MÜHİMME DEFERLERİNE GÖRE XVII. YÜZYIL DA AYDIN LİVASI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MÜHİMME DEFERLERİNE GÖRE XVII. YÜZYIL DA AYDIN LİVASI"

Transkript

1 T.C. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI TAR YL MÜHİMME DEFERLERİNE GÖRE XVII. YÜZYIL DA AYDIN LİVASI (Yüksek Lisans Tezi) HAZIRLAYAN Selma ATABAY TEZ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. Tanju DEMİR AYDIN 2008

2 T.C. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI TAR YL MÜHİMME DEFERLERİNE GÖRE XVII. YÜZYIL DA AYDIN LİVASI (Yüksek Lisans Tezi) HAZIRLAYAN Selma ATABAY TEZ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. Tanju DEMİR AYDIN 2008

3 Bu tezde görsel, işitsel ve yazılı biçimde sunulan tüm bilgi ve sonuçların akademik ve etik kurallara uyularak tarafımdan elde edildiğini, tez içinde yer alan ancak bu çalışmaya özgü olmayan tüm sonuç ve bilgileri tezde kaynak göstererek belirttiğimi beyan ederim. Adı Soyadı : Selma ATABAY İmza :

4 T.C. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ESNTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ NE AYDIN Enstitümüz Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı öğrencilerinden Selma ATABAY, tarihinde Mühimme Defterlerine Göre XVII. Yüzyılda Aydın Livası isimli tezini aşağıda belirtilen juri önünde savunmuş, ve tezi kabul edilmiştir. UNVANI-ADI VE SOYADI: KURUMU: İMZASI: Yrd.Doç.Dr. Bülent ÇELİK Yrd.Doç.Dr. Müslime GÜNEŞ Yrd.Doç.Dr Tanju DEMİR Adnan Menderes Üniversitesi. Adnan Menderes Üniversitesi. Adnan Menderes Üniversitesi. Jüri üyeleri tarafından kabul edilen bu yüksek lisans tezi, Enstitü Yönetim Kurul unun. sayılı kararıyla onaylanmıştır. Doç.Dr. Aslı SARAÇOĞLU Enstitü Müdürü

5 ÖZET Osmanlı tarihi araştırmaları için önemli bir kaynak olan Mühimme Defterleri toplumsal, siyasal, askerî ve idarî sorunlar ile ilgili birçok bilgi içermektedir. Eşkıyalık, yerel yöneticilerin görevlerini kötüye kullanarak halka zulmetmesi ve onlardan zorla vergi toplaması, kişisel sorunlardan kaynaklanan anlaşmazlıklar, vakıf, has, zeamet ve tımar tasarrufu, vergilerin tahsili, idareci ve reayanın mağduriyetleri, merkez taşra ilişkileri ile ilgili hükümlere rastlanmaktadır. Özellikle dönemin en önemli sorunu olan eşkıyalık hakkında birçok belgeye rastlamak mümkündür. Bunun yanı sıra hangi ülke ile yapıldığı veya nerelere olduğu belirtilmeyen seferler ile ilgili hükümler de bulunmaktadır. Çalışmamız, içerdiği önemli bilgiler sayesinde ana kaynak olan Mühimme Defterleri ne göre oluşturulmuştur. Yaptığımız çalışmada Başbakanlık Osmanlı Arşivi nde bulunan 989 numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Katalogu ndaki XVI. yüzyıl sonu ve XVII. yüzyılı içeren Mühimme Defterleri arasında bulunan toplam 37 defter incelenmiştir. 74 numaralı defter, H L1005/M ve 111 numaralı defter, H / M tarihlerini kapsamaktadır. Özetleri mevcut olmadığından bu defterler taranarak, hükümlerin hitap kısmındaki Aydın sancağıbeyine, Aydın sancağı muhassılına, Aydın sancağında vaki kadılara, mütesellimlere, kethüdayirlerine, ayan-ı vilayet ve sair iş erlerine hüküm ki, Sığla ve Menteşe sancağı kadılarına, mütesellimlerine, Tire, Birgi, Kuşadası kadılarına, naiblerine, mollalarına hüküm ki ibaresi bulunanlar dikkate alınmıştır. Ayrıca başka bölgelere yazılmış olan; fakat sonunda Bir sureti Aydın muhassılına, Bir sureti Aydın kadısına vb. ibareler taşıyan hükümler de değerlendirilmeye çalışılmıştır. Arşiv tarafından numaralandırılan hükümlerin altındaki hicrî tarihler miladî tarihe çevrilmiş olup, açıklaması yapılan metnin altında parantez içinde verilmiştir. Belgelerde okunmayan kelimler işareti ile boşluk olan yerler ise ( ) olarak gösterilmiştir. i

6 Şimdiye kadar üzerinde yeterince durulmamış olan XVII. yüzyıl Aydın ını Osmanlı arşivinin en önemli belgeleri arasında yer alan Mühimme Defterlerini temel alarak inceleyip çalıştığımız dönem bakımından yararlı olacağını umuyoruz. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, eşkıyalık, mühimme defteri, Divân-ı Hümayûn. ii

7 ABSTRACT The Mühimme Registration Books are an important resource that can be used during the researches related to the History of Ottoman. Such a valuable resource consists of many different subjects in connection with the social, armed forces and administrative problems in the history. The judicial provisions to be applied during the time of Ottoman Empire are involved in such book; i.e. brigandage, tyrannizing the public by the local administrative bodies in order to collect the monies under the name of taxation by force, unsolved disagreements arising under personal problems, the ownership and possession rights i.e. vakıf, has, zeamet and tımar in the old Turkish language, the payment collection of the taxes, the matters related to the unjustly treated local directors and governmental bodies and finally the relations between the central management and the local administration. This study is particularly composed of the information given in The Mühimme Registration Books, as a major resource, due to very valuable and important details of the old Ottoman Empire. In scope of our study, totally 37 books, which were taking part in the group of Mühimme Defteri used in the end of XVI Century and in the XVII Century, kept in the Ottoman Archive of Prime Ministry, with the title of The Judicial Books Catalogue i.e. Divan-ı Hümayun Books Catalogue nr.989. The book nr.74 includes the time of H.1004-L1005/M and the book nr includes H /M Since the abstract parts are not current present, particularly the statements beginning with some specific sentences addressing to some local administration i.e. Aydın Sancakbeyine, Aydın sancağı muhassılına, Aydın sancağı muhassılına, Aydın sancağındaki vaki kadılara, mütesellimlere, kethüdayirlerine, ayan-ı vilayetve sair iş erlerine hokum ki, Sığla ve Menteşe sancağı kadılarına, mütesellimlerine, Tire, Birgi, Kuşadası kadılarına, naiblerine, mollalarına hokum ki were taken into consideration. Additionally the other statements which were addressed to other local authorities in different districts were also included in our study since those were also including the remarks ; One copy is to be sent to Aydın Muhassalına, one copy to Aydın kadısına etc.. iii

8 The dates which were written in Muslim Calendar below the provisions were converted into Gregorian Calendar and those dates were written in parenthesis under the explained text. The unclear and unreadable words in the text were indicted as _..._ and the spaces were left as ( ). In conclusion, we hope our study, which was carried out to describe and research the old time of Aydın City in the XVII th Century in scope of major resource of Mühimme Registration Books, would be beneficial from the point of view of that period. Hümayûn. Key Words: Ottoman, brigandage, mühimme registration book, Divân-ı iv

9 Kısaltmalar a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale bkz. : Bakınız BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi C. : Cilt Çev. : Çeviren h. : hüküm Haz. : Hazırlayan MD : Mühimme Defteri s. : sayfa TDV : Türkiye Diyanet Vakfı TTK :Türk Tarih Kurumu vb. : ve benzeri vs. : ve sair Yay. : Yayın v

10 İÇİNDEKİLER ÖZET....i ABSTRACT.....iii KISALTMALAR.....v İÇİNDEKİLER...vi GİRİŞ BİRİNCİ BÖLÜM AYDIN IN GENEL TARİHÇESi 1.1. Aydın ın Fiziki Coğrafyası TÜRK HAKİMİYETİ ÖNCESİ AYDIN İlkçağlar da Aydın TÜRK HAKİMİYETİNDE AYDIN Anadolu Selçuklu Devleti Aydınoğulları Beyliği Dönemi ( ) Aydınoğlu Mehmet Bey Dönemi ( ) Umur Bey Dönemi( ) Hızır Bey Dönemi ( ) İsa Bey Dönemi Osmanlı Devleti nin Aydınoğulları Beyliği ni Alması OSMANLI İDARESİNDE AYDIN idari Teşkilat İKİNCİ BÖLÜM XVII. YÜZYIL DA OSMANLI İMPARATORLUĞU 2.1. KARA ORDUSU Kapukulu Askerleri...24 vi

11 Acemi Ocağı Kapukulu Süvarileri Yeniçeriler Eyalet Askerleri Tımarlı Sipahiler Akıncılar DONANMA XVII. YY da EKONOMİK DURUM XVI. YY. SONLARINDA VE XVII.YY DA MEYDANA GELEN TOPLUMSAL HAREKETLER Suhte Ayaklanmaları Celalî İsyanları Celalî Asilerinin Liderleri Aydın'da Celalî Hareketleri...52 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE XVII. YY DA AYDIN IN GENEL GÖRÜNÜMÜ 3.1. XVII. Yüzyıl da Aydın da Eşkıyalık Aydın Sancağı ndan Sefere Çağrılan Askerler Denizcilik Donanma Yerel Yöneticilerin Durumu Vakıflar Tımar, Has, Zeamet ve Mukataa Durumu Miras Meseleleri Kişisel Sorunlar Aydın Sancağı nda Görülen Diğer Önemli Olaylar Kalpazanlık Usulsüz Vergi Toplama SONUÇ EKLER..115 vii

12 KAYNAKÇA ÖZGEÇMİŞ viii

13 GİRİŞ Osmanlı Devleti nin klasik döneminde padişahtan sonraki en önemli karar organı Divan-ı Hümayun dur. Mühimme Defterleri ya da tam olarak, Umûr-ı Mühimme Defteri yani, Önemli Kamu İşleri Defterleri, Divân-ı Hümayun toplantılarında müzakere edilip sonuca bağlanan iç ve dış meselelere ait siyasi, toplumsal ve iktisadî kararların kronolojik sıraya göre kaydedildiği defterlerdir. Mühimme Defterleri ndeki konuları, dönemin; mekan, zaman ve önem açısından mühim kabul edilen konular oluşturur. Bu sayede siyasî, idarî, iktisadî ve kültürel olaylara ışık tutacak nitelikte pek çok bilgiyi bu defterlerde bulmak mümkündür. Mühimme Defterleri Divan- ı Hümayun un padişah adına umera ya ve kadılara yolladığı hükümlerin suretlerini toplamaktadır. Ancak her meseleye ait hükümler yazılmış bulunmayıp genellikle, toplu eşkıyalık, memurların cezalandırılması, halkın dilekleri, sefer hazırlıkları ve siyasi olaylara ait olanlarının suretleri ya aynı şekilde ya da ayrıntılı olarak bu deftere geçmektedir. Bu suretlerin diğer kayıtlarını veya asıllarını ilgili devlet, beylerbeyilik ve şer i sicil arşivlerinde bulmak mümkündür. Emirler daha çok beylerbeyi, sancakbeyi ve subaşı gibi idari kadrolara gönderilmiştir. Vilayet ve sancak kadılıklarına yazılan hükümler ikinci sıradadır. 1 Bununla birlikte Aydın gibi şer i sicilleri mevcut olmayan kentler için mühimmeler özel bir önem taşımaktadırlar. Yerel bilgiler bakımından zenginliği tartışma götürmeyen şer iyye sicillerinin mevcut olmaması yerel tarih araştırmaları bakımından Aydın ve diğer sicillerden yoksun Osmanlı şehirleri için çok önemli bir eksikliktir. Bunun hiç olmazsa bir bölümünü oluşturan merkezden gelen ve merkeze gönderilen kentle ilgili yazışmaların mühime defterlerinde özet olarak da olsa bulunması mümkündür. Böylece belli bir dönemi mühimme defterlerinden tarayarak o dönemin önemli bazı yerel olaylarıyla ilgili değerlendirmeler yapılabilir. Tez konumuzu seçerken biz de bu fikirden hareket ettik. Farklı bölgeler için bu yöntemle yapılmış çalışmaların sayısı da oldukça sınırlıdır. Örneğin Kütahya hakkında yapılan bir yüksek lisans tezi de mevcuttur. 2 Gerçi Kütahya bir Eyalet merkezi olarak şer iyye sicilleri bakımından da zengin sayılabilecek bir 1 5 Numaralı Mühimme Defteri, ( 973 / ), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1994, s. XII 2 Süleyman POLAT, 17. Yüzyılda Mühimme Defterlerine Göre Kütahya (Yüksek Lisans Tezi), Kütahya

14 durumdadır ancak bilgilerin mühimmelerle desteklenmesi açısından önemli bir çalışmadır. Bilinen en eski mühimme defteri, Topkapı Sarayı Müzesi Arsivi nde olup E numarada kayıtlı olan 1544 (H.951) tarihli defterdir. Mühimme Defterleri yazıldığı divanlara göre Rikab, Ordu ve Kaymakamlık gibi çeşitli isimler alabiliyordu. XVII. Yüzyılın ortalarından itibaren Mühimme Defterlerinde toplu olarak yer alan konular birbirinden ayrılarak farklı defterlere kaydedilmişlerdir. Buna bağlı olarak 1648 de şikayet defterleri, 1707 de Mısır mühimmeleri, 1747 de kalebend defterleri, 1787 de mühimme-i mektum, 1863 te mülkî tevcihat, 1869 da makine, fabrika imtiyazı ve kilise defterleri tutulmaya başlanmıştır. 3 Başbakanlık Osmanlı Arşivi nde 989 numaralı Divan-ı Hümayun Defterleri Kataloğu nda sıra numaralarında kayıtlı H / M tarihleri arasındaki hükümleri içeren 266 adet Divan- Hümayun Mühimme Defteri bulunmaktadır. 4 Bu defterler Mühimme Zeyli, Mühimme-i Asâkir, Mühimme-i Mektûme ve Mühimme-i Mısır defterleri olarak ayrı ayrı tasnif edilmiştir. Mühimme Defterlerinin düzeninde zamanla şekil ve içerik yönünden bir gelişim görülmektedir. Yazıları karmaşık olan klasik döneme ait ( ) ilk defterler başlık taşımazlar. İlk sayfalarda başlık yerine sadece kayıt tarihini belirten Arapça toplantı günü ve onun altında ay ve yıl yazılıdır. Fakat daha sonra bu usulden vazgeçilmiş günler; evail, evasıt ve evahir tabirleriyle on ar günlük dilimler halinde ifade edilmeye başlanmıştır. 5 Bunu 90 numaralı defterden itibaren görmek mümkündür. Mühimme Defterlerinin ifade edilen şekli özellikleri yanında, içerik yönünden taşıdıkları önem ve değerleri aşağıdaki başlıklarda toplanabilir: 3 Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehberi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1992, s. 8 4 Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehberi, Ankara, s Numaralı Mühimme Defteri,( / ), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1993, Ankara, s. XXII 2

15 1- Osmanlı İmparatorluğu nun merkez ve taşra teşkilatındaki idari ve askeri organlarının yapısı, karşılıklı ilişkileri, çalışma tarzları, işleyişleri hakkında önemli kaynaktırlar. 2- Komşu ülkeler ile Kuzey Afrika, Balkanlar, Orta Doğu ve Güney Rusya nın tarihleri açısından çok önemli bilgiler ihtiva ederler. 3- Osmanlı İmparatorluğu nun gayri müslim tebası ile olan münasebetleri, azınlıklar hukuku, halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının temini konularındaki yönetim politikası, ibadet ve ayin serbestisi, mabedlerin inşası gibi konular Mühimme defterlerinde çok defa görülür. 4- Hac organizasyonu, surre alayları, mukaddes bedellere götürülen hizmetler, Mühimme defterlerinde konu olarak ayrı bir yer tutar. 5- Osmanlı kültür ve sanat faaliyetleri cümlesinden, imar ve iskan siyaseti, çevre ve belediye hizmetleri, sağlık ve eğitim işleri, geniş vakıf idarelerinin sorunları ve teftişleri bakımından da zengin malzeme içerir. 6- Sayıları oldukça fazla olan ve Ordu Divanı tarafından tutulan Mühimme defterleri, askeri tarih, harp tarihi ve losijtik hizmetler tarihi yönünden birinci elden kaynaktırlar. Sonuç olarak XVIII. yüzyılda devlet işlerinin Divan- ı Hümayun dan Paşa Kapısı na kaydığı, Bab-ı Ali nin yönetimde ağırlığının hissedilmeye başladığı dönemlerde, yavaş yavaş padişah fermanlarının yerini Sadrazam buyrulduları almaya başlamış ve buyruldular için Ayniyat Defteri adı altında yeni bir defter serisi tutulmaya başlanmıştır. Bununla beraber mühimme kayıtlarını tutan Divan kalemleri az sayıdaki katip kadrosu ile Sadaret teşkilatı içinde yer alarak devletin yıkılışına kadar eski görevini sürdürmüştür. 6 Üç bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde Aydın ın fiziki coğrafyası, ilkçağlardan itibaren genel tarihçesi, Osmanlı idaresi altına girene kadar Türk ve Bizans elinde değişiklik gösterdiği dönem kısaca anlatılmıştır. 6 3 Numaralı Mühimme Defteri,( / ), s. XXIII 3

16 XVII. yy da Osmanlı İmparatorluğu nun genel yapısı anlatıldığı ikinci bölümde ise idari ve askeri teşkilat, ekonomik durum ve o dönemde meydana gelen toplumsal hareketliliklere değinilmiştir. Bu toplumsal hareketlerin Aydın da yaşandığı, ne derece etkili olduğu ve kimlerin bu hareketliliklerde rol oynadığı anlatılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu nun XVII. yüzyılını bu bölümde anlatmamızın nedeni genelden özele bir çıkarım yapmak yani Osmanlı genel yapısının Aydın daki yansımasını gösterebilmektir. Çünkü üçüncü bölümde mühimme defterlerine göre XVII. yy Aydın ını anlatacağımız için bu bölümde bir temel oluşturarak merkezi idare ve Osmanlı düzeninin Aydın da nasıl işlediğini ortaya koymaya çalıştık. Asıl çalıştığımız yer olan üçüncü bölümde mühimme defterlerinin kaynak olduğu XVII. yy Aydın ını ayrı başlıklar altında ele alarak açıklamayı hedefledik. Eşkıyalık, ordu, donanma-denizcilik, yerel yöneticilerin tutumu, vakıf, tımar, has, zeamet ve mukataa durumu, miras meseleleri, kişisel sorunlar ve önemli sayılabilecek olaylar burada kullanılan başlıklardır. Çalışmamın hazırlanmasında ve tamamlanmasında büyük emeği geçen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Tanju DEMİR e ve arşivde bana her türlü yardımda bulunan hocam Yrd. Doç. Dr. Bülent ÇELİK e teşekkürlerimi sunarım. Selma ATABAY 4

17 BİRİNCİ BÖLÜM XVII. YÜZYIL A KADAR AYDIN 5

18 1.1. Aydın ın Fiziki Coğrafyası Yurdumuzun Ege Bölgesi'nin güney bölümünde bulunan Aydın, doğuda Denizli, Batıda Ege Denizi, Kuzeyde İzmir ve Manisa, güneyde Muğla illeri ile komşu olup, yüzölçümü 8007 km² dir. Doğu-Batı doğrultusunda oluşmuş Büyük Menderes vadi tabanı, yer yer genişleyip daralarak il toprakları boyunca uzanır. Kuzeyde, Aydın dağları( Çamlık, Oyluk, Karlık, Malgaç, Cevizlik) güneyde Dandalas Çay'ı, Akçay ve Çine Çayı'nın vadi tabanları ile bu vadiler arasında yer alan Karıncalı, Madran ve Beşparmak dağ kütlelerinin büyük bölümü de Aydın ili sınırları içine girmektedir. 7 Büyük Menderes vadi oluğunun kuzey ve güneyinde birbirlerine bazen yaklaşan bazen uzaklaşan iki dağ sırası yer alır. Kuzeydeki dağlar Aydın dağları genel adını alırlar. Dinar yakınlarından başlayarak Ege Denizi'nde son bulurlar. Bu kütle 300 km kadar uzunluktadır. Denize dik olarak uzandığı için kolayca aşılabilen bu dağlar, dar ve derin vadilerle parçalanmıştır Yerleşim birimlerinin çoğunluğu Büyük Menderes Ovası ve Çine ve Söke Ovası üzerinde kurulmuştur. Aydın'da Akdeniz İklimi hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Ortalama sıcaklık 17.6 C, ortalama yağışlı gün sayısı 80.6, ortalama yağış miktarı 66.5 mm'dir. Aydın ın denizden ortalama yüksekliği 65 m'dir. Aydın her çeşit mahsulün yetiştirilmesi açısından uygun iklime sahiptir. Arpa, buğday, darı, bakla, sisam, fasulye, nohut ve patates yetiştirilir. Yaylalarda üzüm ve çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. İncir, pamuk zeytin ve meyan kökü en önemli mahsullerdir. Büyük Menderes havzası ve dağları hayvancılık açısından da önemli bir yere sahiptir. Kış aylarının ılıman geçmesi ve otlaklarda her zaman ot bulunması sayesinde Aydın da hayvancılık gelişme göstermiştir. Özellikle Söke ve Çine bu konuda öncelik göstermektedir. Havzada merinos cinsinden koyun yetiştirmeye de elverişlidir. 8 7 Asaf Gökbel- Hikmet Şölen, Aydın İli Tarihi, Aydın,1936, s. 7 8 Gökbel Şölen, a.g.e., s.19 6

19 1.2. TÜRK HAKİMİYETİ ÖNCESİ AYDIN İlkçağlar da Aydın Büyük Menderes vadisinin kuzey kenarında ve eskilerin Messogis dedikleri Aydın dağlarının güneyinde eteğinde yer alan şehrin denizden yüksekliği m olup, ilkçağdaki adı Trallestir. Eski Tralles şehri bugünkü Aydın ın daha kuzeyinde, deniz seviyesinden m. yükseklikte, savunmaya elverişli bir yerde kurulmuştur. İlkçağlarda Tralles, önünde uzanan ovanın verimliliği yanında, Efes - Milet limanlarını iç kısımlara bağlayan önemli bir ulaşım yolu üzerinde bulunması dolayısıyla Ege bölgesinin mamur ve zengin şehirlerinden biri idi. Tarih boyunca birçok kez istilaya uğrayan şehir ağır hasara uğramasına rağmen önemli ve müstahkem mevkie sahip olması sayesinde hemen kalkınabilmiştir. Lidyalıların, Perslerin, Makedonya kralı İskender in egemenliğinde kalan şehir, daha sonra Bergama krallarının merkezi durumuna gelmiştir. 9 M.Ö 334 yılında Çanakkale Boğazı ndan Anadolu ya geçen Makedonya kralı İskender, Anadolu da yaygın bir hakimiyet kuran Pers ordusunu yenerek Sard, Efes, Tralles ve Magnezi ad Meandrum şehirlerini aldı. Karya ( şimdiki Muğla) topraklarına geçerek Perslerin direnişini tekrar kırarak bütün Karya kentlerini ele geçirdi. Bugünkü Aydın İli nde bulunan Alabandos, Afrodisyas, Nysa, Kina düştü ve iki yüz on üç yıl süren Pers egemenliği böylece son bularak İskender dönemi başlamış oldu. İskender İmparatorluğu nun parçalanmasıyla, Bergama Prensliği yeniden güçlenmeye başlamıştı. Bu arada Aydın ili M.Ö 281 yılından sonra Selökid Krallığı nın yönetimine girmişti. Selökid egemenliği M.Ö. 188 yılına kadar sürdü ve bundan sonra Bergama Krallığı topraklarına katıldı. Bergama Krallığı nın M.Ö 130 yılında Roma İmparatorluğu egemenliğine geçmesiyle Tralles, Milet, Priene, Magnezi ad Meandrum Alabanda kentleri de İmparatorluğun sınırlarına katılmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Hıristiyanlık, 9 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Aydın İst. 1991, c. 4, s

20 Anadolu nun tamamına yayıldı. İmparatorluğun ikiye ayrılmasıyla Aydın şehri Doğu Roma da kaldı. Bu dönemde devlet yönetiminde dinin büyük etkisi olması sebebiyle, Aydın toprakları Anadolu Patrikliği ne bağlı olarak idare edildi TÜRK HAKİMİYETİNDE AYDIN Anadolu Selçuklu Devleti 1071 Malazgirt zaferinden sonra ağır bir zaiyata uğrayan Bizans Türklere karşı tamamen savunmasız kalmıştı. İmparatorlukta baş gösteren isyanlar, Selçukluların Anadolu ya yayılmalarına ve süre sonra Üsküdar a kadar gelmelerine izin vermişti. Alp Arslan ın Kızılırmağa kadar aldığı yerleri emrindeki kumandanlarına dağıtması sırasında Çaka Bey İzmir i alarak Ege adalarından birkaçına kuvvet göndermiş ve kısa bir süre de olsa buralara hakim olmuştur; fakat I. KılıçarsIan ın Bizans ile anlaşarak Çaka Bey ile Ayasluğ ( Selçuk) merkezli bir Beylik kuran Tanrıvermiş i ortadan kaldırması ve XI. yy sonlarına doğru I.Haçlı ordularının çabaları sonucu bölgedeki Türk egemenliği kesintiye uğramıştır. 10 Batı Anadolu nun Bizans egemenliğine geçmesiyle de Aydın ve çevresinde iki yüzyıla yakın Türk - Bizans mücadelesi sürmüştür Miryakefalon Savaşında II. Kılıçarslan Haçlı ordularını dağıtmasıyla Türkler Batı Anadolu yu ve Menderes boylarını ele geçirmişler, 1177 yılında Aydın ı ve buradaki kaleleri ele geçirince Ege Denizi ne kadar ulaşmışlardır. 11 Ancak İmparator I. Manuel in bu fetihleri durdurma çabası başarı ile sonuçlanınca, alınan bu bölgeler tekrar Bizans ın eline geçmiştir yılında II. Kılıçarslan ın orduları Küçük Menderes Ovası na akınlar yaparak Bizans imparatoru İsak Argelos u vergiye bağlamıştır. II. Kılıçarslan artık Anadolu için Bizans tehlikesinin kalmadığını düşünerek ülkeyi on bir oğlu arasında paylaştırmıştır. Ülkenin başına geçen I. Gıyaseddin Keyhüsrev ( 1196) Bizans sınırlarını geçerek, Menderes Havzası ndaki şehirleri almış, ancak kardeşleri ile olan iktidar kavgası nedeniyle buraları elinde tutamamıştır yılında Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında yapılan Kösedağ Savaşında, Moğolların Selçuklular ın merkezi birliğini dağıtmalarıyla, devletin 10 Ali Sevim Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara, 1995, s Gökbel- Şölen, a.g.e., s Yurt ansiklopedisi, Aydın, İstanbul, 1982,, c.2 s.984 8

21 etkinliği zayıflamış ve yöreler serbest kalmıştır. Erzurum u alan Moğollar iç bölgelere kadar ilerlemişlerdir. Bu dönemde devletin başında bulunan II. Gıyaseddin Keyhüsrev bu ilermeyi durdurmaya çalıştıysa da olumlu sonuç alamamıştır. 13 Bu nedenle sınır boylarında yaşayanlar, uç beyliklerinin etkisine girmiş, Moğolların vergilerinden kurtulmak isteyenler de bu beyliklere sığınınca, Bizans sınırlarına daha büyük kuvvetler yığılmaya başlanmıştır. Yüzyıllın ikinci yarısında Aydın ve çevresinde Türk baskısı yoğunlaşmış, İmparator Mikhael yıllarında Batı Anadolu yu korumak için sefer düzenlediyse de 1280 yılında Menteşe beylerinin kuvvetleri Büyük Menderes boylarındaki Tralles, Nysa gibi kentleri de ele geçirmeyi başarmışlardır. II. Gıyaseddin Keyhusrev in ölümü ile yerine geçen oğlu Keykavus zamanında da devletin durumu pek iç açıcı olamamakla beraber çöküntü 1308 yılına kadar devam etmiştir. II. Mesud un ölümü ile Anadolu Selçuklu Devleti tamamen ortadan kalkınca bu topraklarda beylikler hakim olmuştur. Bunlardan biri olan Germiyan oğulları, önceden Malatya civarında iken daha sonraları Ankara ve Kütahya havalilerine gelmişlerdir. Bu beyliğin ilk reisi olan Alişir oğlu Yakub Bey in göndermiş olduğu bazı kumandanlar Ege Denizi ne kadar ulaşmışlardır. Buralarda aldıkları yerlere kendi isimlerini veren bu kumandanlar, kendi hakimiyetlerini kurmuşlardır Aydınoğulları Beyliği Dönemi ( ) XIII. yüzyılın sonlarında, Anadolu, nun güçlü beyliklerinden olan Germiyan Beyliği nin batıya doğru ilerleyerek Bizans topraklarını almaya başlamasıyla, Aydınoğulları da yeni bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu beyliğin kurucusu Aydınoğlu Mehmed Bey, Germiyani Alişir oğlu Yakub Bey e bağlı bir subaşı idi. Germiyan Beyliği nin ilk hükümdarı Alişiroğlu Yakub Bey, Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubat ın emirlerinden biriydi. XIV. yy ın başlarında Bizans sınırlarını zorlayarak batıya akınlar yapan Germiyanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra da egemenliğini sürdürmüştür. Bu beyliğe bağlı olan kumandanlar, 13 Gökbel- Şölen, a..g.e., s. 81 9

22 Aydın, Karesi ve Saruhan taraflarına yönelmeden önce Menteşe Beyliği, eski Kayra ( Muğla) ile Büyük Menderes boylarının bir bölümüne sahipti yıllarında Aydın ( Tralles) ve Sultanhisar ( Nysa) gibi kentleri de alan Emir Menteşe nin ölümünden sonra damadı Sasa Bey Magnesia, Priene, Ayasluğ ve Efes bölgesini aldı. Sasa Bey, yardımına gelen Aydınoğlu Mehmed Bey ile beraber Aydıneli topraklarını Bizans tan almayı başarmıştır. Ancak daha sonra Aydınoğlu Mehmed Bey ile Sasa Bey arasında çıkan anlaşmazlık nedeniyle Mehmed Bey Sasa Bey i yenerek öldürmüştür.( 1308) Bundan sonra Aydıneli ne Aydınoğulları egemen olmuşlardır Aydınoğlu Mehmet Bey Dönemi ( ) Mehmet Bey, 1308 de Sasa Bey i yenerek sahip olduğu Ayaslug (Selçuk), Sultanhisarı, Bodemya, Tire ve İzmir toprakların beş oğlu arasında paylaştırmıştır. Büyük oğlu Hızır Bey e Ayasluğ u ve Sultanhisar ını; Umur Bey e İzmir i; İbrahim Bahadır Bey e Bodamya yı; Süleyman Bey e Tire yi; en küçük oğlu İsa Bey i de yanına alarak Birgi de oturmuştur. 14 Bu beylik denizcilikte önemli bir güç olmuştur. Mehmet Bey, donanmasını ilk olarak beyliğin önemli bir iskelesi olan Ayasluğ da yapmış ve denizciliğe buradan başlamıştır. Daha sonra Bizans tan Cenevizliler in eline geçen İzmir i alınca burada da bir donanma kurmuştur. Beylik, denizcilikten elde ettiği ganimetlerle gelişmiştir, sahip olunan donanma Sakız, Bozcaada, Gelibolu ve Gümülcine yi yağma ederek vergiye bağlamıştır yılında Aydın a gelen seyyah İbn-i Batuta, Mehmet Bey ile görüşmüş onunla birlikte Birgi ye giderek Aydınoğulları sarayını görmüştür. Mehmet Bey in 1334 yılında ölmesiyle Gazi Umur Bey, kardeşlerinin desteğiyle beyliğin başına geçmiştir Umur Bey Dönemi( ) Gazi Umur Bey beyliğin başına geçtiğinde ilk yılları olmasına rağmen, İzmir e saldıran Haçlıları yenmiştir yılında Haçlılardan intikam almak için Mora seferine çıkmış ve buradan ganimetlerle dönmüştür. Yine aynı yıl, Moğollar arasında baş 14 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK yay. Ankara, 1997, s

23 gösteren karışıklıklar esnasında diğer Anadolu beylikleri gibi Aydınoğulları Beyliği de tam bağımsızlığına kavuşmuştur. Umur Bey in devri, Aydınoğlu Beyliğinin en parlak devri olmuştur. Saruhanoğlu Süleyman Bey ile beraber Yunanistan ve Mora'ya kadar uzanan seferler düzenlemiştir (1335). Bizans ile dostane ilişkiler kuran Umur Bey, adalardaki isyanların bastırılmasında imparatora yardım etmiştir. Nitekim 1336 yılında Bizans İmparatoru, Umur Beyle bir dostluk antlaşması yaparak, Sakız adasını Aydınoğullarına bıraktı. Bizans la olan anlaşmasına sadık kalan Umur Bey de onlara, gerektiğinde yardımda bulundu. Seferlerini sürdüren Aydınoğlu Gazi Umur Bey, güçlendirdiği donanmasıyla Bütün Ege Denizi ne hakim olmuştur. Umur Bey in en büyük seferi Korent Körfezi ne düzenlediği seferdir yılından itibaren Umur Bey in sahip olduğu donanma gücü Girit ve Kıbrıs a kadar uzanmıştır. Beyliğin Akdeniz e açılmaya başlamasıyla 1344 baharında Papa VII. Clement, Kıbrıs Kralı na, Rodos Şövalyeleri ne ve Venedik Cumhuriyeti ne başvurmuş, bu sayede Ege Denizi nde 20 kadırgalık bir donanma kurulmasını sağlamıştır. Eğriboz Limanı nda toplanan Haçlılar Aymaroz açıklarındaki Aydınoğlu Beyliği nin gemilerini batırarak, İzmir e yönelmişlerdir. Umur Bey az olan kuvveti nedeniyle kuşatmayı kıramamış, böylece Aşağı İzmir Haçlıların eline geçmiştir yılında da buranın yönetimi Papa tarafından Patrik Hendri ye verilmiştir. Umur Bey bu savaşta vurularak ölmüştür (1348) Hızır Bey Dönemi ( ) Umur Bey ölünce yerine, babasının sağlığında Ayasluğ Emiri olan büyük kardeşi Hızır Bey, Aydın beyi oldu (1348). Zayıf bir karaktere sahip olan Hızır Bey, kardeşi Umur Bey gibi Haçlılara karşı koyamadığı için Papa ya bir heyet göndererek barış istemiştir. Netice olarak kapitülasyon niteliği taşıyacak ağır şartlara sahip bir antlaşma imzalanmış(1348) ve bu antlaşma Aydınoğullarının faaliyetlerini durdurarak zamanla beyliğin çökmesine sebep olmuştur. 11

24 Hızır Bey döneminde beyliğin merkezi Ayasluğ a taşınmıştır. Hızır Bey in ölümünün tarihi belli olmamakla beraber Ayasluğ daki cami kitabesinde 1358 yılından önce öldüğü tahmin edilmektedir İsa Bey Dönemi Hızır Bey öldükten sonra beyliğin başına Mehmed Bey in yanında kalan en küçük oğlu İsa Bey geçmiştir. O nun beyliği Osmanlı Devleti nin güçlenerek Anadolu ya yayılmaya başladığı döneme rastlamıştır. 16 İsa Bey, Osmanlı Devleti nin Anadolu birliğini kurma ve genişleme siyasetine karşı çıktığı için 1389 yılındaki Kosova Savaşı 'nda I. Murad'ın şehit olmasından faydalanmak istemiştir. Karamanoğulları başta olmak üzere, diğer bazı beyliklerle ittifaka girmiş, Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyet göstermiştir. Yıldırım Bayezid, Rumeli'nde asayişi sağladıktan sonra, ilk iş olarak Anadolu yakasından tehlikeleri ortadan kaldırma amacıyla Aydınoğulları üzerine yönelmiştir. Alaşehir i aldıktan sonra Aydın taraflarına inen Yıldırım Bayezid karşılık görmeksizin Aydıneli ni almıştır. Böylece İsa Bey Yıldırım Bayezid in huzuruna çıkarak itaatini bildirmiş, bu suretle de Aydınoğulları Osmanlı Devleti ne katılmıştır. İsa Bey e Tire de oturması şartıyla bazı yerlerin idaresi verilmiştir ( 1390). 17 Yıldırım Bayezid, İsa Bey in kızı Hafsa Hatun ile evlenerek, aradaki bağı kuvvetlendirmiştir. Mehmed Bey in oğullarından olan İbrahim Bahadır Bey ve Süleyman Şah devlet işlerine karışmamışlardır. İbrahim Bahadır Bey in ölüm tarihi belli değildir. Süleyman Şah da Umur Bey in ardından ölmüştür Osmanlı Devleti nin Aydınoğulları Beyliği ni Alması Aydınoğulları nın Osmanlı Devleti idaresine girmesinin ardından Aydınoğulları nın bu topraklarda yeniden egemen olma isteği ve halk ayaklanmaları nedeniyle burada düzenli bir yönetim sağlanamamıştır. Nitekim 1402 yılında Moğol 15 Gökbel- Şölen, a.g.e., s Gökbel - Şölen, a.g.e., s Erdoğan Merçil, a.g.e., s Gökbel- Şölen, a.g.e., s

25 imparatoru Timur ile yapılan Ankara Savaşı nın kaybedilmesiyle şehir tekrar Aydınoğulları nın eline geçmiştir. Timur Aydınelin i İsa Bey in oğulları Musa ya ve II. Umur a vermiş; ancak Musa Bey kısa süre sonra ölünce ( 1403) yerine II. Umur geçmiştir. 19 Bu sırada yine aynı hanedandan İbrahim Bahadır Bey in oğlu Cüneyd Bey İzmir e, kardeşi Hasan ise Ayasluğ a egemen olmuştur. II. Umur Bey akrabası olan Menteşeoğlu İlyas Bey den aldığı yardım sayesinde de Ayasluğ u ele geçirmiş, Hasan ı da Marmaris de hapsetmiştir. Bunun üzerine Cüneyd Bey önce kardeşi Hasan ı kurtarmış sonra da Ayasluğ a hakim olmuştur; fakat sonunda II. Umur Bey le anlaşan Cüneyd Bey Alaşehir, Salihli ve Nif ( Kemalpaşa) i alarak beylik topraklarına katmıştır. II. Umur Bey 1405 yılında öldüğünde, Cüneyd Bey beyliğe tek başına hakim olmayı başardı. 20 Cüneyd Bey, Fetret Devri ndeki Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına katılmış ve her defasında bu şehzadelerden birisinin tarafını tutmuştur. Fakat bu siyasetinde başarılı olamamış ve her defasında kendisini affettirme yolunu bulmuştur. Süleyman Çelebi onu Ohri sancak beyliğine tayin etmişse de kendisi oradan kaçarak tekrar beyliğin idaresini ele almıştır. Bu sürekli mücadeleler sonrasında kardeşlerini yenen Çelebi Mehmed, padişah olunca (1413) devletin genel durumunu yoluna koymak için harekete geçmiş; Cüneyd Bey olayını çözüme kavuşturmak için o na Niğbolu sancağını vermiştir ( ). Cüneyd Bey, Çelebi Mehmed e karşı çıkan Yıldırım Bayezid in oğlu Mustafa Çelebi ile birleşerek ve ona vezirlik dahi yapmıştır. II. Murad Cüneyd Bey e Aydıneli ni vaad ederek bu ittifakından ayırmış ve Cüneyd Bey tekrar beyliğin başına geçmiştir ( 1422) ; fakat o bu arada yine rahat durmamıştır. II. Murad o nun üzerine Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey i gönderince Cüneyd Bey Osmanlı ordusu karşısında çaresiz kalarak önce İpsili Kalesine çekilmiş ve sonunda teslim olmak zorunda kalınca ailesiyle birlikte idam edimiştir( 1426 ). 21 Böylece Aydınoğulları Beyliği toprakları tamamen Osmanlı yönetimi altına girmiştir. Cüneyd Bey olayının yanı sıra devleti uğraştıran bir sorun daha vardı yılında Simavna kadısının oğlu Şeyh Bedrettin hesabına hareket ederek başına büyük 19 Gökbel Şölen, a.g.e., s Zeki Arıkan, XIV. Yüzyıl da Ayasluğ,, TTK Yay., Ankara 1990, s Zeki Arıkan a.g.e., s

26 bir kuvvet toplayan Börklüce Mustafa isyanı ancak dört yıl sonra, 1420 yılında Bayezid Paşa tarından bastırılmıştır. 22 Şeyh Bedrettin, Aydın ve Karaburun'da etrafına binlerce insan toplayan Börklüce Mustafa nın çalışmalarını duyunca hacca gitmek bahanesiyle İznik i terk ederek Eflak Voyvodası nın yanına gitmiş, Rumeli de isyan çalışmalarına başlamıştır. 23 Bu arada Börklüce Mustafa Karaburun da; bir başka müridi Yahudi dönmesi Torlak Kemal ise Manisa civarında bir isyan hazırlıyorlardı. Şeyh Bedrettin Eflak tan Osmanlı topraklarına geçmiş özellikle yandaşlarının bulunduğu Deliorman yöresine gelmiştir. Şeyhin bu dönemde Aydın, Saruhan, Karaburun ve Rumeli de çıkardığı ayaklanma çok önemlidir. Bu isyan önceki dönemlerde, özellikle mezhep ayrılıklarından çıkan diğer ayaklanmalara benzemektedir. Dede Sultan diye anılan Mustafa nın üzerine mühim bir kuvvetle memur edilen İzmir sancak Beyi Aleksandr mağlup ve maktul olunca bu kez Saruhan sancak beyi olan Timutaş Paşazade Ali Bey gönderimiş; fakat o da bozguna uğratılıp Manisa ya kaçtığından durum ciddi bir hal almıştır. Osmanlı hakimiyetinin yeni yeni yerleşmeye başladığı bu bölgelerde çıkan Batıni isyanını bastırmada merkezden tayin edilen beylerin başarısızlığı üzerine Çelebi Mehmed, veziriazam ve beylerbeyi olan Bayezid Paşa ile beraber o esnada Amasya beyi olan oğlu Şehzade Murad ı daha büyük bir kuvvetle Börklüce kuvvetleri üzerine göndermiştir. Bayezid Paşa ilk önce yollardaki büyük, küçük asi grupları temizlemiş ve nihayet bunların sığındıkları bölgeye ulaşmıştı. Börklüce Mustafa ve diğer asi kuvvetleri daha fazla karşı koyamayarak teslim olmuşlardır. Börklüce Mustafa şehirde teşhir edildikten sonra katledmiştir. Manisa taraflarındaki Torlak Kemal isyanı Karaburun isyanı kadar korkunç olmamakla beraber üç bin kişi kadardı. Şehzade Murad ile Bayezid Börklüce isyanını bastırdıktan sonra Yahudi dönmesi Torlak Kemal in üzerine gitmiş, o nu da mağlup ve Manisa da idam etmiştir Gökbel Şölen, a.g.e., s Metin Kunt, Türkiye Tarihi, Cem Yay., İstanbul, 2000, c. 2, s Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, T.T.K. Yay., Ankara, 1989, s

27 1. 4. OSMANLI İDARESİNDE AYDIN idari Teşkilat Osmanlı imparatorluğu, kendisinden önceki Müslüman devletlerde olduğu gibi, elinde bulunan toprakları hizmet karşılığı çeşitli kısımlara bölmüş ve bir kısmını da Maliye hazinesine ayırmıştır. 25 İslamiyetin yayılmasıyla toprak öşriyye, harciye ve arz-ı memleket olarak üç kısma ayrılmıştır. Öşri olan yerler alındığı zaman Müslümanlara mülk olarak verilen arazilerdir. Bu gibi topraklar sahibinin istediği kullanabileceği topraklardı, sahibi isterse satabilir, vakıf yapabilir ya da hibe edebilirdi. Haraciye denilen arziler ise, fethinden sonra yerli gayri müslim halkın elinde bırakılan, onlara mülk olarak verilen yerlerdir. Bunlar ellerindeki toprağın verimine göre onda birden yarıya kadar harac-ı mukaseme adıyla öşür ve harac-ı muvazzafa ismiyle de arazi vergisi öderlerdi. Bu tür arazide de sahibi toprağını istediği gibi tasarruf edebilir, öldüğü zaman varisine kalabilirdi. Üçüncü tür toprak olan arz-ı memleket ve arz-ı miri, fetih sırasında doğrudan devlete ait oluyordu; ancak ekip biçmek koşuluyla sahiplerine bırakılıyordu. Sahipleri öldüğünde bile, yine ekip biçmek ve de vergisini ödemek şartıyla ölenin oğullarına kalıyordu. Hazineye ait olan bu topraklar alınıp satılamaz, vakfedilemezdi. Devlet bu topraklarla doğrudan meşgul olamayarak, öşür ve resimleri geeğince has, zeamet ve tımar gibi biçimlerle çeşitli hizmetlere karşılık olarak bırakılmıştır. Yirmi beş kısma ayrılmış olan arz-ı miri veya arz-ı memleket topraklarından ilk dördünden biri; havass-ı hümayun denilen, geliri devlet hazinesine giren yerlerdi ve bunlar mukataa ve iltizam şeklinde yönetilirdi. İkincisi ise has olarak adlandırılan ve derecelerine göre hasılatı vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, nişancı ve defterdarlar ile bunlara eşit kişilere bırakılan topraklardı. Üçüncüsü de vergisi padişah kızları ile ailelerine bırakılan paşmaklık topraklardı. Dördüncü olarak, bazı devlet ricaline hizmetleri nedeniyle mülk olarak verilen malikanelerdir ki bunlar sahiplerinin malı olup varislerine kalabilir, vakfedilebilirdi İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK yay Ankara c. 3/II, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/II,

