (Sayı 130, s ; Sayı 131, s ; Sayı 132, s ; Sayı 133, s ; Sayı 134, s ; Sayı 135, s ). "Gençlik Belası" "Hizmetçi Kızı" adıyla verilip geçen nüshanın devamı olduğu belirtilmiştir. Dizgi hatası olmalıdır (Sayı 136, s ). Uğursuz Taş (Sayı 108, s ; Sayı 109, s ; Sayı 110, s ; Sayı 111, s ). Bir Polis Hafiyesinin Sergüzeşti (Sayı 111, s ; Sayı 112, s ; Sayı 113, s ). Gençlik Âlimi: Hikâye (Sayı 103, s ). Efendi ve Uşak: Hikâye (Sayı 104, s. 96; Sayı 105, s ; Sayı 106, s ); Sayı 107, s. 105). Çırçırlı İsmail Hakkı imzasıyla dergiye gönderilen ve Güzel Prenses için yazılan methiyeye de yer verilir (Sayı 79, s. 610).

421 403 Fıkra, Letâif, Oyun, Güzel Sözler Dergide fıkra ve güzel sözlerin de oldukça fazla yer aldığı görülür. Bunlardan başka sağlık, hayat konusunda çeşitli tavsiyelerin yer aldığı yazılar da vardır. Fıkralar bazen Letâif ve Fıkraat başlığıyla verildiği gibi bazen sadece fıkranın başlığı ile bazen de başlıksız olarak verilmiştir. Letâif ve Fıkraât Gökte Yıldızlar ve Nasreddin Hoca (Sayı 4, s. 14) Kargalar ve Alman Köylüleri'nde Alman köylülerinin kargaları nasıl yakaladıkları anlatılır (Sayı 4, s. 14). Gülünçlü Fıkralar Mübalağa'da mübalağa üzerine Marsilya ve Gaskonya ressamları arasında geçen bir fıkra anlatılmaktadır (Sayı 8, s. 43). Diğer fıkraların yerleri şu şeklidedir: (Sayı 14, s. 95; Sayı 47, s. 354; Sayı 144, s. 256); Sayı 49, s. 369; Sayı 83, s. 12; Sayı 81, s. 4; Sayı 84, s. 16; Sayı 82, s. 8). Letâif başlıklı 7 adet fıkra (Sayı 84, s. 20). "Güzel Sözler" başlığı altında sıralanan ifadeler de dikkat çeker (Sayı 14, s. 95; Sayı 16, s. 107; Sayı 144, s ; Sayı 84, s. 18; Sayı 83, s. 10). Faydalı Sözler, Tabi Sözler ve Sıhhî Sözler başlığı altında da tavsiyeler vardır (Sayı 64: ön kapak; Sayı 81, s. 2-3; Sayı 81, s. 3). "Kadınları Çok Severim!" başlıklı yazıda on beş dilde "kadınları çok severim"in nasıl söylendiği yer almaktadır (Sayı 20, s. 143). Kör Tâli'de, talihle ilgili Türkçede kullanılan kalıp sözlere yer verilir. Kör talihin olup olmadığını bugünkü nesle sorulunca yok dedikleri; eski nesle sorulduğunda neler söyledikleri anlatılır (Sayı 20, s. 144). Kör talih ile ilgili bilinen hikâyelerden bahsedilir, bir hurûfînin kör talihe bakışına yer verilir (Sayı 21, s. 152). "Bir Genç Kızın Cenazesi Geçerken Kimler Ne Der?" Fransızcadan tercüme edilen yazıda ölen bir genç kızın cenazesi için rahip, doktor, annesi, babası, delikanlı, genç kız, kocakarı, şair, filozof gibi kimselerin cenazenin arkasından hangi sözleri söyleyecekleri sıralanmıştır (Sayı 34, s. 254). Dergide ilginç ansiklopedik bilgilerin sıralandığı ve çeşitli tavsiye yazılarının çokça yer aldığı görülmektedir: Şundan Bundan (Sayı 18, s. 121; Sayı 17, s. 113; Sayı 20, s. 137; Sayı 51, s. 390), Dereden Tepeden (Sayı 33, s. 241), Öte Beri (Sayı 84, s ). Çıkmamalı adıyla yayınlanan yazılarda yapılmaması gereken hareketler listelenir. Hayatı kolaylaştıracak şeyleri engelleyecek durumları yapmamak gerektiği, önlem ve tedbirleri

422 404 ifade eden liste yer alır (Sayı 48, s. 368; Sayı 49, s. 376; Sayı 50, s. 384). İbret-âmiz Kıtalar adıyla 10 adet beyit yer alır (Sayı 52: ön kapak). Unutmamalı'da maddeler hâlinde insanın yapması gerekenler sıralanır (Sayı 54, s. 416); ayrıca hanımların bir araya geldiklerinde eğlenecekleri hesaba dayalı bir oyun anlatılır (Sayı 11, s. 71). Popüler Bilim, Rüya Tabiri Dergide popüler bilim konularında da yayınlar karşımıza çıkar. Rüya tabiri, astroloji, kıyafetname gibi konularda yazılmış pek çok yazı vardır. Burada tefrika edilen rüya tabirleri yazarın "Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname, 1329" isimli eserini hatırlatır. Yazar burada on bin rüya tabirine yer vereceğini ifade eder: "Her kapakta bulundurulacak olan rüya tabirleri bilâhare bir araya getirildiğinde mükemmel ve mufassal bir tabir-nâme teşkîl eder. Çünkü on bin rüyadan ve bunlara ait izahattan bahsedilecektir." (Sayı 3, s. 7). Rüyada arı, ahır, arı kuşu, armut, armut ağacı, arpa, aşçı, atlas, ayva ve ayna görmenin ne anlama geldiği ifade edilmektedir (Sayı 4, s. 15). Rüyada ay, isim/nam, valide, arka üstü yatmak, ayı görmenin ne anlama geldiği açıklanmaktadır (Sayı 5, s. 23). Rüyada görülen inci, hane (ev), ur, öksürmek, iz (nişane), iğne, ip, ihram, enginar, eldiven, üzengi, ipek, ekin, izdivaç, iç yağı, olta, ok gibi nesnelerin neye delalet ettiği anlatılmaktadır. (Sayı 8, s. 47). Av tuzağı, ölçek ağaç sakızı, enişte, uçurtma, Uçmak, üzengi, ipekçi, incirin rüyada görülmesiyle nasıl yorumlanacağı anlatılmaktadır (Sayı 15, s. 103). Eşikçi, eşik, altın halka, inci, erkek, öksürük ve öksürmek, ur, ok/ sehm, iç yağı, olta, enişte, ağaç sakızı ve uçurtmanın rüyada görülmesinin nasıl yorumlanacağı ifade edilmiştir (Sayı 17, s. 119). Rüyada et/lahm, oyun, oluk, emmek, istemek, imbikten su çekmek, iyilik, ot, ölüm/mevt görmenin ne anlama geldiği yorumlanmıştır (Sayı 21, s. 151). Rüyada inmek, eşmek/kazmak/hufr etmek, üfürmek/üflemek, uyku/uyumak, esirci, cambaz, ağaç kabuğunu soymak ve okçu görmenin neye yorulacağı ifade edilmektedir (Sayı 22, s. 159). Rüyada el/yed/dest, ezan, esaret, icar, ördek, iğne görmenin ne anlama geleceği ifade edilmektedir (Sayı 23, s. 167). Rüyada iğne yutmak, erguvan, ishal, inkıbaz, erkek kardeş/birader, idrar, katır, uçkur, ejderha ve öküz görmenin nelere işaret ettiği ifade edilir (Sayı 25, s. 182; Sayı 23, s. 167). Rüyada incir/arabistan inciri, isilik ve hararet, Ebucehl karpuzu, oduncu ve ekmek görmenin ne anlama geleceği ifade edilmektedir (Sayı 26, s.

423 191) (Sayı 32, s. 239). Rüyada görülen ot/nebât, odun/hatab ve ipek elbise görmenin nasıl yorumlanacağı ifade edilmektedir (Sayı 34, s. 254). Tırnaklar Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi' başlıklı yazıda tırnak şekillerinden karakter tahlili hakkında bilgi verilir (Sayı 84, s. 16). Dergide mayıs ve haziran ayında doğan bayan ve erkeklerin özelliklerine de yer verildiği görülür. Mayıs ayında doğan kadın ve erkeklerin özellikleri, neler yapıp nelerden sakınmaları gerektiği üzerinde durulmuş, bu ayın ikizler burcuna denk geldiği, bu burç kadın ve erkeğinin özellikleri vs. anlatılmıştır (Sayı 6, s ). Mayıs ayında doğanların neler yapıp yapmaması gerektiği üzerinde durulmuştur (Sayı 7, s ). İkinci Kısım'da kıyafetnamelerde olduğu gibi saç, alın, kaş, göz kapakları, gözler, burun, burun delikleri ve ağız yapısından hareketle karakterin nasıl olduğu hakkında bilgi verilmiştir. Örneğin: "Geniş ve yüksek bir nâsiye yani alın zekâ ve istidada ve hayırhahlığa işaret addolunur." (Sayı 7, s. 38). Mayısta Doğanlar'da kıyafetnamelerde olduğu gibi dil, çene, seda, baş, kulaklar, boyun, yanaklar, eller, ayaklardan hareketle karakter analizi yapılan yazının sonunda insanların bu özelliklerinin birleştirilmiş hâli gibi insan karakterinden bahsedilmektedir (Sayı 8, s. 44). Haziran'da Doğanlar Ne Bilmeli ve Ne yapmalıdırlar? adlı yazıda bu ayda doğan kadın ve erkeklerin özellikleri ile ne yapıp yapmamaları gerektiği üzerinde durulmuştur (Sayı 8, s ; Sayı 10, s ). Neler yapmamaları gerektiğinden söz edilirken konu birden farklı bir noktaya kayar ve yazar okura nasihat verir: 405 "Haziranda doğan bir erkek veya kadın tali' ve mukadderatının ahkâm ve tecelliyatına ser-fürû edip tali'inden şikâyet etmemelidir. Her işte Cenâb-ı Hakk'a mütevekkil olmalı. Mütevekkil olan bir adam, maddi ve manevi kazanır. Hiçbir zaman kaybetmez. Kalbini hayretini Cenâb-ı Hakk'a karşı istinat ettirmiş olan adamın sırtı yere gelmez. Bu nasihatlerimizi dikkatlice okuyup mucibince amel edenler her suretle müstefit ve müstefeyyiz olurlar. Dünyaları da iyi olur, ahiretleri de. Ahireti kazanmak isteyen dünyada iyilik etmelidir. İfrat ve tefrite düşmekten, yalan söylemekten, itikatsızlıkta bulunmaktan sakınmalı. Şerâit-i diniyesini hakkıyla ifa eden ve hüsn-i ahlak ile mütehallik olan kimse mesut ve bahtiyar olur...

424 406 Şunu iyi biliniz ki insana her şeyden evvel din sonra da hüsn-i ahlak lazımdır. Ağır başlı ve namuskâr olmalı. Modaya tâbi olmaktan vazgeçmeli. Müslümanlara moda yakışmaz. İsraf haramdır, süs ve ziynet uğrunda paralarını beyhude sarf ve israf edenler, ailelerinin huzur ve saadetlerini kaçıranlar, âleme musahhare olanlar, evlatlarının âtisini düşünmeyenler azîm günah işlemiş olurlar." (Sayı 11, s. 70). Haziran'da Doğanlar'da bu ayda doğanların neleri yapıp yapmayacağı açıklandıktan sonra kıyafetnamelerdeki gibi saçın rengi şekli yapısı gibi özelliklerden karakter analizleri de yapılmıştır. Saçlardan sonra alın, kaşlar ve göz kapakları da aynı şekilde karakter analizinde kullanılmıştır (Sayı 14, s. 94). Eserden derginin yazar ve sahipleri hakkında da bilgi edinmek mümkündür. Eserde, Avanzâde Mehmet Süleyman ile Sisak Ferit'in fotoğraf ve biyografilerine yer verilmiştir. Âvânzade Mehmet Süleyman'ın Apollon fotoğrafçısında çekilen bir fotoğrafı konulmuş ve biyografisine yer verilmiştir (Sayı 50, s. 377, 383). Derginin 51. sayısının kapağında Sisak Ferit'in fotoğrafı vardır (Sayı 51, s ). Tercüme-i Hâlime Dair Birkaç Söz'de Sisak Ferit'in kendi kaleminden çıkan biyografisine yer verilir (Sayı 51, s ). Güzel Prenses'in ikinci cildini oluşturan formalar için güzel, resimli, renkli bir kapak verileceği müjdelenir (Sayı 81, s. 4). 96. sayının kapağında Saray Entrikaları'nın ne zaman biteceğini soranlar için bilgilendirme yapılır sayıda Arz-ı İ'tizar başlığı altında romanın 95. formasında yanlış basımların düzeltildiği görülür sayıda Âfiyet'in Donanma Cemiyet'ine yaptığı bağıştan ve okuyucuların bağış yapacaklarsa kendilerine posta pulu göndermelerinden bahsedilir sayıda kapakta ifade-i mahsusada umur-ı sıhhiye ve beytiyeye ait yazıların artık Âfiyet'te yayınlanacağını bu sebeple Güzel Prenses'in kapak sayfalarının içeriğinde değişiklik yapılacağı ifade edilir. Bundan sonraki sayıların daha eğlenceli olacağı, millî ve tercüme hikâyelere yer verileceği ifade edilir. Güzel Prenses'in yayın hayatına devamı için izin alındığı bilgisi okuyucu ile paylaşılır (Sayı 133, s ).

425 407 Nazar-ı Dikkate başlıklı yazıda okuyucuların Güzel Prenses'in koleksiyonunu iyi muhafaza etmeleri istenir. Derginin yakında bir iyilikte bulunacağı müjdesi verilir (Sayı 143, s. 249; Sayı 144, s. 253) Âfiyet Sahib-i İmtiyaz ve Müdürü: Sisak Ferit, Muharriri: Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul Bab-ı Âli Caddesi, Fiyatı 20 Para. İlk sayıda gazete isminin altında, "Siyasetten mâadâ mesâli-i sıhhıye, beytiyye ve idariyyeden bâhis olarak şimdilik haftada bir kere cumartesi günleri neşrolunur resimli gazetedir." notu yer alır. 3. sayıda bu not, gazetenin çarşamba günleri yayımlanacağı şeklinde değiştirilir. İlk sayı 26 Teşrinievvel 1329/8 Zilkade 1331 Cumartesi tarihlidir. Âfiyet Gazetesinin ilk sayısı, 3. ve 33. sayıları 16'şar sayfa; diğer sayıları 8'er sayfa olmak üzere toplam 62 sayıdır. Tek ciltte toplanan bu sayıların başına, "Âfiyet Gazetesinin Nüsha-i Fevkaladesi" notuyla, 16 sayfalık Âfiyet başlıklı bir ilave nüsha eklenmiştir. 32. sayıdan sonra hazırlanan bu numarasız nüshayla birlikte gazete 63 sayıya ulaşır. Bu nüshada gazetenin başlığındaki nota Osmanlı aile gazetesi olduğunu belirten ibare eklenir: "Münhasıran mesâil-i sıhhiye ve tıbbiye ile umûr-ı beytiyyeden bâhis olarak şimdilik haftada bir kere Çarşamba günleri neşrolunur ve resimli Osmanlı aile gazetesidir." İlk 25 sayının mündericatına yer verilen bu ilave nüshada ayrıca imtiyaz sahibi Sisak Ferit'in "Nasıl Para Kazanmalı" başlığıyla yayımlanan yazı dizisinin devamı yer alır. Yazının devamında Sisak Ferit ve Avanzâde Mehmet Süleyman'ın çok kısa biyografisine yer verilir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bu biyografisi Güzel Prenses'te de aynen yer almaktadır (Güzel Prenses 1331: 383). Âfiyet, ilk sayfasındaki nottan da anlaşılacağı üzere öncelikle sağlık ve tıp alanı başta olmak üzere ev işleriyle ilgili konuları içeren haftalık bir aile gazetesi/dergisi olarak yayımlanır.

426 408 Avanzâde Mehmet Süleyman, ilk sayıdaki İfade-i Mahsusa bölümünde Âfiyet'in önemini şu sözlerle ifade ederek sağlık konusundaki yayınların yetersizliğini eleştirir ve Âfiyet'in bu alana hizmet edeceğini belirtir: "Öteden beri en ziyade lazım olan ve nisbette ihmal ve imhal edilen bir şey varsa o da sıhhat meselesidir. Bilâ-istisna herkes sıhhati sever ve mümkün olduğu kadar Âfiyetle yaşamak ister. Bir dakika fazla yaşamayı kâr sayar ve bunun için her şeyi feda eder; fakat sıhhatin kıymetini hasta olduğu zaman anlar. Hasta olmamayı öğrenmez. Hâlbuki âlemde en büyük hüner hasta olmamayı öğrenmektir. Her türlü kitaplar ve gazeteler çıkarılıyor da sıhhat mesele-i mühime-i hayatiyyesi unutuluyor. Her şeyden evvel insana hayat lazımdır. Hayat da sıhhat ile kaimdir. İnsanın evvela sıhhatini sonra da denini öğrenmesi lazımdır." (Sayı 1, s. 2). Yazar, gazetenin sekiz sayfa olarak neşredileceğini haber verir. Güzel Prenses romanını okumayanları okumaya teşvik etmek amacıyla 50 bölümünün özetlendiği ve Âfiyet'in mahiyetinin tanıtıldığı için ilk sayının 16 sayfa neşredildiğini belirtir. Siyaset ve din dışında sağlık tıp ve aile başta olmak üzere her türlü konuda faydalı yazılar yayımlanacağını kaydeder. Özetle, insan sağlı için ne gerekiyorsa ondan bahsedileceğini söyler (Sayı 1, s. 2): "Âfiyet, mesâil-i sıhhiyeden mâada idâre-i umûr-ı beytiyyeden, para biriktirmekten, kadınlara ait el işlerinden, yemek pişirmekten gayet sade bir lisanla her türlü mesâili fenniyyeden bahseder. Mesâil-i siyâsiyye ve diniyye müstesnadır. Çocuk doğurma, lohusalık, âdâb-ı muâşeret elhâsıl emsalsiz bir rehnümâ-yı aile olan Âfiyet insan için, insanın sıhhat ve âfiyeti için her ne lazımsa onlardan bahsedecektir." (Sayı 1, s. 2). Avanzâde Mehmet Süleyman, sıhhatle ilgili bilgiler içeren Güzel Prenses'in büyük bir rağbete mazhar olmasından cesaret alarak daha geniş hizmetlerde bulunmak için "sağlam vücutlu ve sağlam fikirli ahali yetiştirmek üzere Âfiyet namında bir ceride-i sıhhıyye tesisine karar" (s. 2) verdiklerini belirtir. Nüsha-i fevkalâdedeki ifade-i mahsusada Âfiyet'in bugüne kadar 32 nüsha yayımlandığı, bu nüshalarda herkese ve her aileye faydalı ilaç tertipleri verildiği, herkesin bunlardan faydalandığı söylenir. Bugüne kadar Âfiyet kadar faydalı ve ucuz bir gazete neşredilmediği iddia edilir. Eksik sayıları almak ve abone olmak için nereye müracaat edileceği de belirtilir (Nüsha-i Fevkalâde, s. 5). Yazar, okuyuculara Güzel Prenses'i tavsiye eder: "Güzel Prens bir hazine-i sıhhattir. Umûr-ı sıhhiye, idariye ve beytiyyeye dair pek çok tertipleri havidir. Öyle tertipler ki bulmak için yüzlerce kitaplar karıştırılmıştır.

