Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu"

Transkript

1

2 SONUÇ BİLDİRGESİ

3 Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu Sevgili genel başkan yardımcım, çok değerli misafirler Yeni Dijital Dünya toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Geçmişin tecrübesiyle bugünün dünyasını daha iyi anlamak ve geleceğin dünyasını daha iyi görebilmek amacıyla düzenlediğimiz bu toplantımıza katılımınız için teşekkür ederim. Sözlerime başlarken bu toplantının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Hepimizin cebinde bir veya birden fazla akıllı telefon var, hepimizin bir veya birden fazla elektronik mail adresi var, hepimizin dijital dünyada bir veya birden fazla kimliği temsili var, hepimiz internetten alışveriş yapıyoruz; bankacılık işlemi yapıyoruz, gazete okuyoruz, müzik dinliyoruz, öykülerimizi resimlerimizi paylaşıyoruz. Bu değişim sadece son on senede gerçekleşti ve yediden yetmiş yediye hepimizi etkiledi. Ömrünü dijital dünyada zevkle harcamış bir dostunuz bir mesai arkadaşınız olarak buradayım. 1970lerin sonundan beri bir şekilde parçası olduğum elektronik bilgisayar ve telekomünikasyon ve onun çevresinde oluşmuş olan dünya son otuz senede çok değişti, çok ilerledi ama gidişe baktığımızda anlıyorum ki daha hiçbir şey görmedik. Önümüzdeki süreç geçmişe göre artan bir hızla daha güzel daha parlak olacak; buna hiç şüphem yok. Bu sözün doğruluğuna benim kişisel hayat hikâyemle şahitlik edebilirim lerin sonunda ve 1980 lerde PC öncesi dönemdeydik. Bilgisayar sadece üniversitelerde ve çok az sayıda büyük kuruluşun sahip olduğu olağanüstü bir imkândı. Programlarımızı portal4 dilinde yazar kartlara dener ve böylece bilgisayara sunar ve yazdığımız programın çalışıp çalışmadığını öğrenirdik. Birçok denemeden sonra eğer çalışırsa problemleri çözmek için kullanırdık. Bu problemde genellikle bir şeyin daha hızlı hesaplanmasına dair bir iş olurdu. Sadece yüksek makamlardan imza alarak gerçekten ihtiyacımız olduğunu ve faydalı bir iş yapacağımızı yüksek mevkilerde onaylanınca bir şekilde bu işi yapabiliyorduk. Daha sonra 80lerin ortasında Amerika ya master ve doktora için gittiğimde bilgisayar birçok kabinete müteşekkil bir sistemdi. Ayrı soğutmalı gürültülü bir odada idi. 80lerin başlarında APPLE ve IBM exict ve bunla başlayan PC ler 80ler ortasına kadar IBM AT nin ortaya çıkmasıyla yavaş yavaş hocalarımızın odasında görülmeye başlamıştır. Biz bu IBM AT lere imrenerek bakardık ve 80lerin sonlarına doğru Sun Workstation dediğimiz yüksek kapasiteli kuvvete sahip kocaman bir ekranı olan müthiş bilgisayarlar çıktı. O zamanki görüşümüze göre müthiş tabi ki. Bu şekilde başlayan gelişmelerle PC 90larda ve 2000lerde herkesin ve her evin sahip olmayı hayal ettiği bir şey oldu. Artık herkes özgürdü. Maddi durumu müsait olan herkes bir PC alıyordu. 90ların başında ben ilk 386 PCmi ben 5500 dolara almıştım ve üniversitede herkes benim bu müthiş PCmi görmek için beni ziyarete gelirdi. İlk elektronik mailimi 1980lerin ortasında Mehmet Karaca, şu an İstanbul Teknik Üniversitesi nin rektörü ona göndermiştim. Daha sonra bu internet çıktı. Ve bilgisayar üzerinden haberleşme imkânı sadece üniversitedeki az sayıdaki şanslı insan evladı olarak bütün dünya insanlarına açıldı. Ve böylece gerçek bir devrim başlamış oldu.

4 İnterneti bu kadar önemli ve vazgeçilmez yapan şey bedava olması ve tüm dünyayı ayrımsız olarak her yere bağlamasıdır. Bilgisayarın icadı kadar internetin ortaya çıkması ve herkese açık hale getirilmesi dünya ve belki bilim tarihinin en önemli ve etkili hadiselerinden birisidir. 1980lerden itibaren internet etrafında yeni bir sektör oluşmaya başlamış, bu oluşmaya başladığı zaman acaba 1990larda hiç kimse internetin bugün dünyada sahip olacağı önemi bilir miydi? Dünyayı tamamıyla değiştiren bir hal aldı. Adeta bütün dünya ekonomisini sırtlayan bir omurga halini aldı internet. Zaman içinde PC üretimi komunite haline geldi ve PC üreten şirketler başlangıçta sahip oldukları birçok fiyakayı kaybettiler. IBM ismi bizim için 19080lerde 90larda çok başka şeyler ifade ederken bugünün gençleri için IBM ismini hiç duymayanlar var. Ben 16 yaşındaki oğluma IBM nedir diye sorduğumda o da nedir baba diye sordu. Ama herkes Microsoft, Facebook, Google, Twitter, Apple, Samsung isimlerini biliyor. Hatta okuma yazma öğrenmeden önce bile çocuklar bunları öğreniyorlar. Geçenlerde dört yaşındaki yeğenim Emir benim yanımda babasına Baba, telefonunu ver internete gireceğim dedi. Daha okula bile gitmeyen bir çocuk. Dolayısıyla artık yediden yetmişe bütün hayatımız ve herkes dijital hale gelmeye başladı. Son 4-5 yıldır başka bir mucize ortaya çıktı. Iphone, Ipad, Apple Steve Jobs ile donanım yönetmeliğinde hala çok ünlü ve kazançlı bir iş olabileceğini hepimize gösterdi. Apple hikâyenin başlarında, 1980lerin başlarında da vardı, daha sonra zor dönemlerden geçti ama ısrar etti ve sonunda tekrar geri geldi ve tekrar en büyük olma noktasına vardı. Herhalde IBM dekiler biz kolay mı vazgeçtik diyor olabilirler. Aynı şekilde Güney Kore nin hayranlıkla izlediğimiz Samsung u, Apple ın meydan okuyan müthiş büyümesi ve mobil cihazlar konusundaki atağını ilgiyle izliyoruz. Ve ondan ders almaya çalışıyoruz Türkiye olarak. Birkaç yıl önce Iphone bizim evde rakipsiz iken bugün artık Samsung ve Android olan mobil cihazlar ezici bir çoğunlukla öne geçtiler. Değerli dostlar 90ların başlarında internet devrimi başlarken 90ların ortasında mobil iletişim çağı başladı. Başlangıçta sadece ses için kullanılan mobil cihazlar 90ların sonlarından itibaren smsin endüstriyel hale gelmesi ve gittikçe artan şekilde data uygulamaları için de kullanılmaya başlanması ile şekil değiştirmeye başlandı. 2000lerin ortalarından itibaren ise Gprs ve 3G mobil alt cihazlarının ortaya çıkması ile mobil data daha fazla önem kazanmaya ve öne çıkmaya başlamıştır. Ve bu gidiş gittikçe hızlanmaktadır. 90ların sonuna doğru başlayan mobil and friend uygulamaları artık çok yaygın hale geldi ve gittikçe yaygınlıkları artmaktadır. Bugün hepimizin cebinde taşıdığı mobil cihazlarımız sene önce biz üniversitedeyken mail friendlerin gücünden daha üstün bir bilgisayar kurma yeteneğine sahip. Bu değişim hayatımızı temelden etkiliyor sene önce bilimkurgu filmlerinde ancak görülebilecek uygulamalar günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu değişim sadece vatandaşın davranışını değiştirmedi, ekonomiye etkisi oldu, bazı sektörleri ortadan kaldırdı, bazı yeni sektörler ortaya çıkarttı; basın, müzik, film, perakende, kitapçılık, fotoğrafçılık gibi sektörleri düşünecek olursak tümüyle dijital hale geldiler. Bu dönüşümlere ayak uyduramayanlar oyun dışı kaldı. Bu esnada sahneye yepyeni oyuncular çıktı. Dijital dünya toplumların, ülkelerin ve yönetimlerin gündemine de girdi, bilgilendirme, paylaşım ve katılım sağladı. Aynı zamanda protestoların organize edilmesi için sosyal medya yoğun bir şekilde kullanıldı. Yalnızca Arap Baharı veya ülkemizde yaşanan bir zirve ile değil G8, G20 gibi benzeri zirvelerin protestoları için haberleşme aracı olarak sosyal medya kullanıldı ve son derece etkili oldu. Sosyal medya eğer doğru kullanılmazsa ve biz ne yaptığımızı bilmezsek başımıza nasıl belalar açabileceğini de yakın geçtiğimiz aylarda gördük. Diğer yandan ekonomi zaten uzunca bir süredir dijital olgu üzerinde kurulmuştur. Bazı sektörler tümüyle dijital alt yapılar üzerinde işlemektedir. Sermaye piyasaları online çalışmakta işlemler saniyeden daha kısa sürede dünyanın bir ucundan bir ucuna gece gündüz uçmaktadır. Para ve para piyasaları tümüyle dijital ve online hale gelmiştir. Daha klasik görünen endüstriyel dahi dijital dünyanın nimetlerinden istifade etmektedir. Sürücüsüz araçlar, durma hakkında bilgi veren lastikler, rulmanlar, türbinler, tarlalar ve daha niceleri. Sensörlerle kameralarla navigasyonlarla vb. dijital ekipmanlarla her türlü fiziki eşya dijitalleşmekte ve online hale gelmektedir. Şu an itibariyle yeryüzünde yaklaşık 7 milyar insan bulunmaktadır. Ama aynı zamanda şu an 10 milyar üzerinde eşya internete bağlıdır. Bu rakama tabletler, bilgisayarlar ve cep telefonları dahil değildir yılına kadar bu rakamın yüz miyarı geçmesi beklenmektedir.

5 Hareketli olan ve belli bir değeri olan tüm eşyalar dijital hale gelecek ve internete bağlanacaktır. Bu yeni endüstrinin oluşmasını sağlayacak hizmet kalitesini artıracak ve yaşam koşullarını iyileştirecektir. Ülkemizin büyük hedefleri var. Sayın Başbakanımız bizim devlet vizyonumuzu vizyon 2023 adı altında özetlediğimiz bir program altında ortaya koydu yılına kadar dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olma vizyonu; yeni, kalkınmış, demokratik, ilerde yeni Türkiye vizyonumuz var. Bunları başarmak ve sonrasında sürdürülebilir kalkınma ve refah için dünyada yerimizi almamız gerekmektedir. Bu dünyaya katkıda bulunmak şekil vermek icat çıkarmak liderlik yapmak gerekmektedir. Bunun için yetkinliklerimizi geliştirmemiz bu dünyadaki rekabet gücümüzü artırmamız gerekmektedir. Vizyon 2023 ve sonrası için bu son derece önemli ve gereklidir. Ancak madalyonunun bir de diğer yüzü var. Sahtekârlık, siber terör, hırsızlık, istismar, zararlı içerik, yanlış bilgiler ve kötü niyetli insanlar dijital dünyada da yerini almıştır. Fiziki sınırla olmadığı için dijital dünyada karanlık taraf çok daha tehlikelidir. Nerede, ne zaman ve nasıl saldıracağı hiç belli değildir. Bunun için çok sağlam tedbirlerin alınması gerekmektedir. İnsanlığa arzu etmesi, arzu edilen dijital dünyanın sekteye uğramaması gerekmektedir. Bir de işin hukuki boyutu var. Sürücüsüz aracı düşününüz. Şu an yasalarda bunun için yer yoktur, kime aittir, kazadan kim sorumludur. Kameralı ve ekranlı gözlükleri düşünelim. Görüntü kaydetmesi yasal mıdır? Kaydedilen görüntü nerede saklanır? Görüntüler kime aittir? Paylaşılması, etiketlenmesi, analiz edilmesi mümkün müdür? Buna kim karar verecek? Buna benzer daha pek çok soru sorulabilir. Toplum, yönetim ve hukuk bu sorulara cevap bulmak zorundadır. 21.yüzyılda sermayeye dayalı ekonominin yanı sıra bilgiye dayalı ekonominin gelişmesi süreci yaşanacaktır. Buna kısaca bilgi ekonomisi diyoruz. Dijital nimetlerden yararlanan internet üzerinden hizmet sunan sanal ve fiziki boyutları olan, yeni sektörler ve yeni iş modelleri karşımıza çıktı ve çıkmaya devam edecektir. Belki bir eşyayı üretemeyeceğiz ama onun tasarımını yapacağız. Ürünü satın alan kişi belki evinde ya da mahallesinde üç boyutlu yazıcıdan bu eşyasını alacak. Bu hediyelik bir eşya da olabilir tıbbi bir cihazın yedek parçası da olabilir. Çok nadir bulunan ve artık üretilmeyen bir eşyanın replikası da olabilir. Bilgi ekonomisi reel sektörde olduğu gibi kamu sektörünü de etkileyecektir. Toplumsal meselelere de el atacaktır. Çocukların okuması, şiddetin azaltılması, gelir makasının kapatılması ve toplumsal barışın gelişmesi dijital dünyanın ve bilgi ekonomisinin nimetleriyle desteklenecektir. İşte bu yüzden Bilgi Ekonomisi Derneği ni kurduk. Derneğimiz kalkınmış, gelişmiş, üstün, yeni Türkiye hedefine ulaşabilmemiz için yapılması gereken yapısal değişikliklere bir sivil toplum kuruluşu olarak katkıda bulunacaktır. Ülkemizde bilgi ekonomisi konusunda bilinç oluşturmak, bilgi ekonomisi üzerine çalışmalar yapmak, raporlar yayınlamak, eğitim seminer ve konferanslar düzenleyerek ve kamuoyunu bilgilendirerek derneğimizin asıl faaliyetlerine devam edeceğiz. Bu etkinlik bu anlamda derneğimizin ilk büyük çaptaki faaliyetidir. Bundan sonra devamı gelecektir. Umut ederim ki ülkemize ve toplumumuza fayda sağlayan bir sivil toplum kuruluşu olur. Hepinizin bu konuda katkılarınızı bekliyoruz. İlginç bir zamanda yaşıyoruz. Toplumsal değişimlerin tam ortasındayız. Güzel ve faydalı yönlerini hemen b enimsiyoruz. Ama her zaman ters yönleri ve tehlikeli boyutları da olacaktır. Bunları da kurala bağlamak, insanlara ve haklarını korumak, insanlığa hizmet edecek hale getirmek gerekir. Bugün Yeni Dijital Dünya Zirvesi ni gerçekleştiriyoruz. Bu zirvenin tüm katılımcılara hayırlı olmasını memleketimize milletimize faydalı sağlamasını temenni ediyorum. Katılımınız için tekrar teşekkür ediyorum.

6 Açılış Konuşması, Süleyman Soylu Çok kıymetli bakanım, kıymetli konuklar, değerli hanımefendiler, saygıdeğer beyefendiler, kıymetli genç arkadaşlarımız ve bu anlamlı günün yani Yeni Dijital Dünya Zirvesi 2013 ün çok değerli katılımcıları öncelikle bu güzel zirvenin hem öğreti açısından hem sonuçları açısından hem değerlendirmesi açısından ülkemize, insanımıza, dünyamıza ve aslına tüm evrene tüm insanlığa hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor. Hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla ve en derin muhabbetlerimle selamlıyorum yılında Lincoln yani Amerika nın 16. Başkanı bir tiyatroda bir suikastla karşı karşıya kaldığında ve öldüğünde Londra da bu ancak 7 yıl sonra duyulabilmişti. Oysa 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika da İkiz Kulelere yapılan saldırıdan tam 20 dakika sonra dünyada 2 milyara yakın insan bu saldırıyı eş zamanlı olarak izlemişti. Usame Bin Ladin bizim bir yakınımız değil, dünyada milyarlarca insanın tanıdığı ve yakından tanıdığı biri değil ama fotoğrafını dünyadaki bütün insanlar gördü. Birçok insan yüzünü yüz hatlarını rengini şeklini ve yüz ifadesini belki 19.yüzyılda ve 18.yüzyılda belki 17.yüzyılda hatta 20.yüzyılda göremeyeceği bir şekilde hafızalarına kazımıştır. Bu yeni dünya. Şunu belirtmek istiyorum. Atın ehlileştirilmesinden tekerleğin icadına kadar insanlık dediğimiz uygarlığın zihni mesaisi bir tek şeyin peşinde koşar. O da bilgidir. Varlıklı ünlü Profesör Hamberg bu çağın adamı bu 20. yüzyılın temel ismini bilgi çağı, bilgi toplumu olarak adlandırdığında belki 21. yüzyılda bilgi teknolojilerinin 21. yüzyılı yönlendirecek bir unsur olduğunu zihninde bu kadar tasavvur etmiyordu. Ve 21.yüzyıl bizi 20. yüzyıldan 19.yüzyıldan ve 18.yüzyıldan çok ciddi bir şekilde ayırmaktadır. Sadece mikro ölçeklerde değil makro ölçeklerde de. Özellikle küresel güç eksenlerinin değiştiğini gördüğümüzde yani 1000li yıllardan itibaren bütün dünyada var olan ve özellikle keşiflerden sonra Rönesans tan sonraki şimdi yeni bir Rönesans dönemi yaşadığımızı herkes söylüyor. Buna da Mobil Rönesans deniyor ama esas Rönesans tan sonra dünyada dünyanın temel merkezi Avrupa dan bugün yeniden bir dünya kadim medeniyeti öngörülüyor. Ortadoğu ya, Güneydoğu ya, Asya ya hatta Kafkaslara doğru Yeni İpek Yolu üzerinden bir yolculuk gerçekleştirmektedir ve küresel güç ekseni değişmektedir. Uluslararası sistem de değişmektedir. Yani uluslararası sistem bir şekilde çok açıktır ve nettir ki artık 20.yüzyılda soğuk savaş döneminde kurulan ve dünyanın o günkü kodlarına göre kurulan sistem bugün ne dünya barışını taşımaktadır ne dünya ekonomisini taşımaktadır ne de insanlığın geldiği çizgiyi taşımaktadır. Uluslararası sistem bugün dünyanın taleplerine ihtiyaçlarına ve insanlığın ihtiyaçlarına hatta problemleri çözme yöntemlerine yönelik bir karşılık ortaya koymaktadır. Üçüncüsü biraz önce çok değerli bakanımız bahsetti. Dünyadaki ekonomik paradigma değişmektedir. Yani şunu çok net bir şekilde paylaşmak isterim ki sizinle 21.yüzyıl evet bir sanayi devrimi oldu.

7 Bir taraftan buhar makineleri vasıtasıyla diğer taraftan motorlar vasıtasıyla bambaşka bir sanayi devriminin olduğu çağdan bugün belki de 3. Sanayi devrimi olarak nitelendirilecek bir devrime ulaştığımız ama o 20.yüzyıldaki şiddetlerin bugün çağcıllarıyla beraber rekabet edemediği bir anlayışa vardığımız dönemi yaşıyoruz. Bugün sanayi şirketleri dünyanın en kapasiteli sermayesi açısından dünya ölçeğinde en çok paha eden şirketlerinden birisiyken bugün hepimiz biliyoruz ki 500 milyar dolarla Apple, milyar dolarla Microsoft veya 380 milyar dolarlar civarındaki piyasa değerleriyle Samsung dünyanın en güçlü ve en önemli şirketleri olarak günümüzde yerini almaktadır. Dünyadaki değişimler sadece ekonomide değildir. Bugün 2500 yıldır tanınan ticarette sanayiden güvenliğe savunmadan silaha kadar her türlü sınır geçişi, güvenliği ve navigasyonlarla beraber araçların nereden ve nasıl bir yerden bir yere ulaşacağını ölçmeye çalışırken yaklaşık tam tamına günde uçuşla bir İstanbul nüfusu kadar insan havada yaşamaktadır. Bambaşka bir dünyadayız. 21.yüzyılı kendinden önceki yüzyıllardan ayıran en önemli unsurlardan bir tanesinin tarifini Daniel Bell kendisi yapmıştır: bilgi toplumu, bilgi çağı. Ve bugün bütün bunları gerçekleştirip ve bütün bunları yaşarken elbette şunu çok açık bir şekilde söylemek isterim. Eski dünyanın değişiminde de teknolojiler önemli ölçüde yer almıştır. Örneğin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği nin yıkılmasının en temel sebeplerinden bir tanesi batıdan doğuya doğru akan ideolojik metinler olduğu söyleniyor. Bunu da sağlayan bir tek cihaz var. Onun adı da faxtır. Ve aslında fax bir eski imparatorluğun çöküşünü en önemli ölçüde ortaya koyan cihazlardan birisi olarak nitelendiriliyordu. Evet, bütün bunlarla birlikte şöyle söyleyebiliriz ki dünyada geldiğimiz çizgide sadece ve sadece bilinmesini isterim ki dijital teknolojilerin kısıtlı bir alanda etkisi yoktur, e-ticaretten e-devlete kadar; e-siyasetten aslında e-insana kadar. Bugün dijital teknolojiler hayatımızın her noktasında etkindir ve hayatımızın her noktasını yönlendirebilir ölçülerdedir. Şunu söyleyeyim elbette ki şöyle bir değerlendirme yapabiliriz. Bilgisayarın buluşu yani 1940larda önemlidir. Ama ondan sonra başka bir şey daha önemli olmuştur ki: kişisel bilgisayarlara geçiş. Ve yine ondan sonra bir şey daha önemli olmuştur: internetin bulunuşu. Yani 1969 da bir askeri keşif olarak bulunan internetin hayatımızı bu kadar etkileyeceği bu kadar yönlendireceği hayatımızın her basamağında çok yoğun bir etkisi olabileceğini gayet uygun bulanlar da ciddi bir şekilde tasavvur etmemiş hayal bile etmemişlerdir. Ama şimdi başka bir şey var. Sevgili dostlar 2020 de 50 milyar cihaz sadece ve sadece bulut teknolojileriyle beraber çalışacak. Yani sadece internet değil, mobil teknolojilerin de hayatımıza girdiği ve çok değişik bir şekilde etkilediği süreci önümüzdeki dönemde hep birlikte yaşayacağız. 3D yazıcılar yani Almanya daki bir otomobil firmasında bir banda her türlü teknolojisini bir taraftan direksiyonunu bir taraftan vitesini bir taraftan camlarını bir taraftan teybini bir taraftan dijital tüm unsurlarını sokan ve bir banttan bir Audi çıkarabilen ve maliyetleriyle beraber dünyadaki rakipleri ile rekabet etme kabiliyeti sağlayan teknolojiler de aslında 21.yüzyılın bize sağladığı unsurlardandır. Veya Campridge deki bir ilaç laboratuvarında, eczacılık laboratuvarında veya bir fabrikada 10 kişinin 58 araç ürettiği bir maliyeti bir de 10 kişinin araç ürettiği bir maliyeti ve rekabet gücünü düşünmek isterim. 3D yazıcılarla birlikte dünyada yepyeni bir süreç yepyeni bir devrim başlamıştır artık. Ve bütün dünya bunu bir şekilde kavrıyor ve önemli ölçüde kavramaya devam etmektedir. Sadece bu kadar da değil çok açık bir şekilde zile paylaşmak istediğim başka bir süreç daha var. Türkiye bunların gerisinde kalmıyor. Bilmenizi isterim. Eğitimden sağlığa hayatımızın her noktasını ciddi bir şekilde yönlendirmektedir. Güzel bir espri var. İnsanlar evlilik yüzüğünü kaybetmek istiyorlar yapılan araştırmalarda ama cep telefonlarını kaybetmekten korkuyorlar. Çünkü yerine ikame edilmesi yerine o bilgilerin ikame edilmesinin olup olmayacağı konusundaki endişeleri kaybetme korkularını ciddi bir şekilde artırmaktadır. Ve yine şunu söylemek istiyorum elbette ki sadece eğitimde ve sağlıkta değil Türkiye de çok ciddi ve değişik gelişmeler olmuştur. Muyap dediğimiz yani adalet sistemini kendi içerisinde internet üzerinden neredeyse bütün bilgileriyle birlikte donatan çok önemli bir sistemle Türkiye karşı karşıya kalmıştır. Bütün tapu kayıtlarının oluştuğu coğrafi izleme sisteminden tutunuz da insanın hayatının her noktasına değer veren ve o alt yapıyı ülkemizin insanıyla beraber oluşturan ve 21.yüzyılın tüm gelişmelerinden kendi insanını en yüksek standartta yararlandırmaya çalışan bir yaklaşımı da Türkiye ortaya koymaya çalışmıştır ve yetmemiştir ki biraz önce söyledim Mobil Rönesans çağı diye biz de bundan istifade etmeliyiz.

8 Ve biz de bu Rönesans çağını bütün dünya il rekabet edilebilir bir noktaya taşımalıyız. Yetmemiştir ki bütün bunlarla birlikte Türkiye e-devlet denilen kendi devle uygulamalarıyla bireyini, toplumunu, insanını bir araya getirmeye çalışan çok önemli adımlar atmıştır, atmaya a ciddi bir şekilde devam etmektedir. Elbette ki yeni trendler var dünyada. dünyadaki yeni trendler de çok önemli. Yani bir taraftan bilgisayarın belki de bir oda büyüklüğündeki bilgisayarın insanları hayranlıkla seyrettiği bir dünyadan bugün elbette ki milyar insanın yaklaşık yarısının milyarının 2014 yılı içerisinde internetle ve internette işlem yapmak için karşı karşıya kaldığı bir yılı kucaklayacağız önümüzdeki haftadan itibaren. Ve yine bir taraftan sesli aramadan görüntülü aramaya doğru giden bir yılı karşılayacağız. Yeni trendler, videolar ve bütün bunların yanı sıra özellikle sosyal medyadaki içerik, e-ticaret veya Windows shopping dediğimiz yani neredeyse perakende ticareti bile ortadan kaldırabilecek bambaşka bir ticaret yapılanmasını ortaya getirecektir. E-ticaret dediğimiz internet siteleri üzerinden gerçekleşen ve bütün bunlarla birlikte yeni bir ticaret akımına doğru akan bir yapıya belki de hep beraber tanık olacağız. Yetmiyor ki yine bütün bunlarla birlikte hepiniz biliyorsunuz hepiniz takip ediyorsunuz önümüzdeki dönemin en önemli trendlerinden bir tanesi de mobil teknolojilerle oynanan oyunlar. Hiç yaş farkı gözetmeksizin en küçüğünden en yaşlısına kadar herkesin belki de hayatının vazgeçilmez unsurlarından birisi olarak önümüze çıkacaktır. Bu trendlerden bizim kurtulmamız bu trendlere bizim sırtımızı dönebilmemiz elbette ki mümkün değildir. Bilmenizi istiyorum ki sadece ticarette ekonomide sağlıkta sermaye piyasalarında hayatımızın her alanında değil siyasette de çok önemlidir bu dijital teknolojiler. Ve bu biraz da bizim konumuz olduğu için biraz daha içeriğine farklı analizler yapmak üzere girmek istiyorum. Çok belirleyici bir şey söylemek isterim. Dünyada iki görüş vardır bu konuda özellikle dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın siyasete etkisi konusunda iki görüş vardır. Teknoloji mahallesinin içerisinde olanlar siyasetin bütün unsurlarıyla birlikte değişeceğine inanmaktadırlar. Yani aslında dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın bütün siyaseti değiştireceğini, siyasi yapılanmayı değiştireceğini iddia etmektedirler. Ama biraz daha muhafazakâr görüş bütün dünyada özellikle dijital teknolojilerin ve bu sosyal medya dediğimiz unsurun ancak formasyonel medya kadar etkili olabileceğini ve siyasetin kendi bildiği araçlar üzerinden kendisinin yönetebileceği yönündeki iddialarını temellendirmeye çalışmaktadır. Şunu söyleyebiliriz ki temelde siyaset özellikle dijital teknolojilerde ve sosyal medyada üç unsurdan etkilenmektedir. Bu çok açıktır. 1.si dijital teknolojiler ve sosyal medya bilginin paylaşımını, bilginin hızını ve bilginin maliyetini ciddi oranda etkilediği için siyaset de bilgiyi çok önemli bir ölçüde ortaya getirmektedir. Yani bilgi siyasetin yapılabilmesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Ve bunu sosyal medya ve dijital teknolojiden çok net bir şekilde ortaya koymaktadırlar. 2.si bazı marjinal gruplar ve kendi arasında iletişim kurmaya çalışan gruplar ve katılım sağlamaya çalışanlar bilmenizi istiyorum ki bu dijital teknolojiler ve sosyal medya sayesinde çok rahat aynı mahallede buluşabiliyorlar. Ve bu bütün dünyanın belki de bugün bazen tehlike olarak gördüğü siyasetin sağ solla bloklaşmasını sağlayabilecek en temel enstrümanlardan bir tanesidir. Şöyle bir araştırma var Amerika da. Facebook kullanıcılarının normal insanların iki buçuk katı kadar oy kullanma eğilimlerinin ve bir mitinge katılma eğilimlerinin yüksek olduğu ortadır. Yine bir araştırma daha var. Sosyal medya kullanan gençlerin %45i bir siyasal aktivite de bulunmuşlardır. Buradan şunu anlıyoruz: sosyal medya veya dijital teknolojiler çok açık bir şekilde veya hızlı bir şekilde insanları siyaset alanına kanalize etmektedir. Burada bir tehlike var, siyaset açısından da bir tehlike var. Tehlike şudur: bazı düşünce ve görüşler sosyal medya ağında ciddi şekilde kamplaşmaktadır. Birbirinden ayrı, birbirini duymayan, birbirini hissetmeyen, birbirini anlamayan yapıların sosyal medya üzerinden sanki kamplaşıyormuş, bloklaşıyormuş ölçüsü belki bizim 21.yüzyılı tanımladığımız empati medeniyeti tanımını belki de en çok etkileyecek, en çok teyit edecek unsurlardan birisi olarak ortaya çıkmaktadır. 3.sü ise siyaset açısından dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın ortaya koyduğu temel bağlamlardan bir tanesi de özgür bir ortamdır, rahat bir ortamdır, demokratik bir ortamdır. Tam da 21.yüzyılda bizim aradığımız açık toplumu kendi içerisinde organize eden koordine eden ortamdır. Bu da en temel faydalarından bir tanesidir. Ve elbette ki ülkemiz genelinde baktığımızda bütün dünyada da bunu açık bir şekilde hep birlikte gördük. 33 milyar dolardır 2012de bilgi teknolojilerine Türkiye nin harcadığı para. Dikkat ederseniz bizim yaklaşık milyar dolarlık enerji ithalatımız var.

9 Yani ülkemizdeki üretimin önemli bir şekilde kaynağını teşkil eden onun büyümesini sağlayan enerji ithalatımızla bilgi teknolojileri arasında harcadığımız para arasındaki bağı kurduğumuzda bugün bilgi teknolojileri konusunda çok önemli noktaya geldiğimizi gayrisafi hasıla üzerinden bilgi teknolojilerinin toplam payının %1 olduğunu ama bizim temel hedefimizin bunu özellikle gelişmiş ülkeler seviyesine ve standardına çıkarma konusunda %2.5a çıkarmak lazım geldiğini e bir kez daha buradan size belirtmek isterim. Türkiye de sosyal medya kullanımında bir gezi olayları öncesi var bir de gezi olayları sonrası var. Gezi olaylarında bizim yaşadıklarımız ülkemizin gördükleri aslında sosyal medyanın biraz önce bahsettiğim olumlu tarafları kadar olumsuz tarafları da var. Son yapılan Davos ta dünyayı tehdit eden üç tehlikeden birisi olarak nitelendirilen sosyal medyanın kişileri itibarsızlaştırması konusundaki tehdidine tedbir almak aslında dünyanın en temel bugün karşı karşıya kaldığı sorunlardan bir tanesidir. Yani bizim karakter suikastı dediğimiz itibar suikastı dediğimiz meselelerle karşı karşıya kalınmasında sosyal medya en önemli araç olarak ortada durmaktadır. Bunun için elbette ki bütün bunları yaşadığımız süreç içerisinde bir taraftan dünyanın ekonomik devlerini değiştirdiği bir taraftan hayata dokunma kapasitemizi artırdığı bir taraftan katılımımızı ve demokrasiyi çık toplum ülkelerini geliştirdiği bir anda zevallerini de veyahut insanoğluna olan birtakım negatif etkilerini de hep beraber görmezden gelemeyiz. Sevgili dostlar, sevgili gençler yepyeni bir dünyada olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Ve bu yeni dünyanın arasında bu küresel güç ekseninin bir şekilde batıdan doğuya kaydığı bir atmosfer içerisinde biz İpek Yolu nun sahibi olan bir ülkenin temsili olarak buradayız. Ve bu belki de 21.yüzyılda Türkiye nin önüne gelen en temel fırsatlardan bir tanesidir. Ve biz bu temel fırsatı yönetmekle mükellefiz. Bu temel fırsatın bize hem öncelikleri var ve bu temel fırsatın hem de bize çok ciddi maliyetleri var. Bu maliyetleri biz bugünlerde yaşıyoruz. Özellikle Türkiye ekonomisi büyüdükçe nerdeyse dünya teknolojisiyle rekabet edebilir bir hale geldikçe Türkiye kendisine uluslararası alanda da yer bulmaya çalıştıkça ciddi ve amansız bir rekabetle karşı karşıya kalmaktadır. Ama yeni dünyada sadece ve sadece üç temel şey saymıştım. 1.si küresel güç eksenleri değişiyor, 2.si uluslararası sistem gelişiyor, 3.sü ise en temel meselelerden biri olarak bütün bunlarla birlikte küresel güç sistemleri değişiyor, küresel güç ekseni değişiyor, uluslararası sistem değişiyor, ekonomik paradigma değişiyor, ama Türkiye nin belki de en temel avantajlarından bir tanesi ülkelerin güç tanımlamaları değişiyor. Eskiden 20.yüzyılda ülkeleri tanımlarken şöyle tanımlanırdı: askeri güç, ekonomik güç ve siyasi güç. Oysa yepyeni bir düzen önümüzdedir. Bunlar da yumuşak güçtür. Bu dördüncü güç aslında 21.yüzyılda bütün dünyayı etkileyecek ve bütün dünyayı oluşturacak tüm insanlığı birbirine dokunduracak en önemli gücün adıdır. Belki dünyanın ilk on büyük devriminden birisi olan buluşundan birisi olan fiber optik kablolarla global bir köy haline gelen dünyada artık herkes birbirini çok rahat bir şekilde anlayabiliyor. Ve bu ekonomik paradigmanın gelişmesi bile çok önemli bir süreç ortaya koyuyor. Şöyle bir hayal edin lütfen: bu flashbelleklere bu kadar büyük bir bilgi yığını transfer edileceğini bundan 20 yıl önce kimse düşünemezdi. Dünyada ismi olmayan bir memleketin ismi olmayan bir ferdinin bir buluş yaptığını düşünün. Bir flash belleğin içerisine bir fabrikanın yaklaşık yıl boyunca kullanabileceği elektrik gücünü sığdırabileceğini düşünün. Dünyanın en büyük gayrisafi hasılasına ulaşan bir ülkesi olur. Dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi olur. Dünyanın en büyük devrimlerini gerçekleştiren ülkesi olur. Artık dünyada elbette ki siyasal gücün elbette ki askeri gücün elbette ki ekonomik gücün kendine ait ciddi faktör olarak ortada durduğu bir gerçektir. Ama bütün bunları değiştirebilecek bütün bunları ortadan kaldırabilecek yeni bir güç vardır. Ve bu gücün adı biraz evvel de söylediğim gibi yumuşak güçtür. Bu yumuşak gücün bütün dünyada birbirleriyle etkileşmesini sağlayan en temel unsur da dijital teknolojidir. Yani insanların birbirine dokunmasını insanların birbirini anlamasını ve bu bilginin çok hızlı bir şekilde yayılması. Konuşmamın en başında da söyledim atın ehlîleştirilmesinden tekerleğin icadına kadar İnsan dediğimiz zihni uygarlığın bir tek ama bir tek amacı vardır. O da şu idi: bilgiye ulaşmak. Allah peygamberleri bir tek unsur için göndermiştir dünyaya. İnsanlığa doğru bilgiyi transfer edebilmeleri için. Biz ona tebliğ diyoruz. Onun için yeni dönem bu yeni çağı bir bilgi çağı olarak nitelendirilmesini arzu ediyoruz.

