Benzer belgeler

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ZORUNLU ARAPÇA HAZIRLIK NORMAL ÖĞRETİM DERS PLANI VE İÇERİKLERİ ( Akademik Yılı)

Fatiha süresi-dil Yönünden İnceleme

Murat eğitim kurumları. Arapça 4 konu 2. İsim ve fiil cümlelerinde olumsuzluk (nefy)

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Bismillahirrahmanirrahiym Elhamdü lillahi Rabbil Alemiyn, Vessalatü vesselamu ala Rasülina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmeiyn.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS MESLEKİ Y.DİL DKB

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ARAPÇA I DKB

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

KİŞİSEL GELİŞİM VE EĞİTİM ALANI

AÖF İLAHİYAT ÖNLİSANS PROGRAMI 1. KİTAP ÜNİTE 1. Okuma Parçası. Tercüme

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ERENLER ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ 10. SINIF ARAPÇA YETİŞTİRME KURSU YILLIK PLANI

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

fiilidir. VEZNİ ÖRNEĞİ

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

ORTA BOY MEAL-MUSHAF SADECE E MEAL ORTA BOY SADECE MEAL

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

audio emsile dersleri

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

أتي E-t-y. Gelmek, ulaşmak, varmak, yapmak, etmek, işlemek

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

İsmi Tafdil. Alimde olan hilimden (yumuşaklıktan) daha güzel bir hilm hiçbir kimsede olmamıştır. Bu misalde ل الك ح lafzı, ismi tafdil olan

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Bundan sonra Sabahlatan da hayatın çeşitli alanlarına dair eğitim serileri bulunacak. Bunlara da bu İspanyolca eğitim makalesi ile başlıyoruz.

İçindekiler TAKDİM 5

Ulusal Kredi Osmanlı Türkçesi Grameri Ön Koşullar : Bu dersin ön koşulu ya da yan koşulu bulunmamaktadır.

Konuya giriş için Arap Dili nde " ال " nin kullanıldığı yerleri hatırlayalım:

ARAPÇA DİLBİLGİSİ BELİRLİLİK TAKISI, ŞEMSÎ VE KAMERÎ HARFLER. Abdullâh Saîd el-müderris

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

TECVİD Lügat manası; Güzel yapmaktır.

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

Değişen yeni müfredata göre hazırlamış olduğum 10. sınıf planları ile ilgili uygulama şu şekilde olacaktır :

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KEŞKE (ŞAYET/EĞER) KELİMESİNİ KULLANMANIN HÜKMÜ

Değişen yeni müfredata göre hazırlamış olduğum 10. sınıf planları ile ilgili uygulama şu şekilde olacaktır :

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

NAHİV VE FIKIH USULÜ İLİŞKİSİ

Lazım Fiil gitmek , zehebe zehebe Ben gittim Lazım fiili müteaddi yapmak mefulu bih harfı cer zehebe zeydi müteaddi geçişli

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Kur an Okuma ve Tecvid Bilgisi Test Soruları

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz?

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15


Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

İspanyol Alfabesi 27 harf ve 2 digraf, yani tek ses veren ikili harf kombinasyonundan oluşur.

TEFSİR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

Metin Edebi Metin nedir?

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM FORMASYONLU İLAHİYAT MÜFREDATI (ILY)

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Transkript:

ARAPÇANIN İSLAMÎ İLİMLERDEKİ YERİ VE ÖNEMİ Prof. Dr. Musa YILDIZ (G.Ü Eğitim Fakültesi) Arapça, Kur ân-ı Kerimin dili olması sebebiyle Müslümanlar için çok önemli bir dildir. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) in hadisleri, tefsir, fıkıh, kelam gibi temel İslam bilimlerinin ana kaynaklarının da Arapça olması bu önemi daha da artırmaktadır. Arapların çok eskiden beri, devlet ve millet olarak tarih sahnesinde varlık gösterdiklerini haber veren Tevrat gibi dört bin yıllık geçmişi olan bir belgeden yola çıkılacak olursa, Arapçanın ne kadar eski bir dil olduğunu tahmin etmek mümkündür. Özellikle günümüzde Arapça konuşanların, Tevratın dili olan İbraniceyi konuşanlardan, neredeyse yüz elli kat daha fazla olduklarına bakılırsa, bu dilin ne kadar yaygınlaştığı ve ne kadar canlı kaldığı da rahatça anlaşılacaktır. Bu giriş cümlelerinden sonra, dil ailesi bakımından Arapçanın dünya dilleri arasındaki yerine şematik olarak bir göz atmak yararlı olacaktır: Arapça, Sâmi dillerinden olan Nabatçanın devamı ve gelişmiş şeklidir. Nabatlılar, Milâttan önce, Arap Yarımadasının ortalarından Suriye nin güneyine kadar yayılarak bu geniş topraklara egemen olmuşlardı. Sebe Suleym, Himyer, Teyma, Semûd, Ad ve Lihyânîlerle ırk olarak akrabadırlar. Bütün bu topluluklar, bugünkü Arapların atalarıdır. Bunların, Ârâmcaya benzeyen ve farklı lehçeleri olan ortak bir dil konuştukları sanılmaktadır. İşte Arapça, zaman içinde bu lehçelerden, özellikle Kureyş dili olarak biçimlenmiş ve ilâhî irade ile vahyin dili olarak seçilmiştir. 1

