AİLE VE KADIN SEMPOZYUMU BİLDİRİ KİTABI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "AİLE VE KADIN SEMPOZYUMU BİLDİRİ KİTABI"

Transkript

1

2 Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Aile ve Kadın Sempozyumu Kırıkkale Üniversitesi Kültür Merkezi, Kırıkkale, 16 Mayıs 2013 AİLE VE KADIN SEMPOZYUMU BİLDİRİ KİTABI Hazırlayanlar: Doç. Dr. Gülsüm Çamur Duyan Doç. Dr. Dolunay Şenol Doç. Dr. Sıtkı Yıldız KIRIKKALE-2013

3 Bu çalışma Kırıkkale Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından organize edilen Aile ve Kadın Sempozyumu nda sunulan ve hakem değerlendirmesi sonrasında kabul edilen bildirileri içermekte olup, 2846 Sayılı Kanuna göre bu eserin bütün yayın, tercüme iktibas hakları Kırıkkale Üniversitesi ne aittir. Kitapta yer alan açıklama ve görüşler yazarlarına ait olup Kırıkkale Üniversitesi nin görüşlerini yansıtmaz. Aile ve Kadın Sempozyumu Bildiri Kitabı (2013: Kırıkkale) Aile ve Kadın Sempozyumu Bildiri Kitabı /Hazırlayanlar: Gülsüm ÇAMUR DUYAN, Dolunay ŞENOL, Sıtkı YILDIZ. Kırıkkale Üniversitesi Yayınları, Kırıkkale: 2013 ISBN: Kırıkkale Üniversitesi Yayınları Kırıkkale Üniversitesi Ankara Yolu 7. Km Yahşihan/Kırıkkale Tel : ( ) (20) PBX Fax : ( ) Web : E-Posta: bashalk@kku.edu.tr Kapak Tasarım: Hakan Karaca Baskı : Erduran Ofset Matbaacılık Adres : Zafer Cad. Zafer işh. No 35/14 Kırıkkale Tel : Fax : E-posta: erduran71@hotmail.com i

4 SEMPOZYUMDA GÖREV ALANLAR Sempozyum Onursal Başkanı Prof. Dr. Ekrem YILDIZ Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Dolunay ŞENOL Kırıkkale Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Düzenleme Kurulu Üyeleri Doç. Dr. Gülsüm ÇAMUR DUYAN Doç. Dr. Sıtkı YILDIZ Yrd. Doç. Dr. İbrahim MAZMAN Bilim ve Danışma Kurulu Prof. Dr. Emine Handan TÜZÜN Prof. Dr. Arzu DAŞKAPAN Prof. Dr. Ertan BEŞE Doç. Dr. Gülsüm ÇAMUR DUYAN Doç. Dr. Arzu İÇAĞASIOĞLU ÇOBAN Doç. Dr. Ahmet UYSAL Doç. Dr. Şamil ÖÇAL Doç. Dr. Dolunay ŞENOL Doç. Dr. Sıtkı YILDIZ ii

5 iii

6 SUNUŞ Son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de ailenin önemi fark edildi ve konu ile ilgili çalışmalara hız kazandırıldı. Özellikle kadının yeni nitelikler kazanması ile birlikte ailede ve toplumda meydana gelen değişim tartışılır olmaya başlandı. Bu değişime paralel olarak aile ve kadın konusunda çalışmalar yapmanın önemine ve neler yapılmasının gerekliliğine inandığımız için Üniversitemiz bünyesinde Aile ve Kadın Sempozyumu düzenlemeyi önemsedik. Sempozyumda, özellikle üzerinde durulan konular tespit edilerek, basılması gerektiğine inanılan sempozyum bildirilerini yayınlamak sureti ile konu ile ilgili çalışmalar yapacaklara ışık tutmak istedik. Böylece yapılan çalışmanın sadece sempozyuma katılanlara hizmet etmesini değil, daha büyük bir alana ulaşmasını hedefledik. Kırıkkale Üniversitesi nde böyle önemli bir konu üzerinde uluslararası düzeyde çalışmalar yapılmasının sorumluluğumuz olduğunu kanaatindeyiz. Daha önce de konu ile ilgili uluslararası düzeyde yapılan çalışmalarımızın da olduğu düşünüldüğünde, konuya vermiş olduğumuz önemin daha iyi anlaşılacağını düşünüyoruz. Aile ve Kadın Sempozyumu nun gerçekleşmesini sağlayan Düzenleme Kurulu na, Bilim Kurulu na, bildiri sahiplerine, üniversitemizin idarecilerine ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Ekrem YILDIZ Kırıkkale Üniversitesi Rektörü iv

7 v

8 İÇİNDEKİLER SUNUŞ... iv İÇİNDEKİLER... vi Kadın Sağlığı Oturumu Bildirileri Kadınlarda Osteoporoz ve Rehabilitasyonu Prof. Dr. Emine Handan TÜZÜN... 1 Kadın ve Kalp Damar Hastalıkları Prof. Dr. Arzu DAŞKAPAN Tıbbileştirmeyi Kadın Sorunları Bağlamında Düşünmek Arş. Gör. Seda ATTEPE İran da Görme Engelli Kadınlar Mohammadreza POURAKBARIANNIAZ Sayra LOTFİ Kadın Çalışmaları ve Sosyal Hayat Oturumu Bildirileri Kadının Değeri: Felsefi Bir Deneme Doç. Dr. Sema Önal Orta Anadolu Türkülerinde Kadınlarımız Yrd. Doç. Dr. Gülden Filiz ÖNAL Sosyal Hizmet Perspektifinden Feminizm Üzerine Bir Gözden Geçirme: Kadın Çalışmalarında Erkek İşbirliği Arş. Gör. Eda BEYDİLİ Arş. Gör. Buğra YILDIRIM Yrd. Doç. Dr. Filiz DEMİRÖZ Eşine Şiddet Uygulayan Erkeklere Yönelik Grup Çalışması: Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımla Yapılandırılan Grup Sürecine Bakış Arş. Gör. Gizem ÇELİK İran Kadınları Razieh GHANBARY Kadına Yönelik Şiddet Oturumu Bildirileri Kadın Sığınma Evlerinde Sosyal Hizmet Uygulamaları Doç. Dr. Arzu İÇAĞASIOĞLU ÇOBAN Sexual Harassment in Egypt as a Violence against Women Dr. Passant Khairat HAMZA vi

9 Kadına Yönelik Şiddet Uygulayan Erkeklerle Çalışmada Pro-Feminist Yaklaşım Arş. Gör. Aslıhan Burcu ÖZTÜRK Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kadınlarla Bilinç Yükseltme Çalışmaları Arş. Gör. Burcu HATİBOĞLU EREN Arş. Gör. Özge Sanem ÖZATEŞ GELMEZ Şiddet Mağduru Kadınlarla Feminist Grup Çalışması Arş. Gör. Melike TUNÇ Kadın Sorunları Oturumu Bildirileri Çocuk Suçluluğunda Anne Faktörü Doç. Dr. Dolunay ŞENOL Aybike DİNÇ Kadın Yoksulluğu ve Mikrokredi Uygulamaları -Kırıkkale Örneği- Doç. Dr. Sıtkı YILDIZ Nesrin GÖKTAŞ Afetler ve Kadın Yrd. Doç. Dr. Filiz DEMİRÖZ Tarihi Bir Bakışla Çalışma Hayatında Kadın Doç. Dr. Dolunay ŞENOL Yrd. Doç. Dr. İbrahim MAZMAN Kadınların Sosyo-Ekonomik Katılımları Üzerinde Sivil Toplum Kurumlarının Rolü Hasan KALA vii

10 KADINLARDA OSTEOPOROZ VE REHABİLİTASYONU Emine Handan TÜZÜN 1 Özet Osteoporoz, düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması sonucu, kemik kırılganlığında artışla karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır. Tip 1 osteoporoz, kadınlarda doğal menopozla birlikte ortaya çıkan östrojen eksikliğinin yol açtığı kemik kaybıdır. Elli yaş üzerinde kadınların 1/3 nde osteoporoza bağlı kırıklar görülmektedir. Kırıklar sıklıkla vertebralar, proksimal femur, humerus ve radius distalindedir. Tanı, kemik mineral yoğunluğu (KMY) değerlerine ve kırık varlığına göre konulur. Osteoporozun klinik bulguları sırt ağrısı, boy kısalması, spinal deformiteler, peridontal hastalıklar, ağrı ve kırıklardır. Risk faktörlerinin elimine edilmesi önemlidir. Osteoporozun rehabilitasyonu kemik kütlesini arttırmaya, komplikasyonları önlemeye, tedavi etmeye yönelik multidisipliner tedavi yaklaşımlarından oluşmaktadır. Bu yaklaşımlar arasında fiziksel aktivite-egzersiz önemlidir. Rehabilitasyonda postür, esneklik, denge-koordinasyon, kuvvetlendirme, yüksek etkili egzersizler, tai-chi-chuan, pilates ve aerobik egzersizler kullanılır. Egzersizler hastalara özel, dinamik, tekrarlı ve düzenli olmalıdır. KMY yi artırmada egzersizin türü, süresi, sıklığı, yoğunluğu ve yönlendirildiği vücut bölgesi önemlidir. Kemikler üzerine yük bindiren egzersizler yanında çevresel düzenlemeler, kalsiyum emilimini artıran, atılımını azaltan faktörler üzerinde de durulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Osteoporoz, Kadın, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon KADINLARDA OSTEOPOROZ VE REHABİLİTASYONU Osteoporoz, düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması sonucu, kemik kırılganlığında ve kırığa yatkınlıkta artış ile karakterize olan sistemik bir iskelet hastalığıdır. Dünya Sağlık Örgütü osteoporozu kardiovasküler hastalıklardan sonra hayatı tehdit eden ikinci hastalık olarak tanımlamıştır. Yapılan çalışmalarda, Türk kadınının kemik mineral yoğunluğunun, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa referanslarına göre %5 daha düşük olduğu belirlenmiştir. Türkiye de yapılan 849 kadını kapsayan bir çalışmada sağlıklı yaş grubunda tüm lokalizasyonlarda belirgin olarak kemik mineral yoğunluğunda azalma olduğu saptanmıştır. Uluslararası Osteoporoz Derneği, 50 yaş ve üzeri her 3 kadından birinin osteoporoza bağlı kırıklara maruz kaldığını belirtmektedir yılında osteoporoza bağlı kırık vakalarının 2 milyondan 3 milyona yükseleceği tahmin edilmektedir. Kemik sabit bir destek dokusu olmayıp erişkin bir kişide yıkım ve yapım olayı hayat boyunca devam etmektedir. Maturasyon sağlandıktan yani doruk kemik kütlesine (DKK) 1 Prof. Dr., Fizyoterapist, Kırıkkale Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, e-posta: handan.tuzun@gmail.com 1

11 eriştikten sonra yetişkinlerde normal yapının korunması ve kemik üzerine uygulanan mekanik güçlere kemiğin adapte olabilmesi için kemik dokuda yıkım (rezorbsiyon) ve yapım (formasyon) olayları dengeli bir biçimde devam etmektedir. Buna kemiğin yeniden yapılanması (remodeling) denir. Yetişkinlerde kemik yapımı, yeniden yapılanmaya göre daha azalmıştır. Kemiğin yeniden yapılanması, doğumdan önce başlayıp yaşam boyu devam eden bir süreci kapsamaktadır. Erişkinlerde kemiğin yeniden yapılanma döngüsü 4 ile 6 ay sürebilmektedir. Kemik rezorbsiyonu ise 2 hafta sürmektedir. Kemiğin yeniden yapılanmasında çok sayıda sistemik ve lokal çeşitli faktörlerin rolü vardır. Lokal faktörler yerçekimi kuvveti ve kas kontraksiyonlarıdır. Doruk kemik kütlesinin (DKK) oluşumunda rol oynayan sistemik faktörler ise şunlardır: Yaş Genetik faktörler Beslenme Fiziksel aktivite Hormonal faktörler Beyaz ırk, anne kız ilişkisi DKK osteoporozun patogenezinde rol oynayan en önemli faktördür. İskelet, yaşlarında doruk kemik yoğunluğuna ulaşmaktadır. Sonraki yıllarda ise kemik dengesi olumsuz yönde etkilenmeye başlamaktadır. DKK yı etkileyen en önemli faktörlerden biri genetik yapı olarak bilinmektedir. Normalde kemik kütlesi, kadınlarda erkeklerden daha azdır ve erkeklerde DKK %25-30 daha yüksek seviyededir. Kadınlar erkeklere göre kırıklara daha yatkındır. Bunu nedeni kadınlarda DKK nın erkeklerden daha az olmasıdır. Ayrıca kadınlarda menopoz ile birlikte DKK düşmeye başlar. Zamanla kemikler kırılgan hale gelir ve küçük travmalarla bile kırıklar oluşabilir. Trabeküler kemik kaybı, kadınlarda daha çok görülmektedir. Premenopozal dönemde trabeküler kemik kütlesindeki kayıp yılda yaklaşık % 1,2, kortikal kemikte ise % 0,3-0,5 oranındadır. Menopozal dönemde hem trabeküler hem de kortikal kemikte kayıp oranı artar. Bu kayıp, trabeküler kemikte yılda % 2-10, kortikal kemikte ise % 3 oranına ulaşır. Östrojen eksikliği kemik kırılganlığı patogenezi için oldukça önemli bir faktördür. Postmenopozal dönemde hızlı kemik kaybının başka deyişle osteoporozun esas nedeni östrojen eksikliğidir. Östrojen, kemikte yapım-yıkım döngüsü sıklığını ve her döngüdeki yapım-yıkım arasındaki dengeyi kontrol eden önemli bir faktör olarak bilinmektedir. Östrojen hem osteoblast hem de osteoklasttaki östrojen reseptörleri aracılığı ile kemik döngüsünü ve kemik yıkımını azaltmaktadır. Östrojen eksikliği, kemik kaybına yol açan artmış kemik rezorbsiyonu ile sonuçlanmaktadır. Overlerde östrojen yetmezliğine yol açan diğer patolojiler de osteoporoza neden olabilmektedir. DKK nın oluşmasında diğer önemli etken beslenmedir. Özellikle puberte ve genç erişkinlik döneminde yeterli düzeyde kalsiyum alınmasının kemik kütlesi üzerine olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir. Fiziksel aktivite ve egzersiz de DKK nın oluşmasında önemli bir etkendir. Egzersizin oluşturduğu fiziksel yüklenme, hücrelere iletilir ve osteoblastlar yeni kemik yapımı için uyarılırlar. 2

12 Osteoporotik kemikte karbonat ve kalsiyum fosfor oranlarında düşüş, sodyum ve magnezyum miktarlarında artma vardır. Osteoporotik kişilerin ¼ ünde matrikste düşük mineralizasyon hızı saptanmış olup, bu kişilerin kemiklerinde sodyum ve magnezyum düzeylerinin arttığı belirlenmiştir. Osteoporotik kemikte mineralizasyon eksikliği çok önemli sorunlara yol açmaktadır. Mineralizasyon kemik gücü üzerine oldukça etkili bir faktördür. Kemikte flor birikimi kristal kırılganlığını artıran bir faktördür. Yaşam boyu flora maruz kalınması kemik mineral özellikleri üzerinde yaşa bağlı değişiklikler meydana getirmektedir. Yüksek miktarlarda flor alan topluluklarda kırıkların daha fazla olduğu bildirilmiştir. Osteoporoz yaşa, lokalizasyona, kemik tutulumuna, etiyolojiye ve histolojik görünümüne göre sınıflandırılır. Etiyolojiye göre yapılan sınıflamada osteoporoz, primer ve sekonder olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Primer osteoporozun en sık görülen iki formu Tip 1 (postmenopozal) ve Tip 2 (senil) osteoporozdur. Tablo 1. Osteoporozun Sınıflandırılması Yaşa göre Lokalizasyona göre Tutulan kemik dokuya göre Etiyolojiye göre Histolojik görünüme göre Juvenil, Yetişkin, Senil Genel, Bölgesel Trabeküler, Kortikal Primer, Sekonder Hızlı Döngülü, Yavaş Döngülü Tip 1 osteoporoz (post menopozal osteoporoz); kadınlarda doğal menopozla birlikte ortaya çıkan östrojen eksikliğinin yol açtığı kemik kaybı olarak tanımlanmaktadır yaş arası kadınlarda daha sık görülmektedir. Kortikal kemiğe oranla trabeküler kemik kaybı daha fazla olmaktadır. Temelinde östrojen eksikliği yer almaktadır. Tip 2 Osteoporoz (senil osteoporoz); yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan primer osteoporozun alt grubudur. Genellikle 75 yaşından büyük kişilerde görülmektedir. Kadın ve erkek cinsiyetlerinde eşit sıklıkla görülmektedir. Hem kortikal hem de trabeküler kemik kaybı vardır. Bu tip osteoporozda özellikle femur boynu, proksimal tibia ve pelvis kırıkları sık görülmektedir. Nadiren de çoklu vertebra kırıklarına rastlanabilinmektedir. Yaşlı populasyonda kalsiyum emiliminde bozulma, deride D vitamini sentezinde azalma, barsakta 1.25 dihidroksivitamin D rezistansı, intestinal D vitamini reseptörlerinde azalma görülmektedir. Bu faktörlerin tümünün sonucu olarak iyonize kalsiyumda azalma olmaktadır. Osteoporuzun tanısı günümüzde çoğunlukla Dual X-Ray Absorbsiyometre (DEXA) kullanılarak elde edilen Kemik Mineral Yoğunluğu (KMY) değerlerine ve kırık varlığına göre yapılmaktadır. 3

13 Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre, KMY değerleri; Normal: T skoru genç yetişkin ortalamasına göre -1 standart deviasyona kadar olan KMY değerleri (T skoru<-1), Osteopeni: T skoru genç yetişkin ortalamasına göre -1 ve -2.5 standart deviasyon arasında olan KMY değerleri (-1>T skoru<-2.5), Osteoporoz: T skoru genç yetişkin ortalamasına göre -2.5 standart deviasyonun altında olan KMY değerleri (T skoru<-2.5), Ciddi Osteoporoz (Yerleşmiş Osteoporoz): T skoru genç yetişkin ortalamasına göre standart deviasyonun altında olan KMY değerleri ve bir veya daha fazla osteoporotik kırık bulunması (T skoru<2.5) olarak tanımlanmaktadır. T Skoru; kemik kütlesinin genç erişkin referans popülasyonunun ortalama DKK ile kıyaslanmasının standart sapma olarak tanımlanmasıdır. Günümüzde osteoporoz, neden olduğu kırıklarla hayatı tehdit edebilen, ciddi ekonomik ve sosyal boyutu olan bir halk sağlığı problemidir. WHO kriterlerine göre 50 yaş ve üzeri kadınlar % arasında osteopeni, % arasında osteoporoz teşhisine sahiptirler. 50 yaş ve üzeri kadınlarda % 40 oranında osteoporoza bağlı kırık ile karşılaşabilmektedirler. Osteoporoza bağlı kırıklar en sık vertebralar, proksimal femur ve radius distalinde ve üst kol kemiğinde omuza yakın bölgede görülmektedir. Bu kırıklar hafif bir düşme veya çarpmadan sonra oluşabilir. Osteoporoz hastalarında ortaya çıkan boy kısalması da hastalığın tanımlanmasında önemli bir ipucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedeni omurlardaki çökme kırıklarıdır. Hastalarda gençliklerindeki boy uzunluğundan cm den fazla kısalmalar oluşabilmektedir. Omurlarda osteoporoza ait kırıklar oluştuğunda hastalar şiddetli sırt ağrılarından yakınmaktadırlar. Zamanla bu kırıkların sayısı arttıkça osteoporozlu kişilerin boy uzunluklarında ciddi oranda kısalmalar olmakta ve hatta torakal kifoz oluşmaktadır. Osteoporozda hastalığın ilerlemesini engellemek, kırıkları önlemek ve sağlık bakım giderlerini azaltmak için risk faktörlerinin erken tanımlanması ve önleme programlarının geliştirilmesi gereklidir. Tablo 2. Osteoporozda risk faktörleri 1. Yapısal ve Genetik Faktörler 2. Yaşam Biçimi ve Beslenme Yaşlanma Düşük kemik kütlesi Kadın olmak Beyaz ten Erken menopoz Zayıf vücut yapısı Genetik faktörler Sedanter yaşam Kalsiyum ve D vitamininden fakir diyet Aşırı kahve tüketimi Alkol alımı Sigara tüketimi Aşırı tuz, protein alımı İlaçlar (kortikosteroid, tiroid ekstreleri, heparin, 4

14 3. Tıbbi Koşullar 4. Çevresel Faktörler diüretik vb ilaçların kullanımı) Cerrahi menopoz Malabsorbsiyona neden olan gastrointestinal sorunlar Kronik böbrek yetmezliği Hiperparatiroidizm Kaygan ve ıslak zeminler Kötü hava koşulları Yetersiz aydınlatma Alışılmamış merdiven ve yer döşemeleri Yerde takılacak kordon, parça halı vb bulunması Osteoporozda klinik belirtilerin veya komplikasyonların gelişiminden önce genellikle uzun süren sessiz bir dönem izlenmektedir. Bu dönem asemptomatik dansitometrik osteoporoz olarak adlandırılmaktadır. Tesadüfen veya genel vücut taraması sırasında dansitometrik incelemeler yapılırsa saptanabilir. Bu dönemde tanı konması çok önemlidir. Osteoporoza bağlı klinik bulgular sırt ağrısı, boy kısalması, spinal deformiteler, peridontal hastalıkların varlığı, ağrı ve kırıklardır. Ağrı, osteoporozda klinik bulgular arasında yer alan önemli bir faktördür. Osteoporoza bağlı gelişen postür bozuklukları, ligamentlerde gerilme veya kronik vertebra kırıkları nedeniyle ağrı ortaya çıkabilmektedir. Sıklıkla hareket veya ağırlık kaldırma sırasında belirginleşen künt karakterdedir. Kemiklerin palpasyon ve perküsyonu ağrılı olabilir. Osteoporotik kırıklar genellikle trabeküler kemiğin baskın olduğu vertebra, kalça ve ön kol bölgelerinde görülür. Vertebra kırıkları en sık olarak T12 veya L1 bölgelerinde lokalize olur. Bu bölgelerin dışında diğer alanlarda da osteoporoza bağlı kırıklar oluşabilmektedir. Vertebral kırıklar asemptomatik olabilir ve genellikle farkına varılmadan ortaya çıkar. Minimal travma ile veya kendiliğinden vertebral kırıklar oluşabilmektedir. Kompresyon kırıkları boy kısalmasına neden olmaktadır. Multiple kırığı olan hastalarda alt kostaların kristalara yaklaşması ile torako-abdominal deformiteler intratorakal ve intraabdominal organlarda fonksiyon kaybı gelişebilmektedir. Nefes darlığı, egzersiz kapasitesinde azalma, konstipasyon ve nadir olarak sinir kökü basıları ortaya çıkmaktadır. Osteoporotik kırıklarda ağrı ile gelişen psikolojik faktörlerin yanında sosyoekonomik problemler de hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Bunlara ek olarak uyku bozuklukları, iştahsızlık, yorgunluk, sosyal ortamda bozukluk, ölüm korkusu gibi sorunlar da eklenebilmektedir. Osteoporozda Rehabilitasyon Osteoporozun rehabilitasyonu kemik kütlesini arttırmaya, komplikasyonları önlemeye ve tedavi etmeye yönelik multidisipliner tedavi yaklaşımlarından oluşmaktadır. Osteoporozun tedavisindeki amaçlar; Ağrıyı azaltmak ya da gidermek Düşmeleri önleyerek, kırık riskini azaltmak Gelişebilecek sakatlıkları önlemek ve Yaşam kalitesini yükseltmektir. 5

15 Rehabilitasyon programı 3 bölümde ele alınabilir: Ağrının giderilmesi Fiziksel restorasyon Fonksiyonel yetersizliklerin önlenmesi Akut ağrıda yatak istirahati, basit analzejikler, yüzeyel ısı ajanları, elektroterapi modaliteleri, masaj, izometrik egzersizler, vücut mekanikleri eğitimi ve uygun ergonomik tasarımlar önerilmektedir. Kronik ağrının oluşmasında boyda ve paraspinal kaslarda kısalma önemli nedenlerdendir. Kronik ağrının tedavisinde hasta eğitimi, gerekirse gövde korseleri, kişiye uygun egzersiz uygulamaları ve kompresyon kırıklarına yol açabilecek aktivitelerin kısıtlanması gereklidir. Osteoporozda fiziksel kayıpların giderilmeye çalışılması aşamasında dengeli beslenme programı, egzersiz, destekleyici yardımcı cihazlar ve medikal tedavi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Gelişebilecek fonksiyonel yetersizliklerin önlenmesindeki temel ilkeler hastanın ve ailesinin bilgilendirilmesi, ev içi ortamın düzenlenmesi, düşme için risk faktörlerinin önlenmesi, günlük yaşam aktivitelerini kolaylaştıracak yardımcı cihaz araçlarının kullanımı ve bilinçli beslenme olarak özetlenebilir. Osteoporozda Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Osteoporoz rehabilitasyonunda fiziksel aktivite ve egzersizin önemli bir yeri vardır. Çalışmalar, sağlıklı erişkinlerde yatak istirahatı ile ayda % 0,5-1 KMY azaldığını göstermektedir. Fiziksel aktivite ve egzersiz ile kemiğe uygulanan mekanik güç osteoblastik aktiviteyi artırmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersizin, kemik kütlesini koruyarak, düşme insidansını azaltarak kırıkların azalmasında yardımcı olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Egzersiz ayrıca östrojen artışına katkıda bulunmakta, insülin ve androjen gibi intrinsik endokrin faktörleri serbestleştirerek kemik ve kasın güçlenmesine neden olmaktadır. Özetle fiziksel aktivite ve egzersiz; Kemik kütlesini ve kas gücünü artırarak kırık riskini azaltır. Kas kuvvetini artırarak denge, koordinasyonu geliştirir ve iskelet desteği sağlar. Denge ve koordinasyonu artırarak düşme riskini azaltır. Eklem fleksibilite ve stabilitesini artırır. Postürü koruyarak deformiteleri engeller. Kardiorespiratuar dayanıklılığı artırarak genel performansı yükseltir. Psikososyal güvenini arttırır. Yaşam kalitesini arttırır. Osteoporoz için önerilen çeşitli egzersiz türleri vardır. Bunlar; Esneklik egzersizleri: Germe ve gevşeme şeklinde uygulanır. Eklemlerin fleksibilitesini sağlayarak düşme ve yaralanma riskinden korumaktadır. 6

16 Denge ve koordinasyon egzersizleri: Günlük yaşam aktiviteleri sırasında sürdürülmesine ek olarak beklenmedik eksternal dengeyi bozan kuvvetlere karşı koyabilme yeteneği, reaktif postüral kontrol ve bağımsız yaşam için önemlidir. Düşme riskinin azaltılmasıyla kırık insidansında azalma sağlamaktadır. Aerobik egzersizler: Vücut ağırlığı ile yapılan aktivitelerdir. Step yapmak, dans etmek, tempolu yürüyüş, merdiven inip çıkmak gibi aktiviteler bu grupta yer almaktadır. Ayağın yer ile temas ettiği anda kemikte oluşan impuls ile osteoblastik aktivitede ve kemik mineral yoğunluğunda artış sağlanarak kemik kalitesinde olumlu değişiklikler olduğu bildirilmektedir. Bu tür egzersizler özellikle kalça ve omurga kemikleri için yararlıdır. Aerobik egzersizlerin denge ve koordinasyon üzerine de olumlu etkileri vardır. Aerobik egzersiz programı ısınma, soğuma, germe ve solunum egzersizlerini de içermelidir. Yüksek etkili egzersizler: Kolları yukarı doğru uzatarak zıplama veya kollar yanda iken kolları ve bacakları yana açarak zıplama hareketleri olarak yapılabilmektedir. Fakat postmenopozal dönemde eklem sorunları ve düşme riski açısından bu egzersizlerin premenopozal dönemde ya da postmenopozal dönemde ilk 12 haftalık germe, kuvvetlendirme ve denge egzersizlerinden sonra başlanması uygundur. Yapılan bir çalışmada postmenopozal kadınlarda zıplama egzersizleri ile femur boynunun KMY değerlerinde artış sağlandığı bildirilmiştir. Kuvvetlendirme (Progresif-Resistif) egzersizler: Elde taşınan ve ağırlık miktarı giderek artırılan ağırlıklar ile yatarak veya oturarak yapılan egzersizlerdir. Egzersizler haftada 3 gün dakika yapılmalıdır. Egzersiz programına tempolu yürüyüşler de eklenmelidir. Özellikle alt ekstremiteler için uygulanan egzersizler mobilite, denge ve düşmelerin önlenmesi açısından önemlidir. Postür egzersizleri: Osteoporotik hastalarda azalmış kas kuvveti ile ilişkili olduğu belirtilen kifoza bağlı olarak yerçekim merkezindeki değişimler sonucu denge bozulmakta ve düşme riskinde artma olmaktadır. Postür egzersizleri kifoz gelişimini engelleyerek düşmeleri ve vertebra kırık riskini azaltmaktadır. Tai-Chi-Chuan Egzersizleri: Gövde ve ekstremitelerin devamlı, yavaş, koordineli ve ritmik izometrik ve izotonik segmental hareketleri şeklindedir. Birçok yöne ağırlık aktarma, postür düzgünlüğü hakkında bilinci artırma, hareketlerin çok yönlü koordinasyonu ve düzenli solunumdan oluşur. Kemik kütlesine karşı koruyucu etkisi yanında, nöromusküler koordinasyon, kas kuvveti, esneklik ve endurans üzerine olumlu etkileri vardır. Klinik Pilates Egzersizleri: Pilates egzersizleri kuvvetlendirme ve fiziksel uygunluk eğitimi, jimnastik, kendine güven ve dansın kombinasyonundan oluşmuştur. Başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar uzanan toplam sayısı 500 kadar germe ve kuvvetlendirme egzersizini içermektedir. Çalışma temelde 2 şekilde olabilir: 1. Pilates met çalışması 2. Pilates cihazları ile çalışma Her egzersizde nefes kontrolünü ve vücudun farkındalığını öğreten, kassal ve zihinsel gevşemeyi bir arada sağlayan, fizyoterapistlerce uygulanan, kliniğe uyumlu Pilates egzersizleri kassal kuvvet ve dayanıklılığı geliştirmek için önerilen bir egzersiz yaklaşımıdır. Postmenopozal osteoporozu olan kadınlarda Angın E. tarafından yapılan bir çalışmada pilates grubundaki bireylerde fonksiyonel düzeyin arttığı bulunmuştur. Kas kuvveti ve esneklik değerlerinde artış, kas kısalıklarında ve ağrılarında azalma elde edilmiştir. Ayrıca egzersiz sonrası pilates grubunda T-skor değerlerinde azalma, KMY değerlerinde artış bulunmuştur. 7

