Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 54 * Kasım 2013 * Fiyatı: 1TL

Transkript

1 Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 54 * Kasım 2013 * Fiyatı: 1TL Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için yürüyoruz! yürüyoruz!

2 Lİselİlerİn Sesİ -3 Özgürlük sokakta, mücadelede! Özgürlük nedir, nasıl bir şeydir? Elle tutulup, gözle görülür mü? Özgürlüğün sınırı var mıdır? Bu sorulara verilebilecek en iyi yanıt, özgürlüğün mücadele olduğudur. Ancak ve ancak mücadele eden insan özgürleşebilir. Yaşadığı sorunlar karşısında susmayan, sesini çıkaran, itiraz eden ve değiştirme iradesi gösterenler özgürlüğün tadına varırlar. Bugün kapitalizmin egemenliği altında birçok yönden tutsak edilsek de beyinlerimiz özgür olduğunda geleceğe daha farklı bakarız. Milyonların ayağa kalktığı Haziran Direnişi nde isyanın ateşiyle bu özgürleşmeyi yaşadık. Sokaklara çıktık ve özgürlüğün tadını aldık. Bu tadın damağımızdan gitmesine izin vermeye de hiç niyetimiz yok. Yaşadığımız coğrafyada tanık olduğumuz her gelişme tespitlerimizi doğrulamaktan başka bir işe yaramıyor. Bu düzenin şefleri demokrasi paketi adı altında ilan ettikleri fermanla bize ve tüm dünyaya yalan söylüyorlar. Pakette belki dişe dokunur bir şeyler vardır diye açıp bakıyoruz ama koskoca bir sıfır görüyoruz. Tamam diyoruz, anadilde eğitim bu kez geçiyor. Bakıyoruz, sadece parası olan anadilde eğitim alacakmış. Yani anadilinde konuşmak sadece parası olanın sahip olacağı bir hakmış. Asimilasyoncu politikalar değişti mi diye bakıyoruz. Zorunlu din derslerinin kaldırılması şöyle dursun gerici uygulamalar hız kazanmış. Yapılmayanlar uzatılabilir ama uzun lafın kısası ortada bize dair bir şey yok. Payımıza ne kadar demokrasi düştüğüne karar verenler ODTÜ den yol geçirmek için zorbalıkta sınır tanımıyorlar. Onlar bizlerin özgür, sorgulayan beyinler olmamamız için çabalarken kendimizi direniş ve mücadele saflarında buluyoruz. Çünkü, direnmekten başka çaremiz yok. İşte bu yüzden direnişte ve direnerek özgürleşeceğimizi biliyoruz. Özgürlüğe ve özgür bir geleceğe susadık. İnsanın insan tarafından sömürülmediği, eşitsizliklerin son bulduğu, insanca bir düzen yani sosyalizm özlemiyle yanıp tutuşuyoruz. Bizlere çizilen sınırları kabul etmiyoruz. Sınırsız ve sınıfsız bir dünyayı kendi ellerimizle yaratmak için kolları sıvadık. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin. Nazım Usta nın da dediği gibi; Ve zafer etle hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır. İşte bunun için; sömürücü zorbaların saltanatını yıkmak için direniş saflarını sıklaştıralım. Liselerde, dershanelerde ve tüm alanlarda dalga dalga büyüyelim ve geleceğe yürüyelim.

3 4 - Lİselİlerİn Sesİ Anadilde eğitim ama kime? Bir aldatmacadan ibaret olan Demokrasi paketinin açıklanmasının ardından, pakette anadilde eğitim adına bir şeyin olmadığı anlaşıldı. Böylece sermaye devletinin anadilde eğitim hakkını müzakere masalarında vermeyeceği bir kez daha gözler önüne serildi. Demokrasi paketinden çıkan Özel okullarda Kürtçe eğitim uygulaması daha ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde sermaye devleti ve onun temsilcisi AKP hükümetinin samimiyetsizliği daha net bir şekilde görülüyor. Özel okullarda Kürtçe eğitim paketinde neler var? Milli Eğitim Bakanlığı nın yaptığı açıklamaya göre, paketten çıkan Kürtçe eğitim yapan özel okullar da sistem şöyle işleyecek: - Devlet okullarında olduğu gibi özel okullarda da Kürtçe anadilde eğitim yapılamayacak. Öğrencilere Kürtçe alfabe ile okuma-yazma öğretilmeyecek. Türkçe bütün okullarda anadil olarak kabul edilecek eğitim öğretim yılında Kürtçe dille eğitim veren ilk ve ortaokul açılmayacak. Sadece lise düzeyinde Kürtçe eğitim verilecek. Bakanlık onay verirse, daha sonraki yıllarda ilk ve ortaokulda yalnızca matematik ve fen derslerinin belirlenecek bir kaç saatinin Kürtçe işlenmesi gündeme gelebilecek. -Özel okul kendi talebine göre, lise 1. sınıftan önceki yılı hazırlık sınıfı olarak belirleyebilecek. Hazırlık sınıfında öğrencilere yoğun ve ileri seviyeye kadar bölümlere ayrılmış Kürtçe dersleri verilecek. Öğrenciler, hazırlık sınıflarında Kürtçe nin yanı sıra Türkçe, İngilizce, beden, müzik gibi derslere de girmek zorunda olacak. -Tüm sınıflarda Türkçe grubu dersler, inkılap tarihi, tarih, coğrafya ve din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri Türkçe olarak okutulacak. Ancak 2923 sayılı yasada yapılacak bir değişiklikle coğrafya derslerinin bu kapsamdan çıkartılabileceği ifade ediliyor. -Kürtçe okutulacak matematik, fizik, kimya ve biyoloji dersleri için Kürtçe branş öğretmenleri istihdam edilecek. Ancak Türkiye de Kürtçe branş öğretmeni bulunmadığı için özel okullar tercihlerine göre Kuzey Irak ya da Avrupa dan öğretmen getirebilecek. -Kürtçe eğitim veren liselere, yeni ortaöğretime geçiş sistemi kapsamında 8. sınıfta girilecek merkezi sınavların sonucuna göre yerleştirme yapılacak. Açılacak Kürtçe özel okul, kendi belirleyeceği taban puana göre öğrenci kabul edecek. İlerleyen yıllarda üniversite sınavı için Kürtçe de bir alternatif olabilecek. Milli Eğitim Bakanlığı nın yaptığı açıklamadan da açık bir şekilde görüldüğü gibi sermaye devleti ve onun temsilcisi AKP hükümeti anadilde eğitim hakkı adına hiçbir şey vermemekte, hatta Kürtçe eğitimi özel okullarla sınırlayarak sermayenin hizmetine sunmaya çalışmaktadır. Devrimci Liseliler Birliği olarak tüm liselileri AKP hükümetinin Kürtçe eğitim aldatmacası karşısında eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz. Çünkü biliyoruz ki özlemini duyduğumuz anadilde eğitim hakkını ancak mücadele ederek kazanacağız.

4 ... Demokrasi paketi ile eğitime gericilik şerbeti! Lİselİlerİn Sesİ - 5 İleri demokrasi söylemi ile 11 yıllık yalan-talan icraatlarına yenilerini ekleyen AKP iktidarı geçtiğimiz haftalarda açıkladığı Demokrasi paketi ile gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Kürt sorununu çözüyoruz, özgürlüklerin sınırlarını kaldırıyoruz diyen Erdoğan ve müritleri eskiden gizleme gereği duydukları dinci-gerici uygulamaları bu kez alenen toplumun geneline duyurmaktan geri durmuyorlar. Dinci-gerici iktidarın paketinden çıkan uygulamalar yine en fazla eğitim alanına dönük saldırılar ile kendini gösteriyor. Paketin toplamına baktığımızda Erdoğan ın özgürlük diye havariliğini yaptığı Türban serbest liğinin dışında elle tutulur bir şey görülmüyor. Yıllardır ezilen halkların dillerini ve kültürlerini yok sayan AKP hükümeti gericiliğin özgürlüğünü yaratıyor. Aleviler ve diğer inançların varlığı yok sayılarak zorunlu din derslerini dayatan iktidar kamuda türban yasağını kaldırmanın Yaşam tarzına saygının güvence altına alınması ve inançların korunması olarak yansıtıyor. Her müfredat değişikliğinde varoluş teorilerini eğitimin temeli yapan, sünni mezhebin inanç sistematiğini diğer inanç ve dinlerinkine dayatan, Diyarbakır da kız öğrencilerin kantine girmesine yasak koyan devlet ve sözcüsü Erdoğan, ancak gericiliğe özgürlük ve demokrasi alanı açabilir. Nevşehir Üniversitesi nin isminin Hacı Bektaş-ı Veli olarak değiştirilmesi, Mor Gabriel Manastırı nın arazisinin iadesi gibi uygulama kararları sadece paket ile ezilenlerin gözlerinin boyanması amaçlanmaktadır. Sosyoloji-felsefe gibi bilim derslerini öğretmek için İlahiyat mezunları istihdam edilirken bir üniversiteye Hacı Bektaş-ı Veli isminin verilmesi camiye cemevi demek değildir de nedir? Anlaşılan düzenin efendileri, itaatkar ve düşünmeyen gerici bireyler yetiştirme konusunda ısrarlılar. Özellikle son yıllarda eğitim sistemi, kılık-kıyafet serbestliği ve son olarak da demokrasi paketi eğitimde artan gericiliğin yaşamlarımızdaki yansımalarını ortaya koyuyor. Ama ne bu düzenin efendileri ne de Erdoğan ve müritleri bu konuda yanılıyorlar. Bunların hepsi sömürü ve faşizan uygulamalarla iktidarını sağlamlaştırmaya çalışanların korkularını gösteriyor. Onların korkularını büyüteceğiz.bizim taleplerimiz ve gerçek demokrasinin ancak sosyalizmde olduğunu biliyoruz. Haziran Direnişi nde ayağa kalktığımız gibi yine itaat etmeyecek, özgürlük ve sosyalizm mücadelemizi büyüteceğiz. Her şey beyinlerimizde bitiyor Günümüzde insanlar artık birbirlerini başörtülü veya başörtüsüz olarak sınıflandıracak kadar çağdışı bir düşünce içerisindeler. Ancak önemli olan bir bez parçasını takıp-takmamak değil de, her türlü donanıma sahip beyinlerimizde gerçekleştirdiğini düşünmelidirler. Bu tür olaylarla her gün sık sık karşılaşıyoruz. Hatta bu düşünce tarzı okullarımıza kadar sokuluyor. Yasal olmamasına rağmen okula rahatlıkla başörtülü giripçıkmak sıkıntı olmuyor. Ama başka bir öğrencinin kolundaki bileklik, kulağındaki küpe gibi kişisel eşyalar okul yönetimi tarafından soruna dönüşüyor. Bu bize her zamanki gibi bu ülkede eşitliğin ve adaletin olmadığını rahatça gösteriyor. Kartal dan bir meslek lisesi öğrencisi

