MÜSİAD 95. Genel İdare Kurulu GİK Tekirdağ 10.03.17 Sayın Bakanım, Sayın Valim, Milletvekillerim, Sayın Belediye Başkanlarım, Kaymakamlarım, İş ve Siyaset Dünyasının, STK'larının Değerli Başkan ve Temsilcileri, YK Üyelerim, Yurt İçi ve Yurt Dışından katılan Şube Başkanlarım, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD dostları, Değerli Basın Mensupları, Tekirdağ Şubemizin ev sahipliğinde gerçekleştirdiğimiz 95. GİK toplantısında sizleri saygıyla selamlıyorum; hoş geldiniz, şeref verdiniz. Şube demişken Sayın Bakanım, inşallah Bayburt MÜSİAD açılışımızı da önümüzdeki günlerde yapma hedefindeyiz. Bayburt'un Milletvekili ve Bakanı olarak bunu size buradan açıklamak istedim. Marmara nın yatırımlarla ve altyapı çalışmalarıyla, her geçen gün büyüyen ve gelişen şehri Tekirdağ da, sayın bakanımızla ve değerli üyelerimizle, dostlarımızla bir aradayız. Önümüzde yoğun bir takvim var. Önemli bir referandum sürecindeyiz.
Biz MÜSİAD ız. Her koşulda milletin tarafında durmak ilkemizdir. Bu nedenle, Türkiye nin geleceğinin oylanacağı bu referandum öncesinde de çalışmalarımıza devam ediyoruz ve Gelecek Senin, Sahip Çık sloganıyla başlattığımız toplantılarımız kapsamında, şubelerimize gidiyor, iş dünyası ile buluşuyoruz. Toplantılarımızda, bu referandumun iş dünyası için anlamını ve önemini konuşuyoruz. Takvimimiz 28 Şubatta başladı. SAMEKS verilerini açıklamak üzere gittiğimiz, İnegöl Şubemizde, ilk toplantımızı yaptık. Hem sanayi hem de hizmetler sektöründe, girdi alımlarında artış sürüyor. Bu, firmaların Türkiye ekonomisine duyduğu güvenin işaretidir. Temennimiz, bu canlılığın daha da iyileşerek devam etmesi. Devamında, Gelecek Senin, Sahip Çık toplantı serimize, Pazartesi sabahı Kayseri de devam ettik. Salı akşamı, Sn. Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci nin katılımıyla, İstanbul da Ekonomi Basını Başarı Ödülleri törenini yaptık. Bu tören de de gündemimizin omurgasını Referandum oluşturdu. 17. sini gerçekleştirdiğimiz güzel bir programdı. Dile kolay, 17. EBBÖ.
Bir istikrar göstergesi. Bir işi başlatmak önemlidir. Ama, onu sürdürebilmek de, en az başlatmak kadar önemlidir. İşte biz buna, İstikrar diyoruz. Çarşamba akşamı, yine Gelecek Senin, Sahip Çık sloganımızla, Gaziantep İş Dünyası ile birlikteydik. Bugün, Sayın Bakanımızın da teşrifiyle, sizinle birlikteyiz. Baharla birlikte geldik. Bugün öğleden sonra, YK Üyelerimiz, Yurt İçi ve Yurt Dışından gelen Teşkilat Başkanlarımız ve Sektör Kurulu Başkanlarımızla, MÜSİAD ın programlarını konuştuk. MÜSİAD yurt içinde 86, yurt dışında 68 ülkede 181 irtibat noktası ile çok geniş bir teşkilat ağına sahip ve bu teşkilat 3 ayda 1 farklı şehirlerde bir araya gelerek planlarını, programlarını, ülkemizin sorunlarını ve çözümlerini konuşuyor. Genel İdare Kurulu toplantılarımız, bizim için, aynı zamanda dostların bir araya geldiği bayram günleridir. Her Genel İdare Kurulu toplantımızda farklı bakanlıklarımızla da bir araya geliyor ve teşkilatımızdan gelen görüş ve önerileri bir araya getirdiğimiz çalışmalarımızı Bakanlarımızla değerlendiriyoruz. Yarın da, Genel Merkezimiz ve Şubelerimizin katkılarıyla hazırlanan Maliye Politikaları ve Vergi Mevzuatı Sorunlar ve Çözüm Önerileri
başlıklı çalışmamızı, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal ve Bakanlık yetkilileriyle değerlendireceğiz. İnşallah, yılın bu güzel zamanlarında, baharın kendisi gibi, anlamını da yaşamak; milletçe bir tazelenme ve yeniden doğuş yaşamak da hepimize nasip olur. Sayın Bakanım Değerli Misafirler, 17. EBBÖ'mızdan bahsettim. Ödülleri 17 yıldır aksatmadan verebilmek önemli. İstikrarlı bir süreç yönetmişiz. Malum bir atasözümüz var: "Tek çiçekle bahar olmaz." Çünkü başarı, devamlılık ister, süreklilik gerektirir. Bu da, yapılacak çalışmaların sürdürülebilir olmasını lüzumlu kılar. Gerek bireysel, gerekse toplumsal meselelerde, işler dönüp dolaşıp sürdürülebilirlik kavramında düğümleniyor. Sürdürülebilirlik demek, istikrar demektir. İstikrar olmadan; yeni hedefler belirlemek, yeni başarılar elde etmek şöyle dursun, mevcut kazanımları korumak bile mümkün değildir. Tarihimiz, ne yazık ki bunun örnekleriyle dolu. Çok uzağa gitmeye de gerek yok. Geçtiğimiz hafta, 28 Şubat ın yıldönümüydü. 8 ay önce de, 15 Temmuz idi.