427 Güzel Prens'i tavsiye ediyoruz. Çünkü her derde deva olacak tertiplerle vesâyâ-yı sıhhiye münderiçtir." (Nüsha-i Fevkalâde, s. 5). Avanzâde Mehmet Süleyman'a göre, "Güzel Prenses ailelerin dert ortağı ise Âfiyet de ailelerin hekimidir." (Sayı 1, s. 2). Okuyuculara yazılan tavsiye mektuplarının arasında dergi ve yazarın diğer eserleriyle ilgili sorulan sorulara da cevap verdiğini görürüz: 409 "Zengin Kızı romanı vakti gelince hitama erer. Fennî eğlenceleri yazmıyoruz. Fakat nüshalarımız eğlencesiz geçmiyor. Kolay olduğu nisbette gayet eğlenceli bulunduruyoruz. Hanımlara kış geceleri eğlenceleri ser-nameli makalâtı okumadınız mı? Yine yazardık fakat kış gitti. Yazın eğlenceye hâcet yok. Bunu tabiat-ı menâzır-ı bediyye ve tabiiyyesiyle ihzâr ediyor." (Nüsha-i Fevkalâde, s. 5). Avanzâde Mehmet Süleyman, sağlıkla ilgili rutin yazılarının yanında okuyucuların sağlıkla ilgili sorunlarını dile getirdikleri mektuplarına "muhabere-i aleniye" başlığı altında cevaplar yazar. Böylece halkın sorunları dâhilinde yazılarına yön verme imkânı bularak okuyucuları aydınlatır. Güzel Prenses romanının 50 sayılık özeti yanında, 4. sayıdan itibaren Zengin Kızı romanı da Âfiyet'te tefrika edilmeye başlar. Nüsha-i fevkalâdemiz ibaresiyle yayımlanan 33. sayı da 16 sayfadan oluşur. Yaklaşık iki yıldır yayın hayatındaki gazetenin çok rağbet gördüğü belirtilip okuyuculara teşekkür edilir. Burada yer alan şu ifadeler, gazeteye olan rağbeti ve gazetenin ne kadar geniş kitlelere hitap ettiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir: "Gazetenin nüsha-i fevkalâdesi beş altı gün içinde fevkalâde mazhar-ı rağbet ve teveccüh olmuş ve cidden bizi arz-ı şükrâna mecbur eylemiştir. Yirmi binden ziyade nesih matbuadan hemen nısfından fazlası satılmak sûretiyle iltifat ve teveccühata mazhar olan Âfiyet, umum kari' ve karielerine karşı tekrar tekrar arz-ı teşekkür eyler." (Sayı 33, s. 2). Âfiyet'in nüsha-i fevkalade ekinde verilen içeriğinin listesine bir göz atmak gazetenin mahiyeti hakkında genel bir kanaat oluşturmaya yeterlidir. Eser hakkında bir fikir vermesi için ilk 25 sayının içeriğini şöyle sıralayabiliriz: 1 İfade-i mahsusa "Güzel Prens" nam meşhur romanının 5. formasının hülasası

428 410 Güzel Prens gazetesinin ve roman kapağının 5. nüshasının her aileye elzem olan bir fihristi Termometre ne demektir? Ucuz ve mükemmel bir kuvvet ilacı Faydalı tertipler Çok yaşamak için mühim bir reçete Ovmak vasıtasıyla güzellik Me'külât ve meşrubat vasıtasıyla bir insanın ahlak ve tabiatı nasıl anlaşılır? Aşçıbaşının nadide yemekleri bilmece Güzel sözler Mühim eserler Fenni eğlence: Gayet mühim sualler ve cevaplar Kız evlat doğurmak için ne yapmalı? Âfiyet'in güzel bir hikâyesi: İstanbul hayatından Lüleci Yekta Efendi 2 Muhabere-i aleniye: Sual ve cevaplar Daimi gençliğe ve daimi güzelliğe dair mühim bir sır Kadın ve tütün Nasıl oturmalı? İngiliz mekteplerinde evâmir-i aşere Kalem ve kalem tutmak vasıtasıyla keşf-i ahlak ve tabâyi' Fenni eğlenceler Aşçıbaşının nadide reçelleri Gülünçlü fıkralar ve resimler

429 411 3 İfade-i mahsusa Muhabere-i aleniye Nasıl kadın almalı? Kuvvet verici nebatattan tere Sima-i beşer Esrar-ı sıhhat: Tûl-i ömr ve takviye-i beden Kadınlara dair cümel-i hikemiye Kadın ve güzellik Serpuş vasıtasıyla keşf-i ahlak ve tebâyi' Sıhhî sözler Kadın hastalıklarından seyelan-ı ebyaz: Beyaz akıntı (Bu konuda bir de kitabı vardır.) Fakir Frengililere ilaç (Bu konuda kitabı vardır.) Faideli tertipler Aşçıbaşının "semsek" ismindeki yeni yemeği Fenni eğlenceler (Aynı isimde 3 kitabı vardır.) Gülünçlü fıkralar Müteaddit resimler vesaire. 4 Muhabere-i aleniye Semirmek için usul Akvam-ı muhtelife kadınlarında resm-i selam Güzellik ve zevciyet Edvar-ı muhtelifede erkekler arasında resm-i selam

430 412 Kadınlara ait musahabe: Kadınlık Nasıl yemek yemeli? Fes vasıtasıyla keşf-i ahlak ve tebâyi' Solucan ve kurt hastalıkları Güzel Sözler Memleket etibbasına ihtar: Şehir emaneti sıhhiye müdüriyetinin bir beyanat-namesi Aşçıbaşının nefis kıymalı pilav böreği ile bulgur köfte ızgarası Fenni eğlencelerden: Ayineyi kim kırmış? Gülünçlü fıkralar vesaire "Zengin Kızı" nam meşhur romanın birinci forması. 5 Muhabere-i Aleniyye Nasıl para kazanmalı? Teşebbüs-i şahsi Nasıl su içmeli? (Resimlerle) Musahabe-i nisâiyyeden: Güzellik ve zevciyet Sofrada hüsn-i intizam (resim) Kızamık hastalığı hakkında birkaç söz Doktor diyor ki: Nasıl ve ne kadar elma yemeli? Şundan bundan: Artık farelerden korkmayınız! Yatak ile tedavi Kadın mı erkek mi? Yemek yerine hap yutulacak Akıllı mı deli mi? Değirmen taşının dedesi

431 413 Kadının yaşını nasıl bilmeli? Kadınlarla konuşurken ne yapmalı? Köylü kadın ve şehirli hanım Kelebek nasıl yenir? Keçiden ne umulur? Kırlangıçlar ne yaparlarmış? Asidborikin havass-ı şifaiyyesi Şıranın fevaidi Aşçıbaşının gayet ucuz ve lezzetli bir yemeği Güzel sözler Fenni eğlenceler: Süpürge sapından mektup terazisi Bilmece Gülünçlü fıkralar Zengin Kızı romanının ikinci forması 6 Âfiyet ve donanma Muhabere-i aleniyye Nasıl para kazanmalı? Teşebbüs-i şahsi Kızamık hakkında birkaç söz Veremi ilan etmek lazım mıdır? Ağaç ve meyvelerin havass-ı garibesi ve şifaiyesi Binbir esrar: Sıhhî, beytî, idarî Faideli tertipler: Yaraları nasıl kurutmalı? Kestane reçeli

432 414 Yumurtaların yeni bir usul-i muhafazası Güzel bir diş tozu Bilmece halli Aşçıbaşının nefis yemeği Cümel-i hikemiye Fenni eğlencelerden kâğıttan balık Gülünçlü fıkralar Zengin Kızı romanının üçüncü forması 7 Nasıl aile teşkil edelim? (Resimleriyle) Âfiyet ve donanma iânesi Donanma cemiyetinin varaka-i takdiriyesi Muhabere-i aleniye Nasıl para kazanmalı: Para kazanmak için ne lazımdır? Ateşte yanmayan bir insan Musahabe-i sıhhiyeden kışa dair Bir hırka-i tabiat Veremi ilan etmek lazım mıdır? Bilmece halli Ba'de'l-vefat izdivaç edenler Aşçıbaşının hakikî tas kebabı Eski sözler Dar ayakkabı neler yapar? Şekilleriyle Arılarla müzeyyen bir sakal Bir elma neler yapar?

433 415 8 Çocukları tartmalı mı tartmamalı mı? Kısa boylulara müjde Muhabere-i aleniye Romatizmanın tedavisi Tavşan ticareti Soğuk algınlığı Muhasebe-i sıhhiyeden: Kışa dair makalesinin mâbâdi Hindistan cevizi Bilmece halli Aşçıbaşı diyor ki Bir şehirden neler çıkar? Sahrada ne varmış? Hatlar vasıtasıyla simada eşkâl ve alâim-i muhtelife, 10 adet şekliyle Vefadar kuş Şundan bundan. 9 Hint palyaçosu Âfiyet ve donanma iânesi Muhabere-i aleniye Nasıl para kazanmalı makalesinden: Ticaret ve ticarette ihtisas Kuvvet ilaçlarından vanilya Zayıflara müjde Âfiyet'in kimyahanesi: Yağların muayenesi

434 416 Kutu sütleri nasıl yapılır? Binbir esrar İnsanlar ne zaman çok yaşayacaklar? Şundan bundan: Garip bir tesadüf, Mumu cevizi, Çirkin kadınlar kulübü Şehr emaneti ne sarf eder? Bilmece halli Aşçıbaşının gülbeç baklavası Çok yaşamak için ne yapmalı En büyük bir top güllesi Gülünç fıkralar Gülenler ve ağlayanlar, şekilleriyle Güzel sözler 10 Üç bin senelik moda Muhabere-i aleniyye Zayıflara müjde Hayatta muvaffakiyet için 20 nasihat Kimlerin elleri güzeldir Dünyada en büyük şeyler Şundan bundan: Yangın zuhurunda bir kadın kimi kurtarmalı? 336 sene sonra neler olacak Bir adam ne içebilir? Eskiler ve yeniler Faydalı tertipler: Zayıf ve küçük çocuklar için Ekser çocukların yüz ve başlarında hâsıl olan solukluk için çare

435 Sanatta muvaffakiyet Beyanname Osmanlı Hilal-i Ahmer cemiyeti Âfiyet ve donanma iânesi Akhisar'da donanma ianesi Muhabere-i aleniye Zayıflara müjde Abdülhamit ve Şarlok Holmes romanı Çocuk beslemek usulü Sıcak ve soğuk su Yeni bilmece Aşçıbaşının lahmacun ismindeki nefis yemeği Bir kadının zevcine karşı vezaifi Eski sözler İnsan mı hayvan mı? Resmiyle Hangi adamlardan sakınmalı? Şekilleriyle Gülünçlü fıkralar 12 Fransa'da Tayyareci kadınlar İfade-i mahsusa Muhabere-i aleniye Zayıflara müjde Sahte banknotlar Yataktan nasıl kalkmalı?

436 418 Musahabe-i sıhhiye: Kışa dair Av etleri Şişmanlıktan şikâyet edenler ne yapmalı? Aşçıbaşının enginar tavasıyla etli enginar dolması Evlerde ve sokaklarda istirahat Bir adamın ruhlar hakkında fikri 13 Saç modası ve kadınlar Muhabere-i aleniye Nasıl para kazanmalı? Makalesinden ticarette cazibe ve iğfalât Mâlihulyâ Âfiyet'in Kimyahanesi: Zeytinyağı, süt ve şekerin suret-i muayenesi Binbir esrar Ekmek Yumurtalar Saadet-i hayat Dünyada ne kadar nüfus var? 14 Çocuklarda muhabbet Muhabere-i aleniyye Eski sözler Kuvve-i bedeniye Güzel Prens gazetesinin elli birinciden yüz birinci nüshasına kadar olan nüshalarındaki ilaçları havi fihrist

437 419 Faziletkar bir adam: Asalet-i ahlakiye Kahraman bir kız Âfiyet'in kimyahanesi İşret aleyhinde Tûl-i ömür Mâlûmat-ı garibe Aşçıbaşının etli asma yaprağı dolması Çekirdeksiz kiraz İntizamkâr bir reise-i ailenin mutfağı Salyangozları mahv için ne yapmalı? Tavşanları ağaç kemirmekten men için çare 15 Çocuklarda muhabbet Âfiyet'in tesirâtı Muhabere-i aleniyye Nasıl para kazanmalı? Makalesinde: Ticaret, sanayi ve hayatta hedef ve gaye Kadınların saçları İsviçre'de veremlilere mahsus darü'ş-şifa Kış geceleri eğlencelerinden Refika Hanımın marifetleri Vücutta neler var? Hayat-ı beşer Eski elbiseleri ne yapmalı? Havadis-i fenniye ve medeniye: Dağları delmek için bir alet Aşçıbaşının meşhur yoğurtlu kuzu kapamasıyla bazı ihtarât-ı sahihesi Yeni bilmece.

438 Birader ve hemşire arasında Muhabere-i aleniyye Nasıl para kazanmalı? Makalesinden ticaret ve hayatta dikkat ve itina Tavşan ticareti Dünya güzeli: İnsanın cildi yani derisi Hastalara müjde: Yalnız burnu tedavi etmekle birçok hastalıklardan kurtulmak mümkündür Gençleşmek sanatı Yüzdeki buruşuklukları izâle etmek için ne yapmalı? Yumurta zenginliği Atkestanesi ağacı Âfiyet'in kariine mühim bir tavsiyesi Asrımızın hastalığı Aşçıbaşının meşhur-ı cihan olan keşkek nam yemeği İshale karşı deva Saç dökülmesine karşı tertip Çelik ve tenekeyi paslanmaktan muhafaza eden kâğıt Mermer ve porselenleri yıkamanın çaresi Gülünçlü fıkralar Zengin Kızı romanı. 17 Anadolu hayat ve muaşeret-i nisvanını gösteren bir kadın resmi Muhabere-i aleniyye

439 421 Tırnak tuvaletine dair resimleriyle mühim makalesi Nasıl Para Kazanmalı? makalesinden ticaret ve hayatta azim ve sebat ve hulûs-ı niyet Güzelleşmek sanatından: Yüzdeki buruşuklukları izâle için ne yapmalı? Geçen nüshadan mâbâd Sıhhî meskenler Aşçıbaşının kuzu içi pilavı Madam Kabyo'nun bir kıt'a resmiyle vak'a hakkında küçük bir fıkra-i izahiyye Kimin için çalışıyoruz? 18 Feza-yı kainatta sene seyahat İfade-i mahsusa Âfiyet ve donanma iânesi Muhabere-i aleniyye Kürkü frank kıymetinde olan siyah tilki iki adet resmiyle Burun kanaması Nasıl söz söylemeli? Kış geceleri eğlencelerinden: Refika Hanım'ın marifetleri Hekim ilaçları: Müzmin Bronşite yani eski göğüs hastalığına ve öksürüğüne karşı kullanılacak tertip Bacak damarlarının şişmesine karşı çare Dıyk-ı nefes ve çocuklarda boğmaca öksürüğü Tufeyliyet-i saniyenin nezlesine karşı ilaç Faydalı tertipler: Diş etlerini kuvvetlendirmek için Çelik makas ve bıçakların pasını gidermek için basit ve idareli bir usul Aşçıbaşı diyor ki Balonların ecdadı

440 422 Deliye delice cevap Bir Muhavere Hüsn ve sıhhat. 19 Şükûfe-i emel İlk evlat, levha Arz-ı şükran Muhabere-i aleniyye Musahabe-i sıhhat: Gebelere nasıl bakmalı? Çocuğun rahm-i mâderdeki muhtelif vaziyetlerini gösterir şekiller Memelere nasıl bakmalı? Gebeler banyo yapabilir mi? Kadın musahabeleri: İngiliz kadını Musahabe-i fenniyye: Fotoğrafları gazetelere nasıl geçiriyorlar? Fotoğraf nasıl büyütülür? Fotoğraf resimlerini nasıl hakkediyorlar? Yeni bilmece Bilmece halli Ev hanımlarına: Diş suyu, çocukların sûrte-i tathiri, halılların sûret-i muhafazası, çiçeklerin idame-i tarâveti 20 İngiliz kadınları resimleriyle Muhabere-i aleniyye Cesimü'l-cüsse Hindli sipahi ile bir cücenin dostluğu resimli

441 423 Çocuklarımızı nasıl susturuyoruz? Nevzadın ilk adımlarını gösterir resim İhtiyarlamamak için ne yapmalıdır? Kadın musahabeleri: İngiliz kadını Kış eğlencelerinden: Refika Hanım'ın marifetleri Bilmece halledenlerin esamisi Aşçıbaşının peynirli çorbası İngiliz hayat-ı nisvanından iki resim Faydalı sözler Çiğ süt içmeli mi? Saçları uzatmak için en güzel bir usûl. 21 Tecemmülât-ı nisvaniye nümuneleri Muhabere-i aleniyye Tecemmülât-ı nisvaniyeden bir safha: Garbın son modaları Soğuk nasıl alınır? Güneşle tagaddi Nezle Hazım nedir? Ararot nedir? Çocuklara validelere yeni bir gıda Umum-ı tıbbiyeyi tamim ve teşkil için Amerika ağniya-i meşhuresinden Rokafeller'in kırk beş milyon kadar Amerika tab enstitüsüne hediyesi Aşçıbaşının sebzelerin faydası hakkındaki sözü Kimyager ne diyor?

442 424 Abdülhamid ve Şarlok Holmes romanı Sekiz tembih 22 Ezhâr-ı bahar içinde, levha Güzel Prenses gazetesi Âfiyet ve donanma Muhabere-i aleniyye Top oyunu: Validelerin ve pederlerin nazar-ı dikkat ve intibahına Dahi-i zi-şöhret Lui Pastör'ün iki resmi Büyük simalardan: Pastör Güzellenmek sanatı İzdivaç mektebi Teneffüs 85 milyonluk servet Mükafat-ı fazilet Biraz da gülelim Aşçıbaşının kestaneli hindisi 23 Mündericat: Muhabere-i aleniyye Büyük simalardan: Pastör Kuvvet ilaçları nasıl yapılır? Zayıf olan bu kuvvet ilaçlarından nasıl istifade ederler? Güzellenmek sanatı: Bir yaşından on yaşına kadar çocukların güzellenmesi için ne yapmalı?

443 425 Nasıl okumalı? Evlatlarımızın gözleri nasıl zayıf oluyor? Bilmece halli Aşçıbaşının âfiyet ve güzel prenses namlarındaki çorbaları Köylü ile hekim arasında Pastör'ün müdeffin-i ebedîsi Kendi heykelinin muhafızı kahraman bir adam Çiçeklerin neşv ü neması Nebatatın ciğeri 24 Muhabere-i aleniyye Filden cellat Kuvvet ilaçları nasıl yapılır? Çocuklar ve banyolar Güzellenmek sanatı İspanya kadınları ve resim Yeni bilmece Dünya kaç ev kadar? Ayak şişmesi Faydalı sözler 24 parmaklı bir adam, resimler Zengin Kızı romanın 21. forması. 25 Elektrik kralı dahi-i şehir Edison Muhabere-i aleniyye

444 426 Nasıl para kazanmalı: Say ve gayret Kuvvet ilaçları nasıl yapılır? Güzellenmek sanatı Kara ve mavi gözler İspanya kadınları Kadın saçları Güzel sözler Elektrik sergisi Dört yüz sene evvelki bir mutfak Zengin Kızı romanının 22. forması Hür Çocuk Derginin ilk sayısı 5 Şâban 1336/16 Mayıs 1334/1918, ikinci sayısı 12 Şaban 1336/23 Mayıs 1334/1918 ve üçüncü sayısı 19 Şaban 1336/30 Mayıs 1334/1918 tarihlerinde çıkar. Cemiyet Kütüphanesi tarafından yayınlanır. "Nüshası 5 kuruş" olan derginin "senelik abonesi posta ücretiyle 240, altı aylık 150 kuruştur. Dergiye ilave olarak her nüshada 16 sayfalık roman tefrikası hediyesi vardır. Hür Çocuk kapakta "Perşembe günleri neşrolunur fennî, sıhhî, edebî resimli gazete" olarak tanıtılır. Çift sütun hâlinde sekiz sayfa olarak basılır. Dergi rağbet gördüğü takdirde hacmin artacağı da duyurulur (Sayı 1, s. 2). Müessisleri, Mehmet Âsaf (Hanımlar Âlemi Gazetesi muharriri), Hüseyin ve Kâsım (Cemiyet Kütüphanesi sahibi) ve muharriri Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Mehmet Âsaf ile Hüseyin ve Kâsım'ın teşebbüsleriyle derginin yayın hayatına girdiği ifade edilir. Gazetenin genel yayın işleri ile roman tercümesi vazifesinin Avanzâde Mehmet Bey'e verildiği de duyurulur (Sayı 1, s. 2). İlk iki sayının kapağında gelecek nüshada yayınlanacak yazıların isimleri; arka kapaklarda ise bilmece ve cevabı, kazananlar listesi, kitap tanıtımları ve reklamlar yer alır.