10 Ve Türkiye bugün laboratuvarlarından bilgi teknoloji sınıflarına kadar 8 ilinde 175 üniversitesine kadar bugün hiç olmadığı kadar bilgi çağına bilgi teknolojilerine ve bilgi dünyasına hazırdır. Fakat bu rekabeti en önemli zenginliğimiz olan insan kaynağıyla bütünleştirme ve pekiştirmek için de bir büyük mücadele ortaya koyuyoruz. Biz 200 yıl önce bilimden bu topraklarda ayrıldık. Ancak 21.yüzyılın başından itibaren bilimle yeniden buluşmaya başladık. Bu bilimi bir taraftan bilgi teknolojileriyle bir taraftan bu medeniyetin bize sunmuş olduğu o bütün zenginliklerle beraber dünyayla buluşturmak en temel hedeflerimizden bir tanesidir. Lütfen günlük siyasetin içindeki birtakım değerlendirmeler içerisinde kaybolmayın. Hep geniş perspektiften bakın. Hep büyük bir perspektiften bakın. Hep dünyayla hangi noktadan rekabet edebiliriz ve biz bu dünyaya ne verebiliriz düşüncesi içerisinde olun. Biz bunu yapabiliriz. Çünkü geçmişte biz bunu yaptık ve bizim medeniyetimiz ve bu İpek yolunun etrafındaki bu büyük zenginlik dünyaya nefes verdiği dönemler, dünyaya maddi ve manevi zenginlik verdiği dönemler oldu. İşte dünyadaki her şey, her çıkan yeni buluş, her çıkan yeni anlayışı en iyi derecede kullanabilme hakkını ve en iyi derecede kullanabilme yöntemini ortaya koymalıyız. Bu vesileyle özellikle bu güzel toplantıyı tertip eden ve buradan elde edeceği sonuçlarla hepimize büyük katkıda bulanacak çok değerli bu toplantının düzenleyicilerinin hepinizin huzurunda tekrar tebrik ediyorum. İnsan öğrenen bir varlıktır ve hayatımızın sonuna kadar da öğrenmeye devam edeceğiz. Buradan da bir öğretinin bizi sıcaklaştıracağını hep birlikte hem biliyor hem de umut ediyoruz. Bu vesileyle sizinle böyle bir günün sabahında tekrar birlikte olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Başta değerli hocamız değerli bakanımız Sayın Davut Kavranoğlu na değerli dostumuz Ali Rıza Babaoğlan a ve bu güzel etkinliği düzenleyen ve bu güzel etkinliğe katkı koyan bütün kuruluşlara teşekkürlerimi sunuyor hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

11 Panel: Devlet Yönetimine Sosyal Medyanın Etkisi Moderatör: Arda Kutsal, Faik Tunay, M. Bilal Macit Arda Kutsal: Devlet yönetiminde sosyal medyanın etkisini konuşacağız. Belli başlı sorular hazırladım yalnız sizlerin gözünden sosyal medyaya nasıl bakıyorsunuz, bunun özellikle siyasetteki etkisini nasıl görüyorsunuz? Bu konuda önce görüşlerinizi, söylemek istediklerinizi, daha sonra da zamanımız kalırsa izleyicilerimizden sorularımızı alalım. Faik Tunay: Buraya bizi dinleme nezaketini gösterip gelen herkese teşekkür ediyorum. İnşallah yapacağımız konuşmalardan, sorulacak sorulardan hepimiz faydalanırız. Müsaade ederseniz kısaca konuşmamı toparlayıp ardından sizden gelecek soruları yanıtlayalım. Yeni dijital dünyayı konuşuyorsak sosyal medyada devlet olmalı mı olmamalı mı? Devletin etkisini konuşuyorsak önce bilgi toplumunu konuşmalıyız. Bilgi toplumuyla beraber teknolojik gelişmeleri konuşmalıyız. Teknolojik gelişmelerle beraber dijital vatandaşlık tanımını konuşmalıyız. En sonunda da dijital vatandaşlık bilincini konuşmalıyız. Bunlardan bahsetmeden sadece ve sadece devlet yönetiminde sosyal medyanın etkisi nedir, var mıdır yok mudur?u tartışırsak çok sığ bir tartışma olur diye düşünüyorum. Şimdi hepinizin bildiği bir gerçeklik var. İşte eskiden tarım toplumuyduk, sonra sanayi toplumu olduk, sonra bilgi toplumu olduk. Bu zaten bilinen bir şey. Ama bilgi toplumuyla ilgili bugün internete girdiğinizde yaptığınız araştırmalarda bu konuda yüzlerce binlerce sayfa çıkacaktır. Ama bana sorarsanız ve bilgi toplumu sizin için neyi ifade ediyor derseniz? Bence bilgi toplumu benim için, bizler için ve özellikle gençler için önce düşünceyi, akıl gücünü ve bilimselliği ön plana çıkarıyor. Dünyada her zaman dünya var olduğundan beri bireysellik ön plandaydı ama bilgi toplumu ile bireysellik biraz daha ön plana çıktı. Şimdi bilgiye ulaşmada hala adaletsizlikler, eşitsizlikler var. Herkesin evinde internet olmayabiliyor, herkesin kişisel bilgisayarı olmayabiliyor. Ama geçmişe oranla baktığımız zaman bütün dünyada özellikle Türkiye de bilgiye ulaşmanın çok daha kolay olduğunu görüyorsunuz. Artık bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken sorulması gereken soru şudur. Biz bilgiye ulaşmak istiyor muyuz ve hangi bilgiye ulaşmak istiyoruz. Bugün evimizde bazılarımızın kişisel bilgisayarı olamayabiliyor, interneti olamayabilir, biraz daha ileri bir rakam vereceğim ama bugün hayatımızda internet cafeler var. Adım başına sokak başında yalnız büyükşehirlerde de değil hem de Anadolu ya gittiğimizde bile görüyoruz. Buradaki kritik soru şu: bireysellik ön plana çıkacak ama biz bu bilgiden nasıl yararlanacağız. Keyfe keder mi bu teknolojik gelişmelere sahip olacağız, internete sahip olacağız, yoksa donanım sahibi olmak için mi? Bilgi birikim sahibi olmak için mi bunlara sahip olacağız? Bugün artık dünyanın en değerli şirketlerine bakıyorsunuz. Her sene rakamlar açıklanıyor. İlk onda teknoloji şirketlerini görüyorsunuz. Bunu da geçtim artık internet şirketlerinin piyasa değerinin gitgide arttığını görüyoruz. Facebookun, Twitterin veya başka şirketlerin. Dünya kaçınılmaz bir şekilde bu yönde ilerliyor.

12 Sizin buna karşı koymanız mümkün değil. İstemezseniz, direnirseniz, karşı durursanız üç sene sonra beş sene sonra ve on sene sonra yaşanan gelişmeler karşısında buna mecbur kalacaksınız. İşte o yüzden diyorum ki Türkiye olarak yarından çok bugün bu konulara el atmamız gerekiyor, bu konuların önemini kavramamız gerekiyor. Şimdi bireysel olarak Google nin önemini hepimiz biliyoruz, internetin öneminden bahsediyoruz. Hiç tanımadığım bir hanımefendi veya beyefendi beni ziyarete gelmek istediği zaman sekreterim veya danışmalarım bana bunun bilgisini verdiği zaman Faik Bey biz bununla ilgili bilgiyi araştıralım, size bilgi sunarız dedikleri zaman benim onlardan gelecek bilgiden önce yaptığım tek bir şey var. Google a giriyorum. Gerçekten bu beyefendi, bu hanımefendi anlatıldığı kadar mı? Google da search yapmak önemli bir kıstas. Bırakın bilgiyi birisi ile ilgili bilgi almak artık bizim için en önemli kıstas maddelerinden bir tanesidir. Zaman ve mekan sizi buna itiyor. Devlet sosyal medyada olmalı mı, olmamalı mı? Sormamız gereken sorulardan bir tanesi de bu. Toplum içerisinde bu soruyu sorduğumuz zaman insanların ikiye ayrıldığını görüyoruz. Devletin sosyal medyada ne işi var? Kamu kurum ve kuruluşları, bakanlıklar, resmi dairelerin olmasına ne gerek var? Diyenler de var. Benim gibi evet kesinlikle devlet sosyal medyada olmalı ve etkin olmalı diyenler de var. Şimdi eminim ki bu salonun içerisinde olan birçoğunuz şunu düşüneceksiniz. Bir Dış İşleri Bakanlığı nın facebook veya bir twitter da hesabı olduğu zaman şu büyükelçiyi görevden alıyoruz, şu ülkeye nota veriyoruz böyle bir saçmalık olur mu, devlet facebook tan bunu mu duyuracak? diyebilirsiniz. Haklısınız da ama hepimiz özellikle bizim kuşağımız neden şikayet ediyoruz Türkiye de. Hepimizin en şikayetçi olduğu konu nedir? Ne diyoruz? Darbeler diyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki konumuzun darbelerle ne ilgisi var? Ama her şey birbiriyle bağlantı. Darbeler neden oluyor bu ülkede, demokrasi eksikliğinden oluyor. Peki demokrasinin olmazsa olmaz koşulu nedir? Katılımcılık ve şeffaflık. İşte bu yüzden katılımcılık ve şeffaflık ilkesinin hakim olması açısından devlet sosyal medyada bulunmalı, devlet kurumları, bakanlıklar sosyal medyada olmalı, bunların hesapları olmalı. En başta katılımcılık ve şeffaflıktan öte vizyonel bir bakış açısını getirir. Yani yaptığı hizmetleri sosyal medyada paylaştığı zaman, vatandaşlardan oradan yorum aldığı zaman biraz vizyonel olan bir yönetici, biraz vizyonel olan bir siyasetçi onlardan faydalanır. Çünkü hepimiz koşuşturmaca içinde yaşıyoruz, herkesin kendi derdi sıkıntısı var, hayat içinde mücadeleleri var ve birçoğumuzun pek çok şeye vakti olmayabilir. Hepimiz internete giriyoruz, twitter mesela 140 karakter. Niye 140 karakter? Hiçbir şey tesadüf değildir. Artık öyle bir zamanda yaşıyoruz ki az zamanda çok şeyi mümkün olan en sade en yalın şekilde anlatmak. İşte twitterin 140 karakter olması da bir tesadüf değil, düşünülmüş bir şeydir. Böyle bir dünya düzeni varken hayatımızda bireysellik bu kadar ön plandayken hepimiz buna önem verirken devletin sosyal medyada olmasının veya sosyal medyayı etkin kullanmasını veya kullanmamasını tartışmak bence boş bir tartışmadan öteye gitmez diye düşünüyorum. Dünya o kadar hızlı değişiyor ki biz devlet sosyal medyada olmalı olmamalı? mıyı tartışırken bir de dijital vatandaşlık diye bir kavram girdi hayatımıza. Belki toplum içine birçoğumuz dijital vatandaşlık da nedir biz daha doğru düzgün vatandaşlık tanımını bilmiyoruz ki dijital vatandaşlığı bilelim diyebilir ama dijital vatandaşlık tanımını bilmeden, öğrenmeden, içselleştirmeden ve bu bilgiyi toplumda oturtmadan ne teknolojik gelişmelere değişimlere imza atabiliriz ne sosyal medyayı doğru düzgün kullanabiliriz ne de interneti doğru düzgün kullanabiliriz. Hep diyoruz eğitim şart diye ama yeni dünyada eğitim kelimesini biraz daha açmak ve biraz daha zenginleştirmek gerekiyor. Dijital vatandaşlıkla ilgili de bir sürü tanım var. Şimdi telefonlarınızdan internete girseniz bir sürü dijital vatandaşlık tanımı var ama bana sorsanız, dijital vatandaşlık nedir deseniz teknoloji kullanımına ilişkin davranış normlarıdır. Bakınız yine işin merkezinde teknoloji var. Dijital vatandaşlıkta teknoloji var, bilgi toplumunda teknoloji var, sosyal medyada teknoloji var. Siz bu teknolojik gelişmeleri ıskalarsanız teknolojik gelişmelere karşı bihaber olursanız o zaman başarılı olmanız mümkün olamayacaktır. Bir de tabi şöyle bir nokta var. Vatandaşlık bilgileri ve vatandaşlık bilinci hep ebeveynlerden gençlere geçen bir kavramdı şimdiye kadar. Yani ailemizden, büyüklerimizden gördüğümüz, okullarda okuduğumuz vatandaşlık bilgileri ve vatandaşlık bilinci vardı. Mesela iyi bir vatandaş nedir? Vergisini verendir.

13 Bunun gibi bir sürü örnek var. Ama artık dijital vatandaşlıkta gençler ve çocuklar ebeveynlerinden çok daha fazla bilgili ve donanımlı oluyorlar. Ben kendi hayatımdan yaşadığım bir örneği vereyim sizlere. Babam 1957 doğumlu, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği nden mezun olmuş, kendi işini kurmuş ve hayatta da başarılı noktalara gelmiş. İki yıl önce bir gün ofiste otururken bana dedi ki: Senden bir ricam var. Buyur baba. dedim. Bana şu mail alıp göndermeyi öğretir misin? Dedi. Dedim ki senin mail alıp göndermeye ihtiyacın yok ki. Sonuçta ben varım, kız kardeşim var, çalışanlar var. Dedi ki kart alıp verdiğim zaman adamlar bana şunu söylüyor: biz size teklifimizi maille alıp gönderelim. Şimdi dünya böyle gelişiyor. Buna karşı durmak sizin tercihiniz. Durabilirsiniz tabi ya da 60 yaşındaki insan mail alıp göndermeyi bilse ne olur bilmese ne olur diye düşünebilirsiniz. Ama az önce konuşmamın içerisinde de söyledim. O kadar hızlı gelişiyoruz ki ya buna isteyerek severek arzu ederek siz de katılacaksınız, değişime katkı sağlayacaksınız kendiniz değişeceksiniz ya da koşullar sizi mecburi olarak buraya itecek. Şimdi dijital vatandaşlık ve yeni yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Bundan 15 yıl evvel bir yazar şöyle bir kavram ortaya attı: dijital yerliler ve dijital göçmenler. Şimdi bunun ne olduğunu sorguluyor olabiliriz. Dijital yerli olarak şunu diyor: özellikle 1980 sonrası doğan, teknolojik gelişmelerin odağında olan teknolojiyi kavrayan, y ve z kuşağına dijital yerli deniyor. Ama öyle bir dünyada yaşıyoruz ki y ve z kuşağına dahil olmasına rağmen teknolojiden bihaber insanlar var. İşte bu teknolojiden bihaber olan insanlara da dijital göçmen deniyor. Bakın hayatımıza nasıl kavramlar giriyor. Henüz Türkiye olarak bunlara yakın değiliz, belki bunları daha tartışmıyor olabiliriz. Belki bizim çok daha önemli problemlerimiz var ama dünya buraya doğru gidiyor. Dünyada yeni yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Bu yeni yeni kavramlara sahip olmazsak yeni yeni kavramları içselleştiremezsek başarılı olma sansımız yok. Bugün 500 milyonun üzerinde twitter kullanıcısı var. Youtube günde 2 milyar kere tıklanıyor, 1 milyarın üzerinde facebook kullanıcısı var. Ve Türkiye facebook ve twitter kullanımında dünyada gün geçtikçe üst sıralara çıkıyor. Yani vatandaş bireysel olarak aslında teknolojiye uyum sağlıyor. Biraz önce söylediğim gibi iyi anlamda mı sağlıyor kötü anlamda mı sağlıyor? Bu tartışılır. Bunu da engellemenin yolu eğitimden geçiyor. Vatandaş buna karşı mesafeli değil, ama biz devlet kurumları olarak maalesef hala bunun önemini kavrayamamış durumdayız. Bunun en baş koşulu ar-gedir. Sosyal medyayı konuşuyorsanız interneti de konuşacaksınız. İnterneti konuşuyorsanız teknolojiyi konuşacaksınız. Teknolojiyi konuşuyorsanız bilgi toplumunu konuşacaksınız. Bunlar hepsi birbirine zincirleme bağlı. Birini diğerinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Şimdi Türkiye de ar-ge harcamalarına baktığınız zaman on yıl öncesine göre ciddi anlamda artış var, %8ler %9lar civarında başarı. Ama muadili olan ülkelere baktığınız zaman %2.5-%3 oranındaki ortalama. İşte bizim de teknolojik gelişmeleri ıskalamamız için topyekûn iktidarıyla muhalefetiyle devlet olarak ar-ge projelerine ar-ge sahasına çok daha önem vermemiz gerekiyor. Ar-genin önemini kavrayamazsak, ar-ge mizi %2.5-3 lere çıkaramazsak ne teknolojik gelişmelere sahip olabiliriz ne gerçek anlamda bilgi toplumu olabiliriz ne dijital vatandaşlık bilincini ortaya koyabiliriz. Hatta 500 milyar ihracat hedefini bile yakalayamazsın. O yüzden bizim yapmamız gereken ar-ge. Ama bu ülkede maalesef hep meselelere sığ bakıyoruz. Yani devlet sosyal medyada olmalı mı? Olması için de birtakım koşulların olması gerekiyor. Koşullar sağlanmazsa devletin sosyal medyada olup olmamasının çok bir anlamı ve önemi yok. Bunları konuşurken bir de Türkiye nerden nereye gelmiş buna da bakmak lazım yılında Rahmetli Özal kurdele ile bilgisayar açıyordu. Türkiye işte buradan buralara geldi. Biz bazı şeyleri maalesef ağır yapıyoruz, yavaş yapıyoruz çünkü toplumsal bilinç yok. Siyasetçiler olarak biz özeleştiri yapıyorum. Kendi işimize geldiği gibi konuşuyoruz. İktidara gelmeden önce şikayet ettiğimiz konuları biz iktidara geldiğimizde bırakın yapmayı ve düzeltmeyi başka şikayet alanları oluşturuyoruz. Bugün hamdolsun bu ülkede 7 milyonun üzerinde internet kullanıcısı var. Türkiye de internetin ilk kullanılmaya başlandığı yıl 1993 yılıdır yılında ilk defa hesaplar açıldı ve kurumlara firmalara hesapları verildi. Bakın dünya buna ne zaman geçmiş biz ne zaman geçmişiz. Bazı şeylere çok ağır ve zor bir şekilde rezistansla geçiyoruz. Eğer bir ülkede 89 yılında iki tane bilgisayar kurdele ile açılıyorsa ve bugünlere geldiysek iki tane genç milletvekili Yeni Dijital Dünya Zirvesi nde devletin sosyal medyada olup olmamasını konuşabiliyorsak bizi ilerlemiş arkadaşlar.

14 Pozitif tarafından bakalım, biz iyi yoldayız kötü yolda değil. Tabi bu yeterli mi yeterli değil. Daha önce de söyledim ar-genin binde birden binde 8lere çıkması başarı mı? Tabi ki başarı. Ama ben kendimi AB ülkeleri ile karşılaştırıyorsam, OECD ülkeleri ile karşılaştırıyorsam dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmek istiyorum diyorsam o zaman binde 8 yeterli değil. Bizim kendimizi kıyasladığımız ülkelerdeki rakamları da baz almak gerekiyor. Biz yasalarda birinciyiz. Yasa çıkarmada Avrupa da ikinciyiz, en hızlı yasayı çıkarmada. Ama uygulamada hep son sıradayız. İşte bu bilinçten kurtulmamız gerekiyor. Bu bilinçten kurtulmak için de bazı şeylerin oluşması gerekiyor. Tabi çok önemli bir bilgi daha var. Bunlar da önemli istatistikler. Bireysel olarak toplum olarak sosyal medyayı kullanıyoruz. 20 milyona yakın internet abonemiz var. Her iki evden birinde internet var ama Türkiye güvenli internet kullanımında yayınlanan raporlarda en alt sıralarda. Ve kişisel siber saldırıların olduğu ülkeler arasında da en üst sıralarda. Kişisel bilgisayarlara giren virüslerde de Türkiye 8. sırada. Demek ki biz interneti de sosyal medyayı da bilinçli kullanmıyoruz. İşte kurdeleli açılışlardan bugünlere geliyorsak bir ilerleme vardır. Bundan sonra bizim bu günden itibaren bu bilinci oluşturmamız gerekiyor. Örneğin twitteri düzgün bir şekilde kullanan, duygularını ifade eden, yaptıklarını ifade etmek için bir ortam olarak değerlendirenler var; ama sırf karşıt görüşteki insanlara saldırmak için hakaret etmek için kullananlar da var. Eğer Türkiye 20 milyon abonesine rağmen dünyadaki kişisel bilgisayarlara giren virüslerde 8. sırada ise bunda da sorgulanması gereken şeyler var. Cümlenin özü şu: devlet sosyal medyayı kullanmalı, devlet sosyal medyada etkin olmalı, korkmamalıdır. Neden korkmamalıdır? Biraz önce de söylediğim gibi katılımcı olmak istiyorsanız, şeffaf olmak istiyorsanız vizyonel bir bakış açısına sahip olmak istiyorsanız kullanacaksınız. Elbette ki her kurum sosyal medyayı kullanmak zorunda değil. Milli İstihbarat Teşkilatı nın sosyal medyayı kullanmasını kimse beklememeli, biz de zaten beklemiyoruz. Ama bir sürü bakanlığımızın bırakın facebook ya da twitter da olmasını hepsinin sahte hesapları var. Gerçek olmayan yalan hesaplar üzerine bir de bilgi kirliliği var. Bence devlet sosyal medyada olmalı ve bizler de genç milletvekilleri olarak devletin sosyal medyada olması için önemli görevler yüklenmeliyiz. Twitteri etkin kullanırsak, facebooku etkin kullanırsak, bunları doğru bir mecra olarak kullanırsak, doğru örnekleri verirsek eminim ki bizden yaşça büyük olanlar da bizi takip edecektir. Biraz önce söylediğim örnek aslında her şeyi özetliyor. 60 yaşında olan babam bile hiç ihtiyacı olmamasına rağmen bugün bana mail alıp göndermeyi öğretir misin diyorsa dünyanın geldiği nokta bu. Siz buna karşı çıkamazsınız ya severek isteyerek bu değişime katılırsınız ya da sistem dünya sizi mecburen bu değişimlere katılmaya iter. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Bilal Macit: Öncelikle bu programda emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Asıl teşekkürü de sizlere etmem gerekiyor çünkü burayı anlamlandıran protokol değil siz konuklarsınız bence. Artık farklı bir dünyada yaşıyoruz siyah beyaz dünyanın olmadığı, kalın duvarların yıkıldığı, değişmez denen ideolojilerin birer birer sosyal medya aracılığıyla yıkıldığı bir dünyadan bahsediyoruz. Bizim dünyamız daha renkli, daha çeşitli ve siyah beyazdan çok daha öte bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden belki ön yargılarımız çok daha az bizden öncekilere göre. Düşünsenize bugün yaşında olan herkes sosyal medya kullanıyor ve zihin dünyası siyah beyaz kutuplu bir dünya var, soğuk savaş dönemi var, daha farklı bir dünya var. Biraz daha somutlaştırırsak Türkiye üzerinde ben İstanbul milletvekiliyim ama anayasaya göre bütün Türkiye nin milletvekili oluyorum. Yazın Erzincan Sivas İç Anadolu bölgelerinde gezdim. Bir kasabaya gittiğimizde yaşlı bir teyzenin fotoğrafını çektim ve teyze bak fotoğrafın deyince bana bunu akşam internetten gönder dedi. Şimdi artık farklı bir dünyada yaşıyoruz. İnsanların bakanlardan yol değil hızlı internet istediği bir dünyadayız. Köydeki bir teyze diyor ki bizim bu köye hızlı internet getirin. Meğer Almanya da bir akrabası varmış, Skype dan görüşüyorlarmış ve ara ara bağlantı kopuyormuş. Bağlantı kopsun istemiyor. Bu dijital dünya bizim yakınlık uzaklık kavramlarımızı da değiştirdi. Çok değil sene önce yılda bir defa gördüğümüz yılda iki defa telefonda konuştuğumuz Almanya daki İsviçre deki akrabamız bizim için yakın akrabaydı. Şimdi her gün her saat istediğimiz gibi görüşebiliyoruz ve konuşabiliyoruz. Çok daha farklı bir dünyadan bahsediyoruz. Bir örnek daha vereyim.

15 Arkadaşımın babaannesi Rizeli. İnternete girmiş ve bel rahatsızlığı için bir doktor bulmuş. Aramış arkadaşımı ve demiş ki oğlum beni bu doktoru götür. İstanbul a geliyorlar doktora gidiyorlar. Doktor diyor ki yok mu yanında senin röntgenlerin, filmlerin, bilgilerin deyince sen nasıl doktorsun gir internetten bak hepsine artık sisteme giriliyor devlette demiş. Elinde tek bir bilgiye sahip olduğu inanılan devlet inancı artık çöktü. Tek bir bilgi vererek o insanları tek bir yöne yönlendiremezsiniz artık. Dünyanın neresinde ne olduğunu nerde ne yetiştiğini çok iyi biliyor insanlar. Şunu söyleyeyim ve bunu asla kınamak sataşmak için söylemiyorum. Seçimlerden sonra ben şunu söylemiştim. İnsanlar püskevite değil elektronik kitaba oy verdi demiştim. Çünkü insanların artık beklentileri daha farklı. Artık onlar eyvah bitti kaybolduk çok kötü bir dünyada yaşıyoruz algılarına inanmıyorlar istediğiniz kadar anlatsanız da. Onlar çocuğuna elektronik kitap verebilecek olan, internet verebilecek olan, dünyayı verebilecek olan siyasi partilerden yana tercihlerini kullanıyorlar diye düşünüyorum. Artık coğrafi sınırların ortadan kalktığı dijital sınırların zihnimize geldiği bir dünyadan bahsediyoruz. Coğrafi sınırlar yavaş yavaş önemini kaybediyor ama dijital dünyayla beraber nerdeyse aklımızdan çıkmış durumda. Geçenlerde bir makalede okudum. Dünyadaki bütün telefon görüşmelerinin yalnızca %2.5 u uluslararası telefon görüşmesi imiş. Acaba hakikaten çok iç içe mi gecik yoksa biz hala ayrı ayrı yaşıyoruz sadece birbirimizden bilgi sahibi mi oluyoruz bunu da akılda tutmak gerekir herhalde. İletişime dair bence dört tane durma noktası oldu. 1.si matbaanın bulunması 2.si telefon telgraf 3.sü video ve fotoğraf 4.sü ise televizyon. Bunların ana amaçlarına baktığımızda uzakları yakın etmesi gibi bir durum var. Bunların hepsi duruyor ama şimdi geldiğimiz dijital dünyada hepsinin merkezinde internet var ve hepsi bu merkezde toplanmış oldu. Ancak bu dijital dünyadan önce baktığımızda bütün bu iletişim kanalları mevcut iken iletişim yönü çok daha farklı idi. İletişim kuruyorduk ama grup olamıyorduk telefon baktığımızda. Ya da televizyona baktığımızda tek yönlü bir iletişim içerisindeydik. Birileri bize bir mesaj veriyordu ve biz de o mesajı alabiliyorduk. Tekrar oraya dair geri bildirimlerde bulunamıyorduk. Şimdi internetin olmasıyla beraber her şey değişmeye başladı. Anlık müdahaleler yapabiliyoruz artık televizyon kanallarına. Mesela hiç unutmuyorum 27 Nisan süreçleriydi. Bir TV kanalına çıkan konuklar muhtıranın ne kadar gerekli olduğunu, askeri planların meşru olabileceğinden bahsediyorlardı arkadaşımla beraber hemen mesajlaştık. Şu kanalın twitter hesabına veya kanala mesaj gönderelim, bunlara şikayetimizi dile getirelim deyince 15 dakika sonra programı sunan sunucu dedi ki Biz kesinlikle darbeyi savunmuyoruz, böyle bir durum söz konusu değildir dedi ve araya gitti. Aradan sonra program bambaşka bir seyir halinde devam etmeye başladı. Artık biz de onun içindeyiz, müdahil olabiliyoruz, o salonda bulunmamıza hiç gerek yok. Ve bu görseller değiştikçe siyasi propaganda mesajları da değişiyor. Osmanlının son dönemine dair İttihat ve Terakki nin en iyi propaganda metotlarını yaptığını, ses kayıtlarının olduğunu, görüntülerin olduğunu, reklamların afişlerin dağıtıldığından bahsederler. Şimdi biz siyaset olarak bütün bu metotları internet ortamına aktarıyoruz ve hiçbirimiz kayıtsız kalamıyoruz. Özetleyelim bütün bunları ortada bir devlet vardı. Devletin muhatap olduğu basın vardı. Basının arkasında insanlar vardı. Tek bir merkezden bilgiler gidiyordu. Şimdi bilgi akışı iki yönlü olmaya başladı. Ve devletin bilgi aktardığı bütün aktörler, bütün networkler o kadar genişledi ki hepsi birbirleriyle iletişim halinde olmaya başladı. Düşünsenize TRT Haber in verdiği bir bilginin bizim tarafımızdan mutlak doğru olarak kabul edilip edilmeyeceğini. Kesinlikle hepimiz gidip farklı kaynaklardan bakarız, eğer İngilizce bir kaynak ise çevirir ve o kaynağın orijinaline kadar gidebiliriz. Yani doktrinlerini, totaliter rejimlerin ve sistemlerin iflas ettiği bir dünyadan bahsediyoruz aslında. Bence en önemli değişiklik şurada oldu. Biz önceden tüketiciydik. Artık aynı zamanda yapımcı da olduk. Aynı cihazlarla önceden bir film yapmak, bir filmi yayınlamak için profesyonellik, para, maddiyat gerektirirdi. Şimdi ise elimizdeki telefonlarla biz hem yapıyoruz hem de yaptığımızı internete vererek aynı zamanda tüketmeye de başlıyoruz. Daha hızlı, daha global ve çok daha ucuza yapıyoruz bunu. Bence en önemli değişikliklerden bir tanesi de bu. Ve yine çok enteresan. Sivil toplumun da eylem yapma tarzı değişti aslına bakarsanız. Sokaklara binlerce insanı dökmek yerine yotube a koyacağınız bir video çok daha fazla izlenebiliyor.

16 Ben anayasa sürecinde evet çalışmalarında yer almıştım. Sokaklarda yürüyüş yaptık atıyorum en fazla kişi gelmişti. Ama bir video hazırladık 1 milyondan fazla hit aldı. Sokağa döktüğümüz 10 bin mi yoksa o 1 milyon mu? Yine sivil toplum kuruluşlarındayken cumhurbaşkanlığı tartışmaları yapılıyordu. Kim cumhurbaşkanı olabilir olmayabilir diye. Biz Ali Öztürk diye bir çizgi karakter yaptık. Buna da web sitesi yaptık. Her bir tıkla web sitesini güncelledik. Ali Öztürk biraz Kürt, biraz Ermeni, biraz Alevi, başörtülü yani o sistemin istemediği kabul edilen kimlikleri onda biriktirdik. Ama her daim siteyi güncelliyorduk. Şu anda Beyoğlu nda Taksim de hayvan severlerle beraber. Daha sonra basın açıklaması yapacağımızı duyurduk. Basın açıklamasına bütün gazeteciler geldi. Ali Öztürk nerde diye sordular. Çünkü o ana kadar Ali Öztürk ün gerçek bir karakter olduğunu sanıyorlardı. Ama Ali Öztürk sahte bir karakterdi. Nerde sorusuna şu anda 110 milletvekilinin imzasını almaya çalışıyor falan demiştik. Artık eylem yapma şekilleri de değişti. Biz bunun üstünden aslında bütün mesajlarımızı vermiştik ve ilgi çekici de olmuştu. Beyinsiz Adam diye biri var ve 400bin takipçisi var twitterda benim ise 40bin takipçim var. O benden daha büyük bir siyasi aktör aslına bakarsanız. Radikal gazetesi 30bin satıyor. Taraf 50bin satıyor, Türkiye 150bian satıyor burası için milyonlarca dolar para harcanıyor. Binlerce çalışanı var tirajları belli. Beyinsiz Adam bir tweet atıyor ve bu adam topçu değil futbolcu değil popçu değil popüler olabilecek hiçbir şey değil. Sahte bir kimlik ve 400 bin kişiye gidiyor aynı anda o mesaj. Ve müthiş sistem eleştirileri yapıyor. Şimdi o mu siyasal aktör yoksa diğerleri mi? Belki bugünün dünyasında akıllı telefonu olan twitteri olan facebook hesabı olan bir derdi olan ve bu derdini söyleyecek farklı bir sözü olan herkes siyasal bir aktördür. Yumurta atmaya gerek yok tweet atarak da siyasal eylem yapılır bence. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz. Şöyle bir sıkıntıda var sosyal medyada olmak bizi sorumluluktan kurtarıyor gibi bir algının içerisinde yer alıyoruz. Mesela çok görüyorum ben acil kan ihtiyacı! Lütfen paylaşalım retweet almış giden kimse yok. Aynısı farklı olaylarda da oluyor. Yani binlerce retweet alıyor, herkes o retweet ile bir sorumluluğunu yerine getirdiğine inanıyor ama asıl sorumluluk gidip fiilen bir şeyler yapmak, kan bağışını yapmaktı. Ama çıkmıyor. Yine sosyal ortamda çok başka insanlar olabiliyoruz. Bence ilerde trol vekiller olabilir. İnanılmaz siyasal anlamda etkililer ama bir şey eksik orda. Sorumluluk almaktan, risk almaktan çekinen insanlar aslında oradakiler. Ama devlete ortak olanlar siyaset üzerinden bireyler bence sorumluluk alabilen ve risk alabilen insanlar. Şimdi oradaki sıkıntı o sahte hesap üzerinden ya da sosyal medya üzerinden başka karakterlere dönüşüyor olabilmemiz. Bir örnek vereyim. Üniversite öğrenci birliği başkanlığı yapıyorum. Dağlıca Baskınları oldu. İnanılmaz mail gruplarında tartışmalar dönüyor. Herkes can veriyor, kan veriyor bu ülke için gözlerimizi yaşartacak bir tablo. Bana da yükleniyorlar sosyal medya üzerinden. Sen nasıl bizi temsil ediyorsun. Gazetelere, internet sitelerine reklamlar ver bizim kan ve can vereceğimize dair şeklinde. Ben de Kızılay ı aradım. Dedim ki bizim üniversitemizde kan vermeye meraklı bu ülke için canını verecek çok insan var buyurun gelin dedim. Kızılay geldi ve yalnızca 50 ünite kan toplayabildi. Ve o dijital dünyada herkes vardı. Fiiliyata geldiğimizde bu ülke için en anlamlı kan vermeye geldiğimiz de hayat kurtarmak için 50yi geçmedi sayımız maalesef. Çünkü herkes onun sorumluluğunu atmıştı üstünden. Böyle bir sıkıntı vardı. Sosyal medyaya hiçbirimiz kayıtsız kalamıyoruz. Sosyal medya ve dijital dünya üzerinden artık totaliter devletler iflas ediyor. Çin de bir deprem oluyor, devlet yok diyor. Ama bütün dünya Çin de deprem olduğunu biliyor çünkü twitter var, facebook var, youtube var, videolar var. Üç ay sonra devlet kabul ediyor evet Çin de bir deprem olmuştu diye. Şimdi artık rasathaneye bakmıyoruz twitter a bakıyoruz. Artık bizim için bilgi veren insanlar rahmetli o tonton deprem dede değil; twitter daki hesaplar olmaya başladı. Bilgi alıyoruz ama şunu da unutmayalım bilgilerin gerçekliğinden hiçbirimiz emin değiliz. Sınırsız, vizesiz bir ortamdan bahsediyoruz, yalan yanlış fotoğraflardan bahsediyoruz. Aynısını gezi süreçlerinde gördük. Dünyanın çok farkı ülkelerinde farklı olaylarında gerçekleşen fotoğrafları buradaymış gibi fotoğraflarmış gibi paylaşıldı. Ama yine şöyle bir artımız var. Hemen giriyoruz Google a. Bu fotoğrafın nerde kullanıldığını, ilk nerde çıktığını pekala yakalayabiliyoruz. O yüzden bilgi alıyoruz aynı zamanda ancak o bilginin doğruluğundan emin olmadığımız bir ortamdayız. Dakikada 30bin bilgi yenileyen bir dünyadayız. Son olarak oraya atılan tweetler üzerinden bizim için toplumsal mesajları yakalayabilme noktasında daha sağlıklı mecralardan bir tanesidir. Sahaya inip binlerce insana temas etmek zorken oradan temas edebiliyoruz. Oradan bize ulaşamayan insanlar ulaşabiliyor. Belki çok fazla sıradanlaşıyoruz belki bu yüzden de çok fazla hakarete uğrayabiliyoruz. Birebir olsa belki bunların hiçbiri olmayacak. Son olarak beni dinlediğiniz için ve buraya geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Ve program düzenleyen herkese de emeklerinden dolayı tekrar teşekkür ediyorum.

17 Arda Kutsal: Sizlerden soru alalım istiyoruz eğer sorusu olan varsa hemen alabiliriz. Seyirci: Faik Bey dedi ki devlet bir kontrol sağlamalı internet üzerinden. Siz internet sansürleri ve internet üzerinden fişlemeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Faik Tunay: Devlet kontrol sağlamalı derken devletin bu bilinci oluşturmalı dedim. Hiçbir zaman bir ülkede ister Türkiye olsun ister başka bir yerde olsun yasaklarla hiçbir yere varılmaz. Hem internetten bahsedeceğiz hem bilgiye ulaşmak bu kadar kolay diyeceğiz tek tıkla bırakın kişisel bilgisayarınızı şurada konuşurken bile telefonunuza girip bilgiye ulaşacaksınız. Ondan sonra devlet de bir şeyleri yasaklayacak. Devlet kendince yasaklar. Amerika bile bununla baş edemiyorken Türkiye nin bunlarla baş etmesi mümkün değil. Ben yasaklardan kontrolden ziyade şunu vurgulamak istedim. Bir bilincin oluşturulması gerekiyor. Bu bilinç de anca eğitimle olur. Yani twitter a giriyor kişi. Karşı taraftaki insanı eleştiriyor. Tabi ki eleştirecek benim sayfama da girdiğiniz zaman bir sürü eleştiri hakaret var ve ben birçoğunu da retweet ediyorum. Bazen de diyorlar ya sen ne yüzsüz bir adamsın sen bir de gidip nu eleştirileri retweet ediyorsun. Övgüyü retweet etmektense hakareti retweet etmek bana daha mantıklı geliyor ama. Şimdi adam yumurta kafayla bir hesap açmış. Sahte bir hesap. Orda ülkeyi kurtarıyor. Oradan bırakın size siyasete yön vermeye çalışıyor. Madem bu kadar açık sözlüsün madem bu kadar değerli fikirlerin var madem bu kadar cesaretlisin o zaman resmini koy ismini soyadını koy o zaman fikrini o şekilde belirt. Benim söylemek istediğim bu. Bunu ama yasakla çözmek olmaz bu bilinçle olur. Hani hep konuşuyoruz ya eğitim eğitim. Bizim bence daha ilkokullardan başlayarak dijital vatandaşlık kavramını okullarda okutmamız lazım. Ben okurken bir rehberlik saati vardı. Hala da okullarda var. Cuma günü son saate denk gelirdi. Bir saatlik rehberlik dersi olurdu. Sorun o rehberlik dersinde ne yapardınız diye hiçbir şey yapmazdık. Onu boş bir zaman olarak yatılacak bir zaman olarak değerlendirirdik. Okullarda haftada bir saat iki saat şu dijital dünya, internet, teknoloji ile ilgili bilinç oluşturabilsek insanlara bunu doğru kullanmayı öğretsek bu tarz şeyler minimuma inecek. Minimuma indiği zaman da devletin yasaklarına gerek kalmayacak. Ama işte bazı olaylarda görüyoruz ki iş çığırından çıkıyor. Bir Ak Parti CHP ye saldırmak için bir CHP, AK Partiye saldırmak için twitter hesaplarını, facebook hesaplarını kullanıyor. Bilgi yok, birikim yok, donanım yok, objektiflik yok, sadece körü körüne bir taraftarlık körü körüne fanatizm bilgiye ulaşmak için kullanılacak mecraların bilgi kirliliği için kullanıyorlar. E şimdi buna da bir yerde dur demek gerek. Ama bu da yasaklarla olmaz bilincin oluşturulmasıyla gerekir. Benim de vurgulamak istediğim de budur. Toplumsal bilincin oluşturulması gerekir ama biraz önce de söyledim. Türkiye değil kim ne yasak uygularsa uygulasın bugün Amerika nın uyguladığı yasaklar bile sökmüyor. Çünkü biraz önce söylediğim gibi herkesin evine girip baskın yapacak halimiz yok. Adamın kişisel bilgisayarı yoktur, Iphone vardı, Iphone yoktur başka cihazı vardır. O yoktur internet cafe vardır. Yani bu çağda yasakların ben tutacağını artık çok düşünmüyorum. Hele dijital dünyada hiç tutmaz. Bilal Macit: Youtube u kapatırsanız bile bir şekilde buna girersiniz yine. Bunun bir sınırı yok bence. Çok saçma bir sınır. Ama şunu da bilmek lazım. Eğer siz bir bakanın mail hesabına girip bütün bilgilerini alıp kamuoyu ile paylaşırsanız siz burada bir sosyal medya aktivizmi yapmazsınız siz burada bir gasp yaparsınız. Hırsızlık bile değil yani. Bence bunu idrak edip ahlaki ayrımları sosyal medyada da dijital dünyada da aktive edebilmek gerekiyor diye düşünüyorum. Arda Kutsal: Ben burada bir ekleme yapmak istiyorum. Şöyle bir şey var. Bu sanırım birazcık hata yapa yapa öğrenilen bir şey gibi düşünüyorum. Gelişmekte olan bir ekosistemde zaman içinde hatalar yapılır, açığa vurulur. Sonra o hatanın çözümü yaratılır ve tekrar yukarı çıkılır. Bunu sanırım deneme yanılma yoluyla bulacağız diye tahmin ediyorum. Buyurun sorunuzu alalım: Seyirci: Ben bir itirafla başlamak istiyorum. Beni ters köşeye yatırdınız. Ben sizlerden tam tersi yorumlar bekliyordum. Aslında önyargılarım kırılıyor. Çok mutlu oldum. Faik Bey den daha liberal bir yorum bekliyordum. Bu noktada bir şey soracağım. Kaçınılmaz bir soru aslında. Çok fazla dijital ortamda vakit geçirdik. Ben gezi sürecini değerlendirmenizi isteyeceğim. Ortalığı kızıştırmak için değil gerçekten sadece dijital bazda değerlendirmenizi isteyeceğim. Sadece farklı ülkelerden sanki Türkiye de imiş gibi yayınlanan fotoğraflardan bahsettik. Ama benim için bununla sınırlı değil.

