T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2. Tarım & Hayvancılık. Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2. Tarım & Hayvancılık. Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat."

Transkript

1 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 Tarım & Hayvancılık Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Koordinatör

2 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Koordinatör) Katkılarından dolayı Müh. Murat TOMAR a teşekkür ederiz. 1

3 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 Editörler Prof. Dr. Kenan Haspolat Prof. Dr. Bekir Bükün Yrd. Doç. Dr. M. Halis Özer Öğr. Grv. Ahmet Akaydın Müh. İrem Haspolat İSBN: NİSAN 2013 Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) Gsm: Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir. Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir. Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz. 2

4 TARIM TARİHİ Neolitik Dönemde Diyarbakır da Tarım ve hayvancılık Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa 4-25) Diyarbakır ve buğdayın tarihçesi Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa 26-39) Yakınçağlarda Diyarbakır da Tarım Prof. Dr. Dr. İbrahim Yılmazçelik. (Sayfa 40-61) Arası Diyarbakır da Tarım Ve Hayvancılık Mehmet Ali Abakay (Sayfa 62-72) Cumhuriyetin İlk Yıllarında Diyarbakır da Tarım Ve Hayvancılık Mehmet Ali Abakay. (Sayfa 73-86) Ben ü Sen Mevlüt Mergen. (Sayfa 87-88) Esfel (Hevsel) Bahçeleri Vedat Güldoğan. (Sayfa 89-95) Gül ü Anlamak Ve Anlatmak.. Mevlüt MERGEN (Sayfa 96-97) Kültürlerde Gül Sembolü Yrd. Doç. Dr. Muharrem Yıldız (Sayfa ) Diyarbakır da Gülcülük ve Çiçekçilik Vedat Güldoğan. (Sayfa ) Tarihte Diyarbakır da gül. Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa ) Osmanlı Modernleşme Döneminde Diyarbekir Vilayeti nde Tarımı Teşvike Dair Bazı Belgeler Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat. (Sayfa ) Fotoğraflarda.Tarihte Tarım teşkilatı Aygül Doru. (Sayfa ) Diyarbakır da tarihte süs bitkileri. Aygül Doru. (Sayfa ) Diyarbakır mutfak kültürü M. Ali ABAKAY (Sayfa ) Diyarbakırda geçmişten günümüze meyvecilik Prof. Dr. Kenan HASPOLAT. (Sayfa ) HAYVANCILIK TARİHİ Neolitik Dönemden Günümüze Diyarbakır da Atçılık Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa ) Diyarbakırda Unutulan Bir Hayvancılık Dalı Devecilik Aygül Doru. (Sayfa ) Tarihten Günümüze Diyarbakırda Balıkçılık Aygül Doru. (Sayfa ) Kuş cenneti Diyarbakır Prof. Dr. Kenan Haspolat. (Sayfa ) Boranhane Kültürü Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa ) Diyarbakırda Güvercin Kültürü Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa ) 3

5 TARIM TARİHİ NEOLİTİK DÖNEMDE DİYARBAKIRDA TARIM VE HAYVANCILIK Kenan Haspolat 1 Dünya tarihinde ilk şehir kültürünün yaşandığı coğrafya Eski Anadolu topraklarıdır. Anadolu maden devrine erişinceye kadar, binlerce yıl süren uzun bir taş devri yaşamıştır. Taş devri kültürleri Paleolitik, Mezolitik ve Neolitik devirler olmak üzere üçe ayrılır. Paleolitik ve mezolitik devrileri avcılık yapılan dönemdir. Mezolitik devirden sonra Yeni taş devri gelir. Neolitik devirde ateşin kontrol altına girmesi, seramikler pişirme ile imalat, ziraat ve yerleşik hayata geçilme olmuştur. Neolitik devrin seramikleri tek renkli olup bu devirde yapılan araç ve gereçlerin tümü yine taştan ve kemikten imal edilmiştir. Ancak bu devir taş aletleri kaba saba olmayıp perdahlanmışlardı. Bu yüzden Neolitik devre Cilalı Taş Devri denilmektedir. Neolitik dönemde ziraat başlamış, ilk köy kültürü başlamıştır. Anadolu da M.Ö yılları arasında Burdur-Hacılar, Konya Çatalhöyük, Mersin Yümüktepe, Tarsus-Gözlükule, Malatya Caferhöyük, Beyşehir Suber ve Erbaba, Keban barajı alanı ve Diyarbakır Çayönü ön plana geçmiştir (1). Yukarı Mezopotamya buğday ve tahılların ilk yetiştirildiği bölgedir (2). Bölge, özellikle bazı buğdaygil (yabani buğday ve arpa). ve baklagil (yabani nohut, mercimek ve bezelye gibi). bitkilerinin gen kaynağı olarak önemlidir (3). Türkiye de Güneydoğunun içinde olduğu verimli hilal bölgesinde dünyanın ekini, evcilleştirilmiş hayvanları, tekerlekli taşıma araçları, bakır ve daha sonra bronz ve demir işlemeciliği ile kasabaların, şehirlerin ve kralların, dinlerin doğuşu hep bu bölgede meydana gelmiştir. Tüm bu öğeler derece derece buradan yayılmıştır (4). Karacadağ: 4 Haziran 2006 tarihli Hürriyet gazetesinden alıntı yaptığı bir haber bunun en güzel göstergelerinden biri niteliğinde: Almanya nın haftalık haber dergisi Der Spiegel kapaktan verdiği 11 sayfalık araştırmasında, Max Planck Enstitüsünün Köln de bitkiler üzerinde yaptığı araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin ise Karacadağ eteklerinde bugün de halen yetişen yabani buğday bitkisi olduğunun ortaya çıktığını yazmaktadır. Ülkemizde doğal olarak yetiştiği bilinen 10 kadar doğal buğday türünün yarısı kadarı, Karacadağ yöresinde bulunmaktadır (5). Canan Atlı Karacadağ yöresinde çeltik tarımı D.Ü. Eğitim Fak. Coğrafya Bölümü Diyarbakır s Prof. Dr. Kenan Haspolat - khaspolat@hotmail.com 4

6 Teyid ve objektivite olsun diye yabancı kaynaklara bakalım: Early Plant Domestication: Athena Review Vol. 2, no. 1. Identification of the Initial Site of Einkorn Wheat Cultivation Einkorn, the first wheat crop of Old World, Neolithic agriculture. The research team chose for genetic characterization 338 of nearly 1,000 lines of einkorn whose known areas of origin are distributed throughout the Fertile Crescent region and include parts of SE Turkey. The 19 wild einkorn lines most closely related to domesticated einkorn all originated from the Diyarbakir District in SE Turkey, near the volcanic Karacadag Mountains. Based on calculations of genetic distance, the researchers conclude that the Karacadag area is the site of initial domestication of einkorn wheat Hole agrees with the timing of einkorn cultivation that the European team gives as approximately 10,000 years. Reviewed by Virginia M. Betz [Chapman (ed), 1992, Grass Evolution and Domestication, Cambridge University Press; Heun et al, Science 278, 14 Nov. 1997; Hole, Science 279, 16 Jan. 1998; Jones et al, Science 279, 16 Jan. 1998; Mlot, Science News 152, 15 Nov. 1997; Zohary and Hopf, 1988 Domestication of Plants in the Old World, Oxford University Press]. What origins near the Karacadag Mountains, Turkey Genetic analysis of wild einkorn wheat suggests that it was first grown in the Karacadag Mountains in southeastern Turkey. Recent genetic and archeological discoveries indicate that both emmer wheat and durum (hard pasta wheat). also originated from this same Karacadag region of southeastern Turkey. Remains of harvested emmer from several sites near the Karacadag Range have been dated to between 8,800 BCE and 8,400 BCE, that is, in the Neolithic period (5). 18 Aralık 1997 günlü Milliyet gazetesi şu haberi veriyor. Bilimsel araştırma, insanoğlunun tarıma günümüzden 9 bin yıl önce, Güneydoğu Anadolu da, Diyarbakır yakınlarındaki Karacadağ yöresinde başlandığını ortaya çıkardı. İngiltere de yayınlanan Science adlı derginin son sayısında uzmanların, bir tür buğdayın genetik yapısını inceleyerek bu sonuca ulaştıklarının anlaşıldığı açıklanıyor. Norveçli, İtalyan ve Alman bilim adamlarının yaptıkları araştırma, küçük kızıl buğday denilen bir tahıl üzerinde yaptıkları genetik incelemelere dayanıyor. Uzmanlar, küçük kızlı buğdayın, tarımı yapılan 68 türü ile doğada bulunan 261 yabani türünün genetik olarak diğer yabani türlerden açık bir şekilde ayrılan 11 yabani türden oluşan bir grubun söz konusu küçük kızıl buğdaya çok benzediğini ortaya çıkardılar. Bunların hepsi Karacadağ çevresinde yetişiyor. Bu da uzmanlara, tarımın başladığı yerin Anadolu olacağını gösterdi. Uzmanlar şimdi, insanoğlunu ilk 5

7 kez ekip biçmeye başladığı 8 bitki türünden üçünün beşiğinin Türkiye olduğuna dikkat çekiyorlar. Bunlar küçük kızıl buğday, nohut ve baklaydı (6). Dünyada Karacadağ ilk yabani üzümün menşei: Bu bilgi Pensilvanya üniversitesinden Dr. Patrick Mc Goven e aittir. Ancak literatür olarak teyidini almak istedim. Karacadağ ağırlıklı olarak Diyarbakır il merkezinin kenarını teşkil eder. Jason Ryal Boston unıversity Master of liberal arts makalesinden alıntı alalım: Origins of Agricultures. pages 11 wheat was cultivated in a 20 square kilometer area near the Karacadag Mountains which lies on the border Turkey and IraqThey estimate that this took place 8000 yeras ago or 6000 BC. Origins of fermentation.pages 13 Evidence with archeological chemist Patrick E. McGovern who was able to isolate the main component of the residue,calcium oxalate. This is the same residue found in a modern brewer s vat after it is emptied of the beer (Bower). Together Badler and Mc Govern had revealed the first hard evidence that a fermented grain product was being made and consumed over 5000 years ago. Bağcılıkta yabani gen umudu: Diyarbakır Dicle Üniversitesi (D.Ü). tarafından yapılan bir araştırmada, Güneydoğu nun dağlık alanlarında kendiliğinden yetişen yabani asmanın, bağcılığın gelişmesinde gen kaynağı olarak kullanılabileceği belirlendi. Dicle Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, bölgede yabani bağcılıkla ilgili önemli bilgiler gün yüzüne çıkartıldı. Dicle Üniversitesi Bismil Meslek Yüksek Okulu Şarap Üretim Teknolojisi Programı Öğretim Üyesi Dilek Değirmenci, Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Karataş ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Y. Sabit Ağaoğlu tarafından yapılan araştırmada, bölgede yabani bağcılıkla ilgili önemli bilgiler gün yüzüne çıkartıldı. Türkiye de özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi nin lokal üzüm çeşitliliği bakımından oldukça zengin olduğu vurgulanan araştırmada, Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak yabani asma tiplerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bölgede yapılan incelemelerde Diyarbakır ın merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis de merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde, Elazığ da Maden Çayı çevresinde ve Siirt de dağlık alanlarda yabani asma popülasyon varlığı tespit edilmiştir. Çayönü: Tarih yazmak zor bir iştir. Tarihin içinde saklı birikimin bulunup çıkarılması için sabır ve azim gerekir. Bu nedenle Hilar gibi antik bir yerleşim yeri üzerine tarih çalışması yapmak demek, kelimenin tam anlamıyla iğne ucuyla kuyu kazmak demektir. Atın ve buğdayın ilk evcilleştirildiği, ekildiği, ekmeğin fırında ilk pişirildiği, bakırın bulunmasıyla ilk madenciliğe geçilmesi, Hilar yerleşim yerine aittir. Acı olan gerçek, Hilar ın yazının henüz bilinmediği dönemini, yazının kullanıldığı döneme oranla daha fazla bilmemizdir. 6

8 Hilar gibi coğrafi bir mekan olmanın ötesinde, yazılı ve yazılı olmayan tarihin çok önemli bir tanığını araştırıp incelemek söz konusu olunca, tarihin o belirlenen misyonu daha iyi anlaşılır. Böyle olunca, tarih yazmanın zorluğu daha iyi anlaşılır. Hilar, on bin yıllık tarihin mirası, tarihin upuzun karanlık tünelinde saklı sırları barındırır. Böylesine sabırlı ve azimli bir çalışma gerektiren, saklısında kocaman bir tarihi kesiti taşıyan yerleşim yeri değil dünyanın önemli bir parçasıdır. Burayla ilgili araştırma ve incelemelere girişmek, ilgili insanın başını döndürecek denli kültürel mirasın tanıtılmasından öte bir anlam taşır. Hilar da ilk inceleme ve araştırmalarda bulunan, yıllı arasında yaşamış olan ABD li coğrafyacı Ellsworth Huntington dur. Burayla ilgili ilk bilimsel çalışma, Huntington un The Hittite Ruins of Hilar, Asia Minor Türkçesi; Küçük Asya, Hilar da ki Hitit Kalıntıları başlıklı ilk bilimsel yazıdır. Bu yazıdan öğrendiğimize göre Hilar; Asur, Hitit ve Khaldi gibi üç önemli antik imparatorluğun hüküm sürdüğü, karşılaştığı ve önem verdiği bir bölgedir. Kitabın yazarı Üzülmez e göre Hilar ve Ergani olarak birlikte düşünüldüğünde, 31 uygarlık gelip geçmiştir. Mezopotamya coğrafyasında, insanlığın mağara yaşamından kurtulup meskene girdiği, meskenlerden siteler ve devletler oluşturduğu bilinmektedir. Bu konuda Prof. Halet Çambel in şöyle bir tespiti vardır: Yerleşik düzene geçiş Neolitik Devrim olarak insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Söylemek gerekirse, tarihin şafağında Hilar vardı. Hilar, hem kayalıkların, hem mağaraların, hem Çayönü nü de içine alan bugünkü köyün ortak adıdır. Hilar ın bir tepesi olan Çayönü nün, yapılan kazılarla dünya kültür tarihine adını yazdırdığını söylemek mümkündür. Çayönü tepesi, Hilar köyü sınırları içerisinde, köye çok yakındır. Tepe ile köy arasından Boğaz Çayı geçmektedir (7). Çayönü yerleşimlerinde evler taş temelli, dörtgen planlı ve ayrık düzendedir. Büyük yapılarda yerinde dökme mozaiğe benzeyen döşeme kaplaması vardır. Evler odalara ayrılmış, bazı evlerde temeller ızgara biçiminde olup birbirine paralel ince duvarlarla yapılmıştır. Bir yanları da açık bırakılmış yapıların döşemelerinin altından sağlanan hava akımıyla neme karşı önlem alınmıştır. Boynuzdan orak sapları, yassı kemikten bileklikler, sürtme taştan boncuklar, bilezikler, öğütme ve ezgi taşları, tokmaklar, burgu taşları, havan elleri, cilalı baltacıklar, kemikten yapılmış balık iğnesi, boynuzdan çeşitli aletler, kapı mil taşı Çayönü nde, günümüzden binlerce yıl önce nasıl gelişmiş bir yaşamın ve üretimin olduğunu gösteriyor. Öğrencilere müzeyi anlatan uzman, dünya maden çağına geçmeden iki bin yıl önce Çayönü nde bakırın işlendiğini, ancak toprak pişirmeyi bilmediklerini bu yüzden çanak çömlek yapamadıklarını anlatıyor. Kilden yapılmış küçük hayvan ve kadın heykelciklerinin büyük olasılıkla çocuk oyuncağı olduğunu söylüyor. 7

9 Çayönü nde ilk kez mercimek ve buğday tarımı yapılmış; domuz, keçi ve köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiştir (8). Bu hususta bir de yabancı neşriyata bakalım; Cayönü Tepesi (Turkey). From K. Kris Hirst, Your Guide to Archaeology. FREE Newsletter. Sign Up Now! Definition: Cayönü (also called Çayönü Tepesi). is an Early Neolithic site (Pre-Pottery Neolithic B). in the upper Tigris valley of southeastern Turkey, near the town of Ergani. The site is a village site, occupied between 9400 and 8800 years ago. The site includes an area of approximately 3 hectares. The rooms of Çayönü were built of adjoining mudbrick walls, like an apartment block, but with entrances through the roof. The residents raised sheep and goats, and in the later stages pigs, but still depended on wild game such as aurochs and red deer. Domestic dog is in evidence as well. Plants consumed by the people at Çayönü Tepesi included grapes, figs, rye grass, and domesticated emmer and einkorn wheat were in use by the earliest occupations of BC. Şehmus Aslan Çayönü yakınında medfun Enuş peygamberle olaya manevi bir boyut katar. Şehmus Aslan Enüş peygamber için şunları yazar. Şit peygamberin oğlu, Hz. Ademin torunudur. Gökbilimi hakkında derin bilgisi olan bir zattır. 960 yıl ömür yaşamıştır. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca, Kikan üçgeni dünyanın ilk yerleşim olarak kabul edilir. Yani insanın yaratılışı ve çoğalımı burada başlayıp sonra dünyaya dağılmıştır (9). İlk insan ve Çayönü: Ergani yakınlarındaki Çayönü kazılarında gün ışığına çıkarılan çeşitli kalıntı ve buluntuların ortaya koyduğu, yalnız Anadolu nun değil, bütün Güneydoğu Asya ve Avrupa da İsa dan 7 bin yıl önce ilk karma ekonomisi gerçekleşmiştir; buğday ekimini, sağlamı, yerleşik bir düzen içinde özgün bir mimariye sahip insan toplulukları yaşamıştır (10) (11). Çayönü nde halk buğdayı ve mercimekgilleri ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip kazdılar. Ektikleri buğdayı hasat için geyik boynuzlarına yuvalar açarak çakmaktaşı bıçaklar yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla sabitleyip oraklar yaptılar. Orakları kullanırken ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden ördükleri kumaşları sardılar. Buğdayı toplarken aynı zamanda ellik görevini gören sığırın kürek kemiklerinden yaptıkları V biçimli bir aletten yararlandılar. Buğdayı evlerindeki bazalt yassı taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır taşlarla öğüttüler (12). Çayönü nde (M.Ö. 7000). meşe önemli bir ağaç grubudur. Ayrıca menengiç, gülgiller, dişbudak ve teke dikeni mevcuttu. Kızıl ve alageyik, sığır, yabani koyun, keçi ve yaban domuzu yaşamaktaydı (13). Buğday, Halan Çemi ve Demirköy e göre en önemli besin kaynağıydı. Einkorn ve eimmer buğdayı, acı burçak, mercimek, bezelye, nohut, akburçak yetişiyordu (13). 8

10 Prof. Dr. Metin Özbek edebi bir üslupla Çayönü ve Tarımı anlatıyor: Onlar bir avuç insandı. Geldiler, aşağı yukarı yıl öncesinde, Ergani nin düzlüklerinde, su kaynaklarına yakın bir yerlerde yaşamaya karar verdiler. Önceleri tarım ve hayvancılığı bilmiyorlardı. Çevrelerindeki yabani hayvanları avlıyor, yabani bitkileri toplayarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Zamanla çiftçiliği öğrendiler. Böylece bir ekip üç aldılar. Artı ürüne kavuştular ve besin üreticiliğine dayalı bir köy topluluğunun temellerini attılar. Koyun, keçi ve domuz gibi evcil hayvanları oldu. Zamanla bunlara sığır da katıldı. Onlarla iç içe yaşamaya başladılar. Bu yeni geçim ekonomileri onların toplumsal yapılarına yeni boyutlar kazandırdı. Hilar kayalıklarına sırtlarını verip kurdukları köylerini, zamanına göre farklı işlevlerine sahip en karmaşık yapılarla zenginleştirdiler. Çayönü avcılık-toplayıcılık geçim ekonomisinden yerleşik yaşam biçimine geçiş sürecini en iyi yansıtan bir Cilalı Taş devri köyüdür. Çayönü nde hayvan evcilleştirilmesi çanak çömleksiz dönemin daha geç evrelerinde karşımıza çıkar. Evcil koyun ve keçinin Çayönü ne zamanımızdan aşağı yukarı 8000 yıl öncesine doğru geldiği anlaşılmaktadır. Yoğun biçimde ele geçen bazalt öğütme taşları, tahılların öğütülüp un haline getirilmesine yarıyordu. Çayönü köy yerleşmesi kemik aletler açısından da son derece zengindi. Burada yaşayan insanlar geyik boynuzundan orak ve bıçak sapları yapıyor, tahıl ve diğer bazı bitkileri bu oraklarla biçiyordu. Buğday ve baklagiller önceleri yabani halde sofralarında yer alırken, bunların giderek tarıma alınmasıyla yiyecekler daha da çeşitlendi. Çayönü halkı önemli ölçüde sebzelerden de yaralandı. Kara hayvanlarının yanı sıra yakınlarında bulunan akarsulardan düzenli olarak balık tuttular. Kazılarda bulunan balık kemikleri bunun açık göstergesidir (14). Halet Çambel, Robert J. Braidwood ve onların ardından Mehmet Özdoğan ın Wulf Schirmer le Diyarbakır yöresinde kazdıkları Çayönü yerleşmesi, C 14 (radyokarbon on dört). sonuçlarına göre M.Ö yılları arasına tarihlenmektedir. Yerleşmenin ortasında bir meydan ve onun çevresinde dikdörtgen anıtsal yapılar ve evler yer almaktadır. Binaların alt bölümleri taştan, üstleri kerpiçten inşa edilmişti. Çayönü yerleşmesinde oturanlar Anadolu nun en eski çiftçileridir. Buğday yetiştirmesini, onu hasat etmesini ve öğütmesini biliyorlardı. Bunu, ele geçen aletler kanıtlamaktadır. Tarımın yanısıra hayvancılıktan da yararlanıyorlardı. Sofralarında koyun ve keçi eti bulunuyordu. Köpek ilk evcil hayvandı. Kadın heykelciklerı ana tanrıçaya daha bu dönemde tapıldığına işaret etmektedi. Çayönü Tepesi bugünkü yerleşim alanlarına göre Ergani ilçesi nin 7 km. kadar güneybatısında Hilar kayalıklarının üzerinde kurulu Hilar (Sesveren pınar). Köyü nün kuzeyinde K-G 160 m. DB 350 m. boyutlarında bir höyüktür. Deniz seviyesinden yüksekliği 832 m. kültür dolgusunun kalınlığı güney yarıda 45 m. 9

11 olmasına karşın kuzey yarısında 65-7 metreyi bulmaktadır. Çevresinde tarlalar uzanmaktadır. Bu doğal çevre farklı bitki ve hayvan topluluklarına yaşam alanı tanımıştır. Bugün bitki örtüsü açısından oldukça çıplak olan ova ve çevresinin görünümü yılları arasında günümüzden çok farklıydı. Neolitik dönem insanları yerleşmek için ovanın bazalt-genç alüvyon dolgu sınırını ve/veya dağ eşik bölgesini tercih etmişler. Bugün yazın en sıcak aylarında bile sürekli akan bir deresi ve bir dizi gözeleri bulunan ovanın o zamanlar çok daha sulak, geniş tatlı su havzaları ile kaplı olduğu, saz, kamış, keten gibi sulak ortam bitkilerinin, kunduz, susamuru gibi derin sulak alana gereksinim duyan hayvanların, çok sayıdaki tatlı su kabuklarının varlığı açıkça göstermektedir. Domuz gibi daha ormanlık ve yumuşak topraklı ve sazlıklarla kaplı nemli bir ortamı yeğleyen, geyik gibi çok sık ağaçlıklı olmayan nehir boyundaki orman ortamında yaşayan hayvanların varlığı, meşe (Quercus). gibi oldukça geniş bir dağılım alanı gösteren ağaçların, karakafesotu (Anchusa)., sabunotu (Vaccaria). ve madımak (Polygonum). gibi sulak nemli daha serin iklimi yeğleyen bitkilerin yanı sıra menengiç/sakız (Pistacio)., sorguçotu (Stipa)., süpürgeotu (Bromus). gibi daha kurak bozkır bitkilerinin varlığı ve özellikle sulak ortamı seven hayvan ve bitkilerin daha çok eski evrelerde bulunması, çevrede doğal olarak yetişen mercimek ve fığ gibi baklagillerin, emmer ve einkorn gibi daha çok otsu görünümlü tahılların yavaş yavaş başlayan tarımının artması sonucu çevrenin değiştiğini (tarla açmak için genç ağaçların kesimi, çalılıklardan arındırma gibi). belki de zaman içinde gölün dolarak küçülmüş olabileceğini de gözönüne alırsak, iklimsel ve ekolojik açıdan değişiklik olmamakla birlikte özellikle insanın doğal çevresini değiştirmesinin getirdiği sonuçlar yerleşmede kazılar sırasında hissedilmektedir. Bugün tepenin güneyinden akan Boğazçay, yatağını ancak 3. binlerde açmıştır. Açık ağaçlıklı alanlarda yaşayan yabani sığır, genellikle derin vadilerle yarılmış yüksek dağlık araziyi tercih eden küçük topluluklar halinde yaşayan yabani keçi; yazın daha çalılık-otluk dağ yamaçlarını yeğlerken kışın dağ etekleri ve vadileri yaşam alanı olarak seçen büyük sürüler halinde dolaşan yabani koyun; dağlık arazi yerine vadilerde de barınabilen ama genellikle ovaya da alçak tepeleri tercih eden ceylan ve yabani at; büyük ölçüde yabani yemişler ile beslenen alt örtüsü zengin sık ormanların hayvanı olan ayı yukarıda sözünü ettiğimiz değişik ortamları çok iyi yansıtmaktadır. Bütün ortamlara uyum sağlayan tilki, kaplumbağa gibi hayvanları ile çevre insanlara sonsuz besin kaynağı sunmaktadır(16). Çayönü Halkı Ne İle Beslenirdi? Yuvarlak Planlı Kulübelerin avlularının günlük işlerde yoğun kullanımına karşın bu evrede çakmaktaşı işlemek dahil birçok işlerin kapalı mekanlara çekilmiş olduğu ve yapının içinde işlerin mekanlara -modern ev planlamasında olduğu kadar katı bir ayırım olmamakla birlikte- bölünmüş olduğu dikkati çekmektedir. Yapıların ızgaralar üzerindeki kuzey mekanı Çayönü sakinlerinin günlük yaşamının 10

12 geçtiği bir mekan olmasının yanı sıra deri işçiliğinden, dikiş dikmeye, değişik malzemeden süs eşyalarının yapıldığı bir atölye işlevini de görmektedir. Bir anlamda bu mekan bir sonraki Kanallı Yapılar Evresi nin uzmanlaşmış atölyelerinin öncüsü olma niteliğini taşımaktadır. Orta mekan ise daha aşağı düzlemde, tabanı defalarca sıvanmış, güneydoğu köşesine yerleştirilmiş tabanı taş döşeli ocak ise en önemli öğelerinden biri. Bu mekan yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin öğütüldüğü, ezildiği, etlerin dövüldüğü havan elleri, öğütme taşları gibi aletlerin bulunduğu, kısaca yiyeceklerin hazırlandığı mutfak. Yapının en güneyinde ise ortada dışa açılan kapı ve her iki yanında değişik büyüklükte küçük bölmeler mevcut. Bu bölmeler olasılıkla kiler, depo gibi kullanılmıştır. Avlular mezbaha alanı gibi, sığır, geyik ve keçi kemiğinin çokluğu, buna karşın daha önceki dönemlerde çok bulunan domuzun hiç bulunmaması Çayönü halkının beslenmesindeki değişikliği de yansıtmaktadır. Atölyeler bu alandan daha batıya hemen hemen iskân dışına taşınmıştır. Çok sayıda evcil koyun ve keçinin ortalıkta gözükmesi, bu hayvanlara bağımlı yaşama ve belki de bu hayvanları getiren yeni sakinlerin gelenekleri Çayönü halkının yüzlerce yıllık alışkanlıklarını değiştirmiştir. Çayönü halkının temel besin maddesi et. Et uzun süre av hayvanlarından karşılanmıştır. Yerleşmenin ilk dönemlerinde daha çok domuz, geyik, yabani koyun ve keçi avlanmış. Daha sonraları yabani sığır da önemli bir yer tutmaktadır. Yakın çevrede domuzun çok bol bulunması, hatta dişi ve yavruların köyün içinde gezmeleri bazılarının avlularda tutulmuş olabileceği olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Kısaca Çayönü halkı domuzu kısmen evcilleştirmiştir. Koyun ve keçinin evcilleşmesi ise Hücre Planlı Yapılarda oturan insanlar tarafından gerçekleşmiş olabilir ya da başka yerden evcil koyun ve keçi getirilmiştir. Hemen yanı başlarındaki akarsu ve göllerden tatlı su yumuşakçaları toplamışlar, balık avlamışlardır. Bitkisel gıdalarda en büyük payı yabani mercimek ve fiğ oluşturmaktadır. Çayönü halkının einkorn buğdayının tarım denemeleri ancak Izgara Planlı Yapılar da oturanlar tarafından gerçekleşmiştir. Hücre Planlı yapıda oturanların olasılıkla küçük tarlaları olduğu düşünülmekte ve çevrede bol miktarda bulunan zengin menengiç, sakız, badem gibi yağlı bitkiler bitkisel yağ gereksinimini karşılamıştır. Çayönü halkının evinde ne tür aletler bulunurdu? Çayönü halkının ev eşyası oldukça çeşitli, bu çeşit zamanla uğraşların çeşitlenmesine bağlı olarak değişmekle birlikte değişim iç/dış mekan kullanımının, daha önceki sayfalarda da söz ettiğimiz gibi, zaman içindeki çeşitli etkenlere bağlı olan değişkenliği ile de doğrudan ilişkilidir. Değişik nitelikteki eşyaların dağılımına 11

13 baktığımız zaman yerleşmede, zaman zaman oldukça katı normlara bağlı bir düzenin, bulunduğu anlaşılıyor. Çayönü halkı değişik boyutlarda çakmaktaşından, taş ve kemik alet kullanarak biçimlendirdiği ok ve mızrak uçlarını alıp ava giderdi. Bazen taş top ları da kullanmış olabilirler. Avladıkları hayvanı bazen avladığı yerde parçalayıp kendilerine gerekli olan kısımları alıp getirirlerdi. Derisini çakmaktaşı ve doğal camdan kazıyıcılar ile yüzer, tabaklayıp kemik spatulalarla işlenirdi. Deriyi yine doğal camdan bıçaklar ile kesip biçer, kemikten değişik boyda bızlarla delikler açıp deri sınmaları ya da bitkisel liflerden yaptığı iplikleri geçirdiği kemik iğnelerle dikerdi. Belki de üzerini boncuk ve halkalar ile bezerdi. Eti doğal cam bıçaklarla doğrar ve bazen bazalt sığ tepsi lerde bazalt havanelleri ile döverlerdi. Belki çok yedikleri mercimek ve fiği de dövmek için havanellerinden yararlandılar. Göl ve deredeki balık avında kullandıkları ağlarına taş ağırlıklar astılar. Bazen kemik oltalar ile balık avladılar. Buğdayı ve mercimekgilleri ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip kazdılar. Ektikleri buğdayı hasat için geyik boynuzlarına yuvalar açarak, çakmaktaşı bıçaklar yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla sabitleyip oraklar yaptılar. Arakları kullanırken ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden ördükleri kumaşları sardılar. Buğdayı toplarken aynı zamanda ellik görevini gören sığırın kürek kemiğinden yaptıkları V biçimli bir aletten yararlandılar. Buğdayı evlerindeki bazalt yassı taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır taşlarla öğüttüler. Belki de bazalt parçacıklarından arıtmak için sınma elekler de kullandılar. Ekmek yapıp yapmadıklarını ise maalesef bilmiyoruz. Ellik olasılıkla evlerinin çatılarına serdikleri, sepet ve hasır örmek için kullandıkları sazları biçerken de kullanıldı. Sazları ve keteni ezip lif haline getirmek için ince sık yivli taş aletlerden yararlandılar. Liflerle hasırlar örüp evlerine serdiler. Ördükleri değişik boyda sepetleri zamanla kerpiç toprağı ile sıvayıp kaba kil kaplar yaptılar. Bazen büyük zahire ambarları oluşturdular. Evlerini yapmak ve ısınmak için odun kullanıldı. Odunları taş baltalarla kestiler. Kestikleri ağaçlar bazen tahta veya boynuz saplı keser ve keskilerle ahşap eşyalara dönüştü, üzeri taş kakmalarla bezediler. Süs eşyalarının üretiminde kullandıkları özel kazıyıcılar (Çayönü Aleti). geliştirdiler. Evlerinin bir köşesine aletlerini yapmak için kullandıkları kemik, boynuz, çakmaktaşı ve doğal cam yumruları gibi hammaddeleri sakladılar. Daha zengin evler de oyun taşları ve kil pul lar bulunurdu. Bu pulların bazıları belki de değiş tokuşta kullandıkları paralar dı. Son evrelerin çok kullanılan eşyası yuvarlak yongalanmış kazıyıcıların, ne işe yaradıklarını tam olarak anlamış değiliz ancak çok sayıda bulduğumuz bu eşyanın Çayönü halkı için çok işlevsel olduğu kesin (17). 12

14 Değişik evrelerde deniz - tatlı su kökenli kavkı boncuk ve düğmeler ve Kil koyun heykelciği (18). Bölge tarımı ve kullanılan teknoloji Mezopotamya kökenli saban (19). Buğday ve Diğer Bitkiler (20). 13

15 Körtiktepe: Güneydoğu Anadolu Bölgesi kapsamında yapılan yüzey araştırmalarında saptanan ve 2000 yılında başlatılan kazılarla bilimsel ilginin odağına yerleşen Körtik Tepe, Amanos ve Güney Toroslar dan Suriye ye açılan bozkırlardan oluşan doğal dokusuyla Bereketli Hilal in kuzey uzantısı durumundaki Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde, Diyarbakır ın doğusunda, Bismil ilçesine bağlı Ağıl Köyü mezrası Pınarbaşı mevkiinde, Dicle ile Batman Çayı nın birleşim noktasının batısındaki konumuyla, üzerinde Batman ilinin de bulunduğu görece çıplak bir arazi üzerinde yer alır. Höyük, arazi derinliklerinden ve dağ eteklerinden doğan kaynaklarla beslenen Batman Çayı ile hayat bulan bir alanda, yerleşim için öncelikli doğal koşullara sahip olan arazide konumlanmıştır. Yaklaşık olarak 60 km kuzeyindeki Hallan Çemi ile 20 km. kuzeyindeki Demirköy gibi iki önemli tarih öncesi merkezin Batman havzasındaki varlığı da, arazinin yerleşimde öncelikli tercih edildiğinin bir başka kanıtı olarak ortaya çıkmaktadır. Körtik Tepe nin, Hallan Çemi ile birlikte, avcı-toplayıcı toplulukların göçer hayattan yerleşik köy yaşantısına geçişin temsil edildiği en erken yerleşimlerden birisi olduğunu kanıtlamıştır (21). Bismil İlçesi nde Kortiktepe deki arkeoloji çalışmalarının, Yukarı Mezopotamya tarihine ışık tutacaktır. Diyarbakır ın Bismil ilçesinde Ilısu Barajı altında kalacak Kortiktepe deki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Prof. Dr. Vecihi Özkaya, burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık olduklarını bildirdi. Yukarı Mezopotomya Tarihi Diyarbakır-Batman sınırında, Dicle Nehri ve Batman Çayı nın kesiştiği yerde bulunan Kortiktepe deki kazılar 8 yıldır sürdürülüyor. Kortiktepe kazı ekibi ve Dicle Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özkaya, Kortiktepe kazısının, yeterince bilinmeyen yukarı Mezopotamya nın kültürel zenginliklerini ortaya çıkararak, bilim dünyasında küresel heyecan uyandırdığını söyledi. İnsanlığın ortak malı; Elde ettikleri sonuçların evrensel olduğunu ifade eden Özkaya, Bunlar, insanlığın ortak malı niteliğindedir. Burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu özelde bölge, genelde Anadolu topraklarının tarihi zenginliklerinin ön plana çıkması açısından çok önemli dedi. Özkaya, 8 yıldır süren kazı çalışmalarında 12 bin yıllık tarihi buluntuları ortaya çıkardıklarını belirterek, şöyle konuştu. Çanak çömleksiz denilen Neolitik dönem, yani tamamen taşa dayalı üretim biçiminin yaşandığı bir dönem var burada. Bu dönem öncesine ait bazı kalıntılar da saptadık. Bölgede ve Anadolu da bilinenin ötesinde kültür ve yerleşim tarihi açısından, hatta inanç tarihi açısından en erken ipuçları veren eserlerle karşı karşıyayız. Eserlerin çoğunluğu, literatürde intramural denilen konut tabanlarına gömülmüş mezarlarda ortaya çıkıyor. Eserlerin özelliklerine değinen Özkaya, dönemin yalın yaşam biçimiyle bağlantılı olarak günlük hayatı ilgilendiren taş kaplar, taş baltalar, likitler denilen yontma taş aletler ile korunması ve günümüze ulaşması büyük öneme sahip kemik aletler bulduklarını bildirdi. Özkaya, Hayvan kemiklerine işlenmiş öylesi figürler 14

16 var ki bunların günümüze kadar taşınmış olması bir yana, üzerindeki figürlerle dönemin dinsel yaşantısına ışık tutacak olması açısından çok önemlidir. Hayvan Desen Akrep, kuş ve yılanla bezeli kap parçası Prof. Dr. Özkaya, taş ve kemik nesneler üzerinde yılan, çıyan, akrep, dağ keçisi gibi figürlerde ısrar edilmesi ve bunların yoğun kullanılmasını dinsel sembollerle açıkladıklarını bildirdi. Kuş motifli kap Havan ve öğütme taşı (22). Olayın manevi boyutuna bakalım: Hz. Adem yeryüzüne indikten sonra Ey Yüce Allahım bize yiyecek ver. diye duada bulundu. Yüce Yaratan Âdem in bu yakarışını kabul etti. Cebrail e Buğday tanelerini alıp Adem e götürmesini, emretti. Cebrail bunları aldı. Dünyaya indi. Adem e sundu. Adem Cebrail e sordu. Ben bunları ne yapacağım? Cebrail cevap verdi: Ey Adem bu taneleri serp sen. Adem buğday tanelerini yere serpti (23). Hz. Adem - Ateş ve Diyarbakır Çayönü: Hz. Adem in Yaradan dan yiyecek istemesi üzerine dua kabul olmuş ve Cebrail buğday tanelerini Hz. Ademe vermiştir. Akabinde Cebrail Hz. Adem e un yapmayı ve undan hamur yapmayı, kül içinde ekmek pişirmeyi öğretmiştir (23). 15

17 Dünyada ilk hayvan ehlileştirilmesiyle ilgili bölge ve Hz. Adem: Ergani yakınlarındaki Çayönü kazılarında gün ışığına çıkarılan çeşitli kalıntı ve buluntuların ortaya koyduğu, yalnız Anadolu nun değil, bütün Güneydoğu Asya ve Avrupa da İsa dan 7 bin yıl önce ilk karma ekonomisi gerçekleşmiştir. Koyun, keçi, köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiş, yerleşik bir düzen içinde özgün bir mimariye sahip insan toplulukları yaşamıştır (10) (11). Hz. Adem - Kedi ve Diyarbakır: Kedinin anavatanı Türkiye ymiş! Kedilerin kökeni hakkında 5 yıldan bu yana genetik araştırma yürüten California Üniversitesi uzmanlarından Leslie A. Lyons, Türkiye, İran, Çin, Kenya, İsrail, Mısır, Almanya, Amerika ve Brezilya dan tam 1100 kediyi inceledi. Washington Post gazetesinin haberine göre 39 farklı gen haritası elde eden Lyons, yaptığı analizler sonucunda kedilerin 10 bin yıl önce Türkiye den dünyaya dağıldığı bilimsel olarak kanıtladı. Lyons, Bundan tam 10 bin yıl önce kediler insanlarla ilk olarak bugünkü Türkiye toprakları üzerinde yaşamaya başladı. Kedigiller Türkiye den Avrupa, Amerika ve diğer kıtalara göç yoluyla yayıldı dedi (Milliyet ). Lyons ve ekibi, kedilerin 10 bin yıl önce insanlara yaklaşarak evcilleşmeye başladıklarını ortaya koydu. Leslie A. Lyons ve ekibine göre, bu durum Verimli Hilal (Diyarbakır ın da içinde olduğu bölge). diye bilinen ve Türkiye den, Irak, İran ve Kuzey Afrika ya kadar uzanan bölgede yaşandı. Washington Post gazetesine konuşan Lyons, Bizim verilerimiz, özellikle Türkiye nin kedilerin ortaya çıkmasının başlangıç yeri olduğunu destekliyor dedi. Lyons, Türkiye nin Verimli Hilal in parçası ve tarımdaki gelişmenin ilk başladığı bölgelerden bir olduğunu kaydetti. Lyons ve ekibi, insanların tarımla uğraşarak yiyecek depolamaya başlamasının fareleri çektiğini, bunun da avcı kedileri devreye soktuğunu söyledi. Lyons, Karşılıklı yarar söz konusuydu dedi ( // Çayönü ndeki kazı çalışmalarına göre Geniş Odalı Yapılar Evresi nde ise, koyun ve keçinin büyük oranda arttığı izlenmektedir. Ceylan, karaca, at, ayı, tilki, sansar, tavşan, kirpi, kunduz gibi hayvanların yanısıra sincap, yabani kedi, kokarca, porsuk, su samuru, kara kaplumbağası, çeşitli kuşlar, tatlı su balıkları, midyeleri ve salyangoz, toplanan, avlanan, tüketilen hayvanlardır (24). Dünyada Kedilere en fazla değer veren illerin içinde (Diyarbakır gelir. / Diyarbakırda kedi cinsi olarak pingel: Evcil. (Diyarbakır). olarak görüyoruz. ile yaşıttır kedi. Bu zaviyeden bakılınca denebilir ki, yaratılışın insandan sonraki ilk iki canlısı kedi ve yılandır ( net/kedilerin-8000-y-). Musevi dininde Adem ile Havvanın hikayesine bir motif daha bulunmakta. Üstelik tüm yapıyı değiştiren bir motif!. Musevi din bilgisi Talmuda göre işin içinde bir de kedi vardır. ( ). 16

18 Hz. Ademin muhtemel yaşam bölgesi olan Çayönü ve burada kedi yaşamı; Diyarbakır folklorunda kedi.bu tevafuklar Diyarbakır tarihinde peygamberleri hatırlatıyor. HALLAN CEMİ Anadolu nun şimdiye kadar saptanmış en eski köy yerleşmesi olan Hallan Cemi, Batman ili, Kozluk ilçesi yakınlannda, Batman Çayının doğu kıyısında geç pleistosen dönemine ait bir terasın kenarında yer almaktadır. Yaklaşık 4,3 m. yüksekliğinde, 7 hektarlık bir alam kaplayan yayvan bir tepedir yılında başlayan kazılar, Diyarbakır Müzesi ve Amerika Delaware Universitesi nden Dr. Michael Rosenberg in ortak çalışmaları ile yürütülmektedir. Günümüzden yaklaşık yıl öncesine tarihlenen Hallan Cemi Tepesi, çanak çömleksiz Neolitik dönem yerleşme yeri olarak, en erken evreleri konusunda yeni bilgiler vermektedir. Yaşamlarını avcılık ve toplayıcılık ile sürdüren Hallan Cemi insanın ürettiği sürtme taştan araç ve gereçler, bu topluluğun en güzel buluntularını teşkil etmektedir. Siirtme taş buluntular arasında, yakın evrede mevcut olan kum taşından oyularak yapılmış, Bunların arasında yoğun olarak bulunan kemik bızların yanı sıra balık oltası bulunmuştur. Hallan Çemi de ele geçen hayvan kemiklerinin analizi sonucu daha çok memeli hayvanların varlığı tespit edilmiştir. Koyun, keçi, kızıl geyik, domuz, kopek ya da çakal kemiklerinin yanı sıra kaplumbağa vardır (25). Halan Çemi halkı avcı ve toplayıcıydı. En çok koyun ve keçi avlardı (26). Araç ve gereçler Üçlü koyun kafatasları 17

19 Yabani sığır kafatası (27). Halan Çemi kazılarında 14 karbon ile erken Neolitik kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış, Doğu Anadolu nun en eski kültürü bulunmuştur. Kazıda mercimek ve acı bakla şeklinde leguminos bitkileri bulunmuştur (28). Halan Çemi kazılarında 14 karbon ile erken Neolitik kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış, Doğu Anadolu nun en eski kültürü bulunmuştur. Kazıda hayvan kalıntıları bulunmuştur. Bunlar koyun, keçi, geyik, sığır, kaplumbağa, kuş, balık gibi türlerdir (28). Halan Çemi (M.Ö ). tarihine endekslidir. Ağırlıklı olarak yabani koyun ve keçi, daha az olarak geyik ve yaban domuzu tüketilmiştir (13). Ayrıca kuşlar, sürüngenler, balık mevcuttu(29). Çevrede ağaç olarak kavak, söğüt, ılgın ve dişbudak, menengiç, meşe, akağaç, badem türleri mevcuttu. Baklagiller, sığırkuyruğu, yabani marul mevcuttu. Önemli ölçüde labada ve madımak vardı. Buluntu topluluğunun %27 sini teşkil ediyordu. Mercimek,badem,şamfıstığı da önemli besinlerdendi (13). Demirköy / Silvan ilçesi Demirkuyu köyünde 18 Kazıda Bulunan Köpek İskeleti (30).

20 Demirköy (Batman barajı altı): M.Ö bin Demirköy de toplanan hayvan kemiklerinin analizlerinde geyik, yabanî domuz ve koyunun varlığı saptanmıştır (25). Salat Cami Yanı Neolitik Malzemeler Çanak Çömlekli Neolitik Çağa ait olan yerleşim, Bismil in 20 km doğusunda ve Dicle Nehri nin üzerine yapılacak Ilısu Barajı alanında bulunmaktadır. Salat Çayı yakınındaki höyük, köylüler tarafından kısmen taşınmıştır. Çalışmalar, Yutaka Miyake nin başkanlık ettiği bir Türk-Japon ekibin, 2003 yılında alanda yüzey araştırması yapmasıyla başlamıştır. Yerleşim yaklaşık 220 x 130 m boyutlarında bir alana yayılmaktadır. 2004: Geç dönem çanak-çömleği çok miktarda bitkisel katkı içermektedir ve yüzeyleri düzlenmiştir. Bunlar, Hassuna öncesi çömleklerle benzerlik taşımaktadır; ancak aralarında husking tray (ayıklama tepsisi). olarak adlandırılan kaplardan yoktur ve üzerlerinde bezeme bulunmamaktadır. Salat Cami Yanı ndaki bu evrenin, Irak ın kuzeyindeki Hassuna öncesi yerleşimlerden daha eski olduğu sanılmaktadır. Kaba çakılla yapılan, açkılı erken dönem çanak-çömleği ise, Orta Fırat bölgesindeki Akarçay Tepe de ve Mezra Telailat ta bulunanlarla benzerlik göstermektedir. Alandaki diğer buluntular arasında obsidyen aletler, pişmiş kilden figürinler ve kemik aletler vardır. 2005: 1. Evrenin daha sonraki seviyelerinde masif kerpiç (pisé). tekniğinde bir tahıl ambarı ile ocaklar ve kare planlı, tek odalı bir yapının dışında da üst üste altı ocaktan meydana gelen bir dizi vardır. Bir başka yapı ise büyük, hücre benzeri odalar içermektedir. 2. Evre çanak çömlekleri yoğun bitkisel katkılıdır ve aralarında kare şeklinde, sığ kâseler vardır. Bunlar 3. Evrede de devam etmektedir ancak bu evrede yüzeyleri bezemeli (yivli, çizgi süslemeli ve boyalı). olup aralarında husking tray (ayıklama tepsisi). olarak adlandırılan kaplar da vardır. 19

21 2007: Güney yamaçtaki kazılara devam edilmiş ve bir dizi konut tabakasına ulaşılmıştır; evlerde taşla çevrili ocak tabanları bulunmaktadır. Duvarlar ve fırınlar birbiri üzerine inşa edilmiştir. Yığma kerpiç tekniğinde (pisé). inşa edilmiş bir yapıda, Bouqras ve Umm Dabaghiyah ta benzerlerine rastlanan boyalı duvar parçalarına rastlanmıştır. Yiyecekleri ateş üzerinde kızartmak için kullanılan, oval planlı çukurlara da ulaşılmış ve bunların bir bölgede yoğunlaştıkları görülmüştür. (30).(31). Hayvan kemikleri olarak keçi,koyun,sığır ve domuza rastlamıştır (32). SALAT TEPE DE ARKEOBOTANİK ÇALISMALAR Salat Tepe (Bismil-Diyarbakır), Ortadoğu da bitki ve hayvan evcilleştirmesinin, tarımın ve çiftçi yerleşim yerlerinin ilk ortaya çıktığı ve geliştiği bölge olarak kabul edilen Verimli Hilal in kuzey kesiminde, Yukarı Dicle Havzası nda yer almaktadır. Salat Tepe deki kazı çalışmaları sırasında toplanan seramik parçaları, Geç Kalkolitik Çağ dan Ortaçağ ortalarına kadar olan dönemlere tarihlendirilmiştir. Bu dönemlere ait seramik parçalarının varlığı, tepenin 5000 yıl boyunca kesintisiz iskan edildiğini göstermektedir. Bismil in (Diyarbakır). yaklaşık 14 km doğusunda yer alan, Salat Tepe de, tarih öncesi ve tarihi dönemlere ait, ortaya çıkarılan kömürleşmiş bitki kısımları arkeobotanik yönden incelenmiş, Bunun yanında arkeobotanik analizlerin sonuçlarına dayanarak, bu yerleşim yerinin çevresindeki tarih öncesi ve tarihi dönemlere ait tarla tarımı etkinlikleri değerlendirilmiştir. Kömürleşmiş bitki kalıntıları bulunan, kültür tabakaları Kalkolitik (K). (MÖ )., Erken Tunç Çağı (ETÇ)./Orta Tunç Çağı (MÖ 3. bin yıl/2. bin yıl)., Orta Tunç Çağı (OTÇ). (MÖ )., Erken Demir Çağı (EDÇ). (MÖ )., Yeni Asur (MÖ )., Hellenistik (MÖ 3. yüzyıl)., Hellenistik-Roma (MÖ 300-MS 150). ve Ortaçağ a (MS ). tarihlendirilmiştir. Dönemlerin bitki kalıntıları birbirlerinden farklı olmayıp, bir devam niteliği taşımaktadır. Tarım etkinliklerinde tahıllar ilk sırayı almış görünmektedir. Tahıl bitkilerinin Hordeum L. (arpa, kabuklu)., Triticum dicoccum Schübl. (çatal siyez buğdayı/karıklı bugday)., T. monococcum L. (kaplıca buğdayı). ve T. aestivum L./T. durum Desf. (ekmeklik buğday/sert buğday). olduğu belirlenmiştir. Bazı buluntu yerlerinde ortaya çıkartılan arpa ve ekmeklik buğdaya ait rakis segmentleri ile kabuklu buğdaylara ait başakcık çatalları ve gluma tabanları ise tanelerin serbest kalması için uygulanan dövme işlemleri sonucu açığa çıkmış başak kısımlarıdır. Çalışma alanında ortaya çıkarılan bitki kalıntıları arasında, tahıl tanelerinden başka baklagiller, meyve bitkileri ve yabani bitkilere ait kömürleşmiş tanelerin de teşhisi yapılmıştır. Baklagiller içinde Cicer arietinum L. (nohut)., Lathyrus sativus L./L. cicera L. (mürdümük)., Lens culinaris Medik. (mercimek)., Medicago L. (çevrince)., Pisumiisativum L. (bezelye)., Vicia ervilia (L.). Willd. (burçak)., Trifolieae oymagı, Trifolium L. (yonca)., Trigonella L. (çemen otu). yer almıştır. Mercimek, baklagiller içinde en baskındır. Çevrince, üçgülgiller ve yonca tohumları 20

22 hayvan yetiştiriciliği ile ilişkilendirilmiştir. Ortaya çıkartılan buluntular, belirlenen çağlar boyunca tarla tarımı etkinliklerinde baklagillere tahıllardan daha az yer verildiğini önermektedir (39). Arkeobotanik analizler sırasında, Yakın Dogu nun temel yağ ve lif bitkilerinden biri olarak kabul edilen Linum usitatissimum L. (keten). tohumları bulunmuştur. Ayrıca, Vitis vinifera L. (asma). ile Olea europaea L. (zeytin). tohumları gün ışığına çıkartılmıştır. Aegilops L. (yabani bugday)., Galium L. (yogurt otu). ve Lolium L. (delice). tahıl tarlalarını işgal eden belli başlı yabani bitkiler olarak kaydedilmistir. Ayrıca su yabani bitkilerin tohumları/meyveler bulunmuştur: Adonis L. (kandamlası)., Artemisia L. (pelin otu)., Ajuga L. (mayasıl otu)., Astragalus L. (geven)., Bromus L. (brom otu)., Centaurea L. (peygamber çiçegi)., Cephalaria Schrader (pelemir)., Chenopodiaceae (kazayagıgiller)., Cheonopodium L. (kazayagı)., Compositae (papatyagiller)., Erigeron L. (şifa otu)., Filipendula ulmaria (L.). Maxim., Galeopsis L. (kedibası otu)., Malva L. (ebegümeci)., Polygonum L. (çoban degnegi)., Potentilla L., Rosa canina L. (kuşburnu)., Rumex L. (kuzu kulagı)., Salsola L., Scirpus L., Silene L, Sonchus L., Thymelaea Miller. (serçe dili)., Triticum boeoticum Boiss. Emend. Schiem./T. dicoccoides (Körn.). Aarons. (yabani tek sıralı/iki sıralı bugday). ve Valerianella lasiocarpa (Stev.). Betcke. Bu bitkiler açık ve ışık alan yerlerde yaşadıklarından, tohumları/meyveleri hasat sırasında ürüne karışma ya da otlatma faaliyetleri ile tezeğe katılma sonucu yerleşim yerine ulaşmış olmalıdırlar. Salat Tepe de L-12 açmasında bulunan silo çukurları 21

23 22 Salat Tepe de L- 14 açmasında bulunan tandırlar. Kazılarda, öğütme taşları ve ezgi taslarının bulunması, tarih öncesi ve tarihi dönemlerde Salat Tepe nin yoğun tarımsal faaliyetlerin etkisi altında kaldığını göstermektedir. Diyarbakır bölgesinde yer alan Gricano nun Kalkolitik Çağ tabakalarında kaplıca buğdayı ve ekmeklik/sert buğday taneleri ortaya çıkartılmıştır. (Pasternak, 2002). Grikihaciyan da ise tahıl ürünleri arasında, kabuklu arpa, karıklı buğday, kaplıca buğdayı yer almaktadır (van Zeist, 1979/1980). Tüm bu bulgular, bölgede, Kalkolitik Çağ da tahıl tarımının önemli olduğuna işaret etmektedir. Salat Tepe nin Kalkolitik Çağ tabakalarında tahıl ürünlerinin yanı sıra, mercimek (Lens culinaris), burçak (Vicia ervilia), üçgül (Trifolium). ve Trifolieae oymagına ait yem bitkilerinin tohumlarının bulunması, otlatma rejimi ve hayvancılık ile ilişkilendirilebilir. (39). Meyve bitkilerinden üzüm, ortaya çıkartılmıştır; Ortaçağ da, Diyarbakır yöresinde, üzüm yetiştiriciliğinin yaygınlaştığına işaret eden tarihi yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Örneğin, MS yıllarında, Diyarbakır a uğrayan Nasır-ı Hüsrev, sulak, bereketli arazilerle çevrili şehrin, akarsuları, bağları, bahçeleri ve ağaçlarından bahsettikten sonra, yörede iki yüz Batman üzümünün bir dinara satıldığını ve bu üzüme de Ermanüs Üzümü denildiğini ifade etmiştir. Dolayısı ile Salat Tepe de elde edilen arkeobotanik bulgular da tarihi kaynakları destekler niteliktedir. Keten bitkisi, Yakın Doğu nun tarih öncesi ve tarihi dönemlerindeki temel yağ ve lif bitkileri arasında kabul edilmektedir. Salat Tepeliler keten tohumlarını yağ elde etmek üzere kullanmış olabilirler (39). Hakemi Use: Diyarbakır ın 70 km doğusunda, Dicle Irmağının güney kıyısında bulunan yerleşim, Ilısu Barajının suları altında kalacak alandadır. Hakemi Use I olarak adlandırılan esas sit, yaklaşık 120 m çapında ve 4 m yüksekliğinde bir höyüktür ve yerleşim Geç Neolitik ile Demir çağları arasına tarihlendirilmektedir. Bir kaç yüz metre doğuda yer alan Hakemi Use II ise, Orta Çağa aittir. Kurtarma kazısı çalışmaları 2001 den beri Hacettepe Üniversitesinden Halil Tekin başkanlığında sürdürülmektedir.

24 2006: Bir kaçının içinde ocak bulunmakla birlikte, ocaklar çoğunlukla dışarıda konumlandırılmıştır. KRYAK ve Samarra seramiklerine sadece üst Neolitik Dönem tabakalarında rastlanmıştır. Sürtme taşlar arasında kare-biçimliler, derin havanlar ve el değirmenleri yer alır. Ağırlık (tezgah ağırlığı). olarak kullanılmış olabilecek (yerel mermerden). delikli taşlar ile üçgen-biçimli taş kupalara rastlanır. İskeletlerin analizi henüz tamamlanmamış olmakla birlikte, dişlerin tahıl tüketimi sonucu oluşan aşınmaya rastlanmayan mükemmel durumda olduğu görülür. 2005:. Her tabakada ayıklama tepsilerine (husking trays). rastlanmıştır (33). Hayvan kemikleri olarak keçi, koyun,s ığır ve domuz kemikleri tanımlanmıştır Buğday, fiğ, bezelye, mercimek, it üzümüne rastlanılmıştır. Hakemi Useliler hayvanları evcilleştirmiş ve tarımcılıkla uğraşmıştır (35). Çok çukurlu havan ve ezgi taşı (34). Anbar vadisi: Kocaköy, Diyarbakır ın 70 km kuzeyinde yer alır. Ambar Çayı nın suladığı topraklarında tarım, elverişsiz bölgelerde ise hayvancılık yapılır. İlçenin tarihini antik döneme kadar götürmek mümkündür. Toprakları oldukça verimli olmakla beraber sulama problemleri yaşanmaktadır. İlçe halkının başlıca geçim kaynakları ilçenin nar bahçelerinde yetişen nar ları oldukça şifa kaynağıdır, bahçe ziraati, ve pamuk tarımı ile küçük baş hayvancılıktır (36) (37). Anbar vadisinde bulunan heykeller antik dönemde yaşıyan hayvanlar hakkında fikir veriyor (38). 23

25 KAYNAKLAR 1. Prof. Dr. Ekrem Memiş: Eskiçağ Medeniyetleri Tarİhi. Ekin yay. İst s. vii, Mşiha Zha: Erbil vakayinamesi s Doç. Dr. Selçuk ertekin Karacadağ bitki çeşitliliği şubat 2002 diyarbakır 4. James Diamond. Çöküş. Medeniyetler nasıl ayakta kalır, ya da yıkılır.timaş yay. İst baskıs Dr. Şevket Beysanoğlu: Türk edebiyatında Diyarbakır ve Diyarbakırlılar.1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu.27 Ekim s Vedat Çetin. Hilar, Neolitik uygarlıktan. 27/06/2009. Evrensel 8. Celal Başlangıç.İnsanlık tarihi eksik yazılacak.radikal. 8 Nisan Şehmus Aslan: Kuzey Mezopotamyanın Gani kenti Ergani. Diyarbakır s: Halet Çamlıbel. Güneydoğu Anadolu Tarih öncesi araştırmalarının Kültür Tarihi Bakımından Önemi Atatürk Konferansları TTK yayını. Ankara s Ufuk Esine Tarih öncesi çağlarda Anadolu da ilk Üretim Aşaması. Toplum ve Bilim. No. 6-7 (Yaz-güz 1978). s. 22). 12. Dr. Aslı Özdoğan.Çayönü. Diyarbakır Müze Şehir. YKYİst s George Wıllcox. Manon Savard. Güneydoğu Anadolu da tarımın benimsenmesine ilişkin veriler. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayist s Prof. Dr. Metin Özbek. Çayönünde İnsan. Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Ekrem Akurgal Anadolu Kültür Tarihi- TÜBİTAK Yayınları 16. Müslüm Üzülmez. Hilar. Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş. İst s Aslı Erdoğan Çayönü. Türkiye de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s.81, Burhan Oğuz. Türkiye Halkının Kökenler. Tarım Hayvancılık.2/C.İst s Marcel Mazoyer, Laurence Roudat. Dünya Tarım Tarihi.Epos. Ank s. 91

26 Vecihi Özkaya. Oya Sarı. Körtiktepe Türkiye de Neolitik Dönem- Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst.2007 s.. 23, M. Faruk Gürtunca.Alıparmak Peygamberler Tarihi. İst s Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi 25. Nevin Soyukaya* Arkeolojik Araştırmalar Işığında Diyarbakır ve Çevresi Müze şehir. Diyarbakır. YKY yay.ist Prof Veli Sevin. Anadolu Arkeolojisi. Der Yay. İst s Micahael Rosenberg. HallanÇemi. Türkiye de Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Yrd. Doç. Dr. Remziye Okar, Sedat Kılıç: Batman ve Çevresi tarihi Gelenek ve Görenekleri. Diyarbakır. D.Ü. Eğitim Fak. Tarih Eğitim Bölümü s Mıchael Rosenberg.. Hallan Çemi. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayist s Yıtake Mıyake. Salat cami yanı. Türkiye de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Yıtake Mıyake. Salat cami yanı. Türkiye de. Neolitik Dönem-Yeni kazılar ve bulgular. (Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Yutaka Miyake, Archaeological Survey at Salat Cami Yanı. A Pottery Neolithic Site in the Tigris Valley, Southeast Turkey, Anatolica 31 (2005) Arkeoloji Mitoloji ve Sanat Tarihi. hakemi-use 34. Halil Tekin Hakemi Use Türkiye de. Neolitik Dönem-Levhalar. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s Halil Tekin Hakemi Use Türkiye de. Neolitik Dönem-Yeni kazılar ve bulgular. (Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen ed). Arkeoloji ve Sanat yay. İst s &kocakoy 38. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı Elif Cihangir Salat Tepe de Arkeobotanik Çalısmalar. Hacettepe Ün. Yüksek Lisans

27 GÜNÜMÜZDE DİYARBAKIRDA BUĞDAY Buğdayın Anavatanı Diyarbakır Kenan Haspolat 1 TARIM VE UYGARLIĞIN BAŞLANGICI Yerkürenin farklı bölgelerinde yiyecek üretimi nerede, ne zaman ve nasıl başladı? Bu soruya yanıt vermeden önce, bu yerlerin, tarihlerin nasıl saptandığı konusuna kısaca değinmek istiyorum. Arkeologlar yiyecek üretiminin tarihini, o kazı yerinde bulunan karbonlu maddeleri radyo karbon testinden geçirerek saptarlar. Bu yöntem, her yerde bulunan hayatın yapı taşı olan karbonun çok küçük bir parçasını oluşturan radyoaktif karbon 14 ün, çok yavaş bir şekilde bozunarak radyoaktif olmayan izotopu azot 14 e dönüşmesi esasına dayanır. Karbon 14 atmosferde kozmik ışınlar tarafından sürekli üretilmektedir. Bitkiler atmosferdeki karbonu alır ve bu bitki karbonu, bitkileri yiyen ot obur hayvanların, ot obur hayvanları yiyen etobur hayvanların gövdelerinin yapı taşlarını oluşturur. Bitki veya hayvan öldüğü zamansa yapısında bulunan karbonun 14 ün yarısı her 5700 yılda bir bozunarak karbon 12 ye dönüşür. Bir kazı yerindeki maddenin yaşı o maddede bulunan karbon 14 ün, karbon 12 ye oranıyla hesaplanır. Yiyecek üretiminin tarihini, bir tarım ürünü veya hayvanın nerede evcilleştirildiğini saptamanın ikinci bir yolu da, evcilleştirilmiş türler nerede ilk görülmüşse, görüldükleri tarihleri bir haritanın üzerinde o yerlere not edilmesiyle yapılmaktadır. Bu yöntemlerle, evcil bitkilerin ya da hayvanların eski kalıntılarını tanıyıp bunların tarihlerini saptadıktan sonra, bunlar yaban atalarının coğrafi dağılımını gösteren bir harita üzerine not edilerek söz konusu bitkinin ya da hayvanın kazı yapıldığı bölgede mi yoksa başka yerlerde mi evcilleştirildiğine karar verilir. Burada analiz ve yorumun da önemli bir rol oynadığını unutmamalıyız. Bu yöntemler ışığında elde edilen bilgilere göre, Bereketli Hilal diye tanımlanan Mezopotamya da meydana gelen iklim değişiklikleriyle birlikte, yaban tahılların yetiştiği, kısa zamanda büyük hasatların alındığı yerlerin alanı çok genişlemiş ve bu tahıl hasatları, Kuzey Mezopotamya da ilk tarım bitkilerinin, buğday ve arpanın evcilleştirilmesine doğru giden yolda atılan ilk adım olmuştur. Tabi ki, bu kolay olmamıştır. Günümüzden yaklaşık bin yıl öncesine kadar insanların hiç tarım ürünleri ve evcil hayvanları yoktu. Sonraları iklimin elverişli olması ve coğrafi şans yüzünden bazı tarım ürünleri ve hayvanların evcilleştirilmesi sağlanmıştır. Kuzey Mezopotamya da bulunan Halan Çem (Silvan-Diyarbakır)., Çayönü/ (Ergani-Diyarbakır). de yaklaşık 10 bin yıl önce evcilleştirilmiş olan 1 Prof. Dr. (khaspolat@hotmail.com) 26

28 arpa, buğday çok üstün özelliklere sahip olduğu için, yaban bitkiler arasında ilk evcilleştirilen bitkilerdir. Zaten bunlar yenebilir ve yaban haldeyken bile çok ürün veren bitkilerdir. Yetiştirilmesi çok kolaydır, yalnız ekmek ya da dikmek yeterlidir. Çabuk büyüyor, ekildikten sonra birçok ay içinde biçilebiliniyor. Ayrıca, kolayca toplanabilmektedirler. Erdişil oldukları için çoğunlukla kendi kendilerine tozlaşır, döllenirler. Bunların yaban atalarını tarım bitkilerine dönüştürmek için pek az genetik değişiklik geçirmelerine ihtiyaç vardır. Örneğin, buğdayda yalnızca dağılmayan başaklara ve tek biçim hızlı filizlenmeye gerek vardır. Bu özellikler, tarihin şafağında bulunan, henüz göçebe avcılık ve yerleşik arasındaki bir sınırda bulunan Çayönü/ ait olduğu coğrafya için olduğu kadar Dünya nın ilk çiftçileri için de çok büyük üstünlüklerdir. Buğday, arpa, mercimek, nohut gibi tahıl bitkileri hızlı büyümenin yanında, yüksek oranda karbonhidrat içermeleri, işlenmiş toprakta hektar başına bir tona varan oranda ürün verme üstünlükleri de vardır. Bugün insanların tükettiği toplam kalorinin yarıdan fazlası tahıllardan sağlanmaktadır. Bu tahıllar çağdaş dünyanın başta gelen 12 ürünü (buğday, arpa, pirinç, mercimek, mısır, darı vs...). içinde yer almaktadır. Başlangıçta toplamak, taşımak (eve getirmek). ve yetiştirmek için başka tahılları değil de arpa ile buğdayın seçilmesi tesadüfî değil; bilinçli bir harekettir. Tohumun büyüklüğü, tat, bolluk gibi kolay ama önemli ölçütlere dayanıyordu (1). Günümüzden 12 bin yıl önceye gidelim. Göçebe insan toplulukları, eski dünyada uzun süren buzul çağının ardından gelen daha elverişli iklim koşulları sayesinde sayıca çoğalmaya ve doğada hazır bulduklarından daha fazla yiyeceğe gereksinim duymaya başladılar. Bunlar arasında, bugün Verimli Hilâl dediğimiz bölgede yaşayanlar diğerlerine göre daha şanslıydılar. (Verimli Hilal, bugünkü İran, Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin i kapsayan yay biçimindeki bölgenin adıdır). Çünkü bu bölge başta buğday ve arpa olmak üzere pek çok tahılın yabani atalarının merkezidir ve insanların küçük, ama elde etmesi kolay ve besleyici değeri yüksek buğday ve arpa tanelerini fark edip diyetlerine ve yaşamlarına katmaları kadar doğal bir şey olamazdı. Önceleri bu iki tahılı doğadan toplarken, zaman geçtikçe kendileri ekip biçmeye başladılar. Bu durum, günümüzden bakınca algılanması zor büyüklükte bir sonucu beraberinde getirdi: İnsanlar, var oldukları ilk günden beri, binlerce yıldır sürdürdükleri göçebe avcı-toplayıcı hayat biçiminden yerleşik-üretici yaşama geçtiler. Çünkü ekim ve hasat aynı yerde uzun süre kalmayı gerektiriyordu. Olasılıkla, uzunca bir süre her iki yaşama biçimi de beraberce götürüldü, ama sonunda, günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce yeryüzünde tarım yapılan ilk insan köyleri güneydoğu Anadolu da görülmeye başladı (Nesbitt ve Samuel, 1996). Buğday, insan yaşamını ekonomik ve kültürel olarak etkilerken, insan da buğdayın gelişimini etkilemiştir. İlk tarım köylerinde ekilen iki çeşit buğday vardı: Siyez (Triticum monococcum). ve gernik (Triticum dicoccum).. Bunlar, yabani atalarına göre biraz daha iri taneli ama yine yabaniler gibi kavuzlu (taneyi sıkıca saran 27

29 örtü). ve başağı taşıyan sapları yarı kırılgan yapıda türlerdi. Daha sonraki dönemlerde ise iri taneli, uzun boylu ve kavuzsuz, bu nedenle işlemesi çok daha kolay iki tür ortaya çıktı: Makarnalık buğday (Triticum durum). ve ekmeklik buğday (Triticum aestivum). Buğdayın geçirdiği bu genetik ve fiziksel değişiklikler, insanların kendi işlerine yarayan özellikteki buğdayları seçerek bir sonraki yıl ekmek üzere ayırmaları ile başlayıp zaman içinde birikerek oluşan seçilim baskısının sonucudur. Bugün tüm dünyada ekimi yaygın olarak yapılan yalnız bu iki türdür. Türkiye nin bazı yüksek bölgelerinde ise çok kısıtlı miktarda da olsa, çoğunlukla hayvan yemi olarak siyez ve gernik tarımına rastlanmaktadır. Dünyanın başka bölgelerinde de yöresel iklim ve toprak koşullarına uygun, kısıtlı miktarda üretimi yapılan başka buğday türleri ya da alt türleri mevcuttur. Ayrıca, Avrupa daki spelt buğdayı gibi (Triticum spelta). geçmişte çok yaygın olarak ekilirken sonradan makarnalık ve ekmeklik buğdaylar ile yeri değiştirilen ve kaybolan buğday türleri de vardır. İşte dünyadaki bu buğday çeşitliliğini ve durum (makarnalık). ile ekmeklik buğdayların nerde, ne zaman ve nasıl oluştuğunu, nasıl yayıldığını anlamak, hem biyologları hem arkeologları fazlasıyla çeken bir konu olmuştur. Bu konuda iki çeşit temel bilgi kaynağı mevcuttur. Günümüzdeki yabanıl ve ilksel buğday türlerine ait örnekler üzerinde çalışarak geçmişe ait çıkarımlarda bulunmak ya da arkeolojik kazılardan elde edilen buğdayları inceleyerek o dönemler hakkında bilgi edinmek, en sağlıklı sonuçlar, bu iki bilgi kaynağının beraberce değerlendirilmesiyle elde edilebilir. Ülkemiz, her iki alan açısından da çok şanslıdır. Günümüze ait yabanıl ve ilksel (siyez). buğday örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar, Diyarbakır daki Karacadağ bölgesinin siyez çeşidi buğdayın tarımının başladığı yer olduğunu göstermiştir (Heun, 1998). Arkeolojik ören yerlerinden elde edilen buğday taneleri yangın vb. olaylar sonucunda yüksek ısı altında havasız kalarak kömürleşmiş, böylece de günümüze kadar korunabilmişlerdir. Bunlar buğdayın ıslahı, evrimi ve dağılışı konularında doğrudan bilgi sağlayan kaynaklardır. Arkeobotanikçiler (arkeolojik kazılardan elde edilen bitki kalıntılarını botanik özellikleri açısından inceleyen bilim insanları). bu taneleri sınıflandırarak hangi buğday türüne ait olduklarını büyük doğrulukla saptayabilirler. Ayrıca, bu konulardaki bilgi edinebilirliğimizi artıran ve son yıldır biyoloji ve arkeoloji dünyasını heyecanlandıran yeni bir bilim dalı doğmuştur: Biyomoleküler arkeoloji. Bu alanda uygulanan teknikler ile binlerce yıllık buğday tohumlarının içinde, çeşitli çevresel ve kimyasal etmenlerle çok küçük parçalara bölünmüş durumdaki genetik kalıtım materyali (DNA molekülleri). elde edilebilmekte ve çoğaltılarak üzerinde çeşitli genetik analizler uygulanmaktadır. Diyarbakır daki Karacadağ bölgesinin siyez çeşidi buğdayın tarımının başladığı yer olduğunu göstermiştir (Heun, 1998) (2) (3). Günümüzde, bilim adamları ve kadınları Einkorn buğdayını (Triticum boeoticum)., buğday türlerinin büyükbabası olarak nitelendirmektedir. Einkorn, 28

30 bir başka tür yabani çim ile (Triticum speltoides). karışmış ve Yabani Emmer (Triticum dicoccoides). ve Sert Buğday (Triticum durum). oluşmuştur. Yapılan yeni genetik araştırmalar, Türkiye nin güneydoğusunda ve Bereketli Hilal in üst kısımlarında bulunan Karacadağ Dağlarının, Einkorn buğdayının ilk kez 11,000 yıl önce ekildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir. Ortadoğu ve başka bölgelerde halen yetişen Yabani Einkorn alanlarına yönelik yapılan bir araştırmada, Avrupalı bilim adamları ve kadınları, yetiştirilen Einkorn a benzerlik sergileyen 11 belirgin genetik tür saptamıştır. Bu yabani türler, günümüzde Karacadağ yakınlarında, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kızıltepe üçgeninde yetiştiğinden ve muhtemelen uzun süredir bu bölgede bulunduğundan, bilim adamları ve kadınları bu bölgenin muhtemelen Einkorn ekiminin yapıldığı alan olduğu sonucuna varmışlardır. Bundan 25 yıl önce, İllinois Üniversitesi nde agronom olan Dr. Jack Harlan ın yaptığı bir deney, bölgedeki buzul çağı sonrası avcı-toplayıcı kavimlerin yemeklerinde yabani Einkorn un muhtemel önemi ve bu türü ekmeye neyin yol açtığı üzerinde durmaktadır. Türkiye nin güneydoğusunda, elle yabani Einkorn toplayarak Harlan, sadece üç haftalık bir sürede, küçük bir ailenin, onlara bir yıl boyunca yetecek miktarda ürün toplayabileceğini göstermiştir Bir başka sert buğday türü olan Emmer in kökeni, Einkorn ile benzer şekilde, Yakın Doğu olarak düşünülmektedir. Dört uçlu buğdaylara yönelik olarak 2002 yılında H. Özkan tarafından yapılan genetik araştırmalar da, Emmer ve Sert Buğdayın kökeninin Türkiye nin güneydoğusu olduğunu göstermiştir. Emmer in Einkorn a kıyasla bir tahıl ürünü olarak ele alınması daha yenidir. Einkorn a benzer şekilde, ilk medeniyetler Emmer i, ekmek yapma becerisinin gelişmesinden önce, yulaf ürünü olarak tüketmiştir (4). Tahrir defterlerinde Amid Sancağı nda buğday Üretimi: 1518 tarihinde Amid Sancağı na bağlı viran olmayan bütün köylerde buğday ve arpa üretimi yapılmakta idi. Yapılan üretimden tahsil edilecek olan vergi miktarını, her köy için ayrı ayrı tespit etmek mümkündür. Elimizdeki 64, 200 ve 155 numaralı Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri incelendiğinde sancağa bağlı köylerde üretilen hububatın adı ve üretilen bu hububat için tahsil edilen vergi miktarını görmek ve yıllara göre üretimde meydana gelen gelişmeleri takip etmek mümkündür tarihli defterde Amid nahiyesinin 133 köyünün tamamında buğday üretiminin yapılığı, Kara Hisar-ı Maksudlu hariç 132 köyde arpa, 50 köyde darı ve 25 köyde ise mercimek üretiminin yapıldığı tespit edilebilmektedir 1564 yılında Amid Sancağı nda buğday, arpa ve darı kadar yaygın olmasa da küşne, hurle, kişniç ve çeltik üretilmekte idi (41). Diyarbakır tarihte Güney mezopotamyanın buğday ambarıydı: Diyarbakır eyalet dâhilinde bulunan ziraat bölgesi idi. Diyarbakır eyaleti Bağdat, Basra ve civarının hububatını temin eden ambardı. Diyarbakır dan buğday ve arpa keleklerle 29

31 Mezopotamya ya taşınmazsa Mezopotamya bölgesi halkı aç kalırdı. Basra da zahire tropikal nemli ortam nedeniyle küflenme nedeniyle 3 aydan fazla ambarlanamıyordu. Bunun için Kuzey Mezopotamya da ki daha serin beldelerin zahire ambarlarından sık sık keleklerle buğday, arpa yükü ile yola çıkmaları gerekirdi. Ayrıca kelekler Osmanlı ordusu için de lojistik destek sağlıyordu. Bağdat taki Osmanlı ordusuna buğday keleklerle Kuzey Mezopotamya dan keleklerle gelmiştir. Merkezi Bağdat ta bulunan 6. Ordunun araç gereçleri,gıda maddeleri Dicle üzerinden keleklerle yapılmıştır. 22 Mart 1733 tarihli bir fermana göre Diyarbakır dan ton buğday ve 1282 ton arpa Bağdat a gönderilmişti. 16 Haziran 1802 tarihli fermanda Bağdat ta kıtlık olması nedeniyle 641 ton buğday,769 ton arpanın gönderilmesi istenmektedir de Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan Bağdad a zahire nakleden kelekler orada sökülerek 2000 adet kira devesi ile Diyarbekir e geri gönderilmişti yılında Iraktaki Türk ordusunun nehir taşımacılığında kullandıkları kelekler için ağaçlar Diyarbakır dan gönderiliyordu yıllarında bölgeye gelen, Saint-George kalesinde binbaşı olan Fransız John macdonald kinneir in seyahatnamesinde: dokuzuncu milde tepeye ulaştık; tepe sağa ve sola açılarak Diyarbakır platosuna varmaktaydı. On üçüncü milde hafif bir yokuş, arpa ve buğday açısından zengin bir vadiye götürmekteydi. Evliya Çelebi, Diyarbakır eyaletlinde 7 türlü taneli buğday ekildiğini ve mahsülün oldukça fazla olduğunu kaydetmiştir yılında Şemseddin Sami Kamus-u alam ında Ergani için münbid ve mahsuladar olup başlıca mahsulâtı buğday, arpa, susam, pirinç vs. hububatla pamuk, ipek kozası, üzüm vs. meyvelerden ibarettir der. 19. Yüzyıl salnamelerinde hububat durumumuz şu şekilde anlatılır: Buğday ziraati hububat-ı saireye nisbetle kesretlidir. Hâsılatından ihtiyac-ı mahallîyi def eden kısmının gayrisi ambarlara, kuyulara konulur. Cumhuriyet döneminde ise; 1953 yılında buğday ekimi ha, ton üretim, 1956 yılında buğday ekimi ha, ton üretim söz konusuydu Süne mücadelesi

32 Buğdayın korunması için süne mücadelesi geçmişte de yapılıyordu Buğday için geçmişte de bir sektör vardı: Değirmen dink ve un fabrikası: 1936 yılında H.Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında; Diyarbekir merkez kazası dahilinde 97 değirmen ve 13 dink vardır (s. 113). Pirinççizadeler un fabrikası: Yüz bin liraya mal olan bu fabrika çuvalı yüz kilo olmak üzere senede otuz-kırk bin çuval un istihsal edebilir. Fabrika şimdi ekstra, dört yıldız, üç yıldız, düz kırma ve bir yıldız üzerinden dört nevi un çıkarmaktadır. Yeni Un fabrikası: Dağ kapısı civarında ve hükümet konağına yakın bir yerde 1931 senesinde tesis edilmiştir. Günde on ila on iki ton un ve 7 ton çeltik çıkarmaktadır (s. 111) (40). Buğday yaşamın bir parçası olmuştur: Hasat Zamanı / Resim Ahmet Benli Buğdayın eleklenmesi Eskiden buğday dövülen taş 31

33 Gevran ovasında hasat Diyarbakır Türkiye de buğday üretiminde ikinci: Kocaköy de Buğday ın Eleklenmesi Terkan da hasat Silvan da hasat 32

34 Ancak eski metodla (karasabanla). da tarım yapımı da söz konusudur Çermik-karasabanla çift sürme (M. Üzülmez). Bir ermeni köyünde harman Osman Köker sergisi Orlando Carlo Calumeno kolleksiyonu Üniversitede hasat 33

35 buğday alım kampanyası çerçevesinde. Buğday alımında Türkiye genelinde birinci sırayı 278 n 603 ton ile Konya, ikinci sırayı da 199 bin 60 tonla Diyarbakır TMO aldı. Diyarbakır Tarım Müdürlüğü Verileriyle buğday: Diyarbakır, uygun coğrafik yapısı ve iklim özellikleri yanında, tarımsal üretimde sahip olduğu üretim potansiyeli ile Ülke tarımında önemli bir önemli bir paya sahiptir. Bazı ürünlerde bölgenin ve ülkenin önemli üretimini gerçekleştirmektedir. İl özellikle hububat, baklagiller, pamuk, tütün ve yaş üzüm gibi önemli ürünlerde üretici konumundadır. Diyarbakır ilinde tarım alanlarının büyük çoğunluğunu tahıllar oluşturmaktadır. Özellikle sulama imkanı bulamayan ve Dicle havzası dışında kalan alanların çoğunluğunda tahıl ekilişi mevcuttur. Bazen sulama alanlarında da sulu tahıl üretimleri yapılamaktadır. İlimizde kurulan sanayi tesislerinin çoğunluğu tahıl ürünlerini işlemeye yönelik kurulmuşlardır. Tahıl ekili alanların %67,3 ünü buğday, %26 sını arpa, %3,7 sini mısır, %3 ünü de yulaf, çavdar, kaplıca, darı, pirinç, kuşyemi ve nohut almaktadır. Günümüzde Diyarbakır da Buğday: Diyarbakır ve ilçelerinde 2002 yılı itibariyle Bitkisel Üretim değerleri ( DİE, 2002). Tarla Bitkileri Ekilen Alan (ha). Hasat Edilen (Kg / ha). Üretim (ton). Tahıllar Ürünler Diyarbakır (kg/ha). Türkiye(kg/ha). Buğday Arpa Diyarbakır ve Türkiye Genelinde Yetiştirilen Bazı Ürünlerin Verim Değerleri Kaynak: 2001 yılı verim ortalamaları. T. K. B. ÜRÜNLER Buğday Arpa Mısır ,5 Çavdar Yulaf Çeltik (Pirinç) Tablo Tahıl Üretimi (Ton). Kaynak: TİM ları Ürünler Ekiliş Alanı (1000 da). Üretim (1000 ton). Buğday

36 Çizelge Diyarbakır ili buğday ekim alanı ve üretim değerleri (TUİK, 2009). EKİM ( 1000 da). ÜRETİM (1000 ton). VERİM (kg/da). Diyarbakır Türkiye Diyarbakır Türkiye % Diyarbakır Türkiye Buğday Çizelge Türkiye ve Diyarbakır ili önemli buğday ekiliş alanları üretim ve verim değerleri (TUİK, 2009). Tahıllardan buğday ve arpa özellikle Merkez, Bismil, Çınar, Ergani ve Silvan da ekilmektedir. Ürünler Buğday Bismil Merkez Silvan Çınar Ergani Çermik Dicle Kocaköy Eğil 57.2 Hazro 99.4 Lice 78.5 Kulp 77.7 Hani 67.5 Çüngüş 11.5 Çizelge. Diyarbakır ilçeleri önemli buğday ekim alanları (TUİK, 2009). Güneydoğu Anadolu bölgesi ülkemizin makarnalık buğday kuşağı olarak bilinmektedir. Makarna üretim kapasitemizin % 25 i bu bölgede bulunmaktadır. Diyarbakır ili buğday ekiliş alanı tarla bitkileri içersinde ilk sırada yer almaktadır. Bölge tarımı hemen hemen buğdaya dayanmaktadır. Önemli bir tarımsal ürün olan buğday üretiminde bazı olumsuzluklar vardır. Bunlar aşağıda sıralanmıştır. 1. Bölgede makarnalık buğday tarımının geliştirilmesi için gerekli tedbirler ve teşviklerin uygulanması gerekmektedir. Bununla birlikle gerek çiftçilerin gerekse mevcut un fabrikalarının ihtiyacı olan ekmeklik buğdayın da bölgede üretilmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. 2. Bölgede şiddetli kuraklığın yaşandığı yıllarda 2008 yılında, diğer tahıl türlerinde de verimin düştüğü görülmektedir. Ancak buğdaydaki düşüş diğer türlere 35

37 göre daha fazladır. Kuraklığın zararını azaltmak için GAP Projesinin sulama ile ilgili yatırımlarının da biran önce tamamlanması ve buğday gibi yağışa dayalı tarım yapılan ürünlerde destek sulamalarla verim artışı sağlanmalıdır. Ülkemiz ve bölgemiz için özellikle kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilerek tohumluklarının çiftçilere ulaştırılması da büyük önem taşımaktadır. 3. Tahıl gurubu bitkilerin her türlü marjinal alanlarda rahatlıkla üretilebilmesi bu bitkilerin verimsiz topraklarda tercih edilmesine sebep olmaktadır. Halbuki verimli alanlarda tahıllardan daha fazla verim alınabilmekte, ülkemiz ve bölgemiz tahıl üretimi artırılabilme potansiyeli bulunmaktadır. 4. Bölgede buğday üreticileri daha fazla verim almak için, bölgedeki araştırma enstitüleri tarafından tescil edilmiş çeşitler yerine zaman zaman daha verimli olan yazlık çeşitleri tercih etmektedirler. Bu durum düşük sıcaklıkların yaşandığı yıllarda bu çeşitlerin zarar görmesine yol açmaktadır. Bu nedenle çeşit seçiminde ve tohumluk kullanımında üreticiler bilgilendirilmelidir (38). Buğday diyince Diyarbakır da bulguru unutmamak gerekir. Bulgur çekimi Diyarbakır geleneğinin önemli unsurlarındandı. Ermeni vatandaşımız Silva Özyerli Diyarbakır kış hazırlıklarına değiniyor Diyarbakır sonbaharında kışlık yiyeceklerin hazırlanmasında bulgurun yeri çok özeldir. Önce çuvallarla buğday alınır; kolu komşu çağrılarak imece usulüyle taşlarından arındırılırdı. Zaten tümbu hazırlıklar yapılırken şehrin dar sokaklarında uzun süre Bulgur çekeeennn! Bulgur çekeeennnn!.. sesleri duyulurdu. Herkes bulgurunu çektirmek için sıraya girer; kendisine ayrılan gün geldiğinde, bulguru çeken usta sırtında koca makinenin yüküyle birlikte, avluda yerini alır ve bulgurun çekileceği yeri belirlerdi. Ev sahibi yani annem; evdeki irili ufaklı sofra bezlerini, kilerde duvarda asılı olan yine boy boy elekleriçıkarır. Tabii bu işlere başlamadan önce, bulgurları (zahire denirdi). yerleştireceği küpleri temizlemış, bez torbalar yıkanmış doldurulmaya hazır bir şekilde bekletirdi. Bulguru çeken ustanın makinesi (Bundan iki yıl önce çukurcuma da bir antikacı dükkanında görmüş,dünyalar benim olmuş gibi sevinmiştim). kol gücüyle, manuel çalışan bir makineydi. Makinenin her iki tarafında bisiklet tekerleği boyutunda ama, tamamen demirden olan iki büyük yuvarlakhalka vardı. Bu her iki yuvarlak halkanın üstünde de makineyi çalıştırmak için (elle). tutulacak yer vardı. Usta önce bu makinenin bazı parçalarını yerleştirir ardından da ayarını yapardı. Makinenin aksamlarını ve ayarlarını yaparken rahmetli annem de sofra bezlerini makinenin oluğununaltına gelecek şekilde avluya yere yayardı. Usta önce 36

38 bir deneme yapar anneme bulgurun iriliğini gösterirdi. Her zaman da annemin cevabı: «Usta biraz daha ince olsun ayarı biraz daha küçük çekecek gibi yap.» olurdu. Usta son ayarlamaları yaptıktan sonra, makinenin gürültüsü tüm Gavur Mahallesini kaplardı. Artık bulgur çektiğimizi duymayan kalmazdı. Usta kova kova buğdayı makinenin haznesine doldurur, annem de boy boy eleklerle öğütülen buğdayları elemeye başlardı... Bu aşamada rahmetli annemle yine rahmetli bulgur çeken usta arasında kıyasıya bir yarış başlardı... Her İkisi de kol gücüyle çalışırlardı. İlk elemeden geçen ve eleğin üstünde kalan iri bulgura kibekudur adı verilir. Bu kibekudurla hem meyhane pilavı, hem kibekudur hem de kibebumbar yapılırdı. Daha sonra biraz daha sık dokunmuş eleğe sıra gelirdi. Bu eleme işleminden sonra eleğin üstünde kalan bulgur, daha önce bütün mahallenin toplanarak dedikodular eşliğinde, elde kesilen şehriyenin odun ateşinde kavrulduktan sonra büyük bir aşkla buluştuğu bulgurla, bütün bir kış bereketli sofraların bulgur pilavı olurdu. Daha sonra kilerlerin demirbaşı olan meşhur eleklerin en küçüğüne sıra gelirdi.yine ritmik ve tempolu kol hareketleriyle bulgur elenir, eleğin üstünde kalan bulgura da köftelik (simit veye simındırik). olan bulgur elde edilir. Bu bulgurla da içli köfte, kısır, çiğköfte yapılırdı. Veee en önemli olan bölüme geldim işte!. Diyebilirim ki, bu yazıyı sırf bunu paylaşmak için yazdım. Bütün bu eleklerden geçirilen bulgurun sonunda geriye BULGUR UNU kalır. Becerekli Anadolu kadınlarının elinde, evinde hiçbir şey atıl değildir!.. O nasıl bir bilgeliktir ki, bu derece yaratıcılıkla üretkenliği bir arada barındırır. Bu bulgur unu büyük bir sahanda bekler. Bir taraftan 2-3 soğan küçük küçük doğranır zeytinyağındagüzelce öldürülerek soğutulur. Bir demek maydanoz ince ince kıyılır. Sırasıyla taze çekilmiş kişniş, pul biber, nane, maydanoz, kavurulmuş soğan ve iki yemek kaşığı normal un (Malzemeleri özleştirmesi için konulur). konarak güzelce yoğurulur, bekletmeden mahalle fırınına gönderilir, yolu gözlenirdi. Eve bulgur ekmeğinden önce kokusu ulaşır!. Baharat, soğan ve bulgur unundan muhteşem lezzette bir bulgur ekmeği yapılırdı. Tabii sadece senede bir defa!... Evet arkadaşlar birkaç günlük emeğin, yorgunluğun ürünü olan bulgur, Halil İbrahim in bereketiyle birlikte kilerde küplere yerleştirilir. Küplerin üstüne kenarları dantel işlenmiş örtüleri örtülür, ardında da tahta kapakları yerleştirilirdi. Bulgurunu eleyen de eleğini duvara asar...dı. 37

39 KAYNAKLAR 1. Müslüm Üzülmez 15 Haziran 2007 tarihinde Ergani Postası gazetesi 2. Dr. Hatice BİLGİÇ Anadolu uygarlıklarının izinde buğdayın kökleri. Buğday dergisi 27/04/ Hatice Bilgic and Mahinur Akkaya, Genetic Relationship in Wild Wheats from Turkey. Federation of European Societies of Plant Physiology (FESPP) Congress, (2002), p. P Şeyhmus DİKEN. Karacadağ. Bianet. 22 Mart 2003, 6. Özgür haber gazetesi Diyarbakır Söz Sayı: Canan Atlı. Karacadağ yöresinde çeltik tarımı.d. Ü. Eğitim Fak. Coğrafya bölümü. Diyarbakır s Aylan Erkal. 9 bin Yıllık Buğday Atlas Temmuz 2008, Sayı Güneşin Aydemir, Buğday Derneği, Tohumlara Sadakat Kampanyası Koordinatörü / Atlas Nisan 2009, sayı M. Sıddık Algül. Uygarlığın Anavatanı ÇAYÖNÜ Özgür haber gazetesi Prof. Dr. Metin Özbek. Son Buluntular Işığında Çayönü Neolitik İnsanları. V. Arkeometri Sonuçları Toplantısı. pp , Prof. Dr. Metin Özbek Çayönünde İnsan Arkeoloji ve sanat yay Ağustos 2009 Güneydoğudaki müzeler tarihi hazine barındırıyor www. guneydoguekspres.com 15. George Wıllcox. Manon Savard. Güneydoğu Anadolu da tarımın benimsenmesine ilişkin veriler. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yay İst s İhsan Çölemerikli: Mezopotamya Uygarlığında Hakkari. LİS yay. Diyarbakır s M SehmusGuzel@diyarbakirgrub. 18. Körtik Tepe de 12 Bin Yıl Önce Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyet dergi eki 14 ağustos Prof. Dr. Gülriz Közbe Kavuşan Höyük Kazıları Aktüel Arkeoloji. sayı Tuğba Türksoy Demir Çağında Diyarbakır bölgesi. Marmara ün. arkeoloji. yüksek lisans tezi İsts

40 21. Serdar Özbilen. Prof. Vecihi Özkaya. Tavşantepe I. D.Ü. Arkeoloji bölümü yüksek lisans tezi. Diyarbakır s Cengiz Orhonlu: Osmanlı imparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım. Ege Ün yay. İzmir s. 129,125, 23. Yrd. DoçDr. İbrahim Yılmazçelik. XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK. Ankara s Yrd. DoçDr. İbrahim Yılmazçelik. XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK. Ankara s. 325, Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır s. 57, Şehmuz Diken: Gezginlerin güncelerinde Diyarbakır. Diyarbakır 1. Uluslar arası Suriçi sempozyumu Nisan s Eyüp Kıran. Kürt Milan Aşiret federasyonu. Elma yay. İst s. 32,89, Prof. Dr. Musa Çadırcı. Abdülhamit e Sunulan Bir Lâyiha Heyet-i Teftişiye nin Geşt ü Güzâr Eylemiş Olduğu Mahallerin Ahvâliyle Heyet-i Mezkûr un Harekâtı ttp://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/835/ Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. İst c. 4. s İbrahim Yavuz. Şehir çocuği. İnter basım. İst s M. Şefik Korkusuz. Bir Zamanlar Diyarbekir. İst s H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı s Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb s Rıfat Dağ. Sayılarla Diyarbakır. DTSO s Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı Halil Değertekin. Diyarbakır Anıları. Kanguru yay. Ank Sema Başbağ, B. Tuba Biçer, Mehmet Başbağ, Cuma Akıncı, Tahsin Söğüt, Özlem Tonçer, Doğan Şakar. Diyarbakır da Tarla Bitkileri. Diyarbakır da Tarım,Çevre ve Doğa Sempozyumu c Prof. Dr. Kenan Haspolat. Diyarbakırda tarım tarhi. Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu c Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat 2 Xvı. Yüzyılda Amid Sancağı nda Hububat Üretimi Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu c.1 39

41 YAKINÇAĞLARDA DİYARBAKIR DA TARIM VE HAYVANCILIK KONUSUNDA BAZI TESBİTLER İbrahim YILMAZÇELİK 1* Diyarbakır merkez başta olmak üzere, Diyarbakır sancağına bağlı bazı kazalardaki tarım ve hayvancılık konusu ile ilgili gelişmeler, belgelerin elverdiği ölçüde incelenmiştir. Bundan dolayı bazı eksikliklerin olması tabii karşılanmalıdır. Bu dönemde, Diyarbekir Eyaleti nin ekonomisi büyük ölçüde tarım, hayvancılık ve küçük el sanatlarına dayanmaktaydı. GELİR KAYNAKLARI VE TOPRAĞIN İŞLETİLMESİ Günümüzde olduğu gibi, geçmiş dönemler de, bir toplumun ekonomik yapısını etkileyen üç ana unsur bulunmaktaydı. Bunlar ise 1. Tarım, 2. Sanayi, 3. Ticaret olup, o dönemde diğerlerine göre ekonomik yapı üzerinde daha fazla tesiri bulunan Tarım yani toprağın işletilmesi konusunda şunlar söylenebilir. Bilindiği üzere, Osmanlı devletinde Anadolu da bulunan eyaletler Has eyaletler olup, bu eyaletlerde tımar sistemi yürürlükte bulunmaktaydı. Ancak Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Diyarbakır ve Van gibi eyaletlerde, Osmanlı devletinde görülen klasik sancak yapısından farklı olarak, bölgenin sosyal ve ekonomik durumundan kaynaklanan farklı bir uygulama bulunduğu da bir gerçektir. Genel olarak Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet sancaklar olarak zikredilen ve Diyarbakır eyaleti içerisinde de yer alan bu sancakların sayıları zamanla oldukça azalmıştır 2. Yurtluk-Ocaklık sancaklarda tahrir yapılmakta olup, timar ve zeamet de bulunmaktaydı. Hükümet sancaklarda ise tahrir yapılmadığından tımar ve zeamet yoktu 3. XVIII. yüzyıl ile birlikte Diyarbakır eyaletinin idari taksimatı incelenecek olursa, bu tür sancakların sayılarının oldukça azaldığı görülecektir. Bu ise, söz konusu uygulamanın bu dönemde oldukça zayıfladığını göstermektedir 4. Esasında Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet olarak zikredilen ve klasik Osrnanlı toprak düzeninin uygulanmasmda bir kısım farklılıklar göteren sancaklar, Diyarbakır eyaletine bağlı bütün sancaklar içerisinde sayı itibariyle oldukça az olup, diğer sancakların tamamında klasik 1 * Prof. Dr. Dr. Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, ELAZIĞ 2 İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısnda Diyarbakır ( ), T.T.K. yay, Ankara,1995, s Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet Sancaklar hakkında bkz. Ayn-i Ali Efendi, Kavânin-i Al-i Osmân Der-Hulâsa Mezâmin-i Defter-i Divân, İstanbul 1280, s , Mehmet Ali Ünal, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Diyarbakır Eyaletine tabi Sancakların idari Statüleri, Ziya Gökalp Dergisi, sayı: 44. (Aralık 1986), s ; Ayrıca bkz. İlhan Şahin, Tımar sistemi Hakkında bir Risale, 72).,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı: 32, Mart 1979, İstanbul, İbrahim Yılmazçelik, a.g.e.,s

42 toprak düzeni geçerliydi 5. Mesela XVII. yüzyıl başlarında Diyarbakır eyaletindeki yıllık toplam Tımar gelirleri akçeydi 6. XIX. yüzyılın başlarınaa gelinceye kadar geçen süre içerisinde, Diyarbakır eyaletindeki Tımar gelirleri konusunda fazla bir bilgiye sahip değiliz. Bu dönemde tımar sisteminin zayıflamasına paralel olarak, Diyarbakır eyaletinde de, tımar sayısının oldukça azaldıgı görülmektedir. 20 Mayıs 1802 tarihli bir fermandan anlaşıldığına göre, bu tarihte Diyarbakır eyaletinde 985 timar ve zeamet bulunmaktaydı 7. Bunların 361 tanesi Irâd-ı Cedid hazinesince zaptedilmekte olup, 624 tanesi de Hazine-i Amire tarafından zaptedilmekteydi 8. Dönemin hemen başlarında 13 Mayıs 1792 tarihli bir fermandan anlaşıldığına göre, Diyarbakır eyaletinde bulunan Tımar ve zeametler bu tarihte sayılmıştı 9. Bu sayıma göre 1792 yılında Diyarbakır sancağının, Tımar ve zeamet rezervi, 291 tımar ve 16 zeamet olmak üzere toplam 307 adetti 10. Tımar gelirleri akçe ve toplam zeamet gelirleri ise akçe olmak üzere, Diyarbakır sancağının toplam tımar ve zeamet gelirleri akçe yani kuruştu. 29 Temmuz 1823 tarihli bir fermana göre, bu tarihte Diyarbakır sancağındaki tımar ve zeamet sayısının 70 e düştüğü görülmektedir 11. Bu fermandan da anlaşılacağı üzere, yukarıda da belirtildiği gibi, ülke genelindeki uygulamaya paralel, Diyarbakır daki tımar sayısı da bir hayli azalmıştır. XIX. yüzyılın sonlarına doğru ve bu yüzyılın başlarında diğer eyaletlerde olduğu gibi Diyarbakır eyaletinde de boş kalan tımarlarm hak sahiplerine tevcih edildiği ve böylece toprağın klasik düzenle idare edildiği bilinmektedir 12. Ancak 28 Eylül 1826 tarihli bir buyruldu da, açıkça ifade edildiği üzere,...ashâb-ı zeamet ve erbâb-ı Tımar bermüceb-i şürût-ı Padışahî üzerlerine edâsı lâzım gelen hizmete adem-i rağbetlerinden başka cümlesinin dahî da ire-i itâatdan hurûç... etmeleriyle, boş kalan tımar ve zeametler, devlet tarafından kimseye tevcih edilmemiş 13 ve Mukata at Hazinesinin kurulması ile, bu hazine tarafmdan iltizama verilmeğe başlanmıştır Ayn-i Ali Efendi, Kavânin-i Al-i Osmân Der-Hulâsa-i Mezamin-i Defter-i Divân, s Evliya Çelebi, Seyahatnâme, Ahmet Cevdet Tabı,C. 4, Der-saadet,1314, s Ayrıca bkz. Şerafettin Turan, XVII. Yuzyılda Ösmanlı tmparatorluğunun İdari Taksimatı (H. 1041) M Tarihli bir Idan Taksimat Defteri, Atatürk Üniversitesi 1961 Yıllığı, Erzurum, 1963, s Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyeside Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul, 1986, s Milli Kütüphane, Diyarbakır Şer. Sic, No: 299, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 299, s Başbakanlık Arşivi., Cevdet Tımar, No: BA., Cevdet Tımar, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 351, s Diyarbakır Sancağında Tımar tevcihi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. BA., Cevdet Tımar, No: 6103 (1790), No: 8032 (1797), No: 6375 (1809), No: 5042 (1820). 13 Diyarbakır Şer. Sic, No: 631, s Aralık Sonları 1839 tarihli bir arzdân anlaşıldığına göre, bu tarihte Şarkı Amid köylerinden, Haydarlu köyünde 12 bin akçe yazma ile Omer b. Osman ın üzerinde oıan bir tımar, bu kişinin vefatıyla Mukataat Hazinesine teslim edılmiş ve bu hazinece iltizama verilmek üzere, Diyarbakır Müşirine tevcih edilmiştir. bkz. Diyarbakır Şer. Sic, No: 603, s

43 Bu dönemde gerek tımar ve gerekse Malikâne olarak tevcih edilen toprağı işleten reaya, toprak sistemindeki değişiklikten fazla etkilenmeyerek üzerine düşen vergileri ödemek suretiyle toprağı işlemeğe devam etmiştir 15. ZİRAİ ÜRETİM Osmanlı devletinin önemli bir eyalet merkezi olan Diyarbakır, öteki Osmanlı şehirleri gibi tarım, hayvancılık ve küçük el sanatiarına dayanan ekonomik bir yapıya sahipti. Bölgenin Osmanlılar tarafmdan fethi ile birlikte, verimli topraklara sahip olan Diyarbakır eyaletinde başta hububat olmak üzere, pek çok ürün yetiştirilmeğe başlanmış ve bu eyalet özellikle, Irak bölgesinin hububat ambarı durumuna gelmişti. Diyarbakır bölgesi XVI. yüzyılın sonlan ve XVII. yüzyılda bütün Anadolu yu etkisi altına alan, Celâli isyanları sırasında büyük tahribat görmüştür 16. Bununla birlikte, Diyarbakır ın XVIII. yüzyılda da önemli bir ticari merkez olduğunu ve büyük bir üretim kapasitesine sahip oldugunu söyleyebiliriz. Zira başta Diyarbakır mütesellimi ve kadısı olmak üzere diğer kaza kadılarına gönderilen fermanlarda, Tebriz seferine memur Abdullah Paşa nın maiyetinde olan asker için Diyarbakır eyaletinden 15 Aralık 1723 te, 3500 kile ( = 89.7 ton) buğday, 8000 kile (205120=205.1 ton) arpa ve 3000 davar mübayaası söz konusudur 17. Ayrıca 25 Şubat 1724 tarihli fermanda kile (769200=769.2 ton) bugday, kile ( = ton) arpa 18 ve 16 Mart 1725 tarihli fermanda ise kile ( ton) arpanın mübayaası 19 istenmektedir ki, olağanüstü şartlara rağmen söz konusu rakamlar, Diyarbakır eyaletinin üretim kapasitesini gösterdiğinden oldukça önemlidir. XVII. yüzyılda Diyarbakır ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Diyarbakır eyaletinde yedi türlü taneli buğday ekildiğini ve mahsülünün oldukça fazla olduğunu kaydetmektedir 20. Diyarbakır ve çevresinde başta hububat cinsleri olmak üzere olduça çeşitli sebze ve meyve ziraati de yapılmaktaydı yılında Diyarbakır ı ziyaret eden H. Petermann, Dicle kenarında yetişen karpuzlardan övgü ile söz ederken 21, XIX. yüzyılın ikinci yarısı için bilgi veren kaynaklardan da, Diyarbakır da yetiştirilen zirai ürünler hakkında oldukça bilgi edinmek mümküdür. Mesela, Şemseddin Sami (H. 1308) yılı için verdigi bilgilerde, bu bölgede Buğday, arpa, fasülye, mercimek, pirinç, susam keten, pamuk, meyankökü, mazu, soğan ve sair pek çok meyvenin yetiştirildiğini ve Dicle kenarında yetiştirilen karpuzun emsalsiz olduğunu kaydetmektedir 22. XIX. 15 Diyarbakır Şer. Sic, No: 631, s. 17, No:299, s , No: 594, s.13, No: 607, s Mustafa Akdağ, Genel Çizgileri ile XVII. Yıızyıl Türkiye Tarihi, TarihAraştırmaları Dergisi, IV, C. 6-7 s. 207.,Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik vedüzenik Kavgası, Ankara,1975, s ; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğuda Aşiretleri İskan Teşebbüsü, İstanbul,1963, s Milli Kütüphane, Harput Şer. Sic, No: 396, s. 9, B. 38, s. 11, B Harput Şer. Sic. No: 396, s. 13, B Harput Şer. Sic f No: 396, s. 70, B Evliya Çelebi, Seyahat-nâme, s Heinrich Petermann, Reisen im Orient , Amsterdarm, 1865, s Şemseddin Şami, Diyarbekir Şehri, Kamüsü l-alâm, C. III, İstanbul, 1308, s ; H. 1316Tarihli ( ) Diyarbakır Sal-namesinde, Diyarbakır ın toprağının oldukça bereketli olduğu ve bu topraklarda limon, portakal ve hurmadan başka her türlü sebze-meyve ve zahirenin yetiştirildiği kayıtlıdır. H Diyarbakır Sal-nâmesi, s

44 yüzyılın ilk yarısına ait belgelerden de, bu dönemde Diyarbakır da buğday, arpa, pamuk, pirinç, nohut, soğan, mercimek, ve benzeri ürünlerin oldukça fazla yetiştirildiği anlaşılmaktadir 23. Bu arada Diyarbakır ın hemen yanından akan Dicle nehri kıyısında bulunan topraklarda ise özellikle sebze ve meyve ziraatinin XIX. yüzyılın ilk yarısında da oldukça yaygın olduğunu buraya ilave etmek gerekir 24. Yukarıda isimleri zikredilen bütün ürünlerin yıllık kapasiteleri resmi kayıtlara geçmediği için tesbit edilememektedir. Bununla birlikte Diyarbakır dan mübayaa olunan bazı ürünlerin miktarına bakarak, Diyarbakır ın zirai üretim kapasitesi hakkında bir fikir edinmek mümkündür. Mesela 22 Mart 1733 tarihli bir fermandan anlaşıldığına göre, bu tarihte Bağdat a gönderiimek üzere, Diyarbakır eyaletinden 40 bin kile ( : ton) Buğday ve 50 bin kile Arpa ( : 1282 ton) mübayaa olunmuştu Haziran 1802 tarihinde Diyarbakır eyaleti valisi Zühdü İsmail Paşa ya hitaben gönderilen bir fermandan ise, bu tarihte Bağdat da kıtlık oldugundan bahisle 25 bin kile (641000: 641 ton) Buğday ve 30 bin kile ( : ton) Arpanın mübayaa olunması istenmekteydi 26. Aralık ortaları 1800 tarihli bir hülasadan anlaşıldığına göre ise, bu tarihte seferden aflarını isteyen, Diyarbakır a baglı Hani, Atak, Tercil, kazaları ve Şarki aşireti beğlerinden seferden aflan karşılığında 20 bin kile ( : ton) un ve 50 bin kile (1282 ton) arpa istenmekteydi yılında ise Diyarbakır bölgesinde bulunan asker için, Diyarbakır şehrinden 1000 kile (25.640: ton) buğday, 1000 kile (25.6 ton) arpa, Diyarbakır ın şark köylerinden 689 kile (17.6 ton) buğday, 689 kile (17.6 ton) arpa ve Garp köylerinden ise 584 kile (14.97 ton) Buğday, 584 kile (14.97 ton) arpa mübayaa olunmuştu. Yine bu tarihte Kiki ve Türkman nahiyelerinden 2500 kile (64.1 ton) buğday, 2500 kile (64.1 ton) arpa, Hani kazasından 550 kile (14.1 ton) buğday, 550 kile (14.1 ton) arpa, Lice kazasından 800 kile (20.5 ton) buğday, 800 kile (20.5 ton) arpa ve Hazro kazasından ise 600 kile (15.3 ton) buğday, 600 kile (15.3 ton) arpa mabayaa olunmuştu. Diyarbakır sancağına bağlı diğer kazalarla birlikte (Silvan, Beşiri, Savur, Behramki, Dirik, Midyat, Rezuvan) bu tarihte Diyarbakır sancağından mübayaa olunan toplam buğday 10 bin kile (256.4 ton) ve arpa da 10 bin kile, (256.4 ton) idi 28. Diyarbakır eyaleti veya sancağından çeşitli tarihlerde mübayaa olunan buğday ve arpa miktarlarına bakarak kesin bir sonuca ulaşmak oldukça güçtür. Bununla birlikte Diyarbakır eyaletinin hububat kapasitesinin yukarıda verilen rakamlarm çok üzerinde olduğu söyenebilir. Buraya kadar verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Diyarbakır eyaleti genelde Anadolu da bulunan diğer eyaletler gibi klasik toprak sisteminin geçerli olduğu bir eyalet olup, Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet tipi sancakların da, bu eyalet içerisinde bulunmasına rağmen, has ile idare edilen bir eyaletti. Eyaletin merkezi olan, Diyarbakır şehri başta olmak üzere, 23 Diyarbakır Şer. Sic, No: 594, s ; No: 603, s. 5.; No: 352, s. 81.; No: 346, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 367, s. 8.; No: 356, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 310, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 299, s BA., Cevdet Askeri No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s

45 diğer kazalarında da, tarıma dayalı bir ekonomi bulunmaktaydı. Ancak, Diyarbakır şehir merkezi, eyalet merkezi olmanın avantajını kullanarak, başta alaca, kutni, bez gibi sanayiiye dayanan ürünleri ile diğer kaza merkezlerine göre ekonomik açıdan daha geniş imkanlara sahipti. MUKATAALAR VE TARIM-HAYVANCILIK Yukarıda da belirtildiği üzere, bir toplumun ekonomik yapısını etkileyen üç ana unsur bulunmaktaydı. Bunlar ise 1. Tarım, 2. Sanayi, 3. Ticaret olup, o dönemde diğerlerine göre ekonomik yapı üzerinde Tarım ın çok daha büyük bir önemi vardı. Mukataa en kısa tanımıyla hazineye gelir sağlayan vergi kaynağının adı olup, tek bir vergi türünü belli bir bölge veya bölgeler itibarı ile kapsamına aldığı gibi, çeşitli vergi türlerlerini belli bir bölge veya bölgeler itibariyle de kapsamına almış olabilirdi 29. Osmanlı devletinde bir mukataanın hazineye gelir sağlaması İltizamveya Emanet yoluyla olmaktaydı. İltizam yoluyla bir mukataayı işletmeye alan kişi peşin veya aylık taksitler halinde mukataanın meblağını ilgili hazineye yatırır ve kendisi müteahhit sıfatıyla yörenin kanunları doğrultusunda mukataayı işletirdi. Mukataaları, iltizam usulüyle işleten mültezimler merkeze bir kafil göstermek durumunda olup işletme süresi umumi olarak bir veya iki yıldı. Bu usulün babadan oğula geçme şartı olmayıp, bu suretle aristokrat bir ailenin ortaya çıkmasınaa engel olunmuştur. Mültezimler aldıkları mukataaları ikinci şahıslara pare mukataalar şeklinde satılabiliyordu. Öte yandan mültezim aldığı mukataanın, bağlı bulunduğu voyvodalığa karşı, sadece mali bakımdan sorumluydu. Bu şekilde işletmeye verilen mukataalar merkezden gönderilen müfettişler vasıtasıyla denetlenirdi. Mukataaların işletilmesinde bir diğer yol olan Emanet usulu ise Eminler vasıtası ile yürütülmekteydi. Eminler devlet memuru olup, maaşlarını merkezden alırlardı. İşletmeyi ve giderlerini yine mahallı kanunlar üzerine görürler ve muhasebesini tutarlardı. Bunların da görev süreleri bir veya iki yıl olup, merkez tarafından teftiş edilirlerdi. Eminlerin idari ve hukuki tasarrufları olmayıp, sadece mali işlerle ilgilenirlerdi. İşletme usulü hakkında yukanda kısaca bilgi verilen mukataalar, diğer şehirlerde olduğu gibi, Diyarbakır da da devletin en önemli gelir kaynaklan arasmdaydı. Diyarbakır şehirdeki mukataaların gelir bakımından en önde geleni ise Diyarbakır Voyvodalığı Mukataası ydı. Osmanlı devletinin, Diyarbakır da bulunan mukataalar içeriside en önemli gelir kaynağını Diyarbakır Voyvodalığı mukataası oluşturmaktaydı. Diyarbakır Voyvodalığı mukataası kendilerine kapucubaşlık rütbesi tevcih edilen Voyvodalar tarafından yönetildiği yönetilmekteydi. Diyarbakır voyvodasının en önde gelen görevi ise, Diyarbakır voyvodalığı mukataasını idare etmekti Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul, 1986, s İbrahim Yılmazçelik,a.g.e.,s.282 vd. 44

46 Diyarbakır voyvodalığı mukataası XIX. yüzyılın ilk yansma ait kayıtlardan anlaşıldığında göre, Darphane-i Amire Hazinesince zapt ve idare edilnıekte olup, bu dönemde Diyarbakır Hazinesinin en önemli gelir kaynakları arasındaydı 31. XIX. yüzyıl içerisinde Diyarbakır Voyvodalığı mukataası bazen Emanet ve bazan da İltizam usulüyle işletilmiştir. Diyarbakır Voyvodalığı mukataasının başka gelirleri olmakla birlikte bu mukataanın en önemli gelir kaynaklarını, Gümriik, Arasta veya Arsa (Buğday Pazarı), Damga, Boyahane, Ihtisab mukataalarının gelirleri oluşturmaktaydı. Eldeki belgelerden Diyarbakır Voyvodalığı mukataasının gelirlerinin sabit kalmadığı ve seneler itibariyle inişli-çıkışlı bir grafik çizdiği görülmektedir. Mesela 12 Nisan 1804 tarihli Diyarbakır Hazinesi Muhasebe Defterinden anlaşıldığına göre, Diyarbakır Voyvodalığı mukataasının 16 Mart 1801 ile 4 Mart 1802 tarihleri arasında toplam gelirleri kuruştu 32. Buna karşılık 6 Temmuz 1830 tarihli Voyvodalık hesap defterinden anlaşıldığına göre, bu tarihte toplam gelirleri kuruşa düşmüştü. 33. Yakınçağlarda Diyarbakır Voyvodalığına bağlı bulunan Mukataalar, bütün Diyarbakır eyaletin ihtiva etmekte olup 34, bu mukataaların en önemlilerini ise yukarıda belirtildiği üzere, Gümrük, Arsa, Damga, Boyahane ve ihtisab mukataaları oluşturmaktaydı. Diyarbakır Voyvodalığı mukataasına bağlı olan mukataaların aylık gelirleri incelendiğinde, bunlar içerisnde Arasta veya Arsa (Buğday Pazarı) mukaatasının gelir bakımından ikinci sırada olduğu görülmektedir Mart 1824 ile 3 Mart 1825 tarihleri arasındaki Diyarbakır Voyvodalığının gelirlerinin kaydedildiği defterden anlaşıldığına gore, Diyarbakır Voyvodalığı mukataası-nın en fazla gelir getiren mukataası Gümrük mukataası olup, bu ise Diyarbakır ın Doğu-Batı ve Kuzey-Güney ticaret yollarının kesiştiği bir noktada olmasından kaynaklanmaktaydı. Bu dönemdeki ticari yolar üzerinde Diyarbakır önemli bir merkez idi. Bundan dolayı yıllan arasında Diyarbakır Gümrük mukataası hasılatı, Diyarbakır Voyvodalığı mukataasının bütün gelirleri içerisinde % lık bir paya sahipti tarihleri arasında Voyvordalık mukataası gelirleri içerisinde Arsa mukataası gelirleri % ve Boya-hane mukataası gelirleri ise % lik bir paya sahipti tarihleri arısndaki kayıtlara bakıldığında Diyarbakır Voyvodalığı gelirleri içerisinde Arasta veya Arsa (Buğday Pazarı) mukaatasının gelir bakımından ikinci sırada yerini koruduğu görülmektedir Diyarbakır Şer.Sic. No:356,s.14, No:351,s BA.,D.BŞM.DBH.Bâb-ı Defter-i Baş Muhasebe Diyarbakır Hazinesi.No: BA., Cevdet Maliye, No: BA., Kamil Kepeci, No: 5132, s. 1. vd.,; Cevdet Dahiliye, No: 2645.; D.BŞM., No: 7175; Kamil Kepeci, No: 5129, s Voyvodalık gelirlerinin günlük olarak kaydedildiği defter 150 sayfadır. bkz. BA., Kamil Kepeci, No: 5132, s BA., Kamil Kepeci, No: 5132, s İbrahim Yılmazçelik,a.g.e.,s

47 Bu dönemde, Diyarbakır daki tarımsal üretim ve özellikle de pamuk üretimi açısından Penbe Mukaatası da önem taşımaktadır. XIX. yüzyılda Diyarbakır da Voyvodalık mukattasından ayrı bir diğer mukataa da, Diyarbakır penbe mukataasıydı. 5 Mart 1803 tarihli bir fermandan söz konusu tarihte Diyarbakır penbe mukataasınm, Irâd-ı Cedid Hazinesine bağlı olduğu, 25 Mart 1803 ile 12 Mart 1804 tarihleri arasında bir sene müddetle Bağdat kapu kethüdası Mehmet Rafi ye ber veçh-i emanet ihale edildiği anlaşılmaktadır Mart 1803 tarihinde başta Amid kadısı olmak üzere, Diyarbakır eyaletindeki bütün kaza, kadı ve naiblerine hitaben gönderilen bir diğer fermanda, Diyarbakır penbe mukattaasının bir sene müddetle Bağdat kapu kethüdası Mehmed Rafi ye emanet üzere verildigi bildirilerek, penbenin bir kıyyesinden 1 para, rişte-i penbenin bir kıyyesinden, 2 para ve kozalı penbenin bir kıyyesinden 1 akçe resm alınacağı bildirilmekteydi. Yıne bu fermandan anlaşıldıgı üzere, Diyarbakır penbe mukataası, bütün Diyarbakır eyaletindeki bütün kazaları kapsamaktaydı 39. Mart 1823 tarihinde Diyarbakır valisine hitaben gönderilen bir fermanla, bu tarihte ise Diyarbakır penbe mukataası, Darphane-i Amire Hazinesine bağlanarak, Diyarbakır Valisi Mehmed Paşa ya ber veçh-i emanet ihale edilmişti. Yine söz konusu fermandan, Diyarbakır penbe mukataasının...diyârbekir eyâletinin havi olduğu kazâlardan Maden-i Humâyün a merbüt olan Harput ve Palu ve Çermik ve Eğil ve Ergani ve Çünğüş ve Çarsancak kazalarından ma ada eyâlet-i mezkürenin... bütün kazalarmı ihtiva ettiği anlaşılmaktadır tarihli bir hesap defterinden anlaşıldığına göre, 1823 tarihinde Diyarakır penbe mukataasmın bir senelik hasılatı 1225 kuruştur 41..Bu da söz konusu mukataanın bu dönemde, Diyarbakır Voyvodalığına bağlı diğer mukataalara oranla gelirinin oldukça düşük olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte yakınçağlarda Diyarbakır da önemli miktarda pamuk yetiştirildiği söyleneblir. ÜRETİM VE TİCARET HAYATINDA TARIMIN YERİ Diyarbakır eski çağlardan itibaren Anadolu da doğu-batı, kuzey-güney kervanyollannın kesiştiği bir noktada olduğu için, kervan yollan ile temin edilen ticaret hayatında çok önemli bir yere sahipti. Diyarbakır ın, Osmanlılar tarafidan fethi ile birlikte, darphane, kirişhane, macunhane, boyahane, tabakhane, başhane ve şemihane gibi önemli tesislere sahip olduğu ve şehrin özellikle pamuk üretimi açısmdan ayn bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Bu dönemle birlikte Diyarbakır da yapılan boyalar içerisinde kırmızı kök boya ile boyanmış Diyarbakır ipliği, Avrupa da bile büyük bir şöhrete ulaşmıştır Diyarbakır Şer. Sic, No: 356, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 356, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 351, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 351, s N. Göyunç, Onaltıncı Asrın İlk Yanrısında Diyarbekir, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, s ; H. Inalcık, Osmanlı Pamuk Pazarı, Hindistan ve Ingiltere : Pazar Rekabetinde Emek 46