445 427 Son sayıda "İfade-i Mahsusa" başlığı altında okuyucuya bu sayıdan sonra derginin daha çeşitli konular ve daha kapsamlı olarak çıkarılması amacıyla Mâlûmat adıyla yayınlanacağının müjdesi verilir (Sayı 3, ön kapak). Bu ifade derginin ilk iki sayısının arka kapağında da tekrarlanmıştır. Çeşitli çocuk fotoğraflarıyla tezyin edilen dergide "Ka ri' ve Ka ri'elerimize Hediyelerimiz: Efkâr-ı Cedide Kütüphanesi" başlığı ile verilen eserler listesinden okuyucuların bu listeden istediğini bir senelik aboneliğe 50 kuruşa, altı aylık aboneliğe 25 kuruşa alabilecekleri müjdesi verilir (Sayı 1, ön kapak). Her sayıda bir bilmece sorulur ve sonraki sayıda bilmecenin cevabı ile kazananların listesi verilir. İkinci sayıda "İfade-i Mahsusa" başlığı altında sıhhî, fennî ve idare-i beytiye ile alakalı sorulara gelecek nüshadan itibaren cevap verileceği ifade edilir. Ayrıca gelecek nüshadan itibaren mektepli beylere fennî sual sorulacağı, doğru cevap verenler arasından çekilen kurada kazananlara mükâfat verileceği de belirtilir (Sayı 2, ön kapak). "Gazetemiz ve Mesleğimize Dair Birkaç Söz" başlıklı yazıda derginin okuyucuya faydalı olmak amacıyla çıktığı ve içinde "terakkiyat-ı ilmiye ve fenniye, talim ve terbiye, spor âlemi, mesâil-i sıhhiye ve fenniye, umûr-ı idare-i beytiyye, kadınlık ve validelik âlemi, gençlik hayatı, çocuk yetiştirmek, peder ve valide olmak sanatları, iyi ve çok yaşamaya" dair fıkra ve makalelerin yayınlanacağının müjdesi verilir (Sayı 1, s. 2). Derginin muhtevasına bakacak olursak sağlık, insan yaşamı vs. gibi konularda yazılan makaleler, ilginç bilgilerin yer aldığı küçük yazılar, fıkralar (letâif), güzel sözler ve şiirlerin yer aldığını görürüz. Sağlık, insan yaşamı, üslup, aydınlatıcı bilgilerin yer aldığı yazılar olarak karşımıza Sıhhî Levhalar, Kuvve-i Hafıza, Açlığa Tahammül, Sinn ve Cinsiyet, İdman ve Emzice, Sima-yı Beşer, Nasıl Söz Söylemeli, Gece Uykusu, Saç Ağarması, Kadın Yaşı isimli yazılar çıkar. Bu yazılarda yazarın diğer eserlerinde gördüğümüz konularla olan paralellik dikkat çeker. Sıhhî Levhalar başlığı altında; İsveç mekteplerinde yer alan ve sağlık konusundaki nasihatleri içeren on madde, Evâmir-i Aşere, İngiltere'deki okulların duvarlarında yer alan 10 tavsiye ile Japon Reçetesi başlıkları altında Japonların uzun yaşamının sırrı olarak 13 madde sıralanır. Bunların hepsi sağlık konusunda faydalı tavsiyeleri içerir (Sayı 1, s. 4-5).

446 428 Yazıda kuvve-i hafızadan, hafıza ve yazma ile ilgili geçmişteki bilgilerle şu andaki bilgilerden bahsedilir. Geleneğin yazmaktan ziyade hafızayı kullandığı ifade edilir. Şu anki gelişmeler yazının hafızayı yormak yerine onun için faydalı olduğunu göstermektedir (Sayı 1, s. 6-7). Açlığa Tahammül'de uzun süre açlığa dayanan insanlardan bahsedildikten sonra hayvanların ne kadar süre aç kalacaklarına dair bilgiler verilmiştir. Sinn ve Cinsiyet başlıklı yazıda insan yaşamının nasıl taksim edildiği ve her dönemde farklı beslenilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Sayı 2, s. 1-2). İdman ve Emzice, mizaçlara göre hangi hareketin faydalı ya da zararlı olduğundan bahsedilir (Sayı 2, s. 2-3). Sima-yı Beşer'de insan yüzünün güzelliği ve uyumundan söz edilir (Sayı 3, s. 1-2). Nasıl Söz Söylemeli'de Garp devletlerinden birinde konuşurken dikkat edilmesi gereken hususlar olduğu söylenip bunlar sıralanmıştır (Sayı 3, s. 2). Gece Uykusu adlı makalede yatarken sağlık açısından nelere dikkat etmek gerektiğinden bahsedilir (Sayı 3, s. 2-3). Saç Ağarması, erkeklerin saçlarının kadınlarınkinden aha erken ağardığından ve nelerin saçları yıprattığından bahseden bir yazıdır (Sayı 3, s. 7). Kadınların Yaşı adlı yazıda kadınların güzelliğe önem vermelerinden güzelliğin gençlikle bir tutulmasından, çirkinliğin yaşlılık alameti olmasından bahsedildikten sonra genç kalmanın sırrı olarak gülmek, şen ve şatır olmak keder ve elemden uzak durmak gerektiği belirtilir. Kadının yaşının sofrada neler tükettiğinden hareketle tahmin edilebileceği de ifade edilir (Sayı 3, s. 7-8). İlginç bilgilerin yer aldığı haber yazıları; Çıngıraklı Yılan ve Zehirli Hayvanlar, Mendillerin Şekli, Isırgan Talaması, Söz Söyleyen Nebatlar, Harikulade Bir Adam, Şuûn-ı Fenniye ve Medeniye, Şarkı Çağıran Balıklar, Ölüler Dirilecek, Nasıl Zengin Olmalı, Çocuklara Mahsus Mahkeme, Gençlik İlacı, Fennî Eğlenceler, Bir Milyar Nedir?, Sabunsuz Bir Memleket, Erkenci Kuşu, Sakalın Memnu' Olduğu Memleket ve Şuûn-ı Garîbe'dir. Burada ilginç bilgiler okuyucu ile paylaşılırken onların genel kültürlerinin artmasına hizmet edilmiştir, denilebilir. Bu yazıların hepsi küçük birer fıkra mahiyetindedir. Çıngıraklı Yılan ve Zehirli Hayvanlar'da zehirli hayvanlar için panzehirden bahsedilir (Sayı 1, s. 8). Mendillerin Şekli isimli yazıda her milletin farklı mendil şekilleri olduğundan ve Kraliçe Antuanet'in tüm mendillerin dört köşeli olmasına karar vermesinden sonra şimdiki kullandığımız mendilin yaygınlaştığı anlatılır (Sayı 1, s. 8). Söz Söyleyen Nebatlar'da adamotu hakkında bilgi verilir. Topraktan çıkarılırken bu ottan iniltiye benzer bir ses çıktığından bahsedilir. Japonlara has olan cüce bir ağaçtan söz edilir ve bir ağacın kesildikten sonra ne kadar sürede kâğıda dönüşeceği Alman kaynaklı olarak

447 429 anlatılır (Sayı 2, s. 3-4). Harikulade Bir Adam adlı yazıda Mc Norton isminde tıp dünyasında midesiyle şöhret kazanmış bir adamdan bahsedilmektedir (2, s. 5). Fennî Eğlenceler'de su içinde yanan mumdan söz edilir (Sayı 2, s. 6). Gençlik İlacı isimli yazı; bir doktorun kadınları iki günde gençleştirmesini vaat ettiği traji-komik bir olayı ihtiva eder (Sayı 2, s. 6-7). Şuûn-ı Fenniye ve Medeniye'de maddeler hâlinde ansiklopedik bilgiler yer alır: Rasathane müdürünün çocuklarına gezegen isimleri vermesi, Amerika'daki tiyatroların sayısı vs. gibi (Sayı 2, s. 7-8). Şarkı Çağıran Balıklar başlıklı yazı, Avrupa gazetelerinden birinden alınan bir fıkradan hareketle oluşturulmuştur. Seyyah Humbolt'un bu anlatılanları tasdik ettiği ifade edilir. Bazı balık cinslerinin ses çıkarabildiğinden söz edilmektedir (Sayı 2, s. 8). Ölüler Dirilecek başlıklı yazıda Amerika'da August isimli bir doktorun hayvanlar üzerinde bir çeşit dondurma yöntemiyle onları dondurup bir müddet sonra tekrar canlandırabilmekte olduğundan bahsedilir. Yöntem henüz insanlar üzerinde uygulanmamıştır (Sayı 3, s. 3-4). Nasıl Zengin Olmalı? adlı yazının, Amerika gazetelerinden birinden tercüme edildiği ifade edilir ve tarihte meşhur kişilerin nasıl zengin olunacağına dair söyledikleri sözlere yer verilir (Sayı 3, s. 4). Bir Milyar Nedir? başlıklı yazıda bir milyon frangın altın ve gümüş olarak hesabı yapılmaya çalışılır (Sayı 3, s. 4-5). Sabunsuz Bir Memleket'te; Nikaragua'daki bir gölün oldukça sodalı olduğu ve insanların her türlü temizlik için bu suyu kullandıkları anlatılır (Sayı 3, s. 5). Erkenci Kuşu isimli yazıda o güne kadar en erken kalkan kuş olarak bilinen toygar kuşundan daha erken kalkan bir kuş türünün bulunmasından bahsedilir (Sayı 3, s. 5). Çocuklara Mahsus Mahkeme'de Amerika ve İngiltere'de çocuklara özel mahkemeler bulunduğu hatta hapsedilenlerin bile olduğu anlatıldıktan sonra buralardaki çocukların çok yaramaz ve haşarı oldukları sonucuna ulaşılır (Sayı 3, s. 5). Ev Hanımlarına'da ev hanımları için tertipler ve öneriler yer alır (Sayı 3, s. 6). Sakalın Memnu' Olduğu Memleket'te ise Fransa'da 16. Yüzyılda I. François zamanında sakal bırakmanın yasaklandığından söz edilmektedir (Sayı 3, s. 6). Dergide iki adet manzume yer alır. Bunlar: Nigar Binti Osman'ın Vazife-i Mâderâne'si ile Makbule Leman imzasıyla yayınlanan bir ninnidir. Bunlardan başka yayınlanan gülünçlü fıkralar, güzel sözler dikkati çeker. Güzel Sözler'de 24 adet veciz söz yer alır. Gülünçlü Fıkralar Bir Komedyacının Sergüzeşti adlı fıkrada bir komedyacının başından geçen ilginç bir şapka hikâyesi anlatılır (Sayı 2, s. 5-6). Üç tane de fıkra (letâif) yer alır (Sayı 3, s. 6-7).

448 430 Derginin sağlık, genel kültür, popüler bilim, ailelerin eğitimi gibi alanlara hizmet ettiğini söylemek mümkündür. Derginin en önemli yönü ise o zamana kadar çocuklar üzerine yayınlanan ilk dergi olmasıdır. Avanzâde Mehmet Süleyman, çocuklar için matbuat hayatında bir gazetenin o zamana kadar bulunmayışının büyük bir eksiklik olduğunu ifade eder (Sayı 1, s. 2). Yazar bu dergi ile ailelerin bilgi ve kültür düzeyini artırmak istemiş ve onları birtakım konularda aydınlatmaya çalışmıştır. Avrupa basınından takip ettiği yayınlarda gördüğü ilginç yazılar, bilimsel çalışmalar hakkında okuyucuyu bilgilendirmiştir. Yazar burada neşrettiği yazıların bazılarını kitaplarına da almıştır Mâlûmat Mâlûmat dergisi toplam dokuz sayı çıkar. Mâlûmat, Hür Çocuk dergisinin devamı mahiyetindedir. İlk sayı 27 Şabân 1336 Perşembe /Haziran 1334/1918, ikinci sayı 4 Ramazan 1336/13 Haziran 1334/1918, üçüncü sayı 11 Ramazan 1336/20 Haziran 1334/1918, dördüncü sayı 18 Ramazan 1336/ 27 Haziran 1334/1918, beşinci sayı 26 Ramazan 1336/4 Temmuz 1334/ 1918, altıncı sayı 2 Şevval 1336/11 Temmuz 1334/1918, yedinci sayı 30 Şevval 1336/ 8 Ağustos 1918, sekizinci sayı 29 Zilkade 1336/5 Eylül 1918 Perşembe, dokuzunca sayı ise 26 Zilkade 1336/3 Teşrin-i Evvel-1918 tarihinde yayınlanır. Kapakta "fennî, edebî, sıhhî resimli gazete" olarak tanıtılan derginin senelik üyeliği posta ücreti dâhil 240, aylık abonelik ise 150 kuruştur. Nüshası ise 5 kuruş olup perşembe günleri yayınlanmaktadır. Müessisleri Mehmet Âsaf, Hüseyin Vekâssım: yazarı ise Avanzâde Mehmet Süleyman'dır. Derginin 1, 3, 7-9. sayılarının kapağında birer fotoğraf yer aldığı gibi içi de fotoğraflarla süslenmiştir. İkinci ve üçüncü sayılarda "mündericat" başlığıyla içindekiler verilir, diğer sayılarda bu bölüm yoktur. Her sayı iki sütun hâlinde sekiz sayfa olarak çıkar. Arka kapak ile iç kapaklara da bilmece, reklam, kitap tanıtımı vs. konulmuştur. Yedinci sayıdan sonra Avanzâde Mehmet Süleyman'ın ismi dergisinin kapağında yer almaz. Bu sayıdan itibaren derginin muhteva olarak da farklılaştığı görülür. 7-8 ve 9. sayılarda sadece hikâye, roman tefrikası ve şiire yer verilir.

449 431 İlk sayıda derginin sayısı "1-4" olarak gösterilir ancak ikinci sayıdan itibaren normal sırasıyla devam eder. İkinci sayıda "Ramazan-ı Gufrân-nişan" başlığı ile ramazandan dolayı okuyucu tebrik edilmiş, ramazanın İslam âlemi için güzellikler getirmesi ve kötülükleri def etmesi temennisinde bulunulmuştur (Sayı 2, ön kapak). Beşinci sayıda yer alan "İtizar"da geçen nüshanın kapağındaki bilgilerin yanlışlığı sebebiyle matbaanın değiştirildiği bilgisi okuyucu ile paylaşılır. Dergi bundan sonra Necm-i İstikbal Matbaası'nda basılacaktır (Sayı 5, arka kapak). Yine aynı sayıdaki "Ka ri'lerimize" başlıklı yazıda bundan sonra dergiye gönderilen şiir, fıkra gibi yazıların aynen basılacağı da belirtilir (Sayı 5, arka kapak). Altıncı sayıda Ta'zimât-ı Ubeydâne başlığı altında V. Mehmet'in ölümünden sonra tahta geçen VI. Mehmet için iyi dileklerde bulunulmuş ve tahtının hayırlı olması temenni edilmiştir (Sayı 6, ön kapak). "Ka ri' ve Ka rielerimize" diye yer alan duyuruda piyasada baş gösteren kâğıt sıkıntısı sebebiyle Viyana ve Berlin'den sipariş edilen kâğıtlar gelinceye kadar derginin ayda bir kez yayınlanacağı ve kâğıt stoğu bulunan Hanımlar Âlemi'nin ise yayına devam edeceği haber verilmiştir (Sayı 6, ön kapak). Derginin muhteva özelliklerine bakarsak; sağlık, popüler bilim, beslenme, rüya tabiri, ilginç bilgiler, şiir, hikâye, roman, biyografi, kapakta yer alan reklam, kitap tanıtımı, bilmece cevabı, yeni bilmece, kazananların listesi, okuyucu mektuplarına cevap gibi yazılar kaşımıza çıkar. Sağlıklı beslenme konularında Semirmek Usulleri, Fart-ı Simâne Semizlik, Tütün İçmek Sanatı, Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri, Kız Doğurmak İçin Ne Yapmalı, Kuvvet İlaçları, Ceviz ve Ceviz Yaprağı ve Faydalı Tertipler, Kadın Teri adlı yazılar dikkat çeker. Semirmek Usulleri ile Fart-ı Simâne Semizlik'te kilonun sağlık açısından zararları ve kilo vermek için çeşitli yöntemler tavsiye edildiği görülür (Sayı 1, s. 1-3). Tütün İçmek Sanatı isimli yazıda sigaranın zararları ve nasıl sigara içilirse daha az zararlı olduğu hakkında bilgi verilir. Alman bir bilim adamının usulü anlatılır 38 (Sayı 1, s. 6-7). Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri 39 ilk dört sayıda yer almıştır (Sayı 1, s. 7; Sayı 2, s. 38 Yazarın aynı isimde bir de kitapçığı vardır: Alman Usu lu Tütün İc mek, Dersaadet: Cemiyet Kütüphanesi, Yazarın aynı isimde bir de kitapçığı vardır: Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri, Dersaadet, Kader Matbaası, Afiyet Kütüphanesi: 7, İtimat Kütüphanesi, 1335.

450 ; Sayı 3, s. 7-8; Sayı 4, s. 7-8). Birbirinin devamı olan bu yazılarda uyuz hastalığı tanıtılır ve korunmak için neler yapılacağı ve tedavi sürecinden söz edilir. Hastalıktan korunmak için dezenfekte yöntemlerinden bahsedilir, ilaç tarifi de verilmiştir. Yazı seri hâlinde devam etmektedir. Gelecek nüshada da devam edeceği ve nelerden bahsedileceği üzerinde durulmuştur (Sayı 3, s. 6-7). Kız Doğurmak İçin Ne Yapmalı başlıklı yazıda kız doğurmak için nelerin yenmesi ve neler yapılması gerektiği üzerinde durulur. Yazı hamilelik öncesi beslenme hakkında okuyucuyu bilgilendirmektedir (Sayı 3, s. 6). Kuvvet İlaçları Ceviz ve Ceviz Yaprağı'nda Avrupa'da her türlü bitki, taş vs. hakkında faydalı olabileceği inancıyla araştırmalar yapıldığı, bizde ise pek çok faydalı bitkinin boş yere çürüyüp gittiği ifade edildikten sonra cevizin faydaları, içeriği, hangi hastalıklara iyi geldiği anlatılır (Sayı 5, s. 4-5). Faydalı Tertipler başlıklı yazıda kirpik dökülmesi ve göğüs için iki tertip verilmiştir (Sayı 5, s. 8). Kadın Teri'nde ise terleyen kadınlar için bir tertip yer alır (Sayı 5, arka kapak). Naneden İstifadeler, Badem, Portakal Kabuğunun Hassaları, Tere, Limonun Faydaları; birtakım bitkilerin nelere iyi geldiği, nasıl tüketileceği gibi konularda halkı aydınlatmak ve sağlıklı bir beslenme kültürü oluşturmak için kaleme alınmış yazılardır. Naneden İstifadeler'de nanenin faydası, nasıl tüketileceği, nane türleri, hangi rahatsızlıklarda nasıl kullanılacağı vs. anlatılır (Sayı 1, s. 3-4). Badem, çeşitleri, nerelerde kullanıldığı, içeriği, bademden yapılan gıdalar, badem ağaçları ve yetişme koşulları vs. hakkında bilgi verilir (Sayı 3, s. 1-2). Portakal Kabuğunun Hassaları'nda portakal kabuğundan nasıl yararlanılacağı, neler yapılacağı ve nerelerde kullanılacağı ifade edilmektedir (Sayı 3, s. 7). Yeni Yemeklerden başlığı ile Portakal Salatası tarifi de verilmektedir (Sayı 3, s. 8). Tere bitkisinin faydaları, hangi hastalıklara iyi geldiği hakkında da bilgiler yer alır (Sayı 4, s. 6). Limonun faydaları ve limon ile neler yapılabileceği maddeler hâlinde sıralanır (Sayı 6, s. 7-8). Popüler bilim başlığı altında değerlendireceğimiz kıyafetnamelerdeki gibi karakter analizi içeren yazılar ve Muabbir Diyor ki başlığı altında verilen rüya tabirleri dikkati çeker 40. Ayrıca mizaçlar ve bunlara iklimin etkisi üzerinde de durulur. Yazarın kıyafetnamesinde aynı meseleler üzerinde durduğu da dikkat çeker. Nasıl Gülmeli adlı yazıda kıyafetnamelerdeki gibi gülme çeşitlerine göre karakterler hakkında bilgi verilir (Sayı 1, s. 7). İmtizac-ı İklim'de insanların yaşadıkları iklimden başka bir iklime gitmek 40 Yazarın rüya tabirlerini işlediği bir ayrı bir kitabı da vardır: Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname, Dersaadet, Matbaa-i Kader, 1. Basım, 1329.