5 6 - Lİselİlerİn Sesİ Liseliler direnişe, özgürleşmeye! DLB den anket çalışması Ümraniye DLB, Samandıra ve Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin yoğun olarak kullandığı Demokrasi Caddesi nde bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Liselilerle ayrıca anket yapıldı. DLB nin düzenleyeceği etkinliklere katılmak ve liselerde karşılaşılan sorunlara karşı birlikte eylem, etkinlik vb. faaliyetler örmek için iletişim ağı oluşturuldu. Gebze Ümraniye Devrimci Liseliler Birliği, çeşitli illerde yürüttüğü çalışmalarla liseli gençliği gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe çağırıyor. Avcılar ve Bakırköy de dergi satışı DLB, 12 Ekim günü Avcılar Marmara Caddesi nde stand açarak Liselilerin Sesi dergisinin satışını gerçekleştirdi. Faaliyet sırasında Ekim Gençliği nin yeni sayısı da lise ve üniversite gençliğine ulaştırılırken, işçi ve emekçilere de Kızıl Bayrak gazetesinin son sayısı ulaştırıldı. Ayrıca Devrimci Liseliler Birliği imzalı bildiriler dağıtıldı. Liseli gençliği direnişin safına çağıran afişler, Esenyurt, Avcılar ve Beylikdüzü bölgelerinde yaygın olarak yapıldı. DLB liler 13 Ekim günü ise Bakırköy Meydan da dergi satışı gerçekleştirdiler. Liselilerin Sesi nin yeni sayısı lise öğrencilerine ulaştırılırken, Ekim Gençliği satışı da yapıldı. Ayrıca, Devrimci Liseliler Birliği imzalı bildirilerin dağıtımı gerçekleştirildi. Ankara da DLB faaliyeti Yeni dönem çalışmalarına Mamak İşçi Kültür Evi nde düzenlediği toplantıyla başlayan Ankara DLB, Gezi ve Tuzluçayır direnişlerini gündemine aldı. Yanı sıra yeni disiplin yönetmeliğinin öğrenciler ve öğretmenler üzerinde yarattığı karmaşa üzerinden örnekler verildi. Zorunlu din dersi ve sermaye devletinin savaş çığırtkanlığı üzerine de sohbet edildi. DLB, 12 Ekim günü Yüksel Caddesi nde açtığı stand ile liselilere ulaştı. Gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe, özgürleşmeye! ve Suriye halklarının katledilmesine ortak olmayacağız! Direnişe, özgürleşmeye! afişlerinin asıldığı standda yaklaşık 3 saat boyunca liselilere ulaşmaya çalışan DLB liler, birçok liseliye Liselilerin Sesi dergisini de ulaştırdı. Liselilerin dergiye ilgili olduğu gözlemlendi. DLB liler Dikmen de Dikmen Caddesi ne, Sokullu çevresine ve pazar yerine DLB afişlerini yaptılar. İzmir DLB den etkinlik İzmir DLB, Denizler den Gezi ye mücadele büyüyor şiarıyla etkinlik düzenledi. Etkinlik, direniş sürecini anlatan bir sinevizyon ile başladı. Sinevizyonun ardından direniş ve gençlik temalı bir söyleşi gerçekleştirildi. Direniş sürecinde liseli ve üniversiteli gençliğin rolünden bahsedildi. DLB nin misyonu ve amacı üzerine tartışıldı. Direniş sürecinden sonra hayatlarında ve çevrelerinde birçok şeyin değiştiğini anlatan liseliler, DLB yi daha fazla anlatmak gerektiğini vurguladılar. Oldukça canlı geçen söyleşinin ardından liselilerin etkinlik için yaptığı dinleti sunuldu. Etkinlik, Çav Bella marşının hep birlikte söylenmesi ile son buldu.

6 Lİselİlerİn Sesİ - 7 İzmir de bildiri dağıtımları Gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe, özgürleşmeye! şiarlı bildiriler İzmir de Bornova Hayrettin Duran Lisesi ile Bornova Suphi Koyuncuoğlu Lisesi nde okuyan öğrencilere dağıtıldı. Suphi Koyuncuoğlu Lisesi önündeki dağıtım sırasında DLB liler müdür yardımcısı ve güvenlik görevlisi tarafından engellenmek istendi. Engelleme çabalarına rağmen dağıtım devam etti. Kartal DLB çalışmalarını Modern Zamanlar filminin gösterimiyle sürdürdü. İlgi ile izlenen filmin ardından film üzerine sohbetler edildi. Makineleşme, değiştirme iradesi gibi düşüncelerin vurgulandığı sohbetin ardından etkinlik sonlandırıldı. Kadıköy de açılan standda ise Liselilerin Sesi dergisi liselilere ulaştırıldı. Gebze de faaliyet DLB bildirileri, Gebze Osman Hamdi Bey Lisesi nin öğle çıkışı ve STFA Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi nin akşam çıkışına dağıtıldı. Liseliler bildirilerle DLB saflarında örgütlü mücadeleye çağrıldı. Gebze Osman Hamdi Bey Lisesi ne bildiri dağıtımı yapıldıktan sonra, idarenin şikayeti üzerine gelen polisler GBT kontrolü yaptılar. DLB afişleri Gebze merkez civarına ve lise çevrelerine ve liselilerin geçiş güzergahlarına yapıştırıldı. Adana da DLB faaliyetleri Adana Endüstri Meslek Lisesi ve Kız Meslek Lisesi öğrencilerine Gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe, özgürleşmeye! şiarlı bildiriler ulaştırıldı. Dağıtımla, liseli gençliğe sorunlar karşısında mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıldı. Ayrıca Özgürlük, Devrim, Sosyalizm! şiarlı DLB stickerları da kullanıldı. Avcılar Liselilerden gericiliğe karşı eylem Yenidoğan Çok Programlı Lisesi Müdürü Makbule Çiçek in görevden alınması liselilerin yaptığı eylemle protesto edildi. Liseliler yaptıkları eylemle müdürlerinin yanında olduklarını ifade ederken AKP nin gericibaskıcı uygulamalarına geçit verilmeyeceği ifade edildi. Yenidoğan Çok Programlı Lisesi Müdürü Makbule Çiçek, dini ağırlıklı seçmeli dersler yerine Astronomi ve Bilgi Kuramı gibi bilim derslerinin seçilmesini öğrencilerle de paylaşmış; öğrencilerin de bu dersleri görmek istemesi üzerine seçmeli dersler olarak kabul edilmişti. Bunun üzerine gerici-burjuva basın üzerinden karalama kampanyalarına maruz kalan okul müdürü Makbule Çiçek hakkında soruşturma başlatılmış; soruşturma tamamlanmadan görevden alınıp, başka bir okula sürgüne gönderilmişti. Bu durum sadece sürgünle sınırlı kalmayıp Çiçek müdürlük görevinden öğretmenlik kademesine indirildi. Yenidoğan Çok Programlı Lisesi öğrencileri de bu olayı protesto etmek ve AKP nin eğitim alanındaki dincigerici uygulamalarını teşhir etmek için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü nün bulunduğu Sarıgazi kaymakamlık binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler. Aynı zamanda bu gündem üzerinden topladıkları 600 ün üzerindeki imza dilekçelerini de Milli Eğitim Müdürlüğü ne ulaştırdılar. Eyleme DLB de destek verdi. Liselilerin Sesi / Sarıgazi