48 Osmanlı devleti zamanında İran-Irak ve Azerbaycan dan gelen ve giden yoların Diyarbakır da kesiştiği ve XVII. yüzyılda, Diyarbakır ın özellikle Halep ve Bağdat ticaret yolları üzerinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. XVII. Ve XVIII. yüzyıllarda Diyarbakır ı ziyaret eden seyyahların verdikleri bilgilere gore, Diyarbakır da kırmızı pamuklu bez ve deri üretimi oldukça gelişmişti 43. Bu göstergeler de Osmanlı döneminde Diyarbakır ın tarım ve hayvancılık açısından oldukça önemli bir merkezi olduğunu gösterir. Bunun yanı sıra XVII. yüzyılda Diyarbakır dan Halep e büyük miktarda hayvan ihracı söz konusu olup, ipek endüstrisi de yine bu dönemde oldukça gelişmişti 44. Diyarbakır şehri ipek ve pamuk üretimi açısından önemini XIX. yüzyılda da korumuştur. Nitekim, 1815 yılında Diyarbakır ı ziyaret eden J.S. Buckingam,...kasabanın imalatçılarının başlıca hammaddesi ipek ve pamuktur. Şehirde olan esnaflar şal y el beceri aletleri, her renkten pipolar, altın ve gümüş tabakalar yaparlar tezgah şal üretimi, 500 tezgah pamuk basıcısı, 300 deri imalatcısı, 100 demirci ve 50 ağızlık (pipo) yapımcısı vardır... şeklinde verdiği bilgiler, XIX. yüzyılda da pamuk ve deri üretiminin Diyarbakır ın iktisadi hayatında büyük bir yere sahip olduğunu göstermektedir 45. XIX. yüzyılın ikinci yarısı için bilgi veren kaynaklar da, Diyarbakır f ın başlıca ihrac ürünleri olarak, hububat ve hayvancılığa dayalı ürünlerden başka pamuk, mazu ve dokumacılığa dayalı ürünleri kaydetmektedir Nisan 1797 tarihli bir arzdan anlaşıldığına göre bu dönemde...diyârbekir derünunda devâm üzere alaca ve beyazlı ve kutni ve gazi ve atlâs beş adet emti a dezgahlan... bulunmaktaydı 47. Diyarbakır da dokumacılık işi ile uğraşan esnaflar diğer esnaflara göre iktisadi açıdan daha kuvvetli bir duruma sahipti 48. Diyarbakır dokumacı esnafı ülke genelinde meşhur olan kırmızı Diyarbakır bezinden başka, bu dönemde gazi, alaca gibi sair kumaşlar ve muhtelif peştimaller de üretilmekteydi 49. Bu kumaşlar içerisinde beyazlı, gazi ve kutninin değişik renkte olanlan da bulunmaktaydı 50. Diyarbakır da XIX. yüzyılda üretimin en önemli kalemlerinden bir tanesini pamuk ve buna dayalı olarak gelişen dokuma sanayii teşkil etmekle birlikte, mengenehane 1797 yılında yapılmış ve bu tarihten sonra ise esnafin mengenehane konusunda devletle sık sık anlaşmazlığa düştüğü görülmektedir 51. Maliyetinin Rolü, ODTÜ, Gelişme Dergisi, , Özel sayı, s J.B. Tavernier, Les Six Voyages de Jean Baptiste Tavernier en Turquien, en Perse et aux Index, Paris, 1677, s. 81.; Evliya Çelebi, Seyahat-name, C. 4, Der-Saadet, 1314, s. 39.; Martin Van Bruinessen, Economic Life in Diyarbekir in the 17. th Century, Evliya Çelebi in Diyarbekir,Leiden,1988, s Martin Van Bruinessen, a.g.m., s J.S. Buckingam, Travels in Mesopatamia, London, 1827, s Şemseddin Sami, Diyarbekir Şehri, Kamüsu l-alâm, C. III, Istanbul, 1308, s ; H Diyarbakır Salnâmesi, s BA., Cevdet İktisat, No: İbrahim Yılmazçelik,a.g.e.,s BA., Cevdet İktisat, No: 199, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 590, s BA., Cevdet İktisat, No:

49 Bununla birlikte uzun bir süre esnafın mengenehane dışmda,perdaht yaptırması önlenememiş 52 ve 8 Nisan 1840 tarihli Diyarbakır daki mukataaların işletilmesi hakkındaki layihadan anlaşıldığına göre, bu tarihten çok önceleri, Diyarbakır mengenehanesi kapatılmıştır 53. Bu tarihten sonra Diyarbakır daki esnafın kumaşlarını yine eskiden olduğu gibi mengene dışında...tekak ta bir olunur alet ile... perdaht ettirdikleri söylenebilir 54. Bu arada Diyarbakır da sadece dokumacı esnafinın değil, halktan bir kısmının da evlerine kurduklan tezgahlarla kumaş dokuduklarını da belirtmek gerekir 55. Ancak bu şekildeki dokumacılığın pek fazla olmadığı tabiidir. Yukarıda Diyarbakır dokumacı esnafının üretiği kumaşlardan bahsedilirken, bunlar içerisinde özellikle kırmızı Diyarbakır bezinin ayrı bir öneme sahip olduğu belirtilmişti. 7 Ağustos 1806 tarihli Diyarbakır dan kirpas mübayaası hakkındaki bir takrirden, anlaşıldığına göre, 1806 tarihinde Diyarbakır dan 10 bin top kırmızı Diyarbakır kirpası mübayaası için emir gönderilmiş, ancak gönderilen kirpas yeterli olmadıgından,...tiz elden Der-i Aliyye de mübaya a olunmak lazım gelse esnâfda olan kırmızı yolluk ta bir olunur kirpasın kumaşı ve rengi matlûb üzere olmayub heyâm-ı inşâsına şayeste olmadığından başka bahâsı dahi ziyâde... olduğundan, Diyarbakır dan 10 bin top daha gönderilmesi için emir yazılması istenmişti 56. Yukandaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, kırmızı Diyarbakır kirpası bu dönemde hem kalite ve henı de fiyat açısından emsallerinden üstündü. Bu sebeple çeşitli tarihlerde Mehterhane-i Amire de mevcut liva ve ser-asker takımlarının yenilenmesi için devamlı surede, Diyarbakır dan kirpas mübayaa olunmuştur. Bu mübayaalarla ilgili belgelere bakarak, XIX. yüzyılda Diyarbakır ın kirpas üretim kapasitesi hakkında da bir fikir edinmek mümkündür. Diyarbakır ve çevresindeki pamuk üretiminin yakınçağlarda ne kadar olduğunu tespit etmek mümkün olmamıştır. Bu sebeple Diyarbakır da üretilen kirpas hakkındaki rakamlar bu konuda da bir fikir verebilir tarihleri arasında Diyarbakır a kirpas mübayaası hakkında gönderilen emirlerdeki bilgiler aşağıdaki tabloda verilmiştir BA., Cevdet İktisat, No: 697, No: 1875, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 607, s BA., Cevdet İktisat,No: 697, No: BA., Cevdet İktisat, No: BA., Cevdet Askeri, No: Bu tablonun hazırlanmasında tarih sırasına göre esas alınan belgeler şunlardır. BA., Cevdet Askeri, No: (1793)., Cevdet İktisat,No: 808, Cevdet Askeri,No: 12064; Diyarbakır Şer. Sic, No: 356 s. 56 (1803),; BA., Cevdet İktisat, No: 817, Diyarbakır Şer. Sic, No: 590, s. 44 (1805),; BA., Cevdet Askeri, No: (1806), Cevdet Askeri, No: (1807); Diyarbakır Şer. Sic, No: 509, s. 2-3 (1815), No: 590, s. 19 (1816); BA., CevdetAskeri, No: (1817). 48

50 Tablo I Tarihleri Arasında Diyarbakır f da Kirpas Üretimi (top) Yılı Mübaya Olunan Gönderilen Yukandaki tablodan da anlaşılacagı üzere, Diyarbakır ın kirpas üretimi senelik topun üzerindeydi. Mübayaa emirlerinden anlaşıldığına göre, Diyarbakır da üretilen kirpasın her topunun boyu 9 ziraa olup 58, 20 Temmuz 1803 tarihinde bir topu 1.5 kuruştan 59 ve 3 Temmuz 1817 tarihinde ise bir topu 2 kuruştan mübayaa olunmuştu 60. Bu dönemde miktarı tespit edilememekle birlikte, başta pamuk ipliği olmak üzere bal, yapağı ve deri üretimi de Diyarbakır da hayli ileri bir seviyedeydi. Mesela 5 Temmuz 1841 tarihli asker için mübayaa olunan malların defterinden anlaşıldığına göre, bu tarihte Diyarbakır dan kıyye bal, yapağı ve kıyye pamuk ipliği mübayaa olunmuştu 61. Yakınçağlarda Diyarbakır ın en önemli ihraç ürünlerini dokuma ürünleri teşkil etmekteydi. Hatta 23 Ağustos 1805 tarihli bir tahrirat hülasasından anlaşıldığına göre, bu dönemde Diyarbakır alacası başta olmak üzere diğer dokuma ürünleri, Samsun ve Sinop limanlanndan Avrupa ya da ihraç edilmekteydi 62. Ylne bu dönemde hububat da, Diyarbakır ın önemli ihraç ürünleri arasındaydı 63. Diyarbakır ın bu dönemde dışarıya ihraç ettiği bir diğer önemli madde de, deri boyanmasında büyük bir öneme sahip mazu idi. Mesela 13 Haziran 1797 tarihli bir arzdan anlaşıldığına göre, Diyarbakır dan, Kayseri ye mazu gönderilmediğinden, İstanbul da ayakkabı fiyatları oldukça yükselmişti. Bunun sebebinin mazunun İzmir e gönderilerek buradan Avrupa ülkelerine ihraç edilmesi olduğu anlaşıldığından dolayı, bu işin önünün alınması istenmekteydi tarihinde ise Diyarbakır da veba olduğundan yine Kayseri ye mazu gönderilmemiş ve mazunun büyük bir bölümü Izmir üzerinden Avrupa ya ihraç edilmişti. Bu ise Kayseri debbağ esnafının perişanlığına yol açtığından, Diyarbakır a gönderilen fermanlarla, 58 BA., Cevdet Askeri, No: 43644, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 356, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 590, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 346, s BA.,Cevdet Maliye, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 299, s BA., Cevdet İktisat, No: 1910; Aynca.bkz. BA., Mühimme, No: 209, s. 101, hüküm: 380; No: 209, s. 39,hüküm:

51 mazunun uygun fiyatlarla Kayseri ye gönderilmesi istenmişti 65. Avrupalı tüccarların Diyarbakır dan mazu ticareti yine de önlenememiş ve 1815 yılında gönderilen bir fermanla bir habbe mazunun ihraç edilmeyerek Kayseri ye gönderilmesi istenmişti 66. Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere XVIII. Ve XIX. yüzyıllarda, Diyarbakır şehrinde dokuma sanayii oldukça gelişmiş olup, hububat, hayvancılığa dayalı ürünler ve mazu en önemli ticari ürünleri teşkil etmekteydi. Önemli bir tarım ve hayvancılık merkezi olan Diyarbakır ve çevresi Osmanlı devletinin özellikle son dönemlerinde bölgede meydana gelen çeşitli hastalıklar ve tabii afetler sebebiyle tarım ve hayvancılık alanında oldukça gerilemiştir. Meydana gelen bu tür hadiselerin bölgedeki nfusun da azalmasında önemli röl oynadığı söylenebilir. Bu sebeble Nüfus hareketlerinin tarım ve hayvancılığa olan tesirlerinin de kısaca açıklanması gerekmektedir. Bu sebeple Yakınçağlarda Hububat ve Gıda Maddelerinin Fiyatları verilmeden ana hatları ile bu konu üzerinde durulacaktır. NÜFUS HAREKETLERININ TARIM VE HAYVANCILIĞA TESİRLERI Diyarbakır şehrinde bulunan nüfusun azalmasına veya artmasına sebep olan menfi ve müsbet faktörler söz konusudur. Yakınçağlarda diğer şehirlerde olduğu gibi, Diyarbakır da da nüfusa tesir eden bu faktörlerin başında çeşitli hastalıklar ve tabii afetler gelmektedir. XVIII. yüzyılın hemen başlarında, Diyarbakır da meydana gelen veba salgınında şehir hüfusu bir hayli azalmıştır. Nitekim 6 Aralık 1712 tarihinde Diyarbakır valisi tarafmdan Harput kadısı ve kale dizdarına gönderilen buyruldu da... İş bu sene-i mübârekede eyâlet-i Diyârbekir e müstevli olan tâ undan kal a-i mezbûr neferâtının ekseri fevt olub gedikleri hâli ve hızmet-i lâzımesi mu attal kaldığı... belirtilerek,bunların vazifelerine tayin olunmak üzere, Harput dan asker istenmesi, bu tarihte şehir merkezinde de, pek çok kişinin öldüğünü göstermektedir 67. XVIII. yüzyıl içerisinde meydana gelen ikinci büyük veba salgını ise 1762 yılında olmuş ve Büyük Ölet denilen bu salgında Diyarbakır eyaletinde toplam 50 bin kişi ölmüştür 68. Bu dönemde, Diyarbakır bölgesinde meydana gelen ilk büyük Veba salgını yıllan arasındadır. 24 Ağustos 1800 tarihli bir tahrirat hülâsasında, bu tarihlerde meydana gelen veba sebebiyle... ehl-ı zimmet re ayanın ekseri halâk ve küsur kalanlan dahi tahlis-i can sevdasıyla mahall-i ahara girifdâr olduklarından..., Maden Emini ve Amid kadısı arzlarında, Diyarbakır cizyesinin tahsilâtının geri bırakılmasını istemişlerse de, bunun mümkün olamayacağı bildirilmektedir 69. Yine Aralık ortaları 1800 tarihli bir hülâsadan, veba sebebiyle Hani, Atak, Tercil kazaları ve Şarki Aşireti beğlerinin asker göndermedikleri için ödemeleri gereken 60 bin kuruşun tenzili istenmişse de, 65 BA., Cevdet İktisat, No: 206, No: BA., Cevdet İktisat, No: Harput Şer. Sic, No: 388, s Abdulgani. Bulduk., El-Cezire nin Muhtasar Tarihi,Tarihsiz Yazma, Diyarbekir, s BA., Cevdet Maliye, No:

52 bu isteğin de kabul edilmediği görülmektedir 70. Bu tarihte meydana gelen veba salgını şehir nüfusunun azalmasına tarım, hayvancılık ve ticarete de tesir ettiği gibi, başka bölgelerin ticari hayatını da menfi olarak etkilemiştir. 12 Ağustos 1800 tarihli Kayseri debbağ esnafının, Diyarbakır da veba sebebiyle Kayseri ye mazu gelmediğini ve bu sebeple keçi derisinin fiyatının artığını, bunun ise perişan olmalarına yol açtığını bildiren arzları, söz konusu salgının, Kayseri debbağ esnafını da olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir 71. Diyarbakır da XIX. yüzyıldaki, ikinci veba salgını (H. 1231) yılında olmuştur. Diyarbakır Mutasarıfı Ibrahim b. Muhammed in Hatırat ve Mektupları adını taşıyan defterde yer alan bir der-kenarda, Diyarbakır da târih-i tâ ün sene 1231 ifadesinden, salgının yıllan arasında oldugunu tesbit etmekle beraber, tesirleri konusunda bilgi sahibi değiliz 72. Yine sonuçları hakkında bilgi sahibi olmadığımız, üçüncü veba salgını ise 1827 yılında olmuştur 73. Bu dönemdeki son veba salgını ise 1848 yılında olmuş 74 ve tabii olarak söz konusu salgınlarda şehir nüfusu bir hayli azalmıştır. Diyarbakır bölgesinde görülen bir diğer salgın hastalık ise koleradır. 15 Ekim 1843 tarihli bir arzda...erzurum vediyârbekir taraflarında illet-i mahüfe zuhur ettiğinden... karantina teşkil edilmesi istenmektedir 75. Diyarbakır bölgesinde görülen kolera salgını 1848 (H. 1264) tarihinde Diyarbakır şehrine de sıçramış olduğundan 13 Mart 1851 tarihli takrirde,...kolera illetinden dolayı nefs-i Diyarbekir ahâlisinden vefât eden ehi-i islâm ve re aya vergileri... nin tenzili arzedilmiş ise de, bunun mümkün olamayacagı bildirilmiştir 76. Ali Emiri Efendi nin verdiği bilgilere göre, H Ramazan ayında (Ağustos 1879) Diyarbakır da şiddetli bir kolera salgını daha olmuş ve oldukça fazla sayıda insan ölmüştür 77. Diyarbakır şehrinde meydana gelen tabi afeterin başında ise kıtlık gelmektedir. Diyarbakır da 1805 yılında meydana gelen kıtlık, büyük bir pahalılığa sebep olduğu gibi bu yılda bölgede görülen asayişsizlik Diyarbakır şehrini de menfi olarak etkilemiş olmalıdır 78. Diyarbakır da meydana gelen kıtlıklar içerisinde, en büyük tesiri 1810 yılında olanı yapmıştır. Aynı tarihte Diyarbakır Kadısı ve Naibinin ayrı ayrı gönderdikleri arzlar, bu dönemdeki durumu açıkça ortaya koymaktadır 79. Söz konusu arzlarda özetle, Diyarbakır ın perişan ve perakende olduğundan bahisle, etraf köylerin harap olduğu, ziraat 70 BA., Cevdet Askeri, No: BA., Cevdet İktisat, No: Diyarbakır Mutasarıfı Ibrahim b. Muhammed in Hatırat ve Mektupları, Varak 30/B. Türkçe Yazma, Elazığ Müzesi,Envanter No A. Bulduk., El-Cezire, s A. Bulduk., El-Cezire, s BA., Cevdet Sıhhiye, No: BA., Cevdet Maliye, No: Ali Emiri Efendi, Osmanlı Vilâyât-ı Şarkiyesi, İstanbul,1337, s BA., Cevdet Dahiliye, No: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Defter, No: 8977, Emir, No: 8664, Emir, No:

53 yapılamadığı, çevrenin perişanlığından fiyatların oldukça yükseldiği ve kıtlık sebebiyle köylülerin asıl vatanlarım terk ettikleri bildirilmiştir. Bu sebeple köyleri terk edenlerin vergilerinin de, şehir halkına yüklendiği, esnafın vergilerin ağırlığı sebebiyle işini terk ettiği ve şehir halkının oldukça perişan bir durumda olduğu belirtilerek, Diyarbakır halkının şimdilik görevlerinin affedilmesi ve şehir halkına yardım edilmesi istenmektedir. Diyarbakır da bir önemli kıtlık da, 1817 tarihinde olmuştur. 19 Mayıs 1817 tarihli Diyarbakır Divanında Diyarbakır müftüsü ve ayân reisine gönderilen buyrulduda, Diyarbakır da köylünün... mahsül-i cedidin adem-i zuhurundan naşi siklet-keş oldukları... belirtilerek, fukaraya lazım gelen ekmek için cânib-i miri tarafından zaptedilen buğdayın verilmesi istenmekteydi 80. Bu da söz konusu tarihte kıtlık olduğunu ve yeni mahsülün oldukça az olduğunu göstermektedir. Bölgede meydana gelen kıtlıklar üzerine, devletin köylüye bir kısım yardımlar yaptığı söylenebilir. Nitekim 3 Kasım 1845 te Diyarbakır havalisinde bulunan sayıları 200 ü aşan münbit, mahsüldar ve ahalisi çifçi olan köylerin... kıllet-i nüzül-ı barân münasebetiyle... yani mahsülleri yağmursuzluktan telef olduğu için... tohum tedarikine muktedir olmayacaklarından... mahsül vakti verilmek üzere, bu köylülere 1000 kile buğday ve 1000 kile arpa verilmesi, Diyarbakır Meclisinin teklifi üzerine karara bağlanmıştır 81. Bölgede meydan gelen kıtlıkların şehir nüfusuna menfi bir tesir yaptığı şüphesiz bir gerçektir. Bunun yanı sıra 1818 tarihinde kış mevsiminin oldukça kötü geçmesi hatta Dicle nehrinin donması 82 ile 12 Şubat 1826 tarihinde Diyarbakır da deprem olması gibi 83 hadiselerin de, şehrin nüfusuna menfi tesirleri olduğu gibi bölgedeki tarım ve hayvancılık potansiyelini de oldukça olumsuz yönde etkilemiştir. YAKIN ÇAĞLARDA HUBUBAT VE GIDA MADDELERININ FİYATLARI Önemli bir tarım ve hayvancılık markezi olan Diyarbakır da hububat ve gıda maddelerinin fiyatları tereke kayıtları esas alınarak incelenmiştir Yılında Diyarbakır da Arpa nın mübayaa fiyatı, İstanbul kilesi ile 1 kuruştur yılında ise Diyarbakır da buğdayın ortalama fiyatı, Diyarbakır kilesi ile kuruş ve arpanın ortalama fıyatı ise yine Diyarbakır kilesi ile 6 kuruştu 85. Bir Diyarbakır kilesi, 7.5 İstanbul kilesi (150 kıyye) olduğuna göre 86, bu tarihte bir İstanbul kilesi Buğday 1.35 kııruş ve bir İstanbul kilesi Arpa 0.8 kuruştu Yılında ise 80 Diyarbakır Şer. Sic, No: 594 s BA., Cevdet Iktisat, No: 637. Diyarbakır Meclisinin teklifi üzerine gönderilen emirde, 1000 kile buğday ve 1000 kile arpanın, bölgede buğdayın raiç fiyatı olan 130 kuruş (kilesi) ve arpanın raici olan 90 gııruş üzerinden verilmesi ve mahsul vakti tahsil olunmak üzere..kurâ-yı merküme ahâlisine zimmet kaydolunması... istenmektedir. 82 A. Bulduk., El-Cezire, s Diyarbakır Mutasarrıfı, Varak: 26/B (Der-kenar)...Diyârbekir de sene 1241 de Recebin sekizinci günü zelzele oldu BA., D. BŞM.NZE., No: (21 Haziran 1777 Tarihli Diyarbakır Ordusu Nüzul Emini Mehmet Aga nın Masraf Defterinden) 85 Diyarbakır Şer. Sic, No: 364, s BA., Cevdet İktisat, No:

54 Diyarbakır da buğdayın ortalama fıyatı Diyarbakır kilesi ile 3.78 kuruş olup 87, bu ise bir İstanbul kilesi olarak 0.50 kuruşa denk gelmekteydi. Yakınçağlarda Diyarbakır da Hububat fiyatlarının devamlı olarak yükseldiği görülmektedir. Bu dönemde Diyarbakır ve çevresinde görülen veba ve kıtlık gibi tabii afetler ile yine bu çevrede görülen eşkıyalık olaylarının fiyatlar üzerinde de menfi bir rol oynadığı söylenebilir. Nitekim 1795 yılında Diyarbakır da görülen eşkıyalık olayları sebebiyle Diyarbakır kilesi olarak... hıntanın beher keyli 25 guruş ve şa irin keyli 15 gurûşa... yükselmişti 88. Eşkiyalık olaylarına ek olarak, yukarıda da belirtildiği üzere, 1800 yılında Diyarbakır ve çevresinde görülen veba salgını da, fiyadarı yine menfi yönde eddlemiştir 89. Nitekim 1800 yılında Diyarbakır kilesi ile buğday 6.45, arpa da 5 kuruşa yükselmişti 90. Bu dönemde Diyarbakır ve çevresinde görülen veba salgını, şehir esnafını da büyük ölçüde etkilediğinden, dericilikte kullanılan mazı, Diyarbakır da toplanıp, Kayseri ye gönderilemediği için Kayseri Debbağ esnafının mağduriyetine sebep olmuştu. Dolayısı ile bu tarihlerde Diyarbakır a gönderilen fermanlarda, Diyarbakır da hasıl olan mazının İzmir, Halep ve sair mahallelere gönderilmeyerek, uygun fiyata Kayseri ye gönderilmesi istenmişti 91. Diyarbakır da hububat fiyadarının 1810 tarihinde yeniden önemli ölçüde yükseldiği görülmektedir tarihli Diyarbakır Naibi Şerif Mehmet in gönderdiği arzdan anlaşıldığına göre, bu tarihte Diyarbakır ve çevresinde görülen kıdıktan dolayı, Diyarbakır kilesi ile 1 kile Buğday 27 kuruşa ve 1 kile Arpa 19 kuruşa yükselmişti 92. Bu tarihten sonra 1827 yılında da Diyarbakır da hububat fiyadarının oldukça yükseldiği ve İstanbul kilesi ile 1 kile Buğdayın kuruş olduğu görülmektedir 93. Bunun sebebi ise aynı yıl içerisinde Diyarbakır ve çevresini etkisi altına alan veba salgını olmalıdır yılında ise Diyarbakır da mevsimin yağışsız geçmesi sebebiyle Buğday 100 ilâ 130, arpa ise 30 kuruşa kadar yükselmişti. Yani 1 İstanbul kilesi Buğday arpa ise 12 kuruş olmuştu. Kuraklık sebebiyle Diyarbakır ın iki yüzü aşkın köyünde tohumluk sıkıntısı ortaya çıkmış ve bunun üzerine 1000 Diyarbakır kilesi buğday ve 1000 Diyarbakır kilesi Arpa nın gelecek senenin mahsülünden ödenmesi şartı ile köylülere borç olarak dağıtılması, mahalli yönetim tarafmdan teklif edilmiş, bu teklif merkez tarafindan da olumlu karşılanmıştı Diyarbakır Şer. Sic, No: 359, s BA., Cevdet Dahiliye, No: tarihli bu arzda fiyatların yükseldiği ve...etrâf-ı beldede Zıra atdan eser olmadığından... ayân-ı belde vergilerin toplanmamasını arzetmişlerdi Ağustos 1800 Tarihli Maden-i Humâyun Emini Abdi Beğ in gönderdiği evrak hulasasında,... ol havâliye kesret üzere müstevli olan tâ ündan... kalanların da can sevdasıyla memleketlerini terk ettikleri bildirilmekteydi. bkz. BA., Cevdet Maliye, No: Diyarbakır Şer. Sic, No: 600, s BA., Cevdet İktisat, No: 206, No: 2215, Mühimme, No: 209, s. 39, Hüküm: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, D., No: 8977, E., No: Diyarbakır Şer. Sic. No: 319, s A. Bulduk, El-Cezire, s BA., Cevdet İktisat,No

55 Yakınçağlarda Diyarbakır şehrindeki Buğday ve Arpa fiyatları, daha ziyade Diyarbakır Şer iyye Sicillerinde yer alan tereke kayıtları esas alınarak Tablo II de gösterilmiştir 96. Tablo II Diyarbakır da Hububat Fiyatları Yıl Buğday Arpa (*) (**) (***) (****) (*****) (******) 12 * Eşkiyalık (Çevdet Dahiliye: 5870) ** Veba (Cevdet Maliye: 715, Cevdet İktisat: 2215) *** Kıtlık (Cevdet Dahiliye: 13026) **** Kıtlık (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi. E. 8486) ***** Veba (A. Bulduk. El-Cezire, s. 392) ****** Kıthk (Cevdet İktisat: 637) 96 Bu tablonun Hazırlanmasında istifade edilen kaynaklar şunlardır: Diyarbakır Şer. Sic, No: 347, s No: 353, s. 4-72, No: 319, s. 22, No: 600, s. 3, No: 285, s. 8-18, No: 346, s. 39, No: 317, s , No: 359, s. 45, No: 327, s. 43, No: 364, s

56 Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, Diyarbakır da tarihleri arasında buğday, İstanbul kilesi ile kuruş, Arpa ise yine İstanbul kilesi ile kuruş arasıda seyretmiştir. Bu dönemde buğday fiyatlan % 96.24, arpa fiyatian ise % oranında yükselmiştir. Bu dönemde Diyarbakır daki buğday fiyatlan diğer Anadolu şehirleri ile karşılaştmlaracak olursa, fiyatların Bursa şehri iie eşit seyrettiği 97, Gaziantep de buğday fiyatlarının Diyarbakır a göre daha pahalı olduğu 98, Antalya da ise hem bugday hem de arpa fıyatlarmın Diyarbakır a göre çok pahalı seyrettiği görülecektir 99. Mesela 1790 yılında Bursa da 1 İstanbul kilesi bugday 1.7 kuruş, 1823 de 3 kuruş, 1840 ta ise 12.9 kuruştu. Buna karşılık Gaziantep de 1831 de 1 İstanbul kilesi Buğday 10.8 kuruş ve 1841 yılında ise kuruştu. Antakya da ise 1841 yıhnda 1 İstanbul kilesi arpa 10 kuruş, 1 İstanbul kilesi buğday 9 kuruştu. Yukandaki tabloda Diyarbakır için verilen fiyatlar bu fiyatlarla karşılaştırılacak olursa, Diyarbakır da hububat fiyatlarının çeşitli olumsuz tesirlere rağmen diğer şehirlere göre makul ölçüde seyrettiği söylenebilir. Hububattan ayrı olarak bazı Gıda Maddelerinin Fiyatları hakkında da şunlar söylenebilir.bu grupta ekmek, et, yağ ve benzeri gıda maddelerinin fiyatları kaynakların el verdiği ölçüde incelenmiştir. Diyarbakır Sicillerindeki narh kayıtlarının oldukça az olması, bu maddelerin fiyatlarını her yıl için takip etme imkânını ortadan kaldırmıştır. Diyarbakır et ve ekmek fiyadarı hakkındaki eldeki en eski tarihli kaynağımızı 21 Haziran 1777 tarihli Diyarbakır ordusu Nüzül emini Mehmet Ağa nın masraf defteri teşkil etmektedir. Buna göre 1777 tarihinde1 kıyye et raiç üzere 8 paradan ve 1 kıyye ekmek ise yine raiç üzere 13 Akçeden (1 kuruş=40 para=120 Akçe) yani 4.33 paradan işlem görmüştü Eylül 1839 tarihli Diyarbakır eyaletinden müretteb birinci Redif alayı zabitan ve nefaratının tayinat ile müteferrik masrafları hakkındaki defterden anlaşıldığına gore, söz konusu tarihte, Diyarbakır da ekmeğin 1 adedi 2.2 kuruştu 100. Yüzyılın başlarına ait Diyarbakır Şer iyye Sicillerinde narh defteri bulunmadığından, Diyarbakır da gıda maddelerinin yıllık seyri izlenememektedir. Bu dönem içerisinde Diyarbakır şehrinde tesbit edilen bazı gıda maddelerinin fiyatları ise aşağıdaki tabloda verilmiştir Mustafa Öztürk Bursa da Hububat Fiyadan ( ), XI. Türk Tarih Kongresine Sunulan Teblig, 5-9 Eylül 1990, Ankara Mustafa Öztürk, Güney-Doğu Anadolu da Fiyatlar V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi,Ankara,1990, s M. Öztürk XIX. Yüzydın İlk Yarısında Antalya da Fiyatlar,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,III/2,Elazığ,1989, s BA., Cevdet Askeri, No: Bu tablonun hazırlanmasında istifade edilen kaynaklar sunlardır. Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s ; No: 607, s. 17; No: 603, s. 28; No: 346, s. 9 ve BA., Cevdet Dahiliye, No:

57 Tablo III Diyarbakır da Gıda Maddelerinin Fiyatları (Yıllık Ortalama Kıyye/Para) YIL Ekmek Koyuneti Sadeyağ Zeytinyağı Bal Peynir Diyarbakır da bu dönem içerisinde Tuzun kıyyesi para arasında seyrederken, soğan 32 paradan satılmıştır 102. Diyarbakır da 1806 yılmda 1 kıyye pirinç 40 para iken 103, yılları arasında 66.6 paraya kadar yükselmiştir 104. Bunlar dışındaki bazı gıda maddeierinin fiyatları ise şöyledir: 1840 yılında 1 kıyye Nohut 20 para 105, 1 kıyye pekmez 80 para, 1 kıyye kuru üzüm 80 paraya satılmıştır yılında 1 kıyye kuru üzüm 248 paraya yükselmiş, taze bademin 1 kıyyesi ise 32 paradan işlem gönnüştür yılında ise 1 kıyye findık 200, 1 kıyye sumak 80 paradan satılmıştı 108. Temmuz 1801 tarihinde Mardin de verilen bir narha göre, Ekmeğin 1 kıyyesi 24 para, pirinç 1 kıyye 90 para, koyuneti 1 kıyye 90 para, Nohut 1 kıyye 25 para ve zeytinyağı 1 kıyye 240 paraydı 109. Yine Mardin de Haziran 1840 tarihinde verilen bir narha göre ise bazı gıda maddelerinin fiyatları şöyle tespit edilrnişti 110. Ekmek 1 kıyyesi 28 para, et 1 kıyyesi 56 para, pirinç 1 kıyyesi 42 para. Bu dönem içerisinde Diyarbakır da narh kayıtlarının yetersiz olması sebebiyle gıda maddelerinin senelere göre fiyatlarını takip etmek mümkün olmamaktadır. Bununla beraber yukarıda Mardin ve Diyarbakır için verilen fiyatlar karşılaştırılacak olursa, XIX. yüzyılda gıda maddeleri bakımından Diyarbakır m Mardin e göre daha ucuz olduğu görülecektir. Diyarbakır da yılları arasında Ekmek fıyatarı para arasında seyretmiş ve devamlı bir yükselme görülmüştür. Buna karşılık aynı yıllar arasında et fiyatlarında ise bir düşüş söz konusudur. Etin 1 kıyyesi 1847 yılında Diyarbakır da 40 para iken, 1839 yılında Gaziantep de 1 kıyye et 110 para idi. Diyarbakır da 1840 yılmda 1 kıyye ekmek 17 para iken, Gaziantep de daha 1833 yılmda 1 kıyye ekmek 20.7 para idi. Bu da Yakınçağlarda Diyarbakır ın Gaziantep e göre et ve ekmek fıyatları bakımından ucuz olduğunu 102 Diyarbakır Şer. Sic, No: 603, s. 28, Cevdet Dahiliye, No: Diyarbakır Şer. Sic,No: 317, s Diyarbakır Şer. Sic,No: 346, s. 9. BA., Cevdet Dahiliye, No: BA., Cevdet Dahiliye, No: Diyarbakır Şer. Sic,, No: 607, s. 17. No: 603, s Diyarbakır Şer. Sic,No: 346, s Diyarbakır Şer. Sic,No: 352, s Mardir Şer. Sic, No: 253, s Mardin Şer. Sic, No: 253, s

58 göstermektedir 111, Yine bu dönemde Antakya daki zeytinyağı fiyatları ile 112 Diyarbakır daki fiyatlar karşılaştırılacak olursa, Diyarbakır daki fiyatların daha düşük olduğu söylenebilir. Yakınçağlarda belglere yanısıdığı kadarıyla Canlı Hayvan Fiyatları konusunda da şunlar söylenebilir. Keçi, inek, merkep ve öküz gibi canlı hayvan fiyatları serbest piyasa kurallarına gore belirlenmekteydi. Bu dönemde fikir verebilmesi açısından bazı fiyatlar aşağıda verilmiştir 113. Diyarbakır da Canlı Hayvan Fiyatları (Yıllık Ortalama, Adet / Kuruş) Yıl Koyun Keçi Öküz İnek Merkep Katır At Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere canlı hayvan fiyatları hayvanın yaşına ve durumuna göre çok büyük değişiklikler göstermekteydi. Bu döneme ait deri fiyatları hakkında ise yeterli bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bunun yanı sıra Diyarbakır önemli bir hayvancılık merkezi olmasına rağmen bu konu ile ilgili belger de oldukça yetersizdir. Oysa tarihi dönemler içerisinde Diyarbakır ve çevresinde hayvancılık oldukça yoğun bir şekilde yapılmaktaolup, özellikle de aşiretler büyük hayvan sürülerine sahip bulunmaktaydılar. Bu sebeple tarım ve hayvancılık konusuna bir ek olması açısından bu dönemde Diyarbakır bölgesinde yaşayan aşiretlerin durumlarının da kısaca verilmesi gerekmektedir. 111 M. Öztürk, Güneydogu Anadolu da Fiyatlar.s M. Öztürk, XIX. Yüzyılın İlk Yansında Antakya da Fiyatlar, s Diyarbakır Şer. Sic, No: 600, s. 9, No: 317, s. 52, 53; No: 319, s. 43; No: 346;, s ; No: 327, s. 43; No: 377, s , No: 328, s. 13; No: 594, s. 3-17; No: 356, s. 23; No: 376, s ; No: 353, s. 72; No: 347, s. 6; No: 364, s BA., Cevdet Maliye, No:

59 YAKINÇAĞLARDA DİYARBAKIR BÖLGESİNDEKİ AŞİRETLER Türklerin Anadolu ya gelmelerinden sonraki dönem içerisinde, Diyarbakır bölgesi de, Türkmen aşiretlerinin en yoğun olduğu bölgelerden bir tanesi olmuştur. Bölgenin Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonraki dönemde ise, XVI. yüzyılda Boz-Ulus ve Kara-Ulus Aşireteri, Diyarbakır bölgesinde yaşamaktaydılar 114. Kışı, Suriye çöllerinde geçiren bu aşireder, yazları ise kuzeydeki Erzurum ve Diyarbakır eyaletine bağlı bölgelerde yaylamakta idiler 115. Bu aşiretlerin hemen hemen tamamının hayvancılıkla meşgul oldukları bilinmektedir. Bununla beraber aşiretlerin besledikleri hayvan sayıları veya yürüttükleri ekonomik faaliyetlerin büyüklüğü açısından elde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak Osmanlı devleti döneminde, aşiretlerin Diyarbakır bölgesinde yaygın olarak yaşadıkları bilinmektedir. XVII. yüzyıla ait kaynaklarm yetersiz olması sebebiyle bölgede yaşayan aşiretler hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte XVIII. yüzyılda Diyarbakır başta olmak üzere. Diyarbakır a bağlı Mardin kazasında yaşayan aşiretleri Avârızhâne defterleri ve Vergi Tevzii defterlerin den tesbit etmek mümkündür 116. Bu kaynaklara göre XVIII. yüzyılda Diyarbakır bölgesinde yaşayan aşiretler şunlardır 117. Aşiret-i Kiki Aşiret-i Reşi Cemaat-i Döğülü Cemaat-i Aluci Cemaat-i Karaciyan Cemaat-i İzolu Cemaat-ı Karabeğan Cemaat-ı Kirmani Cemaat-ı Behramki Cemaat-ı Milli Cemaat-ı Karapınar 114 Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretleri İskân Teşebbüsü, İstanbul, 1963, s Martin Van Bruinessen, The Ottoman Conguest of Diyarbekir and the Administrati ve Organisation of the Province, in the 16 the and 17, th. Centuries,Evliya Çelebi in Diyarbakr,Leiden,1988, s Mayıs 1747 Tarihli Avârız defterindeki bilgilere göre bu dönemde Mardin bölgesinde yaşayan aşiretler şunlardır: 1. Mıhi, 2. Tavusi, 3. Piran-ı Zencir, 4. Karadara, 5. Rışmil, 6. Kabah, 7. Maski, 8. Birnek, 9. Cevzat, 10. Hindülü, 11. Telermen, 12. Karacahisar, 13. İbrahimiye, 14. Bilali, 15. Kalemtra, 16. Şeyhhan-ı Zencir, 17. Kültülü, 18. Selah, 19. Tekük, 20. Şığlevan, 21. Kavus, 22. Telfeyyaz,, 23. Makbele, 24. Kiki, 25. Ömeriyan, 26. Milü, 27. Şarkiyan, 28. Kalenderan, 29. Mir Sinan, 30. Bayraklı, 31. Araban, 32. Büyükhan, 33. Bendire (bkz. Mardin Şer. Sic., No: 242, s. 23) 117 Diyarbakır Şer. Sic, No: 310, s. 56 (25 Mart 1733 Tarihli Tevzi), No: 360, s. 74 (10 Mayıs 1740 Tarihli Avârız Defteri), No: 313, s (13 Mart 1747 Tarihli Avârız Defteri), No: 352, s (4 Aralık 1785 Tarihli Avârız Defteri). 58

60 Yukarıdaki listede yer alan aşiretlerin Yakınçağlarda Diyarbakır bölgesinde yaşadıkları anlaşılmaktadır 118. Bu listede yer almayan, bununla birlikte Diyarbakır bölgesinde yaşadıklarını tesbit ettiğimiz başka aşiretlerde söz konusudur. Bu aşiretler içerisinde ise en önde gelenlerden bir tanesi Ömergânlı Aşireti dir. Yakınçağlarda çeşitli tarihlerde adı sık sık şekavet olaylarına kanşan bu aşiretin 119, 1847 tarihinde iskan edildiği görülmektedir tarihinde Ömergânlı aşiretinin bir bölümünün iskan edildiği köyler şunlardır 120 : 1. Ömeran Türbesi 8. Daban 2. Cücük 9. Türkan 3. NeferAli 10. Nahirı 4. Kuzlar 11. Hatban 5. BalıkViran 12. Cankatran 6. Aşkat 13. Musul-ı Viran 7. Tataran 14. Dengecük Yukarıda isimleri zikredilen XIX. yüzyılda Diyarbakır bölgesinde yaşayan 11 aşirete ilave olarak, Ömergânlu aşireti ile sayıları 12 olan aşireterden başka, çeşitli vesilelerle adları resmi kayıtlara geçmiş olan aşiretler de şunlardır: 1.Sarb Aşireti Şarki Aşireti Sarlı Aşireti Çelikân Aşireti Büldan Aşireti Alreşan Aşireti Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s (4 Aralık 1785). 119 Diyarbakır bölgesinde görülen eşkıyalık oiaylarına paralel olarak, Ömergânlu aşiretinin de bu olaylara sık sık karıştığı görülmektedir. 28 Ocak 1807 tarihli bir tahirirat hülasasında...diyârbekir havalisinde ekrât baği ve tugyân olan Ömerğanlu aşireti... nin isyan ettiği ve havalinin ve ahalinin can ve mal emniyetinin ortadan kalktığına binaen, cezalandırılmalan istenmiştir (BA., Cevdet Zabtiye,, No: 3713), 1809 tarihli bir buyrulduda aynı isteğin tekrarlanmış olması bu aşiretin şekavet olaylarına karışmaya devam ettiğini göstermektedirc (Diyarbakır Mutasarrıfı İbrahim b. Muhammed in Hatıratı, Elazığ Müzesi Arşivi, Envanter: 137 Varak: 23). Ayrıca Diyarbakır Şer iyye Sicilllerine geçen kayıtlardan da, bu aşiretin hırsızlık başta olmak üzere pek çok olaya karıştığı görülmektedir tarihli bir hüccette, Ömergânlu Aşireti tarafından çalınan bir katırın bir başkası üzerinde çıkmasmdan dolayı görülen dava da, bıı sözlerimizi isbat eder mahiyettedir (Diyarbakır Şer.Sic, No: 376, s. 44). 120 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s BA., Cevdet Dahiliye, No: (4 Mayıs 1763 tarihli ferman) 122 BA., Cevdet Askeri, No: 16540, (Aralık ortaları 1800 tarihli Tahrirat hülasası). 123 BA., Cevdet Dahiliye, No: (16 Eylül 1803 tarihli Arz). 124 Diyarbakır Şer. Sic, No: 594, s. 25 (Nisan 1834 tarihli Hüccet). 125 Diyarbakır Şer. Sic, No: 594, s. 36 (Nisan 1834 tarihli Hüccet). 126 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 9 (1830 tarihli Hüccet). 59

61 60 7. Şeyhhan Aşireti Beritanlu Aşireti Gannâmi Aşireti Dirikanlu Aşireti Melikanlu Aşireti HalithanAşireti Gerger Aşireti Çivanlu Aşireti KarıncaAşireti BallucaAşireti Reşkunan Aşireti Karakeçülü Aşireti 138 Yukandaki tabloda yer alan aşiretler de ilave edilecek olursa, Yakınçağlar içerisinde Diyarbakır bölgesinde yaşayan aşiretlerin sayısı 30 a yükselmektedir. Ayrıca 4 Aralık 1785 tarihli Vergi tevzii defterinde, gerek Şark-ı Amid ve gerekse Garb-ı Amid in köyleri içerisinde sayılan Cihanbeğlü karyesi, bu bölgede yaşan Cihanbeğlü Aşiretinin bir hatırası olarak bu köye verilmiş bir isirn olsa gerekdir 139. Bu kayıtdan başka Cihanbeğlü Aşiretinin Diyarbakır bölgesinde, yaşadığını gösteren herhangi bir belgeye rastanmamıştır. SONUÇ Tarihi dönemler boyunca tarım ve hayvancılık sahasında büyük bir öneme sahip olan Diyarbakır, bu önemini Osmanlı Devleti döneminde de devam ettirmiştir. Bununla birlikte devletin içerisine düştüğü güç şartlardan da fazlasıyla etkilenmiştir. Özellikle Yakınçağlarda Tarım ve hayvancılığın merkezi olan Diyarbakır, bu dönemde oldukça gerilemiştir denilebilir. Bu dönemde Ortalama nüfusa sahip olan Diyarbakır şehri, iktisadi bakımdan da oldukça önemli bir merkezdi. Şehir ekonomisine tesir eden faktörlerin başında toprak gelmekte olup, bölgede çok çeşitli zirai ürünler yetiştirilmekteydi. Diyarbakır oldukça zengin gelir kaynaklara sahip olup, bu kaynaklar mukataa şeklinde işletilmekteydi. Devletin bölgedeki en önemli gelir 127 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 8 (1830 tarihli Hüccet). 128 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 25 (7 Aralık 1830 tarihli Hüccet). 129 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 26 (27Aralık 1829 tarihli Hüccet). 130 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 40 (1830 tarihli Hüccet). 131 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 13 (1830 tarihli Hüccet). 132 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 18 (1830 tarihli Hüccet). 133 Diyarbakır Şer. Sic, No: 376, s. 19 (1830 tarihli Hüccet). 134 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 73 (6 Ekim 1846 tarihli Vergi Tevzi Defteri), s Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 73 (6 Ekim 1848 tarihli Vergi Tevzi Defteri). 136 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 73 (6 Ekim 1848 tarihli Vergi Tevzi Defteri). 137 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 121 (15 Ocak 1848 tarihli Vergi Tevzi Defteri). 138 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 121 (15 Aralık 1848 tarihli Vergi Tevzi Defteri). 139 Diyarbakır Şer. Sic, No: 352, s. 30.

62 kaynağı ise Diyarbakır voyvodalığı mukataası olup, gümrük, arsa, damga, boyahane, ihtisab mukataalarının tamamı bu mukataaya dahildi. Diyarbakır voyvodalığı mukataasının zamanla gelirlerinin bir hayli azaldığı görülmektedir. Dolayısıyla bu dönemde devletin genel iktisadi yapısı ve siyasi durumu ile ilgili sebepler, Diyarbakır ı da olumsuz yönde etkilemiştir. Diyarbakır XIX. yüzyılda önemli bir kumaş üretim merkezi olup, alaca, beyazlı, kutni, gazı ve atlas gibi kumaşları oldukça meşhurdu yılında Diyarbakır da bir mengenehane kurulmuş olması da, yine Diyarbakır ın önemli bir kumaş üretim merkezi oduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Osmanlı genelinde pamuk üretimin en fazla yapıldığı bölgeer arasındaydı..diyarbakır şehrinin en önemli üretim maddelerinden biri kumaştı. Yani dokumacılık oldukça gelişmişti. Diyarbakır şehrinin dokuma ürünleri içerisindeki en önemli ihraç maddesinin ise Kırmızı Pamuklu Bez yani Kirpas teşkil etmekteydi. Diyarbakır m yıllık kirpas üretimi topun üzerindeydi. Diyarbakır kirpası, İstanbul da büyük bir şöhrete sahip olup, Osmanlı devleti Mehterhane-i Amire nin bez ihtiyacını Diyarbakır dan karşılamaktaydı. Diyarbakır ın önemli üretim maddelerinden diğerleri ise başta deri olmak üzere pamuk ipliği ve deri boyamasında kullanılan mazu idi. Bu durum da Diyarbakır çevresinin meşe ormanları bakımından zengin olduğunu göstermektedir. Diyarbakır çeşitli ürünleri ile önemli bir üretim merkezi olmasının yanı sıra, ticari yollann kesiştiği bir noktada bulunması sebebiyle önemli bir ticaret merkezi idi. Bu sebeple şehirde oldukça fazla sayıda tüccar ikamet etmekle olup, şehirde pek çok tüccar hanı vardı. Ancak ticaretin sönükleşmesine paralel olarak XIX. Yüzyılın sonlarına doğru hanlar da önemlerini kaybetmişlerdir. Ana Hatlarıyla Yakınçağlarda Tarım ve hayvancılık konusunda bazı tespitler yapmaya çalıştığımız bu incelemenin sonucunda, Osmanlı döneminde Diyarbakır ın tarım ve hayvancılıkla ilgili potansiyelinin tam olarak değerlendilemediği söylenebilir. 61

63 ARASI DİYARBAKIR DA TARIM VE HAYVANCILIK 62 Mehmet Ali ABAKAY 1 Diyarbakır da Cumhuriyet in ilk dönemine ait tarım ve hayvancılığı konu alan bildirimimizde yazılı kaynakları esas alarak, kimi kaynaklardan bilgilere yer vermiş ve istatistiklerle tarım ve hayvancılık alanında verilerle bu bilgileri desteklemiştik arasındaki dönemi il yıllıklarından ve diğer kaynaklardan kimi bilgileri alarak sunmaya çalışacağız. Çok yönlü araştırmalar yapmış olmamıza rağmen,yıllıkları esas tutmamızın amacı, bu bilgilerin resmî kaynaklardan alınmasıdır. Yıllıklar, çoğunlukla istenildiği zaman bulunmayabilir; basımı az gerçekleştirilen ve sadece kütüphanelerde bulunabilen kaynaklardır. Yıllık bilgilerinin karşılaştırmaları, böylelikle ilgi duyanlar tarafından kolaylıkla diğer kaynaklarla karşılaştırılabilir. Özellikle son zamanlarda çıkan kimi çalışmalarda, konular yazarının fikrî bakışı ile çoğunlukla şekillenmiş ve böylelikle birçok çalışmada objektiflikten kimi zaman uzaklaşılmıştır. İthalatı serbest bırakılan et ve canlı hayvan ticareti, bazen fiyatların dengelenmesi amacıyla teşvik edilirken, öbür yanda yerli üretime darbe olarak algılanmıştır. Tarımda da tohumun dışarıdan getirilmesi, çeşit çokluğuna ve üretimde kalitenin artışına yorumlanırken, bazen de bunun dışa bağımlılığın ve teslim olmanın işareti olarak kabul edilmiştir. Özellikle GDO konusunda kansere yola açan, bir toplumun zaman içinde hastalıklı ve önüne geçilemez felâketlere uğraması için alt basamak olduğu belirtilen, buna dair kimi verilerin kaynak gösterildiği sempozyumlarda, konferanslarda oldukça taraftar bulması bir yana öbür yanda da GDO ların artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik açlığın ve fakirliğin önüne geçmek için ideal bir yöntem olduğu savunulmuştur. Diyarbakır da bu tartışmalar fazla olmamakla beraber, daima yerli üretime dayalı bir tercih söz konusudur, belirtilen zaman dilimi içinde. Ancak, 1990 sonrası Büyükşehir olmanın gereği ve öbür yanda köylerden, ilçelerden şehre yönelen zorunlu göç dalgaları sebebiyle şehirde beyaz et üretiminin ve tüketiminin artışı söz konusudur. Kimi zaman tarımda ve hayvancılıkta ideolojik kimi tartışmaların önü de kesilmemektedir. Köyden kopmaların, kaçmaların sebebiyle gittikçe artan göçte, şehir nüfusunun dünya ortalama artışının çok üstünde civarından beşe katlanarak e çıkması, tarım ve hayvancılığın özelde Diyarbakır da genelde Güneydoğu da giderek kan kaybetmesi olarak yorumlanmıştır. Üretici iken tüketici konumuna düşenler, şehir hayatına da uyum sağlamaktan uzak düşmüştür. Verimli tarım arazileri, yirmi beş sene civarında atıl kalmış, ortamdan 1Araştırmacı-Yazar diyarbekirimtv21@hotmail.com

64 kopan köylüler de tarımda olduğu gibi hayvancılığı da bırakmıştır. Tarımdan ve hayvancılıktan koğuş, ziraat alanında da gerilemeleri beraberinde getirmiştir. Özetle bu panoramada bir görüşü öne sürerek, başa görüşleri önemsememek, objektifliğe ters düşer. Aynısı diğer konular için de geçerlidir. Bu sebeple tarım ve hayvancılık alanında bildirimizi sunarken, il yıllıklarının dünden bugüne bir izdüşümünü vermeyi arzuluyoruz. Elbette sınırlı sayıdaki kaynaklara bakarak, tarımla hayvancılığın bu denli çıta yüksekken düşmesini, yukarıda belirttiğimiz sebeplere ek olarak göçer aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmelerine, mera alanlarının daraltılmasına, girdilerin giderek artmasına da bağlanabilir. Sayısı on binleri bulan Beritî-Beritan Aşiretinin yerleşik hayata geçmesiyle Diyarbakır ve genelde bölge hayvancılığının özellikle küçükbaş hayvancılıkta büyük gerilemeye sebebiyet verdiği bilinmektedir. Buna can ve mal emniyetinin sağlanamaması gerekçe gösterilmiştir. Açıkça ifade edersek, devletin terörü gerekçe göstererek, yerleşik hayata Beritî- Beritan Aşiretini zorladığı ifade edilmekte ve bu seslendirilmektedir. Yukarıda belirttiğimiz ve tartışmaya-polemiğe açık konularda bilimsel araştırmalar yapılmış, konu sosyologlarca irdelenmiştir. Bu sebeple il yıllıklarında tarımı ve hayvancılığı ele alırken, bildirimizin genel başlığına bağlı kalıdığımızı, bu ek bilgilerin de konunun anlaşılması için bir ihtiyaç olduğunu belirtmekte fayda buluyoruz. İL YILLIKLARINDA TARIM 1967 İl Yıllığı nda bilgiler, Ekonomi Bölümü başlığı altında toplanmıştır: Sayfa Ekonomi Bölümü, kendi içinde altı alt başlıkta toplanmıştır. Tarım hakkında verilen bilgilerden konumuzla ilgili özetlemeler: Diyarbakır il merkezi ve ilçe merkezleri hariç yüzölçümü dönüm(1/10 hektar) olarak verilmiştir. Bu arazi dağılımı tabloda şu şekilde yer almıştır: İlçesi Yüzölçümü (Dönüm) Kültüre Elverişli Arazi Kültüre Elverişsiz Arazi Merkez Bismil Çermik Çınar Çüngüş Dicle Ergani Hani Hazro Kulp Lice Silvan

65 Yıllık ta Diyarbakır da arazi, Meyvelik ve Sebzelik, Bağ ve Bahçe, Çayır- Mer a olmak üzere üçe ayrılmıştır. Bu arazilere göre dağılımı, tablolaştırırsak, sonuç şu şekilde olur: Meyvelik-Sebzelik Arazi Dönüm Bağ-Bahçe Arazisi Dönüm Çayır Arazisi - Mer a Arazisi Dönüm Tarımsal Bünye ve İstihsal başlığı altında buğday ekimi ve üretimi istatistiği, tablo olarak verilmiştir. Ekilen arazi hektar, üretilen ürün de ton olarak verilmiştir: 1. Tablo: Merkez ve ilçe Bazında Ekim ve Ürün İlçesi Ekilen 1965 Ekilen 1966 İstihsal 1965 İstihsal 1966 Merkez Bismil Çermik Çınar Çüngüş Dicle Ergani Hani Hazro Kulp Lice Silvan Tablo: Merkez ve İlçeler Toplamı Ekim ve Ürün Tablosu Ürünler Ekiliş İstihsal Ekiliş İstihsal Ekiliş İstihsal Hububat Buğday Arpa Çavdar Yulaf Mısır Darı Pirinç Kuşyemi Mahlût Toplam Bakliyat Nohut Fasulye

66 Mercimek Fiğ Burçak Diğerleri Toplam Sınaî Bitkiler Tütün Patates Pamuk Saf Pamuk Tohum Soğan Sarımsak Susam Ayçiçeği Toplam Bostan Kavun-Karpuz Meyveler Üzüm Toplam Yıllıkta arpa, akdarı, mısır, nohut, fasulye, fiğ, burçak, tütün, pamuk, patates, susam, ayçiçeği, armut, ayva, dut, elma, erik, kaysı, şeftali, vişne, zerdali, nar, ceviz, badem, incir, üzüm, kavun ve karpuz ekim alanları ve üretim miktarı senesi içim tablo olarak verilmiştir. Merkez ve ilçelere göre verilen bu sayıları yıllara göre toplamını içeren biçimde tablo şeklinde sunuyoruz. Ekim alanlarına göre hektar ve ton ile ağaç sayısı e alınan ürün olarak, iki ayrı tablo aşağıya çıkarılmıştır. 1. Tablo Ekilen arazi hektar, ürün hasılâtı, ton olarak yer almaktadır. Ürün Ekilen Ekilen Ürün Ürün Yıllar Arpa Akdarı Mısır Pirinç Nohut Fasulye Fiğ Burçak Tütün Pamuk Patates Susam Ayçiçeği Üzüm Kavun Karpuz

67 Ürün Adı Ağaç Ağaç Ürün Ürün Armut ,5 292,5 Ayva ,4 198,5 Dut Elma ,2 Şeftali ,5 Vişne ,5 Kiraz Zerdali Nar Ceviz ,1 400,1 Badem İncir Erik ,4 Kaysı , Yıllığı nda yer alan ekilen hububat, bakliyat ve diğer sanayi ürünleri oranı ve alınan ürün miktarı, 1972 Yılına ait olup merkez ve ilçe bazında verilmiştir. Biz, bu ürünlerin toplamını tablo olarak sunuyoruz: 2. Tablo Meyvelerin ağaç sayısı beraberinde ürün hasılâtı ton olarak yer almaktadır. Ürün Ekilen Hkt. Ton Buğday Arpa Çeltik 5.671, Darı Fasulye Mercimek ,5 Nohut Burçak ,5 Tütün ,4 Patates Pamuk Keten Susam Ayçiçeği Mısır Bağ- Bahçe Ürünleri başlığı altında verilen meyve ağaçları sayısı ve elde edilen ürün miktarı: Ürün Ağaç Ton Armut ,5 Ayva ,5 Elma Erik Kayısı ,5 Kiraz ,2 Şeftali Vişne ,5 Zerdali Dut İncir Nar ,2 Badem ,5 Ceviz Antep Fıstığı ,2 Üzüm ,

68 Sebzeler başlığı altında yer verilen ürünler ve elde edilen ürün hasılatı : Ürün Ekiliş Ton Ürün Ekiliş Ton Karpuz Kavun 1.773, Soğan Sarımsak ,2 Balkabağı Bamya ,5 Barbunya Biber Dolma 521, Biber Sivri ,7 Domates Fasulye taze Hıyar 902, Ispanak 51,9 78 Kabak sakız 106,8 106,8 Lahana-Baş Marul Patlıcan ,202 Pırasa 3,5 8 Turp bayır 696,5 696,5 TurpKırmızı 35,2 35, İl Yıllığı nda Tarımsal Yapı ve Üretim başlığı altında verilen bilgiler: Tarımsal yapıya toprak-insan ilişkileri yönden bakıldığında Diyarbakır son derece çarpık bir tablo vermektedir. Bu durum, göçlerin dolayısıyla istihdamın 1. derecede etmenidir. Bölge topraklarının % 42,8 i tarımsal faaliyetlere elverişli olmakla beraber, kırsal alanda yaşayan çiftçi ailelerin % 45 i topraksızdır de ülkedeki traktör sayısı dolaylarındayken Diyarbakır da 1992 yılı itibariyle traktör sayısı 6,321 dir. Diğer bir deyişle ülkede traktör başına 42 hektar tarım arazisi düşerken Diyarbakır da 104 hektardır. Diyarbakır ın toplam hektarlık tarım arazisinin hektarı sulanabilecek durumdadır. Tarla ürünleri üretiminin 1980 de % 87.2 si, 1985 te % 82.6 sı, 1988 de % 67.9 u tahıllardan oluşmuştur. Buğday ve arpa üretiminin bu miktarlar içindeki payı ise % 98 dir. Son yılların mercimek ekiminden önemli gelişmeler gözlenmektedir. Halen ülkede üretilen mercimeğin %18,5 i Diyarbakır dan sağlanmaktadır yılında bu oran % 4,9 dur Yılının sonuna göre ülkede üretilen buğdayın %2,43 ü, arpanın % 3,35 i, nohutun % 5,23 ü, pamuğun % 2,75 i, üzümün % 3,44 ü, kavun ve karpuzun % 37,22 si, domatesin % 1,51 i Diyarbakır da üretilmektedir. Yıllık ta verilen tahıl ürünleri, merkez ve ilçe bazında verilmiştir. Biz, bu verileri toplam olarak bir arada sunuyoruz: Ürün Ton Buğday Arpa Burçak Mısır Darı Pirinç Fasulye 7000 Nohut Mercimek

69 Merkez ve ilçelerde yetiştirilen diğer ürünler, üretim-ton olarak, aşağıdaki tabloda bütünleştirilmiştir: Ürün Ton Ürün Ton Patates 2640 Keten 8290 Tütün Susam Şeker Pancarı 2950 Kuru Soğan Soya - Sarımsak 1858 Pamuk Kavun Ayçiçeği Karpuz Sonuç: Günümüzde kâr marjı yüksek olduğu için sulanabilir arazinin barajlar sebebiyle çoğalması, artezyen kuyularının çoğalması ve sondaj çalışmalarının artması sebebiyle pamuk soğan gibi kimi ürün ekimleri artmıştır. Çoğu yerde artık buğday da sulu arazide yetiştirilmektedir. Kimi ilçelerde damıtma su tekniği ile sulanan arazilerde verim artmaktadır. Artan teknik donanım ve gelişen ekim-biçme araçları da verimi artıran sebeplerdedir. Mısır ve Ay çekirdeği olmak üzere kimi kalemlerde üretim alanları artmıştır. Bunu açılan tekstil, çırçır ve yağ fabrikaları sayısını göz önünde bulundurarak söyleyebiliriz. Kimi özel müteşebbislerin seracılıkla ilgili çalışmaları da son yıllarda ivme kazanmıştır. Diyarbakır da yoğun göç sebebiyle daha bir artan işsizlik sebebiyle dışa yönelik göçler de az değildir. Karadeniz, Ege ve Marmara ya giden mevsimlik işçilerin basına her yıl konu olmaları, eskiden Çukurova ya giden işçileri hatırlatmaktadır. Toprak reformu tamamlanmadıkça, ilçelerle köylerde tarıma dayalı gelişmelerde hızlanma olmayacaktır. Köklü değişimler yaşanmadığı müddetçe ve çok çeşitli ürünler yetiştirilmediği zaman, tarımda artan verimlilik, büyük toprak sahiplerinin kâr hanelerine yansıyacaktır, yansımaktadır. Toprağı az olan çiftçilerin kendisine yeterli olması için, eğitimi de önem kazanmaktadır. İL YILLIKLARINDA HAYVANCILIK 1967 İl Yıllığı nda Diyarbakır daki hayvan sayısı merkez ve ilçe bazında verilmiştir. Bu bilgileri, toplam olarak aşağıda sunuyoruz: Cinsi Cinsi Koyun Kıl Keçisi Sığır Manda At Katır Eşek Deve

70 Diyarbakır dan ihracatı yapılan hayvan sayısının yıllara göre dağılım tablosu: Yıllar Koyun Keçi Sığır Manda Diyarbakır da Yılları arasında kesimlik etin ağırlık toplamı şu şekildedir: Cinsi Koyun Kıl Keçisi Sığır Manda Kuzu Oğlak Dana Malak Bu sayılar dışında yıllara göre kesimlik hayvanlardan elde edilen deri sayıları da yıllıkta verilmiştir. Bu deri sayıları, aynı zamanda kesimlik hayvan sayısına işarettir: Cinsi Koyun -Kuzu Kıl Keçisi-Oğlak Sığır -Dana Manda -Malak Yıllıkta sağımlık koyun, keçi, inek ve manda sayıları verilerek, elde edilen süt ve yapağı-kıl oranları da ayrıca belirtilmiştir. Bu rakamlar dışında ildeki küçük evcil hayvanlardan tavuk-horoz-hindi ve elde edilen yumurta sayısı, arıcılık ve ipekböcekçiliği hakkında ara başlıklarda kısa bilgiler verilmiştir. Diyarbakır da Yıllara Göre Kovan Sayısı Bal ve Bal Mumu Üretimi: Yıllar Eski Usul Kovan Yeni Usul Kovan Bal İstihsali Ton Bal Mumu İstihsali Ton

71 Yıllara Göre İpekböcekçiliği İstatistiği: Yıllar İpekböcekçiliği Aile Sayısı Açılan Tohum Yaş Koza Yapan Köy Sayısı Kutusu İl Yıllığı nda hayvancılık verileri nde beslenen hayvan sayıları şu şekildedir: Çeşit Sayı Çeşit Sayı Koyun At Keçi Katır Sığır Merkep Manda Deve Verilen bilgi notunda hayvan varlığı olarak yer almıştır. Fert başına düşen 27, çiftçi ailesi başına da 26 baş hayvanın düştüğü Diyarbakır da mer a ve çayır durumuna göre 2,3 dekara 1 baş hayvan sayısının düştüğü görülmektedir. Yıllık ta 1972 Yılı esas alınarak, İl mezbahalarında yılda baş hayvan kesiminin yapıldığı, mezbaha dışında kesimi yapılan hayvan sayısının da baş olduğu belirtilmiştir. Şehirde tüketilen etin ise kg olduğu belirtilmiştir. İlginç bir veri de şu şekilde yer almaktadır: Yıllık ortalama şahıs başına 17 kgr et düşmektedir. (Türkiye ortalaması fert başına 16 kgr. dır) Bu veri hazırlanırken, bir şahsa düşen tüketim oranın aylara dağılımı da ayda 1,5 kg olmaktadır. Dönemin şartlarında bir ailenin bu kadar et tüketimi söz konusu değildir. Bu hesaplama aynen GSMH hesaplaması gibidir. Bir kişinin başına düşen gayrı safi milli hasıla USA Doları ise, bundan beş kişilik ailenin yıllık geliri USA Doları değildir. Yıllık ta verilen bu orantı, okuru yanıltmamalıdır. Günümüzde tüketimi artan ve ucuz olduğu için revaçta olan Beyaz Et in(tavuk- Piliç) tüketimi, aile içinde kişi başına aylık 1 kg ile 1,5 kg arasındadır. Kırmızı etin tüketimi ise kişi başına şehir merkezi hariç, beş kişilik bir ailede en çok 4 kg ile sınırlıdır. Bu oran, memur olanlar için hesaplanmış olup, sürekli bir geliri olmayan aileler için yer yer 1 kg oranının altına kadar düşmektedir. Şehirde üretilen süt oranları, ton olarak aşağıdaki gibidir: Manda Sütü Keçi Sütü Koyun Sütü İnek Sütü Toplam süt üretiminin Ton olduğu şehirde sütün ürüne dönüşümü, özellikle peynir ve tereyağı ağırlıklıdır. Her yerde elektriğin olmadığı düşünülürse yoğurdun ihtiyaç dışında yapılmadığı görülür. Diyarbakır da 1972 sayılarına göre fert başına düşen süt üretimi165 litre civarındadır. 70

72 Arıcılık hakkında verilen bilgide arıcılıkla uğraşan köy sayısı 228 iken, üretim kilo bal ve kilo balmumudur. Kovanların sayısı yeni kovanda 554 iken kara kovanda dir.yapağının yıllık satışı 700 Ton iken keçi kılının 210 Ton oluşu dikkat çeker ki yılda başka illere sevk edilen ham deri ağırlığı 750 Ton civarındadır. Yıllığın son bölümünde hayvancılıkla ilgili kuruluşlarla ilin hayvancılık yönünden gelişme imkânları ve sorunları hakkında bilgiler yer alır İl Yıllığı nın bu bölümü Sorunlar başlığı altında başlamaktadır. Bu sorunlar, aşağıda özetlenmiştir: Bölge hayvancılık, babadan oğula geçtiği şekilde yapılmaktadır. Yerli ırklar, düşük verime sahiptir. Barınak-beslenme ve veterinerlik hizmetleri yetersizdir. Üretici, eğitimsizdir. Beslenmede çeşitlilik yoktur. Yem bitkileri fazlaca bilinmemektedir. Son 3-4 yılda ilçelerde ve köylerde yetişmiş elemanların bulundukları yerleri terk etmesi, aksamalara yol açmıştır. Pazar problemi vardır. Bu sorunların çözüm yollarının verildiği bölümde çiftçilikle hayvan üreticiliği arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Yerli ırkların verimsizliği vurgulanır. Köy Hayvancılığı nın Islah Projesi kapsamında yapılan çalışmalara yer verilmiştir: Büyükbaş hayvanların tohumlanma işlemlerinin merkezde dört köyde 1985 yılında başlandığı ve 420 tohumlamanın yapıldığı, 1987 de bu rakamın 400 de durduğunu, 1988 de bu sayının 252 ile sınırlı olduğunu, 1989 da sayının 589 a çıktığını, 1990 da bunun 580 e gerilediğini görüyoruz de sayı 519 a kadar düşmüş iken, 1992 de rakamın 636 ya çıkması söz konusudur. Sun î tohumlamada rakamlar şu şekildedir: , , , , , İl Yıllığı, aslında 1993 için hazırlanmasına rağmen, 1995 yılında basıldığı için, 1993 ve sonrası rakamlar verilmemiştir. Bu hususu, diğer açıklamalardan çıkardığımız gibi şu uzun cümleden anlamaktayız: 1993 te Merkez ilçe de 2 güzergâhta, Ergani, Çermik, Çınar ve Silvan ilçelerinde birer güzergâhta olmak üzere ekiple sürdürülen sun î tohumlamam çalışmaları 1994 yılı hedefi olan 3500 baş olacak şekilde sürdürülecektir. (S 272) Su ürünlerini içine alan bölümde barajlarda ve göletlerde kapasite ve balık stoklarının tespit çalışmalarının yapıldığına yer verilmiştir Yılında Antalya- Kepez Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü nden getirilen Aynalı Sazan yavrusundan i Devegeçidi Barajı na, diğer Aynalı Sazan Balığı yavrusunun da Çınar Beş pınar Göleti ne atıldığına yer verilmiştir de Merkez Güzelgöl e ile Devegeçidi Barajı na yine bin aynalı sazan yavrusunun atıldığını, sonraki yılda bu sayının arttığını, balık yavrularının Devegeçidi Barajı ile Çermik Halilan Göleti ne bırakıldığı görülür da bu sayı, , 1991 de iken 1992 de bu programın aksadığı görülmektedir. 71

73 Hayvancılığı Geliştirme Projesi nde kredi verilen projeler sıralanmaktadır. Alınan bu kredilerin çoğu, geri dönüşümden yoksundur. Çiftlikler yapılmasına rağmen, çalışmaların çoğu inşaat aşamasında kalmış ve birçoğu gerçekleşmemiştir. Bir ara revaçta olan ithal süt sığırlarının dağıtımına dair verilerin sıralanması yapılmaktadır: 1989 da 273 inek, 35 işletmeye, 1990 sa 48 inek dağıtılmış, işletme adedi de 35 ten 41 e ulaşmıştır de mevcut damızlık hayvan sayısı, doğumlarla 395 e çıkmıştır de dağıtımı duran ithal süt ineği sebebiyle işletmelerin bir bölümü birleşerek sayı 38 e inmiştir.1992 de 36 ithal süt ineği 6 işletmeye, 1993 te 302 baş, Batı Almanya menşeli hayvan ile 125 baş gebe döve kurulan 68 işletmeye dağıtılmıştır. Belirttiğimiz son dönem üç yıllıkta derlediğimiz bilgiler ve tablolar beraberinde yapılacak karşılaştırmalar, 2000 lere kadar hayvancılığın seyri hakkında bir fikir edinmeye yardımcı olunması için yeterlidir. Maalesef Diyarbakır da kurulan Et-Balık Kombinası nda kesimlerin yapılması, üreticiler için kolaylık sağlamasına rağmen, özelleştirilen kombina sonrası istenilen verim elde edilmemiştir. Çarpıcı bir husus da civarı aynalı yavru sazan balığının şehre ne gibi bir katkı sağladığı hususunda kesin bilgilerin olmayışıdır. Et- Balık Kombinası nda hiçbir zaman aynalı sazan balık satışı yapılmamıştır. Sonuç Diyarbakır da Yılları arasında köylerde ve kimi ilçelerde yaşanan ve tasvip edilmeyen göçlerle birlikte hem hayvancılık hem tarım hem de sebzemeyve üretiminde büyük düşüşler yaşanmıştır. Yıllar sonra uygulamaya bırakılan köye dönüş projesi ise hayvancılığın eskisi gibi canlılığını kazanmasına yetmemiştir. Yaptığımız araştırmada geçimi tarım sonrası hayvancılığa dayanan Çınar ilçesi nde merkez de bugün hayvancılıkla uğraşan üretici sayısı oldukça azdır. Birçok âile, hayvancılığı bırakmıştır. Çınar da yerleşik hayata geçirilen Beritan Aşireti nin bir kolu da hayvancılığı eskisi gibi devam ettirememektedir. Yerleşik hayata geçenlerin hayvanları için mer a ve otlak bulamaması, otlatma alanlarının kısıtlanması ve mevcut mer aların ekilmesi, âilelerin ancak kendilerine yetecek kadar havan beslemesine olanak tanımaktadır. Arazilerin sulanabilirliğinin artması da halkın hayvancılığı bırakmasında önemli etkendir. 72

74 CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA DİYARBAKIRDA TARIM VE HAYVANCILIK Mehmet Ali ABAKAY 1 Osmanlı sonrası yıkımlar içinde olan ülkenin savaşlardan belini doğrultmayan iktisadî yapısı, kendisini hayatın her alanında hissettirmiştir. Kendi yağıyla kavrulma zorunda olan Anadolu insanının, yokluğu ve yoksunluğu, tarımda ve hayvancılıkta azalan insan gücü sebebiyle bir duraklamadan çok gerileme içinde seyretmektedir. Yedi cephede savaşmış bir ülkenin, devletin insanı, her aileden mutlaka birkaç bireyini kaybetmiş, erkek sayısının azaldığı ve kadın sayısının arttığı, hastalıkların baş gösterdiği Anadolu da tarımda kımıl, çekirge gibi haşerat, hayvancılıkta ise hastalıklar sebebiyle devlete ödenmesi elzem olan vergiler sebebiyle kıt-kanaat yaşama, ayakta durma savaşımı içindedir de. Birçok yerleşim biriminde baş gösteren eşkiyalık, talanlar, kelle vergisi, birçok şehirde olduğu gibi Diyarbakır da da söz konusudur. Topraktan alınan her ürünün belli oranı devlete vergi olarak dönmesi zorunlu olduğu gibi hayvancılıkta da durum aynı paraleldedir. Toprağa bağlı olan insanın, sadece toprakla bağı, çalışan olmaktır. Hayvancılıkta da manzara değişken değildir. Toprakların daha çok köy sahiplerinin elinde olması, eşrafın savaşlardan halk gibi etkilenmemesi, tarımda ve hayvancılıkta çalışan halkın zor bir yaşama endeksli hayatı, Birinci Dünya Savaşı ve bölgede yaşanan tehcir, aşiretler arası kalkışmalar, başkaldırılar nedeniyle med-cezirlerin artmasına zemin hazırlamıştır. Göçer hayatı yaşayan kimi aşiretlerin Suriye, Irak devletinin kurulmasıyla Güneydoğu ya gelmemesi, ticarî ilişkilerin canlılığını yitirmesi tarımda ve hayvancılıkta olan döngünün gerilemesini beraberinde getirmiştir. Dicle Nehri yoluyla devam eden tarım ile diğer el sanatları ürünlerinin Basra ya, Musul a, Bağdad a gitmemesi, kervanların kesilmesi zor durumda olan halkın kaçakçılık olarak adlandırılan, vergisiz mal alması ve satışı olayına yönelmesine sebep olmuştur. Özellikle tütün, kumaş, şeker olmak üzere birçok kalemde Suriye üzerinden İngiliz ve Hindistan kaynaklı malların sınırdan izinsiz geçirilmesi, mayınlarla döşenmiş geçiş yollarında birçok canın yitirilmesine, binlerce yetişkinin sakat kalmasına yol açmıştır. Özetle panoramasını verdiğimiz ortamda Diyarbakır da tarım ve hayvancılık alanında fazla bir gelişmenin olmadığı görülmektedir. Balkanlardan ve Kudüs ten getirilen göçmenlere iskan için alanlar açılmış, tarım arazileri verilmiş, hane başı büyük ve küçükbaş hayvan yardımı yapılmasından bölge insanı faydalanmamıştır. Diyarbakır da birçok aile, meydana gelen olaylardan dolayı zorunlu yer değiştirmesi 1 Araştırmacı-Yazar (diyarbekirimtv21@hotmail.com) 73

75 sebebiyle malları, toprakları hazineye sayılmış, gelen göçmenlere bu araziler ve mallar dağıtılmıştır. Yaşar Kemal in sonradan Bu Diyar Baştanbaşa adıyla kitaba dönüşen gazete ropörtajlarında bu olumsuzluklar görülür.. Cumhuriyetin On Beş.Yılında Diyarbakır adlı resmî çalışmadan bir ayrıntı: Bismil de Liralık bir Hükümet Konağı, 75 evlik bir Göçmen Mahallesi ve Bismil Anbar Köyünde 105 evli Göçmen Köyü, ( ) yapılmıştır. (s.28-29). Diyarbakır da özellikle Bismil, Çınar gibi yeni ilçe statüsüne kavuşan yerleşim alanlarında göçmenlerle yerli halk arasında görünmeyen bir ayrışma sebebiyle tarımda ve hayvancılıkta kendisine yeter hale gelen göçmenlerin Türkçe bilmesi sebebiyle devlet dairelerine memur ve hizmetli olarak alınmaları söz konusudur. Bu tarz uygulama, Yerli halkın tarıma ve hayvancılığa mecburî bağlanmasını sağlanmış, bu zorunluluk, vergilerin arttırılması ile kalıcı bir hale gelmiştir. Diyarbakır da yayınlanan Halkevi Yayın Organı Karacadağ da tarım usullerini içine alan ve hayvancılığa dair makalelerin varlığı, devletin halkla barışması şeklinde yorumlanabilir li yıllara kadar yayını süren Karacadağ ın özellikle 1940 lara kadar olan sayılarında tarıma, hayvancılığa, sağlığa dair yapılan çalışmalar, periyodik biçimde açıklanmaktadır, bu konuda uygulamalı eğitimler verilmekte, halka açık toplantılar yapılmıştır. Cumhuriyet Dönemi ilk Şehir Yıllığı nda tarıma ve hayvancılığa dair veriler yer almıştır. Cumhuriyetin onbeşinci yılında yayınlanan resmî bir çalışmada tarımda ve hayvancılıkta şehirde ve ilçelerde yapılan çalışmalar, istatistiklerle verilmektedir. Bu bildirimizde yayınlanan kaynaklarda yer alan veriler tablolar dışında açıklamalrla beraber kısmen özetlenerek sunulmuştur: Diyarbekir İl Yıllığı nda İstatistik Veriler Bu verilerde yazarın yazı, imlâ ve noktalama biçimi esas tutulmuştur. Basri KONYAR ın verdiği bilgiler, yazım şekliyle aynen aktarılmıştır: Diyarbekir Ticaret ve Zahire Borsasına ilâ tarihine kadar dahil olan ve muamele gören mevat: Veriler: Nev i Fiatı Kş Vezni Ok Adet Kıym. Kş Mülâhazat Badem Sadeyağ Yün Koza Fasulya Deri Yekûn 74

76 Diyarbekr İktisat mıntıkansın Ticaret ve Sanayi Odaları bulunan mahallerinden ilâ tarihine kadar kıymet itibariyle ithalât ve ihracatını gösterir. cetvel: Mahallî İthalât Lira İhracat Lira Fazla İt. Lira Fazla İh. Lira Mülâhazat D. Bekir Mardin Urfa Elaziz Malatya Karaköse Bitlis Kemaliye Arapkir Harput Siverek Birecik Yekûn Siirt Odasından malumat alınmadığından balâdaki cedvele Siirt dercedilmemiştir. ibaresi tablo altında belirtilmiştir. 1/9/931-1/1/932 Tarihleri arasında Diyarbakır dan dışarıya satılanlar ve değerleri verilmiştir: Nev i Kıymeti-Lira Yün Mazı Buğday Nohut Pirinç Fasulya Burçak Pamuk Adardı Pestif (Pestil olmalı) Sadeyağ Kitre Ceviz Deri Bağırsak Ağnam ve Mevaşi İpekli Kumaş Toplam

77 Muvazene: İthalat Lira çıkmıştır İhracat Lira girmiştir Lira çıkan fazla paradır Yukarıdaki tabloya Muş, Hakkari, Van ve Siirt İllerinin Ticaret Odası verileri dahil değildir. Diyarbakır ın 1931 yılındaki küçük ve büyük baş hayvan sayısı şu şekilde kayıt altına alınmıştır. İldeki Aygır Sayısı Vesikalı adet Vesikasız Adet Kısrak Adet İğdiş Adet İldeki At Sayısı Dişi ay 1 Yaş Yaş Arasında 1-3 Yaş Arasında 1 Yaş Arasında Süt Yekûn Arasında Adet Süt Tayları Adet Adet İle Adet İldeki Eşek Sayısı Aygır Halinde Adet Damızlık Olmayan Adet Dişi Adet 3 Yaşına Kdar Genç Eşek ve Dişi Sıpa Adet Yaşına Kadar Erkek Sıpa Adet İldeki Katır Sayısı 3 Yaşına Kadar Adet 3 Yaşından Yukarı Yekûn İldeki Sığır Sayısı Dişi Buzağı ve Düve Sütten Erkek Buzağı ve Erkek Dana Sütten İnek Öküz İki Yaşa Kadar İki Yaşa Kadar İldeki Manda Sayısı Erkek Manda Dişi Manda ve Düve Sütten İki Yaşa Kadar Sütten İki Yaşa Kadar Erkek Manda ve Erkek Manda Manda (Camuş)

78 İldeki Koyun Sayısı Koyun Koç Burma Toklu Dişi Toklu Yekûn ,288 İldeki Keçi Sayısı Teke Dişi Keçi 1 Yaşından Küçük Dişi Keçi Erkek Keçi Yekûn Damızlık İldeki Deve Sayısı 3 ten Yukarı Erkek 3 ten Aşağı Damızlık 3 ten Aşağı Erkek 3 ten Yukarı Dişi 3 ten Aşağı Damızlık Adi Deve Yekûn Diyarbekir Vilâyetinin 132 Senesi Zarfında, Merkez ve Kaza Mezbahalarında Kesilen Hayvanlar: Aylar Sığır Dana Manda Malak Koyun Kuzu Kıl Keçi Oğlak İkinci kânun Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Teşrin Teşrin Kânun Vasatî Sıklet Tabloda yer verilen Deve ve Deve Yavrusu hanesi boş olduğu için, ayrıca tabloya dahil edilmemiştir. 77

79 Yıllıkta Vilâyetin 1931 Mevadı Hayvaniye Cetveli şu şekildedir: Mevad Kilo Adet Süt Yoğurt Peynir Tere Yağı İç Yağı Sade Yağ Kaymak - Yumurta de Hayvanat Maddeleri İhracat Cedveli, Türkiye İskele veya Kapılarında İhracat Cedveli Mevad Kilo Adet Lira Kuruş Kavurmalar Sucuk Manda ve Sığır Derisi Yaş ve Kuru Keçi Derisi Av Derileri Yün ve Yapağı Tuzlu ve Kuru Bağırsak Av Hayvanları Cinsi Adet Diğer Mevaid Kilo Tavşan Derisi 2252 Kavurma Kurd Derisi 344 Sucuk Tilki Derisi 1223 Pastırma 7200 Çakal Derisi 31 Yün ve Yapağı Kunduz Derisi 45 Kıl Kedi Derisi - Deve Yünü 127 Sansar Derisi 162 Ayı Derisi 9 Diyarbekir Vilâyetinin Mevaddı Hayvaniye Cedveli Ehîl Hayvanlar Kilo Diğer Mevad Kilo Manda Derisi 2910 Bağırsak Sığır Derisi Boynuz - Koyun Derisi Kemik - Keçi Derisi Tırnak - 78

80 Bu bölüme kadar olan tablolar, Diyarbekir İl Yıllığı ndan alınmıştır. Yıllıkta iç içe olan tablolar, iyi anlaşılması için ayrı biçimde gösterilmiş, belirtilen kalemler zamanın ifadesi değiştirilmeden verilmiştir. Karacadağ Mecmuası nın İlk 24 Sayısı nda Tarım ve Hayvancılık Aktarımları: Mecmua da geçen yazım şekline, imlâ biçimi ile Noktalama İşaretlerine uyulmuş, o dönemin anlatımına sadık biçimde aktarımda bulunulmuştur. Karacadağ ın 13. Sayısında Halkevi nin bir yıllık çalışmaları özetlenirken Diyarbakır da Köycülük Şubesi nin yaptığı Çalışmalar: 12 Köy gezilmiş. Köylüye tohumluk hububat ve binlerce fidan dağıtılmıştır. Hastalar muayene edilerek icap ed enlere ilâç verilmiştir. Okuma, yazma ve yurt bilgisi müsabakası tertip etmiş. Kazananlara at, öküz, koyun, keçi gibi hayvanlar mükâfat olarak verilecektir. Müsabaka mayısta halkevinde yapılacaktır. Mecmuanın 17. Sayısında Diyarbakır ın Ekonomik Hayatına Toplu Bir Bakış adlı makalede Seyfi ALPHAN, şehrin ekonomisi için şu görüşleri yansıtmaktadır, Cumhuriyet ile birlikte: Diyarbakır, Ziraî, Sınaî, Ticarî bakımdan büyük bir inkişaf hamleleri göstermektedir. Diyarbakır Vilâyeti bölgesinde nufusun %75 köylü ve çiftçi, %10 sanatkar ve serbest meslek erbabı ve %15 tüccardır. Ziraat edilmeyen geniş yereyler(araziler-çiftlikler) toprağı olmıyan bilhassa muhacir köylüye verilmiş ve bu sebeple köylü toprak sahibi olmuştur. Bu gün Diyarbakırda toprak sürümü, tohum işi ve ziraat nakliye işleri tekâmüle doğru yol almıştır. Köylüye pulluk dağıtılarak ve diğer ziraat aletleri getirilerek ziraatin terakkisine çalışılmaktadır. Diyarbakırın en mühim ziraî mahsulatı buğday, arpa, pirinç, akdarı dır... Ziraat bankasının buğday mübayaası memleketimizin her tarafında olduğu gibi Diyarbakırda da buğday ziraatinin ilerlemesinde esaslı amillerden biri olmuştur. Diyarbakırda yukarıda söylediğim hububatlardan başka nohut, mercimek,.. gibi hububat ekilmektedir. Burada senayie ait mahsulattan pamuk ekildiği gibi tütün ziraatini de yapmak için çalışılmaktadır. Diğer taraftan Diyarbakır civarında yetiştirilen yaş sebze ihtiyacın mihim kısmını gidermekte ise de (Adana, Mersin ) gelmektedir. Meyva ağaçlarından bilhassa Şeftali, Dut, Ceviz Ağaçları görülmektedir. Diyarbakırın civarında meşe ormanlarını görürüz. Meşe ağaçlarının arasında Pelit ve kenarlarında da söğüt ağaçları bulunur. Diyarbakırın büyük karpuzları ve kavunları meşhurudur. Yazar, makalesinin girişinden sonra hayvancılığa değinir: Diyarbakır, koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanat itibariyle verim noktasından oldukça ehemmiyetli bir mevkie maliktir. Diyarbakırın koyunları, Ak Karamandır. Etleri o kadar makbul değildir. İstifa usulu ile islahları yapılmaktadır. Koyunların istifa usulüne ve besleniş tarzlarına itina edilerek islahları temin edilmiş olacaktır. Diyarbakır vilâyetindeki keçiler, kıl keçileridir. Bunlarında istifasına ve besleniş tarzlarına ehemmiyet icap eder. Diyarbakırdaki sığırlar Kara sığırdır. Bu 79

81 kara sığırlar et, süt, çift sürme bakımından teferrüt etmiş bir ırk, değildir. Bu kara sığırlarında islahı lâzımdır. Burada iyi cins atlar yetiştirmek için çalışılmaktadır. Hayvanlara arız olan hastalıklarla esaslı surette meşgul olunmaktadır. ( ) Yazar, makalesinin devamında Sınaî Vaziyet ve Yollar başlığı altında şehrin Cumhuriyetle beraber vücuda getirilen un, çeltik, tuğla, kiremit ve rakı fabrikalarından bahsederek, yapılan yolla hakkında bilgi verir. Ticaret başlığı altında şehrin tarım ve hayvancılık alanındaki verilerini sıralar: Diyarbakırda ticari faaliyet nufus kesafetile beraber göze çarpmaktadır. Mamafih henüz burada da ziraî vaziyet bir çok şehirlerimizde olduğu gibi senayi hayatından ileridir. Diyarbakır cenup şarki Anadolumuzun umumiyetle hububat, yün, deri gibi hasılatının Pazar yeridir. Diyarbakırın yaptığı ihracatın % 70 ini ziraî mahsul teşkil etmektedir senesine göre buğday kilo, arpa kilo, nohut kilo, pirinç kilo, Akdarı kilo, Bulgur kilo, mercimek kilo gibi hububat ile kuru üzüm, ceviz, ceviz içi, iç badem gibi kuru meyvalarla, Pamuk, mazi, Kitre gibi nebatı mahsulat ve koyun, keçi, sığır derisi, keçi derisi, bağırsak gibi hayvanı mahsulat ihracatında bulunur. Yazar, Diyarbakır a dair tarım ve hayvancılık verimlerini sıraladıktan sonra makale sonunda ithalata değinir: Diyarbakırın ithalatına gelince: Mamul madde ve eşya ile iptidai maddeler, küçük ve büyük baş hayvan ve hayvani mahsulat kuru sebze, kuru ve yaş meyva ithal etmektedir. Bunlardan başka Tuz, sabun, kuru fasulye, mazi, kuru üzüm, badem, zeytin danesi ve yağı, portakal, şeker, çay, kahve, sığır, bağırsak, tuhafiye ve manifatura, madeni mevad ve eşya, kimyevî maddeler ithal etmektedir. Karacadağ ın 18. Sayısında mayıs ayında yapılacağı bildirilen yarışmanın yapıldığı haberi bulunmaktadır. Bu yarışmada dereceye giren köylülere büyük ve küçük baş hayvan dağıtımının yapıldığı yer alır. 80 Cumhuriyetin Onbeşinci Yılında Diyarbakır-1938 Cumhuriyetin Onbeşinci Yılında Diyarbakır adlı eserde, on beş yıl içinde tarım ve hayvancılık alanında yapılanlar şu şekilde yer almaktadır: Bölüm Başlığı: Diyarbakır Vilayeti Cumhuriyet Devrine Ait 15 Yıllık Zirai İcraat Hulasasıdır Senesi: Bu yıl içinde ziraatın terraki ve inkişafı için gereken tedbirler alınış ve muzır hayvanların itlafı için çalışılmıştır Senesi: Bu bölümde ziraî alanda Dicle kıyısında dönümden fazla arazi ile Kıtırbıl Köyünde numune tarlasının ittihaz edildiği ve bunun bir müdür tarafından idare olunduğu belirtilmektedir. Ayrıca 71 parçadan oluşan atölye alet ve edevatının Sanatlar Okulu na devredildiği belirtilmiştir.

82 1925 Senesi: Beş madde başlığı altında yapılan çalışmaların ilki, Numune tarlası için bir adet Fordson traktörle 7 Numaralı pulluk ve kilo çeltiği döverek kabuğundan ayıran Roston markalı bir pirinç Batozu (Patos) temin edildiğidir. İkinci maddede Numune Tarlası için ilaveten 16 parça atölye aletinin Sanatlar Okulu na devredildiği yer alır. Üçüncü maddede Numune Tarlası nda üretime başlanan kaysı, şeftali, badem, kestane ve akasya fidanlarının cüzî bedelle halka verildiği belirtilmiştir. Dördüncü maddede muhtaç çiftçilere ziraat aletleri çift hayvanları ve tohumluk bedeline karşılık Lira dağıtıldığı kayıt altına alınmıştır. Son maddede çekirge istilasına karşı çinko, çarşaf ve zehirli ilâç usulleriyle ekinlerin hasardan kurtarıldığı belirilmiştir Senesi: Daha önce numune tarlasının fidan üretiminde bulunduğu, 1925 yılı çalışmalarında yer almıştı da bütçesizlikten bu arazinin çiftliğe dönüştürüldüğü notuna yer verilmiştir. Kıtırbil Köyü için tesis edilen Hava Rasat İstasyonu için Turnaysen Yağmur Ölçüsü ile Taksimatlı mihber ve ikişer adet azamî ve asgarî istasyon termometresi ve Riaşrdın küçük modelde bir adet termoğraf aletinin temin edildiği, Ergani kazasında tarla faresi ile diğer alanlarda Fas çekirge mücadelesine değinilmiş, sürfelerin imha edildiğine değinilmiştir Senesi: Numune Çiftliğinin faaliyete geçirildiğini öğreniyoruz. Silvan, Ergani ve merkez kazalarda tarla farelerine karşı mücadelenin başarılı geçtiği kaydedilerek, vilayet ve çevresinde birçok köylünün tohumluklarının kalbur makinelerinden geçirilip göztaşı ile ilaçlandığı, dağlık bölgelerde yaban domuzlarına yönelik sürek avları ile birçok itlafın gerçekleştirilmesi söz konusu edilmiştir Senesi: Numune Çiftliği nin faaliyeti için Macaristan dan 800 Lira aylık ile bir uzmanın getirildiği, üç taksitle Merkez, Silvan ve Ergani kazası çiftçilerine dağıtıldığı, tohumluklar için Liranın Ziraat Bankası ndan temin edildiği vurgulanmıştır. O günün şartlarında 800 Lira ile bir uzmanın Diyarbakır a getirilmiş olması, fennî anlamda çiftçiliğin, tarımın yapılmadığını gösterir. Numune Çiftliğinde Meteoroloji İstasyonu tesisi sonrası Vilayet İpek böceği tohumcularına mikroskop bedeli olarak teşvik mahiyetinde 100 Lira nakdi mükâfatın verildiği belirtilmektedir Senesi: Ziraat Kurslarının açıldığı belirtilerek kozacılıkla ilgilenen üreticilere bir aylık kursların verilmesi üzerinde durulmuştur. Kozacılara 200Lira mükâfatın verildiğine değinilerek tohumlukların kalbur makinesinden geçirilmesi için 11 makinenin alındığı, 243 pulluğun dağıtıldığı belirtilerek yoksul çiftçilere Ziraat Bankası nın Lira tohumluk yardımında bulunduğu vurgulanmıştır da köyü tohumundan kilo buğdayın ve kilo arpanın kalbur makinesinden geçirildiği, kilo buğday tohumunun göztaşı ile ilaçlandığını öğrenmekteyiz. Sürek avları ile 1988 yaban domuzu ile 65 kurdun öldürüldüğünü, 81

83 kımıldan ve çeltiğe saldıran yeşilçekirge ile tarla farelerinden mahsulün alınan tedbirlerle kurtarıldığına değinilmiştir. Bunun yanında söğüt, kavak, çınar ağacı ile meyve fidanının dikildiği kayıt altına alınmıştır Senesi: Numune Çiftliğine küsür liradan fazla bir masrafla ziraat makinelerinin getirilip, harman, tohum, serpme, biçer bağlar, yalnız biçer orak makineleriyle muhtelif sistemde pulluklar, beygir tırmığı, üzüm püresi, sütçülük, tereyağcılık ve bahçevanlığa ait birçok aletin bir araya getirildiğini görüyoruz Senesinde ekim alanlarına dadanan Sudan çekirgelerine karşı ciddî bir mücadelenin yapıldığı, çinko levhanın kullanıldığı, çarşaf ve gerek mihanikî ve kimyevî usüllerle tahminen sürfenin itlaf edildiği vurgulanarak, sürek avında domuzun öldürüldüğü saptanmıştır. İpekböcekçilik Mektebi nin Elazığ dan Diyarbakır a nakli gerçekleştirilmiş, binlerce meyve ağacının halka parasız dağıtıldığı, Vilayet bütçesinden Rutsak marka döner kulaklı 30 adet pulluk ile 10 tırmığın temin edildiği, bunun çiftçilere dağıtıldığı belirtilmiştir. Çermik teki yabani menengiç ağaçlarının Gaziantep fıstık aşısı ile müsbet neticeler verdiği, vilayet itibariyle kavak, söğüt, asma çubuğu ve adet muhtelif meyve fidanı olmak üzere toplam adet fidanın teminine değinilmektedir Senesi: Numune Çiftliğinin fidanlığa dönüştürüldüğünü görüyoruz. Halkevi nde kurslar düzenlemiş, ayrıca ilk kez şeker pancarı, keten, kenevir, afyon, patates, ay çekirdeği, hint yağı, susam gibi sanayide kullanılan bitkiler olmak üzere İtalyan Mentana ve Ergani memeli Buğdayı, Adana Yulafı Kastamonu Kaplica ile Şuvalya Arpası ektirilmiş, sonuçları örnek arazilerde üreticilere gösterilmiştir. Bu yılda Çermik Menengiç ağaçlarına fıstık aşılarının devam ettiğini, 8 adet orak makinesinin dağıtıldığını, adet söğüt, kavak ile meyve fidanının diktirildiği diğer notlar arasında yer almaktadır. Diğer bilgilerde tarla faresine karşı alınan tedbirlerle Fas ve madrap çekirgelerine karşı alınan önlemler anlatılmış, 237 yaban domuzu, 70 tilki ile 19 kurtun itlafına değinilerek, temizlenen arpa ve buğday miktarları, ilaçlanan oranlarla verilmiştir Senesi: Fidanlık sayısının Kulp ve Silvan la üçe çıktığını görüyoruz. Menengiç ağaçlarının ıslah çalışmaları yanında gülcülük ve çiçekçilik çalışmalarına başlandığın görmekteyiz. Önceki yıl ekilen yulaf, mısır ve mentana gibi bitkilerin ekim alanları artırılmıştır. Kavun ve karpuza yönelik ıslah çalışmaları yürütülmüş, Ergani de 35 üzüm çeşidinin varlığı tespit edilmiştir. Muzır denilen zarar veren hayvanlardan itlaf edilenlerin sayısı domuzda 279, ayıda 4, tilkide 58, sansarda 27 olarak verilirken tarla fareleri ile mücadele de ayrı bir not olarak düşülmüştür Senesi: Silvan Fidanlığı nda yetiştirilen ağaç sayısı iken merkezde fidan ile çilek fidesi halka ücretsiz dağıtılmıştır. Diğer fidan dikimleri vilayet dahilinde meyveli, meyvesiz olarak hesaplanmıştır. Silvan da ilk kez afyon ve tütün maktaları oluşturulmuştur. 82

84 1934 Senesi: Merkez ve Silvan fidanlığında meyveli ve meyvesiz adet kök fidan ile kök çilek halka ücretsiz dağıtılmıştır. Bu yıl meyveli ve meyvesiz fidan dikilirken Çermik te menengiç ağaçlarının verimi sebebiyle halkın menengiçe yönelmesine değinilmiştir. Değişik illerden armut, kaysı, kiraz ve erik fidelerinin getirildiğini görmekteyiz. Çermik te dördüncü fidanlık tesis edilmiştir. Çermik te Adana ve nazilli pamuk tohumları ekilmiştir. Balıkesir, Tekirdağ ve Bursa dan 50 kilo kavun ve karpuz tohumu getirtilerek, parasız dağıtılırken, Legoren ve Rodeylant gibi meşhur tavuklardan 3 horoz ve 25 tavuk getirilip isteyen meraklı çiftlik sahiplerine verilmiştir. Muzır hayvan itlafında 648 domuz yer almaktadır Senesi: Malatya ve Elazığ menşeli 2000 adet elma, armut, kiraz ve erik aşı kalemi alınmıştır. Gaziantep ten fıstık kalemi getirilmiştir. Çermik te sakız ağacına fıstık aşısına girişilmiştir. Çermik te Nazilli pamuk yetiştiriciliği iyi verim sağlamış, Ziraat Vekâletince 480 Kilo tohumluk yulaf çitçilere dağıtılmıştır. Balıkesir, Menemen, Manisa, Tekirdağ ile Bursa dan getirtilen 50 kiloluk kavun ve karpuz tohumundan bir verim elde edilmemiş, Diyarbakır iklimine ve toprağına uyum sağlamamıştır. Meyveli ve meyvesiz fidanların dağıtımının devam ettiği 1935 yılında madrab çekirgelerine karşı tedbirler sıkılaştırılmış, 149 yaban domuzu itlaf edilmiştir. Kalbur makinesi ile temizlenen tohumluk buğday, kilodur Senesi: Valilik bahçesine çeşitli meyve fidanları ekilmiş, gülcülük ve çiçekçilik alanında çalışmalar yapılarak, bir sera oluşturulmuştur. Çermik te Adana ve Nazilli pamuk tohumları ekme alanı3,5 dekara çıkarılmıştır. Menengiç aşılama çalışmaları, Çermik beraberinde Ergani ve Silvan da da devam edilmiştir. Bu yıl itlaf edilen yabani domuz sayısı 1252 adettir Senesi: Fidan dağıtımı ve kök çilek dağıtımı bu sene devam etmiştir. Fidan toplamı, adet iken kök çilek adettir. Bismil, Ergani ve Merkez olmak üzere 57 köyde fareli arazi tespit edilmiş, 5736 hektar alanda 560 çalışan ve dört idareci ile tarla fareleri itlafı yapılmışken yaban domuz sayısının itlafı 1252 adettir. Bu rakam, 1936 yılındaki sayı ile aynıdır. Cumhuriyetin on beş yıllık devrinde hayvancılık alanında yapılan çalışmalar, Veterinerlik işlerinde gösterilen başarılar alt başlığı ile özetlenmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Vebayı Bakarî nin alınan önlemlerle sona erdiği şu ifade ile belirtilmiştir: Artık asırlardan beri köylümüzün bu servetini kemiren ve onların ellerini böğürlerinde bırakan bu amansız hastalıktan Türkiye sınırları içerisinde eser kalmamıştır. Hummayikulai, Şarbon, Ruam, Dürin (Frengi) hastalığının alınan tedbirlerle son bulduğu belirtilen satırlarda Keçi Zatüriesi, Uyuz, Arazî Cemre hastalığı gibi diğer hastalıkların da önlenmesi için çalışmaların devam ettiği not düşülmüştür. 83

85 Diyarbakır da Arap atlarının yetiştirilmesine yönelik çalışmaların sürdüğü Diyarbakır da Ziraat Bankası nın ıslah çalışmalarına 1927 den beri destek verdiği belirtilmektedir. Damızlık boğaların ve aygırların ıslah çalışmalarının bu sene başlayacağı vurgulanmıştır. Aygır sayısının 1935 ten bugüne 24 e çıktığı belirtilen satırlarda bu sayının istenen oranda olmadığı belirtilmiştir. Kara Sığır Islahı na yönelik bilgilendirmede boğa yetiştirme depolarınınçiftliklerinin kurulmasın faydalı olduğuna yer verilmiştir. Koyun ve keçi ıslahına yönelik çalışmaların zaman içinde devam etmekte olduğuna vurgu yapılmıştır. Tabloların yer aldığı kitapta şehrin seneleri arasında ihracâtı ve seneleri arasında ithalâtı verilmiştir. İHRACAT DURUMU Başlıca Mevat Mikyas Kilo Arpa Ak Darı Nohut Mercimek Bulgur İirnç Pamuk İç Badem Ceviz İçi Kuru Üzüm Mazı Kitre Sade Yağ Yün Koyun Derisi Çift Keçi Derisi Sığır Derisi Kilo Bağırsak Adet Koyun Keçi Sığır

86 İTHALÂT DURUMU Başlıca Mevat Mikyas Şeker Sandık Sabun Kilo Çay Kahve Gaz Sandık Benzin Sade Yağ Yün Muhtelif Deri Adet Av Derileri Bağırsak Koyun Keçi Sığır Mazı Kilo Kuru Fasulya Badem Kuru Üzüm Zeytin Danesi Zeytin Yağı Tuz Portakal Limon Cam Metreküp Demir İşleri Kilo Beyaz Bez Lira Manifatura Tuhafiye Zücaciye Hırdavat Fason Kumaş İplik Fason Eczayı Tibbiye Kavafiye Çift Bu tablolardan sonra Diyarbakır Ticaret ve Zahire Borsasının teşekkül tarihi olan Mart 931 tarihinden 938 Haziran sonuna kadar borsada muamele gören Mahsulat İstatistikidir başlığı altında yukarıda sıralanan kalemlerin alımları yıllık, kalite ve fiyat bazında tasnifi yer almaktadır. İzmir Fuarında Diyarbakır-1938: İzmir Fuarında Diyarbakır isimli 1938 de yayınlanan, bir çeşit tanıtım kitapçığı olan çalışmada yukarıda yer alan kimi istatistik 85

87 bilgilere yer verilmiştir. Bu cihetle tekrara yer vermemek için istastistiki bilgilere yer verilmemiştir. Kimi başlıklar altında verilen bilgileri özetleyerek veriyoruz: Diyarbakır İlinde Hayvan Mevcudu Yıllar Koyun K.Keçi Tiftik Deve Manda Sığır At Eşek Katır Şehrin altı yıllık ipek böcekçiliği durumu ve koza ürün miktarı, şu şekilde tespit edilmiştir: Böcek Besleyen Böcek Besleyenler Koza ilen Yaprak Alınan Yaş Böceklere Yedir- Açılan Ons Köyler Yıllar Adet Adet Adet Kilo Kilo Dört kaynak üzerinde yaptığımız araştırmada elde ettiğimiz verilerin ve açıklamaların karşılaştırılması, dönemin özellikleri hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. 86

88 BEN-U SEN VE BAHÇELERİ!.. Mevlüt MERGEN 1 Diyarbakır ın kültürel zenginliklerinin başında gelir beş kilometrelik surları. Bu surlarında kendine özgü efsaneleri olan ve sayısı 72 olarak bilinen burçları vardır. Bu yetmiş iki burcun içerisindedir Ben-u Sen burcu. Bahçelerini anlatmadan önce Efsanesine kısaca dokunalım bu güzel burcun: Ben-u Sen burcu aslında iki burçtan oluşmaktadır ve zaten efsanede bu iki burcun yapımından doğmuştur, şöyle ki; Zamanın hükümdarı, günümüzde de olduğu gibi bir yarışma açar ve buraya iki burç yaptırmak ister, yarışmaya usta-çırak olarak iki kişi katılır ve aralarında müthiş bir rekabet başlar, çünkü burcun bitiminde kendilerine verilecek ödülü birinci gelen kazanacaktır. Burcun yapımı biter, çırak ustasına saygı olsun diye yaptığı burca çıkararak eserinin nasıl olduğunu, kendisinin mi, yoksa ustasının mı burcu daha güzeldir, ilk değerlendirmeyi ustasının yapmasını ister ve şu meşhur soruyu sorar: usta ben-u sen?, usta ehl-i vicdandır ve sanata değer verdiği gibi sanatkara da üstün değer veren bir yapıya sahiptir, iyice inceler çırağının yaptığının kendi eserinden daha güzel olduğunu, işçiliğinin harikalığını görür ve çırağına: sen!.. der, yani senin yaptığın benimkinden güzel olmuştur diyerek hakkı teslim ederken, aynı burcun üzerinden kendisini aşağıya bırakıp ruhunu da Allah a teslim eder. Efsaneye göre diyeceğim ama, son zamanlara kadar da ustanın düştüğü yerde çıkan pınarın suyu dururdu ve insanlar içinde yüzerlerdi. İşte o gün, bu gündür bu burçların adı ben-u sen burçları olarak anıla gelmiştir. Şu anda maalesef diyelim bu burçların şehre bakan kısmı yeşil alan ise de arka tarafında büyük bir varoş meydana gelmiştir, çok kısa bir zamanda gecekondulaşan bu yerde çok değil, otuz-kırk yıl önce yetişen sebzeler şehre getirilir ve satılırdı. Sebzeler derken başta geleninin Diyarbakır lının deyimiyle Has yani marul olduğunu belirtelim, yani burası bir has bahçe idi. Has bahçe deyimini bütün otantik hikâyelerde, halk masallarında çok görürüz ve Diyarbakır ın has bahçesi de işte bu Ben-u Sen bahçeleridir. Burada yetişen marullar, tıpkı Hevsel de kumda yetişen Kum malı şeftali gibi, Cin Ali ve diğer bahçelerde yetişen karahöbür kara dut gibi, tavlalara konur ve öylece şehre getirilirdi, getirilirken yolda durdurulan satıcıdan orada bulunanlar en az beşer tane alırdı, o zamanlar plastik poşet yoktu, ama bu beş altı tane marulu taşımak da gerekirdi ki, satıcının elinde bir çuvaldız ve bir top iplik bulunurdu, marulları ip 1 (*) Şair ve yazar, Diyarbakır Yazarlar Birliği üyesi 87

89 takılı çuvaldızla birbirine geçirir ve öylece verirdi müşterisine, bugün bu usulde marul satıldığını ne kimseler bilir, ne de ikimseler o şekilde eline alıp evine götürür. Ben-u Sen bahçelerinde sebze yetiştirildiği gibi burası yakın zamanlara kadar da piknik alanı olarak kullanılırdı, sözünü ettiğimiz o pınarın ki, etrafı küçücük çakıl taşları ile çevrili idi, etrafında öbek, öbek otururdu hanımlar, burada evlerinden getirdikleri dolmaları, bellohları (mercimek köfte), çiğ köfteleri hazırlayıp yerlerdi. Türkülerde bile anılır buradan geçen haram suyun varlığı. Haram sudan atladım Mantin çarşaf katladım Muradım olur diye her dertlere katlandım İlk dörtlüğüdür bu türkünün. Biraz da neden genç kızlar ve hanımlar her derde katlanırdı ve niçin haram sudan atlanırdı? Diyarbakır kadını çilekeş tir, er inden cefa görse de, kayın validesi kendisine sıkıntı verse de, ekonomik sıkıntı içinde olsa da o geleceğini düşünür ve sonunda muradının olacağına, mutluluğu tadacağına inanırdı. Ve Diyarbakır lı genç kızlar bu haram sudan atlarken, kısmetlerinin açılacağına, gönüllerindeki beyaz atlı prensin kendilerini bulacağına inanarak atlarlardı, böylesine bir efsanevi durumu vardır Ben-u sen bahçeleri ve surlarının. Sözün başında da dile getirdik, şimdi maalesef burası bir varoş bir gecekondu mahallesi çarpık bir kentleşmenin en bariz görüntüsünün olduğu yer, ama şunu da söyleyelim, ben-u sen burçları dimdik ayakta, bazı yerleri restore edilmek isetese de dimdik ayakta ve efsanesini haykırmaktadır. Tabii sadece marul değildi burada yetişen sebzeler, domates gibi, patlıcan, fasulye gibi, salatalık gibi sebzelerde yetiştirilirdi bu bahçelerde. Söz dönüp dolaşıp marula geliyor, marullar bir zaman sonra tohuma dururdu ve o zaman çavuş denilen bir nevi marul yetişirdi burada, bu marullar yapraktan ziyade göbeği sayesinde rağbet görürdü, satanlar göbekli marul diye reklamını yaparlardı, salatalık gibi bu göbek kısmı soyulur ve öylece yenirdi, tıpkı Dicle kenarındaki kumlarda yetişen kıtti gibi, bu kıttiler de yeşil renkte olup uzunluğu neredeyse yarım metreyi bulurdu dev leşirdi adeta, ama lezzetini de beraberinde büyütürdü, çok tercih edilirdi.. Hani nasıl derler kendi gitti adı kaldı yadigar sözünü hatırlattı bize ben-u Sen burçları ve bahçeleri. Dağarcığımızda kalan bilgileri aktarmaya çalıştık, noksan anlattık, fazla anlatmadık, noksanlığımız hoş görülsün isteriz ve yine isteriz ki bu şehre gelen herkes gidip Ben-u Burçlarını bir görsün ve o usta ile çırağın yarışmasını bir hatırlasın da o iki güzel insanı saygıyla ansın, sanatın ve sanatkarın değerinin çok ötelerden günümüze taşındığını da bu burçların şahitliği ile öğrensin. 88

90 ESFEL (HEVSEL) BAHÇELERİ VEDAT GÜLDOĞAN * Asıl adı Esfel olup, bazıları tarafından Hevsel diye adlandırılan Esfel bahçeleri Dicle nehri kenarında bulunmaktadır. Bu bahçeler, Keçi Burcu nun üzerine çıkıp seyredildiğinde parsellere ayrılmış olduğu görülecektir. Mardin Kapısı ndan on gözlü köprüye kadar olan Esfel bahçelerinin tamamı parsellenmiş olup toplam 5055 dönümdür. Zamanla Dicle nehrinin yatak değiştirmesinin sonucu arazi fazlalaşmış olup takriben 6500 dönüm civarındadır. Esfel bahçelerinin tespit edebildiğim parsel isimleri şunlardır: 1-Sulu Menekşelik 49-Büyük İspahtahir 2-Tahir Ağa 50-Beyaz Encümen 3-Biber Efendi 51-Derin Encümen 4-Ketenciler 52-Uçürüm 5-Medine Yeri 53-İlhan Hanım 6-Soğuk Pınar (Savoğ Pınar) 54-Divan Efendi 7-Mayıs Bahçesi 55-Zambur 8-Çerkezoğlu 56- Şeyhmusoğlu 9-Bağ Bağı 57-Halepli Bahçesi 10-İkinci Ketenciler 58-Çukur Bahçe 11-Numan Bey 59-Veli Begler 12-Topal Tümo 60-Eşek Meydanı 13- Vahap Ağa 61-Mifrak 14-Şehnaz (Şahmaz) 62-Boklu Bahçe 15-Kadir Ağa 63-Bezirler 16-Hazine Odası 64-Yoncalar 17-Ali Bali 65-Hacı Recep 18-Küçük Minas 66-Leylak Bahçesi 19-Büyük Minas 67-Vişnelik 20-Cinali 68-Şeftalilik 21-Kiremitlığ 69-İnce Diller 22-Acem Gölü (Ucem Göülü) 70-Kaniya Güzel (Kaniya Göze) 23-Helvacı Bağı 71-Güller 24-Şettahlar 72-Şarbot 25-Osman Ağa 73-Hacı Ömer 26-Küçük Çerkez 74-Kaniya Keçe 27-Gez Bülbülü 75-Gam Götürmez 28-Küçük Ketenciler 76-Ali Keşkül 29-Büyük Ketenciler 77-Hamre 30-Keşiş Tarlası 78-Yağlı Dere 31-Büyük Kabakulak 79-Kara Ağaç *(Araştırmacı Yazar) 89

91 32-Küçük Kabakulak 80-Küçük Bahçe 33-Medikan 81-Davut Ağa 34-Çobanlar 82-İmam Yeri 35-Seküler 83-Altun Bahçesi 36-Yamaçlar 84-İsmail ağa 37-Savacak 85-Göksü Güzel 38-Kömürcüoğlu 86-Pehlivan 39-Salolar 87-Kızlar Pınarı 40-Çifthavuzlar 88-Şerteneler 41-Çuhadaroğlu 89-Belhan 42-Hüseyin Paşa 90-Kaniya Kundura 43-Hacı Haydar 91-Bilal Efendi 44-Kayadibi 92-Orta Encümen 45-Künceli 93-Kaniya Mahkuma 46-Kuşdili 94-Melhan 47-Palo Beğ 95-Hilal Hanım 48-Zincir Kıran 96-Kaniya Kera (Eşek Çeşmesi) Parsel İsimlerinden de anlaşılacağı gibi bazı parseller sahiplerinin ismiyle, bazıları burada yetiştirilen sebze, meyve isimleriyle anılmaktadırlar. Bu isimler de gösteriyor ki bu parsellerde yetiştirilen sebze ve meyveler, şehrin sebze ve meyve ihtiyacının karşılandığı bahçelerdir. Sebze ve meyve ambarı Esfel bahçeleri: Esfel bahçeleri erik, kaysı, vişne, şeftali (kummalı), badem, ceviz, dut, kiraz ağaçlarının bulunduğu, sebze olarak marul (has), lahana, biber, patlıcan, kavun, karpuz, çilek, bamya, sarımsak, domates, salatalık, kıttı, soğan, maydanoz, sarımsak, kabak, fasulye, semizotu, ıspanak gibi sebzelerin yetiştirildiği bahçelerdir. Bunların dışında, parsel ve sulama kanallarının kenarlarında Dereotu, Toluk (Ebegümeci), Delibardağan, Kazayağı, Ağbandır, Pırpırın (Semizotu) gibi hoş kokulu yenecek otlar da yetiştirilirdi. Burada yetiştirilen meyve, sebze ve otlar, Esfel bahçelerinde çalışan kadın işçiler (Bunlara Aşefçiler denir) tarafından toplanarak bahçe sahipleri adına sebze ve meyve komisyoncularına teslim edilirdi. Kendileri için topladıkları hasarlı sebze ve meyveler ile otları seyyar pazarlarda satarlardı. Bilhassa iştah açıcı, hazımsızlığı gideren, öksürük kesici, esans yapımında kullanılan, yemek ve salatalara tatlandırıcı olarak katılan ve yaprakları güzel koku veren bir süs bitkisi olan reyhan ile çok güzel kokulu menekşeler de yetiştirilirdi Menekşeler toplanma zamanı geldiğinde toplanır, şehir merkezinde ve sokaklarda satılırdı Toplanıp kurutulan menekşenin çok güzel çayı yapılırdı. Bu çayın yapılışı bildiğiniz çayın yapılışı gibidir. Hoş kokulu ve yeşil renkte olan menekşe çayı kanı temizler ve nefes yollarını açar hatta gırtlak kanserine iyi geldiği söylenir. Ziya Gökalp Diyarbakır menekşeleri ile ilgili şu güzel beyti söylemiştir: Etmez bizim baharda delalet menekşeler 90

92 Yüz-pare top ile açılır nevbaharımız! Bu menekşelerden ayrıca çok güzel likör yapılırdı. Dr. Lamec Saad 1890 tarihinde Diyarbakır gezisi sırasında yaptığı tespitlerinde Esfel bahçeleri ile ilgili şu bilgileri veriyor: Özellikle meyveler çok lezzetli kaysı ve üzüm bu meyvelerin en ünlüleridir. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle kenarında Rum kapı ile Dağ kapı arasında kalan bahçeler çok ünlüdür. Özellikle sonbahar aylarında kadınlı erkekli guruplar buraya gelerek bir kadeh rakı eşliğinde eğlenmektedirler Burada çeşitli çalgılar eşliğinde şarkılar söylenip rakılar içiliyor. Üzümden yapılan ve kırmızı olan Diyarbakır rakısı çok ünlüdür. Trabzon a gitmek üzere şehirden ayrılırken bir dostum bana dört şişe vermişti. (Sechzehn Jahra Als Quarant anearzt in der Türkei, Berlin1914). Bülbül sesleri arasında mesire yeri Esfel bahçeleri: Bu bahçelere gelenler beraberlerinde getirdikleri yiyecekleri buradaki ağaçların serin gölgesinde yerler. Burada çalgılar çalınır, türküler ve şarkılar söylenir, halaylar oynanırdı Bu bahçelerde bulunan çeşitli türlerdeki kuşlardan bilhassa bülbül güzel sesli okuyuculara adeta eşlik etmekteydi. Buna bir misal olarak Esfel bahçelerinin birinde, Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti başkanı Celal Güzelses ve müzisyen arkadaşları müzik icra ederlerken bir bülbülün gelip kendilerine nasıl eşlik ettiğini o meclise kanunuyla eşlik eden Abdülhaluk Ocak şöyle anlatıyor: Yıl 1938, bir ilkbahar sabahı idi. Günlerden Cuma yı Cumartesi ne bağlayan gece, güzel bir gece yaşamak üzere arkadaşlarla birlikte Hacı Paşa (Hacı Özbay) nın köşküne gittik, çınar ağacının altındaki düzlükte oturarak alemimize başladık. Bir yanda yemek hazırlıkları (etli bulgur pilavı, salata, ayran), bir yanda ise kebaplar şişleniyor, o güzelim bahçede bulunan çeşit, çeşit meyve ağaçları, kavak, çınar, söğüt dalları birbirine girmiş, sanki bizleri selamlıyorlar, gün akşama doğru yaklaşıyor artık, akşamın mehtabı ise coşkun Dicle sularını örtercesine selamlıyor, o geceye bambaşka bir güzellik katıyor, karşıki yamaçlar susmuştu. Çünkü bütün dağ, taş o gece Celal i dinliyordu. Artık arkadaşlar kendilerinden geçmiş, her biri bir yere dalmışlardı. Celal birdenbire: Hani Hasanlar (berber Hasan Tuncay), Saitler (berber Sait), Hüseyinler, hasta Sait le Ahmikeler (Ahmet Yüksekses, Celal Bey in hocası), Garabet (Bube Menekşe) ile Eyüpler. Hiç birinden ses yok, hepsi kendilerinden geçmiş, mehtabı seyrediyorlar ve yalnız yeryüzüne heyecan veren ve o güzelim mehtap o yemyeşil ağaçlar, yapraklar, sular coşuyor ve konuşuyordu. Artık gün ağarmaya başlamak üzere. Etraf bir sükunet içinde, Celal dan bir ses bekliyorlar. Ben kanunumu aldım ve yanında oturdum. Bir giriş yaptım ve segah makamına bağladım. Celal yine akşamki gibi etrafı inletiyor, kuşlar cıvıl, cıvıl konuşarak cevap veriyorlardı. Uzakta bir kuş sesi, bu ses bambaşka bir ses, kuş sesi 91

93 değil bu ses, bülbül sesi, kendilerini tutamayan bir çift bülbül, daldan dala, ağaçtan ağaca, taştan taşa konarak nihayet bize doğru yaklaştılar. Bizim oturduğumuz çınar ağacının üstüne kondular, onu dinliyorlardı. Ben bir ara: Celal, şu ağaçtaki bir çift bülbül bizleri dinliyor dedim Celal başını kaldırdı: Ya hayvan, ne istersin, al sana bir saba. Bir de segah yaptı bülbül cevap verdi. O söyledi, bülbül cevap verdi, ben çaldım o söyledi, sanki karşılıklı konuşuyorlardı. Birdenbire ağaçtaki bülbül kendini tutamayarak Celal in önüne indi. Ağaca bakarak ötmeye devam etti. Celal: Söyle hayvan söyle bakalım, ben yoruldum, sen öt ben dinleneyim. Sen söyle ben çalayım, Sazlarımızı yere bıraktık, hayvan ise bizden uzaklaştı, bizlerde yavaş, yavaş yola koyulduk. İşte yalnız ben değil o günkü arkadaşlar da bu hadiseye şahit oldular. Celal Güzelses ve arkadaşları Esfel bahçelerinde Diyarbakır türkü ve şarkılarında Esfel bahçeleri: Diyarbakır musiki folklorunda ayrı bir yeri olan Esfel bahçeleri türkü ve şarkılarda söz dizileri olmuştur. Bu türkü ve şarkılarımızdan birkaçının sözleri şöyledir: Esfel Bahçesine Menekşe Ektim Esfel Bahçesine Menekşe Ektim Yar diye sevdanı yıllarca çektim Söz verdin haniya sen gelecektin Gelmedin sen bilmedin sen Esfel bahçesinin çiçeği solmuş Yar diye sevdiğim ellerin olmuş Gönlüme şimdi de kederi dolmuş Gelmedin sen bilmedin sen Bağlantı Bir zalim derde düştüm Görmedin sen bilmedin sen 92

