MART - ΜΑΡΤΙΟΣ 2013. Sayı: 74 Fiyatı: 3. Dr. İbram Onsunoğlu yazdı PROFESYONEL. Azınlıkça 1

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türk-Yunan İş Forumu, Ekonomi Bakanlığı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

Midilli Kültür Başkenti olmak için destek bekliyor

TÜRK TURİSTİN İLGİSİNİ ÇEKEN OSMANLI MİRASINA SAHİBİZ

Basın bilgisi. Şirketin olumlu ekonomik durumunu geliştirme

Boğaz'a 10 yeni otel daha geliyor!

Altın Ayarlı İslâmi Finans

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

İş sağlığı ve güvenliği için AB mevzuatı. Tartışmacı 2: Stavros Lambrou, Başkan, Kıbrıs Güvenlik ve Sağlık Derneği

Serbest ticaret satrancı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

TÜRK TURİSTİN İLGİSİNİ ÇEKEN OSMANLI MİRASINA SAHİBİZ


Aslında, benim perakende sektöründeki kariyerim bir anlamda 12 yaşında sahibi olduğumuz süpemarkette yaz tatillerinde çalışmamla başladı.

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım,

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Değerli İhracatçılar, Değerli Basın Mensupları,

Samsun-Kavkaz Tren Feri Hattı faaliyette

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

Technology. and. Machine

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Hamdi Akın TÜVTURK hisselerini Bridge Point'e

2. GENEL BİLGİLER TABLOSU (2012)

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

KUZEY KIBRISTA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MEVZUATI

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ÇARŞI ESNAFININ BODRUM YOLCU LİMANINA TEŞEKKÜR ZİYARETİ

Bodrum-Datça Feribot Seferleri Başladı

European Gas Conference 2015 Viyana

Phone Didim Marina YSR Yatching Services HABERLER

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

GÜMÜŞHANE TİCARET VE SANAYİ ODASI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Kahramanmaraş mutlaka devler liginde olacak

DİYARBAKIR TİCARET VE SANAYİ ODASI YENİ TEŞVİK MEVZUATI HAKKINDA EKONOMİ BAKANINA HAZIRLANAN RAPOR 2012

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Türkiye, Avrupa nın en girişimci ülkesi

- Trafik kazalarındaki ölü sayısı Kurtuluş Savaşını, PKK terörünü ikiye katladı

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Dubai de yükselen Selenium Yaşam Kalitesi Midtown Selenium

Almanya,16 Ekim 2020 vadeli tahvili yeniden ihraç edecek. Tahvil ihalesinde 3 milyar euro satış hedefleniyor.

4. TÜRKİYE - İRAN FORUMU

Çarşamba İzmir Gündemi

Şişecam, Yenişehir de dünya genelinde tek lokasyonda kurulu en büyük Cam Kompleksi nin yeni yatırımlarını açtı.

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

YİSAD Üyelerinden Çanakkale Şehitliği ne ziyaret Ağustos 2012 / Demir Çelik Store

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

KARŞILIKLI TANIMA ANLAŞMALARI OCAK 2014 GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AB VE DIŞİLİŞKİLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YÜCEL KARADİŞ/DAİRE BAŞKANI

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

PİYASALARDA FOMC BEKLENTİSİ

AB-Kanada Serbest Ticaret Anlaşması Türkiye yi nasıl etkileyecek?

BÜTÜNSEL DÖNÜŞÜM PROGRAMI BÖLGELERDE ANLATILDI

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

AVRUPA ENERJİ BORU HATLARI

Tabu diyorum çünkü bu konuda iki sınırlama var. Yasal yasaklar (5816 nolu Atatürk ü koruma yasası) ve Atatürkçülerin duyarlılığı.

tepav Tasarruf kamudan başlar Nisan2012 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

ŞUBAT 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Berlin Katılım gelişmesinin durumu ve perspektifler

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

mmo bülteni þubat 2005/sayý 81 doðalgaz temin ve tüketim politikalarý raporu da basýn mensuplarýna daðýtýlmýþtýr.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

YENİ TEŞVİK SİSTEMİ 1 / 7

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

11-16 ŞUBAT DEMİR CEVHERİ PİYASA FİYATLARI

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

H.OĞUZ AYDIN: CAR DVR kaza esnasında - güç kesintisi olsa bile - 20 saniye daha kayıt yapabilmektedir.

RAKAMLARLA TÜRKİYE EKONOMİ

Ortadoğu'da su ve petrol (*) İki stratejik ürünün birbiriyle ilişkisi... Dursun YILDIZ. İnş Müh Su Politikaları Uzmanı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Fon Bülteni Ocak Önce Sen

Konsept Yorum 200 EYLÜL 2010

Temmuz Ayı Tekstil Gündemi

Ekonomik Olarak Güçlü! Bir Çarpan Olarak Vazgeçilmez! Türkiye'nin Başarı Hikayesi!

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Devlet Dil Sertifikası

Berkalp Kaya KASIM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

YILINDAKİ DEV YATIRIMLAR VE ESERLER

MEVZUAT BİLGİLENDİRME SERVİSİ

Transkript:

MART - ΜΑΡΤΙΟΣ 2013 Sayı: 74 Fiyatı: 3 Dr. İbram Onsunoğlu yazdı PROFESYONEL Azınlıkça 1

BU AY AZINLIKÇA AZINLIKÇA BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ MART 2013 YIL: 9 SAYI: 74 Azınlıkça Online www.azinlikca.net ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΜΑΡΤΙΟΣ 2013 ΕΤΟΣ: 9 NO:74 SAHİBİ-SORUMLUSU ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣ- ΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ EVREN DEDE GENEL KOORDİNATÖR ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ AYDIN BOSTANCI YAYIN YÖNETMENİ ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ İBRAM ONSUNOĞLU İNTERNET SORUMLUSU FATİH NAZİFOĞLU BU SAYIDA YAZARLAR Aydın Bostancı Dimostenis Yağcıoğlu Evren Dede Fatih Nazifoğlu Γιώργος Δούδος Herkül Millas İbram Onsunoğlu ADRES Anemonis 12 69100 Komotini e-mail: azinlikca@yahoo.com Tel: +30 6944749374 Fax: +30 25310 63345 ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ Ιδιώτες. : 36 Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 Δήμοι: 98 Euro Κοινότητες: 72 Evren Dede Yunan-Türk İş Forumu ve hedefler Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticaretin hacmi 2011 yılında 4,1 milyar dolardı; 2012 de 5 milyar dolar seviyesine yükseldi. İki ülke hükümetlerinin 2015 hedefi, bunu 10 milyar dolara çıkarmak. İki ülke arasında giderek artan ekonomik ve ticari ilişkilerin teşvik edildiği ve dış politika aracı olarak kullanıldığı bir pozisyonda 10 milyar dolar hedefi düşük bile sayılabilir. Yeter ki, Türk-Yunan kronik anlaşmazlıklarında yaşanabilecek birtakım hayal kırıklıkları yüzünden işadamlarının şevki kırılmasın. İçindekiler İbram Onsunoğlu Profesyonel Onunla belki üç, belki dört yıldır, kesin olarak hatırlamıyorum, nerdeyse her gün hep aynı yerde karşılaşıyorum. Selanik in girişinde, Halkidiki yolunun bitip K. Karamanlis caddesinin başladığı ve Vulgari caddesiyle kesiştiği dört yol ağzındaki trafik ışıklarında. Solda Vulgari ye dönecek arabaların dizildiği ve yeşilin yanmasını beklediği şeritin bitişiğindeki adacığın üzerinde. Yaz kış, hava güzel veya bozuk, o hep orada. Sağ ayağı diz bölgesinden kesik, koltuk değnekleriyle yürüyor, 60 yaşlarında bir dilenci. Azınlıkça74 Aydın Bostancı Hükümet mi daha akıllı vatandaş mı? Derin bir ekonomik kriz ortamında uygulamaya konulan kemer sıkma önlemlerinin ülkeye gerçekten de, ne derece yararlı olduğu konusunda ciddi soru işaretleri var. Son dönemde Troyka yetkilileri de dâhil olmak üzere Yunanistan a uygulanan memorandum ile ilgili yanlış öngörülerin yapılmış olabileceğine dair açıklamalar bu endişeleri daha da güçlendirmiş durumda. 3 Batı Trakya nın kalkınması ve Dedeağaç limanı Editör 4 Yunan-Türk İş Forumu ve hedefler Evren Dede 6 Hükümet mi daha akıllı vatandaş mı? Aydın Bostancı 7 Sunlight Şirketi 20 Milyon Euro ya Gümülcine ye Fabrika Kuruyor 8 Profesyonel İbram Onsunoğlu 10 Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Tarihinin Ortaklaşa İncelenmesi Dimostenis Yağcıoğlu 13 Anadili Savunmak Herkül Millas 14 Ο ΜΟΥΦΤΗΣ ΩΣ ΦΟΡΕΑΣ ΤΗΣ ΔΙΚΑΣΤΙΚΗΣ ΛΕΙΤΟΥΡΓΙΑΣ ΤΟΥ ΕΛΛΗΝΙΚΟΥ ΚΡΑΤΟΥΣ Γιώργος Δούδος 19 240 Din Öğretmeni Yasasına Azınlık Kuruluşlarından Tepki 26 Bozdağ ve Mete den 240 Din Öğretmeni Yasası Hakkında Açıklama 27 İçişleri Bakanı Evripidis Stilyanidis 240 Din Öğretmeni Yasası Hakkında Konuştu 28 İşte Yunan Parlamentosu ndan Geçen O Yasa! (240 Din Görevlileri) 29 Kavala petrolünden 220 milyon euro gelir 37 Fransa Cumhurbaşkanının Atina Ziyareti ve MEB 2 Azınlıkça AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ www.azinlikca.net