451 433 zorunda olduklarında o koşullara nasıl uyum sağlayacakları vs. anlatılır (Sayı 4, s. 2-3). "Mizacını bilmeyen yaşamıyor demektir." düsturu ile verilen mizaç başlıklı yazıda, mizacın tanımı ve türleri tanıtılır (Sayı 6, s. 6-7). İlk üç sayıda rüya tabirleri "Muabbir Diyor ki" ile beşinci sayıda ise "Tabirname" başlığı ile verilir. "Haziranda Doğanlar Ne Bilmelidirler ve Ne Yapmalıdırlar" üçüncü ve beşinci sayıda yer alan ve birbirinin devamı olan yazılardır. Bunlar astroloji ile ilgili olup haziran ayında doğanların özellikleri erkek ve kadınlar için ayrı ayrı ele alınmıştır (Sayı 3, s. 5-6/Sayı 5, s. 6-7). Güzel ve Güzellik; 4-5 ve 6. sayılarda yayınlanmış birbirini tamamlayan yazılardır. Güzelliğin ne olduğu sun'î ve tabiî olarak iki çeşit güzelliğin bulunduğu ve bunlardan tabiî olanın makbul olduğu vs. anlatılır. Erkeklerin güzellenmek için yaptıklarından bahsedilmiştir (Sayı 4, s. 4-5/Sayı 5, s. 1-2/Sayı 6, s. 3-4). Güzellik bahsi Avanzâde Mehmet Süleyman'ın diğer eserlerinde de modayı eleştiren yazılarında aynı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Toplumun genel kültürünü artırmak maksadıyla ansiklopedik bilgi mahiyetinde yazılar da dergide dikkat çeker. Sigara Uçları, Almanya'da hayır cemiyetleri tarafından sigara uçlarının konulan atık kutuları vasıtasıyla toplanarak satıldığı ve elde edilen para ile fakir çocuklara yardım edildiği anlatılmaktadır. Balıklarda Uyku, balıkların uyuyup uyumadığına dair o dönem bilim dünyasındaki tartışmalardan bahsedilmiştir. Tûl-i Ömr, 2-3 ve 4. sayılarda birbirinin devamı mahiyetinde yayınlanır. İlk yazıda insandaki uzun yaşama arzusu ve hayatın tatlı olduğu üzerinde durulur. İnsan için ölümün kaçınılmaz olduğundan bahsedilmiştir. Burada yüz yıl kadar önce Fransa'da insan ömrü ortalamasının 28 iken şu an 33 olduğu ifade edilir. Matem'de matemin tanımı yapıldıktan sonra milletlere ve devirlere göre matemin nasıl tutulduğu hakkında bilgiler verilir (Sayı 2, s. 1-2). Daha sonra yaşlara göre ölüm oranları istatistik olarak verilir (Sayı 3, s. 2-3). İnsan ömrü hakkında istatistikî bilgiler verilir. Arkasından ortalama hayvan ömrü liste hâlinde verilmiştir (Sayı 4, s. 1-2). Esrâr-ı Haml ve Tenâsül 41, doğacak çocukların anne ve babadan hangi hasletleri ne suretle aldıklarından bahsedilir (s. 8). Fiil-i Teneffüs'te insanın bir dakikada kaç kez nefes aldığı ve bu nefes esnasında vücuda ne kadar oksijen girdiği rakamsal olarak ifade edilmiştir (Sayı 4, s. 6). Kalb-i Beşer adlı yazıda insan kalbinin ağırlığı, fonksiyonu ve belli yaşlarda dakikada kaç kez attığının listesi verilir (Sayı 4, s. 6). Mücevherattaki Havâss-ı Garîbe'de değerli taşların insanlar üzerindeki tesirinden söz edilmektedir (Sayı 5, s. 5). Islah-ı Irk ve Riyasethaneler'de ırkın ıslah edilip edilmeyeceği 41 Yazarın aynı isimde bir kitapçığı vardır: Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı?, Mütercimi: A. Mehmet Süleyman, Dersaadet, Aile Kütüphanesi: 7: Arakis Matbaası, 1. Basım, 1330.

452 434 meselesinde bilim adamlarının tavırları ve ırkın ıslahının mümkün olacağı üzerinde durulur (Sayı 5, s. 2-3). Kavs-i Kuzah ve Beyaz Alâim-i Sema yazısında gökyüzünde görülen bu alametin ne olduğu başka hangi isimlerle adlandırıldığı, niçin ve nasıl olduğu hakkında bilgi verilir (Sayı 5, s. 5-6). Yeşil Ay'da İsveç'te 1884 Kânun-ı sâni 14. günü ayın yeşil olduğu bilgisinden bahsedilir. Benzer şekilde başka nerelerde görüldüğü de anlatılır (Sayı 5, s. 6). Islah-ı Irk ve Riyasethaneler, bir önceki sayıdaki yazının devamınıd. Kadınların doğurdukları bebeklerini sık sık muayeneden geçirerek bir noksan, sıkıntı fark ettikleri anda doktora başvurmaları tavsiye edilir. Burada kadınların eğitimi üzerinde durarak eğitimli annelerin böyle durumlarda daha bilinçli hareket ettiği, cahil kadınların ise çocuğun sakat kalmasına sebep olacağı ifade edilir. Daha sonra çocuklara dair baş, alın, göz ve şaşılık konusunda bilgiler verilir (Sayı 6, s. 1-2). Tedkik-i Ef'al ve Muhasebe-i Nefs'te insanın her akşam yatmadan vicdan muhasebesi yapması tavsiye edilir. Böylece toplumda görülen pek çok olumsuzluk ortadan kalkacaktır. Tarihte vicdan muhasebesi yapan meşhurlar örnek verildikten sonra birtakım tavsiyelerde bulunulmuştur (Sayı 6, s. 2-3). Şehrimizde Yüksek Yerler adlı yazıda yüksek yerlerin deniz seviyesine göre daha temiz havası olduğu belirtildikten sonra İstanbul'daki semtlerin deniz seviyesinden yükseklikleri hakkında bilgi verilmiştir. Barometrenin kullanımı hakkında da bilgi verilmiştir (Sayı 6, s. 4-5). Amerika ve Otelleri arka kapakta yer alır, Avrupa gazetelerinden birinde görülen bir fıkradır. Amerika'daki otellerin nasıl olduğu hakkında bilgi ihtiva eder (Sayı 6, arka kapak). Arka kapakta diş bakımı ile ilgili bilgiler verildikten sonra Tabiî Diş Tozu, Tabiî Diş Suyu, Tabiî Kolonya İmali ve Tabiî Tuvalet Suyu'ndan bahsedilmektedir (Sayı 7, arka kapak). İlginç bilgilerin de yazılarla okuyucu ile paylaşıldığı görülür. Garip Bir Vak'a, Paris'te bir sarrafın hırsızlar tarafından yaralanması, hırsızların yakalanarak idamına karar verilmesi ve sarrafın bu karardan mahkemeyi vazgeçirmeye çalışmasından bahsedilir. Sarrafın hırsızların idamından hemen sonra öldüğü ve bu durumun empati ile açıklanacağı belirtilir (Sayı 1, s. ). Sivrisineklerin Düşmanı, kâfur kullanılarak sivrisineklerden nasıl korunacağı anlatılır. Garip Bir Kabir'de İngiltere'de bir kadının ölen tavuğu için yaptırdığı kabirden söz edilir (s.8). Hayvanat-ı Garibeden Yarasa başlıklı yazıda yarasanın özellikleri verilerek bu hayvan ansiklopedik bilgi mahiyetinde okuyucuya tanıtılmıştır (Sayı 3, s. 8). Dergide maddeler hâlinde verilen güzel sözler, nasihatler, kadına bakış vs. gibi konular da dikkati çeker. Nasihatlerde daha çok yap/yapma şeklinde bir ifade kalıbının benimsendiği görülür. Güzel Sözler başlığıyla dergiye on adet güzel söz yerleştirilmiştir

453 435 (Sayı 1, s. ). Aşk'ta muharrir, şair, genç kız vs. gibi farklı kişilere göre aşkın tanımları sırlanmıştır (s. 4-5). Nasıl Zengin Olmalı yazısında bir zenginin nasıl zengin olunacağına dair nasihatleri verilir (Sayı 3, s. 3-4). On Nasihat başlığı altında on tane nasihate yer verilmiştir (Sayı 3, s. 4). Kadınlara Dair Efkâr-ı Muhtelife'de kadınlar üzerine erkeklerin gözünden düşünceler sıralanmıştır (Sayı 3, s. 4-5). İnsan Nedir? yazısında veciz sözlerle insan tanımları maddelenir (Sayı 4, s. 6). Zevcenin Vazifesi'nde Garp hükemasının zevcenin görevleri konusunda söyledikleri maddeler şunu yap şunu yapma sıralanır (Sayı 5, s. 3). Mâlûmat dergisinde o dönem toplumundaki gençlerin durumu hakkında Muallim Kemaleddin imzalı "Gençler Aradıklarını Niçin Bulamıyorlar?" başlıklı bir yazı da dikkat çeker (Sayı 8, 1-2). Dergide toplam on yedi fıkra (letâif) yayınlanmıştır (Sayı 3, s. 5/ Sayı 4, s. 7/Sayı 5, s. 7-8). Mâlûmat'ta yayınlanan edebî eserlere bakacak olursak, hikâyeler, roman tefrikası, mensur ve manzum olarak şiirler, biyografi gibi türleri görürüz. Victor Hugo'dan tercüme edilen Denizde Bir Adam isimli bir hikâye dikkat çeker. Burada denize düşüp boğulmakta olan yaşlı bir adama medenî olan insanların yardım etmemesi sebebiyle ölümü hikâye edilir ve medeniyet suçlanır. Leyla ve Mecnun'da hikâyeden kısaca bahsedilir (Sayı 4, s.5-6). Şehrin Mektubu, bir hovardalık hikâyesidir (Sayı 7, s. 1-2). Muhabbet-i Ebedî (Sayı 7, s. 3-5) ve Uçan Mektup (Sayı 8, s. 2-5) Mehmed Âsaf tarafından yazılan birer küçük hikâyedir. Uçurum, Muallim Kemaleddin imzasıyla yayınlanan küçük hikâyedir. Hikâyenin sonunda 26 Ağustos 1334 tarihi yer alır (Sayı 8, s. 1-5). Çırçır Gelini, Mehmet Âsaf imzasıyla tefrika edilir, romanın devamı olduğu ifade edilse de dergi 9. sayıda son bulduğu için tefrikası tamamlanamamıştır. "Millî büyük roman" olarak tanıtılmış, 7-8 ve 9. sayılarda tefrika edilmiştir (Sayı 7, s. 6-7; Sayı 8, s. 6-8; Sayı 9, s. 6-8). Dergide toplam 16 adet şiir yer almaktadır. Bunlardan bir kısmı manzum bir kısmı mensurdur.

454 436 Manzumeler: Menekşe başlıklı şiirin sonunda Süheylâ Muhterem diye bir imza yer alır (Sayı s.4). Haziran isimli bir şiir Muhteşem Nofel'indir (Sayı 3, s. 6). Harîk-zedegâna Muavenet, İhsan Ali Rıza imzasıyla yayınlanır (Sayı 4, s. 3-4). Yasemin isimli bir şiirinin şairi Kadıköy'den Süheyla Muhterem olup arkadaşı Nimet'e ithaf etmiştir (Sayı 5, s. kapak). Gece Efsaneleri, "dûzîşe-i ihsane" olarak verilir, Hadika Vedad imzalıdır (Sayı 5, s. 3). Veremli Kız; Hadika Vedad tarafından kaleme alınır, Muhteşem Nofel'e ithaf edilir (Sayı 6, s. 5). Elem, Muhteşem Nofel tarafından yazılan ve Hadika Vedad'a ithaf edilen bir şiirdir (Sayı 7, s. 5). Hicranî de Mustafa Cemal imzasıyla pederine ithaf edilen bir şiirdir (Sayı 7, s. 5). Sabah Kuşları isimli şiir Üftade Kadri imzasını taşır (Sayı 8, s. 5). Mensur Şiirler: Çiçekler ve Kelebekler'de Aziz Mahmud imzasıyla bahar sabahının tasviri ve çiçeklerin durumu şâirane bir üslupla dile getirilir (Sayı 4, s. 3). Bulut isimli mensur şiir diyebileceğimiz küçük bir bölüm Rıza imzasıyla verilmiştir (Sayı 5, s. kapak). Edebî Parçalar/ Tulû'-ı Şems, imzasız olup sanatkârane tasvir üslubuyla kaleme alınmış bir bölümdür (Sayı 5, s. kapak). İki İnci (Sayı 5, s. 3-4) ile Seninle, Muhteşem Nofel'in mensur şiirleridir (Sayı 6, s. 5). Ayrıca Düşîze İhsan imzasıyla bir ninni (Sayı 3, s. 6). ve Ali imzasıyla bir şarkı (Sayı 8, s. 5) da dikkati çeker. 4). Terâcim-i Ahval başlığı altından Voltaire'in biyografisinden söz edilir (Sayı 2, s. 3- Derginin kapak sayfalarında Muhabere-i Aleniye, Cevaplarımız, Sual Soranlara başlıklarıyla okuyucudan gelen mektuplara cevap verildiği görülür. Ayrıca her sayının kapağında yeni bilmece, eskisinin cevabı ve kazananların listesi verilir. Kitabın arka kapağında kitap tanıtımları, saatçi-gözlükçü gibi reklamlar yer alır Mütâlaa Salonu Avanzâde Mehmet Süleyman, ilk sayının girişinde "Mütâlaa Salonu" adıyla bir kütüphane oluşturmaya niyet ettiklerini, bu niyet çerçevesinde eserin haftalık veya on beş günde bir olmak üzere sekiz sayfa neşredileceğini belirtir. Mümkün olduğu kadar ucuz olması için gayeret ettiklerini söyler. Eserde çeşitli fennî konularda yazılarla birlikte roman/hikâye ve fıkralara yer verileceğini ifade eder.

455 437 Sayfa numaraları her sayıda baştan başlamayıp birbirinin devamı şeklinde ilerlemektedir. Asır Matbaası'nda basılmıştır 42. "Bahası 10 para"dır. Mündericat, basım tarihi vs. gibi bilgilere yer verilmemiş olması Mütâlaa Salonu'nu bir dergiden ziyade kitapçık formuna yaklaştırmıştır, denilebilir. Dergi cüz isimlendirmesiyle birbirinden ayrılır ve toplam 8 cüz [sayı] vardır. Her sayı iki sütun hâlinde sekiz sayfa olarak basılmıştır. Dergide 7 adet hikâye yayınlanır. Bunlardan Lüksemburg Bahçesinde isimli hikâye yedi ve sekizinci sayılarda tefrika olarak yayınlanmıştır. "Bir Boyunbağı Belası" adlı hikâye bir çavuşun kravat takıp takmama konusunda yaşadıkları bir hikâye şeklinde anlatılır (Cüz 1, s. 4-6). Teyzenin Kurnazlığı (Cüz 2, s. 9-11) daha sonra kitap olarak da yayınlanan ve yeğenini evlendirmek isteyen bir teyzenin entrikasına dayanır. Ooo Matmazel, küçük bir hikâyedir, yaşlanmış olan bir kadının çocukluk ve gençliğinde yaşadığı bir kitapta karşılaştığı "ooo matmazel" ifadesi ile kendi yaşadıklarını hatırlaması üzerine kuruludur (Cüz 3, s.17-20). İki Arkadaş'ta erken uyanan kardeşin diğerini de uyandırmak için uğraşlarından söz edilir (Cüz 3, s ). Biçare Kız; annesi babası ile yaşayan on altı yalındaki bir kızın babasının evden kovmasıyla kendisini nehre atarak ölümünü anlatan küçük bir hikâyedir (Cüz 5, s ). Bir Gemicinin Sergüzeşti, bir gemicinin arkadaşları ile birlikte başarından geçen ilginç vakaları anlattıkları bir hikâyedir. Bir gencin sevgilisi ile olan hazin sonu hikâyeye konu edinilir (Cüz 6, s ). Lüksemburg Bahçesinde isimli hikâyenin yedinci sayıdaki tefrikasında iki çocuğun bir yelkenliyi yüzdürmeye çalışmaları ve arkadaş olmalarını anlatan hikâyenin devamı olduğu ifade edilir (Cüz 7, s ). Sekizinci sayıda çocukların büyüyüp birbirlerine âşık olması ancak Matild'in annesinin kızını Jul ile evlenmesine razı olmaması sebebiyle kızın hiç evlenmeden yaşaması anlatılır (Cüz 8, s ). Dergide Yeşilada Faciası adıyla resimlerle süslenen bir roman tefrikası yer alır. Bu tefrika Şeytankaya Cinayeti ismiyle basılmıştır. Buradaki tefrika, romanın bir kısmını oluşturmaktadır. Roman sekiz sayı boyunca tefrika edilmiştir (Cüz 1, s. 6-8; Cüz 2, s ; Cüz 3, s ; Cüz 4, s ; Cüz 5, s ; Cüz 6, s ; Cüz 7, s ; Cüz 8, s ). Eserin bir kısmı da Güzel Prenses'in sayılarında tefrika edilmiştir. 42 Eser hakkında Sabah gazetesinde isimsiz kısa bir tanıtım yer alır: "Yeni Kitaplar", Sabah Gazetesi, Numara 2856, 5 Teşrinisani 1897, s. 4; Numara 2865, 14 Teşrinisani 1897, s. 4 (Üçpınar 2012); İkdam Gazetesi'nde de bir ilân yer alır: Numara 1196, 18 Cemaziyelâhir 1315/2 Teşrinisâni 1313/14 Teşrinisâni 1897, s. 4 (Çitçi 2013: 570).

456 438 Güzel Sözler bölümü her sayıda maddeler hâlinde yer alır (Cüz 1, s. 2; Cüz 2, s ; Cüz 3, s. 21; Cüz 4, s ; Cüz 5, s. 36; Cüz 6, s. 45; Cüz 7, s. 52; Cüz 8, s. 61). Dergide yayınlanan fıkralar bazen "Fıkralar" başlığı altında yer almış, bazen fıkraya özel başlık konulmuş, bazen de başlıksız olarak verilmiştir. Toplam 47 adet fıkra vardır (Cüz 1, s. 2-4; Cüz 2, s. 13; Cüz 2, s ; Cüz 4, s ; Cüz 3, s. 22; Cüz 5, s. 37; Cüz 5, s ; Cüz 6, s. 45; Cüz 6, s ; Cüz 7, s. 50; Cüz 7, s ; Cüz 8, s ). Dergide ilginç haberlerin de okuyucu ile paylaşıldığı görülür. "İnci Tarlası" isimli yazıda inci toplamak için Amerika'nın Arkansas Nehri civarına gidilmesi gerektiğinden, burada çok fazla inci bulunduğundan bahsedilir. Bu bilginin İllüstrasyon gazetesinden alındığı ifade edilir (Cüz 2, s ). "Havas ve Azamızdan En İbtida Hangisi Uyur?" başlıklı yazıda duyu organlarının hangilerinin uyuma esnasında en hızlı ve yavaş olarak uykuya daldıkları sıralanır (Cüz 2, s. 12). "Kelp ve Kedi Şarkı Söylüyor" yazısında Avrupa'da domino oynayan bir köpek ile şarkı söyleyen bir kedi hakkında bilgi verilir (Cüz 2, s ). "Sedeften Bir Ev" adlı yazıda California'da tamamen sedeften yapılmış olan bir evden bahsedilir (Cüz 4, s ). "Mukallid Serçe"de Fransa'da serçe besleyen bir kişinin serçeyi farklı cins kuş türleri bulunan bir kafese kapatması ve kuşun kafesteki diğer kuşları taklit etmesi anlatılır (Cüz 4, s. 29). "Kendi Kendisinin Dedesi Olmak" dul bir kadın ile yapılan evlilikten sonra kadının kızı ile kendi babasının evlenmesi vs. gibi karışık bir akrabalık ilişkisinden söz edilmektedir (Cüz 5, s ). Avanzâde Mehmet Süleyman'ın bütün eserlerinde sağlık, kültür ve bilim gibi konulara yer verdiğini biliyoruz. Bu dergide de bu konular üzerine yer alan yazıların varlığı dikkatimizi çekmektedir. Fart-ı Simâne Şişmanlık isimli yazıda şişman kişilerin durumları ve kilolardan kurtulmak için yapılacakları hakkında bilgi yer alır (Cüz 3, s. 20). Vücud-ı Beşer Neden Mürekkeptir'de insan vücudunun organları hakkında bilgi vardır (Cüz 4, s ). Garip Bir Nebat adlı yazıda Tokat Çamlıbel'deki bir bitki tanıtılmıştır (Cüz 5, s ). İlm-i Hayvanâttan Bir Nebze adıyla verilen yazıda hayvanların boyları hakkında bilgi verilir (Cüz 6, s. 44). Renklerin Tesiratı'nda ise renklerin bitkiler üzerinde tesirine kısaca değinilir (Cüz 6, s ). Hotantular başlıklı yazıda, Hotantular hakkında bilgi verilir (Cüz 7, s ).

