Modern Dünyanın Bunalımı Rene Guenon Çev. Mahmut Kanık Verka Yayınları, İstanbul, 1999, 176 s. Fransız düşünür ve mühtedi Rene Guenon un Mahmut Kanık tarafından çevrilerek 1999 tarihinde Verka Yayınları tarafından elimize ulaşan Modern Dünyanın Bunalımı, günümüzün dünyasını tanımlamada önemli bir kaynak niteliğinde Yeryüzündeki bütün kültürlerde öğretiler ve bu öğretilerin gelecek hakkında olması gerekenle olacak olan arasında bazı kehanetlerde bulunması, bunun yanında ise bütün dinlerin kendilerinde Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi Cilt 10, Sayı 2, 2010 ss. 347 351. db 10/2
348 db dünya hayatı hakkında kötüye doğru bir gidişin olduğu fikrinin mevcudiyeti aşikârdır. Mesela Hint öğretisi manvantara adını verdiği insanlık evriminin ilk ruhaniyetin derece derece kararması şeklinde evreler gösteren dört çağa bölündüğünü öğretmektedir. Biz şu anda kali-yuga veya karanlık çağ denilen dördüncü çağdayız. Söylentiye göre, altı bin yılı aşkın bir süredir, yani klasik tarih olarak bilinen çağlardan çok önceki bir dönemden beri bu çağdayız. (s. 31) Bu öğretiye göre insanlık kötüye doğru bir gidişe sahiptir. Burada gelecek hakkında bu şekilde bir varsayımda bulunan öğretinin de doğu mistisizmine ait olduğunu söylemekte fayda vardır. Haddi zatında Doğu dünyası ile Batı dünyası farklı dünya paradigmalarına sahiptirler. Bu sebeple gelecek hakkındaki kehanetler de farklılık gösterecektir. (s. 49) Ama gerçek manada Guenon a göre gerçek geleneksel dünyanın temsilcisi de Doğu medeniyeti olmak durumundadır. (s. 51) Buna karşın Modern Batı Uygarlığı ise aksi istikamette modern ve gelenek karşıtı bir yapısal özelliği benimsemiştir. (s. 49) Burada sosyo-psikolojik açıdan zaman süreci içerisinde meydana gelecek olan olay ya da olguların insanlığın lehinde mi yoksa aleyhinde mi olacağı, zihinlerde uyanan en belirgin soruyu oluşturmaktadır. Açık bir şekilde diyebiliriz ki geleceğe doğru uzanan bu süreçte ister Doğu medeniyeti olsun isterse de Batı kültürü olsun sosyolojik açıdan seçilmişler ve lanetliler olmak üzere iki sınıf insan kategorisi mevcut bulunacaktır. (s. 27) Guenon a göre toplumu oluşturan unsurlardan biri olarak gelenek karşımıza çıkmaktadır. Burada şunu da açık bir şekilde ifade etmek gerekir ki, Doğu medeniyeti ile Batı kültürünün gelenek kavramından anladıkları anlamlar ve buna bağlı olarak yaptıkları yorumlar da değişik tarzda karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi Batı nın gelenekçi olarak vurguladığı unsurlar Doğu için kastedilen şeylerin aynısı değildir. Doğu zaviyesinden bakıldığında gelenekçi kavramını Doğu için kullanan bir batılı, doğu kriterlerine göre bu sözcüğün daha anlamını dahi bilmemektedir. (s. 57) Buna bir örnek verecek olursak, bir yabancı istilasına karşı gösterilen direnç bir batı toplumunun vakıası olduğu zaman bu bir yurtseverlik olarak nitelendirilir ve tüm övgülere lâyık olur. Aynı şey bir doğu toplumunun vakıası olduğu zaman ise bu bir bağnazlık ya da yabancı düşmanlığı olarak nitelendirilir. Bu durum yansıtılmak istenen sosyolojik olgunun açıklanmak istendiği kavramlarda baskın kültürün hegemonyasını da yansıtmaktadır. Bu anlamda Batı kültürü baskın güç olarak kav-