94 Esfel in Bahçaları Esfelin bahçaları digel yar digel yar zalim yar Kolunda bohçaları digel yar digel yar zalim yar Oturmuş ders veriyor digel yar digel yar zalim ysr Ne yaman hocaları digel yar digel yar zalim yar Evli beden hoş beden digel yar digel yar zalim yar Yarim gelmiyor neden digel yar digel yar zalim yar Yıkılsın Mardin kapı digel yar digel yar zalim yar Beni yârimden eden digel yar digel yar zalim yar Urfa kapıdan çıktım digel yar digel yar zalim yar Sarı kızdan su içtim digel yar digel yar zalim yar Eşittim yar yad olmuş digel yar digel yar zalim yar Kendime kefen biçtim digel yar digel yar zalim yar Esfel i duman almış Oğul bu gün Esfel i duman almış Havar yandım zalim yandım Oğul bu gün Yedi yıl hasret çeksem unutmam anam Ben seni zalin seni kâfir seni Yar bu gün Yedi yıl hasret çeksem Vala(h) Unutmam anam ben seni Zalim seni k Kırklar Dağı, On gözlü köprü ve Esfel bahçeleri 93

95 Esfel bahçeleri Esfel bahçelerinde kadın işciler 94

96 Esfel bahçelerinde bulunan bazı kuş türleri: 95

97 GÜL Ü ANLAMAK VE ANLATMAK.. Mevlüt MERGEN ( 1 ) Aslında her mevsimin çiçeğidir gül.. Diyarbekir de Ano nun oğlu merhum tenekeci Sait yetmişin üzerinde çeşit zenginliğini evinin bahçesinde yaşamış, bir insanın kısacık ömrüne bu kadarcık çeşidi sığdırabilmiş olduğuna göre varın dünyadaki bütün çeşitlerini siz hayal ve hesap ediniz.. Sormak gerekir ki, neden bu kadar çok çeşidi var gül ün, oysa gül dendiğinde sadece bir tek çiçek hatıra gelir? Sorunun cevabı aslında kendi içindedir, şöyleki; biz müslümanların inancı ve itikadı o yöndedir ki, gül Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)i temsil eder ve O nu hatırlatır, öylece de O alemlere rahmet olarak gönderilen şanı yüce peygamberin ümmetinin her biri bir güldür ve her biri ayrı bir renk, ayrı bir görünüm, ayrı bir haldedir.. Böyle düşündüğümüzde yer yüzünde neden çok gül çeşidi vardır sorusunun cevabını da bulmuş oluruz değil mi? Konu başlığına gül ü anlamak ve anlatmak dedik, peki ne kadar anlayabilir, ne kadar anlatabiliriz? Yine müşkül bir soru çıkardı karşımıza bu kokusu hoş, görüntüsü hoş, hatta tadı hoş ilahi yaratık, ama cevabını da yine kendi içinde çıkardı karışımıza, şöyle ki; nebiler nebisi ni ne kadar anlayabilmişiz, on beş asırdır O nu ne kadar anlatabilmiş eli kalem tutan, gönlü feyiz kaynatan insanlarımız? O nun çağında yaşayan Sahabe-i Kiram başta olmak üzere, ondan sonra gelen bütün kanaat önderleri, mezhep imamları, tasavvuf büyükleri O nu anlata, anlata bitirebilmişler midir? O ki O yüzden var olmuşuz, O ki, O nu kainatı yaratan Habibim diye nitelemiş, O ki, Hz. Adem yaratılmazdan çok önceleri kokusunu aleme yaymış, O ki O nun adını anarak insanlığın atası işlediği zelleyi affettirebilmiş, O ki, yarın mahşer yerinde Kevser in başına dikilmiş ve kardeşlerim dediği kendisinden sonra gelecek Biz Ümmet-i Muhammed e şefaatçi olmuş bir zat-ı muhterem, meleklerin saygı duyduğu, sevdiği bir Resuldür.. Bütün özelliklerini anlamak ve anlatabilmek kimin haddine? 1 Arş. Yazar, Şair (Diyarbakır Yazarlar Birliği Den. Krl. Üyesi) 96

98 Ama O işi zora sokmamış, dünyanın her yerinde yetişmesi mümkün olan ve yetişen Gül ile bilinmek ve anılmak istemiş, böylece kainatın biricik gülü oluvermiş.. Elimizde bir gül çiçeği olmasa bile, O na okuyacağımız bir Salavat-ı Şerife ile o gülü koklamış gibi oluruz ve ezelden ebede hıç solmayan ve solmayacak olan, tazeliğini hep koruyan o gül bizim kalbimize, ruhumuza, hatta kılcal damarlarımıza kadar kendini hissettirir ve ne kadar günahkar da olsak, ne kadar ona karşı kusurlu da davransak O alemlere rahmet olduğu için bize hep umut ışığı olur.. Hazret-i Amine nin bedenini nurlaştıran, dünyaya kadem basar basmaz ümmetim diyen, Rabbimizin huzuruna mi rac la vardığında kendi nefsini düşünmeyip yine ümmetim diyen, dünyamızdan maddi vücutları ile ayrılırken emrine tahsis edilen ölüm meleğine ölüm anında zahmet adına ne varsa ben çekeyimde ümmetim çekmesin diyen ve biz ümmetine böylesine haris olan rauf olan, hatta rahim olan, adını anmaya dilimizin liyakat gösteremediği, ama kalbimizin hep sevdiği, hep arzuladığı bu güzel insan, bu güller gülüne sevdalanmak ne güzel Allah ım?.. Bütün tasavvuf büyükleri gerek hayatları boyunca ve gerekse kendilerinden sonra geleceklere, yani bizlere bırkatıkları eserlerinde hep O nu anlamak ve anlatmak için çırpınmışlardır.. Mesnevi o sebepten doğmuş Gülistan o sebepten yazılmış, Baharistan o düşünülerek kaleme alınmış ve daha niceleri, bu üç misalin dışında kalan daha niceleri, O nu, hep O nu anlamak ve anlatmak amacıyla gönül pınarlarından dökülen ilham damlacıklarından oluşmuş eserlerdir.. Kaside-i Bürde yi düşünmek gerek, o kaside sadece sevgililer sevgilisini birazcık anlatmış, lakin o kaside okunduğunda felçlileri ayağa kaldırmış ve hasta gönüllere şifa kaynağı olmuştur.. Özü, aslı böyle olunca o nu temsil eden, anımsatan gülde de şifa sunmuyor mu Rabbimiz biz kullarına?. Bilim adamları derki, Gül tıpta önemli yer tutar ve tedavi amaçlı olarak da kullanılır, kokusu ile etrafı cennetleştirir adeta ve en önemlisi tıpkı Kaside-i Bürde gibi gül sevdası hangi gönüle düştü ise ve o gönül daha önce felçli idiyse dirilmiştir, dirilir.. Acizane anlayışımızla bu kadarcık anlamaya ve anlatmaya çalıştık çiçek olarak gülü ve sevgililer sevgilisini de gül vesilesiyle andık ki, ruhumuz diri olsun, gönlümüz neş e bulsun.. Selam ve dua ile.. 97

99 KÜLTÜRLERDE GÜL SEMBOLÜ Muharrem YILDIZ 1 GİRİŞ Gül, adından da anlaşılacağı üzere gülmek fiilinin emri olan gül emir kipi gibi durur. İnsana sanki tebessümü emreder. Ama bu emir, zoraki bir emir değildir. Gülü ihtiyarî veya gayr-i ihtiyari, iradî veya gayri iradî eline alan herkesin yüzüne güler ve gönlüne hitabeder. O farklı koku tür ve renkleriyle, Yüce Yaratıcının Cemîl ve Musavvir isimlerinin tecellilerini yansıtan bir goncadır, bir çiçektir. Onunla insanlar kâh muhabbetlerini, kâh sevgilerini, kâh tesellilerini, kâh barış ilanlarını birbirlerine sunmuşlardır. Beyaz, Sarı, Kırmızı, Pembe, Turuncu, Mor, vb. renkleriyle, kat kat gül yaprağı, tomurcuk, gonca ve katmanlarıyla salkım saçaklarıyla dikenlerin arasında korumaya alınmış bir sanat harikası olması yönüyle dünyanın hemen her yerinde aynı olsa da; milletlerin dillerinde farklı farklı kavramlarla ifade edilse de onun dili evrenseldir. Gül; serinletici kokusu, rengi, güzelliği ve âdeta bir sanat harikası oluşu yönüyle bülbüllerin ve insanların dikkatini hep üzerine çekmiştir. O, bazen bülbülün üzerine konduğu dikenli bir gül dalı iken, daha dünyaya yeni gözünü açmış bir kız bebeğin de adına sıfat olmuş, sevginin ve şefkatin dili olarak taçlanmıştır. Gül kavramına yüklenen anlamlar yönüyle de gül, evrensel kültürde ve İslam medeniyetinde önemli bir fenomendir. Biz bu çalışmamızda farklı kültürlerde ve dinlerde Gül kavramı ve görüngüsü üzerinde duracağız. ANAHTAR KELİMELER Gül, Hz. Muhammed (s.a.s), Hz. Meryem, Hz. İsa, Gülbank, Rosa Mystica FARKLI DİLLERDE GÜL İSMİ Çalışmamızın ana konusuna geçmeden evvel gül kavramı üzerinde bir nebze durmak istiyoruz. Gül ismi, latince de kırmızı anlamına rosa kelimesinden gelmektedir. Fakat güller çok farklı renklerde bulundukları için latincede roses olarak adlandırılır. Gül kavramının Latince adı Rosa damascena Miller dir. Toplumların dilinde özellikle batı dillerinde Alman, İngiliz gibi toplumların dilinde Rose şeklinde ifade edilir. Fransız dilinde augmenté, Malezya ve Endonezya dillerinde, mawar Romence de trandafir, İrlanda dilinde D ardaigh, Flemenkçe de steeg, Macarca da rózsa, Hırvatça da ruža, Malta dilinde tela, Ermenice de vard, Fince de ruusu, Makedonca da se zgolemi, Rusça da Rouz, Yunanca da ise triantáfyllo, Urduca da Gulâb, Hintce de Gulaba Çince de Méiguī, 1 Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, FDB. Dinler Tarihi A.B.D. 98

100 Japonca da ise Bara dır. Farsça da Gûl, Arapçada irtefeat veya werdeh gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Hangi dilde ve ne şekilde söylenirse söylensin, Gülün dili evrenseldir. GÜLÜN İSİMLERDE KULLANILMASI Gül, kültürümüzde çok sık kullanılan motiflerden birisidir. Gül, çeşitli vasıflarıyla daha çok sevgilinin sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden gül şairlerin ilham kaynağı, çiçeklerin de sultanıdır. Farsça da genel anlam itibariyle bütün çiçeklere gül denir. Çoğulu Gulan dır. Yani Güller demektir. Bu anlayışla bakıldığında tüm çiçekler güldür. Gül; güzelliğin inceliğin, zarafetin, nezahetin sembolüdür. Gül sevgisi medeniyetimizde İslam milletinin örf ve ananelerine o kadar geniş girmiş ki her yerde gül ismini başlangıç olarak görürüz. İşte bu kadar geniş alanda beğenilen güllerimiz, aynı şekilde sayısı türü ve karışımı bakımından da duygularımıza hitabı değişmektedir. 2 Yeni doğan kız bebeklerin isimlerine bu güller hem bir sıfat hem de bir taç olmuşlardır. Narinliğe inceliğe ve güzelliğe duyulan özlem ve hayra vesile olması dilek ve temennisi ile Türkçemizde birçok güllü kız isimleri vardır. Yasemin, lale, sümbül, gül, menekşe, zerren, zambak, şakayık, nilüfer, nar ve şeftali daha birçok benzeriyle birlikte, sadece bahçede birer çiçek değil aynı zamanda dilde de birer mecazdır. Bunlardan çoğunun bilhassa kız çocuklarına isim olması da bundandır. Farsçada çiçek demek olan gul, hem bir gül inceliğini hem de bir güllü isimler saltanatını Anadolu da yaşatmıştır 3 Her bir ismi çağırırken gülün inceliği dilinizi okşar, dudaklarınızı süsler. Müslüman Türk milleti, yazdığı kitabın kapağında, elyazması Kur an sayfalarında hizip, cüz vb. işaretlemelerde süsleme olarak, minyatürlerinde, cami ve medrese süslemelerinde, mermer, taş ve ağaç oymalarında, ninelerimiz, annelerimiz iğne oyalarında, mendillerde, yattığı yastık kenarlarında, kızlarımızın çeyizlerinde işlenmiş nakışlarında, yazmaların oyalarında, silah kabzalarında, dokuduğu kilim, halı ve heybede, kaftanda, şiirlerinde, şarkılarında... hemen en mutena yerlerde Gül-Bülbül muhabbetiyle aşkta, kısacası hayatın her anında ve her yerinde gül ü dillendirmiş ve yaşamıştır. 4 Milletimiz bugün köylü, kasabalı ve şehirli olarak nice güzel kadın ve kızlarına gülle münasib isimler vermişler ve hâlâ da vermektedirler. İşte onlardan tesbit edebildiklerimizden bazıları: Gül, Gülbahar, Gülben Gülberk, Gülbeyaz Gülçehre, Gülçiçek, Güldem, Güldeste Gülefşan, Gülefsun, Gülfem, Gülfer,Gülfiliz, Gülfidan,Gülhan, Gülenaz, Güleser Gülnaz, Gülay, Güldalı, Güldane Gülenay Gülbeyaz, Gülbeden, Gülhanım Gülkadın,Gülenda, Güllü,Gülnar, Gülnur, Gülnaz Gülten Gülkız,Gülnûş, Gülistan, Gülsen, Gülseren, Gülsüm, Güldane Gülderen, Gülizar, Gülistan Gülpembe, Gülperi, Kocabaş,Ahmet;Güllerin Efendisi;

101 Gülruhsar, Gülşah, Güllüşah, Gülşan, Gülhan Gülçin, Gülçiçek, Gülümser, Gülgün, Gülfidan Gülendam, Güllü, Gülce, Gülfer, Gülben, Gülden, Gülefer, Güler, Gülazer, Gülizar, Gülnihal, Gülnisâ, Gülten,, Gülsena, Güliz, Gülizâr, Gülsün, Gülen, Güldeste, Güldalı, Gülriz, Gülsoy, Gülsen, Gülümser,Gülin, Gülzade, Gülnare, Güldal, Gülfer, Gülfiye, Gülcan Gülhan, Ayşegül, Aygül, Esengül, Fatmagül,Gönlügül, Kırgülü, Mervegül, Nakşıgül Nargül, Nurgül, Yazgülü Yurdagül, Songül, Gonca, Goncagül, Betigül, Yazgülü, Kırgülü, gibi binlerce güllü isim taşıyan insanımız vardır. Gülcemal, Gülbey, isimleri de erkeklere örnektir. Ahmet Kocabaş, Güllerin Efendisi adlı yazısında bir hatırasını şöyle paylaşır: Doğu Anadolu nun çeşitli bölgelerinden İstanbul a, Ankara ya ve başka şehirlere akın eden halkımız var Adlarını öğreniyorum. Bilhassa kadın adları dikkatimi çekiyor. Bu güllü isimlerin, Anadolu muzu gül bahçesine çeviren güzel adların, ısrarla niçin konulduklarını bilmemezlikten gelerek soruyorum: Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı Köy evlerinin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştirirsiniz siz? Adı Güldalı olan kadın cevap veriyor: Hayır beğ, bizim buralarda çiçek bahçesi ne gezer? Biz toprağı tarla diye kullanırız. Peki, kızlarınıza bu kadar çok ve bu kadar güzel gül adlarını, yoksa gül e hasret duyduğunuz için mi koyuyorsunuz? Hayır, beğ, bizim hasret duyduğumuz başkadır. Bizim buralarda inanılır ki gül, Hz. Muhammed in (s. a. s) remzidir. 5 KÜLTÜR TARİHİMİZDE GÜL Doğu edebiyatlarında özellikle güzelliği bakımından sözü edilen bu çiçek, Türkler tarafından ta eski devirlerden beri en çok kullanılan bir motiftir. Çeşitli vasıflarının yanında daha çok sevginin sembolü olarak şairlerin ilham kaynağı, çiçeklerin de sultanıdır. 6 Gül; rengi, şekli, kokusu, parlaklığı ve gösterişli olusu, dikenleri, çabuk solması yani ömrünün kısa oluşu gibi özellikleriyle Klâsik Türk şiirinde çokça islenmiş ve çağrıştırdığı anlamlar, sembolik değerler bakımından manzumlara konu olmuştur. Gül, dünyada hiçbir çiçeğe nasip olmayan derin bir geçmişe dünden bugüne hiç değişmeyen ilgi ve sevgiye sahiptir. Ayten Altıntaş (D ) 7 hocamızın önemli değerlendirmeleri içinde; Gül, her zaman sevgi ve güzellik sembolü olmuştur. Gül İslam Dünyası için de çok önemli. Hz. Muhammed in (s. a. s) sembolü, O nun kokusudur. Güller artık kokmuyor O şık çiçeklerin, vitrinleri süsleyen güllerin kokusu yok. Gül kokusundan hoşlanmayan, hatta o kokuyu tanımayan bir 5 Kocabaş, Ahmet; Güllerin Efendisi; 6 İSAM, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1996, c.14,s Prof. Dr., İstanbul Üni., Cerrahpaşa Tıp Fak. Öğretim Üyesi. Altıntaş, Ayten; Gül suyu, Tarihte Tedavide ve Gelenekteki Yeri, İstanbul 2009, s

102 nesil var. İnsanlık, belleğindeki gülü yitirmiş. tir. Çiçekler arasında sevgiliye en çok benzeyen çiçek olarak görülmüş; bununla da kalmayıp Nûr-ı Muhammedî (s. a. s) olan Hz. Peygamber in bir sembolü olarak şiirlerde yerini almıştır. 8 Gül, Bektaşilik te de önemli bir semboldür. Hazreti Ali, rivayete göre son nefesini vermeden önce Selman dan bir deste gül istemiş ve hemen getirilen gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu bakımdan gül destesi, nefeslerde Bektaşilere has bir tasvir olarak sık sık karşımıza çıkmaktadır. Bektaşilerin ve Mevlevilerin giydikleri bir çeşit cübbeye de Destegül denir. 9 Bununla birlikte sadece bizim şiirimizde ve kültürümüzde değil karmaşık simetrisinden, yumuşaklığından, renklerinin çeşitliliğinden ve baharda çiçek açmasından ötürü gül, hemen hemen bütün mistik geleneklerde, tazeliğin, gençliğin, kadın zarafetinin ve genel olarak güzelliğin bir imgesi, eğretilmesi, alegorisi ya da teşbihi olarak belirir. 10 Gül bir saray İstiaresi dir. O, bütün bir ihtişamı, gösterişi görkemi ile merkezde bulunan ve çevresindeki diğer değerlerin de bu nispette önemli ve değerli olduğu bir varlıktır. Onu bu denli önemli ve değerli kılan ise gücünün kaynağının semavî oluşudur. Zira yeryüzü bahçesi, gökyüzünün bir yansıması ve suretidir. Nasıl ki yeryüzü bahçesinin en kıymetli çiçeği, çiçeklerin sultanı olan gül ise; gökyüzündeki yıldız ve gezegenlerin sultanı da güneştir. Ve bunların her ikisi de (gül ve güneş) gücünü Mutlak Varlık tan alır. Allah ın Cemal ve Celâl sıfatları sevgilide tecelli etmiştir. Sevgili, hükümdara benzer; çünkü o, kalp âleminin sultanıdır. Kâinat esasen bütünüyle hiyerarşik bir düzen şeklinde tanzim edilmiştir. Bu hiyerarşik düzenin en üst katmanında veya kademesinde diğer bütün varlıkların gücünü kendisinden aldığı, merkez konumda bir merci vardır ki o da arzî ve semavî bütün güçleri elinde bulunduran Allah tır. O nun yaratmış olduğu ve kurduğu bu düzenin her bir basamağında bu hiyerarşik yapılanmayı ve bütünlüğü görmek mümkündür. Ve sembolik olarak ilahî nizama uygun bir surette bir de onun yansıması söz konusudur. İlahî ve beşerî bu nizamın kaynağı yukarıda da zikredildiği üzere Mutlak Varlık olan Allah tır. Çünkü her şey O nun iradesine bağlıdır ve her şey onun etrafında döner. Bu düzende, semavî yapıdan arzî yapıya yönelindiğinde iç içe geçmiş katmanların her birinde yer alan bir âlem ve onun bir de merkezi vardır. Klâsik Türk şiirinde arzî yapıların merkezi, gücünü aldığı varlık hükümdardır; çünkü o, zıll-i Huda dır ve bu gücün bulunduğu yer de hükümdara bağlı olarak saraydır. Merkez olan saraydan dışarı çıkıldığında bahçe karşımıza çıkar ve bahçede çiçekler vardır. Çiçekler içinde merkez olan bahçede ise sultan güldür. Gül bahçeyi, bulunduğu yeri tıpkı güneş gibi parıltısıyla bir merkez, bir nevi saray yapar. Hayvanlar âleminde aslanın hükümdarlığı da yüzü güneşe benzediği içindir. 11 (Tanpınar, 1976:6) Güneş de gezegenler âleminin sultanıdır. Ancak neticede yeryüzünde 8 İpek, Abdulmuttalip; Klasik Türk şiirinde Gül Redifli Kasideler, Fırat Üniversitesi, sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2008, s Eco, Umberto, Yorum ve Aşırı Yorum, (çev. Kemal Atakay), Can Yayınları, İstanbul 1997, s Tanpınar, A. Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul. 1976, s

103 dağınık surette bulunan bu güçlerin her biri, bu dağınıklıktan kurtularak merkeze yönelir ve tüm güçlerin kaynağı olan Mutlak Güç e rücû eder. 12 Gül, çiçeklerin en güzeli, şahı, padişahı... Gül, Doğu da yetişmiş, Batı ya, Mezopotamya ya Anadolu yoluyla seyahat etmiştir. Bu nazlı çiçek hakkında bir sürü hikâye ve efsane anlatılır. Roma döneminde aşk ve neşe çiçeği sayılan gül, ziyafetlerin vazgeçilmez süsüdür. Hz. İsa nın sembolü olmuştur ilk olarak ve Hz. Meryem e de Dikensiz Gül denilmiştir. Süslemelerin başköşelerini kapan gül, kokusu, rengi ve şekliyle şairlerin ilham kaynağıdır. Mukaddes kitapların kapaklarında, mabetlerde, kılıçların kabzalarında, oyalarda, yazmalarda hep gül motifi bize tebessüm eder. 13 Asırlardır çiçekler insanların duygularını, aşkını ve sevgisini yansıtır. Dünyanın neresinde olursanız olun gülün sevgi çiçeği olduğunu herkes bilir. Bazen bir mutluluk, bazen de bir acı haber için kullanılır. Güller duyguların en güzel anlatım biçimidir. Ayrılık, mutluluk, sevinç, özlem ve beraberliklerin yansımasının tamamında kullanılır. Bazen insanlar bu duyguların altında kalırlar, ya hiç konuşamazlar veya konuştuklarına daha çok anlam katabilmek ve sevgilerini gösterebilmek için gülü devreye koyarlar. Kadın ve erkeğin en çok sevdiği ve benimsediği çiçektir. Damatlar yakalarında bir gül, gelinler ise ellerine buket yaptırırlar. Gül birçok dinde de tema olarak kullanılmıştır. Sevgi ve duyguların anlatımında değil ruhani duyguların anlatımında bile gül kullanılmıştır. Gül, açıldığında kokusuyla ve güzelliğiyle insanı büyüler. Daha doğrusu gül, tabiatı kendisine hayran bırakan bir çiçektir. 14 Gül motifini Kur an-ı Kerim sayfalarının kenarlarında da görürüz. Hizip, cüz bölümlerini gösteren süsler ve tezhiplerde yine yazma kitapların sayfa kenarlarında, çevresi tezhiplenmiş, ortası boş, yuvarlak motifler genellikle hep gül motifleri olmuştur. Güzel koku kullanımı binlerce yıl ön cesine dayanan bir gelenektir. Bilindiği gibi kokuların bazen dinî, bazen da cezbedici bir özellikleri vardır. Gül suyu da bunlardan biridir. O daha çok Mevlüt, sünnet düğünü gibi dinî yönü ağır basan tören lerde kullanılır. Gül kültürümüzde oldukça önemli yer tutar. Gül üzerinden ve gülün ilhamlarından birçok kimseler meslek sahibi olmuştur. Gülün kokusunu kalıcı hâle getirmek için onun yağını çıkarmışlar, çıkarılan yağı muhafaza etmek için de çeşitli Cam, seramik veya maden işçiliğinde örneklerine rastlanan, gül suyu serpmek için kullanı lan geniş karınlı, uzun boyunlu, dar ağızlı bir kap türü olan gülsuyu şişeleri yapmışlardı. İçine gülsuyu konan bu şişelere gülabdan denir. Aslı Farsça olan Gulâbdan kelimesi, gül suyu anla mındaki gul-âbdan (cülâb, cüllâb)- dân ekiyle türetilmiştir. Bu sanatla uğraşan sanatkârlar el emeği, göz nuru ve ince sanat zevkini ortaya koyan bütün hünerlerini, gülabdanların üzerlerinde göstermişlerdir İpek, Abdulmuttalip, a.g.e, 2008, s İSAM İslam Ansiklopedisi: Üzlifat Özgümüş, Gülabdan, İstanbul 1996, c.14. s.227.; Fuat 102

104 Gül suyu karıştırılarak yapılan tatlılar, gül adıyla anılan gül lokumları, komposto ve şerbetlerin ise tadına doyum olmaz. Gül kokusunun karıştırıldığı sabunlar, şampuanlar, çamaşır ve bulaşık deterjanları, gül kremleri, gül yağı, gülsuyu, gül losyonları, gül kokulu oda spreyleri, gül kokulu tespihler, hep gül ürünleri ve türevlerindendir. İsimlerden Gül, Gülnur, Gülseren, Gülay dan tutun da yemek ve tatlılarımıza kadar, güllaç, gül böreği, gül kondu, gül pare, gül tatlısı, gülmena, gül çorbası 16 ına kadar hepsi bu cümleden sayılabilir. İslam dünyasında, bilhassa Müslüman Türkler arasında 14 asırdan beri tam bir gönül temizliğiyle ve büyük aşkla sevilen Hz. Muhammed i temsil eden sembollerden biri de gül dür Bu nedenle mevlit törenlerinde gül suyu ikram edilir Budapeşte de Hıristiyanların da şifa niyetine ziyaret ettiği türbede yatan Derviş Gazi nin adı Gül Baba dır, bir Bektaşi evliyasıdır. 17 RENKLERİYLE GÜLLERİN DİLİ Kâinatın kusursuzluğunu ve tüm bitkilerin sırrını kendinde toplamış bir sultandır gül... Ona yüklenen anlamlar mı onu eşsiz kılar, yoksa eşsizliği mi ona bunca anlamlar yüklenmesini sağlar bilinmez ama saf güzelliği ve kokusu yönünden güllere eşdeğer çiçek yoktur bitkiler âleminde. Gül, her yerde en iyilere layıktır. Taçlarının eşi bulunmaz kadifeliğine, zümrüt yeşili yapraklarının kusursuz orantısına ya da taçların ortasına kurulan etaminin erimiş altınına her ozan vurulmuştur. Belki bülbülü de etkileyen buydu kim bilir? Çiçek dili ilk defa 1600 lı yıllarda İstanbul da oluşmaya başlamıştır. Fransız Lady Mary Wortley Montagu tarafından da İngiltere ye ve tüm Avrupa ya yayılmıştır. Daha sonra Fransa da 800 çiçeğin ne anlama geldiğine dair Le Langage des Fleurs adlı bir kitap yayınlanmıştır. Çiçekler ve Güller bir araya getirilerek ve düzenlenerek duygularımızın hoş bir ifadesi olarak sunulabilirler. Dikenleri ayıklanmış, sadece yaprakları ile birlikte bir gül goncası; Artık korkmuyorum, umut ediyorum anlamına gelir. Dikenleri ve yapraklarının hepsi ayıklanmış sadece bir gül goncası ise; Umut edecek veya korkacak bir şey yok. anlamına gelir. İki gonca üzerinde tam açılmış bir gül ise gizlilik anlamını ifade eder. Verilen Gül e dudaklarla dokunmak; Evet,verilen gülün taç yapraklarını kopartıp atmak ise; Hayır anlamına gelir. Eğer bir gül çiçeği ters çevrilmiş olarak verilirse anlamı da tersini ifade eder. Edebiyatımızda en çok sözü edilen çiçek kırmızı gül dür. Güller insanoğlunun bildiği, aşkı, sihiri, sevgiyi, ümidi ihtirası sembolize eden ilk çiçeklerden biridir. Güller insanoğlunun bildiği, aşkı, sihiri, sevgiyi, ümidi ihtirası sembolize eden ilk çiçeklerden biridir. Gül ismi anlamı kırmızı olan latince rosa kelimesinden Bayramoğlu, Türk Cam Sanatı ve Bey koz İşleri, İstanbul 1974, s Kocabaş,Ahmet; Güllerin Efendisi, 103

105 gelmektedir. Fakat güller çok farklı renklerde bulunur ve Latince olarak roses olarak adlandırılır. Her bir gül renginin ifade ettiği farklı bir mesaj vardır. Gül ün Genel anlamı Aşk muhabbet ve güzelliktir. Bu anlamları güllerin renklerinde aradığımızda karşımıza farklı yorumlar çıkmaktadır. Konumuza ışık tutması açısından derlediğimiz yorumları şöyle paylaşmak mümkündür. Kırmızı renk yalın olarak; Aşk, Tutku, Saygı, Yüreklilik, Çekingen, Utangaçlık, Neşe, Şen, Sevinç anlamına gelmektedir. Kırmızı Gül: Seni Seviyorum, Tutku, Güzellik ifade eder. Kırmızı Gül Tomurcuğu: Temizlik, Masumluğu ifade eder. Ben sana uygunum. Kırmızı Gül Yaprağı: Saf güzellik, Ben senin mutlu olmanı istiyorum. Koyu Kırmızı Gül: Senin aşkın için ölüyorum. Çok Koyu Kırmızı Gül; Utangaçlık, Hayâ, edep, ar, iffet ifade eder. Aşırı Koyu Kırmızı Gül; Ben son nefesini verene kadar seni bekleyeceğim. Kırmızı ve beyaz karışımlı gül; birliktelik anlamına gelir. Senin için ölürüm bile, bizin aşkımız her şeyden üstündür. birlikte yaşamak istediğini belirtir. Dikensiz Gül; erken arkadaşlık ve birlikteliği istemeyi de ifade eder. Mercan Renkli Güller; arzulu, tutkulu, istekli ve şehvetli olduğunuzu ifade eder. Beyaz renk olarak; Masumiyet, Saflık, Temizlik, Gizlilik, Saygı, Alçakgönüllülük, Korku, Layık Olma, Sır Saklama, gibi erdemleri ifade eder. Beyaz Gonca Gül; aşk tan habersiz kalp anlamına da gelir. Ayrıca Ben sana değer veriyorum anlamını da ifade eder. Beyaz Gül Tomurcuğu: İffet, Namus, Küçük Beyaz Gül; Âşık olmak için siz genç sayılırsınız. Solmuş Beyaz Gül: Bir ömür boyu aşk için yemin etmek, Sarı renk; Sevinç, Dostluk, Arkadaşlık, Kıvanç, Memnuniyet, Sıcak Sevgi, Kıskançlık ifade eder. SarıGül: Seni Seviyorum, Arkadaşlık, Senin aşkından yoruldum., İffetsizlik, Kıskançlık, Arkadaşlığımızı bitirelim. şeklinde mesaj vermektedir. Ayrıca yine Sarı Gül; azalan sevgiyi ve aşkıda ifade eder. Ayrıca arkadaşlık ve sevinçli olduğu anlamına da gelir. Küçük Sarı Gül arkadaşlığımızı bitirelim ama öfkelenmek yok. Orta Hacimli Sarı Gül: Sen ikiyüzlüsün. demektedir. Çok Katmerli Taç Yapraklı Gül Gurur, Övünç, İftihar, Bana Gülme! Tek Taç Yapraklı Gül: Saf, temiz kutsal, ilahi aşk, Saygı, Hürmet, itibar. Bir tomurcuk ve İki Gül Çiçekli Gül: Onu şimdilik gizli tut, sakla Çiçek Dolu Gül: Ben evli bir bayanım. 104

106 Üç Tomurcuklu, Bir çiçekli Gül: Sonsuza kadar onu sakla, gizli tut. Dikenli Tomurcuk Gül: Saflık, Masumiyet. Dikeni Az Gül: İçten, Samimi ve arkadaşça. Gül Yaprağı: Ümit var ona sarıl. Gül sapı veya dalı: Üzüntü, sıkıntı ifade eder. Gül Dikeni: Her bulut gümüş bir çizgiye sahiptir. Pempe Gül; gönül koyma anlamını da gelir. Ayrıca mükemmel mutluluk ifadesidir. Büyük Çiçekli pempe Gül: Ben hamileyim. Koyu Pempe ; Teşekkür Ederim anlamına gelir. Buket Güller; şükranlığı, minnettarlığı ifade eder. Yabani Gül: Kalbini sunmak. RÜYA TABİRLERİNDE GÜL Rüya, metafizik âleme açılan pencerelerden biridir. Olmuş ve olabilecek olayların aynen veya bir kısım sembollerle görülmesinden ibarettir. İnsan zihni, değişik baskı ve şartlanmalardan ne kadar uzak kalırsa görülen her rüya fizik ötesinden bir ışık, bir yol trafik levhası gibi insanın önündeki karanlıkları aydınlatıp ona yol gösterebilir. Rüyalarda göze, maddeye ve ışığa ihtiyaç duyulmaz. Rüyada görülen şeyler basiret ve ruhun algılama biçimiyle sezildiğinden dolayı rüyalar insana çoğu zaman, tasavvur edemeyeceği kadar güzel ve geniş şeyler de anlatabilirler. Gördüğü bir tek rüya ile dün, bugün ve yarına dair kitaplara sığmayacak, o kadar çok ve geniş malûmatlar verilmiştir. Hatta aynıyla ortaya çıkan rüyalar o kadar çoktur ki, eğer her şahıs gördüğü rüyalardan sadece tabiri çıkanları yazsaydı, bu yazılanlardan yüzlerce cilt kitap ortaya çıkardı. Binlerce bilim adamı, kâşif, mucit ve bilgeler, tasavvuf büyükleri ve özellikle peygamberler ilk ilhamlarını rüyalar yoluyla almışlardır. Onlar bundan dolayı ilham kaynaklı gördükleri bu rüyalarına hep minnet duymuşlardır. Bundan dolayı olsa gerek rüyalar peygamberliğin kırk altı şubesinden bir parçası sayılmıştır. 18 Bilindiği gibi rüya görmek insanoğlunun vazgeçilmez bir özelliğidir. Hatta rüya görmeyen insan yok gibidir. Görmediğini söyleyenlerde gördüklerini hatırlamadığından dolayıdır veya bir klinik bir rahatsızlık söz konusudur. Görülen rüyaya, ruhun gözsüz görmesi demek de mümkündür. Bu görmeyle insan âdeta maddi kalıpların dışında ve tamamen ayrı bir boyutta yaşar ve kadere ait belki de birçok sırları sezebilir. 18 Buharî, Ta bir 26; Müslim, Rüya 8, (2263); Tirmizî, Rüya 1, (2271); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5019). 105

107 Farklı bir boyutta insan ruhunun yapmış olduğu bu metafizik veya astral seyahatten insanlar özelliğine veya güzelliğine göre ciddi şekilde etkilenmektedirler. Rüyalarında insanlar günlük hayatın keşmeşliğinden etkilenmek suretiyle kâbuslar gördüğü gibi, bazen de istirahat sırasında onu mutlu edecek güzellikler de görecektir. Kendisiyle barışık her temiz gönül kabiliyetine göre öteki âlemden insanın müşahede ufkuna sarkmış nice rüyalar vardır ki, gönül, o rüyalara girip tenezzüh eder, her biri birer gül bahçesi sayılan o bahçelerdeki kevser çeşmelerine varıp kana kana içer ve sonsuzluğa açılan o gizli menfezlerden gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve ruhların tasavvurundan âciz bulunduğu ne manzaraların müşahedesiyle kendinden geçer.. Genellikle kâbus türü rüyalar ile günlük olayların etkisi altında kalınarak veya bedeni bir takım rahatsızlık sonunda gördüğü rüyaların tabirce çok önemi yoktur. Bu tür rüyalar tabire değmezler. Ama öyle rüyalar da vardır ki gören insanı günlerce, haftalarca bazen de aylarca etkilediği olmuştur. Görülen rüyalar bu konuda ehil ve hikmet sahibi kişilere anlatılırsa semboller hâlinde gördüğü rüyalar usulünce yorumlandığı takdirde birçok olumsuzlukların önüne geçilebileceği gibi, insana moral ve motivasyon açısından önemli katkılar sunacağı da muhakkaktır. İnsan, rüyasında genellikle bazı olayların sembolik yönünü görmektedir. Görülen bu rüyalar kimyada gördüğümüz elementlerin harflerle sembolize edilmesi gibi bir şeydir. Nasıl ki, H2O yu görünce su diyorsak rüyada gördüğümüz bir gül ün de rengine, biçimine, dikenine vs. göre anlatmak istediği veya vermek istediği mesajları vardır. Yeter ki onu iyi okuyabilelim. Bu açıdan bakıldığında rüyada gül görmek ne anlama gelmektedir. Öncelikle rüya gördüğünü söyleyen kişinin rüyasını hayra yormak hem bir insanlık görevi, hem bir tür terapidir, hem de yapılan yorumla rüyayı görenin üzerinde oluşabilecek muhtemel olumsuzluklara da paratonerlik yapılmış olacaktır. Onun için olacak ki; atalarımızın bir rüya gördüğünü söyleyen kişiye verdiği ilk tepki, hayır olsun demek olmuştur. Enes b. Mâlik ten rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü şöyle buyurdu: Rüyada gördüğünüz şeylerin, nesnelerin isimlerini, o rüyanın yorumunda esas alınız. Zira rüya, ilk yorumcunun yorumuna göredir. (Yani onun yorumuna göre gerçekleşir). Hadislerde belirtilen rüya ilk yorumcuya aittir sözünden kastedilen; birden çok yoruma muhtemel bir rüya yorumlanırken dikkatli olunması, rüya yorumunu ancak uzman kişilerin yapması için bir uyarıdır. Çünkü bu yorum, rüya sahibini etki altında bırakabilir. Allah Resûlü, Hz. Aişe ye hitaben: Ey Aişe! Müslüman ın rüyasını yorumladığınızda; rüyayı hayırlı bir şekilde yorumlayınız. buyurması da dikkat çekicidir. Bu kısa bilgiden sonra rüyada gül görmenin çeşitli yorumlarına rastlamaktayız. Buna göre rüyada gül görmek hayırdır. Hayra yorulur. Gül rüyası ile ilgili tabirciler tarafından şu yorumlar yapılmıştır. 106

108 Rüyada Gül görmek; hatırlanmaya, Gül koklamak sevinç ve feraha, bir kadını öpmeye, misafir ya da mektup gelmesine, Gül tomurcuğu genç kıza, çocuğa ve pek yakında meydana gelecek sevinçli bir duruma işarettir. Hastanın gül ağacı altında yahut güllerle süslenmiş bir yatakta yattığını görmesi kırk gün sonra vefat etmesine, Gülü ağacıyla görmek çetin işlere ve zorlukla birlikte gelecek mutluluğa, Gül toplamak sevince, mal toplamaya delalet eder. Rüyada gül görmek, hayırla yorumlanır. Hayra işarettir. Birisinin rüyasında gül toplaması, vaktinin hoş geçeceğine, muradına ereceğine, çok hayırlı haberler alıp sevineceğine işarettir. Gül herkese para ve saadeti müjdeler. Âşık bir kadın gül görmüşse sevdiğiyle birleşir. Rüyasında yeni açan bir gül topladığını gören kimse bir genç kız ise; çok kısa bir süre sonra evlenir. Gül görmek ve koklamak özellikle aşk hayatında mutlulukların ve başarının işaretidir. Rüyasında solmuş gülleri gören kişinin sevdiğinden ayrılacağı anlamına gelebilir. Güzel bir gül çok iyidir. Aşkta ve işte başarı, kısmet, bolluk, ömür boyu mutluluktur. Yeni açan bir gülü toplayan bir genç kız çok kısa zamanda evlenir. Bahçesinde gül ağacı gören bir erkek mesleğinde ilerler hatta zirveye ulaşır. Lider olur. Aynı şekilde kadın görmüş ise bolluk, şan şöhret ve mutluluk olarak yorumlanır. 19 Rüyada gül görmek, şerefli olan bir adama veya çocuğa yahut kayıp bir kimsenin gelmesine ya da kadına işaret eder. Rüyada gül topladığını gören kimse, hayır, iyilik, sevgi ve nimete kavuşur. Henüz açılmamış gül, hamile olan kadının çocuğunun düşmesiyle tabir edilir. Bazı tabirciler gül, ayrılacak veya elden kaçırılacak kadın ve ticarete yahut devamlı olmayan ferahlık ve sevince ya da sonu ve vefası olmayan ahde işaret eder, dediler. Rüyada genç bir delikanlının kendisine bir gül sunduğunu görse, o delikanlı, o kimseye bir taahhütte bulunur. Ancak sözünde durmaz. Rüyada başında, gülden bir taç olduğunu gören kimse, bir düşmanı ile evlenir. Bir kadın bu rüyayı görse, tabir yine böyledir. Gül, güzel bir isimle yâd edilmeye de işaret eder. Gül, ferahlık ve sevince de işaret eder. Bazı tabirciler, gül, bir misafirin veya bir mektubun gelmesine işaret eder dediler. Gülü kesilmiş ağacında görmek, üzüntü ve kederdir. Ağacıyla olan gül, sarp ve çetin bir millete ve güç islere işaret eder. Rüyada gül toplamak sevinçtir. 20 İbn-i Sirin rahmetullah a göre; rüyada gül görmek iki çeşittir. Biri ağacı üzerinde, diğeri toplanmış olarak. Ağacı üzerinde gül, evlada ve toplanmış olarak

109 görmek ise hüzün ve gözyaşına delalet eder. Mevsimi dışında gül görmek evladı yüzünden bir kedere uğrayacak demektir. Bir ağaçtan gül kopardığını görmek, hüzün ve gözyaşına delildir. Cabir ül-mağribî ye göre; rüyada genellikle gül görmek, yardımı az, vaadini tutmaz, vefasız bir erkeğe işarettir. İsmail el-esas a göre; rüyada gül görmek, gurbetteki bir akrabasından veya dostundan haber almak demektir. Cafer i Sadık a göre; rüyada gül görmek, beş şekilde yorumlanır: Güzel evlat, sadık dost, vefasız bir adam, güzel kadın ve iyi hizmetçi. Kadın için güzel koca, gaipten mektup. Ebu Said El- Vaiz e göre; Rüyada gül görmek mal ve şereftir. Başında bir gül gören kişi evlenir. Ama aralarında geçim olmaz. Rüya sahibi kadın ise kocaya varır, ama hemen ayrılır. Gül toplamak sevinç işaretidir. Gül goncası koparmak çocuğunun işinden ayrılacağına delildir. 21 Rüyada Görülen Güllerin Renklerine Göre Tabirleri Gül rengine ve güzelliğine göre yorumlanır. Güllerin renklerine göre manaları ve yorumu da değişir. Bazen de sarı gül, hastalığa, kırmızı gül, güzellik ve ziynete işaret eder. Kırmızı gül, delil ve iddia edilen şeyin vuzuha kavuşmasına da işaret ediyor diye tabir edilir. İbn-i Sirin e göre mevsiminde ağacı üzerinde kırmızı gül görmek rüya sahibinin çocuğu olacağına işarettir. Kirmani ye göre; ağacı üzerinde kırmızı gül neşeye, sevince ve isteklerinin yerine geleceğine, ağacı üzerinden sarı gül iftiraya uğrayacağına, herkese gülümseyen bir kadına, ağacı üstünde beyaz gül ihsana ve yükselmeye, mevsiminde ve ağacı üzerinde veya evinde gül görmek bekârsa evleneceğine, ağaç üzerinde ve evinde beyaz gül görmek çocukları tarafından sevindirileceğine, evinde ve ağacı üzerinde kırmızı gül görmek ev halkı veya akrabaları tarafından sevindirileceğine delalet eder. Bazen de sarı gül, hastalığa, kırmızı gül, güzellik ve ziynete işaret eder. Kırmızı gül, delil ve iddia edilen şeyin vuzuha kavuşmasına da tabir edilir. 22 Ebu Said El-Vaiz e göre; Bahçeden beyaz gül koklamak bir namuslu kadını seveceğine delalet eder. Eğer topladığı gül kırmızı ise, karisi okşanmayı sever. Eğer sarı ise karısı dürüst ve namusludur. 23 ESKİ KÜLTÜRLERDE GÜL İlk Gül fosili 3,5 milyon yıl öncesine aittir ve Irak da Sümerlere ait yazıtlarda kayıtlara geçmiştir. Bilinen bu ilk güllere Damask gülleri denir ve eski Mısır mezarlarında bulunmuştur. Belgelere göre, yaban gülü (Rosa Canina) çok eski zamanlarda Orta Asya da tanınmakta ve bilinmektedir. Mitolojide eski Yunanlıların Budak, Yusuf Belbağı, Ali; Rüya Tabirleri, Gül Yurdu Yayınları, İstanbul 2005, , ISBN:

110 güzellik Tanrıçası Aphrodite in doğuşu sırasında vücudundan akan köpüklerden oluştuğuna inanılan gülün, Hint efsanelerinde de dinî ve kozmogonik bir mânâsı vardır. Eski Suriye ve Mısır da gül üzerine efsaneler bulunmaktadır. Roma döneminde aşk ve neşe çiçeği sayılan gül, geniş çaplı ziyafetlerde vazgeçilmez bir çiçek olarak dikkat çekmektedir. 24 Romalılar ziyafetlerde o kadar çok gül kullanırdı ki, en azından bir misafirin tavandan dökülen gül yaprakları altında boğularak öldüğü bilinmektedir. İslami kaynaklarda anlatıldığına göre Nemrut un İbrahim peygamberi mancınıkla içine attığı ateş de Tanrı nın emriyle gülbahçesine dönüşmüştür. Gül, Bektaşilik te de önemli bir semboldür. Hazreti Ali, rivayete göre son nefesini vermeden önce Selman dan bir deste gül istemiş ve hemen getirilen gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu bakımdan gül destesi, nefeslerde Bektaşilere has bir tasvir olarak sık sık karşımıza çıkmaktadır. Bektaşilerin ve Mevlevilerin giydikleri bir çeşit cübbeye de Destegül denir. 25 Gül, Müslümanlıkta olduğu kadar, Hıristiyanlıkta da önemlidir. Haç ortasındaki beş yapraklı gül, saf özü (quinta essentia) temsil etmektedir. Ortaçağ filozofları, saf özün, toprak, su, hava, ateş ve hava elemanlarının üstünde bir eleman olduğunu düşünüyorlardı. 26 Haç ortasındaki beş yapraklı gül ortaçağ filozofları tarafından anasır-ı erbaa (toprak, su, hava, ateş) nın üzerinde bir eleman olan saf öz (quinta essentia) ü temsil eder. Dünya çapında bir Hıristiyan kardeşlik tarikatı olan Gül-Haç Biraderleri de adlarını bu gül ile haçtan almışlardır. 27 Uzun bir zaman dilimi içinde birçok coğrafyada yapılan çoğaltma ve melezleştirme çalışmaları sonucunda günümüzde dünyamızda gül çeşidi sayısı 18 bine ulaşmıştır. Bu kadar çeşit gül aslında 150 çeşit rosa türünden doğmuştur. Botanik bilimciler 150 çeşit rosa türünü tanımlamışlar bütün gülleri belirledikleri guruplara yerleştirmişlerdir. Dolayısıyla tanıdığımız bütün güller bu soyların çeşitli fertleridir. Bazı tür güller belli topraklarda görülür ve oraya aittir. Ülkemizde de bu şekilde kendine has 25 çeşit tür tespit edilmiştir. Türkiye florasında yetişen 25 çeşit gül kendine has ve yabani olarak bulunmaktadırlar. 28 Gülün tarihine bakılınca milyonlarca yılı incelemek gerekir. Gülün insanlar için ne kadar önemli olduğunu geçen milyonlarca yıllardan anlamaktayız. İnsanlık tarihi için binlerce yılı zikrederken, gülün tarihine inmek için Gül taşlara milyon yıllık imzalar bırakmıştır. Moleküler biyologlara göre gülün yaşı 200 milyon 24 Yılmaz, Kâşif; Gül TDEA, C.3, Dergâh Yayınları, İstanbul 1973, s TAED 39, 2009, ~ 970; Nilüfer Tanç: Rifâî den Oscar Wilde a Gül ve Bülbül TAED 39, 2009, Yılmaz, Kâşif; Gül TDEA, C.3, Dergâh Yayınları, İstanbul 1973, s TAED 39, 2009, ~ 970; Nilüfer Tanç: Rifâî den Oscar Wilde a Gül ve Bülbül TAED 39, 2009, Yılmaz, Kâşif; Gül TDEA, C.3, Dergâh Yayınları, İstanbul 1973, s TAED 39, 2009, ~ 970; Nilüfer Tanç: Rifâî den Oscar Wilde a Gül ve Bülbül TAED 39, 2009, Ayvazoğlu, Beşir; Güller Kitabı, Ötüken Yayınları, İstanbul 1992, s Altıntaş, Ayten; Gül, Gül Suyu & Tarihte Tedavide ve Gelenekteki Yeri, İstanbul 2009,s

111 yılı buluyor. Bundan dolayı olsa gerek gülün eski medeniyetlerin mitolojilerinde yer ettiğini görmekteyiz. 29 Bazılarına göre gülün tarihi, Babilliler zamanına kadar iner. Bahçe gülüne dair en eski bilgi Babil bahçeleri üzerine Heredotes tarafından verilmiştir. Eski Yunan edebiyatında da gülden bahsedilir. Bu bilgilerden gülün Doğu dan, Orta Doğu, Anadolu ve Yunan Adaları yolu ile Batıya geçmiş bir çiçek olduğu anlaşılmaktadır. 30 Yine bahçe gülüne ait en eski bilgiler ise Eski Mezopotamya ya kadar uzanmaktadır. Mezopotamya ya ait bir kil tablette gül ile ilgili önemli kaynaklara ulaşımıştır. Akad kralı I. Sargon ( İ.Ö), 5 bin yıl önce Dicle kıyılarına yaptığı bir seferden dönüşünde Ur şehrine asma, incir ve gülfidanları getirmiştir. 31 Halikarnassos doğumlu, tarihin ve tarih yazcılığının babası Heredot un verdiği bilgilere göre, Babil kralı ve aynı zamanda, bugün Dünya nın yedi harikasından biri olarak saydığımız, ünlü Asma Bahçeleri ni yaptıran Nabukadnezar, kendi sarayının etrafını süslemek için güller yetiştirmiş, sarayında dekor olarak gülleri kullanmıştır. Persia adını verdiği parfüm yağını geliştirmiştir. Homeros un İlyada sında Achylles in kalkanının güllerle bezeli olduğu anlatılır. Buradan da hareketle Antik Yunan medeniyetinde de yaban gülünün bilindiği ortaya çıkmaktadır. 32 Kırmızı çiçekleriyle bilinen Frenk gülünün (Rosa Gallica) Homeros zamanında Doğu dan, Anadolu, Yunan Adaları ve Trakya yolu ile Balkanlar üzerinden Avrupa ya yayıldığı da tahmin edilmektedir. Ünlü tarihçi Heredot, Frigler in İ.Ö 300 lü yıllarda yaşadığı tahmin edilen ünlü kralları Midas ın, üç yapraklı güllerin yetiştirildiği, mis kokulu saray bahçelerinden ve Yunanistan a güllerin buralardan geçmiş olduğundan bahsetmektedir. 33 Ünlü Çinli bilge Konfüçyüs de, yaşadığı devirde; yani İ.Ö yıllarında Çin imparatorunun kütüphanesinde gül yetiştiriciliği ve kültürü hakkında altı yüz kitabın bulunduğunu yazmaktadır. İ.Ö 5.yüzyılda Çinliler, imparatorluk bahçesinde yetiştirdikleri güllerden gül suyu çıkarmaktaydılar. Ancak bu yağdan faydalanma ve kullanma hakkı sadece üst kast sınıfına aitti. Halktan birinin gül suyuna sahip olduğu duyulduğunda da, o kişi veya kişiler ölümle cezalandırılıyorlardı. Zend Avesta da ise gül, daha çok dinî ve kozmogonik 34* anlamları ve çağrışımlarıyla ön plandadır. Hindistan da, Eski Suriye ve Mısır da ona ibadet edildiğine dair bazı işaretlerden de söz edilmektedir. Antik çağda, gülün ortaya çıkışı ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir: Bir örnek verecek olursak: Güzellik Tanrıçası Afrodit in doğuşu sırasında vücudundan akan beyaz köpüklerden bir gül ağacı bitmiş; sonra, Afrodit onu Tanrıların içeceği 29 Altıntaş; a.g.e, 2009, s Tanç, Nilüfer; Rifâî den Oscar Wilde a Gül ve Bülbül TAED 39, 2009, Altıntaş; a.g.e, 2009, s a.g. int. sitesi 34 * kozmogoni: (Fr.: Cosmogonie) : Kâinatın yaratılış ve meydana geliş sistemi. 110

112 nektar ile sulayınca da gül ağacı beyaz bir gül vermiştir. Yıllar geçer ve Afrodit- Adonis aşkı doğar. Adonis ve sevgilisi Afrodit kırlarda, bahçelerde beraberce eğlenmektedirler. Ancak bu durumdan hoşnut kalmayan, böyle bir aşkı kıskanan bazı tanrılar yaban domuzunu onların üstüne salarlar; Adonis kasığından yaralanır. Afrodit de sevgilisine yardım için koşarken ayağına diken batar. Her nasıl olmuşsa olmuş, bir damla kan Afrodit in sembolü ve çiçeği kabul edilen beyaz gülü kırmızıya boyar; Adonis te sevgilisinin bakışları arasında can verir. Kanının toprağa karıştığı yerlerde ise Manisa Lalesi (Lale-i Numan) denilen çiçekler çıkar. 35 Manisa Lalesi Bir başka inanışa göre ise, gül, Dionysos un kutsal çiçeğidir; bu nedenle sofraların başköşelerinden hiç eksik edilmemiş, bazen de yaprakları mezarlara serpilmiştir. Mısır duvar resimlerinde ve çeşitli kral mezarlarından çıkarılan gül desenli arkeolojik bulgular, İ.Ö 5.yy dan Kleopatra zamanına kadar gitmekte. Kleopatra nın Romalı olan her şeye karşı büyük bir ihtiras duyduğu, gülü de çılgınlık derecesinde sevdiği bilinen bir gerçektir. 36 Romalılar da da gül sevgisi devam etmiş; gül aşk, neşe çiçeği sayılmıştır. Düzenlenen Oyunlar da Roma nın bütün caddeleri güllerle süslenir, yapılan eğlencelerde sofralar güllerle donatılır, cariyeler ve rakkaseler de gül çelengi takarlarmış. Hatta Neron un verdiği bir davette gelenleri gül yapraklarıyla karşıladığı ve misafirlerinin altına gülden yataklar serdiği de anlatılmaktadır. Roma da, gül hem tıpta ve yemek yapımında kullanıldığından, geniş gülistanlar, gül bahçeleri bulunmaktaydı. 37 Kilise ve Şapel Mimarisinde Kullanılan Gül Motifleri id, a.g. int. sitesi 111

113 Bir aşk işareti olarak gökten indirildiğine inanılan gül, kilise, şapel 38* mimarisinde özellikle de vitrayli gül pencere bütün gotik katedrallerde de kullanılmıştır 39 ve bugün gül pencere dediğimiz bu pencere türünün örneklerini ünlü Chatres Katedrali, Antakya daki St. Pierre Kilisesi, Almanya daki Reims Katedrali vs. yerlerde görebilmekteyiz. Aşağıdaki resimlerde bu örnekleri somutlaştırmaya çalıştık. Germenler, kutsal mabetlerin etrafını yabani güllerle çevirir; gülü Romalılar daki gibi bir aşk sembolü sayar ve genç yaşta ölen sevgililerin mezarlarının başına -bu anlayışa dayalı olarak gül ağaçları dikerlerdi. 40 Reims Katedrali- İç ve Dıştan Almanya Avrupa nın çeşitli katedrallerden örnek gül motifleri Bu dönem Almanya sında bahçe gülü, yani ehli gül, daha çok halka kapalı manastırlarda keşişler tarafından yetiştirilmekteydi; ve geniş kitlelere tanıtılması Haçlı seferlerinden dönen askerlerin, Orta Doğu, İran ve Anadolu dan yeni gül çeşitlerini Avrupa ya taşımaları sonucunda olmuştur. Ayrıca, o dönemde Yahudiler in Gül Bayramı na Germenlerde de rastlanmaktaydı. 41 Orta Çağ Fransız Edebiyatı nda La Roman de la Rose ( , 1277) önemli bir yere sahiptir. Eser yapı itibariyle iki bölümden oluşmaktadır. Birinci kısım (4068 mısra) Guilaume de Lorris adlı, hakkında hemen hemen hiç bir bilgiye sahip olmadığımız bir halk ozanı (troubadour) tarafından 1227 yılında; ikinci kısmı 38 Şapel: Bir kilise veya ibadet yeridir. Genelde ufak olur ve başka bir mimari yapıya bağlıdır; örneğin büyük bir kiliseye, bir hastaneye, bir eğitim kurumuna, bir hapishaneye veya bir cenaze evine bağlı küçük bir mabet. Belirli mezheplerin belirli şapel gelenekleri vardır, bazıları her kilisenin arkasına bir de Meryem Ana şapeli yaparlar. ( a.g. int. sitesi 41 a.g. int. sitesi 112

114 ise (18000 mısra) Jean de Meung tarafından yazılmıştır/yazıya geçirilmiştir. Bu, tamamen allegorik bir manzumedir. Ovidius un Ars Amatoria adlı yapıtının yeni bir şekli de sayılabilecek bu eser saray çevresinin aşk metodlarını anlatan didaktik bir eserdir. Gül ideal sevgiliyi, Amant ideal aşığı simgelemektedir. Eserin diğer sembolik kişilikleri de aşk, akıl, haset ve kin, hüzün, sevinç, ihtiyarlık, güzellik, zenginlik ve ikiyüzlülüktür. 42 Anlatılan diğer bir efsanede ise Afrodit, oğlu Eros a gülü hediye eder; ve böylece de gül- belki de ilk defa- bir aşk sembolü olur. Eros da aynı gülü, Sessizlik tanrısı Harpocrates e, annesi hakkında çıkabilecek dedikoduları önlemek için, verir. Böylece de gül sessizlik ve gizlilik sembolü olma özelliği kazanır. 43 Bir başka inanışa göre ise, gül, Dionysos un kutsal çiçeğidir; bu nedenle sofraların başköşelerinden hiç eksik edilmemiş, bazen de yaprakları mezarlara serpilmiştir. Mısır duvar resimlerinde ve çeşitli kral mezarlarından çıkarılan gül desenli arkeolojik bulgular İ.Ö 5.yy. Kleopatra zamanına kadar gitmektedir. Kleopatra nın Romalı olan her şeye karşı büyük bir ihtiras duyduğu, gülü de çılgınlık derecesinde sevdiği bilinen bir gerçektir. Romalılar da da gül sevgisi devam etmiş; gül aşk, neşe çiçeği sayılmıştır. Düzenlenen Oyunlar da Roma nın bütün caddeleri güllerle süslenir, yapılan eğlencelerde sofralar güllerle donatılır, cariyeler ve rakkaseler de gül çelengi takarlarmış. Hatta Neron un verdiği bir davette gelenleri gül yapraklarıyla karşıladığı ve misafirlerinin altına gülden yataklar serdiği de anlatılmaktadır. Roma da, gül hem tıpta ve yemek yapımında kullanıldığından, geniş gülistanlar, gül bahçeleri bulunmaktaydı. 44 Fransa nın Verdun kasabası Belediye Başkanı nın genç yaşta ölen Rose (gül) isimli kızı için ünlü Fransız şairi Malherbe bir mersiye yazar. Yazma işi çok uzun sürer. Başkan kızının mâtemini unutur. Hatta zaman geçer başkan da ölür. Şiir uzun bir süre sonra biter. Sen bu şiiri belediye başkanını teselli için yazmıştın. Hâlbuki teselli edecek kimse kalmadı derler. Ünlü şair buna şu tarihi cevabı verir: Kabahat bir şiirin yazılacağı zaman kadar yaşamayan belediye reisindedir. Yazılan şiirin manası: Gül bir gül dü ve güller kadar kısa yaşadı duygusunu veriyordu. Oysa bugün adını bile çoktan unuttuğumuz, bilemediğimiz bir Türk mâni şairimiz aynı konuyu: Dere boyu saz olur Gül açılır yaz olur Ben yârime Gül demem Gül ün ömrü az olur diyerek Türkçe nin güzelliğini ahenk içinde söylemiştir. 45 Güller sadece şairlerin değil, bitki bilimcilerin, kimyacıların, bitkiyle tedavi uzmanlarının ve onun şaşırtıcı gücünden yararlanmak isteyenlerin de dünyasıdır. 42 a.g. int. sitesi 43 a.g. int. sitesi

115 Yaban gülü cins ve türleri oldukça fazladır ve bunların 40 kadarı Avrupalıdır. Yetiştirilen gül çeşitlerinin sayısıysa binleri aşar. Bitki yetiştiricilerin her gün bir yeni cins elde ettikleri söylenebilir. Ve bu sihirbaz çiçek, bahçelerde erguvandan, ametisten daha parıltılı bir mora, kırmızıdan pembeye, sarıdan portakal rengine, hiçbir imparatorun tacında görülmemiş rubiden (kırmızı yakut) safire (gök yakut) olağanüstü bir tablonun ortaya çıkmasını sağlar. Çiçeklerine göre: Yalın kanat, yarım katmerli ve katmerli güller. Boylarına göre: Bodur, yüksek ve sarılıcı güller. Çiçeklenme zamanına göre: Yılda bir çiçek açanlar, yılda birden fazla çiçek açanlar ve yediveren güller diye sınıflandırılmaktadırlar. Isparta gülü (Rosa damascena): Çok eski bir kültür bitkisi olduğu için menşei belli değildir. Halen Isparta çevresinde bol miktarda yetiştirilmektedir. Isparta veya yağ gülü, Isparta çevresinde, 1,5 2 m aralıkla sıralar hâlinde ekilmektedir. Üretilmesi çelikle yapılır. Çelikler de kasım ve aralık aylarında ekilir. Ürün ikinci yıldan itibaren alınmaya baslar. Üçüncü ve dördüncü yaslarda verim en fazladır. Daha sonra bu yaşlı güller kesilerek gençleştirme yoluna gidilir. Gül bahçelerinden gençleştirme suretiyle sene faydalanılabilir. Yabâni gül (Rosa canina): Memleketimizde oldukça yaygın bir gül çeşididir. 2-3 m yüksekliğinde, pembe veya beyaz çiçekli bir ağaççıktır. Meyveleri parlak kırmızı renktedir. Bu gülün olgun meyvelerini saran, başlangıçta ağzı dar bir bardak seklinde olan çiçek ekseni, çiçek tablası olgunlaşınca etlenip, kırmızı bir renk alır. Bu meyvelere kuşburnu adi verilir. Bileşiminde tanen, pektin, vitamin C, sekerler ve organik asitler vardır. Kabız edici, idrar söktürücü olarak, böbrek ve safra taşlarına karşı, C vitamini yönünden zengin olduğu için de bâzı bölgelerde marmelât yapımında kullanılır. Kullanılan kısımları: Gülün kullanılan kısımları çiçeği, çiçeklerinden elde edilen gülyağı ve gülsuyudur. Çiçekler sabahın erken saatlerinden güneş doğmadan toplanıp gölgede kurutulur. Su buharı ile distilasyona tâbi tutulur. Elde edilen kısmın üst tarafında gül yağı toplanır. Alttaki sulu kısım ise gül suyunu teşkil eder. Genellikle kg çiçekten, 1 kg gülyağı, 500 kg gül suyu elde edilmektedir. 46 Gül ve Bülbül Gül ü Bülbül adıyla bilinen bu edebiyat türünde gül ile bülbül arasındaki aşkı anlatan mesnevi tarzında temsili hikâyelerin yazıldığı eserler vardır. Bu terim bu tür hikâyelerin ortak adıdır. Gül ve Bülbül fenomeni İran edebiyatından Arap edebiyatına girmiş oradan da Doğu kültürünün Avrupa ya geçişinde önemli iki kapı olan İspanya ve Sicilya yoluyla Batı ya ulaşmıştır. Türk edebiyatında bu adla bir çok eser kaleme alınmış olmasına rağmen konuların işlenişi farklı biçimlerde olmuştur İSAM,a.g.ans.; Mustafa Özkan, Gül ü Bülbül, c.14, s

116 Efsaneye göre bülbül güle âşıktır. Gül önce solgun bir ak güldür, goncanın seher vakti açtığı sanılır, bülbül bütün gece bu anı bekler. Gonca açılacaktır, bülbül seyredecektir, ama beklediği anı yaşayamadan uykuya dalar, goncanın açılışını seyredemez. Her seferinde fırsatı kaçırır... Gül mevsimi geçer bülbül lal olur. Gül mevsimi gelir ötmeye başlar, gülün açılmasını kendi muhabbetine karşılık vermesini bekler, bülbül öter, gül naz eder. Bülbül hasretle gülün dalına konar ama daldaki dikeni fark etmez, diken bülbülün göğsüne batar, al kanlar sızar bülbülden... Gülün toprağına akan kanlar yağmur suyuyla gülfidanına geçer ve ondan sonra beyaz gül kıpkırmızı açmaya başlar.. Bu yüzden gülün kırmızısı bülbülün kanındandır ya da bülbülün ölümüne sebep olan gül hicabından kızarır denir. Şiirler bundan dolayı bülbül-gül-diken üçlüsü üzerine kurulur. Artık sevda nimeti, külfeti ile beraberdir. Efsaneden gerçek sözler yerleşir hafızamıza; gülü seven dikenine katlanır, gül dikensiz olmaz... Suyu Taşırmayan Bir Gül Yaprağı Olmak Uzakdoğu da bir Budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki Budist rahip, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı, tapınağın bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki Budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı. GÜL ÜZERİNE SÖYLENMİŞ SÖZLER bir gülün doğasında güzel kokmak vardır ve her sabah güne, güzel kokularını çevresine yayarak başlar. Hiçbir zaman, ben bugün güzel kokmayacağım demez. O tatlı kokusunu kimlerden saklayıp, kimlere yansıtacağının veya o tatlı kokusu sayesinde acaba neler kazanabileceğinin hesabına girmez O sadece güzel kokar ve bunu hiçbir ayrım gütmeden, tüm çevresine yayar Hepsi bu Aslında bizler de bir bakıma güllere benzeriz. Her birimizin doğamızda, kimi zaman gösteremediğimiz, göstermesini bilemediğimiz ya da akıl edemediğimiz bir sevgi duygusu vardır. Bizlerde eksik olan sevgi değil; bu sevgiyi, hiçbir karşılık beklemeden paylaşabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor sadece Tıpkı 115

117 gülün kokusunu, ay ın parlaklığını, güneşin sıcaklığını herkesle paylaşması gibi Onu hak edip etmediğini düşünmeden Çıkar hesaplarına girmeden 48 Gül bitirmek için toprak olmalı, insan yetiştirmek için toprak olmalı; cennete ehil olmak için yine toprak olmalı. Toprak olmak istiyorum Allahım! İnsanlar beni gördükleri zaman topraktan gelip yine toprağa gideceklerini hatırlasınlar.. Her gidişin Sana olduğunu bilsinler... Güller bitsin üzerimde ve yükselsinler göğe doğru. Bülbüller, varlığıma şükrederek şakısınlar seher vakitleri, güllerin koynundan güne merhaba derken... Sevgi için Sadi Şirazi, ünlü eseri Bostan ve Gülistan da anlatır. Bir avuç toprak aldım der, gül kokuyordu. Sordum, senin asli kokun bu değil, sen bu kokuyu nereden aldın? Cevap şöyledir: Ben bir gül ağacının dibinin toprağıydım, onun kokusu bana sindi, işte bu nedenle gül kokuyorum... Dikensiz gül olmaz Robert Herick En güzel güller en çabuk solarlar Andre Maurois Güle kıymet verilmezdi, Âşık ve maşuk olmasa Aşık Veysel Gül bahçesinden maksadımız Şah ın lütfudur. Gülün dostu dikendir. Her diken gül vermez Mevlana Her insanın dikeni vardır, gülü vardır Gülünü görecek, oradan seveceksin. Esat Çoşan Herkes bir şeyden hoşlanmaz ki, kimi gider dikeni koparır, kimi gülü. Seneca Karaçalıda gül bitmez Karacaoğlan Ömrünü geçirse de güllerle bahçıvanlar, bir gülü yeryüzünde gülden güzel kim anlar? Faruk Nafız Çamlıbel Seher yelinden gül perişan olur, odun perişan olmaz Sadi Senden bilirim yok bana bir faide ey gül, Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül Nevres-i Kadim Şu illerin taşı hiç bana değmez, İlle dostun gülü yaralar beni Pir Sultan Abdal Ya kırmızı gülden ayrı yaşamalı yahut dikenin acılarını hoş görmeli Sadi 50 Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma Tılsım, Meral; 49 Tılsım, Meral; sozler/gul-ile-ilgili-sozler.html

118 Gül bitirmek için toprak olmalı, insan yetiştirmek için toprak olmalı; cennete ehil olmak için yine toprak olmalı. 52 * Toprak ol toprak ki gül bitiresin; zira topraktan başkasının gül bitirmesi söz konusu değildir. 53 TEVRATTA GÜL Tanrı, «Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin» diye buyurdu ve öyle oldu. Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu. Sadece yağ değil; insana yiyecek ve içecek olan her şey Tanrı nın yaratılışından gelmektedir. Çünkü yerde ve gökte olan her şey, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı Tanrı dır. Böylece yağı Tanrı nın insana verdiği sayısız bereketlerin bir işareti olarak görürüz; Tanrı nın sağlayışından biri olan yağda renk ve koku yanında- şifa ve doygunluk saklı olduğunu biliriz. Tanrı nın sağlayışının çeşitliliği ihtiyaçlara ve kültüre göre değişik şekillerde kullanılır. İnsanın emek ve çabası ile değişik biçimlerle ortaya çıkan ve değişik şekillerde kullanılan yağ da bunlardan biridir. Böylece yağ kilisede kullanıldığı için, Tanrı nın kutsal amacına göre yaratılmış olan şeylerden biraz daha ayrı olarak Tanrı nın bu yaratılış üzerindeki bütün sağlayışının bir işareti olarak bizlere Tanrı nın yaratıcı, mucizevî gücünü, merhametli lütfunu, tatlı sevecenliğini ve şefkatini hatırlatmalıdır. 54 İnsanın bu yaratılıştan elde ettiği değişik kokulu yağlar, çiçeklerden, ağaçlardan, bunların kökleri, meyveleri ve tohumlarından elde edilerek; bazen buhur, bazen ilaç, bazen bir yiyecek, bazen sadece bir hoş koku, bazen de sağlık için kullanılan değerli bir ürün olarak ortaya çıkar. Böylece Musa ya bunlardan ıtriyatçı ustalığıyla güzel kokulu kutsal bir mesh yağı yap diyen Tanrı 55, aynı zamanda insana yaratılışa bakarak ve yaratılış ile meşgul olarak Tanrı yı hatırlayabileceği bir başka yol göstermiş oldu. Kilisede buhur günlük ibadetin bir parçası olarak kullanılırken, Kutsal Kitap ta cenaze gibi bir başka toplu ayinde yine koku unsurunun öne çıktığı baharat ve yağ kullanımını görmekteyiz. 56 Onu özel olarak hazırlanmış, güzel kokulu çeşit çeşit baharat dolu bir sedyeye yatırarak Davut Kenti nde kendisi için yaptırdığı mezara gömdüler. Onuruna çok büyük bir ateş yaktılar. Böylece Tanrı ya dua, tapınma, hizmet ve tanıklık yanında, Tanrı ya her şeyin en iyisini sunma tutkusu yağ ve baharat konusunda mesleki 52 Üftade, Mustafa; Mart 1998 Yıl: 20 Sayı: 230 / 53 Sızıntı Dergisi, Başyazı dan, Toprak, c.18, sayı:209, Haziran 1996, 54 Tekvin: 1/ Çıkış 30: Luka 23:56, Yuhanna 19:39, Markos 14:8. 117

119 uzmanlaşmayı da getirmiştir. 57 Böylece Hıristiyanlar olarak yaratılışın ürünlerinden elde ettiğimiz hoş kokulu yağın Tanrı nın bir armağanı olduğunu hatırlayarak duamızın ve tanıklığımızın bir parçası olarak bunları kullanabiliriz. 58* Hıristiyanlar olarak Tanrı ya hizmet ve tanıklık için yaklaştığımızda Mesih in hoş kokusu olduğumuzun bilgisiyle bunu yaparız. 59 Bizi her zaman Mesih in zafer alayında yürüten, O nu tanımanın güzel kokusunu aracılığımızla her yerde yayan Tanrı ya şükürler olsun! 60 Çünkü biz hem kurtulanlar hem de mahvolanlar arasında Tanrı için Mesih in güzel kokusuyuz. 61 Mahvolanlar için ölüme götüren ölüm kokusu, kurtulanlar içinse hayata götüren varlık kokusuyuz. Böylesi bir işe kim yeterlidir? 62 Gonca güller gibi solmadan önce taçlanalım. Kimse bizi bilmesin ve her yerde yaşantımız yer edinsin. Çünkü payımız ve hakkımız odur. Yoksulları kendi işimizde çalıştıralım; ne dulu bağışlayalım ne de yaşlılara bakalım. 63 GÜL VE HZ. MERYEM Hristiyanlıkta gül Bakire Meryem i anlatır. Meryem, hikmetin temsilcisidir. Hıristiyan tesbihine gül sözcüğünden türetilerek Rosary denilir. Avrupalı soyluların en gözde amblemi gül olmuştur. Bu armalardaki güller ve renkleri siyasal tercihleri de yansıtıyordu. Buna göre kırmızı güllü armalar Meryem e ve onun temsil ettiği Kilise ye (Ortodoks ve Katolik) bağlılığı gösterirken, beyaz güllü armaların sahipleri ilk tercihlerinin Protestanlık ve Krallık (devlet) 57 Nehemiah 3:8. 58 * Not: Benzer şekilde kilisede kullanılan buhur da böyle bir hatırlatma unsuru olabilir, ancak buhurun bugünkü kilisede kullanımındaki en hatırlatıcı unsur kilisenin dualarının Tanrı nın tahtına o hoş kokulu duman gibi yükseldiğidir. 59 II. Tarihler 16:14 60 II. Korintliler 2:14 61 II. Korintliler 2:15, II. Korintliler 2:16 62 II. Korintliler 2:16; 63 Süleyman ın Hikmeti (Bilgelik Kitabı) İkinci Bölüm,

120 olduğunu ve bunların uğruna öleceklerine yemin ettiklerini göstermekteydi. Bu yüzden İngiltere deki hanedanlar arası savaşlara Gül Savaşları denilmişti. 64 Gül, Hıristiyanlığın ilk çağlarında Hz. İsa nın sembolüdür. Hz. Meryem e de dikensiz gül denmiştir Hıristiyanlığın ilk çağlarında güle- özellikle de kırmızı güle-, bizim, Hz. Muhammed (s.a.s.) için yaptığımız gibi, Hz. İsa nın mistik bir sembolü olarak bakılmıştır. Gül çelengi ise din uğrunda işkence neticesinde ölenleri sembolleştirmekteydi. Daha sonraları ise; Katolik literatüründe Meryem Ana (Virgin Mary) Rosa Mystica 66 ile ifade edilmeye başlanmış, birçok kilise ilahisinde Hz. Meryem için Dikensiz Gül (Rose without thorns) ifadesi kullanılmıştır. Yine bu dönemin göze çarpan bir özelliği de, Yunan mitolojisindeki Afrodit-gül ile ilgili bazı düşüncelerin Hz. Meryem e mal edilmiş olmasıdır. Bir aşk işareti olarak gökten indirildiğine inanılan gül, kilise, şapel mimarisinde özellikle de Gotik eserlerde de kullanılmıştır ve bugün gül pencere dediğimiz bu pencere türünün örneklerini ünlü Chatres Katedrali, Antakya daki St. Pierre Kilisesi, Almanya daki Reims Katedrali vs. yerlerde. St. Pierre kilisesinin gül pencereleri 67 görebilmekteyiz. Germenler, kutsal mabetlerin etrafını yabani güllerle çevirir; gülü Romalılar daki gibi bir aşk sembolü sayar ve genç yaşta ölen sevgililerin mezarlarının başına- bu anlayışa dayalı olarak - gül ağaçları dikerlerdi. Bu dönem Almanya sında bahçe gülü, yani ehlî gül, daha çok halka kapalı manastırlarda keşişler tarafından yetiştirilmekteydi ve geniş kitlelere tanıtılması Haçlı seferlerinden dönen askerlerin, Orta Doğu, İran ve Anadolu dan yeni gül çeşitlerini Avrupa ya taşımaları sonucunda olmuştur. Ayrıca, o dönemde Yahudiler in Gül Bayramı na Germenlerde de rastlanmaktaydı. 68 Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde gül Pagan günlerini ve pagan kostümlerini hatırlattığı için ölenlerin sembolü sayılmış, daha sonraları Meryem e dikensiz gül adı verilmiş, 69 paganizmin 70* Afrodit ile ilgili efsaneleri kısmen Meryem e mal edilmiştir Aytunç Altındal Kâşif Yılmaz, Gül TDEA, C.3, Dergâh Yayınları, İstanbul 1973, s TAED 39, 2009, ~ 970 ~ Nilüfer Tanç: Rifâî den Oscar Wilde a Gül ve Bülbül TAED 39, 2009, html 68 id, Kâşif Yılmaz, Gül TDEA, C.3, Dergâh Yayınları, İstanbul 1973, s Paganizm: çok tanrılı milletleri niteleyen bir kelime. Hıristiyanlığın ilk asırlarında köylerde yaşayanların uzun süre bağlandığı politeizmi anlatmak için kullanılmıştır. 71 Ayten Altıntaş. Gül, Gül suyu. Maestro yay. İstanbul 2009.s.17 Teosofik: (Fr. Théosophie)Felsefe: Sofilik, tasavvuf, Yaratıcı nın bilgeliğine ulaşma gayreti içinde olanların inancı. 119

121 Gül ya da gül bahçesiyle tespihin sembolik anlam ortaklığı Hıristiyanlık ta Ortaçağ boyunca öne çıkar. Hıristiyanlık ta gülün kırmızı rengi İsa nın kanını ve Meryem Ana nın bakireliğini simgeler. Ortaçağ da yapılmış tabloların çoğunda Hz. İsa, Meryem Ana nın kucağında, elinde kırmızı mercan bir tespih tutarken resmedilir. Bu mercan tespih en belirgin biçimde Jan Van Eyck in ( ) Çeşmenin Bakiresi (The Virgin of the Fountain) adlı tablosunda görülür. Gül: Prieure de Sion tarikatında 72* (Tapınak Şövalyelerinin diğer adı) gül sembolü kâse için kullanılmış bir semboldür. Örgüt, ismini Kudüs teki Sion Dağı ndan alır. Ayrıca Fransa nın Annemasse bölgesinde de aynı isimli bir tepe bulunmaktadır. Kudüs teki Sion Dağı daha önce de bazı dini kuruluş ve tarikatlar tarafından kullanılmıştır. 73 Gülü Kâse sembolü olarak kullanmalarının bir sebebi ise gizliliktir. En eski gül türlerinden biri olan rosa rugosa nın, aynı Venüs yıldızı gibi beş yaprağa ve beşgen bir simetriye sahip olması güle, kadınlıkla güçlü ikonografik 73* bağlar sağlıyordu. Bununla birlikte gülün doğru yön ve yol bulmak kavramlarıyla çok yakın bağları vardı. Burada görüldüğü üzere, Gül ve Haç Kardeşliği bir bakıma konunun tamamlayıcısı oluyor. Pusula gülü, aynı Gül Çizgisi gibi, seferilere, haritalardaki boylamlara bakarak yön bulmakta yardımcı oluyordu. Bu yüzden dişi kadeh ve gizli gerçeğe götüren yıldız anlamındaki gül, pek çok açıdan gizlilik, kadınlık ve yön tayini olarak Kâse yi tanımlayan bir sembol olarak kabul edilmişti. 72 sion tarikatı: (ingilizce: priory of sion, fransızca: prieuré de sion) çeşitli komplo teorilerinde adı geçen, bin yıllık olduğu iddia edilen, gizli politik ve dini örgüt. yakın dönemde dan Brown un da vinci şifresi kitabıyla tekrar gündeme gelmiştir. 73 İkonografi: Dinsel içerikli sanat yapıtlarında betimlenen dinsel olay ya da kişiyle ilgili tipleşmiş, hatta bir ölçüde standartlaşmış bicim düzenleri veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. resmin, eserlerin yalnızca konusuyla ilgilenen bir daldır. Resim, heykel ve diğer plastik sanatların meydana getirdikleri tasvirleri inceleyen bilim. 2. ünlü kişilerin portrelerinden meydana gelen koleksiyon. 3. belli bir konu ile ilgili tasvirlerin tamamı. ( 120

122 Kâse aslında eski bir kadınlık sembolüdür. Kutsal Kâse dişiyi ve elbette şimdi tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil eder. Kadının gücü ve onun hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı ama bu durum erkek egemen bir toplumda tehdit oluşturuyordu. Erkek egemen bir dönemin de yaşanması bir gereklilikti. İlk çağlardaki medeniyetlerde kadın tanrıçalar egemendi. Daha sonra erkek egemen bir dönem yaşandı. Şimdi ise bu karma karışık gibi gözüken bilgilerle ikinin bir edildiği yeni bir dönemin ilk temelleri atılıyor. Bu yüzden o dönemde kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona günahkâr dendi. Havva nın elmayı yiyerek insan ırkını çöküşe uğrattığı ilk günah kavramı alegorik bir anlatımdı. Bir zamanlar hayat veren kutsal kadın artık düşman olmuştu. 74 Gülhaç Tarikatı Hermesçiler ve filozof kimyacılar, çağdaşlarının birçoğu gibi tüm dini, içtimai ve kültürel kurumlarda genel ve köklü bir reform beklentisi içindeydiler. Ve içlerinden bazıları hareketin ateşli hazırlayıcılarındandı. Bu evrensel yenilenmenin birinci ve en vazgeçilmez basamağı bilgi reformuydu te yayımlanmış, yazarı belirsiz küçük bir kitap Fama Fraternitatis yeni bir eğitim modelini şart görüyordu. Yazar gizli bir cemiyetin, Gülhaç ın varlığını açıklıyordu. Bu tarikatın efsanevi kurucusu Chistian Rosenkreutz tur. Rosenkreutz tıbbın gerçek sırlarına ve buradan hareketle tüm ilimlerin sırlarına sahip olmuştu. Daha sonra belli sayıda kitap yazmıştı. Ama bu eserleri yalnızca bu tarikatın üyeleri okuyabiliyordu. Bilgi reformunu tamamlamak, başka bir ifadeyle Batı dünyasının yenilenmesini hızlandırmak için bu tarikata katılmalarını istiyordu. Bu çağrı büyük bir ilgi gördü ve on yıla yakın kısa bir zaman dilimi içerisinde esraengiz Gülhaç Tarikatı nın sunduğu program yüzlerce kitap ve broşürle tartışıldı. 75 Aslında başlangıçta Gül ve Haç Kardeşliğinin hedefi insanlığı kurtarmaktı. Hıristiyan inancına göre, Meryem İsa yı, yeryüzündeki tüm kötülüklerin, acıların, ıstırapların ve eşitsizliğin sebebi olan bu İlk günah olmadan önceki hâline getirebilmek, dünyayı arınmış bir hâlde cennete dönebilmesi için tabiatüstü bir şekilde Dünyaya getirdi. Onun için Meryem Gizemli Gül idi. Yeryüzünde Yeni Kudüs ü (geçmişte Aachen Kenti, günümüzde AB) kurarak ve önce ona inananları, sonra Yahudileri, en sonra da Hz. İbrahim in çocukları oldukları için, bütün Müslümanları kurtararak Yeni Kudüs teki kurtarılmış insanları cennete taşıyacaktı. Bu misyon için bazı örgütler de kurulmuştur. Bunlardan en ilginç ve esrarengiz olanı ise, gizli diliyle okuyup anlaşan Gülhaç örgütüydü. Gülhaç denildiğinde dinî, kültürel ve siyâsî ilişkilerin reforma tâbi tutulması anlaşılıyordu. Aynı zamanda Max Heindel e göre dinin, bilimin ve felsefenin, hayatın gerçekleri ve gizemleri ile ilişkisi olarak değerlendiriliyordu. Franz Hartmann a göre ise, yeniden doğum ve Eliade, Mircea; Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi Muhammed den Reform Çağına III, Kabalcı Yayınevi:201,Çev. Ali Berktay 2003, 2. Baskı İstanbul 2009, s

123 kurtuluş bu simgeler ile anlam bulmaktadır. 76 Bu konuda daha geniş bilgi için Aytunç Altındal ın Alfa yayınlarında çıkan Gül ve Haç Kardeşliği adlı kitabına bakılabilir. 77 Bu felsefe zamanla hedefinden saptırılmış ve gizli masonik bir yapıya bürünmüştür. Hz Meryem ve Ters lale Ters Lale, İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki semavi dinin birçok kutsal motifini yapraklarında saklamaktadır. Ters Lale birçok din ve kültür için hüznün sembolü kabul edilmiş ve efsaneleştirilmiştir. O, Bir efsanede anlatıldığına göre, Hz. İsa çarmıha gerildiğinde, Hz. Meryem in mübarek gözyaşlarının toprakla buluşmasının ve toprağın duyduğu üzüntünün bir eseridir. 78 Ters Lale sadece batı Hıristiyan dünyasında değil Anadolu Kültüründe de önemli bir tutar. Bir rivayete göre Ters Lale; Hz. Hasan ve Hüseyin in Kerbelâ da şehit edilişine tutulan yasın simgesidir. Belki de bu sebeple Van ve çevresinde Müslüman mezar taşlarına ters lale motifi işlenmiştir. Mezarlıkların çevresi onla süslenmiş her kaybın erken olduğu hüzne tercüman olmuştur. O, Ferhat ile Şirin in hazin hikâyesine de misafir olmuştur. Şirin in ölüm haberini alan kara sevdalı Ferhat, elinde tuttuğu baltayı savurarak başını yarar ve akan kanlarından laleler filizlenir. Kader bu ya Ters Lale den yana hüzünden yansıyan güzellik düşmüştür. Ters Lale âdeta insanlığın hüznüne paratoner olmuştur. Hüzünler ve sevgililer onda yaşatılmıştır. İnsanlığa Peygamber Efendimizin sevgili torunları ve kutsal yadigârları olan Hz. Hasan ile Hüseyin ne ise, Hz. Meryem için de biricik oğlu İsa (a.s) da öylece onda yaşamaktadırlar. 79 Ters Lale biyolojik yaratılışı gereği her sabah göbeğinden su çıkarır. Bu su Hıristiyan inanışına göre Hz. Meryem in Hz. İsa çarmıha gerildiği sırada döktüğü gözyaşlarına benzetilir. Hatta o çiçek O nun gözlerinden yere akan gözyaşı damlalarıyla sulanmıştır. O laleler Onun gözyaşlarıyla yetişmiştir. Bundan dolayı Ters Laleler, Hıristiyan âleminin kutsal çiçeği olarak da kabul edilir. 80 Manisa Lalesi olarak da bilinen bu çiçek, Diyarbakır da Kulp ilçesinde, Karacadağ da, Çermik ve Çüngüş ilçelerinde yaygın olarak yetişir. Ters lale Dünya nın en değerli çiçeklerinden biridir. Dünyada bu cinse ait 100 tür vardır Altındal, Aytunç; Gül ve Haç Kardeşliği Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Yapısı, Alfa Yayınları Baskı, İstanbul a.g.int. sitesi

124 Daha çok kuzey yarı kürede dağılım gösterirler. Ters lalenin gövde boyu 30 ile 100 cm arasında değişmektedir. Soğanları hafif basıktır. Yapraklar gövdede kiremit dizilişlidir. Gövdenin üst yarısında dairesel dizilişli olup mızrak şeklindedir. Çiçekleri çan şeklinde olup 1 ile 5 adet arasında değişmektedir. Çiçek açma dönemleri iklim şartlarına göre mart ve nisan aylarıdır. Çiçek rengi kırmızı turuncu ve nadiren sarıdır. Soğanların dikim zamanı 15 Eylül ile 30 Ekim arasında değişmektedir. Dikim zamanına kadar, serin, havadar, güneş görmeyen yerde korunmalıdır. İyi işlenmiş tarlaya veya bahçeye cm lik sıra dikim yöntemiyle lale soğanları 7 10 cm derinliğe dikilir. Çok az olmak üzere iyi yanmış küçükbaş hayvan gübresi kullanılabilir. Genelde sulanmaz. Şayet mevsim çok kurak giderse bahar ayında 15 günlük aralıklarla iki defa sulanabilir. 81 Mary manevi dünyada görülmüş en güzel çiçek. Meryem Allah ın yarattığı en güzel gül. Gerçekten o gül, tüm çiçeklerin kraliçesidir. Onu güzel yapan birçok özellikleri vardır. Onu çok özel yapan tevazusu, simetrik yapısı yaprakları, dikenleri onun kokusu ve rengidir. Diken olmadan gül olmaz. Gül dikenli bir gövdedir. Bu dikenli gövdede bir çiçek vardır. Gül tanrının bahçesi için seçilen bir çiçektir. Beyaz gül saflıktır, temizliktir. O bir çağrıdır. Meryem Allah ın cennetteki mistik gülüdür. O tanrının bahçesi için seçilen özel bir Incarnate Gül dür. O, Sharon gül, vadilerin zambağıdır. 82 Onun kıyaslanabileceği başka bir çiçek yoktur. Bu gül hem güzel hem de yumuşak hoş bir kokusu vardır. 83 Bu bahse konu olan gülden hazırlanan bir esans hakkında İsa nın ölümüne yakın yaşandığı söylenen bir olay Markos incilinde şöyle anlatılır: Fısıh ve Mayasız Ekmek bayramına iki gün kalmıştı. Başkâhinlerle din bilginleri İsa yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı. Bayramda olmasın, yoksa halk arasında kargaşalık çıkar» diyorlardı. İsa Beytanya da cüzamlı Simun un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi. Kadın, kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf Hint sümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O nun başından aşağı döktü. Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, «Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi» diyerek kadını azarlamaya başladılar. «Kadını rahat bırakın» dedi İsa. «Neden üzüyorsunuz onu? Benim için güzel bir şey yaptı. Yoksullar her zaman aranızdadır, dilediğiniz anda onlara yardım edebilirsiniz; ama ben her zaman aranızda olmayacağım. Kadın elinden geleni yaptı, beni gömülmeye hazırlamak üzere daha şimdiden bedenimi yağladı. Size doğrusunu söyleyeyim, Müjde dünyanın her neresinde duyurulursa, bu kadının yaptığı da onun anılması için anlatılacak» a.g.int. sitesi. 82 Solomon 02:01 Şarkısı. 83 http//aromatalks.com/tr/aromaterapi-ve-ucucu-yag/636/maneviyat-icin-temel-yaglar 84 http//aromatalks.com/tr/aromaterapi-ve-ucucu-yag/636/maneviyat-icin-temel-yaglar 123

125 MİSTİK GÜL (Rosa Mystica) VİZYONLARI İslamî terminolojide tabiatüstü bazı harikuladelikler, vahiy, ilham, mucize, keramet, bast-ı zaman, tayyı mekân veya istidraç 85 gibi kavramlarla ifade edilir. Bunlardan birçok örnekler, peygamber mucizeleri, evliyaların kerametleri ilahiyat kitaplarının sayfalarını süslemektedir. Hemen her dinde o dinin samimi inananları vardır. Bu insanlar bazen maneviyatlarının güçlülüğü oranında, çeşitli harikuladeliklere mazhar olabilmektedirler. İslam da bu tür örneklerin peygamber eliyle karşılaşılanlarına mucize, veli kulların gösterdiklerine keramet, gayr-i müslimlerin karşılaştıkları harikuladeliklere istidraç denmektedir. 86 Bu başlık altında Katolik kaynaklarında birçok vizyon hikâyeleri anlatılmaktadır. Bunlar daha ziyade Our Lady görünümü şeklinde ifade edilir. 87 Bu hikâyeler yılları arasında yaşanılan ve Hz. Meryem le ilgili duru görü diyebileceğimiz vizyonlardan oluşur. Bunlar bizzat Katolik Hıristiyanların anlattıkları olaylardır. Bu tür olaylar Hıristiyan kültüründe Rosa Mystica 88 mucize gül mistik gül 89 gibi kavramlarla ifade edilmektedir. GÜL VE Hz. MUHAMMED (s.a.s) İslam kültüründe gül, Hz. Muhammed in (s.a.s.) Miraç gecesi Allah ın huzurunda Cebrail ve Burak la terler döktüğü, Burak ın terinden sarı gül, Cebrail in terinden beyaz gül ve Hz. Muhammed in terinden de kırmızı gülün meydana geldiği rivayetinde kendisini gösterir. Bu inancın etkisiyle dînî günlerde, kandillerde ve mevlit gibi törenlerde gül suyu ikram edilir. Klâsik Türk şiirinde na tlarda gül, Hz. Muhammed (s.a.s) in saçına, yanağına; gül kokusu kokusuna, terine; gül goncası ağzına; gülfidanı boyuna müşebbehün bih olmuştur http//aromatalks.com/tr/aromaterapi-ve-ucucu-yag/636/maneviyat-icin-temel-yaglar Yeniterzi, Emine; Divan Şiirinde Na t, TDV Yayınları, Ankara 1993, s Saint Mary Virgin Çeşmesi veya Well s

126 Gül, Hz. Muhammed e (s) isnat edilen; Kırmızı gül, Allahın görkeminin tezahürüdür. sözüne dayanılarak ilâhî güzelliğin de sembolü olarak kabul edilir. Hz. Muhammed in (s.a.s.) misyonu, bir tuğba ağacı gibi, kökü zaman ve mekânda sabit olmayan bir gül ağacıdır. İranlı mutasavvıf Ruzbihan Baklî Ahbâru l-âşıkîn adlı eserinde Yüce Yaratıcı nın, ilahî bir varlık olan kırmızı gül gibi tecelli ettiğini bu yüzden ruh bülbülünün sonsuza kadar bu güle âşık olduğunu yazar. 91 Burada insan ruhunun bir başka kuşa değil de sadece bülbüle benzetilmesi de tesadüfî değildir. İnanışa göre Nemrut tarafından ateşe atılan Hz. İbrahim in önünde saf bağlayan kuşlardan birisi O nunla birlikte kendisini ateşe bırakır ve Allah ın Halîli ve elçisi olan Hz. İbrahim e o zor anında eşlik eder. Kendisine hoş gelen bu hareketi sebebiyle Hak Tealâ onu mükâfatlandırmak ister ve Cebrail vasıtasıyla ne dilediğini sorar. O da Yüce Allah ın bin isminden yalnızca yüzünü bildiğini söyleyerek kalan dokuz yüzünün de öğretilmesini ister. İşte Allah ın, bütün isimlerini, öğrettiği o kuş, kıyamete dek gönülleri bağlayan sesiyle Yüce Yaratıcı nın isimlerini haykıran bülbüldür. 92 Baharın bir adının da Gül Mevsimi olması güle verilen önemden kaynaklanır. Güller genellikle bu mevsimde açtıklarından bahar için vakt-i gül, mevsim-i gül, devr-i gül gibi ifadeler kullanılır. Gülzâr, gülşen, gülistan, gül ün bulunduğu mahallerin adıdır. Diğer bir açıdan meselâ, inanç dünyamızdan baktığımızda, çiçeklerin en güzeli gül, sevgili ve şerefli yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) in simgesi kabul edilir, Gül ün güzel kokusu da Kâinatın Efendisi nin mübarek tenine benzetilmiştir. Bu benzetmeler, İslâm ı bir sevgi dini olarak algılayan ve yaşayan Türk milletinde bir hayat, kültür, medeniyet anlayışı ve hayat tarzıyla derin bir zevk ve estetik boyut kazanmıştır. Yunus Emre nin Çiçek eydür ey derviş, gül Muhammed teridir mısrasında ifade ettiği gibi, gül ün güzel kokusunu Resûl-i Ekrem in terinden aldığına inanılır. Halk arasında dolaşan Gül ü koklamak sevaptır sözü de buradan kaynaklanır. Hatta bazı yerlerde gül koklandığı zaman Efendimiz e salat u selam getirmek güzel bir gelenektir. Gül koklandığında, gülyağı veya gülsuyu ikram edildiğinde, salâtü selâm getirilmesi de hep bu düşüncenin eseridir. Tasavvufi sembolizmde gül, ilâhi güzelliği ifade ettiği gibi, yüce Allah ın (c.c.) sevgili habibi Hz. Muhammed i de temsil eder. Bundan dolayı, Verd-i Muhammedi veya Gül-i Muhammedi adı verilen gül şeklinde Hilye-i Şerifler yapılmıştır. Yine tasavvuf dilinde servi vahdeti, gül de kesreti temsil ettiği için Serv-i Gülendam gibi sözlerle kesret altında gizlenen vahdet/birlik ifade edilmeye çalışılmıştır. Kutadgu Bilig de Yusuf Has Hacip 11. YY. da yapılan öğütlerin bir yerinde vezire, ziyafet sırasında gül suyundan hazırlanan cüllab ve engübin şuruplarından ikram etmesini nasihat eder. Buradan da o tarihlerde gülsuyu çıkarıldığı ve 91 Öztekin, Nezahat; Eski Türk Edebiyatında Gül, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Y. 34, S. 4, Ekim 2005, s Ömür,Ceylan; Kuşlar Dîvânı Osmanlı Şiir Kuşları, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s.64.; A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009, Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı, s

127 gülsuyundan şuruplar hazırlanıp bu şurupların önemli ziyafet sofralarında ikram edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 93 Edebiyat araştırmacısı uzmanlara göre klasik doğu edebiyatında olduğu gibi bizim Divan Edebiyatında da gül bülbülle birlikte aşığı ve sevgiliyi temsil eder. Klasik Türk Edebiyatında gül, sevgili karakterinin bütün özelliklerini taşır. Çoğu zaman da sevgiliyle gül, güzellik bakımından karşılaştırılır. Bir rivayete göre Hz. Ali son nefesini vermeden önce Selman-ı Fârisi den bir demet gül istemiş ve getirilen gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bundan ötürü Bektaşilikte gül çok mühim bir semboldür. Gerek Divan Edebiyatında gerekse Türk Halk Edebiyatının ve Tekke Edebiyatının bütün eserlerinde gül e yer verilmiştir. Gül ün değişik özellikleriyle ele alındığı mâni, türkü, atasözü, deyim, ninni, ağıt, ilâhi, halk hikâyeleri ve kıssalar bugün de hâlâ Türk halkı arasında canlı olarak yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Gül, Osmanlılardan başlayarak günümüze kadar halkımızın günlük hayatında önemli bir yer tutar. Özellikle kadın kıyafetinde ve ziynet eşyasında pek yaygın bir motif olarak kullanılır. Türk mutfağında özel gül reçeli, gül şurubu yapar kadınlarımız. Yine parfümeri sanayinde gülsuyu, gül esansı eskiden beri üretilmektedir. Edebiyatımızda Türkçe eserlere ad verme geleneğine sâdık kalınarak, gül kelimesiyle başlayan birçok mesnevi, tarih, tezkire kitapları bulunmaktadır. Yine şairlerimiz tarafından yüzlerce, binlerce gül ile şiirler yazılmış ve hâlâ da yazılmaya devam edilmektedir. Yazar Gürbüz Azak ın ifadesi ile, En sevimli şiirlerin yer aldığı antolojilere güldeste adını koyanlar hiçte haksız değil. Güldestelerde mükemmelin gül kadar nâdide ve nâzenin söyleyişlerin irfan ehline buketler misali sunuluşu, kitaplıklara başköşe armağanıdır. 94 Hamuru İslamiyetle yoğrulmuş bu altın kuşak coğrafyasında yaşayan tüm Müslümanlar oluşturdukları İslam Medeniyetiyle sevgili ve şerefli Peygamber in ebedî risâlet çağrısını bir gül muştusu gibi algılamıştır. Merhum Süleyman Çelebi Ey Cemâl-i Gülyüzü Bedr-i Münîr mısralarıyla bu çağrının ve o güzel kutlu insanın aşkıyla mevlidini süslemiş ve yazmıştır. Ve mevlit yani Kutlu doğum törenleri bu aşk ile tertemiz bağlılıkla; toplum hayatımızın doğum, sünnet, evlilik, ölüm gibi her safhasını mübarek bir lezzet bir taze iman katmak için giriyor ve sosyal hayatımız manevi iklimlere kanat açıyor. KUR AN DA GÜL Kuranda kıyametin kopuşu esnasında ortaya çıkacak olan dehşet anlarını Rahman sursinin 38. ayetinde ürpertici bir dille ifade ederken o sahneyi kıpkırmızı 93 Altıntaş; a.g.e, 2009, s

128 bir güle benzetmektedir. Fe izen şakkati s semâu fekânet verdeten keddihân Febi eyyi âlâ-i Rabbikümâ tükezzibân 95. Gök yarılıp kızıl sahtiyan gibi kıpkırmızı bir gül e dönüştüğünde öyle müthiş işler olacak ki! O halde Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkar edebilirsiniz? Gök yarılıp da kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman- öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalan sayabilirisiniz? 96 Kâinattaki büyük inkılâp yani kıyamet günü, onun ardından gelen hesap manzarası, azap ve sevap tabloları birbiri ardı sıra yer almaktadır. Bu tabloların takdimi bir kâinat tablosu ile yapılmaktadır. Gök yarılıp da kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman, yağ gibi akan kıpkızıl bir gül. Kıyamet gününde kâinatın durumunu anlatan âyetlerin hepsi de bu kâinat nizamının bozularak yıldızların ve gök cisimlerinin birbirlerine çarpıp mahvolacağını ve sonra kıyametin kopacağını belirtmektedirler. Böyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalan sayabilirsiniz? Hiçbiri yalanlanamaz, inkâr edilemez. 97 TASAVVUFTA GÜL Tasavvufi sembolizmde gonca hâlinde gül birliği, açılmış gül ise birliğin çokluk hâlinde görünüşünü temsil eder. Gülşen, yani gül bahçesi gönül açıklığı yahut kirinden pasından temizlenerek ilahi güzelliğin yansımasına hazır hâle gelmiş kalptir. Gonca, halvet hâlini, yani insanın kendisiyle ve Tanrı yla başbaşa kalmasını temsil eder. Buna göre, açılmış gül, can sırrını açığa vurmaktır. 98 İslam mitolojisi ve tasavvuf anlayışında ise, gül ilahi güzelliği temsil eder. Çiçeklerin doğuşu hakkında Teberî Tarihi nde bir efsane vardır. Âdem ile Havva nın üzerinde kuruyup yere dökülen cennet yapraklarının güzel kokulu bitkiler halinde uç verdiği söylenir. Gül de bu bitkilerden biridir. Doğu mitolojisinde de gül, aşkın her çeşidinde sevgiliyi temsil eder. Bülbül ise onun aşkıyla yanıp tutuşan âşıktır. Bir başka efsaneye göre, gülün rengi eskiden kırmızı değilmiş ve bülbüle de hiç yüz vermiyormuş. Gülün bu kayıtsızlığına dayanamayan bülbül, günün her birinde gidip onun gövdesine konuvermiş. Dikenler bülbülün göğsüne batınca akan kan gülün dibine dökülmüş ve köklerinden damarlarına doğru yayılmış. Gül, işte o günden sonra kan kırmızı açmaya başlamış. 99 Rivayete göre Hz. Ali son nefesini vermeden önce Selman-ı Farisi den bir deste gül istemiş ve getirilen bu gülleri kokladıktan sonra ruhunu hakka teslim etmiştir. Bundan dolayı Bektaşilikte gül önemli bir semboldür. Türk süsleme sanatının vazgeçilmez motiflerinden biri de güldür Tarihteki gül çizimlerinde biri büyükçe, ikisi daha küçük üç tane tomurcuk vardır: Bunlar Ehl-i Beyt-i anlatır. Büyük tomurcuk Peygamberimizin kızı Fatma yı, öbür 95 Yıldırım Suat.Kur an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali, Rahman, 55/ Seyyid Kutup, Fîzılal-il Kur an, cilt. 14, s

129 iki tomurcuk torunları Hasan ve Hüseyin i Daha da ilginç olan diğer bir inanış vardır ki o da, gülün Hazreti Muhammed in (s.a.s) terinden doğduğu rivayetidir. Mevlitlerde gülsuyu ikram edilmesinin de temelinde bu inanç yatmaktadır. GÜL DEN LALE YE Allah ın bir benzeri ve eşi yoktur. Buna rağmen atalarımız O nun için bir sembol bulmaya çalışmışlardır. Sonunda Allah kelimesinin aynı harflerini taşıyan Hilal i tercih etmişlerdir. Hem iki kelimedeki harfler aynıdır, hem de harflerin karşılığı sayılar hesabına dayanan ebced usulüne göre Allah ve Hilal in kelimelerinin Ebced değerleri de 66 dır. Bundan dolayı dini yapı ve eserlerde genelde hep hilal kullanılır. Böylece camilerin kubbelerinde ve bayraktaki hilalin sebebi biraz daha açığa kavuşmuş olur. Yine Allah kelimesindeki harfler aynı şekilde lalede de vardır. ALLAH- HİLAL- LALEH. Gül, Hz. Peygamberi temsil ederken Lale de Allah ı sembolize eder. Lale kelimesindeki harflerin sıraları değiştirilince Allah ve Hilal kelimelerinin elde edilebildiği acaba ne zaman keşfedilebilmişti? Bu konuda kesin bir bilgimiz yok; fakat lalenin çok sevilmesinde bu ilgi çekici tevafukun payı büyüktür. Tek soğandan yalnızca bir dal ve tek bir çiçek verdiği için Allah ın Birliğini ifade eder lale. Görünüşü Tevhid simgesi elif harfini çağrıştırır. Laleyi şiirlerinde ilk konu edinen şair Mevlana Celâleddin Rumi dir. Lale-i Rumi adı verilen İstanbul lalelerinin yetiştirilmesine Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlanmıştır 100 Gül remziyle Hz. Muhammed (s.a.s.) kastedilmiştir. O nun teri gül gibi kokmaktadır; gül aslında onun terinin kokusunu taşıdığı için bu kadar sevilen bir çiçek olmuştur. 18 bin âlemin gülü olan peygamberimizin gülü çok sevdiği rivayet edilir. Yine özel bir insan olmasından ötürü, ş kitaplarında Allah Resulünün terinin gül gibi koktuğu da anlatılır. Türk İslam Edebiyatı ve sanatlarında lale Allah ı sembolize ettiği gibi gül de peygamberimizi temsil etmiştir. Böylece Lale ve Gül de, en çok değer verdiğimiz iki varlığı da simgelemiş olmaktadır. 101 Sadi Şirazi anlatır: Bir avuç toprak aldım. Gül kokuyordu. Sordum ona: bu senin asli kokun değildir, sen bu kokuyu nereden aldın? Toprak dedi ki: Ben bu gül ağacının altının toprağıyım. Gülün kokusu bana sindi. İşte ben bunun için gül kokuyorum. 102 Artık coğrafyalarımızda, Gül kokusu giderek kayboluyor. Çarşılarımızda gül alınıp gül satılan, gülden terazi yapılan, gül ile gül tartılan gül kokulu beldelerin Kocabaş, Ahmet; a.g.site. 128

130 yerinde yeller esiyor. Beklenen gül mevsimi bir türlü gelmiyor. Eski bahardan kalan gül kokusu, küf kokusuna karışıyor Tek çare gül ağacını kurutmamak. Onu çağa taşımak, toprağa taşımak, hayata taşımak. Gülün hasretiyle değil, gülün kendisiyle yaşamak; gül olmak ya da gülün altında toprak olmak 103 Tasavvufta vahdetin sembolüdür güldür. Hakk âşıkları bu gülün bülbülleridir. Fahri: Gülden ayrı bir bülbülem, Zar ederim, Allah deyu.. ifadeleriyle gülün Allah ı düşündürdüğünü teşbih yoluyla anlatır. Bazen şair, sevgilinin bulunduğu diyarı (gül bahçesini) hasretle arzular: Uçtu yuvasından gönül bülbülü, Geldi bu illere gülün arzular. Gül, ayrıca marifet, visal, muhabbet, tarikat manalarına da gelir. Mevlana: Gül bahçesinden maksadımız Şah ın lütfudur. demektedir. Yunus: Bizim illerin bahçeleri: Daim tazedir gülleri derken visali kasteder. Fuzuli, ünlü Su Kasidesi nde Peygamberimiz i anlatırken gül motifleriyle güzel tablolar çizer: Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bir gülzâre su Yani Bahçıvan gül bahçesini suya versin, boşuna zahmet çekmesin Çünkü o bin gül bahçesine su verse bile senin yüzün gibi bir gül açılmaz. 104 GÜL VE ÇİLE Gülün bir de çile yönüne vardır. Gül dedi ki: Benim yüzüm kadar güzel başka yüz almadığı hâlde gülsuyu çıkaranların bana çektirdikleri azab nedendir? Bir bilsem... Bülbül buna kendi terennümüyle şu cevabı verdi: Dünyada bir gün güldüğü için bir yıl azab çekmeyen kim vardır? derken; Ömer Hayyam, gonca hâlindeki gülün halveti temsil ettiğini, açılınca da can sırrını fâş ettiğini dile getirmiştir. Halkımız arasında kırmızı gül aşk, gençlik; beyaz gül murat ve ümit; siyah gül kötü kader ve ölüm karşılığı olarak kullanılır. Gül mevsimi kısadır. Bu bakımdan gül insana faniliğini hatırlatır. Hazana ermesiyle gülistan harab olur, bağlar bozulur. Küçük bir temasla bile gül hemen soluverirse hassas insan da gül gibi dostlarından gelen küçük bir sözden bile alınabilir. Divan edebiyatımızda sayısız manzum ve teşbihe konu olan bu güzel çiçek, insanımıza o kadar yakındır ki, Gülü tarife ne hacet dedirtivermiştir. Halk edebiyatımızda mani ve türkülerde en az divan edebiyatındaki kadar işlenmiştir: 103 Kocabaş, Ahmet; a.g.site

131 Gül ezerler gül ezerler, Gülü tabağa dizerler gibi mısralar pek çoktur. Namık Kemal vatanı anneye benzettiği şiirinde: yeni açmış gül motifini kullanır. Ahmet Haşim, gülü Doğu medeniyetinin remzi olarak değerlendirir. Güller, arza doğru başını eğmiş kırmızının en güzeliyle devamlı ağlamaktadır. Bir başka şiirde: Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller. Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi geçer oldu nümayan Güller gibi... Sonsuz iri güller 105 Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolu nun kurucusu olan Şemseddin Sivâsî (ö. 1006/1597) mesnevilerinde Çiçeklerin sırayla bir meclise gelerek konuşmalarını tasavvufi bir üslupla anlatır. Yunus Emre nin, Sordum sarıçiçeğe mısraıyla başlayan ilâhisi gerek divan edebiyatı gerekse dinî- tasavvufî edebi yat alanlarında yazılmış bu nitelikte baş ka bir mesneviye henüz rastlanmamış tır. Bu mesnevide intak sa natına dayalı bir üslup sergilenmiştir. Çok zengin tasavvufi çağrışımlara sahip olan Gülşen - âbâd, adlı eserde birer sembol olarak kullanılan çiçekler Sordum sarıçiçeğe mısraıyla başlayan ilâhisi ile tasavvufi bir yolculuk yaparak gülün misyonunu ele alır. Şa irin güle kutbü l-aktâb dediği dikkate alınarak diğer çiçeklerin ricâlü l-gayb ı temsil ettiği söylenebilir. Öte yandan gül Hz. Peygamber in sembolü olarak yo rumlanırsa diğer çiçekler de silsileleri Hz. Peygamber e ulaşan tarikatları tem sil eder. Ayrıca gülün şeyhi sembolize ettiği düşünülebilir; bu takdirde çiçek ler onun müridleridir. Gülün kokusunun aslına ulaşmak için gidiş devir nazariyesindeki kavs-ı nüzul, güle dönüş kavs-ı urûc olarak yorumlanabileceği gibi seyrü sülûkün merhaleleri olarak da düşü nülebilir. Nitekim müellif eserin hatimesinde, Gülşen-âbâd da müridlik ve şeyh lik âdabından bahsettiğini ve seyr ü sülûkü anlattığını söyler. 106 Hak göğü yukarı kaldırıp altına yeryüzünü döşemiş, son ra da cemâlini göstermek için kara top raktan çeşit çeşit çiçekler bitirmiştir. Ni san yağmurlarının bereketiyle yeryüzüne O muhteşem Sanatkâr renk renk gül bahçeleri ne yemyeşil bir yatak döşemiştir. 107 Çiçek lerin şeyhi olan gül, bahçeye seccade ser miş, her türlü çiçek Hak sohbetine ka tılmak için burada toplanmıştır. Şair, bül bülün hâl diliyle Kur an, ağaç ve yaprak ların evrad okuduğu bu meclisten ha bersizdir. Bir gök gürültüsü ona, bir mekteb-i irfan olan bahçede gül soh beti yapılacağını haber verir. Şair de çiçeklerin esrarını öğrenmek için oraya gider. Çiğdem, sümbül, zerrin, benefşe, lâle, süsen, zambak, nilüfer, nergis ve adı anılmayan diğer çiçekler sırayla mec lise gelerek gülün teşrifini beklerler. Şair meclise gelen her çiçeği birkaç beyitte tasvir ettikten sonra ona nitelikleri hak kında bazı sorular sorar, çiçek de bu so ruları cevaplandırır. Meclis çiçeklerle do lunca bütün çiçekler gülü çağırmak için önce bülbülden, bülbülün çekimser davran ması üzerine benefşeden yardım ister ler. Gül bir seher vakti meclise 105 Üftade Mustafa, Gülü Tarife ne Hacet, İSAM, İslam Ansiklopedisi, Hasan Aksoy, Gülşen-âbâd, İstanbul 1996 c.14, s Kur ân-ı Kerim: Şems 91/6, Ğaşiye 88/18 20, Abese 80/24 32, Nebe 78/

132 gelir; şair ona rengini ve kokusunu nereden aldı ğını sorar. Gülün cevabı tasavvuftaki de vir nazariyesini çağrıştırır. Gül şaire ko kusunu gövdesinden aldığını söyleyerek ona başvurmasını tavsiye eder. Gülün gövdesi kokuyu kökünden, kök toprağından, toprak yağmurdan, yağmur buluttan, bulut rüzgârdan aldığını söyler. En sonunda rüzgâr şaire gülün kokusu nu milk-i âdem den aldığını, anâsır cübbesi ni taşıyan kimsenin oraya ula şamayacağını, bu kokuyu sadece fena fillah ve beka billâh makamlarına ula şanların duyabileceğini ifade eder. Rüz gâr daha sonra şaire tekrar güle git mesini söyler. Şair bulutu, yağmuru, gü lün toprağını, kökünü ve gövdesini sıray la dolaşarak gülün huzuruna gider; ora da hakikat kokusunu alır ve böylece vahdet sırrına ulaşır. 108 ŞAİRLERİMİZİN DİLİNDE GÜL Yahya Kemal in ( ) Rindlerin ölümü nde kanayan, duyan, düşünen ve hatırlayan gül, dünya edebiyatında güle dair şiir söyleyen pek çok sanatkârı kıskandırır. Hafız ın kabri olan bahçede bir gül varmış. Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle... Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış, Eski Şiraz ı hayal ettiren âhengiyle. Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde, Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter. Ve serin serviler altında kalan kabirde, Her seher bir gül açar her gece bir bülbül öter. 109 Yahya Kemal de diyor ki: Zaman, o Gül gibi gül görmemiş zaman olalı! Ahmet Haşim de: Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümâyan Güller gibi sonsuz iri güller Güller ki kamıştan daha nalân der. Yunus a göre gül cennette de açacaktır. Güller, Allah diye diye kokmaktadır: Salınır tuba dalları, Kur an okur hem dilleri, Cennet bağının gülleri, Kokar Allah deyu deyu. Yine Yunus Emre nin, Çiçek eydür ey derviş, gül Muhammed tenidir. mısrasında ifade ettiği gibi gülün kokusunu Resul-i Ekrem in teninden aldığına inanılır. Halk arasında 108 İSAM, Hasan Aksoy, a.g.md.,c.14, s

133 Gül koklamak sevaptır sözü de daha çok bu çiçeğin Hz. Peygamber in sembolü olmasından kaynaklanmaktadır. 110 Edebiyatımızın zirve sembollerinden biri gül dür. Fuzuli nin: Şebnem i Gülzar ruhsar-ı Resulullahtır, Neşr-i ıtriyle her dem onu iş ar eder. Gül üstündeki çiğ tanesi Peygamber in yüzüdür, Her an kokusunu yayarak O nu hatırlatır. beyti de örneklerden sadece biridir. Yine Fuzuli nin: Suya versin bağban gülzarı, zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzara su! beyti meşhurdur. 111 Gül aynı zamanda cennet çiçeğidir. Hz. İbrahim (a.s.) Nemrud tarafından ateşe atıldığında, ateş O na gül bahçesi olmuştur. (Ahmet Paşa) aşağıda geçen beytinde buna işaret edilmektedir. Yandım bela-yı hicr ile Nemrud nârında yeter Gel ey Halilim bir kadem taze gülistan et beni Gül, dini ve metafizik anlamları dolayısıyla, sadece şiirde değil, bezeme sanatının da her dalında severek kullanılmıştır. Osmanlı sanatında gül, on sekizinci asırdan sonra natüralist üslupla en yaygın biçimde resmedilen çiçektir. Tasavvufi sembolizmde gonca hâlinde gül birliği, açılmış gül ise birliğin çokluk halinde görünüşünü temsil eder. Gülşen, yani gül bahçesi gönül açıklığı yahut kirinden pasından temizlenerek ilahi güzelliğin yansımasına hazır hâle gelmiş kalptir. Gonca, halvet halini, yani insanın kendisiyle ve Tanrı yla başbaşa kalmasını temsil eder. Buna göre, açılmış gül, can sırrını açığa vurmaktır. 112 Edebiyatımızda gül ile bülbül arasındaki münasebet çok işlenmiştir. Bu iki ayrılmaz parça arasında şöyle bir efsane de anlatılır: Gülün rengi eskiden bu kadar kırmızı değilmiş; gülün hasretinden dolayı bülbülün döktüğü kanlı gözyaşları, gülün rengini böyle kan kırmızısına döndürmüş. Bir başka açıdan bakacak olursak bu kâinat, birlik perdelerine sarılmış bir gül goncasıdır. Bu goncanın en güzel bülbülü Hz. Muhammed (s.a.s.) dir. Sultan-ı Ezeli den gelen Kur an nağmelerini Kâinat Gülü nün (s.a.s) başında bütün insanlığa tatlı sesiyle terennüm eder. Ey bahçedeki bütün çiçeklerin sertacı, bahara o kadar hükmetmişsin ki, bahara gül mevsimi demişler. Gönüllerdeki saltanatın o kadar geniştir ki, yeryüzünün her yerinde gülmeyi sen Öğretirsin. Herhâlde ondan dolayı gülen, handan, dahhak kalıpları sana pek münasip düşmüş. Sana bu bahar bir başka bakacak, seni bir başka koklayacağım. Gül yüzlülerin baharının yakın olduğu şu dönemde ey gül-i râna gönlümüzde senin ayrı bir yerin var. 113 MEDİNE NİN GÜLÜ 110 Kocabaş, Ahmet; Güllerin Efendisi;

134 Andım yine Sen i her şey yâdımdan silindi, Hayâlin gönlümün tepelerinde gezindi; Bu bir serâp olsa da hafakanlarım dindi.. Andım yine Sen i her şey yâdımdan silindi. Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam, Rûhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam; Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam.. Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam. Bir bilsem, vuslata ne zaman ferman gelecek?. Yoksa bu yanan gönlüm durmadan inleyecek; İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek.. Bir bilsem, vuslata ne zaman ferman gelecek?. Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından, Ne olur Sana ulaşmam için kanadından; Bana bir tüy ver, pervaz edeyim hep ardından.. Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından. Ey kupkuru çölleri Cennet e çeviren Gül; Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül! Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül!. Ey kupkuru çölleri Cennet e çeviren gül! Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım, Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım; Sen siz geçen bu acı rüyâdan kurtulayım.. Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım.. Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta, Rûhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta; Göster çehreni ki, güneş gurûba kaymakta.. Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta... Son demde hiç olmazsa gurûbum tulû olsun, Gönlüm ufkunun en taze renkleriyle dolsun; Her yanda tamburlar çalınsın; neyler duyulsun.. Ne olur, hiç olmazsa gurûbum tulû olsun..! 114 SONUÇ Sonuç olarak gül hemen her kültürün özellikle de İslam medeniyetinin önemli bir sembolüdür. Gül; kokusu, muhtelif renk ve desenlerde oluşu, güzelliği ile hem çiçeklerin sertacı, bülbüllerin miracı, hem de gönüllerin sultanı olmuştur. Şairlerin dilinde sevgiliye muhabbetin ilanında bir aracıdır. Âdem ile Havva nın yasaklı meyveyi yemeleri sonucunda Allah a karşı duydukları hicaptan dolayı edep yerlerini örtmek için kullandıkları cennet yapraklarından olup; üzerlerinde kuruyarak yere 114 Kırık Mızrap, Nil Yayınları, İstanbul Ekim 2004, s

135 dökülen cennet yapraklarının güzel kokulu bitkiler hâlinde uç verdiği söylenir ki; Gül de bu bitkilerden biridir. Hıristiyanlık ta gülün kırmızı rengi İsa nın kanını ve Meryem Ana nın bakireliğini simgeler. Gül, Hıristiyanlığın ilk çağlarında Hz. İsa nın mistik bir sembolüdür. Hz. Meryem e de dikensiz gül denmiştir. Gül çelengi ise din uğrunda işkence neticesinde ölenleri sembolleştirmektedir. Katolik literatüründe Meryem Ana (Virgin Mary) Rosa Mystica ile ifade edilmeye başlanmış, birçok kilise ilahisinde Hz. Meryem için Dikensiz Gül (Rose without thorns) ifadesi kullanılmıştır. Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed Mustafa nın (s.a.s) mübarek terinin kokusu ve Gülpembe teninin rengidir. Efendimiz den (s.a.s) rivayet edilen Kırmızı gül, Allahın görkeminin tezahürüdür. sözüne dayanılarak ilâhî güzelliğin de sembolü olduğu kabul edilir. Hz. Muhammed in (s.a.s.) misyonu, bir tuğba ağacı gibi, kökü zaman ve mekânda sabit olmayan bir gül ağacıdır. Hz. Ali Efendimiz son nefesini verirken Selman ı Farisi ye getirttiği bir demet Gülü, koklayarak ruhunu teslim etmiştir. Çünkü onda Peygamberimizin mübarek terinin ve teninin kokusu vardır. Onu koklayarak ölmek ne şeref. Bu yüzden Bektaşi geleneğinde gülün önemli bir yeri vardır. Her bir ismi çağırırken gülün inceliği dilimizi okşar, dudaklarımızı süsler. Müslüman Türk ve İslam ümmetleri, yazdıkları kitapların kapağında, elyazması Kur an sayfalarında hizip, cüz vb. işaretlemelerde tezhip olarak, minyatürlerinde, cami ve medrese süslemelerinde, mermer, taş ve ağaç oymalarında, mezar taşlarında, ninelerimiz, annelerimiz iğne oyalarında, mendillerde, yattığı yastık kenarlarında, kızlarımızın çeyizlerinde işlenmiş nakışlarında, yazmaların oyalarında, silah kabzalarında, dokuduğu kilim, halı ve heybelerde, kaftanda, şiirlerinde, şarkılarında... hemen en mutena yerlerde Gül-Bülbül muhabbetiyle aşkta, kısacası hayatın her anında ve her yerinde gül ü dillendirmiş ve yaşatmıştır. KAYNAKLAR 1. Altındal, Aytunç; Gül ve Haç Kardeşliği Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Yapısı, Alfa Yayınları 1509, İstanbul Baskı 2. Ayvazoğlu, Beşir; Güller Kitabı, Ötüken Yayınları, İstanbul Altıntaş, Ayten; Gül suyu, Tarihte Tedavide ve Gelenekteki Yeri, İstanbul A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı, Sayı 39, Erzurum Banarlı, Nihat Sami; Türkçe nin Sırları,. Kubbealtı Neşriyat, İstanbul Bayramoğlu, Fuat; Türk Cam Sanatı ve Bey koz İşleri, İstanbul Birinci, Necat; Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Tercüman, İstanbul

136 8. Buharî, Ta bir 26; Müslim, Rüya; Tirmizî, Rüya; Ebu Dâvud, Edeb. 9. Budak, Yusuf Belbağı, Ali; Rüya Tabirleri, Gül Yurdu Yayınları, İstanbul 2005, ISBN: Ceylan Ömür, Kuşlar Dîvânı Osmanlı Şiir Kuşları, Kapı Yayınları, İstanbul Eco, Umberto, Yorum ve Aşırı Yorum, (çev. Kemal Atakay), Can Yayınları, İstanbul Eliade, Mircea; Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi Muhammed den Reform Çağına III, Kabalcı Yayınevi: 201, Çev. Ali Berktay 2003, 2. Baskı İstanbul bspos=1&vjob=vdocid,

137 36. http//twitter.com/#!/hayat_felsefesi/status/ sozler/gul-ile-ilgili-sozler.html html 40. http//vultus.stblogs.org/2008/12/maria-rosa-mystica.html ; http// html 49. Kâşif Yılmaz, Gül TDEA, Dergâh Yayınları, İstanbul Kitab-ı Mukaddes: Eski ve Yeni Ahid 51. Kocabaş, Ahmet; Güllerin Efendisi; İSAM, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1996, c İpek, Abdulmuttalip; Klasik Türk şiirinde Gül Redifli Kasideler, Fırat Üniversitesi, sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ Öztekin, Nezahat; Eski Türk Edebiyatında Gül, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Y. 34, S. 4, Ekim Seyyid Kutup, Fîzılal-il Kur an, cilt Tanç, Nilüfer; Rifâî den Oscar Wilde a, Gül ve Bülbül TAED 39, Tanpınar, A. Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul Tılsım, Meral; Üftade, Mustafa, Mart 1998 Yıl: 20 Sayı: 230 / konular/ayrinti/gul-bitirmek-icin.html 60. Yeniterzi, Emine; Divan Şiirinde Na t, TDV Yayınları, Ankara Yıldırım, Suat; Kur an-ı Hâkim ve Açıklamalı Meali. 62. (Footnotes)

138 DİYARBAKIR DA GÜLCÜLÜK VE ÇİÇEKÇİLİK Vedat Güldoğan 1 Gülcülüğün Diyarbakır da ne zaman başladığı kesin olarak belli değildir. Rahmetli Basri Konyar 1936 yılında yazdığı Diyarbakır Yıllığı (cilt: 3) isimli eserinde şu bilgileri vermektedir: Fatih Paşa Camii ve karakolunun iç duvarlarında bulunan çinilerdeki nakışlardan, gül, karanfil, sümbül ve saire gibi muhtelif çiçek resimlerinden bahçıvanlığın tezyinat şubesini teşkil eden bu bedii san atların eskiden beri bu havalide malûm olduğu istidlâl olunmaktadır senesi mayıs ayının ortasına doğru Vilâyet Halkevi nde ilk defa olarak açılan gül ve çiçek sergisine halkın büyük bir alaka ile iştiraki, bediiyatta olan bu merak ve meftuniyetin yüksek bir delilidir. Bu sergide 18 nevi gül ile bir çok tenevvüleri havi 20 cins çiçek ve 13 cins nebati tezyiniye teşhir edilmiştir. Yakın zamanlara kadar Diyarbekir vilâyetinde gül yağcılık dahi memnuniyeti mucip bir dereceyi bulmuşken maalesef umumi harbin ilcaat ile bu san at yavaş yavaş sönmeğe mahkum olmuş ve bugün bu işle iştigal eden kimse kalmamıştır. Takriben 37 yıl önce Diyarbekir in gül ve gül yağcılığa olan istidat ve kabiliyetini nazarı itibara alan Osmanlı hükümeti bu havalide Mustafa Efendi adında mütehassıs bir memur göndermiş ve bu gayretli memurun teşvik ve himmeti sayesinde Diyarbekir kasabası ile etrafındaki köylerde oldukça geniş ve muntazam gülistanlar tesis edilmişti. Bu memurun buraya izamından evvelde Diyarbekir de gülcülük merakı gerçi vardı ve bu merakın yaygın bir ifadesi olmak üzere Diyarbekir in dört tarafında yani Mardin ve Urfa Kapılar ile Dağ Kapı ve Yeni Kapı semtlerinde, Esfel bahçelerinde ve Mardin Kapı sının haricindeki umum köşklerde birer ve ikişer ve bazen üçer dönümlük bir çok gülistanlar vücuda getirilmişti. Ancak memurun teşviki üzerine gülcülüğe daha fazla ehemmiyet verildiğinden Çanakçı, Şehkent, Şilbe, Fabrika, Çöllü, Zoğa, Zoravan, Bacavan, Hashavar gibi bir çok köylerde dahi muntazam ve geniş güllükler meydana getirilmiş ve bu ara gül yağcılığına da başlanmış idi. Vaktile köklü fidan tarzından başka gül yetiştirmek usulüne vakıf olmayan halk memurun tarif ve tavsiyesi üzerine gül çeliklerini otuz kırk santim derinliğinde ihzar edilen hendeklere ufki olarak yatırılmak suretile de güllükler tesis edilmiştir. Toprak seviyesinden itibaren santim derinliğinde hendeklere yatırılan gül çiçekleri üzerine 4-5 santim toprak ve bunun üzerine o kadar da gübre koymak usulü teammün etmiş idi. Bununla beraber fidanlar yükseldikçe üzerine toprak ve gübre ilave etmek itiyadı da mevcut idi. 1 (Araştırmacı Yazar) 137

139 Az çok fenni bir usul ile gülcülüğü muvaffakiyetle tatbik eden, maddi faidelerini gören halk bir taraftan mevcut güllüklerin tevsi ve ıslahına, diğer taraftan da gül yağcılığına müteallik ufak tefek alât ve edevatı sipariş etmiş ve Diyarbekir muhitinde bu sanatın ilerlemesine sebep olmuştur. Vaktile gül bahçelerinin inkişaf ettiği mayıs ayında bir çok kibar aileler, gülistanların latif manzaralarını temaşa eylemek üzere şehir etrafındaki bahçelere gidip eğlenirlerdi. Bir taraftan gül kokulu saf ve temiz havayı süzüp ciğerlerine çekerler, diğer taraftan da bedii zevklerini bihakkın tatmin ederlerdi. Muntazam güllüklere malik bahçe sahiplerinin bu kibar ailelere hediye namile takdim eyledikleri gül buketlerine karşı mezkûr aileler tarafından bahçıvanlara bahşiş sureti ile para vermek âdeti cari idi. Gül mevsiminde her gün müteaddit ziyaretlerden alınan bu bahşişlerden maada attarlara peştemallar dolusu gül mahsulü satılmakta idi. Eskiden bu havalide elyevm istimal edilen muhtelif kolonyalarla diğer ıtri maddeler mebzulen mevcut ve ucuz olmadığından bütün düğünlerde, mevlitlerde ve hatta berber dükkânlarında gül suyu rağbetle kullanılmakta idi. Bunun için evlerde attarlar tarafından hususi surette kurulan imbikler gül mevsiminin devam ettiği müddetçe faal bulunuyordu. Bundan başka güllerden geniş mikyasta şurup, reçel ve gayet nefis rakı yapılmakta olduğundan halk büyük bir ihtimam ve hevesle gül yetiştirmekte idi. O tarihlerde Hani ve Lice havalisinde ehemmiyetle yetiştirilen güller ticaret maksadı ile vilayet merkezine kadar sevk olunuyordu tarihinden itibaren vilayette gül istihsalatı fevkalede çoğaldığından 400 dirhemden ibaret olan beher okkası şimdiki para ile beş kuruşa (yıl olarak 1936 yılı kastediliyor) satılmakta idi. Vaktile her evde lakaal birer kilo gül suyu bulunduğundan ihtihsalatı fazla idi. Gülsuyu maimukattar olmak itibarile önceleri göz ve vücut iltihaplarına karşı deva olarak ta kullanılırdı. Düğün ve mevlitlerde gümüşten mamûl Gülabdanlıklarla halk üzerine gül suyu serpmek adet idi. Gerek erkek ve gerek kadın cemiyetlerinde senede tahminen beş altı bin kiloluk gülsuyu sarf edilmekte olduğu rivayet edilirdi Yakın zamanlara kadar her evin bahçesinde de güller yetiştirilmekte idi. Bu güllerin yapraklarından yapılan gül şurubu misafirlere ikram edilen en güzel içecek idi. Ayrıca milli bayramlarda talebeler evlerinin bahçelerinden topladıkları gülleri okullarına götürürlerdi. Diyarbakır da Yakın Zamana Kadar Yetiştirilen Gül Çeşitleri: Diyarbakır da yetiştirilen gül çeşitleri ile ilgili olarak Basri Konyar, Diyarbakır Tarihi isimli eserinde bize şu bilgileri aktarmaktadır: 1. Beyaz gül: 1932 yılında Mersin den getirilen güllerden aşı kalemi elde edilerek yetiştirilmiştir. Yaprakları iri, dalları dikensiz, çiçeği beyaz katmerli, kıvrık ve büyüktür. Kokusu az olup ilkbahardan itibaren senede altı-yedi defa çiçek açar. 138

140 2. Krem gül: Urfa dan 1928 yılında Evkaf Müdürü Mustafa Akif bey tarafından oğlu Hasan Efendi ile talebesi Müftüzade B. Şeref e gönderilmiş ve çoğaltılarak elde edilmiştir. Dalları dikensiz, yaprakları orta büyüklükte, çiçeği katmerli ve kokusu azdır. Mevcut satış güllerinin en iyisi sayılır. 3. Mikado gül: 1929 senesinde Levazım Reisi B. Kenan tarafından çiçekleri İstanbul dan getirilip çoğaltılmış bir güldür. Dalları dikenli, yaprakları ufak, çiçeği pembe, kıvrık ve katmerlidir. İlkbahardan itibaren daimi surette çiçek açar gayet latif kokuludur. 4. Arif bey gülü: İlk defa Behram Paşa tarafından Umumi Harp ten evvel Halep ten getirilerek oğlu Arif Bey namına izafe edilmiştir. Pembe olan çiçeği büyük, kokulu ve çok katmerlidir. İlkbahardan itibaren daimi surette çiçek açar. Diyarbakır da mevcut güllerin en makbul ve muteberidir. 5. Rumkale gülü: Bu gül Rumkale den Urfa ya ve oradan da vilâyet eski tapu memurlarından Feyzi Efendi tarafından 1926 senesinde Diyarbakır a getirilmiş olduğundan bu adla anılmıştır. Dalları dikensiz ve yaprakları orta büyüklüktedir. Koyu pembe ve kokulu olan çiçeği çok katmerli ve büyüktür. Nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında senede dört defa çiçek açar. 6. Hacı İbrahim gülü: Yaprakları ufak, dalları dikenli ve yüksektir. Çiçeği ebru, pembe, kokulu ve senede yedi defa açar. Hacı Kadir Ağazade Hacı İbrahim Efendi tarafından bu havalide çoğaltıldığı için onun adına izafe edilmiştir. 7. Koyu sarı gül: Yaprakları ufak, dalları dikenlidir. Çiçeği çok katmerli, kokusuz ve yediveren nevilerindendir. Buna kaysı gül de denir. 8. Açık sarı gül: Dalları az dikenli, yaprakları orta boyludur. Çiçekleri senede yedi defa açar ve kokusu azdır. 9. Fes kırmızısı gül: Yedi veren nevilerinden olup çiçekleri katmerli ve çok kokuludur. Yaprakları orta büyüklükte ve dalları az dikenlidir. 10. Malatya gülü: Yaprakları orta boyludur. Koyu pembe renginde bulunan çiçeği kokulu ve çok katmerli ise de az kıvrık ve yediveren nevilerdendir. Bunun açık pembesi de vardır. 11. Üç renkli aşılı gül: Fes kırmızısı renginden olan bu gülün dalları sarı ve Arif bey gülü nevileri ile aşılanmış olduğundan muhtelif üç renkli gül elde edilmiştir. Bu gül Teyfik Efendizade B. Sıtkı tarafından üretilmiştir. 12. Cevat Paşa gülü: Yaprakları orta büyüklükte, koyu yeşil dalları az dikenli, çiçekleri ufak katmerli ve kokuludur. Sabık Elcezire cephesi Kumandanı Ferik General Cevat zamanında Diyarbekir e getirilmiş ve çoğaltılmıştır. 13. Malta gülü: Yaprakları orta boyda, koyu yeşil dalları az dikenli ve çiçekleri kokulu, pembe katmerli ve kıvrıktır. İlkbahardan itibaren kış mevsimine ka 139

141 dar mütemadiyen çiçek açar. Fidanı kuvvetli, bodur ve arsızdır. Çiçekleri zarif ve latif olduğundan bahçelerde tezyinat makamında kullanılır. Sık dikildiği takdirde koyu yeşil olan yaprakları ile taflan gibi güzel bir manzara alır. Bu gülün beyaz, sarı ve kırmızı renkli olmak üzere yirmiye yakın çeşidi vardır. Fakat bunlar henüz Diyarbekir de tam olarak yaygınlaşmamıştır. 14. Dantilamur gülü: Yaprakları uzunca, dalları biraz dikenli ve çiçekleri kokulu ve katmerli olup iptida koyu kırmızı ve sonra erguvani bir renk alır. İlkbahardan kışa kadar mütemadiyen çiçek açar Pembe esans gülü: Mütemadiyen çiçek açar, katmerli ve zarif bir güldür. 16. Viktorya Gülü: Gayet zarif ve lâtif olan bu gülün beyaz, kırmızı ve al gibi muhtelif renklerde olmak üzere 34 çeşidi sayılmaktadır. Fakat Diyarbekir de bunun yalnız pembe nevi mevcuttur. 17. Asma gülü: Hacı Sadık Efendizade Ağabey tarafından 1340 senesinde Mersin den getirilmiş ve erbabı meraktan belediye su memuru B. Ethem tarafından çoğaltılmış olan bu gülün manzarası gayet latiftir. Yaprakları orta büyüklüktedir. Dalları az dikenlidir. Çiçekleri koyu pembe ve çok katmerlidir. Vilâyet Halkevi nin ilk sergisinde teşhir edilen bu güllerden maada vilâyet muhitinde daha birçok gül nev i yetiştirilmektedir ki onlar da yüz yaprak nesrin, yabani, beyaz, sarmaşık, yediveren, Muhammedi, sultan gülü, çeper gülü ve tas gülü namları ile maruftur. 18. Çeper gülü: Bu gül haddizatında kızanlık gülüdür. Bunun çiçekleri çok kokulu olduğundan ıtriyatta makbuldür. Mayıs sonuna doğru bir defa ve havalar müsait giderse bazen ikinci teşrinde ikinci defa olarak çiçek açar. Gül çiçeğinin yaprakları yarım katmerlidir. Gonca halinde iken koyu pembe ve açıldığında açık pembe rengini alır. Dalları sık dikenlerle doludur. Çabuk büyümek kabiliyetine haiz olmakla beraber, dikildiğinin üçüncü senesinden itibaren bol mahsul verdiğinden san at maksadı ile gül ticareti ile iştigal edenler için en faideli bir çeşit sayılır. Bunun içindir ki, burada gülyağı ve gülsuyu çıkarmak ve gül rakısı ile şurup ve reçel için tercihen bu nevi güller kullanılmaktadır. Muhammedi gülü tabir edilen kızanlık gülü sulu ve susuz olmak üzere iki türlü yetiştirilir. Fazla gül yağı çıkarmak için susuz yetişen kısmı ve çok çiçek almak için sulu kısmı tercih olunur. Bunun ıtri maddesinin evvelkinden daha az olmasına rağmen kolay yetiştiğinden dolayı taammüm etmiştir. 19. Sultan gülü: Bazı bahçelerde tezyinat makamında kullanılır. Çiçeklerinin rengi koyu kırmızı olduğu halde kokusu çok azdır. Bunun için o kadar makbul değildir. 20. Yediveren: Çiçekleri katmerli ve az kokuludur. Şubat ayından itibaren çiçek açmaya başlar ve mayıs nihayetine kadar devam eder. Bir müddet tevakkuftan sonra tekrar faaliyete geçer ve çiçek açmağa başlar. Bu gül Şeyhzade Osman Bey tarafından takriben bundan bir asır evvel Diyarbekir e getirilmiştir. Onun için bu güle Osman Bey gülü de denilmektedir.