457 439 Dergide "Yüzük Kimde?" başlığıyla bir yüzük oyunu tarif edilir (Cüz 4, s ). Yirmi Nasihat adlı yazıda 20 adet nasihat maddelenir (Cüz 5, s. 38). Doktorlarla İyi Yolların Münasebeti Var mıdır? başlıklı yazıda yolların kötü olması sebebiyle köy doktorlarının yaşadıkları sıkıntılar üzerinde durulur (Cüz 1, s. 2). Derginin arka kapak sayfalarında ilan, bilmece cevaplayanların listesi ve on kuruşla kitaba (dergi) abone olanların isim listesi verilir. Yazarın üç cilt olan Musavver Fennî Eğlenceler adlı eseri tanıtılır (Cüz 1, s. 8). Musavver Terakki gazetesinin neşrolunacağı gün duyurulur (Cüz 7, s. 56). Bilmeceyi cevaplayanların listesi yer alır (Cüz 2, s. 16).

458

459 SONUÇ Bu tezde, Osmanlının son döneminde yetişip eczacı olmakla birlikte farklı alanlarda da eserler vererek kısacık hayatına 135 kadar eser sığdıran Avanzâde Mehmet Süleyman ele alınmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman eczacılık, sağlık, kültür, popüler bilim, takvim vb. pek çok eser kaleme almış; böylece Türk edebiyatı ve kültürüne hizmet etmiştir. Bu kadar çok eser vermiş olmasına karşılık onun hayatı hakkında bilinenlerin maalesef çok az olduğu görülmüştür. Bu çalışmayla ilk defa yazarın bütün kitapları incelenmek suretiyle hakkında kapsamlı bir araştırma ve inceleme ortaya konulmuştur. Burada öncelikle yazarın hayatına dair bilgiler, eserlerinde kendisiyle ilgili verdiği ayrıntılarla birlikte derlenmiştir. Böylece onun eserlerinden hareketle hayatı hakkında bilinmeyen noktalar aydınlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Osmanlı arşivine başvurulmuş; ancak kendisi ile ilgili sadece bir belgeye ulaşılabilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın eserlerini tespit etmek için kütüphane ve katalog taraması yapılmıştır. Kaynaklarda farklı sayılar verilse de yazara ait şimdilik 135 eser tespit edilmiştir. Tespit edilen eserler tek tek okunup fişlenmiştir. Fişlenen bilgiler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Bunlar ilgili konu başlıkları altında tasnif edilerek incelenmiş ve değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın telif veya tercüme olarak kaleme aldığı eserleri, genel olarak "edebiyat", "popüler bilim ve kültür" ile "süreli yayın" faaliyetlerinden oluşmaktadır. Bu eserler konuları bakımından 13 ana başlık altında (ilgili bölümlerdeki eserler alfabetik sırayla) incelenip değerlendirilmiştir. Bu tasnif şu ana başlıklardan oluşmuştur: 1. Romanlar 2. Hikâyeler 3. Aile Hayatına Dair Eserler 4. Almanya ve Almanlar ile İlgili Eserler 5. Japonya ve Japonlar ile İlgili Eserler

460 Kadınlar Üzerine Yazılan Eserler 7. Meslekî Eserler 8. Sağlıklı Beslenme ve Yemek Kültürü Üzerine Eserler 9. Seçkiler 10. Siyasî ve Tarihî İçerikli Eserler 11. Takvimler 12. Tılsım, Sihir, Büyü vs. Popüler Kültür Konulu Eserler 13. Süreli Yayınlar Avanzâde Mehmet Süleyman'ın edebî grupta değerlendirilen eserlerinden 19'unun roman olduğu tespit edilmiştir. Bunlar cinayet ve macera romanları, erdem, sadakat/sizlik, ihanet romanları ile aşk ve fedakârlık romanları gibi isimler altında temaları dikkate alınarak tasnif edilmiştir. Romanların çoğunun tercüme olduğu görülmüştür. Roman kapaklarında tercüme olarak verilen eserlerden bazılarının (ilgili bölümlerde belirtildiği gibi) telif olma ihtimali çok yüksektir. Tercümelerin birebir değil, adaptasyon şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Yazarın tercümelerinde kendi kültürüne has ifadeler kullandığı, toplum yapısına aykırı bulduğu kısımları eserlerden çıkardığı ve bazen olayın kurgusuna müdahil olduğu görülmüştür. Bu hususlar, ilgili roman değerlendirilirken belirtilmiştir. Edebî eserlerden bir kısmı tefrika olarak yayınlanmış, bir kısmı ise kitap şeklinde okuyucu ile buluşmuştur. Tefrika olanların hacimce büyük olduğu fark edilmiştir. Tefrika romanların hacmi okuyucunun tavrına göre şekillenmiştir. Hatta roman kurgusu bazen okuyucu tepkisine göre düzenlenmiştir, denilebilir. Okuyucu tarafından çok beğenilen ve çok çabuk tükenen eserlerin benzerleri hemen diğerlerinin arkasından yayınlanmış ve bunlara "nazire, zeyl" gibi yeni romanlar eklenmiştir. Yazarın tercüme ve telif romanlarından başka bir de müşterek eserler verdiği görülmüştür. Güzel Prenses Saray Entrikaları ile Atalanta yahut Altın Gölü romanları Sisak Ferit, 113 Numaralı Hane romanının ilk cildi ise İskender Efendi ile birlikte tercüme edilmiştir.

461 443 Eserlerde zaman ve mekânın yüzeysel kaldığı, olayın ise ön plana çıktığı görülmüştür. Romanlarda olaylar çoğunlukla hâkim bakış açısıyla verilmiş, bazen birinci şahıs anlatımlarına dönülmüştür. Birbirinin devamı niteliğinde yayımlanan eserlerde karakterlerin de birbirine benzediği tespit edilmiştir. Romanlardaki kahramanlar iyi ve kötü özelliklere sahip olanlar şeklinde ikiye ayrılmış; iyiler eserin sonunda ödüllendirirken kötüler cezalandırılmıştır. Başta kötülük yapan ancak sonrasında bundan pişmanlık duyan karakterlerin ise eserlerin sonunda cezalandırılmadığı tespit edilmiştir. Roman karakterleri ruhî ve psikolojik yönleriyle işlenmemiş, daha çok fiziksel özellikleri ile tanıtılmış, Vera ve Anna gibi bir iki karakterin iç hesaplaşmaları verilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman romanları ile okuyucunun anlatılan olayları örnek almasını ve ondan ders çıkarmasını istemiştir. Romanların gerçek hayattan alındığına dair kapakta verilen ibareler yazarın bu amacını ortaya koymuştur. Yazarın nasihat-vâri üslubu ile atasözü, deyim, veciz söz ve kalıp ifadeleri de bu amaca hizmet etmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın romanlarında Ahmet Mithat-vâri bir üslubu benimsediği görülmüştür. O da eserlerinde okuyucu ile sohbet etmiş, aralara girerek okuyucuya birtakım bilgiler vermiş, olayın akışına müdahale etmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın tercüme romanlarından en önemlileri, daha doğrusu öne çıkanları hiç kuşkusuz Monte Cristo, Sefiller ve Rocambole'dür. Yazar Monte Cristo romanının önsözünde tercüme ettiği diğer romanlar ile sansür konusunda önemli bilgiler vermiştir. Şeytan Mağaraları, 113 Numaralı Hane ve Omnibüs Cinayeti isimli romanların sansür sebebiyle isminin değiştirildiği ya da romandaki bazı bölümlerin çıkarıldığı/ değiştirildiği bilgisi okuyucu ile paylaşılmıştır. Yazar Sefiller, Monte Cristo dışında Rocambole, Masum Kız Esrarengiz Paket, Omnibüs Cinayeti, Şeytan Mağaraları gibi roman tercümeleri ile döneminde şöhret kazanmıştır. Bu tercümelerin kendisinden sonra yapılan tercümelere kaynaklık ettiği tespit edilmiştir. Onun tercümelerinin başarısı Fransızca alanındaki bilim uzmanları ile yapılacak ortak çalışma neticesinde ortaya çıkarılabilir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın toplam 28 tane hikâye yayımladığı görülmüştür. Bu hikâyelerden 15 tanesi bir dedektif etrafında, bir cinayetin çözümü üzerine kurgulanmıştır. Dedektif hikâyelerinden bir kısmı, örneğin Nat Pinkerton gibi, Avrupa kaynaklarından tercüme edilmiştir. Nat Pinkerton'un oğlu ve kızının sergüzeştlerinin anlatıldığı Jully

462 444 Pinkerton ve Jim Pinkerton serilerini ise yazar bizzat kendisi kaleme almıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman bu eserlerde merak unsurunu metne çok başarılı bir şekilde yerleştirmiştir. Yazarın aşk, sadakat ve erdem temasının işlendiği Âlicenap Bir Kız, Tasvir, Recep'in Nişanlısı, Dilenci, İki Kızın Sevdalısı, Sevdalı Kız, Çalgıcı Kız, Oyuncu Kız, İki Dost Deli mi Akıllı mı? adlı 9 adet hikâyesi vardır. Vefa ve hayatta kalma mücadelesi temalı Baha ile Şefika, Bayram Gecesi ve Biçare Kız; entrika ve yanlış anlamaya dayalı Kara Sakallı Adam, Trompet'in Şeytanlığı ve Üç Güzeller isimli hikâyeler ile karşılaşılmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın hikâyelerde romanlara göre daha sanatsal bir dil ve üslup kullandığı görülmüştür. Onun tercüme ettiği eserlere kendine has birtakım ifadeler eklediği; alicenaplık, pişmanlık gibi erdemleri hikâyelerinde ön plana çıkardığı tespit edilmiştir. Ayrıca başka eserlerinde işlediği kadın eğitimi ve millî mektepler meselesine de hikâyelerde yer verdiği görülmüştür. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın edebî eserler dışındaki kitapları "popüler bilim ve kültür eserleri" bağlamında değerlendirilebilecek çok geniş ve farklı alanlardaki çalışmalardan meydana gelmiştir. Bu çalışmalar ana hatlarıyla "aile, Almanya ve Almanlar, Japonya ve Japonlar, kadınlar, meslekî eserler, sağlıklı beslenme ve yemek kültürü, siyasi ve tarihî içirikli eserler, takvimler, tılsım, sihir büyü gibi popüler eserler ile seçkiler" üst başlıkları altında incelenip değerlendirilmiştir. Bu eserler onun çok yönlü bir yazar olduğunu ortaya koymuştur. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın amacı Osmanlı toplumunu aydınlatmaktır. Bu gaye ile halkın anlayabileceği sade bir dil anlayışı benimsemiştir. Nitekim meslekî eserlerinde halkın bilmeyeceğini, anlamayacağını düşündüğü noktalar ve terimlerde açıklamalarda bulunmuş, hatta eserin başına ya da sonuna lügatçeler yerleştirmiştir. Roman ve hikâyelerde özellikle tercüme eserlerde yabancı dilde kullanılan kelimelerin ne anlama geldiği parantez içi bilgi şeklinde okuyucu ile paylaşılmıştır. Yazarın çok geniş bir kitle tarafından takip edilmesi de onun benimsediği dil anlayışı ile açıklanabilir. Bu dil anlayışı çok geniş bir kitle tarafından takip edilmesini sağlamıştır. Yazar kadın, aile, evlilik vb. gibi toplumsal aksaklık gördüğü meseleler üzerine müstakil eserler kaleme aldığı gibi diğer eserlerinde de gerekli gördüğü yerlerde -konunun

463 445 dışına çıkıp metnin bütünlüğüne müdahale ederek- bu konulara yer vermiştir. Özellikle geniş kitlelerin okuyacağını düşündüğü eserlerde bu konuların üzerinde önemle durmuştur. Avanzâde Mehmet Süleyman; Meşrutiyet döneminde toplumda yaşanan aksaklıkları tespit ederek bunlara çözüm yolları aramıştır. Aile hayatının bozulmaya başladığını fark etmiş ve bu konuda aile hayatını yönlendiren eserler vücuda getirmiştir. Bu eserlerinde erken yaşta evlilik ve bunun sakıncalarına değinmiş; çiftler arasındaki yaş farkı ile evliliğin makam mevki gibi birtakım hırslara alet edilmemesi gerektiği üzerinde durmuştur. Evliliğe eşlerin birbirine karşı anlayışlı olmalarıyla devam ettireceği bir kurum olarak bakmıştır. Boşanma üzerinde de durmuş, eşlerin küçük sebeplerle toplumun temeli olan aileyi yok etmelerini doğru bulmamıştır. Eşlerin birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiği, evlilik ve doğum yaşı, hamilelik süreci, moda anlayışı, İslam anlayışı, din ve namus algısı, çocuk eğitimi, kadın hakları vs. gibi konularda eserler veren yazar, bu konuda toplumu bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Aile üzerine yazdığı eserleriyle toplumda sağlıklı bir aile anlayışı oluşturmak istemiştir. Aile hayatını kadının yönlendirdiğinin farkında olan Avanzâde Mehmet Süleyman, kadın eğitimi üzerinde ısrarla durmuştur. Kızların ecnebi okullarında değil, millî okullarda eğitim görmesi, kendi din ve kültürleriyle yetişmeleri gerektiğini savunmuştur. Burada yazarın Meşrutiyet dönemi eğitim anlayışını benimsediği, devletin fuhuş gibi birtakım toplumsal aksaklıklarla mücadelesini desteklediği, evliliğin önemini anlattığı, fuhuş sebebiyle toplumda görülen birtakım hastalıklara dikkat çektiği ve toplumu bilinçlendirmek amacıyla meslekî eserler yayımladığı anlaşılmıştır. Bu eserlerinde sağlıklı bir aile hayatı kurulması için kadın eğitiminin gerekliliğini savunduğu tespit edilmiştir. Yazar son dönemde moda ve tüketim toplumu olma yolunda ilerleyen Osmanlı kadını ve toplumunu uyarmak istemiştir. Yazarın, tüketim toplumu hâline gelmeye başlayan toplumları eleştirerek onların tüketim konusunda bilinçlenmelerine gayret ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yazarın edebiyat yanında eğitim, kültür ve sosyoloji alanlarında da ihmal edilmeden ele alınıp incelenmesi gereken önemli eserler verdiği tespit edilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın, dönemindeki kadın hareketlerini desteklemekle birlikte geleneksel din anlayışı dışına çıkamadığı, kadın hareketlerini tartışmaktan ziyade kadın eğitimi, kadının ev içindeki vazifeleri üzerinde durduğu tespit edilmiştir. Çocuk bakımı konusunda kadınlara önemli görevler yüklediği ve çocuk eğitiminde nelere dikkat

464 446 edilmesi gerektiği hususunda onları bilgilendirip aydınlatmaya çalıştığı fark edilmiştir. Ayrıca kadın hayatı, giyim-kuşamı, moda, saç şekli, cilt bakımı vs. gibi pek çok konuda kadınların ilgisini doğru kanalize etmeye, onları bu şekilde israf ve sağlık problemlerinden korumaya çalıştığı görülmüştür. Osmanlı toplumunda yerleşmesini istediği meziyetleri ya da terk edilmesini istediği davranışları Avrupa kadınlarından örnekler vererek Türk kadına sunmuş ve bu vesile ile onları etkilemek istemiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman devletin benimsediği politikaya paralel olarak Almanya ve Almanlar üzerine eserler kaleme almış, onları Türk toplumuna tanıtmak istemiştir. Almanları, Osmanlı toplumu için örnek millet olarak kabul etmiş ve onların tarihi, ticareti, yaşam tarzı, kadınları vs. gibi konularda bilgiler veren eserler kaleme almıştır. Ticaret konusunda Osmanlı toplumunun Avrupa devletlerinin gerisinde olduğunu gören Avanzâde Mehmet Süleyman, Osmanlıdaki Müslümanların da ticarette ilerlemesi amacıyla birtakım tavsiyelerde bulunmuştur. Banka tahvili, turfanda sebze meyve ticareti, kestane üretimi ve ticareti, Osmanlıya has yiyeceklerin üretilerek satılması vs. gibi yatırım alanlarının değerlendirilmesi konusunda Osmanlı toplumunu bilgilendirmiş ve Müslüman yatırımcıları bu alanlara yatırım konusunda teşvik etmeye çalışmıştır. Osmanlı toplumunun kültür seviyesini yükseltmek ve başka toplulukları onlara tanıtmak amacıyla Japonya ve Japonlar üzerine eserler kaleme almıştır. Bu eserlerde yazar ansiklopedik bilgiler vermiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın dönemindeki salgın hastalıklarla mücadele etmek ve bu konuda halkı aydınlatmak için meslekî eserler yayınladığı da görülmüştür. Darülfünun Tıp Fakültesi Eczacılık bölümünden mezun olan yazar; kendi mesleği ile ilgili eserler de kaleme almıştır. Çeşitli eserlerinde recete diyebileceğimiz pratik faydalı ilaç tertipleri vermiş; halkın sağlık konusunda bilinçlenmesine gayret göstermiştir. Yazar sağlıkla ilgili eserlerinde Osmanlı toplumu için büyük tehdit oluşturan Lekeli Humma, İspanyol nezlesi, Uyuz gibi rahatsızlıklar konusunda devletin seferberliği ile birlikte hareket etmiş ve bu seferberliği yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bu sebeple toplumu; bu hastalıklar, tedavi yöntemleri, bulaşma yolları vs. gibi konularda bilgilendirmek ve aydınlatmak istemiştir. O dönem için eserleriyle çok geniş bir kitleye hitap ettiğinin

465 447 farkında olan yazar, böylece halkı bilgilendirerek hastalıkların yayılmasını ve tehlikeli boyutlara ulaşmasını önlemeyi amaçlamıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman, toplumda bir beslenme kültürü oluşturmak istemiştir. Beslenmeye sağlık açısından yaklaşan yazar, farklı lezzetleri de Türk toplumuna tanıtmak amacıyla eserler kaleme almıştır. Osmanlı toplumunda aşçılık üzerine mekteplerin açılması ve bu alan ile ilgili eserlerin vücuda getirilmesi, beslenme konusunda tüketilen ürünlerin yerli olması gerektiği fikrini savunmuştur. Yabancı ülkelerden ithal edilen, içeriği bilinmeyen yiyeceklerin zararları konusunda halkı aydınlatmaya çalışmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman, döneminde popüler olan rüya tabiri, tılsım, sihir, kıyafetname gibi eserler de yayımlamıştır. Eserlerinde popüler kültür ile bilimi birleştirerek doğu ve batı kaynaklarından harmanladığı bilgileri okuyucusuyla paylaştığı ve döneminde ilgi gören eserler ortaya koyduğu sonucuna ulaşılmıştır. İstibdat ile İttihat ve Terakki dönemlerini gören yazarın siyasî içerikli eserleriyle devrin siyasî eğilimlerine tanıklık ettiği saptanmıştır. Avanzâde Mehmet Süleyman, istibdat rejimini ülke için bir tehdit olarak algılamış, İttihat ve Terakki'yi bu sebeple bir kurtarıcı olarak görmüştür. İttihat Terakki Cemiyeti ile Ahrar ve İttihat Fırkası üzerine siyasî nitelikli eserler yazmıştır. Bu iki fırkanın bir arada çalışarak ülkeyi birlikte yükseltmesi gerektiği düşüncesini savunmuştur. Yazarın Trablusgarp'ın İtalyanlar tarafından işgali üzerine kaleme aldığı eserinde, işgalin Avrupa ile Osmanlı basınındaki akislerini ortaya koyduğu ve işgalle ilgili birtakım tarihî belgelere yer verdiği tespit edilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman, teknolojik iletişim araçlarının bulunmadığı bir dönemde halkın hoşça vakit geçirmesi ve eğlenmesi amacıyla eserler tertip etmiştir. Bu eserleri toplumun aile olarak bir arada bulunması, birlikte eğlenmesi ve aile içinde ortak bir payda oluşturma gayesi ile kaleme almıştır. İnsanları yalnızlaştırdığı gerekçesiyle bu eğlenceli eserleri roman ve hikâyeye tercih ettiğini belirtmiştir. Yazarın bu eserlerin eğitici, öğretici olmalarına, ahlakî nitelik taşımalarına önem verdiği tespit edilmiştir. Yazar Avrupa'da yaygınlaşan takvim geleneğini Osmanlı toplumuna tanıtmak ve yerleştirmek amacıyla takvimler hazırlamıştır. Hazırladığı takvimlerle Osmanlıda yeni takvim anlayışını yaygınlaştırdığı ve eklediği resimlerle bu anlayışı daha ileri seviyeye