Batı Trakya nın kalkınması ve Dedeağaç limanı Bugüne kadar neden yapılmadı, anlamak hakikaten zor... çok zor! Dedeağaç limanına demiryolu hattının bağlanmasından bahsediyoruz. Yapılan yeni açıklamalar Batı Trakya nın da içinde bulunduğu Doğu Makedonya Trakya Eyaleti ne bağlı Evros (Meriç) ilindeki Dedeağaç (Alexandroupoli) limanı ile konteynır taşımacılığı amacıyla demiryolunu bağlayacak projenin en nihayet hayata geçeceğini belirtiyor. Dedeağaç limanı demiryolu hattıyla birleştirilebilirse, sadece Dedeağaç değil, bütün Batı Trakya da ticarî hareketlenme artar, yeni istihdam alanları sağlanır. Ancak projenin ne zaman hayata geçeceğiyle ilgili kuşkular mevcut. Dedeağaç limanını konteynır demiryolu ile birleştirecek 4 milyon euro bütçeli proje, 2 km uzunluğunda yeni demiryolu hattının inşa edilmesini öngörüyor. 12 ay içerisinde tamamlanması öngörülen proje ile yük gemileri Karadeniz e girerek diğer Balkan ülkelerine ulaşmak için Çanakkale Boğazı ndan geçmek zorunda kalmayacaklar. Kalkınma Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgilere göre yük gemileri Dedeağaç limanında bağlı kalacak ve bahsekonu projeyle inşa edilecek demiryolu ile birlikte ticarî ve sanayî ürünler Yunanistan dan Bulgaristan a ulaştırılabilecek. Böylece gemilerin Çanakkale Boğazı ndan geçmeleri durumunda yaşayabilecekleri gecikmelerin de önüne geçilecek. Bu arada Dedeağaç ve Kavala limanları ile Bulgaristan ın Burgaz ve Varna limanlarının sea2sea programı kapsamında kombine taşımacılık alanında işbirliğine gitmeyi hedeflediği belirtiliyor. Demiryolu hattı ile birleştirilecek olan Dedeağaç limanından sonra Kavala limanının da demiryolu hattı ile birleştirilmesi için ön hazırlık çalışmalarının devam ettiği ve kısa sürede Kavala limanının da demiryolu hattına bağlanacağı gelen haberler arasında. Hiç şüphesiz bahsekonu iki proje de bölgenin önemini arttıracak ve ticarî nakliye ve ulaştırma alanında bölgenin geçiş merkezi olma konumunu güçlendirecek. Batı Trakya nın kalkınabilmesi için atılması gereken daha çok adım var... * Bu ay birbirinden kıymetli yazarlarımızın makaleleri ile yine karşınızdayız. İyi okumalar... editör Azınlıkça 3

Vitrin Evren Dede evrendede@gmail.com Yunan-Türk İş Forumu ve hedefler Yunanistan-Türkiye II. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi çerçevesinde 4 Mart ta düzenlenen Türk- Yunan İş Forumu nda, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ile İstanbul a gelen 88 Yunan işadamı, 400 e yakın Türk işadamıyla bir araya gelerek geleceğe yönelik işbirliği imkânlarını görüştüler. Türkiye ile Yunanistan arasındaki kronik anlaşmazlıklar bir yana, iki ülke arasındaki ekonomik bağların her ne olursa olsun artması ve iş dünyasının gerçekleştireceği karşılıklı yatırımlar sayesinde Türk-Yunan ilişkilerinin çok daha sağlam bir zemine oturması gerekiyor. Bu doğrultuda düzenlenen Türk- Yunan İş Forumu na iki ülkenin başbakanlarının katılmaları ve işadamlarını cesaretlendirmeleri ayrı bir önem kazanıyor. Türk ve Yunan işadamlarının sadece Yunanistan ve Türkiye de değil, Orta Asya ve Ortadoğu piyasalarında da yapabilecekleri işbirliklerinin görüşüldüğü toplantılarda, turizm, sağlık, perakende satış, petrol ürünleri ve gıda sektörlerinde geleceğe yönelik işbirliği konusunda temeller atıldı. Türk-Yunan İş Forumu na katılan Yunan işadamları arasında, Yunan Petrolleri (ELPE) Grubu Başkanı Hristos Komninos, zaten Türkiye deki futbol iddia oyunları piyasanın %45 ini elinde bulunduran bahis ve iddia oyunları şirketi Intralot un CEO su Konstantinos Antonopoulos, özel sağlık sektöründen Atina Tıp Grubu Başkanı Yorgos Apostolopoulos, Doğuş Grubu yla birlikte Yunanistan da marinaları bulunan Lamda Development ın CEO su Odisseas Athanasiou, Koç Holding le Yunanistan da ortaklığı bulunan Folli Follie nin CEO su Tzortzis Koutsolioutsos, Türkiye deki duty free mağazalarının tedarikçileri arasında yer alan Karelia tütün şirketinin patronu Andreas Karelias, yıllardan beri Türkiye ye klima ihraç eden ve Türkiye de beyaz eşya üreten FG Europe un başkanı Yorgos Fidakis ve Türkiye yi yakından tanıyan veya Türkiye de yatırım yapmış Yunan işadamları yer aldı. Başbakan Samaras ın, forumda iki ülke işadamlarına hitap ederken sarf ettiği Türk-Yunan işbirliğinin geleceği olumludur. Ülkeler arasındaki ilişkilerin sadece sabit bir siyasi çerçevede güçlendiği kesinlikle doğrudur. Bizim tarafımızca, Yunanistan ın değişmez arzusu Türk-Yunan ilişkilerinin iyileşmesidir ifadeleri önemliydi. Hakeza, Türkiye Başbakanı Erdoğan ın Yunanistan Türkiye de çok sayıda yatırım yaptı; aynı şekilde Türkiye özel sektörü Yunanistan da yatırımlar yapıyor. Bunları her alanda çoğaltmamız, her alanda daha büyük atılımlar gerçekleştirmemiz gerekiyor. İnanın, çok büyük potansiyellerimiz var değerli dostlarım... Bunları ne kadar harekete geçirebilirsek, Türkiye ile Yunanistan ı o kadar büyütebiliriz. Bu potansiyeli ne kadar harekete geçirebilirsek, geleceğe o denli güvenle bakar, bu bölgeyi o denli güven ve istikrarla buluşturabiliriz sözleri, iş dünyasına güven aşılıyordu. Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticaretin hacmi 2011 yılında 4,1 milyar dolardı; 2012 de 5 milyar dolar seviyesine yükseldi. İki ülke hükümetlerinin 2015 hedefi, bunu 10 milyar dolara çıkarmak. İşin doğrusu, iki ülke arasında giderek artan ekonomik ve ticari ilişkilerin teşvik edildiği ve dış politika aracı olarak kullanıldığı bir pozisyonda 10 milyar dolar hedefi düşük bile sayılabilir. Yeter ki, Türk-Yunan kronik anlaşmazlıklarında yaşanabilecek birtakım hayal kırıklıkları yüzünden işadamlarının şevki kırılmasın. * Evren Dede nin bu makalesi Agos gazetesinden alıntılanmıştır. 4 Azınlıkça