17 Egzersiz öncesi tespit edilen postüral hatalarda egzersiz sonrası kısmi azalmalar ve yaşam kalitesinde artışlar tespit edilmiştir. Pilates egzersizlerini uygularken egzersiz çemberi, dirençli bantlar, toplar, ağırlıklı toplar gibi yardımcı cihazlardan yararlanılmaktadır. Klinik Pilates Egzersizlerinin Genel Prensipleri Konsantrasyon Solunum Merkezde odaklanma Kontrol Kararlılık Harekette akışkanlık İzolasyon Fizyoterapistler tarafından yapılan değerlendirmeler ışığında risklerden arındırılmış, hastalık grubuna özel planlanmış ve belirli aşamaları içeren Pilates egzersizlerinin kullanımı son derece önemlidir. Osteoporozun önlenmesinde fiziksel aktivite ve egzersiz önerilmekle birlikte belirlenmiş tek bir egzersiz protokolü bulunmamaktadır. Bu nedenle osteoporoz tedavisinde planlanacak egzersizler hastalara özel, dinamik, tekrarlı ve düzenli olmalıdır. Kemik mineral dansitesini artırmada egzersizin türü, süresi, sıklığı, yoğunluğu kadar hangi vücut bölgesine yönlendirildiği de önemlidir. Kemikler üzerine yük bindiren egzersizler yanında düşmelerin etkisini azaltmak amacıyla yatak yüksekliğini azaltma, yatak çevresindeki zeminin yumuşak materyallerle kaplanması ve kalçalara (trokanterler üzerine) takılan sünger destekler düşmeye bağlı kırıkları azaltmada etkilidir. Ayrıca aydınlık ve trabzanlı merdivenlerin kullanımı, kaygan olmayan zeminlere ağırlık verilmesi ya da özellikle küçük halıların altlarına yerleştirilen kaydırmaz altlıkların kullanımı, koridorlar, tuvalet ve banyoda uygun yerlere yerleştirilmiş barların bulundurulması da ev içinde alınabilecek önlemler arasındadır. Ev dışında ise baston, vb. yürüme yardımcılarının kullanılması, geniş tabanlı, kaygan olmayan ayakkabıların kullanımı, yanında el feneri bulundurulması, toplu taşıma araçlarında dikkatli olunması ve gerekirse yardım istenmesi önemlidir. Osteoporozun önlenmesi ve tedavisinde kalsiyum emilimini artıran ve atılımını azaltan faktörler üzerinde durulmalıdır. İntestinal kalsiyum emilimini azaltması nedeniyle sigara içilmemesi de önemlidir. Benzer şekilde alkol tüketiminin de sınırlı tutulması gereklidir. Haftada 207 ml veya daha fazla alkol tüketimi kemik kaybını artırmaktadır. Aşırı kafein alımı da, özellikle yaşlı kadınlarda, kalça kırığı riski ile korelasyon göstermektedir. Primer osteoporozda besinsel yetersizlikten dolayı hücre aktivasyonu azalmaya eğilim gösterir ve böylece kemik kütlesi olumsuz yönde etkilenir. Bu aktivitenin temelini kalsiyum ve D vitamini oluşturmaktadır. Risk faktörlerinin azaltılması için, her gün yeterli miktarda kalsiyum ( gr/gün) ve D vitamini ( gr/gün) alınmalıdır. Yerleşmiş osteoporozda ise bu oranlar artırılmalıdır. 8

18 Kaynaklar 1. Liu, P., Brummel-Smith, K., Ilich, J.Z. (2011) Aerobic Exercise and Whole-Body Vibration in Offsetting Bone Loss in Older Adults. Journal of Aging Research. 2. Uysal, A.R. (2008) Osteoporoz Fizyopatolojisi. Turkiye Klinikleri J Orthop Traumatol- Special Topics, 1 (3), Ovayolu, N., Tascı, S., Ucan O. (2007) Osteoporozda Risk Faktörleri ve Korunmanın Önemi. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 2 (6), Tuncer, T. (2010) Osteoporoz. Turkiye Klinikleri J Orthop Travumatol-Special Topics, 3 (2), Yavuz, D. (2011) Osteoporoz: Epidemiyoloji, Klinik ve Tanı. Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics, 4 (2), Kutsal, Y.G. (2009) Osteoporoz Ozel Sayısı-Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi, Ankara: Turkiye Klinikleri. 7. Levine, J.P. (2011) Identification, Diagnosis and Prevention of Osteoporosis. Am J Manag Care, 17 (6), Sutcliffe, A. (2006) Osteoporosis: A Guide for Health-care Professionals.England: Whurr Publishers Limited. 9. Ataman, S., Yalçın, P. (2012) Romatoloji, Özyurt Matbaacılık, Ankara. 10. Baysal, O. (2009) Osteoporozda Egzersizin Onemi. Turkiye Klinikleri J PMR-Special Topics, 2 (1), Swaim, R.A., Barner, J.C., Brown, C.M. (2008) The Relationship of Calcium intake and Exercise To Osteoporosis Health Beliefs in Postmenopausal Women. Research in Social and Administrative Pharmacy, 4 (2), Phrompaet, S., Paungmali, A., Pirunsan, U., Sitilertpisan, P. (2010) Effects of Pilates Training on Lumbo-Pelvic Stability and Flexibility. Journal of Sports Medicine, 2 (1), Wayne, P.M., Kiel, D.P., Krebs, D.E., Davis, R.B., Savestsky-German, J.,Connelly, M. ve diğerleri. (2007) The Effects of Tai Chi on Bone Mineral Density in Postmenopausal Women: A Systematic Review. Arch Phys Med Rehabil, 88 (5), Daniels, D.M.A. (2005) Exercises For Osteoporosis. Canada: Hatherleigh Press. 15. Bianchi, M.L., Orsini, M.R., Saraifoger, S., Ortolani, S., Radaelli, G., Betti, S. (2005) Quality of Life in Postmenopausal Osteoporosis. Health and Quality of Life Outcomes, 78 (3). 16. Angın, E., Erden, Z. (2009) The Effect of Group Exercise on PostmenopausalOsteoporosis and Osteopenia. Acta Orthop Traumatol Turc, 43 (3),

19 17. Sinaki, M. (2007) The Role of Physical Activity in Bone Health: A New Hypothesis To Reduce Risk of Vertebral Fracture. Phys Med Rehabil Clin N Am, 18 (3), Ağıl, A., Abıke, F., Daskapan, A., Alaca, R., Tuzun, H. (2010) Short-Term Exercise Approaches on Menopausal Symptoms, Phychological Health and Quality of Life in Postmenopausal Women. Obstetrics and Gynecology International. 19. Kemmler, W., Stengel, S., Bebenek, M., Engelke, K., Hentschke, C., Kalender, W.A. (2011) Exercise and Fractures in Postmenopausal Women: 12-year Results of the Erlangen Fitness and Osteoporosis Prevention Study(EFOPS). Osteoporosis International, 23 (4), Matos, O., Silva, D.J., Oliveira, J.M., Castelo-Branco, C. (2009) Effect of Specific Exercise Training on Bone Mineral Density in Women With Postmenopausal Osteopenia or Osteoporosis. Gynecologial Endocrinology, 25 (9), Doğu, B., Sodemir, R., Yamac, S., Yılmaz, F., Kuran, B. (2010) Osteoporotik Kalca Kırığı ile Đliskili Risk Faktorlerinin Değerlendirilmesi. Osteoporoz Dunyasından, 16, Madureira, M.M., Bonfa, E., Takayama, L., Pereira, R. (2010) A 12-month Randomized Controlled Trial of Balance Training in Elderly Women With Osteoporosis: Improvement of Quality of Life. Maturas, 66 (2), Arnold, C.M., Busch, A.J., Schanchter, E.L., Harrison, E.L., Olszynski, W.P.(2008) A Randomized Clinical Trial of Aquatic Versus Land Exercise to Improve Balance, Function, and Quality of Life in Older Women With Osteoporosis. Physiother Can, 60 (4), Schmitt, N.M., Schmitt, J., Doren, M. (2009) The Role of Physical Activity in the Prevention of Ostoporosis in Postmenopausal Women- An Update.Maturas, 63 (1), Angın E. Postmenopozal Osteoporozlu Kadınlarda Pilates Egzersizlerinin Kemik Mineral Yoğunluğu, Fiziksel Performans ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkileri. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Programı. Doktora tezi.,

20 KADIN VE KALP DAMAR HASTALIKLARI Arzu DAŞKAPAN 1 Özet Kalp damar hastalıkları, son yıllarda dünya genelinde en önemli ölüm ve özür nedeni haline gelmiştir. Kadınlar arasında kalp krizi, inme ve kalp damar hastalıkları ile ilişkili problemlere bağlı ölümler, tüm kanser türlerine bağlı ölümlerin yaklaşık iki katıdır. Özellikle menopozun erken dönemlerinde kalp hastalıklarına bağlı ölüm riskinin daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Kalp damar hastalıkları gelişimi ilişkili faktörler, lipit profilinin bozukluğu, hipertansiyon, sigara kullanma, stres, diyabet hastalığı, obesite fiziksel inaktivite, kötü beslenme alışkanlıkları ve aşırı alkol tüketimidir. Türk kadınlarında; yüksek kolesterol düzeyi, hipertansiyon, diyabet ve obesite ön sıralardadır. Kalp damar hastalıkları gelişiminde rolü olduğu saptanan psikolojik risk faktörleri; A Tipi kişilik davranışı, depresyon ve anksiyete, sosyal destek eksikliği, sosyal izolasyon ve kronik iş stressidir. Kadınların kalp sağlığını korumak adına, atılması gereken ilk adım kadınların kalp hastalıkları hakkındaki farkındalık ve bilgi düzeyini artırmaktır. Farkındalık düzeyini artırmada toplum temelli müdahale programları etkin olabilmektedir. Kadın gruplarına yönelik müdahale programlarının yaygınlaştırılmalı ve programların ardından sonuçları değerlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Kadın sağlığı, kalp ve damar hastalığı KADIN VE KALP DAMAR HASTALIKLARI Kalp damar hastalıkları (KDH) terimi, sıklıkla halk arasında damar sertliği kelimeleriyle ifade edilen aterosklerozisle ilişkili olarak gelişen kalp ve kan damar sisteminin hastalıklarını kapsamaktadır. Kalp damar hastalıkları, son yıllarda dünya genelinde en önemli ölüm ve özür nedeni haline gelmiştir. Göğüs kanseri, kadınlar için en büyük sağlık kaygısı olarak düşünülmektedir. Ancak, yapılan bazı araştırmaların sonuçlarına göre: kadınlar arasında kalp krizi, inme ve KDH ile ilişkili problemlere bağlı ölümler, tüm kanser türlerine bağlı ölümlerin yaklaşık iki katıdır. Ülkemizde yapılan çalışmaların sonuçlarına göre Türkiye de KDH ile ilişkili ölüm oranında artma vardır; bu oran 1960 ta % 20 iken, 1990 da % ye ulaşmıştır. Öte yandan menopoz öncesi yaşlardaki Türk kadınlarında kalp hastalığına bağlı özür ve ölümlerin, aynı yaş grubundaki erkeklerle benzer olduğu rapor edilmektedir. Ülkemizdekine benzer olarak ABD, Çin, Avustralya ve Hindistan gibi değişik ülkelerde yaşayan kadınlar arasında da kalp hastalıkları ve ilişkili ölümlerin arttığı rapor edilmektedir. Artık kalp hastalıklarının kadınlar için ciddi bir sağlık problemi haline geldiği vurgulanmaktadır. 1 Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, e- posta: arzudaskapan@yahoo.com 11

21 KDH nın gelişimi ve ilerlemesi ile kesinlikle ilişkili olduğu belirlenen faktörler vardır. Bu faktörler arasında lipit profilinin bozukluğu, hipertansiyon, sigara kullanma, stres, diyabet hastalığı, obesite (özellikle karın bölgesinde yağ birikimi) fiziksel inaktivite, kötü beslenme alışkanlıkları ve aşırı alkol tüketimi yer almaktadır. Bahsedilen risk faktörleri her iki cinsiyet için benzer etkilere sahiptir. Ancak iki cinsiyet arasında yapısal farklılıklar mevcuttur. Kadınların atardamar çapları erkeklerden daha küçük olduğu için daha farklı damar tıkanıklığı şekleri gelişmektedir. Bunun yanı sıra son yapılan araştırmalarda kadınlarda yüksek C-reaktif protein, homosistein ve lipoprotein-a değerleri de kalp damar hastalığı gelişimi için risk faktörü olarak belirlenmiştir. Bazı risk faktörlerinin kadınlarda KDH gelişimi üzerindeki etkileri biraz daha önemlidir. Diyabet hastalığının varlığı KDH riskini erkeklerde 2-3 kat, kadınlarda ise 3-7 kat artırmaktadır. Hipertansiyon, 65 yaş ve üstündeki dönemde, kadınlarda erkeklerden daha sıktır. Raporlara göre hipertansiyonu olan dört kadından üçü tansiyon probleminin farkındadır ancak dört kadından sadece biri tansiyonu kontrol etmek için çaba göstermektedir. Sigara içme 50 yaş altındaki kadınlarda KDH nın en önemli nedenidir. Sigara içme prevelansı erkeklerde kadınlardan daha yüksek olmakla beraber, sigara kullanım oranında azalma kadınlar arasında daha düşüktür. Bir araştırma sonrasında günde 1-4 kadar az sigara içen bir kadında bile hiç içmeyene kıyasla, KDH na bağlı ölüm veya kalp krizi riski iki kat daha yüksektir. Kadınlarda sigara içimi kan lipit değerlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda sigara ile ilişkili KDH risklerinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Kadınlardaki lipit değerlerindeki değişim profilleri erkeklerden farklıdır. 65 yaş ve altı kadınlarda düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) düzeylerinin yüksekliği ile KDH riski arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. 65yaş ve üzerindeki kadınlarda yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) düzeylerinin düşük olması erkeklere kıyasla daha büyük bir risk olarak ele alınmaktadır. HDL iyi kolesterol olarak bilinmektedir. Obesite her iki cinsiyet için önemli bir KDH risk faktörüdür. Obesitenin ilerleyen dönemde kadınlar için daha ciddi bir risk faktörü haline gelmesinden endişe edilmektedir. Kadınlarda obesiteye yol açan nedenlerin başında kötü beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite yetersizliği geldiği bildirilmektedir. Obes kadınlarda hipertansiyon, diyabet ve lipit profilinde bozulma riskinin de arttığına dikkat çekilmektedir. Türk kadınlarındaki KDH risk faktörleri irdelenecek olursa; yüksek kolesterol düzeyi, hipertansiyon, diyabet ve obesite en ön sıralarda yer almaktadır. KDH nın gelişimi ile ilgili olarak 1950 li yılların sonlarından itibaren, psikososyal risk faktörlerine de değinilmektedir. KDH gelişiminde rolü olduğu saptanan risk faktörleri; A Tipi kişilik davranışı (agresif, aceleci ve rekabetçi kişilik davranışları), depresyon ve anksiyete, sosyal destek eksikliği, sosyal izolasyon ve kronik iş stressidir. İşle ilişkili olaylara benzer olarak ev yaşantısı ile ilişkili olayların da kadınların kalp damar sağlığı açısından önemli olduğuna işaret edilmektedir. Öte yandan, kadınların psikososyal risk faktörlerine karşı erkeklerden daha duyarlı oldukları bildirilmektedir. Kadınlarda öncelikle risk faktörlerinin varlığı değerlendirilmeli ardından var olan faktörler bütüncül olarak ele alınıp, bu faktörlerin kontrol alınması konusunda kadınlara eğitim verilmesi gerekmektedir. Kadın hayatında özel ve karmaşık bir süreç olan menopoz kalp hastalıklarının önlenmesi açısından önemli bir dönemdir. Çünkü KDH, çoğunlukla ve özellikle de sigara içmeyen 12

22 kadınlarda menopoz öncesi dönemde gözlenmez. KDH görülme oranı yaş arasında, bir başka ifade ile menopozun başladığı dönemde artmaktadır. Kalp hastalıklarındaki artışın, menopoza girmiş kadında, endojen üreme hormonlarının koruyucu etkisinin azalmasıyla ilişkisi olduğu gösterilmektedir. Özellikle menopozun erken dönemlerinde kalp hastalıklarına bağlı ölüm riskinin daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Aktif sigara içici olma, bahsedilen riski daha fazla artırmaktadır. Obesite, diyabet, depresyon ve egzersizden uzak kalma gibi diğer risk faktörleri de menopoz döneminde ortaya çıkabilmektedir. Bu dönemde kadına kazandırılacak düzenli egzersiz yapma alışkanlığı KDH gelişimini önleme ve KDH ile ilişkili risk faktörlerinin kontrol altına alma yolu ile anlamlı bir koruyucu etki sağlamaktadır. Kalp hastalıklarının teşhisi, tedavisi ve önlenmesi ile ilgili olarak kadınlar ve erkekler arasında biyolojik ve cinsiyete dayalı farklar vardır. Son yıllarda KDH risk faktörlerinin kontrolü ve KDH na yönelik ilaç alanındaki gelişmelere rağmen, erkeklerle kıyaslandığında; kadınların yaşam süresindeki artışın memnun edici düzeyde olmadığı belirtilmektedir. Literatürde belirtildiğine göre 1980 li yıllardan günümüze dek kadınlar kalp hastalığının ciddiyeti konusunda yeterince farkındalık düzeyine sahip değildirler. Kalp hastalıklarının kadınlardaki prognozu erkeklerden daha kötüdür. Kadınlarda, erkeklere kıyasla daha geç yaşlarda kalp hastalığı ortaya çıkmaktadır. İleri yaş kadınlarda ise kalp hastalığına diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği vb. başka problemlerin eşlik ettiği görülmektedir. Bu faktörlerde kadınların prognozunu olumsuz etkilemekte ve kalp hastalığı karşısında erkeklere göre dezavantajlı bir konumda yer almaktadırlar. Kadınlarda kalp hastalığının belirtileri de erkeklerden farklı olabilmektedir. Örneğin kalp krizi için yaygın ve tanımlayıcı bir belirti olan göğüs ağrısı, yerine kadınlarda sırt ağrısı, göğüste yanma, karın bölgesinde rahatsızlık, bulantı, nefes darlığı ve yorgunluk gibi belirtiler gözlenebilmektedir. Birçok kadın kalp hastalığının habercisi sayılabilecek belirtilerin önemsiz olduğunu düşünebilmektedir. Kadınların kendi sağlıklarını önemsemeyip, diğer aile bireylerinin sağlığına daha fazla özen gösterdikleri rapor edilmektedir. Dolayısıyla, erken dönemde hastaneye başvurmayan kadınlarda, kalp hastalıklarının başlangıç döneminde kontrol altına alınması mümkün olmamakta ve daha yüksek ölüm oranları kaydedilmektedir. Çalışmaların sonuçlarına göre; kadınlar kalp hastalığı tanısı aldıktan veya kalp krizi geçirdikten sonra, duygusal ve psikososyal yönden erkeklerden daha fazla problemler yaşamakta ve hastalıkla baş etme konusunda erkeklerden daha az başarılı olmaktadırlar. Kalp hastası olan kadınlar arasında depresyona çok sık rastlanmakta ve hastanın depresyonla ilişkili olarak yaşam kalitesi daha da azalmaktadır. Düzenli egzersiz programlarına katılım ve daha aktif bir yaşam tarzının kalp hastası kadınların gerek hastalığın kendisi gerekse depresyon gibi psikolojik problemlerin üstesinden gelmede iyi bir yöntem olduğu belirtilmektedir. Kadınlarda KDH nın tedavisinden ziyade önlenmesi daha önemlidir. Kadınların kalp hastalığından korunması amacıyla öncelikle KDH gelişimi ile ilgili bahsedilen risk faktörleri belirlenmelidir. Ardından saptanan faktörlerin ortadan kaldırılması veya kontrol altına alınması için kişinin yaşam tarzı değiştirilmeli ve sağlıklı alışkanlıklar kazandırılmalıdır. Sağlıklı yaşam tarzının yapıtaşı olarak düzenli egzersiz alışkanlığı kazandırılmalıdır. Düzenli egzersiz obesite, hipertansiyon, diyabet gelişim riskini azaltmak gibi biyolojik risk faktörlerini kontrol altına almanın ötesinde stresi ve olumsuz kişilik davranışlarını azaltarak psikososyal risk faktörlerinin kontrol altına alınmasında da etkilidir. Kadınlar arasında kalp hastalığı sıklığını ve hastalığın olumsuz sonuçlarını azaltabilmek için kadınlara özel kalp hastalığı ile ilgili rehberler, kitapçıklar hazırlanması gerektiğine 13

23 değinilmektedir. Bu yazılı materyallerin kolay anlaşılır olması ile daha eğitici nitelik kazanabileceği vurgulanmaktadır. Kadınların kalp sağlığını korumak adına, atılması gereken ilk adım kadınların kalp hastalıkları hakkındaki farkındalık ve bilgi düzeyini artırmaktır. Farkındalık düzeyini artırmada toplum temelli müdahale programlarının etkin olabileceği kaydedilmektedir. Kadın gruplarına yönelik müdahale programlarının yaygınlaştırılması ve programların ardından sonuçlarının değerlendirilmesi gereklidir. Kaynaklar 1. Banks AD. Women and heart disease: missed opportunities. J Midwifery Womens Health 2008; 53: Starmba-Badiale M; Fox KM; Priori SG et al. Cardiovascular disease in women: a statement from the policy conference of the European Society of Cardiology. Eur Heart J 2006; 27: Perry CK; Rosenfeld AG. Learning through connections with others: women s cardiac symptoms. Patient Educ Couns 2005; 57(1): Mosca L; Ferris A; Fabunmi R et al. Tracking women s awareness of heart disease: An American Heart Association national study. Circulation 2004; 109: American Heart Association Web site. Facts about women and cardiovascular diseases. Available at: Accessed August 8, Yalçın M; Bardak M. Health Statistics Republic of Turkey Ministry of Health, Research Planning and Coordination Committee. Ankara National Institutes of Health, National Heart, Lung and Blood Institute. Heart disease deaths in American women decline. February 1, http: // Accessed July 18, Onat A; DursunoğluD; Sansoy V. Relatively high coronary death and event rates in Turkish women; Relation to three major risk factors in five year follow-up cohort. Int J Cardiol 1997; 61: New Zealand Health Information Statistics. 2003; 7 th May Mortality statistics: Totals for 1998 and 1999; (Website) New Zealand Health Information Services. Available: [2004, ] 10. Australian Institute of Health and Welfare. Australian Institute of Health and Welfare National Mortality Database. Department of Health and Human Services. Canberra, Australia: Australian Institute of Health and Welfare Mosca L: Novel cardiovascular risk factors: Do they add value to your practice? Am Fam Physician 2003; 67:

24 12. Möller-Leihmkühler AM Women with coronary artery disease and depression: A neglected risk group. The World Journal of Biological Psychiatry, 2008; 9(2): Bello N; Mosca L. Epidemiology of coronary heart disease in women. Prog Cardiovasc Dis 2004; 46: Thomas RJ; Houston Miller N; Lamendola C et al. National survey on gender differences in cardiac rehabilitation programs. J Cardiopulm Rehabil. 1996; 16: Cannistra LB; O Malley CJ; Balady GJ. Comparison of outcome of cardiac rehabilitation in black women and white women. Am J Cardiol 1995; 75: Sasaki J; Kita T; Mabuchi H et al. Gender difference in coronary events in relation to risk factors in Japanese hypercholesterolemic patients treated with low-dose simvastatin. Circ J 2006; 70: Unal B; Critchley JA; Capewell S. Explaining the decline in coronary heart disease mortality in England and Wales between 1981 and Circulation 2004;109: Castelli WP. Cardiovascular disease: pathogenesis, epidemiology, and risk among users of oral contraceptives who smoke. Am J Obstet Gynecol 1999; 180: Kok HS; van Asselt KM; van der Schouv YT et al. Heart disease risk determines menopausal age rather than the reverse. J Am Coll Cardiol 2006; 47: Stevenson JC; Crook D; Godsland IF. Influence of age and menopause on serum lipids and lipoproteins in healthy women. Atherosclerosis 1993; 98: Polk ND; Naqvi TZ. Cardiovascular disease in women: sex differences in presentation, risk factors, and evaluation. Curr Cardiol Rep 2005; 7: Anand SS; Xie CC; Mehta S et al. Differences in the management and prognosis of women and men who suffer from acute coronary syndromes. J Am Coll Cardiol 2005; 46: Jacobs AK; Johnston JM; Haviland A et al. Improved outcomes for women undergoing contemporary percutaneous coronary intervention: a report from the National Heart, Lung, and Blood Institute Dynamic registry. J Am Coll Cardiol 2002; 39: Todaro JF; Shen BJ; Niaura R Do men and women achieve similar benefits from cardiac rehabilitation? J Cardiopulm Rehabil 2004; 24(1): Leon AS; Franklin BA; Costa F et al. Cardiac rehabilitation and secondary prevention of coronary heart disease; an American Heart Association scientific statement from the Council on Clinical Cardiology (subcommittee on exercise, cardiac rehabilitation and prevention) and the Council on Nutrition, Physical Activity and Metabolism (subcommittee on physical activity), in collaboration with the American Association of Cardiovascular and Pulmonary Rehabilitation. Circulation 2005; 111: Wenger NK; Froelicher ES; Smith LK, et al. Cardiac rehabilitation as secondary prevention. Agency for Health Care Policy and Research and National Heart, Lung and Blood Institute. Clin Pract Guidel Quick Ref Guide Clin 1995; 17:

25 27. Scottish Guidelines Intercollegiate Network (SIGN). Cardiac rehabilitation. A national clinical guideline. SIGN publication no. 57. Edinburgh: SIGN; Pazoki R; Nabipour I; Seyednezami N et al. Effects of a community-based heart program on increasing healthy women s physical activity: a randomized controlled trial guided by Community-based Participatory Research (CBPR) BMC Public Health 2007; 7: 216 doi: / Harrison WN& Wardle SA. Factors affecting the uptake of cardiac rehabilitation services in a rural locality. Public Health 2005; 119: Jackson L; Leclerc J; Erskine Y et al. Getting the most of out cardiac rehabilitation; a review of referral and adherence predictors. Heart 2005; 91: Ziegelstein R; Fauerbach J; Stevens S et al. Patients with depression are less likely to follow recommendations to reduce cardiac risk during recovery from a myocardial infarction. Arch Intern Med 2000; 160: Heidi HG& Schmelzer M. Influences on women s participation in cardiac rehabilitation. Rehabil Nurs 2004; 29: Brown V; Bryson L; Byles J et al. Women s health Australia: Recruitment for a national longitudinal cohort study. Women Health 1998; 28(1): Rockhill B, Willett WC, Manson JE et al. Physical activity and mortality: a prospective study among women. Am J Public Health 2001; 91: Halm M & Denker J Primary prevention programs to reduce heart disease risk in women. Clinical Nurse Specialist 2003; 17(2):