Artık, bu gibi süreçlerin yeniden yaşanması bir tarafa, ihtimalini bile aklımızdan geçirmek istemiyoruz. Millet olarak, bugüne kadar, siyasette vesayete, toplumda düşmanlığa, ekonomide gerilemeye, hukukta adaletsizliğe ve uluslararası kamuoyunda itibarsızlığa neden olan darbelerden, muhtıralardan ve müdahalelerden çok çektik. Milletimizin, artık böyle gürültülere pabuç bırakmaya hiç niyeti yok. 15 Temmuz da bunu bütün dünyaya gösterdik. Fakat, köklü çözümlere ihtiyacımız var. Bize, bu gibi sorunların ortaya çıkmasına meydan vermeyen yapısal çözümler gerekiyor. Önemli bir Anayasa değişikliği referandum sürecindeyiz. Bazıları soruyor! Anayasa değişikliği ile, iş dünyasının ne derdi var ki? Size ne Anayasadan? Anayasanın hangi maddesi iş yapmanıza engel oluyor ki, siz de kalkıp fikir söylüyorsunuz? Bırakın o yorumları akademisyenler yapsın. Siyasetçiler yapsın, diyorlar.
İzninizle, işin siyasetçilere ait kısmını onlara bırakarak, siyasi yorumlara hiç girmeden, bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Evet, biz iş dünyası, Anayasadan etkileniyoruz. İş yapmamız, Anayasanın yanlış yorumları, garip maddeleri, acayip uygulamalarıyla engelleniyor. Nasıl mı? Anayasalar, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlete karşı güvence altına alır ve devletin yönetme sürecinde bağlı olduğu kuralları belirler. Türkiye Cumhuriyeti nin son anayasaları incelendiğinde, karşımıza toplum iradesini dışlayan ve yok sayan, meşru olmayan güçler, silahlı kuvvetler ve darbeler çıkıyor. Bu darbe girişimlerinin sonuncusunu 15 Temmuz da gördük. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok. 2007 yılında, bu ülkenin seçimle gelmiş hükümetine bir e-muhtıra verilmişti. Devamında, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin garabetini de, birlikte yaşadık. Zoraki bir Anayasa yorumu ile üretilen 367 saçmalığı sonucu, Cumhurbaşkanı seçememiş bir meclisimiz olacaktı. Bir Kaos ortamı yani. Biz bunlarla uğraştırılırken, 2008 yılına girdik.
