OLAYLARA BAKIŞ. Kuşatma Giderek ve Artarak Devam Ediyor. OĞUZ ANTER (Gümrük ve Tekel Bakanlığı E. Müsteşar Yrd.)

Transkript

1 OLAYLARA BAKIŞ Kuşatma Giderek ve Artarak Devam Ediyor OĞUZ ANTER (Gümrük ve Tekel Bakanlığı E. Müsteşar Yrd.) Temmuz ayında yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinden, bir kere daha, tek başına hükümet kurmayı sağlayacak bir çoğunluk elde ederek çıkan A. K.P nin; bu yeni dönemde, bir parti diktatörlüğü anlayışını yansıtmaya başlayan uygulamaları artık, teker teker görülmeye başlamıştır. Toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren konularda örneğin; Anayasa taslağının hazırlanmasında, sosyal güvenlikle, hakim ve savcıların atanmasıyla ilgili yasaların çıkarılmasında görüldüğü üzere muhalefet partilerinin, sendikalar, odalar, dernekler gibi sivil toplum kuruluşlarının sesine kulak tıkayan, onları görmezden gelen A.K.P yönetimi; sayısal çoğunluğun, her istediğini yapabileceğine inanmakta ve bunu sık sık dile getirmektedir.bu dayatmacı anlayışı demokrasi ile bağdaştırmak elbette mümkün değildir. Çağımız demokrasileri ve çağdaş anayasalar, çoğunluğu ele geçiren siyasi partilerin; bir çoğunluk diktatörlüğü kurmasına, iktidar gücünün sınırsızca kullanılmasına asla izin vermemektedir. Geçen 5 yıllık iktidar dönemlerinde, yazılı ve görsel medyanın büyük bir bölümünün, kendilerini liberal-demokrat olarak tanımlayan kimi akademik unvanlı yazar çizer takımının koşulsuz desteğini arkasına alan iktidar partisi A.K.P yöneticileri, başta Sn.Başbakan; sesini halk kitlelerine duyuramayan, duyurulmayan muhalefet partilerinin yanı sıra, az sayıdaki köşe yazarının en masum eleştirileri karşısında dahi, sert sözcükler kullanarak gene de muhalefet ve basından yakınabilmektedir. Bu tahammülsüzlük ve her konuda izlenenen dayatmacı tutumlar; demokrasiyi sadece sayısal çoğunluğun egemenliği ( diktatörlüğü) olarak algılayan çağdışı bir anlayışın ürünü olarak kabul edilmelidir. Geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de, basınımızın büyük bir bölümünün; patronlarının basın dışındaki diğer yoğun ticari işleri nedeniyle, iktidar partisine endeksli yayın politikalarını sürdürecekleri anlaşılmaktadır. Halkımıza bağımsız ve özgür haberlerin ulaştırılmasını engelleyen, basın özgürlüğü ile bağdaştırılması mümkün olmayan bu duruma, gene basınımızın içinden çıkan az sayıdaki bazı köşe yazarlarımız tarafından