Eleftherios Venizelos Havaalanı Hisseleri Satılıyor... Yunanistan ın başkenti Atina da bulunan Eleftherios Venizelos havaalanının hisselerinin önemli bir kısmının satılmasının önü açılıyor. Bloomberg haber ajansında yayınlanan habere göre dünyanın en büyük inşaat şirketlerinden Alman Hochtief, aralarında Eleftherios Venizelos un da bulunduğu 6 havalimanındaki hisselerini satma kararı aldı. İspanyol ACS şirketi tarafından tamamen kontrol edilen Hochtief, Deutche Bank ile işbirliği çerçevesinde Atina, Hamburg Sidney, Budapeşte, Düsseldorf ve Tiran havalimanlarındaki hisselerini satmayı planlıyor. Eleftherios Venizelos un hisselerinin %25 i Yunan kamusuna, %30 u Yunanistan Özelleştirme Dairesi ne (TAİPED), %40 u Hochtief e ve %5 i özel yatırımcılara ait. Böylece, Hochtief in hisselerini satın alacak olan yatırımcı TAİPED in Eleftherios Venizelos havaalanı için açacağı ihalede de önemli avantaj elde ederek, Eleftherios Venizelos havaalanının %95 ini satın alabilme fırsatı yakalayacak. Eleftherios Venizelos havaalanı için 2013 yılının ikinci çeyreğinde ihale açılması ve kamuya ait hisselerin bir bölümünün satılması planlanıyor. Bu ihaleyle birlikte Hochtief in de kendi hisselerini aynı pakette satabilmesi ihtimali de düşünülüyor. Gelişmeleri değerlendiren Eleftherios Venizelos havalimanı yetkilileri ise Bu konuda yorum yapamayız çünkü hissedarın bu konudaki niyeti konusunda resmi veriye sahip değiliz diye konuşuyor. Bloomberg haber ajansı ise Hochtief in aralarında Frankfurt havaalanın sahibi Fraport, Deutche Bank ın gayrimenkul yatırımcısı RREEF, altyapı yatırımları devi amerikan Global Infrastracture Partners, sigorta devi Allianz ve Şanghay ile Singapur havaalanlarını idare eden şirketlerden teklif almayı planladığını yazdı. Ülke Genelindeki 48 Marina için Özelleştirme Paketi Devlete ait marinaların 9 ayrı paket halinde özelleştirilmesi planlanıyor. Yunanistan genelinde yer alan 48 marinayı 9 paket halinde özelleştirmeyi planlayan Özelleştirme İdaresi (TAİPED) her pakette havaalanına yakın veya gelişmeye açık tarihî bir bölgede yer alan büyük bir marinanın yer almasını sağlayacak. Böylece, ilk pakette örneğin Alimos marinası, ikinci pakette Glifada marinası, üçüncü pakette Girit adasının Rethimnos ve Agios Nikolaos marinaları, dördüncü pakette Rodos un önde gelen Mandraki marinaları, bir diğer pakette de Zakinthos veya Patra marinası yer alacak. TAİPED, Mikonos ve Argostoli marinalarının özelleştirilmesini ise farklı bir şekilde ele almayı planlarken, bu iki bölgelerdeki marinaların büyük yatları misafir edecek lüks marinalara dönüştürülmesi planlanıyor. Yat limanlarının hitap edebileceği ülkeler de bölgeye göre değişiyor. Mesela İyonya Denizi ndeki marinalara Adriyatik Denizi nden ve özellikle de İtalya ve Hırvatistan dan yatlar gelebiliyor. Mora Yarım Adası (Peloponissos) ve Batı Yunanistan daki marinalar ise daha çok Malta ve Sicilya dan gelecek turistlere hitap ediyor. Kuzey Yunanistan daki marinalar ise başta Rusya olmak üzere Bulgaristan ve Romanya daki yat sahiplerini çekmeyi hedefliyor. Alimos marinasının ihaleye çıkartılacak ilk pakette yer alacak olması Yunanistan daki en popüler yat limanları arasında olmasından ve birçok yatırımcının ilgilenmesinden kaynaklanıyor. Bilindiği üzere Türkiye den Doğuş Gruub Flisvos marinasının %23 ünü ve Zea, Kerkira ve Lefkada marinalarındaki Kiriakulis Grubu nun hislerinin de bir bölümünü satın almıştı. Benzer şekilde Koç Grubu da uzun zamandır Midilli (Mitilini) marinasını işletiyor. TAİPED bu büyük şirketlerle birlikte başka yabancı yatırıcıların da Alimos marinasının yer alacağı özelleştirme paketine büyük ilgi göstereceğini tahmin ediyor. Kerkira daki Guvies marinasından sonra kapasite açısından Yunanistan ın ikinci büyük yat limanı olan Alimos marinası 1.200 yat barındırma kapasitesine sahip. Azınlıkça 5

Genç Bakış Aydın Bostancı bostanciaydin@yahoo.com Hükümet mi daha akıllı vatandaş mı? Derin bir ekonomik kriz ortamında uygulamaya konulan kemer sıkma önlemlerinin ülkeye gerçekten de, ne derece yararlı olduğu konusunda ciddi soru işaretleri var. Son dönemde Troyka yetkilileri de dâhil olmak üzere Yunanistan a uygulanan memorandum ile ilgili yanlış öngörülerin yapılmış olabileceğine dair açıklamalar bu endişeleri daha da güçlendirmiş durumda. Ekonomik krizden çıkış adına yapılan maaş kesintilerinin Troyka nın talebi olmadığı zaten öteden beri dile getiriliyordu. Fakat hükümetin 2012 yılı için bütçe açığını kapatabilmek adına koyduğu vergilerin resesyonu azaltacağı yerde daha da arttırdığını kamuoyu ile paylaşılan veriler açıkça doğruluyor. Memorandum kapsamında konulan toplam 7 ayrı vergiden beklenilen gelirin elde edilemediği ortaya çıktı. Aynı zamanda bir Ekonomi Profesörü olan Maliye Bakanının bu vergileri uygulamaya koyarken beklenilen gelirin elde edilemeyeceğini kestirememesini ben gerçekçi bulmuyorum. Zira sokaktaki vatandaş bile konulan bu vergilerle gelir elde edilemeyeceğini biliyor, en azından bunu kestirebiliyor. Peki ülkenin ekonomi uzmanları bu gerçeği öngöremiyor mu? Bu bana çokta inandırıcı gelmiyor fakat gerçek şu ki hükümet bir cenderenin içerisine girmiş bulunuyor ve kredi dilimlerinin serbest bırakılabilmesi için bu önlemleri uygulamaya koyması gerekiyor, olmayacak duaya âmin diye diye. edecek. İşin acı tarafı ise söz konusu önlemlerin ülkenin ekonomik krizden çıkışına yardımcı olamaması. Hatta bunun aksine kemer sıkma önlemleriyle ekonomik durgunluk daha da derinleşiyor. Üstelik bu öngörü 2014 yılı için de geçerli. Ekonomik kalkınmayı beraberinde getirecek özelleştirmeler ise bir türlü ilerleyemiyor. Her üç ayda bir ülkeye gelen Troyka heyetinin yanı sıra Yunanistan ı ziyaret eden her yabancı lider ve bürokrat, ülkenin ekonomik kalkınmaya geçebilmesi ve yabancı yatırımcıların çekilebilmesi için özelleştirmelerin ilerletilmesinin şart olduğunu üzerine basa basa söylüyor. Fakat buna rağmen özelleştirmeler konusundaki süreç beklenilenden daha yavaş ilerliyor. Son dönemde Münhasır Ekonomik Bölgenin ilanı ve enerji konuları ülkenin gündemini iyiden iyiye meşgul ediyor. Geçtiğimiz günlerde TAP Enerji Petrol Boru Hattı Projesinin imzalanması, Girit adasının güneyinde yapılan doğal gaz aramaları yabancı yatırımcıların Yunanistan a ilgisini yeniden çekmiş gözüküyor. Nitekim 2013 Atina Enerji Forumunda konuşan Başbakan Samaras, enerji konularında Yunanistan ın bölgede çok yönlü ve önemli bir rol oynayacağını ifade etti. Samaras, Yunanistan ın yüksek enerji kaynakları potansiyeline sahip olduğunu ve enerji üretiminde ülkenin Avrupa genelinde önemli bir yer edineceğini vurgularken Türkiye ile yaşanan güçlüklere de konuşmasında değindi. Yani MEB konusu önemli fakat komşu ülkelerle olan sorunların da giderilmesi gerekiyor. Fakat sonuçta bunun bedelini her zaman olduğu gibi halk ödüyor ve ödemeye de devam Öte yandan Yunanistan ile Türkiye Enerji Bakanlıkları arasında geçtiğimiz günlerde enerji 6 Azınlıkça

konularına yönelik bir işbirliği anlaşması imzalandı. Bir taraftan hidrokarbon aramaları ile ilgili Birleşmiş Millerlere nota veriliyor diğer taraftan iki ülkenin Enerji Bakanlıkları enerji konularında işbirliği anlaşması imzalıyor. Zaten iki ülke ilişkilerine duygusallıkla yaklaşmak gerçekçilikten uzaklaşmak demektir. Münhasır Ekonomik Bölgenin ilanı, doğal gaz aramaları yabancı yatırımcıların ilgisini arttırabilir fakat kısa vadeli olarak özelleştirmeler son derece önemli, istihdam ancak özelleştirmeler sayesinde sağlanabilir. Bunun gerçekleşebilmesi için de siyasi iradenin kararlılık göstermesi gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Selanik in Halkidiki bölgesinde bir altın madeni işletme şirketinin ateşe verilmesi ülkenin güvenilirliğine bir kez daha gölge düşürdü. Özel bir şirketin yürüttüğü çalışmalara tepki amacıyla iş makineleri ateşe veriliyor ve tam bir kaos ve güvensizlik ortamı yaratılıyor. Bütün bunları dünya televizyonlarından izleyen hangi işadamı gelip bu ülkeye yatırım yapabilir? İşçi hakları, sendikal mücadele ve eylemler ülkeyi kaos ve güvensizliğe sürüklediğinde iş çığırından çıkmış demektir. Fakat bütün bunlara rağmen ülkemiz Yunanistan, enerji, turizm, ticaret sektörlerinde yapılacak düzenlemeler ve iyileştirmelerle yeniden ayağa kalkabilir ve özelleştirmelerle istihdamın önü açılabilir. Bu yönde gümrük ve havaalanlarında vize uygulamasına gidilmesine yönelik düzenlemeler turizm açısından umut verici. İşte bu sebeple koalisyon hükümeti artık sorunlara gerçekçilik ve kararlılıkla yaklaşmalıdır. Zira son dönemde yerli ve yabancı birçok yetkilinin ifade ettiği üzere son fırsat kaçırılırsa ülke tamamıyla bir kargaşanın içine sürüklenecektir. Bunun maazallah gerçekleşmesi durumunda ise gerçekte buna kimin sorumlu olduğu bir anlam ifade etmeyecektir. Sunlight Şirketi 20 Milyon Euro ya Gümülcine ye Fabrika Kuruyor Sunlight Sistemleri A.Ş. Avrupa nın en çağdaş Kurşun Akü Geri Dönüşüm birimi için Gümülcine ye (Komotini) 20 milyon euro nun üzerinde yatırım yapacak. Yapılan ilgili açıklamada Gümülcine Sanayi Bölgesi ne 42 dönüm arazi üzerine inşa edilecek fabrikanın gerek yerel gerekse de Yunanistan bazında büyük faydalar sağlaması bekleniyor. Fabrikanın 2013 yılının ikinci yarısında tamamlanması beklenirken, fabrikada Avrupa daki en son teknoloji kullanacak. Gümülcine ye inşa edilecek olan fabrika 50 kişiye yeni iş imkânı tanıyacak, ayrıca fabrikanın inşası için dolaylı yoldan iş kadroları da açılmış olacak. Fabrikanın AB nin koymuş olduğu çevrecilik hedeflerine de büyük katkı sağlaması bekleniyor. AB şartları gereği Yunanistan ın kullanılmış kurşun akülerin % 100 ünü yeniden dönüştürmesi gerekirken bugün için kullanılmış akülerin sadece % 20 si yeniden dönüştürülüyor. Sunlight firmasının idari danışmanı Konstandinos Lafkas Avrupa da çalışan 37 geri dönüşüm fabrikası arasında en çağdaşı olacak olan Gümülcine deki fabrika birçok avantaj sağlayacak. Yunanistan ın bu alandaki yıllık ihtiyaçlarının % 80 ini karşılayacak olan fabrika Yunanistan ın yıllık bazda 40 milyon euro tasarruf yapmasını sağlayacak dedi. Azınlıkça 7