ramlarda dahi belirleyici güç olarak kendini hissettirmektedir. (s. 154) Bu ve bunun gibi anlamlandırma farklılıkları bilimsel düşünceye de yansımakta ve bilim adamlarının kendi kültüründen olmayan unsurlara önyargılı yaklaşımlarıyla metodolojik açıdan bilimsel çalışmaların geleceğini sıkıntıya düşürecek, geriye dönülmez hatalar yapılmaktadır. Bir taraftan Batı aydını bağımsızlığını sağlamak bahanesiyle tüm bilimleri her üstün ilkeden (vahiyden) ayırmak isterken, modern anlayış, onların bütün derin anlamını ve hatta bilgi açısından bütün gerçek yararını dahi alıp götürmektedir. Bu durum ise sonuçta insanlığı topyekün bir çıkmaza doğru sürüklemektedir. Çünkü batılı manadaki bu tür bir modern anlayış, bilimleri çaresi olmayan dar bir alan içerisine sıkıştırmaktadır. (s. 77) Burada biri alçalan diğeri yükselen iki görüş açısı olduğu söylenilir. Birincisi uygulamalara ulaşmak için ilkelerden hareket eden ama gittikçe ilkelerden uzaklaşan bilginin gelişimine tekabül eder. Ki bu da Batı kültürüne işaret etmektedir. Madde ile uğraşırken maddenin esiri olan modern batı artık kendisinin de nereye doğru gittiğini bilmemektedir. İkincisi ise aşağıdan yukarıya yada daha doğrusu dıştan içe hareket ederek aynı bilgiyi tedricen edinmeye tekabül eder. Bu durum ise en ince detaylarına kadar Doğu medeniyetine işaret etmektedir. Çünkü Doğu medeniyetine göre yaşanılan dünyada aynı şeyler ele alınsa da her zaman öğrenilecek yeni bir şey mutlaka vardır. Bu durum epistemolojik bir sorun değil bilakis bilgiyi elde etme ve kullanma meselesine giden yoldaki Doğu- Batı ayırımını gösteren bir teşhistir. (s. 85) İşte bu noktada Guenon a göre sadece maddeyle ilgilenen bir bilimle yegane geçerli bilginin bilim olduğunu varsayan bir anlayış ve salt bilimcilik safsatasıyla kandırılmış bir insanlık zihninin -kaçınılmaz olarak- pratikte maddeci olan bir insanlık türü yaratacağı aşikardır. (s. 126) Pratikte böyle bir neticeden sonra insanlık, salt bilim gerçekliği üzerine kurgulanan bir dünya görüşü ile astın üstü yargılaması, bilgisizliğin bilgelik önüne engeller koyması, yanlışın hakikat önüne geçmesi, beşerî olanın ilâhî olanın önüne geçmesi, yerin göğün üstüne çıkması ve bireyin kendisini her şeyin ölçüsü yapması, bunun sonucunda da tamamen kendi nispî, yanılabilir aklından çıkardığı yasaları evrene zorla kabul ettirmeye kalkışması ile karşı karşıya kalmıştır.(s. 106-107) Bu ifadeler Guenon a göre bizzat İncil de Vay halinize sizin kör kılavuzlar! şeklinde ifade edilmekte ve böyle db 349
350 db bir anlayışa sahip olanların kendileriyle birlikte kandırdıkları insanlarla menfi yönde bir gidişata sahip oldukları vurgulanmaktadır. (s. 107) Sözgelimi Batı düşüncesini bu fikirler çerçevesinde inşa ederken Doğu medeniyetinde böyle bir çabaya kalkışmak bir fanteziden öteye geçememektedir. Çünkü doğuda insanlık ne kadar bilgiye sahip olursa olsun ondan mutlaka daha fazla bilen, gören, yapan mutlak bir yaratıcı veya yaratıcılar her daim mevcuttur. (s. 92) Öte yandan Guenon yukarıda Batı kültürü hakkında anlatılan unsurlardan bireycilik anlayışının bilime yansımasının meydana getirdiği bir değişime de işaret etmektedir. Söz gelimi bilimde