2 da tepki gösterilmiştir. Geçen yazımızda da değinildiği gibi 4 Nisan 2007 tarihli Hürriyet Gazetesindeki köşesinde Sn.Bekir Coşkun; "Bu Medya İle Demokrasi Olur mu?" başlıklı yazısında, basının A.K.P iktidarı karşısında özgür olmadığını, kendi özgürlüğünü koruyamayan bir medya ile demokrasinin yürütülüp,yürütülmeyeceğini sorgulamıştır. Bilindiği gibi, iktidara yönelik eleştirilerde bulunan az sayıdaki gazetecilerden biri olan Sn.Emin Çölaşan, iktidar partisinin yoğun baskıları sonunda, uzun yıllar emek verdiği Hürriyet gazetesinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Sn.Çölaşan "Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi" adını verdiği, bir solukta okunan kitabında; iktidar partisinin uygulamalarını eleştiren yazıları karşısında, genel yayın yönetmeninin üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğunu, ticari çıkarların nasıl kollandığını somut bilgi ve belgelere dayalı olarak açıklamaktadır. Burada, gurup çıkarlarının ve baskısının özgür ve bağımsız haberciliğe tercih edildiği adeta vefasızlık olarak da tanımlanabilecek küçük bir örnek de vermek istiyoruz. Hatırlanacağı üzere; 10. Cumhurbaşkanımız Sn.Necdet Sezer görev süresinin bitmesi nedeniyle kurumlara veda ziyaretlerinde bulunduğu günlerde, siyasi iktidarın baskıları sonucu Hürriyet Gazetesinden ayrılmak zorunda kalan ve cadde'de yürümekte olan Sn.Emin Çölaşan'a rastlamış, arabasından inerek, hatırını sormuş, geçmiş olsun dileğinde bulunmuştur. Bu tesadüfü buluşma, ertesi günü, pek çok görsel ve yazılı medyada, görüntüleri ile birlikte kamuoyuna duyurulurken, uzun yıllar emek verdiği başta Hürriyet Gazetesi olmak üzere gurubun diğer gazeteleri olayı görmezden gelmiş Sn.Çölaşan ile ilgili haberlere adeta sansür uygulanmıştır. Aynı gün, Sn.Başbakanımızın, Adalet Bakanlığı binasından Başbakanlığa yürüyerek gittiğini ayrı bir haber konusu yapan 40 yıllık okuyucusu olduğumuz Milliyet Gazetesi de; olaya hiç değinmeyerek bana ve diğer okuyucularına karşı habercilik görev ve sorumluluğunu göz ardı etmiş gurubunun karartma uygulamasına katılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, mahalle baskısı değil ama gurup baskısı ve çıkarları, bu uygulamada etkili olmuş, bağımsız ve özgür haberciliğe tercih edilmiştir.

3 Geniş seçmen kitlelerine ancak medya desteği ile ulaşabileceğini diğer siyasi rakiplerinden daha fazla farkına varan ve önemseyen iktidar partisinin; zaman zaman iktidar gücünü kullanarak, uyguladığı baskıcı yöntemlerin yanı sıra yandaş şirketleri, basın sektörüne yönlendirme ve böylece daha geniş bir destekçi gurubu oluşturma çabaları da dikkati çekmektedir. Bunun son örneği, ülkemizin ikinci büyüklükte medya gurubu içinde yer alan ve seçimler öncesinde TMSF tarafından el konularak bağımsız ve özgür haberciliği elinden alınan (siyasi müdahaleler nedeniyle istifalar olmuştur) ATV-SABAH ihalelerinde yaşanmıştır. TMSF tarafından ilan edilen ihale sürecinde, başlangıçta 7 yerli ve yabancı firma ilgi göstererek ihale şartnamesini almış olmalarına rağmen, nasıl bir gelişme olmuşsa olmuş zaman içinde diğer firmalar teker teker teklif vermekten vazgeçerek Sn.Başbakanın damadının çalıştığı ve iktidar partisine yakın olduğu ileri sürülen tek firmanın teklifi ile ihale gerçekleştirilmiştir. Tek bir firmanın katılımıyla, rekabet koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılırken ana muhalefet partisi C.H.P nin konuya ilişkin sorusuna Sn. Başbakan; "ihaleye katılmak isteyen, yeterliliği olan katılmıştır. Süreç devam ediyor." Yanıtını vererek ihaleyi 1 gün sonra onaylayacak olan T.M. S.F nu da etkileyebilecek bir açıklama yapmıştır. Nitekim tek firmanın katıldığı bu ihale, basın organları ve muhalefet partileri tarafından gündeme taşınan eleştirilere itibar edilmeksizin, fon kurulu tarafından da onaylanmıştır. İktidar partisinin, önemli sivil toplum kuruluşlarını, özerk kurumları ele geçirme ve kendi siyasi görüşleri doğrultusunda yönlendirme çabaları da aynı hızla devam etmektedir. ** Yasalara göre Özerk Futbol Federasyonu da, öteden beri iktidar partisinin ilgi alanı içindedir. Geçtiğimiz dönemlerde, kendi siyasi görüşleri doğrultusunda bir yönetim oluşturmak için sık sık, spordan sorumlu bakan aracılığı ile, Futbol Federasyonu Genel Kurulu'nu toplama girişiminde bulunan ancak bunda muvaffak olamayan iktidar partisi; bu defa, FİFA kriterlerine uyum sağlamak amacıyla hazırlanan ve jet hızıyla geçirilen yasada, fırsatı yakalamış, güven tazelemek gerekçesiyle, Genel Kurul toplantısını ayrı bir madde ile gerçekleştirmiştir.