7 8 - Lİselİlerİn Sesİ Baskıcı ve gerici eğitim uygulamaları devam ediyor! eğitim sisteminin ardından, demokratikleşme paketinden de eğitim alanı adına öğretmenlere türban serbestliği ve Kürtçe nin özel okullarda yabancı dil olarak öğretilmesi çıktı. Böylece sermaye devletinin eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim adına hiçbir şey vermeyeceği bir kez daha gözler önüne serilirken gerici ve baskıcı eğitim uygulamaları da hız kazandı. İşte birkaç örnek: Seçmeli din dersi zorunlu ayrılırken okulun geri kalan sınıfları bir blok içine sıkıştırıldı. Okul idaresi A bloktaki ilköğretim okulu öğrencilerini ikili öğrenime geçirdi ve ilköğretim öğrencileri sabah de ders başı yapmak zorunda bırakıldı. Geçtiğimiz yıl velilerin protesto eylemleri sonrası okul yönetimi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İHO nun Nebahat Şifa İmam Hatip Orta Okulu na taşınacağı sözünü vermişti. Fakat yeni öğretim dönemi başlamasına rağmen bu vaat yerine getirilmeyerek yüzlerce öğrenci mağdur edildi. İstanbul Küçükçekmece de bir meslek lisesinde okula yeni kayıt yaptıran öğrencilerin seçmedikleri halde dini içerikli seçmeli dersleri okumak zorunda bırakıldığı ortaya çıktı. Bir öğrenci, beden eğitimi ve Türkçe derslerini seçmeli ders olarak seçmiş olmasına rağmen, okul yönetimi tarafından kendisine Türkçe seçmeli ders yerine dini içerikli bir seçmeli ders verildiğini ve sınıfta kendisi gibi pek çok öğrencinin olduğunu belirtti. Ayrıca seçmeli din dersine kimya öğretmeni girerken, öğretmen derste kız ve erkek öğrencileri ayrı ayrı oturttuğu öğrenildi. Bu durumdan rahatsız olan bazı öğrencilerin şikayetçi olması üzerine, tepki gösteren öğrenciler yönetim tarafından seçtikleri seçmeli dersin sınıfına sokulmaya başlandı. Lisede sıkıyönetim Ankara Mamak ta bulunan Ege Anadolu Lisesi nde, okul müdürü Ömer Faruk Sezgin, öğrencilerin öğlen arasında dışarı çıkmasını yasaklayınca, öğrenciler kantin fiyatlarını ve dışarı çıkma yasağını protesto etmek için bahçede yemek yemeye başladılar. Bunun üzerine okul müdürü öğrencileri tehdit edip bazı öğrencilere fiziksel müdahalede bulundu. Okulda bulunan öğrenci velilerini de azarlayan okul müdürünün öğrencileri tehdidi devam etmektedir. Öğrenciler; okul müdürünün okulun kapısını sürekli kapattırdığını, okulu cezaevine çevirdiğini ve kendilerinin kantinden pahalı satılan yiyecekleri almalarını istediğini belirttiler Her şey imam hatip okulları için... Alanya da bir ilköğretim okulunun yarısı İmam Hatip Ortaokulu na çevrildi. Fakat sadece 100 öğrencinin gittiği İmam Hatip Ortaokulu için bir blok Kız öğrencilere kantin yasağı Diyarbakır Çınar İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Demir, okul müdürlerine Liselerde kantinlere kız öğrencilerinin kesinlikle girmemesini ve bu kata nöbetçi öğretmen görevlendirilmesini istedi. Demir in bu sözleri ile Çınar ilçesindeki Anadolu lisesi, imam hatip lisesi, düz lise ve teknik ve endüstri meslek lisesindeki kız öğrencilerin okul kantinlerine girişi yasaklanmış oldu. Liselerde görev yapan öğretmenler de yasağın bekçisi olarak görevlendirildi. Demir ayrıca, Liselerde kız çocukların ortadan kaybolması konusunda bu çocukların devamsızlıklarının takibi yapılarak ailelerine bilgi verilmesi gerektiğini söyledi. 8. sınıf öğrencilerine de dikkat edilmesini istedi. İlçe Milli Eğitim Müdürü Demir, demokratikleşme paketi kapsamında yapılan ve türbana serbestlik getiren kılık kıyafet düzenlemesini protesto etmek için Eğitim-Sen tarafından başlatılan özgür kıyafet eylemine katılan öğretmenleri de tehdit etti. 101 müdüre Gezi sorgusu Ankara Valiliği, Gezi Direnişi ne destek amaçlı Ankara da düzenlenen gösterilere ilköğretim ve lise öğrencilerinin katılmasının ardından 101 okul yöneticisi hakkında idari soruşturma açılmasına izin verdi. 2 müdür görevden alınıp öğretmen yapılırken, 5 müdürün yeri değiştirildi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişleri tarafından yürütülen soruşturmada okul müdürleri ve yöneticilerin savunmaları alındı. Yöneticilerin, Öğrencileri eyleme katılmaya teşvik ettikleri, göz yumdukları, izin verdikleri, eyleme katılan öğrenciler için yoklama almadıkları, eyleme katılmalarına rağmen okuldaymış gibi gösterdikleri iddia edildi.

8 Lİselİlerİn Sesİ - 9 Kadıköy de Liseli Forumu 28 Ekim günü Kadıköy Boğa da biraraya gelen lise öğrencileri sloganlar eşliğinde yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş sonrasında Kadıköy Liseliler Forumu nun ilkini gerçekleştirmek için bir kafeye geçildi. Foruma damgasını vuran ise dar grupçu zihniyet oldu. İlk olarak söz alan bir Liseli Genç Umut üyesi, Yoğurtçu Parkı nda gerçekleştirilen forumlardan birinde alınan kararla liseli forumunun gündeme geldiğini dile getirdi. Yoğurtçu Parkı ndaki forumlara katıldığını da dile getiren liseli, işlerin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair bir açıklama yaptı ve ilk iş olarak bir yürütme kurulu seçilmesi gerektiğini, kendisinin de aday olduğunu söyledi. Liseli forumlarında alınacak kararların hayata geçirilmesi için böyle bir yürütmenin seçilmesinin önemli olduğunu, Yoğurtçu Parkı nda da işlerin böyle yürüdüğünü söyleyen liseli önden bir dayatmayla forumu açmış oldu. Buna karşılık liselilerden itirazlar geldi. Pek çok liseli Bizler, başkan, yürütme istemiyoruz bu olduğunda buranın inisiyatifi yok sayılır dedi. Liseli Genç Umut üyesi ise ısrarla ilk forumda yürütme kurulunun seçilmesi gerektiğini öne sürdü. Liseli forumunda yürütme kurulunun seçilmemesi yönünde genel bir oy birliği olmasına rağmen Forumu yaptıktan sonra kalanlarla yürütmeyi seçelim önerisi üzerine bir Ekim Gençliği okuru söz alarak yürütmenin seçilmemesi düşüncesini belirtti ve bu yöndeki genel düşüncenin kabul edilmesini istedi. Genç Umut üyesi liseli ise, saldırgan bir üslupla, liseli forumunun yapıldığını belirterek liseliler dışında kimseye söz hakkı tanınmayacağını söyledi. Forumda lise gündemleri yerine Liseli Genç Umut un kendisini dayatan tutumları konuşuldu. Liseli Genç Umut tan, web sitesinde Kadıköy Liseli Forumu nu kendisi örgütlüyormuş gibi duyurması, DEV-LİS üyesi liseli bir kadına şiddet uygulaması ve hakaret etmesi gibi tutumlarına dair özeleştiri vermesi istendi. Liseli Genç Umut üyesi ise kendisine hakaret edildiğini, ortada bir dövme olayı olmadığını ve bunun için verilecek bir özeleştiri de olmadığını söyledi. Liseli Genç Umut un özeleştiri vermemesi ve saldırgan üslubunu sürdürmesi üzerine tartışma gerginliğe dönüştü ve kavga çıktı. Liseli gençlik hareketi kaybetti Kadıköy de ilki gerçekleşen liseli forumu, pek çok saldırının hedefinde olan liselileri mücadeleye katmak için yapılan tartışmalara değil, dar grupçu hesaplar sonucu ortaya çıkan kısır tartışmalara sahne oldu. Liselilerin Sesi / İstanbul Abbasağa da liseli forumları Liseliler İstanbul da Beşiktaş Abbasağa Parkı nda gerçekleştirdikleri forumlarla mücadeleyi tartışıyor. 7 Ekim günü gerçekleştirdikleri forumda Haziran Direnişi sürecinde polisin attığı gaz bombasıyla yaralanan ve yaşam mücadelesi veren Berkin Elvan için yürüyüş gerçekleştirildi. Forum alanından Beşiktaş Kartal Heykeli ne yürüyen liseliler Diren Berkin liseliler seninle! Abbasağa Liseli Forumu pankartını taşıdılar. Kartal Heykeli önünde forum adına yapılan konuşmada lise öğrencileri olarak uyanana kadar Berkin in sahiplenileceği vurgulandı. Konuşmanın ardından sloganlarla forum alanına dönüldü. Forumda ilk olarak direnişteki Kazova işçileri üzerine konuşuldu. Yapılan tartışmalar sonucunda Abbasağa Liseli Forumu Kazova Direnişi ile dayanışmayı büyütme kararı aldı. Forum kapsamında meslek liselerinde yaşanan sorunlar ve staj sömürüsü üzerine de tartışmalar yürütüldü ODTÜ için yürüyüş Üçüncü kez gerçekleştirilen Abbasağa Liseli Forumu nda alınan refleks eylem kararı ile liseliler Beşiktaş ta ODTÜ için yürüdü. Yürüyüş boyunca Diren ODTÜ liseliler seninle!, Faşizme karşı omuz omuza!, Direne, direne kazanacağız!, Bu daha başlangıç, mücadeleye devam! sloganları atıldı. Kartal Heykeli ne gelindiğinde ajitasyon konuşması ile liselilerin ODTÜ nün yanında olduğu belirtildi ve mücadele çağrısı yapıldı. Eylem Gezi şehitlerinin anılması ile sonlandırıldı. Liselilerin Sesi / İstanbul