28 Çeşitli kısımlara ayrılan arazi çeşitleri içinde en önemlisi tımardı ve üçe bölünmekteydi: has, zeamet tımar. Bunlar da devlete hizmet karşılığı tahsis edilmişti. Has ve zeamet toprakları genellikle saray hizmetlilerinindi. 27 Yıllık geliri ve diğer vergileri yüz bin ve yüz binden fazla olan topraklar has olarak adlandırılırdı. Zaman zaman gelirlerini voyvodaların topladığı haslar; vezir, beylerbeyi, sancak beylerinin derece ve rütbelerine göre ayrılmıştı ve yıllık geliri en fazla olanı da vezir-i azam a aitti. Has sahipleri kime ait ise hastaki köylü de o has sahibinindi; köylünün ekip biçtiği yerlerin öşrü ve resimleri has sabine mahsus olup köylü ekip biçmediği takdirde has sahibinin vergisi eksik olacağından sahibi bu toprağı elinden alıp başkasına verebilirdi. Yıllık gelirine göre derecelendirilen diğer toprak da zeamet idi ve geliri de yirmi bin ile yüz bin arasında değişen bu toprak çeşidi tımarlı sipahilerin en büyük zabitleri olan alay beyileri, reisülküttap ve merkezde önde gelen kalem şeflerine hizmet karşılığı verilirdi. Geliri bin akçeden yirmi bin akçeye kadar olan dirliğe tımar denilmektedir. Bunların da kıdem ve hizmetlerine göre dereceleri çeşitliydi. İmparatorluk teşkilatında önemli olan bu tımar teşkilatı XVI. yy sonlarına kadar devletin en güçlü askerlerini meydana getirmiştir. 28 Osmanlı İmparatorluğu nda taşra teşkilatı idarî yönden Eyalet, Sancak ve Kaza esasına göre oluşturulmuştur. Bunların her birinin merkezî nüfusuna bakılmadan kent niteliğinde olduğu görülür. Her birinde yürütme ve yargı temsilcileri bulunuyordu. Osmanlı padişahları ilk zamanlardan itibaren bir bölgeye iki yönetici atamışlardır: biri yürütme kuvvetini temsil eden Bey (Beylerbeyi, Sancakbeyi ve diğer zaimler), ötekisi de yargı kuvvetlerini temsil eden Kadı dır. Buna göre Osmanlı ülkesi bir yandan Beylerbeyi ve Sancakbeyi diye askeri idari birimlere ayrılırken, bir yandan da bu ayrıma tabi topraklar üzerinde kaza denilen şer i - idari birimler yer almıştır. 29 Daha bir uç beyliği iken Osmanlı toprakları, hünkar sancağı ile beyin oğullarının yönetimine bıraktığı sancaklara ayrılmıştı. Sancak, hükümdardan iktidar timsali olarak bir bayrak almış, askeri bir vali olan sancakbeyinin emrindeki yönetim birimidir. XIV. yy da yönetimi iyice hissettirmek için bütün sancakbeylerinin başına bir beylerbeyi atanması zorunlu oldu. Zira 1361 den itibaren devletin Balkanlar daki 27 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), Yapı Kredi yay., İst. 2006, s Uzunçarşılı Osmanlı Tarihi,3 /II, s Halime Doğru, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmnalı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü,Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 1995, s

29 fetihlerinde artış görülmüş ve doğal olarak sınırlar genişlemişti. Buna bağlı olarak I. Murad 1362 yılında tahta çıktığında ilk beylerbeyliğini Rumeli nde kurmuş, bu göreve de Lala Şahin Paşa yı atamıştır. Daha sonra da oğlu Bayezid i Anadolu da yeni fethedilmiş bölgelerin valisi olarak Kütahya ya yerleştirmiştir. Devletin başına geçen Bayezid 1393 yılında, bütün Anadolu yu içine alan bir Beylerbeyilik kurmuş ve başkenti de Kütahya olmuştur. Bir de Osmanlı şehzadelerinin oturduğu, başkenti Amasya olan bir beylerbeyilik oluşturulmuştur. Bu üç beylerbeyilik Osmanlı İmparatorluğu nun daima temelini oluşturmuştur. 30 XV. ve XVI. yüzyıllarda merkez, yeni alınan yerleri doğrudan sancak beylerinin yönetimine verip, başlarına da beylerbeyi atayarak yeni beylerbeyiliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ülke otuz eyalete ayrılmıştı dan itibaren genişlikleri sınırlandırılan beylerbeyilikler, o zamandan sonra eyalet olarak adlandırılmışlardır. XVI. yüzyıl sonlarına, yani Kanuni Sultan Süleyman ın ölümüne kadar beylerbeyilere verilen eyaletlerin idaresi, vezirlerin çoğalmasıyla artık onlara verilmeye başlamıştır. Bu durum vezirlerin ikiye ayrılmasına neden olmuştur ki bunlar iç ve dış vezirlerdir. İç vezirler, kubbe altında danışman olan vezirler; dış vezirler ise eyaletlerde bulunan vali vezirlerdi. 31 İmparatorluk savunması için gerekli olan ve gelirine göre kendi payına düşen asker yetiştirmekle yükümlü olan eyaletler, iktisadi yönden kendi kendini yönetebiliyordu ki topraklarda idari taksimatın yapılmasının nedeni bu idi. XVIII.yy da tımar ve zeamet sisteminin bozulması nedeniyle, ordunun önemli bir kuvvetini oluşturan tımarlı sipahilerin yani eyaletlerden sağlanan askerlerin sayısında oldukça azalma görülmüştür. 32 Üç kıtaya yayılan imparatorluğun XVII. yy nın ilk yarısında eyaletleri şunlardı: Asya ve Afrikada : Anadolu, Karaman, Zülkadir ( Adana), Rum ( Sivas), Trabzon veya Batum, Çıldır, Şirvan, Van, Diyarbakır, Şehrizor, Musul, Bağdad, Basra, Lahsa, Deyr-i Rahbe ve sonraki ismiyle Rakka, Haleb. Şam, Trablusşam, Sayda, 30 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,3 /II, s Yücel Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yapısı, Ankara, 1985,s

30 Yemen, Mısır, Habeş, Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Kıbrıs ve Kaptanpaşa eyaletleri ile Doğu Anadolu daki yurtluk ocaklık sancaklar ve bir de Mekke-i Mükerreme emirliği bulunmaktaydı. Avrupa da: Rumeli, Mora, Özi, Bosna, Budin, Temeşvar, Varad, Eğri, Kanije, Kefe, Uyvar Beylerbeyilikleri ve Girit muhafızlığı ile Osmanlı imparatorluğunun yüksek hakimiyeti altında Kırım hanlığı ve Eflak, Boğdan voyvodalıkları ile Erdel ( Transilvanya) krallığı vardı. 33 XVII. yüzyıl da en geniş sınırlara ulaşan Osmanlı İmparatorluğu nun büyük bir kısmı dirlik sitemi ile yönetilmekteydi. Bu geniş sınırlarda dolayısıyla bölgesel farklılıklar da görülmekteydi. Beylerbeyilikleri oluşturan sancaklarda gelirler; has, zeamet ve tımar olarak ayrılmıştı. Bu tür eyaletlerde merkezin idare daha kuvvetliyidi. XVI. yüzyılda alınan kimi bölgelerde dirliklerin önemi ikinci derecede kalmaktaydı; Mısır, Bağdat, Habeşistan, Basra, Cezayir, Tunus, Trablusgarp ve Elhasa gibi beylerbeyilikler salyaneli eyaletlerdi. Bir nevi özerklik tanınan bu eyaletlerde, gelirler sipahilere tımar olarak dağıtılmazdı; vali bütün askeri ve idari masrafları karşılayıp başkente her yıl salyane denen sabit bir miktar vergi gönderirdi. Mesela; Trablusgarb, Cezayir ve Tunus eyaletleri devlet hazinesine yirmi beş bin altın gönderirlerdi. 34 Padişah bu eyaletlerin her birine bir yeniçeri garnizonu yerleştirir, bir vali, defterdar ve kadı tayin ederdi. Bu eyaletlere salyane yani yıllıklı denilmekteydi. 35 Devletin yıllık gereksinimlerinin artması sonucu salyane yöntemi de genişletilmiştir. Bazı beylerbeyiliklerde, eyalet defterdarlarına verilen gelir toplama yetkisi nazır-ı emval adı ile beylerbeyi paşaya bırakılıyordu. Topladığı gelirlerin bir kısmını kendisine alan nazır-ı emval, geri kalan kısmı İstanbul a göndermek zorundaydı. Bu durum dirliklerin askeri öneminin azalmasına, vergi toplama ve güvenliği sağlama işlerinin aksamasına nedende oluyordu. XVI. yy dan itibaren başlayan bu değişim sonucu beylerbeyiliklerin yönetimdeki yeri giderek artarken, sancakbeylerinin nüfuzu ise düşmeye başladı. XVII. yüzyıldan itibaren eyalet yönetimine atanan kişilerin niteliklerinde değişiklik olmuş; sancak beyliğinde yeterlilik 33 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,3 /II, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,3 /II, s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), s

31 göstererek vali olmayı hak eden kişiler yerine, ehliyet sahibi olmayan kişiler saray mensuplarının etkisiyle rüşvet ve himaye ile vezir rütbesinde eyaletlerde görevlendirilmişlerdir. Yani XVII. yüzyılın güçlü eyalet beylerbeyileri paşalığa genellikle taşra hizmetinden değil, doğrudan padişah sarayının birun komutanlığından veya diğer bir merkezi hükümetinden atanıyordu. Bu durum kısa sürede kendisini gösterecek olan olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Asayişsizlik artmış ve halk da bundan etkilenmiştir. 36 XVII. yy sonlarından itibaren ise de taşrada eyalet merkezi olan paşa sancağında beylerbeyi, sancaklarda sancakbeyi yabancı kökenli ve enderunlu olanlardan oluşmuştur. 37 Dirlik ve salyaneli idare sisteminin yanı sıra başka yönetim biçimi de vardı. Devlet, merkezi yönetimin hissedilmediği, yani dağlık ve ulaşılması zor olan yerlerde bölgesel güçlerin yarı bağımsız hallerine izin vermekte idi. Çünkü ele geçirilen yeni yerlerde dirlik sisteminin oturması en az yıl almaktaydı. Karaman ve Arnavutluk ta Osmanlı hakimiyetinin yerleşmesi güç olmuştu. Kırım, Eflak, Boğdan, Erdel, Ragusa, Gürcistan ve Çerkezistan gibi Hıristiyan bölgelerde yerel yönetim değiştirilmeden devam etti. Devlet tarafından onaylanan Kırım hanları, Eflak, Boğdan ve Erdel prensleri ülkelerinde hüküm sürebiliyorlardı. Bunun yanı sıra Doğu Anadolu nun bazı yerlerinde aşiret reislerinin elinde olan sancakların idaresi de değişikti. Buralardaki bütün gelirler aşiret reisine aitti; fakat bu kişiler, padişah emri üzerine orduya belli sayıda asker vermek zorundaydı. 38 Osmanlı İmparatorluğu, sınırlarına dahil ettiği beylikleri sancak yapmış, beyliklerin başkentlerini ise yeni kurulan sancakların yönetim merkezi haline getirmiştir. Eyalet merkezi olan kentler aynı zamanda sancak merkezi sayılamakta idi. Anadolu Eyaletinin merkezi Ankara şehri iken 1461 yılında ve II. Mehmed zamanında Kütahya olmuştur. Böylece Aydın ili, Aydın Sancağı ya da Liva-i Aydın adıyla Anadolu Beylerbeyi ne bağlı bir vilayet, sancağın merkezi ise Tire olmuştur. Fakat sonraları vezirlerin sayısı çoğalmış ve sancaklara da vezir gönderilmeye başlanmıştı, bu nedenle de beylerbeyilik teşkilatı bozulmuştur yılında Aydın, eyalet merkezi 36 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,3 /II, s Özkaya, a.g.e., s Metin Kunt, Türkiye Tarihi Osmanlı Devleti c..3, Cem yay. İst.. c..3, s. 19, 20 19

32 olunca Saruhan, İzmir ve Menteşe sancakları Kütahya dan alınarak Aydın a bağlandı. 39 Bu arada Güzelhisar Aydın sancağı nın merkezi oldu. XVI. yüzyıl dan kalma tahrir defterlerine göre Aydın Livası na bağlı bulunan kazalar şunlardır: Tire, Birgi, Ayasluğ, Güzelhisar, Yenişehir, Sultanhisarı, Bozdoğan, Alaşehir, Sard, Kestel ve Arpaz. Bunlardan Ayasluğ, Aydın Sancağı na bağlı olmasına rağmen, kalesi Sığla Sancağı civarında idi. İzmir ise, II. Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerine ait tahrir defterlerinde padişah hassı olarak görülmekte, fakat Kanuni Sultan Süleyman döneminden sonraki sonraki iki yüz yıl içinde Cezair- i Bahri Sefid eyaletine bağlı Sığla Sancağı içinde geçmektedir. Aydın ili kazaları içinde nüfus, ekonomi ve düşünsel uğraş alanında en önde geleni Tire dir. II. Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri tahrir defterlerinde, Tire, sancak hassı olup yirmi altı mahalleden oluşan büyük bir merkez durumunda görülürken, sonradan Aydın Eyaleti nin merkezi olan Aydın Güzelhisarı ise yedi mahallelik bir subaşı hassı durumunda bulunmaktadır. XVI. yüzyıl da Aydın da nüfusu daha çok köylerde toplanmıştır, Aydın merkezi bu tarihte bir kasaba görünümündedir.1530 tarihli muhasebe defterinden anlaşıldığı üzere, Aydın Güzelhisar sancağında kırsal alanda kişilik bir nüfus yaşamaktadır. Aydın kent merkezinde ise altı mahallede ( Kilise mescid, Hisar yakası, Cemal, Cami, Köprülü ve Sinle ) kişi yaşamaktadır. Aydın ili ndeki kent ve kasabalar XVII. yy da, iki yüz yıl öncesine oranla büyük gelişme göstermiştir. Mesela, XV.yy ın ikinci yarısında yedi mahalleden oluşan Aydın Güzelhisar ı XVII. yy da yirmi altı mahalleye çıkmış, yirmi altı mahalleden oluşan Tire altmış sekiz mahalleye yükselmiştir de şehre gelen Evliya Çelebi de şehirdeki mahalle sayısını yirmi altı, ev sayısını 6770, dükkan sayısını da 600 olarak belirtmiştir. Evliya Çelebi den altı yıl sonra yapılan avarız tahririne göre şehirde yirmi iki mahalle, iki gayri müslim cemaati, 5000 i aşkın nüfus vardı. Başlıca kalabalık mahalleleri; Orta, Hisar Yakası, Kabak, Cuma, Karaca Ahmed, Debbağlar, Hüseyin Hoca, Köprülü, İpekçiler, Bostan Hoca, Kubbe Mescid, Pir Hasanlu,Cami-i Atik, Hoca İlyas, Hancı Mehmed, Ramazan Paşa adlarını taşıyordu. Hıristiyanlarla Yahudilerin 39 Gökbel - Şölen, a.g.e., s Yurt Ansiklopedisi,.c.2, s

33 toplam nüfusu ancak 200 kadardı. Bu yüzyılda Aydın Güzelhisar ı kalabalık nüfusu yanında altı yüz dükkanı, iki yüz tabakhanesi, yetmiş boyahanesi, kırk kadar sıbyan mektebi, dokuz hanı, dört hamamı, iki medresesi, irili ufaklı çok sayıda camii ile önemli bir yerleşim yeri olmuştur yılında Aydın a gelen Evliya Çelebi şehri şöyle tanımlar: Güzelhisar; Paşasının hassı olup voyvodalıktır. Yüz elli akçe-i şerif kazayı ranadır. Şeyhülislamı, nakübüleşrafı, ayan ve eşrafı ve ulema ve sülehası ve hutebası gayet çoktur ve kethüda yeri, dergah-ı ali yeniçeri serdarı ve Kale dizdarı vardır ve kırk neferatının yarısı İzmir de otururlar. Ayandan Mustafa paşa zade, Şemsi paşa zade, Boyacı zade efendi, Serdar Hasan ağa, Mumcu Hasan ağa, Şair Salihi Çelebi, Zamiri Çelebi, Mevlevihane şeyhi efendi ayan ve eşrafı vilayet bunlardır. Şehrin etrafı, biri yukarıda Topyatağında, diğeri bunun altındaki yamaçların bir kısmını ihtiva etmek üzere iki metin sur duvarı ile çevrilmiştir Gökbel- Şölen, a. g.e., s

34 İKİNCİ BÖLÜM XVII. YÜZYIL DA OSMANLI İMPARATORLUĞU 22

35 2.1. KARA ORDUSU Osmanlı Devleti henüz bir beylik iken Bizans sınırlarında atlı kuvvetler bulundurmaktaydı. Bu dönemde Osman Bey in emrindeki aşiret kuvvetleri sınırları korumakla görevli olup ikta teşkilatı ile yönetiliyordu. Orhan Bey zamanında da bu aşiret kuvvetlerinden yararlanılmış ancak Bursa nın fethinin uzun sürmesi, atlı kuvvetlerin muhasara ve kale zaptında yeterlilik göstermemeleri Orhan Bey i düzenli ve muvazzaf bir yaya ile süvari ordusunu kurmaya yöneltmiştir. Bu suretletürk gençlerinden meydana getirilen ordunun atsız askerine "Yaya", atlı askerine de "Müsellem" adı verildi. Böylece Osman Bey zamanındaki aşiret kuvvetleri ordu kuvvetinden ayrılmış, devletin fetihlerinde önemli rol oynamıştır. Orhan Bey in oluşturmuş olduğu düzenli ordu, oğlu Murad zamanında geliştirilmiş ve önceki Müslüman Türk devletlerinde olduğu gibi hükümdara bağlı daimi yaya ve atlı ordusu meydana getirmek amacı ile Yeniçeri, Cebeci ve Sipahi denilen Kapukulu ocakları oluşturulmuştur; Yeniçeri, Topçu, Cebeci ocaklarına ve diğer hizmetlere asker yetiştirmek için esir ve Hıristiyan çocuklarından oluşan Acemi Ocağı kuruldu. XIV. son yarısında Gelibolu da teşkil edilen ocak Çandarlı Kara Halil ve Molla Rüstem in yardımıyla kurulmuştur. Ayrıca Avrupa kıtasına yapılan seferler ve burada elde edilen başarılar bu ocağın kurulmasında etkili olmuştur. 42 Yaya ve Müsellemler, Yeniçeri ocağının kurulmasından sonra esas görevlerini onlara bırakmış ve ordunun geri hizmetlerinde kullanılmışlardır. Daha sonraları Yaya ve Müsellemlere Rumeli nde bulunan Yörük, Canbaz, Tatarlar da katılarak bu kuvvetler genişletilmiştir. Topraklı veya tımarlı süvari ile akıncı, Azap, Voynuk, Martalos, Cerehor kuvvetleri eyalet kuvvetlerinden sayıldı. Böylece Orhan Bey in kurdurmuş olduğu Osmanlı Kara Ordusu Ordu-yu Hümâyun adını alarak "Kapukulu Askerleri" ve "Eyâlet Askerleri" adı altında ikiye ayrılmıştır. Bu askerî birliklerin her biri gördükleri hizmetlere göre kendi içinde daha küçük kısımlara ayrılıp ona göre isimler almıştır. 42 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, s

36 Kapukulu Askerleri Acemi Ocağı Osmanlı nın en önemli kara kuvvetinden olan Acemi ocağı na iki şekilde asker alınırdı. Birincisi, savaşlarda ele geçirilen beşte bir erkek esirlerden, ikincisi ise Osmanlı ülke sınırları içinde bulunan Hıristiyan çocuklardan. Karamanlı Rüstem ve Kazasker Çandarlı Kara Halil in izahatına göre Aydın oğullarında Beyliği nde de savaşta alınan esir erkeklerin beşte biri asker yapılmaktaydı. Bunun yanı sıra askerliğe elverişli olarak, diğer kadın ve erkeklerle çocuklardan esir edilenlerden kanuna göre vergi alınmaktaydı; yani her esirin sahibi esirinin niteliğine göre( kadın, erkek, ihtiyar ve çocuk) devletçe görevlendirilen Pençikçi ye vergi ödemek zorundaydı. Savaşta elde edilen esirler için düzenlenen bu kanuna Pençik kanunu, ordu için alınan esir oğlanlara Pençik Oğlanı denilmekteydi. Kanunnamelerde Pençik resmi nin 1363 yılında meydana getirildiği yazmaktadır. 43 Devletin sınırlarının genişlemesi, yaşanan bazı siyasi olaylar ve duraklamalar sonucu askere olan ihtiyaç da artmıştır ki bu nedenle Pençik uygulamasının yanı sıra Devşirme olarak anılan bir uygulama ile Hıristiyan tebaadan ocağa Yeniçeri adayı olarak asker alınması lüzumlu görülmüştür Ankara savaşının kaybedilmesiyle ülkede siyasi buhran yaşanmış, batıya (Bizans İmparatorluğu na) sefer düzenlemek şöyle dursun, bazı bölgeler Bizans ve Sırplar a kaptırılmıştı. Fetihlerin durmasına bağlı olarak esirlerden de yararlanılamamıştı. İşte bu durum devleti, ülke içindeki Hıristiyan ailelerin çocuklarından yaşları uygun olanların sadece bir tanesini, kanuna göre hareket ederek devşirme amacıyla Devşirme kanunu yapmaya yöneltmiştir. Bu kanuna göre tamamen gayri müslim olan Rumeli halkı derece derece Müslümanlaştırılacaktı. Böylece Pençik sistemi yavaş yavaş önemini kaybederek yerini bu kanuna bırakmıştır. Devletin sınırları genişlemesine bağlı olarak askeri teşkilat genişlemiş ve dönemin gereklerine göre yenilenmiştir. İstanbul alındıktan sonra devlet merkezi olmuş, Gelibolu da bulunan Acemi Ocağı da büyütülerek İstanbul a taşınmıştır. Gerekliliğine göre üç, beş yılda bir Hıristiyan tebaadan sekiz, on ile on beş, on sekiz ve yirmi yaş arasındaki çocuklardan sıhhatli ve kuvvetli olanları Acemi ocağı na alınırdı. Başlangıçta 43 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, s

37 Rumeli de uygulanan bu kanunla Arnavutluk, Yunanistan, Adalar ve Bulgaristan dan devşirme yapılırken, sonraları Sırbistan, Bosna- Hersek ve Macaristan daki Osmanlı topraklarından da devşirme yapılmaya başlanmıştır. XV. yy sonlarından itibaren Anadolu daki Hıristiyanları da kapsamış ve XVII. yy da genel bir hal almıştır. 44 Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı nın kaldırıldığı 1826 yılına kadar devam etmiştir. Fetihlerin durması, savaşların uzaması gibi olumsuz nedenlerden dolayı, bu ocağa devşirme dışında adam alınmaya başlanmasıyla devşirme teşkilatında gevşeme olmuştur. Türkler ve Müslümanlardan oluşan Acemi Ocağında yine Hıristiyanlardan yetiştirilmiş olan yeniçeriler de bulunmaktaydı. Devşirmelerin tamamen ortadan kalktığı tarih kesin olarak belli değildir; fakat XVIII. yy nın sonunda olduğu tahmin edilmektedir Kapukulu Süvarileri Osmanlı kapukulu ordusunu teşkil eden ikinci sınıf askerî güç, Kapukulu süvarisidir. Osmanlıların başarılı adımlarında bu sınıfın da büyük bir payı vardır. Osmanlı toprakları genişledikçe tımarlar çoğalıyor, tımarlar çoğaldıkça da tımarlı süvari (sipahi)nin sayısı da artıyordu. Fakat bunlar, kendi tımarların da ikamet ettiklerinden, başarıları sınırlı kılıyordu. Bu bakımdan daha kuruluş yıllarından itibaren devlet merkezinde, yeniçeriler gibi devamlı ve maaş alan bir süvari birliğinin bulundurulması ihtiyacı hissediliyordu. Bu sebeple I. Murad döneminde, Rumeli Beylerbeyi olan Timurtaş Paşa'nın yardım ve tavsiyesiyle ilk adım atılmıştı. Önce "Sipah" ve "Silahdar" adı ile iki bölük olarak teşkil edilen Kapukulu süvarisine daha sonra "Sağ Ulufeci" ve "Sol Ulufeci" ile "Sağ ve Sol Garipler" ismi verilen dört bölük daha ilave edilerek Kapıkulu süvari ocağı altı bölüğe yükseltilmiş oldu. Altı bölük denilen kapıkulu süvarileri, maaş ve derece yönünden diğer ocaklardan daha önde bulunmaktaydı. Kapıkulu süvari bölüklerine çıkma kanunuyla saraydan çıkarılan iç oğlanları ile yeniçeri ocağındaki kıdemli ve hizmetliler, kuloğulları adı verilen süvari çocukları ve bazen saray bostancıları, vezir ve sair yüksek dereceli devlet adamlarının 44 Uzunçarşılı,,Kapukulu ocakları, s.4, Ayrıntı için bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları,s

38 çocukları, köleleri, bunun dışında savaşlarda faydaları görülen İslam ve Türkler alınırdı. 46 Yeniçeriler gibi hükümdarın şahsına mahsus olan kapıkulu süvarileri nin düzeninde XVI. yy sonlarında değişiklik olmuştur. Bu dönemde İran ve Avusturya ile olan savaşların iki cephede de uzun sürmesi nedeni ile bu süvari bölüklerine dışarıdan mecburen asker alınması ocak kanun ve disiplininin bozulmasına yol açmıştır. Bu kanunsuz hareket ilk kez yıllarında sadrazamlık yapmış olan Özdemiroğlu Osman Paşa da görülmüştür; Osman Paşa, Dağıstan taraflarındaki zor ve tehlikeli durumu esnasında yararlılıkları görülen bir kısım askeri, süvari ocağına kaydetmiştir. Ancak o an için bir aykırılık görünmese de bu durum daha sonraları içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Nitekim bundan sonra herhangi bir hizmeti görülmeyenler dahi, iltimas ve rüşvet ile ulufe ve kayıt defterleri ellerinde olan çavuşlar aracılığı ile boş bölüklere girmişlerdir Yeniçeriler Beyliğin ilk dönemlerindeki askerler ( yaya ve müsellemler, gaziler ) gittikçe genişleyen devletin ihtiyacına cevap veremiyordu. Fetihlerin çoğalıp sınırların genişlemesi ve mevcud askerin de bu sınırları koruyamaz duruma gelme endişesi devletin yeni bir teşkilatlanmaya gitmesinde rol oynamıştır. Bir de merkezileşmeye başlayan bir devletin ihtiyaçlarını ancak daimi bir ordu karşılayabilirdi. Bu nedenle daha önceki Türk-İslam devletlerinden örnek alınarak Müslümanlaştırılmış esir Hıristiyanlardan oluşan bir askeri teşkilat meydana getirildi. 48 Türkçe asker demek olan "çeri" ile "yeni" kelimelerinin bir araya gelmesiyle meydana gelen bu terim, Osmanlı Devleti'nin merkezinde ve hükümdara bağlı bulunan yaya askeri için özel bir isim haline gelmiştir. Yaya ve Müsellem adı verilen ilk Türk yaya ve süvari kuvvetlerinin oluşturulmasında büyük katkısı olan Çandarlı Kara Halil Paşa nın Acemi ve Yeniçeri Ocağı nın da teşkil edilmesinde büyük rolü olmuştur Hükümdarların emir ve kumandanları altında olan Kapukulu ocağındaki yaya ve atlı askerler eyaletlerdeki 46 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/II, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/II, s Uzunçarşılı,, Kapukulu Ocakları, s

39 tımarlı sipahi ve diğer eyalet askerlerinden ayrılmaktaydı. İmparatorluğun başarılarında önemli katkıları olan Yeniçeri Ocağı nın kuruluş tarihi tam olarak bilinmese de I. Murad hükümdarlığı döneminde temelleri atılmıştır; ancak asıl teşekkülü Yıldırım Bayezid zamanında gerçekleşmiştir. Merkezileşmeye gidilirken Kapukullarını ön plana çıkarılmış; ancak esirlerden oluşturulan Yeniçeri Ocağı ndaki askerin yetersiz olduğu gerekçesiyle devlet içindeki Hıristiyan ailelerden bir erkek çocuğun alınarak devşirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu yöntem I. Mehmed zamanında uygulanmışsa da, sisteme kavuşması II. Murad devrinde gerçekleşmiştir. 49 Sistemin işlemesi şu şekildeydi: Kapukulu ocaklarına gereken asker sayısı belirlenerek Divan-ı Hümayun a bilidirilerek, buradan çıkacak olan karara göre belirli bölgelerde bulunan Hıristiyan ailelerin sekiz ile yirmi yaş arasındaki çocuklarından sağlıklı olan bir çocuğu alınırdı; fakat tek çocuğu olanlardan alınmazdı. Kanuna göre, annesiz ve babasız olanlar, çoban çocukları, aşırı kısa ve uzun olanlar, sanat sahibi kişiler alınmazdı. Uzun boylulardan fiziği düzgün olanları sadece saray için toplanırlardı. Arnavut, Sırp, Bulgar, Hırvat, Rum ve Boşnak çocukları devşirilirken, Türk, Acem, Rus, Yahudi, Kürt, Çingene ve Gürcü çocukları ocağa alınmamıştır. Acemi oğullarında olduğu gibi yeniçerilerde de esirlerden beşte biri ve devşirilen çocuklar Anadolu daki Türk çiftçisinin hizmetine verilerek Türkçeyi ve de Türk- İslam geleneklerini öğrendikten üç beş yıl sonra Yeniçeri Ocağı na veriliyorlardı. Fakat aldıkları bu terbiye yetersiz ve sakıncalı görüldüğünden bunların, Türk çiftçilerinin hizmetlerinin ardından Acemi Ocağı na verilerek bir süre burada eğitim görmeleri ve bundan sonra Yeniçeri Ocağı na girmeleri kanuna bağlanmıştır. Kanun iki, iki buçuk asır uygulanmış ve bu sürede ocağa Acemi oğulları, Kul oğulları ve Bostancılardan başka kimse alınmamıştır. Ocak düzeni bozulmadan önce kışlalarında oturan, askeri eğitim alan ve harp işleri ile uğraşan yeniçeriler, subaylarının dediklerine uymaktaydılar. Reyaya zulm yapmazlardı. Bunların hepsi bekar olup, emekli olduklarında emekli ulufesi almaktaydılar. Devlet yedi yılda bir deftere bakar ve ne kadar eksik var ise o kadar yeniçeri alımı yapardı. Bu durum cebeci ve topçu ocakları için de geçerli idi. Cebeci 49 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı Tarihi, İstanbul, 2004, Yeditepe yay. c. I, s

40 ocağına girecek olanlar "Pencik" ve "Devşirme Kanunu" devam ettiği müddetçe Acemi oğlanları arasından seçilirdi. Arnavut, Boşnak, Bulgar ve Ermeni çocuklarından oluşan devşirmeler, küçük yaşta alınarak İslam dini ile eğitilir ve Türkçe ile de öğretim yapılırdı. Uzun süre kışlalarda kaldıktan sonra Enderun u Hümayun a alınır ve buradan diğer ocaklara gönderilirlerdi. 50 Ocağın sıkı düzenin bozulması III. Murad ın hükümdarlığına denk gelmiştir. Bu dönemde yeniçerilerde evli olanların sayısı artmış, yeniçeri olarak yazılan esnaf ve diğer gruplar kışlalarında oturmayarak evlerinde ve işlerinin başında kalmışlardır. Diğer yandan da III. Murad kanuna aykırı olarak dışarıdan birtakım sanatkarların yeniçeriler arasına girmesine de izin vermiştir ki bu durum Şehzade Mehmed in sünnet düğününde, hizmetleri olan oyuncuların Yeniçeri ocağına alınmasıyla gerçekleşmiştir. Böylece ocağa dışarıdan adam girmesinin de önü açılmıştı. XVI. yy sonlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu nun önemli yaya gücünü oluşturan Yeniçeri ocağı, bundan sonra sıradan esnaf ve hamal takımından olanların rüşvet karşılığı yeniçeri yazılmasıyla bozulmaya başlamış, eski düzenini kaybetmiştir. I. Süleyman ın ölümüne kadar ocağın kanunları kontrol edilerek dışarıdan kimsenin alınmasına fırsat verilmemişti. Yine III. Murad döneminde savaşlar nedeniyle Kulkardeşi adı altında Yeniçeriler arasına yabancılar girmeye başlamıştır, bunun dışında rüşvet ile devşirmeler arasına yabancılar girerek kısa yoldan Yeniçeri olmuşlardır. Bu dönemdeki Yeniçerilerin sayısı I. Süleyman zamanındaki on iki bin Yeniçeri sayısına göre artmıştır. Artan bu sayının maaşlarının temininde zorluk yaşanmıştır. İltimas ve rüşvetin önüne geçilemeyince birtakım genç kişiler korucu yapılmışlardır. Daha II. Selim devrinde görülen bu yolsuzluklar, yeniçerilerin durumu hükümdara şikayet etmesine ve bunun önüne geçilmesi için yeniçeri ağasına emir verilmesine sebep olmuştur. 51 XVII. yy a gelindiğinde yani I. Ahmed döneminde( ) artık yeniçeri kanunları işlemez bir hal almıştır. Akçe karşılığında yeniçeri serdarlığı verilmeye başlayınca askerlikten anlamayan yabancılar da serdar olmaktaydılar. Bu dönemde yasak olmasına rağmen paşalar, beyler ve zaimler yeniçeri kullanmışlardır. I. Ahmed zamanındaki bu görünüm anlaşılacağı üzere iç açıcı bir durum değildi ve yeniçerilerin bu disiplinsizliklerini yola koymak için birtakım önlemler alındıysa da bunda başarılı 50 Özkaya, a.g.e., s Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları s

41 olunamamıştır. Nitekim 1682 yılında Osmanlı Avusturya savaşları başlayınca durum kendini göstermiş ve XVIII. yy da ocak tamamen bozulmuştur. 52 Eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilat, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren ya da tahta çıkaran bir kuvvet halini almıştı. Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa nın sadaretinden itibaren otuz yıl ocakta herhangi bir isyan hareketi görülmemiş; fakat IV. Mehmed in tahtan indirilmesiyle sonuçlanan ve altı ay süren tehlikeli olay el altından ve devlet ricali tarafından yapılan tahrikle meydana gelmişti. II. Mehmed ve I. Süleyman dönemlerindeki düzen ve disiplinini kaybeden yeniçerilerin savaşa hiç gitmemesi ya da gidip de kaçmaları doğal olarak savaşların kaybedilmesine neden olmuştu. Yeniçeriliğin bu kadar düzenden çıkması ileride III. Selim in yeni bir ordu kurmasına yol açmıştır. Yeniçeriler, ilk kez 1446 yılında II. Mehmed in tahta ilk çıktığı dönemde Edirne de isyan etmişlerdir. Buçuk Tepe Vakası olarak bilinen bu isyanın bahanesi paranın değerinin düşürülmesiydi. Edirne nin doğusunda bulunan Buçuk Tepe ye çekilen Yeniçerilerin maaşlarına yarım akçe zam yapılarak ayaklanma yatıştırılmıştır. Ancak isyanın asıl nedeni Çandarlı Halil Paşa nın II. Murad ı tekrar tahta geçirmek istemesiydi. Nihayetinde yeniçeriler istedikleri sonucu almışlardır. II. Mehmed in hal i yerine II. Murad ı tekrar hükümdar yaptıran Yeniçeriler bundan sonraki tarihlerde hükümdar değişikliklerinde sıkça yer almışlardır yılında imparatorluğun Doğu da İran ile savaştığı sırada İstanbul daki yeniçeriler kendi durumlarını ve de yönetimdeki temsilcilerinin ahlaksızca davranışlarını bahane ederek dört ay sürecek bir ayaklanma çıkarmışlardır. Ayaklanmayı bastırmak için bunlara yüksek miktarda para dağıtılmıştır te de Halep te isyan eden yeniçeriler bu kez maaşlarının akçe yerine guruş olarak ödenmesini istedikleri için isyan etmişlerdi. 54 IV. Murad ın saltanatının ortalarına kadar bütün zorbalıkları yapabilen yeniçeriler, bu padişahın ocağı itaat altına alıp düzene koymasıyla istediklerini 52 Özkaya, a.g.e., s Afyoncu, a.g.e., s Robert Mantran, 17. Yüzyıl ın İkinci Yarısında İstanbul, TTK, Ankara, 1990, Çev. M. Ali Kılıçbay, c. I, s

42 yapamamışlardır. Hatta bu devirde yeniçeriler aracılığı ile sipah eşkıyası yola getirilmeye çalışmıştır. 55 Kanuni Sultan Süleyman döneminde meydana gelen Şehzade Bayezid isyanı sonrası Anadolu ya ve bir süre sonra imparatorluğun tüm bölgelerine yeniçeri garnizonu kurulmuştu. Yeniçeri birlikleri bulundukları bölgelerde yönetimi ele geçirip devletin otoritesini saf dışı bırakınca, merkez buralardaki yeniçerileri denetleyemez olmuştur. Başlangıçta profesyonel askerlerden oluşan Yeniçeri ocağı, maaşlarını almak için kışlalara gelen adamlarla dolmuştu. XVIII. yy da yeniçerilik adeta alınıp satılan bir meslekti sanki. Yeniçerilerin görev beratlarının alınıp satılması yoluyla bir kişi, beş on kişinin maaşını birden alabiliyordu. Savaşa gitmeyen, gidip de kaçan, talim yapmayan, yeni askeri uygulamaları da kabul etmeyen yeniçeriler bu asırdaki savaşlarda Avrupalıların modern ordusu karşısında başarısız olmuşlardır yılında başlayıp on altı yıl devam eden, 1699 da ağır şartları bulunan Karlofça anlaşmasıyla sonuçlanan Avusturya savaşları Osmanlı İmparatorluğu nu askeri açıdan çöküntüye uğratmış, o zamana kadar iyi kötü devam eden teşkilatı derinden sarsmıştı. XVIII. yy da Avrupa devletleri karşısında arka arkaya yaşanan yenilgiler, özellikle 1768 ve 1787 Rus seferlerinde yeniçerilerin hiçbir işe yaramadığının kesin olarak anlaşılması imparatorluğu bazı yenilikleri yapmaya götürmüştür. Ocağın ıslah edilmesinin çok zor olduğunu anlayan III. Selim, Yeniçeri Ocağı na dokunmadan Avrupa devletlerinde olduğu gibi modern bir ordu kurup, talimli asker yetiştirmek için çalışmalarda bulunmuştur yılında Nizam-ı Cedid adı verilen yeni bir ordu kuruldu. Hatta bu ordu 1798 yılında Mısır a saldıran Fransız ordularına karşı başarılı bir savunma dahi göstermiştir. Fakat bu ocağın taliminden hoşlanmayan, yeni askerlerin çoğalmasıyla kendilerini tehlikede gören yeniçeriler Kabakçı Mustafa nın liderliğinde 1807 de isyan ederek bu ordunun dağıtılmasını ve padişahı tahttan indirmeyi istemişler, nihayetinde de bu isteklerinde başarılı olmuşlardır. 57 III. Selim in tahttan indirilmesi ile sonuçlanan Kabakçı Mustafa İsyanı nın ardından 28 Temmuz 1808 tarihinde padişah olan II. Mahmud, azgınlıklarını gördüğü yeniçerilerin varlığına son vermek için ıslahat hareketlerine girişmiştir. Ancak bunu 55 Mustafa Nuri Paşa, Netayic Ül -Vukuat, Çev., Neşet Çağatay, s Afyoncu, a. g.e., s Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, s

43 yaparken III. Selim gibi bir akıbete uğramamak için temkinli davranmıştır ki tahta çıktıktan on sekiz yıl sonra onları ortadan kaldırmıştır. Talimli asker yetiştirmek amacıyla yeniçerilerin muhalefetiyle karşılaşmamak için onları ikna etmeye çalışmış, önde gelenlerine para ve rütbe vermiştir. Nihayet 15 Haziran 1826 tarihinde Vaka-i Hayriye ismiyle anılan bir olayla Yeniçeri Ocağı na son verilmiş yerine de Asakir-i Mansure -i Muhammediye adında yeni bir ordu kurulmuştur Eyalet Askerleri Tımarlı Sipahiler Osmanlı İmparatorluğu nun eyalet kuvvetleri arasında en önemli olanı tımarlı sipahi ya da topraklı süvariler denilen atlı birlikler bulunuyordu. Kapukulu ocaklarında olduğu gibi bu sistemde de önceki Türk İslam devletlerinden örnek alınmış; Osmanlı İmparatorluğu bu sistemi geliştirmiştir. Devletin asker ihtiyacı, halka tımar verilerek karşılanmaktaydı. Yani kendilerine dirlik verilmiş olan toprak sahipleri bunun karşılığı olarak devlete asker yetiştirmekteydiler. Bu şekilde iki fayda sağlanmaktaydı; bir yandan toprağın işlenmesini sağlarken, diğer yandan devletin atlı ihtiyacı karşılanıyordu. Tımar kayıtlarına göre, tımar topraklarının birçoğu askeri sınıf olan Kapukullarına ait olduğu görülmektedir.tımar alma hakkı olan öteki gruplar Osmanlı öncesi askeri sınıf ile gönüllü veya akıncılardı. Bunların savaşlarda gösterdikleri cesaret, sadakat ve uzun süreli hizmetleri kendilerine tımar verilerek ödüllendirilirlerdi. 59 Tımar sistemi, öncelikle merkezden denetlenen büyük sipahi gücü besleyerek sultanın ordusuna asker sağlamak için tasarlanmıştır. 60 Eyaletlerdeki tımarlı sipahiler klasik dönemde Osmanlı ordusunun çoğunluğunu oluşturmaktaydılar. Bu atlı askerler geleneksel silahlar kullanırken; yeniçeriler ateşli silah kullanıyorlardı. XV. yy da ulufe alan kapıkulu sipahilerinin sayısı üç bin, yeniçerilerin altı bin iken, Rumeli de yirmi iki bin; Anadolu da on yedi bin tımarlı sipahi bulunuyordu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise, altı bin kapıkulu sipahi, on on iki bin yeniçeri, kırk bin tımarlı sipahi olduğu belirtilmiştir Afyoncu, a.g.e., s Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, , Eren Yay, İstanbul, 2004, c.i, s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu : Klasik Çağ ( ), s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu : Klasik Çağ ( ), s

44 Padişahın gitmediği küçük çaptaki seferlere, tımarlı sipahiler gitmekteydi. Bu sınıf umeranın alt emri altında oldukları için sorumlulukları çoktu. İmparatorluğun geniş olan sınırlarında fazladan asker bulundurması gerekli olduğu zamanlarda, Anadolu dan bu askerler gönderiliyordu. Bunun yanı sıra Anadolu Tımar erbabını yoran diğer hizmetlerden biri de sık sık yapılan deniz seferleriydi. Deniz seferleri uzun hazırlık ve özellikle Orta ve Batı Anadolu daki halkın ve sipahilerin fedakarlıklarını gerektirmekteydi. Tımarlı sipahi, bulundukları bölgede reayayı korumak, vergileri toplamak, memleket kanunlarını uygulamaya yardımcı olmak ve güvenliği sağlamakla da yükümlüydü. 62 Vazifeleri bu kadar zahmetli ve yorucu olmasına rağmen tımarlı sipahiler yetki ve nüfuz bakımından oldukça önemsizdiler. Çünkü yüksek idare makamlarına Kapukulları, adli görevlere de medreseliler sahip oluyordu. Yarar sağladıkları tek taraf ekonomi açısından kazançlı olmalarıydı; ama ileriki zamanlarda imparatorluğun para sıkıntısı yaşamasıyla bu olumlu durum da ortadan kalkıyordu. Nedeni de bunların dayandığı çiftçi sınıfının her yıl iflas etmesiydi. 63 Tımarlı sipahinin XVI. yy da yüksek devlet memuriyetine geçtiklerine rastlanılmıyordu; bu dönemde dirlikte ilerleme kaydetmek düzenli yürümüyordu. Daha önceden tımar tevcihi üç bin bazı vilayetlerde iki bin akçeden başlardı ve bu miktar kişinin atı ve silahı ile tek başına yapacağı hizmetin karşılığıydı. Merkezin kendi mutlak denetimini kurduğu miri arazi rejimi 64 içinde tımarlar kimseye satılamazdı, sipahiler bu toprakların sahibi olmadığı için öldüklerinde miras olarak kimseye kalamıyordu. Sipahi belli hizmetler karşılığında bu toprakları tasarruf ediyordu. Ancak sipahi seferde öldüğü vakit, tımarı erkek çocuğuna kalıyordu. Kendisine dirlik verilen kişi, Cebelü adı verilen askeri bir güç oluşturmakla yükümlüydü. Bu cebelülerin bütün masrafları sahib i arz denilen tımar sahibine aitti. Her tımar sahibinin oluşturduğu güç, tımarın gelirine göre değişiklikler arz ediyordu. Sipahinin bu güç ile savaşlara da katılması gerekiyordu. Savaşa gitmemesi için geçerli bir nedeni yoksa dirliği elinden alınır ve kendisine de ceza verilirdi. XVI. yy nın sonlarına, yani Kanuni Sultan Süleyman ın ölümüne kadar Osmanlı ordusunun en kuvvetli askerini teşkil eden tımarlı sipahiler, bundan sonra 62 Özkaya, a.g.e., s Mustafa Akdağ, Büyük Celali Karışıklılarının Başlaması, Erzurum, 1963, s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s

