FATURADAKİ VADE FARKI KAYDININ BAĞLAYICILIĞINA İLİŞKİN İBK İNCELEMESİ I- Karşılıklı alacak /borç ilişkisi doğuran bir işlem sonucu düzenlenen fatura içeriğinde yer alan ve öngörülen tarihte borcun ödenmemesi halinde vade farkı uygulanacağı yolundaki bir ibarenin, söz konusu faturaya süresi içinde itiraz edilmemesi halinde, TTK 23/2 maddesi hükmü uyarınca vade farkı borcu doğmasına neden olup olmayacağı, diğer bir ifade ile, vade farkı kaydının böyle bir durumda fatura mündericatından sayılıp sayılmayacağı konusunda Yargıtay 11,19,13 ve 15 HD. lerince verilmiş muhtelif kararlar arasında mevcut aykırılığın giderilmesi için yapılan başvuru üzerine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun bu konuda aldığı 2001/1 E 2003/1 K sayılı ve 27.06.2003 tarihli karar, Yargıtay Kararları Dergisi Ocak 2004 sayısında (Sahife 5-26) yayımlanmıştır. Söz konusu İBK da, fatura bedelinin belli bir süre içinde ödenmemesi halinde vade farkı ödenir/ilave olunur/tahakkuk eder gibi bir kaydın, velevki fatura içeriğinde yer alsa ve işbu faturaya TTK.23/2 anlamında itiraz edilmese dahi, vade farkı borcunun kesinleşmesi sonucunu doğurmayacağı, diğer bir ifade ile böyle bir kaydın fatura borçlusunu bağlamayacağı/ilzam etmeyeceği sonucuna varılmıştır. Bilindiği gibi, TTK.nun 23/12 maddesinde : Faturayı alan taraf, sekiz gün içinde mündericatı hakkında bir itirazda bulunmamış ise mündericatını kabul etmiş sayılır. hükmü yer almaktadır. İncelemeye konu teşkil eden İBK da, adı geçen dairelerin aynı konuda vermiş bulundukları farklı kararlarda ki görüş ayrılığının, TTK.nun 23/2 maddesinde sözü edilen fatura mündericatı/içeriği kavramından kaynaklandığı sonucuna varılmış ve, münhasıran bu konuda aşağıda sıralanan gerekçelere dayalı bir içtihadı birleştirme kararı oluşturulmuştur.
1) TTK 23/2 hükmü uyarınca, itiraz edilmeyen fatura mündericatı/içeriği kabul edilmiş sayılır. Ne var ki TTK da, fatura içeriğinin hangi unsurlardan oluştuğunu belirleyen bir düzenleme mevcut değildir. 2) Yasadaki bu boşluğun VUK.nun 230. maddesi hükmü ile doldurulması mümkündür. Bu madde hükmü uyarınca, bir fatura bulunması zorunlu olan beş temel unsur arasında vade farkı unsuruna yer verilmemiştir. 3) Olağan/mutad fatura unsurları içinde sayılmamış bulunan vade farkının bu nedenle, TTK 23/2 anlamında, fatura mündericatından /içeriğinden kabul edilmesi ve dolayısı ile itiraz edilmeyen bir fatura yer alan vade farkı kaydının borçlu tarafından kabul edilmiş sayılacağı sonucunun çıkarılması mümkün değildir. 4) Ayrıca, TTK 23/2 hükmü faturanın olağan içeriğine ilişkin hususlar için uygulanmalıdır. Bu hususlar ise, malın sayısı, hizmetin süresi, birim fiyatı gibi ifa ile ilgili hususlardır. Vade farkı ise ifa ile ilgili bir husus olmayıp, taraflar arasındaki anlaşmayı/sözleşmeyi değiştiren ve dolayısı ile diğer tarafın durumunu ağırlaştıran bir kayıtdır. Bu itibarla, diğer tarafın durumunu ağırlaştıran bir kaydın ifa ile ilgili olmadığının kabulü gerekir. Yukarıda özetlenen gerekçelere dayalı karar, kurulun ilk toplantısında, 2/3 çoğunluk oyu ile alınmıştır. TTK 23/2 maddesinin uygulama kapsamı konusunda alınan bu karara, bu alanda görev ifa eden 11. ve 19. HD. leri muhalif kalmışlardır. Bu iki dairenin emsal kararlarında, sözlü şekilde gerçekleşmiş bir akdi ilişkiye dayanılarak düzenlenen bir faturaya dercolunan vade farkı kaydının fatura mündericatından kabul edildiği bilinmektedir.