9 10 - Lİselİlerİn Sesİ Komutan Che kavgamızda yaşıyor! Liseli gençliği gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı direnişe ve özgürleşmeye çağıran Devrimci Liseliler Birliği, Küba Devrimi nin önderlerinden Ernesto Che Guevara nın 46. ölüm yıldönümünde çeşitli yerellerde anma etkinlikleri ve toplantlar gerçekleştirdi. Esenyurt ta Che anması 9 Ekim günü yapılan toplantının açılış konuşmasında Che nin devrimci mücadeleyle tanışmasının öyküsü ve ezilen halkların kurtuluş mücadelesinin içerisinde yer alması üzerinde duruldu. Che nin, Marksist-Leninist dünya görüşünü askeri eylemlere önderlik etme yeteneğiyle birleştirmiş yiğit bir devrimci olduğunun vurgulandığı açılış konuşmasında Küba daki gerilla mücadelesinin başarıya ulaşmasının ardından Che nin yeni kurtuluş mücadeleleri için farklı ülkelere gitmesinin büyük bir fedakarlık örneği olduğu ifade edildi. Haziran Direnişi nin etkisinin sürdüğü bir süreçte Che gibi gerçekçi olup imkansızı istemenin gerekliliğinin vurgulandığı konuşmada kendi ülkemizde de Erdal Eren, Deniz Gezmiş ve daha nice devrimcilerin Che nin bıraktığı mücadele bayrağını yükseklerde taşıdığı ifade edildi. Ümraniye DLB Che yi andı Ümraniye deki anma etkinliği, Che nin hayatının kısaca anlatılmasıyla başladı. Konuşma, Che nin Devrimden başka hayat yoktur sözüyle bitirildi. Sonrasında TOKİ Lisesi nden bir liseli, DLB adına konuşma gerçekleştirdi. DLB nin ilerici, öncü liseli güçlerin birleşik mücadelesini hedeflediğini, gençlik içerisinde devrim, devrimci kimliğin mücadelesini verdiğini dile getirdi. Son olarak emperyalist savaş ve Che üzerine konuşuldu. Konuşma aralarında Che nin fotoğraflarından ve konuşmalarından derlenen sinevizyon ve emperyalist savaş konulu slayt gösterimi yapıldı. Sonrasında liselerde yeni dönemdeki güncel gelişmelere değinildi. Haziran Direnişi sonrasında liselerde yaşanan saldırılar tartışıldı. Son olarak ise Ekim Devrimi nin 96. yılını konu edinen ve Haziran Direnişi nin birikimleri üzerinden kitleleri devrim saflarında örgütlenmeye çağıran 16 Kasım etkinliğine dair sohbet edildi. Kartal da film gösterimi Ümraniye Kartal DLB, Che yi anma etkinliği kapsamında Motosiklet Günlüğü adlı filmin gösterimini gerçekleştirdi. Etkinlik hazırlıkları kapsamında Kartal da yer alan liselerin yoğun olduğu alanlara etkinliğe çağrı ozalitleri yapıldı ve el ilanları liselilere ulaştırıldı. Bankalar Caddesi nde DLB standı devrimci marşlarla açıldı. DLB materyallerinin yaygın kullanıldığı stand faaliyeti sırasında birçok liseli ile eğitim gündemleri üzerine sohbet edildi. Kartal da bulunan liselerin etraflarına DLB afişleri ve Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!, Özgürlük örgütlülüktür! Devrimci Liseliler Birliği nde örgütlen!, Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için DLB saflarına! yazılamaları yapıldı. Film gösteriminin ardından liseliler ile film ve Ernesto Che Guevera nın devrimci kişiliği üzerine değerlendirme yapıldı. Liselilerin Sesi / İstanbul

10 Lİselİlerİn Sesİ -11 Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı DİRENİŞE, ÖZGÜRLEŞMEYE! Dün Irak ta, Libya da karşımıza çıkan emperyalist savaş gerçeği bugün de Suriye de 2,5 yılı geride bıraktı. ABD öncülüğüdeki emperyalist güçlerin; Esad rejimini kısa sürede devirerek, Suriye zenginliklerini yağmalama ve Suriyeli işçi-emekçileri kendi hesaplarına köleleştirme planları Türkiye, Suudi Arabistan gibi Amerikancı tetikçilerin yoğun çabalarına rağmen istedikleri gibi ilerlemiyor. Suriye yönetimi kimyasal silah kullandı gibi saldırı adımlarının Rusya nın sergilediği inisiyatifle boşa düşürülmesi diğer taraftan ABD hükümetinin iflasın eşiğine gelmesi savaşı ertelemiş görünüyor. Enisonu Rusya ve ABD, Suriye meselesi üzerinden 2. Cenevre Konferansı konusunda uzlaşı sağlamış bulunuyor. 2,5 yıldır sergiledikleri kanlı icraatlara rağmen Baas rejiminin yıkılmasından umudunu kesen gerici çeteler bu son gelişmeyle birlikte parçalanmaya başladılar. Amerikancı uşakların hayalleri suya düştü ABD öncülüğündeki efendilerinin şimdilik Suriye ye askeri bir müdahaleyi uygun görmemesi; Özgür Suriye Ordusu nu besleyen, kökten dinci çetelere komuta eden, lojistik destek sunan, Avrupa dan gelen cihatçıların Suriye ye geçisini sağlayan, Suriye deki yıkımdan büyük bir beklenti içinde olan AKP iktidarını hayal kırıklığına uğratmış gözüküyor. Evdeki hesap çarşıya uymadı Emperyalist savaş senaryosunun ilk yazıldığı halinden daha farklı bir seyir izlemesi Amerikancı iktidarda yarattığı hayal kırıklığının yanında, AKP nin zorunlu manevralar yapmasına da neden oluyor. Tam destek verdikleri kökten dinci çetelere bugün terör örgütü tanımlaması kullanmaları, sınır hattında top atışlarıyla cihatçıları vurmaları ve tutuklamaları bu zorunlu adımlardan birkaçıdır. Fakat bu adımlar göstermelik ve birkaç örnekle sınırlıdır. AKP iktidarı her ne kadar emperyalist efendilerinden bağımsız bir savaş politikası yürütme gücünden yoksun olsa da gerici çetelere desteğini kesmiş değil. AKP nin yakın zamanda Suriye nin çeşitli kentlerinden silahlı, sivil 106 farklı çete, örgüt ve grubu Reyhanlı da toplaması da emperyalist savaş ve saldırganlık heveslerinin sürdüğünü göstermektedir. Emperyalizme karşı kavga bayrağını devrim safında örgütlenerek yükselt! Her ne kadar Suriye üzerinden işgal planı ertelense de kapitalist kriz içerisinde debelenen empreyalistkapitalist dünya kendi çıkarları adına savaşlardan geri durmayacaktır; çünkü krizler savaşları kaçınılmaz kılmaktadır. Öte taraftan bunalımlar ve savaşların yaşandığı bu dönem aynı zamanda devrimci süreçlere de gebedir. Krizin ve savaşların ağır faturasının kesildiği işçiler, emekçiler ve onların çocukları olan biz gençler, devrimci partinin önderliğinde sosyalizm alternatifi etrafında yan yana gelerek örgütlenirsek bu mümkün olacaktır. Liseliler olarak Denizler in, Mahirler in, İbrahim Kaypakkayalar ın devrim için ölüme korkusuzca yürümeli, cesareti kuşanarak devrim safında, sosyalizm safında, devrimci partinin safında örgütlenmeliyiz.

11 12 Lİselİlerİn Sesİ - Ekim Devrimi yol gösteriyor! Özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelemiz büyüyor! Ekim Devrimi nin 96., Yeni Ekimler in Partisi nin 15. yılında tüm liseli gençliği özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz! 96 yıl önce gerçekleşen Şanlı Ekim Devrimi ile sosyalist devrimler çağı açıldı. Bolşeviklerin önderliğinde gerçekleşen Ekim Devrimi ile burjuvazi devrildi ve iktidar işçi ve emekçilerin oldu. Ekim Devrimi ile ezilenler, sömürülenlerin kurtuluş umudunun devrim ve sosyalizmle gerçekleşebileceği kanıtlanmış oldu. Ekim Devrimi ile tarihin gördüğü ve hala aşamadığı şimdiye kadarki en ileri işçi iktidarı deneyimi yaşandı. Haziran Direnişi gibi önemli bir deneyimi geride bıraktığımız bu dönemde Ekim Devrimi bizler için çok daha önemli bir örnek durumda. İçerisinden geçtiğimiz süreçte Ekim Devrimi işçilere, emekçilere ve güzel bir gelecek hayali kuran biz gençliğe her zamankinden daha fazla yol gösteriyor ve umut oluyor. Bu umudu büyütmek içinse Yeni Ekimler in Partisi bizlere devrim ve sosyalizmin safında örgütlenme çağrısı yapıyor. Haziran Direnişi: Sermaye devletinin saldırılarına verilmiş bir yanıt Sermaye devleti saldırılarını, baskılarını arttırarak devam ediyor. Annelerimiz, babalarımız kölece çalıştırılıyor, kıdem tazminatlarına dahi göz dikiliyor. Bizlere ise paralı, gerici eğitim dayatılıyor, düşünmeyen, sorgulamayan bireyler olmamız isteniyor. Bir yandan da Kürt halkına, Alevilere yönelik asimilasyon politikaları, baskılar devam ediyor. Kardeş halklara karşı savaş çığırtkanlığı yapılıyor. Sesini çıkartan herkes azgın bir polis terörü ile karşılaşıyor, gözaltı ve tutuklama terörü ile sindirilmeye çalışılıyor. Kısacası bizlere karanlık bir gelecek dayatılıyor.