466 448 ulaştırdığı, onları halkı aydınlatmak için bir araç olarak kullandığı saptanmıştır. Bu bağlamda Nevsal-i Nisvan isimli takvimiyle hanımlara mahsus ilk yıllığı hazırladığı da vurgulanmıştır. Takvimlerde yer verdiği bilgilerle toplumun genel kültürünü artırmaya çalıştığı görülmüştür. Onun müstakil eserlerinden bazıları önce gazete ve dergilerde tefrika edilmiş daha sonra kitaplaştırılmıştır. Musavver Fennî Eğlenceler'in Maarif Gazetesi'nde, Japonya ve Japonyalılar'ın Musavver Terakki'de, Zengin Kızı'nın ise Âfiyet Gazetesi'nin ilavesi olarak yayınlandıktan sonra kitaba dönüştürüldüğü tespit edilmiştir. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın çalışmalarının önemli bir bölümünü de süreli yayın faaliyetlerinin oluşturduğu tespit edilmiştir. Kendisinin Mâlûmat, Musavver Terakki gibi dönemin dergilerinde yazılar yayınladığı gibi Âfiyet, Güzel Prenses, Mütalaa Salonu, Mâlûmat dergilerini çıkardığı ve Doktor Gazetesi'nin sahibi olduğu anlaşılmıştır. Süreli yayın organlarını da halkı aydınlatmak ve bilinçlendirmek amacıyla aktif bir şekilde kullanan yazar, Güzel Prenses ve Âfiyet'in ilavesi olarak Güzel Prenses romanı ile Dilber Kontes'i; Tarik Gazetesi'nde ise Gizli Oda'yı tefrika ettiği görülmüştür. Ayrıca Şeytankaya Cinayeti isimli romanın bir kısmını Güzel Prenses'te Yeşilada Faciası adıyla tefrika ettiği tespit edilmiştir. Bu tez çalışmasıyla Avanzâde Mehmet Süleyman ilk defa (tespit edilebilen) bütün kitaplarıyla birlikte kapsamlı biçimde araştırılıp incelenmiş; onunla ilgili yapılacak farklı alanlardaki çalışmalar için malzemeler sunulmuştur. Bu çalışmanın Avanzâde Mehmet Süleyman ile onun çok çeşitli alanlardaki eserleri üzerinde yapılacak inceleme ve araştırmalar için vazgeçilmez bir kaynak olduğu söylenebilir. Sonuç olarak Avanzâde Mehmet Süleyman'ın; hikâye, roman telif ve tercümeleriyle edebiyat; kıyafetname, rüya tabiri, yıldızname gibi eserleriyle popüler bilim; Almanya ve Japonya hakkındaki eserleriyle genel kültür; kadınlarla ilgili eserleriyle eğitim; çeşitli hastalık ve korunma yollarını anlattığı eserleriyle sağlık ve eczacılık; sosyal ve tarihî olayları ele aldığı eserleriyle siyaset ve tarih; sosyoloji gibi alanlardaki yayınlarıyla kültür ve edebiyatımıza önemli katkılar sağlamış bir mütercim ve yazar olduğu anlaşılmıştır. Tezimiz, bundan sonraki çalışmalarda dikkatleri Avanzâde Mehmet Süleyman üzerine çekebilirse amacına ulaşmış olacaktır.

467 449 KAYNAKLAR Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Eserleri Alexandre Dumas (1327): Monte Cristo, 6 Cilt, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet: Matbaa-i Jirayer ve Keteon. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): İki Kızın Sevdalısı, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): Kanlı İntikam, Matbaa-i Kader, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): Kızlara ve Hanımlara Jimnastik, İstanbul: Arakis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): Oyuncu Kızı, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası,. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): Şeytankaya Cinayeti, Tarik Matbaası, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (?): Trablusgarp ve Devlet-i Âliye İtalya Vekâyi-i Harbiyesi, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (1309/1310): Musavver ve Mükemmel Yeni Osmanlı Takvimi 1, (H. 1310/Rûmî 1309) İstanbul, Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1310): Muhafaza-i Sıhhat, Dersaadet: Âlem Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1310/1311): Musavver ve Mükemmel Yeni Takvim-i Maarif 2. Sene (H. 1310/Rûmî 1311), İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1311): Muharrir Kadınlar, Dersaadet: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1311): Rehnümâ-yı İdare-i Beytiyyeden Musavver Leke Risalesi, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1311/1312): Muhbir-i Terakkıyat-ı Fenniyye ve Medeniyye Musavver Takvim-i Cihan, 3. Sene, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1312): Japonya Edebî Fıkra, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1314/1316): Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi Beşinci Sene, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Âlicenap Bir Kız, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Binbir Çeşit, İstanbul: Yuvanaki Penatidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Mütâlaa Salonu, Dersaadet: Asır Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Nevsâl-i Nisvân, Dersaadet: Şems Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Recep'in Nişanlısı, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Teyzenin Kurnazlığı, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Üç Güzeller, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1315): Bayram Gecesi, İstanbul: Yuvanaki Penayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1316): Gizli Oda, İstanbul: Tarik Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1316): Mükemmel Hazine-i Letâif, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1316): Tasvir, İstanbul: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1320): Japonya ve Japonyalılar, İstanbul: Asır Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1324): İlm-i Serâir, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1326): Bel Soğukluğu, İstanbul: Kader Matbaası.

468 450 Avanzâde Mehmet Süleyman (1326): Gençlere Sıhhî ve Tıbbî Gizli Nasihatler, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1326/iç kapak 1327): İskambil Falı, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1327): Ahrar mı İttihat mı?, İstanbul: Karabet Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1328): Şeref Sokağı Esrarı, İstanbul: Edeb Matbaası,. Avanzâde Mehmet Süleyman (1329): Eczacılara Mahsus Muhtıra, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1329): Muayyen yahut Yeni ve Mükemmel Tabirname, İstanbul: Matbaa-i Kader. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330). Alman Kadınları, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Gizli Lisân, İstanbul: Hukuk Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): İdrar Tahlili, İstanbul: Kader Matbaası Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Kadın Esrarı, İstanbul: Artin Asaduryan ve Mahdumları Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Kızları Nasıl Evlendirmeli?, Dersaadet: Necm-i İstikbal Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Mesâil-i Hafiye-i Sıhhiyeden Kız mı Oğlan mı?, İstanbul: Arakis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Mesâil-i Mühimme-i Sıhhiye ve Hayatiyeden Yalnız Erkeklere Mahsus Adem-i İktidar, Dersaadet: Yuvanaki Piyayotidis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Rehber-i Muamelât-ı Zevciye, İstanbul: Hukuk Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Ulûm-ı Hafiyeden Âyine ile Keşf-i İstikbâl, İstanbul: Keteon Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Ulûm-ı Hafiyeden Yıldızname, İstanbul: Yeni Osmanlı Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1330): Ulûm-ı Hafiyyeden Musavver ve Mükemmel Kıyafetname, İstanbul: Tefeyyüz Kütüphanesi, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Âfiyet Gazetesi, Sahib-i İmtiyaz ve Müdürü: Sisak Ferit, İstanbul: Bâb-ı Âli Caddesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Gizli Tertipler, İstanbul: Akd Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Güzel Prenses Musavver Osmanlı Gazetesi, Lüsyen Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Ulûm-ı Hafiyeden İlm-i Ahvali'l-kadem, İstanbul: Lüsyen Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Ulûm-ı Hafiyeden İlmü'l-bedenin Esrar ve Hafayâsından Aza Seğirmesi, İstanbul: Lüsyen Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kehânet Kendi Kendine Sihirbazlık, İstanbul: Arakis Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1331): Zengin Kızı İzdivaç Entrikaları, İstanbul: Lüsyen Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1332): Mesâil-i Mühimme-i Hayatiye ve Sıhhiyeden Kısır Kadınlar, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1333): Masum Kız Esrarengiz Paket, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Aile Aşçısı 100 Türlü Çorba Pişirmek Usûlü, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye.

469 451 Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze Pişirmek Usûlü, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Aile Aşçısı 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usûlü, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Aile Eczanesi [Alman Usulü], İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Askeri ve Almanya'da Hayat-ı Askeriye, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Durûb-ı Emsâli, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Kadınları, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Letâifi, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Muharrireleri, [İstanbul]: Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Terbiyesi: Alman Terbiyesiyle Çocuk Yetiştirmek, Dersaadet: Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Usu lu Tütün İçmek, Dersaadet: Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Usulü Ticaret ve Servet Usulleri, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Alman Usulüyle Çocuk Yetiştirmek, [İstanbul]: Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Almanlar Gibi Kuvvetli ve Uzun Boylu Nasıl Olunur?, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Almanya Devleti, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Almanya Tarihi, İkinci Kısım, Dersaadet: Orhaniye Matbaası, Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Bir Aktristin Âkıbeti, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye Kollektif Şirketi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Eski İnsanlar ve Kes f-i İstikbal: Aile Arasında Vesait-i Muhtelife İle Tefeu lde ve Kes f-i İstikbalde Bulunmak İc in Vesait-i Su heyleden Bâhistir, [İstanbul]: Cemiyet Kütüphanesi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Gizli Çekme, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Gözlerdeki Esrar, İstanbul: Kader Matbaası Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Hamam ve Melahat, İstanbul: Kader Matbaası Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): İki Dost Deli mi Akıllı mı?, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): İki Hemşire, Matbaa-i Orhaniye Kolektif Şirketi, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): İki Rakip, İstanbul: Kadınlar Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Kadın Hastalıklarından Seyelân-ı Ebyaz, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Kadın Saçları, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Kuvvet İlaçları, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Mide Hastalıkları, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Musavver ve Mükemmel İlm-i Sima, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Polislerin Katili, Matbaba-i Orhaniye, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Semirmek Usulleri ve Zayıflamak Çareleri, İstanbul: Kütüphane-i Sûdi.

470 452 Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Sıhhat, Kuvvet ve Melahat Nokta-i Nazarından Ne Yemeli ve Nasıl Yaşamalı?, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Sinir Hastalıkları, İstanbul: Kadınlar Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Şüpheli Kadın, İstanbul: Kadınlar Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Uyuz Hastalığı ve Kolayca Tedavi Çareleri, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Yemek Hıfzı's-sıhhası, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Yeşil Maske, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye Kollektif Şirketi. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Zehirli İlaç, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335): Zehirli Yüzük, İstanbul: Orhaniye Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335/1337): Milyoner Kız yahut Yeşil Elmas, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335/1338): Katil Kadın Yahut Müthiş Bir Cinayet, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335/1338): Mavi Parmaklar Yahut Canlı Hayal, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335/1919/1338): Doktorun Esrarı, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1335/iç kapak 1333): Sevdalı Kız ve Polis Hafiyesi Bernard, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Adem-i İktidarın İlacı, Müdafaa Matbaası, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Baha ile Şefika, İstanbul: Kadınlar Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Dilenci Çalgıcı Kız, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Gençlere Mahsus Hastalıklardan Ergenlik, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Hür Çocuk, Cemiyet Kütüphanesi, Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): İspanyol Nezlesi, İstanbul: Ufak Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): İzdivaçta Büyücülük, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Mâlumat, Necm-i İstikbal Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Tifüs yahut Lekeli Humma, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet Sima ve Kıyafet Vasıtasıyla Keşf-i Ahlak ve Tebâyi', Dersaadet: İtimat Kütüphanesi, Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336): Ulûm-ı Hafiyyeden İlm-i Kıyafet, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336/1918): İngiliz Kadınları, İtimat Kütüphanesi, İstanbul. Avanzâde Mehmet Süleyman (1336/1920): Çalgıcı Kız, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1338): Yeni, Mükemmel, Son Rehber-i İzdivaç, İstanbul: Elâdil Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1338/1919/1335): Ormanda Bir Kadın Cesedi, İstanbul: Türk Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1338/1919/1335): Yankesiciler Muallimi, İstanbul: Evkaf Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1900): "Kadınlara Mâlûmat: Sulh Âleminde Kadınlar", Sabah Gazetesi, Numara 3996, 26 Kânunuevvel 1900, s. 3. Avanzâde Mehmet Süleyman (1900): "Kadınlara Mâlûmat: Hemşiremden Mektup", Sabah Gazetesi, Numara 3998, 28 Kânunuevvel 1900, s. 1-3.

471 453 Avanzâde Mehmet Süleyman (1917): Sıhhat Mutfağı, İstanbul: Kader Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (1921): Meme Hıfzı's-sıhhası, İstanbul: Necm-i İstikbal Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman, Güzel Prenses, 1. Cilt, Bugünkü Dile Çevirenler: Kemal Avan-Halit Avan, İtimat Kitabevi, Avanzâde Mehmet Süleyman, Güzel Prenses / Düşes Vera'nın Sonu, 2. Cilt, Bugünkü Dile Çevirenler: Kemal Avan-Halit Avan, İtimat Kitabevi, Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1309). Musavver Fenni Eğlenceler, Birinci Kısım, Dersaadet: Kütüphane-i Kasbar. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1310). Musavver Fenni Eğlenceler, İkinci Kısım, Dersaadet: Kütüphane-i Kasbar. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1312). Musavver Fenni Eğlenceler, Üçüncü Kısım, Dersaadet: Kütüphane-i Kasbar. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1318): 113 Numaralı Hane, 2. Cilt, Dersaadet: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1318): 113 Numaralı Hane, 3. Cilt, Dersaadet: Kasbar Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1328): Rocambole, İstanbul: Matbaa-i Kader. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1333): Dilber Kontes Güzel ve Genç Bir Kızın Serencâmı, Dersaadet: İkdam Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman (Mütercim) (1335): Güzel Hemşire yahut Bir Mahkûmun Kızları, Kadınlar Dünyası Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman ve Sisak Ferit (1331): Güzel Prenses Saray Entrikaları, İstanbul: Lüsyen Matbaası. Avanzâde Mehmet Süleyman-İskender Efendi (Mütercimler) (1317): 113 Numaralı Hane, 1. Cilt, Dersaadet: Kasbar Matbaası. Bert Wafet (1330): Atalanta yahut Altın Gölü, Mütercimler: Avanzâde Mehmet Süleyman - Sisak Ferit, Dersaadet: Lüsyen Matbaası. Fourtinier de Bovagobiet (1318): Omnibüs Cinayeti, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet: Kasbar Matbaası. Froe Adalarında Deniz Kızı, Mütercimi Avanzâde Mehmet Süleyman, Dersaadet: Mahmut Bey Matbaası, Jules de Gastyne (1327): Lord Hop (Monte Cristo Zeyli), Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, İstanbul: Matbaa-i Keteon. Ponson du Terrail (1315): Şeytan Mağaraları, 5 Cilt, Dersaadet, Kasbar Matbaası. Victor Hugo (1325), Sefiller 1, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Sahip ve Nâşiri Kitapçı Haykazon, Dersaadet: Matbaa-i Jirayer. Victor Hugo (1327), Sefiller 2, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Sahip ve Nâşiri Kitapçı Haykazon, Dersaadet: Matbaa-i Jirayer. Victor Hugo (1328), Sefiller 3, Mütercimi: Avanzâde Mehmet Süleyman, Sahip ve Nâşiri Kitapçı Haykazon, Dersaadet: Matbaa-i Jirayer. Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Eserleri Dışındaki Kaynaklar Ağaoğlu, B. (2013): Ekmek Kaynakçası, ( Aktaş, Ş. (1991): Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Ankara: Akçağ Yayınları. Aktaş, Ş. (2015): Anlatma Esasına Bağlı Edebî Metinlerin Tahlili, Ankara: Kurgan Edebiyat Yayınları. Akyüz, Y. (1982): Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1982'ye), Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları. Akyüz, Y. (2011): Türk Eğitim Tarihi M.Ö M.S. 2011, Ankara: Pegem Akademi,.

472 454 Aydüz, S. (2000): "Müneccimbaşı Takvimleri ve Tarihi Kaynak Olarak Değerleri", Cogito, S. 22, s Balsoy, G. (2014): "Geç Osmanlı Öğüt Kitaplarında Kısırlık", OTAM, 35/ Bahar 2014, Bay, F. Ö. (2013): Fransız Edebiyatından Yapılan İlk Edebi Çeviriler Üzerine Analitik Bir Uygulama ( ), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi. Baytop, A. (2004): Türkiye'de Botanik Tarihi Araştırmaları, Ankara. Tübitak Yayınları, Bingöl, H. (1992): "Kitabiyat Vadisinde Unutulan Bir Halk Yazarımız: Ecz. Bnb. Avanzâde Mehmet Süleyman", Tarih ve Toplum, Nisan 1992, S. 100, 60-63/ Bozkurt, E. (2013): "Meşrutiyet Dönemi'nde Çok Kimlikli Bir Mütercim: Avanzâde Mehmed Süleyman", C. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2013, C. 37, S. 2, s Bozkurt, E. Karadağ, A. B. (2016): "Fransızcadan Osmanlıcaya Yapılan Çevirilerde Eğlenceli Eğitim Örneği: Musavver Fennî Eğlenceler", Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2016, 4 (Nisan), Özel Sayı 1, s Cevdet K. (2004): Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman I, İstanbul: Dünya Kitapları. Cezayirlioğlu, H. (2009): Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Yılları Arası- Hazırlanmış Cep Takvimleri Üzerine Bir Araştırma, ( Çakır, M. (2008): "Kıyafetnâme Edebî Türünün Tarihsel Gelişimi Bağlamında Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Kıyâfetnâmesi Örneği"; Perspectives on Ottoman Studies, Papers from 18th Symposium of the International Committee of Pre-Ottoman and Ottoman Studies (CIEPO), University of Zagreb. Çakır, S. (2016): Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis Yayınları. Çıkla, S. (2004): Roman ve Gerçeklik Bağlamında Kültür Değişmeleri ve Serveti Fünun Romanı, Ankara: Akçağ Yayınları. Çitçi, S. (2013): İkdam Gazetesinin Sistematik İndeksi ( ), İstanbul: Akademi Titiz Yayınları. Dino, G. (2008): Türk Romanın Doğuşu, İstanbul: Agora Kitaplığı. Elhaç R. T. (1991): Mir'ât-ı Mekteb-i Tıbbiye, Eklerle Haz. Aykut Kazancıgil, İstanbul: Özel Yayınlar. Enginün, İ. (2006): Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat'tan Cumhuriyet'e ( ), İstanbul: Dergâh Yayınları. Er, U. ve Acıduman, A. (2007) "Ameliyât-ı Cerrâhiye ve Nöroşirürji ile İlgili Bölümleri", Türk Nöroşirürji Dergisi, Cilt: 17, S. 1, s Ergün, M. (1996): İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, Ankara: Ocak Yayınları. Esen, N. (2014): Hikâye Anlatan Adam: Ahmet Mithat, İletişim Yayınları, İstanbul. Gazel, A. A.-Ortak, Ş. (2006): "İkinci Meşrutiyet'ten 1927 Yılına Kadar Yayın İmtiyazı Alan Gazete ve Mecmualar ( )", Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 7, Sayı 1, s Gökçek, F. (2007): "Monte Cristo Kontu Romanının Ahmet Mithat Efendi'ye Etkisi", Tunca Kortantamer İçin, İzmir: Ege Üniversitesi Yayını, s Gürses, M. (2012): "Meşrutiyet Dönemi Gezi Kitaplarında Oryantalist ve Oksidentalist Söylemler", Turkish Studies, Volume 7/1 Winter 2012, s Hatemi, H.-Kazancıgil, A. (2010): Nasıl Okudum, İşaret Yayınları, İstanbul.