45 yabancıların bu sınıf içine girip de tımarlı sipahi olmalarıyla eski sitemini kaybetmiştir. Disiplin ve düzenli olmaları Kapukulu ocakları ile bir denge halinde olmalarını sağlıyordu. Hile ile berat alınması, babaları ölen çocukların tımarlarını başkasına verilmesi, Beylerbeyilerin tımar yönetimindeki ihmalkârlıkları ve rüşvet almaları bu önemli süvari teşkilatının bozulmasında önemli rol oynamıştır. Bu bozulma, etkisini doğal olarak savaşlarda göstermiştir. 65 XVI. yy sonları ve XVII. yy başlarında savaşçı tımarlılardan kalan boş dirlikler savaşçılar yerine saray cüceleri ile dilsizlere, soytarılara ve sair hak etmeyen kişilere verilmeye başlanınca tımarlı süvari kuvvetlerinde azalmaya yol açmış dolayısıyla ordunun genel kuvvetine önemli bir etki yapmıştır. Savaşçı asker tımarlarının saray mensuplarına arpalık ve paşmaklık olarak verilmesi ve bir kısım tımar gelirlerinin mukataat -ı miriyye adıyla hazineye alınması, vakıflara ve mülk olarak dağıtılması bunların nüfuzlarının azalmasına neden olmuş, ülke savunması büyük zarar görmüştür. IV. Murad zamanında sayıları otuz bini aşan altı bölük halkı adı verilen sipahilerin sayısı beş altı bine indirildi. Bunlar Sultan İbrahim in tahttan indirilmesinde ve Köprülü Mehmed Paşa nın sadrazamlığı esnasında ayaklanmışlardır. Ancak Yeniçerilerin bunların karşısında olmaları cesaretlerini kırmış ve bundan sonra isyan girişiminde bulunmamışlardır. 66 Tımarlı sipahilerin XVII. yy ortalarından itibaren görevlerinde birtakım değişim olmuştur. Hizmet bölüklerinin kaldırılmasıyla bunlar, yaya, müsellem ve yörükler gibi top, cephane, harp levazımı taşımak, kalelere zahire götürmek, tamir işleriyle vazifeli olmak ve bunun benzeri geri hizmetleri yerine getirmekteydiler. Tımarlı sipahilerin yerine artık geçmiştir. Anadolu ve Rumeli de bulunan tımarlı sipahilerle yukarıda bahsedildiği gibi beraberlerinde savaşa götürdükleri Cebelü sayısında önemli bir düşüş yaşanmıştır. Başlangıçta bu sayı doksan bin iken XVII. yy başlarından itibaren otuz bine inmiştir. 67 XVII. yy dan itibaren yaşanan toplumsal değişimlerden tımar sistemi de nasibini almıştır. Belli büyüklükte olan çift topraklarına ve tımar sahibinden oğullarına geçen tımarlara olan istek eskiye oranla oldukça azalma 65 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/II, s Netayic ül Vukuat, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/II s. 284 göstermiştir. Tımarlı 33

46 sipahilerin batının modern askerî ve ziraî teknolojisinden yoksun olması, savaşlarda kaybedilen topraklara karşın nüfus artışı dolayısıyla sık sık meydana gelen enflasyonlar ve paranın değerinin düşmesi, buna bağlı olarak tımar gelirlerinin artmaması, tarım ürünleri değerinde de fazla bir artış olmaması, tımarlı sipahilerin fakirleşmesine, kendilerinden istenenleri yapmamalarına, gitmek zorunda oldukları savaşlara katılmamak için bahaneler öne sürmelerine yol açmıştır Akıncılar Osmanlı İmparatorluğu nun hafif suvari kuvvetine verilmiş olan bir isimdir. Müslüman Türklerden oluşturulan akıncılar, sınırlardaki kuvvetinin en önemli birliğini teşkil etmekteydiler. Disiplinli bir teşkilata sahip olan akıncılar savaşlarda yaptıkları hizmetler ile imparatorluğa önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bunlar, atlarla düşman içlerine kadar sızarak gördükleri ve ele geçirilen esirlerden öğrendikleri bilgilerle önemli bir istihbarat ağı kurmuşlardı. Bunun yanı sıra ordunun güvenli bir şekilde hareket etmesi için düşman topraklarındaki araziyi araştırıyorlar, seri hareket ederek düşmanın pusu kurmasına fırsat bırakmıyorlardı. Ayrıca ordunun geçeceği yerlerdeki mahsûlü korumak suretiyle ekonomik bir fayda da sağlıyorlardı. Akıncılar, esir almak suretiyle bölgede bulunan nehirlerin geçit yerlerini de öğreniyordu. Bunun içindir ki akıncılar, esas ordudan dört beş gün daha ileride bulunurlardı. XVI. yy sonlarına kadar imparatorluğa önemli derecede katkıları olan akıncılar, Eflak Beyi Mihal in 1595 yılındaki isyan sırasında Vezir-i azam Sinan Paşa nın dikkatsiz hareket etmesiyle büyük bir kayıp vermişlerdir. Bu olay akıncılara büyük bir darbe vurmuş ve onların bir daha eski kuvvetine ulaşamamasına neden olmuştur. XVII. yy başlarında mevcud olan sayıları ile bazı savaşlara katılmışlarsa da önceki hizmetlerini görememişlerdir. Bu nedenle onların gördükleri hizmetlerin bir kısmını Akkerman, Bucak ve Dobruca Tatarları ile Kırım Hanı kuvvetleri yerine getirmiştir. 69 Osmanlı Eyalet kuvvetlerinin iki önemli gücü olan tımarlı sipahi ve akıncılardan başka Deliler, Azaplar, Gönüllüler, Beşliler, ve Farisanlar gibi diğer kuvvetleri de bulunmaktaydı DONANMA 68 Özkaya, a.g.e., s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 3/II., s

47 Osmanlı İmparatorluğu kuruluşundan başlayarak XV. yy ortalarına kadar kendine göre denizciliğini ilerleterek Akdeniz de hakim bir deniz devleti olan Venedik ile savaşmaya başlamıştır. Denize kıyısı olan Anadolu Beyliklerinin Osmanlı idaresine girmesiyle ( Karesi, Aydınoğulları, Menteşe oğulları, Saruhan oğulları Beyliği), bunların deniz gücünden yaralanılmıştır. Özellikle Karesi Beyliği sahip olduğu donanma ile Osmanlı Devleti donanmasının çekirdeğini oluşturmuştur. Osmanlı nın beylikten devlete geçişinde bu beyliğin büyük katkısı olmuştur. Rumeli ve Balkanlar da başarıların kazanılmasında önemli rol oynamışlardır yılında Venedik ile yapılan İnebahtı deniz savaşı nın kaybedilmesiyle Osmanlı donanması büyük zaiyat vererek, yok olma durumuna kadar gelmiştir. Sokullu Mehmed Paşa nın çalışmaları neticesinde donanma eski niteliğine kavuşmuştur. Barbaros Hayreddin Paşa dan sonra yetişmiş olan Turgud Reis, Kılıç Ali Paşa, Salih Paşa ve Uluç Hasan Paşa nın kaptanlığından sonra ( 999/ 1590) Osmanlı donanması eski kuvvetini kaybetmiştir. Denizcilikten yetişmeyen ve uzun süre denizcilik yapmayanların kaptan paşa olmaları bunun birinci nedeni iken, büyük deniz savaşlarının ve donanmanın zamanın ihtiyaçlarına göre yenilenmemesi bu durumda etkili diğer nedendir. XVII. yy da deniz savaşlarının kaybedilmesinin nedenleri başında Akdeniz de etkili olan devletlerdeki gibi denizci yetiştirilmemesi ve yeniliğe gidilmemesiydi. Bu dönemdeki denizcilik, kaptan paşaların ilkbaharda çıkıp Akdeniz i dolaşarak bir iki korsan gemisi ele geçirdikten sonra Kasım da geri gelmeleri ile sınırlı kalmıştır. 70 XVII. yy sonlarına kadar donanmasının temeli kürekliden oluşmakla beraber kalyon ve burtonlar asker, top ve mühimmat taşımacılığı için kullanılmışlardır. Osmanlı gemileri kadırgalardan ibaret iken İspanyol ve Venediklilerin gemileri kalyonlardan oluşuyordu. Osmanlı donanmasının ikinci derecede bırakan bu koşullarda diğer devletlere karşı başarılı olma ihtimali elbette düşüktü. Başarısızlığın nedenlerinden biri olarak kabul edilen kürekli gemilerle savaşılması düşüncesi, bu alanda yenilik yapılmasına neden oldu; bundan sonra savaşlarda kalyonlar yani yelkenli gemiler kullanılmaya başlandı Netayic Ül- Vukuat, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/ II, s

48 Osmanlı donanmasının denizcilikte olan bu zayıflığı Girit muharebesi başlayıncaya kadar tam olarak anlaşılamamıştı. Bu savaş, Girit e hakim olan Venediklilerin denizcilikte üstün, Osmanlıların ise gemicilikte ise güçsüz olduğunu gösterdi. Kalyon kullanan Garb ocaklarının( Cezayir, Tunus, Trablugarp) savaşa katılması sayesinde imparatorluk kötü sonuçlar almaktan kurtuldu. Nihayetinde 1645 yılında başlayan Girit savaşı 1669 da imparatorluğa katılmıştır. Donanma için asker lazım olduğunda kanun gereğince tımar ve zeametlerin bir kısmı kaptan paşa emrinde toplanmak zorundaydı. Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki donanma XVIII. yy a gelindiğinde derinden çok şey kaybetmişti. Hatta bu dönemde padişah olan III. Mustafa donanmanın zayıflığının farkında olarak birtakım yenilik yapmaya yönelmiştir. Mezamorto Hüseyin Paşa nın kumandası altında olan Osmanlı donanması, Çanakkale ve Ege Denizi nde Venediklilere karşı yapılacak savaşlarda başarılı olabilmek için ( ) ıslah edilerek, gemiler XVI. yy Avrupa gemilerinin dengi ile yenilendi. Kalyon ve gemi yapımı ile ilgili yeni bir filo meydana getirildi. III. Mustafa zamanında Baron de Tott un yardımı ile 1773 te Mühendishane- i Bahr-i Hümayunu açmış ve donanma için uzman yetiştirme yoluna gitmiştir XVII. YY da EKONOMİK DURUM Osmanlı Beyliği devlet aşamasına geçerken, temelini attığı diğer teşkilatlar gibi, malî teşkilatı da oluşturmuştu. I. Murad devrinde Çandarlı Kara Halil Paşa ve Kara Rüstem in çalışmaları sayesinde devlet hazinesi kurulmuştu. Bu hazinenin ilk gelirleri öşür, haraç, cizye ve madenler ile akıncıların elde ettikleri esirlerden alınan pençik bedeli denilen vergilerden oluşmaktaydı. Öşür; araziden alınan bir vergi olup, haraç Osmanlı idaresine giren Eflak, Boğdan, Erdel ve Raguza gibi devletlerden senelik olarak alınan arazi vergisi; cizye ise Hıristiyan tebaanın iş ve gayrimenkullerine göre verdikleri baş vergisi idi. Bunlar şer î vergiler olup zamanla artan çeşitleri de bulunmaktaydı. Sınırların genişlemesi sonucu halka bir takım vergiler yüklenmişti. İhtiyaç olduğunda Tekalif-i örfiyye adıyla alınan bu vergilerin sayısında da zamanla şer î vergilerde olduğu gibi artış görülmüştür. 72 Özkaya,, a.g.e., s

49 Osmanlı malî kaynakları tahıl vergisi ( a şar), gayri müslimlerden alınan cizye, koyun vergisi, maden, gümrük ve tuz iltizamları, darphaneler, pazar resimleri ve vasal devletlerden alınan haraçlar idi. XV. yy da bu gelir kalemleri arasında nakit olarak alınan cizye, madenler ve darphane gelirleri genel bütçenin hemen hemen yüzde seksenini sağlıyordu döneminde Sırbistan, Bosna ve Makedonya madenleri gümüş üretiminin büyük bölümünü karşılamaktaydı. Kastamonu 1475 yılında 150 bin altın düka getirmekteydi ten itibaren ucuz İspanyol Meksika gümüşünün Osmanlı pazarlarına girmesi sonucu bu madenler gelir getirme özelliğini kaybetmiş ve zamanla terk edilmiştir. 73 Osmanlı İmparatorluğu nun ekonomisinde ipek ticaretinin de önemli bir yeri vardı. Bu konuda iyi bir ticaret merkezi olan Bursa, doğu batı ticareti için de iyi bir ambardı. İran ipek ticareti, Bursa nın zenginliğinin temelini oluşturmaktaydı. XVI. yy da Bursa Kuzey İran daki Esterbad ve Geylan ın ince ipeğinin uluslararası pazarı konumundaydı. İpek ticaretinin yanı sıra misk, ravent ve Çin porseleni de Bursa ya gelen malların büyük bir kısmını oluşturmaktaydı. 74 Suriye, Mısır ve İstanbul gibi kentler de imparatorluğun ekonomisi için önem arz ediyordu. Mısır başta saray ihtiyaçların giderilmesi bakımından İstanbul a gerekli erzakları göndermekteydi. Mısır yolu ile İstanbul a Sudan altını gelirdi, ayrıca Mısır ın yıllık bütçesinden yarım milyon altın düka geliri sultana gönderilirdi. XVI. yy Mısır ve Suriye eyaletleri imparatorluğun gelirinin üçte birini sağlamaktaydılar. 75 İmparatorluğun maliyesi Kanuni Sultan Süleyman ın son dönemindeki bir miktar açığa rağmen İran ve Avusturya savaşlarına kadar henüz bozulamamış idi ve 1565 yıllarında hazinedeki gelir ve gider açık olmasına rağmen Sokullu Mehmed Paşa nın çalışması sayesinde bu açık kapatılmıştır. 76 Hazinenin en büyük gideri ordu ve donanmaya harcanmaktaydı. Sosyal hizmetlerin çoğunun giderleri ( cami külliyeleri, imaretler, hastane, köprü, medrese ve 73 İnalcık, Osmanlı Para ve Ekonomi Tarihine Toplu Bir Bakış, Doğu Batı, Ankara, 2001, S.17, s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), Çev. Ruşen Sezer, İstanbul, 2004, Yapı Kredi Yay., s İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.3/ I, s

50 mektepler, tekkeler ) ise vakıflar aracılığı ile karşılanmaktaydı. Bütçe açıkları iç hazinenin yardımı ile giderilmekteydi. Ancak savaş dönemlerinde iç hazine de iflas ediyordu Celâlî tahripleri, köylü halkın toprağını terk etmesi ( Büyük Kaçgun), Avusturya ve İran ile yapılan uzun yıpratıcı savaşlar ( ) ve de Avrupa gümüş paralarının Osmanlı pazarına girmesi askerî, siyasî, ekonomik ve malî yıkılışın nedeni ve sonuçları olmuştur. 77 Büyük Kaçgun nedeni ile boş bırakılmış, ekilip biçilmeyen toprakların varlığı devletin önemli vergi geliri yitirmesine neden olmuştu. Bu durum saltanat ve eyalet hazinesine giren toplam vergilerin içindeki payı yüksek olan bölgelerde daha çok hissedilmiştir. Saltanat hazinesine ayrılmış vergiler, ya kişilere dirlik tahsis edilerek ya da vergi toplama hakkının (genelde üç yıl) satışı yoluyla toplanıyordu. Mukataa satın almak için kişi ilk önce toplu bir bedel ödemenin yanı sıra hazineye de topladığı vergilerin bir kısmını vermeyi kabul etmeliydi. İltizam usulünün XVII.yy da yaygınlaşması devletin ya da eyalet valisinin doğrudan kendi adamlarına toplattığı vergileri etkilemişti. İltizam uygulaması, imparatorluğun vergi ödemekle yükümlü kulları arasından kırsal alana yatırım yapan yeni bir grup küçük ve çoğu kez geçici yatırımcının ortaya çıkmasına neden olmuştur. 78 XV.yy. da Amerika nın keşfi sonrası burada bulunan değerli madenlerin Avrupa ya getirilmesi para darlığını ortadan kaldırmış; bu nedenle de fiyat artışları görülmüştür. Avrupa pazarlarının değerli madenler ile dolması bütün Avrupa ve Osmanlı imparatorluğu nda derin ekonomik - sosyal hareketlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Avrupa daki bu gelişim Osmanlı İmparatorluğu ndaki para hareketlerini oldukça etkilemiştir yılında Osmanlı ülkesine ticaret eşyası olarak fazla miktarda İspanyol realleri girdiğini ve 1585 yılındaki altın karşısında devalüasyonunu, züyuf akçe çıkarılmasını İspanyol gümüşünün Osmanlı pazarlarını işgal ettiği zamana denk geldiğini belirten Braudel e göre 1585 devalüasyonu, XVII. yy ortasına kadar süren malî krize neden olmuş, iktisadî ve içtimaî yıkıcı etkiler yaratmıştır. Avrupa daki ucuz gümüş paranın Osmanlı pazarlarında altın karşılığında satılarak kolayca kâr sağlanması bir çok tüccarı bu ticarete itiyordu. Ayrıca Osmanlı 77 İnalcık, a.g.m., s D. Rizk Khoury, Osmanlı İmparatorluğu nda Devlet ve Taşra Toplumu;Musul, , İstanbul, 2003, s

51 hükümetinin de ithal edilen yabancı paradan vergi almaması bu para ticaretini teşvik ediyordu. 79 III. Murad ( ) zamanında iç hazineye yeterli miktarda para toplanmıştı. Hatta 1592 de başlayan Avusturya savaşlarında ekonomik sıkıntı yaşanmamıştır. Fakat 1617 yılında I. Mustafa nın tahta çıkışı üç ay ardından II. Osman, dört yıl sonra yine I. Mustafa ve bir yıl sonra da IV. Murad ın tahta çıkışı dolayısıyla hükümet beş yılda dört kez cülus bahşişi dağıtma zorunda kalmıştı. Bunun yanı sıra I. Mustafa nın annesinin, eşkıyayı yumuşatıp oğlunun uzun süre tahtta kalmasını sağlamak amacı ile askerlere para dağıtması hazineyi zor dur durumda bırakmıştı. Bu nedenledir ki IV. Murad ın cülusu sırasında bazı tüccar ve zenginlerden borç alınmış, saraydaki altın, gümüş ve sair kap kacak, para basılması için darphaneye gönderilmiştir. 80 IV. Murad hazineyi eski durumuna kavuşturmak amacı ile fazladan askerin ve saraydaki görevlilerinin sayısını azaltmış ve askerlerin eline geçmiş olan gelirleri tekrar hazineye aktararak iç hazineyi eski durumuna kavuşturmuştu. Bu durum dış hazine için de söz konusuydu. I. İbrahim döneminde sadrazamlık yapmış olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa sayesinde hazinedeki olumlu durum dört yıl daha sürmüştür. Gelir ve giderler dengeli bir hal almış, devlet borçları ve kapukulu ocaklarının maaşları zamanında ödenmiştir. Hatta Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki defterleri inceleyerek bütçeyi ona göre oluşturmuş, gereğinden fazla olan askerleri de azaltma yoluna gitmişti. 81 Kemankeş Kara Mustafa Paşa nın öldürülmesi ve I. İbrahim in de tahttan indirilip katledilmesinden sonra giderler artmıştı. IV. Mehmed in ilk sekiz yılı malî buhranla geçmiştir. Bu dönemde askerlerin devlete olan asi tutumları, asker sayısının artması ve buna bağlı olarak ulufe artışları, diğer taraftan hazine mallarının önemsiz kişilerin eline geçmesi, malî giderlerinin karşılanmasını ve ulufelerin ödenmesini zorlaştırmıştır. 82 Malî sıkıntı nedeniyle nakit para ihtiyacının karşılanması amacıyla hazine mukataaları bir yıl önceden satışa çıkarılıyordu. Ayrıca hazineye gelen sağlam ve ayarları tam akçe ve kuruşlar sarraflara verilerek züyuf ve mağşuş denilen değeri düşük 79 İnalcık, a.g.m.., s Netayic-ül Vukuat, s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.3/ II, s Netayic ül Vukuat, s

52 akçe askere maaş olarak verilmekteydi. Esnafın kabul etmemesi isyanlara neden olmuştu. 83 XVII. yüzyılın ortalarında doğru Osmanlı Devleti, askerî harcamalarındaki artışlar ( asker mevcudunun yükselişi, sefer giderlerinin ağırlaşması, devlet kadrolarındaki aşırı memur), üretim yetersizliği, vergi gelirlerinde azalma gibi askerî ve malî sorunlarla karşı karşıya idi. Buna bir örnek gösterilecek olursa Girit Seferi söylenebilir. Adı geçen seferi ele alan Osmanlı vakayinamelerinde bu seferin Osmanlı maliyesi ve ordu düzeninde ortaya çıkardığı zararlar görülebilir. Çeşitli nedenlerle devlet maliyesinin karşı karşıya olduğu meselelerin etkisi, bu yüzyılda hazine sıkıntısı veya bütçe açıkları şeklinde kendisini göstermiştir. XVII. yüzyılda Osmanlı devlet maliyesi, giderek artan giderlerin merkezi bütçede yarattığı açıkları kapamak için bir yandan da fiskalist politikalarla gelirlerini arttırmak, diğer yandan masrafları kısmak gibi zorunluluklarla uğraşıyordu. 84 Tarhuncu Ahmet Paşa sadrazam olduğunda, gelir ve gider arasındaki fark oldukça açıktı. Kendisi Kemankeş Kara Mustafa Paşa nın tuttuğu defterleri inceleterek gider nedenlerini anlamaya çalışmıştır. Ve altı bin yük olan gideri, 1643 yılında beş bin beş yüz yüke indirmiştir. Bu durum o nun bütçedeki açığı kapatma çabalarından memnun olmayan kişilerin artmasına ve 1653 yılında katledilmesine neden olmuştur. 85 Köprülü Mehmet Paşa nın 1656 yılında vezirazam olarak atanmasıyla devlet hazinesinde istikrarlı bir dönem başlamıştır. Köprülü Mehmed Paşa, hazinedeki açığı kapatmak için gereksiz masrafları kısmış ve hazineye girecek olan parayı emniyet altına almış böylece harcamaları denetleyebilmiştir. Ayrıca zorunlu borçlanmaya başvurmuş, maaşların ödenmesi için özel servetlere el koymuştur Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.3/ II, s Halil İnalcık, Donald Quartaerf, Osmanlı İmparatorluğu nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, İstanbul, 2004, Eren yay. c.2, s Mantran, a.g.e., s Afyoncu, Sorularla Osmanlı Tarihi, İstanbul, 2004, Yeditepe yay. c. 2, s

53 2. 4. XVI. YY. SONLARINDA VE XVII. YY DA MEYDANA GELEN TOPLUMSAL HAREKETLER Suhte Ayaklanmaları Anadolu da ilk büyük Celali hareketleri, medrese öğrencilerinin ( suhte ya da softa) hareketi olarak ortaya çıktı. Medrese öğrencileri ve medrese bitirip iş bulamayanlar Bursa, Konya, Bolu ve Samsun yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Bu ayaklanmalar tarihe Suhte Ayaklanmaları olarak geçti. Daha sonra, asker sınıfından levend ve sekbanlar ayaklandı. Bu arada Osmanlı Devleti nin yerel yöneticileri, güç kullanarak halktan vergi toplamaya başladılar. Yerel yöneticilerin zulmü merkezi hükümet tarafından önü alınamaz duruma gelince, III. Murad ( ), III. Mehmed ( ) ve I. Ahmed ( ) soygunlara, yöneticilere ve memurlara karşı köylülerin silahla mücadele etmesini isteyen fermanlar çıkardılar yazında, Anadolu da suhte (medrese öğrencisi) ayaklanmaları yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde Aydın, Manisa ve Muğla yöresinden gelen raporlar, şikayet mektupları ve Kazaya defterleri, bu yörelerde suhte eylemlerinim arttığını göstermektedir.o dönemdeki deyimiyle bunlar Ayağ üzere idiler.bunlar kalabalık bölükler halinde, pazar yerlerini dolaşarak, cerr adı altında halkın mallarına el koymakta, erkek çocuklarını alıkoymakta zenginlerin evlerini basarak mallarını yağmalamaktaydılar. Mesela, Ayasluğ ve Aydın da Hacıhızırloğlu adlı bir kişinin başında olduğu suhteler dolaşmaktaydı. Bunlar, iki köy basarak üç-dört çocuğu almışlar, köylünün mallarını yağmalamışlardır. Durumu İstanbul a bildiren kadılar ise hep beraber suhte üzerine varıp fesatçıları ele geçirmelerini isteyen yanıtlar alıyorlardı. Sancak beylerinin ilgisizlikleri ve yerel güçlerin isyancılara yardım etmeleri dolayısıyla bu dönemde ortaya çıkan isyanlar denetim altına alınıp bastırılamamıştır. Buna örnek olarak, Tire nin Ezine Bucağı nda bir baskında yakalanan beş kişilik bir suhte grubunun başı Hüsam ile Gaybi adlı kişilerin Aydın Sancak Beyi tarafından sorguya çekildiklerinde kendilerinin Tire Asesbaşısı nca desteklendiklerini söyledikleri verilebilir. Bu kişinin evi arandığında, suhtelere ait birçok eşya bulunmuş, kendisi de tutuklanmıştır. Aydın da görülen suhte hareketleri, özellikle II. Selim döneminde ( yılları arasında ) diğer bölgelere göre durgunlaşmıştır. Aydın Sancak Beyi nin İstanbul a gönderdiği bir yazısına karşılık olarak İstanbul dan 16 Mart 1570 tarihli cevapla; Birkaç yıldan beri suhte taifesi bu diyarda sürekli olarak toplu halde 41

54 bulunup gerçi korkulacak bir durum gözükmüyor. Fakat vilayetin aklı başındakilerden sorulduğunda, suhte toplantılarının ilkbahardan sonra yapıldığı, buna göre, asker sefere yollanıp, vilayet boş kaldığında iyi tedbir alınmazsa, reayanın suhte fesadından korunmasının mümkün olamayacağı anlatılmıştır. Aydın sipahilerinin sefere gitmesi üzerine isyancıların daha da cesaretlendiği, Ömer adlı sipahinin serdar atamasını önerdikleri ve bu önerinin kabul edildiği Anadolu Beylerbeyi ne bildirilmiştir. Hükümet e en çok güçlük çıkaran yerler arasında Aydın da bulunmaktaydı. Bu yörelerin halkı ehl-i örf kuvvetleri ile savaş halindeydi. Bunda da, özellikle sahil halkının kefere korsanlarını bahane ederek silahlanmaları da etkili olmuştur. Bu ayaklanmalara bir neden de ehl-i örf kuvvetleri olarak adlandırılan kadılar ile sancak beyleri arasındaki şiddetli çekişmelerdir. Suhtelerden nefret eden halk vilayet yöneticilerine karşı, yer yer kadılarla da birleşerek, tahsildar ve yöneticilere karşı çıkmaya başlamıştı. Batı Anadolu da yoğun olarak görülen bu olaylar nedeniyle, özellikle Aydın ve Manisa (Saruhan) sancakları devamlı bir huzursuzluk kaynağı durumuna gelmişti yılında Sultan Murad ın tahta geçişi Kanuni Sultan Süleyman ın Sokullu Mehmed Paşa tarafından yürütülen iç siyasetinin değişmesi ile sonuçlandı. 88 sadrazamın sürdürdüğü iç siyasetin yıkılmasına II.Selim döneminden itibaren başlamış fakat işin içine Kapukullarının menfaati girdiği için başarılı olunamamıştı. Bu kez Tire kadılığından, III. Murad a defterdar olan Manisalı Üveys Paşa nın başında bulunduğu Sokullu düşmanı olan bir grup ilk fırsatta sadrazamın güttüğü politikayı yıkmayı başardı. Daha Kanuni devrinde Anadolu da birtakım gruplar arasındaki mücadele devam ediyordu. Suhte ayaklanmaları artık kanlı bir hal almıştı. Levendler ve tımar erbabı tamamen eşkiya davranışlı 42 Bu bir tutum sergiliyorlardı.1565 te dağıtılan Adaletname de de yazıldığı üzere reaya ile memurların önemli bir kısmı çetin bir anlaşmazlık içindeydiler. Bu konuda hükümetin güttüğü siyaset; ahaliye ve Anadolu askerlerine (Tımarlı sipahi), kale erlerine güvensizlik,bütün şikayetlere rağmen ümerayı himaye ve orduda Kapukullarının çıkarına bir tutum gibi esaslardan ibaretti. Eşkiya ve suhtelerin isyanlarını bastırma yolunda başvurulan usul ise,ele geçenleri yok etmek veya küreğe yollamaktı. III. Murad ın tahta geçmesi ile değişen siyasetin esasları da bunlardı. 87 Yurt ansiklopedisi, c. 2, s Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celali İsyanları Cem Yayınları, İstanbul, 1995, s. 259

55 1576 da suhte hareketlerinin en yaygın olduğu yer Yeşilırmak çevresi idi. Yine aynı yıl içinde Aydın ve Saruhan ın da bulunduğu bir çok yerde Kara Sadık adlı bir suhte başbuğu isyanın başında idi. Medreselilerin Anadolu da çıkardıkları karışıklığın önemi, İran seferleri açıldığı zaman daha iyi anlaşıldı. Vilayetlerde talebe-i ulum ile hükümet mensupları arasında geçmekte bulunan olaylar, İstanbul un sandığından daha büyük idi. Ve hükümet suhte ahvalinin ıslahı yolunda yeni tedbirler almıştı. Talebeyi sindirmede şiddet tedbirlerinin sonuç vermediğini, vilayet idarecileri ile suhteler arasındaki mücadelenin çok kanlı bir safhaya girdiğini gören hükümet medreseliler ile anlaşma çareleri aradı. İstanbul a başlıca isyan merkezlerinden talebe nakibleri çağırarak suhtelerin isyandan vazgeçmeleri çarelerini bunlarla konuşmaya başladı. Fakat bu da bir sonuç vermedi. Hükümet, Sokullu Mehmed Paşa nın ölümünden az önce, suhte isyanını anlaşma yolu ile ortadan kaldırmak için türlü yollara başvurmuş; fakat bunların hiçbirinde olumlu bir sonuç alamamıştı. Çünkü yumuşak siyaset onların cesaretini daha çok arttırıyor, birçok suhtenin öldürülmesi şeklindeki davranışlar da çözüm getirmekten ziyade intikama neden oluyordu. Sokullu Mehmed Paşa nın ölümünden sonra ise suhte isyanları birdenbire arttı. Saruhan (İzmir ve çevresi) Amasya, Kastamonu, Karahisar (Afyon), Kütahya, Alaiye ve Konya tafraları ayaklanmaların en kuvvetli olduğu yerler idiler. Binlerce medreseli bir araya gelerek, bir başbuğ emrinde silahlı çeteler halinde dolaşıyor, rastladıkları devlet adamlarına aman vermiyorlardı.1581 yılındaki suhte ayaklamasında binlerce medreseli, Aydın da Yorgun adındaki bir başbuğun idaresinde harekete geçtiler. Her yerden gelen şikayet mektupları, ekiplerin basıldığını, adamların öldürüldüğünü anlatmaktaydı; ölenlerin çoğu devlet adamıydı. Devlet, Anadolu nun her tarafından suhteler hakkında gelen şikayetleri doğru değerlendiremeyip, gürültüye aldanarak, bütün reayanın suhte zulmünden feryat ettiklerini sanıyordu Celalî İsyanları XVI. yüzyıl sonlarından itibaren ziraat ve sanayideki yapısı değişen Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu nun soysal ve ekonomik yapısında yıkıcı etkiler yaratmıştı. Nüfus artışı, topraksızlık, fetihlerin durması ve enflasyondan dolayı Anadolu kentleri, 89 Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celali İsyanları, s

56 tımarlı sipahilerin, vakıf mütevellilerinin ve diğer yöneticilerin toprak gaspının, köylü isyanlarının başladığı ve idarenin bozulduğu yer olmuştu. Genellikle, merkezi otoriteyi sağlamaktan sorumlu olan devlet adamları da bu isyanlarda yer almaktaydı. XVII. yüzyıl ortalarında Celalî karışıklıkları denilen bu olaylar, şiddet tedbirleri ve büyük askeri operasyonlar ile durduruldu. Köprülü ailesinin vezareti döneminde ülkede XV. ve XVI. yüzyılların asayiş yeniden sağlanabilmişti. 90 Celalî, Celal e mensup anlamına gelse de I. Selim zamanında başlayıp Kanuni Sultan Süleyman döneminin ilk on yılını işgal eden köylü isyanları ile Büyük Celalî isyanları arasında bir bağlantı yoktur. Kanuni Sultan Süleyman ın vergileri arttırmak amacıyla giriştiği arazi tahriri sırasında en yüksek derecesine çıkan bazı bölgelerin çiftçi ayaklanmalarında başbuğ olan Şeyh Celal, Baba Zünnun, Süklün Koca, Kalender, Seydi gibi kişiler halkın tarikat ve Kızılbaşlık duygularını kullanmışlardır. Bunlar ve ayaklandırdıkları yığınlar Osmanlı düzenliğine karşı çıkanlardı, yani bunların çıkardıkları isyanlar belli bölgelerin Osmanlı- Türk sosyal- siyasi evrimi içinde hep farklı bir yaşam sürdürmüş topluluklardan çıkıp duran kısa süreli birer baş kaldırmaydı. ( Büyük ) Celalî ayaklanmaları ise sürekli iç karışıklıklar köyden kasabaya ve kasabadan kente, başkente kadar Türk toplumunun ekonomik, sosyal ve siyasi bütün örgütlerini derinlemesine kapsayan büyük çaplı toplumsal kavgaydı. 91 Çiftçisi, şehirlisi, askerisi ve mürtezikası ( ulufe sahipleri) ile devleti oluşturan bütün etkili ve toplumsal sınıflar bu büyük kavganın içinde yer alıyorlardı. Celalî isyanları XVII. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu nun yeni bir yapısal oluşum içine girmiş olduğunu göstermektedir. Celalî isyanları nın ortaya çıkışı genelde Haçova Savaşı sonrası askerden kaçanların cezalandırılmasına bağlanılmaktadır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu nun arası İran ve arası Avusturya ile yapmış olduğu savaşlar ülkede düzenin zayıflamasına yol açmıştı. Aşırı nüfus artışı ve enflasyon ekonomideki düzeni olumsuz etkilemişti. Bu sebepler doğal olarak bir buhran ortamı yaratmıştı. İşsiz sekban ve leventler, tımarını kaybeden sipahiler, ekonomik zorluktan dolayı köyünü 90 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Turhan Yay., Ankara, 2004, c.i, s Akdağ, Türk Halkının Dirlik, s.15 44

57 terk eden gençler ve sistem bozulduğu için okullarını bırakan medrese öğrencileri ( suhteler ) bu Celâlî isyanlarını çıkarmışlardı. 92 Avusturya savaşları sırasında hükümet ve sonraları beylerbeyiler çoğunlukla köylülerden oluşan paralı askerler ( sekban, sarıca ) toplamışlardı. Bu askerlerin itibar ve ücretleri ocak askerlerininkinden oldukça düşüktü, aynı zamanda kendilerini istihdam eden kişinin hizmetlerine ihtiyaç kalmayınca işten çıkarılıyorlardı. Bu zümrenin iş güvencesi ve ücret artışı talepleri XVII. yy da bir çok ayaklanmaya neden olmuştu. 93 Sefere Garip Yiğitler olarak çağrılan bu insanların sayısı XVI. yüzyıl ortalarında ordunun ihtiyacından çok fazla bir duruma gelmişti. Vezirlerin, sancakbeylerinin, beylerbeylerinin kapılarına Cebeli yazıldıklarında Sekban olarak adlandırılan bu insanlar, boş kişiler olarak ise Levent grupları idiler. Bunlar bir arada toplandıklarında halka korku vermekteydiler. Üst dereceli askeri sınıfın köylerde büyük çiftlikler kurmaya başladıkları bu yüzyılda, köylerden göç hareketi hızlanmış, özellikle büyük şehirler ve zengin çiftliklerin bulunduğu Marmara Bölgesi ne başıboş insanların yığılmaya başlamasıyla, şehirlerdeki asayişsizlik artmış, hırsızlık ve cinayet gibi olaylar çoğalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu nda malî bir sistemin gereği olarak, kanunnameler vergilerin en büyük kısmını çiftçiye yüklemişti, devlet mali sıkıntıya girdiği anda masrafları karşılayacak paranın sağlanması için vergileri arttırmaktaydı ve bu durumda köylüler güçlerinin yetmeyeceği ağır bir yükün altına giriyorlardı. Kanunî Sultan Süleyman tahta çıktığında sefer masraflarına ve diğer yıllık gereksinimlere para bulmak imkansız olduğundan, köylünün ödediği vergileri arttırma mecburiyeti, özellikle hizmet akçelerini doğrudan doğruya köylüden kendileri alan dirlik biçimi ödemeli memur sınıfının çiftçileri soyma derecesine kadar ulaşmaları, köylünün tarımdan geçinmesini zorlaştırmıştır. Buna tepki olarak çiftçi köyünü terk ederek, dağılmaya başlamıştır. 92 Afyoncu, Sorularla Osmanlı Tarihi, Yeditepe yay, İstanbul, 2003, c. 3, s Suraiya Faroqhi,, Geçim: Ekonomik Kriz ve Kısmi Canlanma Osmanlı İmparatorluğu nun Sosyal ve Ekonomik Tarihi, , Eren yay., İstanbul, 2004, c. 2, s

58 Celalî isyanlarına sebep olan önemli nedenlerden biri Osmanlı iktisadi hayatındaki olumsuz gidişattı. XVI. yy sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu nun içine düştüğü bu olumsuz durum kendisini enflasyon artışı ile göstermişti. Ayarı düşük olan züyuf akçenin sürülmesiyle, piyasadaki denge bozuldu. Reayanın tarımı bırakmasıyla da kıtlık tehlikesi baş gösterdi. Avrupa tüccarlarına kaçak yollardan hububat satılması bunu iyice körüklemekteydi. Bu tüccarların Osmanlı İmparatorluğu nu tek taraflı bir pazar haline getirme çabaları ise ticareti altüst etmişti. 94 Osmanlı İmparatorluğu nda ülke sınırları içinde yaşayanlar, kurumlarına kanunnameler ile bağlıydılar. XVI.yy vergi kanunlarında reayanın tımarlıdan izinsiz olarak ayrılması yasaktı. Eğer izinsiz ayrılan reaya kente ya da kasabaya yerleşmiş ise tımarlı bu kanuna göre reayanın geri gönderilmesi yetkisine sahip idi. Bu nedenle XVI. yy reayası köyüne ve işlediği toprağına bu kanunla bağlanmıştı ki kırsal kesimden kente göç ancak güç şartlarla alınan izinle yapılabilmekteydi. Ancak XVI. yüzyıl sonunda artan karışıklık nedeniyle, yani Celalî isyanlarından dolayı yaşam alanlarını, atalarının işlediği toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır. 95 Böyle bir durumda reaya ödemek zorunda olacağı çiftbozan akçesini göze almıştı. Bu insanlar gittikleri kentlerde güvenli bir ortam bulmalarına rağmen, kısa bir süre sonra işsizlikten dolayı zor durumlarda kalıyorlardı. Buna karşılık kalabalık eşkıya çetelerine karşı korunabilmek ancak büyük kentlerde mümkündü. Nüfusu ni aşan kentlerde bile isyancılar etkili oluyor, buraları ele geçirebiliyorlardı. Ancak Ankara gibi kentler güçlü kalelerine güvenerek saldırılara dayanabiliyorlardı. 96 Reayayı yerini yurdunu terk etmeye zorlayan Celalî isyanları, yılları arasında tarlada çalışacak iş gücü bırakmadığı için üretim ve tarımsal rekabetin en alt seviyeye inmesine neden olmuştur. Reaya oturduğu yerdeki karışık durumdan kurtulmak için kendi bölgelerinden oldukça uzağa göç etmeye zorlanmış; hatta Doğu Anadolu dan göçenlerin bir kısmı Doğu Rumeli, Varna, İstanbul ve de Kırım a kadar giderek buralara yerleşmişlerdir Mücteba İlgürel, Celalî İsyanları, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1993, c. VII, s Faroqhi,a.g.m., s Doğru, a.g.e., s Faroqhi, a.g.m., s

59 Celalî kavgasının çıkaranlar daha çok, Ehl-i örf olarak adlandırılan devlet görevlileri idi. Bunlar sancak ve vilayetlerdeki hükümet işlerini yürüten, kadı, mahkeme görevlileri, medrese öğretim üyeleri, cami hizmetlileri ve müftüler gibi devlet adamlarıydı ve levent - sekban kitleleri bunların etrafında toplanmakta ve içlerinden kanun ve şeriat denetimini hiçe sayanlar Celalî ; onları yola getirmek için peşlerine düşenler de devriye bölükleri veya Muhafaza güçleri, celali serdarının kuvvetleri gibi isimlerle ülkede uzun yıllar devam edecek olan uğraşı hareketine katılmaktaydılar. Ehl- örf ün düzen dışına çıkmış olanları yani Celalîler le, hükümetin emirlerinden çıkmamış sözde kanuncu ve düzenlikçi vilayet yöneticileri böylece birbirleriyle kavgalaşmaya başlamışlardı ve işte bu durum Celali Kavgası denen olayın esas özelliğiydi. Yani, ülke için hem toplumsal dirliksel hem de düzensel toplumsal köklü değişimler yaratacak olan ve de yıkıcı bir iç savaş yaratanlar Celalî kavgasında çiftbozanları örgütleyen devletin doğrudan ehl-i örf takımıydı. 98 Sultan III. Murad devrinde açılan İran ve Avusturya savaşları, devlet adamlarının başarısızlıkları nedeniyle devam etmiş, bu nedenle askerler sürekli sınırlarda kalmıştır. Güvenlikten yoksun kalan Anadolu da erazil-i reaya memleketi hali bulup tarik-i yağmaya başlamışlardır. Her birisinin başında bir reis bulunan bölük bölük atlı ve silahlı gruplar ortaya çıkmış ve bunlar halkın malına ve canına el atmışlardır. Ülke böyle bir durumda iken III. Mehmed 1596 yılında Eğri Seferini ilan etmiştir. Tımarlı sipahilerin önemli bir bölümünün izinsiz olarak vilayetlerinde kalmaları, çoğunun da yarı yoldan geri dönmeleri, hatta savaş alanından kaçmaları sebebiyle ordunun gücü oldukça azalmıştı. Bu durumda Haçova savaşı zor kazanılmıştı. Daha sonra yoklama yapılarak savaştan kaçanlar saptanmış, otuz bin tımarlı sipahinin kaçak olduğu anlaşılarak isimleri tımar defterinden çalınmıştır. Bunun yanı sıra malları zapt olunmuş kendilerine de ağır cezalar verilmiştir. Batı Anadolu daki isyanların geneline bakılacak olunursa bu isyan hareketine aşiretlerin de katıldığını görebiliriz. 99 İmparatorluk ta yaşayan halkı, yerleşik ve göçebe olarak iki kısımda ele alırsak, yerleşik halkın şehir ve kasabalarda oturarak ziraat, ticaret ve sanatla uğraştıkları, buna karşılık göçebe olarak adlandırılan halkın da Osmanlı Beyliği nin kuruluşundan itibaren devamlı olarak gezginci bir hayatı sürdürdükleri göze 98 Akdağ, Türk Halkının Dirlik.., s M. Çağatay Uluçay, XVII. Yüzyılda Saruhan da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, 1944, s