12 Lİselİlerİn Sesİ - 13 Bu ilk zafer, nihai zafer değil henüz. Ekim devrimimiz sadece bizim cephemizde ve emsalsiz cefalar ve güçlükler, işitilmemiş acılar içinde ve büyük yanılgılar ve hatalarla gerçekleştirildi. Sanki yanılgılar olmaksızın, hata yapılmaksızın tek başına, geri bir halk, dünyanın en güçlü ve en ileri ülkelerin emperyalist savaşının üstesinden gelebilirmiş gibi! Hatalarımızı söylemekten korkmuyoruz ve onları düzeltebilmesini öğrenmek için bu hatalarımızı değerlendireceğiz. Ama gerçek gerçek olarak kalacaktır. Yüzlerce, binlerce yıldır ilk kez, efendiler arasındaki savaşa, kölelerin bütün efendilerine karşı yapacağı savaş ile cevap vermek doğrultusunda verilen söz eksiksiz yerine getirildi ve tüm güçlüklere rağmen yerine getirilecek. Biz bu eserin yapımına başladık. Ne kadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna vardırırlar bunun öze ilişkin bir önemi yok. Önemli olan buzun kırılmış, yolun gösterilmiş ve açılmış olmasıdır. V.İ. LENİN Sermaye devletinin giderek arttırdığı saldırılar karşısında Haziran Direnişi ise verilmiş anlamlı bir yanıt oldu. Haziran Direnişi ile işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler kısacası bu düzende geleceği olmayanlar artık yeter dediler. Biz liseliler de Haziran Direnişi nde yerimizi aldık, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için barikatlar kurduk, direndik. Ekim Devrimi 96., Yeni Ekimler in Partisi 15. yılında! Haziran Direnişi nden çok şey öğrendik. Direnmeyi, mücadele etmeyi, bizlere apolitik kuşak diyenlere inat politik olmayı, yaratıcılığımızı kullanmayı öğrendik. Ama en önemlisi direnişin, mücadelenin ancak sınıfın öncü partisi önderliğinde gerçekleşirse nihai hedefimiz olan devrime ve sosyalizme ulaşabileceğini öğrendik. Yeni Ekimler i yaratmak için yola çıkan Yeni Ekimler in Partisi nin 15. yılında bizlere yaptığı örgütlenme ve devrime hazırlık çağrısı da bu sebeple bizler için her zamankinden daha yakıcı. Şimdi bu çağrıya cevap verme zamanı! Ekim Devrimi nin 96., Yeni Ekimler in Partisi nin 15. yılında tüm liseli gençliği özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz! Devrimci Liseliler Birliği ***...biz komünistler, proletaryanın kendi bağımsız öncü partisi yoksa proletarya devriminin asla zafere ulaşamayacağı konusundaki bugünkü berrak bilincimizi ve bu alandaki kesin ve kararlı tutumumuzu herşeyden çok Lenin in teorisine, Bolşevizmin pratiğine ve muzaffer Ekim Devrimi nin derslerine borçluyuz. Bu böyle olduğuna göre, parti inşa sürecimizin parti kimliğinin ilanına varacağı bu özel evrede, Ekim Devrimi ni zafere götüren partinin kendisine, onun öncü misyonunu başarıyla oynayabilmesinin gerisindeki temel etkenlere her zamankinden daha özel bir dikkat göstermemiz gerektiği herhangi bir özel açıklama gerektirmez.... Bir devrimler yüzyılı olan 20. yüzyıl içinde Ekim Devrimi nin teorik ve pratik yönden hala da aşılamadığını söylemiştik. Bu aynı gerçek Ekim Devrimi nin zaferini hazırlayan parti için de geçerlidir. Bitmekte olan yüzyılımızın tarihi Bolşevik Partisini aşan daha ileri bir devrimci parti örneği kaydetmedi. Hala aşılamayan bir devrime önderlik eden partinin de henüz aşılamamış olması anlaşılır bir durumdur. Zira devrimci bir partinin konumunu, kimliğini ve kapasitesini önderlik ettiği ve zafere ulaştırdığı devrimden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu nedenledir ki Ekim Devrimi nin teori ve pratiğinden öğrenmek, işin özünde, ona önderlik eden partiden, bu partinin teorisinden ve tarihsel pratiğinden öğrenmek demektir. (EKİM, sayı 180, Büyük devrimin aynasında parti davası)

13 14 - Lİselİlerİn Sesİ Alaattinler olup düzeninizi yıkacağız! Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanı, devrimci işçi Alaattin Karadağ 19 Kasım 2009 akşamı İstanbul Esenyurt ta polislerce sokak ortasında infaz edildi. Sermaye devletinin eli kanlı katilleri ve onların sözcüsü boyalı basının katliama gerekçesi ise oldukça tanıdıktı: Dur ihtarına ateşle karşılık verdiler! İstanbul Emniyet Müdürlüğü ise yaptığı açıklamada 2 terörist in polise ateş açtığını duyurdu. Haziran Direnişi nde kitle eylemlerine yönelik azgın polis terörü karşısında kahramanlık hikayeleriyle tanıdığımız Emniyet Teşkilatı nın İstanbul daki şefi Hüseyin Çapkın, katliamdan şahıs maalesef ölmüş, kimse ölsün istemiyoruz sözleriyle bahsederek tetikçilerini aklamaya ve katliamı meşrulaştırmaya çalıştı. Oysa görgü tanıklarının anlatımları Alaattin Karadağ ın sermaye devletinin kolluk güçleri tarafından sokak ortasında infaz edildiğini tüm açıklığıyla ortaya koydu. Karadağ ı sokak ortasında infaz eden polis Oğuzhan Vural ın sanık sandalyesine oturtularak yargılandığı dava süreci ise, katliamcı devlet geleneğini ve devletin tetikçilerini nasıl koruduğunu gösterdi. 11 duruşma boyunca mahkeme heyeti katil polisi alenen aklamak için çalıştı ve nihayetinde tüm suçlar için istenen cezalardan beraat kararı verdi. Gezmiş ve nice devrimciler gibi adını devrim tarihimize yazdırdı. Katillerden hesap soracağız! Alaattin Karadağ ın alçakça infaz edilmesi ne ilktir ne de son olacaktır. Taksim Gezi sürecinde Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz ın polisler tarafından katledilmesi polis terörü ve cinayetlerinin halen güncel olduğunu gösterdi. Ancak, bizler devrimci liseliler olarak eli kanlı devletin gerçek yüzünü biliyoruz. Yeni isyan dalgalarının an meselesi olduğu şu günlerde Alaatinler olarak bu düzeni yıkma mücadelesinde yerimizi alacağız. Devrime ve sosyalizme adanmış bir yürek... Alaattin Karadağ, devrimci yaşamı boyunca işçi sınıfı mücadelesinin yılmaz bir neferi olmuş, tüm yaşamını işçi sınıfının örgütlenmesine, devrim ve sosyalizm davasına adamış bir sınıf devrimcisiydi. Karadağ 2001 yılında İzmir deki tutukluluğu sürecinde Ölüm Orucu eylemine 6. ekipte katılmış, CMK nın 399/2 maddesi uyarınca sağlık durumdan ötürü 6 ay süre ile infazının ertelenmesine karar verilerek Kırıklar F Tipi Cezaevi nden tahliye edilmişti. Tahliyesinin ardından devrimci mücadelesini sürdüren Karadağ, bu yıllarda çalıştığı bir fabrikada yaşadığı iş kazası sonucu sağ elinin 4 parmağını kaybetmiş, ancak yaşadığı tüm zorluklara rağmen devrim ve sosyalizm davasına olan inancından vazgeçmemişti. Yıllar boyu devrimci saflarda mücadele eden Karadağ, inandığı değerler uğruna mücadele ederken darağaçlarına korkusuzca yürüyen Erdal Eren, Deniz