Yani, etkileri bütün dünyada hala devam eden Dünya Ekonomik Krizinin baş gösterdiği yıla girdik. Tam da o yıl, bir de baktık ki, iktidar partisine karşı da bir kapatma davası açıldı. Aslında, bir anlamda, kapatma kararı çıkar gibi de oldu. Anayasa Mahkemesinde 6'ya 5 bir oy sonucu çıktı. 7'ye 4 olsa, İktidar Partisi kapatılmıştı. O günler atlatıldığı için daha rahat konuşuyorum. Bir an için, gelin, iktidar partisinin, kapatıldığını düşünelim. Cumhurbaşkanı da seçilememiş. Dünyadaysa, 1930 Ekonomik Buhranından sonraki en büyük Ekonomik Kriz hüküm sürüyor. Hiçbir ülke ne yapacağını bilmiyor. Yani, tam bir siyasi ve ekonomik belirsizlik ortamı. Hangi işadamı böyle bir ülkede iş yapmak ister? Hangi iş adamı, önünü göremediği bir ortamda, ilave istihdam oluşturmaya çalışır? Tekrar düşünelim: Bir ülke, iş dünyasından ne bekler? Daha fazla yatırım,
Daha fazla, istihdam, Daha fazla katma değer. Peki, iş dünyası, bunları yapabilmek için, içinde yaşadığı ülkeden neler bekler? Çok basit. 3 kelime. Huzur, Güven, İstikrar. Bir başka ifadeyle, önünü görmek ister. Geleceğe, olabildiğince garanti ile bakmak ister. Önüne çıkabilecek engelleri, öngörebilmek ister. Kaos istemez. Belirsizlik istemez. Peki, örnek olarak anlattığım o kaos ortamını, hazırlayan neydi? Dayatılmış Darbe Anayasası. Demek ki, Anayasa ile, iş dünyasının işini yapamaması arasında, doğrudan bir bağlantı varmış. Demek ki, bizim iş yapmamız, Anayasa temelli birtakım olaylar zinciriyle engellenebiliyormuş. Bereket versin ki, bu süreçler atlatıldı.
Ve hepsinin sonrasında, kısmi bir Anayasa değişikliği yapıldı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi esası benimsendi. Bu düzenlemeyle, aslında darbe Anayasasıyla müthiş yetkilerle donatılmış ama, gerektiğinde Çankaya Köşkü yle sınırlanan bürokrat cumhurbaşkanından; meşruiyetini halka dayandıran, cumhur ile doğrudan ilişkide, yetkilerini kullanmaktan çekinmeyen siyasetçi cumhurbaşkanına geçiş süreci başladı. Fakat, bu düzenleme sonrasında, hem cumhurbaşkanı, hem de Başbakan ve hükümet halk tarafından seçildiği için, yürütmeyi oluşturan güçler arasında çift başlılık ve "güç dengesizliği" gibi bir sorunla karşılaşıldı. Zoraki süreçlerde çözüm arayışına gidilince, bu tip sonuçları da kaçınılmaz olabiliyor. Elden ne gelir! Döğüşte yumruk sayılmaz, misali. Yine, iş dünyasının hoşlanmayacağı bir tablo daha ortaya çıktı. Belirsizlik. Yatırım iştahının kaçması. İşte biz, bu tabloyu arzu etmiyoruz. Bu nedenle, Cumhurbaşkanının millet tarafından seçim sürecinin başında, daha adayların isimleri resmî olarak açıklanmamışken, kuvvetler ayrılığı denilen, fakat kurgusunda kuvvetler karmaşası bulunan bu sistemin değişmesi gerektiğini söyledik. O zamandan beridir de aynı şeyi söylüyoruz.
Bugün, tamamen yasal yetkilerini kullanan, bunları kullandığı için de kimilerince eleştirilen, fakat sorumluluk da taşımayan bir Cumhurbaşkanlığı var. Üstelik, millet tarafından seçilmek gibi güçlü bir dayanağa da sahip. Sistemin hem fiili ve yasal durumu tarif edecek şekilde tanımlanması, hem de Türkiye'ye ayak bağı olan taraflarının düzenlenmesi gerekiyordu. Bugün yapılan değişiklik tam olarak bu. Bize göre Meclis'te yapılan ve 16 Nisan da milletin oyuna sunulacak olan değişiklik, bir tercih değil, bir ihtiyaç. İş dünyası olarak, sürdürülebilir bir kalkınma için, Türkiye nin bu ihtiyacının karşılanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle, geleceğimize sahip çıkalım, diyoruz. Değerli Misafirler, Size bir istatistik aktaracağım: Dünya Bankası nın, İş Yapma Kolaylığı diye bir Endeksi var. 2016 yılının Ekim raporuna göre, Türkiye, 190 ülke arasında; İşe Başlama Kolaylığında 79 uncu, Vergi Ödeme Kolaylığında 128 inci, İnşaat İzni Alma Kolaylığında 102 inci, Sınır Dışı Ticaret Yapma Kolaylığında 70 inci, Elektrik Bağlatmada 58 inci,
Mülk Kaydı Yaptırma Kolaylığında 54 üncü, Kredi Alma Kolaylığında 82 inci, İflas Durumlarının Halledilmesi Kolaylığında 126 ncı, Sözleşmelerin Uygulanması Kolaylığında 33 üncü ve Yatırımcının Korunmasında 22 inci sırada yer alıyor. Bu rakamlar, hepimizin şikayet ettiği, işlerin yavaş yürümesine, yani Atalete işaret ediyor. Allah aşkına, vatan sevgisi olmasa, böyle bir ortamda, iş adamları, yeni yatırım, ya da yeni istihdam için kendini paralar mı? Zaten, paralasa da ne olacak? Görüyorsunuz, işler yürümüyor ki! Ve biz bunu çok uzun zamandır dile getiriyoruz. Çünkü, yavaş ilerleyen bir sistemden en çok etkilenen kesimlerin başında elbette iş dünyası geliyor. Verimsizlik, iş dünyasını batırır. İşini zamanında ve doğru şekilde yapamamak, iş dünyasının rekabetçi niteliğini katleder. Raporlarımıza bakarsanız, bu sorunların çözümü için teklif ettiğimiz önerileri de görebilirsiniz. Kamu kurumlarının yönetim yapısının, iş dünyasının dinamizmine ayak uydurabilecek, beklentilerine cevap verebilecek şekilde yeniden kurgulanması gerektiğini ifade ediyoruz.