Denge İbram Onsunoğlu ibram@tellas.gr Profesyonel Onunla belki üç, belki dört yıldır, kesin olarak hatırlamıyorum, nerdeyse her gün hep aynı yerde karşılaşıyorum. Selanik in girişinde, Halkidiki yolunun bitip K. Karamanlis caddesinin başladığı ve Vulgari caddesiyle kesiştiği dört yol ağzındaki trafik ışıklarında. Solda Vulgari ye dönecek arabaların dizildiği ve yeşilin yanmasını beklediği şeritin bitişiğindeki adacığın üzerinde. Yaz kış, hava güzel veya bozuk, o hep orada. Sağ ayağı diz bölgesinden kesik, koltuk değnekleriyle yürüyor, 60 yaşlarında bir dilenci. Orta boylu, tıknaz, gür sakallı, boynunda asılı çantası, hiç çıkarmadığı başındaki külahı ve sırtındaki montuyla. Yunanlı değil, Balkan ülkelerinden olmalı, Bulgaristan dan mı, Romanya dan mı, Arnavutluk tan mı. Büyük bir olasılıkla Bulgaristan dan. Koltuk değnekleriyle adacığın üzerinde yürürken, değneklerden birini adacığa, öbürünü asfalta dayatıyor. Asfalta dayalı değneye arabalar çarpacak diye her defasında içim titriyor. Yeşil ışığın yanmasını bekleyen arabalara birer birer yaklaşıp, kaba olarak algılanabilecek ani bir hareketle elini pat diye sürücüye uzatıyor. Sadaka verilince başını eğip elini kalbine götürüyor, verilen parayı boynunda asılı çantasına koyup sıradaki öbür arabaya doğru ilerliyor. Dört yıldır onu konuşurken hiç görmedim, genellikle dilenciler çok konuşur, onun ağzından hiç ses çıkmıyor, sanki dilsiz. Ne elini uzatırken bir şey diyor, ne de sadaka verildikten sonra, yalnızca teşekkür mahiyetinde baş ve el hareketleri. Evden işe gidip gelirken çevre yolunu kullanıyorum. Belki biraz daha uzun, ama orada trafik ışıkları yok ve arabamı daha rahat ve daha hızlı sürüyorum. Sabahleyin Vulgari caddesinden sağa Halkidiki yoluna çıkıyor, bir kilometre kadar ileriden çevre yoluna sapıyorum. Sabah işe giderken, saat 8 e doğru, Vulgari ile Halkidiki yolu kavşağında yakına dek dikkat etmemiştim, son birkaç aydır fark ettim, koltuk değnekli dilenci daha sabahtan orada, karşıda, adacığın üzerinde. Demek ki her çalışan gibi o da sabah erken işe başlıyor. Ama onunla giderken değil, dönerken karşı karşıya geliyorum. İşten dönerken yine çevre yolunu kullanıyorum, oradan Selanik yönlü Halkidiki yoluna sapıp bir kilometre sonra malum kavşakta sol şerit üzerindeyim. Öğleden sonra saat 3 veya 4, bazen 5 oluyor. Koltuk değnekli dilenci hep orada. Sol şeritte arabalar kuyruk oluşturuyor, bazen uzun bazen kısa, yeşil ışığın yanmasını bekliyoruz. Arabalar durduktan sonra onun hareket ettiğini görüyorum, duran arabalara birer birer sürücü penceresinden yaklaşıp elini uzatıyor, bazıları uzanan ele para bırakıyor, bazıları bırakmıyor. Her defasında 6-8 tanesiyle yetiniyor, 30-40 metrelik bir mesafe. Sonra yeşil ışık yanınca arabalar geçmeye başlıyor, en çok 6-8 araba geçebiliyoruz, ve kırmızı ışık yanıyor. O, arabalar hareket ettiğinde önce adacığa çekiliyor, 5-10 saniye mola verdikten sonra geri dönüp yavaş yavaş adacığın başladığı noktaya geliyor, bu arada kırmızı ışık yanmış bulunuyor. Yine biraz dinlendikten sonra duran ilk arabadan başlıyor, 6.sına 8.sine dek. Yeşil ışık - kırmızı ışık devresini iyi hesap etmiş, hareketlerini ve hızını ona göre ayarlamış, sinkronize, âdeta otomatikleşmiş, bir aşağı bir yukarı sarkaç gibi. Başvurmadan hiçbir arabayı kaçırmamak için enikonu özen gösteriyor. Ama bazen hesap tutmuyor ve kaçırıyor, bazen 10 dan çok araba geçiyor, kırmızı ışığı takmayanlar az değil. Arabaların oluşturduğu kuyruk uzun olunca, onun bu git-gellerini karşıdan defalarca seyretme fırsatını buluyorum. Bazen koltuk değnekli dilenci adacığın üzerinde değil. Bugün işe gelmemiş mi? Kavşağın sağında küçük bir park var, onu orada dinlenirken görüyorum. Kaldırıma oturmuş, sigara tüttürüyor veya açtığı bir çıkıdan bir şeyler atıştırıyor, topladığı paraları sayarken de gördüğüm var. Önceleri ve uzun süre ona pek önem vermemiştim. Yanıma yaklaşınca pat diye kabaca uzattığı eline ne rastgelirse, bazen 20 kuruş bazen daha çok bozuk para tutuşturup ilgilenmiyordum. Ama her Allah ın günü işten dönerken aynı yerde onunla karşılaşınca, bir noktadan sonra artık ilgi odağım oldu. Bir ara kavşağa doğru ilerlerken oraya varmazdan önce gayriihtiyari ona vermek üzere bozuk para aramaya başladığımı farkettim, sanki refleks olmuştu. Canım sıkıldı. Dün vermiştim dedim, bugün vermeyeceğim, ve vermedim. Daha sonra iki üç günde bir veriyordum. Bir gün son karşılaşmamızda vermemiştim, bugün vermeliyim diye arabanın gözeneklerinde bozuk para arıyordum. Yeşil yanmış, önümdeki arabalar geçmişti, ben bozuk para aramakla 8 Azınlıkça