142 21. Yüz yaprak: Diğer yerlerde Satberk denilen bu gül isminden dahi anlaşıldığı üzere çok katmerli olduğundan yüz yaprak demişlerdir. Bu çeşidin ıtri kıymeti çok yüksektir. Fakat fidanları fazla soğuğa tahammül etmez bunun çıplak kopçalı ve yosunlu gül nevileri de vardır. Fakat bunlar Diyarbekir de henüz malûm değildir. 22. Nesrin gülü: Bunun rengi beyaz, çiçekleri ufak, kokusu latif ve az katmerlidir. Tezyinatta kullanılır. 23. Yabani beyaz gül: Bu da çeper gülünün evsafını camii ve onun gibi çit makamında müstameldir. Yalnız bunun çiçekleri yalınkat ve beyazdır. 24. Sarmaşık gülü: Çardak, duvar ve parmaklık gibi yerleri örtmek için kullanılan bir güldür ki, ilkbahar sonunda yalnız bir defa çiçek açar. Diyarbakır güllerinden çok güzel rakı, menekşelerinden ise likör yapılırdı. Gül rakısı ile ilgili Av. İhsan Biçici bir sohbetimizde bana şu bilgileri aktarmıştır: Naim Efendi çok güzel gül rakısı ve menekşe likörü yapardı yılında Ziya Gökalp Lisesi talebeleri olarak hocalarımızla beraber Kavs (Çarbağ) köşküne gittik. Burada Gevranizadelerden Feyzi Bey, pantolonunun arka cebinden gül rakısı çıkarıp Sedat Güney Bey e, Ziya Bey e ve bana ikram etti. Sayın Hazım Özbay ile babasının üzerine yakılan Yanarım Ben Yanarım türküsünün sözlerini, müziğini ve hikâyesini derlemek, ayrıca köşkleri hakkında bilgi almak için yaptığımız bir sohbette gül rakısı ile ilgili de şu bilgileri aktarmıştır: 1937 yılında Atatürk Diyarbakır a geldiğinde 1917 yılında ikametgah olarak kullandığı Semanoğulları Köşkünü (Gazi Köşkü) gezer ve biraz dinlenir. Bu köşke komşu olan köşkün sahibi babam Hacı Mustafa yı (Hacı Paşa) çağırtır ve beraberce eski günleri anarlar. Atatürk, Ankara ya dönünce Hacı Mustafa Özbay a telgraf çekerek gül rakısı ve menekşe likörü ister. Hacı Mustafa Özbay hemen rakıları ve likörü hazırlatır ve bunları oğlu Hazım Özbay posta ile Atatürk e gönderir. Diyarbakır vilayetinde, gül bahçeleri tesisi ve gülyağı imalatı sanatı hakkında ahaliyi ilgilendiren Mustafa Efendi nin ödüllendirilmesi / 27 Haziran 1900 (2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu, Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır) 141

143 Diyarbakır Salnamelerinde gül ve menekşeler ile ilgili şu bilgiler verilmektedir: Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. Mevsim-i Rebinin bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan mesireleri olur. Usman Eti 1937 yılında yazdığı Diyarbekir isimli eserinde konu ile ilgili şu bilgileri aktarmaktadır: Diyabekirliler gül ve çiçek yetiştirmeğe çok önem vermektedirler. Şehrin heman bütün evlerinde avlular, havuz başları muhtelif çiçeklerle süslüdür. Halkevinin her ilkbahar açdığı çiçek sergileri büyük bir ilgi ile karşılanmaktadır. Şehirde 25 türlü gül yetiştirilir. Şehrin dışındaki bahçelerde geniş menekşe tarlaları vardır. Mevsiminde kilolarla menekşe kurusu satılır. Çiçek ve menekşe şurupları, çayları ve bilhassa harır (Şarab-ı Harır) adı verilen şurup yalnız Diyarbakır a mahsustur. Bin bir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvenin türlüsü yetişir. Resim 8: 1881 yılında Diyarbakır da bahçivanlar (Şefik Korkusuz, Bir Zamanlar Diyarbekir Diyarbakır da Bulunan Çiçekler: 1923 senesinde Diyarbakır Halkevi tarafından çiçek sergisi açılmıştır. Açılan bu sergide teşhir edilen çiçek türleri şunlardı: Sardunya, hüsnüyusuf, karanfil, aslanağzı, hercai menekşe, ful, nişan çiçeği, bragonya, küpe, gilye, ortanca, zambak, telgraf, ıtır, şebboy, kamelya, flördamur, düğme, mercan, pırpır (gündüz safa) çiçekleridir. Şehirdeki hemen hemen bütün evlerde bu çiçeklerden birkaçı bulunur. 142

144 TARİHTE DİYARBAKIR VE GÜL Kenan Haspolat 1 Diyarbakır medeniyete beşiklik yapan bir kenttir. Bu kentte Çayönü en eski yerleşim yerlerindendir. M.Ö yıllarına kadar giden, dünyadaki ilk yerleşimlerden biri olan Çayönü, Ergani ye yakın bir yerleşim yeridir (1). Çayönü dünyada ilk tarımın yapıldığı bir merkezdir yıl önce gülgillerin Diyarbakır da Çayönünde yetiştiğini George Wıllcox dan öğreniyoruz (2). Günümüzde pek bilinmiyor olsa da, Diyarbakır da gül yetiştiriciliğinin geçmişi Asur dönemine kadar uzanır. İngiliz Arkeolog Sir Leonard Wooley in bilim dünyasına tanıttığı Mezopotamya kil tabletlerinde yazıldığına göre MÖ yılları arasında Asur kralı I. Sargon gülfidanlarını kendi ülkesine Diyarbakır civarından götürmüş. Bu belgede Kral I. Sargon un Dicle nehrinin üst kısımlarına askeri keşif gezisi yaptığını bu geziden Asma, incir ve gülfidanları ile geri döndüğü yazılıyor (4) (5). Arkeolog Wooley in bulduğu stel (7). (6). Kral Sargon Evliya Çelebi de Seyahatnamesi nde Diyarbakır güllerinden söz ederken: Büyük nehrin aktığı toprakların iki tarafı da gül bahçeleri güzel kokulu bostan 1 Prof. Dr. Dicle Üniversitesi 143

145 ve reyhan bahçeleridir. Buralar vilayet halkının altı ay boyunca Diyarbekir in Dicle fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir der (8). Evliya Çelebi der ki: Dünyayı dolaştım şehr-i Amid kadar güzel bir şehir yeryüzünde görmedim. İnsanları kadar da nezih, mert ve misafirperver görmedim. Zümrüt gibi bir şehir, her tarafı gül bahçesi der (9). Ortaçağ da özellikle Abbasiler döneminde El cezire de (Kuzey Mezopotamya). bol miktarda gül yetiştiriliyordu ve çok sayıda gül suyu imalathanesi vardı (10). Gülün onlarca çeşidinin yetiştirildiği kent Osmanlı döneminde gülistanlıklar kurulan, yetiştirilen güllerden gülyağı ve gülsuyu elde edilen önemli bir merkezdi. Matrakçı Nasuh un 16. yüzyılda meydana getirdiği Beyan-ı Menazir-i Sefer-i Irakeyn adlı eserinde resmedilen bir minyatürde şehrin surlarının dışında büyük gül bahçeleri resmedilir (3). 144

146 1564 yılında Diyarbakır ı ziyaret eden Matrakçı Nasuh Diyarbakır minyatürünü çizerken gül bahçelerine dikkati çekmiştir. Diyarbakır Matrakçı Nasuh=1564 Üstte gül bahçeleri, altta meyve bahçeleri; Matrakçı Nasuh Diyarbakır minyatürünü 1691 yılında Diyarbakır da meslekler zikredilirken bir Gullabi nin varlığından bahsedilir. Gullabi: Akıl hastanesinde gülsuyuyla bakıcılık yapan kimse demektir. Bu açıdan 1691 de Diyarbakır da zihinsel engellilere iyi bir yaklaşım olduğu anlaşılıyor. Bu durum büyük bir ekonomik refahın sonucudur. Zira 1568 tarihli Tahrir defterine göre Diyarbakır da 186 meslek bulunmaktadır. Bursa da tespit edilen meslek sayısı 50, Kayseride XVI. yüzyılda 18, XVIII. yüzyılda 23, Kastamonu da 34 dür (48). Fis kayası lalelik ve gül: Evliya Çelebi seyahatnamesinde Fis kayası adı ile meşhur yüksek bir tepe üzerine siyah taş ile yapılmış, yüksek ve gayet kuvvetli bir kaledir. O yüksek dağın tepesi geniş ve laleliktir. Fis kayası mağaraları bu yüksek kalenin altındadır. Yunus Aleyhisselamın makamı da buradadır. 145

147 Büyük nehir aktığından iki tarafı da gül bahçeleri, güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir. Her yıl vilayet halkının altı ay Diyarbekir in Dicle fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir. Şemseddin sami, Kamus-u alam da Diyarbakır ilinin gülleriyle diğer çiçekleri çoktur denmektedir (11). Gül şehri Diyarbakır Dicle kenarında reyhan bağları (Fesleğen bahçeleri): E. Çelebi Dicle kenarındaki fesleğen bahçelerini şu şekilde tanımlar. Aşağıda akmakta olan büyük nehrin iki yanı güllük, gülistanlık, bağ, bostan ve reyhanlıktır. Reyhanların hepsinin kökü toprakta olduğundan bütün yaprakları yeşil olmakta ve yerden sürekli nem alarak da büyümektedirler. Bir evin reyhan duvarından görünme imkânı yoktur. Bunlar, o derece sık reyhanlı, reyhandan kulübeler olup gece gündüz içinde oturan erkek ve kadınların genizlerine reyhanların ve gül, sümbül ve erguvan gibi diğer çiçeklerin kokuları dolar (12) yıllarında paşaların ev eşyaları içinde gülabdanların varlığı o zaman gülsuyunun önemini yansıtmaktadır da Diyarbakır da valilik yapan Diyarbakırlı Kiki Abdi Paşa nın mirasında yani terekesinde 3 adet gülabdan ın varlığını öğreniyoruz (13). 146

148 Dr. Lamec Saad Diyarbakır 1890 yılı izlenimlerini şöyle anlatır: Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla da, Diyarbekir in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle kenarında Urfa kapı ile Dağkapı arasında bahçeler çok ünlüdür (8). 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerinde gülistanlar tesis ve teksir edilmiştir yazılıdır. Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde. Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. Mevsim-i Rebinin bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan mesireleri olur (5/84). denir) (14) yılı Diyarbakır salnamelerinde Diyarbakır gülleri şu şekilde anlatılır: Bahçelerde menekşe ve güllükler vardır ki ilkbaharın bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan seyirleri olur (salname 3/314) yılı Diyarbakırlı Bahçıvanlar (18). 147

149 Erzincani İzzet paşa Diyarbekir valisi iken Ben u Sen ve gülleri hakkında söylediği manzume Manzume-i Ben u Sen Bir aceb sefa Gülşen-i rana Ben u Sen Görse ger Sa di Gülistan a yazardı vasfın Çün viri revnak-ı gülgeşt-i musalla Ben u Sen Olmaya kimse bu gülzarda illa ben u Sen (8). Ben u Sen Sultan Abdülmecid döneminde, Abdülmecid e ithafen Fevzi efendi tarafından yazılan Ahval-ü Buldan isimli eserde Mardin kapısı haricinde Dicle nin kenarında çok sayıda gül bahçesinin olduğu, bunların etrafında duvar bulunduğu ve bunun içinde ve dışında çok sayıda köşk olduğu ifade edilir (16). Sultan Abdülhamid Döneminde Diyarbakır da gülcülüğün teşviki: Osmanlı Devleti Ziraat Nezareti 1880 li yıllardan itibaren Osmanlı Memleketinin her yerinde Gülistanlıklar tesis edilmesi için çalışmalar başlatmıştı. Bu program içinde Diyarbakır Sancağının da önemli bir yeri vardır. Uzun yıllardır güllerin yetiştirildiği ve geniş gül bahçelerinin olduğu rapor edilen Diyarbakır a da 1895 yılından itibaren gülistanlıklar tesisi kararı alınmıştı. Gül yağı, gülsuyu imali için gül bahçeleri kurulması için harekete geçilmiş, kısa sürede

150 dönüm toprağa gül ekilmesi planlanmıştı. Diyarbakır a gülfidanları, gülyağı çıkarmak için imbikler ve eğitim verecek bir ziraatçı gönderilmişti yılında 130 dönüm gül bahçeleri tesis olmuş ve Diyarbakır Valisi Mehmed Halîd Bey bu güllerden elde edilen gülyağlarından 4 şişe Padişaha göndermişti. Validen Padişaha Gülyağı: Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey 28 Haziran 1899 tarihinde Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine bir mektup yazmıştı. Padişaha hitaben yazılmış olan bu mektup, Padişaha uzun bir övgü ile başlamaktadır. Padişahın isteği ve iradesi ile Diyarbakır a bir gül memuru gönderildiğini ve bu memurun çalışmaları ile Vilayet dâhilinde bir sene zarfında 130 dönüm Gülistan yetiştirildiği belirtilmektedir. Gül memurunun güller yetiştikten sonra gülyağı çıkarmak usulünü halka öğretmiş ve kaliteli gülyağı elde edilmiştir. Bu çıkarılan ilk üründen ilk defa olarak Padişaha gönderildiği; ibtida nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet bi-minnet-i a zami içün taraf-ı çakeranemden denilerek belirtilmektedir. Bu gülyağı dört şişeye konmuş, bu şişeler birer muhafaza, onların da üzerleri sarılarak postaya teslim edildiği belirtilmiştir. Mektubun sonunda bu gülyağı şişelerinin.. mübarek ve mes ud hâk-pây-ı şevkat-ihtivâ-yı cenâb-ı zillullahiye arz ve takdime müsaade-i aliye-i asafhanelerinin şâyan buyurulması istenmektedir. Gül memurunun çalışmalarını takip edebileceğimiz bir yazışma da 1900 senesine ait. Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi Devlet e havale buyurulan tezkiresi nde; İstanbul dan Diyarbakır a iki seneliğine gönderilen gül uzmanı Mustafa Efendinin süresinin uzatılmasına aittir. Diyarbakır vilayetinde gülistanlar tesisi ve gülyağı sanatının ahaliye fiilen irae ve talimi zımnında ba-irade-i seniyye-i Cenab-ı Padişahî olarak gönderilen Mustafa Efendi nin süresinin 25 Mayıs 1900 tarihinde dolacağından o tarihten itibaren iki sene daha uzatılması talep edilmektedir. Böylece ödenmesi gereken maaş hesap edilerek o miktarın ödenmesi talep edilmektedir (17). Diyarbakır vilayetinde gül bahçeleri tesis etmek ve gülyağı imali sanatı hususunda ahaliyi bilgilendirmek üzere memur tayin edilen Mustafa efendinin başarılı çalışması hakkında belge.. 27 Haziran 1900 (18) 149

151 1899 basımlı La culture de roses en Turquie isimli eserde Osmanlı topraklarında gül üretimini ve gülyağı elde edilişini teşvik amacıyla Ziraat Nezaretinin Anadolu da fidan dağıtıldığını ve bunlardan birinin Diyarbakır olduğu ifade edilir (19). Diyarbakır da Cumhuriyet dönemi Gülcülüğün tarihi: 1937 yıllarına ait bir kitapta Diyabekirliler, gül ve çiçek yetiştirmeğe çok önem vermektedirler. Şehrin hemen bütün evlerinde avlular, havuz başları muhtelif çiçeklerle süslüdür. Halkevinin her ilkbahar açtığı çiçek sergileri büyük bir ilgi ile karşılanmaktadır. Şehirde 25 türlü gül yetiştirilir. Şehrin dışındaki bahçelerde geniş menekşe tarlaları vardır. Mevsiminde kilolarla menekşe kurusu satılır. Çiçek ve menekşe şurupları, çayları ve bilhassa harır adı verilen şurup yalnız Diyarbakır a mahsustur. Bin bir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvenin türlüsü yetişir (20) yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Gülcülüğün tarihine temas eder. Fatih paşa camile karakolunun iç duvarlarında müşahede edilen çinilerde mevcut nakışlardan ve hususile gül, karanfil, sünbül vs. çiçek resimlerinden bahçıvanlığın tezyinat şubesini teşkil eden bu bedii sanatların eskiden beri bu havalide malum olduğu istidlal olunmaktadır (s. 147). Takriben 37 yıl önce (1900 yılı). Diyarbekir in gül ve gülyağcılığına olan istidat ve kabiliyetini nazarı itibare alan Osmanlı hükümeti bu havalide Mustafa efendi adında mütehassıs bir memur göndermiş ve bu gayretli memurun teşvik ve himmeti sayesinde Diyarbakır kasabası ile etrafındaki köylerde oldukça geniş ve muntazam gülistanlar tesis edilmişti (s. 148) (21) da Diyarbakır da gülistanlar: Diyarbekirde gülcülük merakı gerçi vardı ve bu merakın yaygın bir ifadesi olmak üzere kasabanın dört tarafında yani Mardin ve Urfa kapıları ile Dağ kapı ve Yeni kapı semtlerinde Hevsel bahçelerinde ve Mardin kapısının haricindeki umum köşklerde ikişer ve üçer dönümlük birçok gülistanlar vücuda getirilmiştir (21). Eskiden önemli bir piknik yeri Mardinkapı daki gülistanlardı: Gazi köşkü bahçeleri, tam Ahmet haşim in bahçesidir. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprakla bu bahçedeki güller ki kamıştan daha nalandır. Parlak iri güller, set set yükselen bahçelerin temposuna uymuşlar, ufaktan büyüklere doğru, garip bir sıralanışları vardır (22). Vaktiyle bahçelerinin inkişaf ettiği mayıs ayında birçok kibar aileler, Gülistanların latif manzaralarını temaşa eylemek üzere şehir etrafınfaki bahçelere gidip eğlenirlerdi. Bir taraftan gül kokulu saf ve temiz havayı süzüp ciğerlerine çekerler, diğer taraftan da bedii zevklerini bi hakkın temin ederlerdi. Muntazam güllüklere malik bahçe sahiplerinin bu kibar ailelere hediye namıyla takdim eyledikleri gül buketlerine karşılık olarak aileler tarafından bahçivanlara bahşiş suretiyle para vermek cari idi (s. 148) (21). İbrahim Tokay tarihli ülke dergisinde; Diyarbakır halkı zevk-i selim sahibi ve ehli tabiat olduklarından herkesin evinde ufak veya büyük çiçek 150

152 bahçesi; mis gibi gülleri, baygın menekşesi vardır. Evlerde saksılarda yetişen güller, sur dışına çıkıldığında Gülistana dönüşürdü (23) da İlçe ve köylerde gülcülük: Çanakçı, Şehkent, Şilbe, Fabrika, Çöllü, Zoğa, Zoravan, Bacavan, Haskavar gibi bir çok köylerde dahi muntazam ve geniş güllükler meydana getirilmiş ve bu ara gülyağcılığına da başlanmıştır. Hani ve Lice havalisinde ehemmiyetle yetiştirilen güller ticaret maksadile vilayet merkezine sevk olunuyordu(s. 147,148) (21) de Silvan da bir gülistan tesis edildi (24). Şemseddin Koçak isimli eski ilköğretim müfettişi 40 yıl önceki Diyarbakır anılarını anlatıyor; Kırk yıl sonra Diyarbakır Diyarbakır, gül şehri, karpuz şehri (25). Mardinkapı eşrafından 76 yaşındaki Musa Tutka anlatıyor. Mardinkapı dan inmeye başlayınca gül kokusu başlardı. Gazi köşkü tamamen güldü Gazi köşkü Hevsel bahçelerinde Muhammediye gülleri vardı,gülyağı çıkarılırdı Hevsel bahçeleri Mardinkapı da, Gaziköşkünde ve Kavs köşkünde siyah güller yetişirdi Kavs köşkü ve siyah gül (45) (46). 151

153 En popüler gül Muhammedi gülüydü: Muhammedi gülü: Çok kokulu, pembe ve yarım katmerlidir. Yılda iki kez çiçek açar. Gül yağı, reçel, gül suyu ve şurubu yapılır (47). Gülsuyu: Bütün düğünlerde, mevlitlerde ve hatta berber dükkânlarında gül suyu rağbetle kullanılmakta idi. Bunun için evlerde atarlar tarafından hususi surette kullanılan imbikler gül mevsiminin devam ettiği müddetçe faal bulunuyordu. Gerek erkek ve gerek kadın cemiyetlerinde senede tahminen beş altı bin kiloluk gülsuyu sarf edilmekte olduğu rivayet edilirdi (21). Gülyağı: Yakın zamanlara kadar Diyarbekir vilayetinde Gülyağcılık dahi memnuniyeti mucip bir dereceyi bulmuştu (21). Deliller hanı Diyarbekir güllük gülistanlıktı, her tarafı gül bahçeleriyle doluydu. Şimdi o güller yok. O güllerin yağları işte o imbiklerde çıkarılırdı. Şimdiki Kervansaray oteli o zamanlar Deliller hanıydı. Hacca giden deliller (rehberler). kendi gruplarını alıp hacca götürürken armağan olarak işte o gül yağlarını götürürlerdi. Diyarbekir in menekşe yağı ve gül yağı Diyarbekirli hacılarla beraber giderdi. İşte o Diyarbekir imalatı imbiklerde kaynatılarak yağı çıkarılırdı (26). Diyarbakır da gül mutfağı Gül şerbeti: Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent yardımıyla süzülüp içersine bir miktar şeker atılarak Gül Şerbeti yapılırdı. Şerbetin içine buz veya kar atılarak sıcak yaz günlerinde içildiğinde yürek ferahlatırdı, en kıymetli misafirlere ikram edilirdi. Bu güzel alışkanlık, tüketim toplumu olmanın sonucu tümden unutuldu. Oysa hem gül yapraklarıyla dolu renkli şişelerin görünümü ve hem de gül şerbetinin içimi güzeldi (27). 152

154 Gül Reçeli Gül reçeli Eski Ziraat kitaplarında Diyarbakır da Gülcülük Agop Zakaryan ın 1895 basımlı Ziraat-ı Ameliye kitabında Osmanlı devletinin gülyağcılığını teşvik ettiğini Diyarbakır ve bazı yerlerde yağ takdiri sanatının kurulmasına çalıştığını ifade eder. Ahmet Tevfik 1921 tarihli Gül ve en meşhur nebatat-ı itriyenin uzul-i ziraatı ve iadareleriyle ve bunlardan yağ çıkarma isimli eserinde Malatya ve Diyarbakır illerinde gülcülük yapılması isteniyorsa da, bu sanayinin merkezlerde değilde merkez dışı yörelerde yapılması uygundur, çünkü bu iş bir insanı sadece bir iki ay işgal ettiği gibi, merkez dışı yörelerde arazi, işçilik, odun ucuzdur ve gül yağı hacmen hafif olduğundan nakliye masrafı düşüktür denmektedir (19). Gül sergileri: 1932 yılında Çiçekçilik, gülcülük ve gülyağcılık için halkevinde sergiler açıldı, kazananlara nakdi ödül verildi (24). Bu sergide 18 nevi gül teşhir edildi (21) Gül ve çiçek sergisi (21) Vali ve kumandan gül sergisinde-1932-vali Faiz Ergun gül sergisinde 1932 Gül ve çiçek sergisi 153

155 Gül nakışlı el sanat sergileri (15). Tarihi resimlerde gül figürü 1937 yılına ait bir kitapta Hemen her evin avlusunda çok temiz ve çok saf bir su olan Hamravat suyu akar. Bu avlular geniş havuzlar ve türlü çiçeklerle süslüdür, denmektedir (20). Bir hemşerimiz çocukluk günlerini anlatıyor: Eyvan da güller vardı, avluda havuz. Anam tulumbayı çektiği gibi, bütün avlu, bal dök yala, havuza attım mı kavunla karpuzları, Doyamazsın görüntüsüne onların artık. (Zeynep Doğulu). 154

156 Hamravat suyunun her eve gelmesi havuz yapma geleneğini başlatmış, su bollaşınca çiçeğe ilgi artmıştır. Diyarbakır ın iri, aromalı, renk renk gülleri konakların övüncü olmuştur (29). Abdüssettar Hayati Avşar, yatsı namazından sonra konaklardaki musiki gecelerini şöyle anlatır: Muhammedi güllerinin, top reyhanların, ıtırların, katmer kadifelerin, menekşelerin, lalelerin, zambakların, şebboyların, kılıflarının, nergizlerin, sümbüllerin, yaseminlerin, zerleylakların ve diğer bir çok çiçeklerin birbirine karışmış kokularını almak için havayı koklar, teneffüs eder, fıskiyelerden dökülen suların şırıltılarını dinler ve kandillerin, avizelerin, fanusların etrafında daireler çizerek dönen çeşitli şekiller meydana getiren, aleve atılıp yanan pervaneleri seyrederdik. Şair, bestekar ve icrakarlar havuz başındaki tahtalara, sazendelenlerle yanlarındaki kanepe ve koltuklara eyvana karşı oturup yerlerini alıp eğlenceyi başlatırlatrdı (30). KAYNAKLAR 1. Prof. Dr. Zülküf GÜNELİ diyarbakır kent kimliği için önemli bir öğe suriçi dokusu ( diyarbakır kale-kent ).. 1. Uluslararası Nebile sahabiler, krallar kenti Sempozyumu George Wıllcox. Manon Savard. Güneydoğu Anadolu da tarımın benimsenmesine ilişkin veriler. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yay İst s Hasan Mert Kaya SkyLife - Eylül Sevgi Kenti Diyarbakır 4. Ludvık Vecera. Classıc Roses. published Great Britain in sayfa. 7-11, Eıgıl Kıaer. Methuen handbook of Roses. London Sayfa 10 Ancıent Tımes 5. Prof. Dr. Ayten Altıntaş* islam tasavvufunda gül, peygamberimiz ve Diyarbakır. 2. nebiler sahabiler Azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu turkopedi. com/sargon-ve-sumerler. html 155

157 7. www. wardom. com. tr 8. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbakır. İst. Kent yay Şeyhmuz Diken: Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım. İst Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül-Güls uyu. Portakal Basım. İst Şemseddin sami. Kamus-u alam c. 3 s Martin van Bruinessen ve Hendrik Boeschoten. Evliya Çelebi Diyarbekir de. İst s. 364,279, Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik Kiki Abdi paşanın muhallefatı. 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu s. 279, Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb Şefik Korkusuz. Bir zamanlar Diyarbekir. Kent yay. İst Üçler Bulduk. Hülasa-i Ahvali l-buldan a göre 19. yüzyılda Diyarbakır şehir. Osmanlı dan Cumhuriyete Diyarbakır. ed. Yediyıldız B, Tomenendal. Ank c. 1. s Prof. Dr. Ayten Altıntaş*. Diyarbakırda gülistanlıklar tesisi. Diyarbakır da Tarım Doğa Çevre sempozyumu Ekici C (ed): Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. Devlet Arşivleri genel md. 2. Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank Prof. Dr. Asuman Baytop. Türkiye de Botanik Tarihi Araştırmaları. TÜBİTAK. Ank s. 505,508, Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb s. 5,27, H. Basri Konyar. Diyarbekir. Yıllığı. Ulus basımevi c. 3,147, Şefik Korkusuz. Eski Diyarbakir de Gündelik Hayat. Kent yay. İst s. 64, M. Kadri. Göral. Cevahir Çıkını. Ankara s Yılında Diyarbakır. s Şemseddin Koçak Eski İlköğretim Müfettişi. www. hangisinegitsek. com 26. Şeyhmus Diken: Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım. İst s: 77, Müslüm Üzülmez. Makam,makam çiçeği ve bülbül İst s Halit Ötük. Şehir Mektupları 14 - Diyarbakır Lokantaları hancepek. com/ 29. Emrullah Güney. Diyarbakır ve yöresinde Doğa- Kültür Turizmi. Diyarbakır s Tuba Cengiz: Diyarbakır eski suriçi ve surdışı evlerinde çevresel etmenler. D.Ü. Mimarlık AD. Diyarbakır s

158 OSMANLI MODERNLEŞME DÖNEMİNDE DİYARBEKİR VİLAYETİ NDE TARIMI TEŞVİKE DAİR BAZI BELGELER Mehmet Salih ERPOLAT 1* Giriş Diyarbakır, elverişli iklim şartları, tarıma uygun geniş arazilere sahip olma, Dicle nehri ile beraber çevredeki diğer akarsuların sağlamış olduğu imkânlar sebebiyle tarihin en eski dönemlerinden günümüze kadar tarım üretiminde göze çarpan bir coğrafya olmuştur. Bu çalışmada, Diyarbekir Vilayetine dair Başbakanlık Osmanlı Arşivi nde bulunan on binlerce belgeden sadece bir kaçı üzerinden Osmanlı modernleşme döneminde tarım alanında yapılan yenilikler ve teşviklere ilişkin numune kabilinden bazı belgelerin kısa değerlendirilmesi yapılacaktır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki belgelerin içeriği ülkemiz tarihçileri tarafından bilinmektedir. Bu belgeler zaman zaman Türk ve dünya tarihinin aydınlatılmasında, bazı siyasi, ekonomik ve kültürel problemlerin çözümünde başvuru kaynağı durumundadır. Söz konusu belgeler, günümüz insanına geçmiş dönemlerin insanının tecrübesini, birikimini ve problem çözme yaklaşımlarını içermeleri bakımından da dikkate şayandır. Bununla beraber, tarih araştırmacılarının dışındaki araştırmacılarının büyük bir çoğunluğu bu belgelerden ya haberdar değildir ya da bu belgeleri okuyup değerlendirebilecek durumda değildir. Osmanlı dönemi arşivleri tarım ve hayvancılık veri ve istatistikleri bakımından da önemli bilgiler içermektedir. Bu bilgilerden hareketle sancak ya da vilayet gibi bir idari birim dâhilinde bulunan büyük baş ya da küçükbaş hayvanın yaklaşık sayısını, üretilen tarım ürününün yaklaşık miktarını tespit etmek mümkündür. Bu konuda tahrir defterleri ilgili herkes için en önemli başvuru kaynaklarının başında gelmektedir. Tahrir defterleri Osmanlı klasik çağının tarım, hayvancılık, sanayii ve ticaret tarihinin en mühim kaynaklarıdır. Diyarbekir Vilayeti bu kaynaklar bakımından şanslı sayılır, çünkü Diyarbekir Vilayetinin 1518, 1540 ve 1564 tarihli mufassal (ayrıntılı) tahrir defterleri eksiksiz bir şekilde günümüze kadar ulaştırılabilmiştir. Belirtilen defterlerde Diyarbekir Vilayetine dair vergi mükellefi sayısını, alınan vergilerin adlarını, miktarını ve alınmasının mevsimini, yetiştirilen hayvan sayısını, üretilen tarım ürünlerini ve miktarını tespit etmek ve istatistiğini çıkarmak ve dönem dönem meydana gelen sayısal değişimlerini gözlemlemek mümkündür. Ancak bu çalışmada 1 Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Diyarbakır. 157

159 klasik dönem belgelerindeki Diyarbekir Vilayetine ilişkin belgeler konumuz dışında olması hasebiyle değerlendirilmemiştir. Osmanlı Devleti nin tarımı geliştirmeye yönelik olarak çiftçiye avans verilmesi, mübayaa usulünün kaldırılması, Nafia Hazinesi nin kurulması, Memleket Sandıklarının kuruluşu, Ziraat Bankası nın kuruluşu, 1858 Tarihli Arazi Kanunnâmesi nin yayımlanması, tarıma dayalı sanayinin kurulması, tarım okullarının açılması, pamuk ekiminin desteklenmesi ve sergilerin açılması gibi faaliyetleri gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu çalışmada, adı geçen faaliyetlerden arşiv belgelerine yansıyan birkaç numune okuyucu ile paylaşılacaktır. Zirai mahsuller insanoğlunun hayati besin maddelerinden olmasından ötürü tarih boyunca her coğrafyada ve ülkede stratejik olma özelliğini korumuştur. Bu bakımdan her iddialı devletin vazgeçemediği politikalarının başında vatandaşının hayati ihtiyacı olan tarım ve üretim politikaları mevcut olagelmiştir. Osmanlı Modernleşme Döneminde Diyarbekir Vilayetinde Uygulanan Teşviklere İlişkin Bazı Belgeler: Zirai üretimde birim alandan daha fazla ürün elde etmek bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlar: tarım araçları, gübreleme, sulama, kaliteli tohum kullanma gibi tekniklerdir. Tarımsal üretimde birim alanda mümkün olan en üst randımanı almak esastır. Bunun yanında günün şartlarında iyi gelir getiren ve daha fazla katma değer sağlayan ürünlerin yetiştirilmesi hem vatandaşın bütçesine hem de kamu için önemli katkı sağlar. İstihdamın artması ve vergi gelirlerinin artması gibi önemli müspet gelişmelere önayak olur. Osmanlı döneminde zaman zaman bazı alanlarda teşviklerin ve muafiyetlerin olduğu bilinen bir husustur. Bu teşvikler çoğu zaman stratejik öneme sahip alanlar için verilmiştir. Yapılan teşvikler bazen bir mağduriyeti gidermek, bazen de yeni bir ürünün istihsalini öğrenerek birim alandan daha fazla ürün elde etmeğe yönelik olmuştur. 158 Burada ele alınacak belgeler konu itibarı ile; 1. Tohum desteği 2. Endüstriyel tarım ürünlerinin teşviki 3. Tabîi felaketlere maruz kalan köylülerin mağduriyetlerinin giderilmesi 4. Tarımda modern usullerin kullanılmasının teşvik edilmesi gibi hususlarda çaba sarf edildiğine dair belgelerin olduğu müşahede edilmektedir. Burada tohum teşvikine dair iki belge ele alınacaktır. Bunlardan ilki 10 Ocak 1845 tarihli olup, özetle Diyarbekir (Diyarbakır) havalisinde iki yüzden ziyade köylerin ahalisinin tarımla uğraştıkları, fakat kuraklık sebebiyle ürün alamadıkları için tohum elde etme imkânlarının kalmasından dolayı senet karşılığında, mahsullerini elde ettiklerinde ödemek üzere verilmesi hakkında bir fermanın yani padişah emri

160 nin yazıldığı görülmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Tasnifi İKTS. 637 a-b. Bundan sonra BOA, C. İKTS). Tohumlukla ilgili ikinci belge ise 12 Haziran 1896 tarihlidir. Bu belgede ise özetle kaynağı yardım parası olan kuruş ile ihtiyaç sahibi çiftçilere çift hayvanın satın alınması ve tohumluk için de geçerli olan kuruşun hasat mevsiminde tahsil edilmek üzere mahalli Mal Sandığından harcanması Diyarbekir Vilayetinden bildirilmiştir. Buna istinaden Meclis-i Vükelâ tarafından bu talep değerlendirilerek talep geldiği şekli ile kabul görmüştür (BOA, MV. 92/27). Endüstriyel tarım ürünlerinin teşvik ve desteklenmesine dair burada yedi belge ele alınacaktır. Bunlardan ilki 9 Ocak 1847 tarihlidir. Bu belgeye göre; Diyarbekir Valiliği vilayetin ihtiyaç duyduğu teknik eleman talebidir. Belgede valilik kendir ve keten ziraatı için 7 kişilik uzman heyetinin yol masrafları da karşılanarak Meclis-i Vâlâdan istendiği ve bu talebin yerine getirilmesi için irâde-i seniyye (padişah emri) yazılmıştır (BOA, A. MKT Bab-ı Asfî (Sadaret) Mektubi). Diyarbekir Vilayetinde afyon üretiminin teşvik edildiği, ancak başta çiftçilerin rağbet etmediği sonra yöneldikleri bir üretim alanı olduğunu gösteren belge 13 Nisan 1869 tarihlidir. Adı geçen belgede özetle; afyon üretiminin Malatya Sancağında denendiğini ve çiftçilerin eskiye göre iki kat kazançlı çıktığını, Diyarbekir Vilayetinde afyon üretimi için uygun birçok arazinin bulunduğunu, yapılan teşviklerle birçok çiftçinin afyon üretimi için müracaat ettiği, bunun üzerine Malatya Mutasarrıflığından destek alındığı ve bu konuda tecrübeli ziraatçıların getirilerek uygulamaların yapıldığı ifade edilmektedir. (BOA, Şura-yı Devlet, 1456/30. Bundan sonra ŞD). Diyarbekir Vilayetinde tütün ekiminin yapıldığını delili olan belge 26 Temmuz 1892 tarihlidir. Bu belgede üreticiler ile Reji İdaresi arasında bir anlaşmazlığın olduğu ve meselenin üreticilerin ambara getirdikleri tütünün Reji İdaresince satın alınması ile halledildiği ve durumun Reji İdaresine bildirildiği anlaşılmaktadır (BOA, DH. MKT, 2028/17). Diyarbekir Vilayetinde gül bahçesinin tesisi ve gül yağının üretilmesine dair elimizde benzer muhtevalı iki belge bulunmaktadır. Bunlardan ilki 27 Haziran 1900, diğeri 10 Nisan 1902 tarihlidir. Bunlardan 1900 tarihli olan belgeye göre; Diyarbekir Vilayetinde gül bahçesi tesis ederek gül yağı imalatı işinin halka uygulamalı olarak öğretilmesi konusunda irâde-i seniyyenin (padişah emri) gereği aylık 600 kuruş maaşla ve iki yıl süre ile İstanbul dan gönderilen Mustafa Efendi nin başarılı ve verimli çalışmalarından memnuniyet duyulması üzerine vilayetten gelen talep ile görev süresinin uzatıldığı anlaşılmaktadır (BOA, ŞD. 528/24). Diğer belgede ise konu ile ilgili aynı bilgilere ilave olarak Mustafa Efendi nin görevi başında vefat etmesinden dolayı gül yağı üretimi hizmetinde aksama olduğu bunun üzerine Halkalı Ziraat Yüksek Mektebi mezunu Bekir Sıtkı Efendi Diyarbekir e tayin edilmiş, ancak halkın gül bahçesi ve gül yağı konusunda gerekli bilgi ve istek sahibi olması tamam- 159

161 lanamamış olduğundan Bekir Sıtkı Efendi nin görev süresinin üç yıl daha uzatılması kararının verildiği anlaşılmaktadır (BOA, ŞD. 531/32). Dut üretimi ve buna bağlı olarak ipekböcekçiliği yetiştiriciliğinin teşvik edildiğine dair iki belge sunulacaktır. Bunlardan ilki 25 Ocak 1906 diğeri 28 Mart 1906 tarihlidir. Bu belgelerden ilkine göre; masrafları Duyûn-ı Umûmiyye İdaresi tarafından karşılanarak dört yıldan beri dut fidanlığı tesis olunarak yetiştirilen fidanlar ücretsiz olarak halka dağıtılmakta ve bu faaliyetin ipekçiliğin gelişmesinde olumlu rol oynadığı gözlenmiştir. Buna bağlı olarak ipek öşrünün önceki senelere oranla kuruş fazla olduğu daha sonraki yıllarda bu miktarın iki-üç misli daha artacağı belirtilmektedir. Belediye Dairesi, Evsel (belgede Esfel) bahçelerinden sulu arazi kiralayarak buraya dut tohumu ekmeyi ve ipekçiliğin daha da geliştirilmesi hedeflendiği, buna karşılık olarak da Belediye Dairesine 5000 kuruş ayrılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır (BOA, DH-MKT, 1088/49). Konu ile ilgili diğer bir belgede ise özetle ipekçiliği teşvik etmek üzere Duyûn-ı Umûmyye İdaresince tesis açılan dut tarlasından dağıtılan fidanların 2200 adetten ibaret olduğundan yeterli fidan almak umuduyla hazır bulunan arazi sahiplerinin fidan alamadıklarından dolayı Beyrut Vilayetinden talep edilen fidan vaktinde getirilerek isteyenlere dağıtıldığı ve herkes tarafından Halife Hazretlerine hayır dualar edildiği ifade edilmektedir. Bununla beraber belirtilmeyen bir nedenle Duyûn-ı Umûmiyye İdaresi tarlayı işletmekten vazgeçtiğinden ziraat uzmanlarının bilgi desteği ile Bursa ve Beyrut vilayetlerinden 10 kıyye (okka) tohum istenerek gelecek sene ekilecek tarladan bin fidan dağıtımının yapılarak bu fidanlığın bir kısmı, numune çiftliği kurularak örnek bir çalışma yapılacağının hedeflendiği anlaşılmaktadır (BOA, DH-MKT. 1065/26). Tabîi felaketlere maruz kalan üreticilerin desteklendiğini gösteren belgelere de rastlanılmaktadır. Burada bunlara örnek teşkil edecek iki belge özeti sunulacaktır. Bunlardan ilki 19 Eylül 1887, diğeri ise 20 Nisan 1901 tarihlidir tarihli belgede özetle Diyarbekir Vilayetinde çekirge istilasından dolayı ekili tarım alanlarının tamamen mahvolmasından dolayı bazı kazaların ve köylerin ahalisine buğday ve arpa satın alınarak dağıtılması için Diyarbekir Meclis İdaresi tarafından kuruşun fazla görüldüğü, bunun yerine gerçek ihtiyacın ne kadar olduğunun araştırılarak bildirilmesi için Maliye Nezareti tarafından mahallinden bir maliye memuru tayin edilerek belirlenmesi emri üzerine yapılan inceleme sonunda kuruş para gerektiğinin bildirildiği görülmektedir (BOA, MV. 25/11) yılında da Diyarbekir Vilayetinde çekirge istilasının yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu istila sonrasında da devletin üreticilere tohum desteği verdiği görülmektedir. Belgeye göre; bu sene vilayet dâhilinde çekirge istilasından dolayı ekinleri zarar görenlerin ve tohumları çekirgeler tarafından zarara uğrayanların tohumlarının toplatılarak imha edilmesi ve bunu teşvik için tohum toplayanlara 20 şer para ücret verilmesi ve Ziraat Bankası nın Diyarbekir şubesinden kuruşun 160

162 harcanmasının istendiği anlaşılmaktadır (BOA, ŞD. 530/53). Diyarbekir Vilayetinde yapılan tarım faaliyetinden daha fazla verim alınması için bir takım yeniliklerin yapılması çalışmalarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Arşivi nde tesit ettiğimiz konu ile ilgili iki belge sunulacaktır. Belgelerin ikisi de aynı yıla ait olup, 30 Mart 1903 tarihini taşımaktadır. Bunlardan birinde özetle, Diyarbekir Vilayetinde halkın yegâne geçim kaynağı olan tarımsal üretimin eski yöntemlerle ve eksik bilgilerle yapılmasından dolayı yeterli verim alınmadığı ve ziraat usulündeki yeni gelişmelerin halka öğretilmesi gerektiğinden söz edilerek, Ziraat Bankası Nizamnâmesinin 39. Maddesine göre bölgeye harcanması mümkün olan para ile Diyarbekir de bir numune çiftliği kurulması için harcanması konusunda Diyarbekir Valiliği tarafından talepte bulunulduğu anlaşılmaktadır (BOA, BEO. (Bâb-ı Alî Evrak Odası) ). Diğer belgede ise adı geçen numune çiftliğin kurulması için gerekli olan para hususunu içermektedir. Buna göre; Diyarbekir Vilayetinde bir numune çiftliği tesis olunmak üzere kuruluş masrafları için bir defaya mahsus olarak kuruş, çiftliğin işletme sermayesi olarak da yıllık kuruşun tahsis edilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu para Ziraat Bankası tarafından temin edilecektir (BOA, BEO ) SONUÇ XIX. ve XX. Yüzyıl belgelerinde Diyarbakır şehri için Amid yerine Diyarbekir adının yerleştiği görülmektedir. Osmanlı devletinin son günlerinde bile yenilikleri takip etme ve uygulama içinde olduğu müşahede edilmektedir. Tarihin en eski çağlarından Osmanlı döneminin sonlarına kadar, Osmanlılardan günümüze kadar Diyarbakır ve çevresinin önemli bir tarım sahası olduğu, tarım faaliyetlerinde öncü rol oynadığı anlaşılmaktadır. Gülcülük faaliyetlerinin ortaçağdan Osmanlı döneminin en parlak olduğu XVI. yüzyıla kadar sürdürüldüğü bilinmektedir. Matrakçı Nasuh un çizmiş olduğu Diyarbekir minyatüründe şehrin kuzey doğusunda gülistanın olduğu görülmekte ise de XX. yüzyıla ait belgelerde gül üreticiliğinin unutulduğu ve devlet marifeti ile tekrar canlandırılmak istendiği anlaşılmaktadır. Diyarbekir vilayetinde tarımın modern ve verimli bir şekilde yapılması için devletin halkı harekete geçirmek için öncülük yaptığı ileri sürülebilir. Günümüzde Diyarbakır ve çevresinde zirai alanda modern usullerle faaliyetler gerçekleştirmek mümkündür. Bu faaliyetlerle şehrin ve bölgenin dolayısı ile ülkenin kalkınmasına olumlu yönde katkı vermenin imkânları mevcuttur. 161

163 Gülcülük yapılacak alanlara, Diyarbakır gülcülük tarihine katkı sağladığı anlaşılan Mustafa Efendi ve Bekir Sıtkı Efendilerin adları verilerek tarihi hatıraları canlandırılabilir. Konu ile ilgili daha çok arşiv belgesi işlenerek daha detaylı bilgilere ulaşmak mümkündür. EKLER 1 Diyarbekir Vilayetinde gül bahçelerinin tesisi ve gül yağı imalatının uygulamalı olarak öğretilmesine dair irade örneği. BOA, ŞURA-YI DEVLET, 528/24 Diyarbekir havalisinde bulunan iki yüzden fazla köyün ahalisinin kuraklıktan dolayı ürün alamadıkları ve tohum sağlama sıkıntısı yaşadıklarını bu sebeple tohumluk tahıllarının senet karşılığında tedarik edilmesinin istendiği ferman. BOA, C. İKTS, b. (10 Ocak 1845) Diyarbekir de çekirge istilasından zarar gören köy ve kaza ahalisine tohumluk buğday ve arpa satın alınarak dağıtılması talebini gösteren belge. 1 Bu belgeler, daha önce Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır (Haz. K. Yakuboğlu, M. S. Erpolat, M. Sarıbıyık, Diyarbakır 2011, s ) adlı eserde yayımlanmıştır. 162

164 BOA, MV, 25/11. ( 19 Eylül 1887) Diyarbekir de ipekçiliği teşvik etmek için dut tarlasından fidan dağıtımının yapıldığını, geriye kalan fidan ihtiyacının Beyrut vilayetinden istendiğini ve fidanın vaktinde geldiğini gösteren belge. DH. MKT. 1065/26. ( 28 Mart 1906) 163

165 164 FOTOĞRAFLARDA GEÇMİŞTE VE GÜNÜMÜZDE DİYARBAKIR DA TARIM VE TARIM TEŞKİLATI, Aygül Doru Diyarbakır da tarihte tarım eğitim kurumları Vali İsmail Hakkı paşanın Diyarbekir e verdiği hizmetlerden biri de Mekteb-i Ziraattir. O dönemlerde halkın ziraatta son derece geri kalmış yöntemlerle ziraat yapması böyle bir mektebin kurulmasının önemini bir kat daha artırmıştır. Bu konu ile ilgilenmesi için vali beyin vilayet başmühendisi Mösyö Ravic e görev vermesi ve onun da hazırladığı raporda bir Ziraat mektebinin kurulmasını öngörmesinin ardından hemen vilayette bir Ziraat mektebinin açılması için faaliyete geçilmiştir. Ziraat mektebinin 150 öğrenci alacak şekilde kerpiçten yapılarak bir zahire ambarı, bir mahzen ve ahır inşa edilmesi düşünülmüştü. Yapılan hesaplar sonunda bütün bu yapılacak işlerin ve hocaların giderleri ile beraber kuruşa mal olacağı anlaşılır. Bu masrafların mektebe bırakıldığı takdirde 2-3 sene zarfında çıkarılabileceği planlanır. Mektepte çalıştırılmak üzere Diyarbekir in her kazasından yaş arası gençlerden birer kişi alınıp, bunlar üç sene müddetle çalıştırılacaklar, diğer ıslahhanede okuyan öğrencilerle beraber fen ve hesap derslerini de alacaklardı. Bu arada öğrencilere uygulamaları olarak dersler verilecek, bilgilerinin geliştirilmesi de sağlanacaktı. Ziraat mektebinin açılış eğitim ve öğretimine geçtiği 9 Ekim 1970 tarihli yazı ile Dersaadet e bildirilmiş ve Dersaadet ten gelen irade namede bu teşebbüs takdir edilerek iyi bir icraat olduğu belirtilmiştir (1). Eğitim çiftliği: salnamesinde ahaliye usul, yeni aletler,fenn-i ziraati öğretmek üzere sur dışında bir numune çiftliği kurulacaktır, finans belediyece sağlanacaktır denmektedir (Salname 4/367). Ziraat Meclisi: salnamelerine göre bir ziraat meclisi olduğu anlaşılmaktadır. Reis: Mustafa Naili efendi. Azalar: İsmail bey,mustafa bey, Ahmet bey, Abdurrahman ağa, Cubur efendi, Mıgırdıç efendi, Agop efendi, Bolis efendi, Karabet efendi ydi (Salname 5/216). Borsa: Cumhuriyet döneminde İpekçi dükkânları ile puşucu dükkânları, iplik ve puşu boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler. Diyarbekirin asıl İpekçiler Hanı ise, Urfa Kapının iç tarafındaydı yılında Diyarbakır ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Diyarbakır da en hararetli alışveriş, yağ ve hububat borsalarında görülür. Diyarbakır yağlarının toplandığı ve büyük şehirlere doğru sevkedildiği yağ borsasına uğradım. Borsa binası, Selçuk yapı tarzında eski bir kervansaray, şimdi adına Çifte han diyorlar. Dört tarafı kapalı, iki katlı bir bina. Ortası avlu iki de kapısı vardı. Yağ kapıların birinden giriyor, ötekinden çıkıyor. Avluda grup grup yağ tenekeleri var. Duvarada da bir sürü dayamışlar.

166 Bunlar ipek kozası ile dolu. Beyaz yağ daha makbuldür. Çünkü keçi yağıdır. Koyun yağı biraz sarımtırak olur. Diyarbakır daki tüccarlara veya komisyonculara dışarıdan yağ sipariş edilir. Valilik borsaya bir kimyager tayin ettirdi. Şimdi, Diyarbakır borsasında satılacak ve satılan yağlar muayeneye tabi tutuluyor. Senede 2 milyon kilo sadeyağ Diyarbakır dan ihraç edilmektedir. Borsa binasında, zamanına göre yapağı, mazı, kitre, acıbadem, deri, pirinç gibi mallar da arttırılmaktadır (2). Cumhuriyetin 15 inci yılında Diyarbakır yılında sera 165

167 1967 ve 1973 il yıllığına göz atarak hatıraları tazeleyelim Tarihte Tarımsal Kurumlar 1973 yılı- Urfakapıda açılmış yenihal (Şimdiki eski hal) yılı Urfakapı da borsa (Şimdi Urfa yolunda)

168 1973 Et kombinası 1973 Sümerbank yünlü sanayi müesesesi tesisleri (Bugün Sümerpark) 1973 Veteriner Bakteriyoloji enstitüsü 1973 Zirai Mücadele enstitüsü 167

169 1973 Ziraat bankası Tarihte hayvancılık D.Ü. Kalp hastanesi karşısı aygır deposu (1938 yıllarına ait) Karacadağda hayvancılık

170 1973 Koyunlar ve çoban Karacadağda dokuma 1973 koyun süt sağımı: Bugün süt sağma makinaları kullanılıyor 169

171 Tarihte tarım 1967 Diyarbakır karpuzu 1967 Diyarbakır kavunu 1967 Hevsel bahçeleri Hevsel de dut silkeleyen kadınlar

172 1973 harman 1973 Harman savrulurken 1973 Harman 171

173 Tarihte sulama 1973 Devegeçidi barajı 1967 Orta viran göleti 1967 Gözegöl göleti sulama kanalı 172

174 1967- Gözegöl göleti servis köprüsü Tarihte Ziraat müdürleri 1973 Yılı Diyarbakır Tarım teşkilatı (Ölenleri rahmetle anıyoruz) Orhan Baykan Vet. Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü md. Mehmet Özgen: Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araş.Enst. Md. Mehmet Koroğlu Orman işletme md Fikret Vural Et Kombinası md. 173

175 Ya h y a A l p a y - 1 n o l u Toprak komisyon bşk. Vedat Utkucu TMO md. A. Şerif Başara Ziraat Bank md. Yılmaz Büke Topraksu 7. Bölge md. Alaeddin Sarıgüzel Donatım Kurum Bölge md. Ahmet Türkmen Toprak İskan md. Ali Faruk Erdost Bölge Zirai arş ens md. Mustafa Akıncı Teknik Ziraat Başmü. Tevhit Özben Teknik Ziraat Başmüd. 174

176 Ticaret odası (Tarihte) Metruk çifte han (Borsa) Ulu cami karşısı Urfakapı 175

177 Günümüzde tarımla ilgili kurum ve alanlar Pazarlama Yol kenarında meyve ve sebze satışları 176 Sebze hali

178 Tarım fuarları Diyarbakır da hayvancılık ve tarım fuarı: 18 Şubat 2011 Urfa yolunda tarıma dayalı sanayi örnekleri Tarıma destek veren kurumlar DSİ özellikle sulama kanallarıyla çiftçinin destekçisi DSİ 177

179 DSİ- Bölge müdürlüğü D.Ü. Ziraat fakültesi TMO İl tarım müdürlüğü Güneydoğu Tarımsal Araştırma enstitüsü 178

180 Borsa Cumhuriyet döneminde İpekçi dükkânları ile puşucudükkanları, iplik ve puşu boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler Diyarbekirin asıl İpekçiler Hanı ise, Urfa Kapının iç tarafındaydı. Bugün borsa Otogar yakınındadır. Hayvancılığı destekliyen kurumlar Günümüzde borsa Diyarbekir Ziraat Mektebi ve Numune Çiftlikleri a) Diyarbekir Ziraat Mektebi Vali Kurt İsmail Paşa ya göre, Diyarbekir sancağının arazisi her türdeki ziraata uygun olmasına rağmen, ziraatla iştigal eden ahali hem ziraat fenninden habersiz, hem de fakr-u zaruret içindedir. Bu iki problemin çözümü için öncelikle Diyarbekir de bir ziraat mektebinin açılmasına gerçek anlamda ihtiyaç vardır. İsmail Paşa nın bu mütalaası üzerine, Vilayet Başmühendisi Mösyö Ravic zirai çalışmalarla ilgili bir rapor hazırlamıştır. Raporda, ziraat mektebinin açılması zaruri olup, söz konusu mektebin masrafı için bütün memurlar ile vilayet ahalisi tarafından yardım yapıldığı takdirde bundan merkez sancağına beşte bir hisse isabet edeceğinden sancağın mevcut nüfusuna nispetle her şahsa 20 para düşeceği; 179

181 biraz noksan kalırsa onun da yine vilayet ve sancak memurlarından toplanmasının mümkün olacağı ifade edilmiştir. Bu öneri, Diyarbekir Vilayeti Umumi Meclisi tarafından kabul edilerek, Şûrâ-yî Devlete havale edilen mazbatanın içeriğinde yer almıştır. Söz konusu mazbatanın ziraat mektebiyle ilgili bendi, hem Ticaret Nezareti nde ve hem de Şûrâ-yî Devlet Nafia Dairesi nde mütalaa edilerek bu düzenleme ile mekteb açmanın mümkün olamayacağı karara bağlanmıştır. Ancak, Ticaret Nezareti tarafından vilayetlerde ziraatın terakkisi için lazım gelen tedbirlerin alınacağı belirtilmiştir. b) Diyarbekir Numune Bahçesi Vali Halid Bey zamanında ( ), az masrafla çok mahsul elde etmek, yeni zirai aletler hakkında bilgi sahibi olmak ve ziraatçıların ziraattaki ilerlemelerden haberdar olmalarını sağlamak amacıyla iklimi, toprağı ve havası her çeşit ürünü yetiştirmeye uygun olan Diyarbekir de bir Numune Bahçesi açılmış ve bir ziraat memuru tayin edilmiştir. Halk kısa sürede bu tesisten istifade etmeye başlamıştır. Vilayette gül bahçeleri çoğalmış, gül yağının çıkarılması halka öğretilmiş ve dutlukların sayısı arttırılmıştır. Böylece, Diyarbekir kazasının kuruştan ibaret olan aşar bedeli kuruşa ulaşmıştır. c) Diyarbekir Numune Çiftliği Şehirde bir Numune Çiftliği tesis etmek ve yeni zirai aletlerin kullanımını halk arasında yaygınlaştırmak için vilayetçe bazı tedbirler alınmıştır.78 Diyarbekir de ziraatın gelişmesi için bir numune çiftliğinin tesisine müsaade edilmesi gerektiği Orman ve Ziraat Nezareti ne bildirilmiştir. Nezaretten alınan cevapta; ziraat işleri için ayrılan meblağın ziraat mektebleri ve numune tarlaları masraflarına ancak kâfi geldiği, numune çiftliği tesisinin masrafı için yeni imkânların bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Bunun üzerine, Diyarbekir Valisi Mehmed Nazım Paşa tarafından sadarete gönderilen 28 Mayıs 1903 (1 Rebiyülevvel 1321) tarihli yazıda; çiftlik yeri meccanen istimlâk olunmak ve bina için bazı yardımlar icra edilmek üzere, vilayetçe verilmekte olan akçenin üçte ikisinin buraca sarfına müsaade edilmesi istenmiş79, fakat bu tekliften de bir sonuç alınamamıştır. Siverek Numune Tarlasının önemini yitirmesi ve lağvedilmesiyle birlikte, Diyarbekir Vilayeti Encümen ve Hey et-i Umumiyesi, vilayet dahilinde bir numune çiftliği kurulması için yeniden harekete geçmiştir. Bu amaçla vilayetin 1914 (R. 1330) yılı bütçesine kuruş ödenek konulmuştur.80 Ancak, Diyarbekir de oluşturulması düşünülen numune çiftliği, daha önce olduğu gibi, bir türlü kurulamamıştır. Bunun en büyük nedenlerinden biri, çiftlik için uygun bir arazinin bulunamamasıdır. 81 Nihayet 1914 yılında, Diyarbekir Vilayeti Hususi İdaresince, numune çiftliği yapılmak üzere, mülkiyeti Diyarbekir eski Posta ve Telgraf Baş Müdürü Ali Galip Efendi ye ait olan arazi istimlâk edilerek bedeli Ziraat Bankası na yatırılmıştır. Fakat bu arazi, hazineye borçlu olan Ali Galip Efendi nin borcuna karşılık haczedildiğinden vilayet adına tapusu alınamamıştır. Bu durum, 1917 (R. 1333) yılı sonlarına kadar üç yıl boyunca devam etmiştir. Sözü edilen arazinin tapusunun alınması ve numune çiftliğinin kurulmasına başlanması için Divan-ı Muhas-bat tarafından Ali Galip Efendi nin muhasebesinin görülmesi ve söz konusu arazinin hacizden kurtarılması gerekli görülmüştür.82 A cak bu problem halledilememiş ve sözü edilen çiftlik bu nedenle açılamamıştır. 180

182 Numune çiftliğinin 1917 yılı hususi masraf bütçesinde; müdür ve müstahdemlerin maaşı için , çiftliğin daimi masrafı için , alet ve edevat tamir masrafı ile nakliye ve farklı masraflar için 3.000, harcırah için kuruş tahsis edilmiş olup, toplam tahsisatı kuruştan ibarettir.83 Ayrıca, Diyarbekir Vilayeti nin 1917 yılı olağanüstü masraf bütçesinde,84 numune çiftliği inşâ masrafı için kuruş ayrılmıştır. Çiftliğin 1918 (R. 1334) yılı hususi masraf bütçesinde de hükümetçe aynı oranda maaş ve masraf tahsisatı teklif edilmiştir. Ancak tapu sorunu nedeniyle çiftliğin tesisi mümkün olmadığından Vilayet Umumi Meclisi bu tahsisatı bütçeden çıkarmıştır (86). d) Siverek Numune Tarlası Diyarbekir Vilayeti dahilinde yer alan Siverek kazasında bir Numune Tarlası tesis edilmiştir. Ancak, tesis tarihinden beri hiçbir faydası görülmediği gibi, 1913/14 yılına gelindiğinde bir iki yüz adet ufak ve sıradan dut fidanından başka bir şeye sahip olmadığı tespit edildiği için ödeneğinde eksiltmeye gidilmiştir. Bu nedenle, şimdiye kadar yıllık kuruş olan tahsisatı, Vilayet Hey et-i Umumiyesince 1913 (R.1329) yılı bütçesinde kuruşa indirilmiş, (R.1330) yılı bütçesinden ise tamamen çıkartılmıştır. Söz konusu numune tarlası, Diyarbekir Vilayeti Encümen ve Hey et-i Umumiyesi kararıyla lağvedilmiştir. Diyarbekir Vilayeti dahilinde, yukarıda sözü edilen zirai eğitim alanlarının yanı sıra, Viranşehir kasabasında iki önemli teşebbüste bulunulması düşünülmüştür. Kasabanın öşür geliri liranın üzerinde olup, ahalisinin iştigali ziraata münhasırdır. Arazisinin doğal yapısı da her türlü mahsulün ekimine müsaittir. Bu nedenle, söz konusu kasabada bir Ziraat Bankası şubesinin tesisi ve bir ziraat mualliminin tayini lüzumlu görülmüştür. Ziraat Bankası nın açılmasıyla ziraat işleri kolaylaşacağı gibi, ziraatın çeşit ve miktarında da artış sağlanacaktır. Tayin edilecek bir ziraat muallimi ise hem yeni usul üzere ziraat yapmayı ahaliye gösterecek, hem de yeni aletlerin dağıtımını sağlayacaktır. Ancak bu teşebbüsün gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmemektedir (7). KAYNAKLAR 1. Korkusuz. MŞ. Cumhuriyet öncesi Diyarbekir de marif. Kent Işıkları yay. İst s Beğenç C. Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara s. 27,12 3. İzmir Fuarında Diyarbakır s , Diyarbakır il yıllıkları , Diyarbakır il yıllıkları , Diyarbakır il yıllıkları 7. Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Yenileşme Dönemi nde Diyarbakır da Sivil Mesleki Teknik Eğitimi. e-şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi- Sayı: VII, Nisan 2012 s

183 TARİHTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIRDA SÜS BİTKİLERİ Aygül Doru 182 Şimdi Diyarbakır da olmak Şimdi Diyarbakır da olmak vardı. Her yerde çiçekler, Havada ıhlamur kokusu Akşam, olmak üzere güneş Battı batacak şöyle demli bir çay, Çocuklu sokaklar, yerde ıhlamur kokuları, Sevgili gençler dağ kapı meydanında ışıl ışıl, Gece lambaların altında, Diyarbakır ı. seyrediyorlar (1) DİYARBAKIR VE GÜL Günümüzde pek bilinmiyor olsa da, Diyarbakır da gül yetiştiriciliğinin geçmişi Akad dönemine kadar uzanır. Gülün onlarca çeşidinin yetiştirildiği kent Osmanlı döneminde gülistanlıklar kurulan, yetiştirilen güllerden gülyağı ve gülsuyu elde edilen önemli bir merkezdi. Matrakçı Nasuh un 16. yüzyılda meydana getirdiği Beyan-ı Menazir-i Sefer-i Irakeyn adlı eserinde resmedilen bir minyatürde şehrin surlarının dışında büyük gül bahçeleri resmedilir. Evliya Çelebi de Seyahatnamesi nde Diyarbakır güllerinden söz ederken: Büyük nehrin aktığı toprakların iki tarafı da gül bahçeleri güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir. Buralar vilayet halkının altı ay boyunca Diyarbekir in Dicle fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir der (2).

184 Sümerler gülü Diyarbakır dan getirtiyor. Milattan önce 2400 lere ait bir tabletten söz ediyor Prof. Altıntaş: Bunu Amerikalı bir arkeolog okudu. Dört beş bin senelik bir belge. Mezopotamya Kralı, Dicle ve Fırat nehirlerinin doğduğu yere gidiyor. Askerî tatbikat ya da araştırma için. Üç tane yeni bitki getiriyor. Gül, asmaüzüm ve incir. Anadolu çok eskiden beri gülü tanıyor ve yetiştiriyor (3). Gül şehri Diyarbakır Gül şehri Diyarbakır 183

185 Diyarbakır yerlisi Ali Haydar Canlı Urfakapı da eski sebze halinin bulunduğu yerde Muhammediye güllerinin yetiştirildiğini, bundan esans yapıldığını ifade etmektedir. Konu Gül şehri Diyarbakır isimli kitapta detaylı incelendi. Başka makalelerde de ayrıca işlendi. Biz burada diğer çiçeklere göz atacağız. Özellikle. Menekşe şehri Diyarbakır Değişik dönemlere ait Diyarbakır süs bitkilerine bakalım: 16. yüzyıl Kanuni Diyarbakır a vefa borcu olarak Karacadağ dan şehre Hamravat suyunu getirir. Hamravat suyunun her eve gelmesi havuz yapma geleneğini başlatmış, su bollaşınca çiçeğe ilgi artmıştır. Diyarbakır ın iri, aromalı, renk renk gülleri konakların övüncü olmuştur (4). Fis kayası lalelik Evliya Çelebi seyahanamesinde Fisk kayası adı ile meşhur yüksek bir tepe üzerine siyah taş ile yapılmış, yüksek ve gayet kuvvetli bir kaledir o yüksek dağın tepesi geniş ve laleliktir. der. Diyarbakır da bazı minareler hem estetiktir, hem de mis koku harçlarla yapılmıştır. Safa camii minaresi misk kokan bitkili harçla yapılmış olup sadece Cuma günleri kılıfı açılır, etrafa güzel kokular saçılırdı. 15. yüzyılda, Akkoyunlular döneminde, Uzun Hasan tarafından yaptırılmıştır ve dönemin mimari başyapıtlarındandır. Özellikle minaresinin taş işçiliği dikkat çekicidir. Minaresinin harcının Diyarbakır çevresinde yetişen kokulu bitkilerle karıldığı için yakın zamanlara kadar sadece Cuma hutbelerinde minarenin kılıfının çıkarıldığı bilinmektedir. Safa camii minaresi 184 Diyarbakırda tarihten beri güzel kokuya düşükünlük vardır.

186 İpariye (Safa) camii yapılırken duvarlarında kullanılan kirece 70 yük misk kokusu karıştırılmıştır. İpariye, misk kokan demkmiş. Halikaten der, Evliya Çelebi nemli havada dört duvarını da koklasan misk kokusu insanın dimağını buğular demiştir (5). 19. yüzyıl da süs bitkileri Dr. Lamec Saad Diyarbakır 1890 yılı izlenimlerini şöyle anlatır: Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla da, Diyarbekir in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Bu verimli alan ilkbaharın gelmesiyle gül ve menekşe bahçesine dönüşmektedir. Halkın eğlence yeri olarak da Dicle kenarında Urfa kapı ile Dağkapı arasında bahçeler çok ünlüdür. (6). Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde mamulat ve masnuat içinde menekşe şurubları bulunmaktadır denmektedir (3/361). Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında hudayi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. Mevsim-i Rebinin bidayetinde menekşe ve nihayetinde gülistan mesireleri olur (5/84) denir). Diyarbakır salnameleri (7) senesine ait resmi devlet belgesi olan Diyarbakır salnamelerinde Bahçelerde menekşe ve güllükler vardır ki; ilkbaharın ilkinde menekşe nihayetinde gül ve feryad-ı andelib zamanı hulul ederek temaşaları yüz göstermeye başlar (4/63, 270) (7). Dahil ve haric-i şehirde bir hayli bağlar, bahçeler, güzel güzel mesireler ve köşkler mevcuddur. Hele mevsim-i baharda dağ ve Mardin kapıları haricindeki nüzhetgahlarda bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler (5/84) (7). Arifi paşa seyahatnamesinde Diclenin canibeyni pek latif bahçeciklerle müzeyyen olup (6) der. Ziya Gökalp Diyarbakır menekşeleri ile ilgili şu güzel beyti söylemiştir: Etmez bizim baharda delalet menekşeler Yüz-pare top ile açılır nevbaharımız! Cumhuriyet dönemi süs bitkileri Bölge bitki bakımından zengindir. En çıplak Karacadağda bile güzellikler vardır. Karacadağda D. Ü. Fen Fak Biyoloji bölümüne göre süs bitkisi olarak dağ lalesi, kan damlası, Linaria, Lathyrus, trahycarpus, lotus türleri vardır Süs bitkisi 185

187 olarak ağaçsı türlerden Cerasus, çalı formunda Rosa cinsinden bitkiler vs. yetişir. Karacadağda 254 bitki çeşidi vardır. Diyarbakır da süs bitkileri sanayiye de hizmet ediyordu. Diyarbekir in menekşe yağı ve gül yağı Diyarbekirli hacılarla beraber giderdi. İşte o Diyarbekir imalatı imbiklerde kaynatılarak yağı çıkarılırdı (8). Çok kişi bilmez Diyarbakır da yetişen menekşeler, hiçbir yerde yetişmezdi. Menekşe yetiştirmek için özel bahçeler vardı. Bizim de böyle bir Menevşelik diye bahçemiz vardı. Babaannem menekşe çay vardı. Mis gibi menekşe çayının tadını bile hatırlıyorum. Bahar geldiğinde çocuklar deste deste menekşe yapar ve satarlardı. Diyarbakır şivesiyle Mor menevşe. Mor menevşe diye bağırırlardı (9). Abdüssettar hayati Avşar, yatsı namazından sonra konaklardaki musiki gecelerini şöyle anlatır. Muhammedi güllerinin, top reyhanların, ıtırların, katmer kadifelerin, menekşelerin, leylakların, zanbakların, şebboyların, kılıflarının, nergizlerin, sümbüllerin, yaseminlerin, zerleylakların ve diğer bir çok çiçeklerin birbirine karışmış kokularını almak için havayı koklar, teneffüs eder, fıskiyelerden dökülen suların şırıltılarını dinler ve kandillerin, avizelerin, fanusların etrafında daireler çizerek dönen çeşitli şekiller meydana getiren, aleve atılıp yanan pervaneleri seyrederdik. Şair, bestekar ve icrakarlar havuz başındaki tahtalara, sazendelenlerle yanlarındaki kanepe ve koltuklara eyvana karşı oturup yerlerini alıp eğlenceyi başlatırlardı (10). Diyarbakır da çiçekçilik devletçe desteklenirdi, sergiler düzenlenirdi 1932 Gül ve çiçek sergisi 1932-Vali Faiz Ergun sergide (11) 1932 çiçek sergisi 186

188 1936 yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında 1932 senesinde Diyarbekir halkevi tarafından açılan sergide cins itibarile teşhir edilen çiçekler şunlardır: Sardunya, Hüsnü Yusuf, Karanfil, Arslan ağzı, Hercai menekşe, Ful, Nişan çiçeği, Brağonya, Begonya, Küpe, Gilye, Ortanca, Zambak, Telgraf, Itır, Şebboy, kamelya, Flördamur, Düğme, Mercan, Gündüz safa çiçeklerile Kuşkonmaz, Kaynana dili, Mevlevi külahı, Frenk inciri, Palmiye, Çam, Mazı, Limon, Taflan, Zakkum, Şimşir, Katran, Kana ve lastik gibi muhtelif nebatatı tezyiniyeden ibarettir. (11). Şehrin hemen bütün evlerinde daha bir çok çiçek nevilerine tesadüf edilmektedir., denir da Basri Konyar şunları söyler: Diyarbekir in binbir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvanın türlüsü yetişir. Diyarbakır ın menekşe tarlaları bu ağaçların temiz ve serin gölgelerine sığınmıştır. (12) yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında. Fatih paşa camile karakolunun iç duvarlarında müşahede edilen çinilerde mevcut nakışlardan ve hususile gül, karanfil, sünbül vs. çiçek resimlerinden bahçıvanlığın tezyinat şubesini teşkil eden bu bedii sanatların eskiden beri bu havalide malum olduğu istidlal olunmaktadır (. s. 147). Hani ve Lice havalisinde ehemmiyetle yetiştirilen güller ticaret maksadile vilayet merkezine sevk olunuyordu (s. 148). 1937yılı 1937 yılına ait bir kitapta Hemen her evin avlusunda çok temiz ve çok saf bir su olan Hamravat suyu akar. Bu avlular geniş havuzlar ve türlü çiçeklerle süslüdür denmektedir. Şehrin parkları, Dağ kapı dışında Halkevi parkı ve ordu evi, Halkevi bahçeleri, şehir içinde Melek Ahmed ve belediye bahçelerile hükümet bahçesidir. (13) yıllarına ait bir kitapta Diyabekirliler gül ve çiçek yetiştirmeğe çok önem vermektedirler. Şehrin heman bütün evlerinde avlular, havuz başları muhtelif çiçeklerle süslüdür. Halkevinin her ilkbahar açdığı çiçek sergileri büyük bir ilgi ile karşılanmaktadır. Şehirde 25 türlü gül yetiştirilir. Şehrin dışındaki bahçelerde geniş menekşe tarlaları vardır. Mevsiminde kilolarla menekşe kurusu satılır. Çiçek ve menekşe şurupları, çayları ve bilhassa harır adı verilen şurup yalnız Diyarbakır a mahsustur Bin bir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvanın türlüsü yetişir. (13). 187

189 tarihinde Ülke dergisinde İbrahim Tokay şunları yazar: Diyarbakır halkı zevk-i selim sahibi ve ehli tabiat olduklarından herkesin evinde ufak veya büyük çiçek bahçesi;mis gibi güller, baygın mıenekşesi vardır. Salonlarında havuzlu fiskiyeler etrafında çiçek saksıları dizilidir, demektedir (12) yılına ait bir kitapta Hemen her evin avlusunda çok temiz, çok saf bir su olan (Hamravat) suyu akar. Bu avlular geniş havuzlar ve türlü çiçeklerle, ağaçlarla süslüdür. Diyarbakır ın Dicle ye bakan eteğinde geniş bahçeler ve menekşe tarlaları uzanır. Bu bahçelerde her türlü meyve ve gayet sulu şeftaliler yetişir denmektedir. (14) arası Dr. Abdullah Süheyl Baran anılarını anlatıyor: Arkadaşlarımın aşêf adına yaptıkları tek şey, nisan mayıs ayında bahçelerden yabani menekşe toplayıp destesini kuruşa, Dörtyol da veya Gazi caddesinde satmaktı. Bu da nedense sadece erkek çocukların işi idi. Bu menekşeler çok güzel kokardı. O zamanlar Diyarbakır da hiç çiçekçi yoktu. Hevsel den toplanan menekşe ve bazen köylülerin getirdiği sarı renkli kardelenler dışında çiçek satıldığını hatırlamıyorum. (15). Günümüze yaşlılar hariç, bizler gibi yeni nesil hiçbir Diyarbakırlı bilmez ki Diyarbakır da menekşe tarlalarının olduğunu ya da rengarenk gül karanfil bahçelerinin olduğunu bir zamanlar Diyarbakır da karanfil çayından başka çayın içilmediğini. (16). Günümüzde süs bitkileri Geçmişteki günleri hatırlatan bir sokak ismi Şeyhmus Diken Dağlara Bahar Gelende diyerek konuya parmak basar: Bahar gelende bizim buralara; Dağlara lale düşer, güle velvele

190 Gülün telaşı lalenin yabani olarak bitmesinden kaynaklı kendi kıymetinin bilinmemesinedir. Yoksa laleye de yer var bu diyarlarda, güle de! Çünkü gül de, lale de bilir ki; Diyarbekir in dört etrafı menekşe ve nergis dir (17). Hevsel çiçekleri Mehmet Mercan Diyarbakır da Hevsel çiçeklerini anlatıyor : Hevselde bazı bahçelerde sadece gül, menekşe, nergiz üretilirdi eskiden. Mardin yolunun üzerindeki kayalardan Hevsel i seyrettiğinizde, muntazam parsellere bölünmüş rengarenk görünürdü bahçeler. Kimi mor, kimi kırmızı, kimi beyaz, kimi yemyeşil Bu renklerden bilirdik hangi bahçede menekşe, hangi bahçede gül, hangi bahçede nergiz yetiştiğini (18). Kadri Göral Hevseldeki çiçek tarlalarına örnek olarak yer yer gelincikler, sarı çiçekler, Sarısu nergizleri, hatmi çiçekleri ve papatyalardan bahseder (12). Musikide menekşe ve karanfil Esfel Bahçesine Menekşe Ektim Esfel Bahçesine Menekşe Ektim Yar diye sevdanı yıllarca çektim Söz verdin haniya sen gelecektin Gelmedin sen bilmedin sen Esfel bahçesinin çiçeği solmuş Yar diye sevdiğim ellerin olmuş Gönlüme şimdi de kederi dolmuş Gelmedin sen bilmedin sen Bağlantı Bir zalim derde düştüm Görmedin sen bilmedin se Karanfil Eken bilir Karanfil eken bilir malamın Bu aşkı çeken bilir malamın Yeşil berde üstüne malamın Sarılıp yatan bilir malamın Bağlantı Oy canoy canoy canoy cananım 189

191 Yandırdın beni canım cananım Soldurdun beni canım cananım Karanfil eker misin malamın Bu aşkı çeker misin malamın Bana ettiklerini malamın Ahrette çeker misin malamın (C. Güzelses) MAKAM VE MAKAM ÇİÇEĞİ Makam ın bir çok özelliği var. Bu özelliklerden biri, burada açan ve buraya özgü Makam Çiçeği dir. Bir rivayete göre Zülküf Peygamber in terinin damladığı her yerde bu çiçek olmuştur. Zülküf Dağı nda Aşağı Suluk ve Çırçırik in yukarılarından başlayıp taa Mescid e kadar olan kısımda taşlık ve kayalıklarda olmaktadır. Bir başka rivayete göre ise, Hz. Ali nin atının terinin damladığı yerlerde ilkin açmış ve o günden beri de sadece Ali Dağı ve Zülküf Dağı nda olmaktadır. Daha başka rivayetler de var Makam Çiçeği, genellikle yalnız Nisan ayı sonu ile Mayıs ayı başlarında açmaktadır. Bu çiçek benim bildiğim kadarıyla zambakgillerden Lilium cinsini oluşturan alımlı; dik gövdeli, taşlar arasında santimetre boyunda yeşil ince uzun yaprakları arasında tek tek huni biçiminde eflatuni çiçekler açan güzel kokulu bir çiçektir. Yabanıl olarak yetişir. Hem kutsal olduğuna inanıldığı için ve hem de güzel kokusundan ötürü evlerde kurutulmuşu saklanılır (19). Makam çiçeği Zambakgillerden Lillium cinsini oluşturan, alımlı, dik gövdeli, taşlar arasında cm. boyunda yeşil ince uzun yaprakları arasında tek tek huni biçiminde eflatuni çiçekler açan narin, güzel kokulu bir çiçiektir. Yabanıl olarak yetişir. Hem 190

192 kutsal olduğuna inanıldığı için hem de güzel kokusundan ötürü evlerde kurutulmuşu saklanır (20). TERSLALE Şehmuz Diken ters lalenin anavatanın Karacağ olduğunu ifade etmektedir. Terslale nin anavatanı Karacadağ dersek gerisini siz düşünürken. Karacadağ ın söyleyemedikleridir (17). D.Ü. Ziraat fak. Doç. Dr. Süleyman Kızıl bu alanın uzmanı. Kendisi Karacadağ da yetiştiriclikte rehber olarak çiftçilere yol gösteriyor. Bu çiçeğin Çermik-Çüngüş arasında yetiştiğini, ifade etti. Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız, Kulp ilçesinde ters lalenin yaygın şekilde yetiştiğini ifade etti. Dünyada bir benzeri daha bulunmayan ve anavatanı Dağların Kenti olarakta bilinen ilimizde yetişen Ters Lale, dünyanın en nadide çiçeklerinden biridir. Kan kırmızı, göz kamaştırıcı rengiyle kadife hassaslığındaki çiçeği ile estetik görünümlü tersliğiyle adeta bir doğa harikasıdır. Her sabah göbeğinde su yaydığı Ağlayan Lale, Hz. İsa nın çarmıha gerildiği zaman Meryem ananın göz yaşlarından yere akan damlalarla yetiştiğine inanılan, adına Ağlayan Gelin de denilen Ters Laleler, aynı zamanda Hıristiyan aleminin kutsal çiçeği olarak da kabul ediliyor (21). Türk Mimarisinin en büyük eserlerinden birisi olan Selimiye Camisinde Ters Lale motifleri kullanılmıştır. Bu sayede Türk mimarlık tarihindeki yerini almıştır. Bu çiçeğin sanat tarihimizde mezar taşlarına nakşedilmesi açısından sembolik bir önemi olduğunu geçen yaz öğrenmiştim. Bugün de karşıma böyle kanlı canlı çıkınca paylaşmak istedim: Ters lale yahut Ağlayan gelin çiçeği olarak adlandırılan bu çiçek Doğu ve Güney Doğu Anadolu da baharda açan bir bitkidir. Osmanlı döneminde ölen genç kızların mezarlarına nakşedilirmiş. Hz. İsa çarmıha gerildiğinde Hz. Meryem in gözyaşlarıyla yetiştiğine inanılan bu çiçek, Asurlularda da her sabah göbeğinden su aktığı için Ağlayan Lale diye adlandırılmıştır (22). 191

193 Adı Ferhat ve Şirin in aşklarına konu olan ters lale, büyük ozan Aşık Veysel in dizelerinde de yer almaktadır. Ters lalenin, Hıristiyan alemi için de kutsal sayıldığı idea edilmekte, Meryem Ana nın Hz. İsa çarmıha gerildiğinde döktüğü gözyaşları ile yetiştiğine inanıldığı için de buna Ağlayan lale isminin verildiği söylenmektedir. Ters lale zambak, nergis, sümbül ve çiğdem bitkileri ile birlikte aynı yer bitkileri grubuna girmektedir. Soğan, rizom ve yumru kök yapısına sahip olan bu süs bitkisi, daha çok metre arasındaki rakımlardaki dağların eteklerinde doğal bir şekilde yetişmektedir. Soğuk iklim bitkisi olan ters lale, karların erimesiyle birlikte baharın ilk aylarında (Nisan ve Mayıs) kırmızı, sarı ve turuncu renklerinde çiçekler açmaya başlar. Nar kırmızısı rengi gösterişli ve estetik görünüşüyle baharın ilk müjdeleyicisidir adeta. Parlak mızrak şeklindeki yeşil yaprakları ve ortalama olarak cm boyuna kadar büyüyebilen ters lale bitkisinin her dalında 5-8 adet yüzü toprağa dönük lale bulunmaktadır (23). Çiçek ilçeler Ters lale 192 Kralkızı barajı önünde gölet ve renk harmonisi

194 Ergani çiçekleri İlkbaharda Müslüm Üzülmez in Ergani fotoğrafları 193

195 Eğil ilçesi Eğil ilçesinde ilkbahar Eğil de doğa bir harikadır (24) 194

196 Kulp çiçekleri (25) 195

197 196 Kulp çiçekleri (25)

198 Kocaköy Süs bitkileri (26) Osin Cicegi- Silvan- fot. nejat satici Kıjıkae Ağacı 197

199 Kocaköy laleleri Süs bitkileri 198

200 KAYNAKLAR 1. Ali Şeran. www. diyarinsesi. org 2. Hasan Mert Kaya Sevgi Kenti Diyarbakır SkyLife - Eylül EMİN AKDAĞ Aksiyon dergisi Dr. Emrullah Güney. Diyarbakır ve yöresinde Doğa-Kültür Turizmi. Diyarbakır s Mustafa Armağan: İnsan Yüzlü Şehirler. Timaş yayist s M. Şefik. Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. İst c. 4. s. 63, Diken Ş: Diyarbekir diyarım, yitirmişem yanarım. İst s: 77, Berat Beren: Henek. 2. Baskı Peri yay. İst Tuba Cengiz: Diyarbakır eski suriçi ve surdışı evlerinde çevresel etmenler.. D. Ü. Mimarlık AD. Diyarbakır s H. Basri Konyar. Diyarbekir İl Yıllığı M. Kadri Göral Cevahir Çıkını. Gökçe ofset. Ank s Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb İzmir Fuarında Diyarbakır s. 4, AbdullahSuheylBaran@Diyarbekirgrub. com diyarbakirtarim. gov. tr/ bianet. org/biamag/kultur/ daglara-bahar-gelende 18. MehmetMercan@Diyarbekirgrub. com 19. Müslüm Üzülmez makam makam çiçeği ve bülbül. gen. tr/ 20. Müslüm Üzülmez. Makam Çiçeği ve Bülbül. İst s Sefer Kaçmaz. Ters lale. Hakkari meteoroloji md wordpress. com/2007/04/15/ters-lale/ 23. Yrd. Doç. Dr. Muzaffer denli TeCCrs Lale; Ağlayan Gelin Güneydoğu ekspres 24. www. egil. gov. tr 25. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay. İst Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı

201 DİYARBAKIR MUTFAĞINDA YEMEK KÜLTÜRÜ M. Ali Abakay Giriş: Diyarbakır Mutfağı nda ekmek çeşitlerini ele alacağımız bu makalemizde, bugüne kadar konuya dair yapılmış bir araştırmaya rastlamadığımızı ifade edelim. Ele alınan ekmek çeşitleri genelde şehir merkezi ile sınırlı bir görünüm arz etmektedir. Diyarbakır da beslenmenin ana kaynağını ekmek oluşturmaktadır. Şehrimiz ve özellikle Güneydoğu da ekmek tüketiminin yemekten, yemeklerden önce gelemsi, şehri ve bölgeyi ekmeği ekmek yeme diyebileceğimiz bir çizgiye taşımaktadır. Belki bu ifade, şaşırtıcı olabilir. Makarnanın, bulgur ve pirinç pilavının ekmekle yendiği bir mutfak kültüründe, ekmeğin ekmekle yendiği ifadesi, pek garip karşılanmamalıdır. Arkeolojik veriler göz önünde bulundurulduğunda buğdayın bilinen ilk ekili alanların arasında Diyarbakır en ön sırada yer almaktadır. Gerek Çayönü nde gerekse civarında yapılan kazılarda buğdayın Diyarbakır da ilk ekiminin yapıldığına dair bilimsel çalışmalar mevcuttur. Bu makalemizde Diyarbakır da şehir merkezinde ve ilçelerde yapılan ekmek çeşitleri ele alınacaktır. Ekmeğin beslenmede ana unsur olduğu Diyarbakır da ve çevresinde yemek kültüründe, buğday kaynaklı yemeklerin çeşitliliği baskındır. Çoğu buğdaydan oluşan, unun ve hamurun hâkim olduğu yemeklerde doyurucu özellik ön plândadır. Ülkemizde ekmeğin yoğunlukla tüketildiği başka bir bölgeye Diyarbakır ve çevre illerin dışında rastlamak oldukça zordur. Bu gerçeğin sebeplerini irdelediğimizde hızla artan nüfus sayısını, iş alanlarının az oluşunu, yatırımların eksikliğini, şehir merkezinin olduğundan çok göç almasını sayabiliriz. Elbette bu hususları bir yemek kültürünü tanıtan bir kitapta okurun görmesi, ilk etapta şaşkınlıkla karşılanabilir. Unutulmamalıdır ki yemeklerin bir şehirde ya da bölgede ortaya çıkışı ya da yapılmasında kimi etkenler söz konusudur. Diyarbakır genelinde ve bölgemizde hızla artan nüfus, ailenin sabit geliri sebebiyle yemek çeşitlerini de etkilemekte, az malzemeyle ortaya farklı yemekler koymayı da tetiklemektedir. Çekirdek aile tipinin halen egemen olduğu ilçelerle köylerde aile bireylerinin ortak sofrada buluşması, birkaç ailenin bir arada kaldığı, üç- dört kuşağın bir arada yaşadığı ortamda, temel besin maddesi olarak ekmeği belirler. 200

202 Bu makalemizde dünün beslenme şekillerini ele alırken, ekmeğin etrafında gelişen beslenme kültürünü de anlatmaya çalışacağız, mutlaka. Erzak Hususu Bahar mevsimi ve yaz arasında yapılan, peynir tedariki önemlidir. Daha çok göçerlerden alınan ya da evde yapılan peynir, saklanır. El altında bulundurulmak üzere olan hariç, soğuk hava depolarına gönderilir. Sonbaharın bitimine doğru peynir tenekeleri-plastik bidonlar buzhane denilen soğuk hava deposundan alınır. Bağcılıkla uğraşanlardan pekmez, sucuk ve helva alımı ayrı bir maharet ister. Herkes pekmez ihtiyacını önceki yılın satıcısına iletir. Zeytin alımı da aynı şekildedir. Daha çok Derik zeytininin alımı, pekmez alımına benzer. Kişi, satıcısını on-on beş sene değiştirmez, ancak bir hatası olduğunda başka bir satıcıya yönelirdi. Şehir merkezinin dışında bu egemen iken şehirde kalanlar için kışlık yiyecekleri sonbaharda temin apayrı bir gelenek halkasıdır. Gerek şehirde gerek ilçelerle köylerde hasad sonrası kışlık erzak teminine girişilmesi, ekmeklik buğday temini, sonbaharda buğdayın kaynatılması, dövülmesi, bulgur-kısırlık elde etme çalışmaları, şehriye kesme günleri-geceleri, mercimeğin evde el değirmenleriyle öğütülmesi, Karacadağ Pirincinin temini apayrı bir canlılık idi. Kışlık erzakın yanında kişinin kışlık odununu temini de apayrı bir görevdir. Çünkü çetin geçen kimi kışlar, kişiyi buna zorlamaktaydı. Kimi durumu düşük aileler, hasad sonrası pamuk tarlalarından ve diğer ekili alanlardaki bitki saplarıyla, tezek olmak üzere kışı geçirme mecburiyetindeydi. Dünün Mevsimlere Göre Yemek Öğünleri Çekirdek ailelerde günde bireyin tükettiği ekmek adedi en az iki adettir. Bundan yirmi yıl öncesine kadar sofrada sabah kahvaltısında çoklukla yer alan ekmek beraberinde mercimek çorbasıydı. Bu kış ve bahar mevsiminde söz konusudur. Günümüzde kahvaltı adabının değişim göstermesi ile mercimek çorbası, kahvaltıdan akşamları yemeğe dönüşmüştür. Çorbanın yerini kahvaltılık olarak zeytin, nebatî margarin ve kısmen peynir almıştır. Sofrada değişmeyen yine ekmek olmuştur. Kısa olan günlerde- kış mevsiminde- Öğle vaktinde sofrada akşamdan kalan yemek varsa beraberinde yoğurt-pekmez olmak üzere evde hazırda olanla yetinilirdi. Bahar mevsiminde öğle yemeklerini belirleyen daha çok yoğurt, pekmez, turşu, ayran çorbası, makarna belirgin yiyeceklerdir. Kış mevsiminde akşamları kurutmalar, patila- şamborek, erişte gibi hamur işleri, bulgurlu içli köfte, hılorik aşı, kabak, hububata, tahıla dayalı nohutlu, fasulyeli yemekler yapılır. Kelle-paça, Kibe-mumbar soğuk mevsimin en istenen ve misafir kabullerinde yapılabilen yemeklerin en öncelikli olanlarındandı. Balık kış mevsiminde tüketilenlerin başında gelir. Yaz aylarında balık tüketimi, havaların sıcak oluşu ve zehirlenme korkusu sebebiyle revaçta kendisine yer bulmazdı. Halen balıkla birlikte ayran içmenin tehlikeli olduğu dilden dile aktarılmaktadır. 201

203 Elbette ekmeğin çok tüketildiği, tüketilmediği zamanlarda da bulgurun ve hamurlu yiyeceklerin ekmeğin yerini aldığı kış mevsiminde göze çarpan hususiyettir. Bahar ve yaz mevsiminde öğle vakti, ilçelerle köylerde aile bireyleri işinde gücünde olduğu için evde kalanların yemek yapmaları, sofraya ailece oturmaları çoğunlukla söz konusu değildir. Yerleşik hayatın belirleyicisi olan sofraya birlikte oturma ritueli, ancak akşam yemeklerinde söz konusudur. Akşam yemeklerinde bulgur, misafir olduğunda pirinç pilavı, sebzenin bollaştığı-ortaya çıktığı mayıs ve eylül aylarında sebzeli yemeklerden güveç, babakanuç, kabak, patates, dolma ağırlıklı diğer yemekler farklılık gösterir. Sonbaharda daha çok kurutma işlemleri ile kışa hazırlığa geçiş söz konusu idi. Aileler, kışa yaklaştığında erzak teminini yaparken mutlaka ev önünde besledikleri küçük baş hayvanın kavurmalık olduğu için özenle bakar, kavun-karpuz olmak üzere sebze ve meyve kabuklarını dahi ziyan etmemeye çalışırdı. Varlıklı olanların satın alma gücüne karşılık yoksul ailelerin bir kış mevsiminde on beş-yirmi kilo tutan etle yetinmeleri söz konusuydu. Bu da herkese nasip olmayan bir ayrıcalık olarak görülürdü. Elbette belirttiğimiz yemek çeşitleri, belirgin olanlardır. Yoksa ailelerin yaptığı yemekler farklılık gösterir. Son Dönemde Mutfaktaki Değişimler Yaşadığımız dönemde son yirmi yılda meydana gelen gelişmeler, marketlerin çoğalması, beyaz etin ucuz alınabilecek derecede seyri, seracılığın artması ve üretimden çok tüketimin yaygınlaşmasına öncülük eden reklâmlar sayesinde Diyarbakır- Güneydoğu Mutfak Kültürü nde değişimler görüldü. Elbette bu değişimlerin bir bölümü olumlu iken, sosyal alanda meydana gelen çatışmalar, mutfak kültürünü değiştirmiştir. Belki denilebilir ki şehir hayatında meydana gelen değişimler kaçınılmazdır. Elbette şehir hayatı değişimlere açıktır, değişkenliklere kapalı değildir. Fakat insanımızın yukarıda belirtilmeyen Güneydoğu Mutfağı nın ortak yemeklerini de değiştirme kaygısını taşımadan edemiyoruz. Yerel- mahalli yemekler olarak listelerde yer alan kimi yemeklerin gerek malzemesinin değişmesi gerekse tatlarının korunmaması, mutfak kültürünün genç nesle aktarımında olumsuzluklar zemin hazırlamıştır. Özellikle de içeceklerde mevcut olan değişim, şerbetlerden ayrana kadar değişmiş, yerini colalı içeceklere bırakmıştır. Yukarıda belirttiğimiz mevsimlere göre sabah- öğle ve akşam yenilenlerin listesi, elbette şehir hayatı için geçerli değildir. Önceleri şehir hayatında belirgin olan varlıklı aile yaşantılarında evin, konağın, köşkün birçok ihtiyacı yoğurt, süt, peynir, yumurta, et, bakliyat ve tahıl olmak üzere birçok kalem köylerden karşılanırdı ve geride kalan eksiklikler şehirden temin edilirdi. Bu gün Diyarbakır etrafında bağlar var demekten uzağız. Otuz beş sene öncesine kadar bağlarından üzüm yediğimiz mahalle, şimdi merkez ilçe olmuş, yeşilliklerin, bahçelerin seyranına doyum olmayan alanlar her ne kadar Seyrantepe olarak adlandırılırsa da seyrandan eser kalmamıştır. Gittikçe yapılaşmaya açık olan şehrin zaman içinde dengesiz biçimde göçler almasıyla 202

204 ortaya çıkan gecekondulaşma, şehri son onbeş yıl öncesine kadar köy- şehir arasında yeri tam tespit edilemeyen konuma getirmiş, Kayapınar ın oluşumu ile şehir adından söz ettirmeye yeni yeni başlamıştır. Mutfak kültürü ile şehirleşme arasında görünmeyen kalıcı bağları sosyolojik açıdan ele almanın ötesinde üretimden tüketime yöneliş, şehir merkezinde sayısı artan AVM ve market sayısındaki patlama ile tahminlerin ötesinde bir kültürel yapıda ve sosyal yaşantıda beklenmedik sonuçlar doğurmuştur. Mutfakta neyin pişirileceğine verilen kararı etkileyen reklâm sektörü, otantik mutfak anlayışını sarsmıştır. Gittikçe farklı yemeklerin tariflerinin mutfağa girdiği ortamda herkes yerel yemekleri ön plâna almaya çalışırken Güneydoğu Mutfağı nda oluşan farklılık, sarsıcı etkiye sahip değişim karşısında yemek kültürünün tutunmasını güçleştirmiştir. Hazır yemek salonlarında Karacadağ Pirinci artık kullanılmaz olmuştur. Sıklıkla görülen güveç, eski tadını yitirmiştir. Kullanılan et, doğallığını yer yer yitirmiş, fennî yemle beslenen çiftlik hayvancılığına yönelme görülmüştür. Bu, hayvancılığın birçok ilçe ve köyde eskisi gibi bir geçim kaynağı olarak görülmemesinden kaynaklanmaktadır. Sütün, peynirin, yoğurdun hatta ayranın bile mandıralardan, fabrikalardan temin edilmesi, istenilen tadın, lezzetin artık geride kaldığını gösterir. Tereyağının-sadeyağın olmadığı, koyun yoğurdunun sıklıkla bulunmadığı şehirde bir de kara kovan balının yokluğu mutfak için yıkıcı olmuştur. Bir dönem cevizin bol olduğu, pekmezden yapılan ürünlerin çok olduğu ortamda artık diğer illere bağlılık ortaya ister istemez çıkmıştır. Mutfak-Kiler Anlayışı Her evin mutfağı ve kileri bulunmaktaydı, genelde. Şehir merkezinde bazalt evlerin mutfağı yanında alt katta yaz ve kış saklanması gereken erzak, yapılan bölümlerde muhafaza edilirdi. Yaz mevsiminde iki katlı evin zemininde soğukluk sebebiyle yiyeceklerin bozulmaması için tel örgü ile yapılan dolaplarda meyvesebze, peynir, yoğurt ve et olmak üzere evin ihtiyaçları saklanırdı. Zeminde bulunan kilerde saklanan yiyecekler, zemindeki soğukluk sebebiyle doğal bir buzdolabı etkisine sahiptir. Bozulması muhtemel olan kimi yiyecekler, evin avlusunda bulunan su kuyularında yapılan özel bölmelerde saklanabilirdi. Sonbaharla birlikte sırlı Küplerde pekmez, sadeyağ, pestil, cevizli-badem sucuk muhafaza altına alınırdı Günümüzde buzdolabı ve dondurucu muhafazalar sebebiyle kilerde bu tarz besin saklama söz konusu değildir. Yapılaşma ile birlikte eski bazalt evler de bir bir ortadan yok olmaya yüz tutmuştur. Karpuz ve Güvercin Güvercinin Diyarbakır a yakın köylerde fazlaca beslenmesinin ana sebebi karpuz yetiştiriciliğiydi. Diyarbakır Karpuzu için gübre olarak kullanılan koğa, sadece güvercin gübresinden oluşmaktadır. 203

205 Köylünün geçimini sağlayan karpuzun verimliliğini artırmak için güvercin yetiştiriciliği zorunlu olduğu için, Dicle kenarında sıralanan birçok köyde güvercinlikler yapılmış ve bu güvercinliklere Boranhane denilmiştir. Diyarbakır da güvercine de Boran denildiği için, boranhaneler, karpuz yetiştiricisi olanlar için vazgeçilmezdir. Kimi zaman boranhane sahipleri, kendilerine koğa lazım olduğu vakit, güvercin yetiştiricilerinden koğa satın almak mecburiyeti hissetmiştir. Yetiştiriciliği zahmetli olmayan, sadece kış mevsiminde yemlenen güvercinlerin koğa dışında ailelere ekonomik açıdan katkı sunması, eti için tüketilmesi yoluyla söz konusudur. Gittikçe artan güvercin sayısındaki artış, mutfağa güvercini de yemek kültürünün bir parçası olarak eklenmesine zemin hazırlamıştır. İslamî anlayışta güvercine duyulan saygıdan bahseden kimi araştırmacılar, güvercinin Diyarbakır da böylece gereken ilgiyi görmediğini belirtir. Elbette o tarihî olaya telmih olan güvercine bir saygı söz konusudur. Fakat köylerde bu anlayışın egemen olmadığını, boranhanelerin sayısındaki fazlalıkla ifade edebiliriz. Bir boranhanede arasında sepet bulunurdu. Bu sepetler, güvercinin aynı zaman folluğu görevindeydi. Güvercin, bu sepetlerde kuluçkaya yatardı. Güvercinin ikramı, bazen misafir ağırlamada söz konusudur. Misafirler ağırlanırken güvercinler ateş üzerinde kızartılır. Bu güvercinle ağırlama, köyde bir geleneğe dönüşmüştür. Birçok seyyah, güvercinle misafir ağırlamaktan oldukça bahseder de Diyarbakır a yolu düşen Seyyah Tavernıer, Diyarbakır Güvercinlerinin ikram edilmesi için Diyarbakır ın toprağı çok verimli olup ekmeği ve şarabı nefistir. Burada yenilen et, başka yerde bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve tad bakımından Avrupadakileri çok geride bırakır der. Elbette Diyarbakır Karpuzu da kavunu gibi yemek kültürü içinde yer alır. Dicle de yetişen karpuz ve Sımakki (Erimli) Köyü nde yetişen kavun, şehrin sembolleri arasına bir dönem girmiştir. Halen Yuvacık, Tılalo (Karaçalı), Sımakî (Erimli) köylerinde, işlevlerini kaybetmiş olsa da boranhaneler bulunmaktadır Günümüzde karpuz üretimi, girdilerin karşılanmaması karşısında eski önemini yitirmiştir. Artık karpuz festivalleri yapılmaz olmuştur. Bunun en önemli sebebi de fennî alanda yetiştirilen karpuzun piyasaya hâkimiyetidir. Buna rağmen yılda bir kez karpuz üreticilerine yönelik yarışmalar düzenlenmektedir. Dicle Nehri Balık ve Mutfak Diyarbakır Kalesi nin kalkan balığı biçiminde inşâsı için farkı yorumlar yapılmaktadır. Bunun şehir merkezinin Fis Kaya dan Keçi Burcu na, Keçi Burcu ndan Yedi Kardeş Burcu na ve Yedi Kardeş Burcu ndan Urfa Kapı ya kadar olan kısmın yüksekte oluşu sebebiyle mi meydana geldiği yoksa bilinçli biçimde kalenin kalkan balığı biçiminde inşâ edildiği bilinmemektedir. Dicle Nehri ile bir bağlantı kuranların da olduğunu belirtebiliriz ki kutsallık atfedilen nehre bir mana kazandırmakla bir ilişkisi var mıdır, bu kalkan balığı biçimli mimarî özelliğin? Bunu şimdilik bilemiyoruz. 204

206 Diyarbakır ve bölge mutfağında daha önce önemli bir yere sahip olan balık, nehirdeki balık türlerinin zaman içinde tükenmesi sebebiyle eski öneme sahip değildir. Barajlardaki kültür balıkçılığı son yıllarda gelişmiştir. Dicle den on yaşındaki çocuk boyunda balıkların yakalandığı, kendi içlerinde en az on çeşide ayrılan balık çeşidinin tükenmeyle baş başa kalmasının Maden Ergani bakır yatakları ile şehrin alt yapı atıkları, pamuk ekiminde kullanılan ziraî ilaçlar ve nehre bilinçsizce atılan atıklardan kaynaklandığı bilinmektedir. Dicle den tutulan balıkların satışa sunulduğu semt, bağları tükendiği halde Bağlar ilçesi gibi, dünden gelen ismiyle Balıkçılarbaşı olarak anılmaktadır. Güneydoğu Mutfağı nda-diyarbakır da- balığın mutfak kültüründe yeri zamanla köreldiği için, balık tüketimi eskisi gibi olmamakla beraber, halkın alım gücünün düşük olması sebebiyle son dönemde tüketimde belli bir artışın olduğu, balık satım alanlarının artışıyla gözlemlenmektedir. Gerek Şanlıurfa, Elazığ, Batman illerinde yapılan barajlar ile Diyarbakır da yapılan barajlar, balıkçılığa dair kooperatif sayısını artırmıştır. Diğer Av Ürünleri ve Mutfak Diyarbakır da düne göre av ürünleri sayısında büyük çaplı düşüşler söz konusudur. Son yüzyıllık dönemde eskiye nazaran av alanlarının daralması, şehirleşme, yeşil alanların araziye dönüştürülmesi, bilinçsizce ormanlık alanların ortadan kaldırılması, av ürünlerinin yaşama alanlarının daraltılması, mutfakta bu ürünlerin unutulduğunu göstermektedir. Bıldırcın, Keklik, Çulluk, Turna, Toy, Tavşan, olmak üzere birçok av ürünü hayvanın yaşam alanlarının ortadan kaldırılması sebebiyle eskisi gibi pek görülmemektedir. Yabanî kaz, ördek olmak üzere diğer kuşların avlanması mevsimine göre ilçelerle köylerde olmasına rağmen, şehir merkezinde bu av ürünlerinin satış noktaları bulunmamaktadır. Eti Tüketilen Hayvan Çeşitleri Diyarbakır da tüketimi en çok olan et, kuzu etidir. Kuzu etinin bulunmadığı zaman tercih edilen koyun etiydi. Keçi ve oğlak eti, havaların soğumasıyla birlikte dönülen et çeşitidir. Sert ve hazmı kolay olmayan dana eti, gerek şehir merkezinde gerekse ilçelerde fazla tercih edilmemektedir. Son zamanlarda yağsız et tüketiminin teşvik edilmesiyle dana eti, daha çok kıyma olarak tüketilmektedir. Diyarbakır da peynir satışlarının olduğu iki çarşı bulunmasına rağmen, balık çeşitlerinin satıldığı bir çarşı söz konusu değildir. Balığın tüketimi, soğuk hava depolarının artmasıyla birlikte söz konusudur. Yaz mevsiminde balık satışlarının düşmesinin en büyük sebebi, halkın çabuk bozulan balığa zehirleneme korkusuyla yönelmemesidir. Gıda zehirlenmesi endişesiyle balık ve ayran bir arada tüketilmemektedir. 205