18 Ben gezi sürecine katıldım. Ve dijitalde çok fazla etkinlik vardı. O etkinliklerin başını çekenlerden biri de benim. Bu noktada dijital düzgün kullanıldı mı? Hatalar nelerdi? Devlet kontrolünü savunuyorsunuz. Bu noktada devletin kontrolü bütün her şeyi engelleyebilirdi. Medya belli noktalarda bu süreci yansıtmakta çuvalladı. Bu noktada bizim yangın çıkışımız sosyal medyaydı. Ben memnunum ama tabi bununla ilgili çok memnun olmayanlar da oldu. Rica etsem bu şekilde siyasi anlamda gezi süreci ve dijital dünyada ne oldu, ne olmalıydı? Ne yanlış yapıldı? Bunları değerlendirirseniz çok sevinirim. Faik Tunay: Ben kontrol konusuna bir kere daha açıklama getireyim. Yanlış anlama olmasın. Ben devletin kontrolü derken bir bilinçten bahsettim. Tabi gezi olaylarına dönersek işin siyasi boyutuna girmiyorum. Her parti farklı düşünebilir. Şimdi Bilal Bey in söylediklerine katılıyorum açık ve net bir şekilde. Sosyal medya, twitter bilgi kirliliği için oluşturulan bir platform değildir. Bir davayı savunacaksak bir haklılığımız varsa haklı olduğumuza inanıyorsak doğru bir şekilde savunacağız. Yarın mahcup olabileceğimiz şeylerle ortaya çıkmayacağız. Türkiye de olmayan bir görüntüyü varmış gibi kullanmak özür diliyorum ama ahlaksızlıktır bana göre. Sen orada iktidarı eleştireceksen var olanların üstünden gidersen daha doğru yaparsın. Ama sizin söylediğiniz de çok doğru. Niye insanlar gezi sürecinde sosyal medyaya çok ağırlık verdiler? Herkes kendisini göstermek için orayı bir kurtarıcı olarak gördü. Kötü niyetlileri bir tarafa bırakıyorum. Biraz önce örnekte olduğu gibi. Çünkü televizyonlar buna kayıtsız kaldılar. Belgesel gösterenler vardı, başka şeyleri gösterenler vardı. İşte zaten ülkenin temel sorunu da bu. Herkes üzerine düşeni siyasette, sosyal medyada, kültürel hayatta, iş hayatında yapsa başka mecralara gerek kalmaz. Yani televizyondaki bir olayla ilgili objektif sadece olanları gösterse insanlar sosyal medyaya yüklenmeyecek. Biraz önce konuşmamda söylediğim gibi biz kavramları tartışırken mesela devlet sosyal medyada olmalı mi? Buna odaklanıyoruz. Bunun içinde bilgi toplumu var, dijital vatandaşlık var, teknoloji var, internet var. Hiçbir şey tek başına değil, her şey zincirin bir halkası gibi birbirine bağlı. Siz son noktayı konuşuyorsunuz ama ilk halka, ikinci halkayı, üçüncü, dördüncü, beşinci halkayı konuşmazsanız eksik bir gözlem yaparsınız. Gezi rakı olaylarında insanlar neden sosyal medyaya çok yüklendi? Çünkü medya kuruluşları buna tam anlamıyla yer vermediler. Ama kötü kullanalar da oldu. Bunu da tasvip etmek mümkün değil ki. Şimdi ben muhalefet milletvekiliyim diye şimdi buna doğru mu diyeceğim. Türkiye de olmayan bir görüntüyü varmış gibi paylaşırsan haklılığını haksızlığa çevirirsin. Var olanı koy, yorumsuz de. Objektif olan, tarafsız olan, körü körüne fanatik olmayanlar lütfen bu yazıyı okusun diyorum. Yapsın yorumunu, katılır veya katılmaz. Kontrol derken biraz önce de açıkladım. Kontrole kesinlikle karşıyız. Ama birtakım bilincin de oluşturulması gerekiyor. Sosyal medya bilgiyi paylaşma, kendini en net en hızlı en steril şekilde anlatma platformudur. Ama sen burada bilgiyi saptırırsan kendini anlatmaktan ziyade karşı tarafa saldırmaya başladığın zaman haklı iken haksız duruma düşüyorsun. Bunu da nasıl engelleyeceğiz derseniz. Bu yaşayarak öğrenilecek bir süreç, emekleme dönemi. Dünyada biraz daha geç kalıyoruz biz maalesef. Orda olan şeyleri biz hep sene sonra alıyoruz. Bu da hep bilinç hep bilinç. Bu da nedir? Eğitim. Yani şimdi kaç kişi Türkiye de dijital vatandaşlık gibi bir kavramı biliyor ki? Alalım elimize mikrofonu, Taksim Meydanı na gidelim, Kızılay Meydanı na gidelim. Eminim 100 kişiden 70i dijital vatandaşlık da nedir der. Ama dünya bu yöne doğru gidiyor, bunu ıskalamamak lazım. Bunu ıskaladığınız zaman bilinçli olmuyorsunuz. Bilinçli olmadığınız zaman da devlet o kötü yüzünü gösteriyor ve baskı uygularım, sansür uygularım, kontrol uygularım diyor ve uyguluyor. Vatandaşların buna müsaade etmemesi lazım. Ben kontrolü savunmuyorum. Kesinlikle yanlış anlaşılmak istemiyorum nasıl liberal olduğu da herkes bilir. O yüzden kontrol ve sansür asla ve asla yok. Ben bir bilinçten söz ediyorum, bilincin oluşturulması gerekiyor. Bilal Macit: Gezinin siyasal tarafına değinmeden sadece sosyal medya üzerinden bir analiz yapmak zor. Ben gezide iki şey görüyorum. Bir küçük gezi var orada, insanlar samimi duygularla gittiler ve ağaçları korumak kurtarmak yeşile olan taleplerini dile getirmek istediler, betonlaşmaya olan hayır duruşlarını sergilediler. Oraya bina yapılmasın dediler. Oraya bina yapılmasın demek ne kadar ahlaklı ise orya bina yapılsın demek de o kadar ahlaklı bence. İnsanlar seviyor yani AVM lere gitmeyi. Yazın klimalı yerlerde geziyoruz. Bir de işin diğer tarafı var. Sosyal medya üzerinden şu fotoğrafları gördüm ben. Yağmalanmış basın araçları önünde fotoğraf çektiren gazeteciler var. Ve altında da bu ülkede basın özgürlüğü yok diye. Bu çok komik bir fotoğraf. Herhalde bu Avrupa da Amerika da olsa bu gazetecilerin meşrutiyeti sorgulanırdı. Ya da bazı şeyler çok mizahi idi.

19 Bu biraz da bizim kuşağın farkından geliyor herhalde. Eleştiren de olsa güldürendi, bence mizah en etkili muhalefettir. Elimizdeki en iyi silah mizahtır diyordu Cohen de. Ama şunu da gördüm ben mizah diye yapılan hakaretleri, Sayın Başbakanın vefat etmiş annesine yapılan hakaretleri de bize mizah diye yutturmaya çalışanlar oldu. Bu mizah değildir. Sizin elinize Iphone, Ipad alıyor olmanız 6-7 Eylül olaylarını sokakta yağmalayan insanlardan sizi farklı kılmıyor aslına bakarsanız. Siz elinizdeki Iphone a hakaretler yazıyorsanız öfke kusuyorsanız eğer bu da aslında 6-7 Eylül olaylarında insanlar o öfkelerini kustular. Farkı dinlere mensup vatandaşlara karşı ama ellerinde Iphone yoktu, Ipad yoktu yani. Ama dediğim gibi küçük fotoğraf var büyük fotoğraf var. Hatta küçük fotoğraf benim saygı duyduğum çevreci bir duyarlılık, mizah kullanıldı; ama büyük fotoğrafta bunun üstünden farklı yerlere gidildi. Bir de barikatlar kurup üstünde fotoğraf çelip biz çok barışçıl bir şey yapıyoruz diyenler oldu. Hatta oradaki sloganları sahiplenmesi o kadar zor oldu ki. Biz aynı sloganları Esad ı ziyaret eden insanlarda da gördük. Aynı sloganı Silivri ye gidenlerde de gördük aynı sloganı Ergenekon a karşı kullananlarda da gördük. Yani böyle bir serap taraf da var işin. Kim nerden bakıyorsa öyle görüyor. Özellikle Türkiye de toplumsal destek bulmakta güçlük çeken görüşlerin sembollere muhtaç olduğunu ve semboller üzerinden hareket ettiğini ve gezinin de böyle sembol ve serap tarafı olduğunu düşünüyorum. Faik Tunay: Bu meseleyi şöyle tamamlamak lazım. Hep gittiğim yerlerde vurguluyorum. Bugünkü konuşmanın ana konusu değil belki bu ama objektif olabilmek. Kimsenin çok bilgili çok donanımlı, alim olmasına gerek yok. Hangi partiye mensup olursanız olun hepimiz işimize geldiğimiz zaman şunu söylüyoruz. Hepimiz vicdan sahibiyiz. İnsanların hayvanlardan farkı nedir? Konuşabilmesi, duygulara sahip olması ve duygularını ifade edebilmesi. O zaman objektif olursan bir problem yok. Biz geziyi de doğru yorumlamadık ki iktidarıyla muhalefetiyle. Ben de kendimi dahil ediyorum. Sosyal medyaya o günkü ortama bakın. AK Partiye mensup olanlar şunları söyledi. Dediler ki buradakilerin hepsi hemen hemen hepsi terörist, burada herkes hükümeti yıkmak istiyor, dış güç komplo var. Bilal i tenzih ediyorum o az önce de söyledi masum olanlar da vardı diye. Bu tarafta bizim tarafta da aldılar meseleyi bambaşka boyutlara getirdiler. Objektif olalım. Burada gerçekten masumane olan insanlar da vardı. Ama sen bu masumane isteklerde olan insanların çadırlarını yaktın. Kimi zabıta diyor kimi polis diyor. Ama bundan sonra oralara pkk bayrakları da asıldı gördünüz veya illegal örgütlerin birtakım açıklamaları da oldu orda. Şimdi hayır onlar olmadı demek de vicdanlı değil ki. Meseleyi sağlıklı yorumlayabilsek doğruya doğru yanlışa yanlış desek hiçbir problem olmayacak. Ama bizdeki temel hastalık. AK Partili isen meseleye diğer açıdan bakacaksın CHP li isen bir açıdan bakacaksın. Ortada buluşmak diye bir şey yok, diyalog yok, hoşgörü yok, konuşmak yok; taraf olmak var. Bir de öyle bir hale geldik ki toplumda sana şu soruluyor. Kardeşim ya siyah olacaksın ya da beyaz olacaksın. E ben siyah da olmak istemiyorum beyaz da olmak istemiyorum. Hayat yalnız siyah ve beyazdan ibaret değil ki, başka renkler de var. Ben Sayın Başbakanın yaptığı her şeyi kutsallaştırıp mükemmel demek zorunda değilim ama iyi yaptığı şeyleri de görmezden gelip ya her yaptığı da yanlış demek zorunda değilim. İyi yaptıkları da vardır yanlış yaptıkları da vardır. Aynı şey benim liderim için de geçerlidir. Ama öyle kamplaştık öyle kutuplaştık ki gezi olayları da onun son patlama noktası idi, bardağın son taşma noktası idi. O zaman da sosyal medyayı takip ettiğiniz zaman gördünüz. Kim neye inanıyor kim hangi düşünceye ait. Sağlıklı bir ortam yoktu ki orda. Farklı resimler paylaşıldı farklı şeyler yapıldı her iki tarafta da. Öyle olunca nasıl değerlendirme yapacaksınız ki. Diyebilir miyiz orası haklı idi burası haklı idi. Objektiflikten uzaklaştığınız zaman vicdandan da uzaklaşırsınız, akıldan da uzaklaşırsınız ve o zaman sağlıklı yorum yapamazsınız. Arda Kutsal: Zamandan dolayı toparlamam gerekiyor. Harvard Üniversitesi nde bir patlama olmuştu yanlış hatırlamıyorsam ve çok ilgimi çekti. Ofiste çalışırken. Bir anda Harvard Üniversitesi nden bir tweet geldi karşıma. Şu kampüslerimizde patlama sesleri duyulmuştur. Lütfen o binaları boşaltın diyordu. bu kadar son durum ve acil mesajı üniversite twitter dan duyurdu. Bu bana şunu gösterdi aslında. Bugün biz sosyal medya diye bambaşka bir şeyi konuşuyormuşuz gibi konuşuyoruz bazen. Ve bu aslında günler geçtikçe televizyonu nasıl konuşuyorsak belki bunun adı sosyal medyada olmayacak. Bunun adı çok net internet gibi bir şey olacak büyük olasılıkla. Buranın bir iletişim kanalı olduğunu kavramak lazım. Bununla ilgili en önemli sebep de genç nesil bu kanalı kullanıyor ve bu kanalı kullanmayı tercih ediyor. Çünkü bu kanaldan bilgiye daha çabuk ulaşıyor. Benim birebir yaşadığım bir tecrübedir. Deprem olduğunda Kandilli Rasathanesinin web sitesi çöker.

20 Belki bilenler vardır, düzeltmiş olabilirler. Birkaç ay öncesinde ben bununla ilgili veryansın etmiştim. Deprem oldu ve web sitesine ulaşılamıyordu Kandilli Rasathanesinin. Böyle bir şey söz konusu olmamalı. Twitter da her şey akmaya başlamıştı. Doğru bir iletişim kanalı olduğunu bilmek gerekiyor. Zaman içinde hayatımızın çok daha için gireceği önemli. Son kez bir şey paylaşmam lazım. Çünkü ben çok keyif aldım sizlerle bizzat tanışmak konuşmaktan. Yıllar önce 2008 yılında biz Webrazzi nin ilk konferansını yapmıştık. O zamanlar şirketlerin pazarlama reklam bütçelerinden aldığı pay %1 bile değildi. O zamanlar konuşurken şöyle bir şey söylemiştim. Gün gelecek 2000 yılında internetle yaşamış olan bir genç bir şirketin pazarlama müdürü olacak. Ve o pazarlama müdürü olduğu gün şirketlerin dijitale ayırdığı bütçeler de artışı göreceğiz, Avrupa Amerika standartlarına geleceğiz demiştim. Bugün sizlerin konuşmalarından benim aldığım o oldu. Genç milletvekillerinin hayatımızda olması, paylaştığınız konular, detaylar, anlatma şekliniz, olaya bakışınız bence çok büyük paralellik gösteriyor her görüşteki insanla. Sanıyorum ki biraz önce de söylediğimiz yaşadıkça öğrenme ve yaşadıkça bazı şeyleri daha iyi yapma olayı zaman içinde kendini gösterecektir. Gençlerin biraz daha siyasetin içinde yer alması, sizin gibi kişilerin aktif siyasette yer almaya devam etmesi. O yüzden ben çok keyif aldım sohbetten daha çok soru almak daha çok konuşmak eminim çok keyifli olurdu.

21 Panel: Bugün ve Gelecek Halil Aksu, Davut Kavranoğlu Halil Aksu: 21. yüzyıla girdik artık 3. bin yıla girdik aslında. Bu kavramı çok kullanmıyoruz. Ben 3. bin yıl demeyi çok tercih ediyorum. Milenyuma girdik yeni bir milenyumdayız. Dijitali belki yıl daha konuşuyor olacağız ve ondan sonra artık sıradan olacak. Bilgisayar ve dijital kelimelerini kullanmamıza ihtiyaç kalmayacak. Çünkü her şey dijital olacak ve her şey bilgisayara dönüşecek. Müthiş bir devrimin içindeyiz hayal edebileceğimizin ötesindeyiz. Biz şu ana kadar bugünü ve yakın geleceği konuştuk. Biz Davut Bey ile sizi biraz daha ötesine götürmek istiyoruz ötesine kadar. 22.yüzyıla uzanmak istiyoruz. Şu an insandan fazla chip var dünyada cihaz var. Her şey dijitalleşiyor. İnsanın üzerinde taşıdığı diyabet cihazı, kalp ritmi cihazı vb. şeyler taşıyoruz. Araçlarımız dijitalleşiyor, evlerimiz dijitalleşiyor, etrafımızdaki her şey dijitalleşiyor. Bunun nerelere kadar gidebildiğini insan geninin sekanslama hızı Moore yasasından daha hızlı gelişiyor. Şu an 5 bin dolarlara düştü. 1 milyon dolar üzerinden son yıl içerisinde gen sekanslama 5bin doların altına düştü. Ve bu hızla ucuzlamaya devam ediyor. Önümüzdeki dönemde canlı olan her şeyin genini sekanslıyor olacağız, bir yerlere kaydediyor olacağız. Beyin araştırmaları devam ediyor. Beyin araştırmaları süper computer sektörünü zorluyor şu anda dünyanın en büyük bilgisayarları Avrupa, Amerika ve Çin de kuruluyor ve özellikle beyin araştırmaları konusunda Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkları çözmek için bir yandan da beynin nasıl çalıştığını anlamamız daha akıllı olmamız ve daha çok şeyi hafızamızda tutabilmemiz için. Nano teknoloji devrimi devam ediyor. Onlardan da birazdan burada bahsediyor olacağız. 4 nanometre uzunluğunda fm transmitter icat edildi yakın geçmişte Stanford Üniversitesi nde. 4 nanometre demek ve fm transmitter; fm dalgası yayınlayabilen bir elektrik devre demek. 4 nanometrenin 250 tanesini yan yana dizdiğinizde 1mm yapıyor. Bu yılı itibariyle içinde bulunduğumuz gerçek teknolojik durum lerde bunlar sıradan olacak ve daha da küçülecek, hap olarak yutacağız bilgisayarı teknolojiyi. Ve başka bir öngörüde 2050 de insanla robot arasındaki farkı ayırt edemiyor olacağız. Böyle bir dünyaya doğru hızlıca gidiyoruz. Şu ana kadar konuştuklarımızın ötesinde şu an alkışlarınızla Sayın Davut Kavranoğlu nu sahneye davet edip onunla bunlar üzerine sohbet etmeye başlayacağız. Hoş geldiniz Davut Bey, bugün bilgi ekonomisinden çok bahsettiniz ilk açılış konuşmasında. Bilgi ekonomisini biraz daha açabilir misiniz? Önemini vurgulayabilir miyiz daha? Davut Kavranoğlu: Bilgi ekonomisi bizim alışık olduğumuz iş gücü, hammaddeye dayanan şimdiye kadar alışık olduğumuz ekonomik parametrelere dayanan ekonomiden hammaddenin ve işgücünün öneminin gittikçe azaldığı bilginin, teknolojinin, bilimin öne çıktığı ekonomiye diyoruz. Yani orada artık ne kadar hangi hammaddeden kullanıldığı değil ne kadar bilime sahip olduğunun öne çıktığı ekonomidir.

22 Halil Aksu: Geçmişten buna örnek verebilir misiniz acaba? Son yüzyıllarda bilginin önemi ve oralarda da bunun yansıması var mıydı? Davut Kavranoğlu: Bilgi sahibi olan devletler her zaman güç sahibi oldu. Bakarsak 1400 lerde Fatih Sultan Mehmet İstanbul u fethettiği çağda dünyadaki, batı dünyasındaki en büyük güç Osmanlı İmparatorluğu idi. Bunu nasıl sağlamıştı? Bilime Fatih in ve o zamanki Osmanlı idaresinin verdiği önemle. Yani insanların diline, dinine, ırkına hiçbir şeyine bakmadan eğer bilgisi varsa ilmi varsa ona kapılarını açtılar. Tabiri caizse Osmanlıyı bilim insanları için bir çekim merkezi cazibe merkezi haine getirdiler ve bilimde ileri gittik o şekilde İstanbul u fethettik ve dünyada en güçlü ülke haline geldik. Bizim dinimizde de mesela Peygamber efendimiz dedi ki ilim Çin de de olsa gidin onu alın. Çin de o zaman biliyorsunuz Budistler var. Müslümanlara gidin Budistlere gidin dinlerini alın demiyor ilimlerini alın diyor. Yani bilgi kimde varsa onun hangi dilden hangi ırktan olduğuna bakmadan ona değer veren bir kültür var. Ama ne oldu şimdi? Ona bir bakalım. Biz İstanbul u fethederken Batı da okuma yazma oranı %1 in altında idi senesinde Gutenberg Almanya da matbaayı icat etti. Matbaa icat edikten sonra biz o zaman en güçlü zamanımızdayız. Ve maalesef gücün insana verdiği bir kibir var. Güçlü olanlar zannediyor ki bu güç hep bende kalacak. Halbuki gücün nerden ileri geldiğini anlasa insan onun gereğini yapsa o gücü kaybetmez. Matbaanın Osmanlı ya girişi 1726 senesinde galiba. İlk defa o sene matbaa kurudu Osmanlı da. 1450den 1726 ya kadar 300 seneye yakın bir süre biz ülkemize matbaayı sokmadık. Ne oldu? Bilimin gelişmesi, bilginin yayılması Batıda olana göre çok daha yavaş bir şekilde gerçekleşti. Ve bunun neticesinde de Batı da endüstriyel devrim oldu. Bilgi tabana yayıldı, okuma-yazma oranı arttı. Ve onlar çok daha ileriye gittiler biz yelkenli gemilerimizle onların buharlı gemileri ile savaşamadık. Her açıdan geri düştük. Zamanında lütuf olarak verdiğimiz kapitülasyonlar onların endüstriyel devrimi gerçekleştirmesiyle bizim aleyhimize çalışan kendimizi onlara sömürttüğümüz bir hal aldı. Halil Aksu: Bugün bilginin önemi ve bilgi ekonomisinin geldiği noktayı değerlendirebilir misiniz? Davut Kavranoğlu: Geçenlerde bir TV programında konuşulurken de şöyle denmişi. Biz sanki interneti 300 yıl Türkiye ye girmesini yasaklarsak ne olurdu? Onun gibi bir şey değil mi matbaanın Osmanlı ya girmesini geciktirmek? Aslında şimdi artık o 300 yıl bugün 3 yıla indi. Bir şeyde 3 yıl gecikmenin bedeli 1400lerdeki 300 yıla bedel hale geldi. Yani işler çok hızlandı. Artık bilgiye ulaşmak bilime verilen önem 1400lere 1500lere göre çok daha arttı ve çok daha stratejik hale geldi. Biraz önce siz burada gen sekanslamasından söz ettiniz. Şimdi bu gen teknolojileri öyle bir hale geliyor ki bildiğimiz tıp teknoloji ilaç teknolojileri manasını kaybediyor. Kişiye özel ilaç geliştiriliyor. Bir çocuk daha doğmadan önce anne karnındayken ondan alınacak bir sıvıyla o çocuğun bütün gen sekanslaması yapılıp o çocuğun hangi yaşta hangi hastalığa kapılma riskinin ne olduğu beklenen yaşının ne olacağı zekasının ne olacağı zayıfının ne olacağı hatta yüz şekli bile belirlenebilecek. Ve böyle bir teknolojiye siz sahip olmazsanız ben hıyar, domates satıp maden hammaddesi satıp bu teknolojileri yapanlardan alırım diye bir düşünce saflıktan öte bir durumdur. Dolayısıyla bilgi ekonomisi bilgiye sahip olmak teknoloji geliştirmekte hayati bir öneme sahip, her zaman olduğundan daha fazla. Halil Aksu: Gelecekte çok daha önemli olacak, 2123lere giderken genel olarak sermaye tabanlı değil bilgi tabanlı bir rekabete gireceğiz diyebilir miyiz? Davut Kavranoğlu: Evet, artık petrolün bir önemi yok. Ben size şöyle söyleyeyim. Burada görüyorum twitter de uzun şarj istiyorum diye bir tweet atmış birisi. Diyelim ki bir pil teknolojisi geliştirdik. Artık bir ay sürüyor. Bir defa şarj ediyoruz ve bir ay boyunca telefonumuzun şarjı bitmiyor. Bu acaba dünyayı nasıl etkiler? O pil teknolojisini elektrikli araçta da kullanacağız doğal olarak. Ve bir elektrikli araç geliştiriyoruz bu pile dayalı olarak. Bir defa şarj ediyoruz bir ay boyunca dolaşıyoruz bir ay şarj etmeden. Şimdi hayal gibi geliyor değil mi? Ama ben size şöyle söyleyeyim: şu anda bildiğim bazı şeyler var ve böyle bir teknoloji hayata geçmek üzere. Bu hayata geçtiğinde ne olacak düşünün. Artık benzinli, mazotlu araç kullanan kalır mı? Petrol üreten ülkeler ne hale gelirler? Bunları bir düşünelim, dünyayı kökünden değiştirecek şeyler.

23 Süleyman Bey bir fabrikanın bir aylık enerjisini bir flash diske yüklemek istiyordu. O beni de aşmış. Mesela Amerika da Shellgas bir teknoloji geliştirdi. Kaya gazı deniyor Türkiye de. Daha önce bilinmeyen bir enerji kaynağıydı bu. Kayaların için de sıkışmış olan bir şeyi özel bir teknoloji ile çatlatarak ortaya çıkarmak ve buradan doğal gaz üretmek. Bu daha çok yakın geçmişte yapıldı ve bu teknoloji sayesinde ABD doğalgaz ve petrolde kendine yeterli bir hale geldi ve hatta ihracat yapacak hale geldi. Ama Amerika bu ihracatı yasaklıyor, neden yasaklıyor? Dünyadaki petrol şirketleri Amerikan petrol şirketlerinin elindedir. Eğer onlar ihracata başlasa Suudi Arabistan ve diğer petrol üreten ülkelerdeki petrol fiyatları düşecek ve o petrol şirketlerinin de geliri düşecek. Dolayısıyla şimdiden bilimdeki bu ilk kritik gelişmeler bile dünyadaki çok büyük sosyo-ekonomik olarak çok büyük etkilere neden olacak. Halil Aksu: Sayın Davut Kavranoğlu nun enerjinin önümüzdeki yıllarda maliyetsiz ve sınırsız ve nerdeyse ücretsiz hale geleceği ile ilgili öngörüleri var. Bunun üzerine biraz daha görüşlerinizi açabilir misiniz? D. Kavranoğlu: Şimdi düşünelim. Enerji neredeyse bedavaya yakın bir maliyete düşse teknolojik gelişmeler yüzünden. Bilimde öyle gelişmeleri ben umuyorum ki bunlar olduğu zaman mesela sudan kolayca hidrojen elde edilse ve o hidrojenden de istediğiniz enerjiyi elde edebilseniz. Bu acaba nasıl bir dünyaya yol açar? Yani dünyadaki bildiğimiz yaşama şeklini nasıl dönüştürür? Bina teknolojisini, seyahat etmeyi vs. ne hal alır acaba? Temiz ve çok bol enerji üretmek. Biraz önce dediğim aslında pil teknolojisi de bunun bir parçasıdır. Böyle bir teknolojiye geçtiğimizde bunun etkileri çok müthiş olacaktır. Ve tabi bunu bir de bilgi teknolojileri ve diğer teknolojilerdeki gelişmelerle birlikte düşündüğümüzde tabi insanın tekrardan 15 yaşına gidesi geliyor. Biz 51 yaşına geldik. Biraz önce sayın vekillerimiz yaşına gelince diye devamlı benim burada kötü hissetmeme sebep oldular. Ben 51 yaşındayım ama daha 20 yaşında gibi hissediyorum. H. Aksu: Evet sabah biraz Süleyman Bey de bahsetti. Nihayetinde sanayi devrimi, buhar makinesi ve içten yanmalı motorun icatlarına dayanıyor bugünkü refah seviyemiz ve hayat standartlarımızın çoğu. Bunlar eski teknolojiler oysa. Şu an yenilerini icat etmenin zamanı çoktan geldi ve geçti. İçten yanmalı motor icat edilmeden önce öyle bir şeyin olabileceğini kimse hayal edemezdi. Buhar makinesi icat edilmeden önce böyle bir şeyin icat edilip suyun gücünün rüzgârın gücünün kas gücünün yerine geçebileceğini kimse hayal edemezdi. Ve hatta bugün bir önceki seansta konuşulan toplantıda facebook gibi bir şey icat edilmeden önce facebook gibi bir şeyin olabileceğini kimse düşünemezdi. Bizim yaşımıza yaşları yakın olan kişiler Google ve öncesi arama motorlarını da hatırlarlar. O kadar doymuş bir pazardı ki yeni bir arama motoruna hiç yer yoktu ama Google geldi ve bütün paradigmaları değiştirdi. Demek ki enerji üretiminde böyle çarpıcı bir örnek olabilir mi? Bizim ufkumuzu biraz daha açacak 21. yüzyılın ikinci yarısında 22. yüzyılın başlarında insanlık olarak nerelere gelebiliriz? D. Kavranoğlu: Atomu parçalamak değil birleşmesinden ileri gelebilecek çok yüksek miktarda enerjinin ortaya çıkmasını amaçlayan bir şey. Bunun yanında mini nükleer konusunda çalışmalar var. Yani sizin mahallenizde bir jeneratör gibi bir toryum veya uranyum tabanlı jeneratör olacak ve sene süreyle size devamlı elektrik enerjisi verecek. Bu teknolojiler üzerine çalışıyor. Bakarsanız biz enerji teknolojilerinde çok fazla yol kat etmemişiz. Bizim ilk atalarımız odun yakarak ısınırlarmış, yemek pişirirlermiş. Daha sonra biz kömür yakarak, şimdi de petrol yakarak işimizi görüyoruz. Yani yaptığımız şey tabiattaki enerji kaynağını basit bir şekilde yakmaktan ibaret. Oradan ortaya çıkan enerjiyi kullanmaktan ibaret. Onun ilerisine pek fazla geçemedik. İşte şimdi yapılan çalışmalar gerçekten bilimsel metotlarla nasıl enerji üretiriz? H. Aksu: Bilgi ekonomisine örnek olarak ve dijital dünyanın önemli bir altyapısı olarak enerjiden bahsettik. Bir de tabi bir bakan yardımcısı olarak Türkiye deki gündemi nasıl görüyorsunuz? Siz bilimin içinden gelen profesör ve Amerika da ve farklı yerlerde görev yapmış bir kişisiniz. Türkiye deki bilgi ekonomisine olan hazırlık konusunda ve şu an içinde bulunduğumuz durumda gördüğünüz temel sıkıntılar zorluklar neler biraz ondan bahsedelim mi?

24 D. Kavranoğlu: Türkiye de bilgi ekonomisine geçişin önünde büyük problemler var. Türkiye nin ekonomik paradigması eski ekonomiye göre, Eski Türkiye ye göre ayarlanmış, kurulmuş bir sistem. Yani şunu demek istiyorum devlet tekstilde, turizmde, inşaatta doğrudan oyuncu değil kuralları koyan ve işveren konumunda. Bakıyoruz mesela bizim Sümerbank diye bir kurumumuz vardı lere kadar Türkiye de tekstil ondan sorulurdu. İşte devletin otelleri vs. vardı ama Türkiye ye yılda gelen turist sayısı 1milyondan azdı. Devlet bu Sümerbank ı özelleştirdi. Şimdi bizim yılda 25 küsur milyar dolar ihracat yapan tekstil sektörümüz var. Devletin otelleri yok ama geçen yıl 36 milyon turist çeken 32 milyar dolar turizm geliri elde ettiğimiz bir turizm sektörümüz var. Çok güzel bir Türk Hava Yollarımız var. 11 yılda 16bin-17 bin km bölünmüş yol inşa eden Türkiye yi inşa eden dünyanın bütün ülkelerinde büyük inşaat projelerini başaran inşaat sektörümüz var. Ama bilim ve teknolojiye dair olan altyapıda devlet ve devletin kurumları hakim oyuncu konumunda. Bu yüzden bu konularda özel sektör gelişemiyor. Çünkü devlet kendisine ait olan şirketlere öncelikli olarak teknoloji işlerini veriyor ve onları besliyor. İşte böyle genç girişimcilerin kurduğu şirketlerin de kalkınma ve gelişme imkânı olmuyor. Bu yüzden bizim diğer sektörlerde yaptığımız gibi stratejik bir adım atıp Türkiye nin bilgi ekonomisi ne geçişi için devletin bu bilim ve teknolojiye dair olan oyuncularını devletin oyuncu olmaktan çıkarıp artık orda da Türk girişimcisine güvenen bir hale geçmemiz gerekiyor. H. Aksu: Bunu yapmamız gerekiyor tamam ama nasıl yapacağız bunu? Hangi adımları atmamız lazım? D. Kavranoğlu: Devletin rolü her konuda olduğu gibi politika belirlemek ve bu politikaların uygulanmasını takip etmek ve denetlemek olması lazım. Mesela bakarsak bizim eskiden miras kalma bir Tübitak ımız var bakanlığımıza bağlı. Bu Tübitak 1963 te kuruldu te Tübitak kurulduğunda Türkiye de bilim adamı da yoktu herhangi bir araştırma yapacak insan da yoktu. Çok doğru olarak kuruldu ve doğru olarak gelişti ama o zamanki zihniyetle bizim 2023 yılı vizyonu dediğimiz vizyonu taşımamız mümkün değil. Tübitak birçok rolü aynı anda taşıyor. Yani politika belirliyor, politika uyguluyor, başka araştırma geliştirme yapan şirketlere fon dağıtıyor. Kendisinin enstitü adı altında şirketleri var. Bu şirketlerde devletle iş yapıyor. Yani piyasadaki diğer şirketlerle rekabet ediyor. Bütün bu rollerin halkın vergisiyle beslenen bir kuruluşta olması ona rakip olan sizler gibi genç girişimcilerin şirketlerinin büyümesine gelişmesine herhangi bir şekilde imkan bırakmıyor. Sizin Tübitakla Tübitak ın yaptığı bir işle rekabet etmeniz mümkün değil. Neden? Çünkü siz ar-ge desteği için o Tübitak a gidiyorsunuz. Ama bir ihalede de Tübitak ile rakip oluyorsunuz daha doğrusu devlet çoğu zaman hiçbir işe çıkmadan Tübitak a o işi veriyor. Düşünün ki bir insan futbol maçında hem hakem hem oyuncu hem kaleci. Bu olacak bir şey değil. Bu mantıklı bir oyun değil. Tabi sadece Tübitak değil eski sistemden eski Türkiye den kalan ama yeni Türkiye için arıza konumuna düşmüş olan geçmişte doğru olan ama geleceğin Türkiye sinde olmaması gereken dönüştürülmesi gereken yapılar var. Tabi ben bunu derken Tübitak ı yok edelim, imha edelim demiyorum, dönüştürüp daha da büyütelim. Bu rolleri ayıralım her bir rol daha büyük bir organizasyonun olsun. Bunlar birisi politika belirlerken diğeri onu denetlesin, diğeri uygulasın. Bu şekilde diyorum yani. Birçok rol aynı oyuncuya oynatılmaz, oynatılmaması lazım. Yani bilgi ekonomisine geçişten de kastımız budur. Derneği kuruşumuzun sebebi Türkiye yi nasıl bilgi ekonomisine geçiririz? Bu konudaki arızalar nelerdir? Bunları tespit etmek ve bunlar nasıl düzeltilir altını çizmek. Tabi ki bunları yapmak da siyasete düşüyor. H. Aksu: Daha önceki konuşmalarda da geçti pek çok yurt dışında yaşayan vatandaşımız da var. Ve kendi ülkelerinde yaşadıkları ülkelerde çalıştıkları ülkelerde başarılılar. Bunları Türkiye ye nasıl kazanabileceğiz? D. Kavranoğlu: Buna beyin göçü deniliyor. Neden bu insanlar Türkiye de değil de Amerika dalar, Finlandiya dalar şurdalar burdalar diyoruz. Beyin neden göç eder? Göçmen kuşlar niye göç ederse o sebeple göç eder diyorum ben. Yani bir kuş nerede sıcak bir yuva bulabilirim yiyecek bulabiliyorsa sıhhatini en iyi şekilde geliştiriyorsa oraya göç eder. Dolayısıyla biz bu insanlarımız için Türkiye de mutlu olabilecek şartları ne kadar oluşturabilirsek bizim beyinlerimiz Türkiye ye geri gelecektir. Ve zaten geliyorlar.