Bilindiği üzere, Arap dili grameri daha kitabî hâle gelmeden, Kurân-ı Kerim, bu dilin yüzlerce kuralına uygun olarak inmiştir. Örneğin; Kurân-ı Kerimde geçen bütün fâiller, mübtedalar ve haberler merfû dur; bütün mefûller; (İnne, enne, ke enne, lâkinne, leyte ve le alle) gibi nasb edatlarından sonra gelen bütün isimler; (en, len, key ve izen) gibi edatlardan sonra gelen bütün muzâri fiiller, hâl ve temyîz gibi kayıtlar mansûbdur; bütün muzâfun ileyh ve cer harflerinden sonra gelen isimler, mecrûrdur İlginçtir ki günümüzde bu bilgileri, ülkemizde milyonlarca İmam-Hatip mezunu ile medreseliler de bilmektedirler! Ve yine ilginçtir ki bu milyonlarca insan arasında bugün bürokratlar, politikacılar, işadamları ve akademisyenler de bulunmaktadır. Arapçanın taşıdığı önemi ortaya koymak bakımından bu durumun bile ne kadar büyük bir kanıt oluşturduğu açıktır! Kuşku yok ki bir dilin mükemmel biçimde yapılanabilmesi ve evrensel düşünceyi aktarabilecek bir ilim kaynağı ve uluslararası bir iletişim aracı niteliğini kazanabilmesi için, onun en az bin yıl önce olgunlaşma evresini tamamlamış bulunması gerekir. Günümüzde konuşulan, hatta epeyce yaygınlaşan birçok dil, bu niteliğe sahip değildir. Örneğin; ana dilimiz olan Türkçeyi bu noktada Arapça ile karşılaştırdığımızda, aralarında büyük bir fark olduğu görülür. Türklerin «Müslümanlığa» girmesinden çok sonra yazılan, «Türk edebiyatının bugün bilinen ilk eseri» Yusuf Hâs Hâcib in kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı kitaptır. Bu kitap 1069-1070 yıllarında yazılmıştır. Fakat günümüzde birkaç uzman dışında, bu kitabın orijinal metni ne okunabilmekte, ne de anlaşılabilmektedir. Üstelik ne bu kitap, ne de ondan iki üç yıl sonra Kaşgarlı Mahmûd tarafından yazılan Dîvânu Lûgati t-türk, bugün pekçok okumuş Türkün dikkatini bile çekmemekte, bazı edebî ve ilmî forumlarda ise içeriği hakkında pek az söz edilmektedir. Ayrıca, bu kitabın adı tamamen Arapçadır; içeriği de Arapça açıklamalarla doludur. Bu küçük karşılaştırma ile yine Arapçanın rekabet kabul etmez üstünlüğü bir kez daha göze çarpmaktadır. Öte yandan Hz. Peygamberden önce yaşamış olan İmru u l-kays, Tarafe b. Abd, Zuheyr b. Ebî Sulmâ, Lebîd b. Rabî a, Amr b. Kalsûm, Antara b. Şeddâd el-absî, Hâris b. Hillize, Nâbiğa ez-zubyânî ve A şâ b. Kays gibi İslâm öncesi Arap şairlerinin divanları hakkında Türk ilim adamları bile övgü ile söz etmektedirler. Bunlardan biri de Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya dır. Bu zat, adları geçen şairlere ait «el-mu allakatu s- Seb (Yedi Askı)»nın çevirisini yapmıştır. Üstelik bunu dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âlî Yücel in talebi üzerine hazırlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan bu kitabın ön sözünde çevirmen Şerafettin Yaltkaya, aynen şunları söylemektedir: 2

