değirmen her anlam bir edebiyat ve düşünce dergisi



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

LYS 3 DENEME-5 KONU ANALİZİ SORU NO LYS 3 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI TESTİ KAZANIM NO KAZANIMLAR. 26/05/2014 tarihli LYS-3 deneme sınavı konu analizleri

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Sevgili dostum, Can dostum,

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf)

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Yrd. Doç. Server ACİM İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. Bir Besteci'nin Gözünden Özgür Yazılım ve Özgür Yaşam

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

Metin Edebi Metin nedir?

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

İçindekiler. 1PERESE adalet

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder.

POETİK BİLDİRİLER. No: 1-4 ( ) ZAFER YALÇINPINAR

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

TEMALARIMIZ UZAY VE GEZEGENLER DÜNYA GÖKYÜZÜ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ HAFTASI YERLİ MALLARI VE TUTUM HAFTASI YENİ YIL

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

Mantıksal Operatörlerin Semantiği (Anlambilimi)

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN 12 EYLÜL ŞİİRİ Nesîme CEYHAN AKÇA, Kurgan Edebiyat, Ankara 2013, 334 s.,isbn Sabahattin GÜLTEKİN 1

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

Çoklu Zeka Kuramı - Zeka Tipleri

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

TEMEİ, ESER II II II

7. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni SINIRLAR VE DİSİPLİN

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Şam / Mart. Medine / Ocak. Semerkand / Şubat. Kayrevan / Nisan. İstanbul / Mayıs. Gırnata / Haziran. Kudüs / Ağustos. Bahçesaray / Eylül

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

Biz yeni anayasa diyoruz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

BİRLİKTE YAŞAMA VE KARDEŞLİK

Her Başarının Bir Hikayesi Vardır...

TOPLUMSAL İLETİŞİMDE DİLİN GÜCÜ. Uzm. Pedagog Yıldız KONAL SÜSLÜ

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Akıl Fikir yayınlarından yeni kitaplar

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

5. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ


SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.


8. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

Hipnoz durumu nedir? H İ P N O Z NE DEĞİLDİR? NEDİR? Uyku Uyanık bir durum. Bilinçsiz bir durum Rahatlama durumu. Aldanma Hayalinizde canlandırma

HAT SANATINDAN ENSTANTANELER İSMEK HÜSN-İ HAT HOCALARI KARMA SERGİSİ

KAZANIMLAR OKUMA KONUŞMA YAZMA DİL BİLGİSİ

Transkript:

değirmen her anlam bir edebiyat ve düşünce dergisi

Her Anlam Bir Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl:8 / Sayı 25 / Nisan - Mayıs ISSN 1307-3087 Alfa Kurye Basım Yayın Dağıtım Hizmetleri Adına Sahibi Adem YILDIRIM Genel Yayın Yönetmeni Rüstem BUDAK rustem_budak@hotmail.com Yayın Kurulu Mehmet ÖZDEMİR, Menderes DAŞKIRAN Sebahattin KARAKOÇ, Rıdvan ŞİMŞEK Teknik Konsept İsa CIDA isacida@windowslive.com Dağıtım Kültür Dergi Dağıtım Kapak Fotoğraf İsa CIDA Kapak - Grafik Tasarım Ferit ÖZCAN grafik@feritozcan.com Yönetim Adresi Tığcılar Mah. Dönergeçit Sok. Altun İş Merkezi No:4 Daire:3 Adapazarı / Sakarya Tel: 0505 647 03 25 - e-posta: degirmendergi@gmail.com www.degirmendergisi.com Abone: Yurtiçi-yıllık: Kurumlara 40 TL / Şahıslara 30 TL, Yurtdışı-yıllık: Kurumlara 40 EURO Şahıslara 30 EURO, Rüstem Budak Adına Posta Çeki: 533 94 08, Türkiye Ziraat Bankası Öznur Yıldırım adına IBAN TR16 0001 0000 1956 5129 9250 01 Yayımlanan eserlerden yazarları mesuldür. Yayın Kurulu, yayımlanmasına karar verilen eserlerde düzeltmeler yapabilir. Değirmen Dergisi kaynak gösterilerek iktibas yapılabilir. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı nın Desteğiyle

Bu Sayıda DİBÂCE 005 Değirmen ŞİİRİN BÜYÜSÜ 028 Kibar AYAYDIN SENİN İÇİN 007 Bahaettin KARAKOÇ UÇURUMUN KENARINDA... 035 Sebahattin KARAKOÇ DALIP GÖTÜREN 008 Evliya ÇELİK MUSİKİNİN SON SİLİK FOTOĞRAFI; TAMBURİ CEMİL BEY 039 Reşit Güngör KALKAN O GELEN 009 Xalide EFENDİYEVA BU, İYİ BİR GÜNMÜŞ 044 Aslan GÜLCE KONAK MEYDANINDA BİR ESKİCİ 011 Şahan ÇOKER ARAMIZDA GÖKYÜZÜ VARDI 047 Recep Şükrü GÜNGÖR SESSİZLİĞİN ÇIĞLIĞI 013 Mehmet ÖZDEMİR BİLGİNİN YENİDEN İNŞASI İÇİN FETA 051 Menderes DAŞKIRAN YÜZ YILLIK MESELE 014 Necati MERT MODERN DÜNYADA SÜNNETİN AKTÜEL DEĞERİ 056 Yusuf YAVUZYILMAZ 017 KAYNAKLARI KULLANMA KLAVUZU Rüstem BUDAK SUSTURA 065 Murat ÇELİK