26 TIBBİLEŞTİRMEYİ KADIN SORUNLARI BAĞLAMINDA DÜŞÜNMEK Seda ATTEPE 1 Özet Tıbbileştirme; sağlık alanında bireyleri nesne konumuna getiren bir anlayışı, tıbbi kavramların ve müdahalelerin gündelik hayatın içinde fazlasıyla ve gereksiz bir şekilde yer almasını ve bedenlerin denetim altına alınmaya çalışılmasını ifade eden bir kavramdır. Tıbbileştirmeyi yalnızca sağlık alanı ile sınırlandırmak mümkün değildir, günümüzün medya anlayışı, kozmetik ve ilaç sanayisi gündelik yaşamın tıbbileştirilmesini kolaylaştırmaktadır. Tıbbileştirmenin gündelik hayatın içinde bu denli yer almasından etkilenen önemli bir nüfus grubu olarak kadınların bu süreçten nasıl etkilendiği önemlidir. Bu çalışmada öncelikle tıbbileştirme bir kavram olarak ele alınacak, sonrasında tıbbileştirmenin kadınlara ne sunduğu, kadınların hayatlarını nasıl etkilediğine değinilecektir. Son olarak, tıbbileştirmenin sunduğu olumsuzlukları azaltmak için nelerin yapılması gerektiğine ilişkin çözüm önerilerine yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Tıbbileştirme, kadın, kadın sorunları. Giriş Tıbbileştirme, genel olarak tıbbın bir sosyal kontrol mekanizması olarak işlemesini; gündelik hayatta, medyadaki söylemlerde, sağlık anlayışlarında tıbbi terimlerin büyük oranda yer almasını ve bedenlerin denetim altına girmesini sağlayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıbbileştirmenin çeşitli boyutları olmasının yanı sıra, önemli boyutlarından birini kadın bedeninin denetim altına alınması, toplumsal cinsiyet kalıplarının sürdürülmesi yoluyla kadın üzerinde baskı kurulması olduğu bir gerçektir. Bu çalışmada, tıbbileştirmenin ne olduğuna değinildikten sonra, tıbbileştirmenin kadın sorunları bağlamında nasıl düşünülebileceği tartışılarak çözüme ilişkin öneriler sunulacaktır. Tıbbileştirme: Tıbbın Bir Sosyal Kontrol Mekanizması Olarak İşletilmesi Tıbbileştirme, kelime anlamı olarak tıbbi yapmak, tıbbi etmek olarak açıklanabilen, 1970 lerde sosyal bilim literatürüne girmiş bir terimdir. Bir konu, problem ya da durumun, tıbbi terimler ve tıbbi dil ile tıbbi çerçeve içinde, tıbbi müdahale ile tedavi edilecek bir durum olarak ifade edilmesidir (Sezgin, 2011: 59). Tıbbileştirme, daha önceden patolojik sayılmayan insan yaşamının bazı yönlerinin tıbbi sorunlar olarak algılanması süreci olarak tanımlanabilir (Maturo, 2012: 123). Görüldüğü gibi, tıbbileştirme yalnızca tıp ya da sağlık sorunları ile ilgili olmayıp, günlük yaşamın çeşitli yönleri ile doğrudan ilgili bir kavramdır. 1 Araştırma Görevlisi, Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, e-posta: sattepe@baskent.edu.tr 17

27 Tıbbileştirme ilk olarak sağlıkla ilgili konularda ortaya çıkmaya başlamıştır, daha sonra ise yaşamın çeşitli yönlerine sızmıştır/sızdırılmıştır. Bu noktada tıbbileştirmenin sağlık boyutu ile ilgili olarak Ivan Illich in Sağlığın Gaspı adlı eserinde belirtmiş olduğu sağlığın tıbbileştirilmesi kavramı karşımıza çıkmaktadır. Ivan Illich, sağlık kavramının bütünüyle tıbbi bir kavram haline gelişini sağlığın tıbbileştirilmesi olarak tarif etmektedir (Illich, 1995; akt. Erbaydar, 2002: 53). Sağlığın tıbbileştirilmesi kavramı, insan sağlığının tıbbi model çerçevesinde yani hastalığın anormal sayıldığı, insanın sağlıklı olmasının nesnel ölçütlere bağlı olduğu bir kavramsallaştırma içinde ele alınması ile yakından ilişkilidir. Tıbbi modele göre, hastalıkların iç veya dış etkenleri vardır, bu etkenler sağlıklı yapıya etki ederek onun normal işleyişini bozar. Tıp biliminin uygulayıcısı olan doktorlar ise normal işleyişi bozulan organizmaya uygun müdahaleyi yaparak normal işleyişin yine kazanılmasını sağlarlar (Erbaydar, 2002: 50). Bu bağlamda sağlığın yalnızca tıbbi ölçütlerle ele alındığı ve insanın sağlığı üzerinde söz sahibi olmadığı bir anlayış söz sahibi olmaktadır. Tıbbi model, geçerliliğini yitirmiş gibi görünse de, sağlıkla ilgili kavramsallaştırmaların çoğunda hala etkisini sürdürdüğü bir gerçektir. Sağlığın hala insanın öznel algısından bağımsız, sağlığı ile ilgili kararlara kendisi katılamayan bir anlayış olarak algılandığı bilinmektedir. Bu anlayışın tıbbileştirme yoluyla bir sosyal kontrol mekanizması olarak işlediği söylenebilir. Tıbbileştirme yalnızca sağlığın değil, günlük yaşam pratiklerinin, doğal biyolojik süreçlerin kısacası yaşamın tüm alanlarının tıbbileştirilmesi ile karakterize olmaktadır. Bu noktada sorulması gereken şudur: tıbbileştirme nasıl işlemektedir ki insan sağlığı hakkında karar verememekte, daha da kötüsü tıbbileştirmenin bir parçası olmaktadır? Bu soruya Sezgin (2011) in bakış açısından yararlanarak cevap vermek mümkündür: Yaşamın doğal süreçleri, bürokratik bir sürece dönüştürüldükçe; birey kendi bedeni hakkında düşünemez, karar veremez hale gelir ve sistem gereği, kendi bedenine ait özgürlüğünü, tıbbın eline teslim eder (Sezgin, 2011: 61). Dikkat çekilmesi gereken bir nokta da, tıbbın bir kontrol mekanizması olarak bu şekilde işlemesi bir yana, tıp dışında medya, sağlık anlayışları ve gündelik yaşam pratikleri açısından da bireyin kontrol edildiğidir. Günümüzde Sezgin (2011) in de belirtmiş olduğu gibi, bireyler kim tarafından kontrol edildiklerinin de farkında değildir. Her gün aldığı mesajların kim tarafından neden gönderildiğine ilişkin bir kavrayışı olmadığı gibi sorgulamadan kontrol odaklarının yönlendirdiği gibi davranmaktadır. Bunun nedeni ise, sağlığın toplumsal boyutunun göz ardı edilerek sadece bireyin çabası ile iyileşebileceği ya da toplumsal normlara uyması sonucu sağlıklı kalabileceği anlayışının hakim olmasıdır. Sadece bireysel bir sorun olmayan sağlık konusunun bireysel bir sorun olarak gösterilmesinin gündelik yaşamın hemen her alanının tıbbileştirilmesinin ve sağlık konusunda tıbbi bilginin iktidarının doktorun elinden çoklu kanala geçmesinin ardında, sağlıkları üzerinde söz sahibi olmak isteyen bireylerin denetiminin ve dolayısıyla tıbbi sosyal kontrolün sağlanmaya çalışıldığı söylenmelidir (Sezgin, 2011: 47). Tıbbileştirmeyi ele aldığımızda, tıbbi sosyal kontrol açısından Foucaultcu analizi de incelememiz gerekmektedir. Foucault, tıbbın toplumdaki rolünü anlayabilmek için tıbbı, bedenin yönetim ve gözetimi için daha geniş toplumsal gereksinimin bir parçası olarak görmemiz gerektiği konusunda ısrar etmiştir (Foucault, 1977; akt. Bilton ve diğer., 2009: 363). Bireyin bedeni üzerinde kurulan denetimi Foucault, biyo-iktidar kavramıyla açıklamaktadır. Foucault ya göre beden politik ve ideolojik kontrol, gözetleme ve düzenlemenin temel noktasıdır (Sezgin, 2011: 47). Biyo-iktidar kavramı iki boyutu ile ele alınmaktadır. Birinci boyut anatomi politiği; yani bedenin disiplin altına alınmasını ikinci boyut ise nüfus politiği, yani bedenin iktidar tarafından denetim altına alınmasını ifade etmektedir. 18

28 Birinci boyutta yer alan anatomi politik bedenin tıbbi kontrol mekanizmaları tarafından denetim altına alınmasını ifade etmektedir. Bunun içinde bedenin tıp otoriteleri tarafından sürekli denetlenmesi, sağlık anlayışlarının genç ve güzel kalmayı vurgulaması, bedenin ancak katı bir disiplin içinde sağlıklı kalabileceği inancı vardır. İkinci boyut ise iktidarın nüfus düzenlemelerine doğrudan katılmasını ifade etmektedir. Nüfusun düzenlenmesinde biyolojik faktörlerin değil ideolojik ve politik faktörlerin etkili olması anlamındadır. Sezgin (2011) in deyişiyle günümüzde beden ticari bir meta olarak denetlenmektedir. Bedenin kontrol yolu tıbbileştirilmiş gündelik yaşam pratikleri ve bireyselleştirilmiş sağlık anlayışıyla formda, zayıf ve genç bedenlere sahip olmaktan geçmektedir. Günümüzdeki sağlık anlayışı, bireylerin sağlıklı olmasının tek koşulunun zayıf ve güzel kalmak olduğunu vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, sağlıkla ilgili bilgilerin medyada sıkça yer alması, ilaç ve medikal yöntemlerin reklamlarla pazarlanması, bireylerin kendi sağlığından sorumlu tutulması da günümüzdeki sağlık anlayışının parçalarıdır. Bu sağlık anlayışının tıbbileştirme ile yakından ilgili olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, tıbbileştirmenin sosyal kontrolü sağlamada öncelikle doktorların rolünün ön planda olduğu, sonrasında ise bedenin kontrolünü sağlamada medyanın, ilaç sektörünün, kozmetik sektörünün ve sonunda da bireyin kendi denetiminin etkili olduğu söylenebilir. Sonuç olarak tıbbileştirmenin, sağlık konularının tıbbi kavramlarla ele alınması ve bunun ötesinde gündelik yaşamın tüm yönlerinin tıbbi çerçeve içinde kavranması olarak tanımlanması mümkün olmaktadır. Bu bağlamda bu bildirinin konusunu oluşturan kadınların tıbbileştirmeden nasıl etkilendiklerini ortaya koymak gerekmektedir. Tıbbileştirmenin Kadın Sorunları Bağlamında Düşünülmesi: Tıbbileştirme Kadınlara Ne Sunuyor? Kadınların yaşam süreçleri, erkeklere göre daha fazla tıbbileştirilmeye müsaittir (Sezgin, 2011: 70). Buna neden olarak da, hem egemen söylemin ataerkil yapısı, hem de kadınların doğum, menopoz gibi doğal yaşam süreçlerin tıp profesyonelleri tarafından ele alınması gösterilmektedir. Bu bağlamda egemen söylemin ataerkil yapısına vurgu yapan feminist eleştirinin ne dediğine kulak verecek olursak, feminist eleştirinin, erkek egemen tıp mesleği ve son yarım yüzyıl boyunca adet dönemi, hamilelik ve çocuk doğumu dahil, kadın için doğal olan olayları medikalleştirmiş olması üzerinde yoğunlaştığını görürüz (Bilton, Bonnett, Jones, Lawson, Skinner, Stanworth ve Webster, 2009: 362). Feminist eleştiri, hem tıp mesleğinin erkek egemenliğinde olmasına hem de doğal süreçlerin tıbbileştirmesine tepki vermektedir. Tıp mesleğinin erkek egemenliğinde olmasını ele alacak olursak, öncelikle tıptaki işbölümüne değinmemiz gerekmektedir. Tıpta cinsel işbölümü, kadınların toplumdaki tabiliğini yansıtır. Pek çok kadın tıp alanında çalışmasına rağmen, çoğunluğu, düşük ücretli ve düşük statülü paramedikal ve hastabakıcı olarak çalışmaktadır (Bilton ve diğer., 2009: 362). Bunun yanında erkek ve kadın doktorlar arasında kıyaslama yapıldığında, erkek doktorların daha iyi olarak nitelendiği, erkek doktorlardan daha düşük ücret aldığı da bilinen bir gerçektir. Yine, bazı hastalıkların kadınlara özgü hastalıklar olarak nitelendirildiği görülmektedir. Örneğin cinsel fonksiyon bozukluğunun kadınların suçuymuş gibi gösterilmesi, kadınların cinsel yaşamının sürekli tıbbi pratiğin konusu olarak düşünülmesinin bir ürünüdür. Bu konuda bir başka örnek, depresyondur. Depresyon genel olarak kadınlarda görülen bir hastalık olarak algılanmaktadır. Sosyo-kültürel yapı görmezden gelinerek depresyona daha çok kadınların yakalandığı düşünülmektedir (Yaşar, 2007). Toplumsal yapıdan kaynaklanan nedenlerin göz 19

29 ardı edilerek depresyona yakalanmanın kadınların doğal özelliklerinden kaynaklandığı algısı bulunmaktadır. Kadınların doğal yaşam olaylarının tıbbi pratiğin konusu olduğu daha önce belirtilmiştir. Bu anlamda ilk olarak hamilelik ve doğum sürecini ele almak gerekli görülmektedir. Bu konuda öncelik hamile kalmaya karar veren kadınlara aittir. Kadınların hamile kalmadan önce sigara ve alkolden uzak durması, kilo vermesi, düzenli spor yapması gerektiği tavsiyeleri verilmektedir. Sorumluluk müstakbel anneye verilmekte; tıbbileştirilen alan ve süre genişletilmektedir (Sezgin, 2011: 71). Elbette, hamilelik sürecinde sağlığa zarar verebilecek olan maddelerin kullanılması hem anneye hem de bebeğe ciddi zararlar verecektir. Buradaki sorun, hamile kadınların bir nesne haline gelerek uyması gereken normların çoğalması ve uymamaları halinde anneliği hak etmeyeceklerine inanılmasıdır. Doğum, doğum odaları, teknolojik olanaklar, hemşireler ve diğer uygulamalarla tıbbileştirilmeye devam etmektedir (Sezgin, 2011: 71). Doğumun tıbbi olanaklarla gerçekleşmesi gerektiği bilinmektedir, ancak doğumun tıbbileştirilmesi, doğumla ilgili artan tıbbi ilgi, sezaryen oranlarının artması, doğum sürecinde annenin yapması gerekenlerle ilgilidir. Kadınla ilgili sağlık sorunlarının tıbbileştirilmesine bir başka örnek adet döneminin ve menopozun tıbbileştirilmesidir. Kadınların adet öncesi uyumsuz ve normal olmayan davranışlar sergileyebildikleri vurgulanarak adet döneminin tedavi edilmesi gereken tıbbi bir durum olarak kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir (Sezgin, 2011: 70). Menopoz ise yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, ruhsal ve bedensel olumsuz etkileri bilgisi ile yayılmıştır (User, 2010: 144; akt. Sezgin, 2011: 71). Menopozun tedavi edilmesi gereken bir durum olarak algılanmasının yanında, menopozda olan kadınların sinirli oldukları algısının yerleşmesi de tıbbileştirilmenini sonuçlarından biridir. Kadınların doğal yaşam süreçleri olan adet dönemi, hamilelik, doğum ve menopozun sıklıkla olumsuz anlamda kullanılması sonucu bu dönemleri yaşayan kadınların hasta olarak nitelendirilmesi söz konusudur. Tıbbileştirmenin kadın açısından bir başka önemli sonucu, kadınların yaşlanmasının olumsuz anlamda kullanılmasıdır. Yaşlanmak istenmeyen bir durum olarak görülmekte ve kadınların yaşlanmaması için kozmetik endüstrisi çok çaba harcamaktadır. Genç görünmek, sağlıklı görünmenin önüne geçerek yükselen değer olmaktadır. Erkekler açısından tıbbileştirme, henüz tam anlamıyla yaygın hale getirilmemiştir. Sezgin (2011) erkeklerin yaşam döngüsünün andropoz, kellik ve cinsel performans örneğinde tıbbileştirilmeye başladığını, bunun devamının geleceğini söylemektedir. Özetle, tıbbileştirme kadınlara, adet görme, hamilelik, doğum, menopoz gibi doğal yaşam olaylarının hastalık olarak algılanmasını; genç ve zayıf kalmanın tek sağlık normu olarak dayatılmasını; depresyon ve cinsel fonksiyon bozukluğu gibi bazı hastalıkların kadınlara özgü olarak damgalanmasını getirmektedir. Kadınlara sunulan tıbbileştirme kadınların tüm yaşamını ele geçirerek ve sağlık-hastalık anlayışlarına sızarak kadınlar için hayatı zorlaştırmaktadır. Sonuç ve Öneriler Tıbbileştirmenin ve biyo-iktidarın gündelik yaşam pratiklerinin içine sızmasıyla bedenin kontrol edilmesi kolaylaşmaktadır. Sağlık sorunlarının tıbbileştirilmesi sonucu hekim-hasta ilişkisi iktidar ilişkisine dönüşmektedir. Bunun yanı sıra, medyada egemen olan söylemlerin etkisi ile herkesin sağlıklı olmasının yolu genç ve zayıf görünmesinden kaynaklanmalı diye düşünülmekte, egemen normlara uymanın tek yolunun zayıf kalmak olduğu vurgulanmaktadır. 20

30 Medyada sağlık programlarının sayısı ve çeşitliliği artmaktadır. Hemen her kanalda sağlıkla ilgili bir program bulunmaktadır, gazetelerde sağlıkla ilgili haberlerin sayısı artmaktadır. Bunun sonucu olarak da, herkesin sağlığını öncelikle kendisinin koruması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Tıbbileştirmenin herkes üzerinde bir şekilde etkili olduğu bilinmekle birlikte, etkisini daha çok kadın sorunları üzerinde göstermektedir. Öncelikle kadınların hamilelik, doğum, menopoz gibi doğal biyolojik yaşantıları tıbbileştirilmektedir. Hamile kalmadan önce yapılması gerekenlerden nelerin yenmesi gerektiğine nelerin yenmemesi gerektiğine kadar uzun listeler oluşturulmakta, normal doğum yerine başka yöntemlerin kullanılmasına karar verilmekte, kadınların rolü sadece çocuk doğurmak ve büyütmek ile sınırlandırılmakta, menopoz döneminde olan kadınların hormon tedavilerine alınmakta kısaca tüm bu süreçte kadınların bedenleri denetim altına alınmaktadır. Erkeklerin yaşamı daha çok güç, statü ile ilişkilendirilmekte ancak kadınların zayıf, sağlıksız ve güçsüz olduğu vurgulanmaktadır. Yine, erkek hastalıkları güç ve statü ile ilişkili iken, kadınların hastalıkları nevrozlardan kaynaklanıyor gibi görülmektedir. Tıbbileştirmenin olumsuz sonuçları bağlamında kadın sorunları açısından neler yapılabilir diye sorulduğunda, öncelikle sağlık hastalık anlayışlında toplumda hakim olan paradigmanın değişmesi gerektiği ortadadır. Hakim olan paradigmada insan, sağlığın öznesi olarak değil bir nesne olarak var olmaktadır. Bu anlayışın değiştirilerek bireylerin sağlığının korunmasında kendi kararlarını verebilen özneler olarak görülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda katılımcı sağlık anlayışının hakim olması, hekim-hasta ilişkisinde bireylerin nesne konumundan özne konumuna geçişini kolaylaştıracaktır. Katılımcı sağlık anlayışında kendi sağlığı için harekete geçebilen, kararlar alabilen bireylerin yer alması mümkündür. Hekim-hasta ilişkilerinin değiştirilmesi açısından tıp eğitiminin de çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Tıp eğitiminde toplumsal cinsiyet derslerine yer verilmesi, doktorların cinsiyetçi tutumların farkında olmalarını sağlayarak mesleki uygulamalarında daha duyarlı hale gelmelerini sağlayabilir. Tıbbileştirmede medyanın çok önemli bir rolü olduğuna değinilmiştir. Medyada kendine yer bulan ayrımcı söylemin değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Medyada yer alan ayrımcı söylemlerin yerine cinsiyetçi olmayan bakış açılarının yerleştirilmesi ve kadın bedeninin medyada yer alan bir nesne, bir meta halinden özne haline getirilmesi ile birlikte tıbbileştirmenin kadın açısından olumsuz olan sonuçlarının azaltılabileceği düşünülebilir. Sağlıkla ilgili güncel tartışmalara ışık tutan araştırmaların yapılması da, tıbbileştirmenin bileşenlerin ortaya çıkarılması açısından son derece önemlidir. Özellikle nitel olarak yapılandırılmış araştırmalara sağlık alanında ihtiyaç duyulmaktadır. Böylelikle, sağlık anlayışları cinsiyetçi tutumlardan arındırılarak denetim altında tutulan bedenler hakkında daha ayrıntılı bilgi elde edilebilecektir. Son olarak, tıbbileştirme, tıbbın ilgi alanına girmeyen konuların dahi tıbbi kavramlarla ele alınması ve bedenlerin sosyal kontrol altında tutulmasını ifade eden bir süreçtir. Tıbbileştirme bir süreç olarak işlemekle, daha çok kadın bedeninin denetim altına alınmasına ve cinsiyetçi tutumların sağlık alanından başlayarak yaşamın tüm alanlarına yayılmasına neden olmaktadır. Tıbbileştirmenin kadın açısından olumsuz sonuçlarını azaltmak için egemen sağlık anlayışlarının değişmesine, tıp eğitiminde toplumsal cinsiyet konusunun yer almasına, medyanın dilinin değişmesine ve araştırmalar yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. 21

31 Kaynaklar Bilton, T., Bonnett, K., Jones, P., Lawson, T., Skinner, D., Stanworth, M., Webster, A. (2009). Sosyoloji. (2.Baskı). Ankara: Siyasal Kitabevi. Erbaydar, T. (2001). Sağlık; Kimin İçin?. Toplumbilim sağlık sosyolojisi özel sayısı, (13), Foucault, M. (1977). The birth of the clinic: an archaeology of medical perception. London: Tavisctok. Illich, I. (1995). Sağlığın gaspı. Ayrıntı Yayınları (orijinal çalışma basım tarihi: 1981). Maturo, A. (2012). Medicalization: current concept and future directions in a bionic society. Mens Sana Monogr, 10, Sezgin, D. (2011). Tıbbileştirilen yaşam bireyselleştirilen sağlık çelişkiler, alternatifler ve sağlık iletişimi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. User, İ. (2010). Biyoteknolojiler ve kadın bedeni. Kadın ve bedeni, Yasemin İnceoğlu ve Altan Kar (der.) içinde İstanbul: Ayrıntı Yayınları, Yaşar, M. R. (2007). Depresyonun kadınlaşması. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (2),

32 İRAN DA GÖRME ENGELLİ KADINLAR Mohammadreza POURAKBARIANNIAZ 1 Sayra LOTFİ 2 Özet İran da görme engelli kadınların yaşamları göz önüne alındığında, kendi problemlerinin, ailede yaşanan problemlerin ve sosyal yaşamlarındaki çevre ile ilişkilerinde olan sıkıntıların önemi belirginleşir. Engelli insanlar ve onların aileleri toplumdaki diğer bireyler gibi yaşama hakkına sahiptirler. Durumlarından dolayı bireysel gelişimlerini sağlayamama, toplumsal yaşama katılamama, ihtiyaç duydukları hizmetlere ulaşamama gibi zorluklar nedeniyle yaşam kaliteleri düşebilir. Herhangi bir eksikliğin sağlıklı bir insana problem yaşatması onlar için hayatın bir miktar zor olması anlamına gelir. Engelli insanlar içerisinde görme engelliler, diğer engellilere göre daha fazla zorluk yaşarlar. Bu makalede İran daki görme engelli kadınların genel durumları ve günlük yaşamlarındaki problemleri göz önüne alınacak, kız çocuklarının doğmadan önce görme engelliliğinin belirlenmesi halinde, kürtaj olup olmamasının üç grup (engelliler, engellilerin ailesi ve ailede göz engellisi olmayan kişiler) bakımından hazırlanmış anketin sonuçları paylaşılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kadın, Görme engelliler, İran kadınları, Kürtaj. 1. Giriş Bu araştırma, İran da yaşayan görme engelli kadınların yaşam durumlarını ve özellikle kürtaj konusunda olan ankette (tek sorulu anket) ve verdikleri cevapları ve sonuçları göstermektedir. Veri toplama yöntemi; Skype tan faydalanarak 35 büyük ve küçük kentlerden görme engelli internet arkadaşlarından soruya cevap vermeleri rica edildi. 850 kişi katılarak soruya cevap verdiler ama özel durumlarına göre genelde şahsi durumlarını anlatmaktan rahatsız oldukları için bu verileri tam doğru alamadık. Söz konusu araştırmada, önemli olan hukuki ve dini açıdan kürtajın İran da yasak olmasını bilen kişilerden, kendi ve ailenin isteği ile ve çocuğun geleceğini düşünerek bu açılardan soruları yanıtlaması istendi. Sonuçta kürtaj olma isteğinin çok olması ve çalışmanın farklı konularda daha fazla araştırma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. 2. İran da Yaşayan Kadınların Sayısı 1 Doktora öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, e- posta: mrp_niaz@yahoo.com 2 Doktora öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü 23

33 2011 yılının istatistik verilerine göre, İran nüfusu yaklaşık 75 milyon kişi olmakla birlikte İran da yaşayan kadınların sayısı da yaklaşık 37 milyondur ve kadınların 9 milyondan fazlası bulunduğu ailenin gözetmenidir. İran nüfusu Sayı Yüzde Aile yaş Yaşam gözetmeni ortalaması Beklentisi Kadınlar /6 % 12/1 % 30,03 74,6 Erkekler /4 % 87/9 % 29,70 72,1 Toplam % 100% 3. İran da Görme Engellilerin Sayısı Yaklaşık 75 milyon olan İran nüfusunda 750 bin kişi göz engellidir. Bu sayıdan yaklaşık 250 bini görme yetisine sahip olmayan ve 500 bini ise düşük görme problem yaşayan kişilerdir. Görme Engelli Olan Nüfus % Sayı Kadın 45% Erkek 55% Toplam 100% Görme engelli Düşük görme problemi olan kişiler Görme engelli Düşük görme problemi olan kişiler Görme engelli Düşük görme problemi olan kişiler 4. Rehabilitasyon Rehabilitasyon (Farsça: BEHZİSTİ), devlet kurumu şeklinde eğitim, sigorta, tedavi, araç ve ev sahibi olma adına para yardımı, aile danışmanlığı ve rehberliği olarak sınıflandırılabilir. Söz edilen kurumlarda araştırmalar esasında görme yetisine sahip olmayan veya düşük derecede görmenin nedenleri arasında yer alan konular başka nedenler arasındalar: 1. Aile içi evlilikler (engellilik olasılığın artırabilir) 2. Annenin çocuk sahibi olma isteği ve hamilelik zamanı çocukla pozitif ilişki kurması (engellilik olasılığını azaltabilir) 3. Ailenin ekonomik durumunun düşük olması (engellilik olasılığını artırabilir) 4. Çocuğun bahar aylarında doğması (engellilik olasılığını artırabilir) Engelli Kadınlar ve Rehabilitasyon İran da görme engelli kadınların yarıdan fazlası, var olan devlet veya özel kurumlara kayıt olmaktan ve onlardan yararlanmaktan kaçınırlar. Bazı aileler engelli kız çocukların istatistiklere dâhil etmedikleri için dolaylı yollardan bu çocuklara zarar verirler. Sayılan nedenlere göre kurumların istatistik verileri tüm görme engelli ve düşük derecede görebilen bireyleri kapsamıyor. 5. İran da görme engelli kadınların yaşadıkları problemler 24

34 Engelli kadınlar genelde eğlence, sanat, spor, eğitim ve çalışma alanlarında sıkıntı yaşamaktadır. Görme engelli kadınlar ise bu alanlarda diğerlerine oranla daha fazla sıkıntı yaşamaktadırlar. 6. Görme Engellilerin Eğlence Problemleri Görme engelli kadınların eğlenmeleri için ve boş zamanlarını değerlendirmeleri için geniş bir alan ve teçhizat gereklidir ki bu konuya önem verilmediği takdirde engelli kişinin kendisi adına sorun yaşaması ve içinde bulunduğu toplum adına da sorun yaşatması olağandır. Görme engelliler içerisinde, var olan malzeme ve imkanlardan pek azı yararlanmaktalar, örnek verecek olursak sadece %3,75 oranında erkekler ve %2,5 oranında görme engelli kadınlar kütüphanelerden yararlanırlar ki var olan imkanlar 10 kat daha fazlasına kadar hizmet verebilir. (engelli kadınların sayısı engelli erkeklerden azdır.).engelliler için özel spor salonları bir kaç büyük kentte bulunmaktadır. 7. İran da Görme Engellilerin Eğitimi İran da görme engellilerin eğitimi özel okullarda başlar. Fakat üniversitede görme engelli olmayanlarla aynı eğitimi alırlar. İran da Eğitim sisteminden faydalanan görme engelliler arasında üniversite eğitimi alanlar pek azdır. Bu azınlık kesim üniversitede genelde Psikoloji, hukuk, edebiyat, sosyoloji, vb. bölümlerde eğitim almaktalar. Fen ve mühendislik, tıp, sanayi ve üretim vb. bölümlerde eğitim alan engelli kadın sayısı ise yok denecek kadar azdır. 8. İran da Görme Engelli Kadınlar ve Sanat Görme engelliler genelde, görme duyusu olmadığından çevreler ile ilişki kurmak için özellikle işitme duyusundan faydalanarak bu alanda kendilerini geliştirirler. Sanat bölümleri arasında ise müzikte iyi gelişmişlerdir. 9. Görme Engellilerin Evlenme Problemi İran da evlenme yaşı ortalaması erkeklerde 26,7 ve kadınlarda 23,4 olmakla birlikte bu sayı görme engelli insanlarda çok daha fazladır ve bir ciddi sorun sayılır. Evli yetişkinlerin yüzdesi ( kör ve sağlıklı kişiler) 10. İran da Görme Engelli Kadınların Çalışma Problemi Kadınların İran da genelde çalışma problemi zaten mevcut olmakla birlikte engellilere işverenler diğerlerine oranla az azdır ve bu sebeple görme engelli olan kişiler adına daha az çalışmak veya iş bulmak daha zordur. Çalışan kesim de genellikle hareket gerektirmeyen daha basit işlerde görev çalışırlar(telefon masası vb). 11. İran da Görme Engelli Kadınlar & Spor 25