«Müslümanlıktan önceki Arap şiirleri, kır çiçekleri gibi sade ve güzeldirler. Bunlar, renklere boğulmuş ve katmer katmer olmuş eserler gibi fikri oyalayıcı ve avutucu olmayıp, açıklıklarıyla ilk okunuşlarında insanı manâ ile karşılaştıran ve ne demek istediğini hemen göz önüne getiren ve tabiiliğe hiçbir şey eklemeyen sade tablolardır.» Şimdi eğer, Kutadgu Bilig ve Dîvânu Lûgati t-türk gibi ancak 1070 lerde ortaya çıkmış olan ilk Türk edebiyat örnekleri ile onlardan yaklaşık 500 yıl önce söylenmiş ve divan haline getirilmiş bulunan Arap şairlerinin eserleri karşılaştırılacak olursa, mutlaka bu büyük zaman farkı yanında, ayrıca edebî değer bakımından da aralarında çok önemli farklar belirlenebilecektir. Üstelik Kutadgu Bilig ve Dîvânu Lûgati t-türk, İslâm kültür kaynaklarından yararlanılarak ortaya kondukları için, Arapçanın yoğun etkisini de taşımaktadırlar. Oysa adları geçen şairler, İslâm öncesi dönemin insanlarıdırlar. İlhamlarını ne İslâmdan, ne de başka bir kültürden almışlardır. Buna rağmen söyledikleri şiirler birer şaheser olarak bugün bile ilim ve edebiyat erbabı tarafından takdir görmekte, yüksek zevke sahip insanları coşturmaktadır. Arapçadaki bu kudret, kuşkusuz bu dilin tarihsel değeri yanında, onun, -insanlığa ilim, sanat ve edebiyatı taşırken- yaptığı önemli işlevi de ortaya koymaktadır. Arapça, 1975 yılında, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından, İngilizce ve Fransızca gibi ünlü, dünya dilleri arasında uluslar arası bir dil olarak kabul edilmiştir. Hâlen Arapça, Arap Birliği Örgütüne üye 23 ülkede 350 milyona yakın bir nüfus tarafından konuşulan bir dildir. Ayrıca 24 Arap olmayan Müslüman ülkede 1 milyara yakın bir nüfus tarafından da kullanılmaktadır. Arap ülkeleriyle aramızdaki ticarî ilişkiler de Arapçaya olan ilgiyi artırmıştır. Arapça öğrenmenin bir yararı da; Arap dünyasını takip edebilmek, dünyanın en sıcak bölgesini kendi medyasından okuyabilmek ve dinleyebilmektir. Giriş mahiyetindeki bu temel bilgilerden sonra, Arapçanın bazı özellikleri üzerinde durmak yararlı olacaktır. Arapçanın Bazı Özellikleri: 1.Kelimelerin Sessiz Harflerden Oluşması: Arap alfabesi tamamı sessiz olan 28 harften oluşur. Alfabede hiç sesli harf bulunmamaktadır. Harfleri sesli yapan fetha, damme ve kesra adı verilen harekelerdir. 3

2. Çekimli (Bükümlü) Bir Dil Olması: Daha önce dillerin dil ailesi bakımından sınıflandırılmasına bir göz atmıştık. Şimdi de dillerin yapı bakımından tasnifine bakmak Arapçanın yapı bakımından dünya dilleri arasındaki yerini anlamaya yardımcı olacaktır: Değişik anlamlar elde etmek için bir kökten yeni kelimeler elde etmek şeklinde tanımlanan sarf veya tasrîf kelimeleriyle karşılanan çekim ve türetme, Arapçanın başta gelen özelliklerindendir. Çekim ve türetme yolu, kelime hazinesini zenginleştirdiği gibi, Arapçaya canlılık ve işlerlik de kazandırmaktadır. Arapçada kelime türetimi iki şekilde gerçekleşir. Bunlar: a. Ses değişmesi yoluyla: Örnek olarak; bilmek kökünden bildi bilindi fiillerini türetmek gibi. b. Kökün başına, ortasına veya sonuna yapım ekleri getirilmesi yoluyla: Ziyâdetu l-mebnâ tedullu alâ ziyâdeti l-ma nâ (Yapının büyümesi anlamın genişlemesine işaret eder) Arapçada çekim ve türetimin boyutları hakkında bir fikir verebilmesi açısından, sülâsî (üç harfli) bilmek kökünden türetilen kelimelere bakmak yeterli olacaktır: 4

Bildirmek (if âl) Öğretmek (tef îl) İlimde üstün gelmek (mufâ ale) Bilmek, dağda şimşek çakmak (ifti âl) Öğrenmek (tefe ul) Bilgisini göstermek (tefâ ul) Bilgi istemek (istif âl) Görüldüğü gibi sekiz bab, bu babların mâzî, muzâri, emir fiili (bunların ma lûm ve mechûlü), fâil, mef ûl, zamân, mekân, âlet, nisbet, küçültme (tasğîr), tafdîl isimleri, mübâlağa kalıbı, merre, nev, müevvel ve sınâ î (yapma) masdarları olmak üzere, ortaya yaklaşık dokuz yüz (900) kelimelik bir tablo çıkmaktadır. 3. Kelime Hazinesinin Zenginliği: Arapçada deve için en küçük organına varıncaya kadar, çöl, yağmur vb. gibi çevrelerini kuşatan her şey hakkında yüzlerce kelime kullanmışlardır. Arapçayı zenginleştiren unsurları şu başlıklar altında sıralamamız mümkündür: 3.1. İştikâk (Türetim): İştikâk, aralarında anlam bakımından münâsebet olmak kaydıyla bir veya birkaç kelimeden başka kelimeler türetmek şeklinde tarif edilmektedir. Arapçada isim, sıfat, fiil, zarf, edat ve ses olmak üzere. tüm kelime gruplarından ve köklerden yeni formlar türetilmiştir. İsimden yeni kelime türetme: insan insanlık Sıfattan yeni kelime türetme: zavallı zavallılaştı Fiilden yeni kelime türetme: yazdı yazıyor yaz Zarftan yeni kelime türetme: kış kışı geçirdim Edattan yeni kelime türetme: şayet, keşke keşke dedim 5