60 çarpmaktadır. Yörük, Türkmen ve Kürtlerden oluşan göçmen gruplar bazı siyasi nedenlerden dolayı değişik bölgelere ( Suriye, Arabistan, Rumeli) gönderildikleri halde birçoğu aşiret yaşamından vazgeçmemiştir. Yazın yaylak ve kışın kışlak yerlerde kalmakta olan Türkmen ve Yörükler yaşamlarının bir gereği olarak otluk ve meralarda yaşamak zorundaydılar; çünkü kendi gereksinimlerinin yanı sıra hayvanlarının iaşesi de vardı. Bu nedenledir ki yaylak ve kışlağa giderken şehir ve köylerin tarla, bağ ve bahçelerini tahrip ediyorlardı. Buna bir kanıt gösterecek olunursa 1064/1654 yılında Türkmenlerin reisi olan Şahin Bey adlı kişi kalabalık cemaati ve hayvanları ile yaylağı olmadığı halde Sard ın Bintepe lerine yerleşmiş, hayvanları da o civarda bulunan Manisa lıların ve etraf köylerin ekinlerine zarar vermiştir. Manisa halkı haklı olarak mahkemeye giderek Şahin Bey in oradan gitmesini kadıdan istemişlerdir. 100 Aşiretlerin eşkıyalık yapma nedenleri arasında yukarıda bahsedilen yaşam koşulları, yani mevsime göre yer değiştirmelerinin yanı sıra bunların bir evkafın ya da bir dirliğin reayası olmaları nedeniyle bazı zabitlerin bunlardan fazla vergi alması da bulunmaktadır yılında Sultan Murad evkafı reayası birtakım vergi ve bedel-i nezil den muaf olmalarına rağmen Nezl eminini bu evkaf reayası olan Yörüklerden fazla para almış ve bu durum şikayet nedeni olmuştur. 101 Bundan başka benzeri durumlara da rastlamak mümkün olmakla birlikte tam tersi durumlar da söz konusudur. Yani göçebeler sürekli yer değiştirdikleri için zabitleri kandırabilmekteydiler. 1075/1665 yılından önce Atik Valide Sultan evkaf reayası Haslarından olan Türkmanıhaleb ve Yeniil reayasından bazıları yükümlü oldukları vergileri ödemek için Aydın, Saruhan, Menteşe, Sığacık, Hamit, Teke ve Alaiye sancaklarına yerleşmişlerdir Celalî Asilerinin Liderleri Celalî asilerinin en meşhurlarından olan Karayazıcı Abdülhalim, önceleri beylerbeyilerin maiyetinde sekbanlık ve subaşılık yapmıştır. Sivas eyaletine bağlı sancaklardan birinde mütesellimlik yapan Karayazıcı, kendisi savaşta iken mütesellimlik yaptığı sancak başka bir sancak beyine verilince buraya kendi 100 Uluçay, a.g.e. s Uluçay, a.g.e, s

61 mütesellimini göndermiş; ancak Karayazıcı bu mütesellimi kabul etmeyince üzerine gelen sancak beyini etrafında toplamış olduğu reaya ve leventlerle öldürmüş, bu mücadele nedeniyle gönderilen beylerbeyini de mağlup etmiştir. 102 Karaman vilayetine Mehayif teftişine ve asker sürmeğe yollanmış olan eski Habeş beylerbeyisi Hüseyin Paşa da, binlerce sekbanını Vilayetin kapsamındaki sancaklarda Devir ve Teftiş adı altında soyguna yollamıştır. Karayazıcı Abdülhalim in önemli bir müttefiki olan Hüseyin Paşa Konya ya giderek şehri ele geçirmiş, kendisini padişah ilan ederek, hutbelerde kendi ismini okutmayı dahi teklif etmiş, hatta kendi sikkelerini bastırmıştır. 103 Karayazıcı ve Hüseyin Paşa nın neden oldukları soygun ve zorla salma, birçok kadı, müderris gibi varlıklı devlet adamlarının İstanbul a kaçarak, Bahçeşehir de toplanıp hükümet aleyhinde gösteriler yapmaları sonucunu doğurmuş, hükümet Sinan Paşa yı Celalileri etsizleştirmek için görevlendirmiştir. Bunu duyan Hüseyin Paşa devlet güçlerine yenilmekten korkmuş, sekbanlarıyla beraber Maraş yöresine giderek Karayazıcı ya katılmıştır. 104 Sinan Paşa nın oğlu Mehmed Paşa Urfa ya geçerek burayı elinde tutan Karayazıcı dan almayı başarmıştır. Amasya sancağı ı Karayazıcı ya teklif ederek, Hüseyin Paşa yı teslim etmesini sağlamış; böylelikle Hüseyin Paşa da etkisiz hale getirilmiştir( 1600). Karayazıcı Abdülhalim e Amasya sancağının verilmesi isyanı sona erdirmemişti. Amasya daki levendlerinden ayrılamadığı için bu asiyi yatıştırmak girişimi sonuçsuz kalmıştı. Kısa bir süre sonra tekrar ayaklanan Karayazıcı ve kardeşi Deli Hasan üzerine gönderilen Sokulluzade Hasan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri bu Celalîleri yenmeyi başarmıştı (1601). 105 Dağlara kaçan Karayazıcı nın ertesi yıl burada ölmesiyle Celalîlerin sonu gelmemişti; çünkü kardeşi Deli Hasan dağılan sekbanları başına toplayarak eskisinden daha güçlü bir ordu oluşturdu. Avusturya savaşı ile uğraşan imparatorluk, Celalî liderlerine rütbe vererek onları etkisiz hale getirmeyi ummaktaydı te sekbanlarıyla birlikte Rumeli ne geçip savaşa katılması için bu defa Deli Hasan a Bosna Beylerbeyiliği verilmiş ve Deli Hasan sekbanlarıyla savaşa katılmıştı. Deli Hasan hem yolda hem de Bosna da devletin 102 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,.3 /I.,s Nicola Jorga, Osmanlı İmparatorluğu, , Yeditepe Yay., İstanbul, 2005, c. 3, s Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik, s Jorga, a.g.e, s

62 düşmanı gibi davranmış ve adamları ortamdan istifade ederek her yeri talan etmişti. Bu olay bir ayaklanmaya ve buradan kovulmasına neden oldu. Bundan sonra Temeşvar Beylerbeyliği ne getirilen Deli Hasan ın bir süre sonra burada tutunması imkansız hale gelmişti. Bu esnada papa ve Venedik ile gizli ilişkiler içinde olduğu anlaşılınca 106 devlet bu asiyi cezalandırmak istediğinden savaşın bitmesine yakın onu Belgrad da idam ettirmiştir. 107 Osmanlı İmparatorluğu nun, Avusturya savaşları esnasında, tüm kuvveti ile batı cephesindeki meselelere eğilme olanağı yoktu. Anadolu nun güvenliğini tehdit eden levend/ sekban gruplarının azgınlığı Haçova Savaşından sonra isyana dönüşmüştü. Celalî leventler, Karayazıcı Abdülhalim, kardeşi Deli Hasan, sonra Kalenderoğlu Mehmed, Tavil Ahmed gibi sekban bölükbaşılarının etrafında toplanmaya başladılar. Anadolu nun köylerinden, kentlerinden haraç alarak ve yağmalarda bulunarak çoğalan Celalî orduları ile devlet güçleri baş edemiyordu. Rumeli ve doğuda savaşlar sürerken, Anadolu nun çeşitli yerlerinde eşkıyanın ortaya çıkması, hükümeti telaşlandırmış; Anadolu yu koruma ve eşkıyanın etkisizleştirilmesinde serdara yardım etmek şartıyla, Gezdehan Ali Paşa, Anadolu Beylerbeyi olarak görevlendirilmişti. Karayazıcı ve Deli Hasan ın ölümü ile Celalî isyanları bitmemişti. Deli Hasan Bosna ya gittiğinde Anadolu da kalan sekbanlar ortaya yeni çıkan liderlerinin etrafında toplanarak, devletin ulaşamadığı yerlerde haraç almaya başlamışlardı. Ova köylüleri yerlerini terk ederek yollardan uzak, tepelik, sarp yerlere çekiliyor veya kentlerin surları arkasında korunmaya çalışıyorlardı. Bunun yanı sıra İstanbul a gidenler de oldukça fazlaydı. Bu kargaşada yerini yurdunu terk eden o kadar çoğaldı ki bu duruma büyük kaçgun denildi. Canboladoğulları ile aralarında ortaya çıkan mücadele ve muharebeden sonra, Haleb Vilayetinden ayrılmak zorunda olan Nasuh Paşa da eşkıya üzerine başbuğ olarak tayin edildi. Bu sırada sekbanlıktan yetişen Tavil Ahmed durumdan faydalanarak Karaman ve Anadolu eyaletlerinde Tavil Ahmed faaliyete geçmiş, şekavete başlamıştı. Eşkıyalığın bu kadar yaygınlaşması üzerine, Macaristan seferi için yola çıkan asker, Gelibolu dan geri çevrildi ve Nasuh Paşa nın emrine verildi. Serdar Nasuh Paşa, 106 Jorga, a.g.e, s Kunt,a.g.e, s

63 yanında Gezdehan Ali Paşa olmasına rağmen Bolvadin de yapılan mücadelede sekiz binlik kuvveti olan Tavil Ahmed e yenilerek önce Seydişehir e oradan da Kütahya ya kaçmıştır ( 1014 Receb / 1605 Kasım). 108 Fakat Nasuh Paşa bu yenilgide Gezdehan Ali Paşayı sorumlu tutarak onu öldürtmüştür. 109 I. Ahmed bu durumdan oldukça etkilenmişti. Bir faaliyette bulunma gayesiyle Bursa ya gitmiş; fakat herhangi bir iş yapamamıştı yılında Tavil Ahmed e Şehrizor Beylerbeyiliği verilerek yaptıklarına son verilmek istendiyse de bu etkili olmamıştı. Çünkü kısa bir süre sonra tekrar ayaklanmış, Harput kalesini muhasara etmişti. Tavil Ahmed in yanı sıra oğulları da boş durmuyordu. Mehmed ismindeki oğlu sahte bir ferman düzenleyerek Bağdat valiliğini ele almıştı. Kendisine Bağdat valiliği verilen Nasuh Paşa olaya memur edildiyse de başarılı olamadı. (H. 1015/ M. 1606) Mehmed in kısa bir zaman sonra ölmesinden sonra kardeşi Mustafa idareyi ele geçirmişti. Kuyucu Murad Paşa, Çağalazade Mahmud Paşa yı Bağdat a göndererek burayı Tavil oğlu Mustafa nın elinden aldırmıştır. (1016/ 1607) Tavil Ahmed in ölümünden sonra kardeşi Meymun, abisinin maiyetine olan yedi bin kişilik sekbanın başına geçmiş ve Kırşehir de faaliyette bulunmuştur. Kalenderoğlu nun yanına gitmek üzere iken yolda Kuyucu Murad Paşa nın baskınına uğramış ve yenilmiştir. Buradan kaçanlar Kalenderoğlu na katılmak için İran a kaçmışlardır(1608) yılında ordunun İran seferine çıktığı sırada Çağalazade Sinan Paşa, Haleb valisi olan Canboladoğlu Hüseyin Paşayı da sefere çağırmıştı. Seferin ana hedefi olan Tebriz de bu eyaletin eski beylerbeyisi, Sivas valisi ve diğer sınır beyleri İran ordusuna başarılı bir şekilde saldırdılar; ancak bu durum daha sonra Osmanlı ordusunun aleyhine döndü. Sinan Paşa bu yenilginin sebebini Canboladoğlu Hüseyin Paşa nın orduya geç katılığını öne sürerek o nu idam ettirmiştir. Bunun üzerine Hüseyin Paşa nın kardeşi oğulları Ali ve Hızır ile bu sülalenin önemli rol oynadığı bölgenin tamamında ayaklanmışlardır. 110 İran savaşı birçok tımarlının dirliklerinin ellerinden alınmasına neden olmuş bunu yanı sıra eşkıyalıklara da yol açmıştır. Sinan Paşa, Haçova 108 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,, c..3/ I, s Uluçay a.g.e, s Nicola Jorga, a..g.e, s

64 muharebesinden sonra gösterdiği şiddetle Karayazıcı isyanına, bu sefer de Canboladoğulları ile Kalenderoğlu isyanlarına neden olmuştur. İmparatorluğun zor durumunun farkında olan Canboladoğlu Ali Paşa, Şam ve Trablus u zapt ederek Humus tarafına yayıldı. Burada kendi egemenliğini ilan etti, adına hutbe okutarak, para bastırdı. Hatta maiyeti altında olan askerini Osmanlı ordusu gibi düzenledi. Osmanlı İmpatorluğu nun itibarını hayli kaybettiren bu olaylara son vermek işi Kuyucu Murada Paşa ya düşecekti. Murad Paşa Avusturya ile 1606 yılında Zitvatoruk anlaşmasının imzalanmasından sonra Anadolu ya yönelerek, Celalî isyanlarıyla uğraşmaya başladı. Bu manada hükümdarlığını ilan eden Canboladoğlu üzerine yürüdü. İskenderun yakınlarındaki Belen boğazı güneyinde yapılan mücadelede Canboladoğlu nu mağlup etti. Haleb e kaçtıktan sonra, İstanbul a gelerek padişahtan af diledi. 111 Kendisine ödül olarak da Temeşvar eyaleti verildi; fakat iki yıl sonra Belgrad da idam edildi Aydın'da Celâlî Hareketleri Bu dönemde eşkıyalık hareketinde bulunan ve isyan eden yalnızca Karayazıcı ve Deli Hasan değildi. Bundan başka, İçel de Muslu Çavuş, Adana taraflarında Cemşid; Aydın ve Saruhan tafralarında Yusuf Paşa; Tavil Ahmed ve Sivaslı Kara Sait, Ağaçdan Piriilah gibi diğer eşkıya başları da vardı. Ama bunların en tehlikelileri Canboladoğulları, Kalenderoğlu Mehmed Paşa idi. Ankaralı olan Kalenderoğlu Mehmed, bazı beylerbeyine çavuşluk bazı sancakbeylerine de kethüdalık ve mütesellimlik yapmıştı. Karayazıcı Abdülhalim isyan ettiğinde kendisi de onunla beraber çalışmış ve Karayazıcının sağ kolu olmuştu (1603) yılında Karayazıcı affedilince, diğer eşkıya şefleri gibi kendisi de affa uğramış kendisine verilen sancakbeyliğini bilfifil edemediğinden dolayı, çağrıldığı İran seferine katılmayarak 1013(1604) yılından itibaren eşkıyalığa başlamıştır. 113 Kalenderoğlu nun Geyve taraflarında görünmesi üzerine Anadolu daki dirlik sahipleri, eşkıya üzerine gönderildiler. Eşkıya Geyve den Saruhan sancağı içerisine girdiğinde Anadolu 111 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/I, s Nicola Jorga, a.g.e., s Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.3 /I, s

65 Beylerbeyi Hüseyin Paşa, önceden Anadolu Beylerbeyi olan Ahmet Paşa ve Saruhan sancağı mutasarrıfı Hacı Bey eşkıyayı yola getirmek için görevlendirildiler. Fakat paşalar, Nif civarında yaptıkları mücadelede Kalenderoğlu na yenildiler (1607). Paşalar ın yenilmesi üzerine Manisalılar Kalenderoğlu nun şehri yağmalamaması ve yakmaması için onunla anlaşma yoluna gittiler ve Kalenderoğlu kırkdört yük akçe karşılığında şehri yakmayacağı ve yağma etmeyeceğini söyledi. Kalenderoğlu daha şehre gelmeden halk şehrin etrafına sur çekmiştir. 114 Bu sırada sadrazam Kuyucu Murad Paşa, eşkıyaların en tehlikelisi olan Canboladoğlu üzerine hareket ederken, yolunu kesmemesi ve bir süre oyalamak için Kalenderoğlu na Ankara sancakbeyliğini vermişti 115 (1607). Kalenderoğlu Ankara ya giderken Saruhan dan itibaren yol üzerinde bulunan köy ve şehirleri soymuştu. O zaman Ankara kadısı olan Vildanzade Ahmet Efendi Kalenderoğlu nu şehre almadı; çünkü Ankara lıların ondan çok çektiğini biliyordu. Bunun üzerine Kalenderoğlu şehri kuşatmış; ancak Kastamonu Sancakbeyi Tekeli Mehmed Paşa nın üzerine geldiğini haber alınca Bursa ya gitmiştir. Kuyucu Murad Paşa nın güney taraflarda eşkıya ile uğraşmasından fırsat kollayarak Bursa yı kuşatan Kalenderoğlu na bu sırada Kınalıoğlu adındaki eşkıya da katılmıştır. 116 Bursa nın mahallelerini alıp, soyduktan ve birçok evi yaktıktan sonra kaleyi almaya çalışmış; fakat başaramamıştır. Bursa nın bu durumu üzerine Nakkaş Hasan ve Yusuf Paşa Kalenderoğlu nu etkisizleştirmeye memur oldular. Bu nedenle kuşatmayı kaldıran Kalenderoğlu burada tutunamayarak Aydın ve Saruhan taraflarına gelmiş ve buraları yağma ettikten sonra daha çok güç toplayarak Karaman a gitmiştir. 117 Bu sıralarda eşkıyaları etkisiz hale getirmek için Başbuğluk isteyen Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı olan Üveys Paşa oğlu Mehmed Paşa, topladığı kuvvetle Kalenderoğlu üzerine gitmeyip, Güzelhisar a giderek oturmayı tercih etmiştir. 118 Askerin bir bölümünün Macar seferine, bir bölümünün Nasuh Paşa ya bir kısmının da Üveys Paşa oğlu Mehmed emrine verilmesi karışıklığa neden olmuştu. Her paşa, 114 Uluçay, a.g.e., s Doğru, a.g.e, s N. Jorga, a.g.e, s Uluçay, a.g.e, s Gökbel- Şölen, a.g.e,s

66 diğer paşanın yanına giden askeri sefere gelmemiş sayıp, dirliğini elinden alarak seferde bulunanlara vermiştir. Bu esnada Anadolu da Avusturya savaşlarından kaçanlarla uğraşılmaktaydı. Birçok sipahi eşkıyaların arasına karışmış, bulundukları mekanlarda soygunda bulunmuşlardır. Anadolu daki bu eşkıyaların bastırılması o derece zordu ki, hem Nasuh Paşa hem de Davut Paşa bunu başaramadıkları için görevlerinden azledimişlerdir. Davut Paşa dan sonra Yahya Paşa ondan sonra da Ahmet Paşa tayin edilmiştir. Bolvadin muharebesinden sonra eşkıya şefleri Kalenderoğlu nun maiyetinde toplanmış, Ankara, Bolu ve Geyve taraflarını yakıp yıkmışlardır. Kalenderoğlu Kuyucu Murad Paşa nın Canboladoğlu nu yendiğini ve onun Haleb e kaçtığını duyunca Canboladoğlu kuvvetleri arasından kaçanları yanına çağırarak kendi kuvvetini çoğaltmıştır. 119 Devleti oldukça uğraştıran, halkı oldukça zarara uğratan Kalenderoğlu, 1608 de vezir-i azam Kuyucu Murad Paşa nın önderliğindeki Osmanlı ordularına Maraş yakınlarındaki Göksun da yenilmesiyle son bulmaya yüz tuttu. Kuyucu Murad Paşa bunun ardından Anadolu da Celalî avına çıktı. Celalî hareketine katılmış binlerce kişi öldürülerek bunların tabanları yok edilmeye başlandı. Böylece büyük kaçgunluk olayının önüne geçilmiş oldu. 120 III. Mehmed zamanında baş gösteren umumi isyan hareketi I.Ahmed zamanında her yere yayılmıştı. XVII. yy. başlarında Aydın, suhte ayaklanmaları yanı sıra, bazı asi ve çiftbozan levendlerinin çıkardığı Celalî ayaklanmalarına da sahne olmuştur. Kalenderoğlu Mehmed ve Karayazıcı gibi reislerin idare ettiği mühim isyan kuvvetleri Batı Anadolu da korku salmışlardı. Bunların arasına Aydın Muhassılı Mehmed Paşanın kahyası, Yusuf Paşa da katılmıştır. Aydın ve Nazilli ahalisi, eşkıya korkusundan şehirlerin etrafına, kendi imkanları ile sur duvarları çekmek zorunda kalmışlardır. 121 Aydın Muhassılı Üveys Paşazade Mehmed Paşa nın 1605 yılında ölümü üzerine kahyası Yusuf Paşa devlete karşı ayaklandı. Mehmed Paşa nın Aydın muhassıllığı zamanında devlete ait malları muhafaza yaptırdığı için Kuleyi zapt etmekte gecikmedi. Devlet Yusuf Paşa nın ayaklanmasını ortadan kaldırmak için o na Beylerbeyilik 119 Uzunçarşılı,, Osmanlı Tarihi, c. 3/I, s Kunt,a.g.e, s Gökbel- Şölen, a.g.e, s

67 rütbesi verdi ve asilere karşı durmasını emretti. Ama Yusuf Paşa bu emri dinlemediği gibi başına toplamış olduğu büyük bir kuvvetle asilerin arasına katıldı. Murad Paşa, Kalenderoğlu nu etkisiz hale getirdikten sonra Aydın daki Yusuf Paşa yı ortadan kaldırmak amacıyla, kendisine Osmanlılar dan herhangi bir zarar gelmeyeceği, Osmanlılar a güvenmesi hatta kuvveti ile beraber İran seferine katılması söylenmişti. Yusuf Paşa bu teklifi kabul etmiş ve kuvveti ile beraber Üsküdar a gelmişti. 122 Ayrıca Murad Paşa o na Manisa Muhassılığını verdiğini söyleyerek oyalamaya çalışmıştı. Uygun bir zamanı bekleyen Murad Paşa, Yusuf Paşayı öldürttmüş ve Yusuf Paşa nın 700 katar malı hazineye devredilmiştir. 123 Anadolu da Celalî temizleme hareketinde oldukça başarılı olan Murad Paşa, sadece Celalîleri değil onlarla uzaktan yakından ilişkisi olan herkesi hatta aralarında bulunan çocukları da sonradan şekavette bulunması tehdidiyle ortadan kaldırmıştır. Bu ayaklanmalardan sonra Aydın da bazı zamanlar hareketlenmeler yaşanmıştır. Bunlar Cennetoğlu ve Sivri bölük isyanlarıdır. Cennetoğlu İsyanı: Bir tımarlı sipahi olan, zamanla halk içine girerek sancakbeyi, kethüda ve ağaların yaptıkları zulümleri ortadan kaldıracağını bildirmek suretiyle taraftar toplayan Cennetoğlu ilk önce ayan ve eşraftan "Sekban Akçesi" adı altında vergi istemiş, 1600 yaya ve 1000 atlıdan oluşan bir kuvvet hazırlamıştır. Naima Tarihi ne göre yılında Aydın - Birgi de ayaklanan Birgili Cennetoğlu nun, Akhisar ve Palamud civarında da faaliyetlerde bulunduğu, Palamud nahiyesinde ortaya çıkan Cennetoğluna bağlı eşkıya ve sekbanların ellerindeki silahlara devlet tarafından el konularak, bunların İstanbul'a Cephane-i Amire'ye gönderilmelerini isteyen bir fermandan anlaşılmaktadır. Cennetoğlu Aydın da ayaklanınca bunun hakkından gelinmesi için Aydın sancağı beyi Şaban Paşa memur edilerek Saruhan mütesellimine yardıma gitmesi emredilmiştir. Ancak bir süre sonra Şaban Paşa nın yerine Çağalazadelerin kapu halkı tayin edilmiştir. Çağala kardeşlerin kethudaları maiyetlerinde olan üç bin kişi ile 122 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/I s Ayrıntı için bkz. Gökbel- Şölen, a.g.e, s

68 Cennetoğlu üzerine gönderilmişlerdir. Bursa taraflarını soyduktan sonra İzmir ve Saruhan taraflarına yönelen Cennetoğlu, Tire civarındaki kahyaları yenerek öldürmüştür. Anadolu daki sipahiler bunun üzerine sadrazama müracaat ederek, eşyalarını çalan Cennetoğlu nun etkisiz hale getirilmesini istemişlerdir. Balıkesir de oturan Dişlenk Hüseyin Paşa ya serdarlık verilerek Cennetoğlu üzerine gönderilmiştir. Tire den sonra Turgutlu yu zapteden Cennetoğlu, toplamış olduğu sarıca ve sekbanlarla Manisa ya yönelmiş ve burada karşılaştığı Hüseyin Paşa ya yenilerek kaçmıştır. Fakat Birgi de yakalanarak etkisiz hale getirilmiştir (1625). 124 Sivri bölük İsyanı: Abaza Hasan Paşa nın isyan ettiği 1658 yılında Aydın ın Köşk, Sultanhisarı, Arpaz, Balyambolu, Keles, kazalarında oturan Kara Mehmed, Abdurrahmanoğlu, Sivribölükbaşı, Arapbölükbaşı ve Babakerim başlarına toplamış oldukları şakiler ile yol kesmeye, köy ve kasabaları soymaya başlamışlardır. Aydın da ortaya çıkan bu bölükbaşıları yok etmek için ilk mübaşirliğinde bazı eşkıyaları yakalamış olan Dünya Ağa mübaşir olarak tayin edilmiştir. Ancak Sivribölükbaşı nı yakalayamamıştır. Bunun üzerine vezir İsmail Paşa eşkıya teftişine memur edilmiştir. Manisa ve İzmir e geldiğinde Sivribölük ve Donanmacıoğlu Mehmed ile mücadeleye edip başarılı olamayışı ve birkaç ay sonra İsmail Paşa nın buradan ayrılmasıyla Köprülü Mehmed Paşa, Aydın daki kadı, kethüdayeri, yeniçeri serdarı ayan- ı vilayet ve iş erleri ne bir Sivribölükbaşı ve diğer eşkıyaların yakalanmayışından çok canı sıkıldığını ve bu eşkıyaların yakalanamayışından Aydınlıların sorumlu olduğunu ve bunları ele getirmek için birlikte hareket etmelerinin gerekli olduğunu belirten şiddetli bir hüküm yazmıştır. 125 Sivribölükbaşı nın bir türlü ele getirilemeyişi üzerine Trablusşam da mutasarrıf olan Kaplan Mustafa Paşa, Saruhan sancağı mutasarrıfı,sivribölük üzerine serdar ve Anadolu eşkıya müfettişi olarak tayin edildi ( ). Mustafa Paşa eşkıyaların çoğunu yakalayarak İstanbul a göndermişti; ancak Sivribölük bu felaketten kurtulmuştu. Mustafa Paşa Sivribölük ü ele getirebilirdi; fakat kendisine başka görevler verildiğinden buradan ayrılmak zorunda kaldı. O nun yerine Sultanönü mutasarrıfı Ali Paşa tayin edildi. Aydın ve Saruhan sancakları mütesellimine de emirler gönderilerek Paşa ya 124 Uluçay, a.g.e, s Uluçay, a.g.e, s

69 yardım etmeleri istendi. Nihayetinde birkaç ay sonrası Ali Paşa Sivribölük ü yakaladı ve Edine ye gönderdi.( 3 Ramazan 1075/ 11 Nisan 1663) Sivribölük ten sonra ayaklanmalar son bulmamıştır yılında Aydın ın çeşitli kazalarında yine bölükbaşılar ortaya çıkmıştı. Balyambolu dan Koca Mehmed; Kestel den İncelüoğlu; Bozdoğan dan Osmanoğlu ve Eyüboğlu; Sultanhisar ından Ebubekir ve Solakoğlu Süleyman; Köşk ten Veli; Güzelhisar dan Abaza adındaki bölükbaşılar türemiş ve yanlarında ikişer ve üçer yüz kişiyle dolaşmaya başlamışlardır. Bu ayaklanmalar XVII. yy da bitti gibi görünse de ileriki yıllarda Aydın da benzer olaylar baş göstermiştir. Mesela;1738 de Sarı Bey oğlu isminde şaki ortaya çıkmış ve bunun tenkiline de Şam valisi Hüseyin Paşa görevlendirilmiş; ancak Hüseyin Paşa yenilerek kaçmış, bunun üzerine Rodos a sürgün edilmiştir. Bu kez Sarı Bey oğlu üzerine Rakka Valisi Sarı Ahmed Paşa gönderilmiş, fakat o da bir sonuç almadan geri dönmüştür. Ahmed Paşa bu olay üzerine azledilmiş, ancak kendi isteği üzerine tekrar Sarı Bey oğlu üzerine gönderilmiş bu defa başarılı olmuştur. Bunun dışında yıllarında Atçalı Kel Mehmed adında birisi toplamış olduğu önemli bir kuvvetle Aydın şehrini yağmalamıştır. 126 Ayrıca XIX.yy sonlarında Osmanlı Devleti nin içinde bulunduğu koşullar dolayısı ülkede eşkıyalar ortaya çıkmış ve Aydın vilayeti de bundan etkilenmiştir. Devlet bir yandan savaşlar ile uğraşırken diğer yandan eşkıya çetelerini ortadan kaldırmaya çalışmıştır Bkz. Aysun SARIBEY, XIX. Yüzyıl ın İlk Yarısında Aydın da Yönetim ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Aydın, 2006, s Ayrıntı için bkz. Sabri YETKİN, Ege de Eşkıyalar,Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1997, s

70 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE XVII. YY DA AYDIN IN GENEL GÖRÜNÜMÜ 58

71 3.1. XVII. Yüzyıl da Aydın da Eşkıyalık Batı Anadolu da eşkiyalık 128 XVI. yy sonlarında Celali isyanlarının hemen ardından sıkça görülmeye başlanmış bir olgudur. Bu olgu sadece bu bölgeyle sınırlı kalmamış, İç Anadolu ve sair diğer bölgelerde de yaşanmıştır. Çağatay Uluçay ın Manisa Şer iyye sicillerinden yararlanarak yapmış olduğu çalışmalarda görüldüğü üzere eşkıyalık Batı Anadolu nun en önemli sorunlarından biri olmuştur. Manisa için önemli bir kaynak mevcut iken Aydın için aynı durumu söylemek mümkün değildir. Bu durum Aydın da bu konunun incelenmesinde en büyük eksikliklerden biri olmuştur. Fakat Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki belgeler incelendiğinde Aydın ve yakınlarında eşkıyalıkla ilgili bir çok belgeye ulaşmak mümkündür. Çalışmamızın temel kaynağını oluşturan mühimme defterlerinde konu ile ilgili yeterli derecede hüküm bulunmaktadır. Kronolojik olarak baktığımızda mühimmelerde karşımıza çıkan eşkıyalık ile ilgili ilk hükümlerden biri kürek mahkumları ile ilgilidir. XVI. yüzyıl sonlarına ait olan bu belgeden anlaşıldığı kadarıyla Aydın ve Saruhan sancaklarında ehl-i fesad dan bazı kişiler Sakız sancağı ndaki mekik gemilerinde kürek mahkumu olarak cezalandırılmışlardır. Ancak Sakız a henüz gönderilmedikleri için Aydın ve Saruhan sancak beylerine yazılan emirde bunların hemen gönderilmeleri istemiştir (H / M ). 129 Bölgedeki eşkıyanın cezalandırılması konusunda bilgi veren bu belge aynı zamanda Ege adaları ile Aydın arasındaki bağlar hakkında ipucu vermesi açısından da ilginçtir. Aynı döneme ait hükümlerden birisi de yeniçerilerin halka zulm ve taaddi yapmaları hakkındadır. Aydın da bulunan yeniçeri ve acemi oğullarının ehl-i fesad ile işbirliği yapmaları üzerine Yeniçeri kaimmakamı Ali Subaşı İstanbul a mektup göndererek durumu haber vermiştir.bu yeniçeri ve acemi oğullarının isim ve rütbelerinin belirlenmesi için Hasan isimli yeniçeri görevlendirilmiştir. Hükmün 128 Uluçay, a.g.e.,s Bkz. Ek 1, BOA, A.DVNS. MHM. D. 74, h. 3 59

72 yazıldığı Aydın sancağı kadılardan da yeniçeri ve acemi oğullarının yanına giderek, fesadlık edenleri ve halka zulmde bulunanların haklarından gelinerek, cezalandırılmaları ve bunlardan sefere memur olanları sefere göndermeleri istenmiştir (H / M ). 130 Belgelerde yeniçeri olmadıkları halde kendilerini öyle gösteren kişilerin ortaya çıktığını ve bunların halka zulm yapmaktan çekinmediklerini sıkça görmekteyiz. Örneğin Manisa, Foça, Çeşme, Menemen ve Güzelhisar kadılarına yazılan bir hüküm Menemen sakinlerinden olup, yeniçeri olmadığının anlaşılması üzerine ulufesi kesilen dördüncü bölükten Yağmur oğlu Mehmed ile yine aynı bölükten olan Kara İlyas oğlu adlı sahte yeniçerilerin ve Acemi oğulları taifesinde de türeyen birçok ehl-i fesadın reayaya zulm ve taaddide bulunduklarını yazmakta, bu sebeple de sahte yeniçerilerin bulunup sürgün edilmeleri için saray da Yeniçeri ağası olan Hüseyin Paşa nın görevlendirildiği belirtilmiştir. Yukarıda adı geçen kadılardan da kazalarında bulunan ehl-i fesad ve sefere memur oldukları halde sefere gitmeyenlerin isim ile rütbelerini yazmaları ve bunlara gereken cezayı vermeleri istenmektedir (H / M ) Şaban 1013/12 Ocak 1605 tarihli bir hüküm Aydın, Saruhan ve Sığla sancaklarındaki kadılara yazılmıştır. Adı geçen yerlerde reaya ve berayaya zulm eden Kınalıoğlu 132 adlı şaki ile başına toplamış olduğu eşkıyaların yakalanıp cezalandırılması için muhassıl-ı emval Üveys Paşa oğlu Mehmed 133 gönderilmiştir. Bundan dolayı da kadıların kazalarında bulunan çavuş, züema, erbab- ı tımar, dergah-ı mualla sipahi ve yeniçerilerden işe yarayanları toplayıp Üveys Paşa oğlu Mehmed in yanına gitmelerinin yanı sıra, Üveys Paşa oğlu Mehmed den mektup almaları durumunda kazalarında sakin olup da seferde olmayan cenge kadir, işe yarar adamları toplayıp yanına ulaşmaları emredilmektedir BOA, A.DVNS. MHM. D.74, s..246, h BOA, A.DVNS. MHM. D.75, h Uluçay, a.g.e, s.17, Nicola Jorga, a.g.e,359, Kalenderoğlu nun Bursayı kuşatması sırasında onunla birleşmiş ve sonraları onunla hereket etmiştir. 133 Gökbel-Şölen, a.g.e., / yılları arsında Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı, Üveys Paşa oğlu Mehmet Paşa idi. Kayıtlarda, sabıkan Anadolu Beylerbeyisi olup hala Aydın, Saruhan ve Menteşe sancakları Muhassılı Üveys Paşa diye geçmektedir. 134 BOA, A.DVNS. MHM. MD. 75, s.331, h

73 Aydın sancağı muhassıl-ı emval Yusuf Paşa 135 bu taraflara gelen eşkıyaların en tehlikelisi olan Kalenderoğlu nun 136 yakalanması için İstanbul a bir mektup göndermiştir. Kendisine cevabi olarak yazılan hükümde Aydın, Saruhan ve Menteşe sancak beylerinin Karesi sancak beyi Hasan ile ittifak ederek Kalenderoğlu nu yakalamaya çalıştıkları bahsedilmektedir. Buna bağlı olarak kendisinin onlarla haberleşerek beraber hareket etmesi ve Kalenderoğlu nun hakkından gelmesi emredilmektedir ( / ). 137 Bir başka hükümde eşkıyalık işine karışan kişilerin, halka sadece zulm etmekle kalmayıp haksız olarak onların topraklarını tasarruf ettiğini de görüyoruz. Alaşehir kadısı Ali ve naibi Mehmed, Tire de sakin olan İdris adlı kişinin halkı sürekli rahatsız edip topraklarını haksız yere kullanması, hatip olan Abbas adlı kişiyi darp etmesi, tımar sahiplerinden sipahi takımına ait olan hak ve vergileri vermemesi nedeniyle onu mahkemeye vermişlerdir. Fakat İdris buna uymayarak yanına gidenlere dahi zarar vermeye devam etmiştir. Durumu şikayette bulunmaları üzerine, Tire kadısına ve Aydın sancağı beyine hüküm yazılmış, İdris in yakalanması ve gereğinin yapılması için emirde bulunulmuştur ( RA 1018-L 1018/ ). 138 Diğer yandan bazı eşkıyalık hareketlerine taşradaki devlet görevlilerinin de katıldığı göze çarpmaktadır. Aydın ve Tire kadısına 22 Rebi ül-evvel 1040/ 28 Ocak 1630 tarihinde yazılan bir hüküm, Cezire-i ve Tire ahalisinin yaptığı bir şikayeti belirtmektedir ki,... isimli bir zımminin buralardaki sakinleri katlederek tarla ve bahçelerine zarar vermesi, bazılarının evine tecavüz etmesi, bunların yanı sıra burada bulunan eşkıya ile dil birliği yapması ve ehl-i örf taifesi ( kadı, naib, kethüda v.s) ile bir olarak reaya fukarasını rencide etmesi şikayet nedenidir. Bu durum üzerine merkezden yukarıda ismi geçen kadılara bu kişilerin belirlenmesi ve şakinin yakalanması, cezasının verilmesi için de İstanbul a gönderilmesi emredilmektedir Asaf Gökbel,a.g.e., s Mehmet Paşa nın yılında ölmesi üzerine kethudası Yusuf Ağa ya vezirlik rütbesi verilerek 13 Şubat Şevvalinin dördünde Saruhan ve Aydın sancakları Muhassıllığı tevcih edildi. Yusuf Paşa, eşkıya tenkiline memur edildiği halde gitmemiş,aksine Celaliler arasına karışmıştır yılı kayıtlarında, muhassıllıktan uzaklaştırıldığı yazılıdır yılında Kuyucu Murat Paşa tarafından Üsküdar da öldürüldü. 136 Uluçay, a.g.e, s Bkz. Ek 3, BOA, A.DVNS. MHM. D. 76, s. 37, h BOA, A.DVNS. MHM. D 78, h BOA,A.DVNS. MHM. D 85, h

74 Eşkıyalık hareketinde bulunanlar sadece kalabalık grupla değil bazen tek başlarına da halka zarar vermişlerdir, üstelik sipahi olanlar da buna kalkışmıştır. Birgi mollasına ve Aydın sancağı mütesellimine yazılan bir hüküm bunu kanıtlar niteliktedir. Söz konusu hükümde Birgi ye tabi olan Dağmarmara karyesinde Ali adlı sipahi geceleyin burada sakin olan Osman adlı bir kişinin evine girerek ( ehl ve iyaline tecavüz etmiş), Kaya adlı imamı katletmiş ve birçok fesadlıkta bulunmuştur. Mağdur olan Osman ın durumu arzuhal etmesi üzerine, sicilleri ile Ordu- yu Hümayun a gönderilerek hakkında gereken cezanın verilmesi için Ali nin yakalanması emredilmiştir. ( / ) 140 Reaya grupları da bazen yol keserek şekavette bulunmuşlardır. Anadolu caniblerinde muhassıl-ı emval olan Mehmed e yazılan Receb 1052/ Ocak 1642 tarihli hüküm, Aydın sancağındaki bazı reaya gruplarının, yasak olan silahlarla yani harp silahları ile yolları keserek, taaddi ve şekavette bulunduklarını belirtmektedir. Muhassılı emval e elinde silah olan reayanın isimlerinin belirlenerek yazması, ellerinde tek silah dahi kalmayacak şekilde silahları alıp deftere kaydetmesi ve İstanbul a göndermesi emredilmiştir. 141 XVII. yarısında imparatorluğun Avusturya ile olan savaşı 142 nedeniyle iç meselelerde uğraşmaya fırsat olmamış, taşradaki otorite boşluğu eşkıyaların ortaya çıkmasına neden olmuş ve bunların yakalanmasını zorlaştırmıştır. Aydın, Saruhan ve Menteşe sancaklarındaki kadı, mütesellim 143, kethüdayirleri ve yeniçeri serdarlarına yazılan bir hüküm, daha önceden haklarında yakalanmaları için emr-i şerif çıkmasına rağmen bir türlü yakalanmayan Nuri bölükbaşı ve Arpazlı Kara Mehmed adlı şakilerin adı geçen bu sancakların herhangi birinde bulunmaları halinde ele geçirilmelerini emretmektedir. Bu durum halkın eşkıya korkusuyla yaşadığını göstermektedir; çünkü 140 BOA,A.DVNS. MHM. D. 88, h Bkz. Ek 4,BOA,A.DVNS. MHM. D. 89, s. 14, h Ayrıntı için bkz. İsmail Hamdi Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 1947 s Avusturya nın Osmanlı sınırlarını sürekli olarak işgal etmesi IV. Mehmed in Avusturya ya savaş ilan etmesine neden olmuş, 6 Ramazan 1073/ 14 Nisan 1663 tarihinde Osmanlı ordusu Köprülü Fazıl Ahmet Paşa serdarlığında Belgrad a hareket etmiştir. 143 Bkz. Yücel Özkaya, a.g.e. Mütesellimlik XVII. yy da az görülmesine karşın XVIII. yy da muhassıllık ve voyvodalıkla yönetilen sancakların dışında bütün sancaklar mütesellimler ile yönetiliyordu.. Bu dönemde beylerbeyleri ve sancakbeyleri görev yerlerine gitmeyip bir vekil tayin ederek onun aracılı ile hüküm sürmüşlerdir. Mütesellimlerin, eşkıyanın ortadan kaldırılması, ahaliyi zulümden koruyabilmesi, mutasarrıfa ait olan mahsulü toplayabilmesi için kuvvetli ve halkın istediği kişiler olmasına özen gösterilirdi. 62

75 nerede oldukları beli olmayan bu eşkıyaların her an ortaya çıkıp zarar vermeleri söz konusudur (Evasıt-ı Ramazan 1073/ Nisan 1663). 144 Yine bu zamanlarda Aydın sancağı kadıları ve mütesellimlerine gönderilen bir hüküm, bazı kazalarda türeyen eşkıyaların yoldan geçenlerin eşyalarını gasb ettiğinden bahsederek kadı ve mütesellimlerden bu eşkıyaları yakalamaları ve cezalarının vermelerini istemektedir ( Evasıt-ı Ramazan Nisan Sonları1663). 145 Bir kazada sakin iken diğer kazalara geçip buradaki halkı rahatsız eden kişiler de bulunmaktadır. Tire de oturan Şeytan Ahmed adlı bir kişi, Kuşadası na geçerek buraya yerleşmiştir. Bir süre sonra buradaki ahaliye zarar vermeye başlayınca Kuşadası naibi Abdülkadir onu şikayet etmiştir. Şeytan Ahmed in ikamet ettiği yere gitmesi için Kuşadası mollasına emirde bulunulmuştur.( Evasıt- ı Safer 1075/ Eylül Başları 1664 ). 146 Yine belgelerden anlaşılıyor ki; bir bölgede oturan kişiler uzak bölgelere geçip orada da eşkıyalık yapmaktadırlar. İstanbul da Merhum Şehzade Sultan Mehmed Han cami-i evkafı nın reayası, Kuşadası ndan gelen İdris zade Mehmed ve Sarı Ahmed adlı kişiler tarafından sürekli şiddet ve şekavet görerek yerlerinden ayrılmaya mecbur bırakılmışlardır. Bu vakfın mütevellisi olan İbrahim arzuhal ederek, bu kişileri şikayet etmiştir. Fakat bu kişilerin daha önceden Tire de oturdukları ve Kuşadası na sonradan gelerek yerleştikleri anlaşılınca, Kuşadası kadısına hüküm yazılarak bunların Kuşadası nda oturmalarına izin vermemesi, kendi yerlerine göndermesi emredilmiştir. ( Evasıt-ı Camziyelahir 1075/ Ocak Başları 1665) 147 Seferihisar kazasında sakin olan Camkerten oğlu Mahmud ve Mehmed başlarına toplamış oldukları şakiler ile beraber Ali, Mehmed ve Mustafa isimli sakinlerin evlerini basıp, bağ ve bahçelerinde olan ağaçlarını kesmişler, bundan başka fesadlık ve eşkıyalık da yapmışlardır. Mağdur olan Ali, Mehmed ve Mustafa nın arzuhal ederek şikayette bulunmaları sonrası Seferihisar kadısına gönderilen bir hüküm gereğince kendisinden 144 BOA, A.DVNS. MHM. D. 94, s.6, h BOA,A.DVNS. MHM. D. 94, s.8, h BOA,A.DVNS. MHM. D. 95, s. 12, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 48, h