II - 11. HD.nin muhalefet şerhi aşağıdaki gerekçelere dayalıdır : 1) TTK 23/1 maddesi hükmü uyarınca, mal veya hizmet bedeli karşılığı fiyatın faturanın asli ve zorunlu bir unsuru olduğunun kabulü gerekir. Fiyat ile çok yakın ilişkisi olan, hatta iç içe bulunan vade farkının niteliği doktrinde tartışma konusu yapılmıştır. Vade farkının, özellikle tacirler arası ilişkide, süresinde ödenmeyen mal ve hizmet bedeli dolayısı ile alıcının faiz dışında ödemek zorunda kaldığı ve sözlü akdin yapılması sırasında kararlaştırılmış bulunan ek bir miktar olduğunun kabulü gerekir. 2) Sözlü akit yapan taraflar, akdin esaslı unsuru olan fiyatı nasıl kararlaştırmış olduklarını ancak kendileri bilebilir. Bu nedenle ödemeye hak kazanan tacir faturayı düzenlerken bedelin belirli bir süreden sonra ödenmeyip geciktirilmesi halinde belirli bir vade farkı uygulanacağını faturaya dercetmiş ve bu faturayı tebellüğ eden de sekiz gün içinde bu kayda karşı çıkmamış ise, tarafların sözleşmeyi yaparken daha başlangıçta semeni/fiyatı bu şekilde kararlaştırdıklarının, bir başka ifade ile vade farkı uygulamasını gerektiren halin oluşması durumunda vade farkının fiyatın bir eki olarak kararlaştırmış bulundukları gözetilmek sureti ile, vade farkının fiyatın bir unsuru olarak kabulü gerekir. Bu durumda vade farkının fatura mündericatı kapsamında bir kayıt olduğu benimsenmeli ve, itiraza uğramamış bulunması halinde, TTK 23/2 hükmü kapsamında faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı kabul edilmelidir. Böylece oluşan bu karinenin aksini ispat külfeti ise faturayı süresinde itiraz etmeyen tarafa ait olmalıdır. III- 19.HD.nin karşı oyu aşağıdaki gerekçeleri dayalıdır : 1) Yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomik konjonktürde satıcının (alacaklının) enflasyonun yıkıcı etkisinden korunması amacı ile uygulamaya girmiş bir hukuki enstrüman olan vade farkının yasal dayanağı BK.nun 182/2 ve 210/1 hükümleridir :
a- BK 182/2 uyarınca, aksine sözleşme yoksa, satıcı ile alıcı borçlarını aynı zamanda ifa ile mükelleftir. b- BK 210/1 uyarınca, aksine sözleşme yoksa, satılan şey alıcı yedine girdiğinde satıcı semene hak kazanır. 2) Vade farkı kaydı, VUK 230 maddesi hükmü uyarınca, faturada yer alması gereken zorunlu bir unsur değildir. Ancak doktrinde vade farkının fatura mündericatından olduğu, zira fatura içeriğinin sadece zorunlu unsurları değil, yazılması olağan kayıtları da kapsayabileceği, vade farkının faturaya yazılmasının ise olağan sayılması gerektiği kabul edilmiştir. (Prof O.K.Ünal Fatura ve İspat Kuvveti S.51-52) Keza doktrinde vade farkı kaydı içeren faturaya itiraz edilmemesi halinde vade farkının şifahi sözleşmenin bir unsuru haline geldiği kabul edilmektedir. (Prof. Y.Karayalçın) 3) Neticeten, faiz niteliğinde olmayan vade farkı, bir malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini belirlemektedir. VUK.nun 230. maddesinde malın fiyatı ve tutarı faturanın zorunlu unsuru sayıldığına göre, mal bedelinin ödeme tarihindeki değerini belirleyen bir unsur olan vade farkının da fatura mündericatından sayılması gerekir. 4) Ayrıca doktrinde faturadaki vade farkı kaydının, sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik bir icap olduğu da kabul edilmektedir. Prof. E.Hirsch, Prof. Y.Karayalçın ve Doç. A.Battal tarafından savunulan bu görüşe göre, faturayı alıp süresi içinde itiraz etmeyen taraf bu icabı zımnen kabul etmiş sayılır.