3.2. Mecâz: İstenilen manayı daha çarpıcı ve zihne yerleşecek şekilde açıklamak, daha kestirme bir yoldan maksadı ifade edebilmek veya sözü daha cazip ve ilgi çekici tarzda sunmak için lafızlar ve terkipler asıl anlamlarının dışında kullanılır ve böylelikle lafzın anlamı da genişler. Örnek olarak: yağmura, gök denilmesi, Bineksiz yola çıkana, sırtı olmadan yola çıktı, ifadesinin kullanılması gibi. Mecâz yoluyla bir kelimenin değişik manalarla nasıl çeşitlendiğini ve çoğaldığını görmek için, örnek olarak kelimesinin geldiği değişik anlamlara bakmak yeterlidir: : kaçınmak, vazgeçmek, avuç açmak, dilenmek, vermek, elbisenin kenarını bastırmak, (göz yaşı) kurumak, açıklama istemek, yeten, elbise kıvrımı, def çemberi, terazi kefesi, kement, oyuk, elini gözüne siper yapmak, halka yapmak, çevirmek, kenar vs. anlamlarına gelir. Bu vb. kelimelere baktığımızda, Arap dilinin çoğunun mecâz olduğunu görülür. 3.3. Terâduf (Eş Anlamlılık): Birden çok kelimenin aynı anlama gelmesine terâduf denir. Aslan 670 Bal 80 Dehşet 400 Güneş 52 Dişi deve 255 Erkek deve 1000 Kılıç 1000 Köpek 70 Şarap 200 Taş 70 Ancak bu eşanlamlı kelimeler arasında, anlam bakımından ufak da olsa, bir farklılık söz konusudur. Buna örnek olarak biri diğerinin eşanlamlısıymış gibi sayılan ve müfessirler tarafından biri diğerinin açıklaması olarak kullanılan ve kelimeleri arasındaki farkı Kur an bağlamında şu şekilde verebiliriz. 6

. İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebediyen kalacakları cehennem yurdu vardır. Fussilet Sûresinde (41/28) geçen bu âyetdeki sözcüğünü anlamında yorumlamak ile aradaki nüansı göz önüne alarak yorumlamanın arasındaki fark, son derece aşikârdır. Oysa ki sözcüğü Arap dilinde bir şeyin doğruluğunu bildiği hâlde kabullenmemek anlamında kullanılmıştır. ise, daha çok bilginin zıddı olarak, bir şeyi bilmediği hâlde reddine hükmetmek anlamıyla beraber daha genel bir red manasını içermektedir. kelimesinin karşılığı olan bilerek inkar etme nin gerektirdiği ceza veya sosyo-piskolojik yansıma ile kelimesinin karşılığı olan daha çok bilgisizce inkâr veya reddetme nin o kişi ve muhatapları açısından yansımaları daha farklı olacaktır. 3.4. Ezdâd (Zıt Anlamlılık): Bir kelimenin birbirine zıt iki anlama gelmesine ezdâd denir. Her dilde gece-gündüz, beyaz-siyah, yer-gök, uzun-kısa gibi, karşıtlık oluşturan kelimeler vardır. Ancak Arapçadaki zıt anlamlılık genel dilbilimde tanımlanandan çok farklıdır. Örnek: Siyah, beyaz büyük, küçük 3.5. Mükesser Cemi (Kuralsız/Düzensiz) Çoğul: Arapçada çoğul, bilindiği üzere, genel bir tasnifle üç kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi; Sâlim müzekker cemî dir. ( ) İkincisi; Sâlim müennes cemî dir ( ) Üçüncüsü de; Mükesser cemî (kuralsız/düzensiz) dir. ( ) 7

( ) 4. Arapçanın Yeterliliği ve İfade Kesinliği: Arapça kelime zenginliği, ihtiyaca göre, istenilen anlamı karşılayacak özel kalıpları, maksadı kısa yoldan çeşitli şekillerde anlatma hürriyeti ve zengin anlamlar içeren edatları ile kesin ve açık ifade etme imkânı verir. Örnek olarak; Halit gitti dediğimizde, açık ve net bir şekilde Halit in gitme eylemini gerçekleştirdiğini ifade etmiş oluruz. Halit i götürdüm cümlesini ise, iki şekilde ifade edebiliriz: a. b. Ayrıca Arapçada kelimeleri seslendiren harekeler de, anlamı kesinleştirmede önemli rol oynamaktadır. Örnek: Gülünç adam çok gülen adam Kur'an, Arapçanın bu özelliğini birçok âyette ifade etmiştir. Örnek olarak;.... Bu Kur'an apaçık bir Arapçadır. (Nahl. 16/103). Onu (Kur anı) Cebrail, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle senin kalbine indirmiştir. (Şuarâ, 29/193-195) 5. Arapçanın Besteli Bir Dil Olması: Dilciler, dilleri besteli ve bestesiz olmak üzere ikiye ayırmaktadırlar. İngilizce, Almanca ve Fransızca bestesiz diller kategorisinde sayılırken, Türkçe ve Arapça besteli diller özelliğine sahiptir. Müsteşrik A. J. Arberry, İslâm ın yayılmasını Kur'an ın kulak ve ruhlara tesir etmesine bağlamaktadır. Bu konuda şunları söylemektedir: Hıristiyanlığın aksine, İslâm çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Kur'an ın düzenli, ahenkli ve kulağa hoş gelen bestesi, İslâm ın hızla 8