207 Fiyatının ve alım gücünün düşük olması nedeniyle tavuk eti tüketimi, ön sıradadır. Yer yer hindi satışlarının da söz konusu olduğu Diyarbakır da kaz, ördek ve tavşan eti satış alanları bulunmamaktadır. Kurutmalar Diyarbakır ve çevresinde yaz mevsiminin sonuna doğru, oldukça bollaşan sebze ve meyve ile birlikte kurutma işlemleri başlamaktadır. Bu sonbahara geçişe rastlayan dönemde Diyarbakır ve çevresinde yapılan kurutmalar: Bamya, dolmalık patlıcan, domates, dolmalık biber, kızartmalık biber. Kurutma döneminde şehir merkezinde balkonlar, farklı bir renk cümbüşü içinde görünür. İlçelerde ise kurutmalar ya bahçelerde ya da avlularda yapılır. Yemek Kültüründe Yeşillikler Son on yılda, semt pazarlarının yaygınlaşmasıyla herkesin kolayca satın aldığı ve salatada kullandığı yeşillikler şu şekilde sıralanabilir: Tere, maydanoz, semizotu ( pırpar-pırpırım otu), marul, yeşil soğan. Esfel Bahçeleri nden getirilen yeşillikler, daha önce Aşefçiler Sokağı nda satılırken, şimdi semt pazarlarında yer almaktadır. Diyarbakır Mutfağı nda İçecekler Üç kuşak öncesinde içecekler, kış mevsiminde gül şerbeti, bal şerbeti, pekmez şerbeti ve Ramazan da ağırlıklı olarak meyan şerbetiydi. Ayran, her daim sofrada bulunan içecektir. Şehir merkezinde turşu suyunun da kimi ailelerin sofrasında yer aldığı bilinmektedir. Yaz mevsiminde havaların çok sıcak olması sebebiyle limonata, sürekli içilen içecektir. Diyarbakır Mutfağında Baharatlar-Turşu-Salça Diyarbakır da yemeklerde kullanılan baharatlar, oldukça fazla değildir. Yemeklerde acılık esastır. Bu sebeple kırmızıbiber, pul biber fazla kullanılır. Kırmızı toz biber, eskisi gibi fazla kullanım alanına sahip değildir. Karabiber, içli köfte ve dolma gibi yemeklerde kullanılır. Biberli karışımlarda kişniş vazgeçilmez baharattır. Et kızartmalarında zahter (kekik) oldukça tüketilir. Sumak, değişik meftune çeşitlerinde ve dolma-lahana sarmalarında sıklıkla kullanılır. Tarçın, sıcak içeceklerle kimi pasta ve çörek yapımında kullanılırken, sarımsak sıcak ve soğuk yemeklerde tüketilmektedir. Diyarbakır da turşu yapma da ayrı bir beceri ister. Yapılan turşular, daha önce karışık biçimde iken, günümüzde turşusu yapılan sebzeler, ayrı kaplara konur ve ihtiyaca göre kullanılır. Bu hem turşunun hava ile temasını önler hem de tatların birbirine karışmasını önler. Turşularda değişik baharatlar da isteğe göre kullanılır. Sirke yanında kişniş, birçok turşuda yer alır. Her Diyarbakır evinde salça, evin kadını tarafından çıkartılır. Domates salçası için yerli domatese öncelik verilir. Biber salçası da son yıllarda yaygın biçimde yapılır. 206

208 Diyarbakır Mutfağı nda Yağ Çeşitleri Mardin Derik İlçesinden getirilen zeytinyağı, belirli ailelerin alabileceği yağdı. Yaygınlaşan zeytinyağıyla birlikte Derik ilçesine olan bağımlılık ortadan kalkmıştır. Sadece kimi yemeklerde kullanılan zeytinyağının yerini şimdi ayçiçeği yağı almıştır. Katı yağların çeşitli hastalıklara sebebiyet verdiği yaygınlaştığı için ayçiçeği yağı kullanımı giderek artmıştır. Sadeyağ ve susam yağı, günümüzde çok az evde kullanılmaktadır. Kuyruk yağı da bir dönem yemeklere tat katma amaçlı kullanılmaktaydı. Elektriğin yaygın olmadığı dönemlerde kuyruk yağı, kasaplar tarafından ucuz biçimde satılırdı. Varlıklı olmayan aileler, kuyruk yağını eritir ve yemeklerinde kullanırdı. Kahvaltılık nebatî-bitkisel margarinler, kırk yıl öncesinde tuzlu ve tuzsuz olarak satılırken günümüzde tuzlu margarini hatırlayanımız yok gibidir. Mutfak Araçları- Gereçleri Öncesine dönüldüğünde her evin içinde kışın ısınma amaçlı da kullanılan ve yemeğin yapıldığı ocaklar vardı. Odanın ya da eyvanın bir köşesinde kurulan ocak, yemeklerin yapılması beraberinde çamaşır ve banyo ihtiyacı için her ocak yakıldığında kalan ateşten faydalanmak için su ısıtılma amaçlı da kullanılırdı. İlçelerde olan bu bacalı ocaklar, şehir merkezindeki eski yapılarda farklıdır. Avluda yemeklerin pişirildiği belli bir alan vardır. Kimi evlerde kışın ısıtma amacı gözetilerek, ocakların üstünde yer alan odalarda ocaktan gelen ısı için bacalar, dönemeçli yapılmıştır. Mutfak malzemeleri, daha önce kalaylanmış bakır kaplardan oluşmaktaydı. Aleminyum kapların çıkması sebebiyle bakır kaplar, eşyalar zamanla bırakılmıştır. Çelik kaplardan memnun olmayan kimi aileler, tekrar kalaylı bakır kaplara yönelim içindedir. Yemek Kazanı, düğünlerde, bayramlarda ve taziyelerde kullanılmak üzere daima bulundurulur. Bir evin kazanı olmadığında komşusundan emanet alarak, kalabalık misafirini ağırlamaya çalışırdı. Teşt, hamur yoğrulmada kullanılır, pilav pişirmede esastır, kavurma ve güveç yapımında en önemli mutfak aracıdır. Teştlerin kullanım alanına göre büyüklükleri değişir. Bağbozumunda kullanılan kaynatma amaçlı teştler, yaklaşık 150 litre üzüm suyu alacak genişliktedir. Her evde gündelik yemek için tencereler yine bakırdandı. Sini- yemek tepsisietrafında en az on kişinin oturup yemek yiyebileceği hacme sahip, yuvarlak, üzeri işlemeli bakırdan yapılmış, kalaylanmış özellikteydi. Çemçık- çoçık (Kepçe), bakırdan olduğu gibi ağaçtan da yapılırdı. Kef (Süzgeç) bakırdan yapılırdı. Tahta yemek kaşıkları yetiştiğimiz dönemde yer yer terk edilmiş, kaşıklar ilçelerle köylerde metale dönüşmüştü. (Kırk yıl öncesi). Şehirlinin bakır kapları terk etmesi, aleminyumdan çelik kaplara yönelişi oldukça erken olmasına rağmen, ilçelerde bakır son otuz sene öncesine kadar da kullanılmaktaydı. 207

209 FOTOĞRAFLARDA DİYARBAKIR YEMEK KÜLTÜRÜNE ÖRNEKLER Mehmet Ali Abakay Diyarbakır mutfağına genel bir bakış 208

210 Çoban salata-turşu Dolma Ekşili dolma Fırında güveç 209

211 Köy Hindisi Hıllorik Aşı İçli Köfte 210

212 Lebeni Mumbar Sulu Lebeni - Tava Duvaklı Pilav Sac Kavurma Tandır 211

213 Kaburga Dolması Karacadağ pirinçli pilav Şehriyeli bulgur pilavı Şebbot-Dicle balığı 212

214 Peynirciler Çarşısı Örgü peyniri Lavaş peynir 213

215 DİYARBAKIR DA GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MEYVECİLİK Kenan HASPOLAT 1 Bazı semboller vardır ki o şehre özgüdür, Diyarbakır karpuzu gibi. Ancak Diyarbakır a özgü olduğu halde ön plana çıkmayan iki meyve var. Kum malı şeftali ve karahübür... Bu makalede nehir ve dere kenarındaki kumda yetişen şeftali ve karadut un bir şekli olan karahübürün Diyarbakır tarihindeki yerine göz atacağız. Ayrıca ayva, elma, incir ve vişnenin, badem, nar ve armudun, cevizin Diyarbakır kültür ve mutfağındaki yerine bakacağız. Karpuz ve kavun, üzüm başka yazarlarca detaylı ele alındığından özet olarak işlenmiştir. 214 BÖLÜM-1 KUM MALI ŞEFTALİ Diyarbakır a özgü ince kabuklu olan Kum Malı denen 4 çeşit şeftali yetişir 1. Seçme 2. Pespende 3. Dikenlığ 4. Yarım Dikenlığ Önce Kum Malı Şeftaliyi ele alalım: Diyarbakır la ilgili kitaplarda Diyarbakır da yetişen 24 gül ismi, 40 üzüm türü, 4 şeftali türü, 10 kavun türü, 7 karpuz türü ismi verilmektedir. Bir zamanlar en güzel aromalı şeftalinin Diyarbakır şeftalisi olduğunu ve büyük seyyahımız Evliya Çelebi nin Seyahatnamesinde bahsettiği Dicle nehri kenarındaki fesleğen bahçelerini öğrenince insanın oturup düşünmemesi ve düşündükçe üzülmemesi mümkün değil (1). Kadri Göral, Diyarbakır da şeftali türleri hakkında şunları söyler: Şeftaliler özelliklerine göre üç isim altında anılır. Dükkanlık (Bunun iki çeşidi vardır: yarma ve etli şeftali), Hacı Abdullah pespende (bu şeftali çeşidi çok ufak olduğundan genellikler reçel yapımında kullanılır) (2). Hüseyin Abdioğlu ise şu şekilde tanımlama yapar: Bahçemizde şeftali yetişirdi, hem de kum malı. Kabuğu 1 Prof. Dr. Kenan HASPOLAT ( khaspolat@hotmail.com )

216 zar gibiydi ve yüzülürdü. Şaftali, kumali, kabuğunu soy da ye. Çekirdeğini say da ye!... diye bağırırdı, tavlacılar. Şeftali türleri: Seçme, Pespende, diklenliğ, yarım dikenliğ (3). Tarihin derinliğinde sokaklarda çınlayan bir nida Naci Sapan geçmiş günlere gidiyor, şöyle diyor: Hormonsuz sebze ve meyvelerin yetiştiği Hevsel e bakarken, hatırlama modu ile çocukluk yıllarına doğru bir geri sarma yarattım kafamda. Geri sarmada çınladı kulaklarım, o dönemin başlarının üstünde yuvarlak tablalarla dolaşan satıcılarının sesleri ile. Yüksek oktavlı sesleri yankılanırdı o günün sessiz Diyarbakır sokaklarında, Kummali şeftali, Kaahübür diye. Bir tek Diyarbakırlıların anlayabileceği alışverişe çağıran sesleri, benim gibi hala hatırlayanlar için bir hatırlatma da ben yapmak istedim. Hevsel de, Dicle Vadisi nde yetişen hormonsuz bu meyvelerden birinin şeftali olduğunu zaten anladınız. Bursa Şeftalisi ne ki. Çocukluğumuzda yediğimiz o şeftalinin tadı hala damağımda desem yeridir. Karahübür ise; satıcıların karahübürü kısaltarak söyleme biçimiydi. Yani bildiğimiz karadut. Elması, domatesi, biberi, erikleri ile Dicle kıyısındaki karpuzları ile Hevsel Bahçeleri, teknolojinin ve hormonlu üretime inat hala ayakta, hala üretiyor, hala kendisi gibi. Geçmiş yıllarda Diyarbakır ın sebze ve meyve ihtiyacının karşılandığı Hevsel in bu özelliğini bilenlerin sayısı belki de çok azdır. (4) Ecz İbrahim Yavuz, Kum malı şeftaliyi tanımlıyor: Çekirdeğiyle yenen dünyada tek şeftali türüdür,.. Tadı bal küpüdür, küçüktür, hafif tüylü, al yanaklıdır. 6 cm çapındadır. Çekirdeği ayrılan yarma şeftali türüdür. Ağaçları küçük, 4 m yükselen ağaçlardır. Yaygın olarak Ben ü Sende dere kenarı kumluğunda kısmen de Hevsel de Dicle Kumluğu nda yetişir. Bu nedenle kum şeftalisi denir. Son satıcı Tahsin Figençiçekti. Baş üstünde tavlada (ahşap tepsi) satılır. Sokak sokak gezilerek satılır. Taneyle satılırdı. Adeta simit gibi. Normalde şeftali çekirdekleri zehirlidir, siyanokobalamin lidir; Kum malı şeftalisi hariç. Kum malı şeftali en çok Ben ü Sen de ve Hevsel de yetişirdi. Hevsel Bahçeleri Diyarbakır ın güneydoğusunda bulunan Dicle Nehri kenarında taşınmış alüviyal topraklardan oluşmuş üzerinde çeşitli meyve ağaçlarının (ceviz, badem, incir, kayısı, erik, vişne, kiraz, şeftali v.b). yetiştiği bahçeler kompleksidir (5). Mehmet Mercan burada yetişen bitkileri şu şekilde anlatır: Ben ü Sen de ve Hevsel bahçelerinde karahübür, kum şeftalisi, delibardağan, okçur, çikündür, kenger, ağbandır, acice, naneçuçe, kazayağı, yarpuz, kudret helvası yetişirdi (6). Hevsel in kum şeftalisinin tadı bir başka olurdu. Hele o mayhoş elması, yağlı marulu ve de alucesi Şimdilerde çoğu yok... Tek-tük sebze bahçeleri kaldı ayakta (7). 215

217 216 Tahsin Figençiçek ve kum malı şeftali Vedat Güldoğan şöyle der: Esfel bahçelerinde erik, kaysı, vişne, şeftali (kummalı), badem, ceviz, dut, kiraz ağaçlarının bulunurdu. Dr. Abdullah Süheyl Baran ın 50 yıl önceki hatıra defterinden Hevsel in aşefçilerini dinleyelim: Çoğu bahçeler sahiplerinin adı ile anılırdı. Mesala filankeslerin dutluğu gibi. Veya falanın şeftali bahçesi, filankesin erikliği gibi, şeftali yuvarlak tablalarda taşınırdı. Diyarbakır şeftalisini, Diyarbakır dışında hiçbir yerde görmedim. İri bir kayısı büyüklüğünde, kabuğu kolayca soyulan, çekirdeği etinden kolaylıkla ayrılan, çok çok lezzetli bir şeftali türüdür. Bunu satarken Şeftaliiii... kum maliiii... diye bağırırdım. Hafif kumlu arazide daha mı iyi oluyordu. Bilmiyorum. Bu şeftalinin olgun olanlarının da dutlar gibi Diyarbakır dışına pazarlanacak kadar dayanıklılığı yoktu. Şeftalinin olgun olanları aynı gün en geç ertesi gün tüketilmezse bozulurdu. Öyle sandığa, hele hele torbaya konamazdı. Hemen ezilirdi. İtina ile yuvarlak tahta tablalara dizilir üzerine büyük incir yaprakları örtülerek satışa sunulurdu (8). Prof. Dr. Halil Değertekin anlatıyor: Yoğurt Pazarı nın ilginç ürünlerinden biri de, Dicle Nehri kıyısında yetiştirilen ve Şeftali kum mali tekerlemesi ile satılan şeftaliydi. Küçüklüğüne rağmen sulu ve lezzetli olan bu meyve de maalesef günümüze kadar gelemedi. Şair o günlere ait duygularını şöyle açıklar:

218 Nerede benu-sen, nerde Cin Ali Kulağımda çınlar Celal in sesi Nerede karpuzum, hani şeftali (M.Mergen) Araştırmacı yazar Mevlüt mergen ağabeyimiz Hevsel de yetişen sebze ve meyveler için şunları anlatıyor: Mevsimine göre şeftali yetiştirilirdi ve Diyarbakır şeftalisi karpuzu gibi toprakta değil, kumda hayat bulurdu ki, satıcıları Şeftali kum maliii diyerek ürünlerini sunarlardı, alıcılarına. Kış hazırlığı içinde Diyarbakır da reçel vardı. Başlıca reçeller: Ayva reçeli, şeftali reçeli, kış kabağı reçeli, vişne reçeli, şerab-i harir, çilek reçeli, kayısı reçeliydi (9). Tarihin derinliğinden konuya girelim: 19. yüzyılda: Şeftali ye XIX. yüzyılın ikinci yarısında sadece Diyarbakır da rastlanıldığı bildirilmektedir (10). Resmi devlet belgesi olan 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerinde Dahil ve haric-i şehirde bir hayli bağlar, bahçeler, güzel güzel mesireler ve köşkler mevcuddur. Hele mevsim-i baharda dağ ve Mardin Kapıları haricindeki nüzhetgahlarda temaşagah-ı erbab-ı tabiat olan badem, şeftali, elma çiçeklerinin manzara-i ferah-bahşasıyla Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gülfidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. Salnamelerinde Eşcar-ımüsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. (5/84) Eşcâr-ı müsmire ve gayr-ı müsmirenin birçoğu buralarda yetiştirilmektedir. Eşcâr-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem, ceviz, ayva, fındık, incir, bitim, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. Salname 3/358 4/367 (11). Sestini seyahatnamesinde Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler var demektedir. Noelle Roger seyahatnamesinde Dükkânların önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar, mucizesi doğal görünen Dicle nin suladığı bahçelerden geliyor. der (12). Cumhuriyet Dönemi 1937 yıllarına ait kitabında yazar ayrıca il içinde geniş miktarda meyve ağaçlarının bulunduğunu, bu ağaçlardan başlıcalarının ceviz, badem, dut ve şeftali olduğunu belirtmiştir (13) il yıllığına göre, 1967 yılında Diyarbakır meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını Hevsel (Esfel) bahçelerinden sağlıyordu. Bu bahçelerde meyve olarak şeftali, erik, karaerik ve dut yetişmekteydi (14) yılına ait bir kitapta Diyarbakır ın Dicle ye bakan eteğinde geniş bahçeler ve menekşe tarlaları uzanır. Bu bahçelerde her türlü meyve ve gayet sulu şeftaliler yetişir. denmektedir (21). 217

219 Ürünler Ağaç Sayısı(Adet) Şeftali Üretim(ton) Meyve veren Meyve Vermeyen Meyve Toplam Üretim (ton) yaşta yaşta Şeftali Tarım Master Plânında Diyarbakır 2001/ Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 İlçelerin bazısında şeftali ön plana çıkmaya başladı. Silvan da pirinç, buğday, şeftali, erik, karaerik, dut, karpuz ve kavun, pamuk, nohut, mercimek, zeğerek ekimi ön plandadır. Bugün bu alanda çalışmalar hız kazanmış buluyor. Silvan Kaymakamı Veysel Beyru, tamamen istihdam alanı oluşturmak için böyle bir projeyi hayata geçirdiklerini söyledi. Amacımız fakir ve yardıma muhtaç 200 aileye meyve bahçesi kurarak geçimlerini sağlamayı temin etmek. diyen Beyru, proje ile Silvan ın Güneydoğu nun meyve merkezi olacağını kaydetti. Meyve bahçelerinin kurulacağı hazine arazilerinde yapılan araştırmalar ve toprak tahlil sonuçlarında bu toprakların meyve yetiştiriciliğine uygun olduğunu anlatan Beyru şu bilgileri verdi: Seçilen vatandaşlarımıza 3 yıl boyunca danışmanlık hizmeti vereceğiz. Bunun için her kooperatife bir ziraat mühendisi görevlendirdik. Bahçelerde elma, kiraz, şeftali, kayısı, antepfıstığı, badem ve üzüm yetiştirilecek (15). Diyarbakır da günümüzde Suriçinde o eski günlere çağrışım var: Şeftali Sokak 218 Diyarbakır ın Akciğeri Çiçek Açtı/

220 DİYARBAKIR ın akciğerleri konumundaki Hevsel bahçeleri son yıllarda dikimi yapılan şeftali, kayısı ve erik ağaçları çiçek açıp tarihi surlarla birleşince ortaya birbirinden güzel görüntüler ortaya çıktı. Diyarbakır Söz Gazetesi. Üniversite lojmanlarında yetişmekte olan şeftali Diyarbakır Mutfağında Şeftali Şeftali Reçeli Malzeme:1 kg. Şeftali, 1 kg şeker, Limon veya limontuzu Yapılışı: Şeftaliler yıkanır. Dilimlenir. Tencerenin içine bir sıra şeftali, bir sıra şeker konur. Sulanmaya başladıktan sonra ateşe konur. Kaynayınca limon suyu veya limontuzu ilave edilir. Şeftaliler pişince altı kapatılır. Birkaç gün güneşte bekletilir. (18). 219

221 . BÖLÜM-2 DUT-KARAHÜBÜR Beyaz ve Karadut Diyarbakır a ait meşhur meyvelerin birisi şüphesiz duttur. Diyarbakır da klasik dutun yanı sıra karadutu önplânda görüyoruz. Karahbür diye bağıran satıcı ne demek istemektedir? Karahübür: Siyah dut anlamına gelir. (Beysanoğlu: Diyarbakır Folklorunda Gelenekler-Görenekler-Adet ve İnanmalar S 211). Diyarbakır ın eski yerlilerinden Prof. Dr.Mehmet Ali Taş, karahübür için şunları anlattı: Ben u Sen in hepsi dut bahçesiydi. Ağaçlara sopalarla vurulur, brandalara dutlar dökülürdü, sonra bunlar tavlalara konarak satılırdı. Tavlaların 220

222 etrafına çınar yaprağı konurdu. Bunun gayesi güneş ve tozdan korumak, süslemek idi. Şu an Ben ü Sen de gecekondular var Dutlar yetişmiyor. Sadece Hevsel de az miktarda yetişiyor. Prof. Dr. Halil Değertekin anlatıyor: Şehrin bir diğer özel meyvesi olan karadut (Karahöbür), mayıs ayındaki kısa süren ömrü nedeniyle çarşı pazara düşmeden daha çok sokak aralarında akşamüstü başlarda taşınan tavlalarla satılırdı. Üniversite öğrenciliği yıllarımızda karahöbür sezonu bitmeden memlekete dönüşün hayalini kurardık yıllarına ait Dr.Adil Tekin in çektiği fotoğrafta dut toplayan kadınlar Abdüssettar Hayati Avşar anılarında, Dut bahçelerden, Mardin Kapı yokuşundan, Yeni Kapı yokuşundan arka arkaya dizilen, dut dallarını yüklenmiş arkacılar elli altmış metrede bir dinlenerek bunları günde birkaç kere böcekhanelere götürürlerdi. Aşefçi kadınlar ellerindeki küçük dalları kontrol eder, üzerinde kuş pisliği veya toz olan yaprakları atarlar. Sonradan bu yapraklar böceklere verilirdi. demektedir. ( Amid-i Nur dan). Vedat Güldoğan anlatıyor: Efsel bahçeleri erik, kaysı, vişne, şeftali (kum malı), badem, ceviz, dut, kiraz ağaçlarının bulunurdu. Mehmet Mercan ın anılarında, Bazı bahçelerde çeşitli sebzelerin yanında dut, elma, şeftali, erik, kayısı gibi çeşitli meyve yetiştirilirdi. Ben ü Sen de ve Hevsel bahçelerinde karahübür, kum şeftalisi yetişirdi demektedir. (Diyarbakır Türküsü. s. 51) Dr.Abdullah Süheyl Baran ın hatıralarını dinleyelim: Diyarbakır ın, bir zamanlar çok geniş bir bölgenin en önemli ipekçilik merkezi olduğu biliniyor. Daha önceki yazılarımda, eskiden Hevsel deki bütün bahçelerin etrafında, ipekçilikte kullanılan dutlar ekili olduğunu belirtmiştim. Çok iyi bildiğim Şilbê, Şeyhkent ve Çıksor Köylerinde de, çocukluğumda çok sayıda bu dut ağaçlarından vardı. Bu da gösteriyor ki, ya bu ağaçların dalları kesilip Diyarbakır a taşınıyordu veya bu köylerde de ipek böceği kozası yetiştiriliyordu. 221

223 Yani sadece Diyarbakır ın içinde değil, etraf köylerde de ipekçilikle uğraşıldığı anlaşılıyor. Benim çocukluğum, ne yazık ki, ipekçiliğin öldüğü dönemlere rastladı. ( AbdullahSuheylBaran@Diyarbekirgrub.com) Abdullah Süheyl Baran, elli yıl önceki Hevsel bahçelerini ve meyvelerini anlatıyor: Çoğu bahçeler sahiplerinin adı ile anılırdı. Mesela filankes lerin dutluğu gibi. Özellikle Yenikapı ve Mardinkapı altındaki sebze ekilen bütün tarlaların etrafında ipekçilikte kullanılan dutlar ekiliydi lı yıllarda bile, baharda, bahsettiğim bu yollardan sırtlarında yapraklı dut dalları ile yukarı tırmanan işçileri görürdük. Beli bir süreye kadar dut yaprakları kıyılarak ipek böceklerine yedirilirdi. Yeteri kadar olgunlaşan ipek böcekleri, son olarak dik vaziyette yapraklı halde yerleştirilen bu dut dallarına salınır ve bunların yeşil yapraklarını yedikten sonra koza sarmaya başlarlardı. Yıllar geçtikçe, ucuz naylon ile rekabet edemeyen ipekçilik öldü, dut dalları artık taşınmaz oldu. En verimli çağına ancak 20 yılda gelen ipekçilik dutlarına ne oldu acaba? Dünyanın bir numaralı ipekçilik merkezi olan memleketimde ipekçilik öldü. Hevsel de yetiştirilen sebzeler, meyveler de kimi hayvanların sırtında kimi insanlar tarafından bu patikalarda taşınırdı. Göbekli marullar, dut ve şeftali yuvarlak tablalarda taşınırdı. Satılan dutlar karahübür denen simsiyah, parmak büyüklüğünde dutlardı. Dut mevsiminde, dutlara musallat olan serçeden biraz büyük, aşağı yukarı serçe renginde dut kuşları vardı. Bunlardan da epeyce avlayıp yediğim için etlerinin çok lezzetli olduğunu bilirim. Dut bahçelerinde bu kuşları kovmak için teneke çalan çocuklar olurdu. Boş tenekelere sopalarla vurup kuşları kaçırmaya çalışırlardı. Diyarbekir in orta halli ve özellikle alt gelir gurubunda sayılabilecek olanların birçoğu, ilkbaharda 2-3 veya daha fazla kuzu alıp beslerdi. Bu kuzuların besini, çoğu aşêfçi pazarından alınan, dut ve asma yaprakları, yonca, çeşitli sarmaşıklar ve karuş dediğimiz deste yapılabilen uzun otlardı. Birçok kişi kuzusunu beslemek için, otunu kendisi toplardı. Dut ve asma yapraklarını dalları ile birlikte belli mevsimde toplardık. Yaz ortalarından sonra ve sonbaharda, bunlar kartlaştığı için pek makbul değildi. (AbdullahSuheylBaran@Diyarbekirgrub.com) foto: Osmanlı Döneminde Dut

224 Sultan Abdülhamid e yazılan bir raporda Hevsel de tarım ihracatının durumu gözler önüne seriliyor. Şat (Dicle) Nehri kenarındaki mezralarda her çeşit sebzenin yetiştirildiğini, nehrin Mardin Kapı önlerindeki kesiminde dut bahçelerinin bulunduğunu, bu bahçelerin yalnız ipek elde etmede değerlendirildiğini yazmaktadır. ( Prof. Dr. Musa Çadırcı. Abdülhamit e Sunulan Bir Lâyiha Heyet-i Teftişiye nin Geşt ü Güzâr Eylemiş Olduğu Mahallerin Ahvâliyle Heyet-i Mezkûr un Harekâtı ) ( Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde Haric-i surda bahçeler ve bostanlar kesret üzere bulunup her nevi sebze ve eşcar (ağaç) yetişmekte ise de eşçarın çoğu dut ve kavak ve söğüt ağaçları olduğundan duttan pek çok harir (ipek) imal olunur. 3/222,223) denmektedir. Seyahatnamelerde Dut Sestini Seyahatnamesinde Beyaz ve kara dut ağaçları çok sayıda olup buradaki insanlar bunlardan bol miktarda yiyorlar. Şam dutu adında özel bir dut türü burada üretilmektedir. Bu dur, irice, siyah renkte ve geç vakitte olgunlaşıyor. der. Lord Warkworth ise 1898 yılı intibalarında Güneye doğru uzanan vadi dut vadi dut bahçelerinin devamlı bir uzantısı diye bahseder. Lowthıan Bell isimli seyyah ise 1911 yılı seyahatnamesinde Güneybatı tarafı dut bahçeleri ve bağlarla süslüdür. der. (M. Şefik. Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst. 2003, s. 192,219). Cumhuriyet Dönemi Dut 1936 da Basri Konyar şunları söyler: Diyarbekir in bin bir renkli bir şark halısı gibi Dicle kıyısına uzanan gül ve menekşe bahçelerinde meyvanın türlüsü yetişir. Dut ağaçları burada bir canlılığa kavuşmuştur. İpekböceğinin yegane gıdası dut yaprağıdır. Diyarbakır ve çevre ilçe ve köylerindeki dut ağacı yapraklarından karşılanmaktaydı. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinde Silvan da bir milyondan fazla dut ağacı vardı yıllarına ait kitabında yazar ayrıca İl içinde geniş miktarda meyve ağaçlarının bulunduğunu, bu ağaçlardan başlıcalarının ceviz, badem, dut ve şeftali olduğunu belirtmiştir. (Usman, E, Diyarbekir. Diyarbakır matb. s: 25). Hevsel (Esfel) Bahçeleri, Osmanlı Dönemi nde tümüyle dutluk alanlarla kaplı ve çevrelenmiştir. Cumhuriyetle birlikte Esfel de görülen değişim, dutluk alanların zamanla ortadan kalktığıdır. Osmanlı nın son döneminde şehrin azalan nüfusu, Gayr-i Müslimlerin zaman içinde şehirden göçü ile ipekçilik gerilemiştir li yıllardan sonra ipekçiliğin can çekişmesi, Esfel Bahçelerindeki dutluk alanların seyrekleşmesine sebep olmuştur. (Mehmet Ali Abakay Tarihten Bugüne Esfel Bahçeleri Tarım Doğa Çevre Sempozyumu 2010). 223

225 Berat Beren Henek kitabında konuyu ele alıyor: İpek böcekçiliğinin merkezi oluşunun nedeni biraz da Diyarbakır ın iklimine bağlıydı. Yaz aylarında dereceye varan bir sıcaklık dut ağaçlarının yetişmesi için çok uygun bir ortamdır. Diyarbakır daki dut bahçeleri dillere destandı. Hemen hemen bütün Ermeni ve Süryani evlerinin bahçelerinde dut ağacı olur ve ipekçilik yaparlardı. Evlerimizde annelerimizin ve kız çocuklarımızın elbiseleri genellikle ipektendi. Ayrıca yatak ve yorgan takımlarımız hatta nevresimlerimiz bile tamamen ipekti. İpek, Diyarbakırlılar için o kadar doğal bir kumaştı ki basma entarili bir bayana hayranlıkla bakılırdı. İpek puşiler ise çok sıradan şeylerdi. İpek puşi bağlamış diye de çok meşhur bir türkümüz var. (Berat Beren: Henek. 2. Baskı Peri yay.. İst s. 167) il yıllığına göre, 1967 yılında Diyarbakır meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını Hevsel (Esfel) bahçelerinden sağlıyordu. Bu bahçelerde dut yetişmekteydi. Karadut karahübür, diğer dutlar ise şeker içi diye sokaklarda bağırılırdı. Bu dut kültürü aynı zaman da ipekböcekçiliğini alt yapısını oluştururdu. 224 Karahübür ismiyle anılan karadut (Merhum Tahsin Figençiçek) Mayıs Ayı-2011 Dağkapı Semti Kara Dut Satışı

226 Vatandaşlardan karadut meyvesine yoğun ilgi 06 Haziran 2012 Diyarbakır merkez ve ilçelerinde yetişen karadut meyvesine vatandaşlar yoğun ilgi gösteriyor. Diyarbakır merkez ve ilçelerinde yetişen karadut meyvesine vatandaşlar yoğun ilgi gösteriyor. Mayıs-Haziran ayları arasında ağaçlarda bolca yetişen dut meyvesi, satıcıların yüzünü güldürüyor. Birçok aile meyveyi alıp tüketiyor. Aileler dutun tatlısını ve reçelini yapıyor. Bizler de dutu ağaçlardan toplayarak vatandaşlara satıyoruz. Kilosunu 3 liraya sattığımız dutları Diyarbakırlılar çok seviyor dedi. O günlere iç çeken Şair Mevlüt MERGEN, değişik şiirlerinde ne diyor: Baldan tatlı kara höbür / Suyu ömre katar ömür 225

227 Tike kebap, mangal kömür / Sevdim bir kez unutamam Salkım salkım yerdik akasyaları / Gezerdik hevseli, has bahçaları Cin Ali de yerdik karadutları / Çıkardık Kırklar a bahar gelince Cin Ali bahçesi daha dün vardı / Kara höbüründen şehir doyardı. Kara höbür yaz başında göç eder / Koza yok ki, yaprağını hiç eder, Şair derdi bir de kalmaz üç eder / Yürekleri sızlatırsa inanın. M. MERGEN Diyarbakır a dair araştırmaları bulunan Mehmet Ali ABAKAY, Biz yerdik de bilmezdik kara höbürü / Elimiz, üstümüz, başımız mosmor mürekkeb / Ya düne ait manzaralar niye yok bilemem / Her evden eksildi olmayınca dut yaprakları / Çünkü ağaçlar yoktu / Ondandır göçtü ipek böcekleri kelebek olarak / Gönlüm onlarla terk etti bu diyarı / İçimdeki bilinmezliklere uçarak şeklinde şehirdeki dut ağaçlarının ortadan kaldırılışını ve kozacılığın tükenişini anlatır bir şiirinde. Mukaddes BOZKUŞ, bir eserinde der ki: Dut ağacı boyunca Dut yemedim doyunca Ağzım dilim lal oldu Konuşmadım doyunca Dut yedim tuttu beni Sevda kuruttu beni der. (19). Günümüzde Dut Üretimi Ürünler Ağaç (Adet) Üretim(ton) Dut Meyveler Toplam Meyve yaşta Meyvesiz yaşta Üretim (ton) Dut Meyve-Sebze Tarım Master Plânında Diyarbakır 2001/ Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005/ Diyarbakır ve ilçelerinde 2002 yılı itibariyle meyvelerin üretim değerleri (DİE, 2002). Meyveler Toplam Ağaç Meyve veren Meyve vermeyen Üretim Sayısı (Adet) yaşta (Adet ) yaşta (Adet ) (ton) Dut

228 Dut Kurusu Evliya Çelebi Diyarbekir yiyecekleri olarak, dut balından bahseder. Karadut Şurubu da Bölgenin İçecekleri arasında yer alır Basında Diyarbakır Dutu Haberleri Diyarbakır Urmu Dut una Büyük İlgi / 18 Temmuz

229 Diyarbakır da az miktarda yetiştirilmesi nedeniyle fiyatı pahalı olan Urmu dutu, fiyatına rağmen büyük ilgi görüyor. Diyarbakırlı Urmu dutu satıcısı Abdullah Vural, Urmu dutunun diğer beyaz dutlar gibi mevsiminde çıktığını belirterek, Artık müşterilerim bu dutun şerbetini de yapıp misafirlerine ikram edip, evlerinde de içiyorlar. Kentimizde çok az çıkıyor, 3-5 yerde satılıyor. Fiyatı ise TL arasındadır. Bazı müşterilerimiz ise bu ekşi Urmu dutunun pekmez ve reçelini yapıyor. Süper besleyicidir. Aile büyüklerimiz Urmu dutunun sağlık açısından süper faydalı olduğunu, şeker ve tansiyon hastalarına çok iyi geldiğini söylüyorlar. 12 yıldır mevsimi geldiğinde bu dutu satıyorum. Alıcısı çok ama az miktarda temin edebiliyoruz. Satışlarımızdan çok memnunuz. Çok temiz şartlarda saklayıp satıyoruz dedi. (MG-CC-Y) Karadut 11 yaşındaki çocuğun ekmeği oldu/ 19 Temmuz 2011 Diyarbakır ın meşhur karadutu, henüz 11 yaşında olan Seyfettin Güven in ekmek kapısı oldu. Yaşı küçük olmasına karşın harçlığını kazanmak ve evinin bütçesine katkıda bulunmak için karadut satan küçük Seyfettin çalışma ortamından memnun. Evlerinde babası ve kendisinin çalıştığını, babasına yük olmamak için onun desteğiyle karadut sattığını söyleyen Seyfettin Güven, Yaşımın küçük olması önemli değil. Önemli olan kimseye avuç açmadan yaşamaktır. Okul zamanı okula gidiyorum. Diğer zamanlarda ise babamın desteğiyle bir şeyler satmaya ve çalışmaya devam ediyorum. Şimdiden alış veriş şeklini öğrendim. Bazen de babamın işine yardımcı oluyorum. Böylece ekmek paramı kazanıyorum dedi. 228

230 İlçelerde Dut Üretimi Silvan: Silvan da pirinç, buğday, şeftali, erik, karaerik, dut, karpuz ve kavun, pamuk, nohut, mercimek, zeğerek ekimi ön plandadır. Çüngüş: Dutluklar çok fazla idi. Dutlar daha çok kurtularak tüketilir. Yeniköyün dutu ünlüdür. Avut köyünde de çekirdeksiz, küçük, çok leziz ak renkli, inci dutlar elde edilir (16). Kulp: İlçe ekonomisi coğrafyanın tarıma elverişli olmamasından ötürü hayvancılığa, arıcılığa, ipek böcekçiliğine dayalıdır. İlçede dut ağaçlarının yoğun olarak bulunması sadece dut yaprağı ile beslenebilen ipek böceklerinin yetişmesine vesile olur. (vikipedi). Kulpta Dut ve İpek Böceği Çalışmaları Kulp ta 50 bin Dut fidanı dağıtıldı. İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi kapsamında Diyarbakır ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. 08 Nisan İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi kapsamında Diyarbakır ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. Kulp ilçesinde İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi projesi kapsamında ilçe merkez ve köylerinde ipek böceği yetiştiriciliği yapan yaklaşık bin üreticiye toplam 50 bin adet dut fidanı dağıtıldı. Dut fidanı dağıtımı; ipek böceği üretimi yapan ve yapacak potansiyele sahip üreticilere dağıtıldı. İlçede yıllık yaş koza üretiminin 40 ton 229

231 olduğu bildirilirken dağıtılan fideler vasıtasıyla yaş koza üretiminin büyük artış göstermesi hedefleniyor. Kulp-Narlıca Köyü: Düz ve sulu arazilerin yaygın olduğu köyde temel geçim kaynağı ipekböcekçiliğidir. Dut ağaçlarının yoğun olarak yetiştirildiği köyde koza üretimi oldukça yüksektir. Nitekim 2005 yılında Diyarbakır Ticaret Odası ve Diyarbakır Borsalar Birliği ortaklığında geliştirilen İpekböcekçiliğini Geliştirme Projesi nin merkezi Narlıca seçilmiştir. Özbek köyü: Eski adı Şehbuban olan Özbek, ilçe merkezine 10 Km uzaklıktadır. Dut ağaçların yaygın olarak yetiştirildiği köyde yüksek bir koza üretim potansiyeli bulunmaktadır. Karpuzlu köyü: Eski adı Herta olan Karpuzlu köyü Kulp un 25 Km Kuzeybatısında yer almaktadır. Köy merkezinde yetişen dut ağaçları ile ipekböcekçiliği de yapılmaktadır. İstihdamda Umut Oldu/ Diyarbakır da ipek böcekçiliği yeniden hayat buldu. Kulp ta 750 aile yıllar sonra sektörde yerini alarak, istihdam oluşturdu. Organik ipek kumaşları dokuma tezgâhlarında işleniyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden biri olan Diyarbakır ın Kulp ilçesi, terör olaylarını azalması ile birlikte eski günlerine geri döndü. Silahların sustuğu dağlarda üretilen yılda 45 ton yaş koza yörede genç kızlar tarafında dokuma tezgahlarında organik kumaş imal ediliyor. Bölge ekonomisinin gelişmesine büyük katkı sağlayan ipek böcekçiliği sayesinde 750 çiftçi sektörde istihdam edildi. 100 Bin Dut Ağacı Dağıtıldı: İpek Böcekçiliği projesinin GAP eylem planı politikaları arasında cazibe merkezi kapsamına alınacağını ifade eden Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bölgede yıllar önce yitirdiğimiz sanatlardan bir tanesi dokumacılıktır. Bu bölgede, koza üretimi özellikle Kulp, Hazro, Dicle ve Lice gibi ilçelerimizde 1920 li yıllara baktığımız zaman milyonlarca dut ağacı ve yüzlerce ton koz üretimi var. Burası Türkiye nin önemli koza üretim alanlarından birisiyken maalesef zaman içerisinde bunlar kaybolmuştur. Ancak hükümetin ve sivil toplum örgütleri destekleri ile Kulp ta yaş koza hızla yayıldı. Şu anda Türkiye de yıllık üretilen 135 ton yaş kozanın 45 tonu Kulp ta üretiliyor. Ama bunu yeterli görmüyoruz. Yeni yapmış olduğumuz projeyle ipek böceği koza üretimi ve koza üretimi ile birlikte ip dokuması noktasında entegre bir tesis kurmaya çalışıyoruz. Diyarbakır önümüzdeki yıllarda gerek tarımsal alanda, gerek hizmet alanında, gerekse diğer alanlarda ciddi gelişmeyi sağlayacaklarını gösteriyor. Çitçilerimize her türlü desteği sağlıyoruz. Böcekçilerin besin kaynağı olan 100 bin dut fidanı ücretsiz dağıttık aynı zamanda yeşilliğe de katkıda bulunduk. diye konuştu. Diyarbakır Söz Gazetesi 230

232 KAYNAKLAR M. Kadri Göral Cevahir Çıkını. Gökçe ofset. Ank s Şehmus Diken. Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım. İletişim yay. İst s. 80, Naci Sapan Özgür haber gazetesi 5. oject&year= 6. Mehmet Mercan. Diyarbakır Türküsü. 2 Basım s MehmetMercan@Diyarbekirgrub.com 8. AbdullahSuheylBaran@Diyarbekirgrub.com 9. Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu: Diyarbakır mutfağı. İst Palalı, İ XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Diyarbakır. DT İÜ SBE, Malatya. 11. Tellioğlu ö(ed): Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst s. 70,219, Usman, E, Diyarbekir. Diyarbakır Matbaası. s: Diyarbakır İl Yıllığı s İsmail Avcı 25 Şubat zaman 16. Dr. Emrullah Güney. Doğu ve Güneydoğu Anadolu da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları. Diyarbakır s Prof. Dr. Mebrure Değer. Annemin Diyarbakır yemekleri. Hayy İst s Sultan Bozkuş Annemden Maniler.Diyarbakır ve Yaşam Yıl. 2. sayı. 4. s Mirze Mehmet Çelik Fotoğraflarla Kulp. Edubba Yay 21. İzmir Fuarında Diyarbakır s., 231

233 BÖLÜM 3- DİYARBAKIR KÜLTÜRÜNDE AYVA Alem: Bölüm: Sınıf: Takım: Familya: Alt familya: Cins: Tür: Plantae (Bitkiler) Magnoliophyta (Kapalı tohumlular) Magnoliopsida (İki çenekliler) Rosales Rosaceae (Gülgiller) Maloideae Cydonia C. oblonga Bilimsel Sınıflandırma Ayva (Cydonia oblonga), gülgiller (Rosaceae) familyasından 4-5 m boylanan, kırmızı kahverengi gövdeli meyve ağacıdır. Derine gitmeyen yüzeysel kök sistemine sahiptir. Üretimi: 10 ile 1000 m arasındaki yüksekliklerde hemen her bölgede yetiştirilebilir. Kumlu-tınlı sıcak ve geçirgen topraklarda yetişir. Üretimi, tohumla, kök sürgünleri ve çelikleme yapılır. Ayva yetiştiriciliğinin Anadolu dan Yunanistan ve İtalya ya geçtiği, Milattan önce 650 yılında Yunanistan da yetiştirildiği ve oradan diğer Avrupa ülkelerine yayıldığı tarihi araştırmalardan anlaşılmaktadır. Ayvaya bu gün Avustralya hariç tüm dünya ülkelerinde rastlanabilmektedir. 232

234 Dünyada ayva üretiminde Türkiye birinci sıradadır. Yıllık üretim (2000 yılı) 100 bin tondur. İkinci Çin 85 bin ton, üçünçü sırada İran 36 bin ton, dördüncü sırada Fas 30 bin tondur. Ayva yaprakları boya ve kozmetik sanayiinde, tıpta da ilaç yapımında kullanılmaktadır. Meyvesi reçel, jel, marmelat ve meyve suyu olarak değerlendirilir. Şifaları: Meyvesinde pektin, tanen, şeker, organik asit, A ve C vitamini ve mineral tuzlardan bol miktarda bulunduğunu, tohumlarında ise yüzde oranında tutkal maddeler, yüzde oranında yağ, tanen, renkli maddeler ve yüksek oranda protein, az miktarda amygdalin ve emülsin olduğunu belirten Prof. Dr. Karadeniz, ayvanın kalp, akciğer, boğaz, mide, böbrek, göz, bağırsak, ağız rahatsızlıkları ve adet kanamalarına oldukça faydalı olduğunu dile getirdi. Grip ve soguk algınlıgı geçirenler bol bol ayva yemelidir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi ) Ayva, yetiştiği bölgenin özelliklerine göre, farklı lezzetleri olan bir meyvedir. Genellikle kış aylarında tüketilen ayva, ihtiva ettiği organik asit ve glikozitlerin nispetine göre tatlı, ekşi; yumuşak veya sert olabilmektedir. Yapılan analizler, ayvada aspartik asit, glisin, alanin, asparagin ve prolin gibi aminoasitlerin yeterli miktarda bulunduğunu göstermiştir. Glisin, merkezî sinir sistemi fonksiyonları için gerekli yapıtaşı moleküldür; GABA gibi inhibitör (iletimi durdurucu) sinir salgılarının (transmitter) sentezinde kullanılır. Glisin ayrıca bipolar depresyon (manik-depresif) tedavisinde de kullanılmaktadır. Merkezî sinir sisteminin dengesinin muhafazası için gerekli olan asparaginin eksik olması durumunda, aşırı sinirlenme ortaya çıkar. Asparagin teskin edici hususiyetle donatılmıştır; sempatik sistemi baskılayarak, kalb damarlarında genişlemeye, kalb hızında azalmaya sebep olur. Ayrıca asparagin iç ferahlığı gibi subjektif hissiyatın açığa çıkmasında da rol alır. Alanin, glikoz metabolizmasında kullanılan enzimlerin yapısında bulunan bir aminoasittir; karbonhidratların parçalanmasına, dolayısıyla vücudun kullanabileceği enerji moleküllerinin üretilmesine yardımcıdır. Alaninin ayrıca sinir sisteminde iletimi engelleyici vazifesi de vardır. Sinir sistemini uyarmada vazifeli bir aminoasit olan aspartik asit, merkezî sinir sisteminde hipokampusta bol miktarda bulunur ve glikozdan sentezlenir. Ayvadaki aspartik asit; canlılık ve güç kazanılmasında ve bunların sürdürülebilirliğinde vazifeli moleküllerden olduğu için, ayva yorgunluğa iyi gelir. Yorgunluk, hücrelerde yeterince enerji üretilememesiyle bağlantılıdır. Hücrelerde yeterince enerji üretilememesinin bir sebebi, aspartik asit seviyesindeki azalmadır. Bu yüzden kronik yorgunlukta, aspartik asit seviyesinin düşüklüğü de rol oynayabilir. Ayva yendiğinde, aspartik asit seviyesi yükselir. Bu aminoasit, aşırı amonyağın vücuttan atılmasında da işleminde de rol aldığından, karaciğer sağlığının korunmasına yardım eder. Aspartik asit, kandaki toksinleri absorbe eden proteinlerin yapısına katıldığından, kanın temizlenmesine de katkı yapar. 233

235 Kollajenin yapıtaşı moleküllerinden olan pirolin, ciltteki kırışıklıkların düzeltilmesinde rol oynar; kıkırdakların, eklemlerin, tendonların ve kalb kasının tamir ve direncinin artmasına vesile olur. Ayva, tamamlayıcı tıpta çarpıntıyı önlemeye, sıkıntıyı gidermeye, zihni berraklaştırmaya, dimağı ve kalbi kuvvetlendirmeye vesile olan besinler listesinde yer almaktadır. Ayvanın etli kısmında, güçlü antioksidan özelliklere sahip fenolik bileşikler ile sitrik ve askorbik asit gibi organik asitler mevcuttur. Ayrıca ayvada; malik, quinik, şikimik, fumarik, okzalik gibi organik asitler de bulunur. Bu organik asitler çeşitli yemek ve gıdalarda lezzet artırıcı olarak kullanıldıkları gibi, sitrik asit çevriminde enerji kaynağı olan ATP nin sentezinde ara kademe asitleri olarak da kullanılmaktadır. İçinde bulunan organik asitlerden dolayı ayva, mide suyunun tesirini artırmada, hazmı kolaylaştırmada, ishali kesmede, kabızlığı ve bulantıyı gidermede kullanılmıştır. Son yıllarda ayvada sitozolik karotenoid isimli enzim ve iki adet glikozit tespit edilmiştir. Glikozitlerin seviyesi ayvanın tatlı oluşunu belirler. Tamamlayıcı tıpta ayvanın çiğ yenmesi tavsiye edilmez, bunun yerine reçel veya kompostosu tavsiye edilir. Yapılan araştırmalar ayvanın içindeki glikozitlerin, aminoasitlerin ve organik asitlerin miktarının reçel, marmelat ve kompostoda değişmediğini göstermiştir. Tamamlayıcı tıpta; göz yanmalarında, cilt çatlakları ve kurumalarında, öksürükte, genital akıntılarda, faranjite bağlı ses kısıklığı ve gıcıklanmalarında, göz kızarmasına sebep olan iltihaplarda; ayvanın kabuğu, etli kısmı, çekirdeği, suyu çiçeği merhem veya karışım şeklinde kullanılmaktadır. Ayvanın dimağı kuvvetlendirici tesiri, hatıraların kalıcı olmasına vesile olur. Peygamber Efendimiz in (s.a.s) elinde ayva olduğu bir zamanda, Hz. Talha (ra) yanına gelir. Peygamberimiz (s.a.s) Hz. Talha ya Ey Talha! Şunu al ye! Çünkü bu, kalbe rahatlık verir. buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.s); ayvanın kalbin rahatlamasına, üzüntü ve sıkıntı neticesi oluşan kalb daralmalarının giderilmesine vesile olacağını buyurmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.s), ayva yemenin kalbin rahatlatmasına vesile olacağına dâir yukarıdaki beyanları, bir hakikattir. Ayva içindeki aminoasitlerin, merkezî ve periferik sinir sisteminde transmitter yapımında kullanıldığını dikkate aldığımızda, ayvanın kalbi rahatlatma tesirinin aminoasitler vasıtasıyla gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Vücudumuza ve ihtiyaçlarımıza uygun olarak yaratılan diğer meyveler gibi ayva da, ihtiyaçları gözeten Zât ın ilm-i ezelîsini göstermektedir (9). Diyarbakır ve Ayva Azeri lehçesinin tesirinde kalan Diyarbakır ağzının hususiyetlerinden olarak H fonemi: bazan fazladan olarak bazı kelimelerin başında bulunur. Mesela Ayva: Havya olarak okunur (8). 234

236 Cahit Sıtkı Şiirinde Ayva: Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Ahmet Arif: Varamaz elim Ayvasına, narına can dayanamazken, Kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, Diyarbakır Musikisinde Ayva: Celal Güzelses ten: Ağlama Yar Ağlama. Elma Al Olanda Gel Anam Ayva Nar Olanda Gel Hasta Düştüm Gelmedin Anam Bari Can Verende Gel Bu Dere Baştan aşa Bu dere baştan başa ayvalı bağ Ayvalar sararıyor dön geri bah Ellerin yarı da gelmiş (bile) vah bize vah Manilerde Ayva 235

237 Bahçe har aldı getti Ayva nar aldı getti Azacık aklım vardı O da yâr aldı getti DİYARBAKIR DA AYVA ÜRETİMİ 1869 yıllarında Diyarbakır ve ayva: Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde Eşcar-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut,ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. Denmektedir. (Salname 4/276) Bazı ilçelerde ayva üretimi iddialıdır. Çüngüş te Çataldut Köyü nün tanesi bir kilo gelen ayvası meşhurdur (1). Meyve ve Sebze Tarım Master Plânında Master planda 2001 Ürünler Ağaç Sayısı (Adet) Üretim(ton) Ayva Meyveler Toplam Meyve yaşta Meyvesiz yaşta Üretim (ton) Toplam Yumuşak çekirdekliler Ayva Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü,

238 Üniversite lojmanlarında yetişmekte olan ayva Diyarbakır da Ayva Mutfağı Ayva Aşı: Buttan kuşbaşı et kesilir. Hafifçe pişirilir. Etin üzerine, ayvalar küp şeklinde kesilerek atılır. 2-3 karıştırarak su ilave edilerek orta ateşte pişirilir. Ayvalar yumuşayınca, üzerine bir çay bardağı şeker ve bir limonun suyu konularak, yarım saat hafif ateşte pişirilir. Şeker yerine pekmez de kullanılabilir. Ayva aşı Foto. Aygül Haspolat 237

239 Ayva Köftesi: Kıymadan et köftesi yapılır. Ayvalar dilimlenerek yağda kızartılır. Et ve kızartılmış ayvaların üzerine 2-3 bardak su, bir kaşık salça, tuz konularak birlikte pişirilir (2). Ayvalı Kavurma (6 kişilik) Malzemeler: 3 kg iri doğranmış parça et, ½ kg yağ(eritilmiş kuyruk yağı), 3 adet ayva, 1 adet pide ekmek, tuz Yapılışı: Et bir gün önceden yıkanıp tuzlanıp bekletilir. Ertesi gün ağzı kapalı tencerede kendi suyunu salıp, çekene kadar orta dereceli ateşte pişirilir. Yağ tavaya alınır, ısıtılır, etler yağın içine yerleştirilir. Ayvalar bütün olarak etin bir kenarına, yağın içine yerleştirilir. Etler hafif pembe olarak kavruluncaya kadar ara ara çevrilir. Süzülerek yağdan çıkarılır. Tavadaki yağa küçük dilimler halinde pide ekmekler batırılır. Hafif kızarınca servis tabağına alınır. Üzerine etler yerleştirilir. Yağın içinde pişen ayvalar dilimlenip tabağın kenarına yerleştirilir. Sıcak servis yapılır (3). 238 Başka bir tarif Ayvalı Kavurma Malzemeler: Yarım kg kuzu kuşbaşı, 1 adet ayva, 2 adet sivri biber, 1 adet kuru soğan, 3 çorba kaşığı sıvıyağ, Yarım çay kaşığı kekik, 1 tatlı kaşığı tuz. Yapılışı: Et, ince kıyılmış soğan ve yağ tavaya konur, suyunu salana kadar orta ateşte kavrulur. Sonra kuşbaşı doğranmış ayva, ince kıyılmış biber, tuz eklenir. 20 dakika kadar kavurduktan sonra kekik atılır, ateşten alınır (4).

240 Ayvalı kavurma Ayva Kebabı: Kuzu but etlerini sabahtan ocağa koyup öğlene kadar kısık ateşte pişiriyorlar. Pişmesine yakın üzerine ayvaları diziyorlar. Pide, beyaz soğan ve maydanoz ile servis yapıyorlar. (Gazi Köşkü nden) (5). 239

241 Ayva Reçeli Malzemeler: 2 kg ayva, 2 kg şeker, limon, limontuzu, karanfil. Yapılışı: Ayvalar yıkanır, isteğe göre dilimlenir veya küp şeklinde doğranır. Ayvalar bir miktar su konarak haşlanır. Üzerine şeker ilave edilir. İstenirse içine birkaç karanfil atılır. Ayvalar yumuşayınca limon suyu veya bir çay kaşığı limontuzu konarak altı kapatılır (3). Ayva Tatlısı Malzeme (10 kişilik): 1 su bardağı, 5 orta boy ayva, 1 su bardağı şeker, 8 yemek kaşığı kaymak, 8 yemek kaşığı ceviz Yapılışı: Bir bardak su tencereye konularak kaynatılır. Ayvalar yıkanı. İkiye bölünür. Çekirdekleri çıkartılır. Yumuşayıncaya kadar, yaklaşık 8-10 dakika pişirilir. Üzerine şeker konur. Beş dakika kadar kaynatılır. Soğuyunca servis tabağına alınır. Üzeri kaymak ve cevizle süslenir. Ayva Hoşafı Malzeme: (6 kişilik) 2 adet orta büyüklükte ayva, 8 su bardağı su, 1 su bardağı şeker. Yapılışı: Ayvalar iyice yıkandıktan sonra kabukları soyulur.ikiye veya dörde bölünerek çekirdekleri temizlenir.üzeri örtülecek kadar su ilavesiyle yumuşayıncaya kadar pişirilir.şeker ilave edilir.şeker normal bir koyuluk derecesine gelince ateşten indirilir.kaselere konur. 240

242 Foto: Aygül Haspolat Külde Ayva Ayva sert bir meyve olduğundan yumuşak hale getirilmesi için çareler aranmıştır. Diyarbakır da kışın odun sobasında yakılan odun bir süre sonra ateş olarak mangala atılırdı. Ayvalar sıcak küle gömülür. Pişince külden çıkarılır. Kabukları soyularak yenir (6). Yılbaşı gecelerinde mangalda kızgın küle gömmek çocukların en önemli eğlencelerindendi (7). KAYNAKLAR 1. Dr. Emrullah Güney. Doğu ve Güneydoğu Anadolu da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları. Diyarbakır s Doç. Dr. Mebrure Değer Diyarbakır Halk Kültüründe Yemek Müze şehir Diyarbakır İstanbul s Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu: Diyarbakır mutfağı. İst Prof. Dr. Mebrure Değer. Annemin Diyarbakır Yemekleri. Hayy. ktb. İst s Mehmet mercan. Diyarbakır ı anlatmak- (Diyarbakır da yeni yıl). Diyarbakır mail grubu. 8. Şevket beysanoğlu. Diyarbakırlı Fikir ve sanat adamları. San matb. Ankara /s Dr. Arslan Mayda Meyvelerden Ayva Sızıntı dergisi 241

243 BÖLÜM-4 DİYARBAKIR DA ELMA VE KÜLTÜRÜ 242 Gündelik Hayatta Vazgeçilmez Meyvelerden Elma Çeşitleri Meyvesi orta iri-iri arasında büyüklükte, kabuk rengi yeşil zemin üzerine hafif donuk sarı renkli, beyaz benekli, sert ve çok suludur. Kendine has mayhoş bir tada sahiptir. Depolamaya çok uygundur. Uygun şartlarda 9 ay süreyle saklanabilir. Her yıl düzenli ve bol ürün verir (1). Elma ılıman, özellikle soğuk ılıman iklim meyvesidir. Genellikle dünyada enlemlerde yetişmektedir. Türkiye de Ege Bölgesi nde 500 metre Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi nin sıcak ve kurak yerlerindeki 800 metreden daha yukarı yerlerde yetişmektedir. Yüksek ışık yoğunluğu elmada çok iyi renk oluşumunu sağlar. Elma ağacı düşük sıcaklıkların olduğu sert kışlara dayanıklıdır. Kış dinlenmesi sırasında odun kısımları -35 C ile 40 C a, açmış çiçekler 2.2 C ile 2.3 C ve küçük meyveler ise 1.1 C ile 2.2 C a dayanırlar (2). Beyin Sağlığı İçin Elma Yiyin Massachusetts Üniversitesi öğretim görevlilerinden Dr. Thomas Shea laboratuvarda yaptığı araştırmanın sonunda her gün düzenli olarak elma yemenin beyin hücrelerinin sağlığını korumak için gerekli olduğunu kaydetti. Özellikle yaşlanmayla birlikte hücrelere zarar veren serbest radikallerin arttığını kaydeden bilim adamları, serbest radikallerle savaşmanın en iyi yolunun vücuda antioksidan

244 maddeleri depolamak olduğunu bu maddelerin de en çok elmada bulunduğunu kaydetti. Sabah Gazetesi. BİLİM adamları, elmada bulunan doğal bir maddenin C vitamininden daha etkili olduğunu belirledi. Güney Koreli bilim adamları, C vitamininin, hidrojen peroxidenin hücreler arasındaki iletişimde yarattığı, kansere yol açan madde etkisini bloke ederek kanser riskini azalttığını gözledi. Şimdiye kadar C vitamininin kanser riskini azalttığını bilen uzmanlar, C vitaminindeki mekanizmanın kanseri önleyici etkisinin nasıl meydana geldiğini araştırıyordu. Aynı araştırmada, elmada bulunan quercetin adlı kimyasal maddenin, C vitamininden daha güçlü bir kanser önleyicisi olduğu belirlendi. Tercüman Gazetesi. Her gün 1 Elma Yemenin Faydası Amerikan Kalp Vakfı tarafından yapılan ve sonuçları Amerikan Klinik Beslenme Dergisi nde yayımlanan araştırmada, her gün yenilecek 1 elmanın, dünya genelinde en sık rastlanan ölüm sebeplerinden biri olan kalp-damar hastalıklarına karşı etkin bir koruma sağladığı ortaya çıktı. İçinde bol C vitamini ve lifli proteinler bulunan elma, içerdiği flavinoid ler sayesinde, hücre ölümüne neden olan serbest radikal adlı kimyasallarla da savaşıyor. Bu süreçte, kalp ve damar hastalıklarına yol açan kötü kolesterol (LDL) azalırken, vücudu koruyan iyi kolesterol (HDL) yükselişe geçiyor. Özellikle doymuş yağlı gıdalar ve hayvansal ürünlerin bolca tüketimiyle kanda biriken kolesterol, damar sertleşmesine, felce ve kalp krizlerine yol açabiliyor. Minnesota ve Oslo üniversitesi uzmanları, hücre ölümünü engelleyen bir antioksidan niteliğindeki flavinoid in, elmanın yanı sıra armut, turunçgiller, çay, şarap, çikolata, çekirdek ve baharatlarda da bulunduğunu ifade ediyor. internethaber. Sağlıklı beslenmede sanılandan daha fazla faydalı olan elmanın, ağız kokusunu giderdiği bildirildi. Kansere yakalanma riskini de azaltan elmanın diğer faydaları ise şöyle... KBB Uzmanı Opr. Şenol Civelek, içerisinde birçok mineral ve vitamin bulunduran ve su içeriği bol olan elmanın ağız kokusunu giderdiğini belirtti. Civelek, yemeklerden sonra yenen elmanın, çoğu zaman diş fırçalamak kadar etki yaptığını, çünkü elma çiğnenirken dişlerin arasının çok iyi şekilde temizlediğini vurguladı. Her öğünden sonra elma yenmesini tavsiye eden uzmanlar, bağırsak kanserine yakalanma riskini de azaltan elmanın diğer faydalarını şöyle sıralıyor: Zayıflamak için: Elmada sadece 50 kalori vardır ve içindeki petkinden dolayı doyurucudur. Zayıflamak için mükemmel bir meyvedir. Düşük kalorili olduğu için şişmanlığı önler, kan şekeri düzeyini ve yüksek tansiyonu olumlu bir şekilde etkiler. Kabızlık için: Öğle yemeğinden önce yenen bir elma, bağırsakta bakterilerin çoğalıp azalmasını ayarlamada rol oynar ve bu sayede kabızlığı önler. Bağışıklık için: Elmadaki C vitamini vücudun savunma sistemini kuvvetlendirir. Bunun sonucu olarak soğuk algınlığı virüsleri vücuda giremezler. 243

245 Dişler için: Yemeklerden sonra yenen elma, çoğu zaman diş fırçalamaktan daha iyi etki yapar. Çünkü elma çiğnenirken dişlerin arası çok iyi bir şekilde temizlenir. Kolesterol için: Elmadaki petkin maddesi, zararlı kolesterolü düşürür; atardamarları koruyan faydalı kolesterolü yükseltir. Kalp için: Elmadaki etkili maddelere yeni keşfedilen phenylalanin maddesi vücutta bulunan ve kalbin çalışmasında destek olan Q enzimini faaliyete geçirir. Demir eksikliği: Demir, C vitaminiyle birleştiğinde organizma tarafından mümkün olduğunca iyi şekilde alınır. Elmada her ikisi de vardır. Yeni Mesaj Gazetesi. Elma Her Derde Deva Doç. Dr. Hüseyin Koç, elmanın insan sağlığı açısından çok yararlı bir meyve olduğunu belirterek, bu meyveyi bir hayat iksiri olarak niteledi. Elma, kalp krizi riskini önlüyor Günde üç elma yemek, kalp krizini büyük ölçüde önlüyor. Bilimsel araştırmalar günde en az 10 gram lif içeren gıdalar tüketerek kalp krizi riskinin yüzde 14 azaltılabileceğini ortaya koydu. ABD ve Avrupa da 330 binden fazla kişi üzerinde gerçekleştirilen 10 ayrı araştırmanın sonuçlarını bir araya getirerek değerlendiren bir rapora göre, günde en az 10 gram lif içeren gıdalar yiyerek, kalp krizi riski yüzde 14, kalp ve damar rahatsızlıklarından ölme riski ise yüzde 27 oranında azaltılabiliyor. Raporda, üzerinde araştırma yapılan kişilerin 5 bin 249 unun kalplerinden sorun yaşadıkları, bunlardan 2 bin 11 inin, hastalık teşhisi konulduktan 6 ile 10 yıl sonra kalp damar rahatsızlarından hayatını kaybettikleri belirtildi. Bilim adamları, lifli sebze tüketmektense, lifi bol meyve ve tahıl tüketmenin daha yararlı olduğunu söyledi. Genelde yüksek oranda karbonhidrat içeren sebzelerin pişirilirken işlemlere tabi tutulduklarına, ayrıca diyabete, kalp ve damar rahatsızlıklarına davetiye çıkarabilecek kadar yüksek oranda şeker içerdiklerine dikkat çekilen raporda ayrıca, sindirim sistemi için de faydaları bilinen lifli gıdaların tansiyon ile kolesterol düşürücü etkisi olduğu ve diyabet has talığı geliş mes ine karş ı ins ülin duyarlılığını artırdıkları da vurgulandı. Vakit Gazetesi. 244 DİYARBAKIR VE ELMA Diyarbakır yerlileri elmaya alma der. Azeri lehçesinin tesirinde kalan Diyarbakır ağzının hususiyetlerinden kelimedeki ses ahengine uyarak bazen (a) olur.,elma-alma gibi (3). Diyarbakır Mutfak sözlüğünde Acık, ekşi elmaya verilen isimdir (4). Elmanın Diyarbakır da özel bir yeri vardır. Ekşi küçük elmalardan çeşitli yemekler yapılmaktadır.

246 O kız ki damda yatar O kız ki cilve satar O kızın gönlü de sevmiş Bana elma göndermiş Yeşil ve küçük elma sokakta satılan bir meyve idi. Genç satıcılar tablalara koyarak, başlarının üstünde taşırlardı. Bir ellerinde de terazi bulunurdu. Bir kapının önünde durdukları zaman, komşular da almaya gelirlerdi. Böylece birkaç kilo birden satan satıcı epeyce hafiflemiş olurdu. Elma satıcıları bazen kadın hamamlarının önünde durup bağırırlardı. Elma, mayhoş elma diye. Hamamda yıkanıp çıkan çocuklar, elma alırlar, içeriye de götürürlerdi. Ekşi elmalar, sıcak su ile yıkanmayı adet haline getiren kadınların çok hoşuna giderdi (5) Yıllarında Diyarbakır ve Elma Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde Eşcar-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. denmektedir (Salname 4/276) Yılı: 1933 yılında Merkez de (Kıtırbil) ve Silvan fidanlıklarında elma, armut, kayısı, şeftali, kiraz, dut, ceviz, badem, nar, incir, Gaziantep fıstığı, akasya, maklora, sofra, gladiçya, karaağaç, katalpa, isfendan vs meyveli meyvesiz 110 bin adet fidan yetiştirilmiş ve merkez fidanlığından fidan ile 4500 adet çilek fidesi halka parasız dağıtılmıştır (6) yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında vilayet dahilinde geniş mikyasda dut, badem, armut, erik, elma, zerdali, ayva, ceviz, şeftali ve mahdut bir saha dahilinde vişne, kiraz ve pek az miktarda kestane ve incir vardır (s.139) il Yıllığına Göre, Çüngüş te ilçe merkezinde; Adış, Elyos, Hoya köylerinde sebze ve meyvecilik ileriydi. Meyve olarak incir, nar, erik, elma, armut, badem, ceviz, dut başta gelirdi. Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi. Kulp, Lice, Hani ve Dicle de meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. Erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali, karadut, ayva ve vişne çok olur (7). Cumhuriyet döneminde Hevsel bahçelerinde elma yetişirdi (8). 245

247 Ürünler Ağaç (Adet) Üretim (ton) Elma Meyveler Toplam Meyveli yaşta Meyve siz yaşta Üretim (ton) Elma Diyarbakır yılında Elma/ Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, Aileye Meyve Bahçesi Diyarbakır ın Silvan ilçesi kaymakamı Veysel Beyru, ilçedeki evleri tek tek gezerek yoksulluk haritası çıkardı. Kaymakam, hazırladığı proje ile 200 yoksul aileye 10 ar dönümlük meyve bahçesi kurdu. Bahçelerde elma, kiraz, şeftali, kayısı, antepfıstığı, badem ve üzüm yetiştirilecek 4 Kasım Vali Mustafa Toprak, 2009 sonbahar, 2010 ilkbahar ve 2010 sonbahar dönemlerinde toplam 2 milyon 856 bin 749 dekarlık alanda 115 bin813 adet sertifikalı fidanlardan oluşan elma, armut, ceviz, badem, kayısı, nar, erik ve asma bahçeleri kurduklarını söyledi. DİYARBAKIR MUTFAĞINDA ELMA Diyarbakır da etli sebze yemeklerinin yanı sıra, etli meyve yemekleri de yapılmaktadır. Elma meftunesi, elma düzmesi, elma dolması, Diyabakır mutfağının ilginç yemekleri arasında yer alır (9). Elma Dolması (4 Kişilik) Malzemeler: 6 elma, 250 gr yağlı kıyma (iki kere çekilmiş), 1 yemek kaşığı kişniş, 1 fincan pirinç, 1 yemek kaşığı tereyağı, 2 fincan su, 1 bardak şeker veya pekmez, tuz. 246

248 Yemeğin Tarifi: Elmaların sap taraflarına gelen yerden bıçak yardımıyla kapak biçiminde kesin. Oyacakla çekirdek yuvasını ve etinden bir parçasını çıkartın. Diğer tarafta pirinci haşlayın. Kıymayı suyunu salıncaya kadar kavurup kişniş ve pirinci kıymaya ilave edin. Daha sonra içerisine tuz ekleyerek kavurun. Bu karışımı, elmalara sıkışık olmayacak şekilde doldurun. Elmaları fırın tepsisine dizin. Üzerine biraz tereyağı ilave edip yarıya kadar su dökerek fırına sürün. İki taşım kaynayınca şeker veya pekmezi ilave edin. Hafif ısıda, elmalar yumuşayıncaya kadar pişirin. Sıcak olarak ikram edin. Kaynak: nepisir sem.com Elma Düzmesi: Küçük yeşil elmalar ortadan ikiye bölünür. Çekirdeği çıkarılır. Başka bir yerde eti hazırlanır. Bunun için ete, karabiber, soğan, tuz, maydanoz karıştırılarak düzmenin içi hazırlanır. Sonra ikiye bölünmüş ve çekirdeği çıkarılmış elmaların arasına konur. Üzerine bir bardak su konularak, elmalar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Elma dizmesi Elma Meftunesi:1 kg. kuzu veya koyun eti hafif pişirilir. 1 kg. yeşil ve ekşi elmalar doğranır, az pişmiş etin üzerine ilave edilir. Bir kaşık saçla veya domates konulduktan sonra, 3 bardak hazırlanan konik suyu ve tuzu ilave edilerek hafif ateşle bir saat kadar pişirilir. Yenileceği zaman sarımsak ilave edilir (9). 247

249 Kazan Kebabı (10 kişilik) Bu yemek ayva ile de yapılmaktadır Malzeme: 1 kg kuzu eti, 1 kg ekşi yeşil küçük elma, 1 yemek kaşığı sadeyağ, 1 su bardağı su. Yapılışı: Kuzu eti kuşbaşı olarak doğranır. Hafif pişirilir. Küçük ekşi elmalar ortadan ikiye bölünür. Yağda kızartılır. Çok az su ilave edilerek hafif pişirilmiş etin üzerine konulur. Elma yumuşayıncaya kadar pişirilir. Suyunun az olması yeğlenir. Elma Tatlısı (10 kişilik) Malzeme:1 kg. sert elma, ½ su bardağı su, 1 su bardağı şeker, karanfil Yapılışı Sert elmaların içi oyularak çekirdekleri çıkarılır. Su ilave edilerek kaynatılır. Üzerine şeker serpilir. Kaynatılır. Elma pişince indirilir. Orta kısımlarına karanfil konularak süslenir. Soğuduktan sonra servis yapılır (5). 248 Foto Aygül Haspolat

250 Elma Hoşafı: (6 kişilik) Malzeme: 4-5 adet orta boy elma, 1 su bardağı toz şeker, 5 su bardağı su. Yapılışı: Elmalar yıkanır. Kabukları soyulur, ikiye bölünür. Çekirdekleri çıkarılır. Bir tencereye alınarak üzerini örtecek kadar su konur. Kaynatılır. Suyu azalınca üzerine şeker ilave edilir. Elma yumuşayıncaya kadar, yaklaşık dakika kaynatılır. Tadının güzel olması için 2-3 diş karanfil de atılabilir. Soğuduktan sonra kaselere konularak servis yapılır (5). Foto: Aygül Haspolat Elma hoşafı DİYARBAKIR ŞİİRİNDE ELMA Abdulkadir Nur Gördük: Leymunata, vişneli cicibici, elmali şekerin, Rengi aklımda, tadı damağımda asılı, dünden. Kırık leblebi, dağdağan var mıdır, heket? Allahan kurban desem, anlar mısın dilimden? Elmalı Şeker 249

251 DİYARBAKIR MUSİKİSİNDE ELMA Ağlama Yar Ağlama Elma al olanda gel Ayva nar olanda gel Hasta düştüm gelmedin Bari can verende gel Elmada al olaydın Selvide dal olaydın Bana göre yar mı yok İstedim sen olaydın Eğdim Kavak Dalını Hanım Kızlar Kızlar Canım Kızlar Kızlar Bezenmiş Düğüne Gider Elma Yanaklı Kızlar Bu Dere Baştan Başa Bu dere baştan başa elmalı bağ Elmalar kızarıyor dön geri bah Ellerin yarı da gelmiş (bile) vah bize vah Bir Güzel Ki On Yaşına Girince Bir Güzel Ki On Yaşına Girince Bir güzel ki on yaşına girince Gonca güldür henüz açılır Onbirinde gonca diye koklarlar Onikide elma deyip saklarlar Karpuz Kestim Yiyeyim Karşıda elmalıklar Suda oynar balıklar Ne böyle sevda ola Ne böyle ayrılıklar 250

252 Bu türkülerin dışında elma kelimesini içeren Diyarbakır türküleri de vardır. Bu havalinin karakterini taşıyan Bir dalda iki elma türküsü İstanbul a mal olmuştur. Bir dalda İhı alma (elma) Birin at, birini alma türküsü de aslında Diyarbakır a aittir. Diyarbakır ın en yaşlı hanendesi olan Âhniike (Ahmed) ve Ulu Camii müezzinlerinden merhum Recep ve öğretmen Sadık Özbek in kendilerinden önceki hanendelerden duyduklarına göre bu türkünün Diyarbakır a ait olduğu gerçeğidir (10). KAYNAKLAR Şevket Beysanoğlu. Diyarbakırlı Fikir ve Sanat adamları. San matb. Ankara / s Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Folklorunda Gelenekler-Görenekler-Adet ve İnanmalar. San Matb.Ank s Prof. Dr. Mebrure Değer. Annemin Diyarbakır Yemekleri. Hayy kitap. İst s Yılında Diyarbakır. s Diyarbakır İl Yıllığı s Mehmet Mercan Diyarbakır ı Anlatmak- 27 (Hevsel i Duman Almış.) Yahoo Diyarbakır Mail Grubu 9. Doç. Dr. Mebrure Değer Diyarbakır Halk Kültüründe Yemek Müze şehir Diyarbakır İstanbul s Suphi Martağan. Diyarbakır Türküleri Şevket Beysanoğluna 70. yaş armağanı. San Matb. Ank S

253 BÖLÜM- 5 DİYARBAKIR VE VİŞNE KÜLTÜRÜ 252 Şilbe köyü vişnesi Vişne (Prunus cerasus), gülgiller (Rosaceae) familyasından kiraza benzeyen ve tadı kiraz tadından daha ekşi olan bir meyve türü. Birçok kaynakta vişnenin muhtemel anavatanı olarak Hazar Denizi ile Kuzey Anadolu dağları arasında kalan bölge kabul edilmektedir. Vişnenin botanikteki latince adı olan P. cerasus bugünkü Giresun un eski adı olan Kerasus tan gelmektedir. Kirazla, meyvesinin dışında farklılıkları vardır. Yaprakları kiraz yapraklarından daha küçüktür. Dalları kiraz ağacının dallarına göre daha yaygındır. Vişnenin İran ın kuzeyiyle Türkmenistan arasındaki bölgede ortaya çıktığı ve oradan Avrupa ya kadar yayıldığı sanılmaktadır (1). Vişne Suyu Kolon Kanserini Engelliyor A vitamini bakımından en zengin meyvelerden biri olan vişne ile ilgili Michigan State Üniversitesi bir araştırma yaptı. Buna göre; vişnenin içeriğinde bulunan antosiyonellerin, ateşlenmeyi tetiklediği iddia edildi. Ayrıca ön araştırmalar; vişnedeki antosiyonellerin kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azalttığını gösterdi (2).

254 Şifa Kaynağı: Vişne Ve Kiraz Kur ân-ı Kerîm de diğer bazı meyvelerle birlikte kirazdan da bahsedilmesi, bu güzel meyvenin taşıdığı hikmetlere ve şifaya vesile olan yönlerine dikkatleri çekmektedir. İncir, üzüm, zeytin ve hurma gibi Kur ân da ismi zikredilen diğer bazı meyveler hakkında oldukça geniş bilgiler bulunmasına rağmen, kiraz hakkında son yıllara kadar fazla bir araştırma yapılmamıştır. Vişne ve kiraz, mineral madde açısından oldukça zengindir. Ülkemizde üretilen kirazın büyük bir kısmı iç piyasada taze tüketilirken, bir kısmı da Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir. Üretilen vişnenin büyük kısmı meyve suyu şeklinde tüketime sunulurken, bir kısmı da dondurularak reçel sanayiinde kullanılır. Vişne suyunun 100 gramında yaklaşık 246 kilokalori enerji, 58,3 g karbonhidrat, 3,12 g protein, 1 g yağ, 115 miligram (mg) sodyum, 745 mg potasyum, 0,5 mg C vitamini, 64 mg kalsiyum ve 81 mg fosfor bulunmaktadır. Nükleik asitlerin yapımında ve bazı aminoasitlerin birbirine dönüşme reaksiyonlarında rol alan folik asit ile, vücut sıvılarının osmotik basıncı ve asit-baz dengesi için gerekli potasyum bakımından vişne oldukça zengindir. Vişne uzun yıllar, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde ağrı kesici ve acıları hafifletici bir halk ilâcı olarak kullanılmıştır. Antioksidan Deposu Kiraz ve Vişne Elektron kaybetmiş ve dolayısıyla elektron koparmaya eğilimli moleküller olan serbest radikaller, vücuttaki metabolik reaksiyonlar neticesinde fıtrî olarak üretilir. 70 kg lık bir insan vücudu, yılda yaklaşık 1,72 kg süper oksit gibi serbest radikal üretebilmektedir. Önemli hastalıkların ve yaşlanmanın tetikleyicisi olan serbest radikallerin muhtemel zararlarını önlemek için, rahmeti sonsuz, her hücreye koruyucu antioksidan sistemler yerleştirmiştir. İnsanın genetik programına konan serbest radikalleri uzaklaştırıcı enzim sistemlerinin (süperoksid dismutaz, katalaz vb) bilgisi buna bir örnektir. Ayrıca çeşitli kimyevî moleküller de, gerek kendileri, gerekse antioksidatif sistemi harekete geçirici hususiyetleriyle de serbest radikallerin uzaklaştırılmasına destek olmaktadır. Antioksidanların, bağışıklık sisteminin fonksiyonlarını güçlendirici tesirleri de vardır. Vişne ve kirazın kimyevî terkibinde antioksidan özelliği olan 14 değişik kimyevî madde tespit edilmiştir. Bir litre vişne suyunda mg arasında antosiyanin bulunur. Suda çözünebilen flavonoitlerden olan antosiyaninler, vişne ve kirazın kendilerine has, pembe, kırmızı, menekşe, mavi veya mor tonlarında renklenmesine vesile olurlar. C, E vitamini ve beta-karoten gibi güçlü antioksidanların yüksek miktarda depolandığı vişne ve kiraz düzenli tüketildiğinde, serbest radikallerin tesirsiz hâle getirilmesinde önemli rol oynar. Vişne ve kiraz, antikanserojen flavonoitlerden isoqueritrin ve queritrin bakımından oldukça zengindir. Bilhassa Gueritrin, en yüksek müesseriyet derecesine sahip antikanserojenlerden biridir. Amerika da yapılan bir çalışmada kişi başına yılda yaklaşık 3 kg vişne tüketen çiftçilerin, yılda 0,5 kg tüketen diğer insanlara göre, kansere ve kalb hastalıklarına 253

255 daha az yakalandıkları gösterilmiştir. Vişnenin antioksidan hususiyetinin ana kaynağı olan antosiyaninler, E vitamini ile mukayese edildiğinde daha tesirlidir. Vişnedeki yüksek miktardaki C vitamini, E vitamininin antioksidan özelliğinin güçlenmesine destek olmaktadır. Bol miktarda E vitamini tüketiminin, kötü kolesterol olarak bilinen düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin oksidasyonunu önlemeye vesile olduğu dolayısıyla kalb hastalıklarına karşı koruyucu rol oynadığı tahmin edilmektedir. Vişne ve kirazın kanser ve kalb hastalıkları ile mücadeleye yardımcı olabilen zengin bir antioksidan deposu olduğu hususundaki deliller giderek artmaktadır. Son yıllarda tüketicilerin bilinçlenmeye başlamasıyla birlikte vişne, kiraz gibi tabiî antioksidan kaynağı meyveler, sentetik antioksidan maddelerine tercih edilmeye başlanmıştır. İltihap Giderici ve Ağrı Kesici Özelliği Vişne ve kirazın içinde, hem iltihap giderici, hem de hormon metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan biyo-aktif bileşikler (antosiyaninler ve bioflavonoitler) bulunmaktadır. Antosiyaninler aspirin, naproksen, ibuprofen gibi tesirlere sahiptirler. Gut hastalığı ve eklem rahatsızlıkları olan kişilerin bir grubuna sentetik ağrı kesicilerin yanında vişne suyu veya vişne verilirken, diğer gruba sadece sentetik ağrı kesiciler verilmiştir. Vişne veya vişne suyu da tüketen kişilerde bu rahatsızlıklardan oluşan ağrı ve acılar, diğerlerine göre daha kısa sürede hafiflemiştir. Prostaglandinlerin, eklem romatizmalarının oluşmasında önemli roller oynadığına dâir çok sayıda araştırma vardır. Prostaglandin hormonunun üretiminde cyclooxgenase-1 ve cyclooxgenase-2 enzimleri vazifelidir. Vişne ve kirazın içindeki bazı bileşikler, bu enzimlerin aktivitesini ve/veya üretimlerini engellemede dolayısıyla değişik iltihap ve yaralardan kaynaklanan yanma ve ağrıları önlemede rol almaktadır. Vişne veya kirazın ağrı kesici özelliğinin tesiri fertler arasında çok farklı zamanlarda (birkaç gün içinde veya dört haftada) ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar günde miligram arasında antosiyanine karşılık gelen ortalama 20 kiraz veya vişnenin tüketilmesiyle, aspirine kıyasla daha fazla iltihabın giderildiğini ve daha fazla ağrının azaltıldığını göstermiştir. Vişnenin sentetik ilâçlara karşı avantajı, hiçbir yan tesirinin olmamasıdır. Orta yaş üzerindeki insanların antosiyanin muhteviyatı yüksek meyveleri düzenli olarak (meselâ ortalama 20 adet kiraz/vişne veya eş değer kiraz-vişne suyu) tüketmeleri durumunda, eklem kireçlenmelerinden ve gut rahatsızlıklarından daha az müteessir olacaklarına dâir raporlar vardır. Vişne ve Kirazda Uyku Düzenlemeye Vesile Olan Bileşikler Epifiz bezi, gündüzleri metabolik dengenin ve vücuttaki hormon seviyesinin ayarlanması, geceleri de istirahatımız için melatonin salgılamak üzere vazifelendirilmiş olup, biyolojik saat vazifesi yapmaktadır. Hem uykunun ve 24 saatlik biyolojik ritmin düzenlenmesinde, hem de antioksidan hususiyetlerinden dolayı yaşlanmanın geciktirilmesinde vazifeli olan melatonin, çok fonksiyonlu bir hormondur. Kiraz ve vişnedeki melatonin miktarı, önemli derecede yüksek çıkmıştır. ABD de Teksas Üniversitesi beslenme uzmanı Dr. Russel Reiter e 254

256 göre, vişne ve kirazda melatonin bulunması, sürpriz bir keşiftir. Vişne ve kirazda epifiz bezinden salgılatılan melatonin hormonunun düzenlenmesinde rol oynayan bileşikler de vardır. İnsanların kaliteli uyku problemi yaşadığı günümüzde, bu özelliklerden dolayı, vişne meyvesi ve/veya vişne ürünlerindeki melatonin aktivitesi yoğun şekilde araştırılmaktadır. Yeterli miktarda kiraz/vişne tüketilmesi durumunda melatoninin kandaki miktarı artırılabilmektedir. Şeker Hastalığında Vişne-Kiraz Kullanılması Michigan State Üniversitesi nden Dr. Muralee Nair, antosiyanin ihtiva eden vişne gibi meyvelerin, kandaki insülin seviyesini artırdığına dâir bulgular olduğunu belirtmektedir. Diyabet (şeker hastalığı) için kullanılan ilâçlar, bol miktarda antosiyanin ihtiva eden taze vişne ve kiraz ile beraber kullanıldığında, kandaki şeker miktarının kontrolünde daha tesirli ve faydalı neticeler elde edilmiştir. Diyabet tedavisinde, yakın gelecekte vişne suyu muhteviyatı katkılı yeni tablet veya konsantre ürünler üretilebilecektir. ABD tarım bakanlığınca da desteklenen ve Dr. Nair ve araştırma grubu tarafında yapılan bir çalışmada, vişneden elde edilen antosiyanin, farelerin pankreatik-beta hücrelerine enjekte edilmiş. Antosiyanin enjekte edilen farelerin pankreatik beta hücrelerinde, enjekte edilmeyenlere kıyasen % 50 daha fazla insülin üretilmiştir. Şeker hastaları doktorlarına danışarak, ilâçların yanında taze ve ekşi kiraz tüketmeleri durumunda, kan şekerlerini daha müessir şekilde düşürebilirler. Kiraz ve Vişne Nasıl Tüketilmeli Kiraz, genellikle mevsiminde sofralık olarak tüketilmektedir. Mevsiminden sonra kiraz, derin dondurucularda senenin her günü tüketilebilecek şekilde korunmaktadır. İyi bir diyet lifi kaynağı olan vişne, sağlığı destekleyici besin olarak günde en az tane yenebilir. Türk mutfağı geleneğinde, vişne-kiraz çeşitli şekillerde tüketilmektedir. Vişnenin suyu veya ezmeleri, çeşitli pasta ve tatlılarda, kremalı bisküvilerde ve kremadan yapılmış unlu tatlıların, gofretlerin üretilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kiraz ve vişne, hamburger, sosis, soslar, ekmek, makarna ve bazı tatlı çeşitlerinde de kullanılmaktadır. Doktorlar, sağlıklı bir hayat sürmede her gün belirli sayıda kiraz veya vişnenin veya bunların türevi gıdaların tüketilmelerinin gerekliliğine dikkat çekmektedir. Mevsime bağlı olarak taze şekilde tüketimi mümkün olan ülkemizde, koruyucu sağlık açısından tabiî antioksidan deposu olan vişne ve kirazın tüketimi teşvik edilmelidir. Ortalama 20 mg antosiyanin ihtiva edecek miktarda vişne-kiraz veya bunlardan üretilmiş gıdaların günlük olarak tüketilmesi, koruyucu sağlık açısından çok faydalıdır. Kur ân-ı Kerîm de cennet nimetlerinin sayıldığı bir kısımda dalları basacak kadar bol miktarda olduğu belirtilen kirazlara (1) dikkat çekilmesi, bu meyve üzerinde daha çok çalışılması gerektiğine de işaret olarak alınabilir. Dipnot:1 Kur ân-ı Kerîm, Vakı a sûresi, 56/28 Kaynak- (3). 255

257 DİYARBAKIR TARİHİNDE VİŞNE Osmanlı belgelerine baktığımızda Diyarbakır da vişne yetiştiriciliğinin önemli bir yere sahip olduğunu görürüz. Resmi devlet belgesi olan tarihi 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde Eşcar-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. denmektedir. ( Salname 3/359) Diyarbakır da yılında limon ve portakal dışında her şeyin yetiştiği, toprağın çok verimli olduğu belirtilmektedir. Yetişen ürünler: Buğday, arpa, darı, mercimek, pirinç, susam, keten tohumu, pamuk, meyan kökü, mazı, soğan, sarımsak ve her türlü sebze ile badem, fındık, bıttım, üzüm, kavun, karpuz, zeytin, innap, incir, nar, vişne, kiraz, elma, şeftali, incaz, vs. ibarettir. (Salname 4/367) ifadesi mevcuttur il yıllığına göre, Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetşirdi. Sebzesi de Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi. Kulp, Lice, Hani ve Dicle de meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. Erik, elma, armut,kaysı,badem,şeftali,zerdali,ka radut,ayva ve vişne çok olur.nar ve incir Dicle taraflarında daha iyi olmaktadır (4). Ürünler Ağaç Sayısı (Adet) Üretim (ton) Vişne Diyarbakır 2001 Master Plânı Ağaç Sayısı Meyveler Toplam Meyve veren yaşta Meyve vermeyen yaşta Üretim (ton) Vişne Yılı Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, VİŞNE MUTFAĞI Diyarbakır mutfağında vişneyi, hoşaf ve reçellerin içinde görüyoruz. Hoşaf ve Kompostolar: Karaş, eşpabiye, vişne, incaz (kırmızı erik), meyan şerbeti. Reçeller: Ayva reçeli, şeftali reçeli, kış kabağı reçeli, vişne reçeli, şerab-i harir, çilek reçeli, kayısı reçeli (5).

258 Vişne Salçası: Sürekli yaptığım bir salçadır. Özellikle tüm bulgur işlerinde, çiğköftede, patates salatasında, diğer tüm salata çeşitlerinde ve özellikle bamya da kullanıyorum. Vişneleri çekirdekleri ile birlikte derin bir süzgeçte mıncıklayarak suyunu çıkarıyorum. Daha sonra bu suya yeteri kadar tuz koyarak tepsiye döküp 2-3 gün güneşte bekletiyorum. Güneşten alınca şişelere doldurup kullanıyorum. Deneyin inanın çok güzel ve nar ekşisinden daha ucuza mal oluyor (6). Vişne Reçeli Malzeme: 1 kg.vişne, 1 kg.şeker, 1 limon veya limontuzu Yapılışı: Vişneler yıkanır. Sapları ayıklanır. Çekirdekleri çıkartılır. Tencereye bir sıra vişne dizilir. Üzerini örtecek kadar şeker konur. Tekrar bir sıra vişne dizilir. Üstü şekerle kaplanır. Birkaç saat bekletilir. Vişne suyunu verince kısık ateşte kaynamaya bırakılır. Üstünün köpüğü alınır. Vişneler pişmeye başlayınca bir limon suyu veya bir çay kaşığı limontuzu ilave edilir. Bir iki taşım kaynatılarak altı kapatılır. Birkaç gün güneşte bırakılır. Koyulaşınca kavanozlara boşaltılır. Vişne Hoşafı Malzeme (6 kişilik): 600 gr. Vişne, 5 su bardağı şeker Yapılışı: Vişneler yıkanır. Sapları yıkanır. Çekirdekleri çıkartılır. Bazı kişiler çekirdeklerini çıkarmazlar. Üzerine su ilave edilerek kaynatılır. Pişmesine yakın şekeri ilave edilir. İki taşım kaynatılarak ateşten alınır. Kışın kuru vişneden yapılır. (7). 257

259 Vişneli Ekmek Malzeme (5 kişilik): 6 dilim ekmek, Sadeyağ, 1 kg. Vişne, ½ kg şeker. Yapılışı: Taze ekmek bir parmak kalınlığında kesilir. Yağda kızartılır. Vişne ve şeker birlikte kaynatılır. Kıvama gelince ekmeklerin üzerine dökülerek iki taşım kaynatılır. Ekmekler vişneyi içine çekince servis yapılır (7). 258 Foto. Aygül Haspolat

260 Şerbetçilik: Meyve suyu, şeker veya meyan kökünden elde edilen içeceğe şerbet, bunu yapıp özel kaplarda satanlara da şerbetçi denir. Pekmezin sulandırılmışına da şerbet denilse de, bu şerbetle; meyve suyu veya meyan kökünden elde edilen şerbeti karıştırmamak lazım. Sırtta taşınan özel şerbet kabı gügüm ya sarı bakırdan ya da galvaniz sacdan yapılır. Şerbet sıcak aylarda satıldığından, soğuk kalması için, çok eskiden içersine kar atılırdı. Elektrik kullanımının yaygınlaşması ve her türlü soğutucuların imal edilişi sonucu, sonraki yıllarda buz atılmaya başlandı. Şerbetçi kabının yanında bir özel kap daha bulunurdu. Bu ufak kap, su matarası da olabilir. Şerbetçi müşteriye şerbet vermeden önce bardağı bu mataranın suyuyla ya yıkar ya çalkalardı. Bir de şerbetçinin beline takılan süslü, gümüşi madenden yapılmış bardakların konulduğu ve tasların zincirle bağlı olduğu bele takılan bardak göğüslüğü bulunurdu. Şerbetçi meydanda, caddelerde şerbetini satarken; kendi sesini sarı bakırdan yapılmış küçük çıncın tasını şerbet kabının musluğuna veya tasları birbirine vurarak çıkarılan sesle ustalıklı bir uyum sağlayarak satışına Ergani de benim hatırladığı kadarıyla en çok vişne şurubu, limonata ve meyan şerbeti yapılırdı. Yapılan bu şerbetler kahvelerde, parklarda; gezgin şerbetçiler tarafından da sokakta satılırdı. Yazları özel olarak evlerde, Ramazan aylarında, dini bayramlarda, nişanlarda, düğünlerde de şerbet yapılır ve hane halkına, misafirlere ikram edilirdi. Şerbetlerin içersindeki meyve, şeker ve su oranlarının ne oranda olacağı ve hijyenik koşullarda yapılıp yapılmadığı ustanın hüner ve vicdanına kalmış bir şeydi; ustanın işine karışılmazdı! Burada şunu da yazmam gerekir; meyve yerine, meyve aroması veya boyadan yapılmış olan şerbetler hakiki meyveden yapılmış şerbet gibi satan vicdansızlarda çoktu. Vişne Şurubunun Yapılışı: Önce taze vişne veya kurutulmuş vişne meyvesi yıkanır. Bir kabın içersinde üzerine toz şeker dökülür. Sonra elle iyice sıkılır ve su ilave edilir ve ince bir süzgeç veya tülbentle bir başka kaba süzülür. İsteğe bağlı olarak içersine çok az limon tuzu ve çok az yemek sodası da atılabilinir. En sonunda içersine kar veya buz atarak ya da bir soğutucuda soğutularak evlerde ikramı, işyerlerinde satışı yapılır (8). 259

261 KÜLTÜRÜMÜZDE VİŞNE Diyarbakır Şiirinde Vişne Abdulkadir Nur Gördük ten: Önceki gün, aradım çocukluk yıllarımı. Ulaşılmıyor dedi, tango bir ses kibarca. Bişey olmaz, ben gidip, bakarım dedim. En güzel yıllarımın izi kalmıştır, orda. Fatihpaşa mahlesi, Kurşunlu sokak. Diye adres yazardı, beyaz zarfın üstünde, Ne postacı görünürde, ne hasret satırları, Ne o adresler kalmış, ne de oturanları. Leymunata, vişneli cicibici, elmalişekerin, Rengi aklımda, tadı damağımda asılı, dünden. Kırık leblebi, dağdağan var mıdır, heket? Allahan kurban desem, anlar mısın dilimden? Mevlüt Mergen den: Dağlar arasında bir şirin belde, Saymakla bitmeyen hazinesi var. Meyvesi pek boldur, hele eylül de, Jeo termal denen definesi var. Gecesi serince, gündüzü sıcak, Yeşili semaya açmıştır kucak, Üzümü pek tatlı, hem salkım saçak, Paşa armuduyla, bol vişnesi var. Sıcaklık olmazsa, hiç yaz olur mu, Kavun, karpuz, vişne, kiraz olur mu, Sevende işveyle şu naz olur mu, Aşk yüreği hoplatırsa inanın. 260

262 Isındı duygular sıcak yaz günü, Neş eye gel dedik, kovduk hüzünü, Dolaşır dillerde Amid in ünü, Asırlarca yaşatırsa inanın. Kadri Göral bir Diyarbakır tabirini kullanır: Kahveci BOZO ya kalmayan bu dünya Vişneci BOZO ya mı kalacak? O Bozo ki, nice insanın yasında bulunmuş, nice ta ziyelerde gelenlere mırra ikram etmiş, ikramı sırasında kendisine takılanlara cevap yetiştirmekten geri kalmamış, güzel mi güzel, espirili mi espirili insanlarımızdan biriydi. (mır: Ölüm demektir. Diyarbakır da, ta ziyelerde acı kahve ikram edilirdi. İnsanların acılı günlerinde ikram edildiği için acı kahveye mırra denilirdi). Bir gün İstanbul dan Diyarbakır a yakınlarından birinin yasına gelen bir hemşehrimiz Bozo ya takılarak: -Bozo! İstanbul a ne zaman gelecahsan? Deyince, Bozo: Burda birkaç tene Diyarbakırli daha kalmiş, onları da öbür tarafa göndereyim sıra İstanbul a gelecah! diye cevap vermişti. Ne var ki; Kahveci Bozo, İstanbul a gidemeden öbür dünyaya göçüp gitti. (Allah, gani gani rahmet eylesin. Mekanını cennet kılsın) (9). KAYNAKLAR Ekim 2008 Habertek 3. M. Ali Kaşlıoğlu. Şifa Kaynağı: Vişne ve Kiraz. Sızıntı Dergisi 4. Diyarbakır İl yıllığı s Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu: Diyarbakır mutfağı. İst Prof. Dr. Mebrure Değer. Annemin Diyarbakır yemekleri. Hayy. kitap. İst s Müslüm Üzülmez. Kaybolan Meslekler. Ergani Posta gazetesi. Haziran 9. Kadri Göral Diyarbakır ın Özeti 04 Nisan

263 BÖLÜM-6 İNCİR Mazisini tarihin derinliklerinden alır. Mezopotamya da İngilizlerin bulduğu bir stelde M.Ö de Kral I. Sargon İncir, gül ve üzümü Dicle nin çıkış kaynağından Mezopotamya ya götürdü denmektedir (7). İncirin Diyarbakır daki tarihçesine Osmanlı döneminden başlayalım. Resmi devlet belgesi olan tarihi 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde Eşcar-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut,ekşi dut, aluc başlıcalarıdır (Salname3/359) Diyarbakır da yılında limon ve portakal dışında her şeyin yetiştiği, toprağın çok verimli olduğu belirtilmektedir :Badem, fındık, batum, üzüm, kavun, karpuz, zeytin, innap, incir, nar,vişne,kiraz, elmea, şeftali, incaz, yetişir (Salname 4/367). İlginç bir nokta iki salnamede de fındık yetiştiği de vurgulanır: M. Şefik Korkusuz Diyarbakır a gelen seyyahların seyahatnamelerinde şu ifadeyi vurgular: Sestini seyahatnamesinde dişbudaklar, beyaz kavaklar, frenküzümü, kırmızı zambak, miskotu, melisa, söğüt ağacı, incir, ekmeğe kattıkları ve hoş bir tat veren çörekotu, kızılkök ve başka ağaçlarla bitkiler bulunmaktadır (1). Cumhuriyet dönemine göz atalım: 1936 yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında İncir için Silvan ın kimi köylerinde iyi yemiş veren incir ağaçları bulunur. denir (s. 23) il Yıllığı na göre, Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetişirdi. Sebzesi de boldu. Sinek, Aşağı şeyhler, Pehsot, Hasut, Haburman, Erkek, Gaybiyan, Karamusa, Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik ileriydi. Çüngüş te ilçe merkezinde; Adış, Elyos, Hoya köylerinde sebze ve meyvecilik ileriydi. Meyve olarak incir, nar, erik, elma, armut, badem, ceviz, dut başta gelirdi. Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi. Kulp, Lice, Hani ve Dicle de meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. Erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali, karadut, ayva ve vişne çok olur. Nar ve incir Dicle taraflarında daha iyi olmaktadır. (2) ve 1995 yıllarına bakalım: Çüngüş: Hindibaba köyü çevresi incirleri meşhurdur, kurutularak değerlendirilir (3). Dicle: Dicle ilçesinin Nar, incir, kırmızı mercimeği meşhurudur. Özellikle kırmızı mercimek Arap ülkelerine ihraç edilmektedir.

264 Günümüzde İncir Ne Durumda? Çayırdere: Diyarbakır ilinin Ergani ilçesine bağlı bir köydür. Köy Diyarbakır iline 85 km, Ergani ilçesine 20 km uzaklıkta olup civar köylere nazaren yüksek bir dağın üzerine kurulmuştur. Köyün iklimi, karasal iklimin etki alanı içerisindedir. Bitki örtüsü makidir. Meşe, dağdağan (tahvî) alıç (gûvij), zerdali (zerdeli) rêxok, böğürtlen (tûreşk), muşmula (hûlitirşik artık yok), badem ceviz dut, incir, menengiç (benîştok), dişbudak (benav) gibi ağaç ve çalılar mevcuttur. Köyün 15 bin dönümlük merası (şiker) 1950 ler kadar meşelik ve incirle örtülüydü. Vikipedi, özgür ansiklopedi Çermik İnciri Kuru Çermik inciri 263

265 264 Dağ Üzümü ve İncir e Büyük İlgi Diyarbakır a, çevre ilçelerden, köylüler tarafından getirilen mevsimlik dağ üzümü ve inciri büyük ilgi görüyor. Diyarbakır da, köylüler tarafından semt pazarlarına getirilen dağ üzümü ve inciri en fazla ilgi gören meyve türü oldu. Arabasında meyve satan Abdülkadir Bozan, sabahleyin köylerden ve ilçelerimizden gelen üzüm ve incir müşterilerim tarafından beğenilmekte ve satın alınmaktadır. diyerek, Çünkü ne incirim, ne de üzümüm diğer benzerleri gibi değil. Bunlara yetiştirilirken bir şey katılmamış. Ana ve doğal meyvelerdir. Tadı ve kokusu bambaşkadır. Yediğin zaman, gerçek meyvelerin tadını alıyorsun. Durum böyle olunca da alanı çok oluyor. Hem biz kazanıyoruz ve meyvelerimizi erken tüketiyoruz. Hem de müşterilerimiz enfes meyvelerini tüketiyorlar dedi. Eylül Diyarbakır Koşullarında İncir Genetik Materyalinin Seleksiyonu ve Tanımlanması Dr. Mikdat ŞİMŞEK Bu araştırma, Diyarbakır da incir genetik materyalinin seleksiyonu ve seçilen tiplerin karakterlerinin tanımlanması amacıyla 2006 ve 2007 yıllarında yürütülmüştür. Tartılı derecelendirme yöntemine göre üstün puan alan 42 incir tipi seçilmiştir. Bu tiplerin fenolojik, morfolojik ve pomolojik özellikleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Bu tiplerden Zapi 9 ve Zapi 17 tipleri meyve ağırlığı, meyve şekli, boyun uzunluğu, kabukta çatlama ve kabuğun soyulma durumuna göre üstün bulunmuşlardır. Seçilen tiplerden çelikler alınmış ve köklendirilerek Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü nde dikilerek koruma altına alınmıştır. Bu tipler ayrıca çoğaltılarak Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsü nde de bir bahçe tesis edilecektir. Diyarbakır da yetişen incirler içerisinde üstün puan alanlarını seçerek tanımlamaları yapılmış. Ülke ekonomisine katkı

266 sağlanması hedeflenmiştir. Yüksek puan alan incir tipleri Enstitü bahçesinde koruma altına alınmıştır ve çoğaltılmaları yapılacaktır (6) yılı: 745 ton üretim yapılmıştır. Şekil olarak güzel gözükmese de tadı mükemmeldir. Diyarbakır ilinde Çermik, Eğil, Dicle, Hani ve Ergani de incir yetiştirilmektedir. Yetiştirilen incirler kaliteli olduklarından pazarlanabilmekte ve kurutulmaktadır (7). İNCİR MUTFAĞI İncir Reçeli Malzeme: adet küçük yeşil ham incir, 1 kg toz şeker, 1 adet limon. Yapılışı: İncirler yıkanır, kabukları soyulur. Bir tencereye konur. Bol su ile dakika haşladıktan sonra ateşten indirilir. 5-6 kez yıkanır. Sonra dakika kadar soğuk suda bekletilir. Ayrı bir tencerede şeker ve 350 gram su ile şurubu hazırlanır. Şuruba suları iyice süzülmüş incirler atılarak reçel kıvamı alana kadar kaynatılır. İnmesine yakın bir limon sıkılıp, bir iki taşım kaynatılır. Ateşten alınır. 5 dakika bekletildikten sonra kavanozlara doldurulur. 265

267 İncir Tatlısı Malzeme (10 kişilik): 500 gram kuru incir, bir miktar ceviz, 1 su bardağı toz şeker. Yapılışı: İncirler yıkanır.1 bardak su ıslatılır. Alt kısımlarından delik açılarak içine ceviz doldurulur. Tencereye sapları üste gelecek şekilde dizilir. Üzerine şeker ve 1 bardak su ilave edilerek hafif ısıda şurup koyulaşıncaya kadar pişirilir. Soğuduktan sonra servis yapılır (5). İncir tatlıları 266

268 KAYNAKLAR 1. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent Yay.İst s. 70,219, Diyarbakır İl yıllığı s Dr. Emrullah Güney Doğu ve Güneydoğu Anadolu da Göçer Konar Aşiretlerin Kışlak ve Yaylakları Diyarbakır s e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği s Prof. Dr. Mebrure Değer. Annemin Diyarbekir Yemekleri. İst. Hayy. kitap s Prof. Dr. Kenan Haspolat. Diyarbakırda tarım tarihi. Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu c

269 BÖLÜM-7 DİYARBAKIR DA BADEM VE BADEM EZMESİ VE FISTIK Malabadi köprüsün yanındaki Halan Çemi (M.Ö ) de çevrede ağaç olarak, badem türleri mevcuttu (1). Yani Silvan ilçesi bademin ata yurdudur. Diyarbakır da bademe Çakala denir. 19. Yüzyıl ve Diyarbakır Bademi Resmi valilik yıllığı olan 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerinde, zirai ürün olarak Hınta, Şa ir, hububat-ı saire, kesilen ağnam, balmumu, fetik, yapağı, kıl, kök boya, mazı ve teferruatı, nar kabuğu, sumak yaprağı, sumak, fetik, penbe-i ham, Safi erz, Cild-i sansar, Cildi tilki, Cild-i tavşan, harir kozası ve badem geçer (4/72). Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde şira üzümünden pekmez yapılarak kesret üzere sarf olunur ve bundan başka pestil, sucuk ve envaı yapılır. Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulatı pek leziz. (3/358) denmektedir. Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde Eşcarımüsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem ceviz, ayva, fındık, incir, bıttım, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır yıllarında Diyarbakır dan badem, buğday, pirinç, mazı, kereste ihraç edilmektedir. (Salname 4/276) (2). Arifi paşa Diyârbekir valiliği sonrasında, 1891 in Mart-Nisan-Mayıs aylarında Diyarbekir, Ergani, Çermik ve Çüngüş te bulunmuş; gördüklerini Seyahatnamesinin Diyarbekir Seyahatı bölümünde anlatmıştır: Çermik Gezisi/ 6 Nisan sene 1307 Cum artesi-9 Ramazan sene 1308 Saat sekizde esbe süvar olduğum hâlde Yahudi mahallesinden bi 1-mürûr Huburman Köprüsü temâşa olundu. Yirmi metro tülunda onbeş metro irtifa ında bir cesim gözü olup cenâhlarında iki ufak gözü daha temâşa olundu. Oradan meşhûr Tetnik suyu mevki ine gidildi. Suyu Çermik deki miyahın eltafı imiş. Oradan Çermik in menazırı pek latîfdir. Çünki Çermik e 200 metro irtifa dadır. Mevki i çimen-zârdır. Câ-be-câ badem, armut, nar ağaçları da vardır. Armut baharda, badem çiçek burnu çağla idi. Bir hayli devr ve temâşadan sonra bağçelerin içinden eve gelindi (8). 16. yüzyıl ve Diyarbakır Bademi 16. yüzyılda Diyarbakır da üzüm ve hurma pekmezi (duşab), kızıl boya, fitil yağı/mum yağı (revgan-ı çerağ), badem, şap, neft, kalay, kırmızı boya (zencerf) ve pamuk gibi nesneler de, transit ticarete konu olan mallar arasındaydı (3). 268

270 Cumhuriyet dönemi ve Diyarbakır Bademi 1936 yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında, Vilayetin en mühim badem ve ceviz mıntıkasını Lice ve Silvan kazaları teşkil eder. (s.139) der yıllarına ait bir kitapta İl içinde geniş miktarda meyva ağaçları vardır. Başlıcaları: ceviz, badem, dut, şeftalidir. Bu arada fıstık ekimine de önem verilerek dağlardaki menengiç denilen sakız ağaçlarına fıstık aşılanmaktadır. Sebzecilik ancak mahalli ihtiyaçları karşılayacak kadardır (4) yılında Diyarbakır ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Başlıca ihraç maddeleri yağ, yapak, canlı hayvan, çeltik, hububat bakliyat, hayvan derileri, mazı, kitre, badem ve ceviz içidir. Badem 200 ton ihraç edilmiştir. Borsa binasında, zamanına göre yapağı, mazı, kitre, acıbadem, deri, pirinç gibi mallar da arttırılmaktadır (5) il yıllığına göre, Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetirdi. Sebzesi de boldu. Sinek, Aşağı şeyhler, Pehsot, Hasut, Haburman, Erkek, Gaybiyan, Karamusa, Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik ileriydi. Çüngüş te ilçe merkezinde; Adış, Elyos, Hoya köylerinde sebze ve meyvecilik ileriydi. Meyve olarak incir, nar, erik, elma, armut, badem, ceviz, dut başta gelirdi. Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi. Günlük yaşamla badem iç içeydi. Kışın uzun gecelerinde bazen yemekten birkaç saat sonra sucuk, bastık, ceviz, badem gibi yazdan hazırlanmış kışlık nevaleler çıkarılıp yenirdi (6). Ürünler Ağaç (Adet) Üretim/(ton) Badem Dut Meyve ve sebze: Tarım Master Plânı Diyarbakır 2001 Meyveler Toplam Meyveli Meyvesiz Üretim (ton) Toplam Badem Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 / tr/ 269

271 Çermikte Yetiştirilen Badem Ağacı Diyarbakır bademi 270

272 Hani Bademi 271

273 Bademcilik çalışmaları Hazro da badem yetiştiriciliği start aldı. Diyarbakır ın Hazro ilçesinde Badem Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında 25 proje sahibine fide dağıtıldı. Hazro ilçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı nın Sosyal Riski Azaltma Projeleri (SRAP) kapsamında Hazro İlçe Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa olarak hazırladığı 25 adet Badem Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi nin uygulama aşaması sona erdi. Projeden faydalanan üreticilere fideleri teslim edilirken, projenin toplam bedelinin 240 bin 222 TL olduğu belirtildi Mayıs Bismil de çiftçilere bin badem fidanı dağıtıldı Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünce çiftçilere bin adet badem fidanı dağıtıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Memduh Bülbül, fidan dağıtımının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, badem yetiştiriciliğinin Türkiye de özellikle Ege bölgesinde yoğunlaştığını ifade ederek, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin de Ege yi izlediğini söyledi. Diyarbakır da da badem üretimini teşvik etmek istediklerini ifade eden Bülbül, Normal fiyatı 4-6 lira olan fidanlar, çiftçilerimize tanesi 1 liradan Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi nden temin edildi. İlçemize bağlı Akçay, Gedikbaşı, İsapınar, Koğuk, Koyunlu ve Sinan köylerimizdeki çiftçilerimize dağıtıldı. Biz 272

274 üstümüze düşen görevi yaptık, bundan sonra görev çiftçilerimizde dedi.www. diyarinsesi.org. 17 Nisan Diyarbakır da Badem Ezmesi (Lebüzünye) Yapımı Malzeme: ½ kg.badem, ½ kg pudra şekeri, 1 çay bardağı su Yapılışı: Bademler haşlandıktan sonra kabukları soyulur, kurutulur. Kıyma makinesinde çekilir. Bir tepsi içinde şekerle karıştırılır. Azar azar su ilave edilerek yoğrulur. Hamur haline gelince düz bir tepsi üzerine merdane ile bir parmak kalınlığında açılır. İstenilen biçimde kesilir. Genelde baklava biçimi dilimi şeklinde kesilmektedir. (Tümü 4915 kalori) (7). Abdulkadir Güler ne güzel söylemiş: Aklımdan gitmiyor Seyrantepesi Gazi Köşkü, Dicle, Aslan çeşmesi Kavunu, Karpuzu, badem ezmesi Bir altın çanaksın oy Diyarbakır Diyarbakır türkülerinde Ağlama Yar Ağlama ya bakıyoruz ve badem için ne söylenmiş: Ağlama yar ağlama Mavi yazma bağlama Mavi yazma tez solar Ciğerimi dağlama Bugün ayın üçüdür Girme bostan içidir Dudakların bal kaymak Dilin badem içidir Eczacı İ. Rıza Yazıcıoğlu meşhur Diyarbakır badem ezmesini anlatıyor: 273

275 LEBZÜNYE (BADEM EZMESİ) Kelime anlamı dudakta eriyen demektir. Badem ve şekerle yapılır. Diyarbakır yöresine ait bir şekerlemedir. Daha sonraları ülkemizin başka yörelerinde yapılmaktaysa da bu ezmeler gerek yapılış şekli, gerek badem ve şeker oranı, gerekse Diyarbakır yöresine ait lezzetli ve yağ oranı yüksek bademler kullanılmaması, değişik badem çeşitleri ve kaysı çekirdeği kullanıldığından aynı lezzeti vermemektedir. Genellikle kız isteme, nişan, düğün, sünnet, mevlit, önemli günler ve bayramlarda yapılır ve ikram edilir. Osmanlı döneminde tepsilerle yapılan Badem Ezmesi Diyarbakır dan İstanbul a padişahlara gönderilirdi. Badem Ezmesi Osmanlı Saraylarının vazgeçilmez şekerlemelerindendir. Kanuni Sultan Süleyman ın İran seferi dönüşü Diyarbakır dan tepsilerle Badem Ezmesini İstanbul a götürdüğü bilinmektedir. Geçmişte önemli günlerde taş dibeklerde ağartılıp kabuğu soyulmuş badem ve şeker eşit miktarda macun kıvamına gelinceye kadar dövülerek yapılırdı. Günümüzde ise modern makinelerle yapılmaktadır. Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yağ oranı yüksek, tatlı ve oldukça lezzetli bademleri ile yapılmaktadır. Halen Diyarbakır da Badem Ezmesi üretimi yapan 2 şekerlemeci mevcuttur. Diyarbakır Badem Ezmesinde, kaysı çekirdeği, acı badem, ithal badem, fındık ve Datça bademi kesinlikle kullanılmamaktadır. Önemli ve mutlu günlerin ikramı olan badem ezmesinin kalorisi de oldukça yüksektir. Fıstık Üretimi 274 FISTIK 1930 ve 1931 yıllarında Çermik te menengiç ağaçlarına fıstık aşılanmaya başlanmıştır (10) yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Menengiç ağaçları vilayetin en ziyade Çermik, Osmaniye (Ergani), Kulp ve Eğil in dağlık mıntıkalarında bulunur. (s. 141) denir. Günümüzde Diyarbakır da Antep fıstığı üretimi de hız kazanmaktadır. Çermik İlçemizin dağlık köylerinde yetiştiriciliği yapılan fıstık, intansif tarım uygulamalarının mümkün olmadığı dağlık alanlarda yoğunluk kazanmıştır. Antep fıstığı ilçemizin Karakolan, Göktepe, Köksal, Eskibağ, Genceli, Bahçe, Yayıklı, Bademli, Değirmenli ve Armutlu köylerinde yoğunluk kazanmıştır. Her yıl düzenli olarak İlçemiz köylerinde binlerce anaç aşılanmaktadır yılı üretim sezonunda anaç aşılanarak Antep fıstığı üretimine kazandırılmıştır. İlçemiz, iklimi itibari ile Antep fıstığı yetiştiriciliği için mikroklimal özelliği arz etmektedir. İlçemiz ikliminin bir hediyesi olan bu mikroklimal durum yani bol

276 ve berrak güneş, nemsiz hava Antep Fıstığı na ayrı bir lezzet katmaktadır. İlçemiz genelinde her yıl 350 ton civarında Antep Fıstığı üretilmektedir (9). Bu hususta bir basın turu atarak çalışmalara bakalım: Çermik te Menengiç ağaçları Antep Fıstığına dönüştürülüyor. Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldı, bu yıl da aynı sayıda ağaç aşılanacak. Çermik İlçemizde yabani menengiç ağaçlarının Antep Fıstığına dönüştürülmesi çalışmalarına bu yıl da devam edilecek. Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldığı, bu yıl da aynı sayıda ağacın aşılanacağı bildirildi. Kaymakam Murat Erkan, geçen yıl İlçe Tarım Müdürlüğü ekiplerince yürütülen çalışmalarla, özellikle batı bölgesindeki köylerde yaklaşık 18 bin dolayında yabani menengiç (sakız ağacı) ağaçlarına, Antep Fıstığı aşısı yapıldığını söyledi. Bu yıl da aşı çalışmalarının sürdürüleceğini, hedefin de geçen yılki kadar yabani menengiç ağacına aşı yapılması olduğunu bildiren Kaymakam Erkan, Tarım Müdürlüğü ekiplerince 18 bin ağacın daha aşılanması halinde, Antep Fıstığı aşısı yapılmayan menengiç ağacı kalmayacak. Böylece ilçemiz Antep Fıstığı üretiminde söz sahibi olacak. Yapılacak aşılama ile en az 400 aile fıstık üretimi ile geçimini sağlayabilecek diye konuştu

277 Antep fıstığı aşılama çalışmalarına başlandı 16 Haziran Diyarbakır Çermik ilçe Kaymakamı Nesim Babahanoğlu, 2012 yılı Antep fıstığı aşılama projesi çerçevesinde, Aşılanmamış yabani menengiç ve bıtım ağacı kalmayacak dedi. Çermik te İlçe Tarım Müdürlüğü nce yürütülen Kaymakamlık tarafından finanse edilen 2012 yılı Antep fıstığı aşılama projesinde saha çalışmaları İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Yusuf Güden, Ziraat Mühendisi Yaşar Ülkü ve 37 kişilik aşı ustası ekibiyle çalışmalara başlandığını söyledi. Çermik Kaymakamı Nesim Babahanoğlu şöyle dedi: 2012 yılı Antep fıstığı aşılama projesi çerçevesinde ilçemiz Eskibağ, Gencali, Bahçe, Köksal, Göktepe, Yayıklı, Karakaya, Korudağ, Pınarlı, Akpınar, Aşağışeyhler, Sinek, Keklik, Bademli, Değirmenli, Kartaltaşı, Kuyu, Petekkaya, Aynalı, Kalecik köylerini kapsayan 27 köyde yaklaşık 30 bin yabani menengiç ve bıtım ağaçlarına 60 bin göz aşısı yapılması planlanmaktadır. Aşılama çalışmalarına 37 aşılama ustasından oluşan bir ekip katılacak yılı Antep fıstığı aşılama projesi çerçevesinde yapılacak aşılama çalışma maliyetinin yaklaşık 20 bin TL olduğunu belirten Kaymakam Nesim Babahanoğlu, Antep fıstığı aşılama projesi çerçevesinde aşılanmamış ağaç bırakmayacaklarını, yabani Menengiç ve Bıtım ağaçlarının aşılanması ile yerleşik kırsal kesim insanının gelir düzeyinin yükseltilmesini amaçladıklarını söyledi. Ergani de Antep Fıstığı Aşılaması 22 Temmuz 2010 Diyarbakır ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü nce, bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldı. Ergani Tarım Müdürlüğü nce, İl Özel İdare destekli Yabani Antepfıstığı Aşılması Projesi kapsamında 6 köy ve ilçe merkezinde bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldığı bildirildi yılından bu yana