76 bu şakileri Meclis-i Şer i de yargılaması ve İstanbul a göndermesi emredilmektedir ( Evahir - i Zilkade 1075/ Haziran Başları1665). 148 Eşkıyalık olaylarının vakıflara zarar verdiği yukarıda görülmüştü. Ayrıca eşkıyalar vakıflardaki görevlilere de zarar vermişlerdir. Mesela Saray-ı Cedid ağası ve aynı zamanda Gazi İsa Bey evkafı nın nazırı olan Yusuf Ağa, bu vakfın mütevellisi İsmail in bazı şakiler tarafından darb olunmasının yanı sıra, sürekli tecavüz ve rencide edildiğini arzuhal göndererek belirtmiştir. Tire kadısı ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılarak bu kişilerin buradan sürülmesi emredilmiştir ( Evahir - i Zilkade 1075/ Haziran Başları 1665). 149 Alaşehir deki bir vakıfta da eşkıyalık olayı yaşanmıştır. Alaşehir kazası sakinlerinden olan Hacı Osman oğlu Mehmed, eşirradan Hacı Hüseyin, Hacı Mehmed ve Himmed isimli kişilerle dil birliği yaparak, başında bulundukları birkaç nefer adamları ile Alaşehir kazasında bulunan Yıldırım Bayezid Han evkafının işgal etmişlerdir. Hacı Osman oğlu Mehmed kendisini bazen katip bazen de naib göstererek kimi insanlara zulm ederek onlardan zorla para toplamış, bununla da yetinmeyerek etrafına topladığı adamlar ile vakfın işlerine karışarak vakfın mahsulünü gadr etmişlerdir. Bu evkafın nazırı ve aynı zamanda Yeni Saray (Saray ı Cedid ) ağası olan Yusuf Ağa mektup göndererek durumu bildirmesinin ardından Tire, Alaşehir kadıları ve Aydın mütesellimine hüküm yazılarak, Hacı Osman oğlu Mehmed in Alaşehir den sürülmesi istenmiştir. (Evahir-i Zilhicce- 1075/ Temmuz Başları 1665) 150 Bu dönemde ekonomik olarak zor durumda kalmış olan halk, bir de eşkıyaların kendilerinden para almalarına dayanamayarak İstanbul a şikayette bulunmuşlardır. Alaşehir kazasında yaşanan bir olay buna örnek olabilir. Alaşehir kazasından Ebu Bekir oğlu Mehmed adlı eşkıya kaza ahalisine sürekli şiddet göstermekte, kadı, naib ve sair ehl-i örf ile birleşerek fukaraya iftira etmekte ve ahalide zorla akçe almakta ve aldırmaktadır. Durumdan bıkmış olan ahali İstanbul a adam ve arzuhal göndererek şikayette bulunmuştur. Bu kişinin yakalanması için hakkında emr-i şerif çıkmasına rağmen şaki buna uymayarak hareketlerini sürdürmüştür. Bu sebeple Tire ile Alaşehir kadıları ve Aydın mütesellimine yazılan Evahir-i Zilhicce 1075/ Temmuz Başları BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s.71, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s.71, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 78, h

77 tarihli hüküm Tire kadısına Ebu Bekir oğlu Mehmed i yakalaması ve şer ile yargılayarak hak ettiği cezayı vermesini emretmiştir. 151 Vakıfları etkileyen eşkıyalık olayları bir defa ile sınırlı kalmamıştır. Benzer durumlar Birgi de yaşanmıştır. Birgi nin vakıf karyelerinden olan Yenicebirlik ten Emir Hacı Ali, Kurd Mehmed; Ali hoca, Ali ve Osman; Sirkeli den Osman hoca ile Deli Musa; Bayrambeyceli den Fütun oğulları, Mehmed, Osman, Saliha, Ramazan ve Ödemiş ten Muslu adlı şedidlerin vakfın reayasını birkaç seneden beri sürekli rahatsız etmelerinin yanı sıra vakıf mahsulünün toplanmasına da mani oldukları gerekçesiyle, bu duruma son vermek üzere emr- i şerif çıkmış; fakat bu eşkıyalar eskisi gibi hareket etmeye devam edince Dâr-üs Saâde ağası Muslu Ağa durumu tekrar arzuhal etmiştir. Bunun üzerine Birgi ve Tire kadıları ile Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılarak, onlardan bu eşkıyaların başını yakalayıp hapsetmeleri istenmiştir (Evail-i Zilkade 1076/ Mayıs Ortaları 1666). 152 Yeniçerilerin şekavetlerini gösteren bir örnek daha verecek olursak Kuşadası nda yaşanan olayı gösterebiliriz. Kuşadası nda sakin olan dördüncü bölüğün yoldaşı Şaban ve üçüncü bölüğün yoldaşı Mehmed adlı yeniçerilerin yaptıkları şekavetlerin bildirilmesi üzerine, Kuşadası serdarına bir hüküm yazılarak, Yeniçeri ağası kaimmakamı Mustafa tarafından verilen mühürlü mektup gereğince bu yeniçerilerin hiç geciktirilmeden bir gemiyle gönderilmesi ve bu konuda herhangi bir ihmal olmaksızın Kuşadası serdarı nın bunu yerine getirmesi emredilmiştir ( Evahir- i Receb 1089/ Eylül Ortaları 1678). 153 Yenişehir kazasında sakin olan Mahmud adlı şaki başına toplamış olduğu dört nefer adamı ile, yine buranın sakinlerinden İbrahim isimli bir şahsın evini basarak on top kumaşını ve elli kuruş parasını almışlar, ayrıca Hacı Mehmed isimli bir şahıs da bu fesadlarla beraber hareket edip İbrahim e zulm etmiştir. Mağdur durumda olan İbrahim in şikayette bulunması üzerine, Müfettiş Paşa ya ve Yenişehir ile ( ) kadılarına hüküm yazılarak, adı geçen bu şakilerin yakalanıp cezalarının verilmesi emrolunmuştur 151 BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 78, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 88, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 119, h

78 ( Evahir-i Safer 1090/ Nisan Başları 1679). 154 Burada dikkat edilmesi gereken İbrahim adlı kişinin evinde bulunan on top kumaşın olmasıdır. Bu durum Yenişehir de dokumacılık veya tekstil olduğu ihtimalini göstermektedir. Ali ve Mehmed adlı kethüdaların aslında eşkıya ve ehl-i fesad olmaları nedeniyle Sultanhisarı Kalesi nde kalebend olarak tutulmaları, haklarında ikinci bir ferman yazılmadıkça serbest bırakılmamaları isteyen bir hüküm Sultanhisarı Kalesi dizdarı na yazılmıştır (Evail-i Rebiülevvel 1100/ Ocak Başları 1689). 155 Sultanhisarı kalesi genelde eşkıyaların cezalandırılmasında kullanılmaktadır; çünkü sonraki hükümlerde görüleceği üzere burada kalebend olarak cezalandırılan kişiler buraya gönderilmiştir. Eşkıyalık faaliyeti sadece, evleri basarak adam öldürmek veya reayanın eşyalarını yağmalamakla sınırlı değildir. Bunu da Aydın ve Saruhan muhassılı 156 Ahmed Paşa ya ve İzmir kadısına yazılan, Evahir-i Şaban 1100/ 1689 Haziran Ortası tarihli bir hükümden anlamaktayız. Söz konusu hükümde İzmir sakinlerinden olan Mehmed, Mustafa ve Hacı Hüseyin isimli şahısların Sığla sancağı nda bedel-i beldar toplamakla görevli olan Ali yi kışkırtarak vergiyi tahsil etmesine mani oldukları bahsedilmekte, bu nedenle de kendilerine hüküm yazılan görevlilerden adı geçen kişileri yakalayıp Limni Adası na sürgün etmeleri istenmektedir. 157 İlk hükümlerde kürek mahkumlarının Sakız Adası na gönderildiğini belirten hükmün yanı sıra bu hükümde de ehl-i fesad ların Limni Adası na gönderilmesi yine Ege adaları ile Aydın arasındaki bağlantıyı vurgulamaktadır. Sultanhisarı kazası na tabi olan İncelü nam karyeden Ebu Bekir Çavuş; Balyambolu kazasından Şakir bölükbaşı ve Osman bölükbaşı; Keles kazasından Koca Mehmed adlı şakileri işbirliği yaparak başlarına toplamış oldukları yüzer ve yüz altmışar nefer sekbanlarla, evlerini bastıkları fukaraya zulmde bulunmuşlar ve bunların birçoğunu katledip eşyalarını yağmalamışlardır. Şekavetlerinin sonu olmayan bu eşkıyalar bazı evleri sadece adam öldürmek için basmışlar, bazı kişileri de yüz kuruş 154 Bkz. Ek 9,BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 196, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 98, s. 71, h Bkz. Özkaya, a.g.e., Muhassıllar, sancakbeyliği görevine uygun olup, görevli oldukları sancaklarda sancakbeyi gibi vergi toplama ve asayişi korumakla yükümlüydüler. XVIII. yy da Aydın, Saruhan ve Canik sancakları muhassıllık ile yönetilen sancaklar arasındaydı. 157 BOA, A.DVNS. MHM. D. 98, s. 215 h

79 için dahi katletmişlerdir. Fukarayı evini terk etmek zorunda bırakan bu eşkıyaların yakalanması için Sultanhisarı, Balyambolu ve Keles kadıları ile Aydın sancağı mütesellimi, ayan-ı vilayet ve sair iş erlerine bir hüküm yazılarak birlikte hareket etmeleri ve yakaladıkları şakileri cezalandırmaları istenmektedir (Evahir- i Şevval 1101/ Temmuz Sonu Ağustos Başları 1690). 158 Aydın sancağı kazalarından olan Balyambolu dan Ebu Bekir bölükbaşı ve Hacı İsa oğlu; Keles ten Koca Mehmed ; Kestel den İncelüoğlu Ahmed; Bozdoğan dan Osman oğlu ile Eyyüb oğlu; Sultanhisar dan Ebu Bekir oğlu ve Çolak oğlu Süleyman; Köşk ten Veli ve Güzelhisar dan Abaza adlı şakilerden her biri başlarına toplamış oldukları ikişer üçer yüz sekban ve sarıca eşkıyaları ile Menteşe sancağı ndaki birçok kişinin evini basarak, onları öldürüp para ve eşyaları ile erzaklarını yağmalamışlardır. Muhzırların bu eşkıyaların her geçen gün fesad ve şekavetlerinin artmasını bildirmesi üzerine Menteşe sancağı mutasarrıfı İbrahim e bir hüküm yazılarak, bu şakilerin nerede olursa olsunlar yakalanıp cezalarının verilmesi için Teke sancağı mutasarrıfı Polad, Aydın ve Saruhan sancakları mütesellimleri, Aydın sancağı hazine katipleri, mutasarrıfları, askeri taifesiyle birleşerek birlikte hareket etmesi emredilmiştir ( Evahiri Cemaziyelahir 1101/ Nisan Başları 1690) 159. Menteşe sancağı mutasarrıfına yazılan bu hükmün bir sureti Aydın sancağı kadıları, mütesellimleri, mutasarrıfları, hazine katipleri ve askeri taifesine de yazılmıştır. Bu hükümden anlıyoruz ki bir sancakta veya kazada türeyen eşkıyalar sadece o bölgeyi değil diğer sancakları da tehdit etmekteydi. Dikkat edilirse adı geçen eşkıyaların hepsi de Aydın sancağı kazalarından çıkmıştır. Adı geçen bu şakilerin yakalanması için hüküm çıkmasına rağmen, bunlar firar etmişlerdir. Bu yüzden mübaşir tayin edilerek, Bozüyük kazası mollası, Aydın, Saruhan, Sığla ve Menteşe sancakları kadıları ile Denizli kadısı ve bu livalardaki mütesellim ve sair ayânvilâyet iş erlerine hüküm yazılarak bu mübaşire yardımcı olmaları, yakaladıkları bu eşkıyaların bazılarını katl bazılarını da haps etmeleri emredilmiştir ( Evasıt- ı Şaban 1103/ Mayıs Başları 1692). 160 Mustafa Akdağ a göre bir sancağın sınırları içerisinde sıkışan eşkıya veya asi grup bitişik olan diğer sancaklardan birisine geçerse, peşinde bulunan kuvvetlerin takibinden kurtuluyordu. Çünkü sığındıkları yerin memurları bu 158 Bkz. Ek 11, BOA, A.DVNS. MHM.D. 100, s.81, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 101, s. 27, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 101, s. 65, h

80 gelenleri haber alınca, ciddiye alıp cezalandırılmaları mümkün olsa da bu çok zaman almaktaydı. 161 Hükümde bahsedilen durum bunu destekler niteliktedir. Sultanhisarı kalesi dizdarına yazılmış olan bir hüküm Çıldır eyaleti sakinlerinden olan Ebu Bekir ve Şatır Halil in şekavetleri üzerine bu kalede kalbend olarak tutulmalarını istemiştir. ( Evahir- i Şevval 1102/ Temmuz Başları 1691 ). 162 Sonraki hükümlerde de adı geçen kalenin dizdarına Çoban dede adlı bir kişinin kalebendlik yapması konusunda emirde bulunulmuştur ( Evail- i Cemaziyelahir 1103 / Şubat Sonları 1692 ). 163 Eşkıyalık bu dönemde bir bölge ile sınırlı kalmamıştır. Zamanla türeyen eşkıyalar özellikle yol kesenler bütün bölgelerde tehlike saçmaya başlamışlardır. Bu nedenle de Anadolu Beylerbeyi payesi olan Genç Mehmed, Kütahya, Hüdavendigar, Karahisar-ı Sahib, Hamid, Teke, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Anadolu daki diğer livalarda yol kesen eşkıyasının türemesi nedeni ile eşkıya teftişine memur olmuştur. Adı geçen bu livaların mütesellimleri, kethudayiri, yeniçeri serdarları, ayân- vilâyet, iş erleri ve sair askeri taifesine hüküm yazılarak Genç Mehmed e yardımcı olmaları hususunda emir verilmiştir ( Evahir-i Safer 1103/ Kasım 1691). 164 Değirmendere haslarından Hatiboğlu adlı şahsın şekavetinin görülmesi üzerine Anadolu da eşkıya teftişine çıkmış olan Genç Mehmed bunu önlemek için Aydın ve Saruhan sancaklarındaki kadı, mütesellim, kethüdayirleri, yeniçeri serdarları ve ayân- ı vilâyet e adam göndermiştir. Bahsi geçen görevlilere hüküm yazılarak Genç Mehmed Paşa nın kendilerine göndermiş olduğu adamlarla beraber Hatiboğlu nu yakalamaları konusunda emir verilmiştir ( Evahir-i Safer 1103/ Kasım Ortası 1691). 165 Eşkıyaların yakalanmasının zor olduğu ve bunların kolayca kaçtıkları da belgelerde ortaya çıkmaktadır. Evahir-i Receb 1103/1692 nin Nisan başlarını gösteren bir hükümde Topal Osman etibaasından Kara Hüseyin bölükbaşı ve Dal İsa oğlunun tüccar olan Molla Ömer in evini basarak eşya ve erzaklarını yağmalamaları üzerine bu kişilerin yakalanması için önceden ferman çıkmışsa da firar ettikleri belirtilerek, Aydın 161 Ayrıntı için bkz. Mustafa Akdağ,,Büyük Celali Karışıklıkların Başlaması, Erzurum, BOA, A.DVNS. MHM. D.102, s. 13, h BOA, A.DVNS. MHM. D.102, s. 190, h BOA, A.DVNS. MHM. D.102, s. 70, h BOA, A.DVNS. MHM. D.102, s.70, h

81 ve Saruhan muhassılı olan Abdülbaki Paşa dan 166 bu kişileri ele getirmesi istenmiştir. Yine Aydın, Saruhan, Menteşe ve Sığla sancakları taraflarında eşkıyalık yapmaları üzerine yakalanmaları için haklarında emr-i şerif çıkan sekiz nefer bölükbaşı firar ederek İstanköy taraflarına gitmiş; ancak tekrar bu bölgelere gelerek eşkıyalık yaptıkları sırada Aydın ayanından olan Kurt Paşa oğlu Ali yi öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Aydın muhassılı Abdülbaki Paşa ya ve Aydın, Saruhan, Menteşe ve Sığla sancaklarındaki kadı, mütesellim ve voyvodalara hüküm yazılarak bahsedilen bölükbaşıların hangi sancakta ortaya çıkarsa çıksın hemen yakalanmaları ve bu eşkıyaların üzerinde bulunan devlete ait malların alınması emredilerek, bunu yaparken suçsuz insanların haksız yere sorgulanmaması istenmiştir.( Evasıt-ı Şaban 1103/ Mayıs Başları 1692). 167 Bazar adlı karye sakinlerinden olan İdris ve Musli adlı kişiler kardeşlerinin öldürüldüğünü bahane ederek etraflarına topladıkları eşkıya ile bastıkları kaza ve karyelerde birçok kişiyi esir ederek mallarını yağmalamışlar, zulm ve taaddiden geri kalmamışlardır. Bundan dolayı şakilerin sürgün edilmesi ve haklarında lazım gelen cezalarının verilmesi için Günyüzü kadısı ve Seferihisar voyvodasına hüküm yazılmıştır ( Evahir i Şaban 1105/ Nisan Ortaları 1694). 168 Evahir-i Ramazan 1105/ Mayıs ( ortası) 1694 tarihli bir hüküm, Sultanhisarı kadısı ve Sultanhisarı kalesi dizdarına yollanarak Sakallı Derviş adlı kişinin kendi halinde olmaması nedeni ile bu kaleye sürülmesini emretmiştir. 169 Aydın, Menteşe ve Sığla taraflarında yaptıkları fesad ve şekavet dolayısıyla haklarında yakalanmaları ve cezalandırılmaları için emr-i şerif çıkmış olan Eyüb oğlu, Nalband Veli, Abaza İbrahim, oğlu, Taycı oğlu, Hatib oğlu, Hacı Sefer oğlu, Beyendim Mehmed ve Osman oğlu adlı eşkıyalar İstanköy ve diğer cezirelere iltica etmişlerdir. Ancak daha sonra Aydın, Menteşe ve Sığla sancakları yakınlarındaki Madran Dağı na dönmüşler, başlarına toplamış oldukları eşkıyalar ile sürekli yol kesip 166 Çağatay Uluçay a göre yılı Rebiülevvelinin yirmi beşinde Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı olan Abdülbaki Paşa, Asaf Gökbel e göre 1690 yılında Aydın sancağı muhassıllığı yapmıştır. 167 BOA, A. DVNS, MHM. D. 102, s. 220, h BOA, A. DVNS, MHM. D. 103, s. 59, h BOA, A. DVNS, MHM. D. 103, s. 61, h

82 insanları öldürerek eşyalarını yağmalamaya, ayrıca yaptıkları zulm ile reayanın da mallarını alarak paylaşmaya başlamışladır. Bunları yakalamak için Aydın dan üzerlerine gidilmekte; ancak buradan Menteşe ye; Menteşe den de Sığla ya kaçtıkları ve buraları güzergah yaptıkları için bu eşkıyaların yakalanmaları mümkün olamamıştır. Yakalanamadıkları için rahatlıkla hareket eden bu şakilerin her geçen gün zulm ve şekavetlerinin artması arz ve muhzır gönderilerek haber verilmiştir. Aydın sancağı mutasarrıfı Abdülbaki Paşa ya ve Aydın, Saruhan, Menteşe ve Sığla sancaklarındaki kadılara, mütesellimlere, âyan-ı vilâyeti ve iş erleri ne hüküm yazılarak, bu şakilerin hemen ele geçirilmesi, şer ile yargılanmaları ve hak ettikleri cezaların verilmesinin önemli olması dolayısıyla, herhangi bir tereddütte kalmayıp buna önem göstermeleri emredilmektedir ( Evasıt-ı Şevval 1103 / Temmuz Ortaları 1692). 170 Bölükbaşılar vergi toplamaya mani oldukları gibi şekavette de bulunmuşlardır. Aydın, Saruhan, Sığla, Menteşe, Hamid, Kütahya, Teke ve tevabii sancaklarda ve bazı kazalarda ortaya çıkan bölükbaşı ve neferatlar mal-ı miriyi toplamak için görevlendirilen tahsildarları engellemiş ve öldürdükleri birçok kişinin mallarını yağmalamışlardır. Ayrıca bu bölükbaşılar tahrik ile bazı reaya gruplarını ve âyan-ı vilâyeti de yanlarına alarak avarız ve nüzul tahsili için gelen görevliye mani olmuşlardır. Aydın muhassılı Seyyid Ahmed Paşa ya 171 ve bu sancakların kadılarına bir hüküm yazılarak, bu şakilerin yakalanması ve cezalandırılmaları emrolunmuştur (Evaili Zilkade 1103/ Temmuz Sonları 1692). 172 Tire de de sahte yeniçerilere rastlanılmaktadır. Tire de sakin olan bazı kişiler dirlikleri olmadığı halde askeri kıyafet giyip yeniçeri olduklarını öne sürerek pazarda savaş aletleri ile dolaşmakta, katlettikleri halkın erzaklarını ve diğer mallarını yağmalamaktadırlar. Bunun yanı sıra geceleri şehir dışında yol kesen bu şakilerin evleri basıp, sonu olmayan zulm, taaddi ve fesadlıklarda bulunmalarına dayanamayan Tire ahalisi Meclis-i Şer e giderek bu kişileri şikayette bulunmuştur. Aydın muhassılı Ahmed Paşa nın durumu İstanbul a mektup göndererek bildirmesi üzerine, kendinse, Tire naibi ne, Tire deki âyan-ı vilâyet ve iş erlerine hüküm yazılmış bahsi geçen 170 BOA, A.DVNS, MHM. D. 104, s. 56, h Asaf Gökbel, Ahmed Paşa nın 1695 yılında Aydın a vali ve muhassıl olduğunu yazsa da hükümlerdeki tarih buna uymamaktadır. Ahmed Paşa 1699 da Aydın a ikinci kez muhassıl olarak atanmıştır. 172 BOA, A.DVNS, MHM, D. 104, s. 64, h

83 şakilerin üzerlerine varılarak ellerindeki malları toplamaları ve onları kalebend olarak cezalandırmaları emri verilmiştir ( Evail-i Şaban 1104/ Nisan Orataları 1693). 173 Eşkıyalar o derece cesaretlenmişlerdir ki muhassıla saldıracak kadar ileri gitmişlerdir. Nitekim İstanköy ceziresi muhafazası nedeniyle Aydın sancağı ndaki kazalardan istenen neferattan şeriyye kayıtları ve deftere göre Alaşehir kazasına düşen otuz neferin ihracı için Aydın muhassıllı Ahmed Paşa görevlendirilmiştir. Verilen görev dolayısıyla Alaşehir e giden Ahmed Paşa burada kendisine engel olmak isteyen bazı kişilerin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Alaşehir de oturan Mehmed, Ramazan ve daha önceden şehir kethudası olan Mehmed adlı kişiler, âyan-ı vilâyetten bazılarını başlarına toplayarak savaş aletleri ile Ahmed Paşa ya saldırmışlardır. Ayrıca kethudası gittikten sonra muhassıl ın nezaretinde olan hazine ve eşyalarını yağmalamışlardır. Civar kazaların kadılarının bu durumu bildirmeleri üzerine Manisa kadısına bir hüküm yazılarak, kendisinin Manisa ya giderek adları belirtilen kişilerin davasını görmesi ve hak ettikleri cezalarını vermesi emri buyrulmuştur ( Evail-i Şevval 1104/ Haziran Ortaları 1693). 174 Belgelerde karşımıza çıkan eşkıyaların zorla vergi topladıkları da görülmektedir. Güzelhisar kazasında sakin olan Alim Mehmed Efendi kendisine bağlı olan bazı eşirra ile birleşerek halktan avarız, nüzul ve tekalif vergisinin alınması için ferman çıktığını ileri sürmüş ve bu vergileri vermeyenleri öldürmekle tehdit etmiştir. Ayrıca bu şakiler 1106 yılında Güzelhisar kazası ndan ferman olunan katır tekalifinin toplanmasına da mani olmuşlar, bazı kişilerin evlerini basarak mallarını ve erzaklarını yağmalamışlardır. Bununla da yetinmeyip mahkemeye saldırarak, kadıyı kaldırmışlar, Abdülbaki ve Şeyh Mehmed adlı kardeşlerin babası olan Emin Mehmed ve yine Mehmed adlı bir şahsı öldürmüşler, daha da ötesi zulm ve taaddide bulunmuşlardır. Abdülbaki ve Şeyh Mehmed adlı kardeşler ile bazı kişilerin bu şakilerin yaptıklarını bildirmeleri üzerine, Aydın ve Saruhan sancakları Muhassılı Abdülbaki Paşa ya hüküm yazılarak bu şekavet ve fesadlıktan sorumlu olanların hapsedilmesi hususunda emir verilerek, başka bir hüküm yazılması halinde ona göre hareket etmesi istenmiştir ( Evahir-i Zilkade 1106/ Temmuz Başları 1695) BOA, A.DVNS, MHM. D. 104, s. 214, h Bkz. Ek 12,BOA, A.DVNS. MHM. D. 104, s. 264, s BOA, A.DVNS, MHM. D. 107, s.8, h

84 Aydın, Saruhan, Menteşe, Sığla, Teke ve Hamid sancakları nda yol kesen eşkıyalarının adam öldürmeleri, malları yağmalamaları, sonu gelmeyen fesadlık ve şekavette bulunmaları üzerine saray kapucubaşlarından olan Saruhan sancağı mütesellimi Ahmed Paşa ya ve bu sancakların kadılarına, mütesellimlerine, âyan-ı vilâyete, iş erlerine ve reaya taifesine hüküm yazılarak, Ahmed Paşa nın güvenilir ve işe yarar adamları ve bu görevliler ile eşkıyayı etkisizleştirmek için görevlendirildiği, bu nedenle de silah kullanabilen, işe yarar ve güçlü adamlarıyla hemen bu eşkıyalar üzerine varıp onları ele geçirmesi, cezalarını vermesi, ortadan kaldırması ve buralardan sürgün etmesi hususunda önem göstermesi emredilmiştir. Hükümde bahsedilen görevlilerin de adamları ile Ahmed Paşa nın yanına giderek savunmada bulunmaları, eşkıya üzerine gitmeleri; ancak suçu olmayan kişilere zarar vermemeleri konusunda dikkat etmeleri istenmiştir( Evasıt-ı Şaban 1107/ Mart Ortaları 1696). 176 Haklarında önceden yakalanma emri çıkan; fakat ele geçirilemeyen eşkıyalar bulundukları civarlarda yol kesmeye devam etmişledir. Bu şakilerden olan Aydın sancağı kazalarından Bozdoğan dan Eyüb oğlu Mustafa elli nefer ve Osman oğlu yüz nefer, Hamza oğlu İbrahim yüz nefer, oğlu Mehmed yirmi nefer; Soma kazasından Bayrak oğlu Mehmed seksen nefer; Arpaz kazasından Tay Osman kırk nefer; Sultanhisarı kazasından Abdal oğlu Mehmed seksen nefer; Köşk kazasından Nalband Veli altmış nefer; Güzelhisar kazasından Abaza İbrahim yetmiş nefer adamları ile dolaşarak yol kesip, daima şekavette ve fesadlıkta bulunarak halka korku salmaya devam etmişlerdir. Daha önceden Aydın mütesellimi iken şimdi saray kapucubaşılığı payesiyle Saruhan sancağı mütesellimi olan Ahmed e Evasıt-ı Şaban 1107/ Mart ( Ortaları) 1696 tarihli bir hüküm yazılarak bu şakileri yakalaması ve yol kesen eşkıyası olmaları gerekçesiyle de şeriat gereği hak edilen cezayı vermesi emredilmiştir. 177 Bu hükümde isimleri geçen eşkıyaların önceki hükümde yakalanamayan eşkıyalar olması ihtimali vardır. Çünkü sonraki hüküm, önceki hükümde isimleri belli olmayan yol kesen eşkıyalarının haklarında yakalanma emri çıktığını; fakat yakalanmayarak yol kesmeyi sürdürdüklerini belirtmektedir. Tire nin sakinlerinden olan ve Bergama ya sürgün edilen Hasan adlı şahsın burada da vilayet işlerine müdahale olması nedeniyle bu kişinin Midilli adasına 176 BOA, A.DVNS, MHM. D. 108, s. 76, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 108, s.86, h

85 sürülmesi hususunda Aydın ve Saruhan muhassılı İsmail Paşa ya hüküm yazılmıştır ( Evasıt- ı Şevval 1109/ Nisan Sonları 1698 ). 178 Yine anlıyoruz ki Aydın ile Ege adaları arsında bir bağlantı söz konusudur. Eşkıyaların yol keserek devlet adamlarını bile yağmalamaları belgelerde karşımıza çıkmıştır. Mütekayidin mevacibleri ( yeniçeri emeklisi ve onların ihtiyaçlarına ayrılan para ) için bin yüz dokuz sürsat malından istenen akçeleri toplamak için mübaşir olarak görevlendirilen Abdi çavuş, toplanan akçeleri götürürken dokuz nefer eşkıya yolunu kesmiş ve yanındaki altı bin üç yüz guruşu alarak aralarında paylaşmıştır. Eşkıyalardan üçü İzmir de tutulmuş, bunlardan ikisinin üzerinde yedi yüz dört guruş çıkmış ve bu para İzmir kalesi nde muhafaza edilmiştir. Ancak diğer eşkıyalar henüz bulunamadığı için Aydın muhassılı İsmail Paşa ya 179 hüküm yazılarak bu eşkıyaları bulması ve gasb ettikleri paraları da tahsis etmesi emredilmiştir ( Evasıt-ı Şevval 1109/ Nisan Sonları 1698). 180 Bazı görevlilerin de görevlerini kötüye kullandıklarını hatta bunun Osmnalı Devleti tarafından eşkıyalık olarak nitelendirildiğini gösteren bir hüküm Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı İsmail Paşa ya yazılmıştır. Evail-i Muharrem 1109 / Temmuz 1697 tarihli bu hükümde Menteşe sancağı mütesellimi iken eşkıyadan olan Abdülbaki Paşa nın hakkından gelinerek, elindeki paraların, malların ve eşyalarının mahkeme kararı ile tahrir ve defter edilip borcu için alınmak üzere Bostancıbaşı Mustafa nın görevlendirildiğini bahsetmektedir. Ayrıca Aydın ve Saruhan muhassılı İsmail Paşa dan Abdülbaki Paşa nın katlettiği kişilerden ve zulm ederek ayan ile sakinlerden almış olduğu nükud ve emvallerini defter edip toplaması ve Bostancıbaşı Mustafa nın tahsil ettiği nükud ve emvalin defteri ile Ordu-yu Hümayun a arz ve ilam etmesi istenmiştir ( Evail-i Muharrem 1109 / Temmuz Sonları 1697). 181 Çağatay Uluçay a göre bazı Türkmen ve Kürt göçebeler de eşkıyalık olaylarına karışmaktaydılar. Gerçekten de, ele aldığımız defterlerde bu duruma rastlanılmıştır. Örneğin; Denizli de ve Manisa taraflarında iskan edilen Ekrad bölüğünden Deniz oğlu 178 BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 357, h Bkz. Uluçay, a.g.e.ismail Paşa, 1697 Şubat 1108 Recebinde İstanköy ü muhafaza etmek şartıyla, Saruhan ve Aydın sancakları muhassılı olmuş, 1699 yılında vefat etmiştir. 180 BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 378, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 110, s. 101, h

86 Kara Hasan, Sarı Mustafa, Uzun Veli ve Kara Mustafa adlı kişiler yüz tane Akbaş Kürdü ve dört yüz süvari eşkıya toplayarak Bergama, Soma, Akhisar ve Denizli civarında dolaşıp buralardaki reaya ve sakinlerin eşyalarını yağmalamış, yollara inerek insanları katledip eşyalarını gasbda bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra fesad ve şekavetleri nedeniyle birçok kişiyi zarara uğratmışlardır. Bu yüzden Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı Nasuh Paşa ya 182 yazılan bir hüküm gereği bu eşkıyaları hemen yakalayıp cezalarını vermesi; ancak şekavetle ilgisi olmayanlara zarar vermemesi hususunda emir verilmiştir ( Evail-i Şaban 1110/ Şubat Başları 1699). 183 Tek olarak elimize geçen bu belge göçebeler arasında XVII. yy sonunda ortaya çıkan son eşkıyalıkları olabilir; ancak bunların XVIII. yy da eşkıyalık faaliyetlerini sürdürdükleri bilinmektedir Aydın Sancağı ndan Ordu ya Çağrılan Askerler XVI. yy sonu ve XVII. yy Osmanlı İmparatorluğu nun doğuda İran ve batıda Avusturya ile savaş halinde olduğu bir dönemdir. İmparatorluğun bu dönemde savaşlarda elde ettiği başarılar kudretinden bir şey kaybetmediğini göstermekteydi. Ancak 1683 yılında başlayıp on altı yıl sürecek olan Avusturya savaşları, maalesef bir hezimet ile sonuçlanmış ve ağır şartlarla imzalanan bir anlaşma ile imparatorluğun nüfuzunu sarsmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde imzalanan 1555 Amasya Anlaşması ile sağlanan Osmanlı-Safevi barışı, 1578 yılında Safeviler de yaşanan taht değişikliği nedeniyle bozulmuştu. İmparatorluk batıda barışlar yaparak doğuda Safeviler ile meşgul olmaya başlamıştır yılında imzalanan Ferhad Paşa anlaşması sonucu ilişkiler düzelmişse de bu kalıcı olmamıştır. İki devletin de aynı bölgelere hakim olma isteği XVII. yy da sık sık yaşanacak olan savaşlara neden olmuştur te Şah Abbas 1590 yılında Osmanlı ya kaptırmış olduğu yerleri geri almayı umuyordu. Şah Abbas ın böyle bir girişimde bulunmasında bu dönemde ülke içinde yaşanan Celali isyanlarının da 182 Bkz. Uluçay, a.g.e., Gökbel- Şölen, a.g.e.,1691 yılında Bozdoğan kazasında bölükbaşı olarak eşkıyalık yapan Nasuh Paşa, Aydın, Saruhan ve Menteşe sancaklarında türeyen bölükbaşılar arasında da yer almıştır. Onun etkisizleştirilmesinde vali ve mütesellimler başarılı olamayınca, /98 yılında Bostancıbaşı Mustafa Ağa üzerine tayin olmuş; ancak o da bir sonuç alamamıştır. Ocak ağalarından Yusuf Ağa nın kefaleti ile safere katılan Nasuh Paşa, seferden döndükten sonra Aydın muhassıllarının mal-ı miriyi toplamada başarısız olduğunu görünce, bu işi yapmak için söz vermiş ve şekavetten de vazgeçmiştir. Böylece / 99 yılında Aydın ve Saruhan muhassıllığını elde etmiştir. 183 BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 615, h Özkaya,a.g.e., s Netayic Ül -Vukuat, s. 190, N. Jorga, a.g.e. s

87 etkisi olmuştu; çünkü her iki cephede uğraşacak olan Osmanlı zor durumda kalacaktı. Nitekim de öyle olmuştu. Tebriz, Nahcıvan ve Revan Şah Abbas ın eline geçmişti. Osmanlı İmparatorluğu Avusturya ile barış anlaşması imzaladıktan ve Celali isyanlarını bastırdıktan sonra İran üzerine yönelince Şah Abbas barış istemek zorunda kalmıştı ve 1555 yılındaki Amasya anlaşması esasına göre bir anlaşma imzalanmıştı. 186 Ancak imzalanmış olan bu anlaşma I. Ahmed in pek de istediği bir anlaşma değildi. Bu nedenle de 1615 yılında İran a bir saldırıda bulunulmuştu yılında sona eren bu savaş ile Tebriz ve Erdebil alınmıştı. Doğuda Safevi unsuru var iken batıda da Avusturya savaşları ile uğraşılmaktaydı yılında Avusturya ya açılan savaş, tam olarak istenilen neticeyi verememişti. Üstelik Erdel, Eflak ve Boğdan beylerinin de Osmanlı ya karşı Avusturya yanında savaşa katılması, Balkanlardaki durumu da bozmuştu. Bu yüzden III. Mehmed 1596 yılında Eğri seferine çıkmıştı. 187 Bu dönemde ülke içinde yaşanan hareketlilikler yani Celali İsyanları, batıdaki savaşlara tamamen yoğunlaşmayı engelliyordu. Yukarıda bahsettiğimiz üzere XVII. yy Osmanlı nın doğu cephesinde Safevi devleti ile savaştığı bir dönemdir. Savaş nedeniyle ordunun karşılanması gereken para, asker vs. ihtiyaçları da bulunmaktaydı. Bu manada Aydın sancak beyi olan Hacı Bey e bir hüküm yazılmıştır ki buradan muhassıl-ı emval olan Üveys Paşa oğlu Mehmed in Engürüs yani Macar seferine memur edildiği; ancak gitmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle Üveys Paşa oğlu Mehmed in toplamış olduğu hazine ve burada tımar ve zeamet tasarrufu yapan saray mutasarrıfları, çavuşları ve Divan-ı Hümayun maliye katipleri ile birlikte doğu cephesinde 188 bulunan serdar Sinan Paşa nın yanına gitmesi için emir yazılmıştır (20 Zilkade 1012 / 20 Nisan 1604). 189 İmparatorluğun içinde bulunduğu savaş hali devam ederken bu savaşlara birçok sancaktan yeniçeriler katılmamaktaydı. Kütahya, İzmir, Manisa, Tire, Konya 186 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/ 2, s Metin Kunt, a.g.e, s Ayrıntı için bkz. Netayic Ül Vukuat, , İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,c.3/ 2, İsmail Hamdi Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.3., Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 4,. Şah Abbas ın Revan ı ele geçirmek istemesi üzerine İran Seferi için doğuya gönderilen Çağala oğlu Sinan Paşa 1013 Muharreminde ( Haziran 1604) Üsküdar dan yola çıkmıştır.anadolu da karşılaştığı Celali asilerinin bazısını öldürmüş bazısını da yanına alarak askerlerinin sayısını çoğaltmıştır. Ancak Sinan Paşa bu savaşta başarılı olamamıştır. 189 BOA, A.DVNS, MHM. D. 75, h

88 mollalarına ve Ankara, Karahisar-ı Sahip, Aydın, Saruhan, Teke, Menteşe, Hamid ve Sığla sancaklarında, Karaman ile Sivas eyaletlerinde ve yol üzerinde bulunan kadılara yazılmış olan bir hüküm bu durumu kanıtlayacak niteliktedir. Bu sancak ve eyaletlerde bulunan yeniçeri ve diğer asker taifesinin bahaneler uydurarak Erzurum sınırlarını savunmaya gitmemeleri nedeniyle, bunların tezkirelerinin alınması emredilmekte ve gereken cezalarının verilmesi için de Haseki Hüseyin Paşa nın gönderildiği bahsedilmektedir.(1046/ 1637) yılında İran seferinde olan ordu masraflarının karşılanması için Aydın, Saruhan ve Karesi sancakları muhassılı Mevlana Mehmed e ve Aydın, Saruhan, Menteşe ve Sığla kadılarına 16 Zilkade 1047/ 1 Nisan 1638 tarihli bir hüküm yazılarak bu sancaklardan lağımcı ve beldar bedelleri istenmektedir. Aydın sancağına da dört yüz on altı nefer lağımcı ve yeniçeri düşmektedir. 191 Bu tarihteki Osmanlı - İran savaşının nedeni de 1623 yılında Bağdat subaşısı Bekir in isyanı ve şehri İran şahına vermek istemesiydi. IV. Murad ordunun başında sefere çıkarak şehri zapt etmiş, arkasından İran barış isteğinde bulunmuştur da imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla on yedi yıldır devam eden savaş sona ermiştir. 192 Sakız adasının muhafazası için Sığla sancağı alaybeyisi ve bütün züemanın vezir Mehmed Paşa nın yanında olması nedeniyle Kuşadası Kalesi savunmasız kalmıştır. Sığla sancağı kadılarına ve mütesellimlerine gönderilen bir hüküm gereği buradan işe yarar ve güçlü adamların toplanıp Kuşadası Kalesi ne yollanmaları emredilmiştir ( Evahir- i Şaban 1073/ Nisan Başları 1663). 193 Bu dönemde ordunun Avusturya seferinde 194 olması, Anadolu daki kaleleri askersiz dolayısıyla da savunmasız bırakmıştır. Bir önceki hükümde olduğu gibi yine Sığla sancağı kadılarına ve mütesellimlerine hüküm yollanmış ve Kuşadası Kalesi nin muhafaza ve savunması için 190 BOA, A.DVNS, MHM. D. 86, s.43, h BOA, A.DVNS, MHM. D.87, s. 175, h Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/ 1, s. 193 BOA, A.DVNS, MHM. D. 94, s. 3, h Bkz. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s yılında Avusturya seferine çıkılmasının nedeni Avusturya nın eski anlaşmaya uymayıp Yeni kaleyi yıkmasıydı. Bu konunun Avusturya elçisine bildirilmesi; fakat herhangi bir cevap alınmaması sefere karar verilmesine yol açmıştı. Henüz yeni sadrazam olan Fazıl Ahmet Paşa serdar olarak tayin edilmiş ve 6 Ramazan 1073/ 14 Nisan 1663 tarihinde Belgrad a hareket etmiştir. 76

89 harb edebilecek, işe yarar adamları bu kaleye göndermeleri istenmiştir (Evahir-i Ramazan 1073/ Mayıs Başları 1663). 195 Bahsi geçen sefer nedeniyle askerlik zorunlu iken, Aydın sancağındaki kadılara, mütesellimlere, kethudayirleri ve yeniçeri serdarlarına gönderilen bir hüküm, buradaki askerlerin orduya katılmadığını göstermektedir. Söz konusu hüküm, sefere çağrıldıkları halde orduya katılmayıp evlerinde oturan askerî taifelerin varlığından, bazılarının sefere gittiği; ancak oradan firar ettiğini, bazı kişilerin ise asker olmadığı halde sefere katıldığından bahsetmektedir. Bu nedenle evlerinde oturan askerlerin sefere gönderilmesini, firar eden askerlerin de belirlenmesini emretmektedir ( Evasıt-ı Ramazan 1073/ Nisan Sonları 1663). 196 XVII. yy nın sonuna doğru Osmanlı İmparatorluğu nun savaştığı devletlere bir de Rusya eklenmiştir. Manisa, İzmir, Tire, Kuşadası, Sakız, Rodoscuk, Kilidbahir, Çortak, Sultaniye ve Kocaeli kadılarına gönderilen Evail- i Cemaziyelevvel 1089 / Temmuz ( Başları )1678 tarihli hükümde, ordunun Ruslar ile savaşması 197 dolayısıyla adı geçen bu bölgelerdeki ulema, süleha ve fukaranın camilerde toplanıp ordunun başarması için dua etmesi emredilmiştir. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa nın orduya serdar olduğu hükümden anlaşılmaktadır. 198 Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altındaki gayrimüslimlerden dinin gereği aldığı haraçlar bu dönemde savaş masraflarına harcanmaktaydı. Bu manada Bursa, İzmir, Tire ve Manisa mollaları ile Kuşadası ve adı geçen kazaların kadıları ile Yahudi taifesi tahririne memur olan görevliye yazılan bir hükme göre, Yahudilerden alınmakta olan vergilerin öncekilerden farklı bir sisteme göre ayrı ayrı toplanması ve bu paranın Ordu-yu Hümayun a gönderilmesi, seferde 199 kullanılması için de Hazine-i Amire ye teslim edilmesi emredilmektedir ( Evasıt- ı Muharrem 1100/ Kasım Başları 1688) BOA, A.DVNS, MHM. D. 94, s.6, h Bkz. Ek 7, BOA, A.DVNS, MHM. D. 94, s. 8, h Ayrıntı için bkz. Netayic Ül Vukuat, , Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3/ 2,s , İ. H. Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.3, s Rusya ile savaşın başlamasının nedeni Ukrayna Kazak hetmanının Osmanlılara ihanet edip, Ruslar ile birleşmesidir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Rusya ya giderek Çehrin Kalesi ni ele geçirmiş, 13 Şubat 1681 tarihinde de yirmi yıl sürecek olan bir barış anlaşması imzalanmıştır. 198 BOA, A.DVNS, MHM. D. 96, s. 56, h Ayrıntı için bkz. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s yılında başlayan Viyana kuşatması 16 yıl sürmüş, 1699 da sona ermiştir. Avusturya nın 1664 te imzalanan ve 20 yıl süre ile geçerli olan 77