35 Görme engelli kadınlar için spor salonu ve öğretmeni olmadığından engelli kadınlar İran da spora yabancıdırlar. Sadece bir takım ile çalışan görme engelli kadınlar spor tesislerinden faydalanabilirler. 12. Sosyal Faaliyetler Görme engelli kadınlar sosyal faaliyetlere katılmakta zorlanırlar. Bunun yanında kendi ailelerinden gelen bir baskı ile de sıkıntı yaşamaktadırlar(bazı aileler ki iyi ve doğru davranırlar, bu alanda başarılı bir çocuğa sahip oluyorlar). Genelde İran da görme engelli kadınların aynı durumda olan erkeklere göre sosyal faaliyetleri azdır ve bazı iş, eğitim, kültürel veya sanat konusunda olan bir gruba arkadaşlarıyla katılırlar. Bunun yanında siyasi ve benzer kurumlarda etkili katılımları azdır. 13. Çocuğu engelli olan Ailenin geçirdiği aşamalar Şok, Reddetme, Acı Çekme ve Depresyon, Suçluluk Duyma, Kararsızlık, Kızgınlık Duyma, Utanma, Uzlaşma, Uyum Sağlama ya da Kabul Etme Bu aşama bazı ailelerde kısadır ama bazı ailelerde yıllar boyu (belki de ömür boyu) sürer ve eğer doğmadan önce çocuklarındaki engeli bilmiş olmaları halinde kürtaj seçeneğini seçerler. Bu nedenle bir anket ile görme engelli kız çocuklara da bu konu soruldu(sadece kendi istekleri ve çocuğun geleceğin düşünüp ve dini ve hukuki yasak olmamasını düşünerek cevaplanması istendi). 14. Anket Konusu İmkânsız bir konu düşünmek, imkânsız değildir diye soru sorduğumuzda Hukuk açısından, kişiler suç olduğu ve cezalanmaktan korkuları var Din açısından günaha girmemek istiyorlar. Hukuki ve dini alanda yasaklamalar bazen kişilerce düşünülmemelidir. 15. Anket Koşulları Koşullar: 1. Bir ailede ebeveynden birisi olmayı düşünün. 2. Anne karnında 12 haftalık bir çocuk düşünün 3. Cinsiyeti kız 4. Engelli (%100 görme engelli) 5. Eşiniz kararın size bağlı olduğunu düşünüyor. 6. Din açısından haram olmamış 7. Hukuki açıdan yasaklanmamış Kürtaj ve Hamileliğe son verme kararı sizin isteğinize bağlıdır. Seçiminiz ne olur? Evet (kürtaj) Hayır (hamileliğe devam) Kararsızım 16. İran da Din Açısından Kürtaj 26

36 İslamiyet - Şii 9 aylık hamilelik süresinde kürtaj istemeden olay neden ile - tıbbi nedeni olmadan İzinsiz Hamileliğe son İstekli tıbbi neden ile 4 aydan önce 4 aydan sonra İzinsiz Zina veya tecavüz hamilelik Engelli çocuk İzinsiz İzinsiz anne tehlike de Tıbbi onay ile izinli Kürtaj ve İslamiyet-Şii bakış Din açısından ( İslamiyet - Şii alimler) kürtaj ın izinsiz ve yasak olması, insanın değerinin cismine bağlı olmadığını, kişinin değerinin eksilmediğini savunur. İnsana ve engelli kişiye değer veren onun aklı ve zekâsı ve en önemli İlahi ruhudur ki bunu insan içerisinde taşımaktadır. Sadece dini açıdan çocuk doğmadan önce(4aydan önce), annenin hayatı tehlikede olduğu zaman izin verilmektedir. 17. İran da Hukuk Açısından Kürtaj İran da kürtaj yasaktır, suç sayılır ve uygulayanlara ceza verilir. İran hukuku, dini ve İslami esasla kurulup, genelde hukuki dini (İslam Şii ) bağlantısı içerir. Sadece dini koşullarda geldiğine inanılan belirtilmiş bir koşulda ( 4aydan önce annenin hayatı tehlikede olan zaman vb) izin veriliyor. ( Dördüncü ayda Çocuğun bedeni ruhu içine alma neden ile o koşul vardır) 18. Anket sorusu Anketin konusu ve koşullarına dikkat ederek canlı doğma veya doğmama ( kürtaj) seçenekli olarak karar vermek. Bu durumda sizin kararınız nedir? Evet(kürtaj) Hayır(hamileliğe devam) Kararsızım * * * 19. Anket sonucu 27

37 EVET (kürtaj ) seçeneğine oy veren kişiler Soru sorduğumuz kişiler: Görme engellilerden, ailede göz engellisi olmayan kişilerden olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Görme engellilerden görme engellilerin ailesinden birisi, Görme engellilerin ailesinden herhangi biri Ailede görme engelli olmayan kişilerden Kadın 75% 66% 85% Erkek 70% 80% 88% Sonuç Kürtaj konusu; siyasi, hukuki, dini, tıbbi, sosyolojik ve aile açısından tartışmalı bir konudur ama bazı aileler için önemli bir yol gösterimi olabilir ki bu kişilerin ömür boyu stres yaşamalarına engel olmaktadır. Çalışmamız gösterir ki engelliler, kendilerinin ve ailelerinin ve çevredeki insanların (din ve hukuku görmeden ) kürtaja istekleri vardır. Bu da bu konu üzerinde daha fazla düşünülmesini gerektirir. Kadınları kendileri ve kendi hukukları korumalılar. Kaynakça 1. Aliyan nejadi-abolgasem (makarem-e-shirazi), (2009), Tıpta dini hükümler, imam i Ali Yayıncılık, İran-Tehran 2. Azizi-Feridun, (1995), fikh ve tıp, daftar-e-nashr-e-farhang-e-eslami Yayıncılık, İran- Tehran 3. HajiAli-Fariba, Kürtaj - hürmet ya izin 4. Kürtaj - İslam cezalandirma kanunu ( 487 ^ 493 kanunlar ) 5. Pad-İbrahim, Kürtaj - bedensel suçlara karşı cezalandırma 6. Sepahvand-amir khan, Kürtaj - bedensel suçlara karşı cezalandırma 7. Taheri Aragi müstafa, (1985), Kör luk, Sazman-e-Behzisti Yayıncılık, İran-Tehran 8. Zamani-Rasul,, Kürtaj İslami hukuk açısından 9. (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) (Erişim tarihi ) 28

38 KADININ DEĞERİ: FELSEFİ BİR DENEME Sema ÖNAL 1 Özet Kadının değeri tarihsel süreçte her toplum ve kültürde farklılıklar göstermiştir. Birçok ahlaki kural toplumun kadına bakışıyla yakından ilgilidir. Geçmişte ve günümüzde nasıl bir kadın modeli oluşturulmak istenmiştir bununla ilgili çeşitli örnekler verilebilir. Kadının bir şahsiyet olarak kendini ortaya koyması için özgür olması toplumla ve kendi içinde uyumlu olması, çatışkı yaşamaması ve kendini geliştirmeye kendini aşmaya muktedir olması gerekir. Son yüzyıl içinde ortaya çıkan feminizm hareketi kadını özgürleştirmekle başlamış ve giderek birçok bilimsel sahada kadın olgusunu ve değerini ortaya koymayı başarmıştır. Anahtar Kelimeler: Kadın, kadının değeri, kadın olgusuna felsefi bakış. KADININ DEĞERİ Etik açıdan kadının değeri ve kadına yönelik davranışlar, kadından beklenilenler her toplum ve kültürde farklılıklar göstermektedir. Kadının biyolojik varlığı, içinde bulunduğu münasebetler, hareket tarzı, faaliyetleri, toplumsal normlar içinde özel bir varlık alanı oluşturmaktadır. Bu durum, etik açıdan özel bir değerlendirmeyi haklı kılar. Geçmiş ve modern bakış, kadın olgusunun etik bir gerçeklik olduğunu bize göstermiştir. Psikolojik ve sosyolojik bakış açısı da bu noktada etik bakış açısıyla birlikte ele alınmalıdır. İlkin, psikolojik açıdan değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda kadının her şeyden önce bir duygu varlığı olduğu konusunda hemfikir oluruz. Sevme, nefret etme, hasret, öfke bağlılık, sadakat. Kadın ruhu her an bu duyguların etkisi altındadır ama aynı zamanda o bir akıl varlığıdır da. Birçok ahlak kuralı, içinde bulunduğu kültürün kadına bakışıyla yakından hatta doğrudan ilgilidir. Kadın, kendine has kişiliği, aklı ve özgürlük alanı içinde psişik sahada birbiriyle çarpışan ve birbiriyle çatışma içinde olan duygulara sahiptir. Kendi içinde mücadele halinde olduğu gibi toplum içinde de özgürlüğünü ve varlığını korumak için mücadele etmektedir. Kadının bu mücadelesi erkekten çok daha fazladır. İyilik, sevgi, nefret, pişmanlık, saygı, her konuda mükemmel olma gibi duygusal ve iradi yönünü etkileyen manevi değerler sahası içinde kendi psikovital varlığını koruyabilmek için kadın, parçalanmadan psikolojik ve sosyal bütünlük içinde bu değerlerin içinde yer almalıdır. Aktif olmalı, karar vermeli, harekete geçmeli, hayat akışına uymalıdır. Pasif bir durumu benimsememelidir. Pasiflik kadının toplum içinde yok varlık durumuyla karşı karşıya kalmasına sebep olabilir. Kadını pasifleştiren ve ortaya çıkan istenmeyen durumlar, çoğunlukla talihin tecelli edişi olarak yorumlanmıştır. Kadın, iyi, kötü, saadet ve fazilet nedir? gibi soruları kendi değeri ve etik varlığı açısından sorgulamalı ve toplumda kendi varlığını hissettirmelidir. Kadının toplum içinde bir şahsiyet olarak yetiştirilmesi, eğitilmesi gerekmektedir. Kadının şahsiyet sahibi olabilmesi için üç şeye ihtiyaç vardır. Kadın özgür olmalı, kendi içinde ve 1 Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, e-posta: semaonal06@hotmail.com 29

39 toplum içinde ahengi yakalayabilmeli, kendini geliştirmeye muktedir olmalıdır. Bu özelliklere sahip olan bir kadın modeli içinde bulunduğu sorunları aşmayı başarabilir. Geçmişte ve günümüzde kadına verilen değeri örneklendirerek açıklamaya çalışalım: Eski Yunan kültüründe özellikle Platon un diyaloglarında yetkin ve gelişmiş düşünce yapısı yalnızca erkeklere özgü gibi görülmektedir. Yani kadın bir akıl varlığı olarak algılanmamıştır. Hatta ciddi sevginin tek gerçek nesnesi de erkeklerdir. Erkeklerin ilgilendikleri konuların tümü Atina'lı kadınlara kapalıdır. Kadınlar Atina da olduğu gibi birçok toplumda dünyada olup biten hemen her şeyin dışında tutulmuş ve yapay bir şekilde aptallaştırılarak sevimsizleştirilmiştir. Benzer şekilde erkeğe olan aşkın yüceltildiği ve kadınların birer şahsiyet olarak görülmedikleri birçok kültürde örneğin İran ve Çin kültüründe (özellikle şiirin ön plana çıktığı ve erkeğe olan aşkın yüceltildiği dönemlerde) bu duruma rastlanmıştır. (Platon, Şölen: Russell:24) Toplumda kadının değerinin daha çok evlilik kurumu içinde ortaya çıktığını görmekteyiz. Evlilik kurumu ahlaki bir kurumdur. Toplumdaki faziletlerin kök saldığı yerdir. Cinsellik evlilik kurumu ile birlikte ahlaki bir boyut kazanır. Bertrand Russell, Evlilik ve Ahlak adlı eserinde ister çağdaş olsun bir toplumun özelliklerini belirtirken birinci derecede önem taşıyan iki unsurdan söz eder: Ekonomik yapı ve aile yapısı. Birincisi her şeyin kaynağı olarak ekonomiyi görürken diğeri her şeyi aileye ya da cinsiyete bağlamaktadır. Birincisi Marx ın öğretisidir diğeri de Freud un. Russell, ekonomik ve cinsel unsurdan biri diğerine daha üstün değildir der. Kadın değerini belirleyen en önemli etkenlerden biri olarak cinsel ahlak, her zaman kabaca içgüdüsel, ekonomik ve dinsel olarak sıralanabilecek üç etkenin karışımından oluşmuştur. Elbetteki, neyin içgüdüsel, neyin dinsel olduğu konusunda ayrım yapmak zordur. Örneğin, annelik, babalık aşk, kıskançlık, gibi duygular içgüdüsel ögelerdir. Psikolojik açıdan değerlendirilmesi gerekir. Din, kıskançlığı, kadının bekaretini, namus ögesini, annelik ve babalık duygusunu toplumun sahip çıkması gereken erdemli duygular olarak açıklar. Bazı toplumlarda kişinin karısını konukseverliğin işareti olarak sunması, başka toplumlarda tiksintiyle karşılanır. Birçok vahşi topluluklarda ve uygarlaşmış bazı toplumlarda önceleri bekaretin resmi olarak rahiplerce bozulması yaygın bir uygulamaydı. Sonraları bekaretin bozulması ayrıcalığı güveye tanındı (Russell: s.16). Malinowski, evlilikte baba kavramıyla ilgili olarak Trobriand adası sakinlerini incelediğinde şunları tespit etmiştir: Baba kavramı yoktur. Çocukları annenin içine ruhların yerleştirdiğine inanılmaktadır. Örneğin baba iki yıllığına bir yere gittiğinde dönüşünde yeni doğan bir bebekle karşılaşırsa bundan büyük sevinç duymaktadır. Malinowski ye göre bu adamın namus kavramını anlaması olanaksızdır...malinowski, tüm ikna edici gücünü kullanmasına rağmen adadaki dostlarını babalık diye bir şeyin varlığına inandıramamıştır. Buna rağmen baba-oğul bağının (annenin çocuğu ve koca arasındaki bağ) uygar insanlar arasında rastlanandan çok daha sevgi dolu ve uyumlu olduğunu saptamış ve bulmayı umduğu Odipus kompleksine rastlamamıştır. Dünyanın birçok yerinde de babalık kavramı yoktur ve Ay ın çocukların gerçek babası olduğu sanılmıştır (Russell.s.18, 20, 30) Babalık, içgüdüsel midir yoksa toplumda öğrenmeye bağlı bir davranış olarak mı gelişmektedir? bunu tam olarak ayırdetmek zordur. Dolayısıyla içgüdünün ahlaki insan davranışları için yeterli bir kavram olmadığı yukarıdaki örnekte görülmektedir. Buna karşın dinin yardımından yoksun günahı bilmeyen antropoid maymunlarında sadece içgüdü erdem yaratmakta yeterli olmaktadır bu hayvanlar tek eşli bir hayat sürmektedir. Erkek bir kez eşini belirledikten sonra diğer dişilere çekici görünmemektedir. (Russell: s. 99) 30

40 Evlilik kurumunun ahlaki yapısı, geçmişte ve günümüzde bir çok kültürde kadının varoluşunu ve şahsiyetini kocasına bağlı kılmaktadır. Kadın evlilikle birlikte toplum içinde statü kazanmakta ve eşi öldükten sonra statü kaybetmekle de kalmayıp varlığı bile o toplum içinde bir yük gibi görünmektedir. Örneğin: Hindistan da dul bir kadının yeniden evlenmesi yasaktır, çocuk dullar için bile Dul kadınlar yerde yatar, günde yalnızca bir kez yemek yiyebilir, bal, et şarap ve tuz yasaktır. Renkli giysiler giyip takılar takamaz, koku süremez, ortaçağda kafasını traş etmesi bile beklenmiştir. Bu kadınlar, günlerini inançları gereği, bir sonraki doğuşunda kocasıyla yeniden evlenmek için dua ederek geçirirler. Onların varlığı toplumda, çocukları hariç herkes için bir beladır. Hindistan daki sati (erdemli kadın demek) geleneği, gönüllülüğe bağlıydı, en azından görünüşte öyleydi toplumsal, ailevi, dini inanış gibi baskılar dulu ister istemez kocasının yakılacağı odun yığınına sürüklemeye yeterli idi. Sati olan dul kadın sayesinde kocasının ve kendinin tüm günahlarını silinmekteydi. İnanışa göre bundan sonra dünyaya yeniden gelecek olan talihli çift 35 milyon saadet yılı yaşayacaktı. (Tannahill: s.83,183) Bu durumdaki kadınların, kocaları öldüğünde kendilerinin de ölmeyi seçmesi hiç te şaşılacak bir durum değildir. Kadının varolma şartı kocasının varolmasına bağlıdır. Yine aynı şekilde, dünyanın birçok yerinde Mezopotomya, Mısır, Orta Asya ve Çin erken tarihleri, erkeğin dullarının, hizmetkarlarının, gözde atlarının, sadık köpeklerinin kurban edilmiş cesedleriyle doludur. Aralarında kaçının eşlerine duyduğu sevgi ve saygıdan ölümü seçmiş olduğunu bilmenin imkanı yoktur. Günümüzde bile ben bilmem sahibim bilir kocamdır döver de sever de gibi söylemlere rastlanmaktadır. Toplumlarda halen var olan benzer türden baskılar, kadına kendi şahsiyetine sahip özgür iradeli bireyler olarak varolma hakkı tanımamaktadır. Kadınlar kendi kendilerini eğitecek iradeye ve fırsata sahip olmadıkça ve toplumdaki seçkin yerlerini almadıkça kara cahil olarak kalacaklardır. Kendi kaderine yas tutan evli bir kadının şu sözlerle dilinden dökülenlere benzer şeyler söyleyeceklerdir. Kadın doğmak ne acı, Böylesine aşağı başka ne olabilir, evlenip gönderildiğinde kimse gözyaşı dökmez Kocasının aşkı Samanyolu kadar uzaktadır Yine de kadın güneşi izleyen ayçiçeği gibi izlemelidir onu. Çok geçmeden kalpleri su ve ateş kadar uzak düşer Yanlış giden her şeyin suçlusu odur. ( Tannahill:s.160) Öylesine cahil bırakılmıştı ki kadın onun bu sözlerini bile bir erkek yazmış olmalıydı. Ataerkil aile yapısı ile birlikte kadın hayatının birçok döneminde zorbalıkla karşı karşıya kalmıştır. Üstelik erkekler bu zorbalıklarını kadınlar üzerindeki hakları olarak görmüşlerdir. Kadın hayatının hemen hemen hiçbir evresinde bağımsız bir varlığa kavuşamamış, önce babasının sonra kocasının, hatta kocalarının yaşlı analarının baskısı ve zorbalığı altında kalmışlar çoğu zaman buna dayanamayıp intihara sürüklenmişlerdir. İsa, oğlu babaya, gelini kaynanaya karşı çıkartmaya geldiğini söylediğinde böylesi bir aile düzenini düzeltmeyi umuyordu (Russell: 26) 31

41 Bertrand Russell ın da dediği gibi ahlakçılar hep erkek oldukları için kadınlar hep baştan çıkartıcı olarak görülmüşlerdir. Kadınlar ayartıcı olduklarına göre onların erkekleri günaha sokan yönleri törpülenmek istenmiş ve her geçen gün yasak denizine biraz daha gömülen kadınlar, günahkar olarak kabul edilip ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. Kilise ulularının yazıları kadınlara ilişkin ağır hakaretlerle doludur: Kadın tüm insan kötülüklerinin anası, cehennemin kapısı olarak tasvir edilir. Kadınlar kadın olduklarını düşünerek utanmalıydılar. Dünyaya getirdikleri belalardan ötürü sürekli bir ceza altında yaşamalıydılar. Düşüklüklerini anımsatan elbiselerinden, özellikle de şeytanın en güçlü aracı oldukları için güzelliklerinden utanmalıydılar. Bedensel güzellik sürekli olarak kilisenin baş hedefiydi.aynı şekilde mülkiyet ve miras yasaları da kadınların aleyhine değiştirilmişti. Ancak Fransız Devriminin özgür düşünceleri ile kız çocukları yeniden miras haklarına kavuştular Mary Wallstonecraft ın Kadınların Haklarını Koruma (1792) adlı kitabı Fransız Devrimini doğuran ve devrimin doğurduğu düşüncelerin ürünüdür. Onun döneminden günümüze kadar kadınların erkeklerle eşitliği savı sürekli artan bir şiddet ve başarıyla öne sürülmüştür. John Stuart Mill in Kadınların Boyun Eğmeleri adlı son derece inandırıcı ve zekice yazılmış kitabının kendisini izleyen kuşağın en aklı başında mensupları üzerinde büyük etkisi olmuştur (Russell: 49, 50, 63) Kadınların kocalarının ya da ailedeki erkeklerin gölgesine sıkışmış kalmış varlıkları bu esaretten yavaş yavaş kurtulmaya başladığında önceleri onların saygıya layık oldukları bilinci gelişmiş, sonra oy kullanmaya layık oldukları bilinci yükselmiştir. Günümüzde ise hukuki ve cinsel eşitlik fikri kabul edilmiştir. Fakat hukuken varolan bu eşitlik fikrinin toplumda kaotik sonuçları görülmeye devam etmektedir aynı zamanda psikolojik bedeli de henüz ödenmiş değildir. Kadının varoluş macerası cinsel bağımsızlığını farketmesiyle başlamıştır. Bazı muhafazakar çevreler bunu ahlak standartlarında gerileme olarak telakki etmişlerdir. Uygarlığın gelişmesiyle kadının ekonomik koşulları da gelişmiş ve kadının daha çok ezildiği büyük aileler bir yana bırakılmıştır. Boşanmalar artmış, babanın çocuklar üzerindeki velayet hakları da azalmıştır. Uygar ülkelerin çoğunda kadınlar görülmemiş şekilde hızla politik haklarını kazanmışlar fakat kadın başka bir açıdan sömürüye açık hale getirilmiştir. Örneğin, 20. yüzyılın tüketim toplumunda kadına biçilen rol baştan çıkarıcı olmaktır. Geleneksel iş kadınına tayyörün altında dantelli ipek iç çamaşırı giydirilmiştir. Channel in 1994 te piyasaya çıkardığı vamp isimli kırmızı renkli oje stokları kısa sürede bitmiştir. Maybelline nin baştan çıkaran ve Delilah (efsanevi kötü kadın) adlı ürünleri, Essie nin 'günahkar' adlı ürünleri, Mac ın koyu ruju 'tanrıça', Este Lauer in mor ruju, 'çapkın ve tehlikeli' gibi adlar almıştır (Rigel:s.415). Günümüzün acımasız dünyasında eşitlik adına korunmadan yoksun kalan ve birçok sorumluluk alması gereken kadın ister istemez hırçın ve ukala olma eğilimi göstermeye başlamıştır. Kimi zaman iş hayatı ve evlilik hayatı arasında seçim yapmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla yukarıda da söylediğimiz gibi hem kendi içinde hem de toplumda mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Kimi zaman mesleğini aşkı uğruna feda etmiş, kimi zaman da aşkını mesleği uğruna kurban etmiştir. Sonuç olarak kadının değeri ve nasıl bir kadın modeli? soruları tarihsel süreçte sürekli problematik bir öge olmuştur. Zaman zaman kadını kendince tanımlayan gelenekle kavga edilmiş ondan uzaklaşılmaya çalışılmıştır. Her geçen gün biraz daha açıklığa kavuşarak ilerleyen yeni boyutlar kazanan kadının değeri problemi, sonunda kadın özgürlüğünü savunan feminizm hareketini doğurmuştur. Feminizm son onyılın sosyal bilim literatüründe genişce yer almaya başlamıştır. Uluslararası yayın yapan büyük yayınevleri feminizm incelemeleri başlığı altında ayrı kitap katalogları çıkarmaya başlamışlardır. 32

42 Feminizm ile ilgili çalışmalar o derece ilerlemiştir ki artık sadece kadın özgürlüğü ile sınırlı değildir. Her geçen gün feminist çalışmalara yenileri eklenmektedir. Feminist Sosyoloji, Feminist Antropoloji, Feminist Mimari, Feminist Çevrecilik, Feminist Felsefe, Feminist Epistemolojiye kadar çeşitli çalışma alanları ortaya çıkmaktadır. Mevcut beşeri bilimin erkek egemen bir nitelik taşıdığı, kadın deneyimlerini, eğilim ve yönelimlerini dışladığı varsayımı ile feminizm giderek bir uygarlık eleştirisine dönüşmeye başlamıştır. Kaynaklar Nurdoğan, Rigel. Kadınlık Üniforması Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma s.415. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 1-4 Mart 2004 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, İstanbul, Platon. Şölen. Bordo çeviren Cüneyt Çetinkaya Dünya Klasikleri Felsefe Bordo_Siyah Yayınları Reay Tanhnahill, Tarihte Cinsellik çev.sinem Gül. Dost Yayınları, Ankara Russel, Bertard. Evlilik ve Ahlak. Çeviren: Işıtan Gündüz, Morpa Kültür Yayınlar, İstanbul,

43 34

44 ORTA ANADOLU TÜRKÜLERİNDE KADINLARIMIZ Yrd. Doç. Dr. Gülden Filiz ÖNAL 1 Özet Bu çalışmada, Orta Anadolu türkülerinin sözlerinde yer alan kadın unsuru işlenmiştir. Kadınlar farklı türkülerde farklı kimliklerle karşımıza çıkmaktadırlar. Türküler sayesinde, toplumsal hayatta kadının konumuna ilişkin görünüm dile getirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkü, Kadın, Anadolu Giriş Bir sevdadır türküler Anadolu da. Yaşadığımız toplumun kültürel, coğrafi, dini değerlerinin aynası diyebileceğimiz türküleri biraz dikkat kesilerek- dinlediğimizde, toplumda yaşananların tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiğini görürüz. Türküler, duygusal bir ihtiyacın gereği olarak doğarlar. Heyecan, coşku, sevgi, keder, haykırış ve sayamadığımız nice duygular türkülerin çıkış noktalarıdır. Türkülerin kısa zamanda anonimleşmesi ve toplum belleğine aktarılmasının altında yatan sebeplerden en önemlisi, her icrada bireyin türküde kendine ait duygu parçalarını bulmasındandır. Bu sayede, özelde birey ve genelde toplum düzenini oluşturmada bir iç dinamiktir ve bireyler arası iletişimin de başlangıcı olarak türküler kullanılır. İletişim kabaca dört temel öğeden oluşur; alıcı, verici, mesaj ve mesaj kanalı. İletişimi gerçekleştirecek olanlar iletmek istediklerini farklı yöntemlerle karşı tarafa iletirken iletmek istediklerinin alıcı tarafından en iyi şekilde algılanmasını amaçlarlar. Özellikle sosyoloji ve siyaset biliminde konuyla ilgili birçok kuram geliştirilmiştir. Bu kuramlardan biri de Harold Dwight Lasswell in çizgisel iletişim anlayışıyla geliştirdiği Kitle İletişim Kuramı dır (Çoban, Lasswell; Kim, Neyi, Ne Zaman, Nasıl Elde Eder, sorularına verilecek cevaplar yoluyla iletişimi en üst düzeyde analiz edebilmeyi amaçlamıştır. Lasswell kuramında iletişimin aşamalarını doğrusal bir çizgi ile; şeklinde ifade eder (akt: Balkaya, 2013:144-Çubukçu, 2006). Kim, iletinin kaynağını bildirir. Türkülerdeki kim aslında toplumun içinde yer alan kaynak kişilerin kendisidir. Daha önceden bu durumu yaşamış, iletilenlerin doğruluğunu bizzat 1 Kırıkkale Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü, eposta: filizonal07@hotmail.com 35