25 Ama biz şunu amaçlıyoruz Türkiye yi öyle bir hale getirelim ki sadece yurtdışına yaşayan Türk bilim insanları değil hangi dilden hangi ırktan olursa olsun hangi dinden olursa olsun akıllı insanlar Türkiye ye gelmek için yarışsınlar. Amerika yı Amerika yapan budur. Osmanlıyı da güçlü yapan buydu. Yani bizim akıllı insanlar için bilim insanları için girişimciler için bir çekim merkezi bir cazibe merkezi olmamız lazım. Yoksa biz 2023 yılında diyoruz 300bin tam zamanlı araştırmacımız olacak. Şimdi bir rivayete göre 90bin varmış. Ne kadar doğru bilmiyorum. 90bin doğru olsa bile bizim 10 yılda 300 bin e gitmemiz de zaten bunları yeniden yetiştirmemiz de olacak şey değil. Sizin ekonominiz bilim adamı potansiyeliniz var mı? O bilim adamlarının geliştirdiği teknolojileri ürüne dönüştürecek ekonomiye kazandıracak bir sisteminiz var mı? Bunlar yok. Bu dönüşüm şu açıdan önemli. Kolaycılığı düşünmememiz lazım. Daha çok para ayıralım. Zaten bizim şu anda Türkiye de ar-geye ayırdığımız parayı harcayamıyoruz. Tübitak ın her sen ar-geye harcamayı düşündüğü parayı verecek yeteri kadar proje bulamıyoruz. Bizim bakanlığımız her yıl 500 tane gencimize teknoloji- bilişim sermaye desteği adı altında 100er bin lira hibe desteği var. Biz şimdiye kadar 500 kişi bulamadık. Yani böyle bir durum var. Türkiye de para meselesi yok. Keşke yangının üstüne su döker para dökerek çözeceğimiz bir problemimiz olsa. Bizim gerçekte sistemimizi gözden geçirmemiz lazım, sistemimizi yenilememiz lazım. Para en son gereken şeydir. Para bulmakta sorun olmaz zaten para da gelir yurtdışından. H. Aksu: Özel sektörden de aynı görüşü destekleyebilirim. Ben yatırımcılarla görüştüğümde aynı dertten mustaripler. Yeterince girişimci yok yeterince iyi fikir yok yoksa fon bulunabiliyor hem ülkemizde hem yurtdışında. D. Kavranoğlu: Bir de şuna da dikkatinizi çekmek isterim mesela diyoruz ki biz filanca bir yere teknopark kuracağız. Oraya filanca büyük şirketi çekeceğiz. Çekeceksin de ne olacak yani? Sana getirip bilgisini hediye mi edecek yani? Sen ona bedava arsa vereceksin, vergi avantajı bilmem ne vereceksin. Yabancı bir şirket gelip burada sadece teknisyen işini yapacak. Tabi ki mühendisini de getirecektir ama hiç kimse kimseye değerli sırrını vermez yani. Böyle bir cambazlık yapmaya kalkışmayalım. Başkalarını da saf zannetmeyelim. Gerçekten bizim bilime önem vermekten, üniversitelerimizi ıslah etmekten ve bu işte sistem değişikliği yapmaktan başka çaremiz yok. Yani biz buraya Samsung u getirerek IBM i getirerek onlar gelecek Türkiye dönüşecek gibi bir şey olmaz. H. Aksu: Dolayısıyla oldukça sistemik bir değişim yapmak lazım koordinasyon içinde. Hem uzmanlık tarafında, hem fon tarafında hem sistemin değişmesi tarafında aklınızdaki düşünceleri bizimle biraz daha paylaşabilir misiniz? D. Kavranoğlu: Şu andaki sistemin arızaları neler, bilgi ekonomisine geçiş için yapılması gerekenler neler? 1.si bizim şu 1980 ihtilalinden kalma YÖK düzenini yok etmemiz lazım. Başında kim olursa olsun bu düzen altında içinde ne kadar iyi insanlar çalışırsa çalışsın şu var olan üniversite düzeniyle bizim dünya bilim ailesinde dünyadaki kaliteli üniversiteler arasında yer almamız ve üniversitelerin artık ürettikleri bilgiyle bilimle öne çıkmaları mümkün değil. Yani bunu öncelikle değiştirmemiz lazım. Ne yapmamız lazım? Tekerlek icat olunalı 10bin seneden fazla oldu. İyi olan başka üniversiteler nasıl bir sistemi yönetiyorlarsa bakacağız ki bakıyoruz onlardan ders alacağız. Türkiye de de bizim şartlarımızı da göz önüne alan yani geçişin düzgün olacağı üniversitelerde bilginin kalitenin ödüllendirileceği kalitesizliğin dışlanacağı bir sisteme geçmemiz lazım. Yani öncelikle bizim bu bilgi ekonomisinin en önemli faktörü olan fonksiyonel evrensel standartlarda bir üniversite sistemine geçmemiz lazım. 2.si Türkiye de teknoloji geliştiren şirketlerin önünü açmamız lazım. Bir şirketin bir girişimcinin esas ihtiyacı olan şey ar-ge desteği değildir. Ben de bir girişimciyim yani hamamda terlemiş olan bir insanım. Girişimcinin ihtiyacı olan şey sipariştir. Siz şimdi bütün siparişleri devlete kanalize ediyorsunuz. Bunun yanında da devletin bütün siparişlerini alan devletin kurumuna fon dağıttırıyorsunuz. Onlar da ne yapıyor? Bir şekilde bu fonlardan yararlanıyorlar, bir şeyler geliştiriyorlar. Netice sadece başarılı şekilde neticelendirilmiş bir ar-ge raporunun rafa koyulması oluyor. Halbuki ne olması gerekir? Bir girişimci bana geldiği zaman ben ona şunu demek isterim.

26 Senin bu dediğin şey güzel bir şeye benziyor ben bunu bir inceleteyim hakikaten yapabileceksen Türk ekonomisinde veya dünya ekonomisinde bunun bir yeri varsa ben sana bundan 100 tane sipariş vereceğim. Senin istediğin o 500 bin lirayı ben sana sipariş olarak vereceğim. Ama projenin sonunda her adımını da ben takip edeceğim. Sana hak edişlerini vere vere sonunda senin bu 100 tane numuneyi bize teslim etmeni sağlayacağım. Böylece o girişimci hem desteği alamamış olacak hem çarçur olmamış olacak. Sonunda ekonomiye katkıda bulunan bir ürüne veya hizmete dönüşmüş olacak. Yani hedefe yönelik olarak bizim şey yapmamız lazım. Al evladım ar-ge yap. Yap da ne yapsın sonra onunla. Asıl ihtiyacı olan şey sipariş. Devlet ar-ge yardımını kendi enstitülerine yapsın yani devletin şirketleri neyle çalışsın biliyor musunuz? Nükleer reaktör geliştirsin. Mars a nasıl bir Rover gönderir geri getiririz. Devletin enstitüleri bunda çalışsın. Biz halkın vergisiyle bunları finanse edelim. Ama piyasada hepinizin yazabileceğini devletin şirketleri yazmasın. Onları girişimcilerimiz yazsın. Biz de devlet olarak ihtiyaçlarımızı onları yarıştırarak onlardan alalım. Bu şekilde Türkiye de teknoloji geliştiren şirketler gerçekten ayağa kalkabilir. H. Aksu: Keşke veya inşallah diyelim. Buraya doğru hepimizin azmetmesi hepimizin çalışması lazım. Peki başka sektörden bahsedelim biraz. Siz de içinde kenarında bulunuyorsunuz başka bakanlığa rekabet olmasın Sağlık Bakanlığı nın kapsamına giriyoruz biraz ama. Biyoloji dijital bir bilime, bilgi birikimine dönüştü genetik sayesinde. Oradaki öngörülerinizi ve takip ettiğiniz teknolojilerden bize biraz bahsedebilir misiniz? D. Kavranoğlu: Artık öyle bir hale geldi ki biyoteknoloji, gen teknolojileri biyolojinin değil de computer science alanı oldu. Biraz önce de siz dediniz 5bin doların altına düştü gen sekanslaması. Onun 5-10 sene içinde 100 dolar, 50 dolara düştüğünü düşünelim. Artık hastaneye gittiğimizde bir damla tükürükle bizim bütün filmimiz çekilebilecek ve onunla tedavilerimiz yapılabilecek. Geçen de kanser konusunda çok genç bir bilim adamımız Amerika da geliştirmiş bir şey getirdi bana. Kanserin tedavi olmama sebebi her defasında kemoterapi uygulayıp hastaların iyileşip sonra bir daha iyileşmemek üzere tekrar kansere yakalanma sebebi meğer şimdiye kadar fark edilmeyen yeni bir cins kök hücre imiş. Bunun markerları da bilinmiyormuş. Ve çok büyük bir devrim kanserde. bu sayede artık bundan sonra o kök hücrelerin olup olmadığına bakılacak. Ve o kök hücreler de şöyle imiş. Üzerinde bir zırh oluyormuş hiçbir ilaç onları öldüremiyormuş. Yani 130 bin tane şey denemiş hiçbirisi de ona eki etmiyor. Bu yeni keşiften sonra düşünüyorum bunu Türkiye de hayata geçirebilirsek Türkiye ye yatırımcı olarak döndü devlet bize nasıl yardım eder diye. Maalesef bu eski Türkiye ye ait olan yapıya soruyor. Biz de eski Türkiye nin içinde yeni bir şey nasıl yaparız hala diye gayret ediyoruz, bizzat ilgileniyorum kendisiyle. Yani nasıl yaparız da bu yeni bulunan keşfi Türkiye nin bir teknolojisi olarak bir tedavi metodu olarak insanlığın hizmetine sunarız. Düşünün ki biz Türkiye de böyle bir kanser iyi etme teknolojisi geliştirdik veya kanser aşısı geliştirdik. Bu aşıyı olunca siz hayat boyunca bir daha kanser olmuyorsunuz. Acaba bu mu daha önemlidir? Ticari olarak soruyorum yoksa Türkiye de Suudi Arabistan gibi petrol yataklarının bulunması mı daha önemlidir? Benim kanaatimce bu kanser ilacının bile Türkiye de geliştirilmesi ve üretilmesi öteki petrol yataklarından çok daha büyük bir zenginlik demektir. Yani bilimin gücü hem manevi olarak çok büyüktür ama maddi olarak da ölçüsüzdür. Bir kanserin çözülmesi veya bir hastalıklara çare bulunması, gen teknolojilerindeki ilerlemeler. Bunların hepsi insanlığın kaderini temelden etkileyecek olan gelişmeler ve potansiyeli ölçülemeyecek kadar büyük olan gelişmelerdir. H. Aksu: Paradigma değişimini daha iyi anlamamız için şöyle bir örnek vermek istiyorum. Şu ana kadar biz genellikle hastalıkları tedavi etmekle uğraştık ve tıp büyük oranda sanat gibi cereyan etti. Bir bilim gibi eğitilse de aslında el becerisiyle akıl becerisiyle kişisel deneyimlerle cereyan eden bir faaliyet. 21.yüzyılda ve bu yeni dijital dünyada bilim doktorların kişisel deneyimlerinden ve yetkinliklerinden sıyrılıp bilimsel bir hale dönüşecek ve biz hastalıkları tedavi etmekle değil hastalıkları yok etmekle uğraşacağız. Sayın Kavranoğlu nun da söylediği gibi kanseri lügatten silmek bizim insanlık olarak hedefimiz olmalı. Sadece tedavi etmek veya hayat kalitesini kansere yakalanmış bir kişinin geçici olarak kabul edilebilir seviyelerde tutmak değil onu külliyen iyileştirmek ve o hastalığı tüm insanlık için lügatten kaldırabilmek. Çocuk felci gibi ya da başka hastalıklar gibi.

27 D. Kavranoğlu: Organ nakli ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığımız devamlı olarak çağrı yapıyor. Bu on sene sonra değil ama belki yirmi sene sonra otuz sene sonra organ nakline gerek kalmayacak. Sizin böbreğiniz mi arızalandı. Sizin hücrenizden sizin için hemen bir böbrek yapılacak ve getirilip size takılacak. Bu hayal değil. Mesela şu anda kulak yapılabiliyor, burun yapılabiliyor, damar yapılabiliyor, kıkırdak yapılabiliyor. Fareler için karaciğer de yapıldı. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki bu biyoteknolojiideki ilerlemeler dolayısıyla. Her şeyin paradigması tamamıyla değişiyor. 20 sene 30 sene sonra sağ isek neler göreceğiz neler. Çok heyecan verici bir şey. Ben böyle üniversitelerin laboratuvarlarını ziyaret ettiğimde tekrar doktoraya mı başlasam acaba. O kadar güzel şeyler yapılıyor ki. İnsanlar bir şeyler bulundu artık bulunacak bir şey kalmadı zannediyorlar. Tam aksine bir şeyler bulundukça çok daha yeni şeyler bulma gereği ortaya çıkıyor. Müthiş bir gelişme var. H. Aksu: Siz bana ilk tanıştığımız günlerde Amerika daki gençlik yıllarınızdan güzel hikayeler anlatmıştınız. Oradaki bilimsel çalışmalar esnasında ekibin karmasından ve oradaki insanların ruh hallerinden bahsetmiştiniz. Belki kapanışta güzel bir mesaj vermek adına da onu hatırlatabilir misiniz dinleyicilere? D. Kavranoğlu: Tabi, bilimin iyileştirici barıştırıcı rolü çok önemlidir. Bakarsak siz değişik kültürlerden insanlarla bir araya geldiğinizde sizi ayıran birçok şey ortaya çıkıyor: kültürel özellikler, tarihi özellikler, düşmanlıklar vs. ama bir laboratuvara girdiğinizde fizik problemini ya da bilim projesini çalıştığınızda o proje üzerine çalışan bir Hintli olabiliyor bir diğeri Çinli olabiliyor bir diğeri Türk olabiliyor, Arap olabiliyor, Yahudi olabiliyor ve o insanlar o işi yaparken birbirlerinin farklı olan şeylerini akıllarına bile getirmiyorlar. Birlikte insanlığın faydasına olan bir problemi çok güzel çözebiliyorlar. Yani bilim bütün dinler, diller, her şey arasındaki farkları aşan insanlığı birbirine yaklaştıran bir şeydir. Biz bilimsel çalışmaları dünya çapında genişletip bütün insanları da kardeş olarak bilip insanları birbirine yaklaştıracak insanın insana sövmesine son verecek bir sisteme de bilimsel çalışmaları bir taşıyıcı olarak kullanarak geçebiliriz. Yani güya Amerika da kölelik yasaklandı, Batı da kölelik yasaklandı. Ama bakıyorsunuz onların bütün üretimi Bangladeş te Tayland da yapılıyor. Orda bir işçiye 50 dolar ödeniyor aylık ücret olarak. Onun ürettiği ürün Batı da en lüks mağazalarda birkaç bin dolarlara satılıyor. Şimdi bakarsak Amerika ya bir köleyi Avrupa dan götürmek isteseniz onun en kötü şartlarda barındırılması beslenmesi yine dolar maliyetini bulur orda. İşte onun yerine güya köleliği kaldırıp 3.dünya ülkelerindeki daha şanssız olan ve o şanssızlığın temelinde de geçmişteki sömürünün yattığı bir düzen var. Bizim artık uluslararası sömürüye de son vermemiz lazım. Afrika nın sömürülmesine, geri kalmış ülkelerin sömürülmesine de son vermemiz lazım. Hepimiz Adem ile Havva nın çocuklarıyız dindar insanlar olarak biz öyle inanırız. İnanmayanlar için de hepimiz insanız. Dolayısıyla hepimiz bizden daha şanssız olan insanların yerine kendimizi koyup onları sömürmemiz lazım, onların da elinden tutmamız lazım. Bu dünya, bütün insanların refah içinde yaşaması için yetecek olandan çok daha fazla kaynaklara sahip. Ve bu kaynakların faydaya dönüştürülmesi de bilimle mümkündür. Dolayısıyla bilim her şeyin kökünde olan bir şeydir. H. Aksu: Peki, bu güzel sözlerden sonra bir şey söylemek olmaz. Çok teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için. Görüşmek üzere

28 Ali Rıza Babaoğlan, Dijital Vatandaş Memnuniyeti Sunumum ekrana gelene kadar hem sabahki konuşmaları toparlamak hem de kendi anlatacağım konuya bir bağlantısı olması açısından bazı bahsetmek istiyorum. Sunumun başlığı dijital vatandaş memnuniyeti. Dijital vatandaş memnuniyetini konuşmak için önce saygıdeğer CHP milletvekilimiz Faik Bey in de bahsettiği gibi dijital vatandaşlığın ne olduğunu biraz biliyor olmak gerekiyor. Bununla ilgili de aslında o süreci atlatmak açısından bir iki bilgi paylaşıyor olacağım. Sonrasında dijital vatandaş memnuniyetinden dünyada bunun örneklerinden neler olduğundan hızlıca bahsetmeye çalışacağım. Dijitalle ilgili herhangi bir konuyu konuşmadan önce genelde dijitalle ilgili bazı rakamları veriyor olmak Türkiye de hem adettendir hem de işin hangi yoldan devam edeceğini göstermek adına da nasıl olduğunu göstermek adına da önemli bir bilgi. Bunun için BTK nın son verilerinden yola çıkarak hazırladığım rakamlar. Çok hızlı bunlardan bahsetmek istiyorum. Bir tanesi Türkiye de toplam internet kullanıcı sayısı. Türkiye nin nüfusu bildiğiniz gibi 76 milyon civarında ve bu son BTK verilerine göre mobille, adsl dediğimiz yapıyla daha düşük hızlarla veya daha farklı yapılarla bağlanan sayısı 33.6 milyon Türkiye de. Bu aslında nüfusun %40ına hata belki 45ine yaklaşan bir oran. Yıllara göre artışına bakıldığında aslında burası daha önemli bir konu dan önce nerdeyse Türkiye de internete giren sayısı 8-9 milyonlar civarındaydı. Sonrasında hep 8 milyonun üzerine bir 8 milyon daha gelerek ortalama 8 buçuk milyonluk bir sayıyla artıyor Türkiye de internet kullanan kişi sayısı. Son görevim yaklaşık 1 buçuk yıl boyunca İrlanda da idim. Linkedin Türkiye ve Türki Cumhuriyetler bölge Direktörlüğünü yaptım ben. Yani aslında bir sosyal ağın içerisinden de gelen birisiyim. Sosyal ağların tüm dinamiklerini yöneten Linkedin Türkiye de facebook ve twitter kadar ne yazık ki popüler değil. Çünkü hala sosyal ağlardan kariyerimize nasıl yön veririz ya da bu konuda kariyerimize yön verebilir miyiz sorusunu düşünmüyoruz. Daha şu an hala sosyal medyayı anlama dönemindeyiz diyorum ben. Twitter ve facebookta sosyal olaylarda hepimizi etkileyen olaylarda tepkiler verme noktasındayız. Linkedin bir kariyer portalıdır. Ve kariyerinizi orda bugüne kadar yaptıklarınızı yazarak ve facebookta normalde nasıl tanıştığınız arkadaşlarınızı vs. ekliyorsanız Linkedin de iş bağlantısı edindiğiniz ve iş üzerine konuştuğunuz bir sosyal ağdır. Ben onun bölge yöneticiliğini yaptım. Türkiye de 33.6 milyon kişi varken Linkedin kullanıcı sayısı 3 milyon civarında. Yani Türkiye de %10 dan daha az bir durumda. Buna karşın bakıldığında twitter kullanıcı sayısı 11.3 milyon şu an twitter aktif kullanan kullanıcı sayısı. Biz bununla ilgili yaz döneminde tam gezi parkı olayları yaşandıktan sonraki ilk ayında 1 Temmuz itibariyle bir kitap yayınladık. Gezi Parkı sürecine dijital vatandaşın etkisi diye bir kitap hazırladık. Hem dijital vatandaşlığı anlatan hem gezi parkı sürecini anlatan ve bu olayların dijital tarafından nasıl çıktığını gösteren bir kitaptı. Geziparki.com adresinden de ücretsiz olarak bulabilirsiniz bu kitabı. Orda şunu söylemiştik aslında Mayıs olayların başladığı zamanlar ama 1 Haziran da başladığını varsayarsak 1 Haziran öncesinde Türkiye de twitter ı aktif kullanan kişi sayısı 1 buçuk milyondu.

29 Herhangi bir aylık kesit alın kullanıcı sayısından bahsetmiyorum aktif kullanıcı sayısından bahsediyorum. Bu kişiler haftada 1 ya da ayda 1 mesaj paylaşıyordu ya da günde 1 twitter hesaplarından. Daha sonra gezi olayları olduktan sonra bu sayı 10 milyona ulaştı. Yaklaşık o dönemde gezi parkı ile bir ayda twitter gibi bir sosyal medya normalde 3-4 yılda kazanacağı yeni kullanıcı sayısını 1 ay gibi bir sürede kazandı. 8 milyon kişi yani bunu bir köy gibi düşünebilirsiniz 1 buçuk milyon nüfusu olan bir köydü burası ve 8 milyon yeni kişi geldi buraya. Tabi köyün kaynakları da var. Sosyal ağların bir dinamiği vardır. Tabi bu Linkedin de de görev yaptığım tarafta da bunu çok gördük. Mesela bu tür sosyal ağlar çok fazla pr yapmaya çalışırlar. Facebook, twitter, Linkedin gibi sosyal ağlar yavaş yavaş büyümeye kulaktan kulağa yayılarak büyümeye çalışan yapılardır. Çünkü kullanıcıların kullanım şekillerine göre pozisyon alırlar, motivasyonlarını buna göre belirlerler vs. dolayısıyla bir anda twitter a 8 milyon kişi girince bir anda twitterda da pek çok şey karıştı. O dönemde erişim problemleri oldu, birkaç kere erişilemedi. Hükümet mi kapattı ne oluyor gibi meseleler oldu. Tabi bunları da tartışacağız bu da enteresan bir konu. Burada en enteresan konu facebook kullanıcı sayısı 33.6 milyon iken facebook kullanan Türk kullanıcı sayısı 36 milyon. Birden fazla profili olan çok fazla kişi olduğunun bir göstergesi. Gündemimiz yani bunu şu anki toplanı olarak düşünmeyin, insani gündemimiz neye göre belirlenir? Halkın bir gündemi vardır. Evde, kıraathanelerde vs. konuşulan tartışılan bir gündem vardır. Bunun yanında bir de medyanın gündemi var. Türkiye de de bunu yakından takip ediyoruz. Televizyon kanallarında açtığımızda medyanın konuştuğu şeyler var. Genelde Türkiye de halkın gündemi ekonomik problemler, işsizlik vs. gibi şeyler olurken medyanın gündemi çok hızlı bir şekilde değişebiliyor ve farklı siyasi konular oluyor. Bunlar birbirini hızlı bir şekilde etkileyebiliyor. Tabi bir de sosyal medyanın gündemi var. Şimdi aslında dijital vatandaş memnuniyeti dediğimiz ya da vatandaş memnuniyeti diyeceğimiz konu da bu. Bu üç farklı gündemi aynı potada birleştirip eritebiliyorsanız o kadar başarılı oluyorsunuz. Bunların birbiriyle olan etkileşiminden de söz etmek mümkün. Evet halkın bir gündemi var, halk evde işte belli noktalarda ekonomik problemleri vs. konuşurken Hürriyet çok farklı bir konuda haber yapabiliyor. Sonra bu yapılan haber o kadar hızlı büyüyor o kadar hızlı konuşuluyor ki birden sosyal medyanın etkisiyle tekrar halkın gündemine düşebiliyor. Buradaki aslında halkın gündemini etkileme anlamında. Medya zaten direkt halkın gündemini de etkileyebilen bir şey ama burada sosyal medyanın büyütücü yansıtıcı bir gücü var. Bu dijital vatandaşın ben bu dijital vatandaşa dijitalden beslenen, gelişmeleri televizyon ekranından değil de telefon ekranından takip eden insanlar diyorum. Vatandaş kavramı ise gelişmeleri televizyon ekranından seyreden insanlardır. Televizyon ekranı daha büyük bir ekrandır, görüntünün akma hızı daha azdır telefon ekranına göre. Televizyonun karşısına geçersiniz ulusal seslenişleri izleyebilirsiniz; bundan çok daha önceleri ben o zamanları hatırlamıyorum yaşım gereği ama tüm partilerin liderleri televizyona çıkar oradan iki saat üç saat konuşur ve seçime öyle girilirmiş vakti zamanında. O noktalardan bu noktalara geldik. Şimdi kimse ulusa sesleniş falan izlemiyor, izliyorsa da bunların çok fazla etkisi yok. Artık telefon ekranından dünyayı ve gündemi takip eden bir halk var. Tabi telefon ekranında olabilmek için de insanların aklına girebilmek için de çok hızlı olmanız gerekiyor. Çünkü telefon ekranı bildiğiniz gibi çok küçük ve çok hızlı akıyor. Twitter, foursqure gibi. Tabi şimdi buradan tekrar gündem konusuna dönecek olursak burada güzel olan bir şey daha var. Bazen de tam tersi şeyler olabiliyor. Sosyal medyada olan herhangi bir konu yalan bir haber de olabilir gerçek bir haber de olabilir bu birden medyanın gündemi olmaya başlıyor. Daha sonra halka tabana iniyor. Ama ben İrlanda da bulunduğum dönemde orada hatta ben gittikten yaklaşık dört beş ay sonra İrlanda Avrupa Birliği dönem başkanı olmuştu. Bunu hepimiz yakından hatırlıyoruzdur, hafızalarımızda vardır. Çünkü Türkiye de beş yıldan fazladır duran fasıllar İrlanda nın dönem başkanlığı ile tekrar açıldı. Hatta Dış işleri bakanı Türkiye yi ziyaret etti. İrlanda dönem başkanlığı görevini aldıktan sonra İrlanda da şöyle bir şey başladı. AB tabi dünyadaki bu gelişmeleri izliyor, Amerika bazı olaylar yaşadı, Ortadoğu yu izliyor vs. bu olaylar AB ne de yansıyabilir. AB içerisinde de böyle şeyler olabilir diye farklı ülkelerde bunlarla ilgili bilinçlendirme toplantıları ve dijital vatandaşlık yol haritası diye bir yol haritası çalıştayları düzenlenmeye başladı. Tabi benim de kişisel ilgi alanım bu. Buraya delege olarak başvurdum. Baktılar, bazı testler yaptılar ve içeriğe dahil olduk, toplantılara katılmaya başladık. Diji-Dublin adında bir konseptti bu ve yaklaşık bir buçuk yıl boyunca İrlanda nasıl dijitale geçecek. Bunu anlatıyorum ve her gittiğim yerde söylüyorum çünkü bence İrlanda örneği farklı şeyleri göz önünde bulundurmayabiliriz ama Türkiye örneğine çok benzer bir örnek.

30 Neden? Bence bazı konularda da örnek olması gereken rol modeli olması gereken bir örnek. Bizim Doğu sorunumuz gibi onların da İra gibi bir sorunu vardı ve bir şekilde aşıldı. Orda öğrenilecek dersler var. Bizim teknolojiye olan yatkınlığımız gibi orda da ciddi bir teknolojik yatkınlık var. Bunu devlet yönlendirmeye bir şekil vermeye çalıştı ve bildiğiniz gibi facebook twitter gibi pek çok firma ana Avrupa merkezlerini oraya kurdu. Tabi bunun arkasında farklı hikayeler de var. İrlanda örneği böyle olunca benim çok da ilgimi çeken bir örnekti. Bu dijital vatandaşlık toplantılarına katılma imkanı buldum. Bu anlattığım hikaye de aslında bununla ilgili. Bunu neden anlattım? Orda şu söylendi: bu Türkiye nin de önemli bir konusu. Dendi ki orda İrlanda halkının bir gündemi var aynı Türkiye halkının gündemi gibi düşünebiliriz bunu, herkesin konuştuğu bir gündem. Medyanın bir gündemi var, bir de sosyal medyanın bir gündemi var. Türkiye de internette yaşayan kişi sayısı az önce de bahsettim %30-%40 larda. Bunun içinde sosyal medyayı kullanan kişi oranı da %75-80 lerde Türkiye de. Dolayısıyla bu oran bire bir vurulduğunda aslına bakıldığında sosyal medyada konuşan kişi Türkiye nüfusunun %25-27 si oranında. Siyaset dediğimiz olgu da tüm siyasi partiler benim dışardan gözlemlediğim ve edindiğim bilgilerle hareket ettiğim şey %27 ye göre değil de %73e göre hareket eden bir yapıdır. Dolayısıyla hep bu gezi parkı sürecinde veya diğer süreçlerde hep şey diyoruz: neden başbakan çıkıp şöyle bir açıklama yapmadı ya da burada tweet yazıyoruz ama neden bunun gündemde bir geri dönüşü olmuyor? Çünkü siyaset konsepti gereği azınlığa göre değil de çoğunluğa göre hareke edilen bir yapıdır. Dolayısıyla hala Türkiye de sosyal medyadan daha güçlü bir medya var. Bu zaten hep böyle olmaya devam edecek. İrlanda örneğine dönecek olursak İrlanda da şöyle bir şey gördüm. Benim algılarımı değiştirmeme sebep olan bir şeydi. Düşünün İrlanda ya ben Türkiye den kalkmış gitmişim. İrlanda da tüm firmalar Google, facebook, twitter, Microsoft vb. oradaki ana merkezi olan firmalar Hindistan dan Çin den oranın en iyi kişilerini alıyorlar getiriyorlar oraya. Burada çalışan kişiler en iyi şartlara da sahip bunun yanında en iyi internet bağlantı hızına da sahip. Her yerde fiber optik bağlantılar var. Ama İrlanda halkının hem ekonomik problemleri var ciddi ekonomik problemleri var. Çünkü İrlanda çok ciddi ekonomik problemler yaşayan bir ülke. Hem de internete diğerleri kadar aktif erişemiyorlar. Çünkü bu işin içerisinde değiller. Google da çalışan bir kişinin mi internet erişimi daha iyi olur ya da bir taksi şoförünün mü gibi düşünebilirsiniz. Dolayısıyla o toplantılarda hükümet şöyle bir karar aldı. İrlanda da çok fazla twitter, mesaj paylaşılıyordu Dublin de özellikle. Ama İrlanda ile ilgili fikir bildiren kişi Hintli, Çinli, Türk, Alman vs. biz interneti İrlandalıların ulaşabileceği hale getirmedik demişti. Aynı hikayenin Türkiye de olduğunu düşünelim. Tabi Türkiye de Çinli, Alman, Japon kullanmıyor ama Türkiye de nüfusun büyük bir oranı, biliyorsunuz x, y, z diye bir kuşak ayrımı var, yeni nesil z kuşağı özellikle çok aktif kullanıyor, y kuşağından bazıları kullanıyor ama x kuşağı aktif kullanmıyor ve kullansa bile açık görüşlerini vs. belli etmiyor. Dolayısıyla İrlanda şöyle iki karar almıştı: tabi bu Türkiye de de dijital vatandaşlık sürecinde de en önemli şeylerden bir tanesi. Bir tanesi dedi ki biz interneti halka ulaştırmak için tamamen interneti ücretsiz ve çok ucuz hale getireceğiz. Ücretsiz versiyonu şuydu: otobüslerde, parklarda, toplanma alanlarında insanların ücretsiz wifi sağlayacağız. İkincisi isse internet ağını izleteceğiz. Sosyal medya karar verip hareket etmek için doğru bir platform değil; geribildirim toplamak için doğru bir platformdu. Orda verilen karar oydu. Ben aslında aynısının Türkiye de de geçerli olduğunu düşünüyorum. Türkiye de de internetin gerçekten internete erişemeyen İstanbul dan Ankara dan büyük illerden değil çok fazla Doğu da ve Güneydoğu daki illerimizde aynı şekilde erişen bunu bizim gibi iyi kullanan ve görüşünü bildirebilecek kişiler olduğu zaman aslında bir öneme geliyor. Dolayısıyla aslında bakıldığında bu oranlar %27 %95 %100 siyaset bunlara göre karar veriyor. Tabi şöyle de bir şey oluşmaya başladı. Son olarak ondan bahsedeceğim. Sosyal medya %27 dedik. Geleneksel medya %95 dedik. Sosyal medyayı kullanan insanlar artık geleneksel medyayı kullanmamaya başlıyor. Bunun da böyle bir etkisi var. Dolayısıyla %95in üzerini çizip %90 yapmakta.

31 Tabi bu oran değişiyor olabilir, bu benim yakınsamam. Çünkü ben artık geleneksel medyadan sadece tartışmaları takip ediyorum, insanların yorumlarını. Haberleri oradan takip etmiyorum. Türkiye de ne olmuş, nasıl bir atama olmuş, futbolda kim kimi yendi, ne oldu gibi konuların hepsini sosyal medyadan takip ederken bunların uzman görüşlerini bunlarla ilgili yorumları geleneksel medyadan takip ediyorum. Dolayısıyla burada da bununla ilgili bir değişim olacağını düşünüyorum. Şimdi bu kadar şey anlatıyoruz. Bugünkü konuşmanın aslında bugünkü etkinliğin temel konusu sosyal medya, yeni nesil medya, yeni nesil iletişim teknolojileri ve bunun hayatımıza yansımaları. Ben birçok konuşmaya davet ediliyorum. Teveccüh ediyorlar sağ olsunlar aslında hep sordukları şey şu oluyor: konu ya da sunumum sosyal medya olunca. Sosyal medya nedir dediğimde insanların bana verdiği cevap sosyal medya facebooktur, twitterdır diye bir cevap geliyor. Ve ben bir sosyal ağın direktörlüğünü yapmış ve içinden de gelen bir insan olarak özellikle şunu söylüyorum: sosyal medya facebook ya da twitter değildir. Sosyal medyayı facebook ya da twitter gibi düşündüğünüz zaman çok kısıtlı bir platformdur. Bunun dışına çıkmak daha farklı şekilde bakmak gerekir. Tabi ben bunu söylediğimde insanların tepkisi peki o zaman sosyal medya nedir oluyor, sizin tanımınız nedir oluyor. Ben orda bana bu soru geldiği zaman aslında hep şöyle cevap veriyorum. Sosyal medya bir pazar yeridir. Az önce kahvehanelerden bir örnek verdim. Şimdi de pazar yerlerinden örnek veriyorum. Gerçekten siyaset böyle bir şeydir. Siyaset gerçekten insanların toplu olduğu ve alışkanlıklarını içinde bulunduran yerlere bakarak karar verir ve o yüzden bu örnek pazar yerinden. Neden sosyal medya pazar yeri? Şöyle düşünebilirsiniz, pazar yerlerini düşünelim. Hepimiz çocukluğumuzda gitmişizdir, ben gittim en azından. Annem elimden tutup oğlum pazara gidip şunları alacağız derdi. Biz el ele tutuşur giderdik. Pazar yerleri nasıldır? Pazar yerlerinde satıcılar vardır, birisi vardır tezgahı vardır portakalı limonu vs. vardır. Onu aslında facebook olarak düşünebilirsiniz. O pazar yerindeki satıcı sosyal medya platformu içerisindeki bir tezgahtar, ürün sunan kişi. Hepsinin kendine göre bir tezgahı var; facebookun kendi ürünleri var. Sunduğu şeyler nedir? Arkadaşlarla bir araya gelme platformu. Bunun yanında fotoğraf paylaşabildiğiniz bir yer facebook. Bunun yanında twitter var, farklı bir satıcı. Farklı konseptler, farklı çözümler, farklı ürünler sunuyor. Bunun yanında instagram var, youtube var, Google aramaları var. Yani ben birçok yerde sosyal medya nedir konularında hep bunları farklı bloglardan vs. örnek veriliyor ama Google aramaları da sosyal medya sektörü içinde ciddi bir yönlendirme faktörü. Bunlar da biraz enteresan konular. Bunlara da biraz dikkat etmek gerekiyor. Sosyal medyayı pazar yeri gibi konumladık. Burada çok fazla satıcılar var ve bu satıcıların tek derdi de ürünlerini satmak, yani daha fazla kişiye ulaştırmak. Ama hiçbir sosyal ağ sunumun başında da bahsettim; üye sayısını artırmaya çalışmıyor dikkat edin Linkedin de böyle. Ben Linkedin de çalıştığım zamanlarda bizim yapmaya çalıştığımız şey kullanıcıların bağlılığını artırmaktı. Facebook ve twitter da bunu yapmaya çalışır. Yani var olan kullanıcılarının daha çok daha çok sisteme giriyor olması ve girdiklerinde de daha çok o sistem içinde de kalması. Ve onun yanı sıra paylaşım da yapıyor olması. Facebooku düşünün facebook da kendi başına bir Pazar yeri. Ve ne kadar çok kalabalık olursa ne kadar çok insan olursa orda paylaşım yaparsa o kadar çok reklam satacak, o kadar çok farklı kişilere ulaşacak, o kadar çok gündemi belirleyebilecek gibi. Bunları böyle açmak mümkün. Pazar yeri örneğinden devam edecek olursak aslında Pazar yerlerinin de bazı dinamikleri var. Hepimiz hatırlarız çocukluğumuza dönelim erken giden en iyi malı alır diye bir şey vardı. Pazar yerinden iyi mal almak istiyorsak erken gitmemiz gerekiyordu oraya. Aslında hala öyle. Bu sosyal ağlara erken gidenler erken girip kullananlar şu an sosyal medya fenomenleri olarak karşımıza geliyor. Az önceki konuşmada hem AK partili milletvekilimiz hem CHP li milletvekilimiz bahsetti. Bazı hesaplar var ki dedi siyasi olarak benden daha güçlü. Bilal Bey bahsetmişti sanırım 10bin kişi toplayabilmişti bir konuyla ilgili. İşte beyinsiz adam örneği var. Bir mesaj atığında 400bin-500 bin kişiye ulaşabiliyor. Erken gitmenin yanında iyi de kullanıyor olmak da bir nokta. Sosyal ağları iyi anlıyor olmak ve orda iyi konum almak da çok önemli. Bunun yanında tabi şöyle şeyler de var. Pazar yerleri ucuz olduğu için de tercih edilir normal yerlere göre daha ucuzdur. Sosyal ağlar ve internet sektörü de böyle. Normalde de gidip dışarda bir dükkan açabilirsiniz ciddi maliyetleri vardır. Ama internet üzerinden inanlar daha düşük maliyetlerle web sitesi açmayı bir e-ticarete yönelmeyi çünkü maliyetleri daha düşük olabiliyor. Dolayısıyla ucuzluk noktası var. Herkes için olması noktası var.