yayılmasına katkıda bulunmuştur. Arapçanın bu özelliği, özellikle Kur'an tilavetinde ortaya çıkmaktadır. Kur'an okunurken fonetiği, ahengi, okuyucu ve dinleyici üzerinde eşsiz bir etki yapmakta, tilavette yapılan en küçük bir hata bile fark edilebilmektedir. 6. Arap Harflerinin Fonetik ve Anlam Bakımından Bazı Özellikler Göstermesi: Arap harflerinde bulunan cehr, şiddet/vurgu, rehâvet, leyn, isti lâ vb. özellikleri, diğer dillerde görmek mümkün değildir. Örnek olarak; ve kelimelerinin ilk harfleri isti lâ harflerinden olup, yücelmeyi ifade ederler. Birinci kelime ruhî anlamda yücelmeyi ifade ederken, diğer kelime hissî bağlamda yücelmeyi ifade etmektedir. Arapçada kelimelerin belirli harflerle başlamasının anlam yönünden bazı ip uçları vermesi de Arapçanın özelliklerindendir. / Dât harfi bu konuda örnek verilebilir. Arapçada genelde harfiyle başlayan kelimeler çirkin ve uğursuz anlamlarını vermektedir. Bu bağlamda şu kelimeler örnek verilebilir: : Rahatsız olmak, sıkıntı vermek : Zalimce, haksızca : İnleme, bağırma : Sapma, yoldan çıkma : Kaybolma, yok olma : Gürültü /Ha harfi ile başlayan kelimeler ise, genelde güzellik ve uğurluluk ifade eder. Bu bağlamda da şu kelimeler örnek verilebilir: : güzellik, : Hayat, yaşam, : Sevgi, : Hürriyet, : Yumuşaklık, : Hikmet, : Hak. 9

7. Arapçanın Ahenk, Tanîn (Sesin Uzatılması) Gibi Hassasiyet ve Cazibeye Sahip Olması: Arapça, ahenk, tanîn (sesin uzatılması) gibi hassasiyet ve cazibeye sahip bir dildir. Merhum Muhammed Hamidullah bu konu bağlamında şu hatırasını nakleder: dedi: "İstanbul da iken bana Avrupalı bir müzik profesörü geldi ve şunları Kur'an ı tetkik ediyordum. Kur'an şiir değildir; ama onda öyle bir musikî var ki insanı hayrete düşürüyor. Şiirde bir kelimenin yerini değiştirirsen vezni bozulur. Musikî ve ahengin kaybolduğu derhal anlaşılır. Nesirden bir harf, birkaç kelime kaldırsan ahenk bozulmaz. Çünkü ölçü yoktur. Kur'an şiir olmamakla beraber, ondan bir harfi kaldırsan derhal kendine has musikînin aksadığı görülüyor. Bu beşer sözü olamaz. Beşer sözünde böyle istisnasız tam bir ahenk bulunmaz. Bunun için Müslüman oldum. Yoksa ben Arapça bilmem. Kur'an ın manasını anlamam. Bir zaman sonra Profesör tekrar bana geldi ve dedi ki: Ben Kuran daki musikinin Kur'an ın bir mucizesi olduğuna delalet ettiği için Müslüman olmuştum. Halbuki lâtuâhiznâ kelimesinde bu ahenk bozuluyor. Musiki kalmıyor. Bu kelimede bu ahengin bozulması onun mucizeliğini kaldırır. İmanım sarsıldı. Oku bakalım, nasıl bozuluyor? dedim. Okudu, ama lâtûhiznâ diye okuyor ve vav ı med harfi gibi okuyor, ta yı da uzatıyordu. Ona dedim ki; Sen yanlış okuyorsun. Oradaki vav hemzenin yazılması içindir, med harfi için değildir. Onu nazarı itibara alma ve ta yı uzatmadan لا تو اخذنا lâtuâhiznâ şeklinde oku. gitti. Bunun üzerinde, o hâlde tamam, musikî mükemmeldir. dedi ve Geçenlerde bana bir mektup yazmış; Teşekkür ederim, imanımı tazeledin. diyor. 10