45 yine kendi yaşantıları yoluyla tatbik edebilmişlerdir. Bu sayede, iletinin sağlıklı olabilmesi için gerekli olan inandırıcılığı da vardır. Neyi karşılayan ise verilmek istenen mesaj, Hangi Kanalla söyledi sorusunu karşılayan ise, türküdür, sözleridir. Böylece verilmek istenen mesaj melodinin akıcılığı ile beyinlere kazınır. Türkü aslında çoğu şeye muktedir olan sözün kumaşlardan örülü bir elbiseyle sergilenmesidir. Söz güçlüdür ancak boş yere sözü kullanmanın hiçbir faydası olamaz. Bu nedenle kimi sözler üzerlerine farklı unsurlardan veya farklı renklerden elbiseler dikilerek sergilenir. Türküler bu elbiselerin ve renklerin ta kendileridir. Aktarımından mutlak etkilenme beklendiği durumlarda genellikle türkülerden yararlanılmıştır. Beklenen etki ise türküye muhatap olan bireylere aktarılan içerikten muhakeme veya direkt kabullenme yolu ile edimler sağlar. Türkülerden beklenen temel etki de işte tam budur (Balkaya, 2013:146). Türküler canlı varlıklar gibidirler. Doğar, az ya da çok yaşar, sonra bazıları unutulur bazıları ise çok uzun zaman devamlılığını korurlar. Türkülerin yaşama gücü; toplumu derinden ilgilendirişi, ezgisinin dokunaklı oluşu ya da sanatsal yapısının yüksekliğine bağlıdır. Ancak zaman içinde sözlerde ya da ezgide az çok değişikliğe uğrayabilirler. Türkülerimiz, doğrudan halkın öz değerlerine hitap ettiği için hiçbir şekilde halkın genel duygu- düşünce ve algılayışından ayrı tutulamaz. Halkın estetik eğilimini yansıtan, bir yandan halkın yarattığı, öte yandan sevgi ile benimsediği, çoğunlukla dinlediği müzik türüdür. Yöresel olarak nüans, tavır ve şivelerinde farklılıklar bulunsa da yansıtılan duygular ve algılayış aynıdır. Değişenler sadece kahramanlarıdır. Kadınlarımız ise türkülerin başkahramanı sayılırlar. Kimi zaman ana, kimi zaman sevgili kimi zaman da bacılar olarak karşımıza çıkarlar. Kadınlara bakış, kadınlarla ilgili yerleşik önyargılar, davranış biçimleri tüm açıklığıyla, çelişkileriyle yer alır türkülerde... Kimi zaman toplumun ağlayıcılığını üstlenerek ağıtlarda türkü yakıcıdır. Kimi zaman daha kendisini henüz anlayamayan beşikteki bebeğine bile, hayattan beklentilerini, söyleyemediklerini, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını anlatır ve adeta öğütler verir ninnileriyle. Çoğu zaman da türkülere konu edilen kimliğiyle karşımıza çıkar. Bu çalışmada Orta Anadolu Bölgesi Türkülerinde yer alan kadınlarımızdan bahsedeceğiz. 1. Aşk ve Sevda Türküleri Aşk ve sevda Türkülerinde genellikle sosyal sorunların irdeleyicisi olarak karşımıza çıkan kadınlar, evlenme aşamasında sürekli engellerle karşılaşırlar. Kimi türkülerde seven kimilerinde ise sevgilidir. Başta aile engeli olmak üzere çevre engeli ve daha birçok engelden dolayı sevdiğine kavuşamazlar ya da kendilerine âşık olan yiğitlerin de acı çekmelerine sebep olurlar. Ailelerin evliliğe engel olması, sevenleri zor durumda bırakmakta, sevgilileri türlü türlü yollar aramaya yöneltmektedir. Hatta bu uğurda canlarından bile olurlar. Bir Şarkışla türküsünde, sevmediği biriyle evlendirilen genç kızın yakınmasına kulak misafiri oluruz: 36

46 Oğlan güzel amma gönül sevmiyor Anam kardeş şu halime koymuyor Ele karşı ben ne yapsam olmuyor Namus bir gün değil, atam kurtulam... Bir Eskişehir türküsünde ise zorla evlendirilen başka bir kız, tıpkı kendisi gibi kadınlığın tüm zorluklarını yaşamış olan annesine bile, kendisini hiç anlamadığı için beddua etmektedir: Anam benim sandığımı açmasın Çuha şalvarıma uçkur takmasın Kızım gelir diye yola bakmasın Örtüven yazmamı boylu boyunca Anam beni güldürmedi gülmesin Yedi sene sürünsün de ölmesin... Bu sefer de sevdiğine kavuşmak uğruna ölümü göze alan bir yiğidin sevdiği kıza seslenişi. Ankara Kızılcahamam dan bir türkü: Meşeler gövermiş varsın göversin Söyleyin huysuza durmasın gelsin Varmasın kötüye asılsın ölsün Kötü adam var ömrünü yok eder Bilemedim yaylanızın yolunu Saçı uzun bağlasınlar kolunu Eğer anan seni bana vermezse Yemin ettim keseceğim yolunu Şimdi de Niğde Türküsü ve yine sevdiği kadını kardeşleri vermediği için kavuşamayan bir delikanlının, sevdiği kadını gökteki aya benzetmekle kalmayıp uğruna ölümü göze almaktadır. Sarı kızın saçları Oynar omuz başları Alırdım sarıkızı Vermeyi gardaşları Oy sarıkız sarıkız Ne de güzel adın var 37

47 Evvelden şeker idin Şimdi baldan tadın var Gelir misin benimlen Mor çiçekli dağlara O ne kadar güzellik Benzeyi gekteki aya Sarılı saçlarını Sen tara ben öreyim O ne kadar güzellik Yollarına öleyim Yine Niğde den başka bir türküde ise âşık olduğu kadına yalvarış vardır: Karakaş gözlerin elmas Bu güzellik sende kalmaz Pişman olun kimseler almaz Annene bak gör halini Gel güzelim beni yakma Seni seven kalbi yıkma Allah dahi kalbi yıkmaz Öldürücü gözle bakma Ne gecem ne gündüzüm belli Yaşım oldu kırkdokuz elli Bağrım yanık gözlerim nemli Yalan dünya yaktın beni 2. Kına Gecesi Türküleri-Ağıtları Törelerimizde kına, "kurban"lara yakılır. Din uğruna kurban edilecek koyunlara, vatan uğruna kendini kurban etmeyi göze alan askerlere (askere gidenlere) ve bir de gelin olacak kızlara... "Gelin ağlatma gecesi" de denilen baba evinden ayrılmadan önceki gece yapılan ve yıllardan beri süregelen bu serüven, ağıtlarla, türkülerle taçlandırılır. Kimi kına ağıtlarında gelin kızın ağzından anne ve babasına sitem vardır. Kayseri Sarıoğlan dan derlenen bir kına ağıtında; Kapınızda kulp muyudum? Pecenizde ot muyudum? 38

48 Bu yıllık ta dursayıdım, Üstünüze yük müyüdüm? şeklinde sitem dolu sözler gelin kız tarafından dile getirilmektedir. Konya da okunan kına türküsünde ise, evden gidecek olan kıza üzülen yakınları üzüntülerini şöyle dillendirirler: Atladı çıktı eşiği Sofrada kaldı kaşığı Mahallenin yakışığı Gel ayrılıp gitmeyelim Tepsiye koyarlar tuzu Üstüne örterler bezi Hay ananın bir tek kızı Gel ayrılıp gitmeyelim 3. Ayrılık Türküleri Kayseri/ Eğin türküleri bu konunun işlendiği en yaygın türkülerdir; erkeklerin çoğu çalışmak için İstanbul'a gitmiş, kalıp onları bekleyen kadınlar yüzlerce türkü yakmıştır: Ağam İstanbul mu Eğin'li misin Sılaya gelmeye yeminli misin Yoksa bana da mı emin değilsin Elde güzel çoktur, evlenmeyesin... Yine başka bir türküde; Ağam İstanbul'u mesken mi tuttun Gördün güzelleri beni unuttun Sılaya dönmeye yemin mi ettin Gayrı dayanacak özüm kalmadı Mektuba yazacak sözüm kalmadı... (Eğin - Kayseri) diye seslenir eşine Gurbet Türküleri Gurbet, Türk Edebiyatı nda en çok işlenmiş konulardan biridir. Halk Ozanımız Neşet Ertaş ta bir türlü kavuşamadığı gurbetteki sevdiğine şöyle seslenir. 39

49 Şad olup gülmedim de eller içinde Soldu benim gülüm güller içinde Bir bahtı karayım oy kullar içinde Gitti yârim gurbet elden gelmedi Gurbete gideni de gelmez diyorlar Akar gözyaşları dinmez diyorlar Öksüzler murada ermez diyorlar İşte benim nazlı yârim gelmedi Olay Konulu Türküler Olay konulu türküler, belli bir olay üzerine yakılmış söyleyişlerdir. Bu çeşit türküler, yaşanmış olayı hikâye ederler. Bunlardan çoğu, hikâye, roman, tiyatro, sinema vb. sanat dallarından birine de konu olabilecek nitelikler taşır. Örnek olarak, Taş Bebek isimli Konya türküsünün halk arasında hikâyesi şöyledir: Bir gelinin yedi yıl çocuğu olmamış. Kocası evlenmek istemiş, Gelin bir taşı bebek gibi giydirmiş, beşiğe yatırmış. Bu sırada Tanrı bebeğe can vermiş. Bunu gören gelin aşağıdaki türküyü söylemiş (Uğurlu, 2009:395). Vardım tandırın başına Başımı koydum taşına Bak şu Tanrı'nın işine Dil verdi mermer taşına Nenni taş bebeğim nenni Emek boş bebeğim nenni Vardım çamaşırhaneye Oturdum çamaşır yumaya Dua ettim ben Mevla'ya Nenni taş bebeğim nenni Emek boş bebeğim nenni Taş bebek beşikten düştü Annesinin aklı şaştı Babası odadan kaçtı Nenni taş bebeğim nenni Emek boş bebeğim nenni 40

50 5. Ölüm Türküleri Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi için Yozgat a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Hastane önünde incir ağacı Doktor bulamadı bana ilacı Baştabip geliyo zehirden acı Garip kaldım yüreğime dert oldu Ellerin vatanı bana yurt oldu Mezarımı kazın bayıra düze Benden selam söyleyin sevdiğim gıza Başına koysun, karalar bağlasın Gurbet elde kaldım diye ağlasın Orta Anadolu köylerinin birinden diğerine gelin götürülürken Kızılırmak tan geçen gelin alayı, köprünün yıkılması üzerine suya dökülmüş ve birçok kişiyle beraber gelin de suların içinde kaybolmuştur. Bu acıklı olay büyük üzüntü yaratmış ve bütün yurda yayılmıştır. Köprüye varınca köprü yıkıldı Üç yüz atlı birden suya döküldü Nice yiğitlerin beli büküldü Nettin Kızılırmak allı gelini Gelini gelini benim yârimi Tüfek getirin de şu kartalı vuralım Dalgıç getirin de allı gelini bulalım Biz gelinsiz nasıl köye varalım NAKARAT Elinin kınası soldu mu ola Gözünün sürmesi soldu mu ola Evde kaynatası duydu mu ola NAKARAT Kızılırmak parça parça olaydın Her bir parçan bir yerlerde kalaydın Sen de benim gib yarsız kalaydın 41

51 Sonuç Türkü, kendine özgü ezgiyle söylenen, anonim (ortak) halk edebiyatı nazım biçimi ve türüdür. Yaşadığımız toplumun kültürel, coğrafi, dini değerlerinin aynası diyebileceğimiz türkülerimiz, toplumda yaşananları tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Heyecan, coşku, sevgi, keder, haykırış ve sayamadığımız nice duygular türkülerin çıkış noktalarıdır. Bu sayede ezgisel bir yapıya bürünmüş olan halk edebiyatımızı kuşaktan kuşağa aktarma imkânı bulmuş olacağız. Kadınlarımız ise türkülerin başkahramanı sayılırlar. İster aşk-sevda türkülerinde, ister gurbet türkülerinde, ister ölüm türkülerinde ve konusu her seferinde değişebilen birçok türküde kimi zaman ana, kimi zaman sevgili kimi zaman da bacılar olarak karşımıza çıkarlar. Türküler sayesinde kadınların yüzyıllardır yaşadığı sorunlar dile getirilecek ve belki de bu sayede kadının toplumsal hayattaki konumuna olumlu katkılar sağlanacaktır. Konuşmama Kırşehir den, daha çok (bir kez daha saygı ve rahmetle andığımız) büyük ozanımız Neşet Ertaş tan dinlediğimiz bir uzun havanın sözleriyle son vermek istiyorum. İki büyük nimetim var Biri anam biri yârim İkisine de hürmetim var Biri anam biri yârim Anam anam garip anam ben derdimi kime yanam Ana deyip de geçilmez O yar anadan seçilmez İkisine de gıymat biçilmez Biri anam biri yârim Anam anam garip anam ben derdimi kime yanam Birisi var etti beni Birisi yar etti beni İkisinin de birdir teni Biri anam biri yârim Anam anam garip anam bu derdimi kime yanam 42

52 Kaynakça Balkaya, Adem (2013). Türkülerin Sosyo-Kültürel Düzenleyicilik Misyonu: Kars ta Gelin Terifleme. The Journal Of Academic Social Science Studies International Journal Of Social Science. Volume 6. Issue 2, P , February, Kafkas Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Çubukçu, H. (2006) Kişilerarası İletişimde Devingenlik: Yeni Bir İletişim Modeline Doğru, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 23/1, Çoban, Onur. Lasswell Modeli, (Erişim. Tar ) Uğurlu, Nurer (2009). Folklor ve Etnografya Halk Türkülerimiz, Örgün Yayınevi, Kültür dizisi- Folklor ve Etnografya:1: , İstanbul. (erişim tarihi: ) 43

53 44

54 SOSYAL HİZMET PERSPEKTİFİNDEN FEMİNİZM ÜZERİNE BİR GÖZDEN GEÇİRME: KADIN ÇALIŞMALARINDA ERKEK İŞBİRLİĞİ Eda BEYDİLİ 1 Buğra YILDIRIM 2 FİLİZ DEMİRÖZ 3 Özet Kadınların toplum içerisindeki konumları, tarihsel süreç içerisinde farklı aşamalardan geçmiştir. Kadınların sahip oldukları haklar, uluslararası ve ulusal anlamda güvence altına alınmış olsa da kadınlar hala toplumda özel alana hapsedilmeye devam etmektedir. Birçok kişi tarafından kadın üstünlüğü olarak algılanmasına rağmen, esas itibariyle feminizm; cinslerin eşitliğini vurgulayarak ataerkil yapının kırılmasını hedeflemektedir. Toplumdaki karar alma mekanizmalarındaki baş aktörlerin çoğunluğunun erkekler olduğu düşünüldüğünde, toplumsal cinsiyet duyarlı politikalar ve hizmetlerin geliştirilmesi erkek yöneticiler kadar toplumdaki diğer erkeklerin de özgürleşmesine katkıda bulunacaktır. Karar alma mekanizmalarında cinsler arasında işbirliğinin vurgulanmasını amaçlayan çalışmalar yapılması feminist sosyal hizmet uygulamaları açısından da önemli görülmektedir. Bu yazıda feminist sosyal hizmet uygulamaları açıklanarak, uygulamaların kadın erkek işbirliği üzerinde nasıl yürütüleceği tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: Feminizm, feminist sosyal hizmet uygulaması, toplumsal cinsiyet eşitliği, güçlendirme, kadın-erkek işbirliği. Giriş Kadınlık ve erkeklik üzerine pek çoğumuzun erken yaşlardan itibaren içselleştirdiği tutumlar vardır. İçselleştirdiğimiz bu süreç cinsiyet kimliği konusunda bir takım farklılıkları beraberinde getirse de biyolojik cinsiyet üzerine aslında söylenecek çok fazla şey yoktur. Sebebi ise, ya kadın ya da erkek olarak doğarsınız. Ancak asıl önemli nokta biyolojik kimliği toplumsal cinsiyete dayalı içselleştirmeyle ortaya çıkan farklılıklarımızın eşitsizliğe dönüşmesidir. Bu duruma yapılan vurgular; kadın ve erkek arasındaki rollerin, kimliklerin, davranış kalıplarının değiştikçe cinsiyetin toplumsal anlamının da farklılaşıp değişeceğine dair olan inanç üzerinde temellenir. Temelde kadın-erkek eşitliğini vurgulayan bir öğreti olarak tanımlanabilecek olan feminizm, insanların sorun çözme kapasitelerini geliştirerek sosyal işlevselliğini arttırılmasını amaçlayan sosyal hizmet mesleği açısından önemli bir hareket olarak gündeme gelmiştir. Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü nedeniyle özel alana hapsedilmesi, erkeklerin politik, ekonomik, sosyal vb. birçok alanda baş aktör olmasına neden olmuş, erkek egemen bir bakış açısıyla yapılan toplumsal düzenlemeler kadınların ikincil konumda kalmasını desteklemiştir. Bu bağlamda karar alma mekanizmalarında kadın ve erkeklerin işbirliği içinde 1 Arş. Gör., Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü, e-posta: edabeydili@gmail.com 2 Arş. Gör., Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü, e-posta: bugra_yildirim@hacettepe.edu.tr 3 Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü, e-posta: filiz.demiroz@gmail.com 45

55 olması, toplumda var olan ataerkil sistemin kırılmasını sağlayacak ve toplumsal cinsiyete duyarlı politikalarla erkek hegemonyası kırılarak eşitlik temelli uygulamalarla kadınların güçlenmeleri sağlanacaktır. Bu güçlenmenin sağlanmasında sosyal hizmet mesleği birey, grup ve toplum odağında önemli roller üstlenmektedir. Feminist Sosyal Hizmet Uygulaması Sosyal hizmet perspektifinden feminizm, toplumsal hareket ve kadınlar için yasal ve sosyo ekonomik eşitliği savunan öğreti olarak açıklanırken; feminist sosyal hizmet, sosyal hizmetin bilgi, beceri ve değerlerinin entegrasyonunun feminist yönlendirme ile bireylerin ve toplumun cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan duygusal ve sosyal sorunlarının bu modele uygun aşılabilmesine yardım eder (Barker, 1995: 115). Aslında feminist sosyal hizmet kendi toplumlarında kadınlar ile çalışan kadınlar tarafından yürütülen feminist sosyal eylem dışında ortaya çıkmıştır (Dominelli and McLeod, 1989, akt.: Dominelli, 2002: 6). Onların amacı kadınların iyilik halini kendi kişisel çıkmazları ve söylenmemiş özel kederlerini toplumdaki sosyal konumları ve durumları ile bağlayarak arttırmak olmuştur. Bu durum özel sorunların kamuyu ilgilendiren sorunlar olarak yeniden tanımlanması anlamına gelir. Diğer sosyal hizmet uzmanlarının toplumun kişisel hastalıkları yarattığı konusunda ısrar etmesine rağmen feminist sosyal hizmet uzmanları kadının kadın olarak sosyal pozisyonları ve rolleri içerisinde sorunlarını kökleştirmede ilk sırayı almışlardır. Feminist sosyal hizmet oluşturulurken, kadın aktivistler daha genel olarak feminist anlayış üzerinden gitmişler ve teori ve pratiğin kendi eşsiz desenleri içinde bu durum örülmüştür. Sosyal hizmet uygulama biçimi feminist sosyal hizmeti tanımlarken analizin başlangıç noktası olarak dünya kadınlarının deneyimlerini ele alır. Toplumda kadının konumu ile onun bireysel sorunları arasındaki bağlantılara odaklanarak, özel ihtiyaçlarını cevaplar, müracaatçı uzman etkileşimi içerisinde eşitlikçi ilişkiler oluşturur ve yapısal eşitsizliklere hitap eder. Bütüncül bir şekilde kadınların özel ihtiyaçları ile karşılaşan ve onları etkileyen sayısız gerginlik ve baskının farklı formları da dâhil olmak üzere hayatlarının karmaşıklığının üstesinden gelen uygulama feminist sosyal hizmetin ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun dışında feminist sosyal hizmet toplumsal ilişkilerin birbirine bağlı doğası üzerine odaklanmayı sağlar ki aynı zamanda kadınların erkekler, çocuklar ve diğer kadınlar ile olan ihtiyaçlarını etkiler (Dominelli, 2002 : 6 7). Odağında ki kadın çevresi içinde de bir birey olarak ele alınır. Dolayısıyla kadının güçlenmesi çevresindeki kişileri de etkiler. Bu bağlamda feminist ilkeler ve prensipler Dominelli tarafından feminist sosyal hizmetin içinde uygulamaya yönelik ve belirgin olarak şu şekilde yeniden güncellenmiştir (Dominelli 2002b: , akt.: White, 2006: 7): Kadınların çeşitliliğini tanımak, Kadınların güçlerini değerlendirme, Belli kadın grupları arasındaki farklılığın eşitsiz güç ilişkileri için bir temel olmasını önleme konusunda ayrıcalıkları ortadan kaldırmak, Hayatlarının her alanında kendileri için karar verme yeteneğine sahip aktif ajanlar olarak kadınları dikkate almak, Birey olarak kadınların kendi sosyal koşullarındaki yerini belirleme ve birey ve kolektif varlıkları arasındaki ilişkili bağlantıyı onaylamak, Kadınlara, kendi ihtiyaçlarına ve sorunlarına buldukları çözümleri ifade edebilecekleri bir alan sağlamak, "Kişisel olan politiktir" ilkesini uygulamanın makro, mezzo ve mikro düzeyleriyle alakalı olduğunu kabul etmek, 46

56 Bireysel sıkıntıları kamu meseleleri olarak yeniden tanımlamak, Kadınların ihtiyaçlarını yaşamlarının her alanında diğerleriyle etkileşimlerde bulunan diğer tüm insanlar gibi ele alınmasını sağlamak, İnsan ilişkilerinin birbirine bağlı doğası anlamak ve onun vasıtasıyla birey ya da grup bazında neye yol açtığını, herkes için nasıl gerçekleştiğini kavramak, Kadınların bireysel problemlerinin sosyal nedenlerinin olduğunu teşhis etmek ve her müdahale içerisinde bu iki düzeye hitap etmek, Bireysel problemlere ortak çözümler aramaktır. Güçsüz bir grup olarak kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kendi ifadeleriyle anlamak ve güçlenme için gerekli koşulları sağlayabilmek sosyal hizmetin; bireyselleştirme, katılım, bireyin ve toplumun bulunduğu yerden başlama, müracaatçının kendi kaderini tayin hakkına saygı (self determinasyon), insan hakları ve sosyal adalet ilkeleri ile yakından ilişkilidir. Çünkü feminist yaklaşım, tıpkı sosyal hizmet gibi, güçsüz ve baskı altında konumlanan gruplardan kadına ilişkin gerçeği anlama ve değiştirme çabasında başarılı olabilmek adına, değişme sürecine konu olanların görüşlerinin ön plana çıkarılmasını önemser. Teori olarak, feminizm ve sosyal hizmet arasındaki ilişki sosyal hizmetin ve feminizmin kalplerinde olan politika ve praksis arasındaki gerginliği sembolize eder. Sosyal hizmetinde doğasında olan sosyal politika ve reform ilişkisi pratiğe aktarımda teorideki gibi gerçekleşmemektedir. Feminist yaklaşım ve uygulama bu anlamda sosyal hizmetin temel söylemlerini gerçekleştirmede önemli bir araçtır (Duyan ve diğ., 2008: 139). Kadın Çalışmalarında Erkek İşbirliği Kadın çalışmaları alanı, kadınların nasıl ezildiği, buna rağmen nasıl var olduğu, ve bununla baş etmeyi nasıl becerdiği, bu mücadelelerin tarihi yani cinsiyete dayalı ezilmenin bugüne kadar nasıl devam edildiğini anlamaya çalışmak olarak tanımlanabilir(sancar,2003). Feminizm bazı kişiler tarafından sadece içerisinde kadına yönelik çalışmaların olduğu ve kendi hayatlarında mutlu olamamış ya da başarıyı sağlayamamış kadınların bir araya geldiği ve kendi içlerinde tartıştığı, bir bakıma zaman tüketilen bir alan olarak görülse de aslında feminizm, erkek çalışmalarını da içeren ve kadınların üstünlüğünden ziyade kadın-erkek eşitliğini amaçlayan bir öğretidir. Bu çalışmada kadın-erkek işbirliği ile karar alma mekanizmalarında kadınların da erkeklerle birlikte erkekler kadar yer alması tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü nedeniyle erkekler meslek ve statünün anlam kazandığı alan olan kamusal alanın iktidarı haline gelirken, kadınlar ev hayatı içerisinde annelik rolü ile sınırlanmıştır. Kadınların bu şekilde özel alanda kalmaya zorlanması kendisini istatistiklerde de göstermiştir. Örneğin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) nun 2011 yılı işgücü istatistiklerine bakıldığında kentlerde yaş grubundaki kadınların işgücüne katılım oranı %34,7 iken yaş grubundaki kadınlarda bu oran %34,8 dir. Okuma yazma bilmeyen sayısı erkeklerde iken aynı durum kadınlarda dir (TÜİK 2011). Gelişmekte olan 99 ülkede yapılan bir araştırmaya göre kadının toplumsal statüsü ve doğurganlığı arasında ters bir ilişki vardır ve toplumsal statü artarken doğurganlık azalmaktadır. Kadın öğretim düzeyinin yükselmesi, anne ölümü, beklenen yaşam süresi ve sağlık hizmetlerinden yararlanma oranlarını da etkilemektedir(akın ve Demirel 2002; akt.: Üner 2008:18) aile yapısı araştırmasında kentlerde yaşayan kadınların yarısına yakını (%47,6) ev düzeninde aile içi karar almaktadır ( Eğitim ve işgücüne katılım oranlarının cinsler arasında farklılaşmasını kendisini bu çalışmanın odağını oluşturan karar alma mekanizmalarında da göstermiştir. Parlamentodaki 469 erkek milletvekiline karşılık kadın milletvekili sayısı sadece 79 dur ( KADER in kadın istatistiklerine göre kadın belediye başkanı sayısı 26 (%0,8) iken köy 47

57 muhtarı sayısı 65 (%0,2) dir. Yine aynı istatistiklere göre üst düzey yöneticilerin (genel müdür düzeyi) %23 ü kadın, %77 si erkektir ( Kadınların istatistiklerdeki bu konumu pek çok alanda devam etmektedir (Ayrıntılı bilgi için Bkz: Kadınların karar alma mekanizmalarındaki geri planda kalmasında toplumsal yapının etkisi yadsınamaz. Daha anne karnında iken başlayan kadın-erkek ayrımı, doğumdan sonra da aile içinde, sosyal çevrede ve toplumsal sistemde kendisini göstermektedir. Kılık-kıyafetten, nasıl davranılacağına, ne ile oynanıp nasıl oturulacağına kadar pek çok davranış küçük yaşlardan itibaren öğretilmektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyete dayalı kalıp yargılar nedeniyle kadınlar eğitim- öğretimden uzak tutulmakta, ev işleri yapma, evlenme ve çocuk bakımı gibi işlerle yükümlü görülmektedir. Yönetilenler ya da yönetilmesi gerekenler olarak görülen kadınlarla ilgili kararlar erkekler tarafından alınmakta, Sizin için bu kararları aldık gibi söylemler ise kadınları pasifize etmektedir. Dolayısıyla karar alma mekanizmaları tarafından yapılacak çalışmalarda kadınların da erkekler kadar rol alması gerektiğinden bahsediliyorsa, doğumdan önce başlayarak toplum içerisinde kadınların güçlenmesi gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında kadınların, erkekler sayesinde var olduğuna dair kalıp yargıların ve kadınlar üzerindeki baskıların ortadan kaldırılması, kadının kendisinden başlayarak çevresi ve içerisinde yaşadığı toplumsal sistemin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi noktasında feminist sosyal hizmet önem kazanmaktadır. Feminist sosyal hizmet uzmanları ise kadınların sahip olduğu haklar ve bunları nasıl kullanacaklarına ilişkin danışmanlık görevini yürütürler. Var olan yasal düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi veya yasal düzenlemelerin oluşturulmasında, aktivist ve lobicilik rolleriyle sosyal eylemlerle makro açıdan kadının güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadırlar. Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası nın çıkarılması sürecinde, toplumdaki ataerkilliğin doğurgularını analiz eden ve kadının güçlendirilmesini önemli gören kadınlar, onların oluşturduğu dernek, vakıf gibi örgütler etkili olmuşlardır. Bu tarz dernek, vakıf ve kadın platformlarında yer alan pek çok kadının da sosyal hizmet uygulamaları çerçevesinde kadın sığınma evleri, toplum merkezleri gibi kurumlarda yürütülen çalışmalar içinde yer almış oldukları gözlemlenmiştir. Aynıca plan ve projelerle kadınların toplum içerisinde dezavantajlı duruma düşüren noktalar ortaya çıkarılarak kadınların güçlendirilmesi sağlanabilir. Aile düzeyinde ele alınan kadın bakış açısı, erkek egemen bir yönetimin sonucudur. Dolayısıyla kadınlar önce kişisel değişim ve dönüşümü başaracaklar, sonrasında bu başarılarını erkeklerin egemen oldukları alanlar içinde tekrarlayacaklardır. Bu devinimin etkilerini topluma yansıttıkları zaman aralarındaki işbirliği daha görünür olacaktır. Öte yandan haklarını kullanamayan ve toplumdaki eşitsizlikten bir şekilde zarar gören kadınlar, gerekli desteği nerden alacaklarını ya da bunlara nasıl ulaşacaklarını bilemeyebilirler. Bu noktada kadınları kaynaklarla buluşturmak ve bağlantı kurmak gibi mikro uygulamalarda da sosyal hizmet uzmanları aktif bir rol üstlenebilmektedir. Aynı şekilde yaşanılan sorunun kişiye özel olmadığı, birçok kişinin farklı zamanlarda aynı sorunları yaşadığı ya da yaşayabileceğinin farkındalığı artırılarak bireyi güçlendirmeyi amaçlayan grup çalışmaları da kadınların görmüş oldukları, ekonomik, fiziksel, psikolojik, kültürel ve politik baskıları aşmalarında önemli bir araç haline gelmektedir. Özellikle toplum merkezlerinde yürütülen çalışmalarda bu uygulama örneklerini görmek mümkündür. Toplumsal cinsiyet yolunda yapılacak çalışmalar erkeklerin kaybına olan bir durum değil aksine onların da yararının söz konusu olduğu eylemlerdir. Bir erkek, ağlayabilir, otobüslerde yaşlı, hamile vb. olmadığı sürece kadınlara yer vermek ya da hesap ödemek zorunda değildir. Oysaki toplumsal cinsiyet temelinde erkekler erkek olmayı öğrenmişlerdir. Dolayısıyla aslında kadın çalışmalarında erkek işbirliği bu noktaları kırmada erkekler için de yararlı olacaktır. Kadının toplum içindeki ikincil konumda olmalarında en önemli aktörlerden biri de erkeklerdir. Karar alma mekanizmalarının birçoğunun başında erkeklerin olduğu gerçeği göz önüne alındığında konu hakkında erkek yöneticilere doğru bir bilgilendirme yapılması gerekir. 48