ÇOCUKLAR UYANMADAN 067 Atıf Emre ÖZDEMİR 110 BAHAR GELDİ Muaz ERGÜ OTUZ İKİ GÜN YÜZÜ 068 Cafer DOĞANAY 113 GELENEKLİ TÜRK SANATLARININ KAYNAKLARI Mustafa GENÇ YANILGIDAN AŞKA BİR YOL... 069 Mehmet ABDİRGAN tav uk budu 119 Hüseyin YILMAZ SELAHATTİN HİLAV I OKURKEN 070 Cafer GARİPER YOL BİRDEN DİLE GELDİ 121 Asiye YÜCEL SENAİL BEY 075 Said COŞAR 125 BOĞAZ IN MAVİ SULARIYLA SÖYLEŞEN ŞEHİR: İSTANBUL M. Nihat MALKOÇ BOHEM ÇIRPINIŞLARDA AÇAN BİR LOTÜS; Necip FAZIL 080 Leyla YILDIZ 133 ÖLÜMCÜL TUZAK YADA HOLLYWODVARİ TUZAK Hakan BİLGE TÜRKÇENİN SIRLARI HAKKINDA 105 Murat SOYAK AFORİZMALAR 138 Oktay ÖZMAN

Dibâce Meyve vermeyen bir ağaç kadar faydasız olsun bu yazdıklarım. Dallarını meyvasına tama, edip Kimse taşa tutmasın. Bu yazdıklarım çok budaklı, çok bükümlü Bir ağaç kadar faydasız olsun. O zaman marangozlar kesip biçmeye değer bulmaz böyle bir ağacı. Dokusu gevşek, gözenekleri geniş, reçinesiz bir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım. Odun olmaz bu ağaçtan desinler, yakmasınlar. Faydasız olsun, yine de bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım: Kökü toprakta başı gökyüzüne dönük. Belki kimse bahçesine dikmez, şehrin bulvarlarına dasokmazlar onu. Ama uzak, kıraç bir ıssızlıkta bunalmış bir yolcu dibinde oturacağı, sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye ferahlarsa bu yeter. (Chuang Tzu nun peşinden) Değirmen Dergisi yirmibeşinci sayısıyla elinizde. Bu sayımızın dosya konusu Kaynaklarımız. Biz derginin bu sayısını hazırlarken Ortadoğu daki yangın etki alanını genişleterek ve yakıcı tesirini artırarak devam ediyordu. Yangına odun taşıyanları ve ateşi harlayanları ekranlar aracılığıyla görüyoruz, fakat kibriti çakan eli göremiyoruz. Sadece tarihten getirdiğimiz tecrübeyle tahmin ediyoruz. Tam da kaynaklarımzın önemi burada birkez daha ortaya çıkıyor. Eğer kaynakalarımızı layıkı veçhile kullanabil-seydik ve anlayabilseydik bunlar bölgenin başına gelmeyecekti. Kaynakları tanıma ve onların değerini bihakkın verebilme, sürekli kaynayan bir coğrafyada daha bir önem arzetmektedir. Bu sayıya şiirleriyle bu toprağın çoktan sesi olmuş ama yaşadığımız şu cangılda araya gitmiş Bahaettin Karakoç, Mehmet Özdemir gibi şairler şiirleriyle; Necati Mert ve Rüstem Budak la beraber derginin daimi ve misafir yazarları makale, deneme, öyküleriyle bu sayıya katkıda bulundular. Dosya başlığımız yazarlarımızı bu konuda yazmaya icbar etmediği için, her yazarımız gönlünden geçeni ve gönlünü çeleni yazmıştır. Artık entellektüel duruşunu ve kurumsal kimliğini tescillettirmiş olan Değirmen Dergisi nin nice sayılarında buluşmak dileğiyle. Değirmen

Bahaettin KARAKOÇ SENİN İÇİN Feth ettiğin her yer dâhil, artı tüm asuman senin Nerde bir ateş parlasa her yükselen duman senin Sen konuşunca sultanım kuşların dili bağlanır Dilin efsunkâr bir güldür, leblerinse kalkan senin Anladın mı bülbül niçin figan eder senin için Gözlerin Münker-Nekir dir, yüreğin bir volkan senin Ne zaman atına binip âlemi seyran eylesen Aydınlanır karanlıklar, ışıldarken tolgan senin Bil ki bir handır bu acun dolar boşalır daima Han da mihman da nedir ki, bütün bu hanüman senin Bahaettin bir gezgin kul, şanını hep tescil eyle Şiirin sözü mü olur, taşıdığı tek can senin Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 7