meşguldüm. Arkamdaki arabalardan korna sesleri yükseldi, önce sarı sonra kırmızı yandı, geçemedim, benimle birlikte birkaç araba daha. Tepem attı. Bu olaydan sonra koltuk değnekli dilenciye sadaka vermemeye karar verdim. Bazı hesaplar yaptım, kararım daha da kesinleşti. Onu yakından izlemeye devam ediyorum. Gördüm ki sabahın 8 inde işbaşı yapıyor ve en azından öğleden sonra 5 e kadar işi bırakmıyor. Selanik dışındaki bir alışveriş merkezine gitmiştim, akşam karanlığında Halkidiki yolundan eve dönüyorum, saat 7 yi geçmişti, koltuk değnekli dilenciyle aynı yerde karşılaştım. Demek ki akşam 8 e kadar adacığı terketmiyor, yani günde 12 saat çalışıyor. Mutlaka bir meslek icra ettiğine inanıyordur, mesleğine bağlı bir kişi, tam bir profesyonel. Cumartesi pazar günleri tatil, işe gitmiyorum ve onunla karşılaşmıyorum. Tatil günlerinde çalışabileceğini aklımdan geçirmemiştim. Böyle günlerde birkaç kez aynı yoldan geçmek durumunda kaldım, yine oradaydı ve arabalardan para dileniyordu. Kim bilir, belki yaptığı işi bir hizmet gibi görüyor, tatil günlerinde bile müşterilerine hizmet ediyordu. Bir gün ortalıktan kayboldu, iki hafta hiç görünmedi. Acaba başına bir hal mi geldi, hastalandı mı diye merak ettim. Yoksa bu kavşak bana vereceğini verdi deyip bu yeri terk mi etmişti? Bir başka deyişle buradaki işyerini kapatmak zorunda mı kalmıştı? Zaten ülkede ekonomik bunalım yüzünden binlerce işyerleri kapanmıyor mu. Sonra şuna dikkat etmiştim, eskiden her iki üç sürücüden biri koltuk değnekli dilenciyi boş döndürmez, eline bir sadaka sıkıştırırdı. Tabiî sadakanın miktarı konusunda bir şey diyemem. Kendimi örnek alacak olursam, ben genellikle 50 kuruş veriyordum. Şimdi ortalama ancak beş sürücüden biri sadaka veriyordu. Bu, elde ettiği gelirinin %50 den çok azalması demekti. Zira yalnızca sadaka verenlerin sayısı azalmamıştı, verilen sadakanın miktarı da azalmış olmalıydı. Sonra, sol şeritten Vulgari caddesine dönen sürücüler genellikle aynı kişilerdi, benim gibi, her gün sürekli aynı dilenciyle karşılaşmak ve ona sadaka vermek, sürücüleri sıkmış olabilirdi. Dilencimizin iş hacmindeki azalış belki buradan kaynaklanıyordu. Acaba daha kazançlı bir başka kavşak mı bulmuştu yoksa Selanik i iyice terk mi etmişti? Koltuk değnekli dilenci kaybolmuştu, ama adacık boş kalmadı. Onun yerine 30 yaşlarında bir genç adam gelmişti, bir kolu dirseğinin üstünden kesik, kavşakta şimdi o dilenmeye başlamıştı. Bir gün kendisine Adın ne, nerelisin? diye sordum, Bulgaryalıyım. diye yanıt verdi. Senden önce burada dilenen ayağı kesik bir yaşlı vardı, tanıyor musun, ne oldu o?. Sorumu anlamamış gibi yüzüme baktı, besbelli o kadar Yunanca bilmiyordu. İki hafta sonra koltuk değnekli dilenci çıkageldi ve yeniden işe koyuldu. Bu dört yıl içinde topal dilenci dört kez 10-15 günlüğüne ortalıktan kayboldu, ama kavşak hiç boş kalmadı. İki kez onun yerini kolu kesik o genç adam aldı, iki kez de 18-20 yaşlarında bir kız, uzun boylu ve güzel, herhangi bir sakatlığı yok, onun yerine kucağında yaşını kestiremediğim bir bebek vardı. Ustanın yokluğunda yerini çıraklar alıyor diye yorumladım, işletme kapanmıyordu. Kafam takılmıştı bir kez, ince hesaplar yapmaya başladım. Koltuk değnekli dilenciyi sabahın 8 inden akşamın 8 ine dek, yani 12 saat çalışırken görmüştüm. Ama her gün 12 saat çalışması mümkün değildi. Günde belki 10 saat çalışıyordu, ama biz 8 saat çalıştığını kabul edelim. Bir saat te dinlence, dolu dolu 7 saat diyelim. Halkidiki yolundan sola Vulgari caddesine dönen arabaları yöneten trafik ışığının devresi 3 dakika. Bu sürenin 15 saniyesi yeşil, geri kalanı kırmızı. Bu 15 saniye içinde 6-8 araba geçebiliyor. Bu arabalardan her defasında ne kadar sadaka topluyordur? Ortalama bir evro diyelim, haydi yarım evro. Bir saat içinde 20 geçiş yapılıyor, 7 saat içinde 140 geçiş. Birer evrodan 140 evro, yarımşar evrodan 70 evro. Biz ortalamasını alıp 100 evro diyelim, koltuk değnekli dilencinin gündeliği 100 evroydu demek. Bu hesaptan sonra ona bir kez daha sadaka vermemeye karar verdim. Geçenlerde işten dönüyorum, saat 4, kavşağa vardım, kuyrukta bekliyorum, hafif yağmur yağıyor ve hava soğuk. Koltuk değnekli dilenci adacığın üzerinde, ıslanmış, ama pek oralı olmuyor, kırmızı ışıkta duran arabalara birer birer yaklaşarak elini uzatıyor. Önümdeki arabalardan hiçbirinin penceresi açılmadı, 8-10 arabanın tümünden eli boş döndü. Yeşil ışıkta önümdekiler geçti, ben kırmızı ışıkta durdum. Az sonra koltuk değnekli dilencinin bana yaklaştığını gördüm, kaba olarak algılanabilecek ani bir hareketle elini pat diye uzattı, arabanın penceresini zaten açmıştım, eline 2 evro bıraktım. BAHİS Önümdeki arabalar kırmızı ışık önünde durmuştu, ben de benimkini durdurdum. Yeşil ışığın yanmasını bekliyoruz. Sabahın 8 i, bu kış vakti ortalık yeni ağarıyor, dışarısı soğuk mu soğuk. Arabaların arasında iki çocuk, biri 8-9 yaşlarında, öbürü daha irice, 11-12 olmalı. Daha irice olanı, sağ tarafımdaki şeritte benden az ileride duran beyaz bir Fiat Panda nın camlarını siliyordu. Bir pet şişesinden sabunlu su dökerek ve elindeki sileceği camların üzerinde hızla ve maharetle hareket ettirerek. Daha küçük olanı, besbelli camlarını sildirecek müşteri bulamamıştı ki, arkadaşını âdeta imrenerek izliyordu. Camların temizliğini bitiren çocuk, arabanın sol penceresine yaklaşıp elini uzattı, ücretini bekliyordu. Pencere açılmadı. Üsteledi, ama boşuna. Sonra hayıflanırcasına bir hareket yaptı ve ücretini alamadan kenara çekildi. Bu arada yeşil ışık yanmış ve arabalar hareket etmişti. Ben bulunduğum yerden Panda nın sürücüsünü göremiyordum. Karşımda cereyan eden olayın bende doğurduğu duygular ve yaptığım yorumlar... Bahse girerim ki sürücü erkek diye kendi kendime mırıldandım. Bulunduğum sol şeritte arabalar daha hızlı koşuyor ve az ileride beyaz Panda ya yetiştim. Başımı sağa çevirip baktım, arabayı kullanan bir kadındı, orta yaşlı ve sarışın. Bahsi kaybetmiştim. Azınlıkça 9

Paradoks Dimostenis Yağcıoğlu dimostenis@rocketmail.com Milliyetçi Tarihe Karşı Bir Panzehir: Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Tarihinin Ortaklaşa İncelenmesi Öteki Kasaba belgeselinin Ocak ayında Gümülcine deki gösteriminden sonra, Yunanistan ve Türkiye de tarihe nasıl yaklaşıldığı, tarihin nasıl iki ülkedeki milliyetçiliğe alet edildiği, nasıl öğretildiği, insanların kimliğinin ve dünya görüşünün şekillenmesinde nasıl belirleyici bir rol oynadığı uzun uzun tartışıldı. Belgeselde, bizim de gündelik hayatamızda -- bazen kendimizde bile -- gözlemlediğimiz önyargıların, basmakalıp düşüncelerin, düşmanlık ve korkuların arkasındaki en önemli etkenin, iki ülkede vatandaşlara tâ okul öncesi yaşlarından başlayarak öğretilen ve benimsetilmeye çalışılan milliyetçi tarihin olduğu vurgulanıyordu. Bu önyargı, stereotip, düşmanlık ve korkuların, düşünme ve hareket serbestimizi sınırlayan, önümüzdeki bir sürü ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel imkândan yararlanmamıza engel olan ciddi birer sorun olduğunu, bunlardan kurtulmamız gerektiğini kabul ediyorsak (ki sanırım birçoğumuz bunu kabul ediyor), bunu başarmanın yolu ne olabilir? Sorunun ana sebeplerinden biri milliyetçi tarih olduğuna göre, tarih, milliyetçi olmayan bir bakış açısıyla yeniden incelenmeli ve yorumlanmalı. Tarihe, milliyetçiliğin ezip büzen cenderesinden geçmemiş, farklı bir yaklaşımla bakılmalı. Sonra da böyle bir yaklaşımla yazılacak tarih, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs halklarına tanıtılmalı, tavsiye edilmeli. Bu ülkelerde vatandaşların çoğunluğu böyle bir tarih yaklaşımının daha doğru, daha adil, daha bilimsel, daha sağlıklı olduğuna ikna edilirse, çocuklara da böyle bir yaklaşımla yazılmış bir tarih öğretilmeli. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs taki birçok sosyal bilimci, son 30-40 yıldır kendi ülkesinin tarihini işte böyle yeni bir bakış açısıyla incelemeye ve yorumlamaya çalışıyor. Üstelik bu çalışmalarını komşu ülkelerdeki tarihçilerle iletişim ve işbirliği içinde gerçekleştiriyor. Böylece Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs tan sosyal bilimcilerin katıldığı ortak çabalar, ortak girişimler oluşuyor. Bu yazımda, söz konusu girişimlerin kuşkusuz en önemlilerinden, en büyüklerinden ve en uzun sürelilerinden birini tanıtmak istiyorum. Girişimin koordinasyonunu, Yunanistan da Prof. Dr. Anna Frangoudaki, Prof. Dr. Thalia Dragona (benim de çalışanı olduğum Trakya daki Müslüman Azınlık Çocuklarının Eğitimi programının bilimsel sorumluları) ve Prof. Dr. Nikiforos Diamandouros (aynı zamanda Avrupa Birliği Ombudsmanı), Türkiye de ise Prof. Dr. Faruk Birtek (Boğaziçi Üniversitesi nde benim hocamdı) ve Prof. Dr. Çağlar Keyder üstlenmiş durumda. Bu beş bilim insanı, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs tan, sosyal bilimlerin çeşitli dallarından (tarih, siyaset bilimi, sosyoloji, sosyal psikoloji vs.) toplam 40 akademisyenin katılımıyla, son on yıldır, yaşadığımız coğrafyanın ve mensubu olduğumuz toplumların son iki yüzyıllık tarihini, milliyetçi olmayan bir bakış açısıyla, çağdaş bilimsel yöntemlerle ve büyük bir soğukkanlılıkla inceleyip yorumlamaktalar. Bu kırk akademisyen arasında, alanında isim yapmış, büyük prestij sahibi bilim insanları olduğu kadar (örneğin, İlkay Sunar, Edhem Eldem, Nükhet Sirman, Büşra Ersanlı, Hakan Erdem, Zafer Toprak, Efi Avdela, Nikos Muzelis, Paraskevas Konortas, Kesar Mavratsas), daha genç ve adlarını yeni yeni duyuran sosyalbilimciler (örneğin Anastasia Stouraiti, Yonca Köksal) de var. Bu on yıllık girişimin somut sonucunu önce İngiltere de sonra da Yunanistan da yayımlanmış şu üç kitapta buluyoruz: Citizenship and the Nation-State in Greece and Turkey. Thalia Dragonas & Faruk Birtek (editors). Oxford, UK: Routledge, 2005. Ways to Modernity in Greece and Turkey: Encounters with Europe, 1850-1950. Anna Frangoudaki & Çağlar Keyder (editors). London, UK: I. B. Tauris, Library of European Studies Series, 2007. 10 Azınlıkça