4 Yanlış anlaşılmasın, bugünkü T.F.F. yönetimi savunuyor değiliz. Son yıllarda şiddet ve terörün kol gezdiği, şike iddialarının sık sık ortaya atıldığı, her türlü saydamlıktan uzak ( örneğin Milli Takımlar Teknik Direktörü Sn.Fatih Terim'in aldığı ücret veya benzeri diğer akçeli konularda tam bir gizlilik egemendir) bir görünüm sergileyen sektörün yöneticileri de, bize göre güvenirliliğini yitirmiştir. Ülkemizin en büyük ve köklü işçi sendikalarından biri olan TÜRK-İŞ in 20. Olağan Genel Kurul'unda yapılan seçimler sonunda, Başbakan'ın A.K.P nin salonlarında kurulduğunu söylediği TES-İŞ Sendikasının Başkanı Sn. Mustafa Kumlu TÜRK-İŞ Başkanlığına getirilmiştir. Sn.Başkan'ın A.K.P Sempatizanı olması doğal karşılanabilir.ancak geçmişte yapılan Cumhuriyet mitinglerine karşı bir platform oluşturulmasını istediği iddiaları ise kuşku duyulmasını gerektirmektedir. Bilindiği gibi anayasamızda çok önemli bir yeri bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn.Tülay Tuğcu yaş haddi nedeniyle emekliye ayrılmıştır.yeni Başkan seçimi için yüksek mahkemenin gerçekleştirdiği uzun seçim turlarından ve genel seçim sonuçlarının alınmasından hemen sonra, 8. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal'ın üyeliğe atadığı hukukçu olmayan ve görev süresi içinde belirli konularda, kararlara devamlı olarak koyduğu muhalefet şerh'leri ile öne çıkan Sn.Haşim Kılıç, diğer aday üyenin başka bir göreve getirilip adaylıktan çekilmesiyle, Anayasa Mahkeme'sinin Başkanlığına seçilmiştir. Seçim sürecinin sonuçlandırılmasındaki zamanlama ve izlenen yöntemin kamuoyunda uyandırdığı kuşkulara rağmen biz; gene de Yüce Mahkeme'nin değerli üyelerinin özgür ve bağımsız iradeleriyle bu seçimi gerçekleştirdiklerine inanıyoruz. Bilindiği gibi önemli bir anayasal kurum olan YÖK Başkanlığı, Prof.Sn. Erdoğan Teziç'in görev süresinin dolması nedeniyle boşalmış, göreve kimin getirileceği merakla beklenir olmuştur. Cunhurbaşkanı Sn.Abdullah Gül, düşünceleri doğrultusunda yetkisini kullanarak Prof.Sn.Yusuf Ziya Özcan'ı YÖK Başkanlığına atamıştır. Amerika'nın, ılımlı İslam modeli içinde yer alan ve ülkemizle de ilişkilendirilmek istenen Malezya'da öğretim üyesi olarak çalıştığı anlaşılan yeni YÖK Başkanı Sn.Özcan'ın; basınla ilk buluşmasında; YÖK sisteminin özüne ve işleyişine yönelik bir bölümü akademisyen bazı çevrelerin zaman zaman dile getirdikleri önemli sorunlar yerine, siyasal

5 islamın simgesi haline gelen türbanı kastederek, yasakların kaldırılmasından söz etmesi, belirli bir zihniyeti ve atamanın hangi kriterler gözetilerek yapıldığını ortaya koymaktadır. Varlığını demokrasiye borçlu olan iktidar partisinin; karşıt görüşlere sahip kişi ve kurumlara karşı her türlü hoşgörüden uzak, onları sindirme, etkisizleştirme ve hatta yandaşlaştırma girişimlerini, aynen sürdürecekleri anlaşılmaktadır. Sonuç olarak seçimlerde elde edilen sayısal üstünlüğünün bir çoğunluk diktatörlüğüne dönüştürme anlayışının, önümüzdeki dönemde, toplumda önemli sorunlara ve gerginliklere yol açacağı söylenebilir.