32 Bu herkes için olması noktası da konuşmamın başında bahsettim hükümet politikasıyla yaygınlaştırılması gereken bir nokta. İnternet elit platformun değil sadece bazı illerdeki kişilerin ya da bazı eğitim seviyesindeki kişilerin değil herkesin kullanabildiği bir yer olmalı ki o zaman oradaki geri dönütlere bakılarak toplumsal doğru kararlar verilebilsin. Güzel taraflarından bir tanesi müşterinin seçme özgürlüğü vardır. Bu ne demek? Facebooku herkes sadece facebook olarak kullanmıyoruz yani facebookun ortaya çıkış şekliyle kullanılmıyor. Hatta dikkat ederseniz bunu daha önceki bir konuşmamda da söyledim. Daha sonra bunu bir gazete de haber yaptı. Bu platformların hiçbir tanesi facebook, twitter, linkedin, Google vs. sosyal medya platformu olayım ben diye kurulmadı. Medya amacıyla falan kurulmadı bunların hiçbiri. Bu platformların bir amacı ve ruhu var. Facebook insanlar çocukluk arkadaşlarını bulsun sosyalleşsin diye kurulan bir platform. Google insanlar aramalar yapabilsin diye kurulan bir platform. Twitter insanlar düşüncelerini paylaşabilsin diye kurulan bir platform. Ama bunlar kullanım şekilleri de baz alınarak az önce bahsettiğim gibi sağlıklı büyümelerde kullanıcıların kullanım şekilleri analiz edilir ve ona göre hareketlerde bulunur ve o yüzden seçme özgürlüğü konusu önemli. Şöyle düşünelim. Mesela facebooku annem arkadaşlarının paylaştığı fotoğraflara bakmak için kullanıyor aslında ama onu yapan instagram diye de bir program var. Ama onun haberi yok. Ya da bugün tam tersi facebooku gruplara üye olup gruplardan bilgi almak için kullanan var. Ya da mesela hep onu soruyorum. Daha önceki toplantılarda hep soruluyordu. Facebooku kullanan var mı ya da kimler facebook üyesi diye. İnsanlar el kaldırıyordu falan. Şu an öyle bir soru çok anlamsız ama şöyle bir soru anlamlı. Kimler artık facebooktan sıkıldı? Kimler artık facebookta paylaşım yapmıyor? Benim mesela facebook profilim var ama ben facebook için kötü bir kullanıcıyım. Girip bakıyorum ama belki üç dakikamı beş dakikamı ayırıyorum. Facebook benim için iyi bir platform ama ben facebook için kötü bir kullanıcıyım. Ben facebooka artık ne bir paylaşım yapıyorum kendimle ilgili bilgi veriyorum. Ben sadece iki üç kişi vardır aklımda onlar ne paylaşmış diye baktığım bir platform olmaya başladı. Tabi bu da aslında nerden kaynaklanıyor? Dijital vatandaşlığa, insanların hızlı tüketimine vs. getireceğim konuyu ama tamamen sosyal medyanın fast food kültüründen kaynaklanıyor. facebook ve sosyal ağların hepsi kendini yenilemeye kendini büyütmeye facebook instagramı alayım ki insanlar fotoğrafa kayıyor ben de platformumu daha büyüteyim e doğru hareket eden yapılar. Genel bir sosyal ağ perspektifi çizmeye çalışıyorum size arka planda neler oluyor bilgileri bunlar. Tabi bunlarının hepsinin sonucunda en önemli şey sosyal ağlarda içeriktir. Kaliteli içerik gerçekten alıcısını buluyor. Kaliteli içerik dediğimiz düşüncenizi mizahi bir yönle farklı dillerde doğru şekilde aktarıyor olabilmek, bunu doğru kişiye ulaştırıyor olabilmek. Yani hala önemli olan şey içerik. Kaliteli içerik paylaşan çok farklı noktaya geliyor. Mahallenin deneyimli sakinleri dediğimiz bunu tırnak içine koydum. Deneyimli sakinleri kısmı bu içeriğin kaliteli olup olmadığını biliyor, bunun da bir alıcısı var. Pazar yerinin de bir alıcısı vardır. Pazar yerinin deneyimlileri vardır, benim annem mesela kimden portakal alınır kimden elma alınır çok iyi bilir. Onun dışında kimseden almaz. Sosyal ağlarda öyle. Sosyal ağlarda da sosyal ağlar buna user-power diyor işi bilenler, en erken gelip. Olayı artık çözüp doğru şeyleri paylaşanlar vs. diyelim. Bu kişiler hangi ürünün iyi ya da hangi içeriğin iyi hangi içeriğin kötü olduğunu biliyor. Dolayısıyla önemli olan şey hala içerik diyorum. Pazarın dinamiklerine baktıktan sonra pazarda şunu da görmek mümkün ki bunu hayatımızda da görebiliyoruz. İnternetin bizi alıştırdığı şeyler var. İnternet bizi neye alıştırıyor? Mesela hız alıştırıyor. Artık daha hızlı daha hızlı hep daha hızlı hareket etmeye çalışıyor insanlar. Ben mesela Linkedin deki gibi görevimden önce ASP de çalışıyordum. Bu bir yazılım firmasıdır. Bu tip kurumsal firmalar müşterilerine hep daha hızlı olmayı taahhüt ederler. Bizim şöyle bir ürünümüz çıktı. Bunu aldığınızda daha önce 3 saniyede yaptığınız işi 2 saniyede yapacaksınız derler. Hep böyle bir teknolojinin bizi böyle hızlandırdığı bir nokta vardır. Daha hıza daha alıştırıyor. Tabi bu vatandaşlarda da böyle. Normalde benim annem babam bu kadar hızlı yaşamazken ben daha hızlı yaşamaya başladım. Çünkü teknoloji dünyası böyle. Tabi insan neyi bekliyor bir vatandaş olarak? Bunlara alışınca siyasi bir olay olduğunda ya da herhangi bir olay olduğunda da daha hızlı açıklama yapılmasını bekliyoruz en temelinden. Bir olay olduğunda başbakanın hemen konuşmasını bekliyoruz. Dijital vatandaşlık algısı bu aslında.

33 Dijitalin o vatandaşta değiştirdiği şeyleri o vatandaşı yeniden tanımlamasıyla o vatandaşın çünkü her vatandaş aslında oy kullanan bir birey hizmet talep eden kişilerin siyaseten beklentilerini değiştiriyor. Ben daha hızlı daha kişisel herkese hitap eden değil de gençlere veya benim yaş grubumdaki ya da doğa kaygısı olan kişilere hitap etmesi. İşte herekse hitap eden bir konuşma değil de daha derinlemesine olan bir konuşmayı talep ediyor. Dijitalin insanları alıştırdığı bir nokta var. Bunu da yavaş yavaş yeni kuşak siyasilerden talep etmeye başlıyor. Tabi bundan sonra sunumun ilk bölümünde de vardı Amerika dan örnekler, Roger Fisk in sunumu vs. vardı. Burada çok güzel bir örnek var. Dijital vatandaşlık dedik, dijital vatandaş memnuniyetinden bahsettik. Vatandaşı nasıl memnun edebileceğimiz ve bu sosyal ağların gelişimi. Bu örnek çok güzel ama içeriği biraz tatsız. Anlatıyor olacağım neden? Bunu internet üzerinden New York City Murder Map yazarak ulaşabilirsiniz. Herhangi bir Google ya da arama platformuna. New York un Cinayet Haritası. Amerika da Barack Obama nın danışmanı vardı. Burada konuştu, anlattı. Ben geldikten sonra Amerika daha şeffaf bir yer haline gelecek, vatandaşa daha şeffaf hizmet vereceğiz. Bununla ilgili vergide düzenlemeler yaptı. Bu da o dönemde B. Obama seçildikten sonra New York eyaletinde yaptığı bir hizmetti. Şu ana kadar anlattığım her şeyin bir bütünü var. O yüzden bunu da koymak istedim. Bir kere sosyal medyayı facebook ve twitter olarak görmüyorlar. Sosyal medyayı bir Google map servisi olarak da görüyorlar. Google map dediğimi Google haritalar aslında sosyal medyanın değişkenlerinden bir tanesi oldu. Hikaye şöyle başlıyor. New York ta cinayetler çok artıyor. Yani bizim İstanbul gibi düşünelim. Taksim bölgesinde cinayetler çok arttı. Gasplar vs. insanlar rahatsız falan. Ne yapabiliriz gibi başlayan bir düşünce sonucunda olaylar oldukça olayların olduğu yere nokta koymaya başlıyorlar. Bir yerde bir gasp oluyor. Taksim in 2. sağ sokağında bir olay oldu saat de. Polis oraya bir tane nokta koyuyor harita üzerinden o noktalara gelip günlük orda ne olmuş hangi günmüş kurban yani saldırıya maruz kalan kişi hangi özelliklerde o saldırıyı yapan kişi kim bunu görebiliyorsunuz. Motivasyonunu görebiliyorsunuz mesela alkollü idi o yüzden saldırdı ya da çok paraya ihtiyacı vardı gibi. Özetle bilgileri alabildiğiniz bir tablo bu. Tüm haritanın dolmaya başladığını düşünün dolayısıyla bu neyi etkiledi. İnsanlar mesela şunu görebiliyor: 60 yaş üstü bayanlar en çok hangi sokakta saldırıya uğruyor? Dolayısıyla insanın kendi kendisini denetlemesini kendi kendini yönetmesini sağlayan platformlardan bir tanesi. Aslında sosyal medyayı da böyle kullanmak lazım. Bu İstanbul Büyükşehir Belediyesi nin İstanbul Trafik Haritası gibi. Sokağa çıkmadan önce İstanbul da iki köprü var. A mı B mi bakıyorsunuz ve geçiyorsunuz. O uygulama olmasaydı eğer hayatımız yine devam edecekti. Ama o uygulamanın olması hem vatandaşın hayatını kolaylaştırdı hem de bunun yanında bakıyorsunuz A dolu B den geçtiğiniz için A dan geçmek zorunda olanların da hayatını kolaylaştırıyorsunuz. Bu servisten belki de haberi olmayan kişilerin de hayatını kolaylaştırdı. Peki bu servis ne yaptı? Şunu sağladı. İnsanlar tabi bundan şikayetçi, bu tip şeylere maruz kalıyorlar ve bunu çözemiyorlar. Polis de anlık olarak müdahale edemiyor. Polisin bir adım geriye çıkıp olaylara üstten bakmasını sağladı bu sistem. Bakıyor ki olaylar nerede yoğun? Olaylar olduğunda olaylara tek tek müdahale etmek mi? Ama bakıyor ki Brooklyn bölgesinde ciddi bir problem var. Diğer yerlerde de tek tek olaylar oluyor ama benim Brooklyn deki hikâyeyi çözmem lazım diye kendini eğitmesini sağladı. İkincisi Brooklyn de böyle olaylar olunca tabi doğal olarak emlak fiyatları çok ciddi düştü. Kira, satın alma vs. oradaki evlerin fiyatları ciddi bir şekilde düştü. Bunlar düşünce tabi onların sahibi olan iş adamları büyük patronlar vs. farklı kanallardan hükümete baskı yapmasını sağlayan biz sizin sokaktaki olayı çözememeniz yüzünden zarar görüyoruz diyen farklı bir kanal oluşmasını sağladı. Ve olay artık vatandaşın olayı olmaktan çıktı ve olay eyaletin bölgenin olayı olmaya başladı. Çünkü her bir olay emlak fiyatını etkiliyor. Şimdi bu perspektiften baktığımız zaman yeni nesil dijital vatandaşları memnun edebiliyoruz. Yeni nesil vatandaşların içine ben de giriyorum. Ben de böyle bir çözüm olmasını isterim. 6kasım tarihinde beni İstanbul Trafik bir konferansa çağırdılar. Ben o zaman emniyetteki bazı şeyleri görme imkanı buldum. Trafik platformu diye gönüllü bir platform vardı. Bu çok iyi niyetle kurulmuş bir platform.

34 Ve amaç Şu: Türkiye de trafik kazalarını azaltmaya çalışan bir platform bu. Ve orda benim de bir konuşma yapmam istendi. Orda ben şunu gördüm. Yapılan konsept şöyle: bizim gibi kişiler ya da konunun uzmanı trafik polisleri çıkıyor. Karşı tarafta oturanların hepsi çok ünlü kişiler. Yani Fatih Portakal vardı, haber sunucuları vardı, dizi oyuncuları vardı. İşte bir saat herkesi topladığınızda oranın bir 200 dolar 300 bin dolar maliyeti var yani öyle söyleyeyim. Bana dediler ki dünyadan önekler anlat. Bu dijital vatandaşlık falan. Ben de siz burada ne yapıyorsunuz daha önceki toplantılar nasıl gelişiyordu dedim. Daha önceki toplantılar şöyle oluyormuş. Bu kadar ünlü toplanıyor, trafik uzmanı bir arkadaşımız ya da bir emniyet müdürümüz çıkıyor ve diyor ki dizilerde emniyet kemerinizi takın, arabayı çok hızlı kullanmayın vs. dizileri insanlar izliyor. Dizilerde ünlü oyuncularımız trafik kurallarına uyuyor biz de uyalım şeklinde bir algı oluşuyor. Ben de bu örnekten bahsettim. Aslında bu örnek de çok anlaşılmadı. İstanbul dan Ankara ya gideceksiniz. Her trafik kazası olduğunda bir nokta koysanız. Çünkü bizde de trafik kazaları münferittir, tek tek ilgilenilir. Trafik kazası olur, o gün haber olur sonra arkasından bir ekip takip eder. Orda ölenlerin cenaze namazı kılınır ve hastalar yaralılar hastaneye kaldırılır. Süreç böyle olmasa da İstanbul-Ankara karayolunda her kaza olduğunda bir nokta koysak sonrasında o noktaların yoğunluğuna göre de bir karar versek. Çünkü belki insan hatası değildir belki. Emniyet kemerini takmadığı için ölmüyordur belki de adamın gittiği yol bozuktur ya da orda bankette bir problem vardır. Bunu görürüz kazanın yoğunluğuna göre. Ya da tam tersi ben yola çıkacakken İstanbul-Ankara arası bakarım yolun hangi bölümünde çok kaza oluyor o bölüde hızımı azaltırım ya da o bölümde farklı uyarıcılar olur gibi. Dijital vatandaş aslında bunu bekliyor. Dijital vatandaş devletin bunu algılamasını devletin çünkü devlet dediğimiz yapı veri anlamında çok ciddi çok zengin bir yapıdır. Her konuda arşivi olan verisi olan bilgisi olan bir yapıdır. Sadece bu verileri bilgileri işleyip sosyal platformlarla bu platformlar Google maps olabilir, twitter olabilir, facebook olabilir. Bunlarla entegre bir şekilde anlamlı bir şekilde bize sunmasını bekliyoruz. Bizim genç kuşağın beklentisi bu aslında. Bu şu anda Amerika da çalışan bir örnek. Bunun birçok örneği var farklı şeylerde. Biz de ise anlatabildiğimiz tek örnek İstanbul trafik haritası. O da çok güzel ve inşallah devam ediyor olur. Ben sunumumu toparlıyorum. Zamanımı da biraz aştım gibi. Hızlı bir şekilde toparlamaya çalışacağım. Teşekkür ederim ama soruları almadan önce şunu göstermek istiyorum. Bu Ekonomist in 2008 yılı Mart ayındaki bir kapağı. Ben bu kapağı gördükten sonra tabi İngiltere de yayınlanan Ekonomist ten bahsediyorum, Türk Ekonomist ten değil, tamamen bu konuyu inceleyen bir sayıydı ve şunu anlatıyordu: yani bu dijital data yağmurunda nasıl bir data almamız gerekir, nasıl pozisyon almamız gerekir? Olay şu aslında. Bu resmi çok farklı yorumlayabilirsiniz. Benim yorumum şöyle: bunu bir lider olarak düşünebilirsiniz, ülkenin başbakanı ya da bir kurumun lideri CEO su ya da kendi kariyeriniz. Dışarda bir bilgi yağmuru var. Sosyal medya vs. konuşuluyor. Bunlara şemsiye tutmak mı bunlardan kaçmadan ıslanmamak mı ya da bu şemsiyeyi ters tutup akan yağmurda doğru şeyleri alıp doğru adımları atıp çiçeği sulayabilmek. Kendinizi düşünüyorsanız adamın yerinde, oradaki çiçeği de kariyerinizi koyabilirsiniz. Sosyal medya ile kariyerine çok ciddi şekilde yön veren kişiler de var. Bunlardan bir tanesi de benim. Ya da ülke iseniz o çiçek ülkeniz, vatandaşınız halkınız olabilir ya da kurumsanız kurumun CEO su iseniz çiçek kurumunuzun geleceği olabilir vs. teşekkür ediyorum varsa sorularınız çok kısa bir şekilde hızlıca toparlayıp cevapları vermeye çalışacağım. Katılımın için teşekkürler. Seyirci: Dijital dünyanın hepimize çeşitli yöntemlerle dokunuyor olması akıllı telefonlar, tabletlerden dokunuyor olmasının bir de tarafta yarattığı güvenlik zafiyeti var. Aslında bu Pazar yerinde elmaları satarken bazen elmaların içine başka şeyler gizliyor olabiliyorlar. Bu da Türkiye gibi çok hızlı bu sistemlere dönen ülkelerde kontrolsüz kullanımlara sebep oluyor. Bilişim sektöründe olduğum için çok iyi biliyorum. Telefonumda ne yüklü? Neler kontrol etmek istiyor ama hakikaten annem eşim kardeşim bilmiyor. Bunun bu yeni dijital dünyada çok önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz. Onu merak ediyorum, öğrenmek istiyorum. A. Rıza Babaoğlan: Kesinlikle çok doğru ve çok da güzel bir soru bu. Aslında bu işin siber güvenlik noktası da biraz geliyor. Bunu şey gibi düşünün az önce devlet dedik elinde datalar var, veriler var bunları katma değerli servislerle halka açsınlar.

35 Ama öyle bir şey düşünün ki o devletin verisi herkesin verisiymiş. Yani halka açılmasına gerek yok orda tutulan verinin herkesin olduğunu düşünün. Çok farklı tartışma konuları var dünyada. Mesela yeni Iphonelar parmak izinizle otomatik açılıyor bir yandan da parmak izinizi orda depoluyor gibi bir hikaye var. Bunun yanında ben bir sosyal ağ direktörü idim ve bana çok sorulan bir soru var. Sabahki bölümde burada Ferhat Ünlü vardı. Sabah gazetesi ve ATV de istihbarat şefidir. İstihbarat konularında haberler yapar. Tam onun konusu idi. Onunla ilgili bana bir şey sordu. Sosyal ağlarda mesela ben kız arkadaşıma bir mesaj attım diyelim bunu facebook un herhangi bir çalışanı görebiliyor mu? Bunlar bizim için şehir efsanesi gibi konuştuğumuz şeylerden de bir tanesidir. Bunun cevabı evet atığınız mesajı facebookun çalışanı görebiliyor ya da Linkedin de keza. Tek bir şartla. Bir case yaratması gerekiyor. Ben onun mesajına bakıyorum farklı görevlerdeki birbiriyle olan mesajlara bakmanız için mantıklı yani logical bir casenizin olması gerekiyor. Atıyorum Amerika nın güvenliğini tehdit eden bir yazışma olduğunu düşünüyoruz vs. bunların hepsine müdahale etmek çok kolay. Burada şu var. Şöyle bir algı oluşturuluyor. Facebook gizlilik ayarlarını güncelledi mesela. Ne kadar gizlerseniz gizleyin ama aslında paylaştığınız bilgilerin hepsi public. İsteğiniz kadar gizli yapın ama bir kesime açık. AÇTIĞINIZI gören bir kişi onu paylaşabiliyor. Bu aslında çok basit bir şey. Twitterda gezi parkı süreciyle farklı şeyler de gördük. Ekran görüntüsü alma işte tweeti silebildiği için falan. Ama bunların bir kopyaları da tutuluyor ve hatta geçenlerde buradaki davaların bir tanesiydi sanıyorum. Telefon yazışmalarını silmiş ama silinen telefon yazışmaları da tekrar yüklenebiliyor, geri getiriliyor. Tabi buradaki amaç kimseyi korkutmak değil ama teknoloji böyle bir şey. Çünkü onu sildiğiniz sandığınız şey aslında bir diskte data üzerinde tutuluyor. Sildiğinizi sandığınızın şeyin üzerine o diskle tekrar oynayarak geri gelebiliyor ya da sosyal medyada paylaştığınız şeyler. Tabi burada ne yapmak gerekiyor? Bu çok büyük bir konu, siber güvenlik dediğimiz şey. Soğuk savaş dönemi var, eskiden sıcak savaş dönemi vardı. Şimdi siber savaşa doğru evriliyor. Ne yapmak lazımla ilgili bu konunun uzmanları çok deneyim ve bilgilerini paylaşıyor. Ama bu konu gerçekten çok hassas bir konu. Ve burada benim önerim şu ve bireysel olarak da yaptığım şey şu. Ben bu bilgiyi paylaştığım zaman birisi bana sorduğunda kendimi kötü hisseder miyim? Gerçekten benim için dışarı verilmesi kolay bir bilgi mi? Gerçekten paylaşıyorsunuz ve gidiyor. Birisi gelip bana bunu sorduğunda ya da burada kişilerin otokontrolünün burada gelişmiş olmasının gerektiğini düşünüyorum. Biliyorsunuz işte bu son dönemdeki operasyonlarla ilgili de bazı veriler vs. bulundu açıklandı. Çok hassas ve çok bıçak sırtı bir konu. Burada aslında kişilerin otokontrolünün gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle toparlayabilirim bilmiyorum sorunuza cevap oldu mu. Seyirci: Ben Pendik Belediyesi Bilgi İşlem Müdürlüğü nde görev yapıyorum. Sosyal medya hesaplarını yönetiyorum belediyenin. Sosyal ağlara baktığımızda genel olarak on yıllık mazisi var. Bundan 20 veya 30 sene sonra bunların hepsi bir sinerji mi oluşturacak yoksa daha da farklı şeyler mi türeyebilir? A.Rıza Babaoğlan: Buradaki soru aslında sosyal ağların geleceğinin ne olacağı. Bu da güzel böyle üzerinde çok fikirler paylaşılan biraz fütüristik de bir konu. Benim gözlemim şu. Ben kendi naçizane görüşlerimi paylaşabilirim burada. Benden çok daha uzaman kişiler vardır bu konuda. Bunların hepsinin birleşiyor olması değil de internet dediğimiz aslında bir sektör değildi. İnternet aslında iletişimin farklı iki bilgisayarın birbiriyle bağlantısıyla oluşan bir yapıydı. Sonra bunun üzerine çıkan bu katma değerli servisler aslında bunlar hala çok katma değerli değil. Bu servislerle. Twitter vs. ile iletişim daha da kolaylaştı. Şimdi bunların üzerine katma değerli servisler çıkacak ve burada farklı dikeyler oluşacak. Şu an internette kaç gelir kazanma modeli var? Bunlardan bir tanesi reklam işte. Reklam veriyoruz e-ticaret vs. şimdi yeni gelecek şeylerle nesnelerin interneti dediğimiz bir hikaye var. Bu çok konuşuluyor. Tabi bunun için alt yapı da önemli. Şu an dünyada biraz teknik bir bilgi ama dünyada kullanılan iletişim protokol teknik yapısı. Dolayısıyla bu yapı ile dünyada aynı anda 4.7 milyar cihaz ya da bilgisayar internete bağlanıyor. Şöyle düşünün dünyada 7-8 milyar insan var. Benim iki tane telefonum var şu anda cebimde ve ikisi de internete bağlı. Yani o 4.7 milyarın ikisini ben şu an tek başıma aloka ediyorum.

36 Panel: Sektörün Geleceği ve Dijital Trendler Moderatör: Mesut Karakaş, Ethem Eldem, Onur Altıntaş, Ahmet Bilgen Mesut Karakaş: Merhabalar, günün en son oturumuyla beraberiz. Çok değerli konuklarım var. Aslında biz bugün daha çok siyaseti ve toplumsal dünyayı konuştuk. Aslında eksik tarafı tamamlayacağız bugün. Teknoloji ile birlikte şirketlerin dijital dünyada neler yaptıklarını konuşacağız. Değerleri üç tane konuğumuz var. Birisi Onur Altuntaş Windows Pazarlama Grup Müdürü, Ethem Eldem Türkcell Kurumsal Mobil ürünler direktörü ve bir diğeri Ahmet Bilgen Fıt Solutıons kurucusu yılında dinozor türlerinin neden yok olduğuna dair dünyada herhangi bir fikir yoktu yılına kadar şöyle bir görüş vardı hatta bilim dünyasında. Dinozor türleri saman nezlesine yakalanmıştır ve bu saman nezlesi dünyada virütük etki yaratmıştır. Sonrasında dinozor türleri yok olmuştur. 85 yılında Luis Alveris isimli Oscar ödüllü bilim adamı bildiğimiz o kadim hikayeyi anlatır. Dünyaya büyük çapta bir meteor çarpar. Bu meteorun çarpmasıyla dünyada iklim değişikliği olur ve bu iklim değişikliğine uyum sağlayamayan dinozorlar yok olur. Ve şu anda da günümüz dünyasına iki tane meteor çarpıyor. Bir tanesi mobil diğeri de inovasyon. Onu da Windows ve FIT ile konuşacağız. Bu bir iki meteorun etkisi şu anda günümüz dünyasında nasıl hissediliyor, şirketler bazında nasıl hissediliyor, sosyolojik bazda nasıl hissediliyor? Biraz oradan başlayalım. Önce şöyle başlayalım. İnsanlar bazında sizce bu meteorlar nasıl hissediliyor, siz nasıl görüyorsunuz? Ethem Eldem: Olaya meteor tarafından başlamak ilginç tabi bizim için. Bir kere bir önceki panelde vardı galiba. Facebook veya sosyal medyanın Türkiye de yaygınlaşmasını enteresan gözle görüyoruz diye. Bence çok şaşırmamak lazım. Demin arkadaşlarla konuştuk. 1980lerde de Türkiye de çok yaygın bir facebook vardı. Bir mobil alt yapı vardı. Salondakilerin yaş ortalaması yeter. Facebook o zaman telsizdi. Halk bandı denilen bir telsiz kullanılırdı, 40 bantlık. Ve buradan arkadaş arardık, tanıdığımız arkadaşları sonra bilumum başka arkadaşlar aranırdı. Ve nmt denilen 3-4 kiloluk cihazlarla da Türkiye nin batı illerinde iletişim vardı. Yani Türkiye o zaman da yönünü gösteriyordu. Ama baktığımız zaman bu kadar büyük bu kadar enteresan olacağını hiçbirimiz tahmin etmedik. Benim yaklaşık 1995 ten beri dolaylı ya da direkt olarak içindeyim. Buralara geleceğini hiç düşünmediğimiz bir dünya. Gerçekten demin çok değerli siyasi bakışlar vardı, bilim olunca siyaset geride kaldı tabi. Allah başımızdan eksik etmesin gibi twitterlar var. Ben şöyle söyleyeyim eksik etmeyecek. Neden derseniz teknoloji kullanacak Türkiye şöyle bir Türkiye olacak.1990 larda %60 ı şehirlerde yaşayan Türkiye şu anda %78 şehirler de yaşıyor. Yani biraz büyüdü tabi şehirlerimiz ama daha dar planlaması zayıf yerlerde çok daha zor bir yaşama doğru gidiyoruz kaynaklarımız daha az. Ve iki ayrı nesil yan yana geliyoruz.

37 Belki bir zamanlar başbakanımızın sözleri yanlış anlaşıldı 3 çocukla ilgili ama Türkiye yaşlanıyor. 14 yaş altı nüfus aslına baktığınız zaman %34 ten %25 e indi. 60 yaş üstü ise 1990 a kıyasla söylüyorum bunları %4 ten %8 e çıktı. Yani çok farklı ihtiyaçları topluma katkıları farklı beklentileri farklı sıkıntıları farklı bir yaşlanan nesil var bir de çok yeni bir dijital nesil var. Biz bile üyesi değiliz. Şu anda sadece 2 milyon kişi o nesilden aktif iş hayatına katıldı. Ve on sene sonra 20 milyon olacak. Bu insanların özelliği tüm hayatlarını dijital olarak mobil olarak internetle sosyal medyada geçirdiler. Ve bu insanlar bizden farklı olarak sahip olmak değil hizmet olarak almaya alıştılar. Bu çok önemli çünkü Türkiye nin şansı da burada yatıyor. Bir veriyi bir yerden verip karşılığında hizmet alma sahip olma üzerine bir toplum geliyor. 20 milyon büyük bir sayı. Dolayısıyla bugün mobildeki en önemli gelişmede aslında bu. Baktığınız zaman birçok değişik formatta aklınıza gelebilecek her şey gözlükler, saatler, printerlar, kolunuza taktığınız bilezik, üstünüzdeki t-shirt, telefonlar, buzdolapları, arabalar, sayaçlar daha sayacağım tonla araç bir yerlere bilgi veriyor ve bu bilginin karşılığında bir hizmet alıyorsunuz. İşte geleceğin dünyası bunu akıllandırmak bununla bir şeyler elde etmek olacak. M. Karakaş: Peki bu dünya gelişirken Windows bu tarafta neler yapıyor? Windows alında sektöre çok önceden giren ve inovasyon yapan bir şirket. Önce sizin gözünüzden bu dijital dünya nasıl algılanıyor öncesinde onu soralım. Sonrasında inovasyona geçelim. O. Altıntaş: Ben aslında kendi kişisel deneyimim nasıl gelişti önce onu anlatayım. Bu iki dev meteor dünyaya çarpmadan önce mobilite ve inovasyon bu büyük dalga ile gelmeden önce bundan 15 sene önce şöyle bir dünyada çalışıyordum. O zaman kariyerime yeni başlamıştım ve çalıştığım iş yerinde bir tane bilgisayarım vardı. Sabah açıyorum çalışıyorum; akşam mesai saati bittiğinde kapatıyorum. Kendi kişisel özel hayatıma geçiyorum ve onu yaşıyorum. Bundan sonra taşınabilir cihazlara geçtik. Bugün geldiğimizde ise ben bu inovasyonun keyfini sürüyorum diyebilirim. Çünkü şöyle bir dünyada yaşıyoruz. Her cihazımdan iş bilgisine güvenle erişebiliyorum. Bilgi bulutta duruyor, iş için kullandığım bilgi de bulutta duruyor. Sosyal ağlarda kişisel kullandığım bilgi de bulutta duruyor. Bunun yedeklenmesiyle iş bilgimin güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili artık bir endişem yok. Düzenli yedekler alan bir dünyadan işini her yerden her an yapabilen bir dünyaya geçtim. Bu sadece bilgisayarlar ve mobil cihazlar dünyasında değil; akşam eve gittiğimde iş ve eğlence bir arada yapabildiğim cihazlar var. Büyük kızım şunu söylüyor. Bir tane klavyesi takılıp sökülebilen bir cihazımız var evde ve ben onu iş için kullanıyorum evde. Gündüz evde çoğu zaman iş bilgisayarı, e-postalar ve hepimizin kullandığı belgeler için kullanıyorum. Kızım onu söküp oyun oynuyor üzerinde ve bir cihazdan bütün bunları yapabilmek benim için aslında çok keyifli. Orda da bitmiyor hikaye. Üniversite yıllarında hep beraber oyun konsollarıyla oyun oynamayı sevdiğimiz arkadaşlar şu anda mesela hafta sonları online olarak Londra da yaşıyor en yakın arkadaşım mesela onunla aynı yanımdaymış gibi konuşarak futbol oynuyorum oyun konsolu üzerinde. Artık bu inovasyon evlere girdi hayatlara girdi. Kullanıcıların endişeleri bizlerin endişeleri bambaşka şeyler. Daha nerde üretken olurum hemen nasıl yakalarım hemen açıyım takip edeyim lere dönüştü; güvenliği nasıl sağlayayım veriye nerde ulaşayım veri nerde iş yerinde kaldı bütün bunlar hani Turkcell in de Microsoft un da dev veri merkezi yatırımları ile bütün her şey bulut a taşındı ve hepimizin hayatı bu inovasyonla değişti. Microsoft un ve Windows un buralara yaptığı konuları a birazdan konuşacağız. M. Karakaş: Tüm bu yenilikçi çalışmaların içerisinde bir bağlantı içerisindeyiz aslında 24 saat telefonlarımızı başımızın ucuna koyuyoruz, kapatmıyoruz bile artık. Hatırlıyorum da bundan 10 yıl önce geceleri birisini arasak cep telefonu kapalı olurdu ulaşamazdık. Ama şimdi kimsenin geceleri telefonu kapalı değil ve sürekli bir bağlantı halinde olma durumu var. Biraz da bunun müsebbibi sizlersiniz aslında. Bu kadar bağlantı halinde olmak yazılım dünyasında nasıl algılanıyor? Sizin gözünüzde dünyada neler oluyor? A.Bilgen: Aslında yazılım dünyası olarak ayırmak artık biraz daha yanlış olabilir. Kavramlar çünkü o kadar iç içe ki. O kadar birbiri içine girmiş sistemler dünyada artık markete ve piyasaya sunulmuş durumda.

38 Dolayısıyla olayı salt yazılım olarak almak doğru olmayabilir ama asıl dünyanın gittiği yer benim gözümden her an her yerde anlık veriye ulaşmak istiyor insanlar. Şu anda bile tonlarca tweet atılıyor tonlarca gazete sayfaları sosyal medya sayfaları vs. anlık olarak takip edilebiliyor ve bu alışkanlıklar çok kolay kazanılabildiği için de kimse bu rahatlığı bırakmak istemiyor. Şimdi insan kendi hayatından baktığı zaman o rahatlığı bırakmak istemiyor. Doğalgaz gelmeden önce herkesin evlerindeki konfor farklıydı, şimdiki konfor daha farklı. Dolayısıyla bu da böyle bir nokta. Rahatlığa alıştıktan sonra mobiliteye alıştıktan sonra bundan geriye dönmek çok zor oluyor ve bu dolayısıyla yazılımı, donanımı veya çevre birimlerinin hepsini etkileyen bir ekosistem olarak devam ediyor. M. Karakaş: Bu ekosistem devam ederken tabi yenilikçi çalışmalardan bahsetmemek de olmaz. Türkiye den dünyaya mal olan birçok yenilikçi çalışmalar yapılıyor ama genelde kopyala yapıştır dediğimiz iş modelleri ile karşılaşıyoruz. Bu yüzden panelistler olarak sizlerden görüş almak isteriz. Çünkü katılımcılarımız da eminim birçok yenilikçi çalışmalar yapıyorsunuzdur. Bazılarını biliyorlardır, bazılarını bilmiyorlardır. Bunları tekrar hatırlatmak istiyoruz. İnovasyon konusunu konuştuğumuz için de. Turkcell mesela Türkiye de ilk mobil operatör. Operatörlük yönünü yapmasının dışında bizim bilmediğimiz ama dünyaca bilinen ne tür yenilikçi çalışmaları var. Ethem Eldem: Öncelikle düzelteyim. Aynı anda iki operatör başlamıştı o zaman. Biz zamanla farklılaştık. Operatör yönünden bakarsanız İnsiad a göre dünyanın en iyi kapsamasına sahibiz mobil network de. Erikson a göre dünyanın en hızlı 3Gsine sahibiz. Genel fibere bakarsanız dünyada evlere 1 gb veren 5 ülkeden bir tanesiyiz. Bunlar network tarafında önemli konular. Pazar liderliklerine bakarsanız mobil pos ve ticari araç takipte Avrupa 1.siyiz. öte yandan inovasyonla gelişen özellikle açık inovasyonla gelişen konulara bakarsanız dünyada ilk defa mobil imzayı yapan mobil eğitimi yapan yani telefonlarda eğitim vermeyi sağlayan Master Card tan onaylı dünyada aynı anda iki tane kredi kartını iki tane sim card a sokan operatör yeteneklerini kullanarak yapığımız tonla kazan veya tıkla konuş gibi M. Karakaş: Tam burada araya girebilir miyim? Turkcell mobil eğitimi duyan var mı? Duyan biri var yalnızca. Ethem Eldem: Duymamak normal inovasyonun şöyle bir sıkıntısı var. Bu saydıklarım dünyada ilk ama yayılması konusunda ilk oldukları zaman birçok engeli aşmaları gerekiyor. Örneğin mobil imza 5030 veya 5070 sayılı kanundan gücünü alıp 2007de ortaya çıkmış bir konu. Ama önünde bir sıkıntı var. Sim card değişikliği gibi bir çalıncı var diyelim. Dolayısıyla ancak kayıtlı e-posta ve devletin e-devletteki uygulamaları önünü açabiliyor. Aynısı mobil eğitim için de geçerli. Mobil eğitimi biz ilk çıkardığımız zaman akıllı telefonlar dünyası bu kadar yaygın değildi. Dolayısıyla firmalar eğitimi zaten zar zor planlar ve verirken nereye gönderecekler konusu da burada yerini alıyor. Başka ürünlere baktığınız zaman örneğin enteresan bir inovasyon çiftçiler kulübü. Hiç olmadığımız bir yerdi. Sadece çiftçileri dinleyerek Türkiye de bugün neredeyse 2 milyon çiftçiye anında ürün bilgisi yerine göre hava durumu bir tarım doktoru servisiyle ürünle ilgili bilgileri hem mesaj olarak hem de video olarak gönderiyoruz. Mobil eğitimi orda kullandık ve çiftçilerimizden tanesi mobil eğitimde domates zararlısı ile ilgili bir eğitim aldılar bakanlıkla birlikte yaptığımız bir çalışma bu da. Dolayısıyla inovasyonu ekonomiye faydaya dönüştürmek demek. Bazen zaman alıyor bazen daha hızlı sayılara da ulaşılabiliyor. M.Karakaş: Bütün bunların yanında Turkcell böyle çalışmalar yaparken bilhassa mobil dünyada da çünkü mobil dünya çok hızlı gelişiyor. Yenilikçi çalışmalar yaparken tabi Windows un da yaptığı birçok çalışma var. Peki, Windows Türkiye de yenilikçi olarak ne yapıyor? O. Altıntaş: Türkiye ye gelelim, Türkiye ye gelmeden dünyadaki ar-ge faaliyetlerinin toplamına bakalım. Sonra Türkiye ye değinelim. Microsoft dünyada ar-ge yatırımını en fazla yapan firma. Microsoft un ar-ge yatırımı 10 milyar dolardan fazla yıllık ar-ge yatırımı var. Dünyanın en yüksek ar-ge yatırımını yapan şirketiyiz. 2. ve 3. şirketleri tahmin edin diyeceğim ama teknoloji veya yazılım şirketlerinden değil. Genelde ilaç sektöründen bu şirketler. Bugün adı geçen pek çok diğer şirket ilk 10da bir iki tanesi var bizim dışımızda. Ar-ge tarafında inanılmaz bir yatırım yapılıyor Microsoft ta toplam. Windows ekibinde 10binden fazla mühendis yazılımın geliştirilmesi için çalışıyor.