8. Arapçadaki Zamirlerin Yapısı: Arapçada zamirlerin müzekker (eril) ve müennes (dişil) kelimeler ile müfred (tekil), müsennâ (ikil) ve cemi (çoğul) kelimelere özel kullanımlar olduğundan, bu yapı Arapçayı diğer dillerden ayıran önemli bir özelliktir. İngilizcedeki they (onlar) kelimesi bir karşılaştırma yapmak için örnek olarak verilebilir. İngilizcede they (onlar) deyince; bir erkek grubunu, bir kadınlar grubunu, erkek-kadın karışımı bir grubu, iki erkeği iki kadını kastediyor olabiliriz. Oysa ki bu problem (zaaf) Arapçada yoktur Arapçada erkekler grubu için özel bir kelime hum, kadınlar için özel bir kelime hunne, iki kişi için (cinsiyet ayırt edilmeden) özel bir kelime humâ, iki erkek için özel bir kelime hâzâni ve iki kadın için yine özel bir kelime hâtâni kullanılmaktadır. Bu Arapça zamirlerin hepsi, İngilizcedeki tek kelimeyle karşılanmak zorundadır. O da They zamiridir. Türkçe ise onlar zamiri aynı kelimelerin tek karşılığıdır. Arapçada fiil ve sıfatlar, hiçbir yanılmaya meydan vermeyecek nitelikte bir erkekler grubuna, bir kadınlar grubuna, iki şahsa veya ikiden fazla şahsa işaret edebilirler. Arap dilinin bu kabiliyeti İngilizce The two women said veya Türkçe karşılığı olan, İki kadın dedi. cümlesinin Arapça karşılığı olan kâletâ kelimesiyle karakterize edilebilir. Arapçanın bu özelliğine örnek olarak; Bakara Süresi'nin, 228. âyetini verebiliriz:. Boşananlar (tekrar evlenebilmek için) kendi başlarına üç aybaşı beklerler. Onlar için, Allah ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri doğru olmaz. Eğer onlar Allah a ve Ahiret gününe inanıyorlarsa Ve eğer barışmak isterlerse, eşleri onları tekrar almaya daha çok hak sahibidirler. Bu âyetin altı çizili olan bütün kelimeleri müennes (dişil) sığasıyla verilmektedir. Sadece kocalar için kullanılan erâdû (isterlerse) kelimesinde, müzekker (eril) sığasına geçilmiştir. Böylece Arapçada zamirlerin bu yapısından dolayı, kadınlara ve erkeklere ait kelimeler birbirlerinden açıkça ayırdedilmiş olmaktadır. 11

9. Arapçada Müzekker (Eril) ve Müennes (Dişil) Kelimelerin Zarurî Olarak Cinsiyet Belirtmemeleri: Arapçada müzekker (eril) ve müennes (dişil) kelimeler zarurî olarak cinsiyet belirtmez. Örnek olarak; Kur'an ın Allah tan huve (O) diye müzekker zamirle bahsetmesi, Allah ın cinsiyet olarak erkek olduğuna delalet etmez. Allah münezzehtir; ne erkeklik ne de dişilik ona isnat edilemez; cinsiyet-üstü bir varlıktır. Arap dilinde örneğin kapı müzekker (eril) olarak anılırken, pencere müennes (dişil) formda kullanılır. Bunun gibi kitap ve ev de müzekkerdir. Eşyanın erkek veya dişi olmadığı bilinmektedir. Öte yandan İngilizcede he (o) kelimesini Allah için kullandığımızda, bu kelime, bilinçaltında Allah ın erkek olduğu çağrışımını yapar. Buna ilave olarak Allah ın father (baba) olarak anılması da; şeytanî bir fikrin olmasını zorlar; Allah ya bizzat İsa nın kendisi veya onun babasıdır. Maazallah, bunlar insanın kafasını karıştıracak sonuçlar doğurur. 10. Arapçada Harflerin de Tek Başlarına Cümle Anlamı Taşıması: Örnek olarak (korudu) fiilinin emrinin (koru) şeklinde; (anladı) fiilinin emrinin (anla) şeklinde gelmesi gibi 11. İ râb: Arapçada kelimeler sessiz harflerle oluşturulduklarından, okunabilir ve anlaşılabilir olmaları için harekelenirler. Kelime içindeki harekeler kelimenin morfolojik yapısını belirler. Örnek: bildi bilindi ikram eden ikram edilen gibi Şayet kelimenin sonundaki i râb olmasaydı, çoğu kez konuşanın tam olarak ne anlatmak istediğini anlamak mümkün olmazdı. Örnek olarak; kelimelerin sonu harekesiz bir şekilde söylenecek olsa, bu cümleden kastedilenin ne olduğu anlaşılamaz. Ancak kelimeler şu şekilde harekelenirse, harekesine göre farklı anlamlara gelir:! Zeyd ne iyi! Zeyd in en iyi tarafı nedir?. Zeyd iyilik yapmadı. 12

İrâbın önemini vurgulamak bakımından Hz. Ömer döneminden bir anekdot anlatmak konuyu daha anlaşılır hâle getirecektir. Bir A râbî (Bedevî) Medine ye gelir ve kim bana Kur an okutur? diye sorar. Bir Sahabî ona Berâe suresini okutur. Bu esnada. Allah ve Resulü müşriklerden uzaktır. [Tevbe 9/3] âyetindeki rasul kelimesini ref yerine cerr ile okur. Bunun üzerine A râbî Allah, Resulünden uzak mıdır? Şayet Allah Resulünden uzak ise, ben de O ndan uzak olurum. der. Hâzirûn A râbî nin bu ifadesini yadırgar ve konuşmayı Halife Hz. Ömer e taşırlar. Halife, A râbî yi çağırıp, Sen Peygamberden uzak mısın? diye sorar. A râbî: Ey müminlerin emiri! Hadise şöyledir: Medine ye gelmiştim. Kur an la alakalı hiçbir malumata sahip değildim. İnsanlara bana kim Kur an okutur diye sordum. Yanındakini işaret ederek bu adam bana Berâe suresini okuttu. Onun okuttuğuna göre, surenin üçüncü âyetinin anlamı, Allah müşriklerden ve peygamberden uzaktır. şeklinde idi. Bunun üzerine ona; Allah Peygamberinden uzak mıdır? Eğer peygamberinden uzak ise, ben de o peygamberden uzağım, dedim. Hazreti Ömer; - Ey A râbî! Âyet böyle değildir. - O hâlde nasıldır? - Resul kelimesinin merfû okunması gerekir. Buna göre anlam Allah ve Resulü müşriklerden uzaktır. şeklindedir. Bu hadise üzerine Hz. Ömer Kur an ı Arap diline vakıf olan kişilerin okutmasını emretti. Ebû Esved ed-duelî ye de Kur an ı harekelemesini söyledi. Arap diliyle ilgili bu genel özellikleri sıraladıktan sonra, Arapçanın İslamî ilimlerdeki yeri ve önemi üzerinde durabiliriz. Hicrî IX. yüzyılda yaşamış Tefsir usûlcülerinden Ebû Abdullah el- Kâfiyecî nin (öl. 879/1478), Tefsirin muhtaç olduğu on beş ilmin içine, hangi ilim dallarını dahil ettiğini görmek Arapçanın önemini ortaya koymak bakımdan kayda değerdir: 13