14 Lİselİlerİn Sesİ - 15 Devrimci irade teslim alınamaz! Devrimci güçleri kitlelerden yalıtma amacıyla estirilen tutuklama terörü göstermelik dosyalar ve adaletleriyle bizler için ucuz bir komediden ibaret. Baştan sona kendi yargı sistemleri içerisinde dahi bir mantık çerçevesine oturmayan bu süreçte, ne kadar gerçek ararsak arayalım, ne komedinin kendisinde ne de ucuz nitelenmesinde insanlık namına bir kırıntı dahi bulmak mümkün. Aksi kapitalizmin doğasına aykırı olacağından normal. Ancak kitlenin gözü önünde tüm çıplaklığı ile durması açısından ise çarpıcı! Ben 31 Mayıs ta patlak veren kitle hareketiyle birlikte binlerin korku duvarlarını yıkmasından korkanların uyguladığı işte bu tutuklama terörüyle karşı karşıya kalan onlarca Gezi direnişçisinden biriyim. Bir çeşit kas hastalığı olan Myestaiia grevis rahatsızlığım ve buna bağlı %52 engelli raporum orta yerde dururken yüzlerce hasta tutsağı ölüme terk eden zihniyet bana da aynı sonu uygun gördü. Diyelim ki ben bir insanın hayatından daha değerli bir şeyi, bu sistemin bekasını tehlikeye atmışım. İşte bu sebeple rahatsızlığım özgünlüğü ve uymak zorunda olduğum diyetler göz önüne alındığında hapishane koşullarında hayatımı devam ettirmem mümkün değilken, politik bir kararla tutuklandım. Ancak onlar korkularının ifadesi olarak saldırılarında pervasızlaşsalar da mücadele içeride de dışarıda da devam ediyor. Hiçbir kuvvet bilimsel sosyalizmin özüyle kitleleri buluşturmasını engelleyemiyor, engelleyemez! Tıpkı dört duvar arasında, dünyanın her bir yerinde ve elbette ki Türkiye de de kitlelerin yeryüzünü sarsan ayak seslerini yüreklerimizde duymamızı engelleyemeyecekleri gibi... Ve tıpkı bizim yüreklerimizin çırpınışlarında sıkılı yumruklarda atmasını engelleyemedikleri gibi... Onlar saldırmaya devam ededursunlar, içerde ve dışarıda hücreleri parçalayacak tek olgunun devrimci mücadelede olduğunu bilen bizler, nerde olursak olalım direnmeye devam ediyor ve yaşamı uğruna ölecek kadar sevmesini işte tam da bu mücadele içerisinde öğreniyoruz. Kitlelerle omuz omuza yürüyeceğimiz günleri düşleyerek adımlıyoruz avlumuzu sabırsızlıkla. Bizleri kitlelerden yalıtmak isteyenlere inat bir gün daha fazla yaşamakta kararlıyız. Çünkü biliyoruz ki, bir gün bile yaşamak yarını değiştirebilir. İşte bizim yüreğimiz kavga için bu denli coşkuyla atarken onun için bir oyunla, belki tam ortasına bir kurşun sıkmasa da (okunamayan bölüm) susturmak isteyenlere cevabımızı yiğit yoldaşlardan devraldık kızıl bayrağı, bize onu onurla taşımak düşer. Mademki sıra bize geldi, hoş geldi sefa geldi. Başımız gözümüz üstüne! Ucuz komediden ibaret oyunları neyi getirir bilinmez, ama şu bir gerçek ki kanla yazılan tarih silinmeyecek, devrimci irade teslim alınamayacaktır! Burcu Koçlu Kadın Kapalı Hapishanesi Şakran / Aliağa Büşra Toprak yalnız değildir! Büşra, tıpkı bizler gibi gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı mücadele eden bir liseli. Gezi Direnişi sürecinde Adana da evi polisler tarafından basılarak gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan liseli Büşra, mücadele saflarının en önünde yürüyenlerimizdendi. Gericiliğin, faşizmin ve sömürünün karşısında duran Büşra, ilerici bir liseli olarak aylardır Adana Karataş Cezaevi nde tutsak. Tutsak çünkü; Büşra eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için mücadele ediyordu. Doğanın, çevrenin talanına ve yağmasına karşıydı. Eşit, özgür bir gelecek istiyordu. Büşra bu yüzden düzenin ve onun kurumlarının hedefi oldu. Büşra nın mücadele saflarının en önünde yer alması bu köhne düzenin temsilcilerini o kadar korkuttu ki baskıya ve zora başvurdular. Şimdi o bizlere demir parmaklıkların ardından seslense de kalplerimiz Büşra ile birlikte atıyor. Onun aylardır tutsak olmasına neden olan gerekçelerin altına biz devrimci liseliler de imzamızı atıyoruz ve Büşra yı sahipleniyoruz. Devrimci Liseliler Birliği olarak, tüm Gezi tutsaklarının serbest bırakılmasının yanısıra liseli gençlik hareketi içerisinde özgürlük ve gelecek mücadelesini omuzlayan Büşra nın da bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Devrimci Liseliler Birliği

15 16 - Lİselİlerİn Sesİ Ezilenlerin tiyatrosu... Bu kitabın amacı, tiyatronun zorunlu olarak politik olduğunu göstermektir, çünkü insanın bütün faaliyetleri politiktir ve tiyatro da bu faaliyetlerden biridir. Augusto Boal Ezilenlerin Tiyatrosu na Önsöz Tiyatro, ilk ortaya çıktığı zamanlarda isteyen herkesin özgürce katılabildiği kolektif bir eğlence biçimiydi. Aynı zamanda insanlar tiyatroyla kendilerini ifade etme olanağı da buluyordu. Aristokrasinin, tiyatroyu insanları kendi istediği şekle sokabileceğini fark etmesi ve tiyatroyu egemenliği altına alması gecikmedi. Aristokrasinin tiyatroyu egemenliği altına almasıyla herkesin özgürce katıldığı tiyatro ortamı, yerini seyirci ve izleyici ayrımının olduğu bir tiyatroya bıraktı. Bu tiyatronun oyuncularını da Aristokratlar oluşturuyordu, ekibe katılmak isteyen diğer insanlar sahnenin arkasında bir koro oluşturuyordu. Aristoteles in yarattığı bu tiyatro seyircinin sahnedeki karakterle empati kurmasını hatta duygusal bağlamda özdeşleşmesini sağlar. Seyirci, karakterin işlediği bir suç ya da yaptığı bir hata sayesinde yaşadığı mutluluğu paylaşır, fakat daha sonra karakterle beraber kanunlara karşı gelindiğinin farkına varır. Kaçınılmaz son bir felakettir, yaptığı hata karakterin sonunu getirir. Seyirci dehşete kapılarak hata yapma eğiliminden arınır. Bu yöntemle, seyirci üzerinde duygusal baskı kurularak egemen güçlerin yaptırımını arttırmak amaçlanır. Ortaçağ da tiyatro biçimsel olarak Aristotelesçi tiyatroya benzemiyordu ama işlevsel olarak iki tiyatronun da görevi aynıydı. Atina da devlet ve zenginlerin kontrolünde olan tiyatro, Ortaçağ da kilise ve soyluların kontrolüne geçti. Kilise tüm sanatlar gibi tiyatroyu da kendi dogmalarını, emirlerini ve kararlarını yaymak için kullandı. Burjuvaziyle beraber insanın kendi içine dönmesi sanata da yansıdı. Anlatılan olaylarda insanın iç dünyası ağırlık kazanmaya, karakterler tüm yönleriyle ele alınmaya başlandı. Sahnede kötülük kavramı yerini kötü olmayı özgür iradesiyle seçen karakterlere bıraktı. Böylece karakter dramatik eylemin nesnesi değil öznesi oldu ve burjuva bir kavrama dönüştü. Böyle bir ortamda Brecht Duygu mu akıl mı? sorusuyla karşımıza çıktı. Brecht, halkın itaat etmesini sağlamak için değil, onları uyandırıp düşünmelerini ve eyleme geçmelerini sağlamak için kullandı. Brecht in ortaya attığı epik tiyatro fikri Aristotelesçi tiyatrodan farklı olarak seyircinin sahnede