hâkim olan veya olabilecek bir bireycilik, öncelikle kendisine tutunan insanı natüralizme oradan da metafiziğin inkârına götürecektir. (s. 93) Esasında Guenon un bireycilik kavramıyla burada vurgulamak istediği şey, bireylikten üstün her ilkenin inkâr edilmesi ve bu yüzden uygarlığın sadece insanî öğelere indirgenmesidir. Fakat unutulmamalıdır ki uygarlık sadece insan tarafından şekillendirilen bir yapı değil tarihin değişik dönemlerinde aşkın güç veya güçler tarafından müdaheleye maruz kalmış homojen bir yapıdır. (s. 90) Batı gerçek manada uygarlığı insana indirgemiştir ve bu dikte sonucu ise bir batılının, uygarlığın bitişiyle her şeyin biteceğini düşünmesinden daha doğal bir netice de yok gibidir. (s. 29) Dolayısıyla modernite ve onun açılımları, ancak ilk ruhaniyetin tam tersine, madde ötesinde hiçbir şey görmeyecek kadar maddeye dalan ve maddeden daha çok yararlanmak istedikçe maddenin esiri olan insanlar tarafından yapılabilecek bir insanlık projesidir. (s.46) Bu bilgilerden hareketle batılı bilim adamlarının modernliğin başlangıcı olarak kabul ettikleri Rönesans ve Reform hareketlerinin esasında bir yükselişten daha çok bir derin düşüşü içeren bir yapıya sahip olduğunu söylemek gerekmektedir. (s. 41) Rönesans ve Reform dan geriye felsefe ve din dışı bilim yani gerçek entellektüalitenin inkârı, bilginin en alt düzeyde sınırlandırılması, hiçbir ilkeye bağlı olmayan olayların ampirik ve analitik incelenmesi, bir yığın anlamsız ve belirsiz ayrıntılar içinde dağılma, durmadan birbirlerini çürüten asılsız varsayımların ve modern uygarlığın mevcut tek üstünlüğünü oluşturan pratik uygulamalar dışında hiçbir sonuca götürmeyen eksik görüşlerin birikimi kalmıştır. (s. 42) Rönesans ve Reformla ortaya çıkan hümanizm olgusunun da gerçekten her şeyi insancıl boyutlara indirgemek, üst düzeydeki ilkeleri hesaba katmamak, simgesel olarak ifade edilirse, yeryüzünü fethetmek bahanesiyle gökyüzünden yüz çevirme (s. 43) gayesini gü-
den çağdaş laisizm in temelini teşkil ettiğini vurgulamakta fayda vardır. (s. 44) Sonuçta Doğu-Batı olarak kavramsal ve coğrafi anlamda ikili bir ayrıma tabi tutulan her iki medeniyeti oluşturan ve yaşatan farklı dinamikler söz konusudur. Batı kültürünü oluşturan bütün unsurlar tamamen beşeri faktörlerle ilişkili ise de üretilen bütün teoriler de aynı şekilde insan odaklıdır. Buna karşın doğu medeniyetinde ise her şeyin temelinde insanın varlık alanının dışındaki güç veya güçler bulunmaktadır. İnsanlık tarihi bu iki kutbun birbirleriyle olan mücadelelerine şahittir. Fakat hakiki manada artık cevap aranması gereken sosyolojik mesele vardır ki o da insanlığı doğu-batı şeklinde iki kesin çizgiyle ayırmanın ne kadar doğru olduğudur. Batı da yetişmiş ama bir doğulu olarak ölmüş olan Guenon bunun yaşamış bir örneğidir. Öyle ki ona göre böyle bir ayırımın var olduğunu düşünsek bile ortaya çıkacak çatışma ve gerilim ortamında şiddet şiddeti doğuracak ama bu alanda kavgayı başlatacak olanlar kesinlikle doğulular olmayacaktır. Neticede Doğu ile Batı belki de insan beyninin iki yarım küresidir yani biri diğerine her daim muhtaçtır. db 351 Ali FİDAN Marmara Üniv. Din Sosyolojisi ABD ali_fidan34@hotmail.com