473 455 k-eczacilik-tarh&itemid=487(11/01/2013) Hugo, Victor (2013): Sefiller, Ciltler, Yay. Haz. E. Kılınç, İstanbul: Ötüken Neşriyat. Kanter, B. (2012) "Meşrutiyet Döneminde Kadın Hakları Savunuculuğunda Gelenekçi Bir Yazar: Avanzâde Mehmet Süleyman", Erdem, S. 63, s Keçeci Kurt, Ş. (2015): "II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Kadın Dergilerinde Aile ve Evlilik Algısı", Türk Tarih Kurumu Belleten, Cilt 79, Sayı 286. Köroğlu, E. (2004): Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı Propogandadan Millî Kimlik İnşâsına, İstanbul: İletişim Yayınları. Kurnaz, Ş. (1992): Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını ( ), Millî Eğitim Bakanlı Yayınları, İstanbul. Kutlu, M. (1986): "Mehmed Süleyman (Avanzâde)", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Devirler/İsimler/Eserler/Terimler, İstanbul: Dergâh Yayınları, Cilt 6, s Küçükefe, A. (2015): Avanzâde Mehmed Süleyman'ın Trablusgarb ve Devlet-i Aliyye- İtalya Vekâyiʻ-i Harbiyesi Adlı Eserinin Transkripsiyon ve Tahlili ( ), Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi. Mardin, Ş. (2015): Türk Modernleşmesi, İstanbul: İletişim Yayınları. Mardin, Ş. (2015): Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İstanbul: İletişim Yayınları. Okay, O. (2008): Beşir Fuad İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti, İstanbul: Dergâh Yayınları. Ortaylı, İ. (2016): Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu, İstanbul: Timaş Yayınları. Ortaylı, İ. (2016a): Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul: Timaş Yayınları. Özege, M. S. (1971). Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, C. 1. İstanbul. Özege, M. S. (1973). Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, C. 2. İstanbul. Özege, M. S. (1975). Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, C. 3. İstanbul. Özege, M. S. (1977). Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, C. 4. İstanbul. Özege, M. S. (1979). Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, C. 5. İstanbul. Özkan, Salih (2008): Türk Eğitim Tarihi, Ankara: Nobel Yayınları. Özkan, G. (2015): Sabah Gazetesi ( Sayılar - İnceleme ve Seçilmiş Metinler), Niğde Üniversitesi, SBE; Yüksek Lisans Tezi. Polat Haydaroğlu, İ. (1990): Osmanlı İmparatorluğu'nda Yabancı Okullar, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Polat, N. H. (2015): Udmî Efendi ve Şükûfennâme, Büyükşehir Belediyesi, Adana. Polat, N. H. (2016): Ömer Seyfettin Bütün Nesirleri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Sakaoğlu, N. (2003): Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Satış, İ. (2015): "Kudüs Mutasarrıfları", Tarih İncelemeleri Dergisi, 30/2, 2015, s Schick, İ. C. (2015): Aile Aşçısı 100 Türlü Sebze, 100 Türlü Çorba, 100 Türlü Yumurta Pişirmek Usulleri, İstanbul: Ruhun Gıdası Kitaplar. Sevük, İ. H. (1940): Avrupa Edebiyatı ve Biz Garptan Tercümeler, İstanbul: Remzi Kitabevi. Somel, Selçuk Akşin (2009): "Almanlar Dersaadet'te: devresi İstanbul'unda Almanlarla Osmanlıların kültürel ve toplumsal buluşma deneyimi", Boğaziçi'ndeki Almanya = Deutsche praesenz am Bosphorus, Kummer, Matthias von (ed.), İstanbul: Generalkonsulat der Bundesrepublik Deutschland. /11819/1/Somel_Almanlar_Istanbulda.pdf

474 456 Şenkardeşler, A. (2013): Takvimlerin Toplumsal İşlevleri: Saatli Maarif Takvimi Örneği, Karabük: Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, C. 2, YKY, İstanbul, 2003, s Tekin, Mehmet (2003): Roman Sanatı Romanın Unsurları, İstanbul: Ötüken Neşriyat. Tümer, C. Ş. (2008): "19. Yüzyıl Metinlerinde Genel Bir Tercih: Yahutlu Başlık Kalıplaşması" Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 3/1 Winter. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Devirler/İsimler/Eserler/Terimler, C. 6, s , İstanbul: Dergây Yayınları. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2005): C. 6, s. 279, Ankara. Uraz, M. (1941): Resimli Kadın Şair ve Muharrirlerimiz, Nümune Matbaası, İstanbul. Uyanık, S. (2013): Osmanlı Bilim Kurgusu: Fennî Edebiyat, İletişim Yayınları, İstanbul. Üçpınar, Z. (2012): Sabah Gazetesi ( ) (İnceleme ve Seçilmiş Metinler, ), Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Ülken, H. Z. (1997): Uyanış Devirlerinde Tercümelerin Rolü, İstanbul: Ülken Yayınları,. Ülken, H. Z. (2017): Türk Tefekkürü Tarihi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Üyepazarcı, E. (2008) Korkmayınız Mister Sherlock Holmes!, C. 1-2, İstanbul: Maceraperest Kitapları, Oğlak Yayıncılık. Vahapoğlu, M. H. (1990): Osmanlı'dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yönetim Açısından), Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. Yanıklar, C. (2010): "Tüketim Kültürü, Kapitalizm ve İnsan İhtiyaçları Arasındaki İlişki Üzerine Bir Tartışma", C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2010, Cilt: 34, Sayı: 1, Yasa, Ş. A. (2008): "II. Meşrutiyet Devrinde Tercüme Faâliyeti", Kebikeç, S. 26, s Yetkin, A. (2011): "II. Meşrutiyet Döneminde Toplumsal Ahlak Bunalımı: Fuhuş Meselesi, Tarihin Peşinde", Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2011, S. 6, s

475 EKLER 457

476

477 EK-1: Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Fotografı 459

478 EK-2: Nevsâl-i Nisvân'ın İlk Sayfası 460

479 EK-3: Musavver ve Mükemmel Kıyâfetnâme'nin İlk Sayfası 461

480 EK-4: Âfiyet Dergisinin Kapağı 462

481 EK-5: Güzel Prenses Saray Entrikaları Roman Tefrikası 3. Formanın Kapağı 463

482 EK-6: Musavver Takvîm-i Cihân'ın Kapağı 464

483 EK-7: Musavver Takvîm-i Cihân'dan Bir Sayfa 465

484

485 467 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, Adı : ERDOĞAN ÇELTİK, Seher Uyruğu : T.C. Doğum Tarihi ve Yeri : /Ürgüp Medeni Hâli : Evli Telefon : Faks : - ssseherdogan@yahoo.com, sehererdogan@gazi.edu.tr Eğitim Derece Doktora Eğitim Birimi Gazi Ü. SBE, Yeni Türk Edebiyatı Mezuniyet Tarihi 2017 Yüksek Lisans Gazi Ü. SBE, Yeni Türk Edebiyatı 2007 Lisans Gazi Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi 2004 Lise Nevşehir Anadolu Öğretmen Lisesi 1999 İş Deneyimi Yıl 2004 Yer Bolu Mengen İmam Hatip Lisesi Görev Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Yıl 2005 Yer Ankara Nallıhan Şehit Ömer Boztepe Çok Programlı Lisesi Görev Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

486 468 Yıl Yer Gazi Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Görev Araştırma Görevlisi Yabancı Dil İngilizce Yayınlar Kitap Yayınevi Basım Yeri Tarih Ali Emirî'nin Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası Türk Tarih Kurumu Yayınevi Ankara 2015 Makale Başlığı Dergi Cilt / Sayı / Sayfa Tarih Ali Emirinin Vesaikül-âsârı Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 51( ) Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuasında Şiir Pedagojik Bilimlerin Güncel Konuları 1( ) Ali Emirî'nin Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Academıc Journal Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu Armağanı 8/1 ( ) Yazarlar Bildiri Başlığı Sempozyum, Kongre Adı Yer Tarih Seher ERDOĞAN ÇELTİK Seher ERDOĞAN ÇELTİK "Haşimin Gülleri" Gül Sempozyumu Isparta 2005 Mehmet Âkif Ersoy'un Küfe'sinin Metin Dilbilimsel Açıdan İncelenmesi 1.Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu Burdur 2008 Seher ERDOĞAN ÇELTİK Ali Emirî'nin Biyografi Çalışmaları ve Tezkire-i Şuarâ-yı Âmid Biyografi Sempozyumu Nevşehir 2010 Seher ERDOĞAN ÇELTİK Ali Emirî Efendi'nin Âmid-i Sevda Mecmuası Ali Emirî Efendi Sempozyumu Diyarbakır 2012 Prof. Dr. Nazım Hikmet POLAT, Seher ERDOĞAN ÇELTİK Avanzâde Mehmet Süleyman'ın Eserlerinde Eğitim Meselesi II. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatları Öğretimi Sempozyumu Ankara 2017 Hobiler Halkoyunları, voleybol, pilates, hentbol, keman, el sanatları.

487 GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR...

488

MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE ÇOK KİMLİKLİ BİR MÜTERCİM: AVAN-ZÂDE MEHMED SÜLEYMAN

MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE ÇOK KİMLİKLİ BİR MÜTERCİM: AVAN-ZÂDE MEHMED SÜLEYMAN MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE ÇOK KİMLİKLİ BİR MÜTERCİM: AVAN-ZÂDE MEHMED SÜLEYMAN Eshabil BOZKURT * Özet: Bu makalenin amacı; bilim, kültür ve edebiyat tarihimizde birbirinden farklı kimlikleriyle öne çıkan Avan-zâde

Detaylı

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI Zekiye Berrin HACIİSMAİLOĞLU Yüksek Lisans

Detaylı

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( ) (1874-1931) Servet-i Fünun akımının önemli romancılarından biri olan Mehmet Rauf, 1875 de İstanbul da doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, bir sağlık kurumunda çalışan bir memurdu. Önce Balat ta ki Defterdar

Detaylı

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Tanzimat Edebiyatı (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Dr. Ahmet Faruk GÜLER Dr. Nuran ÖZLÜK Dr. Mehmet ÖZGER Dr. Macit BALIK Yayın Editörü: Doç. Dr.

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831) Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831) Osmanlı Devleti sınırları dâhilinde 1831 de yayınlanmaya başlanan ilk Osmanlı Türk gazetesidir. Haftalık olarak yayınlanan ve Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Ermenice,

Detaylı

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser Yazar Ferhat Korkmaz ISBN: 978-605-9247-84-9 1. Baskı Kasım, 2017 / Ankara 100 Adet Yayınları Yayın No: 252 Web: grafikeryayin.com

Detaylı

Romancı Kimliğiyle Suat Derviş

Romancı Kimliğiyle Suat Derviş Romancı Kimliğiyle Suat Derviş Yazar Sevgül Türkmenoğlu ISBN: 978-605-2233-32-0 1. Baskı Ocak, 2019 / Ankara 100 Adet Yayınları Yayın No: 298 Web: grafikeryayin.com Kapak, Sayfa Tasarımı, Baskı ve Cilt

Detaylı

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM ÖZELLİKLERİ İlk özel gazete Tercüman-ı Ahval ile başlar. Toplum için sanat anlayışı benimsenmiştir. Halkı aydınlatma amacıyla eser verildiği için

Detaylı

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM TANZİMAT ÖNCESİNDEN II. MEŞRUTİYET DEVRİNE KADAR BASININ GELİŞİMİ İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM TANZİMAT ÖNCESİNDEN II. MEŞRUTİYET DEVRİNE KADAR BASININ GELİŞİMİ İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 KISALTMALAR...11 GİRİŞ...13 I. BÖLÜM TANZİMAT ÖNCESİNDEN II. MEŞRUTİYET DEVRİNE KADAR BASININ GELİŞİMİ İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME 1. Tanzimat Öncesi Devir...17 2. Tanzimat Devri...20

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi III TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Taşkın Osman YILDIZ tarafından hazırlanan Lise Öğrencilerinin

Detaylı

T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLİM DALI XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX XXXXXX

T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLİM DALI XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX XXXXXX EK [1] Dış Kapak Örneği Arial, 14 punto,ortalı,tek satır aralığı, büyük harf, bold. T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANA BİLİM DALI BİLİM DALI 1,5 satır aralıklı 7 boşluk Tez Başlığı, ortalı,

Detaylı

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i Yazar Mustafa Erdoğan ISBN: 978-605-9247-81-8 1. Baskı Kasım, 2017 / Ankara 100 Adet Yayınları

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43 İÇİNDEKİLER Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar...11 I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43 II. EYALET İDARESİ...53 Cizye...55 Çiftlik...65 Eyalet...69 İspence...77 Kırım Hanlığı...79

Detaylı

GÜNLÜK (GÜNCE) www.dosyabak.com

GÜNLÜK (GÜNCE) www.dosyabak.com GÜNLÜK (GÜNCE) 1 GÜNLÜK Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları, gözlem, izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih

Detaylı

KİTAP TANITIMI. Necmi UYANIK

KİTAP TANITIMI. Necmi UYANIK TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ Yıl: 2015, Sayı: 13 Sayfa: 449 453 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH Year: 2015, Issue: 13

Detaylı

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 İBRAHİM ŞİNASİ İstanbul da doğdu. Arapça, Fransızca, Farsça dersleri

Detaylı

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI 1. GİRİŞ Bu kılavuzun amacı; Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü nde hazırlanan yüksek

Detaylı

tarih ve 06 sayılı Akademik Kurul tutanağının I nolu ekidir. İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU

tarih ve 06 sayılı Akademik Kurul tutanağının I nolu ekidir. İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU İSTANBUL 2017 1 GİRİŞ İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ne teslim edilecek Yüksek Lisans ve Doktora tezleri

Detaylı

NECİP FAZIL KISAKÜREK

NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK kimdir? Necip fazıl kısakürekin ailesi ve çocukluk yılları. 1934e kadar yaşamı 1934-1943 yılları hayatı Büyük doğu cemiyeti 1960tan sonra yaşamı Siyasi fikirleri

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

Ölülerinizi onların iyilikleri ile yâd edin (anın). Onların kötülüklerini anlatmayın. Hadis-i şerif.

Ölülerinizi onların iyilikleri ile yâd edin (anın). Onların kötülüklerini anlatmayın. Hadis-i şerif. AHMETLER KÖYÜ SOY AĞACI Hazırlayan: Ali Varol GİRİŞ Ölülerinizi onların iyilikleri ile yâd edin (anın). Onların kötülüklerini anlatmayın. Hadis-i şerif. Peygamberimizin bu sözünü düşününce ne gelir aklımıza?

Detaylı

Hazırlayan: «Benim ayrı odam olduğu gibi, yazı masam, kitap dolabım bile var idi.» Fatma ALİYE. Enes PALA

Hazırlayan: «Benim ayrı odam olduğu gibi, yazı masam, kitap dolabım bile var idi.» Fatma ALİYE. Enes PALA Hazırlayan: «Benim ayrı odam olduğu gibi, yazı masam, kitap dolabım bile var idi.» Fatma ALİYE Enes PALA Tam adı Fatma Aliye Topuz dur. 1862 yılında İstanbul da doğmuştur. Ahmet Cevdet Paşa nın kızıdır.

Detaylı

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ... 15 MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 SAFAHAT TA DEĞERLERİMİZ... 41 Adâlet... 43 Adamlık... 47 Ahlâk... 50 Azim... 42 Birleştiricilik...

Detaylı

PROF. DR. CENGİZ ALYILMAZ

PROF. DR. CENGİZ ALYILMAZ PROF. DR. CENGİZ ALYILMAZ Adı ve Soyadı : Cengiz ALYILMAZ : Prof. Dr. Bölüm/ Anabilim Dalı : Türkçe Eğitimi Bölümü Doğum Tarihi : 11.4.1966 Doğum Yeri : Kars Çalışma Konusu : Eski Türk Dili, Türkçe Eğitimi,

Detaylı

İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871

İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 Hayatı ve Edebi Kişiliği İbrahim Şinasi 5 Ağustos 1826 da İstanbulda doğdu. 13 Eylül 1871 de aynı kentte öldü. Topçu yüzbaşısı olan babası Mehmed Ağa 1829 da Osmanlı Rus savaşı

Detaylı

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de Çaturanga, dört çatu yol ranga anlamlarına gelir. Şatranc-ı Urefa,

Detaylı

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

En İyisi İçin. Cevap 1: II. Meşrutiyet Dönemi Ne x t Le v e l Ka r i y e r 300ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Tar i h Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

Müşterek Şiirler Divanı

Müşterek Şiirler Divanı Müşterek Şiirler Divanı Yazar İ. Hakkı Aksoyak ISBN: 978-605-9247-54-2 1. Baskı Nisan, 2017 / Ankara 1000 Adet Yayınları Yayın No: 228 Web: grafikeryayin.com Kapak ve Sayfa Tasarımı Baskı ve Cilt Grafik-Ofset

Detaylı

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI KONU ÖZETİ Bu başlık altında, ünitenin en can alıcı bilgileri, kazanım sırasına göre en alt başlıklara ayrılarak hap bilgi niteliğinde konu özeti olarak

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi...13 BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...27 5 İKİNCİ BÖLÜM Husrev ü Şirin Mesnevisinin İncelenmesi...57

Detaylı

Eğitim Denetimi. Pervin Hayrullah 1973 yılında İstanbul'da TÜRKİYE-YUNANİSTAN-BULGARİSTAN ÖRNEĞİ

Eğitim Denetimi. Pervin Hayrullah 1973 yılında İstanbul'da TÜRKİYE-YUNANİSTAN-BULGARİSTAN ÖRNEĞİ Eğitim Denetimi TÜRKİYE-YUNANİSTAN-BULGARİSTAN ÖRNEĞİ Pervin Hayrullah 1973 yılında İstanbul'da doğdu. İlkokulu Sendelli Azınlık Okulunda (Gümülcine) tamamladıktan sonra İstanbul Çamlıca Kız Lisesi'ne

Detaylı

T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ

T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ T.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi nde, aşağıda belirtilen şartlara uyan eserler yayınlanır. 1. Makalelerin, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

Okuyucu Mektupları / Reader Letters

Okuyucu Mektupları / Reader Letters Türk Kütüphaneciliği, 32, 1 (2018), 33-39 Okuyucu Mektupları / Reader Letters Dünya Edebiyatından Tercümeler Translations of the World s Literature Kenan Erzurum * Öz Bu makalede Dünya Edebiyatından Tercümeler,

Detaylı

T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI

T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI Tarih Bölümünde 4. Sınıfta (Örgün ve II. Öğretim) okutulmakta olan Bitirme Çalışması dersinde

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor)

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Secaattin Tural 2. Doğum Tarihi : 15.07.1966 3. Unvanı : Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. Çalıştığı Kurum : Kırklareli Üniversitesi Derece Alan Üniversite Lisans Türk Dili

Detaylı

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ABD YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI SEMİNER ÇALIŞMASI Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri Konuşmacı Emre ERDOĞAN Beylerbeyi nde doğmuşum, bostanlara karşı bir evde yıl 1895 babam,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖĞRENİM DURUMU Lisans: 1976-1980 Doç. Dr. Rıza BAĞCI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ/TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ Yüksek Lisans: 1984-1987 EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

Detaylı

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN 2 Halide Edib Adıvar ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Sinekli Bakkal, 2007 Ateşten Gömlek, 2007 Handan, 2007 Mor Salkımlı Ev, 2007 Türk ün Ateşle İmtihanı,

Detaylı

20/12/2014 tarihli ve 29211sayılı Resmi Gazete de 1 Seri Numaralı (Yükümlü Kayıt ve Takip Sistemi) Gümrük Genel Tebliği 1 yayımlanmıştır (Ek 1).

20/12/2014 tarihli ve 29211sayılı Resmi Gazete de 1 Seri Numaralı (Yükümlü Kayıt ve Takip Sistemi) Gümrük Genel Tebliği 1 yayımlanmıştır (Ek 1). GÜMRÜK SİRKÜLERİ Tarih: 22/12/2014 Sayı: 2014/122 Ref : 6/122 Konu: 1 SERİ NUMARALI (YÜKÜMLÜ KAYIT VE TAKİP SİSTEMİ) GÜMRÜK GENEL TEBLİĞİ YAYIMLANMIŞTIR A. Genel Bilgi 20/12/2014 tarihli ve 29211sayılı

Detaylı

SÜHEYL ÜNVER ARAŞTIRMA MERKEZİ RESSAM HOCA ALİ RIZA BEY KOLEKSİYONU KONSERVASYONU

SÜHEYL ÜNVER ARAŞTIRMA MERKEZİ RESSAM HOCA ALİ RIZA BEY KOLEKSİYONU KONSERVASYONU SÜLEYMANİYE YAZMA ESER KÜTÜPHANESİ KONSERVASYON VE ARAŞTIRMA MERKEZİ SÜHEYL ÜNVER ARAŞTIRMA MERKEZİ RESSAM HOCA ALİ RIZA BEY KOLEKSİYONU KONSERVASYONU HOCA ALİ RIZA BEY KİMDİR? Üsküdarlı Hoca Ali Rıza

Detaylı

Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd

Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd auad.anadolu.edu.tr Başlarken AUAd Yazım Kuralları sayfasından size uygun olan şablonu seçiniz. Microsoft Word 2010 ortamı ya da üstü sürümü kullanınız.