16 Lİselİlerİn Sesİ - 17 izlediği olaylar karşısında duygusal bir kırılganlıkla parçalanıp yok olmaması, kendine özgü kişiliğiyle olayın karşısında durup, olayı kendi hayatına kendi düşünceleriyle katmasını sağladı. Bir Marksist olan Brecht e göre bir tiyatro eseri huzurun, dengenin sağlanmasıyla sona eremez. Marksist bir sanatçı, hareketi ulusal özgürleşmeye, sermaye tarafından ezilen sınıfların özgürleşmesi yönünde geliştirmelidir. Bu düşüncesiyle Brecht, halk sanatçısının kenar mahallelerde toplumu değiştirmekle gerçekten ilgilenen halkla buluşmasını savundu. Bugün ezilen halklar kendilerini özgürleştiriyor ve bir kez daha tiyatroyu ele geçiriyorlar. Duvarlar yıkılmalıdır. Augusto Boal Ezilenlerin Poetikası Brecht le tiyatroyu belli bir sınıfın kontrolünden kurtarma ve tiyatroya seyirciyi harekete geçirme amacı yükleme konularında aynı fikirde olan Boal, epik tiyatroda da seyircinin yeterince aktif olamadığını düşünmüştür. Boal a göre seyirci yalnızca izleyen olma konumundan çıkıp oyuna katılmalıdır. Bu tür tiyatrolarda sahnede toplumu ilgilendiren bir olay sergilenir. Sergilenen oyun dakika uzunluğundadır. Sahnede sergilenen bir sorun vardır ve seyirciden beklenen bu sorunu çözmesidir. Seyirci sahne üzerindeki oyuncuyu yönlendirmeyi de tercih edebilir ancak asıl yapılmak istenen seyircinin sahneye çıkmasını sağlamaktır. Oyun esnasında seyirciyi harekete geçirmenin en etkili yolu jokerdir. Joker çalışmanın başkanı ya da yöneticisi değildir. Jokerin tek görevi konuya daha hakim olanları bildiklerini anlatmaları ve deneyimlemeleri için teşvik etmek; biraz cesaretlileri daha da cesaretlendirerek yapabileceklerini sahne üzerinde göstermelerini sağlamaktır. Seyirci ya da oyuncunun önceden hazırladığı bir çözüm yoktur, istenen çözümün sahne üzerinde seyirci ve oyuncunun birlikte bir çözüm üretmesidir. Daha önce hiç sahneye çıkmamış seyirciyi rahatlatmak için sergilenen oyundan önce çeşitli vücut çalışmaları yapılır. Bu vücut çalışmaları aynı zamanda kişini vücudunu tanıması, alışkanlıklarından sıyrılması için de hazırlayıcı çalışmalardır. Yalnızca görünmez tiyatrodan önce bu tür vücut çalışmaları yapılmaz. Çünkü görünmez tiyatroda oyun, insanların günlük işlerini devam ettirdikleri hiç ummadıkları bir zamanda sergilenir. Seyirciler gerçek sandıkları bu olaya, sorunu çözmek için yine gerçek kimlikleriyle müdahale ederler. Boal ın baskıcı tiyatroya alternatif olarak, Brecht in poetikasını da içine alarak ortaya çıkarttığı halk tiyatrosu böyle işler. Ezilenlerin tiyatrosunda seyirci kötü bir sözcüktür ve harekete geçirilmediği sürece insandan daha eksiktir. Bu türle yapılan deneyler halkın, yani seyircinin, egemen sınıfın sahneye yansımasını oturup izlemekle kalmasını engellemek içindir. Seyirciler artık karakterlerin kendileri yerine düşünmelerine veya kendileri yerine eylemde bulunmalarına izin verir, eyleme katılırlar. Ezilenlerin tiyatrosunda gösteri bir eylem hazırlığıdır. Boal ın dediği gibi; Belki de tiyatro kendi içinde devrimci değildir; ama hiç kuşku yok ki tiyatro bir devrim provasıdır. Okunması gereken kitap, yaşatılması gereken devrimciler Gülünün Solduğu Akşam Erdal Öz ün 1986 yılında yayınlanan bu kitabı yaşanan haksızlıklara göz yummayıp, onlara karşı mücadele edip gerçekleri savunduğu için tusak düşen Deniz Gezmiş ve onun gibi devrimci arkadaşlarıyla Ankara Mamak Askeri Cezaevi nde karşılaşması ile başlar. Deniz Gezmiş, Erdal Öz den kendi yaşadıkları olayları dinlemesini ve bunun hakkında roman yazmasını ister. Bu Öz için heyecan verici ve bir o kadar da zor bir iştir. Gizli olarak sürekli, Deniz Gezmiş le konuşup yaşadıkları olayları not alır. Aniden Erdal Öz ün cezaevinden çıkmasına kadar bu böyle devam eder. Çıktıktan sonra her şey yarım kalır ve Erdal Öz ün bir roman yazması için elinde yeterli bir şey yoktur. Kitapta anlatılan çoğu olay yaşanmıştır. Acımasızca idam edilen ve öldürülen insanların gerçek hikayelerine yer verilmiştir. Kitabın içinde kurgu da vardır. Fakat kurgular okuyucuya gerçeklik hissi verecek kadar gerçekçidir. Okunması gereken kitap, yaşatılması gereken devrimcilerin yaşamını anlatıyor. Kartal dan bir liseli

17 18 - Lİselİlerİn Sesİ Kapitalizmde bilim ne kadar gelişebilir? Kapitalizmde bilim, patronların kasasının dolmasına yarar. Onlar nasıl ki fabrikalarda işçileri karları artsın diye acımasızca sömürüyorsa, bizleri dershanelere ve özel kurslara mecbur ediyorlarsa, bilimden de ancak daha fazla kazanç elde etmek istiyorlar. İnsanlığı ilerletecek bir buluş bulunduysa ve bu onlara kar sağlamıyorsa o buluşu insanların hizmetine sunmuyorlar. Örneğin ilaç endüstrisinin hastaların sürekli müşteri olmasını sağlamak konusunda finansal bir güdüsü var. Bu nedenle bir tedavi bulmak için çok az sayıda araştırma yapılıyor. Çoğu araştırma özel sektör tarafından hastaların ömür boyu kullanmak zorunda kalacakları nitelikte ilaçlar bulmak için yapılıyor. Buna örnek, ABD deki bir araştırmadan verilebilir de kanseri yenebilecek bir molekül bulunuyor. Fakat ne hükümet ne de ilaç firmaları bu buluşu ilerletecek bir maddi yardım yapmayı kabul ediyor. Bir diğer örnek ise AIDS hastalığı ile ilgili yaşanıyor lerde AIDS hastalığını ortadan kaldıracak araştırmalar yapılmak isteniyor. Fakat ilaç şirketlerinden yine herhangi bir destek gelmiyor. İlaç şirketleri şunu iyi biliyor ki bir ilacın toptan çözümü bulunursa onlar mallarını uzun süre satamazlar da elektrikli aracın bulunmasının büyük otomotiv ve petrol şirketleri tarafından engellenmesi de kapitalizmin bilime vurduğu darbeye örnek olarak gösterilebilir. Yüzeydekiler ve diptekiler Kapitalist sistemde bilim ve tekniğin gelişmesi insanlığın gelişimi gibi sunulur. Yollar, ulaşımdaki gelişmeler, uzaya gitmeler, teknolojik aletlerdeki yenilenmeler ve buluşlar gibi... Fakat emek-sermaye çelişkisi yani emeğin boynuna geçirilmiş zincir olduğu gibi durmaktadır. Tekniğin gelişmesi insanın 5 saat çalışmasının ortamını yaratıyor olsa da patronlar toplumu istihdam etmeyi tercih etmedikleri için bilime burda sınır koyarlar. Özetle, insanlığın gelişimi üretim

18 Lİselİlerİn Sesİ -19 ilişkilerinin değişimi ile olur. Ve patronlar kar hırsıyla dolup taştıklarından bilimsel gelişmeyi engellerler. Kapitalizmde her şey daha fazla kara bağlı olduğundan her şey fazla üretiliyor. Ve bilim ve tekniğe burda düşen görev üretim maliyetlerini düşürmek oluyor. Daha az insan emeği kullanılması, daha hızlı üretimi gerçekleştirme gibi hedefler bunlar. Bu yüzden patronlar sınıfı bir bilimsel gelişme kar getirmiyorsa bu konuyla ilgilenmezler. Bu gelişme insanların önemli bir kısmının sorununu çözecek olsa bile bu böyle olur. Bir diğer konu da kapitalistlerin başta yoksul çocukları olmak üzere zeki gençleri kendi okullarında yetiştirip kendilerine kar sağlamak üzere adeta yatırım yapmasıdır. Bu kişiler ise bir süre sonra kapitalistlerin ve onların devletinin uşağı olurlar. Emekçi halkın üzerine kan kusacak silahları tasarlarlar. Bilimsel araçların ve ortamın tekellerde olması bağımsız çalışmanın önünü kapatıyor. Bilimin gelişmesi böylece kapitalistlerin olmayan insafına kalıyor. Ayrıca kapitalistin güdümündeki bilim insanı kar güdüsüne zarar verecek ya da toplumda devrimci fikre kan taşıyabilecek bir buluşu yapamıyor ve ortaya gerçeği savunma duruşunu koyamıyor. Ezilen sınıfın bilim insanı bunu yaparsa büyük bir dışlanmaya maruz kalıyor. Kapitalistlerin bilim insanlarına, ulaştığı bilgiyi paylaşma ve diğer bilim insanlarıyla birlikte ilerletme yasağı koyduğu da düşünülürse bilim hangi hızla ilerleyebilir sizce? Bilimsel gelişme sınırlandırılıyor Burjuvazinin gericiliğinden ve kapitalist sistemin artık üretici güçlerin gelişiminin önünde engel olduğundan bahsederken elbette bilim ve teknolojinin mutlak bir gerilemesinden söz etmiyoruz. Bu her gün yeni bir şey üretmek zorunda olan kapitalizmin doğasıyla çelişir. Ne var ki üretici güçlerin bugün barındırdığı gelişme potansiyeli ile karşılaştırıldığında mevcut bilimselteknolojik gelişmeler son derece cılız kalıyor. Üstelik bu gelişmeler, insanlığın ve doğanın tahribatını arttırıcı bir biçimde gerçekleşiyor. İşte Hidro Elektrik Santralleri (HES) buna örnektir. Yani muazzam bir potansiyel, burjuva çıkarların belirlediği sınırlar dâhilinde çarçur edilmektedir. Bu durumun pek çok örneği mevcut; alternatif enerji kaynakları ve alternatif teknolojiler mümkünken fosil kaynaklı teknolojilerde ve nükleer fisyon reaktörlerinde ısrar edilmesinin doğa üzerindeki tehdidi, insanlığın bilgi hazinesinin kullanım hakkının patentler yoluyla dev tekellerin kasalarında atıl durması, savaş sanayiine yapılan yatırımların muazzamlığı ortada. Kapitalizmin teknolojik ve bilmsel buluşlardaki tüm bu hantallığına rağmen Sovyetler Birliği birkaç on yılda dünyanın en gelişmiş bilim yuvası haline geldi. Uzaya ilk uyduyu ve ilk insanı o gönderdi. Kişi başına düşen doktor sayısı en yüksek Sovyetler Birliği nde gerçekleşti. Üstelik bu 1917 de halkın %90 ının okuma yazma bilmediği bir ülkede gerçekleştirildi. Bu sistemde tüm bireyler kendilerini geliştiremiyorlar. Maddi zorluklar nedeniyle eğitimlerini yarıda bırakıyorlar. Fakat sosyalizmde tam tersi. Fırsat eşitliği sağlanarak insanlar kendilerini eğitiyorlar. Ve ilgileri hangi yöneyse oraya doğru yöneliyorlar. Fakat bu sistemde devlet veya şirketler milyonlarca öğrenci zorlukla okurken birkaç yüz bin kişiye burs verirler. Ve üzerlerine düşeni görevi yaptıklarını zannederler. Sanırız bu kadarı kapitalizmde bilimin ne kadar ilerleyebileceğini hepimize gösteriyor.