Birincisi: Müfred lafızların konuldukları mânâyı asıl itibariyle delâletlerini bilmektir. Bu da Lügat İlmidir. İkincisi: Bazı müfred lafızların diğerleriyle olan münasebetlerini bilmektir ki bu da İştikâk İlmidir. Üçüncüsü: Yapısı ve tasrifi bakımından müfred lafızlarla ilgili hükümleri bilmektir ki bu da Sarf İlmidir. Dördüncüsü: Mânânın aslına delâleti bakımından terkib itibariyle lafızlarla ilgili olan i râb hükümlerini bilmektir ki bu da Nahiv İlmidir. Beşincisi: Mânânın mânâsı diye tabir olunan, mânânın aslı için lazım olanı ifade etme yönünden kelâmın terkiblerinin özelliklerini bilmektir ki bu da Meânî İlmidir. Altıncısı: Delâletin açık açık veya gizli, ziyade veya noksan olmasından meydana gelen ihtilaflar bakımından kelâmın terkiblerinin hususiyetlerini bilmektir ki bu da Beyân İlmidir. Yedincisi: Manevî ve lafzî güzelliklerle sözü güzelleştirme yönlerini bilmektir ki bu da Bedîi İlmidir. Sekizincisi: Kur an ın zâtına taalluk eden şeyi bilmektir ki bu da Kıraat İlmidir. Dokuzuncusu: Kur an ayetlerinin nüzul sebeplerine taalluk eden şeyleri bilmektir. Bu bilgi, nüzul sebepleri hakkında tedvin edilmiş kitapları mütalaa ile mümkün olur. Onuncusu: Peygamberlere ve geçmiş zamanlara ait, Kur an surelerinin ihtiva ettiği kıssaları şerh etmektir ki bu da Âsâr ve Ahbâr (Haberler) İlmidir. On birincisi: Hz. Peygamber den (s.a) ve vahye şahid olan sahabeden, ittifak ve ihtilaflı olarak nakledilen, mücmeli beyan veya mübhemi tefsir eden hadislerin zikridir ki bu da Hadis İlmidir. On ikincisi: Nâsih ve mensûhu, umum ve hususu, mücmel ve mübeyyeni, muhkem ve müteşâbihi, zâhir ve müevveli, mantûk ve mefhumu, iktiza, işaret ve delâleti, icmâı ve şer î kıyası, kıyasın nerelerde sahih olup olmadığını bilmektir ki bu da Usûl-i Fıkıh İlmidir. On üçüncüsü: Dinin ahkâm ve âdabı ile nefse, akrabaya ve reayaya ait olan üç siyaset âdabım bilmektir ki bu da Fıkıh ve Ahlâk İlmidir. 14

On dördüncüsü: Aklî delilleri, hakikî burhanları, taksim ve tahdidi, aklî olanlarla zaruri olanlar arasındaki farkı ve bunlar gibi olan diğer şeyleri bilmektir ki bu da Nazar ve Kelâm İlmidir. On beşincisi: Mevhibe İlmidir. Bu öyle ilimdir ki Allah Teâlâ, ilmiyle amel edenleri ve Allah tan sakınıp ihsanda bulunanları ona vâris kılar. Bu ilim dallarına bakıldığında bunlardan 7 tanesinin doğrudan Arapçayla ilgili olduğu açıkça görülür. Arapçanın fıkıh ilmindeki yerini ortaya koymak açısından Hârûnu r- Resîd in huzurunda, el-kisâî ile Ebû Yûsuf arasında nahiv konusunda cereyan eden bir münâzarayı vermek yararlı olacaktır. el-kisâî den nakledildiğine göre, Ebû Yûsuf, nahiv ilmini kötülemeye başlamıştır. el-kisâî de, Ebû Yûsuf a nahvin üstünlüğünü kabul ettirmek için nahivle alâkalı bir soru sorma ihtiyacını hisseder. el-kisâî, Ebû Yûsuf a, bir kimsenin başka bir adama, demesi hâlinde hangisini mahkûm edeceğini sorar. diğer bir kimsenin Ebû Yûsuf, iki ifadenin de aynı olduğunu, bu sebeple her iki şahsın da aleyhine hükmedeceğini söyler. Nahiv konusunda, el-kisâî den çok istifade eden Hârûnu r-resîd, Ebû Yûsuf un bu cevabı karsısında dayanamayıp söze karışır ve Ebû Yûsuf a hata ettiğini söyler. Ebû Yûsuf mahcup olur. Sonra başını kaldırarak hatanın ne olduğunu sorar. Hârûnu r-resîd, seklinde kâtil kelimesi izâfetle kullanıldığında, (=ben senin uşağının kâtiliyim) seklinde mâzî manası ifade edeceğinden, kullanan kişinin, kâtil olacağını, bu kelimenin tenvînli okunması hâlinde, tenvîn istikbâle delâlet ettiğinden, fiil henüz gerçekleşmemiş olacağı için, söyleyen kişinin kâtil olamayacağını izah eder. Ayrıca bu görüşüne, Kur ân-ı Kerîm den su âyet-i kerîmeyi delil olarak getirir:. Hiçbir sey için Allah ın dilemesi dışında asla, Ben yarın onu yapacağım deme (Kehf, 23-24). Burada kelimesinin tenvîni istikbâl için olmasaydı, istikbâle delâlet eden (= yarın) zaman zarfının kullanılması câiz olmazdı. Âyeti kerîmede ise, kelimesinden sonra, istikbale delâlet eden, kelimesi getirilmiştir. Ebû Yûsuf, bu hadiseden sonra Arapçayı ve nahvi övmeye başlamıştır. 15