Evliya ÇELİK DALIP GÖTÜREN Evci çıkınca her akşam işten Ahşap bir yol gıcırdayarak açılır önüme Ve ben yürürüm bir olmuşa binmeden Rujsuz bir öpücük görsem yerde Alır anlıma koyarım hemen Allah göstersin diye yeni yüzünü dünyanın Yürürüm bir olmuşa binmeden Açlıktan atanmış bu şehre sanki insanlar Kamyona benzemeyen ama kamyona benzemeyen Az kalsın biri beni ell iyisi sansa da Yürürüm bir olmuşa binmeden Hayata atılıp tutulmayan çocuklar Alın yazılarını bir kâkül ile örtenler Kırmızı kazak giymeyi unutan senler Dedesiyle fotoğrafı olmayan kimi benler kimi İbrahimler Sizleri bulmak için sizleri bulmak için Yürürüm bir olmuşa binmeden 8 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Xalide EFENDİYEVA O GELEN Nece zülmetdi bu dünya. Nece dehşetdi bu dünya, Tutaraq erşin elinden Dolanan derddi bu dünya. Kimine mehrini vermiş, Kimine sertdi bu dünya. Acı var, miskini var, canisi hem celladı var, Fani dünya -adı var. Ne bu dünya, ne rezalet? Yox edalet! Tökülür qan, ezilir can, ölür insan. Uca dergahe tutubdur üzünü gör bu müselman. Ulu Tanrım, senedir tekce güman, Sene iman ve inam. Iznin ile gele imam, çeke encam. Gele bir gün, bite hicran, Gopa tufan, coşa ümman, Yarıla bağrı semanın. Çöke zülmet ve nehayet, o gelişden bir elamet... Aman Allah! Sinesi nurdu semanın, üreyi durdu semanın, Nece mavi, nece engin, nece zengindi sema?! Ne xezine, ne define? Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 9

O semadan ki, yere nur doğulur, Ona betninde emanet verilen dürr doğulur. Budu heyran kesilib göyde melekler de susur, Göy susur yer de susur yerde çiçekler de susur O gülün etrine heyran kepenekler de susur Ona betninde emanet verilen dürr doğulur. Möcüze! Göyde göy qurşağı var, yoxdu yağış, Qanadın saxlayaraq gör nece heyretle baxır göydeki quş, Her teref seyre dalıb, göyde sükut yerde sükut Bir de göyden asılan pembe bulud, bir de umud. O bulud bizlere bir can getirir, O bulud bizlere mehman getirir. O gelen sevgili canan, O gelen bizlere derman, Gözün aydın, a müselman, O gelen Sahibi - Dövran! 10 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Şahan ÇOKER KONAK MEYDANINDA BİR ESKİCİ Binlerce yılın Şah damarı, Kaybedince çocuklarını, Atının dışkısından arpayı seçti. Ağladı ve yedi. Ağladı ve yemin etti. Bekle beni dedi; Şam, Kudüs, Bağdat, Bosna Bekle ki Bitmesin bu koca kavga. Onu görenler Resimlere saklandı, sonra Postallara ve bayraklara. Düşlerini keskin vicdanlarına gömüp Kaçtılar bir bir mezarlıktan Onu bir yetimler anladı Bir de kaçamayan güvercinler Konak Meydanı nda Hilal vurgunu bir eskici Anlatmak için sadece bu hikâyeyi Sesinde düş İnsan arar, Gözünde yaş İnsan sayardı. Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 11

Bir de beni sorardı Sokak tabelalarına Bilirdi ki iflah olmaz Güvercin delisi Adam değil bu Tuna dan, Dicle ye İki ayaklı su kasidesi Ezelsiz ve ezbersiz Çocukları kayırırdık Oysa şehirler ne kalabalıktı Ve bizim kollarımız yoktu Yanıma yaklaştı sonra Şimdi git dedi Git, utanmasın polisler Konak Meydanı kumrulara kalsın Biz biliyoruz ya yeter Bohçası olmayan kızların Gizli aşkları olduğumuzu Git Bırak adın hain olsun Git Dağ senin Deniz benim olsun Konak Meydanı nda Hilal vurgunu bir eskici Anlatmak için sadece bu hikâyeyi Sesinde düş İnsan arar, Gözünde yaş İnsan sayardı. Bir de beni sorardı Sokak tabelalarına 12 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Mehmet ÖZDEMİR SESSİZLİĞİN ÇIĞLIĞI Bugün güneşin doğuşu başka Havanın tenime değişi başka Kaskatı kesildi hüzün Saklandı bulutun içine yağmur İçin için ağladı kuşlar Dertlerim sel sel aksa denize Taşımaz bu yükü upuzun ırmak Alın alın yüreğimi de artık Ağır geldi yaşamak Gözlerim kaçtı içime Üzerime çöktü karanlık Işığı sağdı güneşten Günün sancısı kuşluk Işık istedim bir daha ışık Yalnızlığım dağ dağ sıralı Musallaya yapıştı tenha duygular Dışarıda kupkuru kalabalık İçimde genleşti boşluk Uzandım güneye bir gölge boyu Taş dokundu Taştı içimden çıplaklık Üşüdüm Duydum çığlığını sessizliğin Bir kuş kanatlandı göğe Patlattı kulak zarımı basınç Yüzüm yüzüne yaslandı yarın Aç üstümü beni seyret Yüzümde ekşimsi ayrılık Seyrek seyrek dişlerim Kalbim gibi kırık Ah Böceğin ağzında moraran etim Yeniden çoğalsa kemiğimde Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 13