58 Kadınlarla ilgili yapılacak çalışmalarda sosyal, ekonomik vb. desteklerin alınması ise kadına ve kadının toplumsal yaşam içerisindeki yerine ilişkin tutumun değiştirilmesi ve ya dönüştürülmesi anlamında kadınları daha da güçlü kılacaktır. Kadın erkek eşitliğini amaçlayarak toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını kırmayı hedefleyen feminizm ve kadın çalışmalarının her ikisi de erkek hegemonyasına meydan okuyarak (Kemp ve Squires, 1997), erkeklerin kendi özgürlüklerini kazanma yolunda önemli bir hareket olarak değerlendirilmelidir. Özellikle kırsal kesimlerde din adamı, kanaat önderleri, üst düzey kamu görevlileri vb. birçok önemli kişinin erkek olduğu göz önüne alındığında, toplumdaki kadına karşı var olan yanlış algının değiştirilmesine buralardan, bu kişilerden başlanması çalışmaların etkiliği açısından son derece yararlı olacağı düşünülmektedir. Günümüzde ataerkil yapının kırılması noktasında sivil toplum örgütleri, toplum ve grupla çalışmada önemli araçlardır. İngilizce de NGO S ( Non-Govermenatal Organizations-Hükümet dışı kuruluşlar) olarak kısaltılan sivil toplum örgütleri, gönüllülük çerçevesinde toplum yararı için çalışmalar yapmak üzere bir araya gelen insanların oluşturduğu, kar amacı gütmeyen örgütler olarak tanımlanabilir. Farklı hedef gruplarına yönelik çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri içerisinde bahsettiğimiz toplumsal yapıyı kırmak oluşturulan kadın örgütleri de önemli bir yer tutmaktadır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü sitesinden alınan bilgiye göre Ankara da 65 Sivil toplum örgütü bulunmaktadır. ( Bu sivil toplum örgütlerinin bazılarıyla yapılan görüşmelerde kadın çalışmaları yapan oluşumların erkek işbirliğine ilişkin düşüncelerinin değişebildiği görülmüştür. Ankara ilinde kadına yönelik şiddet konusunda çalışan ve doğrudan müracaatçının yaşadığı fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetle baş etme kapasitesini arttırmayı ve güçlendirmeyi odak alan bir sivil toplum örgütü, erkek işbirliğine açık olmadıklarını ancak kurumsal olarak farkındalık yaratmayı amaçlayan eğitimler verdiklerini belirtmiştir. Bu durumun nedeni olarak ise, kadına şiddet uygulayan kişinin erkek olmasından ötürü çalışmalarında erkeğin yer almasının müracaatçı ile aralarında oluşan güveni zedeleyebileceğine olan inançtır. Doğrudan müracaatçıların sorunlarıyla ilgilenen oluşumlar erkek işbirliğine karşı olsa da, eğitim, sanat vb. faaliyetleri yürüten vakıflarda erkekleri de görebilmekteyiz. Ancak temelde belirtmek gerekir ki kadınların sadece karar alma mekanizmalarında değil her alanda erkeklerle aynı konumda olması tüm kadınların ortak isteği haline gelmiştir. Sivil toplum örgütlerinin kadın çalışmalarında aldığı roller, hizmet verdiği kesim ve uygulamaları açısından erkek işbirliğinin çalışmanın içine nasıl var edilebileceğine ilişkin tartışma ortamları yaratılabilir. Bu sayede kadın-erkek işbirliğinden beklenenin ne olduğu ve bu işbirliğinin geliştirilmesi için neler yapılabileceği, bu işbirliğinin kadın çalışmalarına nasıl olumlu bir katkı verilebileceği konularında fikirler ortaya çıkabilir. Bunun da kadın çalışmalarında gelişmeye yardımcı olacağı düşünülmektedir. Sosyal hizmet uygulamaları açısından düşünüldüğünde örgütler arası kanıtların oluşturulması, ortak protokoller yapılması, toplum düzeyinde lobicilik etkinlikleriyle sözünü ettiğimiz çalışmalar kolaylaşabilir. Sonuç ve Öneriler Toplumda var olan kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmada kadınların güçlendirilmesi önemlidir. Güçlendirmeye yapmış olduğu vurgu ile önem kazanan feminist sosyal hizmet sosyal adalet ve insan hakları odağında mikro, mezzo ve makro boyutta birey, grup ve toplumla çalışarak ataerkil yapının değiştirilmesi ve dönüştürülmesinde oldukça etkili bir yaklaşımdır. Toplumsal gelişme ve ilerleme için ataerkilliğin sorgulanması önemlidir. Toplumda var olan kaynakları kullanarak güçlerinin farkına varmaları ve haklarını kullanarak kişisel değişim ve dönüşüm başarılması, karar alma mekanizmalarında bulunan erkeklerin farkındalık kazandırma eğitimleri, toplum eğitimleri, film gösterileri, basın ve yayın organlarının etkili kullanılması yoluyla doğru bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi yoluyla 49

59 feminist sosyal hizmet amaçlarına ulaşacaktır. Böylece daha eşit bir dünyada yaşamak mümkün olacaktır. Kadınlar ne yaparsa yapsın, ne üretirse üretsinler destek ve takdir görmemeleri önemli bir çelişkidir. Kadınlara karşı ön yargılardan ve düşmanlıktan kurtulmak, kadınları metalaştırmaktan vazgeçmek, anneliğe atfedilen değerleri aşmak başlangıç noktasının basamakları olabilir. Bu anlayışın sağlanmasında kadınların güçlendirilmesi ve desteklenmesi önemli bir husus olmaktadır. Güçlendirme ve desteklenme de rol modellerinin daha çok görünür kılınması, medyada daha çok gösterilmesi ve bunların tekrarlanmasıyla daha etkili olacağı düşünülmektedir. Kadınların bugün ikincil konumda yer almasının nedeni ataerkil zihniyettir. Dolayısıyla bu zihniyetin kırılmasında madalyonun diğer yüzü olan erkeklere de önemli görevler düşmektedir. Erkekler için ise farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalarda daha çok rol almaları beklenebilir. Bu sayede kadınların desteklerini alabilecekleri de düşünülmektedir. Biz de kadınlar için bir şeyler yapalım demek, kadınlar açısından kabul edilebilir bir söylem değildir. Gerçekte erkeklerin kadınlar için bir şeyler yapmasına da gerek yoktur, erkeklerin temelde kendileri için bir şeyler yapması gerekir ki bu sayede toplumsal alanda kadınlar özgürleşebilsin. Bu yüzden erkek eğitimleri de önem taşımaktadır. Eşitlikçi unsurların yer aldığı bu eğitimler erkekler için bir açılım sağlayabilir. Ama şu unutmamalıdır: kadınları güçlendirmek erkekleri güçlendirmek ve demokrasiyi güçlendirmek ise; bırakınız kadınlar kendileri ile ilgili kararları kendileri versinler. Sonuçta kadınlar kadar erkekler de özgürleşecektir. Kaynakça Barker, L.R. (1995). The Social Work Dictionary (Third Edition), Washington D.C.: NASW Press. Dominelli, L. (2002). Feminist Social Work Practice (Counsalting Ed.: Jo Campling), (First Published), New York: Palgrave Macmillan, Duyan, V., Sayar, Ö.Ö. ve Özbulut, M. (2008). Sosyal Hizmeti Tanımak ve Anlamak, (Birinci Baskı), Ankara: Öncü Basımevi. Kemp, S. ve Squires, J. (1997). Feminisms. Oxford Press. S Sancar, S. (2003). Üniversitede Feminizm: Bağlam, Gündem ve Olanaklar, Toplum ve Bilim Dergisi, 97 (Yaz), s Üner, S. ( 2008). Toplumsal Cinsiyet Eşitliği. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Yayını, Ekim, Erişim tarihi: White, W. (2006). The State of Feminist Social Work, (firstpublished), New York: Routledge. Erişim tarihi Erişim tarihi Erişim tarihi Erişim Tarihi:

60 EŞİNE ŞİDDET UYGULAYAN ERKEKLERE YÖNELİK GRUP ÇALIŞMASI: BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLA YAPILANDIRILAN GRUP SÜRECİNE BAKIŞ Gizem ÇELİK 1 Özet Şiddet, toplumun her kesiminde değişik yoğunluk ve türlerde kendini göstermektedir. Şiddetin yoğun yaşandığı ve çözüm üretmede sosyo-kültürel nedenlerden ötürü çıkmazların olduğu aile, şiddetin yaşandığı bir yer olmanın yanında şiddetin yeniden üretildiği ve sürdürüldüğü bir yer olma özelliği de göstermektedir. Aile içi şiddet vakalarında şiddet mağdurlarının çoğunun kadın olması dolayısıyla kadınlara sunulan hizmetlerin sayısının ve niteliğinin arttırılmasının yanında şiddet uygulayan erkeklere yönelik de çeşitli hizmetlerin planlanması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik oluşturulan tedavi programları, farklı kuram ve yaklaşımlarla farklı özelliklerde (süre, ele alınan konular vb.) uygulanmaktadır. Yurtdışı örnekleri çok çeşitli olmakla birlikte Türkiye için bu yönde yapılandırılmış tedavi programlarının olmadığını söylemek mümkündür. Bu çalışmada, aile içi şiddet konusunun iç acıtıcı gerçeği ve sürekli mağdurla yapılan çalışmaların şiddet sorununu çözmediği gerçeği ile işe başlanmış, konu, şiddet uygulayan erkeklerin özelliklerine ilişkin literatürde yer alan bilgiler, bilişsel davranışçı yaklaşım ve bilişsel davranışçı terapi teknikleri, eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik bilişsel-davranışçı yaklaşım ile yapılan çalışma örnekleri ve bir grup çalışması önerisi ile ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Aile içi şiddet, şiddet uygulayan erkeklerle çalışma, bilişseldavranışçı yaklaşım, grup çalışması Giriş Şiddet, toplumun her kesiminde değişik yoğunluk ve türlerde kendini göstermektedir. Şiddetin yoğun yaşandığı ve çözüm üretmede sosyo-kültürel nedenlerden ötürü çıkmazların olduğu aile, şiddetin yaşandığı bir yer olmanın yanında şiddetin yeniden üretildiği ve sürdürüldüğü bir yer olma özelliği de göstermektedir. Bu nedenle aile içi şiddet konusuna dikkat çekilmesi, olası risk faktörlerinin belirlenerek şiddetin önlenmesi, şiddet durumunda gerekli tedbirlerin alınması ve çeşitli hizmetlerin yapılandırılması oldukça önemlidir. Bunlar kadar önemli olan bir diğer konu, aile içi şiddet vakalarında şiddet mağdurlarının çoğunun kadın olması dolayısıyla kadınlara sunulan hizmetlerin sayısının ve niteliğinin arttırılmasının yanında şiddet uygulayan erkeklere yönelik de çeşitli hizmetlerin planlanması ve hayata geçirilmesidir. Şiddetin tek boyutlu ele alınamayacağı, mağdurun güçlendirilmesi ve korunması ile birlikte 1Araştırma Görevlisi, Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, eposta: gizemcelik@baskent.edu.tr 51

61 şiddet uygulayan kişinin cezalandırılması, en önemlisi de psiko-sosyal yönden değişiminin sağlanmasının şiddetin tekrarlanma olasılığını düşüreceği yönündeki vurgunun netleşmesi gerekmektedir. Yurtdışında eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik tedavi programlarının sayısı ve niteliği gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye için de bu tür programların oluşturulması, yasal zeminde geçerlilik kazanması gerekmektedir. Bunun için şiddet uygulayan erkeklerin özellikleri başta olmak üzere, bu erkeklerin şiddet algıları, şiddetin oluşmasına zemin hazırlayan risk faktörleri ve programların uygulanmasında görev alacak meslek elemanlarının eğitiminin sağlanması, ilgili kurum ve kuruluşların belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışma, tüm bu gereklilikler göz önünde bulundurularak, şiddet uygulayan erkeklere sunulan tedavi programlarının önemli bir kısmını oluşturan grup çalışmasına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Şiddet Uygulayan Erkeklerle Çalışma Şiddet uygulayan erkeklere yönelik olarak oluşturulan ilk resmi tedavi programı 1976 yılında Londra da bir kadın barınağında, sığınak arayan kadınların talepleri neticesinde, bu kadınların eşlerine klinik destek vermek amacıyla başlamıştır (Jennings, 1987). Böyle bir hizmetin hayata geçmesinde hiç kuşkusuz 1970 lerde hız kazanan kadın hareketinin ve kadınların aile içi şiddetin durdurulması konusundaki girişimlerinin büyük etkisi vardır. Benzer programlar Avrupa ve Kuzey Amerika ya da hızla yayılmıştır (Roberts, 1984). Literatürde, Amerika ve Kanada da şiddet uygulayan erkeklere yönelik olarak hazırlanan yüzlerce tedavi programı olduğu görülmüştür. Bu programların temel hedefi, şiddet uygulayan erkeklere çeşitli kuram ve yaklaşımlarla yeni beceriler öğretilmesi ve bu becerilerin geliştirilmesi, kadınlık ve erkeklik rollerine ilişkin toplumsal kalıp yargıların değiştirilerek bu erkeklerin tekrar şiddet uygulamasını önlemektir. Bu amaçlarla oluşturulan programlar, emniyet ve sosyal hizmetlerin hazırladığı programlar, grup çalışması temelli programlar ve denetimli serbestlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddet uygulayan erkeklerle çalışmada önemli gelişmeler sağladığı görülen grup çalışması temelli tedavi programlarında, feminist kuramlardan (özellikle pro-feminist yaklaşım), aile sistemleri kuramından ve birey kuramlarından (individuals theories) (kişilik özellikleri kuramı, bilişsel-davranışçı/sosyal öğrenme kuramı, bağlılık kuramı) yararlanılmaktadır. Şiddet uygulayan erkeklere yönelik sunulan grup çalışması temelli tedavi programlarında kullanılan kuram ve yaklaşımların ağırlığına bakıldığında, feminist kuram ve bilişsel-davranışçı yaklaşımın hem daha yaygın kullanıldığını hem de daha etkili sonuçlar sağladığını söylemek mümkündür. Bu nedenle çalışmanın odağı, bilişsel-davranışçı yaklaşım, bu yaklaşımla yapılandırılan grup çalışmasının şiddet uygulayan erkekler özelinde ele alınması ve tartışılmasıdır. Bilişsel Davranışçı Yaklaşım ve Bilişsel Davranışçı Yaklaşımla Yapılandırılan Grup Çalışması Duyguna dikkat et, düşüncen olur. Düşüncene dikkat et, davranışın olur. Davranışına dikkat et, alışkanlığın olur. Alışkanlığına dikkat et, kaderin olur. Bilişsel davranışçı yaklaşımın çıkış noktası, Epictetus un İnsanlar olaylardan değil de, bu olaylara ilişkin bakış açılarından rahatsız olurlar görüşüne dayanmaktadır (Ivey ve Diğ., 1987; akt. Türküm, 1999: 7). Başka bir ifadeyle, bireylerin olaylar karşısındaki duygulanımları 52

62 ve bilişsel süreçleri, olaylara karşı verecekleri tepki ve davranışları şekillendiren önemli etkenler olmaktadır. Söz konusu yaklaşımda anahtar kavram olan biliş (cognition), insanların bilgiyi nasıl işlediğini (process information) anlamayı yansıtmaktadır (Sedgwich, 1989). Bilişsel davranışçı terapiler de, bireylerin günlük yaşamlarında üstesinden gelemedikleri güçlükler ve yaşam problemleri ile karşılaştıklarında onlara yardım etmek için öğrenme kuramlarını uygulayan, problem odaklı, burada ve şimdi ile ilgilenen, bilişsel davranışçı yaklaşımdan temel alınarak geliştirilmiş bir tedavi şeklidir (Stuart, 2001; akt. Demiralp ve Oflaz, 2007: 132). Türküm (1999: 7), bilişsel davranışçı terapide düşünce, karar verme ve eylemin bütünleştirilmesinin amaçlandığını, bu amaca ulaşmak için kişinin dünyaya ilişkin düşünce biçimi, vardığı kararları ve davranışları değiştirmenin sağlandığını belirtmektedir. Başka bir ifadeyle, uyumlu hale gelmesini istediğimiz davranış üzerinde çalışan bilişsel davranışçı terapi, duygu, düşünce, algı ve davranış dörtlüsünü bir arada ele alarak tanımlama, yeniden tanımlama ve davranış değişimini sağlama sürecinde etkin bir yaklaşım olarak görülebilmektedir. Daha da özelleştirmek gerekirse, sosyal beceriler konusunda belirlenen somut hedeflere ulaşma, stres azaltma, öfke ve depresyonu daha etkili yönetme, panik duygularını azaltma, sosyal işlevselliği yükseltme, alkol ve uyuşturucu kullanımını önleme ve şiddet davranışını değiştirme gibi (Rose, 2004: 111). Bilişsel davranışçı terapi, adından da anlaşılacağı üzere iki temel alan üzerinden uygulama gerçekleştirmektedir. Bunlardan biri davranış, diğeri de biliş boyutudur. Davranışçı boyutta genellikle şu aşamaların ele alındığı söylenebilir (Roffman, 2004: 165); 1) tedavinin genel hedeflerinin netleştirilmesi ve güçlü bir ilişki kurulması, 2) değişim ihtiyacının tanımlanması (örneğin, davranış sıklığına, yoğunluğuna ya da şiddetine ilişkin bilgi toplanması) ve özel, ölçülebilir hedefler konması, 3) çalışma tekniklerinin belirlenmesi (iletişim becerilerinin model olunması, değişen davranışla övünme yönünde olumlu destek, rahatlama teknikleri, sistematik duyarsızlaştırma gibi), 4)süreç içinde gerçekleştirilen hedeflerin ölçülebilmesi için veri toplanması ve 5) sonlandırma için hazırlanılması (örneğin; yeniden oluşturulan davranışın tartışılması). Terapinin biliş boyutunda, bireyin dünya görüşü, başka bir ifadeyle, bireyin anlam yaratma sistemine odaklanılmaktadır. Genellikle psiko-eğitsel gruplarda bireyin söz konusu anlam yaratma sistemini anlama ve bireyin oluşturduğu anlamla ilişkili bilişini değiştirme yolları aranmaktadır. Böyle bir değişim yaratma isteğinin nedeni, rasyonel (akılcı) olmayan düşüncelerin olumsuz duygular yaratacağı yönündeki varsayımdır (Roffman, 2004: 165). Anksiyete ya da uyuma dönük olmayan davranışların nedeninin, olayların kendisinin değil, bireyin bu olaylara ilişkin beklentileri ve yorumları olduğunu ileri süren, bu davranışların kişinin düşünce ve inançları ile doğrudan ilgilenilerek değiştirilebileceğini savunan bilişsel terapiler, 1960 lı yıllarda Beck in yaptığı çalışmalarla anılmaktadır (Stuart, 2001). Beck in bilişsel kuramına göre, çocukluk çağındaki deneyimler, öğrenme yolu ile bazı temel düşünce ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olmakta ve yapısal düzeyde bunlar şema olarak adlandırılmaktadır. Bireylerin dünya görüşlerine dayanan bu şemalar, zorlukların kökenini yorumlama kadar bu zorlukların çözümünü de sağlamaktadır (Beck, 1995; Beck ve Diğ., 1979, 1985; Ellis ve Dryden, 1987; akt. Wallack ve Sela, 2008: 655). Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, yaşam olayları sessiz durmakta olan şemaların aktive olmasına ve olumsuz otomatik düşüncelerin ortaya çıkmasına ve sonuç olarak öfke, kaygı, suçluluk, üzüntü gibi hoş olmayan duyguların oluşmasına ve bu duygulara paralel şiddet gibi davranışların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Sungur (2006) a göre, bilişsel davranışçı terapiler soruna yönelik kısa süreli, ekonomik yaklaşımlar sunmalarının yanı sıra, danışana anlaşılabilen bir tedavi rasyoneli sunmaları, öğrenme kuramları gibi bilimsel bir temel üzerine kurulmuş olmaları, deneysel psikoloji ile 53

63 klinik psikolojisi arasında bir köprü oluşturmaları ve yalnızca çeşitli ruhsal bozuklukların tedavisinde değil önlenmesinde de kullanılabilmeleri ve danışana sorun çözme yöntemlerini öğreten, beceri kazandırıcı yönleriyle önem taşımaktadır. Çok sayıda farklı bilişsel davranışçı terapi teknikleri bulunmakla birlikte bu terapilerin altında yatan temel ilke ve kabullerin aynı olduğu belirtilmektedir (Craske ve Stevens, 2002). Bu temel ilkeler şöyle belirtilebilir; Bilişsel davranışçı terapinin ortak noktası bireyin şimdi ve buradaki güncel hayatıdır. Tedavide ana hedef kişinin psikopatoloji geliştirmesine neden olan düşünce biçimlerini ve davranışlarını değiştirmektir. Bu nedenle tedavi sonunda iyileşmeyi belirleyecek çok açık hedefler belirlenir. Birey, tedavinin her aşamasına aktif olarak katılır. Birey, tedavide ele alınacak sorunları ve bu sorunları çözmeye yönelik stratejileri sosyal hizmet uzmanıyla/terapistle birlikte belirler. Tedavi süresince bilişsel tekniklerle davranışçı teknikler bir arada kullanılır (Türkçapar, 2003). Bilişsel davranışçı terapide pozitif pekiştirme, sembolik ödüllendirme, söndürme, sistematik duyarsızlaştırma, tepkiyi şekillendirme, düşünceyi durdurma, kontrat yapma, model olma, tablolaştırma, etkinlik programı oluşturma, Premack ilkesi, antrenörlük gibi bazı teknikler kullanılmaktadır. Bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı grup çalışması, bireylerin düşünce, algı, inanç, beklenti gibi bilişsel öğelerini odak alan ve davranışsal teknikler aracılığıyla davranışı değiştirmeyi, bilişsel yapı ve süreçleri etkilemeyi hedefleyen, yönlendirici ve öğretici yaklaşımın uygulandığı bir süreçtir. Bilişsel davranışçı grup uygulaması, psiko-eğitimsel (psychoeducational) bir yaklaşım olarak görülmekte ve grup uygulamaları için uygun bir tedavi modeli olarak tanımlanmaktadır (Elmacı, 2008: 85). Bilişsel davranışçı yaklaşımla yapılandırılan grup çalışmasında homojenlik önemlidir. Başka bir ifadeyle, grup üyelerinin ortak bir ya da birkaç sorun üzerinde çözüm üretmeye çalışması gerekmektedir (Rose, 2004: 111). Bilişsel davranışçı yaklaşımda, grup uygulamalarında iyileştirici sonuçlar iki temele dayanmaktadır; klasik bilişsel -davranışçı tekniklerin kullanılması ve küçük grup içerisindeki etkileşim. Bu uygulamalarda, terapistle ilgili faktörler (liderlik nitelikleri, grup sürecine olan dikkati), grup üyeleri ile ilgili faktörler (bireysel beceriler, empati gibi) ve yapısal faktörler (oturumların uzunluğu, sıklığı, ortam) sonuç üzerinde etkilidir. Grup süreci içerisinde; Grup üyelerinin semptomlarının diğerlerine olan etkisi, Grup üyelerinin kişilik yapılarının diğerlerine olan etkisi, Bir grup üyesinde görülen iyileşme/kötüleşmenin diğerlerine etkisi, Grup üyelerinin diğerleriyle etkileşim şekilleri, Grup lideri ve grup arasındaki terapötik ilişki, Grup üyeleri arasındaki terapötik ilişki, 54

64 Grupta devamsızlık veya isteksizliğin etkileri, Grupta bireysel değişkenlerin etkileri (bireyin beklentileri, terapiyle bireyin doyumu, bireyin grup terapisi için uygunluğu -örneğin eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik yapılandırılacak grup çalışması öncesinde bu erkeklerin psikopatolojilerini belirlemeye yönelik SCL90-R gibi psikolojik belirti tarama testleri kullanılabilir ve grup üyeleri uygun farklı gruplarda ele alınabilir), Gruptaki değişim mekanizmaları (esinlenme, dâhil olma, grupta öğrenme, kendine odaklanmanın değişmesi, grup bütünlüğü, grup içerisindeki duygusal süreçler), gibi faktörler belirli bilişsel davranışçı müdahalelerle etkileşerek, sağaltımı üzerinde etkili bulunmaktadır (Bieling, McCabe ve Anthony, 2006: akt. Elmacı, 2008: 86). Brekke (1989) eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik psiko- eğitimsel bir grup çalışması geliştirmiş ve bu nüfusa ait üyelerin ulaşılması güç, tedavi programına çoğunlukla gönülsüz katılan, kişiler arası şiddet konusunda çok az sorumluluk alan ya da hiç sorumluluk almayan, şiddetin ciddiyetini minimize eden ve meslek elemanına güvenmeyen özellikler gösterdiğini belirtmiştir. Bu nedenle tedavi programı oryantasyon (uyum) grubu olarak 14 haftalık, iyi yapılandırılmış ve bilişsel davranışçı ilkelere dayanan bir ön çalışmayla başlatılmaktadır (Roffman, 2004: 167). Oryantasyon grubunun iki saatlik beş oturumu aşağıda belirtilen amaçlarla toplanmaktadır; Grup üyeliğine hazırlanma: Katılımcılar aile içi şiddet, saldırganlık (aggression) ve öfke kontrolü konularında eğitilmekte ve tedavide edinecekleri beceriler konusunda bilgilendirilmektedirler. Grup üyeliğine seçim: Oryantasyon grubunda sergiledikleri davranışlara ve özelliklere göre kimin hangi gruba katılacağı belirlenmektedir (Roffman, 2004: 168). Şiddet uygulayan erkeğin özelliklerine uygun (şiddetin yoğunluğu, aldığı ceza bakımından benzer özelliklerdeki erkeklerin bulunduğu) bir gruba katılımı çalışmayı etkili tamamlamasını sağlayacak bir unsur olarak görülmektedir. Bilişsel davranışçı yaklaşım ile yapılandırılan grup çalışmasını değerlendiren başka bir makale, pro-feminist yaklaşımı da kapsayacak şekilde Aile İçi Şiddet Eğitim Projesi (Domestic Violence Education Project) adıyla Amerika da gerçekleştirilen grup çalışmasının temel özelliklerini ve değerlendirme ölçütlerini içermekte ve çalışma sonuçlarına yer vermektedir. Makalede yer alan bilgilere göre, ön test ve son test sonuçları karşılaştırıldığında 24 oturumluk programı tamamlayan katılımcıların şiddet içeren davranışlarını kabul etme konusunda olumlu tutum geliştirdikleri ve kadınlara ilişkin stereotipik inançlarının değiştiği gözlemlenmiştir. Katılımcılar ayrıca, şiddet içeren davranışlarının aile ilişkileri üzerindeki etkilerini fark ederek bu davranışlarını değiştirme yönünde motivasyon sağlamışlardır (Cranwell Schmidt ve Diğ., 2007). Yapılan grup çalışmasının içeriğine biraz daha yakından bakmak gerekirse, içeriğin katılımcıların şiddet içeren davranışlarının sorumluluğunu almaları yönünde onları cesaretlendirici, şiddetten nasıl kaçınacaklarını öğretici ve katılımcılara şiddetin altında yatan rasyonel olmayan cinsiyetçi tutum ve inançlarını değiştirmeye yardımcı olucu (Edleson ve Tolman, 1992; Gondolf, 2002; Shepard ve Pence, 1999; akt. Cranwell Schmidt ve Diğ., 2007: 91) özellikte olduğu söylenebilir. Grup çalışması süresince üzerinde durulan temel yedi varsayım şu şekilde sıralanabilir; 55

65 Aile içi şiddet bir seçimdir. Aile içi şiddet cinsel ayrımcılık ve homofobi ile desteklenmektedir. Şiddet uygulayan erkekler bu davranışlarını sürdürürler çünkü bundan yarar sağlarlar. Aile içi şiddet, ilişkilerdeki güç dengesizliğinin sürdürülmesini amaçlayan çok çeşitli davranışlardır. Aile içi şiddet eşler, çocuklar, geniş aile ve toplum açısından belirgin olumsuz etkiler yaratmaktadır. Aile içi şiddet kadının insan haklarının ihlalidir. Şiddet uygulayan erkekler eğer isterlerse davranışlarını değiştirebilirler (Cranwell Schmidt ve Diğ., 2007: 91). Şiddetin de diğer davranışlar gibi dolaylı ve dolaysız pekiştireçler yoluyla öğrenilen bir davranış olduğunu ileri süren bilişsel davranışçı yaklaşım, bir çocuk olarak aile içinde şiddet görme ya da şiddete tanık olma ile yetişkinlikte şiddet uygulayan olma ilişkisine geniş yer verilmektedir. Oliver (1993), şiddet uygulayan erkeklerin üçte birinin çocukluklarında şiddete maruz kaldıklarını belirtmektedir. Ayrıca, çocukluklarında şiddet gören erkeklerin tedavi programlarını yarıda bırakma eğiliminde oldukları ve programa devam etmek istemedikleri de belirtilen bir başka önemli noktadır (Aldarondo ve Sugarman, 1996; Grusznski ve Carrillo, 1988; Shepard, 1992, Akt.: Scott, 2004). Bilişsel davranışçı yaklaşıma göre yapılandırılan tedavi programları/grup çalışmaları, erkeklerin şiddet sonucunda nelerin olacağını anlamaları, daha uygun/sağlıklı iletişim becerileri geliştirmeleri ve bu becerileri denemeleri, çatışmalarla uygun şekilde başa çıkma stratejileri geliştirmeleri üzerinde durmaktadır (Scott, 2004). Bilişsel-davranışçı yaklaşımla yapılandırılan grup çalışmasında şiddet uygulayan erkeklerin yaşayacağı bilişsel, duygusal ve davranışsal süreçler aşağıdaki şemadaki gibidir (Healey, Smith ve O Sullivan, 1998: 27). 56

