Şişli Med Kadın Sağlığı Akademik Yayınlar
Yumurtalık fonksiyonları bittikten sonra ki altı ay süreyle adet görülmeyen süreçten itibaren "menopoz dönemi" başlar ve tüm kadınların hayatlarının yaklaşık üçte biri menopoz döneminde geçmektedir.
Menopoz dönemine giren bir kadında normal ve âdet arası görülen kanamalar oluşmaz, aylık hormon tedavisi sırasında görülen düzenli kanamalar hariç, meydana gelen herhangi bir vajinal kanamaya "menopoz sonrası kanama", "menopozda kanama" veya tıbbi literatürdeki ismi ile "postmenopozal kanama" adı verilmektedir.
Menopoz sonrası dönemde (Postmenopozda) kanama şikayeti hiçbir zaman normal olarak kabul edilemez, daha sıklıkla bir problem göstergesidir ve her zaman mutlaka araştırılmalıdır. Menopoz sonrası dönemde kanama şikayeti olan kadınların mutlaka jinekolojik olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Kadın hastalığına bağlı olmayanlar öncelikle ayırdedilmelidir. Bunlar daha ziyade yaşlı hanımlarda bir başka hastalığa bağlı oluşurlar. Postmenopozal kanamanın en sık görülen nedeni hormon ilaçlarının kullanılmasıdır.
Osteoporoz (kemik erimesi) ve yaşam kalitesinin düzeltilmesi amacıyla verilen uzun dönem hormon uygulamaları bazı hastalarda düzenli âdet benzeri kanamaların oluşmasına neden olabilir. Bu tür ilaç alan hastalarda da kanamalar düzensiz oluyorsa yine doktora başvurması gerekir. Günümüzde kullanılan ve kanamaya neden olmayan hormon ilaçları da vardır. Bu ilaçlarda da ilk 3 ay lekelenmeler, düzensiz kanamalar olabilir fakat daha sonra olan her tür kanama mutlaka araştırmalıdır, Kanama olduğu zaman hemen hormon ilaçları kesilmez, kanama fazla ise problem olup olmadığı araştırılır. Şayet sorun varsa ilaçlar kesilir Bazen idrar yollarından veya bağırsaklardan gelen kanamalar da bu tür vajinal kanamalarla karışabilir fakat bunlar postmenopozal kanama tanımına girmez.
Vajen: Menopozla birlikte ortaya çıkan vajinal atrofi ve kuruluk sonucunda ilişkiye bağlı travma ile kanamalar olabilir. Yine vajinadan kaynaklanan bir kitle kanamaya sebep olabilir. Rahim ağzı (Serviks): Buradan kaynaklanan polip (halk arasında et parçası denir) yada başka türlü iyi yada kötü huylu kitleler kanama yapabillir.rahim ağzı kanserlerinin en erken bulgularından biri yine kanama olabilir ve kontrolü sadece basit bir muayene ile yapılabilecek kadar kolaydır. Rahim (uterus) tan kaynaklanan kanamalar: Rahim iç tabakasının (endometrium) aşırı incelmesi yada aşırı kalınlaşması (endometrial hiperplazi), burada oluşmuş bir polip, myom yada başka tür iyi yada kötü huylu kitleler kanama yapabilir.
Atrofik endometrium (rahim iç tabakası aşısı incelmesi) % 60-80 Dışarıdan östrojen alımı (Hormon tedavisi) % 15-25 Endometrial hiperplazi (rahim iç tabakası kalınlaşması) % 5-10 Rahim içerisin de veya rahim ağzında polip % 2-12 Endometrium (rahim) kanseri % 10 Bazı ilaçlar (meme kanseri için kullanılan tamoxifen)
RAHİM AĞZI KANSERLERİ MYOMLAR ENDOMERTİUM HİPERPLAZİSİ RAHİM KANSERİ ( Endometrium Kanseri )
Rahim ağzı kanseri, rahim ağzında anormal hücre çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanseri yaşamı tehdit edebilen ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse bu anormal hücreler rahim ağzı kanseri öncüllerine ve kansere dönüşebilir. Çoğunlukla bu uzun yıllar alır; ancak nadir durumlarda bir yıl içinde de gelişebilir. Rahim ağzı kanserinin en önemli sonucu ölüm olabileceği gibi, tedavi edilse dahi doğurganlığı engelleyebilir.