Necati MERT YÜZ YILLIK MESELE Bir dili dil yapan, kelimeleri değil, cümleleridir. Dil, şahsiyetini cümleden alır. Cümle de yargıdır. Yani yüklem. Bu ne demek? a) Fiillerin çekimlenişi; b) İsimlerin ekfiil alışı. Telefon olsun, hoca olsun yabancı kelimelerdir. İlki Fransızcadan, ikincisi Farsçadan gelmiştir. Telefon etmek bileşik fiildir; Telefon ediyor-um la Hoca-sın da cümle. Yabancı kelimeyi Türkçe cümle yapan da üzerlerindeki bu zaman ve kişi ekleridir. Bu ekler dilden dile değişir, bundandır işte dilin şahsiyetinin cümlede aranışı. Cümle sade yüklem değil elbette. Öznenin de tümleçlerin de yüklemle bağlanışları dilden dile değişir. Keza her dilin yine kendi tamlama ve çoğul kuralları vardır. Sözgelimi telefon ettiğim yerin ev olduğunu -e ekiyle belirtiriz biz: Ev-e telefon ediyorum. Ama İngiliz, Fransız böyle demez. Türkçenin çoğul eki -ler/-lar dır: hoca-lar gibi. Ama hoca nın çoğulu Farsçada hâcegân dır. Telefon la fihrist i de biz telefon fihrist-i diye yan yana getiririz, bir Alman, bir Finli ise başka türlü. Köşeyi dershaneye çevirdim; kıvamında bırakıp sadede geleyim. Tam yüz yıl önce, 11 Nisan 1911 de, Selanik te, gençler Ziya Gökalp ın, Ömer Seyfettin in ve Ali Canip in öncülüğünde Genç Kalemler adıyla bir dergi çıkarırlar. Osmanlıca denilen dil, fiil çekimleriyle ve cümle yapısıyla Türkçedir, yazı Türkçesidir ama Arapçanın, Farsçanın tamlama ve çoğul kurallarını da barındırır. Gençler dili bu yükten kurtarmak isterler işte. Arapça, Farsça kelimelere ise zinhar dokunmazlar, o kadar ki fevk-al-âde ve darb-ı mesel gibi, kâinât (yaratıklar) ve ahlâk (huylar) gibi klişeleşmiş tamlama ve çoğulları da tutarlar. Dilin kelime olmadığını bilirler çünkü. 14 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Yüz Yıllık Mesele Gelgelelim bu Sade Dilciler in karşısında eskiciler vardır: Fesahatçılar. Arapça, Farsça düşkünü Servet-i Fünun artıkları. Bir de Tasfiyeciler. Koyu milliyetçiler. Liderleri, Yusuf Akçura. Dernekleri, Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocağı. İstekleri, Arapça, Farsça kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40 lı yıllarda Nurullah Ataç la geldiğini sandığımız öz Türkçecilik bu milliyetçilerle yerleşir asıl. Kuzey Türklerinin dillerinden yararlanmak, dahası çocuklara Arapça, Acemce adlar yerine Alp, Gökalp, Oğuz, Turgut, Ertuğrul, Gündüz gibi Türk adları koymak da onlarla başlar. Ömer Seyfettin, Genç Kalemler deki ilk yazısı Yeni Lisan da, Dernek in arkasına takılıp bundan bir düzine asır evvelki günleri yaşayan kavimdaşlarımızın yanına mı gidelim? Bu bir intihardır! der. Yandaşlığını intiharla eşit tuttuğu dernek Türk Derneği dir. Cumhuriyet, çağdaş ve laik bir toplum/ulus yaratma projesinin parçası kılar dili. 1931 de Türk Tarih Kurumu, 1932 de Türk Dil Kurumu kurulur. İlki Mustafa Kemal in Tarih Tezi ne yaslanır, ikincisi Güneş-Dil Teorisine. Buna göre, dilde ne kadar Arapça, Farsça kelime varsa, hepsine öz Türkçe karşılık bulunacak, yani Tasfiyecilik yapılacaktır. 1935 e kadar tam gaz çalışılır. Uriel Heid, özleştirmeciliğin başlangıcını dilsel anarşi olarak görür, 1935 ten sonraki yavaşlamasını da anarşinin farkına varılmasına bağlar. Atatürk ten sonra yeniden yükseltilir özleştirmecilik. İnönü, Eylül 1941 de gerçek bir ulusal dilin yaratılması için Türk aydınlarını uyaran bir bildiri yayımlar, bir de örnek nutku olur. Radyo ve gazeteler öz Türkçe kampanyaları başlatır, halk TDK sözcükleri için teşvik edilir. Fakat şurası ilginç: Dil meselesi din den bağımsız yürütülmez yine. Din mi nerden çıktı? Yahu, Cumhuriyet meseleyi din den ayrı hiç düşünmedi ki. Nisan 1928 de Anayasa nın ikinci maddesinden Türkiye Devleti nin dini İslam ifadesi çıkarılır, Mayıs ta Meclis te Latin harfleri konuşulur, 9 Ağustos ta Gazi nin Sarayburnu nutku ve dil direktifleri, 3 Kasım da Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 15