66 Şema 1: Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımla Eşine Şiddet Uygulayan Erkeklerle Çalışma (Healey, Smith ve O Sullivan, 1998: 27). Şemadan da anlaşılacağı üzere, bilişsel-davranışçı yaklaşımla yapılan çalışmada davranış kontrolü çalışmanın merkezini oluşturmaktadır. Şiddet davranışının kontrol altına alınarak belirtilen süreçlerle çözümlenmesinde erkeğin vereceği duygusal ve bilişsel tepkiler genel olarak şiddeti reddetme, uyguladığı şiddetin boyutunu minimize etme ve şiddetin nedeni olarak eşini gösterme, şiddet içeren davranışının ciddiyetinin farkına varma, farkındalıkla birlikte duygusal tepkiler verme, kendine dönük olumsuz konuşmalarda bulunma ve tüm bu süreçleri geçtiğinde de eşine şiddet uyguladığını kabul ederek davranış değişikliği yaratma yönünde gönüllü olma şeklinde bir süreç izlemektedir. Hiç kuşkusuz belirtilen bu süreçler her erkekte aynı sırayla izlemediği gibi, zaman zaman belli aşamalarda daha uzun süre kalma veya önceki aşamaya dönme yaşanabilmektedir. Bu noktada, şiddet uygulayan erkeklerle yapılacak grup çalışmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü erkeklerin, kendileriyle benzer duygu, düşünce ve davranışlarda bulunan erkeklerle birlikte bu süreçleri yaşadıklarında iç görü kazanma ve davranış değişikliği yaratma konusunda daha hızlı ilerleme kaydedebilecekleri düşünülmektedir. Aynı zamanda grup içinde öğrenilen yeni davranışların yaşama aktarılmadan önce yine grup içinde denenmesi açısından da grup çalışması oldukça önemlidir. Bilişsel-davranışçı yaklaşımla hareket eden grup liderinin erkeklerin yaşadığı bilişsel ve duygusal süreçleri nasıl yönetecekleri de ikinci çemberde sıralanan şekilde özetlenebilir. Davranışının şiddet davranışı olduğunu ve suç teşkil ettiğini gösterme ve bu yönde bilişsel algısını etkileme, sürecin en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Çünkü bilişsel-davranışçı yaklaşıma göre şiddet uygulayan erkekler, şiddet içeren davranışlarının suç teşkil ettiğini çoğu zaman bilmemekte (özellikle duygusal, ekonomik ve cinsel istismarda) ve bu nedenle değiştirilmesi gereken bir durum olmadığını düşünmektedirler. Değişim gerekliliğinin farkına varma, grup liderinin grup sürecini başarılı bir şekilde ele alması sonucunda erkeğin duygu, düşünce ve algı sistemini tartışma ve davranışını değiştirme şeklinde kendini gösterecektir. Benzer şekilde, öğrenilen uygun davranışı grup içinde uygulaması yönünde erkeği cesaretlendirmek de grup liderinin önemli sorumluluklarından biridir. Bilişsel davranışçı yaklaşımın aile içi şiddeti ve eşine şiddet uygulayan erkekleri ele alışı genel hatlarıyla bu şekilde özetlenebilir. Eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik olarak bilişsel-davranışçı yaklaşımla yapılandırılacak olan grup çalışmasının detaylarına bir sonraki başlık altında yer verilmektedir. Eşine Şiddet Uygulayan Erkeklere Yönelik Bilişsel Davranışçı Yaklaşımla Yapılandırılan Grup Çalışması Önceki bölümlerde eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik sunulan tedavi programları ve bu programlarda kullanılan yaklaşımlardan biri olan bilişsel davranışçı yaklaşıma genel hatlarıyla değinilmiştir. Çalışmanın bu bölümünde, bilişsel-davranışçı yaklaşımla yapılandırılan grup çalışması, grup çalışmasının oluşturulması (amaç, yöntem, teknik ve üyelerin belirlenmesi) ve grup çalışması süreci (uyum aşaması, müdahale aşaması ve sonlandırma) olarak iki alt başlıkta ele alınmaktadır. a. Grup Çalışmasının Oluşturulması Eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik olarak bilişsel davranışçı yaklaşımla hazırlanacak olan grup çalışmasının oluşturulma aşamasında belli sorulara yanıt vermek 57

67 gerekmektedir. Yanıtlanması gereken sorulardan ilki, eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik neden böyle bir grup çalışması planlandığıdır. Bu sorunun yanıtı önceki bölümlerde verilmiş olmasına rağmen bir kez de burada belirtmek gerekirse, grup çalışması aracılığı ile şiddet uygulayan erkeklerin bilişsel şemalarını, grup içi etkileşimler aracılığıyla şiddete neden olan duygu, düşünce ve algılarını görmeleri, şiddet içeren davranışlarını değiştirmeleri, öğrendikleri yeni davranışları uygulayabilecekleri ortam bulmaları açısından grup çalışması etkili görülmektedir. Bir diğer soru, grubun ne tür bir grup olacağıdır. Planlanan grup çalışması davranış değişimi sağlama açısından tedavi grubu; öfke yönetimi, iletişim becerilerinin öğretilmesi açısından ise eğitim grubu özelliği göstermektedir. Yapılan literatür taraması sonucunda eşine şiddet uygulayan ve bu çalışmada belirtilen konuları ele alarak yapılandırılan grupların psikoeğitsel gruplar olarak adlandırıldığı görülmüştür. Ama bu çalışma için yapılandırılan grubun bir tedavi grubu olması gerektiği düşünülmektedir. Grubun açık mı yoksa kapalı bir grup mu olacağı da yine grubun amacı ve ele alınan konuların hassasiyetine göre yanıtlanması gereken bir sorudur. Şiddet uygulayan erkeklere yönelik oluşturulacak grup çalışmasının kapalı grup özelliği göstermesi ve süreç içinde dışarıdan yeni üye kabulü yapılmaması, grup etkileşimini artırıcı bir nitelik taşıdığı için tercih edilmektedir. Üçüncü soru, grup üye sayısının ne kadar olacağıdır. Grup çalışması sürecindeki konuların yoğunluğu, şiddet uygulayan erkeklerle çalışmanın çeşitli zorlukları ve gruba başlayan üyelerin süreç içinde çalışmayı bırakma olasılıkları göz önünde bulundurularak 8-10 kişilik bir grup oluşturulması uygun görülmektedir. Diğer bir soru, grubun tek bir grup lideri mi olacağı ya da yardımcı lider (co-lider) olup olmayacağı sorusudur. Zaman ve maliyet göz önünde bulundurulduğunda grubun tek bir liderle yürütülmesi yararlı görülmektedir. Ancak, çalışma sürecinde grup liderine eşlik eden bir yardımcı lider olması hatta bu liderin grup liderinden farklı bir cinsiyette olması grup sürecini etkileyebilecek bir etken olması açısından önemli görülmektedir. Eğer yardımcı lider olacaksa bu liderin rol ve sorumluluklarının neler olduğunun da çalışma öncesi planlanması gerekmektedir. Gruba, bu konuda uzman olan biri dışarıdan danışmanlık verecek mi? Bu da grup çalışmasını etkileyecek önemli kararlardan biri olabilir. Grubun planlanması aşamasında yanıtlanması gereken diğer soru, grup çalışması sürecinin ne kadar süreceği ve oturumların hangi sıklıklarla ve ne kadar süreyle yürütüleceğidir. Yurtdışındaki benzer programlarda 16, 24, 36 ve 48 haftalık ve hatta beş yıllık grup çalışmaları olduğu belirlenmiştir. Grup çalışmasının süresini belirleyebilmek için grup çalışmasının amacına ve süreçte ele alınacak konulara bakıldığında 16 haftalık bir programlama yapılması ve her oturumun haftada bir gün 90 dakika sürmesi uygun görülmektedir. Grup sürecinde herhangi bir kayıt tutulup tutulmayacağı, kayıt tutulacaksa bu kayıtların resmi mi yoksa gayri resmi mi tutulacağı konusuna da açıklık getirilmesi gerekmektedir. Grup üyelerinin onayı alınarak grup sürecinin ses kaydının ve yazılı kaydının yapılması, çalışmanın etkililiğini belirleyebilmek ve sonraki çalışmaların yapılandırılmasını etkileyebilecek özellikler sunması açısından yararlı görülmektedir. Yanıtlanması gereken en önemli sorulardan biri, grup üyelerinin nasıl belirleneceği sorusudur. Gruba üye seçimi için farklı kurumlarla iletişime geçilmesi gerekecektir. Örneğin; aile mahkemeleri, denetimli serbestlik şubesi, il sağlık müdürlüğü vb. Erkeklerin içinde bulundukları durumu sorun olarak nitelendirmemeleri, bu nedenle değiştirilmesi gereken herhangi bir davranışları olmadığını düşünmeleri, gruba kendi isteğiyle katılacak erkek sayısının 58

68 ne kadar az olacağını hatta hiç olmayabileceğini gösteren bir delil niteliğindedir. Bu yüzden gruba katılacak üyeler, mahkeme, denetimli serbestlik ya da il sağlık müdürlüğü aracılığıyla yönlendirilen ve katılımları zorunlu tutulan eşine şiddet uygulayan erkeklerden oluşacaktır. Yönlendirilen her erkeğin gruba alınıp alınmayacağı da düşünülmesi gereken başka bir boyuttur. Planlanan gruba benzer şiddet türlerini belli yoğunluklarda uygulamış, benzer cezalarla hüküm verilmiş, alkol ve uyuşturucu kullanımı sorunu olmayan, herhangi bir ağır psikolojik hastalığı olmayan bu anlamda homojen bir grup oluşturulması uygun görülmektedir. Yaş ve eğitim durumu bakımından ise heterojen olabilir. Grubun amacının ne olacağının da açık bir şekilde tanımlanmış olması gerekmektedir. Hiç kuşkusuz eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik oluşturulacak grup çalışması bilişseldavranışçı yaklaşımla şiddet davranışının ortadan kaldırılması ve uygun iletişim ve öfke yönetimi becerilerinin öğretilmesi amacıyla yapılandırılacaktır. Çalışma öncesinde belirlenen ölçülebilir hedefler, çalışma sonunda değerlendirme yapmada kolaylık sağlayacağı için henüz planlama aşamasında üzerinde durulması gereken konulardan biri olarak görülmektedir. Grup üyelerinin belirtilen amaç ve hedefler konusunda hemfikir olması, grubun etkililiğini arttıracak önemli bir noktadır. Önemli olan ve yanıtlanması gereken son soru, grup çalışmasının nerede yürütüleceği sorusudur. Grup çalışmasının bir kurum aracılığıyla ve şiddet uygulayan erkekler açısından bir zorunluluk olması dolayısıyla Sağlık İl Müdürlüğü nde ya da Denetimli Serbestlik Şubesi nde yapılması uygun olacaktır. Planlama aşamasındaki bu sorulara ek olarak, şiddet uygulayan erkeğin eşi yani şiddet mağduru ile de iletişime geçilmesi önemlidir. Tabi bunu şiddet mağduru kadının da istemesi gerekmektedir. Ayrıca, kadının güvenliğinin sağlandığından da emin olmak gerekmektedir. Grup üyesi erkeğin eşinin hangi durumlarda bilgilendirileceği planlanmalıdır. Örneğin; şiddet uygulayan eş grup çalışmasına katılmaya başladığında, çalışmanın kurallarına uymayıp gruptan ayrıldığında veya mağdurun güvenliğini tehdit edecek herhangi bir tehlike söz konusu olduğunda. Grup çalışmasına başlamadan önce grup üyeleri ile bireysel görüşmeler yapmak, erkeklerin şiddet algılarını, iletişim becerilerini, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek açısından grup liderine yarar sağlayacak bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu boyutlarda yapılan detaylı planlamalar ve yapılan planların süreç içinde belli ölçülerde esneyebileceği (örneğin grup çalışması için daha uygun bir mekân bulunması ve üyelerin onayları alınarak yer değişimi yapılması gibi) yönündeki olasılıkların hesaba katılması çalışmanın başarısını etkileyecek önemli noktalardır. b. Grup Çalışması Süreci Önceki başlıkta çeşitli boyutları düşünülerek planlanan grup çalışmasının çalışma süreci, uyum, müdahale ve sonlandırma aşaması olarak üç ana aşamada ele alınabilir. Bilişsel-davranışçı yaklaşımla ele alınacak grup çalışmasının uyum aşamasında (tahminen grup sürecinin 2-3 haftasını oluşturacaktır) grup üyelerinin bulunduğu yerden başlamak, duygularını öğrenmek, grup çalışmasıyla ilgili bilgi vermek, grup üyelerini tanımak, grup kurallarını oluşturmak ve grup üyelerinin, çalışmayı belirtilen kurallar dâhilinde kabul ettiğini belirten bir sözleşme imzalamaları (eğer cezai yaptırımla gruba katılmışlarsa bu sözleşmenin ilgili birimlere iletilmesi) sağlanabilir. Şiddet konusuna girilmesi, tanık olunan şiddet üzerinden 59

69 konuşulması ve amaçların gözden geçirilmesi yine bu aşamalarda üzerinde durulan konulardandır. Bilişsel-davranışçı terapi tekniklerinden akılcı olmayan düşüncelerin tanınması, işlevsel olmayan düşünceler kayıt formu hazırlanması yoluyla eşine şiddet uygulayan erkeklerin toplumsal cinsiyet rolleri ve şiddet konularındaki bilişsel şemalarının keşfedilmesi, akılcı olmayan duygu ve düşüncelerinin tanımlanarak değiştirilmesi yönünde girişimde bulunulması amaçlanmaktadır. Uyum aşamasında şiddet uygulayan erkeğin şiddet içeren davranışını reddetmesi, şiddetin sorumlusu olarak eşini göstermesi (Bknz. Şema 1) yaygın olduğu için uyum aşamasındaki oturumlar terapötik bir atmosferde geçmesine neden olabilir. Çalışmanın 4 ve 5. haftasında duygusal, ekonomik ve cinsel şiddetin de dâhil olduğu geniş bir şiddet tanımlaması oluşturularak şiddet uygulayan erkeklerin şiddet algılarını değiştirme yönünde ilk adımlar atılabilir. Grup lideri ve yardımcı lider şiddet uygulayan erkekleri değişim yönünde motive edebilir ve şiddet içeren davranışlarının çocukları üzerindeki sonuçlarına vurgu yapabilir. Eşine şiddet uygulamasının nedeni olarak eşinin (kadının) suçlu olduğu belirten ve bu yönde akılcı olmayan düşüncelere sahip grup üyeleriyle bilişsel-davranışçı terapi tekniklerinden sokratik tarzda sorular sorma tekniği ile çalışılabilir. Bu tür sorularla eşine şiddet uygulayan erkeğin inançlarının görgül olarak tutarsız yönleri gösterilir. Örneğin kendisiyle ilgilenmediği için eşine şiddet uyguladığını söyleyen bir erkeğe grup lideri şu soruları sorabilir; bir insanın ilgilenmesi ne anlama geliyor?, eşinin seninle ilgilenmesi ne anlama geliyor?, insanlar ilgilendiklerini nasıl gösterirler?, diğer insanlarla ilgilendiğini nasıl gösterirsin?, eşine, onunla ilgilendiğini nasıl gösterirsin?, ilgilendiğin ama ilgini göstermediğin hiç kimse oldu mu?, ilgilendiğin halde eşine ilgini göstermediğin oldu mu?, öyleyse sana göstermeksizin diğer insanlar da ve eşin de seninle ilgileniyor olabilir mi? gibi. Grup üyelerinin bu yönde farkındalık kazanması kadar önemli olan başka bir konu da herhangi bir durum ya da olay karşısında vücutlarında meydana gelen değişimlerin farkına varmalarıdır. Vücutlarında meydana gelen değişimin farkına varmalarının öğretilmesi ve buna ek olarak, öfke kontrolü yöntemlerinin öğretilmesi (time out gibi) yine grup çalışması sürecinde üzerinde durulması ve çalışılması gereken bir konudur. Bilişsel-davranışçı terapi tekniklerinde olan gerilme-gevşeme hareketlerinin öğretilmesi ve öfke belirtileri sezilmeye başlandığı andan itibaren bu hareketlerin yapılması öfke sonucu ortaya çıkan şiddet davranışını engelleyecektir. Söz konusu gevşeme teknikleri kadar önemli olan diğer bir boyut, bireyin karşılaştığı duruma karşı vereceği tepkiyi şekillendiren akılcı olmayan düşünce yapılarının bir kez daha farkına varması gerektiğidir. Sokratik tarzda soru sormaya paralel gidebilecek başka bir teknik olan nüktenin (humor) kullanımı, kişilerin kendilerini aşırı ciddiye almaları ve yaşamlarındaki olaylara ilişkin esprili bakış açılarını yitirmeleri nedeniyle daha duygusal güçlükler yaşadıkları hipotezini içermektedir (Corey, 1991; akt. Türküm, 1999: 31). Örneğin eşinin tutumu karşısında kendisini işe yaramaz hissettiğini belirten bir erkeğe grup lideri eğer ben sizin bir kirpi olduğunuzu düşünmüş olsaydım, bu düşünce sizi bir kirpi yapar mıydı? sorusuyla erkeğin akılcı olmayan düşüncelerinin çürütülmesini amaçlayabilir. Ancak burada önemli olan nokta, grup liderinin iyi bir gözlemci olması, yaptığı esprinin alay boyutuna taşınmaması ve sadece düşünce veya davranış üzerinden şaka yapılmasıdır. Grup çalışmasının ilerleyen süreçlerinde bilişsel-davranışçı yaklaşıma bağlı kalınarak şiddeti destekleyen sosyal normlar ve inançlar üzerinde tartışılarak, eşleriyle empati kurmaları ve davranışlarının mağdur üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde durulabilir. Burada, bilişseldavranışçı terapi tekniklerinden olan pasta tekniği kullanılarak, eşine şiddet uygulayan 60

70 erkeklerin düşüncelerini bir grafik üzerinde görmeleri sağlanarak akılcı olmayan düşüncelerini fark etmeleri ve hedeflerini belirlemeleri sağlanabilir. Sonraki aşamalarda, başka bir ifadeyle müdahale aşamalarında, ele alınacak konuyla bağlantılı ve değişimin hedeflendiği şiddet içeren davranışın sergilendiği video gösterimlerinin yapılması veya rol oyunları ile üyelerin farklı duygu, düşünce, algı ve davranışlar içine girmeleri sağlanabilir. Konularla ilgili yapılan tartışmalar çoğunlukla yönlendirici ve yüzleştirmeci olacağı için grup liderinin dikkatli bir dinleyici ve etkin bir otoriteye sahip olması gerekmektedir. Yapılan oturumlardan sonra o günkü oturuma ait video görüntülerinin ya da ses kayıtlarının grup üyeleri ile birlikte izlenerek/dinlenerek tartışılması, eşine şiddet uygulayan erkeklerin değişim yönünde güdülenmeleri ve içgörü kazanmaları açısından önemli olabilecektir. Grup çalışması sürecinde uygun iletişim becerilerinin öğretilmesi ve bu yönde davranış değişiminin sağlanması için de belli bilişsel- davranışçı teknikler kullanılabilmektedir. Danışanın dilini/üslubunu değiştirmesi tekniği olarak adlandırılan bu teknikte, semantik yöntem olarak nitelendirilen müdahale biçimiyle eşine şiddet uygulayan erkeklerin kendilerini daha az yenilgiye uğratıcı (less self-defeating) bir dil kullanmalarına yardımcı olunmaktadır (Dryden, 1987; Türküm, 1999: 32). Örnek vermek gerekirse,.yı yapamıyorum yerine.yı henüz yapmadım demek. Yukarıda belirtilen bu teknikler sonunda hedeflenen davranış değişiminin, bilişsel davranışçı tekniklerden biri olan rol oynama tekniği ile grup içinde denenmesi sağlanabilir. İstenilen yönde değişimin sağlanması sonucunda olumlu pekiştireçler yoluyla davranışın ödüllendirilmesi, böylece istenmeyen davranışın söndürülmesi hedefine ulaşılabilir. Akılcı olmayan düşüncelerin keşfedilmesi ve daha akılcı düşünceler oluşturulması, şiddet ve şiddetin olumsuz sonuçları hakkında detaylı bilgilenilmesi, iletişim becerileri, gevşeme hareketleri ve öfke yönetimi tekniklerinin öğrenilmesi ile birlikte bu konularda davranış değişimi sağlanması ve sağlanan davranış değişiminin grup içinde uygulanması kadar, verilen ev ödevleri ile sosyal yaşamda da denenmesi sağlanarak grup çalışmasının sonlandırma aşamasına doğru gelmesi sağlanabilir. Sonlandırma şamasında etkileşimler yoluyla geribildirimler verilmesi (zaten her oturum sonunda o oturuma ilişkin bir geribildirim yapılmaktadır), yansıtma yapılması ve bireyselleşmenin sağlanması gerekmektedir. Bilişsel-davranışçı yaklaşım özelinde aile içi şiddet davranışının değişmesi yönünde yapılandırılacak grup çalışmasının müdahale aşamasında öne çıkan belli başlı konular vardır. Bunlar; güç ve kontrol konuları, öfke belirtileri, öfke kontrolü; time out, öfke sonuçları, uygun iletişim kurma, bilişsel şemaların farkına varma ve değiştirme, rahatlama-stres azaltma teknikleri ve geleceğe yönelik düşüncelerdir. Bu konuların detaylarını kısaca açıklamakta yarar olduğu düşünülmektedir. i. Güç ve Kontrol Konuları Eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik hazırlanan tedavi programlarının ortak konularından biri olan güç ve kontrol, pro-feminist yaklaşımın temel varsayımı olarak şiddet davranışının erkeğin kadın üzerinde güç ve kontrol kurma çabasının bir ürünü olduğu yönündeki vurgusuyla açıklanmaktadır. Pence ve Paymar (1993) tarafından oluşturulan güç ve kontrol çarkı, farklı türlerdeki şiddet davranışlarının temelinde güç ve kontrol yattığını ileri sürmektedir. Grup sürecinde grup liderinin bu konuda grup üyelerinin duygu ve düşüncelerine yer verecek yönlendirmelerde bulunması oldukça önemlidir. Şema 2: Güç ve Kontrol Çark (Pence ve Paymar; 1993:3) 61

71 ii. Öfke Belirtileri Şiddet uygulayan erkeklere öfkelenmeye başladıklarında vücutlarında meydana gelen değişimleri göstermek ve bu belirtileri tanımlamalarını öğretmek, şiddet davranışının oluşmadan önlenmesinde etkili olacak yöntemlerden biridir. Fiziksel, davranışsal ve psikolojik belirtileri önceden fark etmeleri, içinde bulundukları durumu tanımlamaları ve uygun alternatif çözümler bulana kadar o durumdan uzaklaşmalarını sağlama açısından oldukça önemlidir. Öfke kontrolü de bu noktadan sonra devreye girmektedir. Time out yöntemini öğreterek, öfke belirtilerini fark ettikten sonra bulundukları ortamdan uzaklaşarak sakinleşmeleri ve sonrasında konuyu sakin şekilde ele almalarını sağlamak, kısacası öfke yönetimini öğretmek ve bu yönde davranış değişimi yaratmak, bilişsel-davranışçı yaklaşımla yapılandırılan grup çalışmasının başarılı olacağı noktalardan biridir. iii. Öfkenin Altında Yatan Duyguları Keşfetme Bazıları, şiddetin öfkeyle ilgili olmadığını belirtseler de öfke yönetimi eşine şiddet uygulayan erkeklere yönelik oluşturulan hemen hemen her tedavi programında ele alınan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır (Rosenbaum ve Leisring, 2001: 62). Şiddet uygulayan erkeklerden duygularıyla ilişki kurmalarını istemek terapötik bir etki yaratabilecektir. iv. Öfkenin Sonuçları Bilişsel-davranışçı yaklaşım yardımıyla şiddet uygulayan erkeklerin şiddet içeren davranışlarının sonuçlarını bilişsel düzeyde keşfetmelerini sağlamak, yapılandırılan grup çalışmasının başarılı olmasını sağlayacak yöntemlerden bir diğeridir. Özellikle şiddet davranışının sonuçlarının çocukları ve eşleri üzerindeki olumsuz etkilerini görmeleri ve bu yönde bilişsel ve duygusal farkındalık geliştirmeleri, benzer davranışı tekrarlamalarının önüne geçecektir. v. İletişim Eğitimi Eşine şiddet uygulayan erkeklerin iletişim kurma becerilerinin zayıf olabileceği ve iyi bir dinleyici olamayabilecekleri düşünülerek bu konunun da grup çalışması sürecine alınması yararlı olacaktır. Tartışmalarda savunmacı bir tutum sergilemeleri ve kendilerince kazanan taraf olma yönündeki çabalarını, uygun iletişim becerileri ve çeşitli iletişim bileşenlerini öğreterek -örneğin ben dili kullanmasını öğretmek, iletişimin ses tonu, tavır, jest ve mimikler ile bir bütün oluşturduğunu öğretmek- bunu grup içinde ele alarak denemelerini sağlamak davranış değişimi sağlamada etkili olabilecek yöntemlerden biridir. vi. Biliş Grup sürecinde, şiddet uygulayan erkekleri kızdıracak çeşitli konularda önermelerde bulunulup erkeklerin bu konularda kışkırtılması ve bilişsel bileşenlerin ortaya çıkarılması sağlanabilir (Rosenbaum ve Leisring, 2001: 62). Örneğin, eşiniz eve geleceğini söylediği saate göre iki saat gecikti ve size nerede 62

Osteoporoz Rehabilitasyonu

Osteoporoz Rehabilitasyonu Osteoporoz Rehabilitasyonu OSTEOPOROZ Kemik kitlesinde azalma, kemik mikroyapısında bozulma sonucu kemik kırılganlığının artması olarak tanımlanır. Kemik yaşayan, dengeli bir şekilde oluşan yıkım ve yapım

Detaylı

oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri

oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri Osteoporoz Tanı ve Tedavi oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri Prensipleri Dr. Ümit İNCEBOZ Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Dr. Ümit İNCEBOZ Balıkesir Üniversitesi Tıp

Detaylı

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ DR. FZT. AYSEL YILDIZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON ANABİLİM DALI Talasemi; Kalıtsal bir hemoglobin hastalığıdır. Hemoglobin

Detaylı

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011 Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri Sena Aydın 0341110011 PATOFİZYOLOJİ Fizyoloji, hücre ve organların normal işleyişini incelerken patoloji ise bunların normalden sapmasını

Detaylı

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite Düzenli fiziksel aktivite ile kazanılmak istenen yaşam kalitesi artışı özellikle yaşlı nüfusta önemli görülmektedir. Bu kısımda yaşlılar için egzersiz programı oluşturulurken nelere dikkat edilmesi gerektiği

Detaylı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı Fiziksel Aktivite ve Sağlık Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı 1 Fiziksel İnaktivite Nedir? Haftanın en az 5 günü 30 dakika ve üzerinde orta şiddetli veya haftanın en az 3 günü 20 dakika

Detaylı

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h)

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h) Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h) Sağlık Sisteminde Karışıklığa Yol Açabilecek Gelişmeler Bekleniyor Sağlık harcamalarında kısıtlama (dünya

Detaylı

OSTEOPOROZ. Prof. Dr. Semih AKI İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

OSTEOPOROZ. Prof. Dr. Semih AKI İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı OSTEOPOROZ Prof. Dr. Semih AKI İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı OSTEOPOROZ NEDİR? Osteoporoz; vücudumuzdaki tüm kemikleri (iskeletimizi) etkileyen sistemik bir hastalıktır.

Detaylı

YÜKSEK KOLESTEROL. Hiperkolesterolemi; Yüksek kolesterol sebepleri nelerdir?