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla Prof. Dr. Fethi GEDİKLİ İÜ Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla Gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskı İÇİNDEKİLER

Detaylı

S A I15 NUMBER Y I L08

S A I15 NUMBER Y I L08 S A I15 Y NUMBER Y I L08 Y E A R Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi Divan Edebiyatı Vakfı (DEV) yayınıdır. Yayın Türü Dizgi-Mizanpaj Baskı-Cilt Kapak Tasarım İlmî ve Edebî Divan Edebiyatı Vakfı Dizgi

Detaylı

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME T.C. FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME Khalid Khater Mohemed Ali 130101036 TEZ DANIŞMANI Prof.

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar Eda Yeşilpınar Hemen her bölümün kuşkusuz zorlayıcı bir dersi vardır. Öğrencilerin genellikle bu derse karşı tepkileri olumlu olmaz. Bu olumsuz tepkilerin nedeni;

Detaylı

BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU

BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU Adı Soyadı İlhami YURDAKUL Ünvanı Doç. Dr. Alanı Tarih Doğum Yeri İspir-Erzurm Doğum 01/08/67 E-Posta ilhami.yurdakul KĠġĠSEL BĠLGĠLER EĞĠTĠM DURUMU Derece

Detaylı

M İ Z A N C I M U R A D MÜCAHEDE-İ MİLLİYE GURBET VE AVDET DEVİRLERİ

M İ Z A N C I M U R A D MÜCAHEDE-İ MİLLİYE GURBET VE AVDET DEVİRLERİ M İ Z A N C I M U R A D MÜCAHEDE-İ MİLLİYE GURBET VE AVDET DEVİRLERİ nehir yayınlan: 95 hatıralarla yakın tarih dizisi: 19 ISBN 975-551-108-3 Kapak, dizgi ve iç düzen Anajans 'ta hazırlatıldı. Kapak baskısı,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: EROL ÇANKAYA 2. Doğum Tarihi: 15.XI.1953 3. Ünvanı: DR 4. Öğrenim Durumu: DOKTORA Derece Alan Üniversite Yıl Lisans A.Ü. SİYASAL BİLGİLER 1979 İKTİSAT VE MALİYE Y. Lisans SİYASET

Detaylı

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 tarihinde bugün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp te dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Agâh tır. Şehsuvar Paşa torunlarından olduğu

Detaylı

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir? TLL1004 4. Uygulama 38. Aşağıdakilerden hangisinin türü ötekilerden farklıdır? D. Ötelerin Çocuğu Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir? E) Tekniği kusursuz

Detaylı

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017 ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017 Ağustos Böceği ile Karınca Hafta Sınıf Düzeyi ve 4. Sınıf Süre Yöntem ve Teknik 40 Dakika drama, beyin fırtınası KAZANIM SÜREÇ Araç - Gereç Çizgi film CD si veya Masal kitabı Karınca

Detaylı

T.C BURSA VALİLİĞİ. Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü 2014-2015 ÖĞRETİM YILI DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÖĞRETMENLİK BAŞVURU KILAVUZU TEMMUZ - 2014

T.C BURSA VALİLİĞİ. Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü 2014-2015 ÖĞRETİM YILI DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÖĞRETMENLİK BAŞVURU KILAVUZU TEMMUZ - 2014 T.C BURSA VALİLİĞİ Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü 2014-2015 ÖĞRETİM YILI DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÖĞRETMENLİK BAŞVURU KILAVUZU TEMMUZ - 2014 http://osmangazi.meb.gov.tr http://www.memosmangazi.com

Detaylı

TÜRK MEDENİ HUKUKUNDA ORGAN VE DOKU NAKLİNE İLİŞKİN BAZI HUKUKİ SORUNLAR

TÜRK MEDENİ HUKUKUNDA ORGAN VE DOKU NAKLİNE İLİŞKİN BAZI HUKUKİ SORUNLAR Dr. Selin SERT - Alİ Hulkİ CİHAN LL. M. TÜRK MEDENİ HUKUKUNDA ORGAN VE DOKU NAKLİNE İLİŞKİN BAZI HUKUKİ SORUNLAR Üzerine Bir Deneme İstanbul 2013 Yayın No : 3006 Hukuk Dizisi : 1472 1. Baskı - Aralık 2013

Detaylı

T.C. GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YÖNETİM BİRİMİ. Proje No: FEF.14.01

T.C. GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YÖNETİM BİRİMİ. Proje No: FEF.14.01 T.C. GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YÖNETİM BİRİMİ Proje No: FEF.14.01 CEMİL CAHİT GÜZELBEY İN YAZILARINI TURİZME KAZANDIRMA VE CEMİL CAHİT GÜZELBEY BELGESELİNİ HAZIRLAMA PROJESİ Proje Yürütücüsü

Detaylı

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI AHMET HAŞİM ( 1884 1933 ) Fecriati topluluğunun en önemli şairi olup modern Türk şiirinin kurucularından biridir. Türk edebiyatında akşam şairi olarak da tanınır. Sanat

Detaylı

POLİKLİNİK ECZANESİ PERFORMANS ÖLÇME ÇALIŞMASI

POLİKLİNİK ECZANESİ PERFORMANS ÖLÇME ÇALIŞMASI POLİKLİNİK ECZANESİ PERFORMANS ÖLÇME ÇALIŞMASI Nesrin GÜREL KÖPRÜLÜ *, Yıldırım GÜLHAN ** SSKB Göztepe Eğitim Hastanesinde ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi çalışmaları gereği yapılan poliklinik hasta

Detaylı

Sıralama Kriterlerinde Kullanılacak Talim ve Terbiye Kurulu nun 2014-Şubat tarihli ÖĞRETMENLİK ALANLARI, ATAMA VE DERS OKUTMA ESASLARI

Sıralama Kriterlerinde Kullanılacak Talim ve Terbiye Kurulu nun 2014-Şubat tarihli ÖĞRETMENLİK ALANLARI, ATAMA VE DERS OKUTMA ESASLARI Başvuru Süresi Görevlendirme Süreci T.C. DÖRTYOL KAYMAKAMLIĞI İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü 2016-2017 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÖĞRETMENLİK BAŞVURU KILAVUZU AĞUSTOS - 2016 http://dortyol.meb.gov.tr/

Detaylı

Jale Baysal ( )

Jale Baysal ( ) ÖZEL ARŞİVLER KOLEKSİYONU Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Jale Baysal Özel Arşivi Jale Baysal (1925-2009) Kütüphaneci, Yazar JALE BAYSAL ARŞİVİ Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi

Detaylı

Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi

Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Mehmet SAYDAM Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vii

Detaylı

T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ DİPLOMA VE DİĞER BELGELERİN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN YÖNERGE

T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ DİPLOMA VE DİĞER BELGELERİN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN YÖNERGE T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ DİPLOMA VE DİĞER BELGELERİN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN YÖNERGE (21 Mart 2018 Tarih ve 2018/07 Sayılı Senato Toplantısında Kabul Edilmiştir) BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve

Detaylı

Lisans: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ( )

Lisans: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ( ) ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Erol GÖKŞEN Doğum Tarihi: 25.02.1985 Unvanı: Okutman EĞİTİM DURUMU Lisans: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (2004-2008) Yüksek Lisans: Eskişehir Osmangazi

Detaylı

çocukların çok ilgisini çekti. Turdan sonra çocuklar müzedeki atölyede

çocukların çok ilgisini çekti. Turdan sonra çocuklar müzedeki atölyede Yaz Sanat Kulübü 2010 Mavi Kalem Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Fener-Balat bölgesinde yaşayan çocuklar ve kadınlar için eğitim, kişisel gelişim ve sağlık gibi konularda projeler yürütüp kültürel

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II. vii GİRİŞ / 1 ÇOCUK VE KİTAPLARI / 17

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II. vii GİRİŞ / 1 ÇOCUK VE KİTAPLARI / 17 İÇİNDEKİLER BÖLÜM I GİRİŞ / 1 1. Çocuk Edebiyatının Tanımı, Niteliği ve Önemi / 1 Tanımı / 1 Niteliği / 3 Önemi / 5 / 8 Çocuk ve Kitapları / 8 Çocuk Edebiyatı ve Kitapları / 9 Çocuk ve Kitap / 12 Boş Zamanları

Detaylı

T.C. ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEKOKULU ANTRENÖRLÜK EĞİTİMİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ KILAVUZU

T.C. ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEKOKULU ANTRENÖRLÜK EĞİTİMİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ KILAVUZU T.C. ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR YÜKSEKOKULU ANTRENÖRLÜK EĞİTİMİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ KILAVUZU 1.BİTİRME TEZİ GENEL İLKELERİ 1.1. Tez dili Türkçedir ve olabildiğince Türkçe

Detaylı

VETERİNER HEKİMLİĞİ MESLEĞİNİN İCRASINA, TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ İLE ODALARININ TEŞEKKÜL TARZINA VE GÖRECEĞİ

VETERİNER HEKİMLİĞİ MESLEĞİNİN İCRASINA, TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ İLE ODALARININ TEŞEKKÜL TARZINA VE GÖRECEĞİ VETERİNER HEKİMLİĞİ MESLEĞİNİN İCRASINA, TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ İLE ODALARININ TEŞEKKÜL TARZINA VE GÖRECEĞİ İŞLERE DAİR KANUN Kanun Numarası : 6343 Kabul Tarihi : 9/3/1954 Yayımlandığı RG Tarih:

Detaylı

Roger Garaudy Kitaplar

Roger Garaudy Kitaplar Roger Garaudy Kitaplar 1 / 6 2 / 6 3 / 6 Roger Garaudy Kitaplar Adres: Alemdar Mah. Alayköşkü Cad. No:5 Cağaloğlu/İstanbul. Telefon: 0212 511 24 24 Faks: 0212 512 40 00 Yeni Çıkan Kitaplar arşivleri -

Detaylı

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Eylül 2017 Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Aziz Ogan, 30 Aralık 1888 tarihinde Edremitli Hacı Halilzade Ahmed Bey'in oğlu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Kataloglama

Detaylı

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu: ÖZ GEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Erciyes Üniversitesi 1998 Y. Lisans Yeni

Detaylı

Enerji Dışı İthalatımızın Petrol Fiyatları ile İlişkisi

Enerji Dışı İthalatımızın Petrol Fiyatları ile İlişkisi Enerji Dışı İthalatımızın Petrol Fiyatları ile İlişkisi Türkiye ithalatının en çok tartışılan kalemi şüphesiz enerjidir. Enerji ithalatı dış ticaret açığının en önemli sorumlusu olarak tanımlanırken, enerji

Detaylı

Editörden. Editör Doç. Dr. Onur KÖKSAL

Editörden. Editör Doç. Dr. Onur KÖKSAL Editörden 2014 yılında çalışmalarına başladığımız INESJOURNAL ın (Uluslararası Eğitim Bilimleri Dergisi / The Journal of International Education Science) onuncu sayısını yayınlamış bulunmaktayız. Uluslararası

Detaylı

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU 1 2 Atatürk e göre; «Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.» «Efendiler!

Detaylı

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi OKUMA GELİŞİM DOSYASI 204 OKUMA ALIŞKANLIĞININ KAZANDIRILMASI Okuma; kelimeleri, cümleleri veya bir yazıyı bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama

Detaylı

GENEL AMAÇLI DİLEKÇE ÖRNEĞİ. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) ANKARA

GENEL AMAÇLI DİLEKÇE ÖRNEĞİ. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) ANKARA Ek 1 GENEL AMAÇLI DİLEKÇE ÖRNEĞİ MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) ANKARA Aşağıda belirtmiş olduğum taleplerimle ilgili olarak gerekli işlemin yapılmasını arz ederim.

Detaylı

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ *

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * Amaç ve Kapsam Bu yönergenin amacı, Hacettepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği uyarınca Hacettepe

Detaylı

(1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR

(1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR ANABİLİM DALI ADI SOYADI DANIŞMANI TARİHİ :TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI : Yasemin YABUZ : Yrd. Doç. Dr. Abdullah ŞENGÜL : 16.06.2003 (1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR Kökeni Antik Yunan

Detaylı

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1 by Mehmet- omeruslu06 1 3. Bayrağımızdaki hangi renk daha fazladır? 1. Sınıfımızdaki arkadaşlarımızın her siyah A. B. kırmızı birinin farklı güçlü yanları var. Mesela, Elif. Çizdiği resimleri Ahmet beyaz

Detaylı

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I YENİ TÜRK EDEBİYATI - I Yayın Yönetmeni Sadettin Bayrak Yayın Editörü Dr. Özcan Bayrak Kapak Tasarımı Hüseyin Özkan İç Tasarım Özlem Özkan Baskı ve Cilt Çalış Ofset Davutpaşa Caddesi Yılanlı Ayazma Sokak

Detaylı

GEBZE TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ. "Araştırma Görevlisi" - "Öğretim Görevlisi" Alımı İlanı

GEBZE TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ. Araştırma Görevlisi - Öğretim Görevlisi Alımı İlanı GEBZE TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ "Araştırma Görevlisi" "Öğretim Görevlisi" Alımı İlanı "Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav İle Giriş

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

ÖZGEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş ÖZGEÇMİŞ I. Adı Soyadı (Unvanı) Muammer Mete Taşlıova (Doç. Dr.) Doktora: Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006 E-posta: (kurum/özel) metetasliova@gmail.com Web sayfası Santral No: 0312-4667533

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ 1. HAYATI ESERLERİ DÜŞÜNCE DÜNYASI...24 Tasavvufî Düşünce ve Kenan Rifâî...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ 1. HAYATI ESERLERİ DÜŞÜNCE DÜNYASI...24 Tasavvufî Düşünce ve Kenan Rifâî... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ 1. HAYATI...13 2. ESERLERİ...17 3. DÜŞÜNCE DÜNYASI...24 Tasavvufî Düşünce ve Kenan Rifâî...30 3 I. BÖLÜM AŞKIN MAHİYETİ A. AŞK VE ACI...35 1. Suç ve Günah...47

Detaylı

ÖZ GEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

ÖZ GEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş ÖZ GEÇMİŞ I. Adı Soyadı (Unvanı) Mustafa ARSLAN (Yrd.Doç.Dr.) Doktora: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007. E-posta: (kurum/özel) marslan@ybu.edu.tr; musarslan19@gmail.com Web sayfası

Detaylı

T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ

T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından yılda

Detaylı

T.C. BAŞBAKANLIK AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI PERSONEL KİMLİK KARTI YÖNERGESİ

T.C. BAŞBAKANLIK AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI PERSONEL KİMLİK KARTI YÖNERGESİ 1 -> 6 10.08.2011 10:28 T.C. BAŞBAKANLIK AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI PERSONEL KİMLİK KARTI YÖNERGESİ Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönergenin amacı; Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı

Detaylı

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI 1- MAKALE Herhangi bir konuda öne sürülen bilgi görüş ve düşünceleri kanıtlamaya yönelik yazı türüdür. Yazan öne sürdüğü görüş

Detaylı

BATIKENT O ZEL I NCI OKULLARI YAŞAYAN DEĞ ERLER EĞ I TI MI PROĞRAMI

BATIKENT O ZEL I NCI OKULLARI YAŞAYAN DEĞ ERLER EĞ I TI MI PROĞRAMI BATIKENT O ZEL I NCI OKULLARI YAŞAYAN DEĞ ERLER EĞ I TI MI PROĞRAMI Bilgi ancak değerle birleştiğinde anlam kazanır. Çünkü değerler kişinin yaşamına yol gösteren ilkelerdir. İNCİ YAŞAYAN DEĞERLER EĞİTİMİ

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : YENİ TÜRK EDEBİYATI II Ders No : 0020110013 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Yasemin ERSOY un ÖZGEÇMİŞİ. EĞİTİM DURUMU 1986 Lisans, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Besin Teknolojisi Eğitimi Bölümü

Yrd. Doç. Dr. Yasemin ERSOY un ÖZGEÇMİŞİ. EĞİTİM DURUMU 1986 Lisans, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Besin Teknolojisi Eğitimi Bölümü Yrd. Doç. Dr. Yasemin ERSOY un ÖZGEÇMİŞİ Adı Soyadı Unvanı : Yasemin ERSOY : Yard. Doç. Dr. Doğum Yeri : Ankara Doğum Tarihi: 22.02.1965 Öğrenim Durumu: Lisans EĞİTİM DURUMU 1986 Lisans, Gazi Üniversitesi

Detaylı

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI GENEL GAZETECİLİK BİLİM DALI

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI GENEL GAZETECİLİK BİLİM DALI T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI GENEL GAZETECİLİK BİLİM DALI GLADİO TİPİ ÖRGÜTLENMELERİN TÜRKİYE DE YOĞUN EYLEMLİLİKLERDE BULUNDUĞU 1990 LI YILLARDA GAZETECİLERİN

Detaylı

KAYHAM STRATEJİK PLANINA GÖRE 2015 YILI FAALİYET RAPORU

KAYHAM STRATEJİK PLANINA GÖRE 2015 YILI FAALİYET RAPORU KAYHAM STRATEJİK PLANINA GÖRE 2015 YILI FAALİYET RAPORU PAYDAŞLARIMIZ KAYHAM STRATEJİK PLANINA GÖRE 2015 YILI FAALİYET RAPORU Stratejik Amaç 1: Kurumsal Tanınırlığı Artırmak Hedef 1: 2015 yılı sonuna kadar

Detaylı

Altınbaş Üniversitesi Rektörlüğünden: Üniversitemizin aşağıda isimleri yazılı birimlerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 31.

Altınbaş Üniversitesi Rektörlüğünden: Üniversitemizin aşağıda isimleri yazılı birimlerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 31. Rektörlüğünden: Üniversitemizin aşağıda isimleri yazılı birimlerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3. ve 50/d maddeleri ve Üyesi Dışındaki Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi

Detaylı

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AY EKİM KASIM HAFTA DERS SAATİ 1 2 2 2 3 2 4 2 1 2 2 2 3 2 4 2 KONU ADI KAZANIMLAR 1. İletişim sürecini oluşturan ögeleri ve iletişimde dilin işlevini belirler. 2. Dil ve kültür arasındaki ilişkiyi 1.

Detaylı

ÜNİVERSİTELER YAYIN YÖNETMELİĞİ

ÜNİVERSİTELER YAYIN YÖNETMELİĞİ ÜNİVERSİTELER YAYIN YÖNETMELİĞİ MADDE 1. Üniversiteler ile bunlara bağlı birimlerde yapılacak (ders aracı olarak kullanılan kitaplar ve teksirlerle yardımcı ders kitapları ile ilgili) yayınlar, 2547 sayılı

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ÇUKUROVA ANONİM HALK EDEBİYATI VE ÂŞIK EDEBİYATINDA SÖZLÜ TARİH Esra ÖZKAYA YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA

Detaylı

Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I

Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I Yazar Feyza Tokat ISBN: Takım Numarası: 978-605-9247-50-4 (Tk) Cilt I: 978-605-9247-51-1 (1.c) 1. Baskı Nisan, 2017 / Ankara 100 Adet Yayınları Yayın No:

Detaylı

Türk Eğitim Tarihi. Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Türk Eğitim Tarihi. Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Eğitim Tarihi Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sunu İçeriği: A. Program Akışı B. Derslerin İşlenişi C. Başlıca Kaynaklar D. Değerlendirme Esasları

Detaylı

Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi Online Thematic Journal of Turkic Studies. Celal Bayar dan İsmail Efe ye Bir Mektup

Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi Online Thematic Journal of Turkic Studies. Celal Bayar dan İsmail Efe ye Bir Mektup ACTA TURCICA Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi Online Thematic Journal of Turkic Studies www.actaturcica.com Yıl VI, Sayı 2, Temmuz 2014 Kültürümüzde Efe, Editörler: Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun

Detaylı