Spatial Conceptions of the Nation: Modernizing Geographies in Greece and Turkey. Nikiforos Diamandouros, Thalia Dragonas and Çağlar Keyder (editors). London, UK: I. B. Tauris (International Library of Twentieth Century History Series), 2010. Bu üç kitabın yayımlanmış Yunanca çevirileri: Ελλάδα και Τουρκία: Πολίτης και Έθνος-Κράτος. Θάλεια Δραγώνα & Φαρούκ Μπιρτέκ (επιμ.), Μετάφραση: Κώστας Κουρεμένος. Αθήνα: Εκδόσεις Αλεξάνδρεια, 2006. Ελλάδα και Τουρκία: Πορείες εκσυγχρονισμού. Οι αμφίσημες σχέσεις τους με την Ευρώπη, 1850-1950. Τσαλάρ Κεϋντέρ & Άννα Φραγκουδάκη (επιμ.). Μετάφραση: Κώστας Κουρεμένος. Αθήνα: Εκδόσεις Αλεξάνδρεια, 2008. Ελλάδα και Τουρκία: Εκσυγχρονιστικές γεωγραφίες και χωρικές αντιλήψεις του έθνους. Νικηφόρος Διαμαντούρος, Θάλεια Δραγώνα &Τσαλάρ Κεϋντέρ (επιμ.). Μετάφραση: Ελένη Αστερίου. Αθήνα: Εκδόσεις Αλεξάνδρεια, 2012. Bu kitaplar maalesef henüz Türkiye de yayımlanmış değil. Bunun nedenini bilmiyorum, ama şundan eminim: Bu üç kitapta sunulan bilgi ve görüşlerin aykırılığı, bunların yayımlanmamış olmasında rol oynamış olamaz, çünkü Türkiye de bu kitaplarda yazılanlardan çok daha rahatsız edici içeriğe sahip bir sürü kitap yayımlandı son 20 yılda. Dilerim önümüzdeki yıllarda, ama çok da gecikmeden, kitaplar Türkçe ye tercüme edilip yayımlanır. Kitapların içeriğine gelince... Türkiye ve Yunanistan ın -- ve bu arada Kıbrıs ın da -- son iki yüzyıllık toplumsal, siyasî ve iktisadî tarihi birbirlerine paralel bir biçimde inceleniyor. Yazarlar, Türk ve Yunan milliyetçiliğinin doğuşuna, güçlenişine, hâkim ideoloji haline gelişine odaklanıyor. Milliyetçiliğin, daha doğrusu milliyetçiliklerin, yakın tarihte oynadığı belirleyici rol dikkate alındığında, milliyetçi olmayan bir bakış açısına sahip sosyalbilimciler bile ister istemez bu dünya görüşünün sebepleri, nitelikleri ve sonuçları ile ilgilenmek zorundalar. Kitaplarda, Türk ve Yunan milliyetçiliği, ulusdevletin kuruluşu ve günümüze kadar geçirdiği evrim ekseninde yüzlerce önemli konu inceleniyor. İşte o konulardan bazıları: -- Modernleşme, Batılılaşma, Avrupa nın kültüründen ve uygarlığından etkilenme; -- Dış güçlerin, büyük devletlerin etkisi ve rolü; -- Osmanlı Devleti nin mirasını reddederek, Osmanlı dan koparak, modern bir ulus-devlet oluşturma çabaları; -- Osmanlı millet sisteminden ulus-devlete geçerken millet sisteminin de tamamen terk edilememesi; -- Doğulu olarak nitelenen her şeyi hor görüp ondan uzaklaşma çabaları, ama doğulu kültürel unsurların her şeye rağmen varlığını sürdürmeye devam etmesi; -- Tabiiyetten (teba lıktan, reayalıktan) vatandaşlığa geçiş süreci; -- Millet kavramının tanımında farklılıklar, milletin duruma, şartlara ve devlet çıkarlarına göre farklı biçimlerde tanımlanması; -- Dinin, millet kavramının tanımlanmasındaki sorunlu ama vazgeçilmez rolü; -- Millî kimliğin bütün diğer (kişisel ve kolektif ) kimlikleri bastırması, tektipleştirme, toplumun özellikle kültürel açıdan homojenleştirilmesi, tektipleştirilmesi çabaları, bu çabaların doğurduğu bütün acı sonuçlar ve bu sonuçlara rağmen, ya da tam tersine bu sonuçlar yüzünden, bu çabaların tam bir başarıya ulaşamaması; -- Bu arada millî bir gurur ve millî bir üstünlük duygusu yaratma gayretleri, fakat bu duyguları yaratırken iç ve dış tehdit/tehlike unsurlarının da her zaman vurgulanması ve canlı tutulması; -- Millî, hatta millet-merkezci, milleti idealize eden bir tarihin oluşturulması ve okullarda öğretilmesi; -- Ulus-devletin, üzerinde kurulduğu topraklarla olan ilişkisi, hâkimiyeti altındaki coğrafyayı millîleştirmesi; meselâ yer adlarının Türkçeleştirilmesi, Yunancalaştırılması; -- Ulus-devletin sınırları dışında kalan soydaşlar, kayıp vatanlar, kurtarılmamış topraklarımız, Megali İdea, Turancılık; -- Siyasî sistemlerin tedricen demokratikleşmesi ve özgürleşmesi; -- Alt kimliklerin tekrar açıkça ifade edilmeye başlaması; -- Baskıcı ulus-devlete ve siyasî sisteme karşı hak ve özgürlük mücadeleleri; -- Birçok kanunun sadece kâğıt üzerinde kalıp uygulanamaması... Bütün bu konular incelenirken, milliyetçiliğin, milliyetçiliğin etkisi altında belirlenmiş strateji ve politikaların sebep olduğu korkunç felaketler, katliamlar, kıyımlar, etnik temizlikler, insanlığa karşı işlenmiş suçlar da sık sık vurgulanıyor. Kitaplarda her yazar, uzmanı olduğu konu ve kendi ülkesindeki süreç ve dinamiklere yoğunlaşıyor. Karşılaştırma okura bırakılıyor. Okur, belli bir konuda Türkiye de, Yunanistan da -- ve birkaç konuda Kıbrıs ta da -- nelerin yaşandığını okuyor ve ülkeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları kendisi tespit Azınlıkça 11