90 Osmanlı - Avusturya savaşlarının on altı yıl devam etmesi doğal olarak savaş masraflarının artmasına neden olmuştur. Barış sağlanıncaya kadar yani 1699 yılına değin sancaklardaki kadılara muhassılılara ve de diğer görevlilere yazılan hükümler genelde adı geçen savaş için para ve asker ihtiyacının karşılanması konusunda emirleri içermektedir. Mesela bir suretinin Aydın sancağı kadılarına yollandığı, Kütahya kadısı ile sancak kadılarına ve alaybeyine yazılan hüküm ile askerlerin sefer mühimmatı için fazladan gelire ihtiyaç duyulduğu belirtilerek sefere gitmeyen, gitme ihtimalleri olmayan ve cebelü gönderen askerlerden para alınması ve hazineye teslim edilmesi istenmektedir ( Evaihir-i Muharrem 1100/ Kasım Ortaları 1688). 201 Aynı zamanda sürüp giden savaşlar, ülkedeki sınırların da savunulmasını gerektirmekteydi. Özellikle Rumeli de Tuna boylarının korunması konusunda Teke sancağından daha önceden istenen neferlerin henüz gitmemesi nedeniyle bu neferlerin acilen gönderilmesi için Teke sancağına bir emr- i şerif yollanmıştır. Aynı zamanda Aydın, Sığla ve Saruhan sancaklarına da gönderilen bu emr- i şerifte, Aydın sancağından yedi yüz otuz üç nefer; Sığla sancağından sekiz yüz altmış bir; Saruhan sancağından beş yüz kırk nefer adam istenmiştir ( Evail-i Safer 1100/ Aralık Başları 1688). 202 Fakat bu emr-i şerifin yollandığı Sığla, Aydın ve Saruhan sancaklarından istenen nefer gönderilmediği için bunlara yeni bir hüküm yazılmıştır. Buna göre Sığla sancağındaki sekiz yüz altmış haneden, avarız, nüzul, sürsat, beldar ve zahire iştirasına karşılık her haneden birer nefer işe yarar, tüfek kullanabilen toplam sekiz yüz altmış nefer adam gönderilmesi için maliye ve Divan-ı Hümayun tarafından emr-i şerif gönderilmesine rağmen henüz bunların gelmediği vurgulanarak, verilen ikinci bir emr-i şerif gereği her kazanın hanelerinden istenen adamların veya bu vergilerin toplanıp maliyeye yollanması emredilmiştir. Aydın sancağından da toplam yedi yüz iki, Saruhan sancağından ise beş yüz kırk üç nefer istenmiştir (Evasıt- ı Safer 1100/ Aralık Ortaları 1688). 203 Sefer masrafları için toplanmış olan paranın hazineye ulaştırılması zaman almakta ya da bu para gönderilmemekteydi. Bu amaçla para istenmiş olan sancaklardan Biga sancağı na yazılmış olan hüküm, Sefer-î Hümayun masrafları için toplanan; ancak henüz Hazine-î Amire ye ulaştırılmaması nedeniyle bu akçelerin, mübaşir olarak tayin Vasvar barışını yenileme isteği ve Orta Macar meselesi Osmanlıyı yeni bir savaş hazırlığına başlamasına neden olmuştur. 200 BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 11, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 25, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 33, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 37, h

91 edilen Mehmed e teslim edilmesi ve yanına güvenilir adamlar verilerek acilen Rikab-ı Hümayun a gönderilmesi, buradan Hazine-î Amire ye ulaştırılması emredilmiştir. Bu sorunun Aydın sancağında da yaşandığı görülmektedir. Çünkü bu hükmün bir sureti Aydın sancağı tahsildarı Hüseyin Ağa ya yazılmıştır (Evail- i Cemaziyelevvel 1100/ Mart Başı 1689). 204 Sınır muhafazasının önemli olması nedeni ile sancaklardan bu hususta yardım istenmiştir. Mesela Rumeli muhafazası için Sığla sancağından aynî beldar neferat istenmiştir. Ama bunun yollanmamış olması, Sığla sancağı kadıları ile aynî beldarı ihracına memur olan muhtesibe tekrardan bir hüküm gönderilerek bu neferatı hemen Hidemat-ı Hümayun a ulaştırmalarının emredilmesine neden olmuştur. Yine bu hükmün bir sureti Aydın sancağı tahsildarı Abdülkerim Ağa ya yazılmıştır ( Evail-i Cemaziyelevvel 1100/ Mart Başı 1689). 205 Savaş zamanında en çok yaşanan sorunlardan biri yeniçerilerin orduya katılmamalarıydı. Bunun temelinde uzayıp giden savaşların büyük bir payı vardır. Menteşe sancağı mutasarrıfına ve Aydın ile Saruhan sancakları muhassılı Ahmed Paşa ya yazılan hükümde, askerin verilen fetvalar gereği derhal Edirne de olması, ayrıca yeniçeri ve sürücülerin aynı anda orada bulunmaları gerekir iken yeniçerilerin henüz gelmedikleri belirtilerek Aydın, Saruhan ve tevabii sancaklarda bulunan birçok yeniçerinin emr-i şerif e uyarak Edirne ye ulaştırılmaları hususunda emir buyrulmuştur (Evail-i Cemaziyelevvel 1100/ Mart Başı 1689). 206 Aradan geçen kısa bir süre sonra harp için tekrar asker istenmiştir. Bu kez Manisa sancağı mutasarrıfı ve aynı zamanda Aydın ve Saruhan muhassılı olan Ahmed e yazılan hüküm gereği Aydın, Saruhan, Menteşe, Sığla, Hüdavendigar, Alaiye ve Teke sancaklarından işe yarar adamların toplanıp bir arada tutulması ve önceden savaşta bulunmuş kişilerin de bunlar ile beraber Sefer-î Hümayun a gönderilmesi istenmiştir( Evasıt- ı Receb 1100/ Mayıs Başları 1689). 207 Sınır ve kale muhafazasında olduğu gibi kale tamirinde de zaman zaman Aydın sancağı ndan yardım istenmiştir. Bu hususta Aydın sancağı mutasarrıfı olan Yusuf a 204 BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 143, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 144, h Bkz. Ek 10, BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s.152, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s.193, h

92 bir hüküm yazılarak çok önemli bir kale olan İrmovva Kalesi nin tamiri için yarar sağlayacak olan güçlü adamları ile bu kaleye gitmesi ve de kalenin düzeni sağlanıncaya kadar orada kalması istenmiştir ( Evail- i Zilkade 1100/ Ağustos Sonları 1689) 208. Yine Evasıt-ı Safer 1101 / Kasım (Sonları) 1689 tarihli bir hüküm Aydın muhassılı Ahmed in kapusu ile Edirne ye gelmesini istemektedir. 209 Viyana kuşatması sonrası ortaya çıkan zaafiyet nedeni ile Kandiye, Resmo ve Hanya 210 kalelerinin muhafazası önemli olduğundan fazladan asker gerekmekteydi. Bu sırada Aydın, Sığla, Saruhan ve Menteşe sancaklarındaki kasaba ve köylerden kul oğullarının istenmesine dair bir hüküm yollanmıştır. Adı geçen sancak kadılarına, istenen adamların İzmir iskelesinde bulunan Yeniçeri Ocağı ağası haseki Osman Ağa nın yanına ulaştırmaları emredilmiştir ( Evasıt- ı Cemaziyelahir 1103/ Mart Başları 1692). 211 Aydın sancağı kadıları ve Tire de sakin olan saray cebecilerinden otuz iki cemaatin serden geçti ağası Mustafa ya yazılan bir hüküm, fazladan asker lazım olduğundan üç bin nefer cebeci yazıldığını vurgulamış; ancak Aydın sancağı kazalarında sakin olan cebeci ve kul oğullarından işe yarayacak, dirlik taifesi ve reayadan da savaşabilen adamların yazılıp toplanması ve bu neferat ile hemen hareket etmesini emretmiştir ( Evasıt- ı Şaban 1104/ Nisan Sonları 1693). 212 İstenen paranın yukarıda yazıldığı gibi hazineye ulaşmasında güçlük yaşanıyordu. Tophane nazırı olan Mustafa, Sefer -î Hümayun ve Tophane-î Amire de dökülmesi gereken top ve humbara mühimmatı için Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı Seyid Ahmed Paşa dan muhassıllık malından on beş bin guruş olarak belirtilen paranın mübaşir ve güvenilir adamlarla kendisine gönderilmesini istemiştir ( Evasıt-ı Rebiülahir 1105/ Aralık Ortaları 1693). 213 Ama istenen para gönderilmemiş; bu yüzden Aydın muhassılı Seyid Ahmed Paşa ya hitaben ikinci bir hüküm yazılmıştır. Bu hüküm Sefer-î Hümayun ve Tuna donanması için dökülecek topları alabilmek maksadıyla havale olunan paranın henüz 208 BOA, A.DVNS, MHM. D. 98, s. 243, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 99, s. 16, h Bkz. İ.H.Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s Francesco Mocenigo kumandasında Girit e çıkan Venedik ordusu Hanya kalesini 15 Zilhicce 1103/28 Ağustos 1692 tarihine kadar kuşatmış; ancak kalenin muhafızı vezir (Ispanakçı) İsmail Paşa nın başarılı savunmasıyla kale düşmemiştir. 211 BOA, A.DVNS, MHM. D.102, s. 161, h BOA, A.DVNS, MHM. D.103, s. 36, h BOA, A.DVNS, MHM. D.103, s. 50, h

93 gelmediğini belirtmiş ve bu paranın güvenilir adamlarla acilen İstanbul da bulunan Tophane nazırı Mustafa ya göndermesini emretmiştir ( Evasıt-ı Cemaziyelahir 1105/ Şubat Ortaları 1694). 214 Anadolu eyaletindeki Kütahya, Aydın, Saruhan, Sığla, Menteşe, Teke ve Hamid sancakları kadılarına, yeniçeri serdarlarına, ocak ihtiyarlarına ve ayan-ı vilayet in iş erlerine yazılmış olan bir hüküm bu yılki yani 1694 yılındaki Sefer-i Hümayun için çağrılan süvari fukarası ve bu kazalardaki yeniçeri serdarları üzerlerine tayin edilen Osman çavuş ile yeniçeri serdarlarının neferatlarını silahlı olarak çıkarması ve görevlendirildikleri hizmet için hemen Edirne ye gelmeleri ve Osman Çavuş a herhangi bir muhalefet göstermeyip zamanında gelmeleri emredilmektedir. Osman Çavuş a da zikr olunan serdarlarla memur olduğu sefere zamanında gelmesi ve serdarlar tarafından herhangi bir ihmal olması durumunda şer izni ile onları haps etmesi ve cezalarının verilmesi için de ilam etmesi istenmektedir ( Evasıt- ı Cemaziyelevvel 1105/ Şubat Ortaları 1694). 215 Aydın sancağı kazalarından, bağşiş ve ulufeleri verilmek şartıyla beş yüz tane işe yarar gönüllü adam istenmiş ve bunların acele olarak gönderilmeleri konusunda Aydın ve Saruhan sancakları muhassıl-ı emval olan Seyyid Ahmed Paşa ya ve Aydın sancağı kadılarına emir gönderilmiştir ( Evahir- i Safer 1106 / Ekim Ortaları 1694). 216 Çanakkale deki Midili, Sakız 217 ve İstanköy adalarının savunması için Aydın ve Saruhan sancakları ndaki yeniçeriler Sefer-î Hümayun a memur oldukları halde buralarda dolaşmaktadırlar. Bu yeniçerilerin belirlenmesi amacıyla hükmün yazıldığı sancak kadıları görevlendirildikleri için kadıların buna önem göstermeleri üzerinde durularak; belirlenen yeniçerilerin muhafaza hizmetlerini yerine getirmeleri için hiç zaman geçirmeden mübaşir olarak görevlendirilen haseki Abdullah ın kazalarına varması halinde o na teslim etmeleri emredilmiştir. Haseki Abdullah dan da bu neferatları gecikmeden getirmesi istenmiştir ( Evasıt- ı Zilkade 1106/ Haziran Sonları 214 BOA, A.DVNS, MHM. D. 103, s. 53, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 104, s. 141, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 106, s. 2, h Bkz. İ.H.Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi, s Papalık ve Malta hükümetinin yardımı ile Venedik 7 Eylül 1695 te Sakız adasına asker çıkarmışlardır. 17 Eylül günü adayı ele geçirmişlerdir. 81

94 1695). 218 Ama sefere gitmeyen bu yeniçerilerin belirlenip, muhafaza hizmetine götürülmeleri için görevlendirilmiş olan haseki Abdullah, Akdeniz kıyılarında kaybolmuştur. Durumun Ordu- yu Hümayun a bildirilmesi üzerine bundan kadıların, âyan-ı vilâyeti ve iş erlerinin sorumlu olduğu belirtilmiştir. Yeniçerileri göreve götürmek için bu kez Turnacıbaşı Mehmed ve Anadolu da eşkıya teftişine çıkan vezir Genç Mehmed tayin olunmuştur. Hükmün yazıldığı kadılar vs. görevlilerin de önceki emir gereği hazırladıkları yeniçerileri Çeşme İskelesine ulaştırılmaları emredilmiştir (Evasıt-ı Zilhicce 1106/ Temmuz Sonları1695). 219 Donanma- yı Hümayun ve Sefer-î Hümayun un levazım ve mühimmatının hazırlığı için fazladan hazine gerektiği ve bu seneki sefere öncekilere göre daha erken hareket edilmesi kararlaştırıldığı için sefere memur edilen kapukullarının Ramazan ayında dağıtılacak olan maaşları dolayısıyla lazım olan fazladan akçenin Ramazan dan önce hazineye ulaştırılmasının yanı sıra Aydın muhassılı Abdülbaki Paşa nın hazırladığı yüz kese akçe dışında sürsat ve beldar bedellerinin 1107 yılı malından yüz kese akçeyi bunlar ile beraber hemen yollaması emredilmiştir. Hatta istenen akçeleri zamanında göndermediği takdirde Abdülbaki Paşa ya gereken cezanın verileceği bildirilmiştir ( Evail- i Cemaziyelahir 1107/ Ocak Ortaları 1696). 220 Sonraki bir hükümde de aynı gerekçe ile bu kez asker isteğinde bulunulmuştur. Fakat sadece Aydın sancağı değil Saruhan sancağı ile Akhisar, Marmara, Kırkağaç, Gelenbe, Gördüs ve Demirci kazalarının da adı geçmektedir. Buna göre bu kazalarda daha önceden cebeci olanların kanuna göre isimlerinin yazılması ve bunlar arasından savaşta yararlılık gösterebilecek olan kuloğullarına günlük sekiz akçe verilmek koşuluyla kaydedilmelerine dair ferman yazılmıştır. Bu işi yerine getirmek için de kethuda Halil görevlendirilmiştir.ayrıca kazalardaki kadıların, yeniçeri serdarlarının, kethüdayirlerinin ve diğer görevlilerin bu işe yardımcı olmaları; ancak kuloğullarının isimlerinin yazılmasında kendi yakınlarını kayırmamaları konusunda uyarıda bulunulmuştur. Yazılmış olan kuloğullarının kethuda bayrağı altında toplanarak Sefer-î Hümayun tarafına yollanmaları emredilmiştir. Kethüda Halil in de toplamış olduğu neferatı ile hemen hareket etmesi, görevini yerine getirirken reaya fukarasına zarar gelmeyecek şekilde davranması vurgulanmıştır. Neferat tahririni engelleyecek herhangi 218 BOA, A.DVNS, MHM. D. 106, s. 168, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 106, s. 219, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 108, h

95 bir görevli olması halinde, bunların cezalandırılması için isim ve rütbelerini yazarak bildirmesi de belirtilmiştir ( Evail-i Cemaziyelahir 1107/ Ocak Ortaları1696 ). 221 Aydın ın Sultanhisarı kazasında sakin olan Kuru Hacı oğlu Ahmed; Yenişehir kazası sakinlerinden olan Hacı Süleyman ve Şatır Ali Ağa oğlu isimli yeniçeriler önceden verilen hatt-ı hümayun gereği sefere memur olmalarına rağmen bu yıl ki sefere katılmamışlardır. Sultanhisarı ile Aydın Yenişehiri kadılarına ve Anadolu nun sağ kolunda asker toplamak için tayin edilen Haseki Yusuf a yazılan bir hükümle bu durum bildirilmiştir. Hüküm, Haseki Yusuf a bu yeniçerileri cezalarının verilmesi yani katledilmeleri için hemen alıp getirmesi emredilmiştir. Kadılardan veya ayan-ı vilayetten buna muhalefet edecek birileri olduğu takdirde cezalandırılması için kendisinin bu kişilerin isim ve namları ile bildirmesi istenmiştir ( Evail-i Ramazan 1109/ Mart Sonları 1698). 222 Kapıbaşıcılık payesiyle mutasarrıf olan Tire sakini oğlu Mustafa Sefer-î Hümayun a memur olması sebebiyle Aydın ve Saruhan muhassılı olan İsmail Paşa ya hitaben hüküm yazılmış ve bu hüküm kendisine vardığı zaman sefere çağrılan mutasarrıf Mustafa yı Rikab-ı Hümayun a göndermesi emredilmiştir ( Evasıt-ı Şevval 1109/ Nisan Sonları 1698) Denizcilik Donanma Osmanlı mühimme kayıtlarında, XVII. yy da donanma ile ilgili hükümler genelde gemi tamiri ve tersane masrafı hakkındadır. Örneğin; mirî kalyonlarının masrafı nedeniyle Aydın ve Saruhan muhasıllığı malından İzmir kalesine para gönderilmiş; ancak bu paradan fazla çıkan otuz iki kese akçe ile daha önce de gönderilen paradan otuz beş kese akçenin geri verilmesi için görevli yollanmış, Kapudan Paşa ya da bu parayı görevliye vermesi hususunda emirde bulunulmuştur ( Evahir- i Zilhicce 1100/ Ekim Başları 1689 ). 224 Sonraki hükümlerde de benzer nedenler ile Aydın ve Saruhan muhasıllığından para istenmiştir. Donanma- yı Hümayun kalyonları ile salyaneleri için Aydın ve Saruhan muhassıllı Abdülbaki Paşa dan bu muhassıllıkların malından tahrir 221 BOA, A.DVNS, MHM. D. 108, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 342, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 357, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 98, s. 271, h

96 edilen akçelerin acilen teslim etmesi istenmiş ve de akçelerin gelmemesi halinde bundan kendisinin sorumlu tutulacağı belirtilmiştir ( Evahir- i Receb 1103 / Nisan Başları 1692 ). 225 Yollarda güvenliğin sağlanmaması istenilen parayı göndermede zorluk çıkarmaktaydı. Mirî kalyonları neferatı mühimmatı için Aydın ve Saruhan muhassıllıkları malından toplanan para hazırlanmasına rağmen, yolun Sultaniye kalesine kadar güvenli olması paranın gönderilmesini engellemektedir. Bu güzergahtan başka gidilecek yol olmaması sebebi ile Aydın ve Saruhan muhassılı Abdülbaki Paşa ya yolun güvenliğinin sağlanması konusunda gerekeni yapması emredilmiş, ayrıca bu kaleye gelince yol üzerinde bulunan kadılar, yeniçeri serdarları, âyan-ı vilâyet ve iş erlerine de bu yüzden emr-i şerif yazılarak paranın Sultaniye kalesi dizdarına teslim edilmesinde yardımcı olmaları istenmiştir ( Evail-i Şaban 1103 / Nisan Sonları 1692). 226 Tersane-î Amire emininin önceden Aydın ve Saruhan muhasıllığı malından havale edilen on yedi bin guruşun henüz gelmediğini belirtmesi ve bu paranın gönderilmesinin zorunlu olması nedeni ile muhassıl Abdülbaki Paşa dan tekrar bu parayı güvenilir adamlarla yollaması isteğinde bulunulmuştur ( Evasıt- ı Ramazan 1103 / Haziran Başları 1692 ). 227 Tersane-î Amire mühimmatı levazımı dolayısıyla Tersane emini Mustafa nın muhassıllık malından Rikab-ı Hümayun a havale edilen akçenin teslim edilmesi ve mahalline ulaştırılması istemesi üzerine Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı olan Seyid Ahmed Paşa dan bunu yerine getirmesi istenmiştir( Evasıt-ı Şevval 1104 / Haziran Ortası 1693 ). 228 Yine bu sancaklardan mirî kalyonları levendatının maaşları ve salyane için istenmiş dokuz bin guruş henüz yerine ulaşmamış bu nedenle de gemilerin denize açılmadığı belirtilerek Seyid Ahmed Paşa ye paraların acilen gönderilmesi emredilmekte, bu kez de geç gelmesi durumunda kendisinin sorumlu tutulacağı uyarısı yapılmıştır (Evasıt- ı Şevval 1106 / Mayıs Sonları 1695). 229 Bu uyarıya rağmen istenilen para gönderilmemiş ve Ahmed Paşa ya ikinci bir hüküm yollanarak, toplanmış olan dokuz bin guruşun Donanma-yı Hümayun a ulaştırılması için mübaşir görevlendirildiği yazmakta ve bu mübaşirin hiç geciktirilmeden, toplanan parayı güvenilir adamlar ile 225 BOA, A.DVNS. MHM. D. 102, s. 200, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 11, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 13, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 40, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 95, h

97 Donanma-yı Hümayun a yollaması istenmiştir ( Evahir- i Şevval 1106 / Haziran Başları 1695 ). 230 Bu dönemde Avusturya savaşları dolayısıyla ada muhafazası fazlası ile önemsenmekteydi. Bu sebeple de Aydın sancağındaki kazalardan Çanakkale deki bazı adaların muhafazası için adam isteğinde bulunulmuş ve mübaşir kapucubaşı görevlendirilmiştir. Aydın muhassılı Ahmed Paşa ya hüküm yazılarak bu mübaşir buraya geldiği zaman hazırlanan neferatı memur oldukları mahallere göndermesi ve Aydın muhassıllık malından ümera-yı derya için tahsil edilen emvali hemen vermesi emredilmiştir ( Evahir- i Ramazan 1103/ Haziran Ortası 1692 ). 231 Yazılan hükümlere rağmen bazı kazalar istenmiş olan neferatları göndermemekteydi. Rodos adası muhafazası için Teke sancağı kazalarından 1104 yılında beş yüz nefer il eri istenmiş; ancak Antalya ve Elmalı kazaları ahalisi buna itaat etmeyip, kendi paylarına düşen neferatı vermemişlerdir. Antalya kazasında naibüşşeri olan Mevlana İbrahim mektup göndererek durumu bildirmiştir. Bu yüzden de Aydın muhassılı Ahmed ve dergah- ı mualla kapucubaşlarından olan kişiye, Teke sancağı kadılarına, âyan-ı vilâyet ve iş erlerine hüküm yazılmış, ihraca memur olan kazalardaki neferatların görevli oldukları muhafazaya varmaları ve buna uymayanları Edirne deki Divan-ı Hümayun a bildirmeleri buyrulmuştur ( Evail- i Şevval 1104/ Haziran Ortası 1693 ). 232 Donanma-yı Hümayun ve Sefer-i Hümayun un levazım ve mühimmatının hazırlığı için fazladan hazine gerektiği ve bu seneki sefere öncekilere göre daha erken hareket edilmesi kararlaştırıldığı için sefere memur edilen kapukullarının Ramazan ayında dağıtılacak olan maaşları dolayısıyla lazım olan fazladan akçenin Ramazan dan önce hazineye ulaştırılmasının yanı sıra Aydın muhassılı Abdülbaki Paşa nın hazırladığı yüz kese akçe dışında sürsat ve beldar bedellerinin 1107 yılı malından yüz kese akçeyi bunlar ile beraber hemen yollaması emredilmiştir. Hatta istenen akçeleri 230 BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 96, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 104, s. 204, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 104, s. 264, h

98 zamanında göndermediği takdirde Abdülbaki Paşa nın cezasını alacağı bildirilmiştir ( Evail- i Cemaziyelahir 1107/ Aralık Ortaları 1695). 233 Venedik gemilerinin Kocaili nde bulunan Donanma- yı Hümayun gemilerinin yakınından geçip, Boğazhisarlarının karşısındaki Bozcaada civarındaki Eşek Adası ında olması tehlikeli göründüğü için Seddülbahir muhafızı Mehmed Paşa bunu bildirmiştir. Venedik gemilerinin Donanma- yı Hümayun gemileri taraflarına saldırısı olması ihtimali ile bu durumda Boğazhisarlarının muhafazası fazlasıyla önemli olmuştur. Aydın ve Saruhan sancakları muhassıl- ı emvali İsmail Paşa ya Anadolu boğazında olan Sultanhisarı Kalesi ne adamlarıyla birlikte acilen gitmesi ve Kapudan Paşa ile haberleşmesi, muhafazaya önem göstermesi emrinde bulunulmuştur (Evasıt- ı Zilhicce 1108/ Temmuz Başları 1697 ). 234 Hükümetin birinci önceliği ordu, saray ve bürokrasi de olmak üzere İstanbul un iaşesinin sağlanması idi. 235 Bu manada Kuşadası naibine hüküm yazılarak Ahmed Reis in İstanbul a zahire almak için Kuşadası iskelesine yanaştığı ve bu nedenle kendisinden Ahmed Reis e yardımcı olması ve kimsenin bu işe mani olmaması hususunda yardım istenmiştir ( Evahir- i Şevval 1089 / Aralık Başları 1678 ). 236 Denizcilikte ekonomik açıdan bakıldığında yabancı tüccarların yasak yollara başvurarak ticareti olumsuz yönde etkiledikleri görülmektedir. Müstemen gemilerinin Kuşadası na yanaşıp mal indirmeleri yasak iken, Kuşadası voyvodası yabancı tüccarlara ödemedikleri halde gümrük vergisini ödediklerini gösteren bir belge vermiştir. Böylece İzmir iskelesine gidebilen yabancı gemiler İzmir gümrüğünü zarara uğratmışlardır. İstanbul gümrük emini olan Siyavuş Ağa bu durumu arzuhal ederek bildirmiş, bunun üzerine de Kuşadası kadısı, voyvodası, yeniçeri serdarları, iş erlerine yabancı gemilerin Kuşadası na yanaşmalarını engellemeleri hususunda emirde bulunulmuştur ( Evail- i Muharrem 1068/ Ekim Ortaları 1657 ) BOA, A.DVNS, MHM. D. 108, h Bkz. Ek 13, BOA, A.DVNS, MHM. D. 110, s. 68, h Mantran, a.g.e s. 168, BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 155, h Bkz. Ek 6,BOA, A.DVNS. MHM. D. 92, s. 46, h

99 Aydın ve Saruhan sancaklarında fesad bazı kişilerin Sakız sancağı mekik gemilerinde kürekmahkumu olarak cezalandırılmalarına rağmen henüz gönderilmemişlerdir. Bunun için Aydın ve Saruhan sancak beylerine yazılan bir hüküm cezalandırılan fesadların hemen gönderilmesini istemiştir ( / ) Yerel Yöneticilerin Durumu Celali isyanlarının yıkıcı etkisi nedeni ile XVII. yy ortasında Osmanlı devlet otoritesinin giderek zayıflamaya başlamıştır. Belirtilen dönemde doğu ve batıda savaş halinde olunması taşrada merkezî gücün etkisinin azalmasına eden olmuştur. Özellikle 1683 Viyana kuşatması sonrası bu durum kendisini daha da hissettirmiştir. Merkezi idarenin en önemli şikayetlerinden biri, taşradan toplanan vergilerin bazen zimmete geçirilip, merkeze gönderilmemesidir. Bu yıllarda merkezî hükümetin kadı ve mütesellimlere sık sık emir göndererek, toplanan vergilerin gönderilmediğini veya eksik olduğunu belirterek gereğinin yapılmasını tekrarlamak zorunda kaldığını görüyoruz. Eşkıyalık bölümünde görüldüğü gibi taşradaki bazı yöneticiler eşkıyalık işlerine karışmaktaydılar. İsimleri belli olmayan bu devlet görevlilerinin, Cezire-i ve Tire deki ahaliyi rahatsız edip, tarla ve bahçelerine zarar veren bir zımmi ile bir olarak reaya fukarasını rencide ettikleri Tire deki ahali tarafından şikayet olunmuştur. Ancak bu şikayete rağmen merkezden Aydın ve Tire kadısına yazılmış olan hüküm cezasının verilmesi için sadece bu şakinin yakalanıp İstanbul a gönderilmesini emretmiştir (22 Rebi ül-evvel 1040/ 28 Ocak 1630 ). 239 Burada açıkça görülmektedir ki sadece zımminin cezalandırılmasına dair bir hükmün yazılmasıdır; devlet adamlarının cezalandırılmasına ilişkin bir emir yazılmamıştır. Yerel yöneticilerin zaman zaman özel meselelere karıştıkları durumlar olmuştur. Sipahiden olan Mehmed adlı kişi, kapudan iken vefat eden vezir Yusuf Paşa nın sağlığında kendisine bir at, kısrak, kılıç ve elli guruş verdiğini; ancak muhassıl olan İbrahim in bunu kendisine vermediğini şikayet etmiştir. Bu nedenle de Aydın sancağında mutasarrıf olan Mustafa Paşa ya ve Sultanhisarı kadısına 29 Muharrem 238 BOA, A.DVNS. MHM. D. 74, h BOA,A.DVNS. MHM. D 85, h

100 1056/ 17 Mart 1646 tarihli bir hüküm yollanarak bu hediyelerin Mehmed e verilmesi emredilmiştir. 240 Bin elli yılında Bozüyük kazasındaki üç yüz altmış avarız hanesinden bir nefer kürekçi ferman olunmuş ve kaza ahalisi her bir nefer kürekçiden elli beş ve altmış guruş toplayarak kadıları olan Mehmed e vermişlerdir. Kadı, aldığı bu parayı Tersane-i Amire ye teslim etmiş; ancak daha sonra kendisine verilen paranın eksik olduğunu hatta bu parayı kendisinin tamamladığını iddia ederek kaza halkından tekrar para toplamıştır. Ahalinin muhzır göndererek fazladan para toplayan kadıyı şikayet etmeleriyle Güzelhisar kadısı, Aydın ve Saruhan sancakları muhassıl- emvalinden bu parayı ahaliye geri vermeleri istenmiştir.( Evasıt- ı Zilkade 1056 / Aralık Sonu 1646). 241 Devlet adamlarının toplamış oldukları vergiyi merkeze teslim etmemeleri birtakım önemli sonuçları beraberinde getirmiştir. Birgi naibi Mehmed Ali, 1067 senesi için ferman olunan kürekçi bedelleri için Birgi ahalisinden fazladan para toplamış ve bu parayı kürekçi başına altmış guruş olarak İstanbul a teslim etmiş, geri kalan bin üç yüz seksen guruşu da zimmetine geçirmiştir. Eksik olan para nedeni ile Birgi halkı suçlu görülmüş dolayısıyla haps edilmişler bunun yanı sıra da zulm görmüşlerdir. Bu kazadan Mevlana Abdülfettah gönderdiği mektupla naibin halktan fazladan vergi topladığını; fakat parayı tam olarak teslim etmediği için halkın başına gelen durumları haber vermiş, böylece naibi şikayette bulunmuştur. Birgi ve Tire kadıları ile Aydın sancağı mütesellimine bu yüzden hüküm yollanarak Mevlana Abdülfettah ın yazdığı durum bildirilmiştir ( Evail- i Şevval 1067 / Temmuz Ortası 1657 ). 242 Anlaşılacağı üzere merkez bu durumda naibin cezalandırılması halkında bir emirde bulunmamıştır. Önceden İstanbul kadısı iken sonra Birgi kazası mutasarrıfı olan Mevlana Ahmed, 1067 yılında Birgi kazasından ferman olunan yüz beş nefer kürekçiyi Tersane- i Amire ye teslim etmiş; ayrıca kendi malından on beş hanenin avarızını üç yüz guruş olarak ödemiştir. Bunun yanı sıra Mursalı adlı karyenin kürekçisinin firar etmesi nedeni ile elli guruş; Keles kazasının kürekçisinin vefat etmesi ile de o nun elli guruşunu 240 Bkz. Ek 5,BOA,A.DVNS. MHM. D. 90,s.22, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 90, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 92, s. 21, h

101 kendisi ödemiştir. Toplam dört yüz guruşu gittiği için, ölen ve firar eden kürekçilerin parasını Osman adlı kişiden ve baki kalan avarızı da naib olan Mehmed ile reayadan talep etmiştir. Fakat Siyavuşoğlu Mehmed adlı kadı ile kethüdası Ali paranın verilmesine engel olmuştur. Mevlana Ahmed in bu görevlileri şikayet etmiş olmasına rağmen yargılanmadıkları için durumu bir de İstanbul a arzuhal etmesi ile Tire mollası ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılarak adı geçen kişilerin şer ile görülmesi için emir verilmiştir ( Evahir- i Muharrem 1068 / Ekim Sonları 1657 ). 243 Zeamet karyelerinde vergiyi toplamakla görevlendirilen kişiler, paranın bir kısmını göndermeyerek zimmetlerine geçirmişlerdir. Divan- ı Hümayun katiplerinden olan Mehmed mutasarrıfı olduğu zeamet karyelerinden Birgi ve tevabii karyelerindeki 1069 yılına ait mahsülün toplanması ve teslim alınması için adamlarından Mustafa adlı kişiyi subaşı olarak görevlendirmiştir. Seksen bin akçelik meblağı toplayan subaşı bu miktarın kırk iki bin akçesini teslim etmiş, geri kalan otuz sekiz bin akçe de kendisinde kalmıştır. Mutasarrıf Mehmed in şikayeti sonrası Güzelhisar mollasına, Denizli ve Bozdoğan kadılarına hüküm yazılarak bu kişinin bulunması ve elinde kalan akçeyi almaları emredilmiştir ( Evail-i Şevval 1070/ Haziran Ortaları 1660). 244 Bazen askeri taifeden olan kişiler kendilerini ilgilendirmeyen işlere müdahale etmişlerdir. Örneğin Tire kazasında sakin askeri taifeden olan bazı kişiler üzerlerine vazife olmayan kamu işlerine ( adliye v.s. ) karışmaları dolayısıyla kaza ahalisi bu kişileri şikayet etmiştir. Tire mollasından da bu kişilerin buradan sürülmesi ve sorunun üzerinde durması konusunda istekte bulunulmuştur ( Evahir- i Rebiülevvel 1075 / Ekim Ortaları 1664 ). 245 Yerel yöneticilerin aralarındaki özel konulardan doğan anlaşmazlıklar Aydın sancağı müteselliminden yardım istenmesine neden olmuştur. Anadolu kazaskeri olan Mevlana Mehmed, Kula kazasında kadı olan Arif Mehmed in kadılık özelliklerini taşımadığı gerekçesiyle terfi etmesini engellemek için ulemayı ikna etmiştir. Fakat sonraları kendi kazası olan Alaşehir den men olunması hususunda emr-i şerif çıkmıştır. Mevlana Mehmed bu emr-i şerife uymayarak yine Alaşehir de kalıp bazı eşirrayı tahrik 243 BOA, A.DVNS. MHM. D. 92, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 93, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 24, h

102 ederek onlara yol parası ve beygir vermiş, daha sonra Alaşehir e üç saat uzaklıktaki Adala kazasında bulunan Emre adlı karyeye giderek buradaki kişilere zulm ve taaddide bulunmuştur. Bu yüzden Aydın sancağı mütesellimine ve Alaşehir kadısına hüküm yazılarak fesad ve şekaveti görülen Mevlana Mehmed in Divan-ı Hümayun da yargılanması için göndermeleri emri verilmiştir ( Evasıt- ı Cemaziyelahir 1089/ Ağustos Başları 1678 ). 246 Varadin muhafazasında olan ( ) Paşa nın kethüdası Sefer arzuhal ederek, bu paşa nın Seferihisar da bulunan has gelirlerini Mustafa adlı kadının kesmesini belirtmesi nedeniyle buranın kontrolünün ( ) voyvodaya verilmesi için Tire naibine ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılmıştır ( Evasıt- ı Cemaziyelevvel 1089/ Ağustos Başları 1678 ). 247 Nazilli, Sultanhisarı, Bozdoğan, Ortakçı ve Arpaz kazalarının ve Tire de sakin olan yeniçeri ağaları arzuhal göndererek, aralarından birinin kabahatinin olması dolayısıyla şer i şerif gereğince bu kişiyi yargılama işi kendilerine ait olmasına rağmen, voyvoda, sancakbeyi, subaşı ve ehl-i örf kanuna aykırı olarak kendilerini haps ve rencide etmiştir. Yukarıda adı geçen kazaların kadılarına hüküm yazılarak bahsedilen konu üzerine kimsenin müdahale etmemesi ve bunun gibi sorunlarda da sadece Nakibü l eşraf ın 248 yargılaması emrinde bulunulmuştur ( Evahir-i Şaban 1089 / Ekim Başları 1678 ). 249 Belgelerde nadiren devlet adamlarının devlete borçlu oldukları ortaya çıkmaktadır. Önceden Aydın sancağı muhassılı olan Abdülbaki Paşa ile ilgili hüküm bu durumu kanıtlamaktadır. Devlete borcu olan Abdülbaki Paşa vefat edince, emr-i şerif gereği tahrir edilerek deftere yazılan eşyaları, nükud ve malları teslim almak için saray kapıcıbaşlarından Eyüb mübaşir olarak görevlendirilmiştir. Aydın ve Saruhan sancakları 246 BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 87, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 86, h İstanbul da Nakibü l- eşraf denen ve kendisi seyyidlerden olan ve taşradaki nakibü l eşraf kaimmakamlarından sorumlu olan şahsın hükümet bünyesinde önemli rolü vardı. Nakbü l eşraf kaimmakamları, İstanbul dan Nakibü l- eşraf tarafından, seyyidlerin üzerine onun mektubu ile tayin olunmaktaydılar. Anadolu da seyyid denilen, peygamber soyundan geldikleri öne sürülenler bu görevlilerce denetlenmekteydiler.xvii. yy da bu görevlilerin herhangi bir yolsuzluk işine karıştıklarına rastlanılmamışsa da XVIII. yy da bazı kazalarda harc-ı makûl, devriye, sadat akçası gibi sonradan uydurulan vergiler toplamaya başlamışlardır. Ayrıntı için bkz.,yücel Özkaya, XVIII. Yüzyıl da Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, s BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 139, h

103 muhasıl-ı emval İsmail Paşa ya ve bu sancakların kadılarına yazılan hüküm bu mallara herhangi bir zarar gelmemesi ve hepsisinin defter ile Ordu-yu Hümayun a arz ve ilam edilmesini buyurmuştur ( Evail- i Muharrem 1109 / Temmuz Sonları 1697 ). 250 Bunun yanı sıra yine Aydın ve Saruhan sancakları muhassılı İsmail Paşa ya yazılan hüküm önceden Menteşe sancağı mütesellimi olduğu belirtilen ve eşkıyadan olan Abdülbaki nin hakkından gelinerek elindeki paraların, malların ve eşyalarının şer ile tahrir ve defter edilip borcu için alınmak üzere Bostancıbaşı Mustafa nın görevlendirildiğini bahsetmektedir. Ayrıca Aydın ve Saruhan muhassılı İsmail Paşa dan Abdülbaki nin katlettiği kişilerden ve zulm ederek ayan ile sakinlerden almış olduğu nükud ve emvallerini defter edip toplaması ve Bostancıbaşı Mustafa nın tahsil ettiği nükud ve emvali defteri ile Ordu-yu Hümayun a arz ve ilam etmesi istenmiştir ( Evail-i Muharrem 1109 / Temmuz Sonları 1697) Vakıflar Osmanlı İmparatorluğu nda vakıflar toplum yararına olduğu kadar, kurucularının ailelerine ve diğer akrabalarına büyük menfaatler sağlamaktaydı. Kurucuları vakıflarının bütün hukuki yapısını ve amacını belirleyen bir vakfiye düzenleyerek vakıfların uygulamadaki esas teşkilat yapısını da oluşturmaktaydılar. Dolayısıyla vakfının yönetim ve denetimini üstelenecek kişileri ve görevli sayısını da kendileri belirlemekteydiler. Bunun yanı sıra her vakfın gelirine ve amacına göre idari görevlilerinin sayısı da değişiklik göstermektedir. XVII. yüzyılda vakıf kurucuları tesis etmiş oldukları vakıflara mütevelli tayin etmemişlerdir. Osmanlı imparatorluğu nda uygulanan vakıf hukuklarına göre herhangi bir vakfın yönetimi kimseye şart koşulmamış ise her durumda bu vakfın yönetimi, sağ olduğu müddetçe vakıf kurucusuna aittir. Kurmuş oldukları vakıflarına mütevelli tayin etmeyenlerin yanı sıra vakfının büyüklüğüne ve gelirlerine göre birden çok mütevelli tayin edenler de olmuştur. Bu dönemdeki vakıf kurucuları, vakıflarında istihdam edecekleri personelin çoğunu, ya kendi yakınlarından, ailelerinden ya da mensubu oldukları tarikatlardan ya da ilişkide oldukları kimseler arasından seçmekteydiler. Vakıflar 1826 yılına değin merkezi teşkilattan yoksun olmasına rağmen, denetimde 250 BOA, A.DVNS. MHM. D. 110, s. 89, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 110, s. 101, h

104 tamamıyla böyle bir durum söz konusu değildi; çünkü her vakfın müstakil bir idari yapısı olmasına rağmen, devlet vakıflar üzerindeki denetimini, tayin ettiği müfettişler ya da adlî ve bir kısım idarî işleri yürüten kadılar aracılığıyla sürdürmüştür. 252 XVII. yüzyılda vakıflar üzerinde işlenen yolsuzluklara ait birçok örnek vardır. Belirtmek gerekirse vakıflar üzerinde yapılan yolsuzluklara hem vakıf yöneticilerinin hem de devlet görevlilerinin katıldığı görülmektedir. 26 Ocak 1586 tarihli İstanbul kadısına hitaben yazılan bir hükümde; İstanbul da bulunan vakıfların durumunun karışık olduğu, mütevelli ve sair görevlilerin vakıf mallarını yediği, vakıfların yıkılmaya yüz tutuğu, sözü edilen vakıfların durumunun yerinden teftiş etmek gerektiği, padişahın, kadının adil ve sağlam olduğuna güveninin tam olduğu, bundan dolayı İstanbul daki vakıflarının durumunu hak üzere görüp, deftere yazması istenmektedir. 253 Mühimme defterlerinde çalıştığımız dönemde vakfı ilgilendiren ilk belge Kuşadası ndaki Gevher Han Sultan vakfında yaşanan bir sorundur. Gevher Han Sultan vakfı mülk olarak verilmesine rağmen buraya ümeradan Şaban ve ( ) adlı kişiler burayı ev ve dükkan yapmışlardır. Vakıf tan sorumlu olan Safiye hanım bu kişileri şikayet etmiş, burada ev ve dükkan yapılmasının yasaklanmasını istemiştir. Kuşadası kadısına yazılan hüküm bu isteğin yerine getirilmesi yani bu vakıfta ev ve dükkan yapımına engel olunması hususunda emir vermiştir ( 1041 / ). 254 Ancak bu vakfın sorumlusu olan Safiye hanım sultan yine arzuhal ederek kendisine mekan olarak verilen evkafa, Kuşadası nda ve civarında sakin olan eşirradan bazı kişilerin vakfın işlerine karıştıklarını, avarızın alınmasına ve toplanmasına mani olduklarını bildirmiştir. Ehl-i fesad bu kişilerin cezalarının verilmesi ve de sorunun giderilmesi için mahallinde şer ile görülmesi hususunda Kuşadası kadısına emir verilmiştir ( Evail-i Şevval 1067/ Temmuz Sonları 1657). 255 Vakıfların yanı sıra zaviyelerde de idare ile ilgili ve burada mahsule el koyma gibi sorunlar yaşanmıştır. Tire kazasına tabi Mudanya köyünde bulunan Hafsa Hatun zaviyesinde bir yönetimin kimde olduğu karışıklığı yaşanmıştır. Bu zaviye bir süre 252 Hasan Yüksel, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü, ( ), Sivas, 1998, s Yüksel, a.g.e., s BOA, A.DVNS, MHM. D.85, s. 174, h BOA, A.DVNS, MHM. D. 92, s. 21, h

105 Ayşe adlı bir kadının ailesinin yönetimi altında kalmış, daha sonraları Ömer adlı bir şahıs askeri beratla zaviye yönetimini eline almıştır. Ancak bir müddet sonra Ömer in vefat ettiğini belirten Ayşe adlı kadın, bu kişinin kardeşi oğlunun zaviyeye hakim olup mahsule el koyduğunu şikayet etmiş ve de bu zaviyenin yönetimi ile tasarruf hakkının kendisine verilerek kimsenin müdahale etmemesi talebinde bulunmuştur. Aydın sancağı mütesellimine ve Tire mollasına bu gerekçe ile yazılan hüküm buraya kimsenin karışmaması ve karışan birileri olursa İstanbul a göndermeleri hususunda emirde bulunmuştur ( Evasıt-ı Zilkade 1075/ Haziran Başları 1665). 256 Bazı zamanlar kazaya ait paranın vakıf görevlileri tarafından zimmete geçirildiği iddiasında da bulunulmuştur. Tire kazasında sakin olan Bekir Efendi ve Keles kazası sakinlerinden bazı kişiler Tire de bulunan İsa Bey evkafının 1073 yılında mütevellisi Abdulah Efendi nin vekilliğini yapan Musa isimli yeniçerinin zimmetinde önceki yıllardan kaza malından akçe kaldığını öne sürmüşlerdir. Musa adlı yeniçeri hesabının önceden görülüp devrolunduğu bildirmiş, yine de hesabının tekrar görülmesi için arzuhal etmesi üzerine Tire mollası ve Keles kadısına bir hüküm yazılarak bu yeniçerinin hesabının incelenmesi emredilmiştir ( Evahir- i Zilkade 1075/ Haziran Başları 1665). 257 Kuşadası, vakıf olaylarının sık sık görüldüğü yer olmuştur. Kuşadası kazasındaki müteveffa vezir-i azam Mehmed Paşa cami-i evkafının mütevelllisi olan vezir Mehmed Paşa nın oğlu arzuhal sunarak, vakfa ve kazaya bağlı olan dükkan, ev ve imaretlerinin kirasını Mehmed Paşa nın vekili ile toplayamadıkları için kendilerinden istenen muacceleyi yani vakıf kiralarından peşin alınan bedeli veremediklerini bildirmiştir. Kuşadası kadısı ve Sığla sancağı müteselliminden bu duruma yardımcı olmaları emredilmiştir ( Evahir- i Zilhicce 1075/ Temmuz Başları 1665). 258 Eba Eyyüb el Ensarî vakfı karyelerinden olan Yenişehir kazasına bağlı Karacasu ve Şeyhlü karyelerine reaya taifesinden bazı kişilerin emr-i şerifleri olmadığı halde karışmaları, vakıf karyelerin zabiti olan Abdullah ın bunları şikayet etmesine neden olmuştur. Yenişehir kadısına bu nedenle yollanmış olan hüküm sorunun çözülmesi için 256 BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 20. h BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 21, h BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 31, h