39 M. Karakaş: Hemen araya giriyorum Türkiye de yıllık ar-ge yatırımı ne kadar biliyor muyuz toplam? 7.2 milyar dolar. Yani sizin tek başınıza Türkiye kadar hatta Türkiye den daha fazla bir ar-ge yatırımınız var demek ki. O. Altıntaş: Doğru ama Türkiye ye getirecek olursak konuyu. Biz Türkiye de de istiyoruz ki tamam sosyal ağları kullanıyoruz ama Türkiye de hizmetlerden, yazılımdan, bulut bilişimden çok ciddi paralar kazansın. Bunun için çok ciddi girişimlerimiz var. Mesela bir tanesi açık akademi. Türkiye nin ilk ücretsiz yazılım geliştirme platformunu bundan yaklaşık iki sene önce duyurduk. Bu iki sene önce duyurduğumuz platforma kayıtlar bizim de tahminlerimizin çok üzerinde gerçekleşti. Şu anda 130 bin kayıtlı öğrenci var. Bilgisayar okuryazarlığı olan birisi gelip sıfırdan yazılım geliştirmeyi öğrenebiliyor ya da yazılım geliştirme uzmanlığını seviyelerine kadar çıkartabiliyor. Çok güzel hikâyeler var. Antalya da meyve işiyle uğraşan bir bey oğluyla beraber buraya girdi ve şu anda burada geliştirdiği yazılımlar dünyada on binlerce yüzbinlerce Windows telefon tarafından erişiliyor. Ayda 3000 Euro dan fazla para kazanıyor bu bey. Meyve işi yaparken bir anda yazılımdan para kazanmaya başladı. Çok güzel hikayeler çıktı. Bunun dışında yine inovasyonun önünü açmak için mesela BizSpark diye bir program çalıştırıyoruz. Şu anda 1100 girişimci bundan faydalandı. Eğer yeni bir işletme açıyorsanız ve bu işletmenin Microsoft yazılımlarına ihtiyacı varsa BizSpark programına giriyorsunuz, başvurunuzu yapıyorsunuz, kriterleri sağladığınız anda size pek çok Microsoft yazılımı işletmenizin büyüklüğü 250 bin dolarlar mertebesine gelene kadar size ücretsiz sağlanıyor. Yeter ki siz işletmenizi yazılımın gücüyle büyütün ve buradan tüm dünyaya b yazılımları satın. 600 ib öretmene bilgisayar okuryazarlığı kazandırdık, bilenler bilmeyenlere bilgisayar öğretiyor ile yani. Sürekli aslında inovasyonun önünü açmaya çalışıyoruz. Bizden önceki oturumlarda da konuşuldu. Devletin vermek istediği şey parayla çözülebiliyor olsa keşke. Parayı verelim ama yeterince başvuru bile olmuyor. Biz istiyoruz ki BizSpark programından çok daha fazla işletme yararlansın, açık akademiden çok daha fazla öğrenci mezun olsun. Bu uygulamaları Windows mağazasına ya da diğer platformlara da yazılım geliştirmek için burada yeterli eğitimler var. Yeter ki geliştirilsin. Türkiye den biz bunları uygulama mağazalarına koyalım. Bu yetkinlik bu gelir Türkiye ye gelsin. Çünkü devasa bir para var ve Türkiye nin bu pastadaki oranı yazılım dünyasındaki oranı %1lerin altında. Çok daha iyi yerlere gelecek potansiyel var. Bu yatırımların insanlar farkında olursa çok daha fazla insan yararlanacak ve bu Antalya daki örneğin benzeri çok daha kahraman çıksın istiyoruz Türkiye den. M. Karakaş: Çok önemli aslında Microsoft Akademi. Microsoft Akademiye benim kişisel önerimdir çok önemli eğitimler veriliyor orda da başvurmanız gerçekten iyi olur. O. Altıntaş: Çok basit acikakademi.com a girdiğinizde herkes yararlanabilir. Her yerde anlatıyoruz ama çok güzel hikayeler çıkıyor. M. Karakaş: Ben de kişisel olarak takip ediyorum O. Altıntaş: Yazılım Türkiye için büyük bir şans. Biz de geleceği yazanlar programıyla buna destek veriyoruz. Yaklaşık 200 tane firma ile partnership anlaşması ile iş yapıyoruz. Onlar bundan on sene evvel bir inkübasyon firmasındaki yazılımcı arkadaşlardı. Bugün dünyaya ihracat yapan sağ olsunlar Ferrarileri ile gelip ziyaret edenleri var. Amacımız Türkiye burada her yerden bağımsız ilerlesin. Bunu biz de aynı şekilde destekliyoruz. M. Karakaş: Yazılım dünyası oldukça önemli bir duruma doğru gidiyor. Hatırlarsanız bundan 15 gün önce Obama bir açıklama yaptı. Amerikalılara önerdiği yegane şey mutlaka yazılım öğrenin dedi. Dolayısıyla sizin burada yaptığınız çalışmalar çok önemli. Hazır yazılımdan konuşuyorken sizden devam edelim. Siz ne tür yenilikçi çalışmalar yapıyorsunuz?

40 A. Bilgen: Aslında ilk sorduğunuz sorunun devamı olarak da şöyle bağlayabiliriz. Obama yı da dahil ederek bütün bilişim dünyası ya da yazılım dünyası çeşitli ihtiyaçlardan ortaya çıkıyor. Bu ihtiyaçları karşılayan veya bu ihtiyacı ortaya koyan da aslında bir bakıma devletler. Dolayısıyla Türkiye de şu anda çok ileri düzeyde dijital devlet dönüşümü yaşanıyor. Bunu her alanda her sahada yavaş yavaş hissetmeye başlıyoruz. Biz buna elektronik dönüşüm adını verdik. Bu elektronik dönüşüm işi içerisinde de şu anda bütün yazılım şirketlerini şu anda etkileyen ve kayıtsız kalamayacağı bir hale getirdiği bir ortam oldu. Şöyle ki daha önce konvansiyonel yöntemde SSK ya şirket sahibi olan arkadaşlarımız bilir ama katılımcıların büyük bir çoğunluğu genç profilde arkadaşlar o yüzden onlar bilemeyeceklerdir. Biz şirketimizi ilk kurduğumuz zaman SGK ya giderdik. Her ay bir beyanname doldururduk, bizim arkadaşlarımız sıraya girerlerdi. Hatta sizin için sıra bekleyen insanlar vardı. Hatırlayın ona para verirdiniz sizin için sıra beklerdi ya da muhasebecimiz giderdi. Sıra yaklaştığı zaman telefon açarlardı veya şu saatte gel derlerdi biz giderdik. Şu anda SGK ya ben en son 3-4 yıl önce gittiğimi hatırlıyorum bir başvuru için. Şu anda bütün her şeyimizi internet ortamından işte bunu SGK bacağı vergi dairesi bacağı noter bacağı Turkcell in söylediği gibi mobil imza dijital imza elektronik fatura elektronik defter vs. gibi kavramlarla devletin ortaya koyduğu düzenlemeler burada çok önemli. Tek başına bir şirketin ben dijital imza ya da mobil imza yapıyorum demesi hiçbir şekilde anlam ifade etmiyor. Sadece bir vizyon oluyor bunun yasal boyutu önemli şirkteler boyutu önemli ve servis sağlayıcılar boyutu önemli. Dolayısıyla bütün bunların bir araya gelmesiyle birlikte yenilikçi projeler oluşabiliyor. Biz de bu dönüşüm içerisinde 6-7 yıldır ürünler geliştiren bir firmayız ve bunları biraz da fırsata çevirerek çeşitli ürünler geliştirdik. Bunlar da dünya şirketleri ölçeğinde karşılık gördü. Bu karşılıklar sayesinde de şu anda biz Türkiye de oluşturduğumuz al yapıları dünyanın çeşitli ülkelerindeki firmalara satabilme becerisini gösterebildik. Sadece bizim başarımız değil neticede bu olay. Devlet bu şekilde yasal zorunluluklar yasal mevzuatlar ve yasal alanlar açmamış olsaydı bu işi becermek biraz daha zor olacaktı. O yüzden de inovasyon dediğimiz şeyin aslında tanımı herkese göre değişiyor. Ama bunun herkesi etkileyen bacakları var. Bu bacaklar oluşturulmadığı zaman siz iş yapabilme yeteneğinizi çok fazla sergileyemiyorsunuz. Bu ar-gede de böyledir, inovasyonda da böyledir, yazılımda da böyledir. Bunları birleştirdiğiniz anda bir şeyler çıkmaya başlıyor. Ve ürünler artık nihai olarak ortaya gelmeye başlıyor. Son olarak daha önce devlet kapısı diye bir kurum vardı. Şimdi e-devlet kurumu oluşuyor. Dolayısıyla dönüşüm dijitale doğru kayıyor ve daha önce mobil to mobil gibi konuşmalar oldu diye hatırlıyorum. Yakın gelecekte de şirket to şirketler olacak. Yani bir şirketten öbür şirkete bütün işlerin otomatik hale geldiğini göreceğiz. Ve bu süreçleri çok yakın bir süreçte yaşıyor olacağız. M. Karakaş: Aslında şu anda meteorun çarptığı durumu değerlendirdik. Peki, etkisi ne olacak bundan sonra nelerle karşılaşacağız ve neler göreceğiz? Siz kişisel olarak ne düşünüyorsunuz hem de şirket olarak bu etkileri nasıl görüp neler üretmeye yönelik çözümler yapıyorsunuz? Ethem Eldem: Şirket olarak söyleyeyim önce. Baktığımıza zaman daha yapabileceğimiz çok şey var. Mesela bir değiştirdiğimiz örnek müzik. Müzik zamanında kasetlerle başlayan çarşıda insanların bir şarkı okuduğu ve sen iyi olursun olmazsın ile başlayan bir sektör. Yine büyüktü yine sanatçılar vardı yine prodüktörler vardı. Bugün neredeyse tüm tüketim dijital üretim dijital. Yani Diyarbakır dan çıkan bir şarkıcının artık çarşıya ihtiyacı yok, çok farklı yöne gidiyor. Yine müzisyenler var, yine prodüktörler var, yine aynı sıfatta insanlar var ama sektör dijitalleşti. Şimdi aynısının uğrayacağı şirketler var. Örneğin eğitim, örneğin sağlık örneğin otomotiv. Otomotivde çok yakında gerçekten internete bağlı aracı lanse ediyor olacağız. Teknoloji Zirvesi nde de gösterdik zaten. Dolayısıyla her yerde sahip olduğumu araç internette de olacak. Ama bu bir yere getirir sadece bizi de bu salonun içerisinde beki %10 ama daha sonraki senelerde arabayı kullanmayan insan olacak: İnsansız araçlar. Testleri çoktan bitti artık California da yasaları çalışılıyor. Volvo, Audi herkesin açıklamaları var senesi için geçerli. Eğitime döndüğümüz zaman Fatih Projesi güzel bir vizyon ama biz bunu özel sektörde yaptık. Tahta ile tablet ile konuşan evlerinden de internete bağlı içeriğe ulaşan okullar var özel sektörde. Tabi ki devlet vizyonu koyar ama özel sektör de gazı aldığı zamanda iyi gider bu işlerde. Ve sağlık konusu bir sonraki aşama. Sonuçta bir kronik hastalıklar lansmanı yapmıştık. Orda amacımız şu: 22 buçuk milyon insan kronik hasta Türkiye de. Farkında olmayan çok insan var burada. Ve onların hayat kalitesi yükselebilir devletin de onlara harcadığı rakam azalabilir.

41 Bunun üzerinde de akademik testler ticari şeyler bitiyor, hayata geçecek. Benim için en enteresanı ne olur? Önümüzdeki senelerde ne beklerim? Ben telefonumdaki ajandamın benim yönetebileceğim efendisi olmasını beklerim. M. Karakaş: Telefona teslim mi olacaksınız? Ethem Eldem: Telefona teslim olup olmamak da sizin elinizde. Bir de şey sorarlar, dinlenecek miyiz, teslim mi olacağız, şöyle mi böyle mi? Hayır, hayat bir şekilde her zaman insanın kontrolünde. Açarsın kaparsın ya da istersen uzağına koyarsın. Ama şunu yapabilse süper olur. Hayatın gelişmeleri, trafik yol koşulları, çeşitli yerlerden aldığı bilgilerle bana kolaylık sağlasın. Bu bazen sabah daha erken kaldırma, bazen arabamı ısıtma, bazen kahvaltıyı hazırlama, bazen akşamki randevuyu değiştirme, bazen uçak biletimi değiştirme yapabilse yani aklımıza daha çok şey gelebilir. Bunları yapabilse süper olur. Yapamaz mı? Teknolojik olarak yapabiliriz ama hayatımıza sokmak biraz daha vakit alır bunları konferansları yapıldığı zaman iki konu konuşulacak. Bunları nasıl yaptık diyeceğiz. Bir de sabahtan da değinildi ya güvenlik konusu ne olacak diyeceğiz. Her türlü bilgiyi bir yerlere gönderip aldığın zaman Turkcell e Microsoft a da gönderebilirsin bunu, hiç bilmediğin yerde de o bilgi bitebilir. Bıçak sırtı bir konu. Arabayı sen internete bağlarsın birileri de bunu başka bir yere bağlar. Yapılamaz değil ama böyle bakılırsa hiçbir yere varılamaz. M. Karakaş: Belki araba hırsızlığı kolaylaşacak bu sayede. E. Eldem: Araba hırsızlığını durdurursunuz da bugün bu senaryoları herkes konuşuyor. Yarın bir uçağı 11 Eylül gibi çarptırmazsın. O uçağı başka türlü de ele geçirebiliyorsun artık. Bunlar yaşamımızda olacak yani bu var diye korkmuyoruz. Bununla birlikte tedbir alarak ilerleyeceğiz. M. Karakaş: Aslında her yeni inovasyonun tabi ki bir etkisi de oluyor. Negatif etkileri de olabiliyor. Onu zaten süreçte hep beraber kötü senaryolar çalışarak. Çalışıldığını da tahmine diyoruz aslında. Göreceğimizi de düşünüyoruz değil mi? Peki burada Windows ne yapıyor? Türkiye de de geçen sene bir lansman yaptınız: Windows 8. Peki Windows 8 sizce başarılı oldu mu? Ben çok negatif eleştiriler duyuyorum. Ben de onu eleştirenlerden biriyim. Hem Windows 8 i hem de geleceği sorayım. O. Altıntaş: Windows 8 i yanıtlayarak başlayalım aslında. Şöyle ki Windows95 i biz 95 yılında duyurduğumuzda 17 sene sürecek bir çağ başlattık. Bu masaüstü deneyimi çağı diyelim. Bu çağ 2012 yılına kadar sürdü ile beraber Windows8 ile beraber biz yepyeni bir ara yüze taşıdık aslında deneyimimizi. Bunu yapmamızdaki en temel neden az önce konuştuğumuz o dev göktaşı mobilite denilen. Artık insanlar sadece klavye fare ve cihazlarla etkileşimde bulunmaktan yeterli veya memnuniyet duymamaya başladılar. Bunun ötesinde artık dokunmaya geçti tamamen deneyim. Cihazlarla dokunarak etkileşime geçti. Biz de buna cevap olarak aslında Windows8 i duyurduk. Strateji olarak rakiplerden biraz daha farklı bir strateji izledik. Cep telefonu işletim sistemini dokunmatik cihazlara taşımak yerine her işinizi gören eksiksiz bir işletim sistemini daha ufak cihazlara taşıma yoluna gittik. Yani büyük cihazdan küçüğe doğru bir strateji izledik. M. Karakaş: Nokia yı da o yüzden mi aldınız? O. Altıntaş: Nokia nın satın alma işlemi aslında Nokia nın Windows Phone İşletim sistemini seçmesi ve bu konuda çok da ani kararlı gitmesinden oldu. Bir iki rakam vereyim. Türkiye de mesela Windows pazarlar payı %10.6 hala 3.yüz ama öngörülebilir bir gelecekte 2. olacağımızı düşünüyoruz. Burada tabi Android çok tutuluyor tabi ama 2.liğe yakında alma yolunda kararlıkla gidiyoruz. M. Karakaş: Apple ı devireceğiz diyorsunuz yani. Sizce devirebilir mi? O. Altıntaş: Daha önce de kimse Samsung u, Blackberry i, Apple ı tahmin edememişti. Dolayısıyla kimin kimi devireceğini tahmin etmek zor.

42 M. Karakaş: Peki hakikaten 5 sene sonrasını düşünürseniz sizce işletim sistemli telefonlarda mesela Windows tabanlı telefonlar Apple tabanlı telefonları geçer mi diyoruz. Geçer diyen yok ama. O. Altıntaş: Demek ki bizim daha iyi bir işimiz yapmamız lazım. Beraber göreceğiz. Bu gerçekten öngörülmesi çok zor bir dünya yılında Iphone ilk çıktığı zaman onun da böyle bir aşamaya geleceğini öngörmek çok zordu. Çok başarılı bir iş yaptılar, tamamen saygı duyuyoruz, öğrenecek çok şey olduğunu düşünüyoruz. Ama bizi de çok büyük kararlıkla bu işe baş koyduğumuzu söyleyebilirim. Ve şu anda rakamlar dediğim gibi 3 basamaklı yüzdelerle büyüyor Windows telefonun pazar payı. Geçen sene sorduğunuzda bunun yarısından daha az bir pazar payı söyleyecektik. Dolayısıyla %100 den daha büyük bir hızla büyüyor ve büyüme hızında da devam ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla da çok talep görüyor ama bu Pazar payından geleceğe doğru gidersek bu cihazlarla doğal yoldan etkileşimin bambaşka şekiller alıp devam edeceğimizi düşünüyoruz. Bunun ilk faslı dokunma ile gerçekleşti ama cihazlarla dokunmadan da el jestleri ile vücut jestleri ile göz ve mimiklerle etkileşimin çok daha artacağını söyleyebiliriz. Bugün bu yazılımlar hayatımıza girdi bile. Mesela şu anda Windows8 li bir cihaz alabilirseniz Windows mağazasında yeme içme uygulaması var. Hepimiz masaüstüne bunu kurabiliriz basit bir web cam ile yeme içme uygulamasındaki bir yemek tarifini okuyup diyelim ki unu alın şu kadar un koyun daha sonra yumurtayı alın kırın eliniz yumurta ve un oldu. Ve daha sonra geri kalan tarifi web cam a el jestini yaparak takip ettiğiniz uygulamalar bugün hepinizin bilgisayarında kolaylıkla çalışabilir durumda. Bizim mesela bir yazılımımız var. Bizim bu teknolojiye yatırımlarımız devam ediyor ama pek çok şirket de buna yatırım yapmaya devam edecek. Bizim öngörümüz bu doğal etkileşimin dokunmadan da artık direkt beden diline geçtiği cihazlarla aynı zamanda dijital diller arası bir geçişe de destek veren benim Türkçe konuştuğum karşımdakinin onu Çince duyduğu ve Çince yanıtladığı benim cevabı Türkçe duyduğum diller arası geçişlerin olduğu bir program olacak. M. Karakaş: Peki smartwhatchlara geçiyor musunuz? Rakiplerde o alanda bir şeyler yapıyor. O. Altıntaş: Giyilebilir cihazlar konusunda ar-ge ekiplerimizin çok ciddi yatırımları var. Henüz piyasaya verecek bir haber yok bu aşamada ama. Çok ciddi planlar olduğunu söyleyebiliriz. A. Bilgen: Bükülebilir tabletlerden üstünüze giydiğiniz cihazdan laboratuvar analizlerinin gönderildiği noktalar şu anda hani laboratuvarın ötesinde var. Ama şimdi kalkıp burada alır mısınız desek onun ticarileşmesi biraz zaman istiyor. Ben niye alayım sorusunun bir cevabının olması lazım. Sizin vücudunuzu analiz ediyor da ona doktor bakacak mı? Durumu üzerine kurulması bir miktar zaman alıyor. M. Karakaş: Ahmet Bey kişisel olarak da merak ettiğim bir şey var. Google glass çıktı mesela. 1 buçuk 2 senedir piyasada ve insanlar bunu kullanıyor. 8 tane var piyasada. Bu iş ne olacak nereye gidecek? O. Altıntaş: Yani ben kendi tarafımdan söyleyeyim. Bizim ar-ge laboratuvarları da çok farklı fikirler üzerinde çalışıyorlar ama cihazlarla olan etkileşim bambaşka şekiller alacak. Bu giyilebilir teknolojilerde de olacak. Bizim mesela öngörülerimiz arasında her yüzeyin bir dijital etkileşim yüzeyi olacağına yönelik vizyonumuz da var. M. Karakaş: Windows 2019 diye bir videonuz da var çok keyifli. O. Altıntaş: Bizim inovasyona yönelik birtakım resmi videolarımız var. Vizyon videolarımızın pek çoğunda insanların dediğim gibi bambaşka şekilde etkileşimde olduğu konular var. Bir diğer konu mesela yine değinebileceğimiz büyük verinin bu işteki katkısı. Mesela bizim Forza Motor Sports oyununda oyunun kendi grafikleri ve deneyimleri o kadar müthiş ki online da arkadaşlarınızla veya bilgisayarınızda çok rahatlıkla yarışabileceğiniz bir dünya var orda ama. Orda büyük veriye değen konu şu. Oyunda oyunu oynayan kişilerin en çok zorlandıkları virajlar neresi? Nerde gaza basıp nerde frene basıyor? Orda o cihazla etkileşim halinde iken nerde ne kadar zaman geçiriyor? Devasa bir veriden bahsediyoruz.

43 Milyarlarca saat oynanan bir oyunun büyük verisini ve yapılandırılmamış verisini yorumlayıp oyunun bir sonraki versiyonuna ar-ge faaliyetine bunu gizli olarak sağlıyor Microsoft mesela. Ve bunu sağlayabilmek için devasa veri merkezleri yatırımları var. Ortalama maliyeti 500 milyon dolar olan veri merkezi başına yatırımlar yapıyoruz şu anda. Dünyanın en büyük donanım alan firmalarından birisi konumundayız. Sunucu donanımları satın alıyoruz. Bu büyük veriyi derleyip toplayıp anlamlandırıp hem tabi o veri merkezlerimizde müşterilerimize bulut erişimi hizmeti veriyoruz ama kendi ürünlerimizin ar-gesine sokmak için de bu büyük veriyi çok ciddi yatırımlar yapılıyor. M. Karakaş: Veri zaten önümüzdeki dönemlerde en çok konuşulan hatta bu senenin trendlerinden biri. Big data dediğimiz bir konu. Data ile beraber tabi yazılım dünyası da Ahmet Beylerin bulunduğu tarafta oldukça önemli bir konuma sahip olacak. Çünkü o datayı yorumlayabilecek arka planda önemli ve akıllı yazılımlar gerekecek. Siz nasıl yorumluyorsunuz geleceği? A. Bilgen: Bu kadar teknolojiyi konuşup insanları ya da emekçiyi diyelim şöyle bir şey yaratmayalım yani modern bir mağara çağı yaratmak da ayrı bir tehlike olabilir bizler için. O yüzden bunun bir dengesinin olması gerekiyor. Teknoloji nerde olması gerekiyor noktası var. Bunun en önemli bacağı da biraz önce de dediğim gibi yazılımla bütünleşik bütün sistemlerin oluşması. Gelecekte öngörülen ya da tahmin edebildiğimiz sitemlerin daha akıllı hale gelmesi biraz önce sizin söylediğiniz eve gelmeden kombinin açılması aslında kombinin sizi anlaması ve eve geleceğinizi anlayıp kendiliğinden bunu yapabilmesi gibi bir dünyaya gidiyoruz. Bildiğimiz internetin biraz daha farklılaşması anlamına geliyor bu. Çok güzel bir kitabı vardı arkadaşların Her Şey Çıplak Diye. Orda çok güzel bir analiz sunmuşlardı bizlere. Orda da öngörmeye çalıştıkları bu internet çağının geleceğinde sistemlerin aslında kendi kendine karar verebilen kendi kendine data üreten veri üreten yapılar olması halinde ve bunu insanın hizmetine sunuyor olması. Bunu yaparken de tabi ki bileşenler çok önemli servis sağlayıcıları çok önemli. Burada servis sağlayan firmalar sadece Telekom firmaları olmayacak. Sadece Microsoft gibi SAP gibi dünya devi yazılım firmaları olmayacak artık bu servisler dünyanın her yerinde herkes tarafından ulaşılabilen altyapılardan alacak. Bununda yeni jargondaki adı claut dedik ve bütün dünya buraya doğru gidiyor. Biraz önce örnekte olduğu gibi birisinin Türkiye nin herhangi bir yerindeki birisinin yaptığı bir yazılımın yaptığı bir işin dünyanın her tarafından erişilebilmesi noktasına doğru gidiyor. Ve bunu da parasal değere dönüştüren kişiler kurumlar bu inovasyonu yapan şahıslar buradan kazançlı çıkacaklar. Ve bunları yapabilmek de artık o kadar kolay hale geldi ki artık genç arkadaşlar için de. Turkcell in bahsettiği Microsoft un bahsettiği ve diğer kurumların bahsettiği tonlarca yardım var. Bunları kaldıraç etkisi yaparak bu inovasyonun bir parçaları olmaları ne yaptıkları çok önemli değil aslında ne yapabilecekleri çok önemli gibi bir anlam çıkıyor. Çünkü dünyada kimin neye ihtiyacı olduğunu analiz edip buna doğru koşan insanlar buradan kazançlı çıkacak ve Türkiye nin burada nasıl yer alacağı çok önemli. O yüzden Fatih projesi çok önemli bir proje diye düşünüyorum ben. Bu bağlamda da Türkiye den inovatif fikirler çok basit yatırımlarla çok üst düzeyde çok ileri boyutta şirketlerin çıkabileceği kanaatindeyim. Ve bunun da örneklerini yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. İnşallah bu önümüzdeki dönemde bu çağa yetişiriz. M. Karakaş: Biz de yazılım şirketleri olarak yazılım şirketlerinde gerekenleri yaparız değil mi? A. Bilgen: Tabi yazılım şirketlerinin yapması için de devlet kısmen teşvikler veriyor kısmen yardımlar yapıyor ama bunlar çok yeterli değil. Bunu sektörün içerisindeki temsilci arkadaşlarla ben daha sık görüşmelerini tavsiye ediyorum. M. Karakaş: Şimdi soru cevap kısmına geçelim sorular var mıdır? Sorumuz yok madem o zaman toparlayalım. Sorumuz yoksa da sizlerden birer cümle ile toparlayalım hızlıca. Ethem Bey Turkcell önümüzdeki 2015 ten başlamak suretiyle iki yıl içerisinde dünyada ses getirebilecek bir projesi var mı?

44 E. Eldem: Böyle şak diye söylersem ayıp olur ama azından şöyle söyleyelim. LTI ya da 4. Jenerasyon denen bambaşka bir dünya geliyor. Sadece 3ten 4e atladım gibi bir olay değil. Bugün konuştuğumuz Google glass team in makineler arası iletişimin 3D Printinglerin çok daha inanılmaz şeyler katabilecekleri bir dünya. Ve hükümetimizin de programları tutarsa 2016 da biz bunu verebiliyor durumda olacağız. Laboratuvarda 891 Mb hız var. Sahada 300 ve üstü. Bu inanılmaz bir genişlikte fikir geliştirme işi. Bence Türkiye ye en büyük hediyemiz bu olacak. Çünkü 3G ile beraber ki 3G Türkiye için diyen rakiplerimiz olmuştu, Türkiye 3G yi zamanında yakaladı ve inanılma bir şekilde kullandı. Ve çok hızlı adapte oldu. 4G de bunun çok daha ötesinde neticeler almak mümkün. Dolayısıyla o dönem için şu andan görebildiğimiz bazı spesifik konular dışındaki en önemli konu bütün bu konuşulacak cihazlar için çok akıllıca işler yapabilecek bir dönem bir hız bir otoban geliyor. M. Karakaş: 2 yıl önce Japonya da idim orda 4 kere deneyimledim. Bizim 3G miz hakikaten daha hızlı. E. Eldem: Bizim 3G miz Amerika nın 4G sinden bile daha iyi demişti. Çünkü bu sadece üstüne sıfat koymak değil akıllı bir halde sunabilme konusu. İnşallah 4G de de öyle yapacağız. M. Karakaş: Kesinlikle. Onur Bey siz Türkiye de ne yapacaksınız önümüzdeki dönemlerde. Var mı bir plan? Daha doğrusu deklare ettiğiniz planlardan alalım. O. Altıntaş: Aslında Microsoft her zaman iş ortaklarıyla büyüyen bir firma. Türkiye de bugün 10binde fazla iş ortağımız var. 100 binden fazla kişi bu iş ortaklarında çalışıyor. Ve Microsoft kendi kazandığı her bir dolara karşılık iş ortaklarına Türkiye de dolar kazandırıyor. Neredeyse 15 katı para kazandırıyor. Biz istiyoruz ki bizim iş ortağı olan modelimiz büyüyerek devam etsin. Çünkü bizim bütün yatırımımız bütün iş modelimiz bunun üzerine kurulu. İş ortaklarını yetkinleştirmeye ve onlar üzerinden hizmetleri sunmaya devam edeceğiz. Glabolda da şöyle bir durumumuz var. Geleneksel olarak biz 3 senede 1ürün hayat döngüsü olan firmaydık. Bu şey kırıldı. Artık biz de inovasyonu oluştuğu anda belli safhaları bir araya getirerek değil de oluştuğu anda müşterilere sunmak için çalışıyoruz. Windows 8 den sonra yıl içinde geldi. Office in Bulut tan çalışan versiyonunu 6 ayda bir düzenli güncellemeler geliyor. Yani bizde bizim tarafta şunu söyleyebilirim. Artık geleneksel Microsoft tan bahsetmiyoruz. Kendini çok yenileyen yaptığı yeniliği anında müşterisine indirebile ve de bunu Bulut üzerinden sunan bir Microsoft tan bahsediyoruz. Lisans bedelleri yerine ödemede kullandığın kadar öde modeline geçen dolayısıyla bütün bu inovasyon çığ gibi devam edecek. Çok daha sık ürünler çıktığını görüyor olacaksınız. Bunun sinyallerini aslında şimdiden vermeye başladık. Biz de paylaşmak için kendimizi zor tutuyoruz ama yenilikler geliyor olacak çok daha sık. M. Karakaş: Bir sürü yenilik var aslında ama şu anda deklare edilmiyor. Bizler de burada aslında merakla bekliyoruz. Aslında baktığımızda şirketler bazında buda önemli şirketlerin değerli yöneticileri var. Dijital dünyanın bu kadar hızlı gelişimine nasıl adapte olduklarına hatta nasıl önünde koşmaya çalıştıklarını burada irdelemeye çalıştık hep beraber. Katılımlarınız için teşekkür ediyoruz. Sizlere herhangi bir soru olursa ve ulaşmak isterlerse nerden ulaşabilirler önce mail adreslerinizi alalım. E. Eldem: ethem.eldem@turkcell.com.tr adresinden bana ulaşabilirsiniz. 24 saat cevap verdiğimiz için en hızlısı. Sosyal medyada da her türlü yerde bulabilirsiniz. O. Altıntaş: onur.altintas@microsoft.com dan ulaşabilirsiniz. Yine sosyal medyada beni altintasonur tagıyla da facebooktan ve twitterdan bulabilirsiniz. A. Bilgen: ahmet.bilgen@fitcons.com dan ulaşabilirler. M. Karakaş: Çok teşekkür ederiz katılımlarınız için. Bizi dinlediğiniz için teşekkürler.

45 Kapanış Konuşması: Halil Aksu Son kalanlara jest oldu bu. Sayın Kavranoğlu nun Ankara ya gitmesi gerekince kısa çöpü ben seçtim. Bir konuşmayla daha karşınızdayız. Önceki panellerde epey benim anlatacaklarımdan anlatıldı ama. Entelektüel bir giriş yapmak istiyorum. 300 yıllık bir perspektif açıyorum size. İçinde bulunduğumuz 100 yılı ve ondan önceki 200 yılı değerlendirebilme şansımız var. Geleceğe bakarken kullandığımız yöntem geçmişe bakıp eksplansiyon yapmak, senaryolar geliştirmek. Çok başka yöntemimiz yok ve gelecekle ilgili ancak hikayeler uydurabiliriz, senaryolar kurgulayabiliriz. Geleceği öngörmek çok mümkün değil. Ben bu işi mesleken yapıyorum, yıldır yapıyorum. Ve ne facebook u öngörebildim ne blackberryi öngörebildim ne hayatımıza giren başka önemli devrimleri öngörebildim. Dolayısıyla bu tür şaşırtıcı devrimler olmaya devam edecek. Bu da güzel bir şey. Benim çalışmamda değil benden önce son yüzyılda 20.yüzyılda çalışmış bilim adamlarının kolektif bir özeti bu. 20.yüzyılın başlarında yani yıllarında bir Rus matematikçi vardı. Adı Nikolay Kondaratyev idi. Ve önemli bir matematikçi idi. Kendi yaşadığı zamanın öncesindeki toplumsal değişiklikleri değerlendirip bir model oluşturmaya çalıştı. Biz model oluşturmayı sistem kurgulamayı matematikle alakalı olduğunu son zamanlarda biraz unuttuk. Bu anlamda matematik çok önemli. Ben şirketlere de danışmanlık hizmeti veriyorum. Şirketlerdeki matematikçi sayısı son derece az. İyi matematikçi çok değerli bir kaynak. Burada matematik okuyan varsa onun değerini bilsin. Matematik okumuş bitirmiş varsa da kurumlarda onun ne kadar önemli bir faaliyet olduğunu iyi düşünsün, iyi farkında olsun. Nikolay Kondratyev o çalışmayı yaptıktan sonra J. Peter adında bir filozof bu çalışmaları aldı ve onun üzerine felsefe yaptı. Ve 20.yüzyılın başlarında son 18. ve 19. yüzyılda yaşanan toplumsal değişimi, ekonomik değişimi, siyasi değişimin neden cereyan ettiğini ve nasıl cereyan ettiğini üzerine akıl yordular. Ve bu akılla gelecekte bu nasıl olacak üzerine de düşünceler yarattılar. Sabah Süleyman Soylu beyefendi bahsetmişti. İnsanın önemli çabalarında bir tanesi bilginin peşine düşmek, bilgiyi elde etmek, bilgiyi öğrenmektir. Bu bilgiyle de biz hayat kalitesini artırmaya çalışıyoruz. Genel olarak insanın iki temel içgüdüsü vardır. Bir hayatta kalmak bir de devamını güvence altına almaktır. Bunun için bilgiye ihtiyacımız var bunun için hava durumu ile ilgileniyoruz bunun için trafik durumu ile ilgileniyoruz. Bunun için pek çok başka şeyle ilgileniyoruz. Bilgi bu anlamda hayatımızın her noktasında. Mesela saydığım iki konunun tamamen matematiğe dayalı bilimler olduğunu hepimiz bilmeliyiz. Bunlar bir dalga modeli geliştirdiler. Bu dalga modeli hala muteber. Biz bugün bilgi çağında yaşıyorsak bu bilgi çağı bu dalga modeline göre 5. dalga. Ve şimdi biz bu dalgalara biraz bakıyor olacağız. 1. dalga sanayi evrimi ile başladı. Sanayi Devrimi çok önemli bir milat insanlık tarihinde yılında dünya nüfusu 1 milyar yılında dünya nüfusu 2 milyar.