ediyor. Bu kitaplar akademik bir dille yazılmış olduklarından sınırlı bir kitleye hitap ediyor. Ama bunların içeriği, daha sâde bir dille daha geniş bir kitleye hitap edebilecek kitaplara kaynak ve dayanak olabilir. Nitekim, aynı konulara benzer bir yaklaşımla bakan, ama uzmanlara değil, bu konularla ilgilenen üniversite hatta lise veya ortaokul mezunu okurlara hitap eden birçok kitap var piyasada. Bu ve benzer türden kitapların içeriğinin, çocukların rahatlıkla anlayacağı ve okullarda okutulabilecek ders kitaplarına dönüştürülmesi daha zor ve sorunlu bir iş. Çocuklara milliyetçi olmayan, onlara düşmanlık ve nefret aşılamayan ders kitaplarının hazırlanmasını bilimsel açıdan destekleyen ve teşvik eden bir girişim var: Ofisi Selânik te bulunan, başta AB olmak üzere birçok uluslararası ve devlet kurumunun finanse ettiği Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Barışma/Uzlaşma Merkezi nin (CDRSEE nin) Ortak Tarih Projesi (http://www.cdrsee.org/projects/ jhp). Ne var ki, Yunanistan da da, Türkiye de de, Kıbrıs ta da böyle kitaplar hazırlama girişimlerine karşı ciddi bir tepki ve hoşnutsuzluk var. Halkların çoğunluğu henüz böyle girişimlerin gerekliliğine ikna olmuş görünmüyor. Milliyetçi çevreler de din kadar kutsal gördükleri millî tarihe alternatif oluşturacak her girişimi bastırmak için bütün güçlerini kolaylıkla seferber edebiliyorlar. Tarihin milliyetçi olmayan, bilimsel, soğukkanlı ve olabildiğince tarafsız bir yaklaşımla incelenmesini savunanların kamuoyunu bilgilendirme ve geniş kitlelerin desteğini kazanma yolunda daha katetmeleri gereken uzun bir mesafe var. Tarihi tarihçilere bırakalım. Tarihle ilgili zorlu ve hassas bir konu gündeme geldiğinde, bu, en sık duyulan sözlerden biridir. Bütünüyle yanlış bir söz de değildir. Ancak tarihçiler arasında, daha genel olarak da sosyalbilimciler arasında, farklı bakış açıları, farklı dünya görüşleri vardır. Ulus-devletler tarihin incelenişini ve yazılışını tarihçilere ve sosyalbilimcilere bırakmışlardır zaten. Bırakmanın da ötesinde, onlara bunu görev olarak vermişlerdir. Ama hangi tarihçi ve sosyalbilimcilere? Milliyetçi bir dünya görüşüne sahip olanlara. Tarihe milliyetçi bir perspektiften bakanlara. Milliyetçi olmayan tarihçi ve sosyalbilimciler, tarihi kimse onlara bırakmadan, onu sistemli bir biçimde ve karşı taraf la işbirliği içinde incelemeye kendilerini adadıklarında, ortaya işte bu yazımda tanıtmaya çalıştığım etkileyici sonuç çıkıyor. * At Eti Skandalı Yunanistan daki Denetimleri de Arttırdı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde patlak veren at eti skandalından sonra Yunanistan da da denetimler yoğunlaştırılacak. Atlara verilen ve insan sağlığı için son derece zararlı olan kuvvetli bir ağrı kesicinin at etiyle pişirilmiş lazanyalarla insanlara bulaşmış olabileceği yönündeki haberler, Yunanistan da dahil olmak üzere tüm AB üyesi ülkelerdeki denetimlerin artmasına yol açtı. Yunanistan Ortak Gıda Denetimi Kurumu (EFET) Başkanı Yannis Tsialtas denetimlerle ilgili olarak yaptığı açıklamada Ürünlerin kalitesi konusunda kafalarda soru işaretleri bırakmamak ve tüketicilerin güvenliğini korumak amacıyla ülkemizdeki tüm denetim mekanizmalarını seferber ettik ifadelerini kullandı. Dana eti olarak kamufle edilmiş at etinin geçmişte Yunanistan a da girmiş olma ihtimali bulunduğunu ima eden EFET Başkanı, bu yüzden AB nin öngördüğü denetimler dışında şüpheli gıdaların ülkeye olası giriş kapılarının tespit edilebilmesi için ekstra denetimler yapıldığını ifade etti. Bu arada, denetimlerin sadece yasal olarak Yunanistan a ithal edilen at etiyle sınırlı kalmadığı belirtiliyor. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat ın resmi verilerine göre 2012 yılında Yunanistan a 74.300 kilo at eti ithal edildi. Yunanistan ın at etinde en büyük tedarikçileri Bulgaristan, Romanya ve İspanya oldu. Uzmanlar bu verilerin yasal ticaretle ilgili veriler olduğuna dikkat çekerken, yasadışı at eti ticareti yapanların önündeki en büyük teşvik edici unsurun ekonomik çıkar olduğunun altını çiziyorlar. Et tüccarları bir Rumen mezbahasından dana etinin kilosunu 3,40 euro dan satın alabilirken, at etinin kilosunu ise 0,57 euro dan temin edebiliyorlar. 12 Azınlıkça

Algı(lamak) Herkül Millas millas@otenet.gr Devletlerce veya toplumlarca bir anadilin yasaklaması feci bir olaydır. Bugün böyle bir sınırlamaya insan hakları ihlali diyoruz. Ama işin hukuk yanı bir yana, böyle bir davranış pedagojik ve ahlaki açıdan da kötü: Şiddet sayılır. Anadilin engellenmesi, doğal bir durumun zorla değiştirilmesi anlamını taşır. Birilerinin şarkı söylemesini, istediği yemeği pişirmesini, istediği gibi giyinmesini, istediği kimselerle konuşmasını yasaklamaya benzer. Bu yasak ve şiddet olayının hem farklı dereceleri vardır hem de farklı uygulamaları. Bazen belli bir dilin kullanılmasına doğrudan yasak getirilir. Örneğin, istenmeyen dili konuşana her kelime başına para cezası kesilebilir. Bu uygulama 1923 mübadillerine uygulanmıştı. Bazen o istenmeyen dili konuşana iletişim kapıları kapanır. Artık devlet dairesinde derdini anlatamaz, gelen bir belediye faturasını okuyamaz, mahkemede kendi konuşamaz. Pratikte dilsizdir hemen hemen. Bazen vatandaş X dilini konuş kampanyalarıyla terör estirilir. Anneler sokakta çocuklarıyla bile konuşamaz olurlar. Bazen anadiller aracılığıyla insanlara hakaret edilir: Senin dilin dil değildir, başka bir dilin bozulmuş halidir, bu dilin grameri veya edebiyatı yoktur gibi bir mantıkla dil dışlanır. Bunlar doğrudan saldırılardır. Bir de anadiller sinsice ezilir ve dolaylı olarak yok edilmesine çalışılır. O diller öğretilmez, desteklenmez, cesaretlendirilmez. Resmi dile yani yaşaması ve egemen olması istenen dile parasal, moral ve toplumsal destek saplanırken o istenmeyen anadiller unutulur. Anadili yaşatmaya çalışana zorluklar çıkarılır; veya en azından yardım edilmez. Bu iki yok etme prosedürdeki fark zorla yasak ile sinsice köstekleme farkını kastediyorum birinin daha açık ve doğrudan, ikincinin daha kurnaz ve dolaylı olması. Yoksa amaç ve sonuç açısından benzerlik açıktır. Bu anadil yasakları ve baskıları tarih içinde yenidir. Milliyetçilikle baş göstermiştir. Amaç ulus-devlet kurma aşamasında istenen belli çözümleri elde etmektir. Ulus birliği, ille de dil birliği gibi de algılandığında, bu baskılar da kaçınılmaz oluyor. Fırsatlara ve konjonktüre göre ulus-devletler ya doğrudan veya dolaylı baskı ve yasakları uygular. Milli devletlerin tarih sahnesinde olmadığı daha eski dönemlerde dillerin yasaklanması sorunu da görülmemiştir. Büyük İskender, Roma, Bizans, Osmanlı, Avusturya-Macaristan imparatorluklarında örneğin, farklı dilleri yok etmek derdi olmamıştı. Ama milliyetçi anlayış egemen olunca bu alandaki asimilasyon da temel amaç olmuştur. Milli devletler, milliyetçilik ve bu anadil yasaklarının döneminde anadil konusu başka bir aşamaya varıyor. Artık dil yalnız bir iletişim aracı değildir; başka roller de üstlenmiş oluyor. Tarafların biri bazı dilleri yasaklarken belli bir dili, resmi dil veya devlet Anadili Savunmak dili veya milletin dili gibi bir anlayış ve söylemle milli devletin bir öğesine dönüştürmeye başlamışsa diller kaçınılmaz olarak milliyetçilik çatışmalarının bir parçasına dönüşür. Bu yeni durum yalnız bir dili yaygınlaştırmaya çabalayan egemen taraf açısından geliştirilmez; aynı zamanda savunmada olan dil de (bir anadil de) milliyetçiliğin girdabında olabilir. Sık görülen bir durum, milliyetçilikler çatışmaya başladığında dillerin ve anadillerin bu çatışmanın aracına veya mazeretine dönüştükleridir. Bir taraf milliyetçi bir amaçla bir dili yasaklıyorsa, öteki taraf da benzer bir milliyetçi dürtü ve amaçla bir dili savunma durumuna geçebilir. Zaten tarihin gösterdiği de budur: milliyetçi hareketler hemen her zaman dil hareketleri olarak başlamışlardır. Önce gramerler hazırlanır, o dildeki edebi metinler ortaya çıkarılır, okullar açılır vb. Sıkıntı ve temel soru da buradır: Bir anadil etrafında lehte ve aleyhte yürütülen bir kavga, ne zaman bir insan hakkı arayışıdır ve ne zaman milliyetçi bir taleptir? Böyle bir çatışmada yer alan her insan, ne zaman insan haklarına hizmet etmektedir, ne zaman milliyetçiliğin bir destekleyicisidir? Ne fark eder? demek pek isabetli değildir. Çünkü bu kavganın sonunda çok farklı, hatta bütünüyle ters iki sonuç elde edilir. Birincisinde, bir insan hakkı savunulmuştur ve bir hak kazanılmıştır. Böyle bir başarı genel olarak insan haklarının zaferidir. Egemen mesaj da bu yönde olacaktır. Oysa ikinci şıkta milliyetçiliğin anlayışı üste çıkacaktır. Bu ideolojiden güç alan bir başarı ve sonuç, sonunda milliyetçiliği güçlendirecektir. Belki bir dil veya anadil yaşama hakkını kazanacaktır ama uzun sürede milliyetçiliği güçlendireceği için başka dillerin bastırılmasına neden olacaktır her millililiğin dillere karşı yaptığını yapacaktır. Bir anadil savunulurken hangi amaçla olduğunu anlamak pek de zor değildir. Birinci cephede olan anadil savunucuları bütün anadilleri savunurlar. Çünkü savundukları bir insan hakkıdır ve bu hakkı her insanda ve her grupta görürler. İkinci gruptakiler kendi anadillerinin derdindedirler. Kendi dillerini savunurken hemen yanı başlarında olan başka dilleri görmezlikten gelirler. Hatta kendi dillerinden olan ama lehçe farkı içeren dillere bile yaşam hakkı tanımak istemezler. Yani aradaki farkı görmek o kadar zor değildir. Milliyetçilerin uzun süreli amacı bir dili milli ve resmi bir dile dönüştürmektir. Bu yüzden anadillerde çok sesliliği de sevmezler. Dilin bir merkez tarafından denetlenmesini ve yalnız bir otoritenin bu alanda söz sahibi olmasını isterler. Yani bir kişinin, bu alanda ne yaptığına bakarak kendini sınaması mümkündür. Hangi cenahta olduğunu, ortaya çıkan sonuçtan korkmuyorsa, anlayabilir. Azınlıkça 13