106 üzerinde durulmasını buyurmuştur ( Evail-i Cemaziyelevvel 1075/ Kasım Sonları 1664). 259 Vakıflarda idare sorunun yanı sıra eşkıyalık olayları da yaşanmıştır. İstanbul da Şehzade Sultan Mehmed Han cami-i evkafı nın reayası, Kuşadası ndan gelen İdris zade Mehmed ve Sarı Ahmed adlı kişiler tarafından sürekli şiddet ve şekavet görerek ve yerlerinden ayrılmaya mecbur bırakılmışlardır. Vakfın mütevellisi olan İbrahim in arzuhal sunarak şikayet ettiği bu kişilerin daha önceden Tire de oturdukları ve Kuşadası na sonradan gelerek yerleştikleri anlaşılmıştır. Kuşadası kadısına bu hususta yazılan hüküm Kuşadası nda oturmalarına izin vermemesi ve kendi yerlerine göndermesini emretmiştir ( Evasıt-ı Cemaziyelahir 1075/ Aralık Başları 1664). 260 Bunun yanı sıra eşkıyalar kimi zaman vakıf görevlilerine de zarar vermişlerdir. Sarayı Cedid ağası ve de Gazi İsa Bey evkafı nın 261 nazırı olan Yusuf Ağa, bu vakfın mütevellisi olan İsmail in bazı şakiler tarafından darb olunmasından başka, sürekli tecavüz ve rencide edildiğini arzuhal göndererek haber verilmesi ile Tire kadısı ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılarak bu kişileri buradan sürmeleri emredilmiştir ( Evahir - i Zilkade 1075/ Haziran Başları 1665). 262 Alaşehir deki bir vakıfta da eşkıyalık olayı yaşanmıştır. Alaşehir kazası sakinlerinden olan Hacı Osman oğlu Mehmed, eşirradan Hacı Hüseyin, Hacı Mehmed ve Himmed isimli kişilerle dil birliği yaparak, başında bulundukları birkaç nefer adamları ile Alaşehir kazasında bulunan Yıldırım Bayezid Han evkafının işgal etmişlerdir. Hacı Osman oğlu Mehmed kendisini bazen katip bazen de naib göstererek, kimi insanlara zulm edip onlardan zorla para toplamış, bununla da yetinmemiş etrafına topladığı adamlar ile vakfın işlerine müdahale ile mahsulünü gadr etmişlerdir. Bu evkafın nazırı ve aynı zamanda Saray-ı Cedid ağası olan Yusuf Ağa mektup göndererek durumu bildirmesinin ardından Tire, Alaşehir kadılarından ve Aydın müteselliminden Hacı Osman oğlu Mehmed in Alaşehir den sürülmesi istenmiştir (Evahir-i Zilhicce- 1075/ Temmuz Başları 1665) BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 40, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 48, h Ayrıntı için bkz. A. Munis ARMAĞAN, Devlet Arşivlerinde Tire,s Anadolu Livalarına ait 937/1531 tarihli 166 Numaralı Muhasebe - i Vilayeti Anadolu kayıtları bölümünde; Vakf-ı imareti İsa Bey ve Camii der nefsi Tire kaydıyla imaret vakıfları içinde kervansaray, Hamam der nefsi Tire ile ayrıca Hamam der nefsi Bademli vakıfları verilmektedir. 262 BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s.71, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 78, h

107 Tire deki Gazi İsa Bey vakfı cami taraflarında var olan çeltik tarlalarından elde edilen mahsül pazarda satılmakta iken başka yerlerden getirilen pirinç bu pazarda satılmaya başlanınca vakfa ait olan mahsül elde kalmış, bu yüzden vakıf ekonomik olumsuz etkilenmiştir.elde kalan pirincin satılması için bu pazardan altı aylık süre ile bir yer istenmesi üzerine Tire mütesellimine hüküm yazılmış ve kendisinden bu yerin sağlanmasında yardımcı olması istenmiştir ( Evasıt-ı Muharrem 1076/ Temmuz Sonları 1665). 264 Birgi nin vakıf karyelerinden olan Yenicebirlik ten Emir Hacı Ali, Kurd Mehmed, Ali hoca, Ali ve Osman Sirkeli den Osman hoca ile Deli Musa, Bayrambeyceli den Fütun oğulları, Mehmed, Osman, Saliha, Ramazan ve Ödemiş ten Muslu adlı şedidlerin vakıf reayasını birkaç seneden beri sürekli rahatsız etmelerinin yanı sıra vakıf mahsulünün toplanmasına da mani oldukları gerekçesiyle, bu duruma son vermek üzere emr-i şerif çıkmış; fakat bu eşkıyalar eskisi gibi hareket etmeye devam edince Dâr-üs Saâde ağası Muslu Ağa durumu tekrar arzuhal etmiştir. Bunun üzerine Birgi ve Tire kadıları ile Aydın sancağı mütesellimine Evail-i Zilkade 1076/ Mayıs ( Ortaları) 1666 tarihli bir hüküm yazılarak, onlardan bu eşkıyaların başlarını yakalayıp hapsetmeleri istenmiştir. 265 Kuşadası varoş mahallesinin sınırlarında değişiklik olunca, mahalle sakinlerinden olan Hacı Ahmed, Hacı Yahya, Hacı Abdurrahman ve Hacı Mehmed, otuz yıldır bedelini ödedikleri vakf-ı avarız ve dükkanlarının diğer tarafta kalmasıyla şikayette bulunmaları üzerine mahalle ahalisi ile avarız haneleri mütevvelisi de durumu arzuhal ederek bildirmişlerdir. Bu sorunun çözülmesi için Kuşadası naibüşerisine mahallinde şer ile görülmesi hakkında hüküm yazılmıştır. ( Evail-i Cemaziyelevvel 1089/ Haziran Sonları 1678). 266 Vakıflarda karşılaşılan sorunlardan biri, vergiden muaf olmak için başvurulan yollardır. Bu durumun görüldüğü vakıf da Gazi İsa Bey cami-i evkafıdır. Saray-ı Cedid ağası olan aynı zamanda da bu vakfın nazırlığını yapan Yakup Ağa, bu evkaf köylerinde bazı kişilerin vergiden muaf olmak için askerî berat almaları nedeniyle vakıf gelirlerinde düşüş meydana geldiğini bildirmiştir. Bu yüzden de askerî beratların 264 BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 83, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 88, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 49, h

108 yasaklanması ve önceki emirlere göre hareket edilmesi isteğinde bulunmuştur. Birgi kadısına ve Aydın sancağı mütesellimine yollanan hüküm ile bu konuda vakıf kanuna göre hareket etmeleri emrinde bulunulmuştur ( Evasıt-ı Cemaziyelevvel 1089/ Temmuz Başları ). 267 Güzelhisar da bulunan Sultan Murad Han türbesi evkafına bağlı olan Karapınar mukataası toprağını tasarruf eden bazı kişilerin oğulları olmadığı için bu toprakların tapuya havale olunması gerekmiştir. Ancak eşirradan Mehmed ve başka kişilerin buna mani olmaları mukataanın zabiti Hacı Mustafa nın şikayetine sebep olmuştur. Bunun üzerine Güzelhisar kadısı ve Aydın sancağı mütesellimine yazılmış olan bir hüküm, durumun hallolunması için şer î kanuna göre davranmalarını emretmiştir ( Evail-i Cemaziyelevvel 1089/ Haziran Sonları 1678). 268 Yine aynı evkafta vergi toplanmasına engel olan kişiler ortaya çıkmıştır. Konakçı Mehmed, Konyalı Mustafa, Emin Mehmed, Hamza Ağa zade Mehmed, Dürzi oğlu Mehmed ; Kızılca karyesinden Ramazan, Hasan, Ali ve Hacı İbrahim ; Karapınar dan Nemrud oğlu Ahmed; Sandıkçı karyesinden Koca oğlu Mustafa ve Ali Efendi adlı kişiler öşr-ü bağ ve öşr-ü meyan vergisinin toplanmasına mani oldukları için bu vakfın zabiti Hacı Mustafa onları şikayet etmiştir. Güzelhisar kadısı ve Aydın sancağı mütesellimine bu işin kanun ve deftere göre halledilmesine dair hüküm yazılmıştır ( Evail-i Cemaziyelevvel 1089/ Haziran Sonları 1678 ). 269 Vakıf mütevellilerinin yanlış tutumları bazen şikayete neden olmuştur. Tire de sakin olup aynı zamanda burada bulunan Hafsa Hatun evkafının mütevellisi olan Mustafa nın yanlış ve kötü davranışlarda bulunması nedeniyle muhzır gönderilmesi üzerine, bu görevlinin Rodos Adası na sürgün edilip orada kalebend olarak cezalandırılması için buraya çavuş gelmiştir. Ahali gönderilen muhzırdan haberleri olmadığını söylemiş; ancak yine de bu mütevelli aleyhinde şahitlik yapmıştır. Şeyhülislam Mevlana Feyzullah da bu durumda Mustafa nın üzerine vazife olmayan işlere karışmamasını uygun görmesi itibariyle Tire naibine yazılan hüküm Mustafa nın 267 BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 65, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 81, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 81, h

109 evinde sakin olarak kalmasını emretmiştir (Evail-i Zilkade 1103/ Temmuz Sonları 1692) Tımar, Has, Zeamet ve Mukataa Durumu Klasik Çağın Osmanlı ekonomisi, tımar sistemiyle anılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda, Tanzimat a kadar teşkilat ve maliye sisteminin gereklerine uyarak vergi toplama hak ve yetkilerinden önemli bir kısmı dirlik, malikane veya vakıf şeklinde çeşitli hizmet ve vazife sahiplerine bırakılmıştır. Bu sistemde devlet askerî masraflarını finanse etmek, asayişi sağlamak ve sair amaçlarla ademi merkeziyetçi bir mantık çerçevesinde ülkenin çeşitli bölgelerinde vergi toplama görevini tımarlı sipahilere vermiş, sipahiler de belli miktarda asker yetiştirme ve gerektiğinde savaşa hazır bulunma görevleriyle sorumlu tutulmuştur. Mirî arazi sisteminin merkezinde olan reaya ise, geçimlik gelirinden arta kalan belli bir kısmı da aynî veya nakdî olarak tımarlı sipahi özelinde devlete vergi olarak aktarmaktadır. İmparatorluğun arazi sistemi çeşitli kısımlara ayrılması ile topraklar gelirine ve hizmete göre değişik isimler almıştır. Kamu hizmetleri karşılığında verilen bu topraklardan en önemlisi tımardı ve bu da kendi arasında üçe ayrılmaktaydı. Yıllık gelirinin akçe arasında değişiklik gösterdiği araziye tımar denilmekteydi. Toprağın işlenerek devleti herhangi bir masrafa sokmaması ve bu sayede devletin ekonomik hayatında gelişme göstermesinde oldukça faydası olan tımar sisteminin; askerî kuvvet sağlanmasında da önemli bir yararı olmuştur. Geleneksel anlayışa göre tımar sistemi ihmal edilmeye, tımarlar hak sahiplerine değil ileri gelen kişilere verilmeye başlanmış ve mirî topraklar şu veya bu yolla belirli kişilere verilmiştir. Ateşli silahların yaygınlaşması ve piyadenin öneminin artışına paralel olarak devletin ücretli asker sayısını arttırması ve dirlik olarak tahsis edilen gelirleri nakdî vergilere dönüştürme çabaları sonucunda tımar sistemi zayıflamaya başlamıştır. Tire nahiyesinde Gerelü adlı karye ve diğerlerinden sekiz bin akçe tımar için kararname gösteren Hızır adlı şahsın kararnamesi elinden alınarak İstanbul a gönderilmiştir. Hızır ın haps edilmesi nedeniyle, buralardan toplanan mal-ı mirinin ve 270 BOA, A.DVNS. MHM. D.104, s. 63, h

110 tahsil edilen diğer malların gönderilmesi meselesine önem göstermesi için Tire kadısına hüküm yazılmıştır. ( Z.A / ). 271 Daha önceden Karaman beylerbeyisi olup şimdi Aydın sancağında muhassılı-ı emval Yusuf Paşa ve kethüdasının Aydın, Sığla ve Menteşe sancaklarında çiftlik, ev ve sair emlaklarına dışarıdan kimsenin karışmaması için bu sancakların kadılarına yazılan hükümde kendilerinin görevlendirdikleri adamlarına buraları idare ettirmeleri istenmiştir ( RA 1018 L 1018/ ). 272 Tımarları tasarruf etmek için bazı kişilerin sahte beratlar düzenlediği görülmektedir. Ali adlı kişi Güzelhisar kazasında bulunan Eymürdoğan karyesindeki tımarın mutasarrıfı olan Mustafa Çavuş tahvilinden dört bin altmış dört akçe tımarın kendisine verildiğini iddia etmiş, elindeki beratına bakıldığında buraya ait olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle de Güzelhisar kadısına hüküm yazılmış, Ali nin elindeki beratıyla İstanbul a gönderilmesi konusunda emirde bulunulmuştur (RA L. 1018/ ). 273 Eşkıyalık kısımında bahsedildiği üzere tımarlarda haksız yere tasarruf etme gibi durumlar yaşanıyordu. Tire de sakin olan İdris adlı kişi halkı sürekli rahatsız edip topraklarını haksız yere kullanması, hatip olan Abbas adlı kişiyi darp etmesi, tımar sahiplerinden sipahi takımına ait olan hak ve vergileri vermemesi nedeniyle Alaşehir kadısı Ali ve naibi Mehmed onu mahkemeye vermişlerdir. Fakat İdris buna uymayarak yanına gidenlere dahi zarar vermeye devam etmiştir. Durumu şikayette bulunmaları üzerine, Tire kadısına ve Aydın sancağı beyine hüküm yazılmış, İdris in yakalanması ve gereğinin yapılması için emirde bulunulmuştur ( RA 1018-L 1018/ ). 274 Aydın sancağında bulunan Harezmbadre ve Gömebadre reayalarının öşürlerini voyvodalarına teslim etmek istemelerini, Rukiye sultanın kethudası Veli nin arzuhal ederek belirtmesi, Menteşe, Aydın ve Saruhan sancakları kadılarına bir hüküm yazılıp 271 Bkz. Ek 2.BOA, A.DVNS. MHM. D. 74, h BOA, A.DVNS. MHM. D 78, s. 156, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 78, s. 274, h BOA, A.DVNS. MHM. D 78, h

111 bu reayaların vergilerini kanuna göre hareket edilerek voyvodalarına ödemelerini istenmiştir ( Evasıt- ı Rebiülevvel 1089/ Mayıs 1678). 275 Saray görevlisi olan Mustafa nın mutasarrıfı olduğu zeytin haslarından Çarıkçı ve Akçataş tevabii karyelerinde zeytinden alınan verginin öşre karşılık gelmemesi nedeniyle Tire ve Bayındır kadılarından bu verginin deftere göre alınması yazılmıştır ( Evahir- i Receb 1075/ Şubat Başları 1665). 276 Birgi de bulunan Bademiye karyesinden Veli isimli kişi vergisini ödemiş olduğu zeytin, armut, nar vs. haslarının belgesi olduğu halde İbrahim adlı bir yeniçeri buraları tapu ile aldığı iddiasında bulunmuş, kendisi de bir süre sonra vefat edince gelini olan Ayşe isimli kadın buralara sahip çıkmıştır. Veli nin durumu arzuhal sunarak şikayet etmesi sonrasında Birgi kadısının bu meseleyi mahallinde halletmesi emrinde bulunulmuştur ( Evasıt-ı Ramazan 1075/ Nisan Başları 1665). 277 Varadin muhafazasında olan ( ) Paşa nın kethüdası Sefer arzuhal ederek, bu paşa nın Seferihisar da bulunan has gelirlerini Mustafa adlı kadının kesmesini belirtmesi nedeniyle buranın kontrolünün ( ) voyvodaya verilmesi için Tire naibine ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılmıştır ( Evasıt-ı Cemaziyelevvel 1089/ Temmuz Başları 1678 ). 278 Zeamet karyelerinde vergiyi toplamakla görevlendirilen kişiler, paranın bir kısmını göndermeyerek zimmetlerine geçirmişlerdir. Divan- ı Hümayun katiplerinden olan Mehmed mutasarrıfı olduğu zeamet karyelerinden Birgi ve tevabi karyelerindeki 1069 yılına ait mahsülün toplanması ve teslim alınması için adamlarından Mustafa adlı kişiyi subaşı olarak görevlendirmiştir. Seksen bin akçelik meblağı toplayan subaşı bu miktarın kırk iki bin akçesini teslim etmiş, geri kalan otuz sekiz bin akçe de kendisinde kalmıştır. Durumu şikayet eden Mehmed Güzelhisar mollasına, Denizli ve Bozdoğan kadılarına bu kişinin bulunması ve elinde kalan akçeyi almaları emredilmiştir ( Evail-i Şevval 1070/ Haziran Ortaları 1660) BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 11, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 53, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 57, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 86, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 93, h

112 Sakız adası muhafazasında görevli olan Ahmed arzuhal sunmuş, kendisinin Kuşadası, Çeşme, Seferihisar ve Urla kazalarında bulunan arpa, saman ve odun çeki 280 mukataasından toplanan paraya kimsenin mani olmaması ve fukaradan da para alınmamasını istemesi üzerine bu kazaların kadılarına hüküm yollanarak bu isteği yerine getirmeleri emredilmiştir.( Evahir-i Muharrem 1076/ Ağustos Başları 1665). 281 Köşk ve Sultanhisarı kazasında önceden kaymakam olan vezir Mustafa Paşa ya ait olan mukataalar İstanbul kaymakamı vezir Osman Paşa ya tayin olunmuştur. Bu yüzden de mukataaların yıllığının Osman Paşa ya verilmesi için Köşk ve Sultanhisarı kadılarına emirde bulunulmasının yanı sıra Aydın muhassılı Abdülbaki Paşa dan da bu durumu kontrol etmesi istenmiştir ( Evahir-i Muharrem 1107/ Eylül Başları 1695) Miras Meseleleri Diğer konular üzerinde olduğu gibi miras ile ilgili konularda da sorunlar çıkmıştır. Vefat eden veya katledilen kişinin hiç varisi olmadığında ya da varisi belli olmadığında tereke, devlet görevlileri tarafından belirlenerek belli bir kanuna göre defterlere kaydedilmiştir. Bu konuda karşımıza ilk çıkan olay, Hüdavendigar sancakbeyi Kurdoğlu Mehmed in katledilmesi ile oğullarının karşılaşmış olduğu sorundur. Maktulün Hasan, Hüseyin, Ömer, Şeyh Mehmed, Şeyh Ali ve Osman adlı oğulları kendisinden kalan terekeyi almak için başvurdukları sırada bazı kişiler, miras olarak kalan tarlaların aslında kendilerinin olduğu ve babaları ile dedeleri tarafından ellerinden zorla alındığını iddia etmişlerdir. Bu nedenle durum mahkemeye intikal edilerek dava olunmuş; ancak tarla v.s emlakın maktul tarafından para ile alındığı ortaya çıkmıştır. Güzelhihar, Bozdoğan, Arpaz ve Amasya kadılarına ve Aydın sancağı mütesellimine hüküm yazılmış, bu terekeye kimsenin karışmaması ve de kardeşlere verilmesi emrinde bulunulmuştur (L M. 1048/ ). 283 Sonraki hükümlerden biri Tire de sakin olan Hüdavendigar sancakbeyinin katledilmesi ile ilgilidir. Söz konusu olan kişinin varisleri belli olmadığı için kendisine ait olan eşyaları v.s. İstanbul a getirilmesi için Osman adlı mübaşir görevlendirilmiştir. 280 Odun gibi ağır cisimleri tartmada kullanılan 250 kiloluk ağırlık ölçüsü. 281 BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 83, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 103, s. 103, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 88, h

113 Tire mollası ile Aydın sancağı kadılarından ve müteselliminden maktulün eşyalarının mübaşire verilmesi, tarla, çiftlik v.s emlaklarının tahrir edilerek deftere yazılması istenmiştir (L M. 1048/ ). 284 Vezaretle başdefterdar olan Hacı Mehmed Paşa nın kethudası iken vefat eden Ali nin oğulları, Yenişehir kadısı iken vefat eden Kasım Efendi nin oğlu Mehmed i şikayette bulunmuşlardır. Davalı olan Mehmed, kethüda Ali nin babasına borç para verdiğini, buna karşılık kendi babası Kasım Efendi nin de Ali ye Köşk kazasında Muharrem sipahi bahçesini verdiğini; ancak burayı hüccet almadan işlediğini belirtmiş ve bu nedenle de bahçenin kendisine verilmesi isteğinde bulunmuştur. Kethüda Ali nin oğullarının bu babalarına ait olduğu anlaşılmıştır ( 3 Cemaziyelevvel 1056 / 18 Temmuz 1646 ). 285 Bazı kişiler hakları olmadığı halde başkasının mallarına el koymaya çalışmışlardır. Kuşadası kazasında sakin olan Harkir adlı zımmi vefat edince mirası kardeşi Minol e kalmıştır. Ancak yine burada sakin olan İbrahim adlı kişi buna engel olunca taraflar davalık olmuştur. Bu nedenle de Kuşadası kadısına hüküm yazılarak Minol ile İbrahim i barıştırması ve terekeyi Minol e vermesi istenmiştir ( Evahir- i Zilhicce 1075/ Temmuz Başları 1665 ). 286 Hacı Abdullah adlı bir kişinin hac sırasında vefat etmesi sonucu yanında bulunan parası ve özel eşyaları karısı ve kardeşleri Hasan ile Osman arasında paylaştırılmıştır. Ancak bu kişinin karısının evlendiği Ahmed adlı yeniçeri, Hasan ve Osman a Hacca gidip kardeşlerine ait olan eşyaları aldığını ve bunun için de yüz guruş verdiğini iddia ederek onlardan eşyalar için vermiş olduğu parayı istemiştir. Adı geçen kardeşlerin durumu arzuhal etmeleri nedeniyle Tire, Güzelhisar naibleri ile Aydın mütesellimine bu yeniçerinin men ve sürgün etmeleri hususunda hüküm yazılmıştır ( Evasıt-ı Receb 1089/ Ağustos Sonları 1678 ) BOA, A.DVNS. MHM. D. 88, s BOA, A.DVNS. MHM. D. 90, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 95, s. 79, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 34, h

114 3. 8. Kişisel Sorunlar Güzelhisar kazasına tabi olan Torbalı karyesinden Mevlana Ramazan, Tire kazasına tabi olan karyede sakin ve Aydın perakendesi kazasından Kulak Mehmed adlı kişinin, kendisini Ali adlı sipahiyi öldürmekle suçladığını ve bu gerekçe ile kendisine zulm ve işkence ettğini bildirmiştir. Gereksiz yere tutulan ve işkence gören Mevlana Ramazan mahkemeye giderek şikayette bulunmuştur. Bu konu nedeni ile Tire ve Güzelhisar kadılarına Mehmed in tutuklanması ve hakkında gereken cezanın verilmesi hususunda emirde bulunulmuştur (ZA.1004 L.1005 / ). 288 İstanbul sakinlerinden olan Saime adlı kadın, Bursa da... mahallesinde sakin olan Mehmed adlı kişiye otuz altı altın ve on iki guruş vermiş; fakat bu kişi kendisine parayı ödeyeceğine dair herhangi bir belge (senet vs) vermeyerek Aydın ve Güzelhisar taraflarına kaçmıştır. Saime hanımın bunu arzuhal ederek bildirmesi üzerine Güzelhisar kadısı ve Aydın sancağı müteselliminden Mehmed i yakalamaları ve İstanbul a göndermeleri istenmiştir L.1046 M.1048 / ). 289 Şeyh Mehmed adında bir müderris, Bayındır kazası sakinlerinden olan Hasan adlı kadıya 1063 yılında üç yüz seksen guruş yine bu kaza sakinlerinden müderris Mehmed e de yirmi guruş borç vermiştir. Bu parayı almak için kethüdası Himmet i görevlendirdiğinde kadı olan Hasan bu borcun sadece iki yüz otuz üç guruşunu vermiş, müderris Mehmed de yirmi guruşu vermemiştir. Parasını alamayan Şeyh Mehmed adı geçen kişilerden parasını alamadığı için şikayette bulunmuştur. Paranın kendilerinden tekrar istenip de zorluk çıkarmaları halinde Aydın sancakbeyinin ve Tire kadısının bu kişileri İstanbul a göndermeleri yazılmıştır ( Evail- i Muharrem 1070 / Eylül Sonları 1659 ). 290 Birgi kazasında sakin olan Arif Mehmed adına otuz guruş toplayan Rabia hanım, bu kişiden parayı istediğinde alamamıştır. Arif Mehmed in mahkemeye götürülüp sorgulanması hususunda Birgi mollasına ve Aydın sancağı mütesellimine 288 BOA, A.DVNS. MHM. D.74, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 88, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 93, s. 31, h

115 emirde bulunulmuştur ( Evail-i Cemaziyelevvel 1075/ Kasım Sonları 1664). 291 Bu durumun benzeri Kuşadası nda yaşanmıştır. Kuşadası kazasından Hacı Fazlı, burada sakin olan Boşnak Hasan da olan iki yüz on yedi guruş parasını istemiş; fakat Boşnak Hasan bu parayı vermekte zorluk çıkarmıştır. Durumu arzuhal eden Hacı Fazlı nın şikayeti üzerine Boşnak Hasan ı götürmek için İstanbul dan bir mübaşir görevlendirilmiştir ( Evasıt- ı Cemaziyelevvel 1075 / Aralık Başları 1664 ). 292 Tire kazasında sakin olan Bekir Efendi ve Keles kazası sakinlerinden bazı kişiler Tire de bulunan İsa Bey evkafının 1073 yılında mütevellisi olan Abdulah Efendi nin vekilliğini yapan Musa isimli yeniçerinin zimmetinde önceki yıllardan kaza malından akçe kaldığını öne sürmüşlerdir. Musa adlı yeniçeri de hesabının önceden görülüp devrolunduğu bildirmiş; fakat bu iddia üzerine hesabının tekrar görülmesini için arzuhal etmiştir. Tire mollası ve Keles kadısına bir hüküm yazılarak bu yeniçerinin hesabının incelenmesi emredilmiştir ( Evahir- i Zilkade 1075/ Haziran Başları 1665). 293 İstanbul da bulunan Şehzade Mehmed Han evkafından Kuşadası na tabi Aydın ve Yenişehir... mukataası zabiti Hacı Fazlı, Kuşadası kazasında naib olan Abdülkadir in kendisinden 1070 yılında sekiz yüz guruş alıp kaçtığını arzuhal ederek bildirmiştir. Bu hususta İstanbul dan Kuşadası na varınca yol üzerinde bulunan kadılara hüküm yazılmış; onlardan kendi kazalarında bulunması halinde Abdülkadir i yakalayıp İstanbul a göndermeleri istenmiştir ( Evasıt-ı Zilhicce 1075 / Haziran Sonları 1665 ). 294 Hacı Mehmed adlı yeniçerinin, İzmir de naib olan Mehmed de bulunan seksen guruşu kaybolunca, Hacı Mehmed parasını naibden istemiştir. Ama naib Mehmed parayı vermediği gibi kendisine saldırıda bulunmuştur. Hacı Mehmed durumu voyvodaya bildirmişken naib Mehmed İzmir den kaçmış ve Aydın Güzelhisarı nda naib olarak görev yapmaya başlamıştır. Hacı Mehmed in bu kez arzuhalde bulunması üzerine Tire naibüşşerisine ve Aydın sancağı mütesellimine bu durumun mahallinde görülmesi için emir verilmiştir ( Evail-i Cemaziyelevvel 1089 / Haziran Sonları 1678 ) BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 45, h BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 45, h BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 21, h BOA, A.DVNS, MHM. D.95, s. 28, h BOA, A.DVNS, MHM. D.96, s. 53, h

116 Kuşadası sakinlerinden olan Abdi, Uzun Durmuş, Şatıroğlu Zeynel ve Katib İbrahim in 1088 yılında ferman olunan iştiradan bin akçeyi kendi zimmetlerine geçirmeleri ve ahalinin bu parayı istemelerine rağmen vermemeleri nedeni ile ahali durumu arzuhal etmiştir. Bu sorunun mahallinde şer ile görülüp çözüme kavuşturulması için Kuşadası naibine Evaili-i Receb 1089 / Ağustos (Sonları)1678 tarihli hüküm yazılmıştır. 296 Hacı Halil adlı bir kişinin Kuşadası nda oturan Hacı Fazlı ya yüz guruş borcu var iken bunu ödemiştir. Hacı Fazlı da başkasına olan borcu nedeni ile Hacı Halil den aldığı parayla borcunu ödemiştir. Fakat Hacı Fazlı nın bir süre sonra vefat etmesiyle oğlu Hacı Mustafa ve damadı Hasan, Halil den yüz guruşu istemişlerdir; durumu izah etmesine rağmen bu parayı kendisinden zorla almaları neticesi Hacı Halil onları şikayet etmiştir. Durumu mahallinde görüp çözüme kavuşturmaları için Kuşadası ve Tire naibleri ile Aydın sancağı mütesellimine emirde bulunulmuştur (Evail-i Safer 1090 / Mart Sonları 1679 ) Aydın Sancağı nda Görülen Diğer Önemli Olaylar Kalpazanlık İncelemiş olduğumuz defterlerde önemli kabul edilebilecek olaylardan birisi yapılan kalpazanlık işleridir. Ele aldığımız dönemi içeren ilk defterde bununla ilgili bir durum yaşanmıştır. Aydın sancağında altın ve guruş keserek kalpazanlık yapan kişilere ayan-ı vilayetten bazı kişiler karışmıştır. Altın ve guruş değerinde düşüş olunca önceden Birgi kadısı olan Mevlana Ebu Bekir mektup göndererek durumu şikayet etmiştir. Aydın sancağındaki kadılardan bu kalpazanları yakalamaları istenmiştir ( Z.A / ). 298 Aydın sancağında bunun dışında bir kez daha ve yine Birgi kazasında kalpazanlık olayı meydana gelmiştir. Tire de daha önceden yakalanmış olan kalpazan Hüseyin Çelebi ye ortaklarının kim olduğu sorulunca, kendisi Birgi kazasının demir 296 BOA, A.DVNS, MHM. D.96, s. 113, h BOA, A.DVNS, MHM. D.96, s. 184, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 74, s. 89, h

117 karyelerinden Derebezlemesi adlı karyede oturan Molla Yusuf Bosnevi olduğunu söylemiştir. Molla Yusuf Bosnevi nin evinin aranması sonucu kalpazan olduğunu kanıtlayan birçok alete (sikke düzleştirici vs.) rastlanılması ve kalp akçe bulunmasıyla mahkemeye götürülmeye karar verilmiştir. Ancak mahkemeye götürülme esansında kaçarak orman içinde kaybolmuştur. Birgi naibi Mevlana Ali Ordu-yu Hümayun a mektup göndererek durumu arz etmiştir. Aydın sancağı muhassılı İsmail Paşa ya kaçan Molla Yusuf u yakalaması ve de ortakları ile bunlar gibi ehl-i fesad olan kalpazanlarla beraber hapsetmesi emredilmiştir ( Evail-i Zilkade 1108/ Mayıs Sonları 1697 ) Usulsüz Vergi Toplama Reayadan vergi toplama işinde görevliler kimi zaman kanun dışında ve de belirlenen vergi miktarının üzerinde para almışladır. Güzelhisar kazasında bulunan dört yüz elli hane üzerlerine düşen kürekçi akçelerini teslim etmişler; ancak kadıları bir bahane ile tekrar kendilerinden akçe almıştır. Üstelik zulm ve taaddiyi de eksik etmemiştir. Ahalinin kadıyı şikayet etmesi üzerine Güzelhisar mollasına yazılan hüküm gereği bu kadının yargılanması istenmiştir ( 10 Rebi ülahir 1052 / 8 Temmuz 1642). 300 Yukarıdaki bu konunun benzeri Bozüyük kazasında yaşanmıştır. Bin elli yılında bu kazadaki üç yüz altmış avarız hanesinden bir nefer kürekçi ferman olunmuş ve kaza ahalisi her bir nefer kürekçiden elli beş ve altmış guruş toplayarak kadılarına vermişlerdir. Kadı, aldığı bu parayı Tersane- i Amire ye teslim ettiği halde, sonraları kendisine verilen paranın eksik olduğunu iddia ederek onlardan tekrar para toplamıştır. Ahali, kadının bu para toplayışını muhzır göndererek şikayette bulunmuştur. Güzelhisar kadısı, Aydın ve Saruhan sancakları muhassıl- ı emvalinden bu parayı ahaliye geri vermeleri emredilmiştir ( Evasıt- ı Zilkade 1056 / Aralık Sonları 1646). 301 Kimi zaman vergi toplamakla görevlendirilen kişiler ellerinde herhangi bir izin belgesi olmadığı halde vergi toplamışlardır. Mesule kazası kadısı Mustafa 1056 yılında maliye tarafından verilen bir emr-i şerif olmadığı halde ferman olan kürekçi bedellerini, her haneden on iki guruş ile önceden de toplamış on bir guruşun yanı sıra yeni diye 299 BOA, A.DVNS. MHM. D. 110, s. 4, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 90 s. 56, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 90, h

118 murasele akçesi olarak yüz elli guruş ve zulmde bulunarak kanun dışı birçok vergi almıştır. Kadının bu davranışını kazanın ahalilerinden olan Yusuf, Mehmed, Mahmud adlı kişilerin şikayet etmesi ile Güzelhisar kadısına kadı Mustafa nın aykırı olarak topladığı paraları alıp ahaliye geri vermesi için gerekeni yapması hususunda emir verilmiştir ( Evahir-i Zilkade 1056/ Ocak Başları 1647). 302 Kuşadası voyvodası ile Tire de sakin olan Hatiboğlu adlı kişi Kuşadası kazasındaki Akçeili hassı reayasından kanun ve deftere aykırı olarak 1089 yılında fazladan vergi almışlardır. Voyvoda yol yaptırdığını da iddia ederek her karyeden on guruş toplamış ayrıca zulmü de eksik etmemiştir. Mağdur olan Akçeili hassı reayasının adam ve arzuhal gönderip durumu bildirmeleri üzerine Aydın mütesellimi ve Tire naibine alınan paraların halka iade edilmesini isteyen hüküm yazılmıştır ( Evahir-i Safer 1090/ Mart 1679). 303 devlet adamı ile şahıs birlikte hbahsi geçen bu voyvoda yine Akçeili hassı reayasından fazladan vergi toplamıştır. Buna göre voyvoda, kanun ve deftere göre iki akçe olan resm-i kovanı yetersiz bularak fazladan bir kovan daha istemiştir. Usulsüz olarak alınan vergi şikayet söz konusu olunca Kuşadası naibine oraya gidip vergiyi deftere göre toplaması yazılmıştır ( Evahir-i Safer 1090/ Nisan Başları 1679). 304 İncelenen defterlerde vergi toplama usulsüzlüğü son olarak Güzelhisar kazasında görülmüştür. Bu kazadaki Ekrad ovası adlı karyeden Ömer, Şaban ve Mehmed adlı kişiler hane-i avarıza kayıtlı değil iken 1087 yılında Aydın sancağı muharriri bunları hane- i avarıza kaydetmiştir. Ancak 1100 yılında yave hazinedarı Mehmed bunlardan bedel-i avarızı vermediklerini öne sürerek tam akçe istemiş ve onlara eziyette bulunmuştur. Adı geçen kişilerin Mehmed i şikayet etmeleri üzerine Güzelhisar kazası naibine bu görevliyi Güzelhisar da haps etmesi emredilmiştir ( Evasıt-ı Ramazan 1101 / Haziran Sonları 1690 ). 305 Kuşadası Kalesi ne gidilen yol üzerinde bazı kasapların sığır keserek işkembe ve bağırsaklarını yolda bırakmakları ve bu atıkların günlerce burada kalıp kokması Kuşadası Kalesi ahalisinin rahatsızlık duymasına neden olmuştur. Ahalinin arzuhal 302 BOA, A.DVNS. MHM. D. 91, s. 33, h Bkz. Ek 8,BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 195, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 195, h BOA, A.DVNS. MHM. D.100, s. 31, h

119 gönderip şikayette bulunması üzerine Kuşadası naibine bunu yapan kasapların belirlenip buradan sürülmesi babında emir buyrulmuştur ( Evail-i Receb 1089 / Ağustos Sonları 1678 ). 306 Önemli olarak nitelendirebileceğimiz bir diğer olay da Tire de görülen sahte boyacılar meselesidir. Tire deki boyacı esnafı Denizli, Hamid, Buldan ve Manisa dan gelen beyaz kumaşları siyaha boyamaktadırlar. Fakat sonradan sahte boyacıların ortaya çıkmasıyla bu kumaşlar sahte boyalarla siyaha boyanmaya başlanmış. Durum Tire deki esnafı ekonomik olarak zarara soktuğu için bu boyacıları şikayet ederek Tire de sahte boyalarla boyanmış olan kumaşların geri gönderilmesi ricasında bulunmuşlardır. Tire naibine ve Aydın müteselliminden de bu isteği yerine getirmeleri emredilmiştir ( Evail-i Şaban 1089 / Eylül Sonları 1678). 307 Belgelerde tek olarak rastladığımız olaylardan biri iskan politikası konusudur. Rakka havalisine yerleştirilmek istenen Türkmen ve Ekrad taifesinden bir kısmı burada ikamet etmeyerek başka yerlere gitmişlerdir. Kütahya, Saruhan sancakları kadıları ile Aydın ve Saruhan muhassılından göçebelerin kendi taraflarında bulunmaları halinde Rakka beylerbeyi Hüseyin e bildirmeleri istenmiştir ( Evail-i Receb 1103/ Mart Sonları 1692 ) BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 113, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 96, s. 127, h BOA, A.DVNS. MHM. D. 102, s.190, h

120 SONUÇ Osmanlı toplum yapısı genelde XVI. yy içeren Klasik dönem içinde açıklanır. Yıldırım Bayezid in tahta çıkışından Kanuni Sultan Süleyman ın saltanatının bitişi olarak açıklanan Klasik dönem, imparatorluğun doğuda ve batıda dengeli bir biçimde toprak kazanmasının yanı sıra, ülkenin her tarafında kendisini hissettiren merkezî yönetim, tımar sistemi ve genişlemeye bağlı olarak işleyen malî bir idareye sahip bir dönemdir. XVI. yüzyılın sonlarında "en geniş" sınırlarına ulaşan Osmanlı İmparatorluğu bu dengenin bozuluşunun başlangıcı olan XVII. yy dan itibaren bir "duraklama" ve sonra da "gerileme" sürecine mi girmişti, yoksa iç ve dış dinamiklerin beraberce etkilediği bir değişim döneminin meseleleri ile mi uğraşmak zorunda kalmıştı? XVI. yy dan XVII. yy a geçişin yaşandığı dönem, iç ve dış siyasal ve ekonomik faktörler nedeni ile tımar sisteminin olumsuz etkilendiği, soysal çalkantılar denilen Celalî İsyanlarının yaşanması ile de siyasal yapının bozulduğu, merkezî otoritenin gevşediği ve fetihlerin durduğu bir dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu nun ve toplumunun 1600'lü yıllardaki sarsıntılardan sonra belirginleşen değişimi, XVIII. yüzyıla varıldığında, çok daha değişik bir yapı ve yeni anlayışlar ortaya çıkarmıştı. Padişah otoritesinin etkisini yitirmesi ve genişleme siyasetinin artık görülmemesi XVIII. yy da imparatorluğu birtakım ıslahatları yapmaya yöneltmişti. Bunu yaparken de bir zamanlar kendisini kanıtladığı Avrupa karşısında şimdi tutunabilmek için gerekli olan kurumları ondan alarak kendi bünyesinde oluşturmaya yönelmişti. Fakat bu kurumları almasının ve de ıslahat sürecine girmesinin bir nedeni belki de XVI. yy da ki devlet düzenini, eski merkeziyetçiliğini geri getirme çabasıdır. Ana kaynak olarak ele aldığımız mühimme defterleri XVII. yüzyıl Aydın ını bize genel olarak yansıtmakla kalmayıp devlet düzeninin işleyiş özelliği, siyasal, askeri ve toplumsal düzeni hakkında önemli bilgileri de vermektedir. Hükümlerin neredeyse yarısını sorununa bir türlü çözüm getirilemeyen, bu nedenle de toplumu yıpratan ve birçok zarara neden olan eşkıyalık meseleleri oluşturmaktadır. Bu durumun temelinde XVII. yüzyılda giderek artan Celalî İsyanlarının büyük rolü olduğu anlaşılmaktadır. Eşkıyalık olaylarında dikkati çeken nokta ehl-i fesad olan kişilerin kürek mahkumu olarak genelde Ege adalarına ( Sakız, Midilli, Rodos gibi) gönderilmeleridir. Bölgedeki kuvvetlerin toplanıp eşkıyaların yakalanması için görevlendirilmesi 108

121 eşkıyaların ne derece tehlikeli ve aynı zamanda kuvvetli olduklarını göstermektedir. Çünkü yakın bölgedeki birkaç sancağın kadılarına yazılmış olan hükümler bu kadıların beraber hareket etmelerini ve eşkıyanın hakkından gelmelerini yazmaktadır. Yine dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi eşkıyalıkta sadece Müslümanların değil aynı zamanda Hıristiyanların da yer almasıdır. Adaletçi kimliğinin çoğu kez gösteren merkezi otorite, bazı durumlarda bu özelliğini yansıtmamıştır. Örnek olarak birkaç devlet görevlilerinin eşkıya olan bir zımmi ile beraber hareket etmeleri; fakat cezalandırılması için sadece zımminin gönderilmesine dair emrini verebiliriz. Başlarına buyruk olarak hareket eden eşkıyalar devlet görevlilerine saldırmaktan dahi çekinmişlerdir. Otoritenin boş kalması, korkusuzca davranan eşkıyaların lehine olmuştur. Böylece bir bölgeden diğer bölgeye kolayca kaçan eşkıyaların özellikle yol kesen eşkıyalarının yakalanması hükümeti oldukça uğraştırmıştır. Aydın sancağı nda türeyen eşkıyalar için birkaç defa yakalanmaları için emirler çıkmışsa da bunların bulunup cezalandırılması kolay olmamıştır. Ordu teşkilatı içinde yeniçerilerin eşkıyalığa karışmaları fazlaca rastlanılan bir durumdur. Halktan fazladan vergi toplama uğruna eşkıyalık yapan yeniçeriler olduğu gibi yerel yöneticiler de bulunmaktadır. Mesela Aydın sancağı muhasıllığını yapmış olan Abdülbaki Paşa nın halka zulmünden ve katlettiği kişilerin varlığından bahseden hükümlere rastlanılmıştır. Zaman zaman yeniçeri ve devlet adamlarının ehl-i fesad lar ile iş birliği yaparak reayaya eziyet etmeleri reayanın evini terk etmesi ile sonuçlanmıştır. Bazı kaynaklar Kürt ve Türkmen göçebelerin eşkıyalıklarına değinmesine rağmen elimizde bulunan defterlerde bu göçebelerin yaptıkları eşkıyalığa dair sadece bir belge bulunmaktadır. Denizli ve Manisa taraflarına yerleştirilen bu göçebeler Bergama, Soma, Akhisar ve Denizli de karışıklık çıkarmalarına rağmen, bunların yakalanması konusunda Aydın ve Saruhan sancakları muhassılından yardım istenmiştir. Mühimme defterlerinde Aydın ı ilgilendiren belgelere bakıldığında eşkıyalıktan sonra ikinci sırayı ordu ve donama ile ilgili hükümlerin aldığı görülmektedir. XVII. başında aralıklarla yaşanan İran ve Avusturya savaşları nedeni ile diğer sancaklardan olduğu gibi Aydın sancağından da asker istenmiştir. Savaşa gitmeyen askerlerin cepheye gelmesi ve savaş meydanından kaçan askerlerin bulunması için emirler yazılmıştır. Özellikle İkinci Viyana Kuşatması sonrası ordu asker konusunda sıkıntı 109