46 Bugün 7 milyarı geçtik. Ne olduysa insanlığa son yüzyılda oldu ve bu oldukça önemli ve güçlü bir ifade. Dolayısıyla bu son 200 yılı çok ciddi incelememiz gerekiyor ve bunun nasıl cereyan ettiğine bakmamız gerekiyor. Sanayi devriminin en temel tetikleyici etkisi buhar makinesi idi. O dönemde sanayi yoktu. El atölyeleri vardı, kas gücüyle, akan suların gücüyle rüzgar gücüyle başka hayvanların çekme gücüyle momentum enerjisi elde edilip iplik dokunuyordu, buğday öğütülüyordu ve başka mekanik işler yapılmaya çalışılıyordu. Buhar makinesiyle biz u buharını momentuma dönüştürme kabiliyetini keşfettik. Ve bu temel bir teknolojiye dönüştü. Bugün hala kullanıyoruz, bunun her türlüsünü. Bunun özünde bilim var. Bu fizik aslında suyun kaynaması buharın oluşması. Buharın bir yere kanalize edildiğinde yüksek basıncın oluşması ve o basıncın bir şeyi dönmeye sevk etmesi daha doğrusu itici bir gücün oluşması ve bunu türbine gönderdiğimde bunun dönmesine neden oluyor. Bu bilim önce bir teknolojiye dönüşüyor ve bu teknoloji sonra bir uygulamaya dönüşüyor. Buradaki ilk aplikasyon da tezgahların mekanize edilmesi tezgahların kas gücünden kurtarılıp buhar gücüyle dokuma kapasitesinin artırılması, daha çok iplik üretilmesi. Bu makine İngiltere de icat edildi. Daha önce benzerleri dünyanın farklı yerlerinde icat edildi ama biz menşeini bilim tarihi olarak öyle söylüyoruz. Ve yayılmasını oradan takip ediyoruz. Aranızda Londra ya giden veya gitme imkanı olan varsa Londra Bilim Müzesi ni mutlaka uğramanızı tavsiye ediyorum. Orda her yarım saatte bir çalıştırılan buhar makinesi var. Ve çok müthiş bir sergi var. Bunun o dönemde ne kadar büyük bir çığır açtığını anlamak için. Ama tabi iletişim altyapısı bugünkü gibi olmadığı için yaygınlaşması çok uzun zaman aldı. Bu dalganın bir esprisi var. Bu dalga iki yarıdan oluşuyor. Ve orda aslında bir zaman ekseni görüyorsunuz. 1780leri baz alıyoruz ve oradaki her çizgi 50 yıllık bir dönemi temsil ediyor. Ve bu buhar makinesinin neden olduğu dalga yaklaşık yıl sürdü. 2. dalgaya geçeceğiz biraz sonra. Ve her dalganın tam ortasında genelde büyük vukualar büyük felaketler büyük bir işi rayından çıkaracak olaylar cereyan etti dünyada. Ve bu dönemde de bu buhar makinesinin yanı sıra dünyada insanlık son derece hareketli günler yaşıyordu. Amerika kıtasında çok büyük hareketlilik yaşanıyordu. Avrupa da da bu teknolojinin yayılmasın paralel olarak başka toplumsal siyasi bir hareket vardı. Burada Fransız Devrimi ni yaşadık ve krallıkların yavaş yavaş sona ermesini ve bambaşka yaşama geçişin sancılarını yaşıyorduk. Paralelinde entelektüel anlamda aydınlanma dönemi devam ediyordu. Ve bunun entelektüel felsefi sistemik alt yapıları üzerine çalışma cereyan ediyordu. Yani bunların hepsi paralel cereyan ediyordu o zamanın koşullarında. Yani biz 21.yüzyıla girdik Arap Baharı ve benzeri toplumsal hareketler var. Sermaye piyasalarının ve siyasi gücün ekseni batıdan doğuya doğru kayıyor. Teknolojik paradigmalar değişiyor vs. diyoruz. Bütünleşik bir sistemi inceliyoruz. Yeryüzünü insanlığın bu gelmiş olduğu hali inceliyoruz. O dönemde de öyle incelemek gerekiyor ve bu teknolojinin ilk yarısı Fransız devrimine kadar olan kısmında bu teknolojiyi olgunlaştırıyoruz. İnsanlık olarak ve yaygınlaşması için gereken alt yapı çalışmalarını yapıyoruz. Buna biz terminolojide kurulum dönemi diyorlar. Bu dalganın ilk yarısı bu teknolojinin tesis edilmesi sağlamayla geçiyor. Bunun yaygınlaşması, temel teknolojinin iyi çalışması dişli teknolojisi çok önemli mesela. Bunun iyi çalışması için. Bunun kanalize edilmesi ile ilgili başka teknolojilere ihtiyaç var. Bunları icat etmenin yanı sıra ve bunların temel enstalasyonudur buhar makinesinin yaygınlaşması için. 2. dönemde ise bu teknoloji olgunlaştı yaygınlaştı toplumun bunu korkunç bir alet olmaktan çıkıp bu galiba işimize yarayacak da işsizliğe neden olmayacak da üretim artışına neden olacak galiba bu felaket değil de refah getirecek algısını oluşturduktan sonra çok müthiş bir yaygınlaştırma yaşıyoruz ve bu İngiltere den bütün dünyaya çok hızı bir şekilde yaygınlaşmıştır. Buna da yaygınlaştırma dönemi diyoruz. Burada asıl büyük para kazanılıyor, asıl büyük verimlilik yaşanılıyor. Bu teknolojinin gerçek nimetlerinden gerçek hikmetinden gerçek faydalarından istifade edebilir hale geliyoruz. 2. dalga bu teknolojinin başka bir uygulamasıyla görüldü. Bu teknolojinin tekere yansıma aplikasyonu diyorum ben. Ulaşım yani ben buhar gücüyle tekeri döndürebilir hale getirdim. Ve ray döşeyerek bu teknoloji ile yük ve insan taşımayı becerir hale geldim. Bunu yapabilmem için yeryüzünde daha önce hiç görülmediği kadar demir ve çeliğe ihtiyacım vardı, kömüre ihtiyacım vardı.

47 Ve yepyeni bir insan kitlesi sınıflar oluşmaya başladı. Ve o dönemde neler oldu? Ulusal devletler kurulmaya başlandı. Marks çıktı, Hegel çıktı, başkaları çıktı ve üzerine fikir yürütmeye başladık. Değişi sistemler bulundu, böyle mi olsa daha iyi olur öyle mi olsa iyi olur? Bu makineden çok hızlı yaygınlaştı. Önce yine İngiltere den çıktı Avrupa yı sardı. Hemen denizaşırıya bunu ihraç ettiler. Amerika bir tarafından öbür tarafına kadar tren yolları ile donatıldı. Yepyeni sektörler yepyeni zenginler ve yepyeni iş modelleri icat edildi. Bu da böyle yaygınlaştı. Bu da yıl sürdü yaklaşık olarak ve gördüğünüz gibi bir dalga yaygınlaştırma periyoduna girerken 2. dalganın öncü haberleri gelmeye başlıyor. Sonrasında da böyle oldu. 3. dalga bu paralelde elektrik icat edildi, elektriğin ilk uygulaması olarak aydınlık icat edildi. İkinci uygulaması olarak elektrik gücüyle makinelerin çalıştırılması icat edildi. Pil, kimyanın bir sektörü oluştu. Yine bunun genel olarak ilk yarısı kurulum. İlk uygulama aydınlatma. Daha önce bir şehrimizi aydınlatabiliyorduk ama şimdi şehrin tamamını aydınlatabileceğiz. Siz evde fenerle oturmaya ve belli bir saat feneri söndürmeye ve erken uyumaya alışmış bir toplumu bundan sonra eviniz ışıl ışıl olabilecek dediğinizde benim böyle bir şeye ihtiyacım yok ki tepkisiyle karşılaşıyorsunuz. Aynı hikaye telefon icat edildiğinde de söylendi. Graham Bell in çok efsanevi bir hikayesi vardır. New York ta bir bankacıya telefonu demo yaparken Manhatton daki bankacılık genel müdürlük binasının koridorunun bir köşesinden öbür köşesine kabloyu döşemişler. Şimdi demiş arkadaş o tarafa gitsin siz buradan konuşun o oradan duysun. Demiş ki ben onunla konuşmak istesem ben onu ayağıma çağırıyorum zaten gelsin bunun bana ne faydası var ki demiş. Bell demiş ki efendim şehrin öbür ucundaki ile de konuşabilirsiniz. Onu da çağırıyorum ayağıma demiş. Peki o zaman Chicago dak biriyle konuşabilirsiniz demiş. Orda hiç tanıdığım yok ki benim demiş. Dolayısıyla bizim bu teknolojileri adapte etmemiz bünyemize almamız çok kolay olmadı. Burada 1. Dünya savaşı araya girdi. Araya girmesi demek siyasi anlamda araya giriyor, ekonomik olarak araya giriyor ama teknoloji gelişmeye ve yaygınlaşmaya devam ediyor. Yoğun olarak bu teknolojiler savaşta da kullanılıyor. Dolayısıyla savaş burada teknoloji geliştirici bir tetiklemeye de neden oluyor. Teknolojinin gelişmesini yavaşlatmıyor tam tersi hızlandırıyor. Sonra biz o kadar kömür demir ve çeliği kazıp bulurken insanlık olarak petrolü de bulduk. Ve petrol kuyuları 19. yüzyılın ikinci yarısında Teksas ve başka yerlerde de petrol kuyuları bulunmaya başlandı. Gördüğünüz gibi 3. dalga devam ederken 20. yüzyıl başlarında 19.yüzyıl sonlarında petrol sektörü oluşmaya başladı. Bu 1. Dünya savaşını kısmen tetikledi, başka şeylere de sebep oldu. Diğer yandan biz trenin aplikasyonunu yollara uyguladık. Araba gibi bir şey icat ettik ve onun seri üretimini icat ettik. Ve artık şehirlerimizin düzeni değişmişti. Bu yeni sınıfların oluşması işçi sınıflarının oluşması fabrikaların şehir dışında kurulması madenlerde çalışan insanlar için özel şehirlerin kurulması vs. gibi tüm toplumu komple değiştirdik. 19.yüzyılda da toplum yapısı külliyen değişti. 20.yüzyılda bir daha değiştirdik. Artık kapitalist sistemi 1. ve 2. Dünya savaşından sonra da küresel kapitalist sistemi oturtarak soğuk savaşın bitmesiyle de birlikte bugün artık dünyada tek geçerli sistem olarak karşımızda duran hatta pek çoğumuz için de bu bir sistem olmaktan çıktı. Yani galiba böyle çalışıyor diye düşünüyoruz. İki sistem varken A ve B sistemlerini ayırt edebiliyorduk. Bir öyle yaşayanlar var bir böyle yaşayanlar var karşılaştırabiliyorduk. Şimdi herkesi aynı potaya atık aynı kazanın içinde kaldık ve bir kazan içinde kaldığımızı unuttuk. Ve büyük sistem arayışları ya cereyan etmiyor ya da baltalanıyor ya da prim yapmadığı için ekonomik bir karşılığı olmadığı için çok da vuku bulmuyor. Bu esnada 1940larda bilgisayarlar tüplü bir şekilde hayatımıza girdi. 50li yıllarda yarı iletken icat edildi. 70li yıllardan itibaren bugün bildiğimiz bilgisayarla karşılaştık. Micro işlemci, chip dediğimiz yarı iletken olarak temsil edilen bu dalgayı yaşıyoruz şu an. Ve bunun da herhalde milenyum ve 11 Eylül bunun ortalarına dek geliyor herhalde kabaca. Burada bir kriz yaşadık biliyorsunuz sektör içinde olanlar. Bu sektörün gücünün ciddi sarstı. Yatırımcıların güvenini ciddi sarstı ama teknoloji gelişmeye devam ediyor. Sabahtan beri konuştuk ve şu an gördüğünüz gibi diyelim ki biz 70li yıllarda başladıysa bu dalga rahatlıkla devam edecek ve asıl büyük yaygınlaştırma ve asıl büyük servet uygulamaları bundan sonra görülecek. Bunun iyi bir örneği de facebook örneğidir. 90lı yıllarda facebook böyle olmazdı. İcat edilse bile bu kadar kullanıcı olmazdı. 90lı yıllarda internette bu kadar kullanıcı yoktu. Şimdi 2004 te kurulan bir platform 7-8 yıl içinde 1 milyar kullanıcıyı geçebiliyor.

48 Şu an bir elektrik mühendisi nasıl çok katma değerli bir mühendislikse zerine başka bir şey koymak gerekiyor. Yanına elektronik, kimya koymak gerekiyor yanına tıp koymak gerekiyor. Bilişimciler de böyle olması gerekecek. Gelecekte yanına malzeme mühendisliği koyması gerekecek ya da tıp koyması gerekecek ya da biyoloji koyması sosyoloji koyması gerekecek. Ve bu dalgada hem bilişimi çok iyi bilen çünkü bunun üzerine oturacak tamamen dijital olacak bu dalga. Ve o dalganın öncü teknolojilere lider teknolojilere hakim olması gerekecek. Peki, bir sonrasını görmek mümkün mü? 2100 e doğru yaklaşıyoruz bu dalgayla. Bir sonrasını da görmek mümkün kabaca. Orda bir uzay gemisi var ve biz insanlık olarak bu güneş sisteminden çıkmayı hayal edebiliyoruz. Ve enerji teknolojileri ile malzeme teknolojileri buna müsaade ederse bu yüzyılın sonunda biz gezegenler arası rahatlıkla seyahat edebiliriz diye düşünüyoruz. 22.yüzyılda belki de güneş sistemleri arası bu galaksinin dışına bile çıkmayı hayal edebiliriz. İnsanlığın son 200 yılda geldiği noktalara baktığınızda uçuk senaryolar değil. Soru işareti var. Enerji teknolojilerini muhtemelen oraya yazabiliriz. Toryum, reaktörü, kaya gazı, füzyon, yakıt hücresi vb. gibi teknolojilerle biz enerjiyi sınırsız ve ücretsiz hale getirdiğimizde ve malzemeyi çok hafif ve dayanıklı bir hale getirdiğimizde bunu da icat ettik; bu aslında nanoteknoloji dalgasının içinde var. 22. yüzyıla biz çok uçuk bir şekilde giriyor olacağız. Şimdi günün de teması yeni dijital dünya. Bu dijitalleşmeyle ilgili biraz örneklere bakalım. Bu işin teorik kısmı. 2300lere kadar senaryo kurgulanabilir. Bu esnada bazı trendler cereyan etti. Biz şehirleşmeye devam edeceğiz. Hindistan da bir proje var. Bizde çılgın projeler var ya oradaki Şehirleşme projesi çılgın üzerine çılgın bir proje. Big datayı hepimizin idrak etmesi bilgiden para kazanması bir işin tam manasıyla yaygınlaşması için para kazanıyor olmamız lazım. Şu an bilgiden para kazanan az insan var bilgiden bu ülkede ve dünyada. Dünyada ve gelişmiş ülkelerde biraz daha fazla ama bizler de bilgiden para kazandığımız zaman bilgi toplumu olmuş olacağız. Şu an bir eşyaya bu cep telefonuna para veriyoruz. Bununla konuşabilmek için o hizmete de para veriyoruz. Ama hava durumu için ya da İstanbul belediyesinin trafik uygulaması için para ödüyoruz. Bu bilgiye para verdiğimiz bir yer. Ve o bilgi toplumsal bir bilgi ama belediye bize onu parayla satıyor. Yani bize suyu parayla vermesiyle tamamen karşılaştırılabilir bir şeyi daha kaliteli bir analiz için daha fazla para verecek miyiz? Mahallede kaç tane Halil olduğunu öğrenmek istiyor olsam bunun için kaç para veriyor olurum acaba? Bu hizmetler paraya dönüştüğü zaman biz bilgi toplumuna dönüşmüş olacağız. Bunlar çok basit örnekler. Şu an sadece doğaçlama olarak aklıma gelen örnekler. İnsanlığın hayrına olan insanlığa fayda sağlayacak olan pek çok daha inovasyon tabanlı bilgi olacaktır. Bu bir data dalgası. Bu dalganın ikinci yarısında göreceğimiz şey eşyaların interneti, makineler arası internet inovasyonu. Bu ayrı bir dalga. Yani ben eve giderken buzdolabım bana tweet atsa dese ki süt tükenmiş akşam kahve içecek olursun akşam eve gelirken süt almayı unutma hatta direkt bir perakendeciye sipariş verse ya da bir bakkala haber verse süt kendiliğinden gelse. Bunlar olmayacak senaryolar değil. Yine bunlar çocukça uygulamalar gibi gözüküyor ama iyisini düşünmek güzelini düşünmek hepimizin görevi. Ve buradan en güzelini düşünen faydalısını düşünen insana para getireceğini ya da iyi olacağını düşünen kişi sonraki facebook twitter ya da başka bir platform sahibi kurucusu olacaktır. Peki, bundan sonrasını öngörmek mümkün mü? Evet, kabaca görebiliyoruz. Şu an başladı. Biyoteknoloji ve nanoteknoloji dalgalarının öncüleri başladı. Bunlar çok net gözüküyor. Demek ki bunlar da yıl sürecek ve demek ki bunun da ortasında felaketler yaşayacağız. Her şey dijitalleştiğinde benim felaket senaryom elektriğin ve internetin kesilmesi. Şimdi benim yaşamsallığım, hayatta var oluşum, fiziken, sağlık olarak kalbimin, başka organlarımın, beynimin, görüşümün mesela Google glass a alışırsam ve bir anda elektrik kesilirse muhtemelen yolumu bulamam, muhtemelen sinemaya gidemem muhtemelen bu konferans salonunu bulamazdım. Geçenlerde silikon vadisine bir ziyaretim oldu. Oradaki bir arkadaşım o kadar alışmış ki navigasyon cihazına. Yeni bir Computer History Museum açıldı. Ben Google maps ten baktım. Silikon vadisine çok sık giden biri değilim. Orayı da yeni duydum görmek istedim. Başka işlerim vardı bir de onu birleştirdim ve oraya gitmek istedim. Google maps ten baktım. Arkadaş da navigasyon cihazı var. O kullanıyor arabayı. Ben gördüm Computer History Museum ı. Sapak da var dedim buradan çıkacaksın. Yok, navigasyon aleti öyle demiyor dedi. Ve biz navigasyon aletini dinleyerek kaybolduk. Yani o teknolojiye çok alıştığımızda veya o teknoloji bir anda çalışmayınca yanlış çalışınca yolumuzu kaybedebiliyoruz. Bu dalga çok müthiş bir dalga ve her dalga bir öncekinin üzerine kuruluyor. Hala trenler var hala petrol var hala buhar makinesi var hala elektrik var biz bunları atmıyoruz ve bunların mühendislikleri var.

49 Delhi ile Mumbai arası 1500 km. ve ikisi arasında bir şehir kurulacak. Bu projeyi anlatan başka birisi atanmış. Düşünsenize 1500 km uzunluğunda ve 750 milyon insanı barındıracak bir şehirler zinciri kurmak yıl içinde bunu yapmayı düşünüyorlar. Ve bunu anlatırken diyor ki adam kısaca 2.5 yeni Amerika inşa edeceğiz. Şu an biz nükleeri yeni tartışıyoruz. Nükleer Avrupa da çok itici bir kelime. Ama Hindistan da yılda tane nükleer santral kuruluyor. Çin de de benzer bir şekilde. Bu da dünyanın bir realitesi. Bireyselleşme çağında bu daha önceki konuşmalar da anıldı. Bunun da örneğini verelim. Biz biraz daha sağlıklı bir ülkeyiz. Biz şarktayız. Televizyonda çekilmiş yemek programlarımız var ya bizim. Bir Fransa, Almanya ya da İngiltere kanallarında bir yemek programı izleyin. Bireysel toplumla toplu toplum aile aşiret vb. kavramların halen olduğu bir toplum arasında çok ciddi şekilde orda hissettim. Avrupa daki yemek programında ya da Amerika daki yemek programında nihai bitmiş yemek yani jürinin önüne konan yemek bir tabaktır ve bir kişilik yemektir. Bizim yemek programlarımızda bir masa donatılır. Ve 50 kişilik yemek olur o masanın üzerinde. Biz de bireyselleşiyoruz komşuluk azalıyor ama hala biz bayramlarda buluşuyoruz ve başka ortamlarda buluşuyoruz. Bizim bir araya gelmekten birbirine dokunmaktan birbirimizle konuşmaktan çok çekinmiyoruz. Avrupa burada bizden kat be kat ilerde ve pek çok olumsuz yönüyle bizden ilerde. ilerde kelimesini sadece kronolojik olarak kullanıyorum. Niteliksel bir kavram olarak kullanmıyorum. 21.yüzyıl başında küresel kapitalizmi dünyanın lider sistemi olarak oturttuk. Başarılı oldu ve şu an alternatifi yok. Duvara toslayana kadar ve muhtemelen büyük bir felaket olana kadar da başka bir yere koyamıyoruz. Yeterince akıllı insan üzerinde çalışmıyor. Ama kaynaklar azaldıkça ve teknolojik olarak çare bulamazsak sürdürülebilirlik sınırına dayanacağız. Bu havayı teneffüs edebilmemiz için akşam eve gittiğimizde temiz su içebilmemiz için ve elektriğin yanabilmesi için kanalizasyon çalışması için dikkat etmemiz gerekiyor. Bu şu an Amerika da Avrupa da çok yaygın bir trend. Yeşil trend diyelim buna. Sürdürülebilirlik, daha az enerji tüketmek ve çevreye duyarlı davranmak bizim ülkemize çok gelemdi henüz. Pet şişeleri naylon poşetleri vs. bizim çok umurumuzda olan kavramlar değil. Normal ampuller projeksiyonlar vs. bunun hesabını biz yapmıyoruz. Avrupalı bunun hesabını yapıyor. Averaj bir vatandaş bile yapıyor. Bu da bizim ülkemizde ve dünyanın her yerine gelecek Çin e ve Hindistan a da gelecek ve bu 21.yüzyılın ikinci yarısında önemli dominant bir trend olacak. Bu yaşayan bir sistem günümüzde bilim adamları da takip ediyor bunu. 6. dalga 7. dalga tespit edilmiş durumda. Dolayısıyla geleceği öngörmek bu çerçevede mümkün. Biraz daha somut bir örneğe bakalım. Bir önceki panelde Ethem Bey aslında kısaca bahsetti. Bir dijitalleşme sürecine bakalım. Bu cihazları hepimiz tanıyoruz. Burada teknoloji gelişiyor aynı aplikasyon müzik dinleme ve müzik üretme aplikasyonu. Şu anda bir devrim yaşıyoruz. Bu teknoloji mobil hale geliyor. Ve sonra da dijitalleşiyor yavaş yavaş. Önce taşıyıcı dijitalleşiyor sonra da sektörün tamamı dijitalleşiyor. Şu an artık bir cd almak zorunda değilsiniz. Başarılı müzik grupları şarkılarını internetten yayınlıyor ve parayı konserlerden kazanıyor. Ben mesela müziğe para vermiyorum. En kötüsü yasal olarak internet üyeliğim üzerinden dinliyorum. Müzik dijitalleşti her yerden de erişebiliyoruz her an da dinlemek istiyoruz. Telekom faturalarını inceleyenler var mı aramızda? Önceden ekstreler vardı. Bugün gelen ekstresini kim inceliyor? Ve kesilen faturanın doğru olmadığını bilerek inceliyorsunuz. Bunu da hepimiz biliyoruz aşağı yukarı. En azından bu sektörde olan insanların çoğu biliyor artık. Kesilen faturaların çoğu neredeyse tamamı yanlış. Hepsini doğru hesaplamak gerekse astarı yüzünden pahalıya mal olacak ve zaman yetişmiyor zaten. Dolayısıyla bu sektörü dijitalleştiriyor. Bunun geleceği ne olabilir? Biz müziği yutabiliriz. Ekstrem bir örnek ama beynin nasıl çalıştığını çözmek üzereyiz ve biz yuttuğumuzda içerden fonda güzel bir müzik dinliyor olabiliriz. çok uç bir örnek ama bunun üzerine çalışıyoruz. Bu benim uydurduğum bir şey değil bunun üzerinde çalışıyoruz insanlık olarak. Bu müziğin, müzik sektörünün genel olarak dijitalleşmesi diyebiliriz. Bayağı uzun sürdü dijitalleşmesi yazı, kağıt, kitap, kitabeden papirüse, papirüsten kitaba. Bu kitabın nasıl çoğalması gerekiyordu, nasıl çoğaltılıyordu yazılı kitap? Manastırlarda çoğaltıyordu, manastırlar büyük oranda ilim yapmak kitapları çoğaltmak ve tek bir kitap çoğaltıyordu bunlar aslında. Sadece İncil i çoğaltıyorlardı. Sonra matbaa icat edildi bu bir devrimdir bu sektörde. Matbaayı biz büyüttük. Bununla da bugün gazete kitap her şey basıyoruz. Ben normal basılı kitap okuyorum. Kendi kitaplarımı basılı olarak yayınlıyorum. O da Türkiye nin e-kitap sıkıntısıyla ilgili bir sorun. Yoksa benim kitabımı dijital olarak okumak isteyen varsa pdf leri bende var. Ben ücretsiz olarak gönderiyorum yayınevi kızsa da ben yapıyorum.

50 Bugün nasıl okuyoruz kitabı? Ben böyle okuyorum, aldım elime cihazımı. Ben bütün kütüphanemi yanımda taşıyabiliyorum. Hangi kitaba bakmam gerekirse süper alışamadım kağıdı hala özlüyorum ama alışmaya çalışıyorum diyelim. Bu nasıl olabilir? Bununla bilgisayar ekranında düşünerek sağa tıkla sola tıkla yukarı git aşağı git gibi komutlar düşünerek verebiliyorsunuz ve gerçekten çalışıyor. Ama bunun biz beynin nasıl çalıştığını ve özellikle hafızanın içeriği almanın nasıl çalıştığını çözebilirsek bunun üzerine çok ciddi çalışıyoruz. Kitabı da hap olarak yutabiliriz. Download edebiliriz yani. Download ettiğimizde okumuş oluyoruz. Download etmek kitabı okuyucusunda aldığınızda kitap okumuş olmuyorsunuz, okumanız gerekiyor. Bizim torunlarımız böyle bir salona müze olarak gelecekler. Diyeceğiz ki 21.yüzyılda eğitim böyle yapılıyordu. Dersi veren vardı, dersi dinleyen vardı ve 4 yıl okuyorlardı üniversitede bir şey öğrenmek için diyecekler. Biz şimdi onun hapını yutuyoruz ya da download ediyoruz inmiş oluyor. İner inmez biliyoruz bu hayal değil bunun üzerinde insanlık çalışıyor. Dünya da üç tane büyük proje var. Biri Amerika da Obama nın desteklediği National Brain Project Avrupa Birliği nde Human Brain Project adında bir proje var. Hatta orda iki tane paralel ekip çalışıyor aynı proje altında. Bunlar milyon dolarlık projeler, iki haneli milyon dolarlık dünyanın en büyük süper computer ları beyin modellemesi için kullanılıyor. Davut Bey ile konuşurken kısaca bahsetmiştik. Dünyanın en büyük süper computer ı Çin de kuruldu bu iş için. Ve biz bunu Alzheimer, Parkinson vb. hastalıkları çözmek için de yapıyoruz ama aynı zamanda bu beyin nasıl bir şey? Hafıza nasıl çalışıyor? İşitme anlama nasıl çalışıyor? Ve başka şeyleri nasıl yapabiliriz araştırıyoruz ve çok ciddi ilerliyor. Avrupa nın en büyük süper computeri ancak bir kedi beynini modelleyebilecek sofistikasyonda. İnsan beyninin bin kat daha sofistike olduğu var sayılıyor. İnsan beyninin tek bir bilgisayarda full modellenmiş halini 2030larda falan ulaşmış olacağız. Muhtemelen biraz daha hızlı ilerlemiş olacaktır. bunları da kitabın dijitalleşmesi olarak düşünebiliriz. Başka bunlara aşikar pazar yeri barter ile başladı ticaret. Parayı icat ettik, para çok önemli bir etkisi oldu insanlık üzerine. Ben Galata da yaşadığım için hep Galata nın resimlerini koyuyorum. Galata 15. ve 16.yüzyılın Shanghay Limanı. Dünyanın en büyük limanı Karaköy limanı. İpek Yolu nun sonu, İpek Yolu burada bitiyor. Cenevizli ve Venedikli tacirler buradan nimetleri alıp Avrupa ya götürüyor. Yeni dünya keşfedilmemiş daha ya da keşfedilmiş olsa bile daha çok önemli yeri yok dünyada. Akdeniz, Venedik ve Ceneviz ile birlikte dünyanın en büyük en önemli ticaret limanları. Dolayısıyla burada küreselleşme, küresel ticaret cereyan ediyor. Burada bankalar var, finansman, nakliyeciler, taşıyıcılar var vs. her türlü faaliyet var burada. Bugün bunları Galata da gezip görebilirsiniz. 500 yıl ileriye atladığımızda bugün küresel ticaret konteynerdır. Konteyner bugün çok önemli bir ihracatları konteynerlar ile yapıyoruz. Şu an dünyanın en işlek denizi Güney Çin Denizi. Dünyanın en hassas bölgesi diyoruz. Güney Çin Denizi ne 5 noktadan girilebiliyor sadece ve Çin bunların tamamını tutmuş durumda. Çin in tuttuğu yerin dışında Amerika nın askeri gemileri var. Ve şu an Çin ve Amerika dünya ticaretini o bölgeden kontrol etmekteler. Para yerine büyük oranda pazarlar geçti. Market kelimesi çok yoğun kullanılıyor İngilizce de. Serbest Pazar ekonomisinin iki ekolü vardır: Keynesyan ve Hayek ekolleri. Bunları da şu an deniyoruz, farklı ülkeler farklı şeyler. Avrupa Birliği ile Amerika Keynes modeli izliyor. Hayek tarzı giden ülkeler de var. Tamamen serbest bırakalım devlet müdahalesi olmasın ve devlet müdahalesi olmayınca nelerin olduğunu aslında gördük. Buna rağmen bunu hala savunan insanlar var. Ticareti büyük oranda dijitalleştirdik, elektronik ticarete geçtik. Amerika da kırtasiye dükkanı bulmak mümkün değil şehirlerde artık nerdeyse hiç yok. Bloknot alıp aklıma gelenleri yazmak istiyordum birtakım müzeleri geziyordum. Bloknot alabileceğim bir yer bulamadım. Çünkü herkes e-ticaret ortamlarından alıyor. Peki, bu nereye gidecek. Bunu da gördük aslında alacağımız eşyayı download edeceğiz. Ve köşe başlarında bugün fotokopi dükkanları var. O fotokopi dükkanlarının kenarına bir de trade printer kuracaklar. Download ettiğimiz eşyayı usb ile götüreceğiz ve bunun bir çıktısını alabilir miyiz diyeceğiz. Buna eşyanın dijitalleşmesi mi denir ne deriz ama bunlar oldukça hızlı yaygınlaşacak. Trade printer aslında eski bir teknoloji. Ar-ge laboratuvarlarında ürün geliştirme ajanslarında kullanılan bir teknoloji. 1.si çok pahalı idi 2.si çok yaygın değildi. Bugün bunlar çok yaygın. İnsanlar Google maps, Google search vb. gibi şeylere çok alıştılar. Çocuklar çok rahatlıkla trade modelleme yapabiliyor, basit şeyler de olsa. O kadar çok şey trade modellendi ki mimarlık büroları ürün geliştirme ajansları tarafından. Bir de telefon ve onun kamerası da dahil olmak üzere bu trade scanner a dönüştü. Otodeski üreten şirketin bir trade scaner uygulaması var ücretsiz. Ve bir eşyanın etrafında 360 derece fotoğrafını çekiyorsunuz tane.

51 Ve bunu tripod yaparak çok daha kaliteli bir şekil yapabilirisiniz. Ve o eşyanın trade modelini size üretiyor. Hatta ilgili bir web servisine gönderip o fotoğrafını çektiğiniz eşyanın ya da kişinin replikasını alabilirsiniz. Bu Türkiye de de mümkün. Bizde de trade printer büroları var. Buna da ticaretin dijitalleşmesi diyebiliriz. Bir sektöre daha bakalım. Tarımın gelişimine bakalım mesela. İnsan gücü ile yapıyorduk tarımı, hayvanları evcilleştirdik yıl ileriye atladığımızda bugün tarım bizim ülkemizde de çok başarılı bir şekilde yapamasak da çok büyük bir endüstri. Çünkü karnımız bununla doyuyor. Ve bunu büyük ölçekli yapmanız gerekiyor. Küçük ölçekli yaptığınız sürece telef olur. Ve maalesef burada doğal seleksiyon cereyan ediyor. Bu ölçekte yapmak gerekiyor tarımı, tarlaları birleştirmek gerekiyor. Büyük makinelerle yapmak gerekiyor ve ayrıca bilim kullanmak gerekiyor. Genetik, dijital teknolojiler ve özellikle de bilgi kullanılmadığı sürece hava durumu bilgisi tarlanın bilgisi vb. piyasaların bilgisini kullanmadığınız sürece tarımda başarılı olmanız artık mümkün değil. Bunun geleceğine doğru baktığımızda hayvancılığın da dijitalleşmesi bu bir robot sağım makinesi olabilir. Hijyen olarak teknolojiler çok daha yararlı. İnsan faktörü ve verimlilik açısından bu tür teknolojilere geçmek zorundayız. Maalesef bunun bir sonraki aşaması nedir derseniz. Tavuk çiftliğine giden var mı aranızda bilmiyorum. Biz normalde 4 ayda yenilebilir hale gelen tavuğu biz 45 günde yenilebilir hale getiriyoruz. Yediğimiz tavuklar mutlu köy tavuğu değil. Çünkü 7 milyar insana mutlu köy tavuğu yetmiyor. Bu tavuklarla besleniyoruz. Turkcell in Artvin de yaptığı bir proje var. Çiftliği dijitalleştirmişler. Pilot bir proje. Sonra çiftçinin korkunç bir telefon faturası gelmiş. Ne oldu böyle konuşmamıştık sizinle demiş. Sonra bir bakmışlar koyunlar tam sınır bölgesine çok yaklaşmışlar. Gürcistan hat şebekesine geçmiş bu cihaz ve o yüzden çok yüksek bir fatura gelmiş. Sonra Turkcell anteni güçlendirince tekrar kontrol altına almışlar. Ama bu sektör bu şekilde dijitalleşiyor ve dijitalleşmek zorunda. Yoksa milyar insanın karnını doyuramayız hem tarım olarak hem hayvancılık olarak. Artık bugün tamamıyla sanayileştik. Büyük otomotiv fabrikası gezen var mı aranızda bilmiyorum hiç. Bizim Türkiye deki tesisler çok yeni. Mesela Ford Otosan Ford un en iyi 2-3 fabrikası arasında gösteriliyor. Ve orda 300 bin araç üretiliyor yılda. 300 bin aracı yıla böldüğünüzde aşağı yukarı 1.5 dakikada bir bandın ucundan bitmiş bir araç çıkıyor. Bu müthiş bir performans. Tabi onun toparlanma boyama vs. süreci çok daha uzun sürüyor elbette ama. O süreç o kadar optimize edildi ki dakika başı araba çıkıyor bandın ucundan. Ve bu arabaların hepsi farklı birbirinden. Yani renkli farklı, direksiyonu sağda solda, kliması farklı, koltuk düzeni farklı vs. Başka daha ilginç bir dijitalleşme anlatalım. SKF ülkemizde de bilinen bir İsveç rulman şirketi. Tamamen klasik bir iş rulman, demir çelik sanayisi. kalıplarla dökülen hassasiyet gerektiren çok yüksek kalite gerektiren. Bu iş nasıl dijitalleşir acaba. 2000li yılların başında SKF nin üst düzey bir grubu bir araya gelmiş ve demişler ki SKFnin varoluş sebebi nedir? Demişler ki biz dünyanın en iyi rulmanını üretiriz. Tamam da ama rulman kendi başına bir işe yaramaz ki. Rulman ne işe yarıyor? Rulman bir makinenin içinde işe yarıyor bir fabrikada işe yarıyor. Demek ki biz süreklilik yalın akış veya başka bir tabirle hizmet kalitesi sağlıyoruz. SKF bu rulmanların etrafındaki teknolojiler dijital rulman ürettiler. Rulmanın yanında sensör var. Bu sensör titreşimi, tozu, ısıyı, nemi, yağı algılıyor ve bunları biriktiriyor. Rulmanın ne zaman kırılabileceğini öngörüyorlar. Ve dolayısıyla bir iş makinesi bir fabrika ya da içinde rulmanın olduğu herhangi bir alet durmaktan kurtarılıyor. Ve böylece SKF artık adet fatura kesmiyor, adet rulman satmıyor. Hizmet anlaşması yapıyor müşterileriyle ve çok daha başarılı çok daha konvansiyonel bir işi bir dijital iş haline getirdiler. Aynısını General Electric uçak türbinleriyle yapıyor. Böyle bir türbin üzerinde sensör var. Bunların hepsi online realtime veri topluyor. Burası çok hassas bir iş tabi. Hepimiz çok sık uçuyoruz. Uçak güvenli bir seyahat metodu. Haber sayısı giderek azalıyor. Davut Bey ile sohbetimizde de fm transmitter den bahsetmiştim. Bu cihazın genişliği 4 nanometro ve şu an bu fm dalgası yayınlayabiliyor. Bugün fm dalgası yayınlayabilen bir cihaz 2-3 senelik geliştirme sonrasında wifi dalgası da yayınlar ve algılar. Bu bizim herhangi bir şeyi internete bağlamamızı mm nin altına düşürebileceğini gösteriyor. 4 nanometreyi hayal etmemiz için 250 adet bundan yan yana dizdiğimizde ancak 1 mm yapıyor. Bu şu an gerçek bir teknoloji. Seri olarak neredeyse üretebileceğimiz teknoloji. Bu da üretimin dijitalleşmesi diyebiliriz.