Rahim Ağzı Kanserinin Nedeni Nedir? Rahim ağzı kanserlerinin neredeyse tümü Human Papillomavirüs (HPV) adı verilen bir virüsün belirli tiplerinden kaynaklanır. Tedavi edilmezse, bu anormal hücreler bazen kanser hücrelerine dönüşebilir
Kanser Öncesi Lezyonların Nedir? Kanser öncesi lezyonlar rahim ağzında bulunan görünümleri değişmiş hücrelerdir. Bu duruma hücrelere servikal dispalazi adıda verilir Her yıl tüm dünyada 40 milyon kadında rahim ağzında bu tip lezyonlar tespit edilmektedir.
Rahim ağzı kanseri, dünyada kadınlar arasında en sık görülen 2. kanser türüdür ve her 2 dakikada, bir kadının hayatını kaybetmesine neden olur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) güncel olarak tüm dünyada 2 milyondan fazla kadında rahim ağzı kanseri olduğunu tahmin etmektedir. Her yıl 490,000 yeni rahim ağzı kanseri olgusuna tanı koyulur. Bu, günde 1,300'den fazla yeni hasta demektir
Ne yazık ki, rahim ağzı kanseri ileri evreye ulaşıncaya kadar herhangi bir belirti göstermeyebilir. Rahim ağzı kanseri belirtileri aşağıdakileri içerebilir: Anormal vajinal kanama Cinsel ilişkiden sonra kanama Anormal vajinal akıntı Pelvis (kasık) ağrısı
Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Teşhis Edilir? Rahim ağzı kanserini saptamanın birincil yolu Pap testidir. Jinekolojik muayenenin bir parçası olan Pap testi (Papanicolau smear olarak da bilinir) rahim ağzındaki anormal hücrelerin rahim ağzı kanser öncüllerine veya rahim ağzı kanserine dönüşmeden önce saptanmasına yardımcı olur.
Diğer kanserler gibi, rahim ağzı kanseri de birçok şekilde tedavi edilebilir. Tedaviyi seçmeden önce sağlık görevlisinin göz önüne alacağı bazı konular şunlardır: *Kanserin boyutları ve hangi bölgelere yayıldığı *Kadının yaşı ve genel sağlığı Rahim ağzı kanseri tedavisinde 3 ana yöntem cerrahi, radyasyon tedavisi ve kemoterapidir.
HPV ve belirli tiplerinin neden olduğu rahim ağzı kanserinden HPV aşısı yaptırarak korunabilmek mümkündür. Düzenli PAP testi ve jinekolojik muayene yaptırarak HPV'nin yol açtığı lezyonlar önceden belirlenebilir ve kansere ilerlemeden önlem alınabilir. Ancak PAP testi nadir de olsa hatalı sonuçlar verebilmektedir
Myom nedir? Tıbbi literatürde "fibroid, uterin fibroid, leiomyoma, myoma uteri" gibi isimler verilen myomlar, içlerinde düz kas ve bağ dokusu içeren iyi huylu (kanser olmayan) kitlelerdir. Büyüklükleri toplu iğne başından karpuz büyüklüğüne kadar değişkenlik gösterir.