Necati MERT da yeni harflerin kanunu gelir. Unuttum: Fuat Köprülü başkanlığında bir profesörler heyetinin dinde reform önerisi de aynı yıldır. 1929 da okullardan Arapça, Farsça dersleri kaldırılır. 1932 de TDK zuhur eder. Kuran, ezan ve kametin Arapça okunması tam on sekiz yıl yasaklanır. İlahiyat Fakültesi, İslam Araştırmaları Enstitüsü ne bu dönemde dönüştürülür. Ayasofya nın müze yapılması, hafta tatilinin cumadan pazara alınması, dini unvanların kaldırılması, okul müfredatlarından din derslerinin çıkarılması da yine bu 1933-35 döneminde olur. İnönü lü 1941 yılı da, 1925 Şapka ve 1928 Harf Kanunlarına uymayanların cezalarının artırıldığı yıldır. Ayrıca ezan ve kametin Arapça okunması yasaklanmakla da bırakılmaz artık, kanun ihlali sayılır, uymayanlara hapis cezası getirilir. Nurullah Ataç, bu İnönü döneminin dil lideri işte. İlginçtir, eski TDK olsun, onun bugünkü takipçileri olsun, Genç Kalemler in Sade Dilciler i ile aralarındaki temel farka hiç değinmez, hatta zihinleri çelerek adeta- onları Nurullah Ataç la tamamlanmış gibi gösteriverirler. Oysa Uydurma söz yapmayız / Yapma yola sapmayız / Türkçeleşmiş, Türkçedir / Eski köke tapmayız der Ziya Gökalp. Kelime milliyetçiliği yapmaz. Din le de problemleri yoktur onların. Olsaydı, ateş in od dan, keder in kaygu dan, Allah ın Çalap tan daha Türkçe olduğunu söyleyebilir miydi hiç Ömer Seyfettin? Genç Kalemler in yüzüncü yılında o güzel insanlara selam göndermek istedim. 16 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Rüstem BUDAK KAYNAKLARI KULLANMA KLAVUZU Varlık âleminin bütün unsurları kendilerine kaynaklık teşkil eden bir esere bağlıdır. Sebep olarak doğrudan ve dolaylı birbirini besler, etkiler, dönüştürür ve öldürür. İnsanın süreklilik ve yenilik bağlamında dayandığı kaynaklar vardır. İnsan bu kaynakları düşünerek, okuyarak, tartışarak, eleştirerek ve teklif ederek kendi zamanını kuşanmaya çalışan bir döngü içindedir. Kendi aidiyetini dayandırdığı kaynakların hüviyeti ve kullanma yöntemi önemlidir. Bu yazımızda insanların düşünsel, ekonomik, siyasi, bireysel ve sosyal hayatını belirleyen kaynakları kullanma yöntemi üzerinde duracağız. Kaynakları kaynak kılan Dünyada hangi din, düşünce, akım veya ideoloji olarak ne dersek diyelim beslendiği, ilham aldığı metinler, sözler, hikâyeler ve eserler vardır. Bu kaynaklar insanın bu dünyada var oluşundan itibaren çoğalarak devam etmektedir. Irk, din, dil, coğrafya temelinde yaşadığı her ayrışma insanların üretim biçimlerini ve ürünlerini de çeşitlendirmiştir. İnsan kendi serüveninde güne gün, yıla yıl, yüzyıla yüzyıl, binyıla binyıl eklerken her geçen an içinde geleceğini kurmak için sürekli geçmişe dönüp bakma ihtiyacı hissetmiştir. Şimdi yapılmak istenen şeylerin geçmişte örneği var mıydı? İnsanlar bu sorunları aşmak için hangi yöntemleri kullandılar? Yaşanan zamanı anlatan eser, parça, söz, hikâye, menkıbe, kıssa ve masallar var mıdır? Geçmiş her an insanın dönüp okuyacağı ve bakacağı bir metin gibi hafızada yerini korumaktadır. Zaman içinde eskiyen, unutulan, hiçbir iz bırakmadan varlık âlemine karışanlar olduğu gibi tarihi ve mekânı aşan söz ve eserlerde vardır. Bunların varoluş gücü insanlığın aradığı soruları cevaplayabilmesinden kaynaklanır. Hiçbir eser zorla kalıcı bir kaynağa dönüşmemiştir. Baskı, korku veya çıkara dayalı olarak bazı dönemlerde temel kaynak gibi görünenlerin üzerlerinden günler geçmeden etki ve değerini yitirdiğini görmekteyiz. Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 17