Hadis ilminde Arapçanın önemini vurgulamaya yönelik olarak şeytanın yanıltmasıyla ilgili şu hadisi örnek verebiliriz: Kocaları ve mahremleri yanlarında olmayan kadınları ziyaret etmeyin. Çünkü şeytan damarlarınızdaki kan gibi sizi şaşırtmak için etrafınızda dolaşmaktadır. Biz de: Bu durum senin için de geçerli midir? dedik. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: Benim için de durum aynıdır; fakat Allah bana yardım etti, ben ondan kurtuluyorum (Tirmizi, Radâ, 17/1172) Bu hadisin sonunda geçen feeslemu kelimesi, genellikle feesleme şeklinde okunmaktadır. Dolayısıyla anlamı da fakat Allah bana yardım etti, şeytanım Müslüman oldu. şeklinde olmaktadır. Şeytanın Müslüman olması ise mümkün değildir. Ayrıca o şekilde yanlış olarak okunduğunda da insanın kafasına Peygamberin şeytanı Müslüman oldu da, benimki niye olmadı gibi bazı olumsuz düşünceler gelmektedir. Tabiin kuşağı müfessirlerinden Mücâhid, Arap dilini bilmeyen birinin tefsir yazmasının doğru olmayacağını belirtir. İmâm Mâlik de Arapçayı bilmeden tefsir yazana bazı müeyyidelerin uygulanmasını savunur. Çağdaş müfessirlerden Muhammed Reşîd Rızâ, İslâm Birliği açısından Arapçanın İslâm coğrafyasında zorunlu ders olarak okutulmasını tavsiye eder. Muhammed Hamidullah ise, diğer bir yaklaşımla Arapçayı tüm Müslümanların ana dili olarak niteleyerek şöyle der: Arap lisanı Hz. Peygamber'in hanımlarının lisanı olduğundan dünyadaki bütün Müslümanların da ana dilidir. Buna delil olarak da Ahzâb suresinin 33/6 âyetini getirir:. 16

Peygamber, müminlerin nefislerinden daha evladır. Hanımları da onların analarıdır. (Ahzab, 33/6) Tefsir, Hadis gibi ilimlerde kelimelerin semantik analizini yapabilmek için de, iyi bir Arapça bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Örnek olarak; Arapçadan dilimize geçen akıl kavramının semantik analizini yapacak olursak, Arapça ukl kökünden gelen bu kelime semantik olarak bağlamak anlamındadır. Etimolojik olarak Arapçada deve kösteği nin adıdır. Devenin ön ve arka ayaklarını çaprazlama olarak bağlayan kösteğin adıdır. Böylece bağlanmış deve belli bir mekândan pek fazla uzaklaşamaz. Zamanla bu kelime devenin ayağından insanın başına kadar bir evrim geçirmiş ve semantik anlamını orada da göstermiştir. Nitekim biz akıl dediğimiz zaman duygu ve düşünceleri, kavramları, olayları, fikirleri vs. birbirine bağlayan ruhî melekeyi kastediyoruz. Arapçanın İslamî ilimlerdeki önemini ortaya koymak açısından örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak bu çalışma içerisinde konunun anlaşıldığı düşünülerek bu kadarıyla yetinmeye çalışacağız. Sonuç olarak; İslamî ilimlerde Arapçanın ne kadar önemli olduğu verilmeye çalışılan örneklerle tarafımdan ifade edilmeye çalışılmıştır. Nitekim, Yarım usta evden, yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder ata sözünde ifade edildiği gibi, din âlimi olmak da doktorluk kadar önemlidir. Tam hoca olmanın yolu da sağlam bir Arapça bilgisine sahip olmaktan geçer. Bunun yolu da sabırla, yılmadan düzenli bir şekilde çalışmaktan geçer. 17