52 Ve bunu tripod yaparak çok daha kaliteli bir şekil yapabilirisiniz. Ve o eşyanın trade modelini size üretiyor. Hatta ilgili bir web servisine gönderip o fotoğrafını çektiğiniz eşyanın ya da kişinin replikasını alabilirsiniz. Bu Türkiye de de mümkün. Bizde de trade printer büroları var. Buna da ticaretin dijitalleşmesi diyebiliriz. Bir sektöre daha bakalım. Tarımın gelişimine bakalım mesela. İnsan gücü ile yapıyorduk tarımı, hayvanları evcilleştirdik yıl ileriye atladığımızda bugün tarım bizim ülkemizde de çok başarılı bir şekilde yapamasak da çok büyük bir endüstri. Çünkü karnımız bununla doyuyor. Ve bunu büyük ölçekli yapmanız gerekiyor. Küçük ölçekli yaptığınız sürece telef olur. Ve maalesef burada doğal seleksiyon cereyan ediyor. Bu ölçekte yapmak gerekiyor tarımı, tarlaları birleştirmek gerekiyor. Büyük makinelerle yapmak gerekiyor ve ayrıca bilim kullanmak gerekiyor. Genetik, dijital teknolojiler ve özellikle de bilgi kullanılmadığı sürece hava durumu bilgisi tarlanın bilgisi vb. piyasaların bilgisini kullanmadığınız sürece tarımda başarılı olmanız artık mümkün değil. Bunun geleceğine doğru baktığımızda hayvancılığın da dijitalleşmesi bu bir robot sağım makinesi olabilir. Hijyen olarak teknolojiler çok daha yararlı. İnsan faktörü ve verimlilik açısından bu tür teknolojilere geçmek zorundayız. Maalesef bunun bir sonraki aşaması nedir derseniz. Tavuk çiftliğine giden var mı aranızda bilmiyorum. Biz normalde 4 ayda yenilebilir hale gelen tavuğu biz 45 günde yenilebilir hale getiriyoruz. Yediğimiz tavuklar mutlu köy tavuğu değil. Çünkü 7 milyar insana mutlu köy tavuğu yetmiyor. Bu tavuklarla besleniyoruz. Turkcell in Artvin de yaptığı bir proje var. Çiftliği dijitalleştirmişler. Pilot bir proje. Sonra çiftçinin korkunç bir telefon faturası gelmiş. Ne oldu böyle konuşmamıştık sizinle demiş. Sonra bir bakmışlar koyunlar tam sınır bölgesine çok yaklaşmışlar. Gürcistan hat şebekesine geçmiş bu cihaz ve o yüzden çok yüksek bir fatura gelmiş. Sonra Turkcell anteni güçlendirince tekrar kontrol altına almışlar. Ama bu sektör bu şekilde dijitalleşiyor ve dijitalleşmek zorunda. Yoksa milyar insanın karnını doyuramayız hem tarım olarak hem hayvancılık olarak. Artık bugün tamamıyla sanayileştik. Büyük otomotiv fabrikası gezen var mı aranızda bilmiyorum hiç. Bizim Türkiye deki tesisler çok yeni. Mesela Ford Otosan Ford un en iyi 2-3 fabrikası arasında gösteriliyor. Ve orda 300 bin araç üretiliyor yılda. 300 bin aracı yıla böldüğünüzde aşağı yukarı 1.5 dakikada bir bandın ucundan bitmiş bir araç çıkıyor. Bu müthiş bir performans. Tabi onun toparlanma boyama vs. süreci çok daha uzun sürüyor elbette ama. O süreç o kadar optimize edildi ki dakika başı araba çıkıyor bandın ucundan. Ve bu arabaların hepsi farklı birbirinden. Yani renkli farklı, direksiyonu sağda solda, kliması farklı, koltuk düzeni farklı vs. Başka daha ilginç bir dijitalleşme anlatalım. SKF ülkemizde de bilinen bir İsveç rulman şirketi. Tamamen klasik bir iş rulman, demir çelik sanayisi. kalıplarla dökülen hassasiyet gerektiren çok yüksek kalite gerektiren. Bu iş nasıl dijitalleşir acaba. 2000li yılların başında SKF nin üst düzey bir grubu bir araya gelmiş ve demişler ki SKFnin varoluş sebebi nedir? Demişler ki biz dünyanın en iyi rulmanını üretiriz. Tamam da ama rulman kendi başına bir işe yaramaz ki. Rulman ne işe yarıyor? Rulman bir makinenin içinde işe yarıyor bir fabrikada işe yarıyor. Demek ki biz süreklilik yalın akış veya başka bir tabirle hizmet kalitesi sağlıyoruz. SKF bu rulmanların etrafındaki teknolojiler dijital rulman ürettiler. Rulmanın yanında sensör var. Bu sensör titreşimi, tozu, ısıyı, nemi, yağı algılıyor ve bunları biriktiriyor. Rulmanın ne zaman kırılabileceğini öngörüyorlar. Ve dolayısıyla bir iş makinesi bir fabrika ya da içinde rulmanın olduğu herhangi bir alet durmaktan kurtarılıyor. Ve böylece SKF artık adet fatura kesmiyor, adet rulman satmıyor. Hizmet anlaşması yapıyor müşterileriyle ve çok daha başarılı çok daha konvansiyonel bir işi bir dijital iş haline getirdiler. Aynısını General Electric uçak türbinleriyle yapıyor. Böyle bir türbin üzerinde sensör var. Bunların hepsi online realtime veri topluyor. Burası çok hassas bir iş tabi. Hepimiz çok sık uçuyoruz. Uçak güvenli bir seyahat metodu. Haber sayısı giderek azalıyor. Davut Bey ile sohbetimizde de fm transmitter den bahsetmiştim. Bu cihazın genişliği 4 nanometro ve şu an bu fm dalgası yayınlayabiliyor. Bugün fm dalgası yayınlayabilen bir cihaz 2-3 senelik geliştirme sonrasında wifi dalgası da yayınlar ve algılar. Bu bizim herhangi bir şeyi internete bağlamamızı mm nin altına düşürebileceğini gösteriyor. 4 nanometreyi hayal etmemiz için 250 adet bundan yan yana dizdiğimizde ancak 1 mm yapıyor. Bu şu an gerçek bir teknoloji. Seri olarak neredeyse üretebileceğimiz teknoloji. Bu da üretimin dijitalleşmesi diyebiliriz.

53 Ekrandaki görüntü biyonik bir göz. Hayalden bahsetmiyorum gerçek biyonik bir göz. Biz beyinde görme sinirinin nasıl çalıştığını ve görme duyusunun nasıl çalıştığını büyük oranda çözdük. Bu biyonik göz ile doğuştan görmeyen bir kişiyi bir yere çarpmayacak kadar siyah beyaz ve düşük çözünürlükte görebilir hale getiriyoruz. Bu bir kamera teknolojisi ve o kameradan aldığımız sinyali elektronik sinyale dönüştürüyoruz sinir hücresine veriyoruz ve beyin onu ağılayabiliyor beyindeki o görme duyusu tahrip olmadığı sürece. Burada şöyle bir soru çıkıyor karşımıza. Bu akıl gıdıklayıcı bir soru. Bu gözün ne tür bir özelliği olsa şu an gören sağlıklı gözünüzden vazgeçersiniz? Bu sorularla karşılaşacağız. Belki çocuklarımızda belki torunlarımızda belki torunlarımızın çocuklarında ama insanlık bu soru ile karşılaşacak. Çünkü biz şununla karşılaştık. Geçen yaz olimpiyatlarda bir arkadaşımız koştu: Oscar Pistorius. Ve bu arkadaş Paralimpik te koşmadı sadece. Sağlıklı olimpiyatlarda da koştu. Çünkü Uluslararası Olimpiyat Komitesi ne dava açtı ve dedi ki ben sağlıklı kişilerle aynı özellikteyim ve onlarla yarışmak istiyorum. Uygun görüldü. Bence bir deneydi. Yenildi kazanamadı ve hatta Paralimpik te de kazanamadı. Ama bunun avantaj sağladığını söyleyen bilim adamları var. Ve Paralimpikleri kazanmamasının sebebi kazanan kişinin protezlerinin daha uzun olmasından kaynaklanıyor ve ona da dava açtı. Dedi ki sen avantaj sağladın. Bu bir nevi doping. Yarın olimpiyatta altın madalya kazanmak isteyen bir sporcu sağlıklı bir ayağından bacağından vazgeçip böyle bir şey taktırmak ister mi? Gözle aynı soru. Bugün altın madalya kazanmak için şöhretli olmak için türlü türlü işler yapıyor insanlar. Bunları da yapabilir. Beyin araştırmalarını defalarca vurguladım. Human Brain Project olarak youtube da search edin pek çok videosu var. Avrupa Birliği ndeki proje, bize en yakın olan ve bize zihniyet olarak da en yakın olan proje ve en ilerlemiş proje. En azından dünyaya paylaştıkları bilgi bakımından ciddi ilerlemiş bir proje. Çünkü Çin de projenin nasıl gittiğini bilmiyoruz tam olarak belki daha ilerlemiş olabilirler ama çok deşifre etmiyorlar. Acaba biz bir başka insanın beynindeki düşünceleri aktarabilecek miyiz? Hep aklımıza kötü şeyler gelmesin. Steven Hawking var biliyorsunuz bir bilim adamı ve külliyen engelli. Buna rağmen kitap yazabiliyor ve buna rağmen BigBang i açıklamaya çalışıyor, buna rağmen dünyanın en büyük fizikçilerinden birisi. o kişinin beynini biz bir yere nakledebilsek sağlıklı bir insana ya da onun düşüncelerinden daha hızlı daha büyük çaplı bir şekilde istifade edebilsek iyi olmaz mı? Muhtemelen olabilir. Başka yine eğlenceli bir aplikasyon söyleyeyim. Bu da gerçek bir uygulama. Biraz daha geri kalmış ve totaliter toplumlarda karşılaştığımız bir şey. Varlıklı insanlar dünyanın önde gelen zengin insanları servetlerini kendi çocuklarına bırakırken çok seçici davranıyorlar. Bunu bizim Osmanlı daki taht kavgalarına vb. şeylere benzetebiliriz. Çok normal çünkü o servetin büyümesini istiyorlar, o ailenin yücelmesini istiyorlar. Ama çocukları yeterince vasıflı değil. Bu projelere başvuranlar var. Benim akıllı bir veliahtta ihtiyacım var yoksa ben serveti bunlara emanet edemem bunu çarçur edecekler. Bunlar gerçek aplikasyon. Böyle bir Pazar var dünyada çok az müşterisi var ama birkaç müşterisi var. Bir de belki takip etmeniz işin eğlence boyutu ama Hollywood şu an bu işe el attı. Holyywood da son dönemde çıkan büyük filmlere baktığınızda dijitalle ilgili, dijital insanın geleceği üzerine çok ilginç filmler var. Mesela Elysium yeni çıktı. Bu harici bir iskelet. Bu satılan bir teknoloji ve normal sırt çantası gibi giyiyorsunuz üzerinize ve kolunuzu rahatlıkla kilo kaldırabilir hale geliyor. Bu özellikle teknisyenler ve büyük aletlerde, uçaklarda tamirat yapması gereken insanlar için çok müthiş bir şey. Hatta uzaktan da yapabiliyorsunuz bunu. Robot kolu diyelim buna. Robot insana da dönüşebiliyorsunuz. Askeri alanda uygulaması var. Çok hızlı koşabilir uzağa atlayabilir hale geliyorsunuz bacaklarınıza da aynı şeyi takabiliyorsunuz. Ve beyninize de. Dediğim gibi beyin bizim çok ilgimizi çekiyor. başka bir film ise Suretler diye Türkçeye çevrilmişti. Polisin avatarı dolaşıyor sokaklarda kendisi evde oturuyor. Düşünce gücü ile o avatarı yönlendiriyor. Sonra bunun avatar filmi çıktı ve o çok başarılı oldu. Ender s Game yine gezegenler arası savaşlar ve insanüstü varlıklar var. Tron da çok müthiş bir filmdir. Bir bilgisayar oyununa dalıyorsunuz Matrix e geçiyorsunuz bir nevi. Bu da insanın dijitalleşme sürecidir diyebiliriz. Sonuç burada 3 tane şey çıkacak. Bunlar mems teknolojileri, troller, robotlar. Her şeyi dijital hale getireceğiz. Amazonu izlemişsinizdir Amazon artık eşyaları robotla evimize göndermeyi düşünüyor. Tronlar uçacak sağda solda.

54 Emniyetin, Amazon un, PTT nin tronları uçacak. Özel şirketlerin ecza depolarının tronları uçacak. Bu normal bir görüntü olacak. Bunun için de hava sahasının düzenlenmesi lazım. Benim bir arkadaşım var mesela bir gözlükle 10kmye kadar uzaktan kumanda ile uçuyor. Ne yapıyorsun diyorum. Manzaraya bakıyorum diyor. Evden çıkıyor ve uzaktan kumandalı bir planör ile ve 10 km çapında onu komuta edebiliyor. Cihaz nereye uçarsa ucundaki kamera ile o görüntüyü alıyor. Kamera da uzaktan kumandalı yani sağa sola çevirebiliyor. Ama kaçak uçuyor çünkü bunun henüz yasası yok. Bir nevi de yasak diyebiliriz çünkü uçmaması gerekir. Ama youtube de böyle yeterince video var. Boğaz Köprülerinin arasından uçan, başka yerlerden uçan var. Hava sahası gittikçe kalabalıklaşacak ve hava da dijitalleşecek. Ben bir deney yapmış insanım şehirden çıkıp daha sakin bir hayatta yaşayabilir miyim diye denemiş birisiyim. Ama olmadı İstanbul a geri döndük. Ve hepimiz sabırsızız, hayatımız çok hızlı cereyan ediyor. İçimizdeki en sakin birisi bile çağrı merkezinde bir iş yapması gerektiğinde, doktor sırasında ya da banka sırasında sabırsızlanıyor. Dolayısıyla her şeyin hızlanması gerekiyor. Google glass teknolojisi düşünün mesela. Realtime çalışması geren bir teknoloji. Realtime çalışmazsa ben hep şöyle bir örnek veririm. İstiklal caddesinde yürüyorsunuz ve bir cafe gördünüz, o cafenin de kampanyası var. Kampanyanın Google glass da çıkması gerekiyor. Oradan geçerken o kampanya çıkacak ki siz o cafeye giresiniz. Ama teknoloji ağır çalışıyor. 1 dakika sonra ya da 10 dakika sonra siz oradan geçtikten sonra o kampanyanın hiçbir esprisi kalmıyor. hatta tam tersi bir sonraki cafeye reklam yapmış oluyorsunuz. Bir kahve içsem iyi olur, ama orayı da geçtim oraya dönmem artık diyeceksiniz. Dolayısıyla bunlar realtime çalışması gereken şeyler. Buna da gerçek zaman diyoruz. Bu çok önemli bir şey. Son olarak da her şey akıllanacak yani. Dijital olan her şey kayıt bırakıyor. O kayıtların hepsini topluyoruz ve buna big data diyoruz zaten. Onların hepsini büyük veri merkezlerinde işleyebilir hale getiriyoruz. Bu da çok müthiş bir şey. Microsoft un dediği üzere şu an dünyanın en büyük donanım alıcılarından birisiyiz biz. Dünyanın farklı yerlerinde büyük veri merkezleri kuruyoruz. Elimizdeki datayı ve dünyada var olan datayı kullanabileceğimizin hesabını kitabını yapıyoruz. Sonra da bu verileri görsel hale getiriyoruz. O da bir Microsoft teknolojisi Serves dedikleri bir sehpa. Ve o sehpa üstünde şirketin durumunu yansıttınız. Genel müdürün işi ne kadar kolaylaştı değil mi? Bu da yepyeni bu big data dalgasının matematikçilerin istatistikçilerin önümüzdeki 50 yıl boyunca çok rahatlıkla iş yapabilecekleri bir sektör bu verilerin toparlanması, bunlardan akıl üretilmesi, bunların analiz edilmesi. Özetle ilginç bir yüzyıla girdik. Bu yüzyıl boyunca hem bilişimciler için yapacak çok şey var hem de bir sonraki kuşaklar için yapacak çok iş var. Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.

55 Sonuç Türkiye nin önemli finans ve ekonomi merkezlerinden biri olan İstanbul son yıllarda gelişen teknolojik çağın atılımlarını takip ederek yeni bir yapılanmaya gidiyor. Türkiye dijital yaşamı adeta yeniden keşfediyor. Dijital alandaki gelişmeler hiç kuşkusuz hayatımızın her noktasında bizlerle birlikte. Günümüzde herkesin elinde telefonlar var, tweetler atılıyor, sosyal medya üzerinden yorumlar yapılıyor, çekilen fotoğraflar instagramda paylaşılıyor. Sosyal medya ve dijital alan hayatımıza bu denli etkiler yapıyor. Hayatımızı bu kadar yakından ilgilendiren bizlere bu kadar fazla temas eden dijital dünyayla ilgili neler biliyoruz veya bildiklerimizin ne kadarı doğru? vb. sorulara düzenlediğimiz Yeni Dijital Dünya Zirvesi nde cevaplar aradık. Bilgi Ekonomisi Derneği olarak düzenlediğimiz bu zirvede devlet yönetimine sosyal medyanın etkisi, teknolojinin geçmişi, bugünü ve geleceği, dijital dünya trendleri, dijital vatandaş algısı ve dijital vatandaş memnuniyeti konuları üzerine önemli isimler değerli fikirlerini ortaya koydular. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

56 Etiler Mah. Bıyıklı Mehmet Paşa Sok. No: 11/2 Çamlık Apt. Beşiktaş / İstanbul Tel:

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

2 Ekim 2013, Rönesans Otel 1 MÜSİAD Brüksel Temsilciliği Açı çılışı ışı 2 Ekim 2013, Rönesans Otel T.C. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış,.... T. C. ve Belçika Krallığının Saygıdeğer Temsilcileri, 1 2 STK ların Çok Kıymetli

Detaylı

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 9.11.2017 Sayın Bakanım, STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 1 İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Kıymetli Basın Mensupları, Global

Detaylı

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı Türkiye-Yunanistan İş Forumu İzmir, 8 Mart 2016 Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı T.C. Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu; Yunanistan Başbakanı Sayın Alexis Tsipras; Saygıdeğer Bakanlarım; Değerli Türk ve Yunan

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar, SESRİC-GED İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Mesleki Eğitimin Modernizasyonu Projesi Hazırlama Amacı ile Yapılacak Çalıştay da Sayın Bakanımızın yapacağı konuşma (09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Detaylı

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda! SUNUMUMUZA HOŞGELDİNİZ Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda! Haber ve bilgi verme amacı başta olmak

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

2000 li yıllardan itibaren teknolojinin hızlı gelişiminden belki de en büyük payı alan akıllı telefon ve tabletler gibi kablosuz iletişim olanağı

2000 li yıllardan itibaren teknolojinin hızlı gelişiminden belki de en büyük payı alan akıllı telefon ve tabletler gibi kablosuz iletişim olanağı 2000 li yıllardan itibaren teknolojinin hızlı gelişiminden belki de en büyük payı alan akıllı telefon ve tabletler gibi kablosuz iletişim olanağı sağlayan cihazların daha iyi, hızlı ve ucuz modellerle

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! Türkiye nin gündemine damgasına vuran önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı

Detaylı

HP, Y Kuşağına Ulaşmak için İlgi Çekici YouTube Reklamları Kullanıyor

HP, Y Kuşağına Ulaşmak için İlgi Çekici YouTube Reklamları Kullanıyor HP, Y Kuşağına Ulaşmak için İlgi Çekici YouTube Reklamları Kullanıyor Yayınlanan Mayıs ayı 2016 Konular Video Reklâm HP artık dijital video ile tek bir platform üzerinden tüm Y kuşağı kitlesine ulaşabiliyor.

Detaylı

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz. Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz. Beyazız. Bir rengin tarafı değiliz. Elimizden geldiğince iyilik

Detaylı

Dijital Katalog Nedir?

Dijital Katalog Nedir? Dijital Katalog Nedir? Dijital Katalog, Dijital ortamda eskimeyen, yıpranmayan, daima renkli ve interaktif kalan bir Online Katalog olarak özetleyebiliriz. Dijital Katalog ile Ürünlerinizi, Hizmetlerinizi

Detaylı

Digital Age. Yeni Nesil Mutluluk Araştırması. Nisan, ZENNA Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması Nisan, 2017

Digital Age. Yeni Nesil Mutluluk Araştırması. Nisan, ZENNA Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması Nisan, 2017 Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması Nisan, 2017 Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması, ZENNA Kurumsal Marka Yönetimi Araştırmaları ve Danışmanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir. Araştırma

Detaylı

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015 Sayın YÖK Başkanı, Üniversitelerimizin Saygıdeğer Rektörleri, Kıymetli Bürokratlar ve Değerli Konuklar, Kalkınma Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan Yükseköğretimin Uluslararasılaşması Çerçevesinde

Detaylı

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler... TÜRKONFED BAŞKANI TARKAN KADOOĞLU TKYD KURUMSAL YÖNETİM ZİRVESİ KONUŞMA METNİ 14 Ocak 2016 Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Detaylı

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim,

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim, Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler Sayın Bakanlarım, Valim 15 Ekim 2015, İzmir Sayın MV'lerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, MÜSİAD İzmir Şubemizin düzenlediği

Detaylı

GENÇLER ARASINDA İNTERNET BAĞIMLILIĞI FARKINDA MIYIZ?

GENÇLER ARASINDA İNTERNET BAĞIMLILIĞI FARKINDA MIYIZ? farkında mıyız? GENÇLER ARASINDA İNTERNET BAĞIMLILIĞI FARKINDA MIYIZ? genclerfarkindamiyiz.com İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu (İMEF) tarafından yürütülecek olan Gençler Arasında İnternet Bağımlılığı-

Detaylı

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Y jenerasyonunun internet bağımlılığı İK yöneticilerini endişelendiriyor. Duygusal ve sosyal becerilere sahip genç profesyonel bulmak zorlaştı. İnsan

Detaylı

1.Mucit kime denir? 2. Bildiğiniz icatları söyleyiniz. Yeni bir buluş ortaya koyan, icat edene mucit denir.

1.Mucit kime denir? 2. Bildiğiniz icatları söyleyiniz. Yeni bir buluş ortaya koyan, icat edene mucit denir. 1.Mucit kime denir? Yeni bir buluş ortaya koyan, icat edene mucit denir. 2. Bildiğiniz icatları söyleyiniz. Telefon, fotoğraf makinesi, ampul, pusula, tekerlek, internet, yazı Bitkilerde döllenme sonunda

Detaylı

İşimizi aşımızı müşterimizi Sosyal Medyayla BÜYÜTÜYORUZ.

İşimizi aşımızı müşterimizi Sosyal Medyayla BÜYÜTÜYORUZ. Yeni nesil dijital liderlik ajansı İşimizi aşımızı müşterimizi Sosyal Medyayla BÜYÜTÜYORUZ. Dijital yolculukta, 48 milyon sabit internet kullanıcısı, 45.3 milyon mobil internet kullanıcısı 8 milyon aktif

Detaylı

İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014

İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014 İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014 Sayın Valim, Sayın Belediye Eş Başkanları, Sayın Başkanlar, Saygıdeğer Protokol, Değerli Davetliler

Detaylı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Maruf Vakfı Genel Merkezinin Açılışına Katıldı. Maruf Vakfı Genel Merkez açılışı, Vakfımızın Zeytinburnu ndaki merkezinde

Detaylı

TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ

TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ 7.A.1. Teknoloji ve Tasarım Öğreniyorum Burdur İl Koordinatörleri Teknoloji Nedir? Teknoloji, insanların gereksinimlerine(ihtiyaçlarına) uygun yardımcı araç ve aletlerin yapılması

Detaylı

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek Tarih: 19.01.2013 Sayı: 2014/01 İSMMMO dan Türkiye nin Yaratıcı Geleceği / Y Kuşağı Raporu Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek İSMMMO nun Türkiye nin Yaratıcı Geleceği / Y Kuşağı adlı

Detaylı

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ 02.04.17 Sayın Başbakanım, Sayın Bakanlarım, Sayın Valim, Milletvekillerim, Büyükşehir Belediyesi Başkanım, İş ve Siyaset Dünyasının,

Detaylı

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir. Sayın Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir. Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu TUSAF yönetimi başta olmak üzere, kongremizin

Detaylı

SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi

SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) 4. Olağan Genel Kurulu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı(ÇSGB) Süleyman Soylu nun ev

Detaylı

Türkiye, e-ticarette yüzde 5 e ulaştı

Türkiye, e-ticarette yüzde 5 e ulaştı Türkiye, e-ticarette yüzde 5 e ulaştı Mart 30, 2012-1:01:27 Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, ''Türkiye'de geçen yıl e-ticaret rakamı 20 milyar lira, 10 milyar doların üzerine

Detaylı

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni GSO-TOBB-TEPAV Girişimcilik Merkezinin Açılışı Kredi Garanti Fonu Gaziantep Şubesi nin Açılışı Proje Değerlendirme ve Eğitim Merkezi nin Açılışı Dünya Bankası Gaziantep Bilgi Merkezi Açılışı 23 Temmuz

Detaylı

MÜSİAD İSVİÇRE Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım,

MÜSİAD İSVİÇRE Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım, MÜSİAD İSVİÇRE 25.11.2017 Sayın Başkonsolosum (Asiye Nurcan İpekçi), Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım, İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD dostları, 1

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlanarak dünya standartlarında bir tesis haline getirilen Bodrum Belediyesi

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI 26 Kasım 2014 İstanbul, Sabancı Center TÜSİAD İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye de

Detaylı

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK Steve Wozniak, hesap makinası üreten bir firmada teknisyendi. Tek başına, 1976 da Apple-I ve 1977 de Apple-II bilgisayarlarını icat etti ve satış rekorları

Detaylı

Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması. 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul. Ömer Cihad Vardan

Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması. 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul. Ömer Cihad Vardan Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul Ömer Cihad Vardan T.C. Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci, Sırbistan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı

Detaylı

SayınBakanım, Sayın Valim, Sayın TK Başkanım, Sayın Büyük Şehir Belediye başkanım, Sayın Rektörüm, DeğerliMeslektaşlarım Sayın Basın Mensupları, Ve Sevgili Konuklar, Yıldız Teknik Üniversitesi çatısı altında

Detaylı

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN) SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN) ESKİ MÜFREDAT 1.ÜNİTE İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ 1. İletişimi, olumlu olumsuz etkileyen tutum ve davranışları fark

Detaylı

Ahmet Pura: Dijitaldeki kontrolsüz büyüme korkutuyor

Ahmet Pura: Dijitaldeki kontrolsüz büyüme korkutuyor Ahmet Pura: Dijitaldeki kontrolsüz büyüme korkutuyor Son yıllarda en hızlı ve anlamsız büyüyen mecranın dijital reklam olduğunu belirten Ahmet Pura, Hiç kimse bunun ne olduğunu anlamadı. Bomba duruyor

Detaylı

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi 16.11.2017 Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, Katılım Bankalarımızın Kıymetli Genel Müdürleri, Sayın İnceif

Detaylı

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi T. C. Kocaeli Valisi Sayın Hasan Basri Güzeloğlu, AK Parti Kocaeli Milletvekili Sayı Zeki Aygün, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Ticaret

Detaylı

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA Uluslararası IUA İdareciler Birliği Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve tecrübe paylaşımına zemin hazırlamak amacıyla 21-23 Kasım 2012 tarihlerinde

Detaylı

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ TÜRK-İŞ Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ 25-27 Mayıs 2012 Nova, İbis Hotel - İstanbul Oturumlar Panel

Detaylı

Yaz l Bas n n Gelece i

Yaz l Bas n n Gelece i Emre Aköz Yeni Okur-Yazarlar ve Gazetelerin Geleceği ABD li serbest gazeteci Christopher Allbritton õn yaşadõklarõ bize yazõlõ medyanõn (ki bu tabirle esas olarak gazeteleri kastediyorum) geleceği hakkõnda

Detaylı

EĞLENCEM MEDYA. Prof. Dr. E. Nezih ORHON. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi

EĞLENCEM MEDYA. Prof. Dr. E. Nezih ORHON. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi EĞLENCEM MEDYA Prof. Dr. E. Nezih ORHON Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Merhaba, Öğrencilerimiz ile birlikte hayata geçireceğimiz çalışmalarda deneyim paylaşımı için aşağıdaki şu üç boyutu

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN "SAĞLIĞA YENİLİKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI: MOBİL SAĞLIK RAPORU TANITIM TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN SAĞLIĞA YENİLİKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI: MOBİL SAĞLIK RAPORU TANITIM TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN "SAĞLIĞA YENİLİKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI: MOBİL SAĞLIK RAPORU TANITIM TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI 22 Mart 2016 İstanbul, Sheraton Hotel&Convention Center

Detaylı

Dijital pazarlama bir satış yöntemi değil; ulaşılan sonuçları sayesinde satış artışı sağlayan, bir ilişkilendirme ve iletişim sürecidir.

Dijital pazarlama bir satış yöntemi değil; ulaşılan sonuçları sayesinde satış artışı sağlayan, bir ilişkilendirme ve iletişim sürecidir. Dijital pazarlama bir satış yöntemi değil; ulaşılan sonuçları sayesinde satış artışı sağlayan, bir ilişkilendirme ve iletişim sürecidir. Dijital Pazarlama, rekabet avantajı için yeni kaynaklara ulaşımı

Detaylı

1 ÇALIŞMANIN NASIL SUNULACAĞINI İŞARETLEYİNİZ

1 ÇALIŞMANIN NASIL SUNULACAĞINI İŞARETLEYİNİZ ÇALIŞMAYA DAİR BİLGİLER 1 ÇALIŞMANIN NASIL SUNULACAĞINI İŞARETLEYİNİZ SUNUM:(X) ATÖLYE ÇALIŞMASI: ( ) 2 UYGULAMADA YER ALAN DİĞER PAYDAŞLAR(DERSLER/KURUMLAR) Tüm derslerde uygulanabilecek bir çalışmadır.

Detaylı

ARAŞTIRMANIN KAPSAMI. Saha Tarihi: 9-10 Nisan 2011. 134 ilçe. 35 il. 200 mahalle/ köy. 2366 görüşme

ARAŞTIRMANIN KAPSAMI. Saha Tarihi: 9-10 Nisan 2011. 134 ilçe. 35 il. 200 mahalle/ köy. 2366 görüşme ARAŞTIRMANIN KAPSAMI Saha Tarihi: 9-10 Nisan 2011 35 il 134 ilçe 200 mahalle/ köy 2366 görüşme ARAġTIRMANIN KAPSAMI Türkiye nüfus 73,7 milyon 15-30 YaĢ nüfus 17,3 milyon Araştırma saha uygulama Araştırma

Detaylı

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 1 Sayın Meclis Başkanım,/ Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 2018 yılının/ ilk meclis toplantısına hoş geldiniz diyor,/ sizleri saygılarımla selamlıyorum./ Sözlerime başlarken,/

Detaylı

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler, ÇOCUKLARIN İNTERNET ORTAMINDA CİNSEL İSTİSMARINA KARŞI GLOBAL İTTİFAK AÇILIŞ KONFERANSI 5 Aralık 2012- Brüksel ADALET BAKANI SAYIN SADULLAH ERGİN İN KONUŞMA METNİ Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler,

Detaylı

Bilişim Teknolojileri

Bilişim Teknolojileri Bilişim Teknolojileri Dünyada İnternet Kullanımı 2 milyardan fazla kişi internet kullanıyor. 1 milyardan fazla kişi sosyal ağ sitelerine üye. 5 milyardan fazla cep telefonu kullanıcısı var. Türkiye de

Detaylı

Bilgisayarın Yararları ve Zararları

Bilgisayarın Yararları ve Zararları BİLGİSAYAR NEDİR? Bilgisayarın Yararları ve Zararları ŞEYDA BETÜL KÖSE UFUK TAŞDURMAZLI 1 www.bilgisayarnedir.net 2 Bilgisayarın Yararları ve Zararları Bilgisayarın Yararları ve Zararları Nelerdir? 2006

Detaylı

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası FĐNANSAL EĞĐTĐM VE FĐNANSAL FARKINDALIK: ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER Durmuş YILMAZ Başkan Mart 2011 Đstanbul Sayın Bakanım, Saygıdeğer Katılımcılar, Değerli Konuklar

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI Sayın Katılımcılar, değerli basın mensupları Avrupa Konseyi

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Nr. 514, September 2014 Neslihan Sargut nsargut@isravision.com +90 (212 ) 285 9745

Nr. 514, September 2014 Neslihan Sargut nsargut@isravision.com +90 (212 ) 285 9745 Yapay görme ile kalite sürekli denetim altında Yapay görme teknolojilerinin üretim dünyasına iki büyük faydayı birarada sunduğunu söyleyen ISRA Vision Vistek Genel Md. Yardımcısı Serkan Çakır, "Her üretimin

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN SYMES IN " TÜRKİYE DE ENFLASYON DİNAMİKLERİ: FIRSATLAR VE RİSKLER KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN SYMES IN  TÜRKİYE DE ENFLASYON DİNAMİKLERİ: FIRSATLAR VE RİSKLER KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN SYMES IN " TÜRKİYE DE ENFLASYON DİNAMİKLERİ: FIRSATLAR VE RİSKLER KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI 10 Nisan 2015 İstanbul, Martı Otel Sayın Misafirler, Değerli Katılımcılar

Detaylı

Hashtag ile ilgili bilmeniz gereken herşey Ne zaman hashtag yapmalıyım, nasıl hashtag oluşturmalıyım? HASHTAG KULLANIM REHBERİ

Hashtag ile ilgili bilmeniz gereken herşey Ne zaman hashtag yapmalıyım, nasıl hashtag oluşturmalıyım? HASHTAG KULLANIM REHBERİ HASHTAG KULLANMA REHBERİ 1 Hashtag ile ilgili bilmeniz gereken herşey Ne zaman hashtag yapmalıyım, nasıl hashtag oluşturmalıyım? #HASHTAG Hangimiz günlük olarak kullandığımız sosyal medya platformlarında

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN ve ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN ve ZAMAN 2. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (30 Ekim - 15 Aralık 2017) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Bilişim Teknolojileri Temelleri 2011

Bilişim Teknolojileri Temelleri 2011 Bölüm 1 Bilişim Teknolojileri Temelleri 2011 Dijital Dünyada Yaşamak Hedefler Bilgisayar kullanabilmenin günümüzde başarılı olmak için neden son derece önemli olduğu Bilgisayar sözcüğünün tanımlanması

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Gala Yemeği Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Türk

Detaylı

ARAS KARGO SOSYAL MEDYA KILAVUZU

ARAS KARGO SOSYAL MEDYA KILAVUZU ARAS KARGO SOSYAL MEDYA KILAVUZU DİJİTAL DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE DİJİTAL İLETİŞİM KILAVUZUN AMACI DİJİTAL MANİFESTOMUZ SOSYAL MEDYA İLKELERİMİZ 1. Dinleyin 2. Gizliliğe Önem Verin 3. Bizi Destekleyin 4. İnsana

Detaylı

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ NEDEN GİRİŞİMCİLİK? Girişimcilik geleceğin mesleği olacak Gelişmekte olan ekonomilerde mevcut işletmelerde çalışmak kadar kendi işini kurmak da önemli olmaya başlıyor

Detaylı

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI KEMAL KILIÇDAROĞLU NUN KONUK KONUŞMACI OLDUĞU TOPLANTI YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI 1 ARALIK 2014 İZMİR Cumhuriyet Halk Partisi nin çok değerli Genel Başkanı ve çalışma arkadaşları,

Detaylı

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Açış Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Dünyanın dört

Detaylı

Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı

Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı Ayan YERENOV, Sayın Türkiye-Kazakistan İş Konseyi Türk Tarafı Başkanı Mert SARI, Değerli Katılımcılar,

Detaylı

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR? Haziran 2010 SOSYAL MEDYA ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR? Proje Koordinatörleri: İndeks Araştırma Ekibi Simge Şahin, İstanbul Bilgi Üniversitesi Giriş:

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Ankara Forumunun beşinci toplantısını yaptığımız için çok mutluyum. Toplantıya ev sahipliği

Detaylı

E-DEVLET ve E-TİCARET IT 515

E-DEVLET ve E-TİCARET IT 515 E-DEVLET ve E-TİCARET 280 2006-2010 BİLGİ TOPLUMU STRATEJİSİ TEMEL EKSENLER 1. Sosyal Dönüşüm 2. Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin İş Dünyasına Nüfuzu Eylem ana temaları: Devlet ile İş Yapma Kolaylıklarının

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Benimle Evlenir misin?

Benimle Evlenir misin? Benimle Evlenir misin? Bodrum sokakları ilginç bir evlenme teklifine daha sahne oldu. Bodrumlu genç kaptan Ali Özbaylan 9 yıl önce tanıştığı kız arkadaşı Tuba Cihat a, Milta Marina da bulunan bir kafede

Detaylı

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz Kurumsal Yönetim Zirvesi ne hoş geldiniz.

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz Kurumsal Yönetim Zirvesi ne hoş geldiniz. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muharrem Yılmaz Zirve Açılış Konuşması 15 Ocak 2013, 09.30 09.45 Sermaye Piyasası Kurulumuzun Saygıdeğer Başkanı, Sayın İstanbul Menkul

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

İSLAM KALKINMA BANKASI SERMAYE PİYASASI KURULU ORTAK KONFERANSI

İSLAM KALKINMA BANKASI SERMAYE PİYASASI KURULU ORTAK KONFERANSI İSLAM KALKINMA BANKASI SERMAYE PİYASASI KURULU ORTAK KONFERANSI DR. VAHDETTIN ERTAŞ SERMAYE PIYASASI KURULU BAŞKANI KONUŞMA METNİ Sayın Başbakan Yardımcım, Sayın Hazine Müsteşarım, Yurt dışından gerek

Detaylı

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ K.R. RAVINDRAN U.R. Başkanı 2015 16 Canan ERSÖZ U.R. 2430. Bölge Guvernörü 2015 16 Firuz Harbiyeli 3. Grup Guvernör Yardımcısı Hüseyin MURSAL (Başkan) Süleyman ÇOLAKOĞLU (Asbaşkan) Okşan HALEFOĞLU (Kulüp

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013 Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013 2002 yılından beri Koç Üniversitesi nde lisans ve lisansüstü toplam 16 farklı dersi, 35 farklı şubede anlattım. 8-10 kişilik küçük sınıflara

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

18-24 Mart Yaşlılar Haftası münasebetiyle Üniversitemiz Tıp Fakültesi ve Karabük Alzheimer Derneği organizasyonluğunda üniversitemiz ev sahipliğinde Yaşlılık-Bunama ve Alzheimer Hastalığı Tanıtım ve Bilinçlendirme

Detaylı

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI Portal Adres 2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI : www.salom.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 31.10.2018 : http://www.salom.com.tr//haber-108505-2_israil_ve_yahudilik_konferansi_bandirmada_gerceklesti.html

Detaylı

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz. Aşağıda Emek vererek Yazmış olduğumuz yazı ve bilgileri 5 dakika ayırıp okur inceler ve bizden ücretsiz bir örnek kayıt dosyası talep ederseniz. Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim

Detaylı

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR 13.01.2018 Sayın Valim, Sayın TOKİ Başkan Yardımcım, Sayın Ticaret Odası Başkanım, Sayın Rektörlerim, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve Dostları

Detaylı

Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin Yeri Ve Önemi

Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin Yeri Ve Önemi Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin Yeri Ve Önemi Sunumumuza Bir Soru İle Başlayalım Laptop Tablet Masaüstü Pc Akıllı Telefon Soru1: Hangisini Kullanıyorsunuz? Laptop Tablet Masaüstü Pc Akıllı Telefon Soru2:

Detaylı

İnteraktif Türkler 2009 İnteraktif Mecra Kullanım Araştırması

İnteraktif Türkler 2009 İnteraktif Mecra Kullanım Araştırması İnteraktif Türkler 2009 İnteraktif Mecra Kullanım Araştırması Türkiye nin ilk ve öncü dijital ajansı adinteractive in Türk internet kullanıcısının davranış alışkanlıklarına ışık tuttuğu araştırması İnteraktif

Detaylı