Myomların iyi yanı hemen her zaman iyi huylu olması ve kansere dönme olasılığının ihmal edilebilecek kadar düşük olmasıdır. Hastaların %75'i kendisinde myom olduğundan dahi habersizdir. Kötü yanı ise her 4 kadından birinde ortaya çıkmasıdır (% 25 görülme sıklığı). Büyüklüklerinin çok değişken olması nedeni ile bu oranın aslında gerçeği yansıtmadığı, dikkatli bir inceleme yapılacak olursa myom görülme sıklığının % 80' den daha fazla bulunacağı ileri sürülmektedir. Myomlar sıklıkla 30-40 yaşlar arasında ortaya çıkar ve hormon tedavisi almayanlarda menopoz sonrası küçülür. Ergenlik öncesi görülmesi ise son derece nadirdir
Myomlar bulundukları bölgeye (lokalizasyonlarına) bağlı olarak değişik türde şikayetler yaratırlar. Bu nedenle de rahimde yerleştikleri yerlere göre sınıflandırılırlar.
Myomların çoğu belirti vermemesine rağmen % 25 vakada bazı şikayetler yaratır. 1. Adet Düzensizliği 2. Kanama 3. Kasık ağrıları (Pelvik ağrılar) 4. Karında şişlik 5. Kısırlık (İnfertilite) ve gebelik problemleri
Jinekolojik muayene esnasında en sık fark edilen tümörler myomlardır. Başka bir nedenle karın boşluğunun açıldığı ameliyatlar sırasında da kolaylıkla fark edilebilirler. Pek çok myom ise başka bir nedenden dolayı yapılan muayene esnasında şans eseri fark edilir veya daha sık rastlanılan şekilde hiçbir zaman farkına varılmayabilir. Son 25 yıldır yaygın şekilde kullanılan ultrasonografi myomlardaki en önemli tanı aracıdır.
Myomlu kadınlarda kafalarını kurcalayan en önemli soru hastalığın kansere dönüp dönmeyeceğidir. Myomlu kadınların %0.5'inde ileri dönemlerde "leiomyosarkom" denilen kanser türü görülebileceği iddia edilmektedir. Pek çok araştırmacı bu kanser durumunun var olan myomlardan köken almadığını, kendi başına ve diğerlerinden bağımsız olarak geliştiğini ileri sürmektedirler. Eğer varlığı bilinen myom hızlı büyümeye başlarsa, ağrı ve ateş görülüyorsa detaylı incelenmesi gerekir
İlaç Tedavileri Myomu küçültmek için kullanılan ilaçların ise pek fazla faydası yoktur. Bu tür ilaçlar kişilerdeki estrojen seviyesini düşürerek geçici bir süreliğine myom hacminde küçülme yapsa da bu durum ilaç tedavisinin kesilmesini izleyen bir kaç ay içerisinde geriye döner Cerrahi Tedaviler Myomun bugün için en kesin, en çok uygulanan ve en garantili tedavi metodu cerrahi yani ameliyatla myomun (myomektomi operasyonu) veya rahmin tamamının (histerektomi operasyonu) alınmasıdır.
Rahim iç zarı olarak da bilinen "endometrium", her ay adet kanamasında rahim içinden dökülen dokunun ismidir. "Endometrial hiperplazi" veya diğer ismi ile "endometrium hiperplazisi ise bu rahim içi zarı dokusunun normalden fazla kalınlaşması ile karakterize bir durumdur. Endometiyal hiperplazi halk arasında daha çok "rahim kalınlaşması", "rahimde kalınlaşma"veya "rahim zarı kalınlaşması" olarak bilinmekte ve kanser öncüsü bu durum endişeler yaratmaktadır. Nitekim rahim içinin kalınlaşması sonucunda Rahim Kanserleride gelişebilmektedir
Endometrial hiperplazi, rahim (endometrium) kanserine dönüşebilme potansiyeli olan bir hastalıktır. Bu nedenle tedavisi yapılmalı ve hasta takip edilmelidir. Endometrium hiperplazisinde ne tür şikayetler olur? Endometrial hiperplazisi olan kadınlar düzensiz adet kanamalarından şikayetçidir. Bu durum genel olarak 40 yaşından sonra ortaya çıkar.