19 20 - Lİselİlerİn Sesİ Futbol sadece futbol değildir... Kimi zaman egemenlerin kitleleri yalıtma biçimi, kimi zaman ezilenlerin egemenlere haykırışıdır. İspanya nın faşist diktatörü Francisco Franco Halkını nasıl kontrol altında tutuyorsun? diye soranlara, şu şekilde yanıt vermiştir; 3F, futebol (anlayabileceğiniz gibi futbol), fiesta (parti), fascismo(faşizm). Peki futbol, toplumsal olaylarda nasıl bu kadar etkilidir? Gelin birkaç örneğe bakalım.1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında İstanbul u işgal eden İngiliz güçleri, bir futbol turnuvası düzenlemek isterler. Modern futbolun mucidi İngilizlerdir ve o dönemde karşılarında hiçbir millet duramamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu gibi halkı geri bıraktırılmış bir devlet, İngilizler ile bu konuda kesinlikle yarışamazdı. O dönem, İstanbul sokaklarında baskı ve zulüm vardır. İngilizler ve diğer işgalci kuvvetler yerli halka çileler çektiriyorlardı. Kadınları taciz ediyorlar, esnafın işini bozuyor hatta hiçbir ceza almadan cinayet dahi işleyebiliyorlardı. İngiliz kuvvetlerinin karşısına, Kuvay-ı Milliye ye sınırsız destek vermiş Fenerbahçe çıkacaktır. Kupanın adı General Harrington Kupası dır. Maç 29 Haziran 1923 günü Taksim Stadyumu nda oynanacaktı. Cephede kaybeden halk, onurunu kurtarmak için bu sefer yeşil cepheye akın etmişti. Taksim Stadyumu hınca hınç doluydu. Fenerbahçe, İşgal Orduları Başkomutanlığı nın kin duyduğu bir takımdı. Çünkü işgal kuvvetlerine mensup takımları peş peşe yeniyor, bu sayede o dönemki halkın anti-emperyalist bir tutum almasında büyük önem teşkil ediyordu. Fenerbahçe, unutulmaz golcüsü Zeki Rıza Sporel in iki golüyle işgal kuvvetlerini mağlup eder. Binlerce taraftar bu galibiyeti milli bir zafer gibi kutlayarak kupa ile Beyoğlu Caddeleri nde büyük gösteriler düzenlemişlerdi. Hem havan topuyla, hem futbol topuyla savaş kazanan tek ülke biziz! lafı buradan gelir. Bu, futbolun emperyalizme karşı zaferidir. Bu sefer tarihler 9 Ağustos 1942 yi göstermektedir. Dönem, 2. Paylaşım Savaşı dır. Disiplinli Nazi orduları, Sovyet topraklarında büyük bir istikrarla ilerlemektedir. Dünyanın her yerinde faşistler zaferlerine bir yenisini eklemekte, dünyanın nereye gittiği soruları havada uçuşmaktaydı. Adeta bir distopyaya dönüşüyordu dünya. Nazi orduları, kuklaları Rumen, Macar, Hırvat devletlerinin ordularıyla, Kiev şehrini işgal etmişti. Nazilerin sadece ordularının değil, futbol takımlarının da müthiş bir şöhreti vardı. Onlar da sıkı bir disiplinden geçmiş, ari ırk olduklarına inanan ve bunu kanıtlar nitelikte geleni geçeni yenen bir takımdır. Ukrayna da 1941 futbol sezonu, Nazi işgali nedeniyle yarım kalmıştı. Sovyetler in en başarılı takımı olan Dinamo Kiev in oyuncuları, anavatanı ve sosyalizmi savunmak için

20 Lİselİlerİn Sesİ -21 cepheye gitmişlerdi. Kalanlar ise şehir gerilla birliklerine katılmışlardı. Hayatta kalanlar Start Kulübü nü kurdular. Start şehirdeki işgalci Rumen, Macar ve Alman kulüpleriyle maçlar yapıyor ve bu maçları aynı Fenerbahçe gibi ezici farklarla kazanıyordu. 6 Ağustos günü Start, Nazi havacı birliklerinin takımı olan Flahelf Kulübü nü 5-1 mağlup etti. Naziler, bu mağlubiyetin Mihver Devletleri arasında bir sarsıntıya yol açacağına ve halkın moralini bozacağına inandığı için bir rövanş maçı istediler. Ayrıca bu galibiyetten güç bulan şehir halkının isyan etmesinden korkuyorlardı. Sovyet yöneticileri ve halkı ise, vatanının bağımsızlığı ve halkının kurtuluşu uğruna canlarını feda eden Start oyuncularının sarsılmaz iradelerine güveniyordu ve bu konuyu propaganda olarak sık sık işliyorlardı. Maçta çok sıkı tedbirler alınmıştı. Tribünler Nazi subaylarıyla doluydu ve maçın hakemi de bir Nazi subayıydı. Maçın ilk yarısı hakemden güç alan Almanlar ın aşırı sert hareketleriyle geçti. Kafalar yarılıyor,oyuncular ikili mücadelelerde birbirlerini yumrukluyorlardı. Ve hakem bırakın faul kararı vermeyi, tedavi için dahi oyunu durdurmuyordu. Buna rağmen Start oyuncularının üstün yetenekleri ve aldıkları kapsamlı eğitim, onların devreyi 3-1 önde kapatmalarını sağlıyordu. Devre arasında bir Nazi subayı, Start oyuncularının soyunma odasına gelerek, yeteneklerinden çok etkilendiklerini ancak bu maçı kazanmaları halinde sonuçlarına katlanacaklarını söyledi. İkinci yarı iki takım da ikişer gol daha buldu. Start hayati önem taşıyan bu maçı da 5-3 kazanmıştı. Start oyuncularının birkaçına maçtan sonra SS askerleri tarafından mermi yağdırıldı. Kalan oyuncular ise Sirets toplama kampında işkence gördüler ve çoğu infaz edildi. Takım kadrosundan yalnızca üç kişi hayatta kalabildi. İşte bu da futbolun faşizme karşı zaferidir. komünist partizanlar tarafından kurulan Bologna ve Livorno, Ternana, Roma, İngiltere de demiryolu işçilerinin takımı Manchester United ve liman işçilerinin takımı Liverpool, Türkiye de Beşiktaş ve Adana Demirspor, Yunanistan da AEK, Arjantin de Boca Juniors, Fransa da Marsilya, İspanya da Bask kulüpleri Osasuna ve Athletic Bilbao, Kıbrıs ta birleşmiş bir Kıbrıs için mücadele eden Omonoia tanınmış anti-faşist ve sol görüşlü taraftar gruplarına sahiptir. Ve futbol bu nedenle asla egemenlerin istediği gibi sadece bir spor ya da sadece bir eğlence olarak düşünülemez. Futbol, direnenlerin sporudur. 90 dakikadan sonra futbol bitmez. Futbol bir ömrü kapsar. Emekçilerin hafta sonu eğlencesi olarak keşfedilen futbolu, bugün emekçiler izleyememektedir bile. Çünkü artık o da paralıdır. Artık futbol izlemek halkın her kesiminin yapabileceği bir eylem değildir. Bir avuç asalağın eğlencesidir. Tribünler, emekçilerin futboldaki düşmeyen son kalesidir. Bu kaleleri muhafaza etmek, bizim elimizdedir. Bu tahlilden bakıldığında holiganlık! Evet, kitleler için bir afyondur, ama taraftarlık, omuz omuza taraftarlık, ezeli rakip, ebedi dostunun taraftarıyla dayanışma bir direniştir. Egemenlerin futbol anlayışına, adeta şovmenlik yapan ve tiksindirici ücretler alan futbolculara, yeşil sahaları reklam panosuna çeviren bazı insanlara ve bilimi, sanatı, aşkı, hüznü, dostluğu pazarladığı gibi futbolu da pazarlayan sermaye düzenine karşı renklerin kardeşliği, taraftarlar arası dayanışma ve endüstriyel futbola karşı mücadele, ezilen halkların isyan çığlığıdır ve her geçen gün büyümektedir. Galatasaray ın emektar futbolcusu Metin Kurt un da dediği gibi Futbol borsada değil arsada güzeldir! Tribünler bizimdir Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Günümüz futbol dünyası, egemenlerin bir ritüelidir. Localar onların iken, tribünler ise hala bizimdir. Dünya da ve özellikle Avrupa da birçok kulübün taraftar grubu anti-faşist ve sol görüşlüdür. İskoçya da Katolik İrlandalılar ın kulübü Celtic anti-faşistlerin ve cumhuriyetçilerin, Rangers ise ırkçıların takımıdır. Almanya da Anarşistler in takımı St. Pauli ve kömür işçilerinin takımı Schalke, İtalya da