Rüstem BUDAK Kaynak belli bir zaman ve mekânda ortaya çıkar ancak o döneme ve yere mahkûm kalmadan insanlığın aklında, kalbinde, dilinde ve elinde elinde dolaşıma girer. Bu dolaşım yaygınlık doğurur ve kalıcı bir etki bırakır. Bugün kaynak olarak insanlığın elinde olan eserlere baktığımızda ortak bazı özellikler olduğunu görürüz: 1- İnsanın var oluşundan itibaren yaşadığı varoluşsal ızdırap vardır. Bunu dindirmek, hafifletmek ve anlamlı kılma arayışına girer. Kaynak teşkil eden metinlerin çoğu varoluş korkusunu ve acısını dindirenlerdir. İnsan ruhunun, aklının ve nefsinin arayışlarını yönlendirmeye ve asli yolunu bulmaya çalışır. 2- İnsan yolunu şaşırmış bir yolcudur. Gittiği yoldan ve yaptığı işlerden şüphededir. Bu şüphe her an onu kuşatmaktadır. Bunu içinden atmak istemekte, ne zaman böyle davranırsa her defasında yeni bir şüphe ile karşılaşmaktadır. Bu durum onun aklını ve benliğini rahatsız eder. Şüphelerinin cevabını arar. Yaşadığı zamanı kavramaya çalışır ve benzer şüpheleri taşıyanları bulmaya çalışır. Bunun içinde eskimeyen ve çağları aşarak intikal eden eserlere bakmaya lüzum görür. 3- Kaynaklar insanlar aracılığıyla intikal ettiği için insanların verdiği değerle orantılı olarak diğer zamana geçer. İnsan hafızası bu anlamda devasa bir mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Varlık âleminde söylenen hiçbir şey yok olmadığı için bunlar her an dolanımdadır. İhtiyacı olan, arayış içinde bulunan herkes bu imkânı elde etmeye muktedirdir. 4- Siyasi sistemlerin, iktidarların, yönetimlerin insana yol gösterici olarak sundukları eserler çoğu kez insanlık âleminde yer bulmamıştır. Zira çoğu kez iktidarı ele geçiren ve belli bir kaynaktan beslendiğini iddia eden insanlar zamanla zümreleşmekte, ardından katılaşmakta ve bu katı olan şeyler zamanla buharlaşmaktadır. Geriye kalan ise bu iddiaya zemin oluşturan eserlerin ilk halleridir. Bu nedenle kaynaklar kendi dönemlerindeki ilk metinlerdir. Ardından bu metinlere getirilen yorumlar, değerlendirmeler zenginlik açısından bir anlam taşımakta ancak çoğu kez de ilk metinin anlam zenginliğini de bozmaktadırlar. 18 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Kaynakları Kullanma Klavuzu İnsan ihya, aşma ve inşa çabası içindedir. Kurduğu medeniyetler bu arayışın tezahürüdür. İnsanlık var oluşundan beri ortak anlam arayışı içinde bunu siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda belirginyaygın kılmaya çalışır. İbn Haldun un devletler için biçtiği süre olan insan ömrü aynı zamanda her çağın bir dönüşüm olmasının da zorunluluğunun işaretidir. Geçmişin birikimlerinden beslenir, ancak temelde bunları aşmaya çalışan bir irade ve geleceği inşa çabası, her an yeni bir yol veya pencere açılmasına vesile olmaktadır. Bu çerçevede kaynaklar zamanın eskitemediği değerler olarak dururken bunlardan beslenen yeni bir kaynağın da çıkışını zorunlu kılmaktadır. Kaynakların kaynağı Varlık âleminin öncesinden oluşumunu sağlayan, irade ortaya koyan, şekillendiren ve sürdüren ana kaynak vardır. Var olanlar, var edilenler üzerinde iki unsur ortaya çıkarır: madde(alet) ve mana(anlam). İnsana cüzi olarak verilen yaratıcı irade; insana alet üretimini, geliştirilmesini ve çeşitlendirilmesini sağlamaya çalışır. Yeni bir söz, durum, davranış, eylem olarak yenileyerek ve yenilenerek var olur. Bireysel, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi alan başta olmak üzere her an ve yeni bir hususta anlam vermek ister. Bu anlamlar birikerek din, ideoloji, akım, görüş, duygu, edebiyat, felsefe, gelenek hususlarında devr alınan ve devr edilen parça-bütünler halini alır. Bir taraftan beslenirken, diğer yandan beslemeye devam eder. İnsan giderek zaman ve mekân üzerindeki etkisini artırıyor. Bu aynı zamanda bireysel ve küresel hâkimiyet alanını kurmak ve genişletmek isteğindendir. Kendini merkeze koyan insan varlık âleminin hâkimi gibi davranır. Hâlbuki insanın kendi varlığı dışında çok geniş, henüz sınırları bilinmeyen ve tarihine erişilemeyen bir âlem vardır. Hep önceyi arar, ilki bulmaya çalışır. Yeni yapmaya çalıştığı şeyler ve üretimler bu kaynağın farklı suretlerde tecellisidir. Tarihsel devinim içinde söylenen hiçbir söz ve eylem kaybolmaz. Bu sözler tarihin akışında soruların cevabını vermeye çalışır. Merak uyandığında ve şüphe edildiğinde bu soru karşılığını bulur. Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 19