122 yaşamıştır. Elimizde bulunan bir belge Aydın sancağı kazalarından bağşiş ve ulufeleri verilmesi koşuluyla işe yarar ve gönüllü adamların acilen sefere gönderilmesi ile ilgilidir. Yine Aydın ve Saruhan sancakları ile Akhisar, Marmara, Kırkağaç, Galebe, Gördüs ve Demirci kazalarından daha önceden burada cebeci olan kişilere günlük sekiz akçe verilmesi şartıyla bunların hemen Sefer-i Hümayun a gönderilmeleri istenmiştir. Bu durum ordunun ne derece asker sıkıntısı yaşadığını göstermektedir. İmparatorluğun on altı yıl boyunca Avrupa devletleri ile savaş halinde olması askerin yanı sıra mühimmat ihtiyacını da arttırmıştır. Savaş masraflarının karşılanması için Aydın sancağından sık sık para isteğinde bulunulması bunu desteklemektedir. Dönemin önemli sorunu eşkıyalık, paranın gönderileceği yolların güvenliğini tehdit etmektedir. Bu yüzdendir ki istenen paranın ulaştırılması zaman almakta ya da para hiç gönderilmemekteydi. İlgili görevliye yazılan hükümler paranın acilen gönderilmesi amacıyla yol güvenliğinin sağlanmasını istemektedir. Bunun dışında savaş masrafının karşılanması ve asker maaşlarının ödenmesi için hükümler yollanmış; ancak istenen miktarın havale olunmaması birkaç kez daha emir yazılmasına ve zamanında gelmemesi takdirinde, bundan muhatap olunan görevlinin sorumlu tutulup gereken cezayı alacağına dair sert hitapların kullanılmasına neden olmuştur. Donanma için top dökülmesi, gemi masrafı, levazım ve mühimmat gibi ihtiyaçların giderilmesi için para isteğinde bulunulmakla beraber genelde ada muhafazası için gerekli olan askeri gönderme emri verilmiştir. Ancak gereğinde bazı kazalar istenilen neferi göndermemiştir. Bunlardan Teke sancağı na tabi olan Antalya ve Elmalı kazası ahalisinin paylarına düşen neferleri göndermemesi Aydın sancağı muhassılından yardım istenmesine neden olmuştur. Bu konuda da yazılmış olan hükümler genelde belirtilen paranın acilen gönderilmesini buyurmaktadır. Hatta miktarı belirtilen paranın dışında muhassıllık malından da para gönderilmesini yazmaktadır. Böylece hükümetin nakit sıkıntısı içinde olduğu anlaşılmaktadır. Kimi zaman lazım olan paranın gönderilmemesi nedeni ile gemilerin denize açılamadığına vurgu yapılarak ikinci hatta üçüncü hükümler yazılmıştır. İkinci Viyana Kuşatması sonrası imparatorluk Kutsal İttifak ile savaşmaya devam edince zor durumlarla karşılaşmıştır yılında Venedik gemilerinin Kocaili nde bulunan Osmanlı donanmasına yakın bir şekilde dolaşmaları Seddülbahir muhafızı Mehmed Paşa nın endişelenmesine ve bu gemilerden donanmaya karşı bir saldırı olması ihtimalinin artmasına neden olmuştur. Boğazhisarlarının muhafazası önemli olduğu için 110

123 Aydın ve Saruhan sancakları muhassıl-ı emvali İsmail Paşa nın adamları ile Anadolu boğazındaki Sultanhisarı Kalesi ne acilen gitmesi istenmiştir. Denizcilikte incelediğimiz dönemi ekonomik açıdan ilgilendiren bir belge bulunmaktadır. Bilindiği gibi yabancı tüccarlar iskelelere mal indirebilmek için birtakım vergi ödemek zorunda idiler. Ancak bu belgede yabancı tüccarların Kuşadası na mal indirmek için yasak yollara başvurdukları ortaya çıkmıştır. Böylece İzmir iskelesine gidebilen tüccarlar, İzmir gümrüğünü ekonomik olarak olumsuz etkilemiştir. Aslında Kuşadası voyvodasının onlara vergi ödediklerine dair belge vermesi işin ilginç tarafıdır. Voyvodanın bu durumdan bir çıkarının olduğu ihtimali çıkarımı yapılabilir. Devlet adamlarının durumuna baktığımızda zimmete geçirilen paralar, toplanan verginin ilgili makama ulaştırılmaması, devlete borçlu olan yöneticiler, eşkıyalığa ve üzerlerine vazife olmayan işlere karışan görevlilere rastlamaktayız. Bunlardan Birgi naibi Ali nin topladığı kürekçi bedellerini İstanbul a eksik olarak göndermesi Birgi halkının zor durumda kalmasına neden olmuştur. Yine kürekçi bedelleri ile ilgili olarak Bozüyük kazası ahalisinden alınan vergi kadı tarafından Tersane-i Amire ye teslim edilmesine rağmen, kadı kendisine verilen paranın eksik olduğu iddiası ile ahaliden ikinci kez para toplamıştır. Bu durum sadece kürekçi bedellerinde değil Birgi deki zeamet karyelerinde de görülmüştür. Söz konusu durumda verginin bir miktarını alan subaşı ortadan kaybolmuştur. Devlete borçlu olan yöneticilerin ölümünden sonra bu durumu hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Buna tek örnek olarak Aydın muhassılı Abdülbaki Paşa nın ölümü sonrası onun eşkıyalık yaptığı ve devlete olan borcunun ortaya çıktığını gösterebiliriz. Önceki tarihlerde yani yaşadığı sırada böyle bir durumuna rastlanılmamıştır. Defterlerde Aydın ın nüfus ve demografik yapısı ile mahalle ve köylerini tanıtacak bir sonuca ulaşılamamıştır; fakat bazı kazalardaki vakıf ve zaviye isimlerine rastlanılmıştır. Alaşehir de Yıldırım Bayezid Han evkafı; Tire de Gazi İsa Bey evkafı ile Hafsa Hatun vakfı ve zaviyesi; Kuşadası nda Mehmed Paşa Cami-i Evkafı ile Gevher Han Sultan evkafı; Birgi de vakıf karyesi olan Yenicebirlik; Güzelhisar da Sultan Murad Han evkafı; Eba Eyyüb el Ensari vakfı karyelerine bağlı olan Yenişehir deki Karacasu ve Şeyhlü karyeleri karşılan vakıflardır. Zaman zaman idare sorunun yaşandığı vakıflarda eşkıyalık da eksik olmamıştır. Örneğin Kuşadası ndaki Gevher Han Sultan vakfının ev ve dükkana çevrilmesi sorunun 111

124 yaşanması ile beraber eşirradan olan bazı kişiler vakfa ait vergilerin toplanmasını engellemişlerdir. Fakat vakıfta yaşanmış olan tek eşkıyalık bu değildir. Reayanın da katılmış olduğu eşkıyalık durumu Eba Eyyüb el Ensari vakfına bağlı olan Karacasu ve Şeyhlü karyelerinde görülmüştür. Bunun dışında Gazi İsa Bey evkafında bazı kişiler sahte beratlar düzenleyerek vergiden muaf olmaya çalışmışlardır. Yine aynı vakıfta gelirlerin bir kısmını tarlada yetiştirilen mahsullerin oluşturduğu çıkarımını yapabiliriz. Çünkü adı geçen vakfa ait pirinçlerin pazarda satılamadığından söz edilmektedir. Tımarlarda haksız tasarrufların yaşanması, ele alınan dönemdeki itaatsizliğin ve taşradaki otoritenin sarsıldığının bir başlangıcı olduğunu göstermektedir. Vakıflardaki önemli sorunlardan birisi olan eşkıyalığın tımarlar için de aynı durumu teşkil ettiği söylenebilir. Bundan başka sorunlardan diğeri de buraları kullanabilmek için kişilerin sahte beratlar düzenlemeleridir. Has, zeamet ve mukataa durumlarına bakıldığında buralarda çok önemli bir durum söz konusu olmamakla birlikte gelirleri toplayacak görevlinin belirlenmesi, verginin öşre karşılık gelmemesi, hasın kime ait olduğu konusunda şahıslar arasındaki karışıklık, zeamet karyelerinde toplanan verginin zimmete geçirilmesi göze çarpmaktadır. Aydın daki geçim kaynakları ve meslek gruplarının ne olduğu hakkında doğrudan bir bilgi sahibi olamadık; ancak haslarda yetiştirilen mahsullerden Aydın da yetiştirilen ürünler ve muktataa alanlarından ekonomik gelirler hakkında az çok tahminde bulunabilmekteyiz. Örneğin Birgi ye bağlı olan Bademiye karyesindeki bir hasta zeytin, armut ve nar yetiştirildiği görülmesi tarım ürünlerinin bir gelir olduğunu ve iklim özelliğine bağlı olarak yetiştirilebilecek başlıca tarım ürünlerinden bir bilgi vermektedir. Bununla birlikte Yenişehir de yaşanmış olan eşkıyalık sonucu ile burada dokumacılığın bir meslek olduğu ihtimali ortaya çıkmaktadır. Kişisel anlaşmazlıklardan dolayı doğan hukuki olayların çözülmemesi olayların İstanbul a havale edilmesine neden olmuş ve buradan kesin çözüm içeren kararlar çıkmıştır. Bu durum Osmanlı nın adaletçi kimliğini bize yansıtmaktadır. Kişisel sorunlar içerisinde haksız yere yapılan suçlamalar ve kişiler arasındaki borç meselesi ele alınmıştır. Haksız yere yapılan suçlamalardan birisini, Güzelhisar kazasından Mevlana Ramazan adlı kişiye yapıldığını görmekteyiz. Adı geçen kişi Aydın perakendesi kazasından sipahi olan Ali yi öldürdüğü gerekçesi ile zulme uğramıştır. İkinci suçlama paranın zimmete geçirilmesidir. Bu suçlama da Gazi İsa Bey evkafının mütevellisine 112

125 vekillik yapan Musa isimli yeniçeriye yapılmıştır. Tire ve Keles kazası sakinlerinin, önceki yıllardan kaza malına ait paranın bu yeniçeride kaldığını iddia etmeleri ile yeniçeri hesabının tekrar görülmesi için başvuruda bulunmuştur. Borç mesellerinde taraflardan birisinin borcu vermemekte ısrar etmesi, inkar etmesi ve parayı alıp kaçması gibi olayların yaşandığını görmekteyiz. Bu konuda ilginç olan, başka şehirlerde sakin olmalarına rağmen kişilerin borç vermekten çekinmemeleridir. Mesela İstanbul da sakin olan Saime adlı kadının borç verdiği Bursa sakini Mehmed adlı kişi Aydın ve Güzelhisar taraflarına kaçmıştır. Üstelik parayı alan Mehmed herhangi bir senet de vermemiştir. Aslında bu durum tarafların tanıdık olduklarını ve para veren kişinin karşıdakine güvendiğini de göstermektedir. Ancak görülüyor ki bu iyi niyet suistimal edilmektedir. Buna benzer bir olay Kuşadası nda yaşanmıştır. İstanbul da bulunan Şehzade Sultan Mehmed Han evkafının Kuşadası na tabi olan Aydın ve Yenişehir mukataası zabiti, Kuşadası kadısına bir miktar para vermiş; ancak parayı alan kadı buradan kaçmıştır. Anlaşılıyor ki durum sadece özel kişiler arasında değil devlet adamları arasında da yaşanmıştır. Bir diğer konu olan miras meselelerinde de çok fazlaca sorun yaşanmıştır. Varisleri belli olmayan durumlarda karışıklık çıkmış, borç meseleleri nedeni ile de kalan mirasın kimin olacağı konusunda taraflar arasında husumet yaşanmış, hatta sahibi vefat eden kişilerin tarla, bahçe gibi gayrimenkullerinde haksız tasarruf yapılması dava konusu olmuştur. Öldürülen Hüdavendigar sancakbeyi nin terekesine bazı kişiler müdahale ederek, oğullarına bu terekenin ( tarla, çiftlik vs) kendilerinin olduğunu ve bu gayrimenkullerin kendilerinden zorla alındığını iddia etmişlerdir. Zor durumda kalan varisler olayın açığa çıkması için dava açmışlardır. Rastladığımız ilginç olaylardan birisi Kuşadası nda vefat eden bir zımminin malına Müslüman olan kişinin el koymasıdır. Bu, nadiren ortaya çıkan bir durumdur. Bir diğeri de miras meselesinde yolsuzluğa başvurmuş olan bir yeniçerinin yasak olmasına rağmen evlendiğinin ortaya çıkmasıdır. Son başlıkta topladığımız diğer önemli meselelerde kalpazanlık, usulsüz vergi toplama, Tire deki sahte kumaş boyayıcıları ve iskan politikası gelmektedir. Ele alınan dönemde kalpazanlık işi iki defa görülmüş; birisi yılları arasında diğeri de 1697 olmak üzere Birgi de yapılmıştır. Usulsüz vergi toplamada da yine devlet adamlarının bahaneler uydurarak haksız yere ve zulmde bulunarak para aldıkları göz önüne çıkmaktadır. Durumu açıklayacak 113

126 bir örnek verilecek olunursa, Mesule kazası kadısı emr-i şerif olmadığı halde her haneden kürekçi bedeli, bunun dışında yeni olduğunu ileri sürerek murasele akçesi toplamıştır. Ayrıca Kuşadası voyvodası Tire de sakin olan bir kişi ile bir olarak bu kazaya bağlı olan Akçeili hassı reayasından kanun dışı, bir de yol yaptırdığını iddia ederek de her köyden vergi almıştır. Açıktır ki devlet görevlisini işine ortak olarak halktan birisini seçmiştir. Belgelerde XVII. yy da toplumda etkili olan herhangi bir aileye rastlayamadık. Ancak XVIII. yy da varlık sahibi olan aileler ayanlık görevi ile etkili olmaya başlamıştır. Hatta bilindiği gibi bunlar XIX. yy başlarında devletin gözünde resmiyet kazanmışlardır. Bulundukları bölgede zengin ve hanedan sahibi olan bu kişiler XVIII. yy da ileri gelen kişileri yanlarına çekerek bu görevi ele geçirmişlerdir. XVIII. yy da ayanlar ehl- i örf ve ehl-i şer sınıfı üzerinde söz sahibi olmuşlardır. Yine muhassılların da bu dönemde çok fazla etkili olmadıkları ortaya çıkmakla beraber sonraki yüzyılda yetki alanları genişleyip görevli oldukları bölgelerde büyük otorite elde ettikleri bilinmektedir. Bu dönemde Aydın sancağı muhasıllarının yetki ve nüfuz sahibi olduklarını başka sancakları ilgilendiren sorunların çözümü için kendilerinden yardım istenmesinden anlamaktayız. Böylece merkezin bu bölgeye göstrediği önem de ortaya çıkmaktadır. Sadece mühimme defterlerinden yola çıkarak yapılan bu çalışmamız ile XVII. yüzyıl Aydın ını genel hatları ile anlatmaya çalıştık. Ele aldığımız mühimme defterlerine bakarak XVII. yy da yakın çevredeki bölgeler hakkında az da olsa bilgi sahibi olunabilir. Bazı durumlarda Aydın sancağı ile beraber yakın sancaklara ( Saruhan, Menteşe, Kütahya sancakları gibi ) hüküm gönderilmesi yukarıda bahsi geçen sorunların, özellikle eşkıyalığın ve ordu için asker çağrılmasında çıkan aksiliklerin oralarda da yaşandığını göstermektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan diğer defterler ( Tapu Tahrir Defterleri, Vakfiyenameler vs.) incelendiğinde XVII. yüzyıl Aydın ı hakkında daha fazla bilgilere ulaşılabilir. 114

127 EKLER Ek 1:MD. 74 h

128 Ek 2:MD.74 h. 270 Ek 3: MD.76 s.37 h

129 Ek 4: MD. 89 s. 14 h

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14 Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ (1300-1453) 1. OSMANLI'DA DEVLET ANLAYIŞI Türkiye Selçuklu Devleti

Detaylı

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi DURAKLAMA DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU XVII.YÜZYILDA OSMANLI- AVUSTRYA VE OSMANLI- İRAN İLİŞKİLERİ a-avusturya ile İlişkiler

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI. 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI. 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2 İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2 BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI 1. OSMANLI SARAYLARININ TARİHİ GELİŞİMİ... 7 2. İSTANBUL DAKİ SARAYLAR... 8 2.1. Eski Saray... 8 2.2.

Detaylı

OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI

OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI OSMANLI DA TAŞRA TEŞKILATI TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI İstanbul un merkez kabul edildiği Osmanlı Devleti nde, başkentin dışındaki tüm topraklar için taşra ifadesi

Detaylı

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TARİH BOYUNCA ANADOLU TARİH BOYUNCA ANADOLU Anadolu, Asya yı Avrupa ya bağlayan bir köprü konumundadır. Üç tarafı denizlerle çevrili verimli topraklara sahiptir. Dört mevsimi yaşayan iklimi, akarsuları, ormanları, madenleriyle

Detaylı

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) Osmanlı devletinde ülke sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı bugünkü bakanlar kuruluna benzeyen kurumu: divan-ı hümayun Bugünkü şehir olarak

Detaylı

EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI NUH MEHMET YAMANER ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10.SINIF OSMANLI TARİHİ I. DÖNEM I. YAZILI SORULARI A GURUBU

EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI NUH MEHMET YAMANER ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10.SINIF OSMANLI TARİHİ I. DÖNEM I. YAZILI SORULARI A GURUBU Ertuğrul Gazi 1) * Orhan Bey tarafından fethedilmiş olup başkent buraya taşınmıştır. * İpek sanayisinin merkezi konumundaki bu bölgenin fethiyle Osmanlı gelirleri. Yukarıdaki özellikleri verilmiş bölge

Detaylı

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ Selçuklu Devleti nin Kuruluşu Sultan Alparslan Dönemi Fetret Dönemi Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi Malazgirt Zaferi Anadolu ya Yapılan Akınlar Sultan Melikşah Dönemi Sultan Sancar Dönemi

Detaylı

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray 1-MERKEZ TEŞKİLATI A- Hükümdar B- Saray MERKEZ TEŞKİLATI Önceki Türk ve Türk-İslam devletlerinden farklı olarak Osmanlı Devleti nde daha merkezi bir yönetim oluşturulmuştu.hükümet, ordu ve eyaletler doğrudan

Detaylı

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi YÜKSELME DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 II.Selim (1566-1574) Tahta Geçme Yaşı: 42.3 Saltanat Süresi:8.3 Saltanat Sonundaki Yaşı:50.7

Detaylı

TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER

TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER 2006 SARIBEY, Aysun, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aydın'da Yönetim, (Danış. Prof. Dr. Serap YILMAZ), Adnan

Detaylı

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: DOĞUBAYAZIT M. M. FAHRETTİN PAŞA ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIFLAR SEÇMELİ TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. ORTAK SINAV SORULARI A GRUBU ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: SORULAR

Detaylı

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ DERS NOTLARI VE ŞİFRE TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EMEVİLER Muaviye tarafından Şam da kurulan ve yaklaşık

Detaylı

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir? DÜNYA GÜCÜ OSMANLI 1. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında ve Osmanlı İmparatorluğu nun Yükselme döneminde Anadolu daki zanaatkarlar lonca denilen zanaat gruplarına ayrılarak yöneticilerini kendileri seçmişlerdir.

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

KAY 361 Türk İdare Tarihi. Ders 6: 20 Kasım 2006 Konu: Osmanlı Toprak Sistemi Okuma: Ortaylı, 1979, sf

KAY 361 Türk İdare Tarihi. Ders 6: 20 Kasım 2006 Konu: Osmanlı Toprak Sistemi Okuma: Ortaylı, 1979, sf KAY 361 Türk İdare Tarihi Ders 6: 20 Kasım 2006 Konu: Osmanlı Toprak Sistemi Okuma: Ortaylı, 1979, sf. 81-122. Osmanlı İmparatorluğu: Genel Bir Bakış 1243 Kösedağ Savaşı sonucunda İran İlhanlıları n tabi

Detaylı

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik OSMANLI YAPILARINDA İZNİK ÇİNİLERİ Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik Çinileri, KültK ltür r Bakanlığı Osmanlı Eserleri, Ankara 1999 Adana Ramazanoğlu Camii Caminin kitabelerinden yapımına 16. yy da Ramazanoğlu

Detaylı

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Eylül 2017 Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Aziz Ogan, 30 Aralık 1888 tarihinde Edremitli Hacı Halilzade Ahmed Bey'in oğlu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Kataloglama

Detaylı

Osmanlı Devleti'nin kurucuları, Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı aşiretidir.

Osmanlı Devleti'nin kurucuları, Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı aşiretidir. Osmanlı Devleti'nin kurucuları, Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı aşiretidir. Kayı aşireti, Türkiye Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat döneminde Ankara yakınlarındaki Kara- cadağ bölgesine yerleştirilmiştir.

Detaylı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Hadrianopolis ten Edrine ye : Bizans Dönemi.......... 4 0.2 Hadrianopolis Önce Edrine

Detaylı

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ 1. Osmanlı İmparatorluğu nun Gerileme Devrindeki olaylar ve bu olayların sonuçları göz önüne alındığında, aşağıdaki ilişkilerden hangisi bu devir için geçerli

Detaylı

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan,

Detaylı

MENTEŞE YÖRESİ Kıyı Ege Bölgesinün Büyük Menderes Oluğu güneyinde kalan kesimine "Menteşe Yöresi" denilmektedir. 13. yüzyılda Manteşe yöresi

MENTEŞE YÖRESİ Kıyı Ege Bölgesinün Büyük Menderes Oluğu güneyinde kalan kesimine Menteşe Yöresi denilmektedir. 13. yüzyılda Manteşe yöresi MENTEŞE YÖRESİ MENTEŞE YÖRESİ Kıyı Ege Bölgesinün Büyük Menderes Oluğu güneyinde kalan kesimine "Menteşe Yöresi" denilmektedir. 13. yüzyılda Manteşe yöresi Bizanslıların elinde bulunuyordu. Bizanslıların

Detaylı

İktisat Tarihi I

İktisat Tarihi I İktisat Tarihi I 25.10.2017 Toplum, Ekonomi ve Maliye Klasik Dönem olarak da adlandırılan 16. yy Osm. Devleti nin en parlak dönemidir. TOPLUMSAL YAPI: Artığı yaratanlarla artığa el koyanları birbirlerinden

Detaylı

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları

Detaylı

Beşparmak, Karakümes ve Marçal Dağları'ndan oluşan dağlara "Batı Menteşe Dağları" denir.

Beşparmak, Karakümes ve Marçal Dağları'ndan oluşan dağlara Batı Menteşe Dağları denir. Beşparmak, Karakümes ve Marçal Dağları'ndan oluşan dağlara "Batı Menteşe Dağları" denir. yukarıda adı geçen dağlardan oluşan "Doğu Menteşe Dağları" arasında arasında Çine Çayı Vadisi uzanır. Aydın iline

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : OSMANLI TARİHİ II Ders No : 0310440158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı SURUÇ İLÇEMİZ Suruç Meydanı Şanlıurfa merkez ilçesine 43 km uzaklıkta olan ilçenin 2011 nüfus sayımına göre toplam nüfusu 100.912 kişidir. İlçe batısında Birecik, doğusunda Akçakale, kuzeyinde Bozova İlçesi,

Detaylı

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER SOSYAL BİLGİLER KONU:ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİ (Büyük)Asya Hun Devleti (Köktürk) Göktürk Devleti 2.Göktürk (Kutluk) Devleti Uygur Devleti Hunlar önceleri

Detaylı

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TALAS SAVAŞI (751) Diğer adı Atlık Savaşıdır. Çin ile Abbasiler arasındaki bu savaşı Karlukların yardımıyla Abbasiler kazanmıştır. Bu savaş sonunda Abbasilerin hoşgörüsünden etkilenen

Detaylı

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ   Youtube Kanalı: tariheglencesi YÜKSELME DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 02.03.2018 Youtube kanalıma abone olarak destek verebilirsiniz. ARİF ÖZBEYLİ Tahta Geçme Yaşı: 33.3 Saltanat

Detaylı

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ VE YAYIN LİSTESİ 1. Adı Soyadı : Muharrem KESİK İletişim Bilgileri Adres : Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Telefon : (0212) 521 81 00 Mail : muharremkesik@gmail.com 2. Doğum -

Detaylı

Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ ( ) *dipnot

Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ ( ) *dipnot Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ (1726-1750) *dipnot Ada ve Ebru'ya İçindekiler Kısaltmalar 9 Sunuş 13 Önsöz 15 Kaynaklar 17 1. BOA Kaynaklan 17 2. Kıbrıs Şer'iye Sicilleri 18 3. Yazmalar

Detaylı

FRANCHISE KİMİN BULUŞU NASIL BAŞLADI? NASIL GELİŞTİ?

FRANCHISE KİMİN BULUŞU NASIL BAŞLADI? NASIL GELİŞTİ? 1 FRANCHISE KİMİN BULUŞU NASIL BAŞLADI? NASIL GELİŞTİ? DÜNYADA FRANCHISE 2 TÜRKİYE 1994- İlk franchise fuarı açıldı 1991- UFRAD kuruldu 1985- McDonald s açıldı, Turyap, Sağra franchise verdi ABD 1960-

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ KİTAP - Osmanlı Kuruluş Dönemi Bursa Vakfiyeleri, Yayına Hazırlayanlar, Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim- Dr. Hasan Basri Öcalan, Osmangazi Belediyesi Yayınları, İstanbul

Detaylı

Osmanlı Devlet teşkilatında, gerek yönetim alanında,gerekse askeri alanda bazı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerin bir kısmı merkez

Osmanlı Devlet teşkilatında, gerek yönetim alanında,gerekse askeri alanda bazı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerin bir kısmı merkez Osmanlı Devlet teşkilatında, gerek yönetim alanında,gerekse askeri alanda bazı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerin bir kısmı merkez teşkilatında bir kısmı da taşra teşkilatında olmuştur.bilhassa

Detaylı

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Camileri - Eski Cami Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Eski Cami (Cami-i Atik - Ulu Cami).............. 4 0.1.1 Eski Cami ve Hacı Bayram Veli Söylencesi.......

Detaylı

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845)

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) C. Yunus Özkurt Osmanlı döneminde ilk genel nüfus sayımı, II. Mahmud döneminde 1831 (Hicri: 1246) yılında alınan bir karar ile uygulanmaya başlamıştır (bundan

Detaylı

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69. İÇİNDEKİLER TARİHÇE 5 SULTANAHMET CAMİ YAPI TOPLULUĞU 8 SULTAN I. AHMET 12 SULTAN I. AHMET İN CAMİYİ YAPTIRMAYA KARAR VERMESİ 15 SEDEFKAR MEHMET AĞA 20 SULTANAHMET CAMİİ NİN YAPILMAYA BAŞLANMASI 24 SULTANAHMET

Detaylı

Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri

Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders İçerikleri Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri TAR701 1 3+0 6 Bu dersin temel amacı belli

Detaylı

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 9. HAFTA Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 2 Sağlık hizmetleri daha çok saraya ve orduya yönelik olarak yürütülmüştür. Devletin tek resmi sağlık örgütü sarayda yer

Detaylı

KAY 361 Türk İdare Tarihi

KAY 361 Türk İdare Tarihi KAY 361 Türk İdare Tarihi Ders 9: 11 Aralık 2006 Konular: Osmanlı Eyalet İdaresi Osmanlı Şehirleri ve Ulaştırma Kapitülasyonlar Hakkında Okuma: Ortaylı, 1979, sf. 183-205 (205-231 arası iptal), 243-245.

Detaylı

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Çekerek ırmağı üzerinde Roma dönemine ait köprüde şehrin bu adı ile ilgili kitabe bulunmaktadır. Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Antik Sebastopolis

Detaylı

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME T.C. FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME Khalid Khater Mohemed Ali 130101036 TEZ DANIŞMANI Prof.

Detaylı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH CEVAP 1: (TOPLAM 2 PUAN) Savaş 2450-50=2400 yılının başında sona ermiştir. (İşlem 1 puan) Çünkü miladi takvimde, MÖ tarihleri milat takviminin başlangıcına yaklaştıkça

Detaylı

II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ

II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ Halk arasında gâvur padişah ve püsküllü bela olarak adlandırılan padişah II.

Detaylı

OSMANLI SİYASİ TARİH 100 Soru-Cevap

OSMANLI SİYASİ TARİH 100 Soru-Cevap - - OSMANLI SİYASİ TARİH 100 Soru-Cevap Osman Bey zamanında Bizans la yapılan ilk savaşın adı nedir? 1302 Koyunhisar (Bafeon) Osman Bey adına bağımsızlık alameti olarak ilk hutbeyi okuyan kimdir? Dursun

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

Beylikler,14.yy. başı BEYLİKLER DÖNEMİ

Beylikler,14.yy. başı BEYLİKLER DÖNEMİ BEYLİKLER DÖNEMİ Beylikler,14.yy. başı Sınırlara yerleştirilmiş olan Türkmen beylikleri, Selçuklulardan sonra bağımsızlıklarını kazanarak Anadolu Türk mimarisine canlılık getiren yapıtlar vermişlerdir.

Detaylı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Tarihi Öğretim Yılı Dönemi Sırası 2014-2015 2 1 B GRUBU SORULARI 12.Sınıflar Öğrencinin Ad Soyad No Sınıf Soru 1: Aşağıdaki yer alan ifadelerde boşluklara

Detaylı

7- Osmanlı Devleti'nde Yükselme Devri'nden sonra yeteneksiz padişahlar görülmeye başlandı. Bunun temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Şehzadele

7- Osmanlı Devleti'nde Yükselme Devri'nden sonra yeteneksiz padişahlar görülmeye başlandı. Bunun temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Şehzadele 1- Osmanlı Devleti nin ekonomik olarak zayıflamasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Teknolojik gelişmelerin artması B) Don-Volga kanal teşebbüsü C) Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması D) Avrupalılara

Detaylı

Fiziki Özellikleri. Coğrafi Konumu Yer Şekilleri İklimi

Fiziki Özellikleri. Coğrafi Konumu Yer Şekilleri İklimi KİMLİK KARTI Başkent: Roma Yüz Ölçümü: 301.225 km 2 Nüfusu: 60.300.000 (2010) Resmi Dili: İtalyanca Dini: Hristiyanlık Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 29.500 $ Şehir Nüfus Oranı: %79 Ekonomik Faal Nüfus

Detaylı

c-1086 da Süleyman Şah ile Tutuş arasında yapılan savaşta Süleyman Şah yenildi ve intihar etti, oğulları esir alındı.

c-1086 da Süleyman Şah ile Tutuş arasında yapılan savaşta Süleyman Şah yenildi ve intihar etti, oğulları esir alındı. Anadolu Selçuklu Devleti Hakkında Bilgi (1075-1308) Süleyman Şah Dönemi: (1075-1086) a-1075'te İznik'i aldı ve devleti kurdu. b-büyük Selçuklu tahtını ele geçirmek amacıyla doğuya yöneldi. c-1086 da Süleyman

Detaylı

Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı. Lala Mustafa Paşa Külliyesi ve Cami. Ilgın Kaplıcaları. Buhar Banyosu

Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı. Lala Mustafa Paşa Külliyesi ve Cami. Ilgın Kaplıcaları. Buhar Banyosu Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı Konya'nın 90 km kuzeybatısında yer alan ve 349 km2 yüzölçüme sahip olan Ilgın, günümüzden 3500 yıl önce şimdiki iskan yerinin 25 km kuzeydoğusunda Hititler tarafından "Yalburt"

Detaylı

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 0. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI. OSMANLI DEVLETİ NİN KURULUŞU (00-5). XIV. yüzyıl başlarında Anadolu, Avrupa ve Yakın

Detaylı

İktisat Tarihi I

İktisat Tarihi I İktisat Tarihi I 11.10.2017 12. asrın ikinci yarısından itibaren Anadolu Selçuklu Devleti siyasi ve idari bakımdan pekişmişti. XII. yüzyıl sonlarından itibaren şehirlerin gelişmesi ile Selçuklu ekonomik

Detaylı

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 18 Ekim 2017 Kuruluş döneminin muhafazakar-milliyetçi bir yorumuna göre, İslam ı yaymak Osmanlı toplumunun en önemli esin kaynağını oluşturuyordu. Anadolu'ya göçler İran daki Büyük Selçuklu

Detaylı

SELÇUKLULARDA TARIM Dr. Osman Orkan Özer

SELÇUKLULARDA TARIM Dr. Osman Orkan Özer Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 5.Hafta SELÇUKLULARDA TARIM Dr. Osman Orkan Özer Selçuklu İmparatorluğu, Türklerin kurduğu dört büyük imparatorluktan (Hun, Göktürk, Selçuklu, Osmanlı) üçüncüsüdür. İslam

Detaylı

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT 5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT 1- Osmanlı Devleti nde ekonominin temeli olan tarımdan elde edilen gelirlerle asker beslenir, devlet adamlarının maaşları ödenirdi. Bundan dolayı tarım gelirlerinde bir

Detaylı

a. Merkez Yönetiminin Bozulması

a. Merkez Yönetiminin Bozulması Yazı İçerik Merkez Yönetiminin Bozulması Eyalet Yönetiminin Bozulması Ordu ve Donanmanın Bozulması Eğitim Sisteminin Bozulması Ekonomik Durumun Bozulması Toplum Yapısının Bozulması Osmanlı İmparatorluğunun

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com MİLLİ MÜCADELE TRENİ TRABLUSGARP SAVAŞI Tarih: 1911 Savaşan Devletler: Osmanlı Devleti İtalya Mustafa Kemal in katıldığı ilk savaş Trablusgarp Savaşı dır. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal in ilk askeri

Detaylı

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

ETKİNLİKLER/KONFERSANS ETKİNLİKLER/KONFERSANS Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü Züriye Oruç 1 Prof. Dr. Salim Koca'nın konuk olduğu Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü konulu Şehir Konferansı gerçekleştirildi.

Detaylı

İçindekiler. 1. Ünite BEYLİKTEN DEVLETE (1300-1453) 2. Ünite DÜNYA GÜCÜ: OSMANLI DEVLETİ. 3. Ünite ARAYIŞ YILLARI (XVII. YÜZYIL)

İçindekiler. 1. Ünite BEYLİKTEN DEVLETE (1300-1453) 2. Ünite DÜNYA GÜCÜ: OSMANLI DEVLETİ. 3. Ünite ARAYIŞ YILLARI (XVII. YÜZYIL) İçindekiler BEYLİKTEN DEVLETE (1300-1453) 1. Bölüm : Osmanlı Devleti nin Kuruluşu...5 2. Bölüm : Balkanlarda Osmanlı Fetihleri ve İskan Siyaseti... 9 3. Bölüm : Anadolu da Siyasi Birliği Sağlama Çalışmaları...15

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

sonra Türkiye deki şehirli nüfus, toplam nüfusun yarısını geçmiştir. TÜİK in 2017 verilerine göre şehirli nüfus oranı %92,5 dir.

sonra Türkiye deki şehirli nüfus, toplam nüfusun yarısını geçmiştir. TÜİK in 2017 verilerine göre şehirli nüfus oranı %92,5 dir. Şehirlerin Gelişimi Şehirlerin ortaya çıkış biçimleri ve ekonomik etkinlikleri farklı olduğundan, şehirlerle ilgili tek bir tanım yapabilmek güçtür. Ancak şehirleri kırsal yerleşim birimlerinden ayıran

Detaylı

OSMANLI DEVLETİ DURAKLAMA DÖNEMİ ( XVII/17.YÜZYIL) ÖNEMLİ GELİŞMELERİ

OSMANLI DEVLETİ DURAKLAMA DÖNEMİ ( XVII/17.YÜZYIL) ÖNEMLİ GELİŞMELERİ OSMANLI DEVLETİ DURAKLAMA DÖNEMİ ( XVII/17.YÜZYIL) ÖNEMLİ GELİŞMELERİ SOKULLU MEHMET PAŞA'NIN ÖLÜMÜYLE DÖNEM BAŞLAMIŞTIR VE KARLOFÇA ANLAŞMASINA KADAR DEVAM ETMİŞTİR. DURAKLAMANIN NEDENLERİ YENİÇERİ OCAĞINDA

Detaylı

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Toprak Yapısı Üretim ve Ticaret Flash Anlatım

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Toprak Yapısı Üretim ve Ticaret Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Toprak Yapısı Üretim ve Ticaret Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Toprak Yapısı Üretim ve Ticaret Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI 5 te 7 de AZİZ BABUŞCU AK PARTİ İL BAŞKANI AK 4 te YIL: 2012 SAYI : 167 17-24 ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 3 te 6 da Sultan

Detaylı

Edirne Tarihi - Osmanlı Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Tarihi - Osmanlı Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Tarihi - Osmanlı Döneminde Edirne Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Osmanlı Dönemi Başlangıcı : Edirne nin Fethi......... 4 0.2 Padişahlar Döneminde

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi PROF. DR. NEJAT GÖYÜNÇ ARMAĞANI 305 Mevlüt ESER Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ NEÜ A. Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Mevlevilik, Mevlâna

Detaylı

OSMANLI MEDRESELERİ. Tapu ve evkaf kayıtlarına göre orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı.

OSMANLI MEDRESELERİ. Tapu ve evkaf kayıtlarına göre orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı. B130214028 Nil ÜSTER OSMANLI MEDRESELERİ Medrese, Müslüman ülkelerinde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır. Medrese kelimesi Arapça ders kökünden gelir. Medreselerde ders

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders Dr. İsmail BAYTAK HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları Hristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa nın doğum yeri Kudüs ve dolayları, VII. yüzyıldan beri Müslümanlar ın elinde

Detaylı

OSMANLI İMPARATORLUĞU GERİLEME DÖNEMİ ISLAHATLARI XVIII. YÜZYIL

OSMANLI İMPARATORLUĞU GERİLEME DÖNEMİ ISLAHATLARI XVIII. YÜZYIL OSMANLI İMPARATORLUĞU GERİLEME DÖNEMİ ISLAHATLARI XVIII. YÜZYIL OSMANLI DA 18. YÜZYIL GERİLEME DÖNEMİ DİR. Yaklaşık 100 yıl sürmüştür. 18. Yüzyıldaki Islahatların Genel Özellikleri -İlk kez Avrupa daki

Detaylı

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Antik Yerleşimler......................... 4 0.2 Roma - Bizans Dönemi Kalıntıları...............

Detaylı

ARAYIŞ YILLARI (17.YÜZYIL) (DURAKLAMA DÖNEMİ ) ISLAHATLAR AYAKLANMALAR

ARAYIŞ YILLARI (17.YÜZYIL) (DURAKLAMA DÖNEMİ ) ISLAHATLAR AYAKLANMALAR ARAYIŞ YILLARI (17.YÜZYIL) (DURAKLAMA DÖNEMİ ) ISLAHATLAR AYAKLANMALAR 1. Osmanlı Devleti nde Yeniçeri Ocağı nı kaldırmak isteyen ilk padişah II. dır. Osman 2. Genç Osman saray ile halk arasındaki kopukluğu

Detaylı

KÜTAHYA ADININ KÖKENİ VE TARİHİ

KÜTAHYA ADININ KÖKENİ VE TARİHİ 1/6 KÜTAHYA ADININ KÖKENİ VE TARİHİ Kütahya nın eski çağlara kadar uzanan engin bir tarihi vardır. Tarih öncesi çağlara ait bu gün için elimizde ciddi ve tarihi belge yoktur. Çok eski bir efsaneye göre,

Detaylı

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler OLAY ÇEVRESINDE GELIŞEN EDEBI METINLER Oğuz Türkçesinin Anadolu daki ilk ürünleri Anadolu Selçuklu Devleti

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014 ÖZGEÇMİŞ 1.Adı Soyadı : MUZAFFER TEPEKAYA 2.Doğum Tarihi : 20.10.1962 3.Unvanı : Prof. Dr. / Tarih Bölümü 4. e-mail : muzaffer.tepekaya@cbu.edu.tr Öğrenim Hayatı: Derece Alan Üniversite Lisans Tarih Selçuk

Detaylı

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

İstanbul u Fethinin Dahi Stratejisi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İstanbul u Fethinin Dahi Stratejisi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Fetih 1453 gösterime girdi. Yönetmenliğini ve yapımcılığını Faruk Aksoy'un yaptığı, başrollerinde Devrim Evin, İbrahim Çelikkol ve Dilek Serbest'in yer aldığı İstanbul'un Fethi ni konu alan Türk film 17

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI SASANİLER (226-651) Sasaniler daha sonra Emevi ve Abbasi Devletlerinin hüküm sürdüğü bölgenin doğudaki (çoğunlukla Irak) bölümüne hükmetmiştir.

Detaylı

İTALYA. Sanayi,Turizm,Ulaşım

İTALYA. Sanayi,Turizm,Ulaşım İTALYA FİZİKİ ÖZELLİKLERİ Coğrafi konum Yer şekilleri İklimi BEŞERİ ÖZELLİKLERİ Nüfusu Tarım ve hayvancılık Madencilik Sanayi,Turizm,Ulaşım İTALYANIN KİMLİK KARTI BAŞKENTİ:Roma DİLİ:İtalyanca DİNİ:Hıristiyanlık

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : OSMANLI TARİHİ II (KLASİK ÇAĞ) Ders No : 0020100029 Teorik : Pratik : 0 Kredi : ECTS : 5 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK III. HAÇLI SEFERİ

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK III. HAÇLI SEFERİ HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 9.Ders Dr. İsmail BAYTAK III. HAÇLI SEFERİ 3.HAÇLI SEFERİ (1189-1192) Sebepleri: 1187 yılında Selahattin Eyyubi nin Hıttin Savaşı nda Küdus Kralı nı yenmesi ve şehri ele geçirmesi

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S )

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S ) İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S. 226-652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü:

Detaylı

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ 2 www.mirasimiz.org.tr KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ Kudüs, Müslümanlarca kutsal sayılan bir şehirdir. Yeryüzündeki ikinci mescid, Müslümanların ilk

Detaylı

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ 1 SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ Gürbüz MIZRAK Süleyman Şah Türbesi ve bulunduğu alan Suriye'nin Halep ilinin Karakozak Köyü sınırları içerisindeydi. Burası Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 BİRİNCİ BÖLÜM İLK TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM 1.1. HUNLARDA EĞİTİM...19 1.2. GÖKTÜRKLERDE EĞİTİM...23 1.2.1. Eğitim Amaçlı Göktürk Belgeleri: Anıtlar...24 1.3. UYGURLARDA

Detaylı

İktisat Tarihi I. 15/16 Aralık 2016

İktisat Tarihi I. 15/16 Aralık 2016 İktisat Tarihi I 15/16 Aralık 2016 16. yüzyılda Osmanlı da para kullanımında büyük bir artış gerçekleşmiştir. Madeni sikkelere dayanan para sistemlerinde tağşiş işlemlerinin değişik amaçları olabiliyordu.

Detaylı

GEVALE KALESĠ KAZI ÇALIġMALARI

GEVALE KALESĠ KAZI ÇALIġMALARI GEVALE KALESĠ KAZI ÇALIġMALARI Konya da Osmanlı ordusunun kenti fethettikten sonra yıktırdığı kabul edilen Gevale Kalesi nin kalıntıları bulundu. Buluntular kentin bilinen tarihini değiģtirecek nitelikte.

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ

ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ TÜRKLERİN ANADOLU YU VATAN EDİNMESİ Anadolu nun Keşfi: *Büyük Selçuklu Devleti döneminde Tuğrul ve Çağrı Bey dönemlerinde Anadolu ya keşif akınları yapılmış ve buranın yerleşmek

Detaylı

İktisat Tarihi I Ekim

İktisat Tarihi I Ekim İktisat Tarihi I 20-21 Ekim Osmanlı nın Kökenleri Olarak Selçuklular And. Selçuklu devleti II. Süleyman Şah tan itibaren (1192-1205) merkezi ve üniter bir devlet haline gelmiştir. 1262 1277 arasındaki

Detaylı

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ Prof. Dr. Mustafa KESKİN - Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ İÇİNDEKİLER Sunuş Önsöz Giriş I. Tarihi Seyri İçerisinde Kayseri II. Şehrin Kronolojisi III. Kültürel Miras A. Köşkler

Detaylı

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Çarşıları Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Edirne Çarşıları ve İş Merkezleri................ 4 0.1.1 Alipaşa Çarşısı(Kapalı Çarşı).............. 4 0.1.2

Detaylı

Duraklama Döneminin Sebepleri

Duraklama Döneminin Sebepleri Duraklama Döneminin Sebepleri A: İç Sebepler 1. Merkezi Yönetimin Bozulması Tahta geçen padişahların küçük yaşta tecrübesiz ve zayıf karakterli olması. (Sancağa çıkma usulünün kaldırılması) Saray kadınlarının

Detaylı