Yapılan bir ultrasonda görülen rahim içi zarının kalınlaşması sonucunda, rahim içersinden alınacak dokunun (biopsinin) patolojik incelemesiyle tanı kesinleştirilir Rahim içinden parça alınmasına "endometrial biopsi adı verilir. Hangi yöntemle olursa olsun, alınan materyal (örnek parça) mikroskobik değerlendirme için patolojiye gönderilir.
Tedavi, endometriyel hiperplazinin derecesine ve hastanın çocuk istemine bağlıdır. Basit hiperplazi veya fokal kistik hiperplazilerde genellikle 3-4 ay boyunca ağızdan alınan (oral) haplar şeklinde progesteron tedavisi verilerek hasta takip edilir. Genelde bu süre sonunda ikinci bir biopsi (Revizyone küretaj) yapılarak tedaviye cevap alınıp alınmadığına bakılır. Hiperplazinin kansere dönüşme potansiyeli yüksek, kansere öncü hücrelerin bulunduğunu gösteren "atipi bulguları" mevcut veya hasta istediği çocuk sayısı tamamlanmışsa ameliyatla rahim alınabilir.
Rahim kanseri veya tıbbi literatürde Uterin Kanser", Uterus Ca" veya Uterus Kanseri" denildiğinde rahim içini döşeyen endometriumdan (rahim iç zarı) kaynaklanan kanserler anlaşılır. Bu kanserlere Endometrium Kanseri" de denir.
Rahim kanserleri kadınlardaki tüm kanserler arasında dördüncü sırada olup, aynı zamanda en sık görülen kadın üreme sistemi kanseridir. Rahim kanseri menopoz sonrası yıllarda genellikle 50-60 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. Rahim kanseri endometrium dokusunda geliştikten sonra kadın üreme sisteminin diğer organlarına da yayılma eğilimindedir. İlk önce rahim ağzı (serviks), tüpler ve yumurtalıklara doğru yayılır. Daha ilerlemiş hastalık durumlarında lenfatik damarlar aracılığı ile vücudun diğer bölümlerine atlar.
*Geç menopoz *Çocuk doğurmamış olmak *Genç yaşlarda adet düzensizlikleri, adet gecikmeleri, *Şişmanlık (Obesite) *Hipertansiyon *Şeker hastalığı (Diabetes mellitus) *Endometrial hiperplazi öyküsü olanlar *Önceden doğum kontrol hapı kullanmış veya kullanmakta olanlar rahim kanseri ve yumurtalık kanseri için risklerini azaltırken, rahim ağzı (serviks) kanseri için risklerini arttırırlar.
Rahim kanserinin ilk bulgusu menopoz sonrası dönemde vaginal kanamalar iken adet gören kadınlardayse düzensiz adet kanamaları şikayetleridir. Ayrıca periyodik jinekolojik muayeneler sırasında vaginal ultrason ile rahim iç zarı (endometrium) kalınlığı ölçümü de rahim kanseri hakkında fikir verebilmektedir. Menopoz sonrası (postmenopozal) yıllarda kalınlaşmış bir endometrium izlenmesi durumunda da hastalar kanser açısından değerlendirilmelidir.
Rahim kanseri kesin tanısı, rahim içersinden kürtaj yolu ile parça alınması (probe küretaj veya fraksiyone küretaj) ve bu parçanın mikroskop altında bir patoloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi ile konur. Rahim Kanserlerinde Tedavi Nedir? Rahim kanserinin tedavisinde cerrahi olarak rahimi almak (histerektomi operasyonu) temel prensiptir.
Postmenopozal kanama şikayeti ile gelen hastaya öncelikle kanamanın kaynağını belirlemek için detaylı bir jinekolojik muayene yapılmalıdır. Spekulum ile vagen içerisinde ve rahim ağzında bir problem var mı diye bakılır. Ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıklar değerlendirilir. Menopoz sonrası dönemde rahim içerisinden kanaması olan her hastaya biyopsi yapılması gerekir. Bu işlem hatta menopoz sonrası kontrollerde rahim iç tabakası 4-5 mm'den kalın olan, kanaması olmayan hastalara bile kontrol amaçlı yapılmalıdır.