YÜKSEK KOLESTEROL. Hiperkolesterolemi; Yüksek kolesterol sebepleri nelerdir? YÜKSEK KOLESTEROL Hiperkolesterolemi; Kolesterol ve kolesterole bağlı kalp damar hastalıklar en büyük ölüm sebebidir. Hiperkolesterolemi kan yağlarından biri olan kolesterolün yüksek olmasıdır. Kan yağları

Detaylı

KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013

KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013 KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013 SUNUM KAPSAMI Niçin KMY yaparız? Hangi yöntemi kullanırız? KMY sonuçlarını nasıl değerlendirmemiz gerekir? Kırık

Detaylı

EGZERSİZ VE OSTEOPOROZİS. Dr. Gülfem Ersöz ANKARA ÜNİVERSİTESİ

EGZERSİZ VE OSTEOPOROZİS. Dr. Gülfem Ersöz ANKARA ÜNİVERSİTESİ EGZERSİZ VE OSTEOPOROZİS Dr. Gülfem Ersöz ANKARA ÜNİVERSİTESİ KORUNMA REHABİLİTASYON İskelete Direnç Kazandırmak; Yaşamın ilk 30 yılında kemik oluşumunu en üst düzeye çıkarmak 40 yaş sonrası ortaya çıkan

Detaylı

KEMIK ERIMESI ERKEKLERI DE TEHDIT EDIYOR

KEMIK ERIMESI ERKEKLERI DE TEHDIT EDIYOR Portal Adres KEMIK ERIMESI ERKEKLERI DE TEHDIT EDIYOR : http://haberdekisesiniz.com İçeriği : Haber Tarih : 24.10.2016 : http://haberdekisesiniz.com/haber/59433/kemik-erimesi-erkekleri-de-tehdit-ediyor.html

Detaylı

OKUL ÇAĞINDA BESLENME

OKUL ÇAĞINDA BESLENME OKUL ÇAĞINDA BESLENME Doç. Dr. Yeşim ÖZTÜRK Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji, Beslenme ve Metabolizma Ünitesi Nisan 2008-İZMİR ADÖLESAN DÖNEM 1. Biyolojik değişim BÜYÜME

Detaylı

FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR. Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ

FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR. Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ Fiziksel Aktivite Kassal kontraksiyon ve enerji harcaması gerektiren her türlü hareket Egzersiz Sağlık durumunu iyileştirmek Fiziksel uygunluğu

Detaylı

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU Yazar Ad 61 Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU Ülkemizde kalp damar hastalıkları erişkinlerde en önemli ölüm ve hastalık nedeni olup kanser veya trafik kazalarına bağlı ölümlerden daha sık görülmektedir. Halkımızda

Detaylı

OSTEOPOROZ. Uzm Dr Duygu KURTULUŞ HNH FTR Kliniği K

OSTEOPOROZ. Uzm Dr Duygu KURTULUŞ HNH FTR Kliniği K OSTEOPOROZ Uzm Dr Duygu KURTULUŞ HNH FTR Kliniği 28.11.2011K Osteoporoz nedir? Osteoporoz; kemik miktarında azalma ve kalitesindeki bozulma nedeniyle ve kemiklerin zayıflaması ve kırılmaya çok yatkın bir

Detaylı

OSTEOPOROZ Düşük Kemik Yoğunluğu (Kemik Erimesi)

OSTEOPOROZ Düşük Kemik Yoğunluğu (Kemik Erimesi) TC. SAĞLIK BAKANLIĞI SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ OSTEOPOROZ Düşük Kemik Yoğunluğu (Kemik Erimesi) HASTA BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ OSTEOPOROZ NEDİR? Bu hastalık, kemik miktarında-yoğunluğunda

Detaylı

MERVE SAYIŞ 04150019305 TUĞBA ÇINAR 04140033048 SEVİM KORKUT 04140033017 MERVE ALTUN 04140019065

MERVE SAYIŞ 04150019305 TUĞBA ÇINAR 04140033048 SEVİM KORKUT 04140033017 MERVE ALTUN 04140019065 MERVE SAYIŞ 04150019305 TUĞBA ÇINAR 04140033048 SEVİM KORKUT 04140033017 MERVE ALTUN 04140019065 TÜRKİYE SAĞLIKLI BESLENME VE HAREKETLİ HAYAT PROGRAMI (2014 2017) TÜRKİYE SAĞLIKLI BESLENME VE HAREKETLİ

Detaylı

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen

Detaylı

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi

Detaylı

ÇOCUKLARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA

ÇOCUKLARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA ÇOCUKLARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA Vücut Kompozisyonu Çocukluk ve gençlik dönemi boyunca beden kompozisyonu sürekli değişkenlik göstermektedir. Bu değişimler; kemik

Detaylı

Yaşlanma ile birlikte deri ve saçlarda görülen değişiklikler gibi vücut duruşunda ve yürüyüşünde de değişiklikler meydana

Yaşlanma ile birlikte deri ve saçlarda görülen değişiklikler gibi vücut duruşunda ve yürüyüşünde de değişiklikler meydana Yazar Ad 111 Prof. Dr. Selçuk BÖLÜKBAŞI Yaşlanma ile birlikte deri ve saçlarda görülen değişiklikler gibi vücut duruşunda ve yürüyüşünde de değişiklikler meydana gelir. Kas-iskelet sistemi vücudun destek

Detaylı

14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Kadınlar ve Diyabet: Sağlıklı bir gelecek hakkımız

14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Kadınlar ve Diyabet: Sağlıklı bir gelecek hakkımız 14 Kasım Dünya Diyabet Günü Kadınlar ve Diyabet: Sağlıklı bir gelecek hakkımız 14 Kasım Dünya Diyabet Gününe ilişkin Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalımızın bilgilendirme metni:

Detaylı

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak İNME Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND ye aittir. Kaynak

Detaylı

Ankilozan Spondilit BR.HLİ.065

Ankilozan Spondilit BR.HLİ.065 Gençlerde Bel Ağrısına Dikkat! Bel ağrısı tüm dünyada oldukça yaygın bir problem olup zaman içinde daha sık görülmektedir. Erişkin toplumun en az %10'unda çeşitli nedenlerle gelişen kronik bel ağrıları

Detaylı

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ MENOPOZ DÖNEMİ BU EĞİTİMDE NELER PAYLAŞACAĞIZ? Menopoz nedir?

Detaylı

Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları

Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları DOÇ. DR. GÖKÇEN ORHAN Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi İSTANBUL Euroscore risk sınflaması STS risk

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Dokuz Eylül Üniversitesi 1998

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Dokuz Eylül Üniversitesi 1998 1. Adı Soyadı : Feyzan CANKURTARAN 2. Doğum Tarihi : 26.07.1977 3. Unvanı : Yardımcı Doçent 4.Öğrenim Durumu : Doktora 5.Çalıştığı Kurum : Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

Detaylı

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Yaşlı Bakım-Ebelik YB 205 Beslenme İkeleri Uzm. Dyt. Emine Ömerağa emine.omeraga@neu.edu.tr YAŞLANMA Amerika da yaşlı bireyler eskiye göre

Detaylı

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Özgün Araştırma / Original Investigation Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Effect of Body Mass Index on the Determination of Bone Mineral Density in Postmenopausal

Detaylı

Dr. Erdal DUMAN. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı. Şair Eşref Bulvarı No:65 Alsancak İzmir. Tel: 0232-4642932. www.erdalduman.

Dr. Erdal DUMAN. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı. Şair Eşref Bulvarı No:65 Alsancak İzmir. Tel: 0232-4642932. www.erdalduman. Dr. Erdal DUMAN Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Şair Eşref Bulvarı No:65 Alsancak İzmir Tel: 0232-4642932 www.erdalduman.com Söylenceler Erkeklerde osteoporoz olmaz Diyet yapınca vücuttaki

Detaylı

Diyabet ve Kemik. Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

Diyabet ve Kemik. Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Diyabet ve Kemik Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı 25 Nisan 2015 51. Ulusal Diyabet Kongresi Antalya Diyabet ve Kemik Kırık

Detaylı

PROF. DR. ERDAL ZORBA

PROF. DR. ERDAL ZORBA PROF. DR. ERDAL ZORBA Vücut Kompozisyonu Çocukluk ve gençlik dönemi boyunca beden kompozisyonu sürekli değişkenlik göstermektedir. Bu değişimler, kemik mineral yoğunluğundaki artış, beden suyundaki değişimler,

Detaylı

Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein;

Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein; MYELİN BASİC PROTEİN Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein; Beyin Omurilik Sıvısı içinde Myelin Basic Protein miktarının araştırılmasıdır.

Detaylı

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1 1 VÜCUT KOMPOSİZYONU VÜCUT KOMPOSİZYONU Vücuttaki tüm doku, hücre, molekül ve atom bileşenlerinin miktarını ifade eder Tıp, beslenme, egzersiz bilimleri, büyüme ve gelişme, yaşlanma, fiziksel iş kapasitesi,

Detaylı

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR?

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR? Yaşlılık YAŞ NEDİR? Yaş;Kronolojik ve Biyolojik yaş olarak iki biçimde açıklanmaktadır. İnsan yaşamının, doğumdan içinde bulunulan ana kadar olan bütün dönemlerini kapsayan süreci kronolojik yaş ; içinde

Detaylı

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu Sağlık Hizmetlerinin Özellikleri Ergenin yaşına, gelişim düzeyine uygun Bireysel, kültürel ve sosyoekonomik farklılıklara

Detaylı

FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI NA GİRİŞ KOŞULLARI : Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokullarının veya Yüksekokul ve Fakültelerin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Detaylı

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ Büyüme ve gelişmeyi sağlar. Özellikle çocuk ve adölesanlarda protein, kalsiyum ve fosfor alımı nedeniyle; kemiklerin ve dişlerin gelişiminde Önemlidir.

Detaylı

Çalışma Ortamında Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesi

Çalışma Ortamında Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesi Çalışma Ortamında Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesi Prof. Dr. Nazmi Bilir Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü 10 Ekim 2014 nbilir@hacettepe.edu.tr Sunum Planı Sağlık Hizmetlerinin Gelişmesi

Detaylı

YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIKLI YAŞAMI DESTEKLEME PROGRAMI. Dr. Metin SABUNCU YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIK İŞLERİ MÜDÜRÜ

YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIKLI YAŞAMI DESTEKLEME PROGRAMI. Dr. Metin SABUNCU YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIK İŞLERİ MÜDÜRÜ YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIKLI YAŞAMI DESTEKLEME PROGRAMI Dr. Metin SABUNCU YALOVA BELEDİYESİ SAĞLIK İŞLERİ MÜDÜRÜ Dünyada 13.5 milyon koroner kalp hastası var. Yılda 1.5 milyon insan kalp krizi geçiriyor.

Detaylı

VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA

VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA 1 VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA 2 VÜCUT KOMPOSİZYONU Vücuttaki tüm doku, hücre, molekül ve atom bileşenlerinin miktarını ifade eder Tıp, beslenme, egzersiz bilimleri, büyüme ve gelişme, yaşlanma,

Detaylı

AEROBİK EGZERSİZ PROGRAMLARININ DÜZENLENMESİ

AEROBİK EGZERSİZ PROGRAMLARININ DÜZENLENMESİ AEROBİK EGZERSİZ PROGRAMLARININ DÜZENLENMESİ 1 Aerobik Egzersiz Programlarının Düzenlenmesi Aerobik uygunluk düzeyi belirlendikten sonra aerobik uygunluğu geliştirmek ve korumak için egzersiz programları

Detaylı

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ Büyüme ve gelişmeyi sağlar. Özellikle çocuk ve adölesanlarda protein,

Detaylı

YAŞLILARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA

YAŞLILARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA YAŞLILARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA Yaşlılara yönelik egzersiz programları hazırlarken Genetik özelliklerine, Hastalık durumuna, Daha önceden sporla ilişkisine, Ne kadar

Detaylı

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir? VÜCUT BAKIMI 1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir? A) Anatomi B) Fizyoloji C) Antropometri D) Antropoloji 2. Kemik, diş, kas, organlar, sıvılar ve adipoz dokunun

Detaylı

BÜYÜME. Vücudun ya da vücut bölümlerinin boyut olarak artması Yaşamın ilk 20 yılında görülen en önemli biyolojik süreçtir.

BÜYÜME. Vücudun ya da vücut bölümlerinin boyut olarak artması Yaşamın ilk 20 yılında görülen en önemli biyolojik süreçtir. BÜYÜME Vücudun ya da vücut bölümlerinin boyut olarak artması Yaşamın ilk 20 yılında görülen en önemli biyolojik süreçtir. 2 BÜYÜME Örneğin doku büyümesi gerçekleşerek vücut ağırlığı ve boy uzunluğunda

Detaylı

Konu:4 Yaşlılıkta Sağlığı Etkileyen Faktörler ve Erken Yaşlanmanın Önlenmesi

Konu:4 Yaşlılıkta Sağlığı Etkileyen Faktörler ve Erken Yaşlanmanın Önlenmesi Konu:4 Yaşlılıkta Sağlığı Etkileyen Faktörler ve Erken Yaşlanmanın Önlenmesi 1-GİRİŞ Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yaşlılığı çevresel etkenlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması olarak tanımlamaktadır.

Detaylı

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR Prof. Dr. Mehmet Ersoy DEMANSA NEDEN OLAN HASTALIKLAR AMAÇ Demansın nedenleri ve gelişim sürecinin öğretmek Yaşlı bireyde demansa bağlı oluşabilecek problemleri öğretmek

Detaylı

Periodontoloji nedir?

Periodontoloji nedir? Periodontoloji 1 2 Periodontoloji Periodontoloji nedir? Periodontoloji, dişleri ve implantları çevreleyen yumuşak ve sert dokuların iltihabi hastalıkları ve bunların tedavisi ile ilgilenen bir dişhekimliği

Detaylı

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler MEME KANSERİ Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler KANSER NEDİR? Hücrelerin kontrolsüz olarak sürekli çoğalmaları sonucu yakındaki ve uzaktaki başka organlara yayılarak kötü klinik

Detaylı

Çocukların. Büyüme ve Gelişmesinde. Hareketli Yaşamın Önemi

Çocukların. Büyüme ve Gelişmesinde. Hareketli Yaşamın Önemi Çocukların Büyüme ve Gelişmesinde Çocuklara küçük yaşlardan itibaren fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırmak ileriki yaşamlarında onların aktif bireyler olmalarını sağlar. Düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı

Detaylı

MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ

MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ Dr. Mürvet YILMAZ BAKIRKÖY DR. SADİ KONUK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KADINLARDA HT Yaşlanma ile birlikte kan basıncında artış görülür. Erişkin kadınların %25 Postmenopozal

Detaylı

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar Prof.Dr.Mitat KOZ 1 İskelet Kasının Egzersize Yanıtı Kas kan akımındaki değişim Kas kuvveti ve dayanıklılığındaki

Detaylı

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Hipertansiyon HT Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Bu sunum Arş. Gör. Dr. Neslihan Yukarıkır ve Arş. Gör. Dr. Dilber Deryol Nacar

Detaylı

TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI PASİF ETKİLENİM

TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI PASİF ETKİLENİM TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI VE PASİF ETKİLENİM TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ Başlıca tütün ürünleri nelerdir? SİGARA ELEKTRONİK SİGARA PİPO PURO NARGİLE ESRAR

Detaylı

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME NEDİR?

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME NEDİR? YETERLİ VE DENGELİ BESLENME NEDİR? Vücudun, büyümesi yenilenmesi çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin yeterli miktarda alınmasıdır. Ş. İKİBUDAK BİYOLOJİ ÖĞRETMENİ SAĞLIKLI BİR Y AŞAMIN

Detaylı

FİZİKSEL ETKİNLİĞİN SAĞLIK ÜZERİNE YARARLARI Doç. Dr. Ferda GÜRSEL

FİZİKSEL ETKİNLİĞİN SAĞLIK ÜZERİNE YARARLARI Doç. Dr. Ferda GÜRSEL FİZİKSEL ETKİNLİĞİN SAĞLIK ÜZERİNE YARARLARI Doç. Dr. Ferda GÜRSEL 1 MESAJLAR! Fiziksel etkinlik (FE) ve iyi bir fiziksel uygunluk, hastalık riskini azaltır uygun sağlık ve iyi olma haline katkıda bulunur.!

Detaylı

Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili;

Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili; KORONER RİSK TESTİ Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili; Koroner kalp hastalıklarına yol açan kolesterol ve lipit testleridir. Koroner risk testleri

Detaylı

VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET. YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği

VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET. YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği 21.Yüzyılın sağlık krizi: DİYABET Diyabet yaşadığımız yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından

Detaylı

Geriatri ve akılcı ilaç kullanımı: Vitamin D. Doç.Dr. İlker TAŞÇI GATA İç Hastalıkları BD, Ankara İç Hastalıkları & Geriatri Uzmanı

Geriatri ve akılcı ilaç kullanımı: Vitamin D. Doç.Dr. İlker TAŞÇI GATA İç Hastalıkları BD, Ankara İç Hastalıkları & Geriatri Uzmanı Geriatri ve akılcı ilaç kullanımı: Vitamin D Doç.Dr. İlker TAŞÇI GATA İç Hastalıkları BD, Ankara İç Hastalıkları & Geriatri Uzmanı Akılcı ilaç kullanımı Kanıta dayalı tıp Metaanaliz RCTs Centre for Evidence-Based

Detaylı

İLK 1000 GÜNDE UYGULANAN BESLENME POLİTİKALARI VE GELECEK NESİLLERE ETKİSİ

İLK 1000 GÜNDE UYGULANAN BESLENME POLİTİKALARI VE GELECEK NESİLLERE ETKİSİ İLK 1000 GÜNDE UYGULANAN BESLENME POLİTİKALARI VE GELECEK NESİLLERE ETKİSİ Dr. Sema ÖZBAŞ Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Çocuk ve Ergen Sağlığı Daire Başkanı Sağlık Bakanlığı Teşkilat Şeması Türkiye Halk

Detaylı

İBH da osteoporoz. Dr. Ahmet TEZEL Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İBH Okulu Mayıs 2013

İBH da osteoporoz. Dr. Ahmet TEZEL Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İBH Okulu Mayıs 2013 İBH da osteoporoz Dr. Ahmet TEZEL Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İBH Okulu Mayıs 2013 WHO a göre osteoporoz «Osteoporoz; azalmış kemik kitlesi, kemik dokusunun mikroçatısında bozulma, kemik frajilitesinde

Detaylı

Kilo Kontrolünde Fiziksel Ak1vitenin Önemi. Prof. Dr. Reyhan Çeliker Acıbadem Maslak Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü

Kilo Kontrolünde Fiziksel Ak1vitenin Önemi. Prof. Dr. Reyhan Çeliker Acıbadem Maslak Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Kilo Kontrolünde Fiziksel Ak1vitenin Önemi Prof. Dr. Reyhan Çeliker Acıbadem Maslak Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Hareketsiz yaşamın en önemli sebebi Teknoloji ve motorlu taşıt kullanımının

Detaylı

Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma

Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma Johanna M. Geleijnse,* Cees Vermeer,** Diederick E. Grobbee, Leon J. Schurgers,** Marjo H. J. Knapen,**

Detaylı

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri 1 Öğrenim Hedefleri Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının, yaşam dönemlerine göre kadın sağlığına olan etkilerini açıklar, Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile kadına

Detaylı

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. Onkoloji Okulu İstanbul /2014 SAĞLIK NEDİR? Sağlık insan vücudunda; Fiziksel, Ruhsal, Sosyal

Detaylı

ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ

ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ DONUK OMUZ - FROZEN SHOULDERADEZİV KAPSÜLİT Adeziv kapsulit omuz ekleminde, eklem kapsülünün kronik iltihabi bir durumu olup eklem kapsülünde kalınlaşma, sertleşme ve

Detaylı

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert DİYABETES MELLİTUS Dr. Aslıhan Güven Mert DİYABET YÖNETİMİ Kan şekeri ayarını sağlamaktır. Diyabet tedavisinde hedef glukoz değerleri NORMAL HEDEF AKŞ (mg/dl)

Detaylı

FİZİKSEL AKTİVİTE VE AKTİF YAŞAM

FİZİKSEL AKTİVİTE VE AKTİF YAŞAM BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu FİZİKSEL AKTİVİTE VE AKTİF YAŞAM Doç. Dr. Fahri AKÇAKOYUN AKTİF YAŞAM VE EGZERSİZİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ Hareketsizliliğe Bağlı Oluşan Hastalıklar

Detaylı

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler Diyabet nedir? Diyabet hastalığı, şekerin vücudumuzda kullanımını düzenleyen insülin olarak adlandırdığımız hormonun salınımındaki eksiklik veya kullanımındaki yetersizlikten

Detaylı

SAĞLIKLI KALP İÇİN AKTİF YAŞAM

SAĞLIKLI KALP İÇİN AKTİF YAŞAM SAĞLIKLI KALP İÇİN AKTİF YAŞAM SAĞLIKLI KALP İÇİN AKTİF YAŞAM Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri de kalp hastalıklarıdır. Bu kavram içinde birçok farklı hastalık bulunsa da, dünyada ve ülkemizde

Detaylı

Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir?

Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir? Damar Tıkanıklığı Nedir? Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir? Damar tıkanıklığı özellikle ilerleyen yaşlarda karşımıza çıkan ve kalp krizine kadar götüren bir hastalıktır. İleri yaşlarda ortaya

Detaylı

Omurga-Omurilik Cerrahisi

Omurga-Omurilik Cerrahisi Omurga-Omurilik Cerrahisi BR.HLİ.017 Omurga cerrahisi, omurilik ve sinir kökleri ile bu hassas sinir dokusunu saran/koruyan omurga üzerinde yapılan ameliyatları ve çeşitli girişimleri içerir. Omurga ve

Detaylı

Kan basıncının normalden fazla olmasıdır. Büyük tansiyon 140 mm Hg veya küçük tansiyon 90 mm Hg dan fazla ise yüksek tansiyon olarak kabul edilir.

Kan basıncının normalden fazla olmasıdır. Büyük tansiyon 140 mm Hg veya küçük tansiyon 90 mm Hg dan fazla ise yüksek tansiyon olarak kabul edilir. HİPERTANSİYON Prof. Dr. Tekin AKPOLAT Yüksek tansiyon (hipertansiyon) nedir? Kan basıncının normalden fazla olmasıdır. Büyük tansiyon 140 mm Hg veya küçük tansiyon 90 mm Hg dan fazla ise yüksek tansiyon

Detaylı

MENOPOZ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ

MENOPOZ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ MENAPOZDA VE YAŞLILIKTA BESLENME 1 MENOPOZ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ MENOPOZDA GÖRÜLEN SORUNLAR MENOPOZ DÖNEMİNDE BESLENME İLKELERİ YAŞLILIKTA BESLENME YAŞLILIKTA BESLENME İLKELERİ 2 3 YAŞAM BEBEKLİK ÇOCUKLUK

Detaylı

Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN. SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU. Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi

Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN. SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU. Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi DİYABET HASTALARININ HASTALIK ALGI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi Amaç: TURDEP-2

Detaylı

Yazar Ad 41 Prof. Dr. Haluk ÖZEN Cinsel hayat çocuk yaştan itibaren hayatımızın önemli bir kesimini oluşturur. Yaşlılık döneminde cinsellik ayrı bir özellik taşır. Yaşlı erkek kimdir, hangi yaş yaşlanma

Detaylı

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D. MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D. Multipl Myeloma Nedir? Vücuda bakteri veya virusler girdiğinde bazı B-lenfositler plazma hücrelerine

Detaylı

Son yıllarda tüm dünyada mücadelesi yoğun bir şekilde devam eden, uzun süreli enerji dengesizliği sonucunda oluşan ve birçok hastalığın ortaya

Son yıllarda tüm dünyada mücadelesi yoğun bir şekilde devam eden, uzun süreli enerji dengesizliği sonucunda oluşan ve birçok hastalığın ortaya Giriş Eğer mucizevi bir ilaç size zayıflamada, kaslarınızı kuvvetlendirmede, hastalıklardan korunmada, genel sağlık düzeyinizi iyileştirmede yardım edecek olsa bu ilacı almak ister miydiniz? Cevap vermeden

Detaylı

Kolesterol gerçekleri. Dr. Güçlü Ildız drgucluildiz@hotmail.com www.beyindoktoru.com

Kolesterol gerçekleri. Dr. Güçlü Ildız drgucluildiz@hotmail.com www.beyindoktoru.com Kolesterol gerçekleri Dr. Güçlü Ildız drgucluildiz@hotmail.com www.beyindoktoru.com Damar yapısını bozan sistemin adı ALLOSTAZ dır. Allostaz sisteminin oluşması için öncelikle vücudun çalışma düzeninin

Detaylı

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER PSH 501 - Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği Temelleri

Detaylı

Esneklik. Bir eklemin ya da bir dizi eklemin tüm hareket genişliğinde hareket edebilme yeteneğidir

Esneklik. Bir eklemin ya da bir dizi eklemin tüm hareket genişliğinde hareket edebilme yeteneğidir ESNEKLİK 1 ESNEKLİK Hareketleri büyük bir genlikte uygulama yetisi Hareketlilik olarak da bilinmektedir Bir sporcunun becerileri büyük açılarda ve kolay olarak gerçekleştirmesinde önde gelen temel gerekliliktir

Detaylı

SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ);

SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); SAĞLIK KAVRAMI SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); Yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. şeklinde tanımlamıştır. SAĞLIK KAVRAMI

Detaylı

Günde kaç saat, haftada kaç gün egzersiz yapılmalı?

Günde kaç saat, haftada kaç gün egzersiz yapılmalı? Başarılı bir kilo verme ve daha da önemlisi bu kiloyu korumada en önemli anahtar egzersizdir. Kilo verdikten sonra egzersiz yapmayı bırakanlar yeniden kilo alırken, egzersize devam edenlerde bu ihtimal

Detaylı

KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI: Doğrular Ve Yanlışlar

KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI: Doğrular Ve Yanlışlar KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI: Doğrular Ve Yanlışlar Prof Dr Dilek Gogas Yavuz Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Ve Metabolizma Hastalıkları BD Kemik dansitesi neden ölçülür?

Detaylı

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ HAZIRLAYAN:FZT.MELTEM ERASLAN DANIŞMAN:PROF.DR.İSMET MELEK Obezite (şişmanlık),vücutta aşırı ölçüde

Detaylı

YAŞLI FİZYOLOJİSİ. Seray ÇAKIR 0341110005

YAŞLI FİZYOLOJİSİ. Seray ÇAKIR 0341110005 YAŞLI FİZYOLOJİSİ Seray ÇAKIR 0341110005 Yaşlının Vücut Bileşimi İnsanda, kas yapısı ve gücü 25 yaşında doruğa ulaşır. Bu yaşlarda kadınların ortalama vücut ağırlığının %37 si, erkeklerin %45 i kadarını

Detaylı

Çalışma Yaşamında Sağlığın Geliştirilmesi

Çalışma Yaşamında Sağlığın Geliştirilmesi Çalışma Yaşamında Sağlığın Geliştirilmesi 1 Amaç: Katılımcıların; işyerinde sağlığın geliştirilmesi programlarını hazırlamalarına ve uygulamadaki gerekli temel bilgileri kazandırmalarına yardımcı olmaktır.

Detaylı

KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI

KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞUNUN YORUMLANMASI Doç. Dr. H. Gonca TAMER Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Osteoporoz Kemik yoğunluğunun azalması

Detaylı

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Tarih boyunca; İnsan diyeti, Aktivite kalıpları, Beslenme durumu. Paleolithic dönemden beri: Diyet kalıpları, Fiziksel aktivite

Detaylı

Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Osteoporoz (Kemik Erimesi) Prof. Dr. Füsun SAYGILI Prof. Dr. Candeğer YILMAZ Uzm. Dr. Banu Şarer YÜREKLİ Bornova - İZMİR EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK KİTAPLARI SAĞLIK SERİSİ Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Detaylı

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da bir yıllık sürede, bebeğin en önemli gıdasını anne sütü

Detaylı

PULMONER REHABİLİTASYONDA SOLUNUM İŞİ VE NEFES DARLIĞINI AZALTMA YÖNTEMLERİ. Doç. Dr. Fzt. Sema Savcı H.Ü. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu

PULMONER REHABİLİTASYONDA SOLUNUM İŞİ VE NEFES DARLIĞINI AZALTMA YÖNTEMLERİ. Doç. Dr. Fzt. Sema Savcı H.Ü. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu PULMONER REHABİLİTASYONDA SOLUNUM İŞİ VE NEFES DARLIĞINI AZALTMA YÖNTEMLERİ Doç. Dr. Fzt. Sema Savcı H.Ü. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Ventilatuar Limitasyon Dispne Aktivitenin azalması Fonksiyon

Detaylı

Kalp Hastalıklarından Korunma

Kalp Hastalıklarından Korunma Kalp Hastalıklarından Korunma AsılRezzan Dr alt başlık Deniz stilini Acardüzenlemek için tıklatın Kalp- Damar hastalıkları (KDH) birçok Avrupa ülkesinde ve Türkiye de orta ve ileri yaş grubunda en önemli

Detaylı

Op Dr Aybala AKIL. ACIBADEM Bodrum Hastanesi

Op Dr Aybala AKIL. ACIBADEM Bodrum Hastanesi Sağlıklı bir anne için Sağlıklı beslenme Düzenli hekim kontrolü Gebelik öncesi hastalıkların sıkı takibi Sağlıklı bir yaşam tarzı Huzurlu bir gebelik süreci Sağlıklı beslenme = Dengeli beslenme Proteinler

Detaylı

ݤRehabilitasyon Fizyolojik yada anatomik yetersizliği ve çevreye uyumsuzluğu olan kişinin fiziksel, ruhsal, toplumsal, mesleki, özel uğraşı ve eğitsel

ݤRehabilitasyon Fizyolojik yada anatomik yetersizliği ve çevreye uyumsuzluğu olan kişinin fiziksel, ruhsal, toplumsal, mesleki, özel uğraşı ve eğitsel REHABİLİTASYONA GİRİŞ Prof.Dr.Sibel Çubukçu Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD ݤRehabilitasyon Fizyolojik yada anatomik yetersizliği ve çevreye uyumsuzluğu olan kişinin

Detaylı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Çalışan açısından, yüksekte güvenle çalışabilirliği belirleyen etkenler:

Detaylı