14 Azınlıkça ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος Συγγραφέας και νομικός από τη Θεσσαλονίκη g_doudos@yahoo.com Ο ΜΟΥΦΤΗΣ ΩΣ ΦΟΡΕΑΣ ΤΗΣ ΔΙΚΑΣΤΙΚΗΣ ΛΕΙΤΟΥΡΓΙΑΣ ΤΟΥ ΕΛΛΗΝΙΚΟΥ ΚΡΑΤΟΥΣ Η οργάνωση των σύγχρονων δημοκρατικών κρατών στην Ευρώπη και στο Δυτικό Κόσμο γενικότερα οφείλει πολλά στον Γάλλο φιλόσοφο και Δαφωτιστή Μοντεσκιέ (Montesquieu). Σημαντικότατη η συνεισφορά του Μοντεσκιέ στη διάκριση των εξουσιών ή λειτουργιών του κράτους σε μια Δημοκρατία. Η νομοθετική λειτουργία που νομοθετεί δεν δεσμεύεται από την κυβέρνηση, που είναι φορέας της εκτελεστικής λειτουργίας, με αρμοδιότητες σχεδιασμού της κρατικής πολιτικής, σύμφωνα με τις νομοθετικές πρωτοβουλίες της βουλής. Τέλος υπάρχει η δικαστική λειτουργία, ανεξάρτητη τόσο από την κυβέρνηση όσο και από τη βουλή, ώστε να είναι σε θέση να ελέγχει τους πάντες και να εποπτεύει την ορθή εφαρμογή της νομοθεσίας του κράτους. Φορείς της δικαστικής εξουσίας είναι οι δικαστικοί λειτουργοί όλων των δικαστηρίων που υπάρχουν στην Ελλάδα (διοικητικά δικαστήρια, από το Συμβούλιο της Επικρατείας, ως τα διοικητικά εφετεία και πρωτοδικεία, τακτικά πολιτικά και ποινικά δικαστήρια, από τον Άρειο Πάγο ως το Ειρηνοδικείο και το Πταισματοδικείο του πιο απομακρυσμένου νησιού του Αιγαίου, το Ελεγκτικό Συνέδριο που ελέγχει τη χρηστή διαχείριση των δημόσιων οικονομικών). Εκτός από τα κοινά δικαστήρια του κράτους, που είναι όσα λέγονται και τακτικά δικαστήρια και τα ανέφερα πιο πάνω, υπάρχουν οι Εισαγγελικές Αρχές, η Γενική Επιτροπεία των τακτικών διοικητικών δικαστηρίων, αλλά και τα Στρατοδικεία, Ναυτοδικεία και Αεροδικεία με τις αντίστοιχες εισαγγελίες τους. Στην Ελλάδα φορέας της δικαστικής εξουσίας της πολιτείας είναι και ο Μουσουλμάνος Μουφτής, που έχει και την ιδιότητα του Ιεροδίκη. Ιεροδικεία με αρμοδιότητα να επιλαμβάνονται υποθέσεων που ρυθμίζονται από τον Ιερό Μουσουλμανικό Νόμο (Σαρία) εδρεύουν στην Κομοτηνή, στην Ξάνθη και στο Διδυμότειχο, όπου λειτουργούν οι τρεις Μουφτείες του κράτους. Ο Ιερός Μουσουλμανικός Νόμος, εμπλουτίζει την ελληνική έννομη τάξη κατ αρχάς ήδη από της Συμβάσεως της Κωνσταντινουπόλεως του 1881 μεταξύ Ελλάδος και Οθωμανικής Αυτοκρατορίας, που κυρώθηκε με το νόμο ΠΛΖ /1882. Περαιτέρω, μετά τη σύναψη της Σύμβασης Ειρήνης μεταξύ Ελλάδος και Τουρκίας, γνωστής και ως Συνθήκης των Αθηνών του 1913, η οποία μαζί με τα συνημμένα τρία πρωτόκολλά της κυρώθηκε με το νόμο ΔΣΙΓ /1913, στην Ελλάδα ο Μουφτής έχει καταστεί φορέας της δικαστικής λειτουργίας της πολιτείας. Συγκεκριμένα αναγνωρίσθηκε, ότι «οἱ Μουφτῆδες, ἐκτός τῆς ἁρμοδιότητος αὐτῶν ἐπί τῶν καθαρῶς θρησκευτικῶν ὑποθέσεων καί τῆς ἐποπτείας αὐτῶν ἐπί τῆς διοικήσεως τῶν Βακουφικῶν κτημάτων, ἀσκοῦσι τήν ἑαυτῶν δικαιοδοσίαν μεταξύ Μουσουλμάνων ἐπί γάμων, διαζυγίων, διατροφῶν (νεφακά), επιτροπειῶν, κηδεμονιῶν, χειραφεσίας ἀνηλίκων, ἰσλαμικῶν διαθηκῶν καί διαδοχῆς εἰς θέσιν Μουτεβελλή (τεβλιέτ)» και ότι «αἱ παρά τῶν Μουφτήδων ἐκδιδόμεναι ἀποφάσεις ἐκτελοῦνται ὑπό τῶν ἁρμοδίων Ἑλληνικῶν Ἀρχῶν» (διατάξεις του άρθρου 11 παράγρ. 9 και 10 αντίστοιχα της Σύμβασης). Επιπλέον, με το άρθρο 7 του Πρωτοκόλλου αριθ. 3 της Σύμβασης κατοχυρώνεται η λειτουργική ανεξαρτησία του Μουφτή όταν ασκεί τις δικαστικές εξουσίες του. Συγκεκριμένα προβλέπεται ότι, «οἱ Μουφτῆδες κέκτηνται τά αὐτά δικαιώματα καί τάς αὐτάς ὑποχρεώσεις, οἳας οἱ λοιποί Ἓλληνες δημόσιοι λειτουργοί», ενώ με το άρθρο 9 του ιδίου Πρωτοκόλλου η Ελλάδα εγγυάται την προσωπική ανεξαρτησία του Μουφτή κατά την άσκηση των δικαστικών καθηκόντων του, αναγνωρίζοντάς του ισοβιότητα, όπως ισχύει για τους τακτικούς δικαστές του κράτους. Η διάταξη του Πρωτοκόλλου που ανέφερα πιο πάνω προβλέπει ότι, «οἱ Μουφτῆδες δέν δύνανται νά παυθῶσιν εἰμή συμφώνως πρός τάς διατάξεις τοῦ 88ου ἂρθρου τοῦ Συντάγματος τοῦ Ἑλληνικοῦ Βασιλείου». Η παραπομπή αναφέρεται στο άρθρο 88 του Συντάγματος της Ελλάδος 1864/1911 που προέβλεπε τα εξής: «...οἱ ἰσοβιότητος ἢ μονιμότητος ἀπολαύοντες δικαστικοί ὑπάλληλοι δέν δύνανται νά παυθῶσιν ἂνευ δικαστικῆς ἀποφάσεως εἲτε κατ ἀκολουθίαν ποινικῆς καταδίκης εἲτε ἓνεκα πειθαρχικῶν παραπτωμάτων ἢ νόσου ἢ ἀνεπαρκείας βεβαιουμένων καθ ὃν τρόπον νόμος ὁρίζει, τηρουμένων τῶν διατάξεων τῶν ἂρθρων 92 και 93». Μετά την Συνθήκη των Αθηνών ακολούθησε η έκδοση του νόμου 147/1914 «περί τῆς ἐν ταῖς προσαρτωμέναις χώραις ἐφαρμοστέας νομοθεσίας καί τῆς δικαστικῆς αὐτῶν ὀργανώσεως». Είναι γνωστό ότι μετά την λήξη των Βαλκανικών Πολέμων (1912-1913), η Ελλάδα μαζί με τα νέα εδάφη που προστέθηκαν στην επικράτειά της εμπλούτισε τον πληθυσμό της με τους Μουσουλμάνους και τους