278 her yıl Haziran ayı başı ile Temmuz ayı içerisinde İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından yürütülen uygulama kapsamında şu ana kadar yaklaşık 4 bin yabani ağaca toplam 203 bin 600 göz aşısı yapıldığı kaydedildi. Ergani de, fıstık ve badem fidanı dağıtıldı 05 Nisan 2011 Diyarbakır ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü nce meyveciliği yaygınlaştırma çerçevesinde çiftçilere sertifikalı 4 bin adet kiraz, fıstık ve badem fidanı dağıtıldı. İlçe Tarım Müdürü Jale Ödemiş, bölgede yaygınlaştırılmasını istedikleri modern meyvecilik projelerinin hayata geçirilmesi için çiftçilere yönelik dağıtılan 4 bin adet sertifikalı meyve fidanlarının kısa zamanda meyve vererek bölge çiftçisine örnek olmasını ve aynı zamanda çiftçilere ekonomik katkı sağlayacak düzeye gelmesini amaçladıklarını söyledi. Çüngüş te antep fıstığı yetiştirilecek Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından temin edilen 3 bin 500 adet Antep fıstığı Çüngüş e bağlı İbikkaya, Polatuşağı ve Ormançayı köylerinde çiftçilere dağıtıldı. Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen dağıtımla beraber ilçenin özellikle güney tarafında yer alan ve nispeten daha ılıman bir iklime sahip olan köylerinde Antep fıstığının yaygınlaşması bekleniyor. www. diyarinsesi.org Günümüzde özellikle menengiç ağaçları aşılanarak fıstık ağacına dönüşmektedir. Çüngüş te Antep Fıstığı Yetiştiriciliği 02 Aralık 2010 Diyarbakır ın Çüngüş Kaymakamı Cengiz Erdem ile Tarım İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından organize edilen ilçedeki çiftçilere yönelik tarımsal kalkınma anlamındaki çalışmalar artarak devam ediyor. Çalışmalar kapsamında ilçenin Fırat nehri üzerinde bulunan Atatürk Baraj Gölü ne kıyısı bulunan köylerde oturan çiftçiler, iklim şartları bakımından uygun olan Antep fıstığı üretimi, geliştirilmesi ve yabani antepfıstığı ağaçlarına aşılama çalışmaları için Gaziantep te düzenlenen bilgilendirme ve uygulama toplantısına katıldı. Önceki yıllarda Atatürk Baraj Gölü ne Kıyısı olan köylerde Melengiç ağaçlarının aşılanması yolu ile toplam 15 bin göz aşılama Özel İdare Müdürlüğü finansmanınca yapılmıştı. Bölgede yoğun şekilde yetişen yabani melengiç ağaçlarının aşılanması ile ilçe ekonomisine katkı sağlanması amacıyla İl Öze İdare kaynaklı Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü nce belirlenen 15 genç çiftçi, Kasım 2010 tarihleri arasında Gaziantep te Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü nce eğitime tabi tutuldu. Eğitime katılan çiftçilere katılım sertifikası verilirken, aşılamanın usul ve teknikleri hakkında uygulama için, teknik personelle 277

279 birlikte aşı uygulaması yapıldı. İki günlük seminerin ardından çiftçiler ilçeye döndü. Silvan da Çiftçilere Hibe Desteği ile Siirt Fıstığı Fidanı Dağıtıldı Diyarbakır ın Silvan ilçesindeki 10 çiftçi aileye hibe desteği 3 bin adet Siirt fıstığı fidanı dağıtıldı. Diyarbakır ın Silvan ilçesindeki 10 çiftçi aileye hibe desteği 3 bin adet Siirt fıstığı fidanı dağıtıldı. Silvan Kaymakamlığı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü öncülüğünde gerçekleşen Siirt fıstığı fidan dağıtımı hükümet konağı bahçesinde yapıldı. Fidan dağıtım törenine Silvan Kaymakamı Yunus Sezer, İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Mahmut Kutlu, Silvan Tarım Derneği Başkanı Mithat Merter ve çiftçiler katıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın çiftçilere sağladığı hibe desteği kapsamında Silvanilçesindeki çiftçilere yüzde 50 hibe desteği ile Siirt fıstığı fidanı verildiği belirtildi. Zeynel Diker isimli çiftçi, hibe desteği ile çiftçilere verilen fidanlardan alarak dikim yapacaklarını söyledi. Diker, Devletin bu tür çalışmaları yapmasını çok iyi buluyoruz. Bölge çiftçisinin böyle desteklere ihtiyaçları var. Bize verilen Siirtfıstığı yüzde 50 hibelidir. Biz çiftçilere bu tür çalışmalar sonucunda böyle yatırımlarla teşvik oluyoruz dedi. Çiftçilere verilen Siirt fıstığı fidanlarını inceleyen Silvan Kaymakamı Yunus Sezer, ise bu çalışmaların çiftçiler için iyi olduğunu söyledi. Kaymakam Sezer, Bu fidanların büyümesi sonucunda birçok aile bundan ekmek yiyebilir. Çiftçilerimizden en az 200 Siirt fıstık bahçesi bekliyorum. Önümüzdeki yıl 100 bin adet Siirtfıstığı fidanı dağıtmayı düşünüyoruz dedi. - (İHA). KAYNAKLAR 1. George Wıllcox. Manon Savard. Güneydoğu Anadolu da tarımın benimsenmesine ilişkinveriler. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayist s Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. İst Fatma Acun16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler 1.DİTAV kongresi s Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb s Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara s.24,25 6. Şefik Korkusuz. Eski Diyarbekir de Gündelikhayat. Kent yay. İst s49 7. Mebrure Değer. Annemin Diyarbakır Yemekleri. Hayy kitap. İst.2009.s Murat Bozdoğan. Hamdullah Işık Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012.s Yılında Diyarbakır. s

280 BÖLÜM- 8 NAR Nar (Punica granatum): Nar ülkemizde yıllardır yetiştirilen geleneksel bir meyvedir. Son yıllarda nar meyvesi Avrupa ülkelerinin de aradığı bir meyve türü olmuştur. Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde nar yetiştiriciliği yapılmaktadır. Özellikle son yıllarda kapama nar bahçesi Akdeniz ve Ege Bölgesi nde artmaktadır. Son yıllarda önem kazanan bir ihraç meyvesi olmakla birlikte ilaç, boya, mürekkep, yağ, hayvan yemi, tanen, sirke gibi ürünlerin eldesinde hammadde olarak kullanılması, bu meyvenin ileriki yıllarda önemli bir endüstri bitkisi olacağı izlenimini de vermektedir. İklim İsteği Yetiştiriciliğinin yapılacağı bölgede yazların uzun ve sıcak, kışların ılık ve yağışlı olması uygundur. Narın soğuklama gereksinimi hemen hemen yok gibidir. Meyvelerini olgunlaştırabilmek için vejetasyon dönemi içinde yüksek bir sıcaklık toplamı ister. Nar, ülkemizin iklimi daha serin geçen bölgelerinde (İç Anadolu gibi) Mayısta, oysa biraz daha sıcak geçen (Akdeniz gibi) bölgelerinde ise Nisanda çiçeklenmeye başlar. Çiçeklenme haziran ayına kadar sürmektedir. 279

281 Yıllık ortalama 500 mm lik yağış yetiştiricilik için yeterlidir. Yaz aylarındaki yağışlar meyve kalitesini bozmakta, özellikle olgunluğa yakın dönemlerde meyve çatlamalarına neden olmaktadır. Meyve olumu döneminde kuru hava koşulları, kaliteli meyvelerin oluşması bakımından önemlidir. Nar, şiddetli rüzgar olan bölgelerde yetiştirilmemelidir. Eğer yetiştirilecekse bahçe kenarında rüzgar kıranlar oluşturulmalıdır. Toprak İsteği Nar, pek çok meyve ağacından daha geniş toprak çeşidine uyum gösterebilir. Derin, alüviyal topraklar nar yetiştiriciliği için en uygun topraklardır. Fakat kumlu, killi, kireçli topraklarda da yetiştirilir. Tuzluluğa orta derecede dayanıklıdır (1). Doğal antibiyotik: Nar Yemesi zahmetli olan, ekşiliği nedeniyle biraz da yüz ekşitirek yenen narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası. Narın ve nar suyunun faydalarını Alman Hastanesi nde görev yapan Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan anlattı: Yaz aylarında serin meyve suyu ya da ferahlatıcı bir kokteyl olarak karşımıza çıkan nar, sağlık açısından da özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gereken bir meyve. Çünkü insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ilaç, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor. Latince adı Punica Granatum olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, yapılan araştırmalarda nar suyunun cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisinin görüldüğünü söyledi: Kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmek son derece önemli. Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması. Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, ACE denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü bir etki de yapıyor. Nar birçok özellikleriyle bazı meyveleri de geride bırakıyor. Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor. Tüm bu özellikleriyle adeta bir ilaç ve doğal antibiyotik görünümünde olan nar, sofralardan kesinlikle eksik edilmemesi gereken meyveler arasında yer alıyor. Nar suyu ayrıca damar sertliğine karşı güçlü etkisi bulunan bir içecek olarak karşımıza çıkıyor. 280

282 Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan etkisinin daha da artmasına neden oluyor. Zira bu önemli meyvenin kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor. Bu nedenle ishal kesici ve kurt düşürücü özelliğe sahip bulunuyor. Nar kabuğunun ekstresi ise güçlü bir virüs ve mikrop öldürücü özelliği sahip. Ayrıca, cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösteriyor. Bunların yanı sıra, meyve kabuğu ve tanelerin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor. Beslenmede Yer Almalı Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar, aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor. Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır dedi. Doğan, bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir açıklamasında da bulundu. (Hürriyet gzt). Nar Suyu İçin, Kalp Krizinden Korunun Kalbinizi korumak için her sabah bir avuç ceviz yeter diyerek çığır açan ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, uzun ve sağlıklı yaşamın Nar İksiri ni açıkladı. Üstelik bu iksir, fazla tüketildiğinde kesinlikle zararı yok. Dünyaca ünlü kalp uzmanı Mehmet Öz, nar suyu mucizesini açıkladı: Bol bol nar suyu içenin kalbi sağlam olur, kanserden ve cinsel sorunlardan korunur. Meslek hayatını Amerika da sürdüren Öz, Bol bol nar suyu için tavsiyesinde bulundu. Narın suyu dışında çaya ve tatlılara katılarak da tüketilebileceğinin altını çizen Öz, narın sağlık konusunda mucizevi bir etkisi olduğunu vurguladı. Başta kırmızı renkli olmak üzere tüm sebze ve meyvelerde vitamin bulunduğunu belirten Mehmet Öz, narın bu meyvelerden ayrılan tarafını ise şöyle açıkladı: Narda, E vitamininden 20 kat daha güçlü olan polifenol maddesi bol miktarda bulunur. Antioksidan özelliği olan bu madde, aynı zamanda kalp hastalıkları ile cinsel problemleri önler. Öz ün açıklamasına göre, 6 hafta boyunca nar suyu içen 45 kadın ve 45 erkekte kalp krizi riski yüzde 17, kansere yakalanma riski yüzde 22, cinsel problem yaşama riski ise yüzde 16 oranında azalıyor. Narın olumlu etkisinin tüm meyvelerden çok daha kısa sürede ortaya çıktığını söyleyen ünlü bilim adamı, Nar aşırı tüketildiğinde bile herhangi bir olumsuz etki yapmaz, dedi. Önceki araştırmalarda da, narın şu faydaları ortaya çıkartılmıştı: 281

283 Kolestrolü ve şekeri dengeliyor, İshali kesiyor, Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, Prostat ve cilt kanserini önlüyor Enfeksiyon ile alerjileri önlüyor Yaraları iyileştiriyor. Nar, Kalp Krizi ve Kansere Karşı Etkili Damar tıkanıklıkları ve sonrasında gelen kalp krizini önlemek, düzenli olarak belli oranda nar yemekle mümkün. Amerika da Viskonsy, California, Chikago Illinois ve Florida Atlantic üniversitelerinin yanı sıra İsrail, Japonya, Hindistan, İtalya gibi ülkelerde, narın insan sağlığı üzerindeki etkisi konusunda yapılan araştırma, narın damar tıkanıklıklarını önlediğini ortaya koydu. Narın tüm semavi dinlerde kutsal sayılmasından yola çıkılarak yapılan araştırma, modern toplumları tehdit eden en önemli hastalıklar olan kalp-damar hastalıkları ile kanserden korunmada önemli bir yeri olduğunu ortaya koydu. Yapılan araştırmaları değerlendiren Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Canpolat, narın yapısında bulunan polifenoller (tanin) ve şeker fenoller adı verilen maddelerin çok güçlü antioksidan özelliği bulunduğunu bildirdi. Bunun yanı sıra yapısında bulunan metilgallikin de diğer bir önemli antioksidan olduğunu ifade eden Canpolat, antioksidanların besin yoluyla alımının çok önemli bir temel beslenme prensibi haline geldiğini söyledi. Narın, kalp krizine yol açan yağ plaklarının öncüsü olan LDL oksidasyonu ve köpük hücre gelişimini engellediğini vurgulayan Canpolat, bu özelliğinin yapısında bulunan polifenolik maddelerden kaynaklandığını açıkladı. Kanserin ortaya çıkışında veya ilerleyişinde vücudun oksidan- antioksidan kapasitesinin oranının önem taşıdığını anlatan Canpolat, şöyle devam etti: Kirli hava, sigara, kimyevi maddeler gibi oksidan kapasitesinin artması kanser gelişimine yol açarken, hücre içi veya dışarıdan alınan antioksidan maddeler ise kanserden korunmada çok önemli yer tutmakta. Hücre kültüründe yapılan çalışmalar, özellikle prostat kanserinin engellenmesinde ve göğüs kanserinden korunmada da narın önemli bir yeri olduğunu ortaya koydu. (Zaman Gazetesi). Sofraların Yeni Gözdesi Nar Suyu/ Asitli içeceklerin yerine tavsiye edilen ve tüketimi son günlerde artan nar suyunun antioksidan özelliğinin yanı sıra içerdiği vitamin ve minerallerle vücut direncini artırdığı bildirildi. Tüketimin son günlerde ardan ve uzmanlar tarafından sağlık açısından faydalı olduğu belirtilen nar suyu, hemen hemen her köşe başında satışa sunulmaya başlandı. Vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gören nar suyunun bardağı ise 2-2,5 liradan satılıyor. 282

284 Nar ilgi çekmeye başladı Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Tetiker, narın içerisinde barındırdığı vitamin ve mineraller bakımından son derece sağlıklı bir meyve olduğunu söyledi. Narın antioksidan özelliğe sahip olduğunu belirten Tetiker, Narın ayrıca damarları koruyucu özelliği de var. Kalp damar hastalıklarını önleyici özelliği olan nar suyu, kış aylarında hastalıklara karşı bağışıklık sistemini kuvvetlenmesine de katkıda bulunuyor dedi. Asitli içeceklerin vücudun gelişimini olumsuz etkilediğini belirten Tetiker, vatandaşlardan asitli içecekler yerine soğuk kış aylarında nar suyu tüketmelerinin sağlık açısından yararlı olacağını ifade etti. Diyarbakır Söz Gazetesi Diyarbakır da Narın Tarihçesi Osmanlının son dönemi ve Nar 1869 yılı Diyarbakır il yıllıklarında(salname) Diyarbakır da yetişen meyveler; Eşcâr: Eşcâr-ı müsmire vegayr-ı müsmirenin birçoğu buralarda yetiştirilmektedir. Eşcâr-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem, ceviz, ayva, fındık, incir, bitim, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. Mülhakatın bazısında bulunmayan bir veyahud birkaç cins meyve diğerinden oralara nakledilir. (Salname 3/359). Arifi Paşa nın Seyahatnamesi nde Çermik ve Nar Diyârbekir valiliği sonrasında, 1891 in Mart-Nisan-Mayıs aylarında Diyarbekir, Ergani, Çermik ve Çüngüş te bulunmuş; gördüklerini Seyahatnamesinin Diyarbekir Seyahatı bölümünde anlatmıştır: Yahudi mahallesinden bi 1-mürûr Huburman Köprüsü temâşa olundu. Yirmi metro tülunda on beş metro irtifa ında bir cesim gözü olup cenâhlarında iki ufak gözü daha temâşa olundu. Oradan meşhûr Tetnik Suyu mevki ine gidildi. Suyu Çermik deki miyahın eltafı imiş. Oradan Çermik in menazırı pek latîfdir. Çünki Çermik e 200 metro irtifa dadır. Mevki i çimen-zârdır. Câ-be-câ badem, armut, nar ağaçları da vardır. (2). 6 Nisan sene 1307 Cum artesi-9 Ramazan sene

285 Cumhuriyet Döneminde Nar 1967 il yıllığına göre Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetişirdi. Sebzesi de boldu. Sinek, Aşağı şeyhler, Pehsot, Hasut, Haburman, Erkek, Gaybiyan, Karamusa, Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik ileriydi. Çüngüş te ilçe merkezinde; Adış, Elyos, Hoya köylerinde sebze ve meyvecilik ileriydi. Meyve olarak incir, nar, erik, elma, armut, badem, ceviz, dut başta gelirdi. Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi. Kulp, Lice, Hani ve Dicle de meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. Erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali, karadut, ayva ve vişne çok olur. Nar ve incir Dicle taraflarında daha iyi olmaktadır (3) il yıllığı: Ürün Adı Ağaç Ürün-ton Armut , il Yıllığı: Ürün Ağaç Ton Nar ,2 Meyve ve sebze Tarım Master Plânı Diyarbakır 2001 Ürünler Ağaç (ton) Nar yılı (DİE) 815 ton üretim yapılmıştır. Çermik ve Çüngüşte narcılık yaygındır. Çüngüş ilçesine bağlı Geçit köyünde düzenlenen Nar Kesim Şenliği coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır. Ağaç Sayısı Meyveler Toplam Meyveli Meyvesiz Üretim (ton) Toplam Nar Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü,

286 Güneydoğu Anadolu bölgesinde üretime elverişli alanlar dağınık bir şekilde görülmektedir. Türkiye üretiminin % 18 i karşılanır (4). Diyarbakır İlçelerinde Nar Kocaköy (Karaz) Diyarbakır ilinin bir ilçesidir. Diyarbakır şehrinin 70 km kuzeyinde yer alır. Kürt (Kurmanci) halkının yaşadığı bir ilçedir. Ambar Çayı nın suladığı topraklarında tarım, elverişsiz bölgelerde ise hayvancılık yapılır. İlçenin tarihini antik döneme kadar götürmek mümkündür. Toprakları oldukça verimli olmakla beraber sulama problemleri yaşanmaktadır. İlçe halkının başlıca geçim kaynakları ilçenin nar bahçelerinde yetişen narları oldukça şifa kaynağıdır, bahçe ziraati, tütün ve pamuk tarımı ile küçükbaş hayvancılıktır. Diğer İsmi Karaz dır. (Vikipedi). İlçemizde bağcılıktan sonra en geniş meyve bahçeleri nar bostanlarıdır. İlçe merkezimizin tam ortasında dekar alana sahip olan nar bostanları asırlardır ilçenin nar ihtiyacını karşılamaktadır. Bu bahçeler küçük parseller halinde çok sayıda aileye aittir. Buradaki narlar genellikle kışlık tüketim için yetiştirilmektedir. Son yıllarda İlçe Tarım Müdürlüğünün desteğiyle Kokulupınar mahallesinde modern narcılığa başlanmıştır (5). 285

287 286 Kocaköy ve Nar Üreticiliği Çüngüş: Geçitköy ün narı değerlidir (6). Diyarbakır: Çüngüş te Üzüm, Bal, Pestil ve Nar Festivali Düzenlendi/ Diyarbakır ın Çüngüş İlçesi nde, 1. Üzüm, Bal, Pestil ve Nar Festivali Düzenlendi. İlçesi nde, 1. Üzüm, Bal, Pestil ve Nar Festivali düzenlendi. Çüngüş Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından bu yıl ilki düzenlenen festivale Kaymakam Murat Girgin, Belediye Başkanı Mehmet Geçitli, Milli Eğitim İl Müdürü Mustafa Tekdemir, Diyarbakır Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Üyesi Erkut Temiz, sanatçı İzzet Altınmeşe ve batı illerinde kurulan Çüngüş Yardımlaşma ve Dayanışma Dernek başkanlarıyla çok sayıda vatandaş katıldı. Festivali geleneksel hale getireceklerini belirten Başkan Geçitli, Çüngüş tarihinde ilk kez böyle bir festival düzenleniyor. Festivale katılımın düşük olduğunu gördük, bir sonraki festivalimize daha çok katılım olacağına eminim. Çüngüş ve köylerinde yetiştirilen üzüm ve üzümden üretilen pestil, sucuk, pekmezi pazarlamak ve ekonomiyi güçlendirmek istiyoruz. Bunun yanında bal ve ceviz üretimini de daha kaliteli hale getirmek ve teşvik etmek istiyoruz. Bunların da festivallerle gelişeceğine inanıyoruz. dedi.

288 Oyuklu Köyü Muhtarı Naime Baları ise, Ürünlerimizi artık ihraç etmek istiyoruz. Pestil, pekmez, şaraplık üzüm, incir, nar ve ceviz gibi ürünlerimizi satmakta zorlanıyoruz. Ürünler elimizde kalıyor. Devletimizden destek bekliyoruz. diye konuştu. Çüngüş Halk Eğitim Merkezi nde düzenlenen bal ve üzüm yarışmasında dereceye giren üreticilere, Kaymakam Murat Girgin ve Belediye Başkanı Mehmet Geçitli tarafından ödülleri verildi. Birinciye tam cumhuriyet altını, ikinciye yarım cumhuriyet altını, üçüncü olan yarışmacıya ise çeyrek altın hediye edildi. Törenin ardından kaymakamlık bahçesinde Çüngüşlü sanatçı İzzet Altınmeşe ile mahalli sanatçı Halil Gümüş konser verdi.diyarbakır ın Çüngüş ilçesine bağlı Geçit köyünde düzenlenen 1. Nar Kesim Şenliği coşkulu bir şekilde kutlandı... org Çüngüşte Nar Festivali Çermik: Çermik-Bahçe köyünde hasut narı çok iyi yetişir. Bu nar, Siirt in Zivzik, Hasras narları ile yarışabilir nefasettedir (6) Çermik narı (13): Çermikle özdeşleşmiş olan Haburman köprüsünün de nar ile ilişkisi vardır 287

289 Haburman veya Habirman nar suyu anlamına gelmektedir. Ama bazı kaynaklarda habirmanın kurutulmuş nar tanesi olduğu yazılmaktadır. Rahip Ğugas İnciciyan da Çermik te narın bol olduğunu yazmaktadır (14). Nar çiçekleri arasından Çermiğin bir görünümü Abbas Oruç 288 Silvan ilçesinde nar

290 Dicle: Dicle ilçesinin Nar, incir,kırmızı mercimeği meşhurudur (7). Narcılığa Kamu Desteği (8) Diyarbakır ın yerel tatları modern tesislerde üretilip Türkiye genelinde satışa sunulmaya başlandı. Sürgücü markalı pestil ve cevizli sucuklar Migros raflarında yer alıyor. Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesi nde bin 700 ü kapalı olmak üzere toplam 10 bin metrekarelik bir alan üzerinde faaliyet gösteren Sürgücü Süt ve Üzüm Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Karacadağ Kalkınma Ajansı ndan aldığı destekle hem ürün çeşitliğini hem de kapasitesini artırmayı başardı. Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. İlhan Karakoyun, Sürgücü Tesisleri ni gezerek yetkililerden bilgi aldı. Karacadağ Kalkınma Ajansı nın 2010 Yılı Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı kapsamında 240 bin TL destek verdiği ve toplam 650 bin TL lik bir yatırımla gerçekleştirilen Nar Ekşisi ve Dut İşleme Tesisi Projesi ile Diyarbakır ın yerel tatları ulusal pazarlara sunuluyor. Daha önce 3 olan çalışan sayısını 11 e çıkaran Sürgücü, projenin tamamlanması ile birlikte bu sayıyı 20 ye ulaştırmayı hedefliyor. Proje sayesinde ilk kez nar ve dut işlemeye başlayan Sürgücü firması, günlük üretimini cevizli sucukta 400 kilodan 800 kiloya, nar ekşisinde 500 kiloya, üzüm pekmezinde ise 2 tona çıkardı. Diyarbakır Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, meyve ve sebzeciliği yaygınlaştırarak, çiftçinin yüksek gelir elde etmesini, meyve suyu sanayinin gelişmesini ve tarımsal istihdamı artırmayı hedeflediklerini söyledi (9). 289

291 Üniversite lojmanlarında yetişmekte olan nar Diyarbakır Kültüründe Nar Alma attım nar geldi Dar sokaktan yar geldi Bir öptüm bir dişledim Ona bana ar geldi Bahçe har aldı getti Ayva nar aldı getti Azacık aklım vardı O da yâr aldı getti 290

292 Daş attım nara değdi Nardan duvara değdi Şiirler ve Nar Ahmet ARİF ten Diyarbekir Kalesi nden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi Varamaz elim Ayvasına, narına can dayanamazken, Kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, Sormayın hiç İzzettin YÜZÇELİK ten Diyarbekir Türküsü Ben-ü Sen de kar oldun, Cin Ali de nar oldun, Gazi Köşk te yar oldun Aşkımsın Diyarbekir. Diyarbakır Mutfağında Nar Meftune: Meftune yemeğine 18. yüzyılda yazılmış bir Yemek Risalesi nde de rastlıyoruz. Burada, Meftune olarak anılan yemeğin patlıcandan yapıldığı, sumak ve ekşi nar suları ile pişirildiği yazılıdır (10). Nardan Aşı (Hillorik): Güneydoğu da, Güney de ve Doğu Anadolu da yaygın olarak yapılan etli sulu bulgur köftesi tariflerine çok benziyor. Ancak, nardan aşı; diğer yörelerde yapılan tariflerden içerisine nar suyu ve nar taneleri konması nedeniyle ayrılıyor. Çok lezzetli bir yemek... Simindirik, çok ince bulgurun Diyarbakır daki ismi. Derleme sözlüğü öyle yazıyor. Köftelik bulgur ile simindirik karıştırılıp çiğköftelik etle yoğruluyor. İyice yoğrulduktan sonra fındıktan daha küçük yuvarlanıyor. Yağda kızartılıyor. Diğer taraftan kuşbaşı etle yağ ve soğan kavruluyor. Salçası ilave edilip pişirilmeye bırakılıyor. Et piştikten sonra nar suyu/ekşisi veya taneleri konup, kızartılmış bulgur köfteleri ilave ediliyor. Biraz da köftelerle pişirilip, sıcak servis yapılıyor (11). Diyarbakır a özgü yemekler anlatıldığında, şehrimize özgü yemeklerden bir tanesinin de Hilorik aşı (Nardan Aşı da denir) olduğunu biliyor muydunuz? Bu yemeğin nasıl yapıldığını anlatmadan önce alınacak malzeme listesini verelim: Malzeme: Bir bardak, yarı yarıya köftelik bulgur ile simindirik, 250 gr Çiğköftelik et, 3-4 ad. kuru soğan, 1 kğ kuşbaşı et, yağ, tuz, Domates salçası, Nar suyu veya Nar taneleri, 1 kaşık şeker. Yapılışı: Bulgur ve simindirik ıslatılır. Çiğ köftelik et ile karıştırarak hamur yapılır. Fındıktan küçük yuvarlaklar yapılır. Yağda kızartılır. Öte yandan kuşbaşı 291

293 etler pişerken yağ ve soğanı konur, şöyle bir karıştırılır. Sıcak su, salça verilir ve kaynamaya bırakılır. Nar ekşisi verildikten sonra kızartılmış bulgur köfteleri ilave edilir. Yarım saatte bu son durumdaki karışımın pişmesi beklenir. Sıcak servis yapılarak yenir. Afiyet olsun (12). KAYNAKLAR 1. Prof. Dr. Yaşar Gürgen. Çukurova Üniversitesi Tarımsal Yayım, Haberleşme, Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Nar. Çiftçi Broşürü Diyarbakır İl yıllığı s Esen Durmuş Ali Yiğit Türkiye nin Meyve Üretim Yöreleri F.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi (2). 5. Naci Akdemir. Karaz Kitabı. Kocaköy Kaymakamlığı Dr. Emrullah Güney. Doğu ve Güneydoğu Anadolu da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları. Diyarbakır s.44, e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği s Öz Diyarbakır gazetesi 10. Doç. Dr. Mebrure Değer Diyarbakır Halk Kültüründe Yemek Müze şehir Diyarbakır İstanbul s AyferUnsal@Diyarbekirgrub.com 12. ergun (ergun.2000@gmail.com) adına diyarbekir@yahoogroups.com 13. Hamdullah Işık, Murat Bozdoğan. Kaplıcalar Diyarı Çermik M. Üzülmez. Yazılı Kaynaklarda Cermik. basımda

294 Bölüm- 9 ARMUT Armut, gülgiller (Rosaceae) familyasının Maloideae alt familyasında sınıflanan Pyrus cinsine ait ağaç nitelikli bitki türleriyle, bu türlerden bazılarının yenilebilir meyvelerinin ortak adı. Her iki yarıkürenin ılıman iklim kuşağı ülkelerinde yetiştirilen armut, dünyanın en önemli meyve ağaçlarından biridir. Armut ağacı tepeye doğru genişleyen ve olgunlaştığında 13 m ye ulaşan boyuyla elma ağacından daha uzun ve daha diktir. Armut, genellikle bir yaşındaki anaç armut fidanları üzerine aşılma ya da çelikleme yoluyla üretilir. Armut ağaçları oldukça uzun ömürlüdür (50-75 yıl) ve iyi bakılıp budanmazsa boyları iyice uzar. Dikildikten 4-7 yıl sonra meyve vermeye başlayan bir armut ağacı 8-10 yaşlarındayken kg meyve verebilir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi). 100 gr. taze armutta bulunan besin değerleri şöyle sıralanabilir: 61 kalori; 15.3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1.4 gr. lif; 11 mgr. fosfor; 8 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 130 mgr. potasyum: 7 mgr. magnezyum; 20 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,017 mgr. B6 vitamini; 2.3 mcgr. folik asit: 4 mgr. C vitamini ve 0,5 mgr. E vitamini (ymesaj). Ülkemizin endemik armut çeşitleri açısından da zengin olduğu görülmektedir. Bitlis, Diyarbakır, Samsun ve Elazığda Pyrus Syriaca, örnekleri verilebilir (1). Armut: Kürtçe: Hirme / Zazaca: Miroye olarak bilinir. 293

295 İlçelerde Armut Kulp ta Armut; dağ armudu da denilir. Yeşildir... çok sulu ve tatlıdır. Karacadag da şimdilerde insanın çok zor ulaştığı bölgelerde çok küçük topluluklar halinde tek tük agaçlara rastlıyoruz. Karacadağ da yetişen bu ağaçlardan Pyrus syriaca (ahlat, yabani armut ) vardır (2). 294 Armutun Diyarbakır da Tarihçesi Osmanlının Son dönemi: Arifi Paşa nın Seyahatnamesi nde Çermik Ve Armut Diyârbekir valiliği sonrasında, 1891 in Mart-Nisan-Mayıs aylarında Diyarbekir, Ergani, Çermik ve Çüngüş te bulunmuş; gördüklerini Seyahatnamesinin Diyarbekir Seyahatı bölümünde anlatmıştır: 6 Nisan sene 1307 Cum artesi-9 Ramazan sene 1308 Yahudi mahallesinden bi 1-mürûr Huburman Köprüsü temâşa olundu. Yirmi metro tülunda on beş metro irtifa ında bir cesim gözü olup cenâhlarında iki ufak gözü daha temâşa olundu. Oradan meşhûr Tetnik suyu mevki ine gidildi. Suyu Çermik deki miyahın eltafı imiş. Oradan Çermik in menazırı pek latîfdir. Çünki Çermik e 200 metro irtifa dadır. Mevki i çimen-zârdır. Câ-be-câ badem, armut, nar ağaçları da vardır yılı Diyarbakır il yıllıklarında(salname) Diyarbakır da yetişen meyveler: Eşcâr Eşcâr-ı müsmire vegayr-ı müsmirenin birçoğu buralarda yetiştirilmektedir. Eşcâr-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem, ceviz, ayva, fındık, incir, bitim, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. Salname 3/359). Cumhuriyet Döneminde Armut 1967 İl Yıllığı nda Ürün Adı Ağaç Ürün-ton Armut , il yıllığına göre Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetşiridi. Sebzesi de boldu. Sinek, Aşağı şeyhler, Pehsot, Hasut, Haburman, Erkek, Gaybiyan, Karamusa, Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik ileriydi. Çüngüş te ilçe Merkezinde; Adış, Elyos, Hoya köylerinde sebze ve meyvecilik ileriydi. Meyve olarak incir, nar, erik, elma, armut, badem, ceviz, dut başta gelirdi. Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi.

296 Kulp, Lice, Hani ve Dicle de meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. Erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali, karadut, ayva ve vişne çok olur. Nar ve incir Dicle taraflarında daha iyi olmaktadır (3). Lice Armudu 1973 il yıllığında Ürün Ağaç Ton Armut ,5 Diyarbakır Tarım Master Plânı /Diyarbakır 2001 Ürün Ağaç Üretim Armut Ağaç Sayısı Meyveler Toplam Meyve yaşta Meyvesiz yaşta Üretim (ton) Toplam Yumuşak çekirdekliler Armut Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü,

297 Dicle ün lojmanlarında yetişmekte olan Armut Kültür ve Mutfakta Armut Mevlüt Mergen: Üzümü pek tatlı, hem salkım saçak, Paşa armuduyla, bol vişnesi var. Maniler: Armut dalın egende Dali yere degende Üç gün oruç tutarım Elim elen degende Armudum dalda kaldı Gözlerim yolda kaldı (5). Armut Tatlısı Malzeme: 1 kg. Kuru armut 1 çay bardağı toz şeker 2 çorba kaşığı tereyağı (eritilmiş) 1 fincan dövülmüş ceviz Yapılışı: Olgunlaşmış armutlar bıçakla kesilerek güneşte kurutulur. Bu kurumuş armutlar sahana konur, içerisine su, şeker de konduktan sonra mangal üzerinde armutların iyice şişip pişmesi beklenir. Sonra üzerine eritilmiş tereyağı ve dövülmüş ceviz serpilerek yenir (4). 296

298 KAYNAKLAR html Doç. Dr. Selçuk Ertekin Karacadag Bitki Çeşitliliği Subat 2002 Diyarbakır. Sürdürülebilir Kırsal Ve Kentsel Kalkınma Derneği 3. Diyarbakır İl yıllığı s guneydogu-anadolu-bolgesinin-kulturel-yemekleri.html 5. Sultan Bozkuş.Annemden Maniler.Diyarbakır ve Yaşam Yıl.2. sayı.4. s

299 298 BÖLÜM-10 ÜZÜM Bu konu başka bir yazarca ele alındığından özet olarak ele alınacaktır. Üzümün Diyarbakır daki mazisi insanoğlunun ilk dönemine denk gelir. Pensilvanya üniversitesinden Patrick Mc. Goven in çalışmasına göre yabani üzümün genetik kaynağı Karacadağ dır. Üzümün mazisi Diyarbakır da antik döneme uzanır. Mezopotamya da İngiliz arkeolog Wolley in bulduğu bir stelde M.Ö yıllarında Kral Sargon un incir gül ve üzümü Dicle nin çıkış kaynağından Mezopotamya ya götürdüğü ifade edilir. Kavuşan Höyük Kazıları Diyarbakır İli, Bismil İlçesi nin 10 kilometre güneydoğusunda, İnardı Mezraa sınırları içinde yer alan Kavuşan Höyük, sürdürülmekte olan Ilısu Barajı ve HES Projesi nin yakın etki alanı içinde bulunan, yaklaşık 1,5 hektar büyüklüğünde bir yerleşim yeridir yılları arasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda, höyükteki en erken yerleşim, günümüzden 4300 yıl önce Erken Tunç Çağ ın sonlarına tarihlenirken; en geç yerleşim ise bölgede yüzyıllara tarihlenen Orta Çağ a aittir. Mekan içinde yangın sonucu patlayan bazı depolama kaplarından tabanın geneline dağılmış, buğday, arpa, kara burçak/fiğ ve mercimek yoğun miktarda olmak üzere çavdar, bezelye, yoğurt otu ve üzüm çekirdeğine ait karbonlaşmış bitki kalıntıları bulunmuştur. Dicle ilçesinin tarihi üzerinde henüz bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte buranın asırlardan bu yana meskun olduğuna işaret eden tarihi eserlere gerek merkezde ve gerekse köylerde sık sık rastlanmaktadır. İlçe merkezinde 1960 yılında yapılan bir kazıda üzerinde üzüm motifleri işlenmiş büyük taşlardan yapılmış sütun başlıkları, diğer bazı kazılarda da çok eski mezar taşları bulunmuştur. Yakın zamana kadar varlığını sürdüren kale kalıntıları da bütün bunları tamamlamakta ve çevrenin yüzyıllardan bu yana insanlar tarafından kullanıldığını gözler önüne sermektedir (1). 16. yüzyıl Evlıya Çelebi Seyahatname sinde Ergani, üzüm ve Şarabı çok meşhurdur. Denmektedir Yüzyılda Ergani nin köylerinin bağcılık yönünden zengin ve önemli bir vergi kaynağı olduğunu gözlüyoruz (2). Yavuz Dönemi Çermik Sancağı Kanunnâmesi ne göre Çermik önemli bir üzüm merkezi Defter-İ Yasahâ-İ Livâ-İ Çermik Tefsîl-İ Kanunnâme-İ Livâ-İ Çermik Ber Mûceb-i Kanun-İ Hasan Padişâh. Ve zirâ atlerinden yedide bir alınır imiş. Ve bağlarından her yüz devekten bir tenge ile bir sepet üzüm alırlar imiş ki, tengeleri

300 iki Osmanî akçe olur. Anın dahi alınmasının mevsimi üzüm vaktindedir. (1 Çermik tengesi=2 Osmanlı akçesidir) (3). 19. Yüzyılda Üzüm Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde şira üzümünden pekmez yapılarak kesret üzere sarf olunur ve bundan başka pestil, sucuk ve envaı yapılır. Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulatı pek leziz. (3/358) denir. Üzüm bağları kasabât ve kuranın ekserîsinde ehemmiyetle husule getirilmiş ve ahali bundan ziyadesiyle müstefîd olmakta bulunmuştur. Şıra üzümünden pekmez yapılarak kesret üzere sarf olunur ve bundan başka pestil, sucuk ve envâ ı yapılır. Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı pek leziz ve Mardin de yapılan sucuk dahi nefistir. Midye ve Ergani de kara üzümden mamul pestil ve sucuk envâ ıyla Siverek ve Şehbâ nın kesme mamulâtı nefasetine mebnî ziyade sürülür. Kara üzümden şarab çıkarılarak çoğu Ergani den dağılır. Üzümün bu havalide envâ ı olup hatta Kadıkendi üzümü İstanbul un Üsküdar tarafında çıkan Çavuş üzümüne mu âdildir. (3/357) Eğil in etrafı üzüm bağlarıyla çevrilidir. (5/206) (4) yılına ait bir belgede Hazro çevresinde çok verimli ve iyi ürün veren tarlalar, meyve bahçeleri vardır. Buğday, pirinç, üzüm bol ve harikadır denmektedir (5). Feldmareşal Helmut Von Moltke Osmanlı ordusunda danışmanlık yaptığı sıralarda Hazro dan geçmiş ve Hazro yu Türkiye Mektupları adlı kitabında şöyle anlatmıştır:... Akşama doğru, yani hemen hemen yirmi dört saatlik at yolculuğundan sonra yine nefis bir dağ deresine vardık. Kıyısı boyunca yukarı çıkarak dağların içine saptık ve bir tepenin üzerinde, etrafı bağlarla çevrili, çınarlar, ceviz ağaçları ve kavaklarla gölgelenmiş sevimli Hazro Kasabacığını ve zarif camiini gördük (6) 1899 yılında Şemseddin Sami, Kamus-u Âlam ında Ergani için münbid ve mahsuladar olup başlıca mahsulatı buğday, arpa, susam, pirinç vs.hububatla pamuk, ipek kozası, üzüm vs. meyvelerden ibarettir der (5). Meyveler Toplam Meyveli Meyvesiz Üretim Üzümsü meyveler Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 Tarım Müdürlüğü Kaynaklarına Göre Noelle Roger, seyahatnamesinde Dükkânların önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar, mucizesi doğal görünen Dicle nin suladığı bahçelerden geliyor. (7) Vital Cuinet, bir Fransız dır. 18. yüzyıl Osmanlı kentlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel envanter çalışmalarını yapmakla görevlendirilmiştir. Seyahatnamede Çermik Kazasında güzel bağlar çoktur, kuru üzümleri makbuldür ve tutulmaktadır. (8). 299

301 Cumhuriyet Döneminde Üzüm 1936 larda Konyar, Eğil in ekonomisini şu şekilde özetler: Ehemmiyete şayan olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Yağları da nefistir. Ova köyler ile kasabada kilim, keçe, tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar. Renkler, çok tabii ve imtizaçlıdır. Hayvanatı, hayvancılığı dailerdedir. Katırlar nakliyecilikte iyi iş görür (9). Basri Konyar 1936 da Hani ekonomisini şöyle anlatır: Buğday, arpa, pamuk, darı, mahalli mahsulatın başlıcalarını teşkil eder. Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur. Üzüm mühim bir varidat temin eder. demektedir (9) Yılı: 1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm bağları vardır denmektedir. Eğil de geniş üzüm bahçeleri, Ergani de geniş üzüm bağları olduğu ifade edilmektedir (10) yılı: Üzüm, Çermik, Ergani ve Eğil kazaları ilin önemli bağcılık bölgelerini teşkil eder. Bu bölgelerde 38 çeşit üzüm tespit edilmiştir. Bağlardan senelik alına yaş üzüm miktarı tondan fazladır. Denir (11) il Yıllığı nda Hani merkez; Mukrıyan, Neribiağan, Neribiçolagan, Resni ve Cevizi köyleri; Eğil, Ergani, Dicle merkez ve köyleri; Çermik in Beşirik, Bitsin, Kalecik, Hacımelik, Alos, Gözerek ve Kuyu köyler, Çüngüş merkez ve Kundeci,Yeniköy, Meyde ve kuyu köylerinde bağcılık çok ileriydi.üzümlerin bir kısmından pekmez,pestil ve sucuk yapılırdı. (12). Bitki Ekilen Alan(ha) Hasat Edilen(Kg / ha) Üretim(ton) Bağ Diyarbakır ve ilçelerinde 2002 yılı itibariyle Bitkisel Üretim değerleri (DİE, 2002). Diyarbakır ve ilçelerinde 2002 yılı itibariyle meyvelerin üretim değerleri / (DİE, 2002). Üzümsü meyveler Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 Tarım Müdürlüğü Kaynaklarına Göre 300

302 Meyve Veren Meyve Sofralık Kurutmalık Elde Edilen İLÇELER Yaştaki (ha) Vermeyen Yaştaki (ha) Üzüm (ton) Üzüm (ton) Kuru Üzüm (ton) Merkez Bismil Çermik Çınar Çüngüş Dicle Eğil Ergani Hani Hazro Kocaköy Kulp Lice Silvan TOPLAM Master Plâna göre; Diyarbakır ilinde üzüm hariç meyve veren ağaç sayıları adet olarak şu şekildedir: Merkez-Bismil-Çınar-Ergani-Silvanda: Üzümsü meyveler: , Hazro-Kulp-Lice de belirtilen ağaçlarla ilgili sayılar ise, Üzümsü meyveler: Dicle-Eğil-Hani-Kocaköy de ise üzümsü meyveler: 19300, Çermik- Çüngüşte,üzümsü meyveler şeklindedir. Bitkisel Üretim: Diyarbakır ilinde ha. lık Tarım alanında ekimi yapılan bitkilerden bağ %2,8 oranındadır. Diyarbakır da Bağlar ve Diyarbakır üzümü. Bugün bağ adına bir şey kalmamış olan bu mesire yerinde büyük üzüm bağları ve bağ köşkleri vardı. Buraya gelenler köşk sahiplerine misafir olur, 3-5 gün kalırlardı. Burada da diğer köşklerde yapılan eğlenceler tertiplenirdi. Bu bağlarda çok güzel ve çeşit çeşit üzümler yetiştirilirdi yılı: ton üretim olmuştur. Diyarbakır da bağ alanı ha dır. Üzüm üretimi ise tondur (31). Bölgenin önemli ürünlerindendir. Kaynağını tarihten alır Tarihte Diyarbakır da tarım da üzüm gözdedir. (Diyarbakır salnameleri. c. 3). 301

303 Ergani de Üzüm Diyarbakır ili ekonomisinin büyük bölümünün tarıma dayalı olması nedeniyle kuru tarım tekniğine dayalı olarak yapılan tahıl üretiminden sonra bağcılık önem taşımaktadır. Diyarbakır ve yöresinde yaklaşık ha lık bir alanda bağcılık yapılmaktadır. İlin bölge bağcılığındaki payı %15,7 dir. Üretim yaklaşık ton, verim ise ortalama dekara 511 Kg.dır. Diyarbakır ilinin en fazla Çüngüş ilçesinde yetiştiricilik yapılmakta olup bunu Çermik, Ergani ve Eğil ilçeleri izlemektedir. Diyarbakır ve ilçelerindeki toplam bağ alanları; meyve veren yaştaki bağ alanı, ha, meyve vermeyen yeni tesis edilmiş bağlar ise ha dır. Bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesi bağlarının %15,7 sini teşkil etmektedir. Bölgede Gaziantep ve Mardin illerinden sonra üçüncü sırayı almaktadır. İldeki üzüm üretimi tondur. GAP yöresinde %15,8 lik oran ile üçüncü sırada bulunmaktadır. İlde dekara verim ise 511 kg/da civarındadır. Üzümün genetik menşei de bölgemizdedir. Günümüzde Ülkemizin özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi lokal üzüm çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Genetik analiz çalışmaları da bu bölgenin sahip olduğu genetik zenginliği doğrulamaktadır. Bölgede özellikle Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asma tipleri tespit edilmiştir. Bölgede yapılan incelemelerde; Diyarbakır ın Merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis te merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde, Elazığ da Maden Çayı çevresinde ve Siirt te dağlık alanlarda yabani asma populasyon varlığı tespit edilmiştir. 302

304 Kurutmalık Çeşitler Ağırlıklı değerlendirme biçimi kurutmalık olan bu çeşitlerin hepsi de çekirdekli olup, Sorava, Kaferan, Adberi çeşitleridir. Genel olarak sofralık olarak tanımlanan Sorava çeşidi bu yöremizde kurutmalık olarak değerlendirilmektedir. Sorava çeşidi, silindirsel kanatlı konik salkım şekli, hafif oval taneli, kırmızı renkli, kalın kabuklu, tane içi gevrek etli, orta tatlı ve çok verimlidir. Keferan; salkım şekli omuzlu, yuvarlak, kırmızı siyah rengi, orta kalın, dolgun etli, orta sulu orta verimli çeşittir. Sofralık Kurutmalık Çeşitler Bazı çeşitler yöre halk tarafından ağırlıklı olarak hem sofralık hem de kurutmalık olarak kullanılmaktadır. Bunlar; Ağek, Sarov, Şekeri, Vanki ve Zeyti dir. Hem sofralık hem de kurutmalık amaçla kullanılan çeşitler arasında en yaygın yetişme alanı bulan çeşit Zeyti dir. Beyaz büyük salkımlı ve albenisi yüksek bir çeşittir. Kuru üzümü de beğenilmektedir. Ağek çeşidi orta kalınlıktaki kabuk yapısına rağmen beğenilen, tat ve albenili salkımı ile önem kazanmıştır. Adberi küçük salkım yapısına rağmen sofralık ve kurutmalık özellikleri ile Ergani ve Çermik ilçelerinde benimsenmiştir. Siyah üzüm çeşidinin meyve eti ise orta derecede renkli bulunmuştur. Yüksek oranda şeker içeriği bulunan bu çeşit az yetiştirilmektedir. Şeker içeriği yüksek olan bir başka çeşitte şekeridir. Daha çok kurutmalık özellikleri göstermekle beraber sofralık olarak da tüketilmektedir. Diyarbakır da yaygın olarak yetiştirilen bir çeşitte Vanki çeşidi omuzlu dallı salkım, kısa oval yeşil-sarı renkli, kalın gevrek etli, orta sulu tatlı ve çok verimli bir çeşittir. Tahannebi ise morfolojik erdişi fizyolojik dişi çiçek yapısından dolayı döllenme problemi yaşamakta ve çoğu yıllar salkımlar eksik döllenmeden dolayı küçük kalmaktadır. Çok kaliteli bir sofralık olmamasına rağmen erkenci olması nedeniyle Temmuz ayı ortalarında olgunlaşmasından dolayı tercih edilmektedir. Şitu; Ekim ayı sonunda hasat edilmekte ve salkımları ilkel şartlarda kış ayları boyunca muhafaza edilmektedir. İri ve seyrek taneli salkım yapısı ve sevilen tadıyla bu çeşit dikkate alınması gereken bir çeşittir. Hasen; Diyarbakır ve ilçelerinde oldukça yaygın olarak yetiştirilen bir çeşittir. Sofralık olarak değerlendirilmesine rağmen sofralık özellikleri iyi değildir. Taneler orta irilikte, bol çekirdekli ve şeker içeriği düşüktür. Sipiyek ve kohar çeşitleride sofralık olarak iyi değildir. Bu çeşitler orta mevsim beyaz üzüm çeşitleridir. İstanbullu çeşidi ise iri ve az çekirdekli tane yapısı ve albenili salkım yapısıyla standart görünümü vermektedir. Renkli Sofralık Çeşitler Diyarbakır ve ilçelerinde yetiştirilen üzüm tiplerinin hiç birisi standart çeşitlerden değildir. Bunlar Kış Gıldunu, Kızıl Banki, Mikeri, Vilki, Siyah Gıldur, Tayfi ve Balcani çeşitleridir. 303

305 Kızıl Banki; Diyarbakır ilinde en iri salkım yapısını veren üzüm çeşididir. Salkım şekli omuzlu dallı, kısa oval kırmızımsı rengi, orta kalın gevrek etli az sulu tatlı ve çok verimli güzel bir çeşittir. Kış Gıldunu konik silindirsel omuzlu, yuvarlak yeşil-sarı renkli orta kalın gevrek etli orta sulu, az tatlı orta verimli bir çeşittir. Vilki konik omuzlu, yuvarlak orta kalın yumuşak etli, az sulu, tatlı orta verimli bir çeşittir. Son turfanda olarak ekim ayı sonlarında hasat edilmektedir. Bu salkımlar kışın tüketilmektedir. Mikeri; daha çok Diyarbakır Eğil ilçesinde yaygınlaşmıştır. Sofralık kullanımı yanında pekmezlik olarak da kullanılır. Yine geççi olan Tayfi nin en belirgin özelliği tanelerin ucunda dikensi bir küçük çıkıntının olmasıdır. Kendine has bu özelliği Tayfi çeşidini diğerlerinden hemen ayırır. Balcani çeşidi iri ve gösterişli taneleri ile dikkat çeker. Çüngüş te Üzüm festivali düzenlenmektedir. Diyarbakır ın Çüngüş ilçesinde 2011 de 4. Üzüm-Bal, Kültür ve Turizm Festivali düzenlendi. Pestilin yapılması anlatılırken, üzüm, bal, pekmez ve pestilde dereceye girenlere ödülleri verildi (31). İlçelerde Üzüm Çüngüş: 4500 hektar üzüm bağı vardır. Deveboynu, Geçitköy, Hamdere, Hindibaba, Keleşevleri, Oyuklu, Yeniköy, Aktaş, Arpadere, Akbaşak başlıca bağcı, üzümü ünlü köylerdir (13). Diyarbakır Bağlarında Yetiştirilen Üzüm Nevileri (28). 1-Tahannebi (Rakı yapımında kullanılır) 2-Müsebbak (Bu çeşidin beyaz ve siyah olanları vardır.) 3-Vengi 4-Kızıl Vengi 5-Şekeri 6-Şami 7-Hatun parmağı 8-Öküz gözü 9-Cılk vengi 10-Şarap üzümü (Buna kara üzüm denir, şaraplık üzümlerin en iyisidir) 11-Sergi üzümü 12-Sulu morik 13-Şıra üzümü (Bu üzüm türü genellikle bastık, sucuk, kesme, pekmez imalinde ve şıra olarak kullanılır.) 14-Kış kırmızısı 18-Andalavat 19-Hapişli 20-Ağ migeri 21-Kara migeri 22-Kuş üzümü 23-Hassani 24-Gildan 25-Apderi 26-Mazruni 27-Tüzye 28-Samuri 29-Habbo 30-İstanbul 31-Kafiran 304

306 15-Tilki kuyruğu 16-Kirpet üzümü 32-Asuri 33-Bey üzümü 17-Yedi veren Bağcılığa örnek olarak Diyarbakır köylerinden birini ele alalım: Çüngüş Malkaya: Köyümüzün kışı uzun, iklimi karasal, rakımı 1200 ün üzerinde bir yerleşim yeri. Atalarımız bu işleri severek yapmışlar huzurlu ve bereketli helal kazançlar sağlamışlar. Mart ayı denince bağ, bahçe, tarla bakım ve yenileme ayı olarak bağ dikelim. Ecdadımızı biraz olsun yad edelim ve yaşatmaya çalışalım. Çünkü ecdadımız Galacuğ dan Ganberlik Tepesi ne kadar yol boyu alt ve üst tarafı kuru taş duvarla adam boyu yükseklikte yapılan bariyer tipi duvarlarla bağ olan yerlere hayvan zarar vermemesi için önlem alırmış. İlk bağcılık yeri olarak Kalendere, Karagouhğlu, Nişanlar, Dağ Bağları gibi Meşe Bağları tam bir bağcılık banma üzerine yani vengi üzüm çeşitleri üzerine yerinde terbiye edilir kurutulup, Aşağı Bağ da panayır ve pazarlama, Şam ve Arap bezirganlarına satılır, çok iyi bereketli kazançlar elde ederlermiş. En iyi üzüm çeşidi bizde heris ismindeki lakaplı kişi Çüngüş de MIRGAN Yolunda CEBELİ olan yerde sofra üzümü taşı delerek dikilen yerlerde bir katır yükü her teyekten kazanır imiş. Çünkü asma taşlı yerde kökleri taş altına gidince uzun müddet terbis saklar, mığalı çok ve bereketli olurmuş. Bağ dikmede erken mığal vermesi uzun müddet dayanması mahsül fazla alınması için. Önce bağ yeri tasarlanıp bir sene fehlen kalacak çubuklar hazırlanıp sulu yerde bir sene çimlenmeğe alınarak çimlenen fideler aylarda tasarlanan yerlere bağ usulüne göre dikilmektedir. Hem bir sene erken mahsül verir ve kuvvetli çok kaliteli mahsül alınır. Köyümüz ve yörede şöyle bir deyim vardır BAĞI YAPIP BAKAYIM Kİ ÜZÜM OLA, ÜZÜM YEMEYE BAĞA GİTMEĞE YÜZÜM OLA derler. Halen bağı yapmayan üzüm için bağa gitmez. Yöre ve köyümüzde üzüm çeşitleri: Sofra üzümü MAZIRANLI ABDIHERİ ÇEKRDEKSİZ ÜZÜM KIZIL VENGİ DEYROTO. Kurutmada BEYAZ VENGİ ÇEŞİTLERİ. Pestil (bastığ) için BEYAZ MAZIRANLI GENÇ MEHMET PARMAK ÜZÜM ÇEŞİTLERİ. Pekmez ve kesme için ÖKÜZGÖZÜ SİYAH ŞIRA ÜZÜMLERİNDEN YAPILIR. Çok zahmetli ve meşagatli bir itina ile hazırlanır ve yapılır. Ayrıca belli aile ustaları ile yönlendirilir. Yörede misafire ikram edilen en güzel kış yiyeceğidir. Saklama ve kullanma kapları genelde topraktan yapılmış içi sırlı küplerde saklanır. Bir yıl kalsa ne özelliğinden ne tadından eksilme olmaz. Bu güzel geleneğimiz kaybolmaması için bağ dikmeğe davet ediyor, rast gele temennisiyle selam ve saygılar sunarım (14). Çermik: Asuri adlı bir üzüm Çermik bağlarında yetişmekte ve Asurlular zamanından beri meşhurdur. Çermikte 34 cins üzüm belirlenmiştir. En iyi üzümü kalecik, Aynalı köyleri yetiştirir. Karataş köyünün bağları çoktur. Aynalı nın Abdiri 305

307 cinsi uzun biçimli üzümü, şıra üzümü pek ünlüdür. Kuyuköy, Kayagediği, Karamusa, Gözerek, Bintaş, Bahçe, Başarı köyleri üzümcülükten gelir sağlar. En yaygın cins şıra üzümüdür. Çermik ve yöresi 1918 e kadar en parlak dönemini yaşamıştır. O günlerden bu yana,bir çok bağ harap kalmıştır (13). Çermik İlçemiz adeta bir üzüm cennetidir. İlçemizde dekarlık alanda bağcılık yapılmakta olup bol ve kaliteli üzüm elde edilmektedir. İlçemiz bağcılık için son derece uygun şartlara sahip olduğundan tarım ile uğraşan her çiftçimiz az ya da çok bağcılık ile uğraşmaktadır. Bağcılık ilçemizin her tarafında gelişmiş olmasına rağmen ekstansif yani yaygın ve örgün tarım koşullarının teknik ve ekonomik olarak mümkün olmadığı engebeli alanlarda yoğunluk kazanmıştır. İlçemiz genelinde bağcılık faaliyetleri, daha çok ticari amaçlı olarak yapılmaktadır. Özellikle ilçemizin Kuyu Köyü başta olmak üzere Elifuşağı ve Kalaç köylerinde yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan Öküzgözü üzüm çeşidi ilçemiz üzüm sektöründe önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında ilçemiz genelinde başta Şire Üzümü olmak üzere sofralık üzüm çeşitleri olan Avderi, Tahannebi üzümleri yaygın olarak yetiştirilmektedir. Şirelik üzümden kesme, pestil, pekmez, sucuk, reçel, helva gibi yemişler yapılarak halkın tüketimine sunulmaktadır. İlçemiz genelinde yapılan bağcılıkta sulama yapılmaması, bol ve berrak güneş alması, organik olarak toprağın bağcılığa çok uygun olması, ilaç ve gübre kullanılmaması, ilçemiz genelinde yetiştiriciliği yapılan üzümlerin aroma olarak çok tatlı ve lezzetli olmasını sağlamıştır. Yapılan araştırmalarda İlçemizin Kuyu, Kalaç ve Elifuşağı köylerinde üzüme ayrı bir tat ve aroma kazandıran mikroklimal özellik olduğu saptanmıştır (27). 306 Bağbozumu- Çermik- Abbas Oruç

308 Çermik Bulamaç Kazanı- Abbas ORUÇ Çermik Üzümü (29) 307

309 Çermik Sucuk (29) Hazro: Hazro İlçemizde yetiştirilen ürünler susuz arazilerde buğday, arpa, mercimek, nohut, badem, kavun, karpuz ve bağlarda üzüm yetiştirilmektedir... Bağlarda toplanan üzümlerden kaliteli üzüm pekmezi, pestil sucuk ve şıra yapılmaktadır (15). Eğil (16) Mahmut Yılmaz tarafından Eğil üzümcülüğü detaylı ele alındığından, Eğil üzümcülüğüne girilmeyecektir. 308

310 Diyarbakır Mutfağında Üzüm ve Üzüm Ürünleri Sonbaharda iklim eylül sıcaklılarından tatlı bir serinliğe bırakır. Sebze ve meyveler Ağustos ayında kızgın güneşten almış oldukları lezzeti Eylülden itibaren verirler. İnce kabuklu şire üzümü cam gibi olurdu (17). Aynı aylarda evlerde bulgurdan başka, peynir, pekmez, sadeyağ, kavurma, kuru üzüm, ceviz, bastık ve üzüm sucuğu da yapılırdı. Mehmet Mercan kış hazırlıkları (Diyarbakır e mail grubu). Kışın saklanan yiyeceklerden peynir ve çeşitleri, üzümden yapılan pestil, pekmez etten ise kavurma, sucuk gibi yiyecekler vardır. Bununla beraber Diyarbakır ın özgün yemeklerinin başlıcalarıdır. Diyarbakır bölge mutfağının merkezidir (18). Eski Diyarbakır da Eylül ayı başlarından itibaren ekim ayı sonuna kadar süren KIŞ HAZIRLIĞI içinde KAVURMA GÜNLERİ önemli yer tutardı. Bu büyük kazanlar hem kavurma yapımında, hem dövmelik buğday kaynatmada kullanılırdı. Bu kazanlardan, ayrıca da bağ bozumu döneminde, kuru üzüm, pekmez, pekmez sucuğu, pastil yapımında kullanılırdı ve bunlara Mahsere Kazanı denirdi (19). Ergani ve çevresinde üzümden elde edilen ürünlere émiş denir. Eskiden pek çay içilmiyordu bunun yerine kuru üzüm, pestil, pekmez, helva, kesme, sıncok gibi yiyecekler çok tüketilirdi. Pekmez ile helva hem soğuk olarak yenir hem de yumurta ile kızartılarak sıcak olarak yenir. Yazın kurutulan kabak ve kavun kakları pekmez şerbetinden kaynatılarak elde edilen tatlı çeşidine Kağ denir. Bağ bozumu zamanı sıkılmış üzüm küspesinden yapılan Hafıl Turşusu denilen nefis turşu yalnız bu yöreye mahsustur. ŞİRE ÜZÜMÜ denilen ince kabuklu, çekirdeksiz ve müthiş lezzetli üzümle de BULAMAÇ ve PEKMEZ yapılırdı. (Bu üzüm türü egedeki üzümlerden farklıdır) Ezilen üzümler, büyük kazanlarda kaynatılır BULAMAÇ kıvamına gelince; PESTİL, KESME, SUCUK olarak hazırlanırdı. Pestiller genelde bembeyaz bezlere sıvanan bulamaçların güneşe konulması ile elde edilirdi. Kalın veya ince olur, üzerine KÜNCİ-SUSAM, CEVİZ veya BADEM serpiştirilirdi. SUCUK ise kalın yorgan ipine dizilen CEVİZ veya BADEMİN BULAMAÇ KAZANINA daldırılması ve üstleri kaplanınca kurutulmak üzere asılmasıyla elde edilirdi. Bazen bu üzüm çeşidi değişir; SİYAH VEYA KIRMIZI ÜZÜM de kullanılırdı. ABDERİ denilen üzüm çeşidi ise genelde kurutulurdu. Bulamaç yapılırken genelde komşulara dağıtılmak üzere kaplara konur, bazen sıcak bazen da soğuk yenilirdi. Pestil (Bastık) Tarifi (Çüngüş ): Üzüm getirürler bagdan, onı sıharlar ayahlarıdan, torbaya korlar. Şire süzeruh kazanlara, cevüz kırarauh. 309

311 O şireyi kaynaturuh, çekeruh asamahıllı kaynar, çıharduruh. Bi kabda un, unı bele çalaruh, tökeruh bişer. Onı bastıh deruh, bezlere sereruh. O bezleri yüzkuyın ederuh, üslerini yaş ederuh, çıharduruh. İşte ona bastıh (20). Mıgırdıç Margosyan konuyla ilgili olarak çocukluk hatıralarında şunu söyler. Anam koruk suyu hazırlardı. Kuru üzümü ve pestili satın alırdık. Eğil in pestili en iyisiydi. Pestil ne kadar ince olursa o kadar lezzetli olurdu. Sizler pestilin içine ceviz içi koyup yediniz mi hiç. Tadını bilir misiniz? Bizim muhallebimiz, yoğurdumuz, çikolatamız da üzüm şırasından yapılmış, güneşte kurutulmuş, sonra kalıp halinde kesilmiş keme Yoğurda pekmez katardık, kaşık kaşık yerdik. Bizim pastamızdı bu, daha doğrusu kekimiz (21). Ergani de Kerge- Foto: Müslüm ÜZÜLMEZ 310 Bulamacın çarşaflara taşınması (26)

312 Eğil de pestil ve pekmez yapımı (16) 311

313 Cevizli sucuk Pestil Eğil Kalecik köyü pestili 312

314 Kulp İlçesi üzüm ve üzüm ürünleri (25) Kesme (25) Sucuk- 26 Üzüm işlenmesi makineleşiyor! Kuru üzüm 13 Haziran 2012 Üreticiler, Kırsal Kalkınma Projesi kap-samında alınan üzüm sıkma makineleriyle üretimini yaptıkları üzümlerin suyunu çıkaracak. 313

315 Diyarbakır da Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında alınan üzüm sıkma makinelerinin ilçelere dağıtımına başlandı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile UNDP Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) işbirliğiyle Diyarbakır, Batman ve Siirt te yürütülen 37 milyon dolar bütçeli Kırsal Kalkınma Projesi ile alımı yapılan 70 bin lira değerindeki 10 üzüm sıkma makinesinin dağıtımı için Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünde tören düzenlendi. Makineler devreye girecek Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya yaptığı konuşmada, üzüm ve bağın Diyarbakır ile özdeşleştiğini, bağın bazı çeşitlerinin ana vatanının Diyarbakır ile Çermik, Çüngüş, Lice ve Hazro da olduğunun bazı kaynaklarda yer aldığını söyledi. Koçkaya, IFAD ın uluslararası tarzda, çağdaş, modern ve kendine özgü çalışmaları kapsamında Diyarbakır da bağcılığın gelişmesine katkı sunmak için 70 bin lira değerinde 10 üzüm sıkma makinesi alındığını ifade ederek, krom nikel paslanmaz çelikten imal edilen ve elektrik enerjisiyle çalışan bu makine sayesinde hijyenik üretim yapılacağını bildirdi. Makineleri 5 ilçedeki Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerine dağıtılacağını ifade eden Koçkaya, şöyle dedi: Artık eski gelenekler yok İlk kez bölgede kullanılacak makineler sonbaharda fiziki güç gerektiren pestil, cevizli sucuk gibi ürünlerin yapılmasını kolaylaştıracak. Bağcılığın yoğun yapıldığı ilçelerimize dağıttık. Onlarda ihtiyacı olan üreticiye emanet olarak verecek. Köyden kente göçün yoğun yaşandığı bölgede tarımın modernize edilmesini sağlayan bu makine özellikle yaşlı çiftçilerimizi sevindirecek. Devlet desteği ile bölgede ilk kez kullanılacak bu makine, üzümün el, ayak, çalı veya çırpı ile ezilmesi yöntemlerine son verecek. Böylece ciddi bir iş tasarrufu da sağlanacak. Projeden memnun kalınması halinde önümüzdeki yıllarda bu projeye takviyede bulunacağız. Kentimizde yetişen bağ çeşitleri genellikle şıralık üzümler. Sofralık üzümleri de yavaş yavaş üretim çeşitlerine ilave ediyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın Bitkisel Üretim Geliştirme Genel Müdürlüğünce sertifikalı fidan destekleri sürüyor. Pekmez Helvası Malzemesi: 2 su bardağı un, yarım su bardağı eritilmiş tereyağı, 1 su bardağı su, 1.5 su bardağı pekmez, yarım su bardağı iri dövülmüş ceviz içi Pekmez Helvası: Tereyağını tavada kızdırıp unu hafif pembeleşinceye kadar kavurun. Pekmez ve suyu bir kapta karıştırın. Azar azar una ilave edip tahta kaşıkla sürekli karıştırarak 10 dakika pişirin. Cevizi ekleyin ve karıştırın. Helva sıcakken kaşıkla şekil verip servis tabağına yerleştirin. Ilık olarak servis yapın (22). Pekmezli Bulamaç Malzemesi: Un 3 çorba kaşığı, Su 4 su bardağı, Toz şeker 3 çorba kaşığı, Tuz, Pekmez 1 su bardağı. 314

316 Tarifi: Bir tencereye unu, şekeri, pekmezi koyup, un pekmezle tümüyle eriyinceye kadar karıştırın. Orta ateşte oturtup, suyu ekleyin. Biraz tuz atıp, sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Ateşi kısıp, kaynatmayı sürdürerek koyulaşması için yaklaşık 1 saat pişirin. Pişen tatlıyı bir servis tabağına ya da kaselere döküp, soğuyarak donmaya bırakın. Üzerine hindistan cevizi serperek servis yapın. (23). Karaş Malzeme (10 kişilik):1 kg kara üzüm, 100 gr. Eşbabiye (ekşi yaprak kayısı), 3 yemek kaşığı nişasta, 750 gr. Şeker, ½ tatlı kaşığı tarçın, 5-6 diş karanfil. Yapılışı: Kara üzümün üzerine bolca su konularak kaynatılır. Üzümler şişince ateşten alınır. Süzülür. Süzgeçte ezilir. Üzümün posası kalıncaya kadar süzgeçten geçirilir. Üzüm suyu ateşe konularak içine yaprak kayısı atılır. Nişasta biraz suda ezilir. Kaynayan üzüm suyuna yavaşça ilave edilir. Kayısılar pişince şeker eklenir. İki taşım kaynatılarak ateşten indirilir. Üzerine tarçın ve karanfil konularak ağzı kapatılır. Soğuyuncaya kadar bekletilir. Üzüm Hoşafı Malzeme (10 kişilik): 200 gr. kuru üzüm, 3 su bardağı su, 1 su bardağı şeker. Yapılışı: Üzümler yıkanır. Soğuk su ilave edilerek ateşe konulur. Yumuşamaya başlayınca şeker ilave edilir. Beş dakika kadar tekrar kaynatılır. Soğuduktan sonra kaselere alınır (24). Kültürümüzde Üzüm Tekerleme Has bahçada gezen var Evine sermiş üzüm Dinle bir iki sözüm Kalbimde ataşım var Cihanı görmi gözüm Bağa yendim üzüme Diken battı gözüme Ne dedim niye küstün Eğri baktın yüzüme Gül Muştusu ve Sezai Karakoç : İğde kokularında üzüm asmalarında güllerde 315

317 Zengindir gülleriyle bu ülke her şeyden önce Kırk yıl öteye gitseler de Munis Faik Ozansoy: Gözün üzüm, yanağın gül, kaşın keman diyerek Bütün bir ömrü tükettik de intizarında Diyarbakır Türküsü ve Üzüm Diyarbakır etrafında bağlar var Fitil işler yüreğimde yaram var amman Sen gidersen benim başka kimim var İsterem ki bir gün evvel gelesen Amman Mehmet Ali Abakay: Huzurunda aksakallıların tepsi tepsi Bastık, sucuk, ceviz ve kuru üzüm Besmele dendi başlandı yenmeye Emre amade ayaktayım önlerinde An ane bu saygıda kusur edilmez gözüm Mıgırdıç Margosyan konuyla ilgili olarak çocukluk hatıralarında şunu söyler: Anam koruk suyu hazırlardı. Kuru üzümü ve pestili satın alırdık. Eğil in pestili en iyisiydi. Pestil ne kadar ince olursa o kadar lezzetli olurdu. Sizler pestilin içine ceviz içi koyup yediniz mi hiç. Tadını bilirmisiniz. Bizim muhallebimiz, yoğurdumuz, çikolatamız da üzüm şırasından yapılmış, güneşte kurutulmuş, sonra kalıp halinde kesilmiş keme... Yoğurda pekmez katardık, kaşık kaşık yerdik. Bizim pastamızdı bu, daha doğrusu kekimiz. KAYNAKLAR Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat XVI. Yüzyılda Ergani Sancağı ndaki Gayrimüslim İskân Yerleri İle Şahıs İsimleri Hakkında Bir Değerlendirme SBARD Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar Matb

318 5. Müslüm Üzülmez: Çayönü nden Ergani ye Uzun Bir Yürüyüş. Ladin matb.ist s.251, Şefik Korkusuz Seyahatnamelerde Diyarbakır. Kent yay. İst Müslüm Üzülmez Vıtal Cuınet ve Çermik 22 Aralık 2006 tarihli Ergani Haber gazetesi 9.H. Basri Konyar.Diyarbekri Yıllığı s.270, Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir Matb s. 54,48,47, 11. İzmir Fuarında Diyarbakır s Diyarbakır İl yıllığı s Dr. Emrullah Güney Doğu ve Güneydoğu Anadolu da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları. Diyarbakır s. 44, Ahmet ÇİFTÇİ Berat BERAN Henek. 2. Baskı. Peri yay. İst s ergun adına 20. Doç. Dr. Saadet Özçelik, Yrd. Doç. Dr: Erdoğan Boz: Çüngüş ve Çermik Yöresi Ağzı. Ank Mıgırdıç Margosyan. Gavur Mahallesi. Aras yay. 10. Baskı s YemekTarifleri: aspx##ixzz1cyrty5wb Prof. Dr. Mebrure Değer Annemin Diyarbakır Yemekleri. Hayy ktb. İst s Mirze Mehmet Çelik Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay. İst Naci Akdemir Kocaköy Kocaköy Kaymakamlığı s Murat Bozdoğan- Hamdullah Işık Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012.s Vedat Güldoğan Diyarbakır Kültürü. Kripto yay. Ank Hamdullah Işık, Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik Mıgırdıç Margosyan. Gavur Mahallesi. Aras yay. 10. Baskı s Prof. Dr. Kenan Haspolat. Diyarbakırda tarım ve hayvancılığa genel bakış. Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu c. 317

319 BÖLÜM-11 CEVİZ Ceviz, cevizgiller (Juglandaceae) familyasından Juglans cinsinden tek tüysü yaprakları karşılıklı dizilmiş ve aromatik kokulu ağaç türlerinin ortak adı. Kışın yaprağını döken ağaçlardır. Genç sürgünlerin özü bölmelidir. Tomurcuklar az sayıda pullarla örtülmüştür. Yaprakçıkların kenarları bazı türlerde ince dişli, bazılarda ise düzdür (tam kenarlı). Yaprakçık sayısı türlere göre (3) 5-23 arasında değişir. Çiçekler bir evciklidir. Erkek çiçekler bir önceki yılın sürgünlerinde yan durumlu, aşağıya sarkan kedicik halinde kurul oluşturur. Kurullar dallanmamıştır. Her bir erkek çiçeğin 1 brahte, 2 brahtecik ile 3-4 loplu bir çevre yaprağı (çanak) vardır. Etamin sayısı dir. Dişi çiçekler ise yeni sürgünlerin ucunda terminal (tepede) durumlu dik duran 2-8 çiçekli fakir kurullar oluşturur. Dişi çiçeğin de 1 brahte, 2 brahtecik, 4 loplu çevre yaprağı vardır. Bunlar ovaryumla kaynaşmıştır, yalnız uçları serbesttir. Ovaryum alt durumludur; etli kalın 2 stigması oldukça gelişmiştir. Sonbaharda olgunlaşan büyük çekirdekli sulu meyvenin iç kısmı 2 bölmeye ayrılmıştır. Tohum 2 loplu, yağlı ve lezzetlidir. Odununun özü koyu, dış kısmı açık renkli, ağır ve güzel cila kabul eden odunları vardır. (Vikipedi, özgür ansiklopedi). Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Ordu Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, cevizin kanda zararlı kolesterolün birikmesini önlediğini ve yüksek kolesterolü düşürdüğünü söyledi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmet Şahin, yaptığı açıklamada, uzun ömürlü bir bitki olan cevizin Türkiye nin her bölgesinde rahatlıkla yetişebildiğini ve Anadolu insanının beslenmesinde önemli yere sahip olduğunu söyledi. 318

320 Cevizin özellikle kırsal kesimde kış aylarında vazgeçilmez bir besin olduğunu dile getiren Şahin, Anadolu insanının zeki ve güçlü olmasında bu alışkanlığın payının büyük olduğunu kaydetti. Şahin, cevizin, insanlara güç kazandırmasının yanı sıra sağlıklı yaşam için vazgeçilmez bir besin olduğunun bilimsel olarak kanıtlandığını ifade ederek, şunları kaydetti: Cevizin bu yöndeki etkisi, bileşiminde bulunan mineral maddeler, vitaminler, antioksidanlar ve doymamış yağ asitlerinden kaynaklanmaktadır. Kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisi, cevizin adeta ilaç olarak önerilmesine yol açmıştır. Özellikle kandak iyi kolesterol olarak adlandırılan HDL yi yükseltmesi, kötü kolesterol olarak bilinen LDL ve trigliserid düzeyini düşürücü etkisi ile konunun uzmanlarınca her gün mutlaka tüketilmesi önerilen bir besin durumuna gelmiştir. Kısacası ceviz, sağlıklı yaşam için gerekli bir besindir. (Yeni Mesaj Gazetesi ). Diyarbakır da Cevizin Tarihçesi 1564 seneli tahrir defterine göre Lice nin eski yerleşim yeri olan Antak Merkezde ceviz üretiminin yapıldığı, belirtilmektedir (1) Diyarbakır il Yıllığında, ceviz ağaçları kesret üzere bulunmaktadır Bu ağaçlarla mamulat-ı ahşabiyenin nefisi husule getirilir ki güzel kanepe, masa, sedir ve emsali şeyleri yapmakta, dülger esnafı ibraz-ı ehliyet ediyorlar. Ceviz ağaçlarının over tabir olunan özeki ziyade fiyatla alınarak Avrupa ya gönderilmekte bulunmuştur. (salname.3/ ) (10). Gertrude Bell, Ergani de 1909 yılında bulunmuştur. Önümüzdeki haftalar kısmet olursa Gertrude Bell hakkında açıklayıcı bir bilginin yanında, anne ve babasına Diyarbakır dan yazdığı mektupların Türkçe çevrilerini sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Bu kısımda Ergani cevizlerini ele aldık. Hampartsum da, ziyaret için gelenler, bizim akrabaların bahçelerinde ağaçlarının altında ya da Minto Nenenin Suyu nda, ceviz ağaçlarının altında gruplar halinde otururlardı. Annelerimizle ve biz çocuklarla hemen çok sıcak ilişkiye girerdiler. Biz çocuklara çörek, börek, kurabiye, kuru pasta, peksimet vs. verirlerdi. Annelerimiz ve akrabalarımızın hanımları onlara ceviz, pestil, yoğurt, yeşil soğan, maydanoz gibi yiyecekler verirlerdi. (2) Feldmareşal Helmut Von Moltke Osmanlı ordusunda danışmanlık yaptığı sıralarda Hazro dan geçmiş ve Hazro yu Türkiye Mektupları adlı kitabında şöyle anlatmıştır:...akşama doğru, yani hemen hemen yirmi dört saatlik at yolculuğundan sonra yine nefis bir dağ deresine vardık. Kıyısı boyunca yukarı çıkarak dağların içine saptık ve bir tepenin üzerinde, etrafı bağlarla çevrili, çınarlar, ceviz ağaçları ve kavaklarla gölgelenmiş sevimli Hazro Kasabacığını ve zarif camiini gördük (3). 319

321 -Hazro-1970-Adil tekin Bugün Hazro 1937 yıllarına ait bir kitapta İl içinde geniş miktarda meyva ağaçları vardır. Başlıcaları ceviz, badem, dut, şeftalidir. Bu arada fıstık ekimine de önem verilerek dağlardaki menengiç denilen sakız ağaçlarına fıstık aşılanmaktadır. (4) 1936 yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır Yıllığı nda Osmaniye (Ergani), Çermik, ceviz ve melengiç denilen yabani fıstık ağaçlarının kaynaştığı yerlerdir. (s.141) Basri Konyar 1936 da Hani ekonomisini şöyle anlatır: Nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla, kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır demektedir (5) 1936 larda Konyar Eğil in ekonomisini şu şekilde özetler: Ehemmiyete şayan olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Vilayetin en mühim badem ve ceviz mıntakasını Lice ve Silvan kazaları teşkil eder (5) 1949 yıllarında Diyarbakır tarımı ile ilgili gözlemlerini bildiren Cahit Beğenç adlı yazar şunları bildirmiştir; başlıca ihraç maddeleri yağ, yapak, canlı hayvan, çeltik, hububat bakliyat, hayvan derileri, mazı, kitre, badem ve ceviz içidir (6). Diyarbakır 2001 Ürünler Ağaç Sayısı Üretim Ceviz Meyveler Toplam Meyveli Meyvesiz Üretim Toplam Ceviz Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü,

322 Çüngüş: Badem ve ceviz bol üretilir. Avut ve Karaköy ün cevizi çok rağbet görür (7). Lice: Ekonomisine tarım ve hayvancılığın egemen olduğu Diyarbakır ın Lice ilçesinde 428 bin dekar tarım arazisi bulunuyor. Sebze ve meyveciliğe önem verilen Lice de bilimsel yöntemlerin uygulanması halinde, yörenin sebze ve meyve deposu haline gelebileceği belirtildi. Bu arada ilçede tamamen ekolojik olarak yetiştirilen Şıra üzümünden yapılan Kef sucuğu da her yerde ilgi görüyor. Ceviz ve üzüm şırasının köpüğüyle yapılan Kef sucuğu, genellikle iç piyasada tüketiliyor. Lice Cevizi Kulp: Ceviz, küçük tatlı soğan, ve yerli elma, armut ve bol miktarda üzüm de ilçede yetişmektedir. (vikipedi) Meşe ormanları yıllarca insanlar tarafından tahrip edilmelerine rağmen geniş bir yayılım sahasına sahiptir. Ayrıca akarsu vadileri boyunca Kavak ve Söğüt türlerine sıkça rastlanır. İlçedeki diğer ağaç türleri: Badem, Akçaağaç, Alıç, Ardıç ve cevizdir (8). Kulp Cevizi (9) 321

323 Diyarbakır Mutfağında Ceviz Kışın uzun gecelerinde bazen yemekten birkaç saat sonra sucuk, bastık, ceviz, badem gibi yazdan hazırlanmış kışlık nevaleler çıkarılıp yenirdi. (Şefik Korkusuz. Eski Diyarbekir de Gündelik hayat.kent Yay.İst.2007.s 49). Kadayıf tatlısı yapılması için önce tepsi altları katı yağa katılmış biraz pekmez sürülür. Bu tereyağı olursa daha makbul ve lezzetli olur. Daha sonra burmalı kadayıf yapmak isteniliyorsa, hamurdan yapılmış tel burmanın içine ceviz kırıntısı ile tel kadayıf doldurulup sarıldıktan sonra tepsiye sırasıyla koyulur. Kaburga Dolması Malzemeler: Bütün çıkartılmış kuzu kaburgası, 2 su bardağı pirinç, tuz, karabiber. iç için; 1 kereviz sapı, 2 adet soğan, 4 yemek kaşığı tereyağı, 200 gr. ceviz, 100 gr. kuru üzüm, tuz, dolma baharı. İçli Köfte: Her kentin bir içli köfte kültürü vardır ama, Diyarbakır da içli köfte başkadır Kabuğu ince kağıt gibi olacak,. İçine bol baharat konacak ve ceviz de eklenecektir KAYNAKLAR Dilek, Z., Lice. Diyarbakır, s: MüslümÜzülmez 23 Şubat ve 02 Mart 2007 tarihlerinde iki kısım halinde Ergani Haber Gazetesi Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir Matb s H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı s. 363, Beğenç, Cahit, Diyarbakır ve Raman. Ulus Basım Evi Ankara, s: Dr. Emrullah Doğu ve Güneydoğu Anadolu da Göçerkonar Aşiretlerin Kışlak ve Yaylakları. Diyarbakır s Adem Karakuş Kulp İlçesi Beşeri ve Ekonomik Coğrafya Özellikleri adlı 2001 tarihli bitirme tezi Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Coğrafya Anabilim Dalı. 9. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay. İst Tellioğlu ö(ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl: İstanbul. Acar matb

324 BÖLÜM-12 KARPUZ Serinletici ve lezzetli bir meyve olan karpuzu yaz mevsimi ile sonbaharda veren karpuz bitkisi, kabakgillerdendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen bitkinin yabani türlerine Kuzey Afrika ile Sudan da rastlanmaktadır. Ülkemizde karpuz üretimine en uygun yerler Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyıya yakın yöreleridir. Toprak üzerine yatarak 3-5 m. kadar boylanabilen karpuz bitkisinin iri yaprakları parçalı, küçük çiçekleri sarı renklidir kg. ağırlığa kadar çıkan meyveleri yuvarlak, oval, silindirik ve son zamanlarda üretilenleri dikdörtgen biçimli; kalın kabuğu koyu yeşil düz, açık ve koyu yeşil çizgili ya da benekli olur. Genellikle kırmızı ve pembe, bazen sarı renkli olan eti (özü) çok sulu, serinletici ve meyve iyice olgunlaştığında tatlıdır. Meyvenin içinde dağınık olarak yer alan tohumları (çekirdekleri) irice ya da ufaktır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar sonucunda, kısır (çekirdeksiz) karpuz türleri de elde edilmiştir. Karpuz, ülkemizde çok sevilerek çiğ olarak yenilmekte, ayrıca kabuğundan reçel yapılarak tüketilmektedir. BESİN DEĞERLERİ 100 gr. dilimlenmiş karpuzun besin değerleri şöyle sıralanabilir: 26 kalori; 0,5 gr. protein; 0,3 gr. lif; 0 kolesterol; 10 mgr. fosfor; 7 mgr. kalsiyum; 0,5 mgr. demir; 320 gr. potasyum: 590 IU A vitamini ve 7 mgr. C vitamini (1). Karpuz meyveleri şekil, irilik, kabuk ve et rengi, çekirdek renkleri bakımından büyük farklar gösterir. Bu karakterlere göre çeşitler birbirinden kolaylıkla ayırt edilebilir. Karpuzlarda irilik, başta çeşit karakteri olmak üzere kısmen de yetiştirme ve bakım şartlarına göre çekirdekler; renk ve irilik bakımından çeşitler arasında oldukça farklar gösterir. Tohum renkleri beyazımtırak, sarı, siyah, koyu kırmızı ve benekli olabildiği gibi irilik itibariyle oldukça küçük, orta ve iri olanları mevcuttur. Karpuz çekirdekleri çimlenme kabiliyetlerini normal şartlarda 5 yıl muhafaza edebilir. Karpuz, ılık iklim bitkisidir. Soğuklardan çok etkilenir. Bu bakımdan ilkbahar ve sonbahar arasında ancak uygun koşullarda yetiştirilir. Oldukça uzun ve sıcak bir gelişme devresine ihtiyaç vardır. Tohum ekiminde uygun hava sıcaklığı yanında, toprakta sıcaklığın en az 12 C ve bunun üstünde olması istenir. Hava neminden hoşlanmaz. Sıcak ve nemli yerlerde çeşitli zararlı ve hastalıklar süratle etkisini gösterir. 1 Önemli Çeşitleri: Karpuzlar şekil, kabuk ve et renklerine göre aşağıdaki şekilde gruplandırmıştır: 323

325 Şekillerine göre: a. Yuvarlak Karpuzlar ( Yeni Dünya Karpuzları) b. Yuvarlak- Beyzi Karpuzlar ( İri Diyarbakır Karpuzları) c. Uzun Karpuzlar ( Amerikan Karpuzları) 2. Kabuk renklerine göre: a. Kabuk renkleri muhtelif renk tonunda düz olanlar ( Tekirdağ, Karabuz, Gülle Karpuzları) b. Kabuk rengi alaca olanlar ( Pembe, Ferik, Sürme karpuzları) 3. Et renklerine göre: a. Pembe Etli Karpuzlar b. Muhtelif tonda kırmızı etli karpuzlar c. Sarı Etli Karpuzlar (2) Karpuzun içerisinde bol miktarda laykopen bulunur. Laykopen kansere karşı koruyucudur. Laykopenin kanserle savaşı A vitamininden 2 kat, E vitamininden 10 kat daha fazladır. Kanserin en önemli sebeplerinden biri de doku ve organların hasar görmesidir. Laykopen ise dokuları onarır. Karpuz besin değeri açısından oldukça faydalıdır. Bir dilim ince karpuzun içerisinde 6.4 gram karbonhidrat, protein, yağ ve 26 kalori bulunur. Karpuzun içerisinde bol miktarda da potasyum vardır. Potasyum ise insan sağlığı için çok faydalıdır. Böbreklerin daha iyi çalışmasını sağlar. Böbreklerden atılan sodyum miktarını artırır. Fazla sodyumun vücuttan atılması ile kan basıncı dengelenir. Kalp krizi riski azalır. Karpuz, kişinin sık idrar atmasını sağlar. Bu durum da vücutta zararlı olan tüm maddelerin atılmasına sebep olur. Karpuz aynı zamanda yağ yakıcı bir meyvedir. Vücudun yağ parçalama özelliğini arttırır. Metabolizmaya canlılık verir. Karpuz çekirdeklerinin de çok faydalı olduğu uzmanlarca belirtilmektedir. Çiğnenmeden yutulan karpuz çekirdeği vücutta olumlu değişikliklere sebep olur (3). Günümüzde Diyarbakır da Karpuz Karpuz konusu Vedat Güldoğan tarafından ele alınacağından burada özet olarak temas edeceğiz. Hemen hemen her şehrin sembolü olmuş kendine özgü bir tarım ürünü vardır. Şeftali dediğimizde Bursa, incir Aydın, pamuk Anana, fındık Giresun, çay Rize, fıstık denildiğinde Gaziantep ili akıla geldiği gibi karpuz denildiğinde de akla Diyarbakır gelir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki saydığımız bu ürünler yıllardan beri bu illerin sosyal ve ekonomik yapılarında önemli roller oynamış ve bundan dolayıdır ki bu illerin sembolü haline gelmişlerdir.

326 Diyarbakır karpuzunun 5 çeşidi bulunuyor. Sıra (çizgi), ocak ve kuyu usulleriyle ve güvercin gübresiyle üretiliyor. Kalın kabuklu olması, nakliye ve uzak pazarlara gönderilmesinde avantaj sağlıyor (4). Diyarbakır ve Karpuz Üretilebildiği Türkiye de birçok meyve, üretildiği yörenin adıyla anılıyor. Türkiye de, üretildiği ilin sembolü haline gelen meyvelerden karpuz, Diyarbakır la özdeşleşmiş durumda. Farklı metotlarla yetiştirilen bu karpuz, özellikle iriliği ve lezzetiyle tanınıyor. Diyarbakır karpuzu Dicle Nehri kenarındaki köylerde yetiştiriliyor. Sürme (Benekli), pembe, ferik, siyah ve beyaz olmak üzere 5 çeşidi bulunan Diyarbakır karpuzu, genellikle Sivritepe, Erimli, Tekkaynak, Feri ve Tepe köyünde üretiliyor. Diyarbakır Ovası nda Dicle Nehri nin taşkın aktığı kış aylarında oluşan kumluk alanlarda nisan döneminde ekilen karpuzlar, güvercin gübresi ve özel bakımla rekor ağırlığa ulaşıyor. Lezzetini güvercin gübresinden alan Diyarbakır karpuzunun ağırlığının 1980 li yıllara kadar 70 kilograma çıktığı biliniyor. Üretiminin yüzde 90 nı merkeze bağlı Erimli köyünde yapılan karpuz, kalın kabuklu, uygun koşullarda saklandığı takdirde bir yıla kadar dayanıklılığını koruyabiliyor. Enver Paşa nın 2 karpuzu bir deveye yükleyerek padişaha hediye gönderdiği halen söylenirken, karpuzun Diyarbakır ın ekonomik ve sosyal yaşantısında özel bir yeri de bulunuyor. Eski lezzet ve iriliğini yitirmesine rağmen halen 50 kilograma kadar olan ağırlıkta karpuz yetiştiriliyor. Düzenlenen festivallerde en iri Diyarbakır karpuzu yetiştiren üreticiler ödüllendiriliyor. Dünyanın hiçbir yerinde Diyarbakır karpuzunun bir benzeri yetiştirilmiyor. Diyarbakır karpuzunun tohumundan ABD ye götürüldüğü, ancak beklenen sonucun elde edilemediği belirtiliyor. Karpuz yetiştiricileri, karpuzların büyüklüğünün kumluk alanda yetiştirilmesi, güvercin gübresiyle beslenmesi, sulanması ve iklim şartlarına bağlı olduğunu söylüyor. Karpuzun tescillenmesi için Tarım İl Müdürlüğünce Türk Patent Enstitüsüne (TPE) başvuruldu. (Diyarbakır söz). Diyarbakır ın ün yapmış karpuzları için toprağa bol miktarda katılan güvercin gübresi ile olurdu. Gübre güvercinlerin barınması maksadıyla kerpiçten inşa edilmiş boranhanelerden sağlanırdı. Karpuz kabuklarından yapılan kayıkları yüzdürme de evlerde havuzlarda çocuk oyunlarındandı. 325

327 Boranhaneler güvercin gübresi elde edilmek üzere kerpiçten inşa edilmiş bir tür ticari işletmelerdir. Boran adı verilen yabani güvercinler, boranhaneye serbestçe girip çıkabilirler. Bu güvercinlere yem verilmez. Boranlar kendi yemlerini dışardan kendileri bulurlar. Ancak karlı havalarda ve kuşların yem bulmasının zorlaştığı koşullarda boranhane sahibi kuşlara yem verir, verilen yemler genellikle darı çeşitleridir. Bir boranhane genellikle üç bölümden oluşur. Her bölümün ufak ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte sıra sıra küçük pencereleri vardır 1555 yılında Diyarbakır ı ziyaret eden batılı gezginlerden M. D Aramon, karpuzun en iyisinin burada yetiştiğini belirtiyor. Bu gezginin notlarından Diyarbakır karpuzunun ününün çok eskilere dayandığını anlıyoruz. 326 Boranhaneler Güvercin Evleri

328 Diyarbakır Karpuzu Güvercin Gübresi ile çok büyük boyutlardaydı de Diyarbakır da 6624 ha. Alanda karpuz ekilmiştir ton karpuz elde edilmiştir. olan Yetiştirilen Karpuz Çeşitleri ve Özellikleri: İrilikleri itibariyle dünyaca meşhur Diyarbakır karpuzları yuvarlak beyzi alacalı karpuzlar sınıfına girmektedir. Diyarbakır da Yetişen Karpuz Çeşitleri 1. Sürmeli: Kalın kabukludur. Lifli ve çizgilidir. 80 kiloya kadar çıkar. Et rengi kırmızı, tatlı ve lezzetlidir. Çekirdeği iri ve siyahtır. 2. Mehmet Emin 3. Pembe: Et rengi açık kırmızıdır. Tatlı, çekirdeği ufak ve siyahtır. Ağırlığı 2-30 kilo arasında değişir. Kabuğu ince ve dayanaksız bir karpuz çeşididir. 4. Belek (Alaca) 5. Kara Karpuz: Küçüğüne Waşington denir. Az tatlıdır. Kabuğu düz ve koyu yeşildir. Ağırlığı 5-10 kilo arasındadır. 6. Ferik Paşa: Kabuğu kabak renginde çiçek tarafı beyazdır. Ağırlığı 4-10 kilo arasındadır. Et rengi pembe, bazen sarıdır. Orta lezzette, çekirdeği orta büyüklüktedir. Az ekilir. 7. Yafa: Kabuk rengi düz yeşildir. Lezzetli ve ağırlığı 5-10 kilo arasındadır (7). Musa Tutka anlatıyor: Karpuz zaten Diyarbekir de bambaşka bir olaydı. Cumartesi, pazar günleri meydanda büyük sedirlerin üzerinde kılıçla kesilirdi. Ve de dilimlenerek satılırdı. Dilimi 5 kuruştan satılırdı... Yani bu anlattığım 1940 lı yıllar ve ben ilkokuldayım o zamanlar. O karpuzları yediğin zaman elini yıkamasan şireden (Şıra) birbirine yapışırdı. Koğa (Güvercin gübresi) verirlerdi Dicle boyunda o karpuzlara. Sekileme şeklinde yapılırdı. Ferik Paşa, Sürme gibi karpuz çeşitleri vardı. Şükürlü köyünde o zamanlar boranhaneler (Güvercinlikler) vardı. İşte o boranhanelerden topladıkları güvercin gübresiyle yetiştirirlerdi o Diyarbekir karpuzlarını da Denizli de askerdim. Binbaşıma Sımaki köyünün Harbecin kavununu götürdüm kilo vardı. Binbaşı önce kavunu kelek sandı. Dilimi bıçakla çektim, içeriyi gezo kokusu sardı. Kavunun içi tatlı bir mayi bağlamıştı, tadına baktı... Ve hakikaten de karpuzunuzun da, kavununuzun da layığı varmış dedi. Merakslısı kalmadı, tohumu da kalmadı. Tılham kavunları, beji kavunları Cep kavunları vardı. Onlar da kalmadı. Ayrıca Külahlı kavunları vardı kilo gelirdi her biri. Külahlının dilimlisi de olurdu. Haso çerko cinsi kavunlar vardı Karpuzlarımız da öyleydi. Dedim ya Ferik Paşa cinsi nerden baksan kiloya vururdu. 12 Kiloya vuran Diyarbekir in pembe 327

329 karpuzu vardı. İlk çıkan karpuz pembe karpuz çeşidiydi. Bu karpuzun kabuğu çok incedir. Bıçağı attığında ucunu göster kendiliğinden çatlar (7). Diyarbakır Karpuzunun Yoğun Olarak Yetiştirildiği Köyler: Diyarbakır karpuzu, merkeze bağlı olan ve Dicle Nehri kıyısında bulunan şu köylerde yoğun olarak yetiştirilmektedir: Sivritepe (Şeyhelan) Köyü, Erimli (Sımakı) Köyü, Tekkaynak (Yuvacık), Feri Köyü, Tepe Köyü (5). Diyarbakır da Karpuzun Tarihçesi 16. Yüzyıl: Dicle Nehri ile şehrin surları arasındaki, bağ ve bahçelerle kaplı arazide, şehir halkı çeşitli ürünler yetiştirmekteydi. Bugün de, Evsel bahçeleri adıyla anılan bu arazide kavun, karpuz, pamuk ve buğdayın yanı sıra, çeşitli sebze ve meyveler yetiştiriliyordu. Yetiştirilen bu ürünler, yalnızca, satılmak üzere pazara getirildiğinde vergiye tabi oluyor, evde tüketilmek üzere ayrılan miktardan vergi alınmıyordu (6). 19. Yüzyıl: Rev. Horatıo Southgate isimli seyahatnemesinde karpuzları takdir edilmeye değer Ekildikleri topraklar güvercin gübresi ile zenginleştiriliyor. Bu yüzden şehte çok uzak olmayan bir köyde çok sayıda güvercin besleniyor demektedir. Arifi Paşa, Seyahatnamesinde, Kıtırbil bölgesinde boranhanelerin olduğunu, burada güvercine boran dendiğini ve muhtemelen bu kelimenin orijinin Çağatayi olduğunu söyler. Zira Asya da bazı sultanlara Boran şah, Boran hatun denmektedir de Diyarbakır ı ziyaret eden Petermann, Dicle kenarında yetişen karpuzlardan övgüyle söz eder: de Şemseddin Sami de karpuzun emsalsiz olduğunu kaydeder. Diyarbakır da Sürmeli, Mehmet Emin Karpuzu, Pembe KJarpuz, Belek Karpuz, Kara Karpuz, Ferik Paşa Karpuzu, Yafa karpuzu gibi türler vardır. (7) Noelle Roger seyahatnamesinde: Diyarbekir karpuzları neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor. Onları taşımak için bir deve ve kesmek için bir kılıç gerekiyor. Der (8). Vital Cuinet seyahatnamesinde Diyarbakır ın merkez kazası yani bu şehrin banliyölerinden oluşmuş idari parçaları ve muhteşem karpuzlarıyla bütün Asya da ismi duyulmuştur. Tahıl üretimi de önemlidir. demektedir (8). Şemseddin Sami nin Kamus u Alam da verdiği bilgilere göre bu bölgede pek çok meyvenin yetiştirildiği ve Dicle kenarında yetiştirilen karpuzun emsalsiz olduğu ifade edilmektedir. Karacadağ da 19. yüzyılda Yerleşik Milîl aşiretlerinin üretim konuları içinde karpuz da vardı. Yerleşik olanlar, hayvancılığın yanında bitkisel üretim faaliyetleri yürütüyorlardı. Ürettikleri temel ürünler buğday, arpa, mercimek, nohut ve burçaktır. Ayrıca kavun, karpuz ve acur yetiştirilerek bostancılık yapılırdı (9) Diyarbakır İl Yıllığı: Kavun - Karpuz

330 Kavun ve karpuz peji ve sulu olmak üzere iki nevi olup sulusu sulaklarda ve Nehr-i Dicle nin etraf ve adalarında husule gelmektedir. Nehrî cinsinin cesamet ve lezzetinin her yerde şöhreti olmakla bazı mahallerde dahi bu cinsten yetiştirilmek üzere vuku bulan talebe mebni suret-i zer i hakkında yapılan tarife geçen sene Ticaret Nezâret-i Celîlesi ne takdim kılınmış ve Ziraat gazetesiyle neşr olunmuş idi. Fayda me mûlüyle bir aynı atîde dere olundu. Salname (3/358). Bu Kavun ve Karpuzların Suret-i Zer i: Karpuz ve kavun dikilecek mahal nehir kenarında kumlu ve altı sulu olmalıdır. Böyle mahallerde bel ile kuyular kazılır ve kuyular ol derece derinlikte kazılır ki altından bir karıştan nihayet dört parmağa kadar su zahir olmak lazımdır. Kuyuların tülü iki buçuk zirâ -ı a şârî ve arzı bir zira olacaktır. Bu kuyuların kazılmasından hasıl olacak kum kuyunun dışarı tarafına yığılır ve kuyuların şu tülleri itibarıyla her kuyunun derinliğinde olan iki başında iki batman -ki altı okka itibar olunur- kadar yasdık tabir olunur kum bırakılır. Ondan sonra bu yasdıklara birer tane çillenmiş tohum dikilir. Bu yasdıklara birer tohum dikilmesi bir ihtiyat içindir ki şayet bu kuyularda suyun çekilmesi me mul olunur ise ol vakit şu yasdıklara bu çillenmiş tohum dikilmeyip bir hafta kadar kuyular hali üzerine bırakılacak ve hafta başında kuyuların suyu her ne raddeye inmiş ise o itibarla çillenmiş olan çekirdek dikilecektir. Şu kadar ki su tamamıyla çekilmemiş olur ise tekrar kazılıp suyu tâhire çıkarmak lazımdır ve p su bir hafta zarfında ne kadar eksileceği ve kuyunun neresine ineceği tahmin olunduktan sonra suyun ineceği mahalle aşağıda tarif olunduğu veçhile çillendirilmiş olan tohum dikilecektir. Günümüzde Karpuz üretimi Diyarbakır Ekim Alanı-2001: Karpuz, Toplam (ha) te Diyarbakır da 2210 ha. Alanda kavun, 6420 ha. Alanda karpuz ekilmiştir ton kavun, ton karpuz elde edilmiştir. İlimizde 2005 yılı Üretimi: Kültürümüzde Karpuz Şiirde Karpuz: DİYARBAKIR DA Karpuz tarlası kumsalda, Bir dilim. Buz gibi, dudaklarımda, İkisi bir deve yükü, Öbek, öbek, yığın yığın, Yüz güldüren.. Dr. Yusuf ERKİŞİ 329

331 Nerede benus-sen, nerde Cin Ali Kulağımda çınlar Celal in sesi Nerede karpuzum, hani şeftali M. Mergen Diyarbakır da Bostan/ Resim: Ahmet Benli Foto: Ömer Işık Mehmet Ali ABAKAY ın Hatıralar Rüyalar ve Diyarbekir isimli Uzun soluklu şiirinde şehrin birçok yönüyle anılması yanında sürekli Diyarbakır Karpuzu na bir vurgu yapılmaktadır. Diyarbakır Karpuzu faslında şehri tanıtan yönleriyle bu şiiri kesinti yapmadan alıyoruz: Hatıralar Rüyalar ve Diyarbekir Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Dicle kenarında ağlayan annenin feryadı tazedir Boğulmuş çocuğunun cesedini sudan beklemektedir Tabir ettiği rûyasına dördüncü Murad kızmaktadır Şeyh Efendi boynunu bedeninde taşımaktan aciz beklemektedir 330

332 Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Melek Ahmed Ezanını bekle Karacadağ bekle Güvercinin kanatlarındadır hayat biline Buz pınarlardan içtik suyunu kana kana Kıl çadırında yağdı gökyüzü ıslandık ondan Güz mevsiminde ayağa kalkar dertler şah gibi Sabır ahmaklıktan olmasa devadan iyidir Kar düşmemişti henüz toprağa derdi Dünyasını değiştirmeden annemin annesi Hamravattan dönerdi kadın çamaşır yıkamaktan Çocukların saçı kille bembeyaz ve parlak Odun külüne aşina ham esvab hem kapkacak Hamravat suyun hastaya şifaydı derman Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim İnsan olmanın yolu edeb mektebinden geçtiği zaman Gönül defterine not düşerdim civanken sensiz sessiz Ehl-i yaran kötü tanıtmış elde çare yok Sahraya düşülürdü ihvanla kervan yayan Nice taze fidanlar kırıldı kıranlar utansın Bağda ya Basra ya yolculuk çok zahm Amid kabullenmez olur demin çoğunda Haksızlık cehennemde kaybolmuş zulm 331

333 Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Esvab teştte yıkanırdı tokaç elde misafir Öyleydi hayat kim bilir şimdi bizim gibi Yanık Çarşıdır Çarşiya Şevûti bağrı hûn Öyle anılır hikâyesini bilmez çok garib Hesab Bağdaî dir yanlış hata düzeltilir İpek tezgâhta dokunan da Bursevî yoktu Dut ağaçları Leylası Arap kara hübür Esfel de hayat yaşamdı bambaşaydı Bağçalarda âlem sahında delilo beraber Çalışarak söyleşerek söyleyerek Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Elinde baston taşımazdı yaşlılar bedenler dinç Dizini tutmazdı ihtiyar hiç yürümezdi Okul okumamışlardı, âlem gezmemişlerdi Yine bilirlerdi şiiri, şairi, örfü adedi Birkaç dil bilinirdi mektebe gidilmeden Arabî vardı Farsî vardı Türkî ve diğerleri Hüzün kokan edayla anlatırdı gördüğüm yaşlılar Baş sallanırdı her suale konuşmadan önceden Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Süleyman Nazif Bağda dan çapa çapa gelmiştir İngiliz medeniyet sevdasında petrolü gizlemiştir Her dem kandırılan biz olmuşuz üçten fazla ısırıldık Hala sen-ben kavgası almadık başımıza aklımızı 332

334 Araplar kanmıştır, kandırılmıştır fitnelerle Bugüne ulaşmış kahrolası yıkılmayan gelenek Adını kendi koydukları Ortadoğu kansız kalmamıştır Kansız kalmayan coğrafyamıza gözyaşı akıtılmıştır Parasız kaldılar mı kandan beslenenler her daim Savaş yokken emare bulunmazken ortaya çıkarılmıştır Acırım Kızılderililere her çubuk tüttürülen Yeni kıyımın zemin hazırlayıcısı olmuştur Biz çağın beyaz Kızılderilileriyiz demin Barış üstüne barış savaşa değiştirilmiştir Anılara bakan bilir ne günler gördük zamanda Kahrolası çarkta daim bu şehir öğütülmüştür Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Demlerden bir dem Küçük Mecmua ve Matbaa Şakî İbrahim Destanı hala yazılmamıştır Ziya nın kafatasında intihardan eser yoktur Küçüktür tanımamıştır İçtihatçı Cevdet i, Ahali sur dışında ev yapmaya yabancıdır Begler begdir eşraf konağına insan gulâmdır Diyarbekir toprak damlı evlerin mekânıyken Şehir sakin beldedir eşhas on bin sınırındadır Bağda bahçede köşkler vardır üzüm içre üzümle Akar ruh misali havuzlardan lezzet-i râna şire Yaşıyordu ol dem yaman çağında Ahmıké Hacı paşaların kasrında eli vardı mı kulağına Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim 333

335 Akla gelen ne varsa söylenirdi geçmişten bu güne Devran nice babayiğidin başını bilerek yemiştir Hüseyné Keyâ Cellik te kan revan içindeyken Lice Begleri başka âleme beraber taşınmıştır Bir yanda Rus mezalimi öbür yanda içerden Pasur yer yer kıyımdan yana kaybolmuştur Yaşlılar ah yaşlılar yaşasaydınız biraz daha Tarih yazılırdı adınıza yine geç kalınmamıştır Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı Kurşunlu Camiî Fatih Paşa yemyeşillik içre Gelen budamış ağaçları avlu küçülmüş içinde Ne Pazar kalmış ne pazara gelen artmış zamanla Evler sağlı sollu meydan desen hiç kalmamış Halen o günlerin hatırına kurulur olmuş Pazar Fakir aradığını genç soyacağını arar durur Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Her avlu içinde pencereler avluya bakıp tutuşur Her avluda mutlak sular komşularla bölüşülür Kalmamış kuyuların paklayanı unutulmuş bir bir Odun kıranı desen ne gezer oturanı çoktan göçmüştür Küçeler dar küçeler uzun sıcaktan bî-zâr bî-zâr Azalmış eski şehir gecekonduyla zirvede tüccar Şan desen şeref desen beni seni geride bırakır Künyesinde hırsız yazılı insanlık düşmanı insan 334

336 Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Cümle kapıda iki şakşak bulunur her daim Tiz olanı kadına tok olanı ere mâlik bilinir Paytonlar yigirmi yıl öncesine var idi yaşardı burada Arabalar yokken kapılmamışken lükse bizim insan Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Kalp acısından bîganeydi insanlık bilmezdi Ölmemişse savaşta ve çocuğu vurulmasaydı Yemen bilinen yoldu gidilip gelinmeyen Urfa Kapı tek gözdü çıkılıp dönülmeyen Şehir gecede sessiz ve sakin kendi halinde Eşkıya kimliği şehirde geçmez hastalık Emin beldeydi kapıları kapanan akşamla Kervan gelse beklerdi sabah Namazı na Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Dımeşk e, Riyad a, Tebriz e, Bağda ya, Sahraya Kervanlar uzanırdı Musul a, Kerkük e, Baku ya İttihat kırıntıları kirletmemiş iken şehir hafızasını Terrakî adına çalıp çırpanlar yokken bilinmezken İntihara kalkışmamış Ziya zararsızın biri imiş İşte ol zaman ne oldu kurşun beyne düşünce Şehr denilince Diyarbekir oldukça bilinir bilinirdi Belde emin mekândı kapısından şeytan girmezdi 335

337 Yemen de Huş vardır bizim Muş işin hikâyesidir. Kalanların acısı sarkmış hala acılar dinmemiştir Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Eli yok ayağı yok sağlam kalanı hasta hastadır Şehir belalarla hem dert serâser yasta yastadır Babam Cihan harbî der anlatırdı büyüklerden İnsan ölçek buğdaya misl-i altın öder dururmuş Kıtlıktan kırılan kırılana yokluk beyzadeye olmayana Canlı canlıya düşman yavrusuna av olmuş doğuran Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Yalnzlık içre rahat olmazmış insan sohbet gerekir Hem evde hem işte hem zikrde hem camide Dicle ye salınırmış karpuz içinde yağ ve şem Hullelerde gecelenir yazlar sıcak geçtiğinden Şehir akrebe dûçar yılana teslim olurmuş ol zaman Düşmeyen taşları ondan mı düşürmüşler bedenden Çayda Çıra ele ayağa düşmüş yüz yıla yakındır Harput eline göçüp gidince meşhur olmuştur Nerde Yek mumık diyen kınalı kınalı taze eller Hela hela hey diyen onbeş-yirmisinde gençler Mamuretü l-aziz iken belde Harput yaşatılırken Harputî olan mutlak gelirmiş Diyarbekir e Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Nicedir yorgunum, sıkıntılar başı dumanlı dağ misali üstümde 336

338 Hangi kapıyı çalsam yabancıyım onlar için bir bir Demde rahat yüzü görmedim, göstermedi rahat olmayası Beni bana bırakmadı her yarda kan gözyaşı boynu büküklük Diyarbakır ın dört yol olduğunu bilirim suyu hem boldur Ricam kabul olmaz bilirim gelmeyeceğini bilirim ben Bilmez miyim Arbedaş ı bilmez miyim Fatih Paşa yı Kim bilmez sıkıntıların kaynağını kim bilmez bilirim Karşımda günahlar kolkola girmiş büyüğün elinde mendil Sallanır karşımda ruhumun ızdırap çemberinde sıkılmış Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Bir çınarın gölgesinde uzansam ve yatsam kalkmadan okunsa salam Diyarbakır da tanınmasam ne olur fakirin biri öldü desinler Elimde vasiyetim kenarı işlenmiş destmal üzerinde kan lekesi Bilinmeze yolculuğum ıssız bir kuytulukta hep sensiz Sensizliğe dayanamam, dayanmadım, dayanmak acıların en acısıdır Bilmezsin bu kaçıncı intiharı ruhumun en sonu ölümüdür bedenimin Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Günahlar galerisinde yüzü kara olan gördüm bedeni siyah kesilmiş Başı gövdesinden kesik kollarının yerinde ayaklar gördüm Dili iki karış çekilmiş, üzerinde domuz derisi kaskatı kurumuş Elleri ayaklarında sırtından kan irin cerahat akan insan gördüm Ağzı çarpılmış, dişleri dökülmüş garip suratlarda gezinir kurtçuklar Kemikleri çatırdayan, elindekini paylaşmamış sıfatlar gördüm Gayya kuyusuna inmek kısmette olmasın inersem şayet indirilsem İbret olurum âleme aynı sıfatlara sahip kendimi görürüm 337

339 Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Kaçıncı titreyiş kaçıncı kez tövbe kaçıncı kez pişmanlık ve isyanı ruhumun Kim ister sefaleti kim ister rezaleti nicedir aynası ruhumda bu hengamenin Kırılmadık yeri kalmadı benliğimin can paramparça, ruh enginizisyonlarda Diyarbekir de bir akşam üstü Rıza Dayı nın kahvesindeyim yanımda dostlar Birçok devaya başvurmuş kalplerin ihtiyacıdır, anladım sohbetin kıymetini Çay içimi sıcakkanlılık iki candan laf biraz sevecenlik ve dahi dürüstlük Diyarbekir de günler düşlerle sürüklenir ben düşlerden uzağım üç dört sayfa Ah düşlere dalmadığım için biraz keder vardır, gam kervanında yayayım Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Diyarbekir deyim vurmuşum küçelerine şehrin ruhumu Ben gidiyorum akıyor zaman dört yanımdan habersiz Bir tarafta tarih bir tarafta surlarda çarpışan sesler Bir tarafta bayındır kent camiiler kiliseler hanlar hamamlar Ne desem kelimeler tarif etmekten acizdir ne desem Şimdilere baktığımda utanırım o devri dillendirsem Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Her taş yontulur ustalık konuşur karışır tere Bakarım utanırım başım önümde bakarım yere Yükselen burçlar ihtişamın tescilidir o demden Yıkık ve harap miras alınana bakınca hele Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Düşler bana beni anlattınız ben kime anlatayım gördüğümü Kim inanır kim kabul eder hissettiğimi söyleyin bir 338

340 Benim günahım ne bana teslim edilen emanete yok ihanetim Yazmasam öyle bilinir öyle kayda geçer kimliğim Ne olursunuz şahit bulun bana ve beni bırakmayın ne olursunuz Benden ne istersiniz isteyin beni bana bırakmayın bir kere Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Sığındım Camiî Kebir e yalvardım ne kadar dua bilirsem Düşlerimde ne gördüysem onu anlattım Yaradana bir bir Diyarbekir içinde yaralı gönlüm gezinip durdum serâser Koynumda kentin tarihi ve şahidim şehrin ileri gelenleri Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Zaman değiştirmedi kimliğimi ben Diyarbekirliyim Hatıra toplar rûya yorumlar öyle ömrü geçiririm Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim Ben yaşlılığa doyar mıyım bilemem bu devranda Ne sen sor sonrasını ne ben yorulup seni bekleteyim Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim 339

341 DİCLE Çayda Çıra Oynandı/Hüllelerle Donandı Karpuzda Kandil Yandı/Coşkun Nehirsin Dicle... Karpuzlar Kıyındadır/On Gözlü Yanındadır Tüm Herkes Farkındadır/Güzel Nehirsin Dicle Ecz İrfan Rıza Yazıcıoğlu 21 Temmuz 2009 DİYARBAKIR Kan kırmızı karpuzların /Göze çarpar bostanların Çok mübarek insanların/eşin yoktur Diyarbakır Eshabeler diyarısın/merdaneler yatağısın Severim seni canımsın/ Sen ne hoşsun Diyarbakır (Aşık Zülfü Yoldaş) BASINDA KARPUZ 340 KARPUZU ESNAFI GÜLDÜRDÜ Diyarbakır karpuzu Ramazan ayında durgunluk yaşayan esnafın yüzünü güldürmeye yetti. Her yıl tam olgunlaşma mevsimi Eylül ayını bulan Dünyaca ünlü Diyarbakır karpuzların ortalama olarak 50 kg ağırlığı bulabiliyor. Diyarbakır karpuzları ülkenin dört bir yanından talep görüyor. Bu yıl tüketiciye sunulmak üzere piyasaya çıkan Diyarbakır karpuzlarının bu kadar rağbet görmesi esnafında yüzünü güldürmüş görünüyor. Kadirli yolu üzerinde karpuz satışı yapan Remzi Süsün, bu yıl Adana yöresinde üretilen kabak aşılı karpuzlar nedeniyle buruk bir sezon geçirdiklerini ancak, Diyarbakır dan getirdikleri karpuzlarla satışların canlandığını söyledi.