Dünya genelinde çok hızlı teknolojik gelişmelerin yaşandığı bir çağda, hızın kendisinin bile hızlandığı bir çağda, hantallığın telafisi olabilir mi? Kesinlikle olamaz. Bu nedenle, halkımızın tabiriyle, bugün gidip yarın gelmemek için, kısacası, ekonomideki çarkların daha hızlı dönebilmesi için, referandum sürecini iyi anlamak, iyi yorumlamak gerektiğini düşünüyoruz. Dolar ve Euro kurunun Hükümet tarafından 1,5 yıl ileriye doğru ilan edildiği bir ülkede, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir toplantı içinde; "Anayasa kitapçığı masada fırlatıldı mı, yoksa sertçe ileriye doğru ittirildi mi" tartışmaları sonunda, çok ciddi bir hükümet krizimiz olmasını istemiyoruz. Böylesi bir gerekçeye dayandırılan bir siyasi kriz ve onun sonrasında ortaya çıkan ekonomik kriz sonrası, Doların, 687 TL'den 1.700 TL'ye fırladığı bir ülkenin iş adamı olmak istemiyoruz. O kriz sonrasında olduğu gibi, kamuda çalışanlar yine her ayın sonunda düzenli olarak maaşlarını almaya devam ederken, iş yeri kapanan yüzlerce, binlerce iş adamından birisi olmak istemiyoruz. Niye isteyelim ki? Kim, böyle bir ortamda yatırım yapmak ister? Kim, hükümet tarafından 1,5 yıl boyunca ilan edilmiş bir döviz kuru ortadayken ve bütün planlarını ve yatırımlarını, fizibilitesini ona göre yapmışken, aniden %150 devalüasyon ile karşılaşmak ister ki? Hiç kimse.
İşte, bu temel gerekçelerden hareketle, bu referandumun, sorunların çözümü için bir imkân olduğunu hatırda tutmalı ve bu imkânı iyi değerlendirmeliyiz. İşte, bu sebeplerle, Anayasalar ve özelinde bu Anayasa değişikliği, elbette tüm milletimiz için, ama özellikle iş dünyası için, çok önemli. Geleceğimize sahip çıkmalıyız. Sayın Bakanım, Değerli Misafirler, Siyasi değerlendirmelere girmedim. Anayasa maddelerinin yorumlarına da girmedim. Konuya, iş dünyasının bakışı açısından ve temel yaklaşımlardan hareketle bakmaya gayret ettim. Umarım, çoğu zaten bildikleriniz olan bazı gerçekleri, farklı bir bakış açısıyla yansıtabilmişimdir. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, 16 Nisan daki referandumun şimdiden ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Programımızın ev sahibi MÜSİAD Tekirdağ Şube Başkanımız Muzaffer Aslan kardeşime, YK üyelerine ve tüm üyelerimize teşekkür ediyorum. Bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum. Başta Sayın Bakanımız Naci Ağbal olmak üzere, Genel Kurulumuzu teşrif eden tüm misafirlerimize teşekkür ediyor, Genel Kurulumuzun hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. Nail Olpak
MÜSİAD Genel Başkanı