Rüstem BUDAK Kaynakların keşfi Kaynakların keşfi birazda Amerika nın keşfi gibidir. Amerika varlık olarak yeryüzünde bulunan bir coğrafya ve medeniyettir. Ancak buranın varlığından habersiz olan başka bir insan için bu bölgenin tanınması kendi açısından bir keşiftir. Yok olanı var etme değil var olanı bulma ve tanımadır. Arayan- bulan şu imkâna sahiptir: Onu kendi çerçevesi içinde tanımlama gücüne erişir. Diğer insanlara kendi okuyuş, düşünüş ve algı imkânları tanıtır. Normal şartlarda kaynaklık teşkil eden eserin mesajının hedefi ile ondan beslenen insanın yorumu değişebilmektedir. Kendi özgünlüğü içinde yer vermektedir. Dolaşımda olan kaynaklar olduğu gibi keşf edilmeyi bekleyenlerde vardır. Bunlardan bazıları zamana direnemeyip yıkılan medeniyetlerin toprağındadır. Bunların arayıcıları kaynakları bulmak için büyük bir emek ve mücadele ile elde etmeye çalışırlar. Bu kaynakların üzerinde bulunanlar zihin olarak derin bir kopuş yaşadıkları için bunları anlama ve tanıma çabası içine girmezler. Diline yabancılaşmış, kavram ilişkisini kurmamış ve arayışlarının cevabını yanlış yerlerde aradığı için bu yabancılaşma sürer. Atıl kaynaklar Zaman eskitir, dönüştürür ve yeniler. İnsan çoğu kez içinde bulunduğu imkânların ne kadar olduğunu ve bunların etki derecesini ölçemez. Kullandığı bilgi ve belgeleri artık kullanımının değeri kalmadığını düşünerek bir yana bırakır. Bir köşeye bırakarak unutur. Yanı başında aradığı bir çok sorunun cevabını barındıran kaynağa yönelmez. Kendinde yitirdiğini başka yerde aramaya başlar. Atıl bırakılan bu kaynaklar tarihin derinliklerinde keşf edilmeyi beklerler. Tarihin belli bir ilerleyiş sürecindeki durumunu kendi yaşadığı zaman dilimi ve coğrafyada sabitleyenler; geçmekte olan, dur durak bilmeyen zamana yabancı kalırlar. Atıl bıraktıkları zihinleri, birikimleri ve kaynakları ile varoluş kaygısından ve varetme çizgisinden koparlar. 20 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Kaynakları Kullanma Klavuzu İnsana, zamana, mekana, hakikate yaklaşan hiçbir şey eskimez. Etkisini ve değerini yitirmez. Hakikat değeri arttıkça, kalıcılığı da artar. Herkes bu hakikate yabancılaştığı için yeryüzünde onulmaz acılar çekmekte, kaotik bir sürece girmektedir. Var olana yeni-lenmiş bir bakışla yaklaşabilenler zaman yolculuğuna eşlik edebilirler. Atıl bırakılmayan akıl ile atıl bırakılmayan kaynaklar arasında bağ kurulmalıdır. Kirletilmiş kaynaklar Kaynak eserlerin insan hafızasındaki aktarımı her zaman bazı şeylerin eklenmesi, bazı şeylerinde çıkarılması sonucunu doğurur. Her okuyan ve yorumlayan metinin doğuş şartlarının ve ruhunun dışına çıkarak kendi yaşadığı zamanı esas alarak izah etmeye çalışır. Bu sürecin en hassas noktası bilginin iktidar-yönetim için kullanılabilir bir konuma gelmesidir. İktidarlardan bazıları bu metinleribilgileri insanlığın hayrına bir çabaya dönüştürmek isterler. Erdemli insan- erdemli toplum ruhunu yakalamaya çalışırlar. Ancak öte yandan büyük çoğunluk iktidarlar bu bilgiyi kendi egemenliklerinin devamını sağlayacak bir dayanak olmasına çalışırlar. İktidar onu sahiplenip ruhunu çıkarıp sadece klişe sloganlarıyla uygulamaya çalışıyormuş gibi yapar, halk veya bu kaynakların ilk sahipleri bu geçici duruma aldanarak destek verirler. Kısa bir süre sonra iktidarın bu bilgiyi dönüştürdüğünü görünce artık onların ellerinden ve hâkimiyetlerinden çıkmıştır. Kaynakların özündeki anlam kaymasına yol açan diğer önemli sebeplerden biri de bu bilginin takipçilerinin yozlaştırmasıdır. Çoğu kez bu kaynaktaki bilginin belli bir zaman ve şartların ürünü olduğunu unutarak her zaman ve mekânda hazır aktarım çabasına girerler. Zamanın ruhuna aykırı olan bu süreç bilginin dondurulması sonucunu doğurur. Kaynakların yeni yorumunda bunun üzerinden kendi mikro egemenlik çabalarını geliştirmek isteyenler bunları kendi çıkar ve korkularını esas alarak dönüştürürler. Bun yaparken de takipçisi, seveni, bağlısı olduğunu iddia ederler. Kendileri dışında kimsenin bu metinleri- Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 21

Rüstem BUDAK bilgiyi anlayamayacakları- yorumlayamayacakları iddiasında bulunurlar. Bu metni okuyan dışardan bir kimsenin yorumunu önemsemezler. Asli olanın kendi olduklarını düşünürler. Bu genellikle maddi bir döngünün de oluştuğu bir ortama evrilir. Bu bilgiyi mülkiyetleştirerek kendi özelinde bir sistem kurulur. Bilginin özgür dolaşmasını engellerler. Yeni kaynakların imkânı Âlemin tarihi süreklilik ve yenilik barındıran yapıdadır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı süreçlerin toplamıdır. Süreklilik içinde varlık her an yeniden inşa halindedir. Yeni sözler, yeni bilgiler, yeni tanımlamalar Bir yandan söylenmemiş bir söz yoktur iddiası diğer yandan yeni şeyler söylemek gereği arasında gidip gelinir. Günü ve çağı yorumlayacak bir akıl ihtiyacı ortaya çıkar. Bu bir yandan geçmişin tüm birikimleri etkisini oluştururken, diğer yandan yaşanan an ve gelecek için zamanı kuşanarak bir izah etme gereği zorunluluğu çıkar. Bu ihtiyaç kendini dayatır. Bu toplumsal bir talep olarak kendini belli eder. Bu taleplerin karşılığı olarak bir pratik ortaya çıkmaya başlar. Ve nihayetinde bu süreci taçlandıran sözler ve metinler kendini gösterir. Yeni bir inşa çabasındaki irade; kaynakları tekrar tekrar okur. Bu okuma yaşadığı zamanı anlama çabasındandır. Bütün medeniyetlerin ortak özelliği geçmişteki kaynaklarla kurdukları bağdır. Medeniyetler yeni kaynaklar ile söz söyleme çabasında iken diğer yandan insanlığın geçmişte ortaya koyduğu kaynaklara yönelir. Hatta bir yerde yeni kaynaklar, bu kaynakların yorumlanarak yeni bir söz haline gelmiş halidir. Kutsallık ve kaynaklar İnsan ruhunun her an yeniden var oluş hikâyesinde milletler içinde yol gösterici olarak çıkan önderlerin sundukları mesajların etrafında zamanlı oluşan kutsallık olgusu kaynakların nitelik ve etkisini şekillendirir. Kutsal olan kaynağın anlam ve yorumu da belli bir sistem içinde sunulur. İlk haliyle herkesin ulaşabileceği ve anlayabileceği bir metindir. Önderler; sınıf, konum ve bölge farklılığı gözetmeden tüm insanlığın anlayabileceği ve yaşayabileceği bir mesaj niteliği içinde sunarlar. Ancak 22 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25