342 Diyarbakır karpuzlarının, kilogramlarının fazla olması nedeniyle tüketicilerden yoğun ilgi gördüğünü anlatan Süsün, Talep üzerine 50 kiloluk karpuz getirdik. Bu karpuzları vatandaşlar genellikle hediyelik alıyor. 13/ 09/ 2008 Diyarbakır Sıcakları Karpuz Tüketimini Patlattı / 19 Temmuz 2011 Diyarbakır da sıcaklardan bunalan vatandaşların en çok tükettiği meyve karpuz oldu. Bir marketin meyve reyonu sorumlusu olan Yusuf Narin, Yaz aylarının 341

343 başlamasıyla kentimizde en çok satılan meyve karpuz oldu. Hem ucuz hem lezzetli olan bu ürün her ekonomik düzeydeki vatandaşımız tarafından tüketiliyor. Kentimize kamyonlarla gelen karpuzlar her köşe başında satılıyor. Dar gelirli vatandaşlarımız aldıkları ekmekle karpuzla rahatlıkla karınlarını doyurabiliyorlar.her eve giren bu lezzetli meyve çok satılıyor dedi. NİHAYET TESCİLLENİYOR Diyarbakır ın sembolü haline gelen Diyarbakır ın Benekli karpuzunun, gelecek nesillere aktarılması ve üretim devamlılığını sağlamak için Tarım İl Müdürlüğünce tescillenmesi için Türk Patent Enstitüsü ne (TPE) başvuruldu. Diyarbakır ın sembolü haline gelen ve efsanelere konu edilen, bir zamanlar 70 kilograma kadar çıkan Dicle Nehri nin kenarındaki çakıllı ve kumlu arazide, güvercin gübresi verilerek yetiştirilen Benekli devasa Diyarbakır karpuzu tescillenme yolunda. Tarım İl Müdürü Mustafa Kayhan, Diyarbakır ın simgesi olan benekli karpuzun en büyük özelliğinin, Dicle Nehri yatağındaki çakıllı ve kumlu alanda güvercin gübresiyle yetiştirilmesi olduğunu söyledi. ARTIK TESCİLLENİYOR İnsanlığın ilk yerleşim birimlerinden biri olan Diyarbakır da geçmişte çok iri karpuzların yetiştirildiğini ifade eden Kayhan, Bugün dünyanın her tarafında yetiştirilen benekli karpuzun gen kaynağı Diyarbakır dır dedi. Dünya piyasasının acımasız bir rekabet içinde olduğunu belirten Kayhan, şöyle konuştu: DOĞAL YETİŞTİRİLCİLİK Doğal ürünümüzün tohumu alınıp başka yerde ıslah ediliyor, başka bir ülkede üretiliyor, sonra da bize satılıyor. Benekli karpuzun da gen kaynağı Diyarbakır dır. 342

344 Ancak son zamanlarda üretim azaldı. Diyarbakır karpuzu oldukça iridir. Pazar şartlarında çok fazla alıcı bulan bir ürün çeşidi değil. Bunun ıslah edilip daha farklı büyüklükte üretiminin geliştirilmesi gerekiyordu. Bunu da yapıyoruz. Biz Diyarbakır karpuzunun sembolik özelliğini korumak için üretimi destekliyoruz. Her yıl da bu üretimi özendirmek için bir şenlik şeklinde tanıtım yapıyoruz. Amacımız gen kaynağını korumak ve üretimin sürekliliğini sağlamaktır. Bundan ciddi bir gelir elde edilmesi beklenmiyor. DİYARBAKIR IN SEMBOLÜDÜR Daha önce 70 kilograma kadar çıkan karpuz şimdilerde uygun ortamın sağlanmasıyla kilogram olabiliyor. Biz de kentimizi simgeleyen karpuzumuzu tescillendirmek için TPE ye başvurduk. Coğrafi işaret tescili alacağız. Diyarbakır karpuzu Diyarbakır a aittir. Kayhan, üretiminin yüzde 90 nı merkeze bağlı Erimli köyünde yapılan karpuzun kalın kabuklu, uygun koşullarda saklandığı takdirde bir yıla kadar dayanıklılığını koruyabildiğini kaydetti. COĞRAFİ İŞARET NEDİR Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren ad veya işaretlere Coğrafi işaret adını alıyor Diyarbakır Söz Gazetesi/ Kiloluk Karpuzlar AB ye 100 Dolara İhraç Ediliyor Diyarbakır da kuyu yöntemiyle yetiştirilen karpuzlar 60 kilonun üzerine çıkabiliyor. Dicle Nehri yatağındaki çakıllı ve kumlu alanda güvercin gübresiyle yetiştirilen Diyarbakır karpuzunun ünü ülke sınırlarını aştı. Büyüklüğü ve lezzetiyle ünlü karpuz, başta Almanya olmak üzere Avrupa nın birçok ülkesine ihraç ediliyor. Büyüklüğü 40 kiloyu bulan Diyarbakır karpuzlarının tanesi yurtdışına 100 dolardan satılıyor. Söz konusu karpuzlar, kuyu yöntemiyle yetiştirildiği için ağırlığı 60 kilonun üzerine çıkabiliyor. Kabukları da diğerlerine nazaran daha kalın oluyor. 343

345 Bu sayede dayanıklılığı arttığı için uzak pazarlara taşınması esnasında herhangi bir sıkıntı ile karşılaşılmıyor. Ayrıca eylül, ekim hatta kasım aylarında dahi manavlarda rahatlıkla bulunabiliyor. Kuraklık ve fiyat yüzünden oldukça sıkıntılı günler geçiren karpuzcular arasında işleri rast gidenler de var. Diyarbakır merkeze bağlı Erimli köyünde 36 yıldır karpuz yetiştiren çiftçi Mehmet Kaya, her biri en az 40 kilogram ağırlığa ulaşan Diyarbakır karpuzunu yıllardır Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine gönderiyor. Karpuzları ağırlığına göre 100 dolara kadar sattığını anlatan Kaya, bu yıl Güneydoğu da etkili olan kuraklığın zararını böyle telafi ettiğini söylüyor. Akrabası Ramazan Kaya ile birlikte Diyarbakır şehir merkezinde de tezgah açan Kaya, halkın iri karpuza her zaman büyük ilgi gösterdiğini aktarıyor. Kaya, Türkiye nin her yerine karpuz gönderiyoruz. Hatta tatil için gelen gurbetçilerimiz de hediye olarak Diyarbakır karpuzu götürüyor. Kabuğu kalın olduğu için aylarca bozulmuyor. diyor. Yıllardır Almanya ya karpuz gönderen Kaya nın daimi müşterileri de var. Karpuzlar ağırlığına göre dolar arasından alıcı buluyor. Ramazan Kaya da Diyarbakır karpuzunun kuraklığa dayanma özelliği bulunduğunu belirterek, Bu karpuz daha çok Sivritepe, Erimli, Tekkaynak, Feri ve Tepe köylerinde yetiştiriliyor. Bu sene sıcaktan dolayı erken olgunlaştı. Satışlara 3 hafta erken başladık. bilgisini veriyor. 5 farklı çeşidi, 5 farklı yolla üretiliyor Diyarbakır karpuzunun 5 çeşidi bulunuyor. Sıra (çizgi), ocak ve kuyu usulleriyle ve güvercin gübresiyle üretiliyor. Kalın kabuklu olması, nakliye ve uzak pazarlara gönderilmesinde avantaj sağlıyor. Karpuzların büyüklüğü üretim metoduna göre değişiyor. En irileri oldukça zahmetli ve özel çaba gerektiren kuyu karpuzculuğu ile yetiştirilen sürme türünden oluyor. Yurtdışına göndermek veya yarışmalara katılmak için yetiştirilen bu karpuzların ağırlığı 60 kilonun bile üzerine çıkıyor. Bunun için ilkbaharda iki metre çapında kuyular açılıyor ve tohumlar buralara ekiliyor. Bir diğer tür ise pembe. Genelde lokantaların tercih ettiği ve oldukça tatlı olan bu tür yemekten hemen sonra tüketiliyor. Misafirler için ise ferik türü yetiştiriliyor. Bu tür, daha kırmızı ve ağırlığı 15 kilogramı geçmiyor. Hasattan sonra bahara kadar bozulmayan siyah ve beyaz türünü ise çiftçiler kışın tüketmek için üretiyor. Sürme türünden sonra en çok bu tür üretiliyor. Ancak çok az sayıda çiftçi yetiştiriyor. İsmail AVCI Zaman Gazetesi 16/Ağustos

346 MARKA OLDU Çocuklar İçin Bazen karpuz Yarışmaları Eğlenceye Dönüşür Diyarbakır da Asırlardır Diyarbakır ın sembolü olan ve ancak bir türlü marka olarak tescillenmeyen Diyarbakır Karpuzu nihayet marka oldu. İriliği; koyun, lezzeti ise güvercin gübresi ile Dicle Nehri kenarında çakıllı, kumlu arazilerde yöreye özgü yöntemlerle yetiştirilmesinden kaynaklanan, adına maniler ve türküler söylenen Dünyaca ünlü ender tarım ürünlerinden olan Diyarbakır karpuzunun kentin ekonomik ve sosyal yaşantısında da önemli bir yeri bulunuyor. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü Çiftçi Yayım Eğitim Şube Müdürü Ramazan Yaman, Diyarbakır ın sembolü olan Diyarbakır karpuzunun kullanım biçimi olarak artık bir marka olduğunu söyledi. İriliği; koyun, lezzeti ise güvercin gübresi ile Dicle Nehri kenarında çakıllı, kumlu arazilerde yöreye özgü yöntemlerle yetiştirilmesinden kaynaklanan, adına maniler ve türküler söylenen Dünyaca ünlü ender tarım ürünlerinden olan Diyarbakır karpuzunun kentin ekonomik ve sosyal yaşantısında da önemli bir yeri bulunuyor. DİYARBAKIR KARPUZU ARTIK MARKA Diyarbakır ın surları ve karpuzu ile tanındığını belirten Yaman, dünyaca tanınan Diyarbakır karpuzunun artık tescillenmesi gerektiği düşüncesi ile 2007 yılında çalışmalara başladıklarını bildirdi. Valilik ve il özel idare genel sekreterliğinin desteği ile başlatılan çalışmalar kapsamında öncelikle il genelinde bir komisyon oluşturulduğunu ifade eden Yaman, şöyle dedi: Dicle Üniversitesi (D.Ü) Ziraat Fakültesi, Diyarbakır Tarım Müdürlüğü, Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Diyarbakır Ziraat 345

347 Odası ve Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası temsilcilerinden oluşan teknik bir ekip oluşturuldu. Bu komisyon yaptığı çalışma sonucunda bir rapor hazırladı. Hazırlanan rapor ile 2007 yılında Diyarbakır karpuzunun coğrafi işaret olarak tescilinin yapılması amacıyla Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı na başvuruda bulunduk. Ulusal ve resmi gazetelerde tescil işlemi ile ilgili 6 ay süresince ilan yayınlandı. İlana ilişkin Diyarbakır karpuzu ile ilgili herhangi bir itiraz gelmedi. Bunun üzerine Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nca Diyarbakır karpuzunun coğrafi işaret olarak tescili yapıldı. Diyarbakır ın sembolü olan Diyarbakır karpuzu kullanım biçimi olarak artık bir marka oldu. SOFRALIK DEĞERİ ARTIRILACAK Yaman, Diyarbakır karpuzunun özelliğini ve yetiştirme tekniğini yeniden canlandırarak yöresel kültür içerisindeki hak ettiği değeri kazandırmak amacıyla üreticilerin desteklenmesi ve Diyarbakır karpuzunun geliştirilmesine yönelik tarım il müdürlüğü, DÜ Ziraat Fakültesince projeler uygulandığını söyledi. Diyarbakır karpuzu ile ilgili bugüne kadar özellikle büyüklüğüne yönelik çalışmaların ağırlık kazandığını belirten Yaman, Diyarbakır karpuzunun sofralık değerinin de artırılmasına yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini ifade etti. Yaman, bu kapsamda hazırlanan projeler bulunduğuna dikkati çekerek şunları söyledi: Karpuzun çimlenme devresinden itibaren tüm gelişme dönemine etki eden (Fusarium Solgunluğu) ve her yıl aynı alanda karpuz üretilmesi nedeniyle meydana gelen hastalığa karşı 2007 yılında aşılı fideler kullandık. Ancak tescil işlemimiz tamamlanmadığı için fide üretimini gerçekleştirememiştik. Özellikle Antalya da sebze fidesi yetiştiren firmaların kabak üzerine Diyarbakır karpuzunun aşılanması yönünde uygulamaları kısmen de olsa bu hastalığın önlenmesinde fayda gösterdi. Diyarbakır karpuzunun tescil edilmesi ile birlikte hem Diyarbakır karpuzuna yönelik hem de fide üretimine yönelik çalışmalar artarak devam edecektir. Fusarium, karpuzun kök bölgesinde meydana gelen ve karpuz 20 kilogram ağırlığına ulaştıktan sonra kilogram ağırlığına sahip olabilecekken bitkisi kuruduğu için gelişmesini engelleyen bir hastalık türü. Yaygın bir hastalık olduğu için de büyük bir zarara yol açıyor. Bu fideler Çukurova Üniversitesi ve D.Ü Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinin çalışması sonucu Adana da üretildi. Fideler 2-3 dekarlık alanda denendi. Fidelerin hastalığı önlediği, karpuzların gelişmesinin normal olarak sürdüğü tespit edildi. KÜLTÜREL ÖNLEMLER Yaman, tarımsal ürünlerdeki aşılamanın sadece karpuzda değil patlıcan ve domates gibi ürünlerde de yapıldığını belirterek, bu aşılamanın verim artışını da sağladığını söyledi. Karpuzda uygulanan aşılamanın üründe meydana gelen hastalığa karşı alınan bir önlem olduğunu belirten Yaman, bu önlemlerin yanı sıra kültürel önlemlerin de alınması gerektiğini bildirdi. 346

348 Yaman, çiftçilere her yıl aynı tarlaya karpuz ekmemeleri önerisinde bulunduklarını ifade ederek, Her yıl karpuz ektikleri alanın yerini değiştirmelerini söylüyoruz. Bu gerçekleştirildiği taktirde üründe hastalık meydana gelme riski azalıyor. Sınırlı miktarda araziye sahip çiftçiler bunu gerçekleştiremeyebiliyor. Arazisi geniş olan çiftçilerin bu yöntemi denedikleri taktirde aşılı fide kullanmalarına gerek kalmıyor. dedi. Yaman, arazisi küçük olan çiftçilere destek sunmak amacıyla yılında aşılı fide ile üretim yapılması konusunda projeleri bulunduğunu da kaydetti. TÜRKİYE NİN FARKLI BÖLGELERİNDEN TOHUM TALEBİ Diyarbakır karpuzunun sürekli gündemde olan bir ürün olduğunu ve Dicle Nehri boyunca kumsal alanlarda yetiştirilmesi nedeniyle bitki kökü daha iyi gelişen bir tarımsal ürün olma özelliği taşıdığını anlatan Yaman, Diyarbakır karpuzunun önceki yıllarda kuyu sistemi ile yetiştirildiğini, Dicle Barajının yapılması ile birlikte çiftçilerin üretim yaptıkları alanların su altında kaldığını ifade etti. Yaman, Diyarbakır karpuzunun günümüzde kumsal alanda tarla şartlarında yetiştirildiğini ifade ederek, şöyle dedi: Kuyu sistemi ile üretilen karpuzun ağırlık olarak farklılık göstermesi söz konusu. Ancak 2008 yalında gerçekleştirdiğimiz karpuz yarışmasında 55 kilogram ağırlığındaki bir karpuz yarışmada birinci oldu. Bu yıl daha ağır karpuzların üretilmesini bekliyoruz yılından bu yana yürütülen Diyarbakır Karpuz Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında geleneksel hale gelen karpuz yarışmasını bu yıl da düzenleyeceğiz. Diyarbakır karpuzunun geliştirilmesine yönelik valilik ve özel idare kanalıyla finans kaynağı sağlandığını ve bu kapsamda çiftçilere gübre ve fide desteğinde bulunduklarını kaydederek, şunları söyledi: İSTENİLEN SONUCU VERMESİ Diyarbakır karpuzu Diyarbakır da istenilen sonucu veriyor. Türkiye nin farklı bölgelerinden son 4-5 yıl içerisinde tohum talebinde bulunan çiftçiler oldu. Tohum desteği sağladığımız çiftçilerden Diyarbakır daki kadar iri karpuz üretildiğini belirten olmadı. Diyarbakır karpuzu istenilen sonucu kendi vatanı olan Diyarbakır da verebiliyor. Geçen yıl Diyarbakır da 100 üretici karpuz yetiştirdi. Yıllık üretim alanı kentimizde dekar. Diyarbakır karpuzu yarışmaya girecek iriliğe ulaştığı zaman sofralık tüketimden daha çok hediyelik amaçlı olarak Türkiye nin farklı yerlerine gönderiliyor. Yarışmada toplanan karpuzları kurum olarak farklı illere Diyarbakır karpuzunu tanıtmak amacıyla gönderiyoruz. Standartların üstünde iriliğe sahip karpuzları yurt dışına götüren vatandaşlar olduğunu da öğrendik. Ağırlıklı olarak Dicle Nehri kıyısında bulunan Erimli, Dürümlü, Sivritepe, Güzelköy, Bağıvar, Yukarı Kılıçtaşı, Tepe, Develi, Kervanpınar, Yuvacık, Şükürlü, Başaklı, Ambar ve Göksu köylerinde üretilen ve sürme, pembe, ferik olmak üzere 347

349 3 çeşidi bulunan Diyarbakır karpuzu kabuğu kalın olduğu için uzun süre tazeliğini koruma özelliği taşıyor. Diyarbakır Söz Gazetesi Karpuz Yarışması 1933 (12) 348 Diyarbakır da Karpuz Festivali Yapıldı Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından yürütülen Diyarbakır Karpuzunu Geliştirme Projesi kapsamında karpuz festivali yapıldı. Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından yürütülen Diyarbakır Karpuzunu Geliştirme Projesi kapsamında karpuz festivali yapıldı. Festivalde, en büyük karpuz üreticisi çiftçiler ödüllendirilirken, düzenlenen en çabuk karpuz yeme ve karpuz güzeli yarışması coşkulu geçti. Festivalin şehir merkezinden 10 kilometre uzaklığında bulunan Kent Orman da yapılması ise vatandaşların ilgi göstermemesine neden oldu. Diyarbakır da geleneksel hale gelen ve en büyük Diyarbakır karpuzunu yetiştiren çiftçinin ödüllendirildiği festival, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ve milletvekillerinin katılımıyla yapıldı. Festival kapsamında karpuz suyundan yapılan şerbet, reçel ve karpuz süslemesi ile karpuz türleri sergilendi. En çabuk karpuz yeme yarışmasında 7 yaşandaki çocuklar, dilim karpuzu bitirmek için kıyasıya yarıştı. Yarışmada, karpuz güzeli çocuk bölümünde ise ilginç anlar yaşandı. İçi oyulan Diyarbakır karpuzunun içine konulan çocuklar, jürinin puanlaması sırasında ağlama krizlerine girdi. Ebeveynler, çocuklarını karpuzun içinde tutmak için büyük çaba gösterdi.

350 Festivalde konuşan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, karpuzun Diyarbakır ın bir kültürü olduğunu belirterek, verdikleri destekler sayesinde Diyarbakır karpuzunun tekrar büyüdüğünü dile getirdi. Diyarbakır surlarına uçakla havadan bakıldığı zaman kalp şeklinde olduğunu belirten Eker, bunun Diyarbakır ın barış isteyen kalbi olduğunu kaydetti. Diyarbakır da bugün festival yapmanın ve güzellikleri konuşmanın çok anlamlı olduğunu belirten, bunun önümüzdeki yıl da devam edeceğini kaydetti. Festivalin sonunda Bakan Eker, 48 kilo 260 gram gelen en büyük karpuzu yetiştiren Mehmet Kaya ya 4 bin 500 TL, 47 kilo 600 gramla ikinci büyük karpuzu üreten Adil Aydın a 2 bin 500 TL ve 47 kilo 340 gramla üçüncü büyük karpuzu yetiştiren Mahmut Yılmaz a bin 500 TL yazılı çekleri hediye olarak verdi. CİHAN Karpuz Mutfağı Karpuz Kabuğu Reçeli Malzemeler: 6 kg karpuzun kabuğu, 2 kg toz şeker, 1 fincan ıslamak için sönmüş kireç, 1 fincan limon suyu, üzerini örtecek kadar su, 1 tatlı kaşığı karanfil, kırmızı şeker boyası. Karpuz Reçeli Tarifi: Karpuz kabuğunun dış yeşil kabuğu soyulur. İç taraftaki kırmızılıklar kazınır. Kare şeklinde kesilir.1 fincan sönmüş kireç sulandırılıp, karpuz 349

351 kabukları ıslatılıp 1 saat bekletilir. Sonra kireçli sudan çıkartılıp bol suyla yıkanıp, şekeri üzerine döküp üzerini örtecek kadar su ilave edilerek 1 saat orta ateşte pişirin. sonra bir kahve kaşığı şekerci boyası ve limon suyunu karanfili ekleyin. 10 dakika daha kaynatın.afiyet olsun (10). Karpuz Pekmezinin Yapılışı: Üzüm pekmezine alternatif olarak yapılmaya başlanmıştır Kabuğu soyulup ezilen karpuzların suyu süzülerek kaynatılır Lezzet olarak üzüm pekmezinden farkı yoktur Yapılışı eziyetli olduğu için son yıllarda pek yapılmamaktadır Pekmeze dönüşmesi üzümdeki gibi pek verimli değildir Genelde elde bulunan satılamamış karpuzların boşa gitmemesi için yapılır Çiftçilik yapan eşine yardım ederek geçimlerini sağlamaya çalışan Özer, daha önce sofralarından eksik olmayan üzüm pekmezine alternatif olarak karpuz pekmezi yaptığını söyledi Pekmez yapmak için ürün olarak kendine köylerinde üretimi bol olan karpuzu seçtiğini ifade eden Özer, şöyle konuştu: Yaklaşık 8 er kilogram ağırlığında 10 adet karpuz aldım Daha sonra parçaladığım karpuzu süzgeçten geçirerek büyük bir kazanın içinde kaynattım Posasını aldıktan sonra da tekrar kaynattım Yaptığım pekmezin ilk olarak kendim tadına baktım Ailem de pekmezi çok beğendi Artık üzüm pekmezi yerine soframızda kendi yaptığım karpuz pekmezi yer alıyor (11). 350

352 Karpuz Çekirdeği Bir zamanlar Diyarbakır da Boranhaneler vardı! Diyarbakır da yüzyıllardır Boran denilen yabani güvercinlerin yetiştirildiği ve barındığı Boranhaneler artık tarihe karıştı. Diyarbakır da yüzyıllardır karpuz yetiştiricileri için ve de eti için Boran denilen yabani güvercinlerin yetiştirildiği ve barındığı Boranhaneler artık tarihe karıştı. Dünyaca meşhur Diyarbakır karpuzu için yetiştirilen ve Koğa denilen güvercin gübresinden faydalanılan boranhaneler, artık karpuz yetiştiricilerinin kalmaması ve kalanların da suni gübre kullanmaları nedeniyle bu kültür de yok oldu. Kentte sadece 3 adet kalan ve yıkılmaya yüz tutmuş boranhaneler de artık tek tük yaban kuşlarının barınağı haline gelmiş. Diyarbakır da da güvercin yetiştiriciliğinin ana sebeplerinden biri kentin simgelerinden olan karpuz yetiştiriciliğiyle ilgili bir alan yıl kadar öncesine kadar Dicle nehri kenarında sıralanan birçok köyde Boran denilen yabani güvercinler için bunların buraya gelip üremesi ve barınması için yapılan boranhaneler vardı Yetiştiriciliği zahmetli olmayan, sadece kış mevsimlerinde yemlenen güvercinlerin ürettikleri gübreler, karpuz yetiştiricileri için bulunmaz bir nimetti. Boranhanelerde barınan güvercinlerin sayısındaki artış da bir anlamda, Diyarbakır mutfağına güvercinle yapılan yemek menülerini süslemiş ve güvercin etiyle yapılan yemekler bir kültür oluşturmuştu. 351

353 Yüzyıllardır bir kültür haline gelen boranhane kültürü sonucunda Dicle Nehri kenarında bulunan köylerde yüzlerce boranhane bulunurken, her boranhanede 1000 ile 1500 arasında güvercinlerin barınması için sepet bulunurdu. Çok yakın zamana kadar, bu kültürü yaşatan merkeze bağlı Karaçalı (Tilalo) köyünde 30 dan fazla boranhane buhunurken, bugün sadece harap halde yıkılmaya yüz tutmuş ve yaban güvercini Boran ların da terk ettiği 3 boranhane mevcut. Kerpiçten yapılan ve bir kaleyi andıran boranhanelerde, yaban güvercinlerin girmesi için en tepede sıralı gözenekler bulunurken, burada güvercinlerin bıraktığı Koğa denilen gübre de, hem karpuz-kavun yapan boranhane sahiplerinin ihtiyacı için kullanılır, hem de karpuz ve kavun yetiştiricilerine kilo usulü satılırdı. Boranhaneler genellikle üç bölümden oluşurdu. Her bölümde sıra sıra ufak ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte pencereler vardı. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yaptırılmış kulplu sepetler asılırdı. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunurdu. Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla örtülü olduğu günlerde yem verilirdi. Yaklaşık 1500 sepetin bulunduğu bir boranhaneden yılda 10 ton kadar gübre alınabiliyordu. Dicle nehri kenarında kurulu yüzlerce boranhanelerden üretilen gübreler, bazen yurtdışına bile develerle, trenlerle ihraç edilirdi. Boranhanelerden elde edilen Koğa ların ünü dünyaya yayılmış olan Diyarbakır karpuzunun üretiminde ve diğer tarımsal üretimlerde de kullanılmaktaydı. Diyarbakır karpuzları sadece bu gübre ile Dicle kenarındaki kumluk alanlarda açılan kuyular içersinde yetiştirilirlerdi. Sonraları suni gübrelerin çıkması, pratik ve ucuz oluşu nedeni ile tercih edilmeleri sonucu, boranhanelere fazla ihtiyaç kalmadı. Zamanla boranhane geleneği terk edildi ve tamamen kayboldu. Boranhanelerin artık ne Diyarbakır ın ünlü karpuzuna, ne de Diyarbakır ın yemek kültürüne bir katkısı kaldı.1680 yılında Diyarbakır a gelen Polonyalı Simeon, seyahatnamesinde boranhanelerde yetiştirilen yabani güvercinlerden bahsetmiş ve şunları yazmıştı: Tokat ın paçası, Halep in mıklası ve Harput un çakıl ekmeği gibi Amid in de güvercin kebabı meşhurdur... Diyarbakır da 500 yıldır var olan yaban güvercin yetiştiriciliği ve boranhaneler artık tarihe karışarak bu kültür de yok oldu. Karpuz ve kavun yetiştiricilerinin artık suni yemlere yönelmesi, bakımı ve onarımı yapılmayan boranhanelerin yıkılmaya yüz tutması ve zirai ilaçlar nedeniyle birçok yaban güvercininin bundan zarar görmesi artık boranhaneleri tarih sahnesinden sildi. Şu anda sadece Karaçalı köyünde harap durumda olan ve kullanılmayan 3 boranhane dışında bu kültür de tarihe karışırken, Diyarbakır da yüzyıllardır olan evci güvercin yetiştiriciliği, sadece belli semtlerde meraklıları tarafından sürdürülüyor. ANF. 08 Haziran

354 Karpuz deyince karpuz çekirdeğini de unutmamalıyız. M. margosyan anlatıyor Dini bayramlarda anam peynir suyuyla kavun, karpuz çekirdeği kavurur, kum leblebisi yapardı. Biz çocuklar bayram sabahı ceketlerimizin, zıbınlarımızın cebine tıka basa doldurduğumuz leblebi ve çekirdekleri yolda bir taraftan yerken,anamızın,babamızın elinden tutarak kiliseye yönelirdik (13). KAYNAKLAR 2. moduller/karpuz_yetistiriciligi.pdf M Sıddık Algül Padişahlara Gönderilen Hediyelik Karpuzlar Özgür Haber Gazetesi Fatma Acun 16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler. 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu.2000.s Şeyhmus Diken Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım.İletişim yay. İst.2003.s Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.ist s.70, 219, Eyüp Kıran Kürt Milan Aşiret Federasyonu.Elma yay.ist.2003.s.32,89, Şefik Korkusuz Bir Zamanlar Diyarbekir. İst Margosyan. M. Zurna. Aras yay İst s

355 BÖLÜM-13 KAVUN Kavun (Cucumis melo), kabakgillerden sürüngen gövdeli bitki türü ve bu bitkinin iri meyvesidir. Olgunlaşmamış hali de meyve olarak tüketilir ve bu haldeki meyvesine kelek denir. Bir yıllık otsu bir bitkidir. Sürüngen gövdesi metrelerce uzayabilir. Yaprakları yürek biçiminde iridir. Bir eşeyli ve bir evcikli çiçekleri yaprakların koltukaltından çıkar. Türüne ve çeşidine göre kalın kabuklu iri meyvesinin içi etli, sulu ve bol çekirdeklidir. (vikipedi). Diyarbakır da Kavun Kavunun en lezzetli tadını Eylül başlarında alırdınız. Diyarbakır ın bütün yaz, dönem dönem çıkan kavun çeşitleri vardı. Tılhem kavunu iri ve yumuşak olurdu. Hasso Çerke Kavunu küçük hafif ekşimsi ve kokulu olurdu. Bu kavun evlere eşek yükü ile satılırdı. Azo kavunu en beğendiğim kavundur. Orta büyüklükte çok tatlı ve hafif sert olurdu. Beji kavunu küçük ve tatlı olur bir kişi birkaç tane yiyebilirdi, Sımaki kavunu Ekim ayında çıkardı. Çok serttir ve genellikle kış aylarına saklanırdı (1). Diyarbakır kavununun Diyarbakır da Tılham, Azizo, Haso Çerko, Asma Kavun, Külahlı, Harbecin Kavunu, Sımaki Kavunu, Cep Kavunu, Şeyhani, Mollaköy kavunu şeklinde türleri vardır (2). 354

356 Kavun Çeşitleri 1. Cep Kavunu: Yuvarlak şekilde alt ve üstten basıktır. Dilimlidir. Ağırlığı 5-10 kg arasındadır. Çok tatlı ve lezzetlidir. İnce kabuklu olduğundan ancak 20 gün muhafaza edilir. 2. Külahlı: Beyzidir. Dilimli ve dilimsiz nevileri vardır. Eti Beyaz veya sarı renklidir. Cep kavunu kadar tatlı değilse de şeker nispeti daha fazladır. Eti sert, lifleri kuvvetlidir. Kalın kabuklu olduğundan 3-4 ay saklanabilir. Ağırlığı kg. arasındadır 3. Şeyhani (Tat Kavunu): Yuvarlak ve dilimlidir. Ağırlığı kg arası değişir. Eti kokulu lezzetli ve sertçedir. Etinin rengi beyaz veya kırmızıya yakın bir sarıdır. Bir ay muhafaza edilir. 4. Asma Kavun: Kabuğu turuncu renktedir. Eti beyaz ve tatlıdır. Ekimde koparılır. Hemen yenmez, dilimlidir, sicimlerle tavana asılır. Kışın yenir. Üç aya saklanabilir, ağırlığı 4-8 kg arasındadır. 5. Mollaköy Kavunu: Beyzi ve dilimlidir. Eti tatlı, fazla kokulu ve lezzetlidir. Turuncu, beyaz renktedir. Ağırlığı 4-8 kg arasında değişir, 20 gün muhafaza edilebilir. Az ekilir. Bei kavunu: Köylerde susuz arazide ekine kavunlardır. Çok ince kabuklu olur. Dayanıksızdır. Temmuz ayında yetişir. Eti tatlı veya meyhoştur. Kendine has kokusu olur. Ancak 3-5 gün saklanabilir. Ağırlığı 1-5 kg ağırlığındadır (3). Diyarbakır Kavunu 355

357 Diyarbakır da Kavunun Tarihçesi 16. Yüzyıl: Dicle nehri ile şehrin surları arasındaki, bağ ve bahçelerle kaplı arazide, şehir halkı çeşitli ürünler yetiştirmekteydi. Bugün de, Evsel bahçeleri adıyla anılan bu arazide kavun, karpuz, pamuk ve buğdayın yanı sıra, çeşitli sebze ve meyveler yetiştiriliyordu. Yetiştirilen bu ürünler, yalnızca, satılmak üzere pazara getirildiğinde vergiye tabi oluyor, evde tüketilmek üzere ayrılan miktardan vergi alınmıyordu (4). 19. Yüzyıl: Vital Cuinet seyahatnamesinde Diyarbakır ın merkez kazası yani bu şehrin banliyölerinden oluşmuş idari parçaları, iyi kalitede dut ağaçları, her çeşit meyve ağacı, kavun yönünden çok zengin. Ve muhteşem karpuzlarıyla bütün Asya da ismi duyulmuştur. Tahıl üretimi de önemlidir. demektedir. Noelle Roger seyahatnamesinde Dükkanların önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar, mucizesi doğal görünen Dicle nin suladığı bahçelerden geliyor. Diyarbekir karpuzları neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor. Onları taşımak için bir deve ve kesmek için bir kılıç gerekiyor. der (5). Salnamelerde Kavun Diyarbakır da yılında limon ve portakal dışında her şeyin yetiştiği, toprağın çok verimli olduğu belirtilmektedir. Yetişen ürünler: Buğday, arpa, darı, mercimek, pirinç, susam, keten tohumu, pamuk, meyan kökü, mazı, soğan, sarımsak ve her türlü sebze ile badem, fındık, batum, üzüm, kavun, karpuz, zeytin, innap, incir, nar, vişne, kiraz, elma, şeftali, incaz, vs. ibarettir. (Salname 367) 19. Yüzyıl salnamelerinde Hele Dicle de yetişen büyük kıtadaki kavun ve karpuz hiçbir yerde husule gelmez. Bu karpuzların bazen elli kıyye ve kavunların yirmi beş kıya sikletinde olduğu pek çok defalar görülmüştür denmektedir. (Salname 4/367) Ziraat ve felâhat bu vilayette her bir kesb ü kârdan ziyade meydan almıştır. Ziraatin başlıcaları buğday, arpa, akdarı, erz, pamuk, tütün, mercimek, küşne, susam, nohut, üzüm, kavun ve karpuz ve sebzedir. Kavun ve karpuz peji ve sulu olmak üzere iki nevi olup sulusu sulaklarda ve nehr-i Dicle nin etraf ve adalarında husule gelmektedir. Nehrî cinsinin cesamet ve lezzetinin her yerde şöhreti olmakla bazı mahallerde dahi bu cinsten yetiştirilmek üzere vuku bulan talebe mebni suret-i zer i hakkında yapılan tarife geçen sene Ticaret Nezâret-i Celîlesi ne takdim kılınmış ve Ziraat gazetesiyle neşr olunmuş idi. Fayda me mûlüyle bir aynı atîde dere olundu. (3/ ). 356

358 Günümüzde Kavun Üretimi 357

359 Sımaki Kavunu Kışları Diyarbakır a kışlık kavunlar gelir. Diyarbakır a özgüdür. Kavunun Diyarbakır Ekim Alanı 2001 Master Plân: ha İlimizde 2005 yılı Kavun Üretimi: Ton Kültürümüzde Kavun Mevlüt Mergen den: Dicle Üstüne Keserdik karpuzu, her sıcak mevsim, Azizo kavunu, hoş dilim dilim, Sererdik eyvana, sert kıllı cicim, Rahatça uyurduk, yünler içinde. Pişerdi kelleler, yanında paça, Hasso-Çerko kavun, sanki beleşe, Kumların üstünde başlardık maça, Lebeni aşından bahseden yoktur. 358

360 Dr. Mustafa Gönül den Kapılar Türküsü. Taze ekmek ile soğanın cücüğü, Şükürlü geğirtiler göğe yükselir, Çayönü nden katırlarla kum gelir. Kavun gelir Bal peteği, Karpuz gelir Şart-ı bıçak, kırmızı..... Mehmet Ali Abakay dan: Kavun Tadında Ömrün adandığı Esfel Bahçalarında Bir karpuz bilirdi bir kavun Çoluk çocuk sebze bilirdi Yaşlısı enva î meyve Sabahları üşümezdi Mevsimlerden daim sonbahar Bir karpuza yönelir bir kavuna Çekmezse on beş yigirmi kilo Şanına noksanlık gelirdi Bahçacı Şeyh Musa nın Hasso, Çerko, Külahlı, Şeyhanî, Tılham Hey ömrünü Esfel e adayan adam Bahçacı Şeyh Musa derdi benim babam Yılarımın kadîm Dostu Kirve Şaban 359

361 Kavun çekirdeği KAYNAKLAR 1. Berat BERAN Henek. 2. Baskı.Peri Yay. İst s Şeyhmus DİKEN Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım İletişim Yay. İst.2003.s A. Bilal ALTUNBOĞA Diyarbakır Folklorundan Kesitler. DBB Yay. İst.1999.s Fatma ACUN 16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler. 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu s M Şefik KORKUSUZ Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent Yayınları İst

362 KAYISI Kayısı Diyarbakır tarihinde önemli bir yere sahipti. Meyve seyyahların seyahatnamesine de girmişti. Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor. Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler var. Dr. Lamec Saad Diyarbakır 1890 yılı izlenimlerini şöyle anlatır: Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla da, Diyarbekir in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor. Bu alanda çeşitli sebze ve meyve yetiştiriliyor ki, bunlar arasında en ünlü ikisi şehrin adıyla anılan kavun ve karpuzdur. Özellikle meyveler çok lezzetli kayısı ve üzüm bu meyvelerin en ünlüleridir (1). Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu noktada dikkate şayan çalışmalar vardır yılında H.Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında mevsimin müsait gitmesine nazaran dönüm başına bademden 600, kayısıdan 400, armut ve şeftaliden 3200 kilo mahsul alınır (s.139) denir (2). Meyve fidanları teşvikiyle ilgili tarihi bir kitapta 1924 yılında Dicle kıyısında vaki Kıtırbil köyünün 5000 dönümlük metruk arazisi üzerinde tesis edilen vilayet Numune Çiftliğinin temini faaliyeti için yüksek bir maaşla ziraatçi bir müdür tayin edilmiş ve Macaristan dan 800 lira aylık ücretle ecnebi bir mütehassıs getirilmişti. Yetiştirilen kayısı, şeftali, badem, kestane ve akasya fidanları cüzi bir bedelle halka verilmiştir.., denir yılında Merkez de(kıtırbil) ve Silvan fidanlıklarında başta kayısı olmak üzere110 bin adet fidan yetiştirilmiş, halka parasız dağıtılmıştır, denmektedir (3) il yıllığına göre Ergani nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik, armut, elma, kiraz, vişne, kayısı, badem, ceviz, incir, ayva ve nar başlıca meyvelerdi ifadeleri mevcuttur il yıllığına göre Çermik te armut, zerdali, kayısı, erik en önemli meyve olarak yetişirdi. Günümüzde Çermik İlçe merkezi ve köylerindeki meyve yetiştiriciliği genel olarak arazi koşullarının engebeli olduğu alanlarda yapılmaktadır. İlçemizde son yıllarda sertifikalı meyve bahçeleri hızla yayılmaktadır. İlçemizde yaygın olarak üretilen meyveler başta üzüm olmak üzere badem, Antep fıstığı, ceviz, incir, kayısı, elma, armut, şeftali, cennet meyvesi (hurma) ve ayvadır (6). Günümüzde ildeki durum: 361

363 Diyarbakır da 2005yılı kayısı üretimi şu şekildedir: Meyveler Kayısı Meyve veren Meyve vermeyen Üretim Toplam yaşta yaşta (ton) Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 Kocaköy Arkbaşı (Muhammediye) köyü ve kayısı Üniversite lojmanlarında kayısı 362

364 Hevsel bahçelerinde kayısı Üniversite lojmanlarında kayısı Merkez Sur İlçesi ni saran 5 kilometre uzunluğundaki tarihi surların altında yer alan ve türkülere konu olan Kırklar Dağı ile Ongözlü Köprü nün yanındaki Hevsel Bahçeleri vardır (8). Hevsel Bahçeleri: Diyarbakır ın güneydoğusunda bulunan Dicle Nehri kenarında taşınmış alüviyal topraklardan oluşmuş üzerinde çeşitli meyve ağaçlarının ceviz, badem, incir, kayısı, erik, vişne, kiraz, şeftali v.b. yetiştirildiği yerlerdir (7). Mehmet Mercan yıl öncesinde Hevsel de yetişen meyvelerden kayısı ya da işaret eder. Hevsel bahçelerinin her kesiminin ayrı bir güzelliği ayrı bir özelliği var. Bazı bahçelerde çeşitli sebzelerin yanında dut, elma, şeftali, erik, kayısı gibi çeşitli meyve yetiştirilirdi (9). Hevsel Bahçeleri yıl önceki özüne dönmeye başladı. Bir dönem şeftali, kayısı ve erik bahçelerinin bulunduğu, son 15 yılda büyük oranda sebze ve kavak ağaçlarının yetiştirilmesine ağırlık verilen Hevsel bahçelerinin gerçek konumuna dönmesi için tarla sahipleri 2-3 yıl önce tekrar şeftali, kayısı ve erik fidanları dikmeye başladı (8). 363

365 KAYISI MUTFAĞI Kayısı Tatlısı MALZEME : (10 kişilik) 250 gr. eşbabiye (ekşi yaprak kayısı) 1 su bardağı şeker 1,5 yemek kaşığı nişasta 1 yemek kaşığı tereyağı 50 gr. ceviz YAPILIŞI: Eşbabiye suda haşlanır. Suyu azalınca süzülür. Süzülen suya şeker ve nişasta ilave edilerek muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Süzgeçteki eşbabiye yağda kavrulur. Hazırlanan muhallebi üzerine dökülür. Bir iki taşım kaynatılır. Üzerine ceviz serpilir, ılık olarak yenir. ( 1 kişilik tatlı 179 kalori ). Cevizli eşbabiye Foto: Aygül Haspolat 364

366 Eşbabiye (Kayısı Yemeği ) Bu yemek sade, yani yumurtasız olarak da yenilmektedir. MALZEME: ( 10 kişilik ) 1/2 kg. eşbabiye ( ekşi yaprak kayısı ) 100 gr. sadeyağ 2-3 adet yumurta YAPILIŞI: Kurutulmuş eşbabiye sıcak suya konularak yumuşatılır. Sonra yağda kızartılır. Başka bir yerde yağda yumurta pişirilir. Yağda kavrulmuş olan eşbabiyenin üzerine konulur veya karıştırılır. ( 1 kişilik yemek 418 kalori ) (10). Eşbabiye yemeği Foto: Aygül Haspolat Bir ilde kayısı olunca reçeli de olacaktır. Mıgırdiç Margosyan, küçüklüğünde Karacadağ tereyağıyla güneşte pişirip özenle hazırlanan kayısı reçelinin ekmeğe sürerek yemeği en büyük zevki olarak hatırlıyor (4) (5). 365

367 Kayısı reçeli Kayısı Reçeli MALZEME: 1 kg. kayısı 1 kg. toz şeker 1 limon veya limontuzu Karanfil YAPILIŞI: Kayısılar yıkanır, ikiye bölünür. Tencereye bir sıra kayısı dizilir. Üstüne biraz şeker gezdirilir. Tekrar bir sıra kayısı dizilir, üzerine şeker konur. Kısık ateşte kaynatılır. Kayısı su verdiği için kevgirle tabağa alınır. Suyu kaynatılır. Kayısılar içine atılır. Limon veya limontuzu ilave edilir. Bir iki taşım kaynatıldıktan sonra altı kapatılır. Güneşte birkaç gün bekletildikten sonra, suyu kıvamlı bir hale gelince kavanozlara konur. İstenirse, kayısının çekirdekleri kırılıp, reçele karıştırılabilir (reçelin tümü 6450 kalori) (1). 366

368 Kayısı ve üzüm hoşafı Foto: Aygül Haspolat KAYNAKLAR 1. Korkusuz. Ş. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst Konyar, B. Diyarbakır Yıllığı, c. 3, Ankara, 1936, Yılında Diyarbakır. s. 42,44,50 4. Margosyan. M. Gavur Mahallesi. Aras yay. 10. Baskı s. 79, Margosyan. M. Biletimiz İstanbula Kesildi. Aras yay. 5. Baskı.İst.2003.s Hamdullah Işık, Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik 2011.s Mehmet Mercan. Diyarbakır Türküsü. 2 Basım. 201.s Diyarbakır ın Akciğeri Çiçek Açtı/ Diyarbakır Söz Gazetesi 9. MehmetMercan@Diyarbekirgrub.com. 10. Mebrure Değer. Anneannemin Diyarbakır yemekleri. Hayy. yay. İst

369 ERİK Tarihi belgelere indiğimizde Diyarbakır da eriği (incaz) ı görürüz. 19. yüzyıl Salnamelerinde Diyarbakır da yetişen ürünlerden olarak incaz yetişmektedir. (Salname 4/367) denir. Ayrıca Eşcâr-ı müsmireden, incaz bulunmaktadır ifadesi bulunur (1). Diyarbakır eriği seyahatnamelere de konu olmuştur. Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der: Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler var. (2) demektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır meyveleri içinde erik önemli yer işgal eder yılında H.Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayet dahilinde geniş mikyasda erik vardır. denir (3) il yıllığına göre Çermik te ve Ergani de erik en önemli meyve olarak yetişir. denmektedir yılında Diyarbakır meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını Hevsel (Esfel) bahçelerinden sağlıyordu. Bu bahçelerde meyve olarak şeftali, erik, karaerik ve dut yetişmekteydi. Mardinkapı dan aşağıda On Gözlü Köprü ye kadar olan bölgede Hevsel bahçeleri bulunmaktadır. Dr. Abdullah Süheyl Baran, hatıralarında yıl önce Hevsel bahçelerinde erikliklerin olduğunu beyan eder (4). Mehmet Mercan da Hevselin önemli ürünleri arasında eriğin olduğunu ifade eder (5). Ali Haydar Canlı, Hevsel de Alüce (Erik): Cin Ali bahçesinde, Numan Bey, Derin Encüme, Deyaz Encüme ve Soğuk Pınar bahçelerinde yetişirdi, demektedir (7). Günümüzde de tekrar Hevselde erik yetiştirilmeye başlandı (8). Günümüz Diyarbakır ın erik yine önemli bir noktadır. Rekolte: Meyveler Toplam Meyve veren yaşta Meyve vermeyen yaşta Üretim (ton) Erik Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü,

370 DİYARBAKIR MUTFAĞINDA ERİK Erik tatlı ve yemeklerin içinde Diyarbakır mutfağında başköşededir. Karaş (Komposto) Karaşın yapılacağı tencereye kurutulmuş üzüm yarım litre su ile birlikte konur. Hafif ateş üzerinde üzüm ezilinceye kadar pişirilir. Piştikten sonra tencere ateş üzerinden alınır. Pişen üzümler süzgeç ile süzülür. Beş yüz gram kadar nişasta suda eritilerek üzüm pekmezi ile birlikte süzülmüş olan üzüm suyuna ilave edilir. Kurutulmuş olan siyah ekşi erikler nişasta ile karıştırılan üzüm suyunun içine atılır. Tencere ateş üzerine konur. İki litre su ilave edilerek kaynayıncaya kadar karıştırılır ve erikler pişinceye kadar kaynatılır. Piştikten sonra tencere ateş üzerinden alınır ve soğuması için bekletilir. Soğuduktan sonra kaplara konularak servis yapılır (9). İncaz (Kırmızı Erik) Hoşafı Karaş Diyarbakır da kırmızı, ekşi eriklere incaz denilmektedir. Çok ekşi olduğundan bol şekerle pişirilir. 369

371 MALZEME: (10 Kişilik) 1/2 kg İncaz (kırmızı yeşil erik ) 5 su bardağı su 1 kg. şeker YAPILIŞI: İncaz suyla kaynatılır. Pişmesine yakın şeker ilave edilir. Birkaç taşım kaynatılır. incazlar yumuşadıktan sonra, soğumaya bırakılır. soğuduktan sonra servis yapılır (1kişilik hoşaf 418 kalori). Mebrure Değer İncaz (Kırmızı Erik) Hoşafı Diyarbakır da kırmızı, ekşi eriklere incaz denilmektedir. Çok ekşi olduğundan bol şekerle pişirilir. MALZEME: (10 Kişilik) 1/2 kg İncaz (kırmızı yeşil erik ) 5 su bardağı su 1 kg.şeker YAPILIŞI: İncaz suyla kaynatılır. Pişmesine yakın şeker ilave edilir. Birkaç taşım kaynatılır. İncazlar yumuşadıktan sonra, soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra servis yapılır. (1kişilik hoşaf 418 kalori) (10). 370

372 ERİKLİ YAZ TÜRLÜSÜ MALZEMELER ; Yanda görünümü verdiğimiz yemekte 500 gr kemiksiz kuzu kuşbaşı 2 yeşil soğan 1 patates 1 kabak 1 patlican 5 sivribiber 100 gr taze fasülye 100 gr ekşi erik 1 baş taze sarımsak 2 domates 100 gr bamya 100 gr çağla badem 1 kaşık domates salçası 2 kaşık tereyağı Tuz, karabiber, pulbiber HAZIRLANIŞI: Et haşlandıktan sonra doğranmış tüm sebzeler erik, çağla, domates salçası tuz ve baharatlar yağ konarak pişirilir. (Ecz. İrfan RızaYazıcıoğlu). Tepside Aluce Eskiden üstü kapatılarak mangalda pişerdi. Yağ olarak da kuyruk yağı kullanılırdı. MALZEME: (10 kişilik) 1 kg. parça veya pirzola et 1 kg aluce (ekşi küçük yeşil erik) 1/2 kg yeşil soğan 100 gr kuyruk yağı veya sadeyağ 371

373 YAPILIŞI: Pirzola veya parça et aluce ve doğranmış yeşil soğan ile bir tepsiye konulur. Çok az yağ ve etin iyice pişmesi için biraz su konularak fırına verilir (bir kişilik yemek 436 kalori) (10). 372 Foto: Aygül Haspolat- Aluceli Şeker

374 Aluceli şeker Malzemeler: 500 gr. aluce ( yeşil erik ) 2 su bardağı toz şeker Kırmızı şerbet boyası Limon tuzu ( çok az ) Yarım çay bardağı su Kürdan Yapılışı: Aluceler yıkanıp kurutulur. Sap kısmından kürdan takılıp hazırlanır. Bir tencerede şeker, su ve şerbet boyası ile karıştırılarak koyu kıvamlı şurup haline getirilir. Kaynayan şuruba limon tuzu ilave edilir. Ateşin altı kısılarak hazırlanan erikler tek tek batırılıp tepsi veya mermer üzerine dizilir. NOT: Bahar aylarında erik veya küçük yeşil elmalardan hazırlanan bu şekerlemeler çocuklar tarafından zevkle yenilir (11). KAYNAKLAR 1. Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.İstanbul Acar matb Korkusuz Ş. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst Konyar B. Diyarbakir Yilligi, c. 3, Ankara, AbdullahSuheylBaran@Diyarbekirgrub. 5. MehmetMercan@Diyarbekirgrub.com 6. Ali Haydar Canlı. Dicle Kenarındaki Bağ Ve Bostanlar Tarım Çevre Doğa sempozyumu c.2s Diyarbakır ın Akciğeri Çiçek Açtı/ : D.söz 8. ÖzHevsel de hasat zamanı/ Özgürhaber gazetesi 9. Vedat Gündoğan. Diyarbakır Kültürü. Kripto yay. Ank.2011.s Mebrure Değer. Anneannemin Diyarbakır yemekleri. Hayy. yay. İst Filiz Parlak. Meftune Diyarbakır 373

375 HAYVANCILIK TARİHİ NEOLİTİK DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR DA ATÇILIK Kenan Haspolat 1 Tarihin ilk dönemlerinden günümüze atın anayurdunun Diyarbakır olduğunu söyleyebiliriz. Ata binen ilk insan İdris peygamberdir (1). İdris peygamber Ergani Otluca köyünde Enuş peygamberin cenaze namazını kıldırmıştır (2). Enüş Peygamber Diyarbakır ın Ergani ilçesi Otluca köyünde metfun olduğuna göre İdris peygamberin Diyarbakır da ata binen ilk kişilerden olduğu anlaşılmaktadır. Ergani- Otluca köyünde Enüş peygamberin kabri Olayı İnanç boyutundan arkeoloji boyutuna taşıyacak olursak dünyanın ilk tarımsal yerleşim alanlarından Ergani Çayönü nün bu kabre yaklaşık 2 km. ötede oluşu bize fikir vermektedir. Çayönü nde Yerleşmedeki diğer hayvan kalıntıları arasında ayı, atgiller, kızıl geyik, ceylan, köpek, yabani tavşan, tilki ve diğer küçük memelilere rastlanıyordu (3). Bir diğer ifadeyle atın bu bölgede evcilleştirildiği anlaşılıyor. Arkeolojinin Diyarbakır tarih ve kültürüne bu açıdan büyük destek verdiğini gözlemekteyiz. 1 Prof. Dr. khaspolat@hotmail.com 374

376 Resim: M.Ö yıllarına kadar giden, dünyadaki ilk yerleşimlerden biri olan Çayönü nde (60 km. Diyarbakır ın kuzey batısında) ızgara temelli ilk ev ve köy tasarımı ortaya çıkıyor (Diyarbakır tanıtma broşürü). Diyarbakır tarihine göz attığımızda neolitik dönemi takiben Hurilerin Diyarbakır a yerleşmiş olduğunu biliyoruz. Huriler İÖ 3. binde Doğu Anadolu dağlarında ve Kuzey Mezopotamya da yerleşmişlerdi. At, Huriler tarafından Anadolu ya yayıldı. Sümer dilinde at kelimesinin olmayışı, onun yerine dağ eşeği anlamında Ansu- Kıra kelimesinin kullanılışı Sümerlerin atı tanımadığını gösterir. Akadların yaptıkları savaşta yenilmelerinde yabani eşek kullanmaları, rakiplerinin at kullanmasına bağlanır (4). Diyarbakır tarihi açısından Hurilerden sonra Asurluların Diyarbakır da 4 dönem yaşadığını bilmekteyiz. Asurlular için Amid ve Bismil- Ziyarettepe (Tuşhan) iki önemli eyalet merkezidir. Asurlara ait en önemli stelleri Lice Bırkleyn, Eğil ilçesi ve Bismil Üçtepe (Kurkh) de görüyoruz. Eğilde Salmanasar a ait stel 375

377 Diyarbakır Lice ilçesi- Bırkleyn mağarası, MÖ: , I.Tiglatpileser e ait stel Kral III. Şulmanu- aşerid in Bırkleyn mağaralarındaki kabartması 376

378 Yukarıda Schachner e ait resimde Lice ye yapılan seferde atlıları ve at arabalarını görmekteyiz (5). Diyarbakır da at sporları Diyarbakır ın eski yerlileri Asurlularla da ilişkilidir. Asur ordularının en kuvvetli bölümünü arabalar ve atlılar oluşturuyordu. Naharayna nın (Mezopotamya) atlarından ve arabalarından Mısır ın 18. hanedanının en eski krallarına ait olan anıtların birinde bahsedilir. İşaya 22. Bap. 6. ayet Araba şehirleri ya da arabalarda savaşan savaşçılara destek şehirlerinden sık sık Tevratta söz edilir. 2. Krallar 18. bap 23. ayet: Asur kralına söz veriyorum ki eğer binicilerini üzerine koyabilirsen sana iki bin at vereceğim denmektedir (6). Asur ordusunda atlar Asur ordusu çok iyi örgütlenmişti. Mızraklı askerler ve okçular, örme zırhlar giyerlerdi. Savaş arabaları çok çabuk yer değiştirebiliyordu. Kuşatma gereçleri son derece gelişmişti. Ayrıca, gerçek bir süvari sınıfı da tarihte ilk olarak Asur ordusunda kurulmuştu (7). Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemi: Diyarbakır tarihinde at sporları ile tanınmış ve atlı Malazgirt te Alpaslan ın yardımına koşmuştur. Bir kaynakta da bu olarak geçer (8) (9). Diyarbakır da at sporlarına alt yapı teşkil eden önemli bir oluşum Diyarbakır ı başkent yapan devletlere örneğin Akkoyunlulara aittir. Akkoyunlu sarayında elçi olarak bulunan Venedik elçisi, Uzun Hasan ın atlılarının olduğunu hesap etmiştir (10). 377

379 Atın Diyarbakır da Artuklular döneminde teknoloji ile birlikte sentezlendiğini görüyoruz. Artuklular döneminde Diyarbakır İç Kalede 33 yıl yaşamış El Cezeri Sibernetik, Hidrolik ve robotların babasıdır. (Kitab el- Hiyel) ve eserde yer alan belli başlı otomatlar ele alınmıştır. El- Cezerî nin derin olmayan kuyu ya da ırmaktan, zincirli kova düzeneği eşliğinde hayvan gücü ile suyu yukarı çıkaran otomat düzeneği ile çift- etkili bir emme tulumba düzeneği görülmektedir. El cezeri otomatında bir at Selçuklular döneminde atın önemini surlarda da görüyoruz; 378 Nur burcunda atlar

380 Osmanlı döneminde atçılığın Diyarbakır da çok önemli bir yerde olduğunu seyahatnamelerden öğreniyoruz. Tarihte at sahibi olmak bir övünç vesilesiydi. Meşhur gezgin Tavernier Diyarbakır la ilgili hatıralarını anlatırken Paşanın birçok atlı süvarisi var ve yirmi bin atlıyı toparlayabilecek güçtedir demektedir (11). Ata verilen değeri ona harcanan paradan anlıyoruz yılında Diyarbekir valisi olan Ömer paşanın gider defterine bakalım: 266 Tayyarzade den at getüren adama in am 343 Üç seyishane bahası 428 Musul paşası kapucular kethüdası at getürdikde Battaltepe menzilinde in am (15). Ata verilen önem fiyatından da bellidir yılında bir inek 60 kuruşken, bir atın fiyatı 115 kuruştur yılında bu fiyat 270 kuruş olmuştur (16). Atın önemli bir ticaret metaı olduğunu Osmanlı belgelerinden anlıyoruz: 16 Aralık 1805 tarihli bir belgeye göre Diyarbakır da bir at pazarının olduğunu, buranın sorumlusu olan İbrahim adlı kişinin vefatı üzerine bu görevin Mehmed Emin isimli kişiye verilmesiyle ilgili bir ferman söz konusudur (BOA,C.BLD.1019) (17). At önemli olunca onunla ilgili meslekler de öne çıkmaktadır yılında meslekler içinde seyislik mesleğinin, 19. yüzyıl tevzii defterlerinde nalbantlık mesleğinin öne çıktığı gözlenmektedir (18). At aynı zamanda önemli bir vergi kaynağı olmuştur 6. Eylül 1915 te at arabalarından alınan verginin at sayısına göre hesaplanması istenmektedir. BOA,DH,UMVM,110/48,1 ve 2 (17) Attan Osmanlı da bir savaş veya tarım aracı olmasının yanı sıra spor alanında da yararlanılmıştır. İskender Paşa Diyarbakır ın ilk Osmanlı paşalarındandır İskender Paşa ve ailesinin atçılığa ve bununla ilgili sporlara çok önem verdiğini öğreniyoruz. İskender Paşa yaşadığı dönemin bir savunma aracı olduğu kadar bir milli sporu da olan kılıç kullanmasını da çok iyi bilirdi. Aynı nitelikte olan Ok atma konusunda da çok mahir ve nişancı idi. Cirit oyununu ve atları çok severdi. Çok güzel ata binerdi (12). 26 Nisan 1904 tarihli bir Osmanlı belgesinde Padişahın emriyle Diyarbakır da yapılan bir at yarışı ile ilgili olarak Diyarbakır Vilayetinden Dahiliye Nezaretine gönderilen yazının Padişaha sunulduğuna dair Sadrazamın yazısını okuyoruz (BOA,Y.A. HUS,471/82 a.b) (17). Osmanlı döneminde savaşlarda Diyarbakır süvarilerden istifade edildiğini anlıyoruz 26. Mayıs 1789 tarihli bir takrirde Mısır için Diyarbakır dan 2000 süvari istendiği görülmektedir (13). Diyarbakır salnamelerinde bu hususta tedbirler alınmıştır. Ahali malı olan kısraklar için cins aygırların suret-i celb ve muhafazası hakkında emirname ve talimatı: Bu hayvanlar için Cins at yetiştirmek için miriden celb olunan aygırların memleket baytarı tarafından nezaret olunarak istifade edilmesi ve aygırlar telef oldukça yeniden celbi hakkında emirname mevcuttur. 379

381 Yerli hayvanlar koşu yarışması (21) Padişahın doğum günü nedeniyle yapılan yarış (21) yılı- Gertrude Bell 380

382 Diyarbakır at yarışları ve tarihçesi Diyarbakır da at sporlarını Abdüssettar Hayati Avşar dan dinleyelim; ilk olarak 1927 yi 1928 e bağlayan günlerde Arap atının ıslahı için at yarışları devlet tarafından Diyarbekir de sonradan Koşuyolu adını alan yerde yapılmaya başlanır. İlkbahar ile sonbahar mevsimleri at yarışlarının yapıldığı dönem olarak Diyarbekir linin hafızasına işler. O yıllarda Cuma günü tatil olduğu için genellikle cumaları yarışlar yapılırdı. Adana dan, Urfa dan, Viranşehir den ve başka yerlerden Arap atları getirilirdi. Karacadağ mıntıkasından Sabri Keya nın (kahya) kır atı kendi branşında daima birincilik alırdı. Mızmız Muhammed, Göçmen Bekir gibi jokeyler çeşitli mesafelerde birincilikleri olan, Diyarbakırlı için tanınan simalardı. Hakem heyeti koşu pistinin içindeki binadan dürbünlerle yarışları takip ettikleri gibi heyetten bir kısmı da koşu meydanının içinden at yarışlarını izler, usulsüz hareketlerde bulunanları diskalifiye ederlerdi (20). Mevlüt Mergen Tahar Ağayı anlatıyor; dünün Diyarbekir inde olupta bugün yitirdiğimiz kültür zenginliklerinden biri de at yarışlarıdır. Şimdilerde koşuyolu diye bilinen ve burada büyük bir park oluşturulan yerde her yıl at yarışları düzenlenir ve Diyarbekir oraya taşınırdı. Tozun toprağın içinde olmasına rağmen kimse umursamaz, herkes yer kapmak için çok önceden koşu sahasını doldururdu. Atların koştuğu yerde tel örgü falanda bulunmaz atlar önümüzden geçerken istesek dokunabilirdik. Burasını tabir yerindeyse mahşeri bir insan kalabalığı doldurur, limonatacısı, şerbetçisi çekirdekçisi paramızı harcadığımız seyyar satıcılar olurdu. At yarışlarına çok kişi katılırdı ancak biz birinciyi bilirdik. O hiç değişmezdi. Tahar ağa, her yarışın galibiydi. Son zamanlarında yaşlanmış olmasına rağmen koşmaktan geri durmamış ve Diyarbakır in at yarışlarını devam ettirmişti. Zayıf, nahif vücuduyla atın üzerinde öylesine ustaca oturuşu vardı ki, bazen sanırdınız at koşuyor üzerinde Tahar ağa yok. Kendisi bazen zorlanırdı, fakat ne eder, ne yapar bu zorlandığı koşuyu bile kazanırdı. Eve geldiğimizde büyüklerimiz sorardı: Kim kazandı? Diye bizim cevabımız hep Tahar Ağa olurdu. Tahar ağa ölünce at yarışları da öldü mü? Ölmedi. Diyarbekir e yakın bir köye taşındı at yarışlarının yapıldığı yer. Fakat o günkü sevgi öldü, o günkü ruh öldü, çünkü Tahar Ağa da öldü. Öldüğünde şöyle bir söz duymuştum: Su testisi suyolunda kırıldı Rahmetle anıyoruz yılı birincileri Karacadağdan Sabri Keya nın kır atı kendi dalında birinci olurdu. Mızmız Muhammed le Göçmen Bekir ise çeşitli mesafelerde birincilik alırdı. 381

383 Tahar Ağa bir koşuda (19) 382 Pamukçuların yetiştirdiği at Diyarbakır da at yetiştiriciliği ve tarihçesi: Diyarbakır, Türkiye`de Arap atçılığının merkezlerinden bir tanesidir yılında Mustafa Kemal ATATÜRK Dicle kenarında 1000 dönümlük arazi aldırıp 32 atlık aygır deposu yapmıştır. Aygır deposu yaptırdıktan sonra 1930 yılında merhum İhsan AKGÜN, Nurettin ARAL ve Selahattin BATUR u (İnal BATUR un babası) Bağdat a gönderip Irak ve İran da o zamanki padişah yarışlarından külçe altın kazanan safkan arap atlarını Diyarbakır daki aygır deposuna getirtti. Bu damızlık atlardan çok güzel safkan arap tayları elde edildi. Şuan Dicle Üniversitesi kampusunda bu aygır deposu atıl vaziyette bulunmaktadır. Bununla birlikte At yarışları 1927 yılının sonbaharında arap atının ıslahı için devlet tarafından Diyarbakır da yapılmaya başlandı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Diyarbakır da yarışlar 6 hafta yapılırdı. Diyarbakır daki bu yarışlar sırasıyla; şuan adliye sarayının arkasında bulunan helikopter pistinde daha

384 sonra o dönemde (boş arazi olan) ofisteki paşa konağının arkasındaki boş alana ve 1955 yılından itibaren de yarışlardan adını alan Koşuyolu semtinde yapılırdı. Bu yapılan yarışlarda ilk 3 dereceyi alan atlar Ankara dan gelen uzman heyet tarafından genel bir kontrolden geçirildikten sonra damızlık olarak Karacabey, Çifteler, Karaköy, Sultansuyu ve Altındere haralarına gönderilirdi. Merhum Tahir POLAT ın oğlu merhum Hıdır POLAT a ait belgelerden ve çocuklarının (Kemal POLAT) ifadelerine göre 1959 yılında yapılan yarışlarda Amerika dan gelen bir bayan jokeyinde (cilbet) katıldığı yarışta Tahir POLAT ın bindiği at birinci gelmiştir. Birinci gelen bu atı zengin olan Amerika lı bayan satın alarak ülkesine götürmüştür. (1929 doğumlu Diyarbakır ın eski atçılarından ve halen bu mesleğini sürdüren Mehmet Şerif ALPAY ın ifadesi) (27). D.Ü. Kalp hastanesi karşısı aygır deposu (1938 yıllarına ait) 1937 yılına ait bir kitapta Diyarbekir aygır deposu, hayvan neslinin düzelmesinde önemli bir rol oynar. Depoda 17 aygır at, 2 eşek vardır. Diyarbekir de atlar bilhassa Arap soyundadır. Halkta at merakı çoktur. Yarış ıslah encümeni tarafından tertip edilen mevsim koşuları çok büyük bir ilgi ile karşılanır. Mıntıkanın en yüksek koşusu olan bu yarışlarda birinci sınıf kıratta hayvan girer. Her yıl Diyarbekir merkezinde açılan ve yalnız saf kan arap at, kısrak ve taylarına mahsus hayvan sergileri de at neslinin ihyasında büyük amil olmaktadır. İlde 8910 at vardır (23) yılı Diyarbakır aygır deposu: Vilayetimizdeki bölge aygır deposu 1935 tarihinde tesis edilmiş olup her sene yeni yeni aygırlar ilavesi suret ile hali hazırdaki aygır mevcudu 24 başa baliğ olmuştur. Mezkûr aygırlardan bir kısmı, ilkbahar mevsiminde bölge vilayetlerinde sıfat yapmak üzere gönderilmekte ve bir kısmı da Diyarbakır vilayetinde alıkonulmaktadır (25) yılına ait bir kitapta: Diyarbakır da bilhassa atlar Arap soyundandır. Halkta at merakı yüksektir. Yarış ıslah encümeni tarafından ilkbahar ve sonbaharda tertip edilen at yarışlarına hemen Türkiye nin en yüksek yarış atları iştirak eder diyebiliriz. Hayvan sergileri ise büyük bir ilgi ile karşılanır. At neslinin ıslahı için 383

385 Diyarbakır da bir aygır deposu kurulmuştur. Depo, her yıl en yüksek cins aygırlarla takviye edilmektedir. Bu münasebetle Diyarbakır ve çevresinde güzel ve halis kan taylar yetiştirilmektedir, denir (24). Geçmişte Hayvan sağlığı 1962-Hayvan hastanesi (22) 1962-Hayvan hastanesinde klinik muayene (22) Günümüzde hipodrom Ahırlar 384

386 Hipodromdan degişik görüntüler 01. Ekim 2008 tarihinde yapımına başlanan Çınar ilçesi Beşpınar Köyü sınırları içindeki bin beş yüz (1500) dekar alana kurulan ve yaklaşık 15 milyon TL ye mal olan Hipodromun pist sahası 1600 metredir. Padok sahasının etrafı tellerle çevrilmiştir kişilik kapasiteli kapalı tribüne sahip olan Hipodromda. Atların ve seyislerin barınacağı (120 at ve 120 seyisin) odalarının olduğu binaların inşaatları 2009 yılında bitirilmiş olup hizmete açılmıştır (27). KAYNAKLAR 1. Abdullah Aydın. Peygamberler Tarihi. Mehdi yay. s. 56. Ahmet Cemil Akıncı. Peygamberler tarihi. Sinan yay. İst / M. Asım Köksal Peygamberler Tarihi. Diyanet vakfı yay / Hitomi Hongo, Arkeozoolog, Kyoto Ü. Japonya Arkeoatlas Sayı 119 / Şubat

387 4. Tori. Kültür çatışmasında Kürtler. Doz yay. İst s Veli Sevin. Assur Resim Sanatı. TTK yay. Ank Austen Nenry Layard: Ninova ve Kalıntıları. Avesta yay. İst s. 479, Sabah gazetesi Abdurrahim Tufantöz. Ortaçağda Diyarbekir Aça yayank s Tori: Tarihte Türk Kürt İlişkileri. Peri yay. İst s. 9,34) 10. Prof. Dr. İlhan Erdem, Yrd. Doç. Dr. Kazım Paydaş. Akkoyunlu Devleti Tarihi Birleşik kitabevi. Ank s M. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay İst s Reşit İskenderoğlu: Beğlerbeği Gazi İskender paşa. Ank Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik: XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK s Zeki Tez. El- Cezeri nin Teknoloji Tarihindeki Yeri. 2. Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır İ. Metin Kunt. Bir Osmanlı Valisinin Yıllık Gelir- Gideri. Diyarbaekir Boğaziçi ün yay. No s. 90,93, Yrd. Doç Dr.İbrahim Yılmazçelik XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK. Ank s Kenan Yakuboğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır s. 96,208, M. Salih Erpolat. Osmanlı döneminde Diyarbakır daki esnaf grupları ve meslekler. Osmanlı dan Cumhuriyete Diyarbakır (Bahaeddin Yediyıldız, Kertsin Tomendla. ed). Ank c. 2. s. 319, Şefik Korkusuz. Bir Zamanlar Diyarbekir. İst Z. Kırmızı. Amidi Nur. Diyarbakır Büyükşehir belediye yay s Ekici C (ed): Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. Devlet Arşivleri genel md. 2. Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank Beysanoğlu ŞDiyarbakır coğrafyası. Şehir matb. İst s Eti. U. Diyarbekir. Diyarbekir matb s. 25, İzmir Fuarında Diyarbakır s Cumhuriyetin 15. Yılında Diyarbakır s Kırmızı Z. Anid-i Nur. Diyarbekir ipeği ve Ipekböcekçiliği Diyarbakır Büyükşehir belediye yay. İst s Adil Alan Diyarbakırda Atçılık. Diyarbakır Tarım Çevre Doğa sempozyumu. Diyarbakır c

388 DİYARBAKIRDA UNUTULAN BİR HAYVANCILIK DALI DEVECİLİK Kenan Haspolat 1 Diyarbakır da geçmişte çok önemli bir yerde olan deve önemli bir nakliye aracı, önemli bir tarım metaı idi. Günümüzde deve eti ve sucuğu, deve sütü çok aranan, gıdasal yönü çok önemli, aynı zamanda mühim bir ticaret aracı olmuştur. Deve güreşlerinin ise turizm potansiyeli vardır. Biz burada geçmişteki deveciliği hatırlatarak, Diyarbakır ın tekrar deve yetiştiriciliğine dönmesini bekliyoruz. Giriş Deve, devegiller (Camelidae) familyasının Camelus cinsini oluşturan iki evcil hayvan türünün ortak adı. Develer yük çeki ve binek hayvanı olarak kullanıldığı gibi, yünü, sütü, derisi ve eti için de beslenir. Yalnızca evcil türleriyle tanınan bu hayvanların yabani atalarından bu yana pek az değişikliğe uğradığı sanılmaktadır. En belirgin özellikleri hörgüçlerinde yağ depolayabilme yeteneği olan bu hayvanların uzun bacakları, yumuşak yayvan iki toynaklı ayakları kumda ya da karda yürümeleri kolaylaştırır. Aynı yandaki bacaklarını birlikte kaldırarak kendilerine özgü bir biçimde koşarlar. Ayrıca iki sırada üç tane koruyucu kirpikleri, tüylü kulak delikleri gereğinde kapanabilen burun delikleri, keskin görme ve koku alma duyuları 1 Prof. Dr. khaspolat@hotmail.com 387

389 da kum fırtınası gibi elverişsiz çevre koşullarına uyum sağlamalarına yardımcı olur. Gövdelerini örten iki tip kıldan alttaki ince ve kısa olanlar bazı yumuşak ve dayanıklı kumaşların yapımında kullanılır. Genellikle çökerek dinlendikleri ve bu konumdayken yüklendikleri için gövdelerinin yere değen bölümlerinde nasırlaşmış deri katmanları oluşmuştur. Açlık ve susuzluğa dayanma yeteneği: Deve, 50 C sıcaklıkta 8 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22 sini kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12 sini kaybettiğinde ölürken, deve, vücudundaki suyun %40 ını kaybettiği halde ölmez. Devenin susuzluğa dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 41 C ye kadar çıkartan bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Bu sayede gündüz aşırı çöl sıcağında su kaybını minimum seviyede tutabilmektedir. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut ısısını 30 C ye kadar düşürebilmektedir. Öbür nedeni ise develer bir su kaynağı bulunca litre su içerler (1). Deve yetiştiriciliği de bu faktörlerden fazlasıyla etkilendiği için günümüzde iklim ve coğrafi şartların zorlamasıyla sadece çöl ve step iklimin hakim olduğu bölgelerde ağırlıklı olarak yapılmakla birlikte ülkemizde özellikle folklorik unsurlar ön plana çıkarak sadece meraklılarınca deve güreşleri için yapılmaktadır. Osmanlı ordusu bir zamanlar Anadolu dan deveyle sefere çıkarken (Yavuz 1514 de Mısır seferine çıktığında orduda deve vardı) bugün bu sayı e kadar düşmüştür. TABLO. Türkiye de Yıllara Göre Deve Varlığı. Yıllar Adet İleride de görüleceği üzere deve çok mükemmel fiziksel özelliklere sahip bir hayvandır. Bu mükemmeliyeti Kur an-ı Kerim de de İnsan devenin ne keyfiyet ile halk olunduğuna ibret nazarı ile bakmaz mı? (Ğaşiye 17) diye vurgulanmıştır. Gerçekten deve günümüz teknolojisiyle bile yerini başka araçlarla doldurulmamış duygusal, güçlü, kanaatkar, dayanıklı tarih içerisinde medeniyetin gelişmesine büyük katkı sağlamış mükemmel bir hayvandır (2). Diyarbakır Tarihinde Deve: Diyarbakır tarihinde deve çok önemli bir yerdedir. Tarihi birçok mekân isim olarak deve sözcüğünü içerir yılında Diyarbakır tarımında çayır ve mezralar ön plandadır. 4 önemli mezra ise Develi ve Devecik ilk sıralardadır. Tarımla ilgili faaliyetler kategorisine çayır ve mezralar da 388

390 dâhil edilmiştir. Otlak olarak kullanılan çayırların yanı sıra, mezralar, çeşitli ürünlerin küçük çapta ziraatının yapıldığı, şehrin dışında fakat yakınında yer alan arazilerdir. Oldukça mütevazı gelirleri olan 2 çayır (Değercik ve Çevlik çayırları) ve 4 mezraa (Seyran Tepesi, Develü, Kal a, Hoca Halil ve Devecik) mir-i miran haslarına tahsis edilmiştir (3). Tarihte Karacadağ da Milan aşireti ve Türkmenler özellikle yazın ikamet etmiş, hayvancılık yapmış, yazın Berri dedikleri Çınar, Viranşehir, Ceylanpınar ve Kuzey Suriye ye geçmişlerdir. Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun için göçerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği yaparlar. Ayrıca keçi, at, sığır, deve, manda ve eşek de yetiştirirler. Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük taşıyacak yaşta devesi vardı. Çünkü, kara çadır, yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı. Her göçer ailesinin yirmi devesi vardı. Yüzü aşkın devesi olan aileler çoktu. Devenin etinden, sütünden ve tüylerinden de yararlanılırdı (4). Develer harp lojistiğinde de önemli bir yer almışlardır de Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan Bağdad a zahire nakleden kelekler orada sökülerek 2000 aded kira devesi ile Diyarbekir e geri gönderilmişti (5). Surların önünde develerin görüldüğü tarihi fotoğraflar Tarihte devecilik başta Bismil olmak üzere yaygındı. Geçmişte Bismilde devecilik önemliydi (6). Ali Bey seyahatnamesinde 19. yüzyılda Bismil lilerin devecilikle uğraştığını ifade eder. Bismil de 4 önemli ziyaret yerlerinden birisi deve ismi içermektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da deve büyük önem arz ediyordu. İlimizde ise yeri bir başka idi. Bunu deve sayılarından anlıyoruz. Şimdi Diyarbakır ilinde yıllara göre deve sayısına göz atalım: Diyarbakır İlinde yıllarında deve mevcudu (10). 389

391 Yıllar Deve Diyarbakır il yıllığında Diyarbakır daki deve sayısı şu şekildedir: Merkez: 1101, Bismil 160, Çermik 8, Ergani 503 = Toplam yılı Diyarbakır il yıllığında deve kelimesi içeren köy isimleri şu şekildedir: Pirinçlik bucağı: Deve durağı, Develi köyleri Çüngüş ilçesi: Deveboynu köyü Ergani Develi köyü Günümüzde deve kelimesi içeren sokakların posta kodu şu şekildedir: Devecı s tamamı Devegecıdı sb Devehamam s tamamı Devehamamı cık. tamamı Devekaldıran s tamamı Develı s tamamı Deliller hanı: Develer hac ibadetinde önemli görev yapmıştır. Diyarbakır Deliller hanı önemli bir hac toplanma merkeziydi. Burada 800 deve bulunabiliyordu. Han 72 oda 17 dükkan ve 800 deve alabilecek kapasitede bir ahırdan oluşmuştur yılında Diyarbakır ın ikinci Osmanlı valisi olan Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan bu han, Hüsrev Paşa Hanı olarak da bilinmektedir. Deliller Hanı olarak da bilinen yapının bu adı almasının nedeni, hacı adaylarına rehberlik yapan delillerin burada konaklamasıdır. (İslam Ansiklopedisi, 1994). Han karşısındaki geniş alana da Hacılar Harabesi denilmektedir. Evliya Çelebinin de bahsettiği gibi, oldukça fazla sayıda odası bulunan Deliller Hanı, 20 Haziran 1603 tarihli bir vakfiyede Mardin kapusu Menzil Han şeklinde geçmektedir. Söz konusu handa XIX. yüzyılda Hacı adayları ve delillerin yanı sıra, 1817 tarihînden itibaren askerlerin de kaldığı görülmektedir. II. Mahmud ve bunu takip eden Tanzimat döneminde ise Deliller Hanı büyük ölçüde askerin ikametine tahsis edilmiş ve depolarına askeri malzemeler konulmuştur. 390

392 Oldukça geniş bir alanı kaplayan han, ortasında kareye yakın geniş bir avlusu, bu avlunun etrafında bulunan iki katlı revaklı geçişlerin arkasında yer alan han odaları ile tek katlı bir ahır kısmından meydana gelmiştir. Avlu ortasında bir havuz bulunmaktadır. Girişte ve girişin tam karşısında bulunan merdivenler, üst katla bağlantıyı sağlamaktadır. Odaların revaklı geçişlere ve oradan da avluya açılan kapılarının yanında bir de pencere bulunmaktadır. Resim Deliller Hanının dış görünüşü Resim Deliller Hanının içten görünümü (7) Diyarbakır da tarihi bir köprünün ismi içinde deve geçmektedir. Devegeçidi Köprüsü: Diyarbakır Ergani karayolunun 25. km. sinde, yoldan yaklaşık 100 m. kadar içeride, Devegeçidi Suyu nun üzerindedir. Köprü üzerinde yapım yılını ve yaptıranını belirten bir yazıt bulunmamaktadır. Beysanoğlu (1990), köprünün adını IV. Murat Köprüsü olarak verip, IV. Murat ın Bağdat seferi zamanında yapıldığını belirtmektedir. Köprünün uzunluğu 119 m, genişliği de 6,40 m dir. En büyük kemer açıklığı 13,70 m. dir. Bazalt taşın hâkim olduğu yapı, boyutları birbirinden farklı yedi gözden oluşmaktadır. Dere üzerindeki dört gözün kemerleri diğerlerinden daha büyük olup, daha küçük olan diğer üç göz boşaltma görevi yapmaktadır. Üstü inişli çıkışlı olmakla beraber, yapım düzeni üstü düz olan köprüler sınıfına girmektedir. Şekil. Devegeçidi Köprüsü memba yüzü rölöve çizimi. 391

393 Resim Devegeçidi Köprüsü memba yüzü Resim. Devegeçidi Köprüsü mansap yüzü (8). Devegeçidi Barajı: Devegeçidi Barajı, Diyarbakır da, Devegeçidi Çayı üzerinde, sulama amacıyla yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Kaya gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi m³, akarsu yatağından yüksekliği 32,80 m, normal su kotunda göl hacmi 202,32 hm 3, normal su kotunda göl alanı 32,14 km² dir hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir (9). DEVENİN VERİM ÖZELLİKLERİ Süt Verimleri: Develerin laktasyon süresi 510 güne kadar çıkabildiği halde ortalama olarak 12 ay kadardır. Genellikle sağım günde 2 kez yapılır. Sağım sayısı 3 veya 4 e çıkarılırsa süt verimi %10-14 artar. Süt verimi ve laktasyon süresi bakım, mevsim, sıcaklık, yem gibi çevresel faktörlerden etkilendiği için değişiklik gösterebilir. 2 yılda bir yavrulama hedeflenerek, iyi besleme programı uygulandığında laktasyon süresi artar. Laktasyon süt verimi ortalama 2-3 bin litre arasındadır. 392

394 TABLO. Değişik türlerde sütün kompozisyonu Tür Su (%) Toplam Katı Maddeler (%) Yağ (%) Protein (%) Laktoz (%) Deve 87,2 12,8 4,2 3,7 4,1 0,8 İnek 86,2 13,8 4,4 3,8 4,9 0,7 At 90,1 9,9 1,0 2,6 6,9 0,4 Keçi 87,0 13,0 4,1 3,7 4,2 0,8 Koyun 82,0 18,0 6,4 5,6 4,7 0,9 Domuz 82,8 17,2 5,1 7,1 3,7 1,1 İnsan 88,0 12,0 3,8 1,2 7,0 0,2 Kül (%) Et Verimi: 18 aylık yavru develerin ortalama ağırlığı 170 kg dır. 2,5-6,5 yaşarı arasında yıllık ortalama 25 kg canlı ağırlık artışı sağlarlar. Bu nedenle eti için üretildiği taktirde 2,5 yaşında kesilmelidir. Karkas yapıları üzerinde İran da yapılan bir çalışma neticesinde karkas ağırlığı ortalama erkeklerde 231 kg, dişilerde 196 kg olarak tespit edilmiştir. Aynı çalışmada erkeklerde karkas randımanı %51,4 dişilerde ise %47,4 olarak saptanmıştır. Hayvan yaşlandıkça et kalitesi düşmektedir. Et kalitesi yönünden de en uygun kesim dönemi 2,5 yaştır. Hörgücün tamamı ve karkasın %1,9 u yağdan ibarettir. 3,5 yaşındaki genç develerde bu oran %5,19 dur. Karkas yağ oranı 20 yaşlı bir hayvanda %20,5 e kadar çıkabilir. İş Gücü Verimi: Üzerindeki binicisi ve kg yükle bir deve saatte 10 km, günde 48 km mesafeyi zorlanmadan alabilir. Üzerinde yük olmadığında ise saatte km hız yaparak günde 80 km yol alabilir. Kısa mesafelerde 500 kg a kadar yük taşıyabilen bir deve kg yükle günde 24 km yol alabilir. Ancak 6 yaşından önce develere tam yük yüklememek gerekir. Deve Tüyü: Çok hafif, dayanıklı ve düşük geçirgenlikteki tüylerinden iyi kalitede battaniye, yatak ve giyim eşyası yapılır. Devenin yünü karışık bir yündür. Uzun kaba üst kıllarla, ince ve kısa alt kıllardan oluşur. Uzun kıllar cm uzunlukta 75 mikron kalınlıkta kaba kıllardır. Bunların altındaki ince kıllar mikron kalınlıktadır ve esas devetüyü diye bilinen kıllar bu ince alt kıllardır. İlkbaharda develer bu iki kıl tabakasını birlikte attığından ince ve kaba kıllar taranarak birbirinden ayrılır. İnce kıllardan oluşan deve yünü kahverengi ya da sarı renklidir, çuha yapımında kullanılır. Kaba uzun kıllar daha koyu renklidir, keçe ve kaba kumaş yapımında kullanılır (11). 393

395 İHRACAT VE TİCARET TE DEVE Bu konuyu değerlendirmek için bir basın turu yapacağız. Avrupaya deve sütü satacaklar!!! ( ) Avrupa Komisyonu nun güvenlik ve gıda standartları konusunda yeşil ışık yakmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri nin Avrupa ya deve sütü ihraç edeceği bildirildi. Resmi haber ajansı WAM ın bildirdiğine göre El İttihad gazetesine konuşan Çevre ve Su Bakanlığı Tarım ve Hayvan İşleri İdari Müdürü Abdullah El Canan, BAE nin önümüzdeki yıldan itibaren ihracata başlayacağını ve Avrupa Birliği ne ilk deve sütü satan ülkelerden biri olacaklarını söyledi. Avrupa Birliği nden gelen onay mektubunda BAE tarafından verilen bilgilerin tam olduğu ifade edildi. Yetkiliye göre bundan sonra her ay deve sütü üzerinde 10 adet analiz ve test yapılacak. Bir yıl sonunda 120 testin sonucu AB nin ihracat kurallarına uyup uymadığının tespiti için yetkili kuruma gönderilecek. Onay aşamasının parçası olarak AB yetkilileri de bir dizi deve sütü çiftliğini ziyaret edecek. Geçen Şubat ta Dubai de düzenlenen gıda güvenliği konferansında sunulan bir araştırmada deve sütünün özellikleri tanıtıldı. Deve sütü daha az yağ ve kolesterol içermesi ve potasyum ve demirinin yanı sıra sodyum ve magnezyum gibi mineral bakımından zengin olması nedeniyle daha besleyici kabul ediliyor. Zengin protein kaynağı sütü kaynatmaya da gerek yok. Ayrıca içerisindeki özel bileşimler dolayısıyla diğer süt türlerine kıyasla daha uzun raf ömrüne sahip. Deve sütünün, içeriğindeki insülin benzeri proteinden dolayı diyabet hastalığını kontrol altında tutacağı ve gıda alerjilerine karşı iyi gelebileceği iddia ediliyor. Uzmanlar, Avrupalı tüketicileri deve sütüne alıştırmak için BAE nin kapsamlı bir pazarlama kampanyası yapması ve tüketicileri deve sütünün inek sütüne kıyasla daha sağlıklı bir alternatif olduğuna inandırması gerektiğini ifade ediyor. Kaynaklara göre Avrupa da deve sütü fiyatı inek sütü fiyatının dört katına kadar çıkabilecek. BAE de bir litrelik günlük süt 1.5 dolardan satılırken aynı miktardaki deve sütünün fiyatı 2.5 doları buluyor (Cihan). Deve maketiyle satışlarını artırdı: AYDIN IN İncirliova İlçesi nde 20 yıldır deve sucuğu üreticisi olan Osman Tepe, başta deve maketi olmak üzere, işyerine yerleştirdiği çeşitli maketlerle sucuk satışlarını artırmaya çalışıyor. İnciri ve deve güreşleri ile bilinen İncirliova İlçesi nde, sayıları her geçen gün artan deve sucuğu işletmeleri satışlarını artırmak için çeşitli yöntemlere başvuruyor. İlçede 20 yıldır deve sucuğu üretimi yapan Osman Tepe, yaptığı açıklamada, Aydın-İzmir yol güzergâhında bulunan işyerini değişik insan ve hayvan maketleri ile süslediğini, böylece dikkat çekip, sucuklarını da tanıttığını anlattı. Bölge halkının sucuğu çok sevdiğini belirten Tepe, İşyerimi maketlerle süsleyip sucuk satışlarının artmasını sağladım. Bunu gören diğer işletmeler de taklit edip aynı uygulamaya geçti. Zaten 394

396 zor ayakta duruyoruz. Hiç olmazsa bu yöntemi kullanıp satışların artmasına katkı sağladım dedi. Tercüman. Kenya daki yeni trend deve sütü: AFRİKA ülkesi Kenya marketlerindeki süt reyonlarında son günlerde farklı bir mamul görülmeye başlandı: Deve sütü. Henüz sadece özel bir şirket tarafından üretilen işlenmiş deve sütünün, normal inek sütüne göre daha besleyici ve vitaminli olduğu söyleniyor. Uzmanlar, tüketicilerin deve sütüne önyargıyla yaklaşmalarını engellemek için, ülkede geniş çaplı bir pazarlama kampanyasına başlanmasını öneriyor (AFP). Deve peyniri yok satıyor: Kayseri de 4 yıldan beri satışa sunulan ve özel olarak üretilen deve peyniri büyük ilgi görüyor. Deve peyniri satışı yapan Mustafa Çapan, deve sütünden yapılan peynirin büyük ilgi gördüğünü, her hafta 200 kilo peynir satışı yaptığını söyledi. Deve peyniri tıpkı kaşar peyniri gibi ağızda kolayca eriyor. Deve peynirinin tuzu çok az olduğu için tansiyon rahatsızlığı olanlarca da tercih ediliyor. Her hafta mandıradan 200 kilo deve peyniri alıyorum. İlgi çok olduğu için peynirler hemen satılıyor. Mandıranın çiftliğindeki deve sayısı çok fazla olmadığı için haftada 200 kilodan fazla peynir alamıyoruz. Kaynak: internethaber. com İnek yerine deve sütüyle beslenmeye ne dersiniz? İlk anda insana fantezi gibi gelen «deve sütüyle beslenme» önerisinin üzerinde durmamın nedeni, tarım sektörünün de farklı arayışlara ve yeni fikirlere yönelmek zorunda olduğunu vurgulamak İnek sütü yerine deve sütüyle beslenme önerisini duyduğumda ilk tepki olarak, «haydi canım sende» yerine «yok deve» demek geldi içimden. Oysa öneriyi ortaya atan kişi gayet ciddiydi ve bunun uygulanabilir bir öneri olduğunu savunuyordu. Bu kişi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile SETBİR in (Et ve Süt Sanayicileri ve Üreticileri Birliği) ortaklaşa düzenlediği «Et ve Süt Sektöründe Küresel Vizyon» toplantısına katılan, Birleşik Arap Emirlikleri Süt Federasyonu Başkanı Dr. Ahmed El Tigani idi. Modern yöntemlerle süt üreten bir firmanın kurucusu ve sahibi olan Dr. El Tigani yi bu öneriyi yapmaya iten neden, süt veren ineklerin çok fazla su tüketmesi ve suyun da ülkesinde kıt kaynak olması. Dr. El Tigani ye göre develerin su tüketimi ineklerin onda biri kadarmış ve bu nedenle inek sütü yerine deve sütü kullanma fikri ortaya atılmış. «Bunu deneyen var mı?», diye soruyorum. «Evet», diyor Dr. El Tigani, «400 deveyle bu işe girişen bir firma var». Tarımda devrim mi? İlk anda insana fantezi gibi gelen bu önerinin üzerinde durmamın nedeni, günümüzün dünyasında, tarım sektörünün de farklı arayışlara, yeni fikirlere, inovasyona yönelmek zorunda olduğunu vurgulamak. Cumartesi günkü uluslararası toplantıda dünya et ve süt sektörlerinin önemli isimlerini dinlerken, tarım ve gıda sektörlerinin de yaşamakta olduğumuz küresel dönüşüm sürecinden ne kadar çok etkilendiğini daha iyi fark ettim. Evet tarımda da eski düzen ve hiyerarşi bozuluyor, doğan fırsatları değerlendiren firmalar ve ülkeler dünyadaki sıralamayı 395

397 değiştirebiliyor. Örneğin Brezilya nın et üretimi ve ihracatında gerçekleştirdiği patlama çarpıcı boyutlarda. Sığır eti ihracatçısı olarak on yıl önce adı bile anılmayan Brezilya şimdi açık farkla dünyanın en büyük ihracatçısı konumuna gelmiş durumda. Çin de atak yapan ülkeler arasında. Buna karşılık Avrupa da üretim ve ihracat birlikte geriliyor. Pekiyi ya Türkiye? Bizim böyle bir atılım yapma şansımız var mı? Türkiye yol ağzında Cumartesi günkü toplantıyı düzenleyen SETBİR in Başkanı Erdal Bahçıvan ın kafasını kurcalayan soru da bu. Türkiye nin böyle bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyor Bahçıvan. Süt ve et sektörünün 2013 yılında 20 milyar dolarlık bir büyüklüğe ve 2 milyar dolarlık bir ihracat kapasitesine ulaşabileceğine inanıyor SETBİR Başkanı ama bunun sektöre farklı bir yaklaşımla el atılması halinde gerçekleşebileceğinin de farkında. Türkiye nin tarıma yeni bir vizyonla yaklaşıp bir atılım yapamaması halinde küresel rekabetin sektörü çökertmesi olasılığı ise ciddi biçimde kaygılandırıyor Bahçıvan ı. Bir dönüm noktasındayız diyor, Ya bu dönüşümü yapıp modern işletmelere geçeceğiz, verimliliği artırıp küresel pazarda varlık göstereceğiz, ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Bugünkü durumu et sektörüyle yakından ilgili bir firmanın yetkilisine sorduğumda ise pek de iç açıcı bir tablo çizmiyor. oulagay@milliyet.com.tr Güzellik için yeni formül Deve sütü: Sırtındaki hörgücü, çıkık dişleri, sakallı yüzüyle deve, güzellik ürünleri için ideal bir model oluşturmasa da sütünün cilt ve vücut için faydalı olduğu öne sürüldü. Batı Afrika ülkesi Moritanya da mandıra işleten İngiltere doğumlu Nancy Abiydirrahmani, vitamin zengini deve sütünün vücudu hem içten hem dıştan temizlediğini söyledi. Deve sütünün temizleyici özelliğinin bulunduğunu ve idrar söktürücü olduğunu anlatan Abiydirrahmani, yakın bir zamanda deve sütünden kozmetik üretme çalışmalarına da başlayacağını söyledi. Akşam. 396

398 KAYNAKLAR Dr. Gürbüz Aydın, Prof. Dr. Mehmet Emin Tekin. Deve Yetiştiriciliğiİ (Doktora Semineri) KONYA2003http://veteriner.selcuk.edu.tr/veteriner/not_soru/ deve.htm 3. Fatma Acun 16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler. 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu s Eyüp Kıran. Kürt Milan Aşiret federasyonu. Elma yay. İst s. 32,89,142) 5. Cengiz Orhonlu: Osmanlı imparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım. Ege Ün yay. İzmir s. 129, Yrd. Doç. Dr. Türkan Kejanlı. Diyarbakırın hanları ve kervansarayları 1. Uluslararası Diyarbakır Nebiler sahabiler azizler krallar kenti. Diyarbakır Yrd. Doç. Dr. Neslihan DALKILIÇ, Yrd. Doç. Dr. F. Meral HALİFEOĞLU Diyarbakır merkez ve ilçelerinde yer alan tarihi köprüler1. Uluslararası Diyarbakır Nebiler Sahabeler azizler krallar kenti. Diyarbakır İzmir Fuarında Diyarbakır Dr. Gürbüz Aydın, Prof. Dr. Mehmet Emin Tekin. Deve Yetiştiriciliği (Doktora Semineri) KONYA 2003http://veteriner.selcuk.edu.tr/veteriner/not_soru/ deve.htm

399 TARİHTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIRDA BALIKÇILIK Kenan Haspolat 1 Diyarbakır Dicle ve Fırat nehirleriyle sulanan bir kentimizdir. Çermik ve Çüngüş ilçeleri Fıratla komşudur. Üzerinde Karakaya barajı vardır. Çermik ve Çüngüş ırmakları Fırat a karışır. Durum böyle olunca balıkçılık elbette olacaktır. Dicle ve Eğil barajları da balıkçılık için bir alt yapı teşkil eder. Dicle ve Fırat nehri arasında kalan bir il olan Diyarbakır. Eğil Baraj gölü Karakaya barajı (F Türkoğlu) 1 Prof. Dr. Kenan Haspolat (khaspolat@hotmail.com) 398

400 Bunların dışında Diyarbakır da özel sektörce işletilen balık üretim tesisleri vardır. GAP la beraber artan baraj golleri ve su ürünleri rezervuar alanları Güneydoğu Anadolu bölgesinde olduğu gibi Diyarbakır ilinde de Su ürünleri üretiminde bir artış ve bu bölgede yaşayan insanların sosyo-ekonomik yapısında değişiklik yaratmıştır. GAP ın faaliyete giren baraj golleri ile beraber Diyarbakır il sınırları dâhilinde bulunan baraj golleri ve doğal goletlerin toplam rezervuar alanı hektara ulaşmıştır. Baraj gollerinde yürütülen stok tespit çalışmaları, bu rezervuarların yılda kg. lık avcılık faaliyetini karşılayabileceğini göstermiştir. Buna rağmen Diyarbakır ilindeki avcılık faaliyetleri cok sınırlı seviyede seyretmektedir. Baraj gölleri oluşturulurken oldukça büyük alanlar sular altında kalmıştır. (Sadece Kral kızı, Dicle ve Batman baraj gol rezervuarı için 37 koye ait 7093 parsel ve 4492 hektar şahıs arazisi kamulaştırılmıştır). Geçimini genelde tarımla sağlayan ailelerin başka iş kaynakları bulma zorunluluğu doğmuştur. Bununla birlikte sular altında kalan yerlerin suya yakın bölgelerinde ve nehir kenarlarındaki yerleşim yerlerinde birçok aile D.S.İ tarafından suya bırakılan aynalı sazan ve diğer bölge balık türlerini ağ ile yakalayarak yeni iş kolları yaratmaya çalışmaktadır (Diyarbakır Çevre ve Orman md). 399

401 Devegeçidi barajı Dicle üniversitesi göleti Göksu barajı Kralkızı barajı Kralkızı barajı 400

402 Barajlar: Diyarbakır da bitmiş, inşaat halinde ve proje aşamasında olan birçok baraj ve gölet mevcuttur. İlin geniş tarım alanlarını sulamaya yönelik göletlerin yapımında son yıllarda büyük gelişmeler sağlanmıştır. 1. Karakaya Barajı: Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırlarında olan Karakaya barajı 1987 yılında işletmeye açılmıştır. Enerji üretmek amacıyla inşa edilen baraj, beton kemer tipindedir. Temelden yüksekliği 173 m gövde hacmi 2 hm3, toplam göl hacmi 9580 hm3 dir. 2. Devegecidi Barajı: Kaya dolgu tipi ile yapılan Devegeçidi Barajı 1972 yılında işletmeye açılmıştır. Diyarbakır ili sınırlarında olan baraj ha cazibeli sulama amacıyla inşa edilmiştir. Halen 5800 ha net alanı sulamaktadır. 3. Yukarı Dicle Projesi Cınar- Goksu ve Tesisleri İnşaatı: Diyarbakır ili Çınar ilcesine 5 km mesafede Diyarbakır-Mardin ili Devlet Karayolu üzerindeki Göksu Köprüsünün 700 m mansabında Göksu Çayı üzerinde 657 m talveg kotunda bulunmaktadır. Kil çekirdekli kaya dolgu tipinde, temelden yüksekliği 52 m olarak inşa edilen baraj ile Göksu çayının sağ ve sol sahilinde bulunan tarıma elverişli arazilerden ha arazi sulanmaktadır. 4. Kralkızı-Dicle Projesi: a) Kralkızı barajı ve HES tesisleri inşaatı: Diyarbakır a 81 km mesafede olan Kralkızı Barajı Diyarbakır il sınırları içinde Dicle Nehrinin ana kollarından olan Maden Çayı üzerinde; Dicle ilçesinin 6 km güney batısında 707 m talveg kotunda kaya dolgu tipinde, temelden yüksekliği 126 m olan barajın gol hacmi 1919,6 hm3 ve maksimum göl alanı 57,7 km2 dir. b) Dicle Barajı ve HES İnşaatı: Diyarbakır ili sınırları içerisinde Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana kollarından olan Maden ve Dibni Çaylarının birleştiği Dicle Nehri nin meydana getirdiği mevkiinden 800 m ve Kralkızı Barajı aksının 22 km membasında, 640 talveg kotunda inşa edilmiştir. Göletler: Beşpınar Göleti: Diyarbakır İli Cınar İlcesi sınırları icinde Ortaviran Göleti: Cınar İlcesi, Kabaklı Göleti: Diyarbakır a 10 km. uzaklıkta Gozegol Göleti: Diyarbakır a 21 km. uzaklıkta Halilan Göleti: Cermik İlcesi sınırlarında Coruk Deresi uzerinde Kunreş Göleti: Cınar İlcesi Kurtkayası Göleti: Diyarbakır Batman- Silvan: Silvan İlcesi Sabun Golu Soğan Golu, Arık Golu Bismil İlcesi 401

403 Nehirler: Dicle Nehri Barajlar: Ataturk Barajı: ha ( ha) Batman Barajı: ha Devegecidi Barajı: ha Dicle Baraji: ha Goksu Barajı: 390 ha Karakaya Barajı: 1868 ha ( ha) Kralkızı Barajı: 6000 ha Çay ve Dereler Kulp Çayı Sarım Çayı Devegeçidi Deresi Berklin Çayı Çermik Çayı Ambar Çayı Batman Çayı GAP Bölgesi nde İşletmeye Açılmış Olan Baraj Gölleri Depolama Hacmi Kıralkızı (Dicle nehri) Diyarbakır yüzey alanı ha, depolama alanı 1,919 (x metreküp) Batman (Dicle) Diyarbakır yüzey alanı ha depolama alanı 1,175 Devegeçidi Dicle Diyarbakır yüzey alanı ha, depolama alanı 20,032 Dicle Diyarbakır yüzey alanı ha, depolama alanı 595 Göksu Dicle Diyarbakır yüzey alanı 390 ha, depolama alanı 62 DSİ Genel Müdürlüğünce GAP Rezervuarlarında Uygulanan Balıklandırma Çalışmaları Rezervuar Adı- Balıklandırma Yılları- Atılan Toplam Balık Miktarı (adet) Balık Türü Atatürk Kültür Sazanı Karakaya Kültür Sazanı Karakaya Gökkuşağı Alabalığı Devegeçidi Kültür Sazanı Göksu Kültür Sazanı Kıralkızı Kültür Sazanı Dicle Kültür Sazanı 402

404 (Diyarbakır Çevre ve Orman md) Nehir şehri olur da balık olmaz mı? Diyarbakır da gerek yerel alabalık üretimi ve tüketimi ve gerekse deniz balık tüketimi söz konusudur Master planda Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları Baraj Gölü Kralkızı baraj Gölü 1.Bölge Bulunduğu mevki Rezervuar alanı (ha.) Dicle Kralkızı baraj gölü 2.Bölge Ergani Dicle Baraj Gölü 1.Bölge Dicle Dicle Baraj Gölü 2.Bölge Eğil 500 Batman Baraj Gölü 1.Bölge Silvan Batman Baraj Gölü 2.Bölge Kızlal 860 Balıklandırma Çalışmaları (Adet) Batman Baraj gölü 3.Bölge Kulp 760 Atatürk Baraj Gölü Çermik ve 10. Bölge Çermik Çüngüş 300 Devegeçidi Baraj Gölü D.bakır-Ergani Göksu Baraj Gölü Çınar Dipni Baraj Gölü Dicle Diğer (Doğal Göletler) TOPLAM , Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları Baraj Gölü Bulunduğu mevki Kamulaştırılan alan (ha.) Avlanabilir stok miktarı (kg/yıl) Kralkızı baraj Gölü 1.Bölge Dicle Kralkızı baraj gölü 2.Bölge Ergani Dicle Baraj Gölü 1.Bölge Dicle Dicle Baraj Gölü 2.Bölge Eğil Batman Baraj Gölü 1.Bölge Silvan Batman Baraj Gölü 2.Bölge Kızlal Batman Baraj gölü 3.Bölge Kulp Çermik Atatürk Baraj Gölü ve 10. Bölge Çermik Çüngüş Devegeçidi Baraj Gölü D.bakır-Ergani Göksu Baraj Gölü Çınar Dipni Baraj Gölü Dicle Diğer (Doğal Göletler) TOPLAM

405 Bu noktada basından bir alıntı yapalım Alabalık Diyarbakırlıların ağız tadı oldu 404

406 Diyarbakır ve yöresinde had safhaya ulaşan Alabalık üretme çiftlikleri yetiştirdikleri balıklarla vatandaşların damak tadına hitap etmeye başladı. Diyarbakır da hem alabalık üreticileri, hem satıcıları, hem de tüketicileri alışverişlerinden memnun. Alabalık Üreticisi Sami Güven, çiftliklerinde alabalığı yetiştirdiklerini belirterek, Kentimiz ve ilçelerinde birçok vatandaşımız bu balığı tercih etmekteler. Balığımız ucuz, kaliteli ve sıhhat kaynağı olduğu için adeta yok satıyoruz. Kalp hastalıklarına, kolestrola, kemiklere yararlıdır. Şeker hastalarına, astıma ve prostat kanserine çok iyi geldiğini biliyoruz. Allah ın verdiği bu nimeti bizlerde çok iyi kullanıyoruz» dedi. Balık satıcısı Abdulvahap Sarp, «Yaz ve kış aylarında müşterilerimize alabalığı sunuyoruz. Alabalık birçok eve girip lezzetini tattırıyor. Müşterilerimiz tezgâhımızdaki diğer balıklara çok az ilgi gösteriyorlar. İşin doğrusu hem alan hem satan bu alışverişten memnun» dedi. org 02 Haziran 2011 Nehir şehri olur da balık olmaz mı! Eğil de balıkçılık Malabadi köprüsü Malabadide ağla balık avlayanlar Diyarbakır tarih öncesi dönemde bir denizdi. İsmi Tetis deniziydi. Bu nedenle Diyarbakır ilçelerinde deniz ürünleri fosilleri çokça görülür. Prof. Emrullah Güney; Tarihte Basra körfezi Ergani, Lice- Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi, demektedir. 405

407 Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye: Eğil de fosiller 406

408 Deniz şehri Diyarbakır: Diyarbakır ın deniz yönüne Kocaköy ilçesinden bakalım:mezozoik te Toros dağlarının güneyine karşı gelen kısım Tetis denizinin güney kolu tarafından kaplanmıştır. Özellikle Kocaköy çevresinde bulunan deniz canlılarına ait fosiller bunu ispatlar niteliktedir. Navadar deresi Dıjvar kayalıklarına kadar deniz kaplı idi. Tıle, İs, Yazı köyü, Mırtıban harabesi, Sevik tepeleri, Diyare Malan muhiti gibi yerlerde rastlanan ve içinde bol miktarda kabuklu yumuşakça fosili bulunan tortular vardır. I. Jeolojik zamana has özellikler taşıyan kalıntılardan daha çok midye, istiridye türlerini andıran bu fosillerin arasında çeşitli salyangoz türleri ile şeytanminaresi örneklerine de rastlanır. Navader Deresine karakterize olan ortalama 8-10 cm boyundaki midye, istiridye, denizyıldızı, denizkestanesi ile ilgili fosiller bulunur. Tetis denizi Kocaköy e deniz manzarası arz ediyordu (1). Karacadağ volkanın patlaması ile Karacadağ ve Habur vadileri tıkanıyor. Oradan akan sular toplanarak Diyarbakır içdenizini meydana getiriyor. Zamanla Dicle Nehri Germav kanyonunu açınca bu içdeniz Basra körfezine boşalıyor ve bu hadise iç denizin kurumasına sebep oluyor (2). Neolitik dönemde Diyarbakır bölgesinde balıkçılığın olduğunu arkeologlardan öğreniyoruz (3). Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde de balıkçılık Diyarbakır da gözdeydi. Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz, meyveler bitkiler bol miktarda bulunuyor ve nehirden bol balık avlanılıyor (4) yılında Diyarbakır ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Diyarbakır balıkları ile ilgili olarak Dicle nehrinin balığı meşhurdur demektedir (5). Yanı başındaki Dicle Nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi. Dicle Nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitliydi. Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı dır. Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı (6). Ecz. İrfan Rıza Yazıcıoğlu Diyarbakır da balıkçılığı anlatıyor: Diyarbakır da yanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi. Günümüzde de kentin çeşitli yerlerinde Dicle balıkları bolca satılmaktaydı. Dicle Nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitlidir. Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı dır. Geçmişte Dicle de avlanan balıklar bu semtteki balıkçılarda satılırdı. Yine şu anda tarihi kuyumcular çarşısı olarak kullanılan yılları arasında Diyarbakır valisi Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırılan tarihi eski kasaplar çarşısında da balık ve balık ağları, olta malzemeleri satılırdı. 407

409 Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı. Bölgede bolca yetiştirilen susamlar üreticilerden toplanıp bu şirikhanelerde preslenerek yağı çıkarılırdı. Yine Diyarbakır da yemeklerde çok kullanılan kişniş (coriandrum sativum-kindzi) balıklar pişmeden önce terbiyesinde de kullanılmaktadır. Diyarbakır balıkları yağda kızartılarak, buğulama, pilaki ve ızgara olarak tüketilmektedir. Dicle ve Diyarbakır göletlerindeki balık çeşitleri: Şebbot, sırink, bahren, car, karagöz, berat, şah, sazan, aynalısazan, yayın, yılan balığı, faran, bınni (kaya balığı), herver (bıyıklı) bu balık çeşitlerinin en küçüğü yaklaşık 1 kg dır kiloya varan balıklarda bolca rastlanmaktadır. Eski dönemlerde kutsal olarak bilinen Dicle den avlanan balıklar, bilhassa şebbot balığı, derisi ve yumurtası bazı cilt hastalıklarında ve eklem rahatsızlıklarında kullanılmıştır. Yazıcıoğlu nun bu alanda bir şiirine bakalım DİCLE Akarsın Şırıl Şırıl, Parlarsın Pırıl Pırıl Ağlarsın Zırıl Zırıl Azgın Nehirsin Dicle... Balıkların Ne Boldur Şebbot Bahren Doludur Oduncular Yoludur Berrak Nehirsin Dicle... GÖKSU BARAJI CANLANDI

410 Çınar İlçesi nde bulunan Göksu sulama barajına balıklandırma çalışması yapılarak 50 bin adet pullu sazan balığı bırakıldı. DİYARBAKIR- Devlet Su İşleri Müdürlüğü (DSİ) 10. Bölge Müdürlüğü tarafından Çınar İlçesi nde bulunan Göksu sulama barajına balıklandırma çalışması yapılarak 50 bin adet pullu sazan balığı bırakıldı. Batman, Dicle, Kralkızı, Karakaya ve Göksu barajlarında toplam 1 milyon 550 bin adet balıklandırma çalışmaları yapıldığı kaydedildi. Göksu barajındaki balıklama çalışmalarına DSİ 10. Bölge Müdürü Türkay Özgür ve DSİ çalışanları katıldı. 8 adet üretim istasyonunda yıllık ortalama 26 milyon balık yavrusu üretip, oradan da barajlara bıraktıklarını belirten DSİ 10. Bölge Müdürü Özgür, bölgede su ürünleri gelişimine büyük katkı sunduklarını söyledi. 50 BİN ADET PULLU SAZAN BALIK Özgür, Üretim istasyonlarında balık anaçlarından elde ettiğimiz yavru balıkları özel olarak hazırladığımız balık beslenme havuzlarında yaklaşık 4-6 cm boyuna gelinceye kadar besleyip ondan sonra oksijen tüpleri ve balık taşıma tanklarımızla balıklandırma yapacağımız barajlara naklediyoruz. Bu sayede bölgemizde su ürünleri gelişimine önemli katkı sağlıyoruz. DSİ nin birinci işlevi memleketin her tarafında sulama sorunlarına çözüm üretmek. Ancak bunun dışında yaptığımız çalışmalar da var. Doğaya ve topluma karşı sosyal hizmetler de yapıyoruz. Balıklama işi de bunlardan biridir» dedi. Çermik te Halilan Sulama Göletin e Balık Bırakıldı Diyarbakır (16 Ekim 2009): DİYARBAKIR (İHA)- Devlet Su İşleri (DSİ) 10. Bölge Müdürlüğü nün balıklandırma çalışmaları çerçevesinde Atatürk Barajı Balık Üretme İstasyonu nda yetiştirilen 15 bin sazan balığı yavrusu, Diyarbakır ın Çermik Tarım Müdürlüğü tarafından ilçeye bağlı Yiğitler köyü mevkiindeki Halilan Sulama Göleti ne salındı. Çermik İlçe Tarım Müdürü Hasan Maral, DSİ nin inşa ettiği gölet rezervuar alanı balıklandırılırken rezervuar etrafının ise ağaçlandırılması gerektiğini söyledi. Burada hedefin bölge halkının protein ihtiyacını karşılamak, bölgedeki vatandaşları olta balıkçılığına yönlendirerek kötü alışkanlıklardan kurtarmak olduğunu anlatan Maral, şöyle konuştu: «Müdürlüğümüzün İl Tarım Müdürlüğü ile yaptığı çalışmalar kapsamında 2009 yılında gölet alanında balık rezervini artırmak, baraj göletinin etrafını erozyondan korumak için ise 2010 yılında fidan dikimi yapmak istiyoruz. Gölet sahalarında yaptığımız her çalışma ve yatırımda yöre halkına hizmet götürmeyi hedefliyoruz». Bölgenin ekonomik açıdan az gelişmiş olduğunu anlatan Maral, Buradaki vatandaşlarımız balık avlanma sezonunda balık yakalayarak hem ekonomik yönden bir çaba içerisine girmiş olacak hem de buradan oltayla yakaladıkları balıkların içerdiği kaliteli besin maddeleri sayesinde sağlıklı beslenmiş olacak ve ayrıca 409

411 boş vakitlerini değerlendirmiş olacaklardır dedi. 2-4 santim büyüklüğündeki yavru sazanların birkaç ay sonra oltaya gelebilecek büyüklüğe kavuştuğunu, kendi doğal üremesi ile de gelecek yıllar içinde çok sayıda sazan balığının gölette kendi popülâsyonunu sürdüreceğini belirten Tarım Müdürü Maral, Göletlerdeki balık durumları gözlenerek, zaman zaman üretme istasyonlarında damızlıklardan yavrulatılmış yeni balıklarla takviye yapılacaktır diye konuştu. Gölete 1 Milyon Yavru Alabalık Bırakıldı!!! 08 Şubat 2012 Diyarbakır ın Silvan ilçesinde bulunan Malabadi Baraj Göleti ne 1 milyon 50 adet yavru alabalığı bırakıldı. Silvan ilçesinde tarım arazisi olmayan köylü vatandaşlar, yakın olan Malabadi Baraj Gölü nde alabalık tesislerini kurarak geçimlerini sağlıyor. GAP Bölge Kalkınma İdaresi tarafından desteklenen Silvan Kaymakamlığı ile İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından koordine edilen Çatakköprü köyü Beynat mezrasında ikamet eden Halil Buzkartaca önderliğinde 10 kişilik çiftçi grubuna ait ağlı havuzlarda 410

412 baraj gölünde 250 tonluk kapasiteli alabalık üretim tesisine 1 milyon 50 adet yavru alabalık bırakıldı. Silvan ilçesine bağlı Çatakköprü köyü Beynat mezrası Malabadi Göledi üzerinde kurulan Alabalık Üretim Tesisi Sahibi Halil Buzkartaca, Köyümüzde yapacak hiçbir işimiz kalmamıştı daha önce çiftçilik yaparak geçimizi sağlıyorduk ancak çiftçilik yapacak tarlalarımızın kalmaması sonucu bizde İlçe Tarım Müdürlüğü ne 10 çiftçi olarak alabalık tesisi için başvuruda bulunduk. Projemiz hayata geçti bugün burada 1 milyon 50 adet yavru alabalık baraj gölünde bulunan ağlarımıza bırakıyoruz. Burada sağlıklı bir çalışma yürütürsek yıllık bir milyon TL civarında bir kazancımız olacak. Kooperatifler şeklinde yapılan çalışmalarda disiplin, düzen ve kurallar vardır. Buda bizim sağlıklı bir çalışma yürüttüğümüzü göstermektedir. Bu tesisinin kurulmasında bizlerden desteklerini esirgemeyen herkese teşekkürlerimi sunuyorum dedi. İlçe Tarım Müdürü Mahmut Kutlu ise, İlçe Kaymakamlığı ile İlçe Tarım Müdürlüğümüz tarafında koordine edilen Çatakköprü Köyü Beynat Mezrasında bulunan Halil Buzkartaca, ait Malabadi alabalık çiftliği 10 çiftçimizin bir araya gelinmesiyle kurulmuştur. Şeklinde ifade etti. Bize yapılan başvuru sonucunda GAP İdaresince desteklenen proje hayata geçmiş ve alabalık tesissilerine 10 santimlik bir milyon 50 bin adet yavru alabalık bırakılmış olup tesissimiz faal duruma getirilmiştir. Yılık kapasitesi 250 ton olan balık üretim tesissimiz bölgenin alabalık balık ihtiyacını büyük ölçekte karşılayacaktır» dedi. Silvan İlçe Tarım Müdürü Mahmut Kutlu, Silvan ilçesinde bu projeyle birlikte 4 alabalık tesisinin mevcut olduğunu, 2011 yılı itibariyle 3 Milyon 610 adet yavru alabalığın baraj göletinde bulunan balık havuzlarına bırakıldığını, 2012 yılında 900 tonluk bir alabalık üretimi hedeflendiğini belirtti. Diyarbakır balıkları Sazan Şelbot 411

413 412 Çar

414 Karagöz Alacan KAYNAKLAR 1. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını s Muazzez İlmiye Çığ: Sümerlilerde Tufan, Tufanda Türkler. Kaynak yay. İst s Mıchael Rosenberg. Hallan Çemi. Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen/ ed): Türkiye de Neolitik Dönem. Arkeoloji ve Sanat yayist s M. Şefik Korkusuz Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara s Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu: Diyarbakır mutfağı. 413

415 TARİHTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR KUŞ CENNETİ VE EKOTURİZMDE YERİ Kenan HASPOLAT* Doğa Koruma Derneği, uluslararası kriterleri esas alarak Türkiye nin önemli kuş alanlarına ilişkin bir envanter hazırladı. Türkiye de 184 kuş cennetinin tanımlandığı envantere göre, önemli kuş alanları 11 milyon 638 bin 525 hektarı kapsıyor. Doğu Anadolu da 45, İç Anadolu da 34, Akdeniz de 28, Ege de 23, Marmara da 19, Güneydoğu Anadolu da 16, Orta ve Batı Karadeniz de 13, Doğu Karadeniz de 6 önemli kuş alanı bulunuyor. En çok kuş alanı Doğu Anadolu aynı zamanda en az korunan alan özelliği de taşıyor. Diyarbakır tarihte olduğu gibi günümüzde de kuş yönünden çok zengin olup değişik su alanlarında kuş cennetlerine sahiptir. Şehri diğer bölgelerden ayıran en önemli bir özellik ise dünyanın en büyük leylek kolonisine sahip olmasıdır. Kuş cennetleri değişik baraj göllerinde, Dicle kenarında ve Hevsel bahçelerinde bulunmaktadır. Karacadağ da kuş bakımından ilginç bir durum arz etmektedir Bir turizm çeşidi olan kuş gözlemciliği Diyarbakır da dinamizm kazandığı takdirde önemli bir istihdam alanı meydana getirecektir. Kur ân, insanları iman ve İslâm ın ifade ettiği barış, güven, huzur ve saadete çağırmaktadır. İnsanların, bu güzellikleri yakalamaları için, Kur ân ın ilkelerine uymaları gerekmektedir Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir/topluluklardır. Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık el-en âm 6/38 (1). Yüce kitabın çağrısı tarihin derinliklerinde yankı bulmuştur. Diyarbakır hüküm sürmüş devletler bu çağrıdan etkilenmiştir. Örneğin Selçuklular ve Artuklular burçların üzerine ve medreseler kuş figürlerini işlemişlerdir. *Prof. Dr. Kenan HASPOLAT 414 Diyarbakır burçlarında kartal simgesi

416 Urfakapı Dağkapı Urfa kapı güneyinde güvercin kabartmasına rastlanır (17). Yırtıcı Kuşlar: Urfa Kapı, Melikşah Burcu, Nur Burcu, Ulu Beden, Yedi Kardeş, Dağ Kapı yırtıcı kuşların bulunduğu burçlardır. Çift başlı kartal, Urfa Kapı, Ulu Beden ve Yedi Kardeş te egemen kabartmadır. Kartal beraberinde Şahin i anımsatan yırtıcı kuş kabartması yanında güvercin kabartması görülür. Melikşah ve Nur Burcu ndaki Kuş tasvirlerinde kuyruk ve kanatlar açıktır. Bu, güç gösterisini andırmaktadır (18). Kuş cenneti Diyarbakır da Mesudiye medresesinde taş oymacılığı içinde kırlangıç motifi. Mesudiye medresesi 415

417 1869 senesine ait resmi devlet belgesi olan Diyarbakır salnamelerinde kuş seslerine kulak kabartalım Hele seher-i infilak, kuşlar güvercinliklerden, nehrin canib-i garbisindeki bahçelerden iftirak ederek suya doğru geldikleri zaman çıkardıkları avazelerin sami a-nüvaz-ı mahzuziyet olan ihtizaz-ı hakikaten pek sevimlidir. Şu temaşa- yı fara faza Ağustos on beşinden Eylül nihayetine kadar devam eder (2). Arif paşa seyahatnamesinde Diclenin canibeyni pek latif bahçeciklerle müzeyyen olup karşıdaki (Kıtırbil). namında bir hristiyan karyesindeki Boranhanelerden tayarane vücuhdade cevelan eden güvercinler şu umumi çemenzarın kelebekleri hükmünde görünüyorlar (3). Tarihsel çerçevede konu dikkat çekmiş 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerinde şu ifadeler vardır. Ecnas-ı tuyurdan dahi şahin, baykuş, karga, ardıç kuşunun muhtelif nevileriyle esmer ve siyah karatavuk, çayır kuşu, on dört güvercin, kır ve kızıl siyah keklik, bakasa, çil kuşu, bıldırcın, toy kuşu, yaban ördeği, balıkçıl, kaz ve kuğu kuşları pek külliyetlidir denmektedir. Bir çok evlerin pencerelerinde yuva yapan kerkenez kuşları sayısızdır. Av kuşlarından karatavuk, yabani ördek, toy, bıdırcın, güvercin hatıra gelmelidir. Turna, çulluk, sarı asma, arı kuşu, ağaçkakan ve balıkçılların her türlüsüne rastlanır (2). Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da Diyarbakır da kuşlara verilen önemi görüyoruz yılında H. Basri Konyar ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Diyarbakır da hemen bütün evlerin pencerelerinde yuva yapan kerkenezler sayısızdır. Leylek, kırlangıç, karga, saksağan, baykuş, çavuşkuşu, sığırcık, kartal, şahin, akbaba, atmacaların her türlüsü bulunur derler (4). 416 Şimdi günümüzde Diyarbakır daki kuş envanterine göz atalım BARAJ GÖLLERİNDE KUŞLAR Çınar Göksu barajında 141 kuş türü saptanmıştır. 18 i yöre için yerli, 21 i kış göçmeni, 69 u yaz göçmeni, 20 si transit göçer olarak saptanmıştır. Özellikleri olan kuşlar olarak Tepeli batağan, kulaklı batağan, karaboyun batağan, karabatak, gri bakıkçıl, erguvani balıkçıl, büyük akbalıkçıl, küçük akbalıkçıl, öküz balıkçılı, akleylek, bozkaz, akalınlı büyük kaz, angıt, külrengi ördek, bağırtlak, ıslıkçı, kaşık gaga, elmabaş ördek, tepeli ördek, akgöz, akgaga, karaçaylak, doğu atmacası, çakırkuşu, mavi doğan kızıl şahin, küçük kartal, şah kartalı, büyük bağırgan, balık kartalı, kerkenez, uludoğan, çil keklik, sakarmeki, turna, uzunbacak, kolyeli k. yağmurkuşu, kız kuşu, küçük kum kuşu, akarın yeşilbacak, bataklık çulluğu, kocagöz, çayır balabanı, bataklık kırlangıcı, gülen martı, küçük martı, gümüşi martı, büyük karabaş martı, palamut kuşu, akbıyık deniz kırlangıcı, adi deniz kırlangıcı, akalın deniz kırlangıcı, kadı kuşu, kaya güvercini, tahtalı güvercin, tahtalı güvercin,

418 kumru, üveyik, bataklık baykuşu, cüce baykuş, kukumav kuşu, çoban aldatan, akarın ebabil, akkuyruk sokumlu ebabil, gri ebabil, gri yalıçapkını, arı kuşu, kuzgun, ibibik, küçük ağaçkakan, boğmaklı tarla kuşu, küçük boğmaklı tarla kuşu, bozkır toygarı, küçük bozkır toygarı, çöl toygarı, tepeli toygar, tarla kuşu, kulaklı tarla kuşu, is kırlangıcı, kır incir kuşu, ağaç incir kuşu, sarı kuyruk sallayan, dağ kuyruksallayanı, akkuyruk sallayan, bozboğaz, kızıl çalı bülbülü, narbülbülü, buğdaycıl, akgerdan, bahçe kızılkuyruğu, kuyrukkakan, toprak renkli, kuyrukkakan, çöl kuyrukkakanı, karatavuk, ökse otu ardıcı, setti bülbülü, ırmak ardıçkuşu, bıyıklı ardıçkışu, saz ardıçkuşu, büyük saz ardıçkuşu, beyaz mukallit, zeytinlik mukalliti, gri mukallit, akgerdan ötleğen, çalı ötleğeni, bahçe ötleğeni, cif caf, söğüt bülbülü, ardıç bülbülü, altın tavukcuk, gri sinekkapan, yarım band sinekkapan, mavi baştankara, büyük baştankara, sarıasma, çekirgekuşu, karalın çekirgekuşu, Kızılbaşlı çekirgekuşu, saksağan, kızılgaga dağkargası, cüce karga, ekin kargası, sığırcık, ev serçeri, dağ serçesi, bataklık serçeri, ispinoz, Florya, saka, ketenkuşu, çöl sakrağı, bataklık kirazkuşu, karabaş kirazkuşu, tarla kçrazkuşu (5). Kral kızı ve Eğil baraj kuş çalışmalarına göre 163 kuş türü saptamıştır. 35 i yerli, 58 i yaz göçmeni, 28 i kuş konuğu, 38 i geçiş dönemlerinde yöreyi kullanmıştır. 55 tür bölgede kuluçla yapıyor, 42 tür muhtemelen kuluçka Yapmakta, 66 tür kışlama ve geçiş döneminde yöreyi beslenme ve dinlenme alanı olarak kullanmaktadır (6). Ergani Dicle arası baraja yakın yerde martılar 417

419 Ergani Dicle arası baraja yakın yerde martılar Eğil baraj gölünde kuş mağarası 418

420 Eğil baraj gölü- kartallar Prof. Murat Biricik Diyarbakır Kabaklı göletinde 102 Kuş türü saptamıştır (7). Prof. Dr. Ahmet Kılıç Devegeçidi baraj gölünde 109 kuş türü bildiriyor. Birkaç kuş örneği verelim. Eğil baraj havzasında kuş mağarası 419