Değerlendirme ve sonuç Mevzubahis karar, karar metninde de açıkçası yer verildiği gibi, vade farkı uygulamasına ilişkin yazılı bir sözleşmesinin taraflar arasında yapılmamış olması halinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlığa çözüm getirmektedir. Bu itibarla, tarafların BK.nun 19. maddesi içeriğine uygun olarak yaptıkları yazılı bir sözleşmede vade farkı hükme bağlanmış ise artık bu tartışmalara gerek kalmamaktadır. Söz konusu İBK gerekçesi ile, iki daire mensuplarının karşı oy gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde 2/3 çoğunluk kararının mevcut yasal düzenlemeye uygun olduğu, diğer taraftan ise 1/3 azınlık kararının, özellikle enflasyonist baskının hüküm sürdüğü dönemlerde, kamu vicdanı ile adalet duygusunu daha çok tatmin ettiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Azınlık tarafın karşı oyuna gerekçe teşkil eden hukuki görüşlerin tamamı fevkalade isabetlidir. Ne var ki, VUK.nun, faturanın zorunluğu unsurlarını belirleyen 230. maddesinin herhangi bir tartışmaya yer bırakmayan çok açık hükmü karşısında, vade farkı kaydının yorum yolu ile fatura mündericatına dahil edilmesine olanak yoktur. Bu şartlar altında, özellikle günlük münferit işlemler için yazılı sözleşme yapılarak vade farkı uygulamasının hükme bağlanması pek mümkün ve ayrıca pratik bir çözüm ve uygulama olamayacağı dikkate alındığında, satıcının iyi niyetli olmayan alıcıya karşı mağduriyetinin önlenmesini teminen vade farkı kaydının faturanın zorunluğu/gerekli unsurları içine alınması için bir yasal düzenleme yapılmasının, bu konuda kamu vicdanını tatmin edecek tek çözüm olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu meyanda, tanımlaması nasıl yapılırsa yapılsın, mal veya hizmet bedeline bağlı olmaksızın doğması mümkün bulunmayan vade farkının ek/munzam bir alacak olduğunda kuşku yoktur. Bu nedenle, mal veya hizmet karşılığı asıl alacak tahsil edilirken, kanunen oluşmuş vade farkı alacağı için itirazı kayıt ileri sürülmemesi halinde işbu
ek/munzam/fer i alacağın BK.nun 113. maddesi hükmü uyarınca artık talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir. Bu itibarla, Yargıtay 19.HD.nin 22.10.1996 gün ve 1996/2687-9344 ile 05.11.1996 gün ve 1996/1521-9702 sayılı ilamlarında yer alan ve, asıl borcun tahsili anında saklı tutulmayan vade farkının sonradan talep edilebileceğine ilişkin görüşün isabetli olmadığı düşünülmektedir. ( BK. 113 Açısından Vade Farkının Hukuki Niteliği N.Pakel İst. Barosu Dergisi Aralık 98 sayısı S. 962-63) Av.Nafi Pakel