Kaynakları Kullanma Klavuzu zaman içinde bu kaynakları bazı kişi ve zümrelerin anlayabileceği ve yaşayabileceği iddiası ön plana çıkar. Bu nedenle tüm kutsal sayılan kitapların yorumlamacıları seçkin-kutsal bir zümre oluşturmuşlardır. Bu zümreler kutsal bilginin temsilcisi olarak kendilerine kutsallık atfederler. Kendi yorumları dışındaki izahları kabul etmezler. Kutsallık olgusu bilgiyi dondurmayı beraberinde getirir. Kutsallık ilk önce saygı ifade ederken ardından bu katılaştırılarak ve ritüelleştirilerek kaynak ile insan arasına mesafeler konulmaya başlanmıştır. Kutsallık olgusu anlam- anlama- yaşama- yaşatma pratikleri yerine daha çok belli kalıplar içinde saygı gösterme ve değer verme çabası içinde bazı sabitelerle hareket etmeyi ortaya çıkarır. Kutsal sayılan kaynaklarda genellikle öz metinler var iken ve mesajın yaşam pratiği korunurken diğer yandan takipçileri olduklarını iddia edenler esas anlamda kendi pratik yaşam değerlerine göre yorumlarlar. Yaptıklarını kaynak esere dayandırarak bazı argümanlar kullanırlar. Gerçekte ise kendi, çıkarları koruma, korkularını giderme ve hâkimiyetlerini sağlama alma çabasının parçası olarak kullanırlar. Bu bir süre sonra oluşan yaşam teorisi ve pratiği o kutsal kaynağın parçası gibi algılanmaya başlanır. Toplum bunu artık kutsal kaynağın emri gibi algılayarak yaşamaya başlarlar. Kutsal metinler hazırda durur iken onları okuma- anlama çabası yerine artık geleneğin içine sinmiş- parçası haline gelmiş algı ile hareket etmek çabası ön plana çıkar. Hatta bu gerçeklikten bahsedildiğinde insanlar o kişiyi dışlarlar. Yalan- yanlış olduğunu iddia ederek bozgunculukla itham ederler. Birbirlerini besleyen kaynaklar Yalnız yaratılan insan çoğaldı. Yeryüzü coğrafyasına dağıldı. Kurucu iradesi gereği aileler, toplumlar, devletler ve medeniyetler var etti. Birbiriyle bazen irtibatını kaybetti bazen de yeniden tanışmaya çalıştı. İnsanlığın genel birikiminden faydalanamadı. Kendi zamanı içinde dünyasını kurmaya çalıştı. Bir yandan da diğer insan ve toplumlar ile Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25 23

Rüstem BUDAK irtibatını koparmamaya çalıştı. Bu irtibatlılık hali bilgi ve gelişmişliklerin aktarımını zorunlu kıldı. Tarih bu etkileşimlerin toplamıdır. Son iki yüzyılda ulusçuluk akımının din, ırk ve akademi temelinde bilgiyi tekelleştirme çabaları beyhudedir. Bilginin ortaya çıktığı bir coğrafyası ve insanı olmuştur ancak bu diğer yer ve insanlardan habersiz ve kopuk olduğu anlamı taşımaz. Kaynakların yurdu ve ırkı yoktur. Bütün insanlığın ortak malıdır. Bunun belli bir zamana, bölgeye ve ırka indirgenmesi en çok çağımızda olmuştur. Kaynak asabiyetçiliği söz ve bilginin dolaşımını engellemiştir. Bir bilgi ve metin önce ulus düzeyinde aidiyeti ortaya konulmaya çalışılır. Kaynak ve bilgi ulus düzeyinde merkezileştirilerek izah edilmeye çalışılır. Bu çoğu kez halklar ve ülkeler arasındaki ayrılık ve çatışmayı da beslemektedir. Devlet hâkimiyetini hâkim kılma çabası sahiplendiği ideolojiyi yayma kisvesi ile sürdürülür. Devletler ve halklar bu maskelemeyi görmeden kaynaklara dönük bir öfke, önyargı ve uzlaşmazlık içine girerler. İnsanlığın ortak malını mülkleştirerek belli bir bölge ve insana hasretmek kaynaklardaki bilginin önyargısız ve açık dolaşımını engeller. İnsanlar bu hâkimiyet mücadelesi içinde don kişotvari bir duruşla hayali düşmanlar yaratır ve savaşmaya çalışır. Savaştığı şeylerin gerçekliği ortaya çıkana kadar bu aldanış devam eder. Çağımızda ayrışan değil birbiriyle her düzeyde etkileşim içinde olunması, kaynaklık teşkil eden hususların tanınması, eleştirilmesi ve kritik edilmesini kolaylaştırmıştır. Daha önce kabile, ırk ve coğrafya temelinde yaşanan ayrışmalar günümüzde bireysel zemine doğru kaymıştır. Öyle ki her insan kendi şahsında ayrı bir örneklik ve kaynaklık teşkil edecek kadar çeşitlenmiştir. Bireysel varlık olarak kendisini sınırlayan hiçbir algı ve anlayışı kendine bağlayıcı kabul etmeden bir ilişkiye geçmektedir. Yitik hikmet daimi arayış ve paylaşımın ifadesidir. Her kayboluş halinde ve yeni bir yol bulma çabası vardır. Bulduğunu iddia edip 24 Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi Yıl 8 Sayı 25