421 Tepeli Batağan, Kırmızıboyun Batağan, Karaboyun Batağan, Küçük Batağan, Gri Balıkçıl Erguvani Balıkçıl, Büyük Akbalıkçıl, Küçük Akbalıkçıl, Alaca Balıkçıl, Sığır Balıkçılı, Gece Balıkçılı, Küçük Balaban, Leylek, Çeltikçi, Angıt, Yeşilbaş, Kılkuyruk, Kaşıkgaga, Elmabaş Tepeli Pakta, Pasbaş Patka, Atmaca, Saz Delicesi, Gökçe Delice, Bozkır Delicesi vs (8). DİCLE VADİSİ VE HEVSEL KUŞLARI Dicle Vadisi kesimindeki kuşlar, yakın yıllarda araştırılmış, yalnızca bu gözlemler sonucunda yörede en az 175 kuş türü gözlenmiştir. Türkiye de toplam olarak 460 a yakın kuş türünün bilindiği göz önünde bulundurulursa alanın barındırdığı kuş çeşitliliğinin önemi daha iyi anlaşılabilir. Bölgedeki çok yoğun tarımsal etkinlikler, Dicle nehri boyunca doğal alanların ortadan kalkması sonucunu doğurmuştur. Özellikle küçük yapılı ötücü göçmen kuşlar uzun göç yolculukları boyunca zaman zaman dinlenmek ve beslenmek için, doğal yapısı aşırı derecede bozulmamış, sürülmeyen alanlara gereksinim duymaktadırlar. İlkbahar ve sonbahar göç dönemlerinde Dicle Vadisi üzerinden binlerce yırtıcı kuş geçmektedir. Bu kuşlardan bazılarının vadideki ağaçlara, yamaçlara veya yere konarak dinlendikleri ya da göçe devam etmek için uygun hava koşullarının oluşmasını bekledikleri gözlenmektedir. Uygun konaklama olanağı sunması dolayısıyla Hevsel Bahçeleri ndeki sık ağaçlıklar bu kuşlar için özellikle önemlidir. Hevsel Bahçeleri yerli kuş türlerinin de yoğun olarak kullandıkları güvenli bir geceleme alanıdır (9). Her doğal alanda olduğu gibi buranın tek sahibi insan değil; varoluşlarının ta en başından beri kaderlerini bağladıkları sudan vazgeçemeyen daha nice canlı var Dicle vadisinde. Nehrin Dicle vadisi proje alanı içinde kalan kısmında doğu kıyısını boydan boya kuşatan Dicle Üniversitesi kampusü kesiminde en az 175 kuş türü tek tek belirlenmiş durumda. Özellikle ilkbahar ve sonbahar göçleri sırasında alanda konaklayarak kendilerini yenileme fırsatı bulan bu kuşlar arasında bıldırcın kılavuzu, doğu ve orman söğütbülbülleri, kuzey kamışçını, küçük çinte, İzmir yalıçapkını ve toy gibi Türkiye de her görüldükleri yerde heyecan yaratan nadir kuşlar da var. Yine bu grup kuşlardan çizgili ishakkuşu Güneydoğu Anadolu ya özgü bir baykuş türü ve yakın zamana dek ülkemizde bu kuşun yaşadığı bilinen yalnızca iki yer bulunuyordu; bunlardan Birecik e uğrayan Avrupalı kuş gözlemcileri hâlâ bu kuşları görmeden gitmiyor. Türkiye de soyu kritik derecede tükenme tehlikesi bulunan türlerden alaca yalıçapkını da bu alanı mesken tutan kuşlardan; yuvasını yapmak zorunda olduğu nehir kenarlarındaki dik toprak yamaçlar böylesi projeler yüzünden de yok ediliyor. Göç dönemlerinde Dicle vadisi üzerinden binlerce yırtıcı kuş geçiyor. Bu kuşlardan bazıları vadideki ağaçlara konarak dinleniyor ve yola devam etmek için uygun hava koşullarının oluşmasını bekliyorlar. Özellikle Efsel bahçeleri kendilerine (yerli kuş türlerinin de yoğun olarak kullandıkları). güvenli bir geceleme alanı sunuyor (10). 420

422 Akkuyruklu Kızkuşu Hevsel bahçesinde görüldü Türkiye de kuş gözlemcileriyle ornitocuların (kuş fotoğrafçıları). uzun uğraşlara rağmen daha önce Kars, Ankara ve Gaziantep te sadece bir kaç kez görüntülenerek kayıt altına alınan Akkuyruklu Kızkuşu, Diyarbakır daki kuş cenneti Hevsel Bahçeleri nin Dicle Nehri kıyısında görüntülendi. Güneydoğu ve Diyarbakır ın gizli kuş cenneti olarak bilinen Hevsel Bahçeleri nde bugüne kadar uzmanların kayıt altına aldığı 180 kuş türüne artık yeni bir tür daha eklendi. Ovalarda, platolarda ve nehir kenarlarında yaşayan Akkuyruklu Kızkuşunun, Hindistan ve Afrika daki kışlama alanlarından mart ayında ayrılarak nisan ayında Afganistan ı geçerek Türkiye ye ulaştıkları belirtiliyor (11). HAVZADAKİ KUŞ TÜRLERİNE BİR YENİSİ EKLENDİ Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biloyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Akkuyruklu Kızkuşunun sıklıkla görülen bir kuş türünün olmadığını söyledi. Bu kuş türünün neredeyse hiç görülmediğini belirten Prof. Dr. Kılıç, Hevsel Bahçeleri nde 180, Diyarbakır ve ilçelerini de kapsayan bir alanda ise 270 kuş türü bugüne kadar kayıt altına alınmıştır. Bugüne kadar Akkuyruklu Kızkuşuna rastlanmamıştı. Ancak 1950 li yıllardan beri varolduğu bilinmekteydi. Artık Diyarbakır da yaşayan kuş türüne yeni bir türü ekleyebiliriz dedi. HEVSEL BAHÇESİ NDE EKO TURİZMİ YAYGINLAŞTIRMAK GEREK Akkuyruklu Kızkuşunu Hevsel Bahçeleri nin, Dicle Nehri kıyısındaki bölümünde görüntülenmesinin önemli bir hizmet olduğunu belirten Prof. Dr. Kılıç, şunları söyledi: Kuş cenneti olarak bilinen Hevsel Bahçeleri, yeni kuş ve sürüngenlere, büyük avantajlar sağlıyor. Koruma, korunma ve barınma ile beslenme anlamında büyük ajantajları gören yeni türler, Hevsel Bahçeleri ne geliyor. Uygun bir barınma 421

423 merkezi olarak mevsim aralarında farklı kuş türlerini burada görmek mümkün. Bahçenin korunabilmesi ise çok zor. Çünkü kent merkezine bitişik bir alanda hem tarım yapılıyor. Burada tarım yapan halkı bilgilendirmek lazım. Onların bu kuş türlerini koruma altına almasını sağlamak ve av yasağına uyulması halinde kuş türleri koruma altına alınabilir. Bahçede eko turizmi sağlamak gerek. Böylece hem ekonomik anlamda bir katkı sağlarken, çevre faktorönü de ön plana çıkarmış olacağız. 200 GRAM AĞIRLIĞINDA AMA 19 YIL YAŞIYORLAR Eşeysel olgunluğa 1 yaşında ulaşan Akkuyruklu Kızkuşu, çoğu anca 3 yaşında kuluçkaya yatar. 3-4 yumurta yapan Akyruklu Kız kuşunun kuluçka dönemi ise 22 ila 24 arasında değişiyor. 100 ila 200 gram ağırlığında olan bu kuş türünün ortalama 19 yıl yaşadığı biliniyor. Uzmanlar, Irak sınırları içinde Fırat nehri boyuncu 1953 yılında Yaygın olarak yaşandığı bilinen Akkuyruklu Kızkuşu, günümüze gelindiği sayılarının oldukça azaldığını belirtiyor. www. diyarinsesi. org HEVSELE SAHİP ÇIKMALI VE TEDBİRLER ALINMALIDIR Hevsel Bahçelerindeki Kuşlar Ölecek Mavi Gerdanlar, Bataklık Çitneleri ve Dağ Kuyruksallayanları gibi kuşların konakladığı Diyarbakır daki Hevsel Bahçeleri ndeki bataklıklar, insanların etrafa rastgele attığı çöpler nedeniyle kuşlar için tehdit oluşturmaya başladı. Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, 180 tür kuşun barındığı Güneydoğu nun kuş cenneti, Diyarbakır daki Hevsel Bahçeleri nde, önlem alınmazsa kuş türlerinin azalacağını söyledi. Prof. Dr. Ahmet Kılıç, görünen ambalaj ürünlerinin diğer çöplere göre daha az zararlı olduğunu belirterek, şunları anlattı: Özellikle, deterjanlar ve onlara ait kalıntılar, yeme ve içmeyle vücuda girerek, canlıların biyokimyasal ve fizyolojik süreçlerine etki eder. Ambalaj atıkları doğada 100 yıl kalabiliyor. Bu tür yerlerin bir şekilde atıklardan temizlenmesi lazım aksi halde türlerde azalma görülebilir. dedi. (11). 422

424 Selim Kaya nın objektifinden Hevsel Kuş Cenneti. ( www. diyarinsesi. org). 423

425 424 Sürmeli kız kuşlar

426 Dicle Üniversitesi (DÜ). Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Biricik, sürmeli kız kuşunun Türkiye de kullandığı duraklardan birinin daha ortaya çıktığını söyledi. Biricik, yaptığı açıklamada, Diyarbakır ın önemli fauna ve flora alanlarının belirlenmesi çalışmaları kapsamındaki arazi çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Sürmeli kız kuşlar D.Ü Kuş Gözlem Topluluğu üyelerinin Bismil ilçesindeki sulak çayırlarda yaptığı çalışmalar sırasında 48 sürmeli kız kuşuna rastlandığını belirten Biricik, şöyle dedi: Kuşun oradan hangi yolu kullanarak üreme bölgesine geçtiği henüz tam olarak bilinmemektedir. Sürmeli kız kuşunun Türkiye de kullandığı duraklardan biri daha ortaya çıktı. Bu kuşun görüldüğü her yer çok önemli. Göçü başarıyla tamamlayabilmesi, yolunun üzerindeki güvenli ve uygun özelliklerdeki konaklama alanlarına bağlı. Bir başka deyişle, sayıları kritik derecede azalmış olan sürmeli kız kuşu türünü yaşatmak, ancak buraları korumakla mümkün. Umarız sürmeli kız kuşunun göç güzergahı, bizden daha kuzeyde kalan noktalar da kısa zamanda tespit edilir. Nesilleri tükenmek üzere Sayının beklenenden daha fazla olmasının hem şaşırtıcı, hem de sevindirici olduğuna dikkat çeken Biricik, Bu sürüyü büyük olasılıkla başka gruplar izleyecektir. Bu, göç rotasının ayrıntılarıyla saptanmasına katkıda bulundu dedi. Sürmeli kız kuşlarının Avrasya da yaşadığını ve soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bulunan kuş türlerinin başında geldiğini belirten Biricik, sürmeli kız kuşunun bilimsel adının Vanellus Gregarius olduğunu söyledi. İki bin tane kalmış Sürmeli kız kuşunun dünyada yaklaşık iki bin tane kaldığının tahmin edildiğini anlatan Biricik, kışı Afrika nın doğusunda, Orta Doğu da ve Hindistan da geçiren sürmeli kız kuşlarının kuluçkaya yatmak için Kazakistan ile Rusya ya göç ettiklerini belirtti. Kuş gözlemcileri, bu kuşların göç yolları üzerinde Türkiye nin de bulunduğunu, bu kuşlara daha önce Şırnak ın Cizre ilçesi ile Muş un Bulanık ilçesinde rastlandığı bildirildi (Dsöz). Karacadağ ve kuş Diyarbakır da Karacadağ da arazi keşfinde Geoff ve Hilary Welch, saptadıkları kuşların Akgerdanlı Ötleğen olmayıp Bozkır Ötleğeni olduğunu arazide anlamış ve yuvalarının fotoğraflarını çekmişlerdir. Böylece Türkiye listesine yeni bir üreyen tür eklemiştir. Karacadağ dan başka bir yerde bulunamamıştır. Karacadağ, türün dünyadaki en doğu üreme noktasıdır. Giderseniz görürsünüz Zaten, çok farklı bir habitata sahip Karacadağ. Gelelim Bozkır Ötleğenin nasıl ayırt edildiğine: Fotoğraftaki erkek birey. Göz pınarı koyu renklidir, kanatları daha kızıldır. Başının tamamı gri, göz halkası beyaz ve ince, boğazı beyaz, alt tarafının kalanı uçuk pembedir. Dişisi ve genci daha açık renklidir, başları açık kahverengidir. 425

427 Ötüşü kısa ve basittir, akgerdanlı ötleğene benzer, uçuşta ötebilir. Kurak ve ağaçsız bölgelerdeki alçak çalılarda bulunur. (Karacadağ da 1800 metrenin üzerindeki Geven çalılıklarında ürüyor, en fazla 200 çift olabileceği düşünülüyor) (12). Diyarbakır kuş menüsü içinden Çevre ve orman müd. ce salınan bir şahin Diyarbakır kuş menüsü içinden Çevre ve orman md ce salınan bir şahin Yapılan değerlendirmeler sonucunda, ilimiz ve yakın çevresinde 17 takıma ve 55 familyaya ait 285 kuş türünün bulunduğu belirlenmiştir. Saptanan türlerden 21 tanesi küresel ölçekte nesli tehlike altında olup, bunlardan en az beş tanesi yörede üreyen türlerdir Bunlardan 71 inin yerli, 87 sinin yaz misafiri, 61 inin kış misafiri ve 61 türünde göç dönemlerinde yöremizde gözlenen türler oldukları, 5 türün ise rastlantısal gözlenen tür olduğu belirlenmiştir. Tüm Türkiye de yeterli kaydı mevcut olan 469 kuş türü olduğu göz önüne alındığında ilimizin sahip olduğu bu çeşitliliğin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır. 426

428 anlaşılmaktadır. Yörede bugüne kadar 29 yırtıcı kuş türünün olduğu belirlenmiş olması ve tüm Türkiye de Falconiformes takımının 38 türle temsil ediliyor olması (16). yörenin yırtıcı kuşlar açısından ayrı bir önem taşıdığı sonucunu da göstermektedir (13). Doğa Derneği nden aldığı bilgiye göre, Derneğin girişimleriyle Türkiye nin son 10 yıllık kuş verileri Avrupa nın Kuşları Raporu 2004 te yer aldı. Bu raporda ilk kez Türkiye dahil tümavrupa ülkelerinin kuş verileri bir araya getirildi. Rapora göre, Avrupa ülkeleri içinde en çok kuş türüne sahip ülke sıralamasında Türkiye birinci oldu. Türkiye yi 281 kuş türü ile Fransa takip etti. Bu ülkeyi 261 kuş türü ile İspanya izledi. Kuş turizmini kazancına bir örnek verelim. Diyarbakır gayret gösterirse neler kazanır görelim Basın turu yapıyoruz Sultansazlığı 5 bin turisti ağırlayacak Türkiye nin ikinci büyük kuş cenneti olan Kayseri deki Sultansazlığı turizme açılıyor. Sultansazlığı nın ilk 5 yılda 5 bin turisti ağırlaması bekleniyor. Küresel Çevre Fonu nun hibe katkısı ile Orman Bakanlığı ve Dünya Bankası işbirliğiyle hazırlanan Ekoturizm Projesi nin planlama çalışmalarında son aşamaya gelindi. Bölgede organize bir turizm çalışması bulunmaması turizmin önünü tıkıyor. Doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla sürdürülen proje kapsamında 301 kuş türünün tespit edildiği Sultansazlığı nda, kuş gözlem kuleleri yapıldı. Turizm hareketlerini düzenli hale getirmek için de Ekoturizm Komitesi kurulacak. Bölgede 5 yıllık dönemde 5 bin turist hedeflenirken daha sonra bu sayının 10 bine çıkması bekleniyor. Kuşları rahatsız etmemek için bu rakamın artması istenmiyor. Kuş gözlemciliği doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Sağlıklı bir çevrenin en iyi göstergesi olan kuşlar her türlü yaşam ortamında bulunurlar. Kent içerisinde parkta, sulak alanda, bozkır, orman, çöl gibi hemen her yerde kuş gözlemciliği yapılabilir. Kuşlara yeterince yaklaşmak mümkün olmadığı için dürbün, yakın gözlem yapmayı sağlayan en temel araçtır. Açık alanlarda, uzak mesafelerde bu amaca yönelik olarak yapılmış olan teleskoplarda çok yararlı olurlar. Gözlem süresince kayıt tutmaya yarayan bir not defteri unutulmamalıdır. Ayrıca kuş türlerinin bulunduğu bir rehber kitap almak yararlı olacaktır.. Son yıllarda kuş gözlemcilerinin sayısı ve örgütleri hızla artıyor. 427

429 DİYARBAKIR BİR KUŞ VE LEYLEK CENNETİ Leylekler çok eski yıllardan beri Diyarbakır ı mesken tutmuştur John Mac Donald ın 1818 senesine ait seyahatnamesinde Diyarbakır ı anlatırken Doğuluların kutsal olarak gördükleri leylek İlkbaharda geliyor bu yörelere demektedir (14). Leylek (Ciconia ciconia). Anadolu da kuluçkaya yatan bir türdür. Son yıllarda, kışın da yurdumuzda bulunmaktadır. Yuvalarını yerleşim bölgelerine de kurarlar. Uzun yıllar aynı yuvayı kullandıkları bilinmektedir. Dicle Nehri kıyısında yuva yaklaşık 200 m aralıklarla sıralanmaktadır. Anadolu daki en büyük leylek üreme populasyonu Diyarbakır da (Bismil). bulunmaktadır. Leylekler birbirlerinden eşit uzaklıktaki yüksek gerilim hatları üzerinde yuva kurmaktadır (15). Diyarbakır ın kuş cenneti olduğunu ifade eden Kılıç, Türkiye de 450 kuş türünün 270 den fazlası Diyarbakır da bulunuyor. Bu kuşların en büyük kısmını leylekler oluşturuyor. Prof. Dr. Ahmet Kılıç. Dünyanın en büyük leylek kolonisinin bulunduğu, söyledi. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, yapmış olduğumuz araştırmalarda Bismil ilçesinde 20 kilometrelik alan içerisinde 53 tane leylek yuvası tespit ettik. Bu, dünyanın en büyük leylek popülasyonu anlamına geliyor. Bu yuvaların 42 sinde aktif olarak kuluçka tespit ettik dedi. Ahmet Kılıç, Diyarbakır ı Bismil İlçesi ne bağlayan karayolu civarında bulunan yüksek gerilim hatları üzerinde 53 leylek yuvası tespit edildiğini kaydetti. Şimdiye kadar kaydedilen en büyük leylek kolonisinin 30 çiftten oluştuğunu belirten Kılıç, çalışmasının sonuçlarını Avrupa daki bilimsel kurumlara da gönderdiğini söyledi. Bölgemiz global ısınmadan etkilenmiştir. Bunun yansımaları, hayvan türlerinin davranışlarındaki değişikliklerde izlenebilir. Leylekler de davranış değişikliği göstermeye başladı. Önceki yıllara göre kuluçka yerleri olan Diyarbakır a şimdi daha erken gelmeye başlamalarının yanı sıra 5 çift leyleğin kışı bile üreme merkezlerinde geçirdiğini gördük. Leyleklerin kışı Afrika daki Nil Nehri kenarında, İlkbahar ve Yaz mevsimlerinde ise Dicle ve Fırat gibi sıcak sulak merkezlerde ürediğini belirten Kılıç, leyleklerin çevrede istenmeyen aşırı kurbağa, kertenkele, çekirge gibi hayvanların hızlı bir şekilde üremesini engellendiğini kaydederek, Leylekler yöre halkı tarafından Hacı leylekler diye adlandırılır. Güney e gitmek İslam inancında Kabe ye, hacca gitmekle aynı kabul edilir. Leylekler de Güney e göç ettiklerinden dolayı hacı leylek denirdünyanın en büyük leylek kolonisinin bulunduğu Diyarbakır ın Bismil ilçesi açık bir hayvanat bahçesi görünümünde. Yöre halkı yüksek gerilim hatları üzerinde üremeye geçen leyleklerin kuluçka dönemlerini, eş durumunu ve davranış 428

430 biçimlerini izleme şansı buluyor. 20 yıl yaşayabilen leylekler çiftleştikleri eşleri ile bir ömür aynı yuvada birlikte yaşama örneğini sergiliyor. Diyarbakır da leylek kültürü sokaklara ve apartmanlara yansımıştır Kurşunlu camii kubbesinde leylekler Ergani gökçe köyü (M. Oğuz). Günlük yaşamımızdan leylek esintileri Kuş gözlemciliğinin getirilerine bir örnek verelim. Diyarbakır dan çok çok gerilerde olan bir köyün bu noktada gelirine bakalım. Şimdi 2 gazete haberini okuyacağız Leylekler her gün 2 bin turist getiriyor Muğla nın Ortaca ilçesi Okçular köyünde 15 dönümlük açık ve sulak araziyi leylek bahçesi haline getiren girişimci, günde bin 500 ile 2 bin turist ağırlıyor. Lokanta, kafeterya ve gözetleme kulesi de bulunan leylek bahçesi, başta turistler olmak üzere dünyanın değişik yerlerinden gelen hayvan örgütlerinin büyük ilgisini çekiyor. 429

431 Yaklaşık 200 yıldır leyleklerin geldiği köydeki 15 dönümlük sulak ve ağaçlık arazi, Avukat Ahmet Akgün tarafından leylek bahçesi haline getirildi. Akgün, bahçede ve arazi içinde açtığı Ley Ley isimli lokantada ise leylekleri görmeye gelen turistleri ve diğer ziyaretçileri ağırlıyor. İnsanlara alışan leylekler, masalarda yemek yiyen turistlerin etrafında bile dolaşıyor. Turistler de zaman zaman araziyi gezerek leylekleri yuvalarında seyrediyor. Okçular köyündeki leylek bahçesi, 1996 yılında Ahmet Akgün ve Yüksek Mühendis Ümit Noyan tarafından düşünülmüş. Arazi Dalyan beldesine çok yakın olduğundan turistlerin yoğun ilgisini çekiyor. İşletmenin müdürü ve projenin mimarı Noyan, bu yıl 200 civarında leylek geldiğini belirtti. Dünyadaki birçok hayvansever derneğinin buradaki leyleklerin nasıl yaşadığına dair araştırma yapmaya geldiğini anlatan Noyan şöyle konuştu: Bahçemizle turistler dışında ilgilenenler de var. Türkiye den, ABD den ve Avrupa dan hayvan örgütleri bizimle beraber gözlem yapıyor. Türkiye ye gelip de Dalyan civarında tatil yapmak isteyen turistler de burada bir leylek bahçesi olduğunu daha gelmeden öğreniyorlar ve görmek için turlar düzenliyorlar. Günde ortalama otobüs burada mola verir. Ortalama bir rakamla her gün bin bin ziyaretçimiz oluyor. zaman Bu da leylek turizmi Muğla nın Ortaca İlçesine bağlı Okçular Köyü yolu üzerindeki, göç eden leyleklerin uğrak yeri olan bahçe, yabancı turistlerin akınına uğruyor. Leyleklerin yoğun olarak konakladığı arazisini 1996 yılında Leylek Bahçesi olarak düzenleyen avukat Ahmet Akgün, Muğla turizmine önemli katkı sağlıyor. Ortaca Dalyan yolundaki Leylek Bahçesinde yazın başlangıcı ile birlikte bölgeye gelen leylekler için özel olarak hazırlanmış yapay yuva alanları ve barınaklar bulunuyor. Bahçede, leylekleri görmeye gelen turistler için oluşturulmuş lokanta ve seyir terasları yer alıyor. Özellikle yabancı turistlerin büyük ilgi gösterdiği Leylek Bahçesinin sahibi Ahmet Akgün, her yıl bölgede barınan yaklaşık leyleği görmek için günde bin dolayında turistin bahçeyi ziyaret ettiğini belirtti. Leylek Bahçesinin sahibi Akgün, bahçeyi oluşturma sürecini şöyle anlattı: Yaklaşık 10 yıl önce İstanbul dan memleketime avukat olarak geldiğim zaman, emekli öğretmen Asım Güneş ten leylek bahçesi yapmam için bir teklif geldi. Kendisi bana Ortaca Kaymakamlığı nın böyle bir çalışması olduğunu ve en uygun yerin bizim yerimiz olduğunu söyledi. Bulunduğumuz bu bölge leyleklerin yoğun olarak konakladıkları tek bölge. Bu konuyu değerlendirdik, düşündük ve yapmaya karar verdik. Leylekler bu bölgede çam ağaçlarına yuva yapıyorlardı. Ama çam ağaçları zamanla tabii nedenlerden dolayı yıkılınca biz de leyleklerin yuva yapacağı ağaçları tespit ettik, yeniden çam ağaçları ve çınar ağaçları diktik. Ama bunların gelişimi uzunca bir süre alacağı için doğal yuvaların yanında suni yuvalar da yaptık. Elektrik direklerinin üzerine yuvalar yerleştirdik. Herkes kesinlikle buralara leylek gelmez dedi, ama ertesi yıl bizim haklı olduğumuz 430

432 ortaya çıktı. Yapmış olduğumuz suni yuvalara leylekler geldiler. Yavruladılar, yavrularını uçurdular ve gittiler. Her yıl civarında leylek bu bölgede barınıyor. Bölgeye leylekleri görmek için günde yaklaşık bin yabancı turist geliyor mesaj AV HAYATI VE KUŞLAR Yaban hayatı, milli ekonomi bakımından önemlidir. Dünyanın değişik yerlerinde, av hayvanı olarak, doğal avcılık alanlarının zenginleştirilmesi, çevrenin korunması amacıyla yarı entansif koşullarda yetiştirilen keklik ve sülün gibi türler büyüme dönemi sonunda av alanlarına bırakılmaktadır. Avrupa da ve Amerika da çoğunluğu turistik amaçlı şirketler tarafından işletilen av alanları, önemli bir ekonomik gelir kaynağıdır. Mesela, sülün ve kekliklerin Fransa, İspanya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi birçok ülkede üretimleri yapılmakta ve üretilen bu hayvanlar özel avlaklarda avlandırılmaktadır. Bu ülkeler, bu sayede, önemli miktarda döviz geliri elde etmektedirler. Ülkemizde yeterli popülasyon yoğunluğuna erişen av hayvanlarının bulunduğu avlaklar, av turizmine açılmakta ve bazı türlerde avlatılan her bir av için US $ na varan avlanma bedeli tahsil edilebilmektedir. Yabankeçisi, ayı gibi memeli av hayvanlarından sağlanan bu kazanca, sülün ve keklik gibi av kuşlarını da dâhil etmenin yol ve imkanları araştırılmaktadır. Almanya nın 1997 yılı av geliri 1. 5 milyar DM, avlanan bu hayvanların sadece et değeri 303 milyon DM dir. Almanya, bu sektörde kişiyi istihdam edebilmektedir. Fransa nın avcılık sektöründen elde ettiği yıllık gelir 1. 2 milyar Frank olup, vurulan av hayvanlarının 2 milyon adet koyuna denk olduğu tespit edilmiştir. Bulgaristan ın av geliri ise 2 milyon dolar civarındadır. Bulgaristan da her yıl tabiata sülün ve 3500 keklik salınmaktadır. Bu sebeple bunların mevcudiyeti, tabii süreç bakımından önemlidir. Mesela, tarım ve orman zararlısı birçok böceğin ölçüsüz artmasını önleyen kuşların ve keza predatör böceklerin ortamda bulunması, ürün emniyeti açısından büyük avantajlar sağlar. Keza böceklerle veya böcek larva ve pupalarıyla beslenen memeli türlerin de böcek afetlerinin engellenmesinde rolü olduğu bilinmektedir. Kimi faydalı böceklerin gelişmek için ara konakçı olarak ihtiyaç duydukları yabani bitkiler de hesaba katılırsa, yabani türlerin stok ve ürün sağlığı bakımından ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Bu da yaban hayatının milli ekonomi bakımından önemiyle ilgili ayrı bir husustur (Murat Haspolatlı). Yanlış yöntemlerle yapılan avcılık doğaya ve insana zarar vermektedir. Örneğin bir keklik günde 300 keneyi yemektedir. Yanlış avcılık yöntemleri keklik sayısının azalmasına ve keneler bağlı günümüzde popüler ciddi hastalıklara neden olmaktadır. Keklik aynı zamanda sünenin can düşmanı olup, usulüne uygun olmayan avcılık kekliklerin azalması sünenin çoğalmasına ve tarımsal bir afete sebep olmaktadır. 431

433 AYH kaynağının bir taraftan korunurken bir yandan da - envanter sonuçlarına bakarak- alanın taşıma kapasitesi üzerine çıktığı tespit edilen miktarının hasat edilmesini temin edecek, bir av amenajman planı çerçevesinde avlanmaya açılması ve bu sayede de hem kaynak devamlılığının sağlanması hem de yararlanılması beklenir. Mesela, Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan gibi yüzölçümleri neredeyse Türkiye nin 1/10 u kadar olan ülkeler bile, arazilerinin bir bölümünü ve korudukları alanları av işletmeciliğine açarak önemli ölçüde gelir elde etmektedirler. Avrupa birliğine bağlı ülkelerin, av işletmeciliğinden sağladığı katma değer 3, 5 milyar civarındadır. Komşumuz Bulgaristan ın av geliri ise 2 milyon $ civarındadır. Bulgaristan da her yıl meraya 3500 keklik salınmakta ve avlanan her keklik için 2, 5 $ ücret alınmaktadır. Eski bir avcı İbrahim Çil e göre Diyarbakır da Kulp, Lice, Hani ilçeleriyle Silvan ilçesinin dağlık kesimleri avcılık için uygun alanlardır. Burada en çok kınalı keklik ve kum kekliği avlanan hayvanlardır. Bunu tavşan, ördek ve yabani kaz takip etmektedir. Ova kısımlarında ve pamuk tarlalarında bıldırcın avlamak mümkündür 40 yıldan beri avcılık yapan ve av malzemeleri satışı yapan Mehmet Aktaş, bilinçsiz avlanma nedeniyle bölgede av hayvanlarının katledildiğini söyledi Diyarbakır bölgesinde 40 yıldan beri avcılık yapan Mehmet Aktaş, yasak ve kurallara uymayan avcıların doğada bulunan tavşan, keklik, uveyik ve kumru soylarını katlettiğini belirterek, bu nedenle av sezonu boyunca avlanacak hayvan bulamadıklarını söyledi. Avcılık, doğa sporu Avcılığın doğa sporu olduğunu ifade eden emektar avcı Mehmet Aktaş, gerçek avcıların bu sporun devamını sağlayabilmeleri için doğada bulunan hayvanları yaşatmak zorunda olduğunu söyledi. Aktaş, Avcı adam hayvanı öldüren değil yaşatan adamdır. Avcılardan ricam av sezonundan önce ava çıkmasınlar. Çünkü çiftleşme döneminde ava giden avcı, hayvan neslini tükenmesine yol açabilir. Bunu yapan aç gözlü avcılar gerçek avcıyı zor durumda bırakır. Bilinçsiz avcılar yüzünden 6-7 saatlik yollları boşuna yürüyoruz. Burdan Şırnak, Batman, Bingöl, Muş a avlanmak için gidiyoruz. Bir hayvan avlayamadan geri dönüyoruz. Bunun nedeni ise biliçsiz avlanmadan kaynaklanıyor dedi. Adil avlanma Geçmiş yıllarda insanların adil bir şekilde avlandığını hatırlatan Aktaş, tekli tüfek ve çiftli tüfek olmak üzere iki veya bir namludan oluştuğuna dikkat çekerek şunları söyledi: Bir keklik sürüsü yerden kalktığı zaman bir veya iki atış imkanı vardı. Bugüne baktığımız zaman adil olmayan otomatik tüfekler çıkmış ve 8-9 el ateş ediliyor. Keklik ve benzeri hayvan sürülerinin yaşam şansı elinden alınıyor. Bu da bilinçsiz avlanmadan kaynaklanıyor. Bir satıcı olarak kendi kârımdan feragat ederek otomatik tüfeklerin piyasadan kaldırılarak hatta avcılıkta kullanımının yasaklanmasını isterim. Avrupa da olduğu gibi üç el atış şansı sağlayan tüfekler kullanılsın teknoloji doğaya zarar veriyor. 432

434 DİYARBAKIR KÜLTÜR VE MUSİKİSİNDE KUŞ TEMASI DİYARBAKIR ŞARKI VE TÜRKÜ VE UZUN HAVALARINDA KUŞ AÇILDI GÜLÜN BÜLBÜL Açıldı gülün bülbül di gel bülbül gel bülbül Şakısın dilin bülbül di gel bülbül gel bülbül Gül yanına çağırsa di gel bülbül gel bülbül Yetişmez elin bülbül di gel bülbül gel bülbül Bülbülüm figan etme Nolur beni terk etme Beni sen yetim koyup Gülistanı terk etme Gonca gül açtı bugün di gel bülbül gel bülbül Kokusun saçtı buğun di gel bülbül gel bülbül Her gün bize gelen yar di gel bülbül gel bülbül Kapıdan kaçtı bugün di gel bülbül gel bülbül BAHÇELERDE GÜL OLUR Bahçelerde gül olur gel bana gel bana Dalında bülbül olur hayranım ben sana Bir gün yâri görmezsem gel bana gel bana Yanar yanar kül olur hayranım ben sana Bahçelerde laleyim gel bana gel bana Yel vurur pervaneyim hayranım ben sana Bir gün yâri görmezsem gel bana gel bana Deliyim divaneyim hayranım ben sana BAHAR GELMİŞ DAĞLARA Bahçelerde gül biter Çıkmış bülbüller öter Gül menekşe istemem Yârin kokusu yeter Gel gülüm gel bana gel Öldürdün beni güzel 433

435 BERBER (Havuz Başının Gülleri). Berber... Havuz başının gülleri Şak şak öter bülbülleri O gülümün dudu dudu dilleri vay sinem of Gül kokuyor yanakları İFTE BÜLBÜL ŞİVAN EDRE BİR GÜLE Ayağın toprağıyam Belinin kuşağıyam Göksünde güller açmış Ben onun yaprağıyam Çifte bülbül şivan eder bir güle aman, aman Layık mıdır ben ağlayam el güle aman, aman (2). DERBEDER BİR AŞIĞIM BEN Şeyda bülbül gülşene gel Gül mevsimin kokusu var Böyle dertli örtme bülbül Şu gönlümün yarası var Şu derdimin dermanı ol Böyle garip ötme bülbül DİKENSİZ BAĞA BAKIN Ah. Bir dalda iki payam Her gelen gidenden seni soram yar Gelen giden kalmadı zalım yar Seni kimden soram yar Ah. Dikensiz bağa bakın Bülbülsüz güle bakın Yar koynunda vefa yok Vallah yavrum pişman olana bakın DOST BAĞINDA NE BÜLBÜLEM NE GÜLEM Of amman amman. dost bağında ne bülbülem ne gülem vay. ne gülem Felek koymaz ne ağlıyam ne gülem Felek koymaz gülüm nenni nenni nenni vay Ne ağlıyam ne gülem 434

436 GÜL DİKENİ Ah... Gül dikeni gül dikeni Bahçede gül dikeni Vallah. Herkes gülünü almış Ben oldum gül dikeni Ah Gülkurusu gülkurusu Şuruptur gülkurusu Vallah. Konma bülbül gülüme Vaktidir gülkurusu GÜLE NAZ Yar of. Güle naz Bülbül eyler ey... ey... güle naz Di gel beşirim aman ey... Yar... (4)... Gir dünya bahçesine Valla(h).. Ağlayan çok gülen az Aman, aman, aman, aman(2). Di gel bu dertlerim aman Di gel şekerim aman hey, hey GÜL ÇUBUĞU Bu dere baştanbaşa gül çubuğu Dökülmüş yaprakları kalmış gülü Ne yaman öğretmişler şu bülbülü Her seher kapar kaçar gonca gülü Daldım ben daldım ellere bak Ellerin yâri güzel bizlere bak PINARIN BAŞINDA DESTİ VAR İMİŞ Pınarın başında desti var imiş Zalimin kızının dostu var imiş Beni öldürmeye kastı var imiş Gönül nasıl sevdin sen bu zalimi Pınarın başında mumlar yanar mı? Gül olmasa bülbül dala konar mı? Acep o vefasız beni anar mı? Gönül nasıl sevdin sen bu zalimi 435

437 SEHER SABAHTIR GÜLÜM Seher sabahtır gülüm Gamzen kadehtir gülüm Bülbüller figan eyler Uyan sabahtır gülüm (2). ÇIĞ YEŞİL GÖZLERİN Baharda türlü güldür, bülbül şivesi dildir DİYARBAKIR MANİ, HOYRAT VE MAYALARINDA KUŞ MANİLER Al almayı deleydim Bahçede gülüm sensin Beyaz gülle sileydim Gülüm bülbülüm sensin Yara giden dilimin Arayı dağlar aldı Arasına gireydim Gene umudum sensin Bülbülün yüzü gülmez Gülün açtığı görmez Gine bülbül asildir Gülün terkini vermez Bağa indim budanmış Bülbül güle dadanmış Ben yarı benim sandım Yar ellere aldanmış Ekin ektim gül bitti Dağlarda bülbül ötti Ötme bülbülüm ötme O yar elimden gitti Esmerler beyaz olur Gül açılır yaz olur Bu yarıma gül demem Gülün ömrü az olur Gülmenem Bülbül menem gülmenem Gönlü şad olan gülsün Ber dertliyim gülmenem Senin yeren Güle naz Bülbül eyler güle naz Girdim dost bahçesine Ağlayan çok gülen az. 436

438 Köşkün önünde çınar Dalına bülbül konar Geç buldum tez yitirdim Yüreğim ona yanar Karenfilem desteyem Bülbülem kafesteyem O yare selam söyle Ölmemişem hasteyem Açılsın dilin bülbül Şakısın dilin bülbül Gül yanına çağırsa Yetişmez elin bülbül HOYRATLAR Bülbül öter Gül açar bülbül öter O bir ay dili laldır Gülende bülbül öter Gülmenem Bülbül benem gülmenem Gönlü şad olan gülsün Ben dertliyem gülmenem Gül demedi Elinde gül demedi Ya ben nasıl güleyim Yâr bana gül demedi Böyle bağlar Yar başın böyle bağlar Gül açmaz bülbül ötmez Yıkılsın böyle bağlar Gül senindir Bağ senin gül senindir Kendin gül adın çiçek Korkma gönül senindir Gül demedi Bülbül menem gül menem Göynü şat olan gülsün Ben dertliyem gülmenem MAYALAR Âşık oldum bir güle Bülbül gibi sarardım Di gel yanıma Halil kardeşim Güzelin uğruna kırılsın başım Dost bağında ne bülbülem ne gülem Felek koymaz ne şad olam ne gülem Alem bilir öz halimde değilem Vurulmuşam bir esmere ağlaram 437

439 Diyarbekir diyarımdır ilimdir Böyle yapan beni benim dilimdir Âlem bilir o yâr benim gülümdür Ölsem bile vaz geçemem senden yâr İki bülbül havaidir havai İner gül dalına yapar yuvayi Benim sahan eylediğim duayi Yerde kitap gökte melek yazamaz Bir gül için bülbıl geymiş karalar Bu dert beni iflah etmez paralar Göz göz olmiş sinemdeki yaralar Neşter urıp deldiren yoh sinemi MUSİKİDE KUŞ Bülbülün Kanadı Sarı Derleyen: Plaktan Yazıldı Kaynak Kişi: Celal Güzelses Notaya Alan: Mehmet Özbek Yöresi: Diyarbakır Bir Çift Bilbil Geldi Kondu Kamışa. Fethullah Erkan Ağzın Dilleri Bağlar talan olmuş bülbül görünmez Dil dara çekilmiş sual sorulmaz Ben neyim sen nesin gayrı bilinmez Ağlayarak gelir firdevs gülleri Kadir-i garib im yolum bellidir Yaşım onyedidir yolum bellidir Kerbeladan uçan turnam tellidir Kudurarak gelir ağzın dilleri Kadir TANRIKULU YALANA DÖNDÜ TÜRKÜ SÖZÜ Kadir Tanrıkulu Bülbül figan etti gül yaralandı Nara düştüğümden ten karalandı Padişah başında taht parelendi Kim kamil kim cahil dolana döndü 438

440 AĞZIN DİLLERİ Bağlar talan olmuş bülbül görünmez Dil dara çekilmiş sual sorulmaz Ben neyim sen nesin gayrı bilinmez Ağlayarak gelir firdevs gülleri TAŞ PLAKLARDA ŞARK BÜLBÜLÜ CELAL GÜZELSES Hayri Yoldaş. Diyarbakır 2005 ARKADAŞLAR BENİM DERDİM YEGİNDİR Bülbül gibi ahü zarı çekerem Gözyaşımı gül başına Seyyid Nuh Diyarb akırlı bestekardır de Diyarbakır da öldü Şehnaz makamında bestelediği Bezm-i meyde sakıya devr eylesün mül gül gibi Bülbül etsün sad hezeran nağmesin gül-gül gibi Bertaraf kıl ruhlerinden turre-i müşkini Gülistanda olmaya rağbette sümbül gül gibi MEVLÜD MERGEN ŞİİRLERİNDE KUŞ VE DİYARBAKIR Mesire şehriydi Diyarbekirim Osman ağa dahi bir ünlü bahçe Dalında bülbül var, konamaz serçe Elvan elvan güller, kim neyi seçe Mesire şehriydi Diyarbekirim. Celal Güzelses e Seven gönül bağının, bağbanıydın, gülüydün Yalnız Amid in değil, tüm şarkın bülbülüydün Tarık la celal i unuturmuyuz Sevgi bahçesinin solmaz gülleri Onlardı şehrimin şen bülbülleri 439

441 ABDÜLKADİR NUR GÖRDÜK ŞİİRLERİNDE DİYARBAKIR VE KUŞ Gülün sevdası Bülbül konmaz dalına dikenden korkar Diken kıskanır gülü, yanar gizliden Ebedi bir sevdadır, bitmeyi bilmez Aşk yarasıyla yürek kanar gizliden Gülde bülbülü sever, sessizce ağlar Yüreğini rüzgara bağlar içinden Gelmeyince sevgili boynu bükülür Çağırır lisan-ı hal, ağlar içinden MUHARREM GÜLER ŞİİRLERİNDE DİYARBAKIR VE KUŞ İstemiyorum Bülbüle ihanet eden Dikenden şikayet eden Sevene eziyet eden Gül olmak istemiyorum CAHİT SITKI ŞİİRLERİNDE DİYARBAKIR VE KUŞ Hatıralar Sanmayın güller açar Bülbül değildir öten Bu rüzgar başka rüzgar Davet Duymak istemezmisin daha derin Gül bahçesinde bülbül sesini Ebedi kılmak vuslat gecesini Saymak saçlarını tel tel o yarin KADİR SIRRI ÖZTÜRK ŞİİRLERİNDE DİYARBAKIR VE KUŞ Bahar Gök alemi sevinir bulutlar üzülürken Bütün güller açılır, bülbüller ötüşürken Göçmen kuşlar neşeli mevsime sürülürken Bie renkli saadet var, pembe bahar yelinde 440

442 MEHMET ÇOBANOĞLU Yüreğimde Kopan Çığlık Diyarbakır kalesinin meşalesi Mezopotamya ya ekilen al güllerim Bahar içinde zemheridir gelen Toprak buz bağladı, yüreğimi sancı Bağda, cıvıldaşmıyor bülbüllerim Filizkıran fırtınası bir derin acı Menekşelerim filizdi, güllerim tomurcuk TAYFUN ARSLAN Gönüller güle hasret Bülbül güle sevdalı, ağlar durur, Dicle aşkından her an çağlar durur, Nerede cemâlin ey kadim diyâr? Firâkın yürekleri dağlar durur. Hazan yağmurunun son demi şu an, Aydınlatır karanlıkları zamân, Türküler söyleyecek cümle yarân, Bülbül güle, diken bülbüle hayrân Güzelliğin gözümü nem-nâk eyler, Bülbül senden uzak gönlün çâk eyler, Sanma niteliğin halk idrâk eyler, Düşüp yoluna özünü hâk eyler. DİYARBAKIRLI OSMANLI DÖNEMİ ŞAİRLERİNDE KUŞ HAYAL-İ GÜLŞENİ İbrahim gülşeninin oğludur Gazel Bülbüllere söyleden terane Gülşende nevay-i Gülşenidir DİYARBEKİRLİ ŞAİR SIRRI HANIM IN DİVANI Müseddes Baharın ruz-ı nevruzun duyup şad olsa hep güller Derip giysulerin tebrike gelse bağa sünbüller Bu demler her taraftan nağma saz oldukça bülbüller Dil-i pür derdimi guş itse bülbül ney gibi inler Harf-i Şad Ey bülbül-i şeyda hazer et cay-ı hatardan Bu nağme o şahın gül-i gülzarına mahsus. 441

443 ŞAHİ 16. yüzyıl ilk yarısında yaşamış Diyarbakırlı saz şairdrir Goncayı gül bülbülün kasdına peykan eylemiş Gonca açılgan gülü yüzüne kalkan eylemiş Gül arusun subh-dem bülbül nikah etmiş meger Kim özün yeşil duvak altında pinhan eylemiş MESİHİ Amidde doğdu ölümlüdür. Ermenidir Bülbülün şur ü figaanın görüben eylediler Gonçe-i taze tebessüm gül-i ahmer hande Yine dil bülbülünün gulgülü var Galiba taze açılgan gülü var HUMARİ 1523 Diyarbakır doğumludur1591de Diyarbakır da vefat etti Gazel Ruh-i gül-narı oldukda fürüzan ateş-i meyden Şol kadar methi cemalin eyledüm gülşende kim Bülbül-i şah üzre aldı bu hayretle hab ŞURİ XVII. asırda yetişmiş Diyarbakırlı şairlerdendir de vefat etti. Nesim-i ahdan gül-berk-i hatır olup efserde Gül ağlar, lale ağlar, bülbül ağlar, bağban ağlar KAMİ Muhammed Şaban Kami te Diyarbakır da doğdu te vefat etti Gazel Sanma şebnem güller e tab-u taravet bahseder Besler acka gülşeni, eski, revani bülbülün Gülistan şerhindedir hep, dasitan ı bülbülün Gonca ağzında dururken, çeşm-i kani bülbülün Şule-i ahım düşünce, Kami, Şahi, güllere Ser-te-ser ateşle doldu, aşiyan-ı bülbülün YUSUF ZİYA 1815 de öen Diyarbakırlı bir şair Cezb eder ruhsar-i verdin reng-i gülden rengini Arturur dil bülbülü her dem bana ahengini 442

444 LÜTFİ Diyarbekir müftisi Ali efendinin oğludur1847 de vefat etti, Gazel Bülbül-i hasret-keşim bilmem gül-i amali ben SÜLEYMAN NAZİF 1787 de şehrimizde doğdu Mahkeme başkatibi oldu Gazel Gülnihalin tazesin bir bağban lazım sana Goncasın açılmağa hayli zeman lazım sana Dün gece gülzarda guş eyledim ta subhe dek Ariz-i alın sena eylerdi bülbül bülbüle Hasıl oldu saha-i gülzarda bir gulgule OSMAN NURİ PAŞA Mahlası Nuri dir1803 doğumludur da vefat etti. Gazel Nihal-i gonçe güle söz atar öter ötüşür Dümu-i çeşmine bak berk-i gülde lale gibi Bülbül-i gülzar-i harim-i edeb Gonçe-i mestur-i hayadır gönül Nekhet-i gülden zebana ver bu şeb bir cam su Enkem olsam nola ol gonçe-lebin vasfında Lal eder bülbülü gülzar-i bahar ayrılığı MEHMET ŞABAN KAMİ Hoca Ahmed in oğludur de doğdu. Ulu cami bitişiğindeki Sarı Abdurrahman paşa kütüphanesinde okudu. Gazel Sanma şebnem güllere tab u teravet bahşeder Gonca ağzında dururken çeşm-i kanı bülbülün Şule-i ahım düşünce KAMİ şah-i güllere Ser-tes-ser ateşle doldu aşiyani bülbülün RAİF 1832 de doğdu de vefat etti. Gazel Kimse inkar edemez bülbüle sorsan dahi der O gülün handesi yüz gonca-i handana değer Tahmis 443

445 Böyledi bağ-ı Melahat gül biter şebbu gelür Nale-i dil nağme-i bülbül gibi matbu olur Ol zaman kim Gülşen-i efkare ol gül-eu gelir MAHİR Son asır şairlerindendir. Asıl adı Mahirdir. Şaban Kami den ders aldı Gazel Aceb gülden mi yoksa hardan mı dadın ey bülbül Pesendide ederlerse dahi gül nağmeni asla Bu gülşende açılmaz hiç dil-i naşadın ey bülbül Tutup zağı ne gun gülzardan bahs-i kafes kaldın FEYZİ Asıl adı Fethullahtır. Mürettep divanı vardır gazel Elim yetmez güle pader-kef-i har olduğum kaldı Bu gülşende heman bülbül gibi zar olduğum kaldı FAZIL Asıl adı Muhammeddir. Müftü Abdülgani efendinin oğludur de vefat etti Gazel Rişte-i canım sana bağlanmaz ol güldeste kim Bülbül-i şaridenin medd-i nigahı olmasan REFET 1834 Lice doğumludur de vefat etti Gazel Bülbül-i şaride-i-veş ey gonca-i rana dehen ALİ EMİRİ EFENDİ 1857 doğumlu çok ünlü bilim adamımızdır Sultan Abdülhamid hanın haline tarih düşürmüştür Bülbülün susdu bu gün zemzeme zağa düştü Eyledi gonca-i maksudunu millet zayi Gazel Gel gülşene azm eyleyelim ey gül-i ziba Haydi edelim bülbül-i şeydayı temaşa SÜLEYMAN SAVCI 1861 de doğdu. Silvan tarihi adlı eseri vardır1945 de vefat etti Gazel Ağuşu gülün nühhet-işuh ile perişan Vusletzede bülbül gene bir hare dolaştı 444

446 KAYNAKLAR 1. Doç. Dr. Nurettin TurgayKur ân da Hayvanların Hakları Ve Çevre Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu c Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. İst c. 4. s. 63, Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İt s H. Basri Konyar. Diyarbakır İl yıllığı s Recep karakaş. Diyarbakır Çınar Göksu barajı avifaunası. Yüksek lisans tezi. D. Ü. B. yoloji Yüksek lisans tezi. Diyarbakır Recep karakaş. Diyarbakır Dicle Eğil barajı avifaunası. Doktora tezi. D. Ü. Bİyoloji Yüksek lisans tezi. Diyarbakır Biricik M Birds of Kabaklı reservoir. Diyarbakır. Doğa. Tr. J. Zool. 20, Kılıç. A. Diyarbakır-Devegeçidi Barajı Kuşları Haspolat K (ed. Diyarbakır Yerüstü Kaynakları. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü). Diyarbakır Dicle Vadisi Peyzaj Planlama Kentsel Tasarım Ve Mimari Proje Yarışması 10. Murat Biricik / Atlas Kasım Nisan www. diyarinsesi. org trakus. org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl15@d&idx= Recep KarakaşDiyarbakır Yöresinin Kuşları. Diyarbakır da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu C M Şefik Korkusuz: Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst Ahmet Kılıç. Leylek Populasyonu Yılları Sayısal Değişimleri. Diyarbakır da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu C www. diyarinsesi. org12 Aralık 2008, yasya gazetesi 17. Prof. Dr. Halil Değertekin. Diyarbakır surları. Kitabeler ve kabartmalar. Diyarbakır tanıtma vakfı yay. 18. Mehmet Ali ABAKAY. edebiyatdostlari. com/tarih/946- diyarbakir-kalesinde-motiflerle-kabartmalar. htmldiyarbakır Kalesinde Motiflerle Kabartmalar 445

447 BORANHANE KÜLTÜRÜ Kenan Haspolat* Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türü olarak bilinmektedir. Bu konudaki en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, yani günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir Tevrat ta yer alan Nuh peygamber efsanesinde, gemiden salınan kuş, bir güvercindir. Tevrat ta yer alan bu efsanenin kaynağının eski Sümer ve Babil efsaneleri olduğu bilinmektedir. Benzer anlatımların Sümerler de Gılgamış destanında da bulunması eski dönemlerde Mezopotamya da güvercinin evcilleştirilmiş olabileceğini düşündürmektedir. M.Ö 3000 yılına ait Mısır kayıtlarında, 5. Mısır hanedanlığı zamanında güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bu dönemlerde güvercin hem eti hem de gübresi için yetiştirilmekteydi. O dönemde güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin gübresinden yararlanmak için de güvercin kulesi adı verilen yüksek ve üzerinde güvercinlerin girebilecekleri delikler bulunan kuleler yapılmaktaydı. Bu yapılar, Anadolu da yakın tarihe kadar bulunan Boranhaneleri çağrıştırmaktadır. BORAN, BORANHANELER VE GÜVERCİNLİKLER Osmanlı döneminde özellikle Diyarbakır çevresinde, boran adı verilen bir güvercin daha vardır. Ancak bu evcil bir tür olmayıp yabanidir. Boranlar bu bölgede gübresi ve eti için yetiştirilmektedirler. Yabani bir tür olduğundan bu güvercinler için yapılan özel yapılarda barındırılmaktadırlar. Boranlar, kale benzeri bu yapıya istedikleri gibi girip çıkabilmektedirler. Bu kuşlara yem verilmez kuşlar yemini dışarıdan kendisi bulur. Diyarbakır da bu yapılara boranhane denirken başka yerlerde güvercinlik de denilmektedir. Eskiden Kapadokya bölgesinde kayalara oyulmuş bir çok güvercinlik bulunmaktaydı. Bu güvercinliklere bugün de özellikle Soğanlı vadisinin girişinde bolca rastlanmaktadır. Kayalar üzerindeki delikler beyaza boyanarak kuşların dikkatini çekmesi sağlanmaktadır. Kapadokya da bu güvercinliklerden elde edilen gübreler, bölgede yaygın olan üzüm bağlarında kullanılıyordu. Boranhaneler genellikle üç bölümden oluşur. Her bölümde sıra sıra ufak ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte pencereler vardır. İç bölümlere lüle denilir. Lüleler belli aralıklarla üst üste yapılır. Her lülenin içinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar yapılmıştır. Üç bölümlü bir boranhanede üç lüle ve üç basamak var demektir. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yaptırılmış kulplu sepetler asılır. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunur. Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla örtülü olduğu günlerde *Prof. Dr. Kenan Haspolat 446

448 yem verilir. Yem olarak da pirinç zivanı denilen darijan otunun ufak ve parlak olan tohumu, ak ve kızıl darı ile karıştırılarak verilir. Gübreleri yılda bir defa nisan ayında toplanır. Üç bölümlü bir boranhaneden yılda 8 10 ton gübre alınır. Eskiden Dicle kenarındaki köylerin bir çoğunda ev sayısı kadar da boranhane bulunmaktaydı, buralarda binlerce güvercin yaşardı. Boranhanelerden elde edilen koğalar ünü dünyaya yayılmış olan Diyarbakır karpuzunun üretiminde ve diğer tarımsal üretimlerde kullanılmaktaydı. Diyarbakır karpuzları sadece bu gübre ile, Dicle kenarındaki kumluk alanlarda açılan kuyular içersinde yetiştirilirlerdi. Sonraları suni gübrelerin çıkması, pratik ve ucuz oluşu nedeni ile tercih edilmeleri sonucu, boranhanelere fazla ihtiyaç kalmadı. Zamanla boranhane geleneği terk edildi ve tamamen kayboldu. Tabi ki bu durum ünlü Diyarbakır karpuzunun da sonunu getirdi. Bugün Diyarbakır karpuzu olarak satılan karpuzların, gerçek Diyarbakır karpuzları ile sadece isim benzerlikleri bulunmaktadır. (1)(2)(3)(4) Diyarbakır da yüzyıllardır karpuz yetiştiricilerine gübre sağlamak ve de eti için Boran denilen yabani güvercinlerin yetiştirildiği ve barındığı Boranhaneler artık tarihe karıştı. Dünyaca meşhur Diyarbakır karpuzu için yetiştirilen ve Koğa denilen güvercin gübresinden faydalanılan boranhaneler, artık karpuz yetiştiricilerinin kalmaması ve kalanların da suni gübre kullanmaları nedeniyle yok oldu. Kentte yıkılmaya yüz tutmuş boranhaneler de artık tek tük uğrayan yaban kuşlarının barınağı haline gelmiş. Diyarbakır da güvercin yetiştiriciliğinin ana sebeplerinden biri kentin simgelerinden olan karpuz yetiştiriciliğiyle ilgili yıl kadar öncesine kadar Dicle nehri kenarında sıralanan birçok köyde Boran denilen yabani güvercinlerin gelip üremesi ve barınması için yapılan boranhaneler vardı. Yetiştiriciliği zahmetli olmayan, sadece kış mevsimlerinde yemlenen güvercinlerin ürettikleri gübreler, karpuz yetiştiricileri için bulunmaz bir nimetti. Boranhanelerde barınan güvercinlerin sayısındaki artış da, Diyarbakır mutfağına güvercinle yapılan yemek menüleri eklemiş ve güvercin etiyle yapılan yemekler bir kültür oluşturmuştu. Çok yakın zamana kadar, bu kültürü yaşatan merkeze bağlı Karaçalı (Tilalo) köyünde 30 dan fazla boranhane bulunurken, bugün sadece harap halde yıkılmaya yüz tutmuş ve yaban güvercini Boran ların da terk ettiği 3 boranhane mevcut. Kerpiçten yapılan ve bir kaleyi andıran boranhanelerde, yaban güvercinlerinin girmesi için en tepede sıralı gözenekler bulunurdu. Güvercinlerin bıraktığı Koğa denilen gübre de, hem karpuz-kavun yapan boranhane sahiplerinin ihtiyacı için kullanılır, hem de karpuz ve kavun yetiştiricilerine kilo usulü satılırdı. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yaptırılmış kulplu sepetler asılırdı. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunurdu. 447

449 Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla örtülü olduğu günlerde yem verilirdi. Yaklaşık bir boranhaneden yılda 10 ton kadar gübre alınabiliyordu. Dicle nehri kenarında kurulu yüzlerce boranhaneden üretilen gübreler, bazen yurtdışına bile develerle, trenlerle ihraç edilirdi. Boranhanelerden elde edilen Koğa ların ünü dünyaya yayılmış olan Diyarbakır karpuzunun üretiminde ve diğer tarımsal üretimlerde de kullanılmaktaydı. Diyarbakır karpuzları sadece bu gübre ile Dicle kenarındaki kumluk alanlarda açılan kuyular içerisinde yetiştirilirlerdi. Sonraları suni gübrelerin, pratik ve ucuz oluşu nedeni ile tercih edilmeleri sonucu, boranhanelere fazla ihtiyaç kalmadı. Zamanla boranhane geleneği terk edildi ve tamamen kayboldu. Boranhanelerin artık ne Diyarbakır ın ünlü karpuzuna, ne de Diyarbakır ın yemek kültürüne bir katkısı kaldı. Diyarbakır da 500 yıldır var olan yaban güvercin yetiştiriciliği ve boranhaneler artık tarihe karışarak bu kültür de yok oldu. Karpuz ve kavun yetiştiricilerinin artık suni yemlere yönelmesi, bakımı ve onarımı yapılmayan boranhanelerin yıkılmaya yüz tutması ve zirai ilaçlar nedeniyle birçok yaban güvercininin bundan zarar görmesi boranhaneleri tarih sahnesinden sildi (6). Şimdilerde sadace iki tane kalan boranhanelerin birinin sahibi, 70 yaşındaki Yaşar İldeniz. Gözlerini boranhanelerle açan İldeniz, ne zaman yapıldıklarını bilmediğini belirterek, Ben doğduğumda beri vardır. Çocukluğumdan beri var tane vardı. bir bu kaldı, bir de arkadaki. bakımsızlıktan yıkıldı çoğu. Bin iki bin tane kuş vardı. Kimi kaçtı, kimini öldürdüler dedi. 448

450 İlerleyen yaşına rağmen, güvercin merakından vazgeçmeyen İldeniz, kuş dışkısını satarak para kazanmaya devam ediyor. İldeniz, kendisine ait son boranhaneyi hergün ziyaret ederek, içini temizliyor, güvercinlerin yuvalarını düzeltiyor Şimdiye kadar sadece Diyarbakır a koğa satan İldeniz, Bu sene fındığa götürdüler. 13 ton sattım. Karadeniz e gönderdim. İki tane kaldı. Ben devam edecem. Elimden geldiği kadar bakacağım. Duvarların yaptım, üzerini düzelttim diye konuştu (5). BORANHANE MİMARİSİ Diyarbakır yöresindeki boranhaneler, basit formları, güvercinlere yönelik tasarlanan iç yapıları ve yüzeylerindeki çeşitli dizilerdeki güvercin giriş delikleri ile dikkat çekerler. Diyarbakır yöresinde yeteri kadar korunamayan bu yapılar, bugün yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle Diyarbakır yöresine özgü olan bu barınakların, tanıtılması ve özellikle de korunması kültürel miras açısından bir zorunluluktur. Boranhanelerin Özellikleri Boranhanelerin üretim amaçları, araziye konumları, mekân dizimi ve iç mekân özellikleri, yapım tekniği gibi ayrıcalıklı yönlerinden oluşan bulgular bu bölümde açıklanmıştır. Üretim Amacı Diyarbakır ın kırsal kesiminde genellikle tarımla uğraşan halk, evlerini inşa ederken yakınına ya da yüksekçe bir yere bir de boranhane yapmıştır. Amaç, öncelikle güvercin gübresi elde etmektir. Boranhaneden her yıl 449

451 toplanan gübre tarımda kullanılmıştır. Ayrıca güvercin, gübresinin yanında eti için de beslenmektedir. Ekoturizme katkı sağlayacak Tilalaoda bir boranhane 450

452 Simaki(Erimli) köyünde sadece 4 adet kalmış boranhane.daha önce 300 adet vardı Simaki köyü 451

453 Araziye Konumları Bu binaların dış duvar yüzeylerinde, çatıya yakın ve yüksek bir konumda, güvercin giriş delikleri bulunmaktadır. Bu delikler, çeşitli yönlere bakmaktadır. Ancak eğimli bir arazide zemine daha yakın olan duvar yüzeylerindeki güvercin giriş deliklerinden kedi gibi hayvanların girmesine engel olmak ya da aşırı rüzgâr aldıkları gerekçeleriyle sonradan kapatılmaları, edinilen deneyimlerin bir sonucudur. Boranhanelerin genel olarak iki uzun yüzeyinden biri manzaraya egemendir. Özellikle bu yüzey üzerinde güvercin giriş deliklerinin sayısı oldukça fazladır. Mekân Kurgusu ve İç Mekân Özellikleri Dikdörtgen formlu bu yapıların en sade olanları, tek mekâna sahip olanlarıdır. Bu mekâna, tek bölmeli boranhane adı verilir. Bölme, yerel dilde lüle olarak adlandırılmaktadır. Karaçalı Köyü ndeki boranhaneler genel olarak bir, iki, üç ve beş bölmelidir. Daha büyük bir boranhane için bölme sayısı artırılan bir örneğe de rastlanmaktadır Kullanılan yapı malzemesi bu eklemelere olanak sağlamaktadır. Bu nedenle bu yapılar esnek bir planlama kurgusuna sahiptir. Bazı boranhanelerin çift dış kapısı bulunmaktadır. Bunlar genelde bir ya da iki bölmeli güvercin barınaklarıdır. İç mekânlar arasındaki bağlantılar (bölmeler arasındaki geçişler) dar ve yüksekliği çok az olan geçitlerle sağlanır. Çok eski zamanlarda dış kapıların kerpiç duvarla örüldüğü ve sadece yılda bir kez gübrenin toplanacağı zaman yıkılıp tekrar örüldüğü yöre halkı tarafından belirtilmektedir. Tek ya da çok bölmeli boranhanelerde iç mekân biçimlendirme anlayışı aynıdır. Dikdörtgen plandaki bölmeler arasındaki tek fark, büyüklükleridir. İç planlamada uzunluk eksenindeki duvarlara dik bir biçimde binen 1,5-2metre aralıklarında iki farklı yükseklik seviyesinde ahşap sırıklar dizilir. Kavak ağacından bu sırıkların birinci seviyedekiler 1,5 2 metre, ikinci seviyedekiler ise 2 3 metre yüksekliğinde ardışık olarak dizilmektedir (Şekil 8). Bu sırıklar, üzerine bindikleri duvarların dış kısmına kadar ulaşırlar. Ayrıca bu sırıklar, hem iç duvarlarda asılı duran kulplu sepetlerden oluşan güvercin yuvalarına güvercinlerin kademeli erişimini sağlamakta hem de yüksek kerpiç duvarları birbirine birçok noktadan bağlayarak dayanımlarını arttırmaktadır. Güvercinlerin boranhanelere giriş delikleri, düz dam seviyesinin hemen altında bulunur, bu nedenle yerden oldukça yüksektir. Bu delikler ortalama cm boyutundadır. Güvercinler bu geçitten geçtikten sonra, iç duvarlarda asılı duran sepetten yuvalarına konmak için öncelikle iç mekândaki kavaktan sırıkların (tünekler) üzerine konarlar. Bu sırıklar, güvercinlerin tüneme yeridir. Sepetten yapılan yuvalar, kerpiç duvardaki ahşap sırıklara asılıdır. Güvercin giriş delikleri, boranhanenin bazı yüzeylerinde oldukça yoğundur. Bu yüzey genellikle güneş alır ve su yollarına açılır. 452

454 Boranhanelerin iç mekânlarındaki toprak zeminde biriken güvercin gübresi her yılın Nisan ayında toplanmaktadır (7). Diyarbakır da kuş evleri sadece kırsal bölgelerde görülür. Kırsal bölgelerde bulunan evler özellikle toprak, su ve samanın karıştırılması ile oluşan kerpiçten yapılmıştır. Köyde yaşayan insanların bu tür yapılara yönelmesi çamur ve insan arasındaki ilginç ilişkiye dayanır. Toprak ve suyun muhteşem dansından oluşan kerpiç, belirli bir süre güneşte kurutulmakta ve yapı malzemesi olarak kullanılmaktadır. Kerpiç, doğayla tümüyle uyumlu olan toprağın eve dönüşüm sürecinin ana yapı taşıdır. Kerpicin son derece ekonomik bir malzeme olması ve kaliteli türünün yörede bol miktarda bulunması da bu tür yapılara yönelimde önemli rol oynamıştır. Yörede yaşayanların ekonomik düzeyleri yükseldikçe, bu yapı türünün, yerini beton yapılara bırakması bu tezi doğrular niteliktedir. Öte yandan kerpiç yapıların en büyük özelliği de yapının nefes almasıdır. Örneğin bu tür yapıların odanın içindeki sigara dumanı gibi kötü havayı doğal yolla süzdüğü görülür. Ayrıca kerpiç yapıların bir başka özelliği de, içinin kışın sıcak, yazın serin olmasıdır. Burada sözü edilen etkenlerden ötürü yöredeki evler ve güvercin evleri kerpiçten yapılmıştır. Çamurun Hazırlanışı Çamurun hazırlanışı birkaç günde gerçekleşir. İlk gün toprak elenmeden bir piramit şeklinde toplanır. Ortası açılarak bir havuz şekli verilir. İçine su doldurularak, çamur haline getirilir. On ton toprağa, beş yüz kg. saman katılır ve karıştırılır. Ardından bu karışıma su verilerek, kürekle toplanır. Daha sonra aile fertleri veya yövmiye ile çalışan işçiler çamuru ayakla çiğneyerek, kıvamlı bir hal almasını sağlarlar. Bu çamur bir gün bekletilir. Ertesi gün dört işçi kalıp denilen tahtadan çerçevelere çamurları bastırırlar. (Bu işlem için bir, iki kalıp yeterlidir). Tahta kalıpların içten içe büyüklüğü 40x40cm. ve 40x20cm. olan iki boyu vardır. Tahta çerçevenin kenar yüksekliği 10cm. dir. Kalıplara bastırılan çamurlar iyi basılsın diye el ile vurulur, mala ile düzeltilir. Ardından hemen kalıptan çıkarılır. Bu yöntemle dört kişi bir günde 500 tane kalıp basıp, çıkarabilir. Kalıptan çıkan kerpiçler, tuğla gibi, kalın bir plaka görünümündedirler. Elde edilen kerpiç plakalar ön ve arka yüzleri çevrilerek, sonra birbirlerine yaslanacak şekilde yan yana dizilerek, güneş altında kurutulur. Kurutma işlemi yaklaşık bir hafta sürer. Bu sürenin sonunda her kerpiç plaka beyazlaşır, boz bir renk alır ve çimento gibi sertleşir. Kuş Evinin Yapımı Güvercin evini yapmak için önce taşlardan temel yapılır. Ardından ustası, güneşte kurutulmuş toprak (kerpiç) kalıpları yan yana koyarak, duvarı örmeye başlar. Her iki kerpiç kalıbın arası yine aynı çamurla sıvanır. Bu şekilde güvercin evinin katları sıra sıra yükselirken, her iki sıranın arası yine çamurla sıvanır. Kerpiç kalıplarla örülen duvarın boyu 1.5m. ye ulaştığında hatıl denilen enli ağaç, 453

455 kerpiç kalıpların üstüne, enlemesine koyulur. Hatıl a kadar olan her kat bir günde yapılır. Kuruması için bir gün beklenilir. Kerpiç kalıplarla örme işlemi bittikten sonra, samanla karıştırılan çamur ile güvercin evinin içi ve dışı mala ile sıvanarak, düzeltilir. Topraktan yapılan bu mekanların üstü ahşap tomruklarla döşenerek, üstüne teneke ya da saç konulur. Bu saca sibirnek adı verilir. Bu sacın üzerine de buğday sapı konularak, kül ve toprakla örtülür. Ayrı bir yerde killi toprak elenerek suyla karıştırılıp, yoğun bir çamur elde edilir. İçine saman konulur ve tokaçlanır (dövülür). Bu şekilde güvercin evinin damı oluşturulur. Ayrıca dama yörede çirorek adı verilen tenekeden yapılmış, yağmur sularını tahliye eden, su borusu konur. Öte yandan güvercin evlerinin kapıları ahşaptan yapılır. Kapıların boyutları (80 x 1.50 cm), açıldığında güvercinlerin kaçmaması için ufak tutulur. Konstrüksiyona gereksinim duyulmadan yapılan güvercin evi, bu şekilde birkaç gün içinde biter. Öte yandan güvercin evinin yapımı sırasında birleşme yerlerinde çatlamalar olursa, sertçe bir çamurla çatlak yeri doldurulur. Üzeri mala ile düzeltilir (8). KAYNAKLAR 1. Şevket Beysanoğlu Diyarbakır folklorunda güvercin I 1979 TFA sayı Yavuz İşçen Diyarbakır Güvercinleri 2003 Ankara Şevket Beysanoğlu Diyarbakır folklorunda güvercin II 1979 TFA sayı Esat Sezai Cemiloğlu Diyarbakır kuşları 1964 TGYB arşivi 5. Mahmut Bozarslan Diyarbakırda boranhane kalmadı NTV- MSNBC 15 Temmuz Nudem Ateş/ ANF. Bir zamanlar Diyarbakır da Boranhaneler vardı 08 Haziran Ayhan Bekleyen Diyarbakır Kırsalındaki Güvercin Evleri: Boranhaneler, Karaçalı (Tilalo) Köyü Trakya Univ J Sci, 8 (2): , Dr. F. Evren Daşdağ*, Öğr. Gör. Nursen Isik. Geleneksel Konut Mimarisinde Kuş Evleri: Diyarbakır daki Kuş Evleri (Boranhane) Örneği. Diyarbakır da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu C.3

456 DİYARBAKIR DA GÜVERCİN KÜLTÜRÜ Prof. Dr. Kenan Haspolat Güvercinler (Columba livia, güvercinler ve kumruları içeren ailede 300 den fazla tür bulunur). az bir eforla yetiştirilebilen dayanıklı hayvanlardır. Yetiştirildikleri bölgelerin dışındaki farklı iklimlerde yaşamlarını sürdürebilirler ve genellikle kilometre karelerce bir uçuş alanına gereksinimi olan yemleri bulabilmek için uçarlar. Güvercinler küçük bir baş, iyi gelişmiş bir göğüs, yumuşak ve yoğun tüy örtüsüne sahiptir. Başta Kuzey Afrika ve Orta Doğu olmak üzere yüz yıllardır yetiştirilmektedir. Kuzey Amerikanın bazı bölgelerinde ve Avrupanın çeşni (gourme). marketlerinde pahalı bir çeşni olarak satılır. Yetiştirilmeleri için fazla bir alan gerekmediği için şehirlerde de yetiştirilir. Güvercinler genellikle pahalı etleri için yetiştirilirler. Genç güvercinler tüy gelişimi henüz daha yeni tamamlanıp uçmaya başlamadan önce genellikle günlükken kesilirler Güvercinlerin eşsiz eve dönüş yetenekleri Roma döneminden beri bilinmektedir. Bu kuşlar 700 km uzaklıktan kendi güvercinliklerine dönebilmektedir. Bu gün bile güvercinler mesaj taşımak için posta amacıyla kullanılmaktadır. Güvercinlerin bu özellikleri onların uyuşturucu kuryeliği gibi kanun dışı kullanımlarına da neden olmuştur. Genç güvercinler hızlı bir gelişim oranına sahiptir. Etleri oldukça lezzetli olup sıklıkla av kuşu yerine satılırlar. Gevrek ve kolay sindirilen etleri nedeniyle yüksek fiyatlara alıcı bulurlar. Et üretimi amacıyla güvercin üretimi özellikle Avrupa ve ABDde yaygındır (1). Güvercin barış ve sevginin sembolüdür. Tüm dinler güvercine önem vermiş, sevgiyle anmıştır. Tevrat ta Hz. Nuh un güvercini suların çekilip çekilmediğini kontrol etmek üzere gönderdiği yazılıdır. Tevrat 8. bölüme bakalım. 8: 8 Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi. 8: 9 Güvercin konacak bir yer bulamadı çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye Nuh un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye yanına aldı. 8: 10 Yedi gün daha bekledi sonra güvercini yine dışarı saldı. 8: 11 Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı. 8: 12 Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi. 8: 13 Nuh altı yüz bir yaşındayken birinci ayın birinde yeryüzündeki sular kurudu. Nuh geminin üstündeki kapağı kaldırınca toprağın kurumuş olduğunu gördü. 455

457 8: 14 İkinci ayın yirmi yedinci günü toprak tümüyle kurumuştu. 8: Tanrı Nuh a» Karın oğulların ve gelinlerinle birlikte gemiden çık» dedi. Güvercinin peygamberimizle ilgili bir vakası vardır Hicrette peygamberimiz Medine ye ters istikamette Yemen e yönelmiş, Sevr mağarasına sığınmıştır. İz sürücüler mağaranın ağzına kadar gelmiştir. Mucize olarak örümceğin ağ ördüğü,güvercinin yuva yapıp yumurta bırakmasıyla müşriklerin mağaraya girmemesi söz konusu olmuştur.bu açıdan güvercinin mübarekliği söz konusudur. Hristiyanlıkta Rûhu l-kudüs de bir güvercinle simgelenmiştir Güvercinler estetik için eti için ve haberleşme için kullanılırlar Posta güvercinleri koku duyuları sayesinde hedeflerine tam ulaşabiliyor. Posta güvercinleri nereden salınırlarsa salınsınlar, daima barınaklarına geri dönerler. Posta güvercinleri nasıl oluyor da güvercinliklerinden çok uzak ve hiç gitmedikleri bir yerden salıverilseler bile, güvercinliklerinin yolunu rahatça bulabiliyorlar? En büyük olasılık, barınaklarının yerini, coğrafi bir harita ile bulabilmeleridir. Kuşlar bir kez yön belirledikten sonra bir pusula yardımıyla barınaklarına geri dönebilir. Böyle bir pusula nın varlığı 1958 de K.S. Koenig (Tübingen Üniversitesi). tarafından deneysel olarak kanıtlandı. Bu deneyde araştırmacılar posta güvercinlerinin iç saat inin ayarını bozdular. Posta güvercinleri barınaklarına geri dönebilmek için bir Güneş pusulası kullanırlar. Bu pusulayı günün saatine göre ayarlarlar. Bu iç saatin ayarı deneysel olarak bozulunca yönlerini bulamadılar. Bu kuşlarda nasıl bir gizli harita duygusu var? Aslında posta güvercinlerinde en az iki harita duygusunun olduğu biliniyor. İlki görsel harita duygusu: Kuş altındaki arazinin engebelerini ezberliyor ve bir engebeden ötekine yolunu hesaplıyor. Posta güvercinlerindeki ikinci harita duygusu ise çok daha kuvvetlidir. Bu duyu barınaklarının bulunduğu alanın etrafında çok geniş bir çoğrafi harita yı algılamalarını sağlar; bu harita kuşların hiç gitmedikleri yerleri de kapsamaktadır. Bu ikinci (yöresel olmayan). harita duyusunun neye bağlı olduğu biyolojinin büyük sırlarından biridir. Koku varsayımının esası şudur: Her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Posta güvercinleri bu kokuları tek tek tanırlar. Bir güvercin yavrusu, güvercinlikte büyürken farklı bölgelerden esen rüzgarların farklı kokular taşıdığını öğrenir; böylece daha uçmaya başlamadan, güvercinliğin etrafındaki geniş bir bölgenin kokusal haritasını çıkartır. Böylece az ilerde belli bir kokusu olan bir yere ilk gelişinde, kendi koku haritasında bu bölgeyi işaretler ve güvercinliğe varmak için bu kokunun karşıtı yönde uçar; elbette güneş ve manyetik pusulası yardımıyla. Bir kuşun uzak bölgelerin kokusunu almasını aklımız kolay almıyor. Ancak bu nokta deneysel olarak kanıtlanmıştır: Koku sinirleri kesilerek ya da burun delikleri tıkanarak ya da koku epiteline lokal anestezikler konularak koku 456

458 duyusu devamlı ya da geçici olarak yok edilen posta güvercinleri tanımadıkları bir yerden salıverilirlerse güvercinliğin yolunu bulmakta zorluk çekiyorlar. Salıverildikleri yer barınaklarına 50 km den daha uzaksa yollarını tamamen kaybetmektedirler. Mıknatıslanmış posta güvercinleriyse, güneşli havalarda ve kontrol posta güvercinleri her türlü havada güvercinliğe ulaşabilmektedir. Buna karşın koku almaz (anosmik). hale getirilmiş posta güvercinleri, ne kadar uzak olursa olsun, tanıdıkları bir yerden salıverilirlerse güvercinliklerinin yerini daima bulabilmektedirler. Koku duygularının olmayışı onları engellemez. Posta güvercinleri bu durumda altlarındaki araziyi ezberlemiş olmalarından yararlanırlar C. Wacoot a göre posta güvercinlerinin beyinlerindeki harita, yalnız koku duyusuna dayanmamaktadır; posta güvercinleri bazı koşullarda koku duyusunu kullanmadan da barınaklarına dönebilirler. Bu yazara göre genel olarak hayvanlar, yuvalarına dönebilmek için bir değil bir çok yöntem kullanırlar. Ama Papi ye göre posta güvercinlerinin tek bir haritaları vardır: Kokusal çünkü koku duyuları yok edilmiş posta güvercinleri yabancı bir araziden salıverilirlerse barınaklarını bulamamaktadır (2). Posta güvercinlerinin Diyarbakır la ilgili bir hikayesi var Güvercin İnsanlara kardeşçe yaşama duygusunu,barışı,gönül sevincini götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Diyarbakır ilimiz geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan çok eski bir yerleşim birimidir. bu topraklar üzerinde bir çok uygarlık gelip geçmiştir.bölgedeki güvercin kültürü de en az bu uygarlıklar kadar eskidir yılında Osmanlı devleti topraklarına katılan Diyarbakır, ın bir güvercin başkenti olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Diyarbakır,da çok çeşitli güvercin ırkları yetiştirilmektedir. Osmanlılar da başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme amaçlı posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir. Hatta Diyarbakır ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini yetişmiş ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir ordu ile İstanbul dan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır a ulaşması sonrası 10 Eylül 1515 de Diyarbakır Osmanlı topraklarına katılmıştır (3). Güvercin Diyarbakır Dicle ilçesinde bir efsaneye de konu olmuştur Diyarbakır da Dicle de Kral kızı efsanesi : Diyarbakır ın Dicle kasabası yolu üzerinde, Maden suyunun aktığı derin bir vadinin doğu yamacında, çok yükseklere uzayan bir kaya parçası vardır. Bakıldğında, bu kayaya az aralıklarla ve bir hizada düzgünce oyulmuş iki pencere görülür. Cephe bir ev manzarası vermektedir. Bu pencerelere ne yukardan ne aşağıdan varabilmenin 457

459 imkanı yoktur. Çok yüksektedir. Halk buraya kral kızının taşı demektedir. Burada define bulunduğu, leyleklerin bu pencereden girip içeriden halı ve kilim parçaları çıkardıkları söylenir. 458 Kral kızı amblemi Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış. Koyunlarını bu vadide otlatan bir çobana aşık olmuş. Çoban da kızı sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir aşkla seviyorlarmış. Bunu duyan kral kızını bu sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere baş vurmuş, çeşitli denemeler yapmış, fakat kızını bu sevdadan bir türlü vazgeçiremeyince, kızı buraya hapsetmiş. Ertesi günü seher zamanı nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek pencerelerden birine konduğunu, içerden de bir başka güvercinin diğer pencereye uçtuğunu, sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak kaybolduklarını görmüşler. Aramalara rağmen ne kız ne de çoban bulunabilmiş Güvercinler eski Osmanlı belgelerinde de yerini bulmuştur 1869 senesine ait resmi devlet belgesi olan Diyarbakır Hele seher-i infilak, kuşlar güvercinliklerden, nehrin canib-i garbisindeki bahçelerden iftirak ederek suya doğru geldikleri zaman çıkardıkları avazelerin sami a-nüvaz-ı mahzuziyet olan ihtizaz-ı hakikaten pek sevimlidir.şu temaşa-yı farah faza Ağustos on beşinden Eylül nihayetine kadar devam eder. denmektedir (4). Arif paşa seyahatnamesinde Diclenin canibeyni pek latif bahçeciklerle müzeyyen olup karşıdaki (Kıtırbil). namında bir hristiyan karyesindeki Boranhanelerden tayarane vücuhdade cevelan eden güvercinler şu umumi çemenzarın kelebekleri hükmünde görünüyorlar (5) de şehrimize gelen Polanyalı Simeon seyahatnamesinde Diyarbakırlılar için şöyle der:... yemek hususunda da cömert olan bu insanlar, Lehistan hariç,

460 İstanbul ve Halep te dahi görmediğim bir surette mükellef sofralar kurarlar ve çok lezzetli yemekler ikram ederler. Tokat ın paçası, Halep in mıklası ve Harput un çakıl ekmeği gibi Amid in de ( Diyarbakır ). güvercin kebabı meşhurdur (9) de Diyarbakır a gelen Tavernier ise 1682 de yayınladığı kitabında şunları yazar:... Burada yenilen et başka bir yerde bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve tat olarak Avrupa dakileri çok geride bırakır (9). Ziraat Yüksek müh.esat Cemiloğlu 1968 yılında yazdığı Diyarbakır Kuşları isimli eserinde Diyarbakır daki güvercin merakının altını çizer. Cemiloğlu Kurşunlu camii Pazar yerinde ve yoğurt pazarındaki kuşçulara ait kulüp,dernek ve borsadan bahseder. Ayrıca Mardinkapısındai ve Seyhan Palas kahvesi ile Melikahmet çarşısında bulunan bir güvercin alışveriş merkezinden bahseder. Son asrın meşhur kuşbazları olarak Behrampaşa camii mütevellisi Münir efendi, Hevidanlızade Emin Efendi, Cemilpaşazade Kasımbey ve Raif Hoca, Hamit Yazıcıoğlunun amcası,eminigazeli, Zaza Alo ve Mahzunun oğlu Mehmet Efendiyi sıralar. Dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan ve Diyarbakır da ıslah ile dört Diyarbakır güvercin grubu elde edilmiştir. Göğsü ak, Ketme, İçağlı, Kızılbaş (6).. Her grubun içinde ise, 6 ayrı renk kombinasyonu yer almaktadır. Sadece Kızılbaş ırkının 5 renk çeşidi bulunmaktadır. Renk çeşitleri ile birlikte Diyarbakır ırklarının toplam birey sayısı 23 tanedir. Güvercin halkın sevgilisidir. Manilerde sevgili güvercine benzetilmiştir. ; Dün gece nerde idin Göynümün gögercini Diyarbakır da ismini güvercinlerden alan köyler de vardır 459

461 Diyarbakır da güvercin sektörü: Diyarbakırda bağlar da bir ana cadde güvercinciler ve kuşçulara aittir Diyarbakır güvercin mekanları: 460 DİYARBAKIR KÜLTÜRÜNÜN VE YAŞAMININ PARÇASI Türkiye de en fazla güvercin besiciliği Güneydoğu Anadolu bölgesinde yapılıyor. Diyarbakır da daha çok evlerin damlarında beslenen güvercinler, gün bitimine doğru salıveriliyor. Havada uçarken, verdikleri haz ile sahiplerini kendilerine hayran bırakan kuşlar, havada attıkları taklalar ile değerlerine değer katıyor. İyi yetiştirilen bir güvercinin bir evle bile takas edildiği Diyarbakır da, posta güvercini, taklacı güvercin ve yöreye has süs kuşu gibi çeşitleri ile Diyarbakır kültürünün yaşamının bir parçasını oluşturuyor.

462 Diyarbakır da bir araya gelen 300 kadar güvercin tutkunu 2007 yılında kurdukları Diyarbakır Posta Güvercinleri Derneği ile farklı etkinlikler düzenliyor. Dernek üyesi kuş severler, posta güvercin yarışmaları düzenleyerek kırılması güç rekorlarla imza atıyor. Diyarbakır da kurulan Posta Güvercinleri Derneği nce, 2 yıldan bu yana düzenlenen posta güvercin yarışmasında bu yıl Türkiye rekoru kırıldı. Yarışma, Türkiye nin çeşitli İllerinde bırakılan güvercinler ile yapıldı. 7 etaptan oluşan ve 70 kuş sahibinin 850 güvercin ile katıldığı müsabakalarda, Türkiye rekoru kırıldı. Kırıkkale şehrinden bırakılan 165 posta güvercininden Orhan Demir isimli yarışmacının güvercini, dakikada 1273 metre yol alarak, 800 kilometreyi 8 saatte aşıp Diyarbakır a gelmeyi başarıp yarışmada 1. olmayı başardı (10). OSMANLI DÖNEMİNDE YAPILAN GÜVERCİN YARIŞMALARI 1515 yılından sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli özelliklerinden biri de güvercin yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Diyarbakır ın kurtuluşu bir güvercinin taşıdığı habere bağlı olarak geliştiği için güvercin yarışmaları, düzenlenen şenliklerin çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu gelenek, Diyarbakır da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının sefalet dolu yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Bu geleneğin o dönemde bölgede güvercin yetiştiriciliğini ciddi şekilde teşvik etmiş olması doğaldır. Bugün Diyarbakır ı bir güvercin başkenti olarak niteliyorsak, kuşkusuz bu tür geleneklerin bunda etkisi çok fazladır. Diyarbakır ın bilinen en eski kuşçularından Mehmet Ağa (Kuşbaz Kör Müho). bu şenliklerle ilgili olarak çok değerli bilgiler vermektedir yılları arasında 83 yaşında iken kendisinden alınan sözlü bilgilere göre, bu yarışmalarda bölgenin ünlü kuşbazları toplanır ve özenle yetiştirdikleri posta güvercinlerini yarışma için belirlenen bölgede bulunan kalelerin birinden salarlarmış. Kimin güvercini Diyarbakır a en çabuk ulaşırsa ödül olarak belirlenen altınları o yetiştirici alırmış. Bu amaçla kullanılan kaleler arasında Palo, Harput, Eğil, Atak, Meyyafarıkin (Silvan ). ve Mardin kaleleri başta gelirmiş. Gene Mehmet Ağa nın aktarımına göre, 1910 yılında yapılan kurtuluş şenliklerinde, Silvan kalesinden uçurulan 10 kuşbaza ait 20 güvercin arasında kendi kuşları 35 dakikada yuvalarına dönerek birinciliği kazanmışlar ve bu yarışma sonrası kendisine ödül olarak 5 altın verilmiş. (Silvan kalesinin Diyarbakır a olan uzaklığı 90 km. kadardır) (7). Güvercin Dökümü Diyarbakır da güvercin kültürü çok eskiye dayanıyor. Sadece Diyarbakır a özgü yerli güvercin ırklarının 600 yıllık geçmişi olduğu söyleniyor. Diyarbakır da farklı yaşlarda kuş besleyicisine rastlamak mümkün; 461

463 şehirde güvercin kültürü çok eskiye dayanıyor. Sadece Diyarbakır a özgü yerli güvercin ırklarının 600 yıllık geçmişinden söz ediliyor. Diyarbakır ın Kuşbazları Diyarbakır a özgü kuş Türleri dört gurupta toplanıyor: 1. Göğsüak Gurubu: Küreng, Atlas, Zeytuni, Gugala, Narinci ciğeri 2. Kekme gurubu: Bozak, Kekme Ciğeri, Kekme Atlas 3. Uçaklı gurubu: Zengu, Yusufi, Kara, Niski 462

464 4. Göğsü açık (memeli). gurubu: Parçalı, Siyah Parçalı, Mısırı, Beyaz, Kurugök, Kurukara Diyarbakır da Habeş olarak adlandırılan ve cinslerin herhangi bir gurubun özelliğini taşımayan kuşlar da mevcut. Yerli güvercin türlerinin fazla olması şehirdeki köklü güvercin kültürüne ve yoğun ilgiye dayanıyor. Günümüzde güvercin besleme bir hobi olarak görüldüğü gibi ticari ve ekonomik yönü de bulunuyor. Güvercin meraklılarının yarattığı piyasa kendi başına bir alem. Çoğu Bağlar semtinde olmak üzere güvercin ve güvercin malzemeleri satan dükkânlar var. Ayrıca Kuşbaz Kıraathaneleri kendi içinde sosyal ve ekonomik bir alan. Güvercinler ihale denilen yöntemle kuşbaz kıraathanelerinde alınıp satılıyor. Bir tür açık artırma olan ihaleler oldukça çekişmeli geçiyor. Ayrıca her pazar günü Kurşunlu Camisinin yanında kurulan pazarda güvercin alınıp satılıyor. Güvercinler genellikle çatısız düz damlarda kurulan ve pin denilen kümeslerde besleniyor. Pinin yeri güvenli değilse yanına bir de köpek kulübesi yerleştiriliyor. Güvercinlerin gübresi eskisi kadar olmasa bile ekonomik değer taşımaya devam ediyor. Özelikle kilo gelen Diyarbakır karpuzlarının yetiştirilmesinde güvercin gübresi kullanılıyor. Güvercin gübresi meyvenin iriliğini sağladığı gibi tadının da güzelleşmesine yardım ediyor. Organik tarımın yeniden önem kazandığı günümüzde güvercin gübresine olan ihtiyaç günden güne artıyor. 463

465 Diyarbakır da bu kültürün önemli bir parçası olan güvercin yarışmalarının kökeni çok eskiye dayanıyor. Güvercinleri yarışa hazırlamak için yıl boyunca antrenman uçuşları yapılıyor. Her yıl Nisan ayında başlayan ve Mayıs ayında son bulan yarışmalar farklı parkurlarda gerçekleşiyor. Yakın mesafelerden başlayarak 900 km. uzaklığa kadar çıkan parkurlar var. Diyarbakır da güvercin yarışları sonucunda verilen ödüllerin ekonomik değeri büyük değil. Yarışlara katılacak güvercinler arabalarla başlangıç noktasına götürülürken sepetlere yerleştiriliyor. Varış yerinde menzile göre birkaç saat dinlendirilerek yarışa hazırlanıyor. Kuşların yarış sırasında su içmek için bile olsa mola vermeleri istenmediği için selenyum tabletleri veriliyor. Büyük çekişme güneş doğarken güvercin dökümü ile başlıyor (8). Dicle üniversitesi değişik zamanlarda güvercin etkinliklerine sahne olmuştur.birincisi1994 yılları rektör Sedat Arıtürk dönemi,ikincisi 2010 yılında koordinasyonunu benim yaptığım 2010 yılındaki Diyarbakır da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu 464 Güvercin kültürünü yansıtan bir yarışma

466 1994 yılı Dicle Üniversitesi güvercin yarışması 2010 Dicle üniversitesi Diyarbakırda güvercin yarışması 465

467 Yavuz İşçan ve Zeki Güleröz e ait Diyarbakır güvercinleri başlıklı yazıya göz atalım DİYARBAKIR GÜVERCİNLERİ Göğsüak - Ketme - Kızılbaş - İçağlı Narinci Çifti Atlas Çifti Zeytuni ve Atlas Yetiştirici: Zeki Güleröz Gökela 466

468 Gökela Gökela Çifti Kürenk ve Zeytuni Zeytuni Kürenk 467

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2. Tarım & Hayvancılık. Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat.

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2. Tarım & Hayvancılık. Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat. DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 Tarım & Hayvancılık Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Koordinatör DİYARBAKIR EKONOMİ TARİHİ 2 Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT

Detaylı

Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü

Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü Arkeoloji insanların kültürlerini ortaya çıkarıp, belgelemek ve analizlerini yapmak suretiyle maddi kültür ve çevresel

Detaylı

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Yrd. Doç. Dr. Yiğit H. Erbil, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı

Detaylı

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden Tarih Öncesi Devirlerde Anadolu Video Ders Anlatımı TARİH ÖNCESI DEVİRLERDE ANADOLU Türkiye tarih öncesi devirlerde üzerinde birçok medeniyet kurulan çok önemli bir yerleşim merkeziydi. Ülkemizin tarihi

Detaylı

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI ENVANTERİ ENV. NO. 58.01.0.02 ÇİMENYENİCE KÖYÜ, KÖROĞLU TEPELERİ, I39-a4 MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI İL SİVAS İLÇE HAFİK MAH.-KÖY VE MEVKİİ Çimenyenice Köyü GENEL

Detaylı

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI:

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin güney doğusunda yer alan bölge nüfus ve yüzölçümü en küçük bölgemizdir. Akdeniz, Doğu Anadolu Bölgeleriyle, Suriye ve Irak Devletleriyle

Detaylı

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI 1.KONU: TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ 2.KONU: İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI 1.K0NU TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ İnsan, düşünebilme

Detaylı

TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE)

TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE) TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE) YRD.DOÇ.DR.IŞIL KAYMAZ, 2017, ANKARA ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BU SUNUMU KAYNAK GÖSTERMEDEN KULLANMAYINIZ YA DA ÇOĞALTMAYINIZ! Bitkilerin kültüre alınmasının yerleşik

Detaylı

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir Kısrak sütünden üretilen kımız, darıdan yapılan begni bekni ve boza Türklerin bilinen içecekleriydi Bozkır hayatının başlıca Bu Türklerin kültürün bilinen önemli en eski gıda ekonomik faaliyetleri neler

Detaylı

30. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT

30. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 30. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT 26-30 MAYIS 2008 ANKARA T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No : 3171-2 Kültür Varlıkları

Detaylı

29. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 3. CİLT

29. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 3. CİLT T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 29. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 3. CİLT 28 MAYIS - 1 HAZİRAN 2007 KOCAELİ T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No : 3113-3 Kültür

Detaylı

Türkiye'de Toprakların Kullanımı

Türkiye'de Toprakların Kullanımı On5yirmi5.com Türkiye'de Toprakların Kullanımı Türkiye de arazi kullanımı dağılışı nasıldır? Yayın Tarihi : 14 Kasım 2012 Çarşamba (oluşturma : 12/13/2018) Ülkemiz topraklarının kullanım amacına göre dağılımı

Detaylı

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ: TARİHİ : Batı Toroslar ın zirvesinde 1288 yılında kurulan Akseki İlçesi nin tarihi, Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar uzanmaktadır. O devirlerde Marla ( Marulya) gibi isimlerle adlandırılan İlçe, 1872

Detaylı

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

İktisat Tarihi II. 1. Hafta İktisat Tarihi II 1. Hafta İktisat tarihinin görevi ekonomilerin performanslarında ve yapılarında zaman içinde meydana gelen değişiklikleri açıklamaktır. Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır

Detaylı

İktisat Tarihi II. I. Hafta

İktisat Tarihi II. I. Hafta İktisat Tarihi II I. Hafta Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır Çağı Tunç veya Bronz Çağı Tarihsel gelişim türün sürdürülmesi ve çoğalmasına katkıda bulunma ölçütüne göre de yargılanabilir.

Detaylı

NEVALİ ÇORİ. Nevali Çori nin en ilginç yönü 4. yapı katında ortaya çıkartılmış kutsal yapıdır. Yerleşme yerinin doğu ucundaki bu yapı dıştan 14x14

NEVALİ ÇORİ. Nevali Çori nin en ilginç yönü 4. yapı katında ortaya çıkartılmış kutsal yapıdır. Yerleşme yerinin doğu ucundaki bu yapı dıştan 14x14 NEVALİ ÇORİ Nevali Çori antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde, Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir yan kolu olan Katara deresinin yanında yer

Detaylı

UYGARLIKLAR TARİHİ-I AYDAN DEMİRKUŞ. 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır.

UYGARLIKLAR TARİHİ-I AYDAN DEMİRKUŞ. 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır. ETKİNLİK 1 SESSİZ SİNEMAYLA TARİHÖNCESİ ANADOLU ETKİNLİK ADIMLARI 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır. 2. Etkinliğe başlamadan önce hazırlık olarak Çalışma Kâğıdı nın birinci maddesinde yer alan

Detaylı

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Tarımsal Ormancılık Uygulamaları ve Potansiyeli Bölgenin Genel Özellikleri: Bölge geniş ovalar ve alçak platolardan

Detaylı

2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları 2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Menderes İlçesi: Menderes ilçesine bağlı Oğlananası Köyü ne yakın, köyün 3-4 km kuzeydoğusunda, Kısık mobilyacılar sitesinin arkasında yer alan büyük

Detaylı

28. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT

28. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 28. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT 29 MAYIS - 2 HAZİRAN 2006 ÇANAKKALE T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No : 3079-2

Detaylı

BİRECİK İLÇEMİZ Fırat ta Gün Batımı

BİRECİK İLÇEMİZ Fırat ta Gün Batımı BİRECİK İLÇEMİZ Fırat ta Gün Batımı Birecik ilçesi Şanlıurfa Merkez ilçesine 80 km uzaklıkta olup, yüzölçümü 852 km2 dir. İlçe merkez belediye ile birlikte 3 belediye ve bunlara bağlı 70 köy ve 75 mezradan

Detaylı

TARİH 1.

TARİH 1. TARİH 1 16.02.2017 ARİF ÖZBEYLİ ERBAA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ... VE,TARİH YAZIYLA BAŞLAR TARİHİ ÖNCESİ DEVİRLER Taş Devri (MÖ.600.000-5500) Kalkolitik Dönem (MÖ.5500-2500) Maden Devri

Detaylı

X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI. Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı

X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI. Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI ALET SAPI : Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı değildir. Bıçak, kazıyıcı vb. keskin kenarlara sahip aletlerin elde kullanımının

Detaylı

Kebaran Kültür (M.Ö / ) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu.

Kebaran Kültür (M.Ö / ) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu. IV. BÖLÜM Kebaran Kültür (M.Ö. 19000/18000-13000) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu. Tabanı zemin seviyesi altına olan kulubeler var. Bu döneme ait

Detaylı

TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA ENVANTERİ ENV. NO. SİT ADI

TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA ENVANTERİ ENV. NO. SİT ADI TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI ENVANTERİ ENV. NO. ZARA ŞEHİTLİĞİ İL SİVAS İLÇE ZARA MAH.-KÖY VE MEVKİİ GENEL TANIM: Sivas ili, Zara ilçe merkezinde bulunan ve Milli Savunma Bakanlığı, Zara Askerlik

Detaylı

Konu 6: Çanak Çömlekli Neolitik

Konu 6: Çanak Çömlekli Neolitik Konu 6: Çanak Çömlekli Neolitik Çanak Çömlekli Neolitik Çağ, sadece çanak çömlek yapımının başlamasından daha fazla şey ifade eder. Çanak Çömlek Öncesi Neolitik, besin üretici yaşam tarzına doğru bir geçiş

Detaylı

TARĠH TÜRKLERDEN ÖNCE ANADOLU

TARĠH TÜRKLERDEN ÖNCE ANADOLU T.C. KÜLTÜR VE TURĠZM BAKANLIĞI TÜRKĠYE KÜLTÜR PORTALI PROJESĠ TARĠH TÜRKLERDEN ÖNCE ANADOLU 2009 ANKARA 2.1. Anadolu da Ġlk Yerleşmeler 2.1.1.Çatalhöyük Anahtar Kelimeler: Çatalhöyük Daha çok Anadolu

Detaylı

ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU

ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU Şanlıurfa İli, Merkez İlçesi, Neolitik Çağ ve Öncesi adlı yüzey araştırması projesi, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı ve

Detaylı

Eski Çağda Tarım Aletleri

Eski Çağda Tarım Aletleri Tarım Makinaları Bilimi Dergisi (Journal of Agricultural Machinery Science) 2015, 11 (1), 33-37 Eski Çağda Tarım Aletleri Enver AKIN 1, Reşat ESGİCİ 2 1 Dicle Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji

Detaylı

ISBN: YAYIN NO: GAPUTAEM-K-01

ISBN: YAYIN NO: GAPUTAEM-K-01 TARIMSAL VERİLER TARIMSAL VERİLER GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü Tarımsal Ekonomi ve Politika Araştırmaları Bölüm Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır. Bu yayının 5846

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Prehistorik Dönem Yapı Kültürü

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Prehistorik Dönem Yapı Kültürü ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ Prehistorik Dönem Yapı Kültürü PREHİSTORİK DÖNEM NEDİR? Yazının bulunmasından önceki çağlara prehistorik (tarih öncesi çağlar) dönem denir.

Detaylı

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA İç Anadolu Bölgesinde Tarımsal Ormancılık Uygulamaları ve Potansiyeli Bölgenin Genel Özellikleri: Çok fazla engebeli bir yapıya sahip olmayan

Detaylı

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi:

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin ne zaman ve kimler tarafından hangi tarihte kurulduğu kesin bilinmemekle beraber, bölgedeki yerleşimin Van Bölgesinde olduğu gibi tarih öncesi dönemlere uzandığı

Detaylı

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU Resuloğlu yerleşimi ve mezarlık alanı Çorum / Uğurludağ sınırları içinde, Resuloğlu (Kaleboynu) Köyü nün kuş uçumu 900 m kuzeybatısındadır. Yerleşim

Detaylı

22. ARAŞTIRMA SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT

22. ARAŞTIRMA SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT T. C. K Ü L T Ü R V E T U R İ Z M B A K A N L I Ğ I Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 22. ARAŞTIRMA SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT 24-28 MAYIS 2004 KONYA T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI

Detaylı

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 Frigler Frigler Troya VII-a nın tahribinden (M.Ö. 1190) hemen sonra Anadolu ya Balkanlar üzerinden gelen Hint Avupa kökenli kavimlerden biridir.

Detaylı

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI İlk Özbekistan-Türkiye uluslararası arkeolojik çalışmalar

Detaylı

... i S TAT i S T i K L E R L E DiYAR BAKiR 2018

... i S TAT i S T i K L E R L E DiYAR BAKiR 2018 ... istatistiklerle DiYAR BAKiR 2018 Gösterge TR Türkiye Veri TRC2 Diyarb akır Veri TRC2 Diyarb akır Sıra Nüfus 2017 80.810.525 1.699.901 12 Şehir Nüfusunun Toplam Nüfus İçindeki Oranı 2017 % 92,5 100

Detaylı

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI Yeşilova Höyüğü İzmir in Prehistorik Yerleşim Alanı içinde 2005 yılından beri kazısı süren bir yerleşim merkezidir. Kazı çalışmaları, Ege Üniversitesi,

Detaylı

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ. Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ. Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu 00052812/25 PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Ders 10: Geç Kalkolitik Dönem Kissonerga Mosphilia & Lamba Lakkous Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı

Detaylı

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları PERVARİ İLÇESİ Siirt deki Kültür Varlıkları 185 3.6. PERVARİ İLÇESİ 3.6.1. PALAMUT KÖYÜ UMURLU MEZRASI HANI Han Umurlu Mezrasının hemen dışındadır. Yapı üzerinde kim tarafından ve ne zaman yaptırıldığını

Detaylı

Tarım, yeryüzündeki belli başlı üretim şekillerinden en gerekli ve yaygın olanıdır. Tarımın yapılış şekli ve yoğunluğu, ülkelerin gelişmişlik

Tarım, yeryüzündeki belli başlı üretim şekillerinden en gerekli ve yaygın olanıdır. Tarımın yapılış şekli ve yoğunluğu, ülkelerin gelişmişlik TARIM VE EKONOMİ Tarım, yeryüzündeki belli başlı üretim şekillerinden en gerekli ve yaygın olanıdır. Tarımın yapılış şekli ve yoğunluğu, ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlıdır. Bazı ülkelerde tarım tekniği

Detaylı

Fiziki Özellikleri. Coğrafi Konumu Yer Şekilleri İklimi

Fiziki Özellikleri. Coğrafi Konumu Yer Şekilleri İklimi KİMLİK KARTI Başkent: Roma Yüz Ölçümü: 301.225 km 2 Nüfusu: 60.300.000 (2010) Resmi Dili: İtalyanca Dini: Hristiyanlık Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 29.500 $ Şehir Nüfus Oranı: %79 Ekonomik Faal Nüfus

Detaylı

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

Dünya Miras Listesinde Bir Neolitik Kent. Çatalhöyük

Dünya Miras Listesinde Bir Neolitik Kent. Çatalhöyük Dünya Miras Listesinde Bir Neolitik Kent Çatalhöyük 1 2 Dünya miras listesinde bir Neolitik Kent Çatalhöyük Çatalhöyük; tarımı, sosyal hukuku, mimariyi ve sanatı özgün bir biçimde uygulayan ilk yerleşik

Detaylı

BİRECİK REHBER KİTAP. Birecik Turizm Envanteri Projesi T.C. BİRECİK KAYMAKAMLIĞI 2011

BİRECİK REHBER KİTAP. Birecik Turizm Envanteri Projesi T.C. BİRECİK KAYMAKAMLIĞI 2011 Birecik Turizm Envanteri Projesi Bu kitabın içeriğinden sadece Birecik İlçesi ve Köylerine Hizmet Götürme Birliği sorumludur ve bu içeriğin herhangi bir şekilde DPT'nin veya Karacadağ kalkınma Ajansı'nın

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. PLATO: Çevresine göre yüksekte kalmış, akarsular tarafından derince yarılmış geniş düzlüklerdir. ADA: Dört tarafı karayla

Detaylı

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

Çaldıran daha önceleri Muradiye İlçesinin bir kazası konumundayken 1987 yılında çıkarılan kanunla ilçe statüsüne yükselmiştir.

Çaldıran daha önceleri Muradiye İlçesinin bir kazası konumundayken 1987 yılında çıkarılan kanunla ilçe statüsüne yükselmiştir. Çaldıran Tarihçesi: İlçe birçok tarihi medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Medler, Bizanslılar, Urartular, İranlılar ve son olarak Osmanlı devleti bu ilçede hâkimiyet sürmüşlerdir. İlçenin tarih içerisindeki

Detaylı

DEVLETİN ADI: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı BAŞŞEHRİ: Londra YÜZÖLÇÜMÜ: 244.110 km2 NÜFUSU: 57.411.000 RESMİ DİLİ: İngilizce

DEVLETİN ADI: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı BAŞŞEHRİ: Londra YÜZÖLÇÜMÜ: 244.110 km2 NÜFUSU: 57.411.000 RESMİ DİLİ: İngilizce İNGİLTERE DEVLETİN ADI: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı BAŞŞEHRİ: Londra YÜZÖLÇÜMÜ: 244.110 km2 NÜFUSU: 57.411.000 RESMİ DİLİ: İngilizce DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Sterlin 1.

Detaylı

ŞANLIURFA YI GEZELİM

ŞANLIURFA YI GEZELİM ŞANLIURFA YI GEZELİM 3. Gün: URFA NIN KALBİNDEN GÜNEŞİN BATIŞINA GEZİ TÜRKİYE NİN GURURU ATATÜRK BARAJI Türkiye de ki elektrik üretimini artırmak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ndeki 9 ili kapsayan tarım

Detaylı

368 Yüksel ARSLANTAŞ, Tarihöncesi Dönemde Harput ve Çevresinde Tarım ve Hayvancılık

368 Yüksel ARSLANTAŞ, Tarihöncesi Dönemde Harput ve Çevresinde Tarım ve Hayvancılık Fırat Üniversitesi Harput Uygulama ve Araştırma Merkezi Geçmişten Geleceğe Harput Sempozyumu, Elazığ 23-25 Mayıs 2013 367 TARİH ÖNCESİ DÖNEMDE HARPUT VE ÇEVRESİNDE TARIM VE HAYVANCILIK Giriş Doç. Dr. Yüksel

Detaylı

2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları

2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları 2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları Prof.Dr.Engin Akdeniz Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tepe Mezarlığı Hastane Höyüğü Akhisar

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR Kavramlar

MERAKLI KİTAPLAR Kavramlar MERAKLI KİTAPLAR Kavramlar Bu kitabın sahibi:... Tüm zamanların insanları, bütün dünyada, her zaman içinde yaşadıkları ve barındıkları bir yaşam alanına, bir eve ihtiyaç duymuşlardır. Öncelikle, mimari,

Detaylı

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI Dünyamızda o kadar çok canlı türü var ki bu canlıları tek tek incelemek olanaksızdır. Bu yüzden bilim insanları canlıları benzerlik ve farklılıklarına göre sınıflandırmışlardır.

Detaylı

KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ

KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ İnsan, dünya üzerinde göründüğü andan itibaren, çeşitli gereksinmelerini karşılamakta yardımcı olacak olan alet ve silahlarını

Detaylı

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ Erzurum, 2015 Proje adı Şenkaya ilçe merkezinin mekan olarak değiştirilmesi

Detaylı

4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ

4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ 4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ Ekonomi: İnsanların geçimlerini sürdürmek için yaptıkları her türlü üretim, dağıtım, pazarlama ve tüketim faaliyetlerinin ilke ve yöntemlerini inceleyen bilim dalına ekonomi denir.

Detaylı

GÖRSEL KÜLTÜR KISA ÖZET KOLAYAOF

GÖRSEL KÜLTÜR KISA ÖZET KOLAYAOF GÖRSEL KÜLTÜR KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE- BİR YAŞAM KÜLTÜRÜ

Detaylı

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 2.Hafta. Dr. Osman Orkan Özer

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 2.Hafta. Dr. Osman Orkan Özer Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 2.Hafta Dr. Osman Orkan Özer https://oorkan.wordpress.com/ Şifre: tarimeko2016 Kaynaklar: Prof. Dr. Ahmet Özçelik TARIM TARİHİ VE DEONTOLOJİSİ, Ankara Üni. Ziraat Fak.

Detaylı

Coğrafya Proje Ödevi. Konu: Hindistan ve Nijerya nın Ekonomik Özellikleri. Kaan Aydın 11/D

Coğrafya Proje Ödevi. Konu: Hindistan ve Nijerya nın Ekonomik Özellikleri. Kaan Aydın 11/D Coğrafya Proje Ödevi Konu: Hindistan ve Nijerya nın Ekonomik Özellikleri Kaan Aydın 11/D---1553 Hindistan ın Genel Özellikleri DEVLETİN ADI: Hindistan Cumhuriyeti BAŞKENTİ: Yeni Delhi YÜZÖLÇÜMÜ: 3.287.590

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders Dr. İsmail BAYTAK Orta Asya Tarihine Giriş Türk Adının Anlamı: Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Türk adından ilk olarak Çin Yıllıklarında bahsedilmektedir. Çin kaynaklarında

Detaylı

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti HALFETİ İLÇEMİZ Halfeti Şanlıurfa merkez ilçesine 112 km mesafede olan ilçenin yüzölçümü 646 km² dir. İlçe; 3 belediye, 1 bucak, 36 köy ve 23 mezradan oluşmaktadır. Batısında Gaziantep iline bağlı Araban,

Detaylı

Konu 5: NEOLİTİK ÇAĞ 1

Konu 5: NEOLİTİK ÇAĞ 1 Konu 5: NEOLİTİK ÇAĞ 1 Taş Çağlarının sonuncusu olan Neolitik, Yeni Taş Çağı anlamına gelmektedir ve bazen Cilalı Taş Çağı olarak da adlandırılmaktadır. Ancak Neolitik Çağ da yaşanan kültürel gelişmeler,

Detaylı

15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU

15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU 24-26 NİSAN 2006 ALANYA T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No : 3082

Detaylı

J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ

J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ J. Mellaart, M.Ö. 7000 e uzanan Çatalhöyük ü 1958 de keşfetti. Çatalhöyük, tarım yapılan ilk köylerden biri olduğu için dünya tarihi yeniden yazıldı. James

Detaylı

TANER ÖZDEMİR TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ ZAMAN VE TAKVİM

TANER ÖZDEMİR TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ ZAMAN VE TAKVİM ZAMAN VE TAKVİM Takvim zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metoduna takvim adı verilir. DİKKAT: Takvimlerin ortaya çıkmasında insanların ekonomik uğraşları önemlidir. UYARI: Hicri takvimin başlangıcı

Detaylı

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları KURTALAN İLÇESİ Siirt deki Kültür Varlıkları 163 3.5. KURTALAN İLÇESİ 3.5.1. ERZEN ŞEHRİ VE KALESİ Son yapılan araştırmalara kadar tam olarak yeri tespit edilemeyen Erzen şehri, Siirt İli Kurtalan İlçesi

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 1247

KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 1247 KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 1247 KAHRAMANMARAŞ İLİNİN GENEL MEYVECİLİK DURUMU Mehmet SÜTYEMEZ*- M. Ali GÜNDEŞLİ" Meyvecilik kültürü oldukça eski tarihlere uzanan Anadolu'muz birçok meyve türünün anavatanı

Detaylı

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir. 2012 LYS4 / COĞ-2 COĞRAFYA-2 TESTİ 2. M 1. Yukarıdaki Dünya haritasında K, L, M ve N merkezleriyle bu merkezlerden geçen meridyen değerleri verilmiştir. Yukarıda volkanik bir alana ait topoğrafya haritası

Detaylı

The Byzantine-Era Daily Use Pottery Found in the Thermal Spring in Allianoi

The Byzantine-Era Daily Use Pottery Found in the Thermal Spring in Allianoi ALLIANOI ANTİK ILICASI NDA ÜRETİLEN ERKEN BİZANS DÖNEMİ GÜNLÜK KULLANIM KAPLARI* **Hande YEŞİLOVA Öz Allianoi antik ılıcası içersinde, Geç Roma Erken Bizans Dönemi yerleşiminde bulunan, seramik fırınlarında

Detaylı

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu Prof. Dr. Bülent Yılmaz Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü E-posta : byilmaz@hacettepe.edu.tr

Detaylı

TÜRKİYE COĞRAFYASI VE JEOPOLİTİĞİ

TÜRKİYE COĞRAFYASI VE JEOPOLİTİĞİ Editör Doç.Dr.Asım Çoban TÜRKİYE COĞRAFYASI VE JEOPOLİTİĞİ Yazarlar Doç.Dr.Asım Çoban Doç.Dr.İbrahim Aydın Doç.Dr.Yüksel Güçlü Yrd.Doç.Dr.Esin Özcan Yrd.Doç.Dr.İsmail Taşlı Editör Doç.Dr.Asım Çoban Türkiye

Detaylı

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor?

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor? ADIYAMAN Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor? Rivayete göre; Adıyaman şehrini doğu, batı ve güney yönlerinde derin vadiler çevirmiştir. Bu vadilerin yamaçları zengin meyve ağaçları ile kaplı olduğu gibi,

Detaylı

Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme

Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme Dr. Savaş Harmankaya Sevgili Müjgan a Giriş Tarihöncesi uygarlığında, Epipaleolitik/Mezolitik Çağ dan sonra gelen, Pleistosen den Holosen Dönemi

Detaylı

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale (*)Türkeş, M. ve Koç, T. 2007. Kazdağı Yöresi ve dağlık alan (dağ sistemi) kavramları üzerine düşünceler. Troy Çanakkale 29:18-19. KAZ DAĞI YÖRESİ VE DAĞLIK ALAN (DAĞ SİSTEMİ) KAVRAMLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Detaylı

Silivri Nüfus Bilgileri Yıl Toplam Kadın Erkek

Silivri Nüfus Bilgileri Yıl Toplam Kadın Erkek SİLİVRİ Coğrafi Durum: Silivri 41 derece 03 kuzey paraleli ve 28 derece 20 doğu meridyenlerinin birleştiği noktada,istanbul iline bağlı ve il merkezinin 67 km batısında, Marmara Denizi sahilindedir. İlçe

Detaylı

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ Doğal, beşerî ve ekonomik özellikler bakımından çevresinden farklı; kendi içinde benzerlik gösteren alanlara bölge denir. Bölgeler, kullanım amaçlarına göre birbirine benzeyen

Detaylı

KAPADOKYA. Melih ÖZTEKİN. Eralp ÖZYAĞCI. Mert ÇİL. Başak DEMİRBAŞ

KAPADOKYA. Melih ÖZTEKİN. Eralp ÖZYAĞCI. Mert ÇİL. Başak DEMİRBAŞ KAPADOKYA Hazırlayanlar; Öğretmen;B. Perihan SALMAN Orçun Can CEVİZ ÖZEL EGE LİSESİ Melih ÖZTEKİN Eralp ÖZYAĞCI Mert ÇİL Başak DEMİRBAŞ 1 ÖNSÖZ Kapadokya yöresindeki eski çağlardan kalma bazı medeniyetler

Detaylı

Büyük baş hayvancılık

Büyük baş hayvancılık Büyük baş hayvancılık hayvancılık faaliyetleri özellikle dağlık bir araziye sahip kırsal kesimlerde ön plana geçerek, birinci derecede etkili ekonomik Yakın yıllara kadar bir tarım ülkesi olarak kabul

Detaylı

PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI

PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI 1982 yılında Manisa Müzesine satılan bir grup eser bilim dünyasının dikkatini çekti. Bu eserler bir mezarlık soygununa işaret ediyordu. Soyulan mezarlar açıkça M.Ö. 2. binyılın

Detaylı

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK Dünyada kültüre alınıp yetiştirilmekte olan 138 meyve türünden, yaklaşık 16'sı subtropik meyve türü olan 75'e yakın tür ülkemizde

Detaylı

BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNE DUYURU

BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNE DUYURU BAHÇE BİTKİLERİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNE DUYURU - Bahçe Bitkileri Bölümü öğrencileri 251311008 kodlu Türk Dili I dersinin yerine Tarımsal Biyoteknoloji Bölümünde açılan 251511008 kodlu Türk Dili I dersini

Detaylı

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN EDİRNE UZUNKÖPRÜ MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI Yunanistan sınırına 6 kilometre uzaklıkta yer alan Edirne nin Uzunköprü ilçesi, Osmanlı İmparatorluğu nun Trakya daki ilk yerleşimlerinden biri. Ergene

Detaylı

Anadolu da Tarihe Işık Tutan Tarım Ürünleri

Anadolu da Tarihe Işık Tutan Tarım Ürünleri Anadolu da Tarihe Işık Tutan Tarım Ürünleri Bitkisel ürünler, Ön Asya'da, her zaman yaşamsal bir rol oynamıştır. Bitkisel ürünler çoğunlukla yiyecek olarak karşımıza çıkarken, yakıt, inşaat malzemesi,

Detaylı

Dicle Vadisinde Pamuk Üretimi Yapan İşletmelerin Mekanizasyon Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma

Dicle Vadisinde Pamuk Üretimi Yapan İşletmelerin Mekanizasyon Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma Dicle Vadisinde Pamuk Üretimi Yapan İşletmelerin Mekanizasyon Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma Abdullah SESSİZ 1, M. Murat TURGUT 2, F. Göksel PEKİTKAN 3 1 Dicle Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,

Detaylı

ANADOLUNUN BUĞDAY ÇEŞİTLERİ VE SİYEZ BUĞDAYI PANELİ 26 Temmuz 2017

ANADOLUNUN BUĞDAY ÇEŞİTLERİ VE SİYEZ BUĞDAYI PANELİ 26 Temmuz 2017 1 ANADOLUNUN BUĞDAY ÇEŞİTLERİ VE SİYEZ BUĞDAYI PANELİ 26 Temmuz 2017 2 Siyez Buğdayının Ülkemizdeki Adları Siyez Iza Kavılca Kaplıca Gabulca 3 4 20.000 Yıl önce Yabani EİNKORN (Triticum urartu) 5 Urfa

Detaylı

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler Teslim Edilen: Hazırlayan: IC-Astaldi JV AECOM Ankara, Türkiye Turkey AECOM-TR-R599-01-00 2 Ağustos 2013 Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi

Detaylı

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA 6.3.2.4. Akdeniz Bölgesinde Tarımsal Ormancılık Uygulamaları ve Potansiyeli Bölgenin Genel Özellikleri: Akdeniz kıyıları boyunca uzanan Toros

Detaylı

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 İnsan yaşamı ve refahı tarihsel süreç içinde hep doğa ve doğal kaynaklarla kurduğu ilişki ile gelişmiştir. Özellikle sanayi devrimine kadar

Detaylı

2500 YILLIK YERLEŞİM YERİ: AVŞAR AVŞAR DA ÖREN YERLERİ

2500 YILLIK YERLEŞİM YERİ: AVŞAR AVŞAR DA ÖREN YERLERİ 2500 YILLIK YERLEŞİM YERİ: AVŞAR AVŞAR DA ÖREN YERLERİ Avşar, Gerede Yazı ovasının en verimli ve düz alanına yerleşmiştir. Sulamanın en yapılabildiği araziler Avşar a aittir. Bu bakımdan çok eskilerden

Detaylı

BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ

BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ İÇERİK Müzikoloji nedir? Müzik tarihinin Müzikoloji içindeki yeri Müzik tarihinin temel kavramları Etimoloji (Müzik kelimesinin kökeni) Kültürel evrim

Detaylı

Avcılık-Toplayıcılık tan Çiftçiliğe

Avcılık-Toplayıcılık tan Çiftçiliğe Boncuklu Höyük Avcılık-Toplayıcılık tan Çiftçiliğe Steve Chaddock, Andrew Fairbairn, Douglas Baird, Gökhan Mustafaoğlu ve önerileriyle Boncuklu proje ekibi Çizimler: Peter Carnavas Hoşgeldiniz! Gelin Ayşe

Detaylı

ESKİ ANADOLU TARİHİ TAR101U

ESKİ ANADOLU TARİHİ TAR101U ESKİ ANADOLU TARİHİ TAR101U KISA ÖZET DİKKAT Buarada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 1 1. Ünite - Anadolu nun Tarih (Yazı) Öncesi Dönemleri Anadolu nun

Detaylı

CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM

CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM Bulut Kuş OKUL Ağaç Çimenler Taş Ayşe Çocuklar Kedi Top Çiçekler Göl Yukarıdaki şekilde Ayşe nin okula giderken çevresinde gördüğü canlı ve cansız varlıkları inceleyelim.

Detaylı

Atoller (mercan adaları) ve Resifler

Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atol, hayatlarını sıcak denizlerde devam ettiren ve mercan ismi verilen deniz hayvanları iskeletlerinin artıklarının yığılması sonucu meydana gelen birikim şekilleridir.

Detaylı

Tarih Öncesi Çağlar - PREHĠSTORĠK DEVĠRLER

Tarih Öncesi Çağlar - PREHĠSTORĠK DEVĠRLER Tarih Öncesi Çağlar - PREHĠSTORĠK DEVĠRLER 1. TaĢ Çağı a) Eski Taş / Kaba Taş (Paleolitik Çağ) = (M.Ö. 2.000.000-10.000) b) Orta Taş / Yontma Taş (Mezolitik Çağ) = (M.Ö. 10.000-8.000) c) Yeni Taş / Cilalı

Detaylı

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu Ders 11: Philia Kültürü ve Anadolu Bağlantıları Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi

Detaylı

MURADİYE Nüfus Erkek Kadın Toplam Gürpınar Oran %52 % Kaynak: Tüik

MURADİYE Nüfus Erkek Kadın Toplam Gürpınar Oran %52 % Kaynak: Tüik Muradiye Tarihi: Muradiye, cumhuriyet ilanına kadar Kandahar ve Bargıri adıyla iki yerleşim birimi olarak anılırken cumhuriyet sonrası birleşerek Muradiye ismini almıştır. Tarihi ile ilgili fazla bilgi

Detaylı

2011 YILI RESULOĞLU KAZISI

2011 YILI RESULOĞLU KAZISI 2011 YILI RESULOĞLU KAZISI Çorum ili, Uğurludağ ilçesi, Resuloğlu köyü sınırları içerisinde alan Resuloğlu mezarlığı ve yerleşim alanında 2011 yılında gerçekleştirilen kazılar 18.07.2011-23.09.2011 tarihleri

Detaylı